M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ GENÇ AKADEMİSYENLER İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUM 1-2 MAYIS İSTANBUL Editör Yrd. Doç. Dr. Sami ERDEM İstanbul 2009 M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 ISBN 978-975-548-232-3 Sertifika No: 0107-34-007230 Kitabın Adı Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Editör Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem Sempozyum Düzenleme Kurulu Prof. Dr. İlyas Çelebi (Başkan) Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem (Koordinatör) Yrd. Doç. Dr. Gülgûn Uyar (Koordinatör Yrd.) Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay (Teknik Hazırlık) Ar. Gör. Ali Ayten (İletişim) Dizgi-Mizanpaj Dr. Muhammed Abay Kapak Tasarım Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay Baskı/Cilt Yazın Basın Yayın Matbaa Turizm Tic. Ltd. Şti. Sertifika No: 12028 1. Basım Mayıs 2009 - İSTANBUL Bu eserin bütün hakları İFAV’a aittir. Yayınevinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. İsteme Adresi M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Mahir İz Cad. No: 2 Bağlarbaşı 34662 Üsküdar İSTANBUL Tel: 0216 651 15 06 Faks: 0216 651 00 61 [email protected] ● http://www.ilahiyatvakfi.com İçindekiler TAKDİM ................................................................................................................................................ 3 SUNUŞ ................................................................................................................................................... 9 AÇILIŞ KONUŞMASI ........................................................................................................................ 11 AÇILIŞ OTURUMU “TÜRKİYE’DE İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI” ........................................ 13 TEBLİĞLER Sözlü ve Yazılı Kültür Ayrımında Kur’an Dr. Süleyman Gezer ......................................................................................................................... 25 İlk Dönem Müslümanların Toplumsal Kimlikleri ile Kitâb Tasavvurlarının ve Kur’an Tarihinin İlişkisi Dr. Selim Türcan ............................................................................................................................. 43 Kur’ân-ı Kerîm’de Göklerin ve Yerin Altı Günde Yaratılışı İsmail Özdemir ................................................................................................................................. 55 Kur’an’da Toplumsal Sorumluluk Alanları Dr. Ahmet Küçük ............................................................................................................................ 65 Maktû Rivayetlerin Hadis İlmindeki Yeri Ar. Gör. Mustafa Macit Karagözoğlu .............................................................................................. 81 Amel-i Ehl-i Medine’nin Klasik Usul-i Fıkıh Literatüründeki Yeri Dr. Halit Özkan ............................................................................................................................... 97 Tâbiûn Âlimlerinin Fıkhî ve İtikâdî Konularda Sünnete Yaklaşımları Dr. Arif Ulu.................................................................................................................................... 111 Cüveynî’nin Makasıd Düşüncesi Ömer Yılmaz .................................................................................................................................. 129 Modern Yenilikçi Hareketlerin Klasik İcmâ Teorisi Üzerindeki Tezahürleri Şûle Eraslan.................................................................................................................................... 137 İbnü’s-Sââtî Öncesi Hanefî Usûl Eserlerinde Manevî İnkıtâ Kavramı Ahmet Aydın ................................................................................................................................. 157 İslam Hukukunda Özel Hayatın Korunması Hüseyin Öresin .............................................................................................................................. 175 Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin Unutulan Bir Eseri: Şerhu Muhtasari’l-Kerhî Ar. Gör. Necmeddin Güney .......................................................................................................... 201 İslâm Hukuku Tabiî Borçları Tanıyor mu? Dr. Mustafa Demiray ..................................................................................................................... 221 Modern İslâm İktisadı Çalışmalarında Metodolojik Yaklaşımlar: Murâbaha Örneği İsmail Cebeci .................................................................................................................................. 235 6 Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî’nin Nübüvvet Anlayışı Recep Önal .................................................................................................................................... 247 İmam Mâturîdi’nin Din Anlayışı Dr. Ahmet Ak ................................................................................................................................ 265 Erken Dönemde Ehl-i Beyt Tasavvuru ve Farklılaşma Süreci: Abbas Oğulları-Ali Oğulları Örneği Dr. Namık Kemal Karabiber .......................................................................................................... 281 Musa b. Meymun’un Vahiy Anlayışı Semahat Özgenç ............................................................................................................................ 297 Şem’î Efendi ve Şerh-i Mesnevî’si Dr. Şeyda Öztürk ........................................................................................................................... 319 Hâfız-ı Şîrâzî’nin Osmanlı’daki Yansımaları: Osmanlı’da Hâfız Divan’ı Şerhleri Ar. Gör. Osman Sacid Arı ............................................................................................................. 343 Bir Tradisyonelistin Şeyh Olarak Portresi: Frithjof Schuon Betül Özel Çiçek ............................................................................................................................ 349 Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ı Çerçevesinde Arap Dilbiliminin Başlangıç Safhası Ali Benli ......................................................................................................................................... 359 Şair ve Şiir Eleştirmeni Olarak İbn Hazm el-Endelüsî Dr. Şahabettin Ergüven ................................................................................................................. 377 Henri Bergson’da Şuur Sezgi İlişkisi Ayşe Eroğlu .................................................................................................................................... 399 Gazzâlî ve David Hume’un Nedensellik Eleştirileri Ar. Gör. Ahmet Şekerci ................................................................................................................ 427 Yeniçağ Felsefesinde Zihinsel Dönüşümlerin Rasyonel ve Ampirik Karakteristiği İlyas Altuner .................................................................................................................................. 443 Dini Tecrübede Güvenirlilik Ölçütleri Betül Akdemir................................................................................................................................ 461 İbn Sînâ Öncesi İslam Felsefesinde Zorunlu-Mümkün Ayırımı Dr. M. Cüneyt Kaya ....................................................................................................................... 475 İslâm Düşünce Tarihinde Bir Kayıp Halka: Ebû Zeyd El-Belhî Umut Kaya ..................................................................................................................................... 481 Ahlâk ve Siyaset Felsefesi Açısından Sırru’l-Esrâr ile Tedbîrât-ı İlâhiyye’nin Karşılaştırılması Zeliha Öteleş .................................................................................................................................. 497 Kıyasta Mantıksal Geçerlilik Fikri ve İbn Sînâ’nın Kıyas Teorisi Ar. Gör. Aytekin Özel ................................................................................................................... 507 Protestanlığın İngiliz Yorumu: Puritanizm Ar. Gör. Mehmet Alıcı .................................................................................................................. 519 Hıristiyanlığın Öncüsü Olarak İskenderiyeli Philo Ar. Gör. Dursun Ali Aykıt ............................................................................................................ 533 Reformist Yahudilik Hatice Tiryaki ................................................................................................................................ 557 Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin Unutulan Bir Eseri: Şerhu Muhtasari’l-Kerhî Ar. Gör. Necmeddin Güney Giriş Hanefî mezhebinin kurucusu olan Ebu Hanife, fıkıh alanında bir eser telif etmemiş, -başta İmam Muhammed olmak üzere- önde gelen talebeleri, hocalarının görüşleriyle birlikte kendi görüşlerini kaleme alarak sonraki nesillere aktarmışlardır. Hicri III. asrın sonlarından itibaren ise fıkhın bütün konularını özet şekilde kapsayan ve delil içermeyen bazı muhtasar metinler yazılmaya başlanmıştır. Bunların ilk örnekleri, daha önce Şâfiî iken Hanefî mezhebine geçen Tahâvî’nin (ö.321/933) el-Muhtasar’ı; kadılık ve vezirlik görevlerinde de bulunmuş olan el-Hâkim eş-Şehîd’in (ö.334/945) Zâhiru’r-rivâyeyi derlediği el-Kâfî’si ile Nevâdiru’l-mezhebi derlediği el-Müntekâ adlı eserleri ve Ebu’l-Hasen el-Kerhî’nin el-Muhtasar’ıdır. Hanefîlerde ilk muhtasar metin olarak genellikle Tahâvî’nin eseri tanıtılsa da, aslında her üç müellif de yakın dönemlerde ancak farklı coğrafyalarda yaşamışlardır ve eserlerini tam olarak hangi tarihte yazdıkları tam olarak bilinmemektedir. Tahâvî’nin el-Muhtasar’ı Ebu’l-vefâ el-Efgânî tarafından tek cilt olarak yayınlanmış (Kahire 1370/1951), el-Hâkim eş-Şehîd’in eserleri ise günümüze yazma halinde ulaşmıştır1. Kerhî’nin el-Muhtasar’ı günümüze doğrudan ulaşamamış,2 ancak tebliğimizin konusu olan Kudûrî’nin Şerhu Muhtasari’lKerhî isimli şerhi ve Kirmani’nin bu şerh üzerine yaptığı iki çalışma içinde dolaylı olarak günümüze gelmiştir. Tebliğimizde, Kudûrî’nin Şerhu Muhtasari’l-Kerhî isimli şerhini tanıtmaya çalışacağız. Bunun için öncelikle her iki fakîhin yaşadıkları asır ile Bağdat çevresinin siyasi ve ilmî durumu hakkında genel bilgiler verilmeye çalışılacaktır. Daha sonra Kerhî ve Kudûrî ilmi yönleriyle kısaca tanıtılacak, Kerhî’nin Muhtasar’ı ve üzerine yazılan şerhler hakkında bilgi verildikten sonra Kudûrî’nin şerhi detaylı olarak ele alınacaktır. A. Dönemin Siyasî ve İlmî Durumu Kerhî ve Kudûrî, Abbâsîlerin gücünün oldukça zayıflamış olduğu dönemlerde başkent Bağdat’ta yaşamışlardır. Bu dönemde Abbâsîlerin merkezî otoritesinin zayıflamasıyla, Büveyhiler yönetime müdahil olmuş, Şîî Büveyhî hükümdarları ‘emîru’l-ümerâ’ sıfatıyla işlere hâkim olmuşlardı. Aslında Şîî ve Mu’tezilî olmaları sebebiyle, Büveyhilerle Abbâsîler 1 2 Süleymaniye Kütüphanesi’nin birçok bölümünde eserin çok sayıda el yazması bulunmaktadır: Ayasofya 1362, 1363; Şehid Ali Paşa 912; Süleymaniye 580; Hamidiye 545; Damad İbrahim 646; Hacı Beşir Ağa 288. Fuat Sezgin, Geschichte des Arabischen Schrifttums (GAS), Leiden 1967, 1/444. 202 Necmeddin Güney arasında hasmâne bir ilişki vardı. Büveyhîler Şîî görüşlerini yaygınlaştırmaya çalışmışlar, bu da Sünni ve Şîîler arasında kanlı çatışmalara sebep olmuştu.3 Bu olumsuz siyasi şartlar yaşanırken, önceki ictihadların ciddi bir yeküne ulaşmasının ve geçmişe duyulan saygı ve güvenin de etkisiyle, ilk dönem alimlerinde görülen ictihad ruhu da zayıflamaya başlamıştır. Hemen her fakîh, bir mezhebe tabi olmuş, mezhebini çoğu zaman tafsilatta da savunmuştur. Ancak yine de bu dönemde nassların tamamen kenara atıldığı salt bir taklid söz konusu değildir. Bu dönem fukahası, kendi zamanlarına kadar sürekli olarak genişlemiş ve oldukça geniş bir hazine haline gelmiş olan fıkhî birikimi yeniden ele alarak, konularını sistematize etmeye, ilke ve kurallarını ortaya koyarak temellendirmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, mezhebin hükmünü destekleyen nassî ve aklî deliller tespit edilmiş, mezhep imâmlarından gelen rivayetler arasında tercihler yapılmış, hükümlerin illetleri tesbit edilmiş, imamların usûlî görüşleri, furûa dair verdikleri hükümlerden hareketle ortaya konmaya çalışılmıştır. Bütün bunlar yapılırken önceki eserler temel alındığı için şerh ve ihtisar geleneği ortaya çıkmış, bunu hâşiyeler, ta’likâtlar ve takrirler takip etmiştir. Te’lifler, bazen de ‘farklı kitaplarda bulunanları bir araya getirme’ tarzında kaleme alınmıştır. Ancak muhtasarların ortaya çıkmasıyla, deliller biraz geri planda kalmaya başlamış, onun yerine mezhep içindeki farklı görüşleri bir araya getirme temayülü artmıştır.4 Bağdat, hilafetin merkezi olması sebebiyle, İslam dünyasındaki en önemli ilim ve kültür merkezi durumundadır. İslam dünyasının dört bir yanından ulemâ oraya yöneliyor, cami halkalarında ve ilim meclislerinde İslâmî ilimler ve hadis öğretiliyordu. Hadis kitapları ve sahâbe/tabiîn fetvaları gibi kaynakların tedvin edilmiş olması da bu ilmî hareketliliğe katkı sağlamıştır. Bağdat’taki farklı unsurların bir araya gelmesiyle oluşan kültürel mozaik, fıkıh ve ictihâdın gelişimine büyük katkı sağlamış, yeni meydana gelen olaylara çözüm bulmayla yetinilmemiş, henüz meydana gelmemiş olaylar üzerinde de durulmaya başlanmıştır. Abbâsî halifelerinin, vezir ve emirlerinin fukahâya itibar etmeleri de Bağdat’taki fıkhî birikimin gelişimine katkı sağlayan diğer bir husustur.5 Mezheplerin dağılımına baktığımızda, Irak’ta dört mezhebin yanı sıra İbn Cerîr etTaberî’ye (ö.310/922) nisbetle Cerîrî mezhebi ve Dâvud ez-Zâhirî’nin (ö.270/884) vefatından sonra öğrencileriyle devam eden Zâhirî mezhebi6 gibi dönemin mezheplerinin hemen hepsinin tâbîleri bulunuyordu. Hatta Kerhî’nin fıkıh hocası olan Ebû Saîd el-Berdaî’nin, bir hac yolculuğu esnasında uğradığı Bağdat’ta Zahirî mezhebinin etkinliğini görmesi üzerine, bu şehirde kalmaya karar verdiği zikredilmektedir.7 Tâbîlerinin sayısı açısından ise 3 4 5 6 7 Muhammed b. el-Hasen es-Seâlebî el-Fâsî Hacvî, el-Fikru’s-sâmi fi târîhi’l-fıkhi’l-İslâmî, nşr. Eymen Sâlih Şa’bân, Beyrut 1995/1416, 2/15-15; Ebu’l-Huseyn Ahmed b. Muhammed Kudûrî, el-Mevsûatü’lfıkhiyyetü’l-mukârane: et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), nşr. Muhammed Ahmed Sirâc - Ali Cum’a Muhammed, Kâhire 2004, 1/19. Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/181-182; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/19. Kerem Hilmi Ferhat Ahmet, et-Türâsu’l-ilmî li’l-hadârati’l-İslâmiyye fi’ş-Şâm ve’l-Irâk hilâle’l-karni’rrâbi’i’l-hicrî, Kâhire 2004, s. 238. Dâvud b. Ali ez-Zâhirî ve Zâhirîliğin sonraki gelişimi hk. ayrıntılı bilgi için bk. Şemsüddin Muhammed b. Ahmed Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ’, nşr. Şuayb el-Arnaût ve dğr., Beyrut 1401-1405, 13/97-108. Takiyyüddin b. Abdülkâdir et-Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye fi terâcimi’l-Hanefiyye (nşr. Abdülfettah Muhammed el-Hulv), Riyad 1983-1989, 1/342. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 203 sırayla Hanefî ve Şâfiî mezheplerinin önde olduğu söylenebilir.8 Müellif ve şârihin yaşadığı dönemde Bağdat’ta Mâlikî mezhebinden çok fazla söz edilmiyor ise de, aslında yakın zamanlara kadar ciddi bir Mâlikî hâkimiyeti söz konusudur. Bu hakimiyet, Hicri 200’lerden itibaren ortaya çıkmış ve Mâlikî mezhebinde çok güçlü bir yere sahip olan Kadı İsmail’in 246/860 yılında Bağdat kadısı olarak atanmasıyla zirveye çıkmıştı. Yaptığı atamalarla Hanefî kadıların yargıdaki oranını büyük ölçüde azaltan Kadı İsmail, Ebu Hanîfe ve öğrencilerinin görüşlerini tenkit amacıyla yazdığı eserleriyle de etkili olmuş idi. Daha sonraları Kadı İsmail, Ebu Bekir Cessâs’ın eleştirilerine muhatap olmuş, Kadı İsmail’in öğrencileri de Cessâs’a reddiyeler yazmıştır. Ancak V. yüzyılın ortasına doğru Malikî mezhebi Bağdat’ta varlığını yitirmiş; mezhebe ait son ilim halkası Kadı Abdülvehhâb’ın (ö.422/1031) meclisi olmuştur. Malikî mezhebi açısından bu boşluk, dört mezhepten fukahâyı bir araya getiren Mustansıriyye Medresesi’nin 631 yılında Bağdat’ta kurulmasına kadar sürmüştür.9 Cami Halkaları ve İlim Meclisleri Her iki fakîhin yaşadıkları asırlarda fıkıh ve diğer ilimlerin öğretimi cami halkları ve bazı evlerde kurulan ilim meclisleri yoluyla yapılmaktaydı. Özellikle büyük şehirlerdeki cami ve cami külliyelerinde kurulan ve zaman zaman halife onayı ile faaliyet gösteren düzenli ders halkalarının h. IV. yüzyıldan sonra iyice belirginleştiği görülür. Bu tedris faaliyetleri, zamanla hayır sahibi bazı kişilerin desteğiyle camilerin yanına inşa edilen, yatılı öğrencileri bulunan ve genellikle bir mezhebin eğitimini veren müstakil mescid-han külliyelerinde yürür hale gelmiştir. Hanefì fıkıh öğretimi, önce Kerhî’yle, sonra da Cessâs (ö.370/980) ile önemli bir atılım yapmış, Kudûrî’nin fıkıh hocası olan Muhammed b. Yahyâ el-Cürcânî (ö.398/1008), Kudûrî, Hüseyin b. Ali es-Saymerî (ö.436/1045), Ebu Abdullah ed-Dâmeğânî (ö.478/1085) gibi fakihler bu eğitimi daha da geliştirmiş, V. (XI.) yüzyılda, diğer mezheplerle beraber, Hanefî fıkıh öğretiminin düzenli şekilde yapıldığı birçok mescid ve ders halkası aktif hale gelmiştir.10 Bu gelişmeyi, V./XI. yüzyıldan itibaren İslam dünyasında kurumsal eğitimin merkezi durumuna gelen medreseler izleyecektir. Finansmanını vakıflar kanalıyla sağlayan medrese sistemi, öğretilen fıkıh mezhebinin gelişmesinde oldukça etkin bir rol oynacak, orada okuyan öğrenciler açısından adeta bir ‘müntesip yetiştirme merkezi’ fonksiyonu icra edecektir.11 İlim Ehli ve Geçim Yolları Bu dönemde ulemânın nisbeten çok az bir kısmı, ilim ve öğretim yanında kadılık görevi yapmakta ve resmî görev sayesinde geçim sıkıntısından kurtulmaktaydı. Meselâ Kerhî’nin öğrencilerinden Ebu’l-Kâsım et-Tenûhî (ö.342/953), hocasının muhalefetine rağmen, 8 9 10 11 Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 241. Ebu’l-Fidâ’ İmâduddîn İsmail b. Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, Beyrut 1966, 13/139-140. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Ali Hakan Çavuşoğlu, Irak Mâlikî Ekolü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, M.Ü.S.B.E., İstanbul 2004, s.175-230. Ali Bardakoğlu, “Hanefî Mezhebi”, DİA, 16/8. Çavuşoğlu, Irak Mâlikî Ekolü, s. 228-229. 204 Necmeddin Güney Ahvâz kadılığını üstlenmişti.12 Emir ve halifelerin daha çok belli mezhebe bağlı kişileri kadı olarak atama eğilimleri, öğrencileri -görev alma avantajı sebebiyle- o dönemde revaç bulan mezhebin eğitimini almaya itmiştir. Diğer bir geçim kaynağı, özellikle Cuma namazının topluca kılındığı ibadethaneler olan câmilerde, halife onayıyla kurulan ders halkalarının hocalarına ödenen maaşlardır. Ancak V. yüzyılda Bağdat’ta toplam altı câmi olduğu göz önüne alınırsa, bu imkanın da kısıtlı olduğu tahmin edilebilir.13 Bazı zenginler de ulemâyı ve öğrencileri destekleme ve himaye etme yolunu tutmuşlardır.14 Ancak yine de tabakât kitapları, ulemânın geçimini nasıl temin ettiğine dair açık bilgilerden ziyade, ipuçları sunmaktadır. Meselâ Kerhî ve Kudûrî’nin nasıl geçindikleri meçhuldür. Kerhî’nin “Allahım! Rızkımı beni alıştırdığın şeklin dışında verme!” şeklindeki duasını nakleden kaynaklar, bu şeklin ne olduğuna dair bir bilgi vermemektedir. Ancak bilinen, bu dönemde kadılık gibi resmî görev almayan hemen hemen bütün âlimlerin zor ekonomik şartlar altında ve fakirlik içinde hayatlarını geçirdikleridir. Mesela Hanbelî Hırakî (ö.334/946) hırka ve elbise satarak geçinirdi.15 Hanefî Ebu Abdullah Dâmeğânî (ö.478/1085) ve Şâfiî Ebû İshâk eş-Şîrâzî (ö.476/1083) hakkında ‘kendilerine hac farz olmayan iki imâm’ ifadesinin kullanılmış olması, infaktaki cömertliklerini gösterebileceği kadar, belki de daha ziyade o dönemdeki ulemânın geçim kaynaklarının kısıtlılığını da ortaya koymaktadır.16 Münazara Geleneği Bu dönemdeki bir başka gelişme, yöneticilerin de ilgi göstermesiyle, insanların kelâmî tartışmaları bırakıp daha ziyade fıkhi tartışma ve münazaralara yönelmeleridir. Büyük şehirlerin hemen tamamında, emirler ve devlet büyüklerinin de katılımıyla gerçekleştirilen münazara ve cedel meclislerinin teşekkül ettiğini görüyoruz.17 Bu münazaralarda özellikle İmâm Ebu Hanîfe ile İmâm Şâfiî arasındaki ihtilaflı meseleler ele alınıyordu. Ancak bu münazara ve cedel meclislerinde öne çıkan amaç, hakkı bulup teslim etmek değil, hasmı alt etmek olmakta; bu sebeple de muğâlata ve karşı tarafı yanıltmaya yönelik ifadeler de kullanılmaktaydı.18 12 13 14 15 16 17 18 Ebû İshak İbrâhim b. Ali Şîrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, tsh. Halil el-Meys, Beyrut Dâru’l-Kalem, ts., s. 148; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, 15/499-500; Zeynüddîn Kasım b. Kutluboğa İbn Kutluboğa, Tâcu’tterâcim fî men sannefe mine’l-hanefiyye, nşr. Muhammed Hayr Ramazan Yûsuf, Dımaşk 1992, s. 200; Ali Çelebi b. Emrullah Kınalızâde, Tabakâtü’l-fukahâ’, nşr. Ahmed Neyle, Musul 1954, s. 60 [Kınalızâde’ye ait eser, hatâen Taşköprîzâde’ye nisbetle yayımlanmıştır.]. George Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, trc. A. Hakan Çavuşoğlu - H. Tuncay Başoğlu, İstanbul 2004, s. 59. Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, s. 59. Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 239-240. Ebû Bekir Ahmed b. Ali Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd ev Medîneti’s-selâm, tsh. Muhammed Saîd elא א ;إ א אن ’Urfî, Kâhire 1349/1931’den ofset: Beyrut ts. (Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî), 3/109: Abdülkâdir b. Muhammed Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye fi tabâkâti’l-Hanefiyye, nşr. Abdülfettah Muhammed el-Hulv, Kâhire 1413/1993, 3/271. Mesela bir örnek için bk. Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/61. Konuyla ilgili olarak, döneminin Bağdat Şâfiîlerinin imamı olan Ebû Hâmid el-İsferâyînî’den nakledilen söz için bk. Ebu Nasr Taceddin İbnü’s-Sübkî Abdülvehhab b. Ali İbnü’s-Sübkî, Tabakâtu’şŞâfiiyyeti’l-Kübrâ, Kahire 1383/1964’den ofset: yy. ts., 4/62. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 205 Münâzara geleneğiyle bağlantılı olarak, mezheplerin delillerini karşılaştırmalı olarak inceleyen hilâfiyât türü eserler de bu dönemde Irak’ta ve Şam’da yazılmaya başlanmıştır. Bu münazara meclislerindeki tartışmalar, bir taraftan istidlali öğretme, ilmi yayma ve insanları ilim öğrenmeye teşvik yönünde fayda sağlarken; bir taraftan da kadı tayinlerinde öne çıkmak için kendi mezhebinin üstünlüğünün savunulmaya başlanmasına, dolayısıyla da kendi mezhebini şartsız savunma ve taklid etme eğiliminin artmasına da sebep olmuştur.19 Bütün bu bilgiler ışığında, geçimle ilgili bazı olumsuzluklara rağmen III-V. yüzyıllarda, Bağdat başta olmak üzere Irak’ta ciddi bir ilmî hareketlilik yaşandığını; fukahânın, gayretlerini önceki imamların fıkhını inceleme, onların usulü üzerine tahricte bulunma ve mezhep sistematiği içinde ictihad etme yönünde sarf ettiklerini; özellikle Hanefî Irak fukahâsının, mezhep imamından ve öğrencilerinden gelen farklı rivayetler arasındaki tercihleriyle, bunların illetini tahrîc etmeleriyle ve bu illete dayanarak, imamlardan nakil gelmeyen konularda ictihad etmeleri sebebiyle ‘mükemmil’ler yani mezhebin tamamlayıcıları kabul edildiğini söyleyebiliriz.20 B. Ebu’l-Hasen el-Kerhî İbadete düşkün, zühd ve verâ‘ sahibi, fakirliğe karşı sabırlı bir kimse olduğu kaynaklarda ittifakla zikredilen Kerhî’nin tam ismi Ubeydullâh b. El-Hüseyn b. Dellâl b. Delhem el-Kerhî el-Bağdâdî el-Hanefî’dir. Künyesi Ebu’l-Hasen’dir.21 Bazı kaynaklarda, dedesinin adı sebebiyle ed-Dellâlî nisbesi de izafe edilmiştir.22 Kaynaklar, müellifin 260/874 yılında Kerh’te doğduğunda müttefiktirler, ancak çok sayıda Kerh olması sebebiyle, harita üzerindeki konumunda ihtilaflar vardır.23 Hanefî mezhebinde hem usûl hem de fürû sahasında parlak bir şahsiyet olan Kerhî, kendi zamanında Hanefîlerin Irak’taki reisi idi.24 Kerhî çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, bunlar değişik bölgelere dağılarak öğretim faaliyetlerini üstlenmişler, bazıları da hocalarının soğuk bakmasına rağmen kadılık görevi almışlardır. Kerhî’nin en önemli öğrencisi Ebu Bekir er-Râzî el-Cessâs’tır (ö.370/980). Kerhî’den sonra Irak’taki Hanefî mezhebinin imamı 19 20 21 22 23 24 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/182. Muhammed Ali Sâyis, Târîhu’l-fıkhi’l-İslâmî, ts. yy. (Dâru’l-Medâri’l-İslâmî), s. 143-175; Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 235-237, 241. Hüseyin b. Ali Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, nşr. Ebu’l-vefâ Afgânî, Beyrut 1976/1396, s. 160; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 10/353; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, 15/426; İbn Hacer elAskalânî, Lisânü’l-Mîzân, Beyrut 1971/1390, 4/98; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 4/420; Muhammed Abdulhayy b. Muhammed Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, Beyrut 1998/1418, s. 183; Yunus Apaydın, “Kerhî”, DİA, 25/285; Hüseyin Halef Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye li’l-İmâm Ebi’lHasan el-Kerhî, Mekke 1989, s. 11; Sefer Şeker, Cessâs’ın Eserleri Çerçevesinde İlk Dönem Hanefî Hukukçusu Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2005, s. 8. Ebû Sa’d Abdulkerîm b. Muhammed et-Temîmî Sem’ânî, el-Ensâb, nşr. Abdullah Ömer el-Bârûdî, Beyrut 1988, 2/520; Izzuddin Ali b. Muhammed b. Esîr el-Cezerî İbnü’l-Esîr, el-Lübâb fi tehzîbi’l-ensâb, Kahire 1357-1369’dan ofset Beyrut: Dâru Sâdır ts., 1/521; Şeker, Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, s. 8. Dokuz kadar farklı Kerh olması olması sebebiyle, bulundukları coğrafî bölgeyle birlikte anılan bu Kerh’ler hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Necmeddin Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s. 10-11. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut 1978, s.293; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/225; Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60; Ebu’l-felâh Abdulhayy b. el-İmâd İbnu’l-İmâd, Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, Beyrut 1979, 3/233; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183. 206 Necmeddin Güney haline gelmiş, te’lif ettiği el-Fusûl fi’l-usûl adlı eseri sayesinde, hocasının usûlî görüşlerinin günümüze intikal etmesine önemli katkıda bulunmuştur. Kerhî’nin Mezhebin usûlünün sistemleşmesindeki önemli rolüne rağmen, hem usûl hem de furû alanlarında mezhep içinde kabul görmemiş görüşleri de bulunmaktadır.25 Eserleri Kerhî’nin, aşağıda tanıtacağımız el-Muhtasar’ı dışındaki eserleri şunlardır: El-Usûl26 yahut Risâletün fi’l-usûli’lletî aleyhâ medâru furû’i’l-Hanefiyye27 adıyla anılan ufak çaplı risâlesi, daha çok Usûlu’l-Kerhî olarak bilinse de, aslında kavâid-i külliye konusundadır.28 Hanefî mezhebinin dayandığı genel ilke ve kuralları tesbite yönelik olan bu risâle, kavâid-i külliye konusunda yazılmış ilk eser olarak kabul edilmektedir.29 Eser, Ebû Hafs Necmüddîn Ömer en-Nesefî’nin (ö.537/1142) her bir kural için zikrettiği uygulama örnekleriyle birlikte birçok defa yayımlanmış, Ferhat Koca30 ve Ali Pekcan31 tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Kaynaklarda Kerhî’ye ait el-Câmi‘u’s-sağir32 ve el-Câmi‘u’l-kebîr33 isimli iki kitap zikredilmektedir.34 Kaynaklarda, ayrıca iki ufak çaplı risale de zikredilmektedir.35 Ancak bu iki eser, öğrencisi Ebû Abdullah el-Basrî’ye de izafe edilmiştir.36 Ömrünün sonlarına doğru felc olan Kerhî, 80 yaşındayken, h. 340/952 yılında Bağdat’ta vefât etmiştir37 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 Usul görüşlerinin Hanefî mezhebinin genel görüşüyle karşılaştırmalı bir tablosu için bk. Şeker, Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, s.76-77. Sezgin, GAS, 1/444. Hayruddin Ziriklî, el-A’lâm: Kamusu Terâcim, Kâhire 1954-1959, 4/193; Yusuf b. Elyân Serkîs, Mu’cemü’l-matbûâti’l-Arabiyye ve’l-Muarrebe, Kahire 1928, 1/866. Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 5, 14; Apaydın, “Kerhî”, DİA, 25/285. Abdullah Mustafa Merâğî, Fethu’l-mübîn fî tabakâti’l-usuliyyîn, Kâhire ts. (Abdulhamîd Ahmed Hanefi Neşriyatı), 1/198; Ali Bardakoğlu, “Hanefî Mezhebi”, DİA, 16/13; Ali Pekcan, “İslâm Hukuku Literatüründe Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk Risale (Kerhî’nin “el-Usûl” adlı Risâlesinin Çeviri ve Değerlendirilmesi)”, İslamî Araştırmalar, 16/2 (2003), s. 293-307, s. 298; Şeker, Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, s. 15. Ebû Zeyd ed-Debûsî, Mukayeseli İslâm Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi, trc. Ferhat Koca, Ankara 2002. (257-275. sayfalar arasında, kitabın ek kısmında yayımlanmıştır.). Pekcan, “İslâm Hukuku Literatüründe Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk Risale”, s. 299-307. İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.201; Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifin esmâu’l-müellifin ve âsârü’l-musannifîn, nşr. Kilisli Rifat Bilge; tsh. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Avni Aktuç, Ankara 1951-1955, 1/646; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183. İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 201; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemu’l-müellifin: Terâcimu musannifî’l-kütübi’l-Arabiyye, Beyrut ts. (Mektebetü’l-müsenna), 6/209. Kâtip Çelebi’nin aktardığına göre, Kerhî, Muhtasar’ında “Bu kitaptakinin fazlasını isteyen, telif ettiğimiz el-Câmiu’s-sağîr’e baksın. Bundan da ötesini istiyorsa, bunların tamamını kapsayan [el-Câmiu’l-] Kebîr’e baksın.” demiştir. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn an esâmi’l-kütübi ve’l-funûn, nşr. Şerafettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge, I-II, İstanbul 1971, 1/570. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.201; Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s.60; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/646. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 294; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.159-160; Apaydın,“Kerhî”, DİA, 25/287. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 161-162; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 10/355; Şîrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 148; Ebu’l-Ferac Cemâleddin Abdurrahman b. Ali b. Cevzî İbnül-Cevzî, el- ⇒ Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 207 C. Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin tam adı Ebu'l-Huseyn Ahmed b. Ebûbekr Muhammed b. Ahmed b. Ca’fer b. Hamdân el-Bağdâdî el-Kudûrî’dir.38 Kaynaklar, Kudûrî’nin 362/973 yılında Bağdat’ta doğduğunda müttefiktir.39 Kudûrî nisbesinin kökeni konusunda ise farklı açıklamalar yapılmıştır.40 Kudûrî’den bahseden bütün kaynaklar, fıkıhçılığının yanısıra hadisle de iştiğal etmiş, ibadetine ve Kur’an okumaya düşkün salih bir insan olduğunu ittifakla zikretmişlerdir. Fıkıh bilgisi ve zekâsıyla, yaşadığı dönemde Bağdat’ta Hanefî mezhebinin önderi haline gelen Kudûrî, özellikle Muhtasar adlı el kitabı sayesinde derin bir sevgi ve ihtirama mazhar olmuş, diğer eserleriyle de Hanefîler arasında daima üstün bir konuma sahip olmuş, bu konumu, dönemin diğer mezhep ulemâsı tarafından da takdir edilmiştir.41 Kudûrî’nin en önemli fıkıh hocası, Cessâs’ın öğrencisi olan Muhammed b. Yahya elCürcânî’dir (ö.398/1008).42 Hadis hocaları ise, Muhammed b. Ali el-Anberî el-Müktib (ö.381)43 ve Ubeydullah b. Muhammed eş-Şeybânî el-Havşebî’dir. (ö.375/986) Eserleri Kudûrî, Hanefî mezhebinde kendisine önemli bir konum kazandıran birçok eser meydana getirmiştir. Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’si dışındaki eserleri özetle şunlardır: Muhtasaru’l-Kudûrî, mahkemede hüküm vermede İmam Muhammed’in el-Câmi‘u’lkebîr’inin yerini alan, ulemanın daima el altında tuttukları, oldukça muteber, tanıtımına gerek bırakmayacak derece şöhret bulmuş, delile yer vermeyen, ihtilâflı konularda imâmeynin görüşlerini de zikreden bir eserdir.44 Hanefî mezhebinde mütûn-i selâse olarak ifade edilen temel üç metnin en eskisidir.45 Kendinden sonraki çok sayıda te’lif esere 38 39 40 41 42 43 44 45 Muntazam fi târîhi’l-mülûk ve’l-ümem, Haydarabad 1357-59, 6/370; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/225; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/89, 2/493; Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60; Temîmî, etTabakâtü’s-seniyye, 4/421; İbnu’l-Imâd, Şezerâtü’z-zeheb, 2/358; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s.183. Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 17/574; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’nnihâye, 12/40. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 4/377; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/321; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/7. Nisbesinin kökeni konusundaki görüşler için bk. Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, s. 39. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 4/377; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhira, 5/24; İbnü’l-Cevzî, elMuntazam, 8/91; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/16; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/s. 322. Şîrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 151; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 3/397-398; İbn Kutluboğa, Tâcü’tterâcim, s.98; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/414; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 331; Ziriklî, elA‘lâm, 7/136; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/321. İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, 3/251; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 17/575; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/8-9; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/321. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1631; Ahmet Özel, “Fıkıh” (Literatür), DİA, 13/15; Ahmet Özel, “Hanefî Mezhebi” (Literatür), DİA, 16/22; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/6-7. Özel, “Hanefî Mezhebi” (Literatür), DİA, 16/22. Diğer iki eser, Nesefî’nin Kenzü’d-dekâik’i ve Tâcüşşerîa’nın (8. yüzyıl) el-Vikâye’sidir. 208 Necmeddin Güney kaynaklık eden46 bu kitap üzerine -tespitlerimize göre- 49 adet şerh, 2 adet tekmile, 2 adet telhis ve 5 adet de nazım çalışması yapılmıştır.47 Eser, Türkçe, Urduca48, Farsça/Afganca49 ve bazı Batı dilleri dahil birçok dile tercüme edilmiştir. et-Tecrîd, ilm-i hilâf (karşılaştırmalı fıkıh) konusunda kaleme alınmış, Hanefîler ile Şâfiîler arasındaki önemli ihtilaf konularını iki mezhep arasında mukayeseli olarak işleyen ilk eserlerdendir.50 12 cilt halinde yayımlanan51 eserde, önce Hanefîlerin ve Şâfiîlerin delilleri zikredildikten sonra, ilmî bir üslupla Hanefîlerin delilleri desteklenip karşı tarafın delillerine cevap verilmektedir.52 Bunların dışında, Kudûrî'nin rivayet ettiği 24 hadisi kapsayan Cüz’ün fi’l-hadîs’i, furû eseri olan et-Takrîb, Mesâilü’l-hılâf beyne’l-Hanefiyyîn, Hassâf’ın Edebü’l-kâdî’sinin şerhi olan Edebu’l-Kâdî alâ mezhebi Ebî Hanîfe ve kendi oğlu için derlediği bir Muhtasar eserden bahsedilmektedir.53 Kudûrî’nin döneminde kendisine çokça itibar edilmesi sebebiyle, çok sayıda öğrenci kendisinden fıkıh öğrenmiş ve hadis rivayet etmiştir. Temîmî, Kudûrî’nin öğrencileri için ‘sayısız kimse’ ifadesini kullanmaktadır.54 En meşhur öğrencileri, hocasının Muhtasar’ını şerheden ilk kişi olan Ahmed b. Muhammed el-Akta‘ el-Bağdâdî55 (ö.474) ile Kudûrî’den hadis rivayet eden Şâfii muhaddis Hatîb el-Bağdâdî’dir. (ö.463/1072)56 Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî, 428/1037’te 66 yaşında iken Bağdat’ta vefat etmiştir.57 Münâzaralar ve Yeni Yazım Geleneği Kudûri’nin, Hanefî mezhebi yanında, özellikle Şâfıî fıkhını da iyi bildiği, başta et-Tecrîd olmak üzere kaleme aldığı birçok eserinden anlaşılmaktadır. Zaten dönemin ilmî bir özelliği olan münâzara geleneği de, karşı tarafın fıkhını bilmeyi zorunlu kılmaktaydı. Zaman zaman gerçekleştirilen münâzaralara katılan Kudûrî, akıcı ve tatlı bir şekilde 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 Ebu Bekr Alâuddîn es-Semerkandî’nin Tuhfetü’l-fukahâ’sı, Merğînânî’nin Bidayetü’l-Mübtedî’si, İbnü’sSââtî’nin Mecmau’l-bahreyn’i gibi eserler Kudûri’nin Muhtasar’ını esas almışlardır. Bu çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Necmeddin Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s. 47. İslâmulhak As’adî Mazâhirî, Mukaddime-i Misbâhu’l-Kudûrî, Sahâranpûr 1395/1975; c. 1 (Kısım 1-4) ve c. 2 (Kısım 1-2). Kudûrî’nin Urduca şerhi olan bu eserin neşri yarım kalmıştır. Kudûrî-i ‘Arabî maa’t-tercemeteyn Fârîsî ve Afğânî, Kuita (Pakistan) 1984. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248; Sezgin, GAS, 1/455. Ebu’l-Huseyn Ahmed b. Muhammed Kudûrî, el-Mevsûatü’l-fıkhiyyetü’l-mukârane: et-Tecrîd, thk. Muhammed Ahmed Sirâc - Ali Cum‘a Muhammed, I-XII, Kâhire2004/1424. Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/23 (2. dipnot). Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/20; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/16. Şîrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 132; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/311-312; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/87; Leknevî, el-Fevâidü’lbehiyye, s. 70; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/10; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/322. İbnu’l-Imâd, Şezerâtü’z-zeheb, 3/233; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 57. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 4/377; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 8/91; İbnu’l-Imâd, Şezerâtü’zzeheb, 3/233; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 58; Kudûrî, et-Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), 1/7; Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/322. Genç Akademisyenler İlahiyaat Araştırmaları Sem mpozyumu 209 konuşşur, merâmını güzzel bir şekilde ifad de ederdi.58 Kudû ûrî, kendisinden öövgüyle bahsettiğii 59 Irak Şâfiîlerinin Ş imam mı Ebû Hâmid el-İsferâyînî’yle e ve Şâfıî kadısı Ebu’t-Tayyib etTaberrî60 (ö.450/1058) ile i münâzaralardaa bulunmuştur.61 M Mezhebin kendind den sonraki tem mel kaynaklarınd da görüşlerine sııkça yer verilen n Kudûrrî’nin önemli yön nlerinden birisi de, d kendi eserlerin nde uygun bir fıkkhî yazım üslubu u ortayaa koyarak, kulland dığı dil ve takip ettiği e yöntemiyle, fıkıh konularını d değerlendirme ve ele alm ma yöntemine saağladığı katkıdır. Bilindiği B üzere, başta İmam Muhaammed’in eserlerii olmak k üzere, önceki eserlerde e konularıın sunumunda aşşırı îcaz vardır vee delillere hemen n hemen n yer verilmemiştir. Kudûrî dön nemine ait eserleerdeki te’lif üslubbu, düzen/tertip, ıstılah hların tahdidi, deelil gösterme ve delil çeşitliliği gibi g birçok yönd den öncekilerden n tamam men farklıdır. Bu u üslup, sonraki dönemlerden gün nümüze kadar, fııkıh edebiyatının n üslubu una ve şerh gelen neğinin gelişim sürrecine ciddi katkıd da bulunmuştur.662 D.. Kerhî ve Kudûrî’’nin Mezhep Hiye erarşisi İçindeki Yerleri Y Haanefî mezhebinin imâmı Ebû Hanîîfe’den, Kerhî’ye, ondan da Kudûrîî’ye uzanan hocaöğrenci ilişkisi içinde oluşmuş ilmî birr silsile söz konu usudur. Kaynaklaardaki bilgilerden n harek ketle, bu ilmî silsileyi aşağıdaki şeekilde gösterebilirriz.63 Bu silsilede Berda‘î, üç ayrıı hocad dan fıkıh eğitimi almıştır a ve silsile her h üç yönden de Ebû Hanîfe’ye ulaaşmaktadır.64 [150] [189] [א אزي ]ت؟ א א أ א [176] أ [א אق ]ت؟ [317] א د أ [340] אכ أ א [370] אص [398] [212] أ א כ א אزي א א [428] وري ي أ אد אد א إ أ א א أ أ أ א Haanefî tabakât eserleri, Kerhî ve Kudûrî’yi mezhep hiyerarşisi h içinde farklı tabakalaraa 58 59 60 61 62 63 64 İbn nü’l-Cevzî, el-Muntazzam, 8/91; İbnü’l-Esîîr, el-Lübâb, 3/19 İbn n Kutluboğa, Tâcü’t--terâcim, s.99; Kallek k, “Kudûrî”, DİA, 26//321. İsm mi Tâhir b. Abdullah h b. Tâhir’dir. Hayatıı hk. ayrıntılı bilgi içiin bk. Sem‘ânî, el-Ennsâb, 4/47. Kaallek, “Kudûrî”, DİA A, 26/321; Kudûrî, et--Tecrîd (Nâşirlerin mukaddimesi), m 1/13. Münâzaranın metnii için n bk. Sübkî, Tabakâttu’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrââ, 5/36-46; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye e e, 2/20-31. Ku udûrî, et-Tecrîd (Nâşiirlerin mukaddimesi)), 1/5. Teemîmî, et-Tabakâtü’s--seniyye, 2/19; Lekneevî, el-Fevâidü’l-behiyyye, s. 41, 57, 183. Leknevî, el-Fevâidü’l-beehiyye, s. 40-41. 210 Necmeddin Güney uygun görmüşlerdir. Sonraki dönem Hanefîlerce genel kabul gören yedili tasnife göre65, Kerhî tıpkı Hassâf (ö.261/875) ve Tahâvî gibi mes’elede müctehiddir, yani ‘mezhep sahibinden rivayet gelmeyen konularda müctehidler’dendir. Mezhep görüşlerine dair nakilleri ve bunlara ilişkin tercihleri genellikle dikkate alınmakta ve muteber kabul edilmektedir.66 Leknevî (ö.1304/1887), bu âlimlerin Ebû Hanîfe’ye birçok meselede muhalefet ettiklerini, mezhep sahibinin tercihlerine aykırı tercihlerde (ihtiyârât) bulunduklarını, dolayısıyla ashâbü’l-vücûh sayılmalarının daha doğru olacağını öne sürer.67 Leknevî bu tabirle, muhtemelen ikinci tabaka olan ‘mezhepte müctehid’ derecesini kastetmiştir.68 Aynı tasnife göre, Kudûrî ‘tercîh ashâbı’ndandır. Bunlar, mezhep imamlarının ortaya koydukları görüşleri değerlendirerek, aynı konudaki farklı görüşler arasında tercih yapabilme gücüne sahip fıkıh âlimleridir. Bu tabakadakiler, görüşleri değerlendirip bazı rivayetleri diğerlerine tercih ederken ‘Bu hüküm (kıyasa) daha uygun, rivayet olarak daha sahih, insanlara daha uygun, en ihtiyatlı olanıdır’ gibi ifadelerle gerekçelerini zikrederler.69 Ancak ashâbu’t-tahrîc ile ashâbu’t-tercîh arasındaki fark çok azdır. Zîrâ, görüşler arasında mezhebin usûlüne göre tercih yapmak, mezhep imamlarının ele almadığı meselelerin hükmünü tahricden daha kolay değildir.70 Leknevî ise onu müctehid olarak niteleyip Şemsüleimme elHalvânî’den üstün tutmaktadır.71 E. Kerhî’nin el-Muhtasar’ı Tebliğimizin bundan sonraki kısmında, Kerhî’nin el-Muhtasar’ını, onun üzerine yazılan şerh ve ihtisarları, özellikle de Kudûrî’nin imla ettirdiği Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’yi tanıtmaya çalışacağız. İslam ilim tarihinde hadisler ve rivâyetler sened vasıtasıyla başkalarına aktarıldığı gibi, başta hadis kitapları olmak üzere, kaleme alınan birçok eser de senet ve icazetler yoluyla sonraki nesillere intikal etmiştir. Hanefî Tabakât kitaplarından tespit ettiğimize göre, Kerhî’nin eserleri de öğrencilerinden sonraki fukahâya şu rivâyet yolunu izleyerek ulaşmıştır72: Ebu'l-Hasen Kerhî → Hadis öğrencisi olan Ebu Muhammed (b.) Abdullah b. Muhammed el-Ekfânî (ö.405) → Muhammed b. Ali b. el-Huseyn Ebû Nasr es-Serahsî (ö. V. yüzyıl). Ebû Nasr es-Serahsîden ise geniş bir topluluk rivayet etmiştir. Meselâ Serahslı olan Ahmed 65 66 67 68 69 70 71 72 İbn Kemalpaşa bu tasnifi bir risalesinde zikretmiş, M. Zâhid Kevserî de Ebû Yûsuf’u anlattığı Husnü’ttekâdî’sinde (bk. s. 25-27) bu kısa risalenin tam metnini vermiştir. Daha sonra Kınalızâde ve Temîmî de tabakât eserlerinin başlarında bu tasnife yer vermişlerdir. Temîmî bu tasnifin İbn Kemalpaşa’nın risâlesine dayandığını belirtmiştir. (bk. Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 6-10; Temîmî, et-Tabakâtü’sseniyye, 1/32-34) Leknevî de el-Câmi‘u’s-sağîr’e yazdığı mukaddimesinde bu tasnife yer vermiştir. (bk. Şeybânî, el-Câmi‘u’s-sağîr (Leknevî’nin mukaddimesi), Beyrût 1986, s. 8-10). Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 8; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183. Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183; Merâgî, el-Fethu’l-mübîn, 1/198. Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 13; Apaydın, “Kerhî”, DİA, 25/286; Şeker, Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, s. 13. Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 6-10; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/32-34; Şeybânî, el-Câmi‘u’ssağîr (Leknevî’nin mukaddimesi), s. 8-10. M. Esat Kılıçer, “Ashâbu’t-Tercîh”, DİA, 3/471. Kallek, “Kudûrî”, DİA, 26/321. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 3/256. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 211 b. Muhammed b. Muhammed Ebû Mansûr el-Hârisî73 (ö.512/1118) ve Ahmed b. Muhammed Ebû Mansûr el-Hârisî ( )א אرel-Kâdî74 (ö.631?) bunlardandır. Geschichte des Arabischen Schrifttums’un (GAS) müellifi Fuat Sezgin’in de belirttiği üzere, maalesef Kerhî’nin el-Muhtasar’ı günümüze ulaşamamış,75 ancak Kudûrî’nin imla ettirdiği şerh ve Kirmani’nin bu şerh üzerine yaptığı iki çalışma içinde dolaylı olarak gelmiştir. Biz de bütün taramalarımıza rağmen bu eserin hiçbir yazmasını tespit edemedik.76 Ayrıca Kudûrî şerhinde, Kerhî’ye ait metnin bitişi ile şerhin başlangıç noktası tam olarak tespit edilememektedir. Bu sebeple, şerhinden yola çıkarak da sağlıklı bir metnine ulaşmak zor gözükmektedir. Metnin günümüze ulaşamamasının sebebi ise, üzerine yazılan şerhlerin popüler hale gelmesi sebebiyle, metnini içeren yazmaların kaybolması olarak tahmin edilebilir. Kerhî’nin el-Muhtasar’ı, sonraki âlimler tarafından gerek mezhep imamlarının görüşlerinin yorumu, gerekse müellifin şahsî görüşleri konusunda kaynak olarak kullanılmıştır.77 Kaynaklarda, eserin yazıldığı dönemden itibaren geniş ilgi gördüğünü gösteren ipuçları bulunmaktadır.78 Türkiye kütüphanelerinde çokca yazması bulunan ve Yusuf b. Ali b. Muhammed el-Cürcânî’ye (ö.522’den sonra) ait Hızânetü’l-Ekmel adlı kapsamlı furu eserinin dayandığı temel kaynaklardan biri de Kerhî’nin Muhtasar’ıdır.79 Kerhî’nin öğrencisi olan Ebu Ali eş-Şâşi’nin (ö.344/955), hocasının Muhtasar’ı hakkında şöyle dediği nakledilmiştir: “Bu eseri ezberleyen, ashâbımızın en çok ezbere sahip şahsı olur. Yine bu eseri kavrayan, ashâbımızdan konuları en iyi kavrayan kişi olur.”80 Eser günümüze ulaşmadığı için, içerik ve üslubuna dair bilgilerimiz, günümüze ulaşmış olan şerhlerinde verilen bilgilerle sınırlıdır. Buna göre, Kerhî, küçük bir muhtasar yazma niyetiyle başlamış, ancak İbâdât kısmını yazdıktan sonra konuları daha geniş tutmuş, ‘Rehin’ bölümünden sonra ise daha da tafsilatlı konulara girmiştir.81 Kerhî, İmam Muhammed b. el-Hasen’in tertibinden farklı bir tertib takip etmiş, eserinin lafızlarını kısa tutmuş, delillere yer vermemiştir.82 Kerhî’nin Muhtasar’ı, başka kaynaklarda bulunmayan furu‘a dair ayrıntı meseleleri ihtiva etmektedir83. 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/307; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/79-80 Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 3/256. Sezgin, GAS, 1/444. Katalog taramalarımız esnasında Merkezu’l-Melik Faysal li’l-buhûs ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye’de 4 nüsha kaydına rastladık. Ancak bu yazmaların incelemesi sonucunda, hiçbirinin Kerhî’ye ait olmadığını, başka fıkıh eserlerinin Kerhî’nin Muhtasar’ı sanılarak yanlış isimle kaydedildiğini tespit ettik. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1634-1635; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.201; Kınalızâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183; Apaydın, “Kerhî”, DİA, 25/287. Meselâ kendisi şiî olan Şerîf Radiy, Kerhî’nin öğrencisi el-Ekfânî’den Muhtasaru’l-Kerhî’nin bir kısmını okumuş ve icâzet almıştır. bk. Şerîf Radiy, Hakâiku’t-te’vîl fî müteşâbihi’t-tenzîl (Neşredenin mukaddimesi), nşr. Muhammed er-Rıdâ, Beyrut ts. (Dâru’l-mehâcir), s. 87. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/702; Ziriklî, el-A‘lâm, 8/242; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 13/319. Kudûrî, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî, Süleymaniye Ktp. Dâmâd İbrahim Paşa Bölümü no: 563, vr. 1b: א א أ כאن أ و،א א أ أ א א כ אب Kudûrî, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî, Dâmâd İbrahim Paşa no: 563, vr. 1b. Ebu’l-Fadl Kirmânî, el-Îzâh, Süleymaniye Ktp., Carullah Efendi Bölümü no: 586, vr. 1b. Kudûrî, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî, Dâmâd İbrahim Paşa no: 563, vr. 1b. 212 Necmeddin Güney F. el-Muhtasar Üzerine Yapılan Çalışmalar Kaynaklarda, Kerhî’nin el-Muhtasar’ını şerheden alimler Ebû Abdullah el-Basrî84 (ö.369), Cessâs er-Râzî85 (ö.370), Kudûrî86 (ö.428) ve Rükneddin el-Kirmânî (ö.543) olarak zikredilmektedir. Zikredilen bu şerhlerden ancak Ebü’l-Huseyin el-Kudûrî’nin Şerhu Muhtasari'l-Kerhî adlı oldukça kapsamlı şerhi ve bu şerhi esas alan Kirmânî’nin iki ayrı çalışması (el-Îzâh ve et-Tecrîd) günümüze ulaşmıştır. Dolayısıyla, şu anki bilgilerimize göre, Muhtasar’ın günümüze ulaşan en eski şerhi, Kudûrî’ye ait şerhtir.87 Yukarıdaki şerhlerden ayrı olarak, Fuat Sezgin, Ahmed b. Mansûr el-İsbîcâbî (ö.480) tarafından yazılan bir şerhinden ve bu şerhin müellif hattı yazmasının günümüze ulaştığından bahsetmektedir.88 Bazı çalışmalar da, Sezgin’e atıfla, bu yazmayı İsbîcâbî şerhi olarak tanıtmıştır.89 Oysa klasik tabakat eserlerinde İsbîcâbî’nin böyle bir eserinden bahsedilmemektedir.90 Biz de, adı geçen yazmayı inceleyip diğer yazma halindeki şerhlerle karşılaştırmamız neticesinde, bu yazmanın kesinlikle İsbîcâbî’ye ait olmadığını, aksine Kirmânî’nin yazdığı el-Îzâh’ın nikâh kitâbına kadar olan kısmı olduğunu ve hattın da çok büyük ihtimalle Kirmânî’nin kendi hattı olduğunu tesbit ettik. Sezgin’i yanıltan husus, yazmanın ilk sayfası olan 1a’da, eserin müellif hattı olduğunu belirten ifadeden sonra, sonradan farklı bir kalemle ‘li’l-İsbîcâbî’ ifadesinin yazılmış olmasıdır. Öte yandan, fıkıh tarihinde üç tane İsbîcâbî nisbeli hanefî âlim vardır.91 Sezgin’in Ahmed b. Mansûr el-İsbîcâbî’ye karar vermesinin sebebini tahmin zor görünmektedir. G. Şerhu Muhtasari’l-Kerhî Şerhu Muhtasari’l-Kerhî oldukça hacimli bir şerh olup, tahminimize göre, yayımlanması halinde her cildi 400 sayfa olan ortalama 12 cildlik bir eser ortaya çıkacaktır. Biz yüksek lisans tezi olarak bu eserin ‘siyer’ bölümünü çalışmıştık.92 Kitabın başından 84 85 86 87 88 89 90 91 92 İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 294; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.159-160. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/223; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.96; Kınalızâde, Tabakâtu’lfukahâ, s. 66; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/415; Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1635; Şeybânî, elCâmi‘u’s-sağîr (Leknevî’nin mukaddimesi), s. 48; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 53-54; Hacvî, elFikru’s-sâmî, 2/109; Serkîs, Mu’cemü'l-matbûâti'l-Arabiyye ve'l-Mu‘arrebe, 1/699; Güngör, “Cessâs”, DİA, 7/428. Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/206; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 57. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248, 2/389; Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/345-346; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 5/172. Sezgin, GAS, 1/444. Zikredilen Yazma: Süleymaniye Ktp., Murad Molla Bölümü, no. 904. Meselâ bk. Özel, Hanefî Fıkıh Âlimleri, s. 33; Apaydın, “Kerhî”, DİA, 25/287; Pekcan, “Fıkhın Genel Kurallarına Dair İlk Risale”, s. 298; Şeker, Kerhî’nin Fıkıh Yöntemi, s. 15. Meselâ bk. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/336; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 126, 213; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/697. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/591; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-terâcim, s. 256, 4. dipnotun sonu; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 75, 209. İsbîcâbî nisbesiyle tanınan üç Hanefî âlim hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, s. 75, dipnot: 471. Necmeddin Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2006, V+107+228=340 s. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 213 Zekât bölümünün sonuna kadar olan kısmını kapsayan bir doktora tezi ise 2007’de İmam Muhammed b. Suûd Üniversitesi Yüksek Yargı Enstitüsünde ( א אء א א ) hazırlanmıştır.93 Eserin Adı Bütün tabakât ve biyografi kitaplarında ve bazı yazmalarda, eserin adı ‘Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’ şeklinde geçmektedir. En eski nüsha olan Dâmâd İbrâhîm Bölümü no:563’te, ‘Kitâbu Şerhu Muhtasari’ş-Şeyh Ebi’l-Hasen el-Kerhî’ olarak zikredilmiştir. Bazı yazma nüshalarda ise ‘Şerhu Ebi’l-Huseyn el-Kudûrî li Muhtasari’l-Kerhî’ veya ‘Şerhu’l-Kudûrî li Muhtasari’l-Kerhî’ şeklinde de zikredilmektedir. Dolayısıyla bu ifadeler, eserin isminden ziyade içeriğini yansıtan ifadelerdir. Bu ismin, Kudûrî’nin kendisi tarafından konulmadığı; özel bir isimlendirme söz konusu olmadığı için, öğrencileri veya yakın dönem okuyucuları tarafından, yerleşmiş isimlendirme geleneğine uygun olarak bu şekilde belirlendiği de söylenebilir. Kudûrî’ye Aidiyeti Kudûrî’den bahseden hemen tüm kaynaklar, Kudûrî’nin bu şerhini de zikretmektedir.94 Sonraki dönem fıkıh eserlerinde de bu esere, müellifin adı da zikredilerek çok sayıda atıfta bulunulmaktadır. İncelediğimiz yazma nüshaların üzerlerindeki bilgilerde de, eserle müellif arasında açıkça bağlantı kurulmuştur. Eser, dönemin yazım metoduna uygun olarak, hocanın öğrencilerine imlâ ettirmesi şeklinde yazıldığı için, şerhin başlangıcında ve konu girişlerinde zaman zaman Kudûrî’nin yazdırdığına dair imla atıfları bulunmaktadır: Meselâ أ أ א א אل א א אديgibi… Yazma eserlerin tespit ve tavsifinde, eserin başlangıç ve bitiş kısımları ayırd edici bir özellik taşımaktadır. Bu sayede eserleri tespit ve ismi tespit edilemeyen eserleri birbirlerinden ayırt etmek mümkün olmaktadır. Kâtip Çelebi, Kudûrî şerhini zikreder ve و א و א... şeklinde başladığını aktarır.95 Elimizdeki bütün yazmalar da bu şekilde başlamaktadır. Eserin kimliği ve Kudûrî’ye aidiyeti, geçmiş kaynaklardaki atıflardan da te’yid edilebilmektedir. Meselâ Şemsüleimme Serahsî’nin (ö.483/1090), Kudûrî’nin Şerhu Muhtasari’lKerhî’sinde bulunduğunu söylediği açıklama96, elimizdeki yazmalarda aynen bulunmaktadır. Bunun dışında, fıkıh kitaplarında Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’ye yapılan beş kadar alıntıyı da elimizdeki yazmalarda aynen tespit ettik. Bütün bu bilgilerden hareketle, elimizdeki eserin kimliği ve Kudûrî’ye aidiyeti konusunda hiçbir şüphenin olmadığını söyleyebiliriz. 93 94 95 96 Fehd b. İbrahim el-Muşeykıh, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî li ebi’l-Huseyn el-Kudûrî min Evveli’l-kitâb ilâ nihâyeti’z-Zekât, Riyad 2007. Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19-20; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/74. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1635. Serahsî, Şerhu Kitâbi’s-Siyeri’l-kebîr, (nşr. Selahuddin el-Müneccid ve Abdülazîz Ahmed), Kahire 1971, 1/43: .אل א و ل כ و أي, כ א إ: و אل א אכ ذכ أ א 214 Necmeddin Güney Yazma Nüshaları Katalog taramaları97 sonucunda, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’nin toplam 8 nüshasından 7 tanesinin Türkiye’de İstanbul kütüphanelerinde, diğer nüshanın ise Hindistan/Rampûr’da bulunduğunu tesbit ettik. Türkiye’deki bu nüshalardan biri tam nüsha, diğer altı tanesi ise -bazı ciltleri eksik olması sebebiyle- kısmî nüshalardır.98 Dolayısıyla Şerhu Muhtasari’lKerhî’den günümüze nisbeten az sayıda nüsha ulaşmıştır. Önemi Eser, birçok yönden önem arz etmektedir. Bunları kısaca şöyle zikredebiliriz: - Gerek Kerhî, gerekse Kudûrî, Hanefî mezhebinin mütekaddimunundan olan önemli isimlerdir. - Kuvvetli hadis bilgisiyle dikkat çeken Kudûrî’nin hadis ve fıkıh birikimini ortaya koyduğu -muhtemelen- son eseridir. (En azından et-Tecrîd’den sonra yazdığını biliyoruz). - Kerhî’nin ‘el-Muhtasar’ı üzerine yapılan şerhlerden bize ulaşan en eski şerhtir. - Eserin, delile çok fazla yer vermeyen ilk dönem Hanefî literatürünün aksine, başta nasslar olmak üzere birçok delille müdelleldir ve bu yönüyle ilklerdendir. Ayrıca ele aldığı konuları ayrıntılı olarak incelemektedir.99 - Günümüze ulaşamamış veya ancak kısmen ulaşabilmiş birçok ilk dönem kaynağından ve şahıslardan doğrudan nakiller içermektedir. İçeriği Kudûrî, şerhine hamdele ve salveleyle başlamakta ve sonrasında eseri ve amacı hakkında bilgi vermektedir. Kudûrî, şerhin yazılma sebebine dair şu açıklamaları yapmaktadır:100 Kerhî’nin Muhtasar’ına şerh niteliğinde kapsamlı (câmi‘) bir eser imla etmeye niyetlen97 98 99 100 GAL, GAS, TÜYATOK, Süleymaniye Kütüphanesi ve Milli Kütüphane katalogları başta olmak üzere, ulaşabildiğimiz bütün yazma eser kataloglarını taradık. Ayrıca Kayseri Râşid Efendi Ktp. Emekli müdürü Ali Rıza Karabulut tarafından ‘İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut Elyazması Eserler Ansiklopedisi’ adıyla, yakın zaman önce yayımlanan kataloga da müracaat ettik. (Ali Rıza Karabulut, İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut Elyazması Eserler Ansiklopedisi, I-III, Kayseri ts., yayınevi yok). Bu yazma nüshaların içerdiği kitâbların (bölümlerin) tablosu ve yazmaların ayrıntılı tavsifi için bk. Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, s. 78, 9299. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/248, 2/389; Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/345-346; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 5/172. Kudûrî, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî, Dâmâd İbrahim Paşa no: 563, vr. 1b. Eserin mukaddimesi şu şekildedir: أ א... אل، א א و ّ א א وإ אכ، ذכ. وآ ة وא و א א א و כאن أ.ه א وع א و כ אب. وא א إ، א إ אه א و כ אب." כאن أ أ א א، أ א א؛ و أ ،א א כ אب א ’ א אدאت؛ א אوز ‘א א زאد .א א وأورد،א אن א وع وא وא א أ. إ ء כ אب א [] ت ل أول א و א وأ. כ אب א ذכ א ، [ ] ح א כ وأ א ر ذכ ( وأ م...) אأ אء أ ه א . وא אر وא א אء א א א- א א رأ :ل أن א و ر א אכ " כ نכאא و א ف א א כ אب وآ Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 215 diğini, bu şerhte furua ait konuları ve mezhep imamlarından gelen rivayetleri genişce açıklayacağını, hilaf konularını Tecrîd adlı eserinde uzun uzadıya ele alması sebebiyle bu konuları fazla uzatmadan sadece yeterli bilgi vereceğini, (Kerhî, sonraki kısımları geniş tuttuğu için) kitabın başının ve sonunun birbirine eşit içeriğe sahip olması amacıyla uygun ve gerekli furu konularını ekleyeceğini, ayrıca Kerhî’nin eklemeyi ihmal ettiği bölümleri de esere ilave edeceğini ifade etmektedir. Kudûrî, esere İmam Ebu Hanîfe’nin mezhebini, diğer büyük imamların mezheblerine önceleyen bir mukaddime yazacağını belirtmekte ve Allah’tan yardım dileyerek girişini tamamlamaktadır.101 Gerçekten de Şerhu Muhtasari’l-Kerhî'nin nüshalarında, “Tahârât” bölümünden önce, ‘Nübze min menâkıbi Ebî Hanîfe’ adıyla bilinen ve Ebû Hanîfe’nin mezhebinin üstünlüğünü gerekçeleriyle açıklayan kısa bir risale bulunmaktadır. Kâtip Çelebi de, Ebu Hanîfe’nin menkıbelerini eserlerinin başında nakledenlerden bahsederken, ilk olarak Kuduri’den başlamış ve aynı bilgiyi vermiştir.102 Kudûrî’nin hocası olan Muhammed b. Yahya elCürcânî (ö.398) de vaktiyle ‘Tercîhu mezhebi Ebî Hanîfe’ adlı bir eser yazmış, diğer mezhep müntesipleri de bu esere karşı reddiyeler kaleme almışlardı.103 Eser, klasik fıkıh kitaplarının bölümlerine ve tertibine sahiptir. Buna göre, eser kitâblara göre tasnif edilmiş, her kitâb ise kendi içinde bâblara ayrılmıştır. Kitâbları Kerhî de belirlemiş olabilir ama alt başlıklar olan bâb başlıklarını muhtemelen Kudûrî oluşturulmuştur. Dâmad İbrahim 563’teki yazma nüshası esas alındığında, en uzun bölümler Salât (32 varak), Büyû‘ (32 vr.), Eymân (28 vr.), Talâk (27 vr.), Siyer (25 vr.), Menâsik (22 vr.) ve Cinâyât (21 vr.) kitâblarıdır. En kısa bölümler ise Âriyet (1 vr.), Havâle (1 vr.), Vedîa (2 vr.) ve Eşribe (2 vr.) kitâblarıdır. Üslûbu ve Yöntemi Kudûrî’nin şerhinin muhtasar metne önemli katkıları olmuştur. Kerhî’nin metni de muhtemelen bir miktar istidlal ve ta‘lîl içermekle beraber, şerhte konular oldukça müdellel hale getirilmiş, ayrıntısıyla ele alınmıştır. Daha önce de zikredildiği üzere, Kerhî, eserini yazarken ibâdât kısmını kısa, sonraki kısımları ise gittikçe daha uzun tutmuş idi. Kudûri, eseri şerh ederken her tarafı eşitlenecek şekilde konu eklemeleri yapmış, böylece eserin başıyla sonu arasındaki uzunluk-kısalık farkı ortadan kaldırılmış, kapalı ve eksik kalan konular tamamlanmıştır. Şerh’te, Kerhî’nin Muhtasar’ından bir miktar alıntılanmış ve ardından şerhe girişilmiştir. Konular açıklanırken, genellikle ‘el-Aslu’ diye başlayan genel kaide ve davâbıtlar konmuş; zaman zaman tabiûn gibi ilk dönem alimlerinin görüş ve kanaatlerine de yer verilmiştir. Hanefî mezhebi içerisinde ihtilaf söz konusuysa, bu farklar zikredildikten sonra, her bir imamın delili ve gerekçesi ‘Vechu kavli Ebî Hanîfe/Ebî Yûsuf/Muhammed’ gibi ifadelerle açıklanmakta ve genellikle tercihte bulunulmamaktadır. Bu üslup, ‘hepsinin kendi 101 102 103 Kudûrî, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî, Dâmâd İbrahim Paşa no: 563, vr. 1b. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1838. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/398; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 2/57; Ziriklî, el-A‘lâm, 7/136; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 12/101. 216 Necmeddin Güney gerekçeleri açısından haklı olduğunu’ hissettirmektedir. Konular ayrıntılı olarak işlendikten sonra, zaman zaman ‘ve cümletü hâzâ’ denerek konu özetlenmekte, hüküm genel ilkelere bağlanmaktadır. Şerh esnasında istidlal amaçlı olarak sıkça Kur’ân ayetleri ile kavlî ve fiilî sünnete müracaat edilmektedir. Senedi verilmemekle birlikte, kullanılan hadisler çoğunlukla sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır. Özellikle Hz. Peygamber’in ve râşid halîfelerin gelişen belirli olaylardaki davranış biçimine sıkça atıfta bulunulmuş; yeni gelişen olaylarda ise mevcut örneklere kıyasla belli hükümlere varılmıştır. Şerhte zaman zaman meşhur hadise (“ א א / א )” א, icmaya, kıyasa, istihsana ve ibaha-i asliyye’ye atıfta bulunulmakta, bazen de bir uygulamanın sahabe önünde itiraz görmeden yapılmış olması (“ف א ة א / ٍ ِ َ ِכ ”) delil olarak gösterilmektedir. Mezhepteki meşhur görüş söylenmekte (“ א ر )” א, aynı imamdan birden fazla rivayet gelirse, içinden sahih olanı tespit edilmekte, gerekçesi söylenerek mezhep içindeki görüşler arasında tercihte bulunulduğu da olmaktadır (“ وﺑﻪ )”ﻧﺄﺧﺬ. Görüş ayrılıkları verilirken bölgesel olarak tasnifler de yapılmaktadır (“Ehlu’l-Hicâz, ehlu’ş-Şâm, ehlu’l-Kûfe”) Ayrıca İmam Şâfii’ye ait bir görüşün, ilk defa İmam Şâfii tarafından öne sürüldüğü ve kendisinden önce o görüşü benimseyen kimse olmadığı için, icmaya aykırı bulunarak reddedilmesi dikkat çekicidir. ( ّ أ )و Esere Yöneltilen Eleştiriler Eser, tarihi süreçte ciddi bir eleştiri görmemiştir. Ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla, Kâsânî’nin bazı fıkhî meselerdeki itirazlarını görüyoruz. Bunların ikisinde eleştiri konusu, Kudûrî’nin mezhep içinde ihtilaf olduğu halde, bu ihtilafı zikretmeyip ittifak izlenimi vermiş olmasıdır. Kudûrî, büyük abdestin çıkış yerinden taşması halinde, bölgenin yıkanması gerektiğini belirterek, ihtilafı zikretmemiştir. Halbuki sadece İmam Muhammed yıkamanın gerekli olduğunu söylemiştir. Şeyhayn ise, taşla taharetlenmenin de yeterli olacağını söylemişlerdir.104 Benzer bir durum, hac konusunda, bedel gönderenin (âmir), gönderdiği bedelin nafakasını temini ile ilgili bir hususta da söz konusudur.105 Kâsânî’ye ait son itiraz ise, müsta‘mel suyun bir kuyuya atılması durumunda, kuyudaki suyun durumuyla ilgilidir. Kudûrî, İmâm Muhammed’e göre yirmi kova boşaltılacağını söylemiş, Kâsânî ise, bunun tartışılır olduğunu, zirâ İmâm Muhammed’e göre müsta‘mel suyun kendisinin temiz (tâhir) olduğunu, dolayısıyla bu su kuyuya dökülünce de oradaki suyun temizleyici yönünü değiştirmeyeceğini söylemiştir.106 Kaynakları Kudûrî, mütekaddimûn Hanefî âlimlerden olması sebebiyle, hoca silsilesi vasıtasıyla ulaşan sözlü rivayet kültürünün yanı sıra, doğrudan Ebû Hanîfe ve öğrencilerinden gelen eserlerden, özellikle de İmâm Muhammed’e ait altı eserden (zâhiru’r-rivâye) istifade etmiş ve nakilde bulunmuştur. Eserin kaynakları hakkında bir fikir vereceğini düşündüğümüz için, yalnızca Siyer bö104 105 106 Kâsânî, Bedâi‘u’s-Sanâi‘ fî tertîbi’ş-şerâi‘, 1/19. Kâsânî, Bedâi‘u’s-Sanâi‘ fî tertîbi’ş-şerâi‘, 2/216. Kâsânî, Bedâi‘u’s-Sanâi‘ fî tertîbi’ş-şerâi‘, 1/77. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 217 lümünde atıfta bulunduğu kaynakları zikretmek istiyoruz: - İmâm Muhammed’in (ö.189) el-Asl’ı107 (3 defa), Ebû Hanîfe’den naklen yazdığı elCâmi‘u’s-sağîr’i108 (3 defa), günümüze ulaşamamış olan es-Siyeru’s-sağîr’i (3 defa), günümüze sadece şerhi ulaşmış olan es-Siyeru’l-kebîr’i (13 defa) ve ez-Ziyâdât’ı (2 defa)109. - İbn Semâ‘a’nın İmam Muhammedden rivayet ettiği ve günümüze ulaşamamış olan enNevâdir’i110 (4 defa) - Bişr b. el-Velîd el-Kindî’nin (ö.238) Ebû Yûsuf’tan rivayet ettiği ve günümüze ulaşamamış olan el-İmlâ’sı111 (4 defa) ve en-Nevâdir’i (1 defa) - Hasan b. Ziyâd’ın en önemli talebesi olan ve İbnü’s-Selcî ve İbnü’s-Sellâc olarak da tanınan İbn Şücâ‘ın (ö.256) günümüze ulaşamamış olan el-Mücerred’i112 - Ebû Cafer et-Tahâvî’ye de iki defa atıf bulunmakla beraber, eser ismi verilmediği için, Tahâvî’nin hangi eseri olduğunu tespit edemedik. H. Şerhu Muhtasari’l-Kerhî Üzerine Yapılan Çalışmalar Zamanında Hanefîlerin Horasan reisi olan Ebu’l-Fazl Ruknuddin Abdurrahman b. Muhammed b. Emîrveyh b. Muhammed el-Kirmânî113 (ö.543) Kudûrî’nin yazdığı şerhi esas alan iki eser hazırlamıştır. - Kirmânî, ilk şerhi olan ‘el-Îzâh [fî mebâhisi’l-Kudûrî]’nin girişinde114, kendi dönemin107 108 109 110 111 112 113 114 el-Mebsût olarak da bilinen eser, beş cilt halinde matbudur (Beyrut 1990). I-IV. ciltler Ebu’l-Vefâ elAfgânî, V. cilt ise Şefik Şehhâte tarafından tahkik edilmiştir. Abdülhay el-Leknevî’nin en-Nâfi‘u’l-kebîr isimli şerhiyle beraber tek cilt olarak yayımlanmıştır Beyrut 1986. Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bk. M. Zâhid Kevserî, Bulûğu’l-emânî fî sîrati’l-imâm Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî, Kâhire 1355, s. 62. Fahruddîn Kâdîhân’ın Şerhu’z-Ziyâdât’ı ile birlikte yayımlanmıştır: thk. Dr. Kâsım Eşref, Karaçi 2000. Eser hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Kevserî, Bulûğu’l-emânî, s. 63-64. Me’mun zamanında Bağdat kadılığı da yapan ve Mu‘tasım zamanında gözü zayıflayınca bu görevinden ayrılan İbn Semâ‘a, İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’tan aldığı bilgilerle en-Nevâdir (Nevâdiru’l-mesâil an Muhammed b. el-Hasen) isimli eserini yazdı. Kevserî, eserin İbn Semâ‘a’nın yanı sıra, İbrâhim b. Rüstem tarafından da rivayet edildiğini söylemektedir. (Kevserî, Bulûğu’l-emânî, s. 65). İbnü’n-Nedîm’e göre, el-İmlâ 66 kitâbdan oluşmaktadır. (İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 286; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/232). Kindî’nin hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Cengiz Kallek, “Kindî, Bişr b. Velîd”, DİA, 26/39-40. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 157-158; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 12/379-380; Ayrıntılı bilgi için bk. Muhammed Zâhid Kevserî, el-İmtâ‘ bi sîrati’l-imâmeyn el-Hasen b. Ziyâd ve Sâhıbuhû Muhammed b. Şücâ, Kahire 1368; Cengiz Kallek, “İbnü’s-Selcî”, DİA, 21/203-204. H. 457’de Kirmân’da doğdu. Merv’deki Hanefîlerin imamı olan Muhammed b. el-Huseyn elErsâbendî’den fıkıh okudu. (Sem‘ânî, el-Ensâb, 1/112; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 9/252) Horasan bölgesi Hanefîlerinin imamı oldu. Tanıtacağımız et-Tecrîd ve el-Îzâh’ın yanı sıra, Şerhu’l-Câmii’l-kebir, en-Nüket ala’l-Câmii’s-sağîr ve İşârâtu’l-esrâr adlı eserleri vardır. 543 yılında Merv’de vefat etmiştir. (Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/388-390; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 20/206; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s.184) Sem‘ânî el-Ensâb’ında ve İbnü’l-Esîr el-Lübâb’ında vefâtını 544 olarak vermektedir. (Sem‘ânî, el-Ensâb, 5/57; İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, 3/93). el-Îzâh’ın mukaddimesi: (Ebu’l-fadl Kirmânî, el-Îzâh, Süleymaniye Ktp. Carullah Efendi Bölümü no: 586, vr. 1b) א ر אد وإ א א أ אא ى א زوא َ وذכ א أ فא سأ زא אא א ور א وري ر و א. א א أאא אح א א ر אכ א אم أ א إن א אن د أ א وأ ض א אرة وא אدאت א כאن א ل א כא ⇒ 218 Necmeddin Güney deki insanların fıkıh konusunda gayretlerinin kalmaması ve ‘mutavvelât’lardan uzaklaşmaları sebebiyle Kudûrî’ye ait Şerhu Muhtasari’l-Kerhî’nin neredeyse unutulacak ve kaybolacak hale geldiğini, bu sebeple ince hususları açıklamaya ve delillerini özet olarak izaha niyetlenerek bu eseri kaleme aldığını belirtmektedir. - Kirmânî, ikinci şerh olan ve et-Tecrîdü’r-ruknî fi’l-furû115 veya Tecrîdü’ş-şerhi’lmüsemmâ bi’l-Îzâh olarak da bilinen et-Tecrîd’in girişinde ise116, ilk şerhin adının ‘el-Îzâh’ olduğunu belirtmekte, ilk şerhin yazılış serüveninden bahsetmekte ve Îzâh’ın daha kolay öğrenilebilen bir metin haline gelmesi için, bazı dostlarının ondan yalnızca konularını zikretmesini ve imamlardan gelen mutemed rivayetlerle yetinmesini taleb ettiğini, onun da bu talebe karşılık olarak bu ikinci çalışmayı kaleme aldığını belirtmektedir. Dolayısıyla bu ikinci çalışma aslında Kudûrî şerhinin bir ihtisarı şeklinde ve tüm konuları kapsayan ve yalnızca mutemed görüşü nakleden bir fıkıh metni halindedir. Her iki çalışmanın giriş kısımlarından açıkça anlaşıldığına göre önce el-Îzâh, daha sonra da özet niteliğindeki et-Tecrîd yazılmıştır. Bu bilgilere rağmen, bazı kaynaklarda ‘el-Îzâh fi şerhi’t-tecrîd leh’117 veya ‘el-Îzâh fi şerhi’t-tecrîd’118 gibi isimlendirmelerde bulunulması ve Îzâh’ın Tecrîd’in şerhi olarak tanıtılması119, bu iki eserin yazılış sırasına aykırı düşmektedir. Ayrıca kaynaklarda Kirmânî’nin bu iki eseriyle Kudûrî’nin eseri arasında hiçbir ilişki kurulmamaktadır. Halbuki müellifin mukaddimedeki sözleri ve eserin içeriği ve başlıkları, Kerhî’nin metni ve Kudûrî şerhiyle ilişkisini kesin olarak ortaya koymaktadır. Nitekim Keşfu’z-zunûn’un dipnotunda verilen Veliyyüddin nüshasında, diğer nüshalardan farklı olarak Kirmânî şerhinden bahsedildikten sonra, Kirmânî’nin bu şerhi ihtisar ederek Îzâh adını verdiği; sonra da ondan sadece meselelerini tecrid ederek, adını et-Tecrid koyduğu, her iki çalışmadan da o günlerde istifade edildiği zikredilmektedir.120 - Kirmânî’nin öğrencisi olan Tâcüddin Abdulğafûr b. Lokman el-Kerderî (ö.562/1167) ise, hocasının et-Tecrîd’i üzerine el-Müfîd ve’l-Mezîd şerhu’t-Tecrîd adıyla bir çalışma yapmıştır.121 Her üç eser de günümüze yazma halinde ulaşmıştır.122 - Kuraşî ve ona atfen Temîmî, Hanefî âlim İsmail b. el-Huseyn b. Abdullah Ebu’lKâsım el-Beyhakî’nin, ‘el-Kifâye’ adıyla Şerhu Muhtasari'l-Kerhî’yi ihtisar ettiğini söylerler.123 ُ 115 116 117 118 119 120 121 122 123 א א א א אز א אح د אن כ تא ُ ْ ذכ ه ت כאد א כ אب א . وא و א.א أ ّ ُ ور ت و ت دא א א Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/519; Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/345. et-Tecrîd’in mukaddimesi: (Ebu’l-fadl Kirmânî, et-Tecrîd, Köprülü Ktp. no: 540). ، א و א أ א و أ ... א כ... ح ...א وري א ي א א إ א א כ אب وא إ א أن أ د א אح א ةو ح א א وذכ ت א تא . א א ة ب אو א و א وא אت א وא א ذ כ א ًא א א Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/519. Ziriklî, el-A‘lâm, 3/327. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/389; Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 1/345-346. Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1635’te 2. dipnot. Ziriklî, el-A‘lâm, 4/32. Yazma nüshaları hk. ayrıntılı bilgi için bk. Güney, Kudûrî’nin “Şerhu Muhtasari’l-Kerhî” Adlı Eserinin ‘Siyer’ Bölümünün Edisyon Kritiği, s. 74. Kuraşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/398: « אכ أ א » ح א وري « و כ אب אه »א כ א İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 134; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/182. Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 219 Bu âlimin vefât tarihi, 402/1012 olarak verilmektedir.124 Ancak Kudûrî, bu şerhini etTecrîd adlı eserinden sonra yazdığına göre, mutlaka 405 yılından sonra yazmış olmalıdır. Dolayısıyla ya bu vefat tarihi bilgisi hatalıdır, ya da el-Kifâye, Şerhu Muhtasari'l-Kerhî’nin muhtasarı değildir. Kesin sonuca ancak eserin yazma nüshalarının incelemesiyle ulaşılabilir ancak biz taramalarımızda eserin yazmasına rastlayamadık. Sonuç Ülkemiz, kütüphanelerinde bulunan yazma eser sayısı bakımından en zengin ülkelerden biridir. Buna rağmen maalesef ülkemizde bu kültür hazinelerinin modern neşir kurallarına uygun olarak yayınlanmasına gerekli önemin verildiğini söylemek zordur. Diğer mezheplerin kaynaklarına oranla Hanefî mezhebindeki kaynakların tahkikli olarak neşredilme oranı maalesef daha düşük kalmaktadır. Ayrıca vaktiyle kendisine çok değer atfedildiği halde, bir şekilde yayımlanmayıp yazma halinde kalan eserler, bibliyografya çalışmalarından ve literatürden de gitgide silinmeye başlamaktadır. Hanefî mezhebine ait yüzlerce kıymetli eser, özellikle de hacimli olanları, hâlen yazma halinde bulunmaktadır. Tahkik ise tek kişiyi oldukça zorlayan, zahmetli ve maddi külfeti de olan bir iştir. Bu sebeple, bu iş için özel müesseseler kurulmalı ve buralarda kurulacak komisyonlar vasıtasıyla, bu eserler önem sırasına göre, tahkikli olarak neşredilmeli, bu sayede hem kaybolmaktan korunmalı, hem de ilim adamlarının istifadesine sunulmalıdır. Umarız Kudûrî’nin unutulan bir eserine dair bu tebliğimiz, eserin yeniden hatırlanmasına ve başta doktora olmak üzere bilimsel çalışmalarda kendisine müracaat edilmesine vesile olur. 124 Kâtip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, 2/1024; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/209; Zirikli, Hayruddîn, el-A‘lâm, 1/312.