Ermenilerin Azerbaycan Katliamları Ermenilerin Türklere yönelik

advertisement
Ermenilerin Azerbaycan Katliamları
Ermenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan
topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:
"1919 Ağustosunda, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köye Ermeniler asker birlikleri ile hücum etmişler ve
demiryolu boyuna yakın köyleri, zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır.
Mayıs 1920 sonralarına Doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünün ahalisini
zorla yerlerinden çıkararak, eşyalarını yağma ile, kendilerini göçe mecbur etmişlerdir.
23-24 Mayıs 1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı köyünü sararak,
eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların hepsini süngüden geçirmişlerdir.
27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köylerine baskın yapan Ermeniler, ahalnin
malları ile eşyasını hep yağmalamış, birçoğunu öldürmüş; kırgından kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından
güneye geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuşlardır.
Azerbaycan ve başka yerlere gitmek üzere, Erivan'daki Azerbaycan Elçisi'nin verdiği pasaportu taşıyarak Erivan
yanlarından trenle Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi
öldürülmüştür.
6 Nisan 1920'de Ermeniler, Zengezor, Ordubad, Vedi bölgelerindeki İslam köylerine, türlü askeri sınıflardan
kurulu nizami birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığını nefret edeceği
alçaklıkları yapmışlardır.
Erivan şehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki İslam ahaliye Ermeniler, 16 Nisan 1920 gecesi
saldırarak, halkını toptan kırmaya girişmişlerdir. Bu zalim vahşilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla
öldürülmüştür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiş, sonra da yakılmış veya öldürülmüşlerdir. Evlerin hepsi
talana uğramıştır."
Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, SSCB
döneminde ve bu devletin dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam etmiştir.
Yasin Aslan, "Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında" isimli kitabında bu konuda önemli belgeler ortaya
koymaktadır.
Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi Hankendinde (Stepanakert) gösteri yaptılar.
Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra
istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de ilk Azeri göçmenler Baku'ya gelmeğe başladı. Onlar
otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar.
Göçmenler, bu defa Baku yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu
diğerleri izledi. 180-200 bin Azeri, zorla Ermenistan'dan kovuldu. Tahminen aynı sayıda Ermeni Azerbaycan'dan
çıkarıldı. Kısacası, 1988'den beri devam eden olaylar, bir milyondan fazla Azeri'yi göçmen durumuna
düşürmüştür.
1988'de başlayan olaylar, aslında sürgün zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Zira, Ermenistan'da yaşayan
Azeriler, bir kaç defa Sovyet rejimi döneminde olmak üzere tarihi topraklarından sürgün edilmişlerdir.
Ermenistan Komünist Parti başkanı Arutunyan 1945'te Dağlık Karabağ'ın Ermenistana verilmesi konusunda
Stalin'e mektup yazmıştır. Stalin de konuyla ilgili olarak Azerbaycan Komunist Parti başkanı Mir Cefer
Bağirov'a mektub göndermiştir.
Bağirov, Stalin'in mektubuna cevabında nüfusunun tamamını Azerilerin oluşturduğu Şuşa'nın Azerbaycan'da
kalması gerektiğini, Azerilerin de Ermenilere karşı büyük toprak taleplerinin olduğunu yazmıştır. Bu tür
yaklaşım, o zaman bu sun'i problemin kapatılmasına yardımcı olmuştur.
Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947 tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da
yaşayan Türkleri "Azerbaycanlı" adı altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovasına sürgün etmiştir. Aynı bakanlar
kurulu iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı kararla, daha önceki
kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır.
Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam
etmiştir. Söz konusu dönemde 150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur.
Asrın başlarında, Ermenistan'daki Azerilerin sürgün edilmesi muhtelif şekillerde gerçekleştirilmiştir. 1927'de
İrevan nüfusunun % 70'ini Azeriler oluşturuyordu. Bu yıllarda 130 bin Azeri kovulmuş ve onların yerine Orta
Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiştir. Bu işlem daha sonraki yıllarda da devam etmiştir.
Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri
oluşturmaktaydı.
1936'dan sonra, Ermeni yetkililer, bu ülkedeki Azeri yer adlarını değiştirmeye ve iptal etmeye başladılar.
1991'de de Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Azeri köyüne Ermeni
isimleri verildi. 1960-1970'li yıllarda, Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan yardımcısı Hovanes Bağdarasyan'ın
başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine başlandı.
İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucunda, 1. 5 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihi
yurtlarından kovulmuş ve çeşitli bahanelerle göçürülmüştür. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi
Ermenistan'da numunelik için dahi tek bir Azeri kalmamıştır.
1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6 sini oluşturuyordu. Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin
kilometrekare idi, Azerbaycan toprakları sayesinde 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son
zamanlarda işgal ettiği topraklar dahil değildir.
Kabul etmek gerekir ki, Rusya-Ermenistan ikilisinin Azerbaycan üzerindeki baskıları yoğunluk kazanmıştır.
Azerbaycan, hemen hemen Lübnan'a dönüşmek üzeredir. Parçalanma tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır.
Ermeniler, Dağlık Karabağ'ı Ermenistan ile birleştiren Laçin Koridorunun kontrolünü elinde bulundurmaktadır.
Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgali altındadır. Diğer taraftan, Ermenistan Mayıs 1992'de Laçin ve
Kelbecer bölgesinde "Kürdistan Cumhuriyeti" kurulduğunu ilan etmiştir.
Ermenistan'daki muhalefetin yayın organı Azatamart gazetesi Azadlig (Hürriyet) Radyosu Ermeni Servisinin
eski başkanı, Rusya-Ermenistan ilişkileri Teşkilatı başkanı ve Daşnaksütyun Partisi'nin liderlerinden Eduard
Oganisyan'ın sansasyon niteliği taşıyan bir beyanatını yayınlamıştır. Oganisyan beyanatında, Ermenistan
hükümetinin Rusya'yla birleşme konusunda gizli anlaşma imzaladığını ifade etmiştir. Ancak, bu gerçek gizli
tutulmaktadır.
Ermenistan bölgede kendisine has bir rol oynamak istiyor. Onun ne tür rol oynamak istediğini öğrenmek için
Rus ve Ermenistan basınında yer alan yazılara bir göz atmak yeterlidir.
Ermenistan Pedegoji Enstitüsü Felsefe ve Politoloji bölümü eleman- larından 1963 doğumlu Artur Gevarkyan'in
Naş Sovremennik (Muasirimiz) dergisinin 1993/4'cü sayısında yer alan "Sovyetler Birliği Yerine Turan mı?"
başlıklı yazısı bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. "Üçüncü Roma'nın" diriltilmesini bir Rus'tan daha ateşli şekilde
savunan Gevorkyan konuyla ilgili düşüncelerini kısaca şöyle özetlemiştir:
"Ermenistan, Rusya'nın Kafkasya'daki destekçisi, tabii ve tarihi müttefikidir Ermeniler, Anglo-Sakson, siyonist
ve Pantürkistlerden oluşan korkunç üçlüden, Pantürkistlerin (Turana giden) yolunu kesmektedir. Rusya,
Ermenistan, Gürcistan, Sirbistan ve diğer Hıristiyan milletlerin tek kurtuluş yolu "Üçüncü Roma'yı" yeniden
diriltmektir."
Bazı Rus yetkililer, Kafkasya'yı dış ülkelerin etkisinden korumak için onun ateş çemberine alınmasının gerekli
olduğu tezini savunmaktadırlar. Böyle bir durumda Türkiye ve İran gibi bölgeyle yakından ilgilenen devletler,
bu ateş çemberini yarıp bölgeye giremeyeceklerdir. Vadim Simburski'nin Segodnaya gazetesinin Nisan/1994
sayılarından birinde yer alan yazısı buna en güzel bir misaldir. Simburski düşüncelerini şöyle özetlemiştir:
"Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike oluşturan tek bölge Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak
isteyen 'Azerbaycan' ve 'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Söz
konusu bölgede, Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı güçler mevcuttur. Bunun için
bölgedeki 'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır. Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve
İran'ın serbest hareketine engel olmaktadır.
Bölgede anlaşmazlıkların devamlı olarak aşağı seviyede seyretmesi, Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Çünkü,
böyle bir durum, Türkiye'nin bölgeye sokulmasına engel olacak bir ateş çemberinin oluşmasına katkıda
bulunacaktır.
Rusya, Hazer'in batısında bu tür davranırken Hazer'in doğusunda istikrarı korumalıdır. Çünkü, Kazakistan yari
Rus bölgesidir. Kazakistan Rusya'nın güney sınırlarını koruyan Güvenlik Kemerine dönüştürülmelidir.
Odenburg, Orta Asya'nın yayılmasına açık olacaktır. Bu yüzden, Rusya Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerini
iç güvenlik kemerine dönüştürmek için elinden geleni yapmalıdır."
1992-1993 yılları arasında Ermenistan Savunma Bakanı olmuş, şimdi ise muhalefetin gayri-resmi liderlerinden
Vazgen Manukyan Nisan/1994'te Nezavisimaya Gazetesi ile röportajında, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'la
federe devlet oluşturması zamanının geldiğinden söz etmiştir.
Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'in siyasi danışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Şurası Üyesi Ermeni Andronik
Migranyan'ın teklifi ise bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Migranyan, Nezavisimaya Gazetesi'nin Ocak/1994
sayılarından birindeki makalesinde Azerbaycan ve Gürcistan'in Federe Devlete dönüştürülmesini teklif etmiştir.
Migranyan, Federe Devlete dönüştürülmüş Azerbaycan ve Gürcistan'ın Moskova'sız yaşayamayacağını iddia
etmektedir. Migranyan, Ermenistan'ın Rusya'nın güney sınırında istikrar ve denge unsuruna dönüştürülmesi
gerektiğini de beyan etmiştir.
Levon Şirinyan da daha önce Azatamart gazetesindeki yorumunda aynı teklifi ileri sürmüştü. Şirinyan, başka bir
yazısında ise Nahçivan'in Ermenistan'a geri verilmesinin gerekli olduğundan bahs etmiştir. Bu misaller zincirini
bir hayli uzatmak mümkündür. Bu misaller, olayların hangi merkezlerden idare edildiğini açıkça göstermektedir.
Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına engel olan, Türkiye aleyhine açıkça propaganda yapanlar, Daşnaksütyun
Partisi ve onun çatısı altında toplanmış bazı teşkilatlar, Moskova yanlıları, önce Gorbaçov'un daha sonra da
Yeltsin'in etrafında toplanan Ambatsumov (Ambartsumyan), Migranyan, Kurginyan gibi danışmanlar ve Rus
hükümetinin değişik kademelerinde görev yapan Ermeniler ile özellikle Ermeni diasporasıdır.
Daşnaksütyun Partisinin, halkı tahrik etmek ve halk arasında panik yaratmak için 7 Aralık 1993'te yayınladığı
haber buna güzel bir misaldir. Daşnaksütyun Partisi Haber Merkezi yabancı kaynaklardan, özellikle de Fransa
İstihbarat Teşkilatı'ndan elde ettiği bilgiye dayanarak Türk Ordusunun Medzamor Atom Elektirik Santrali de
dahil, Ermenistan'daki bir çok hedefe füze saldırısında bulunacağını bildirmiştir. Habere göre, Türkiye, bu
hücumlarına hak kazandırmak için Ermenistan'daki PKK teröristlerinin varlığını bahane edecektir. Haber
Nerkezi Başkanı Bagrat Sadoyiyan'a göre, Türkiye, söz konusu hücumlarını Nahcivan topraklarından yapacaktır.
Rus ve Ermenistan basınında Türkiye aleyhine çıkan yazılar büyük yekun oluşturmaktadır. Söz konusu
yazılarda, kamuoyu "Türk Faktörü" ile korkutulmak istenmektedir. "Uyanan Dev", "Uyanan Aslan", "Sovyet
İmparatorluğunun Ölüm Meleği", "Osmanlı Ruhu Diriliyor" ve "Gelecek İmparatorluğun İki Sütunundan biri"
gibi ifadeler sık sık kullanılmaktadır. Ermeni Politolog Andronik de bu tür yazıları dikkate alarak şunları ifade
etmiştir:
"Ermenistan, Rusya ve İran, Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya ile birleşmesini engelleyebilir. Ermenistan ve
İran, Türklerin birleşmesine engel olan faktöre dönüşmelidir. "
Ermenistan, son bir kaç asırdan beri Rus dış siyasetinde önemli yer tutmaktadır. Ermenistan, Rusya'nın Türkmüslüman dünyasında ileri karakol görevini yüklenmiştir. Ancak ne var ki, Rus Milliyetçileri. son bir kaç yıldan
beri Türk dünyasıyla dostluk ilişkilerinin gerekliliğininden bahsetmekte ve Ermenistanin Azerbaycana karşi
tecavüzünü kınamaktadır. Rus milliyetçilerinin bir kısmı artık Ermenistan'ı Rusya'nın sırtında yük olarak
görmektedir.
Moskova Gazetelerine göre, Rusya, Ermenistan bütçesinin % 57'sini ödemektedir. Ermenistan'ın dış yardım
olmadan geniş çaplı bir savaşı sürdürmesi mümkün değildir. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev, Rus
Televizyonuyla röportajında diş yardim olmadan Ermenistan'ın savaşı 5 yıl daha sürdürmesinin söz konusu
olamayacağını ifade etmiştir. Guliyeve göre, Ermenistan tek bir tank dahi alamayacak durumdadır. Ermenistan'ın
destekçileri, muhacerette yaşayan Ermeniler, bazı batılı ülkeler ve Bağımsız Devletler Topluluğuna üye bazı
ülkelerdir.
Moskovskiya Novosti gazetesi 1992/13 sayısında "Rusya'nın Kafkasya'dan çıkmasıyla birlikte dengenin
bozulacağı ve bölgede Türkiye'nin nüfuzunun hızla artacağından bahsetmiştir.
Gorbaçov Fonu'nun Dağlık Karabağ konusundaki raporu konuya başka bir açıdan ışık tutmakta ve Rusya gibi
büyük bir devletin bir çok bakımlardan Ermenistan'a ihtiyacı olmadığını ortaya koymaktadır. Ermenistan, Rusya
için gönüllü müttefikten başka bir şey değildir. Rapordaki şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir: "Rus-Ermeni
ilişkilerinin tarihi geçmişi, Rusya'yı Ermenistan'ı desteklemeğe mecbur ediyor."
Ermeniler bunun farkındadır ve mevcut ortamdan maksimum faydalanmanın yollarını aramaktadırlar. Levon
Şirinyan Ermenistan'da yayınlanan Azatamart gazetesindeki yazısında görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
"Hiç şüphesiz, yakın gelecekte Rusya, Kafkasya'da en güçlü devlet olarak kalacaktır. Şimdiye kadar, Amerika da
dahil bir çok ülke bölgede Rusya'nın çıkarlarına meydan okumaya kalkışmamıştır. Rusya - Doğu Avrupa'yı
kaybetmesi ve güneydeki stratejik çıkarları onu Ermenistan'a yaklaştırmaktadır. Ermenistan'ın görevi, Rusya'nın
Kafkasya'daki siyasi manevralarını dikkatlice izlemek ve onlardan maksimum yararlanmanın yollarını aramaktır.
Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde ve karşılıklı ilişkiler şeklinde işbirliğini kabul etmek gerekir. Aksi
halde, diğer bir ülke veya ortak, zayıf ve asalak Ermenistan'ın yerini alacaktır. "
70 yıldan uzun bir zamandan beri, Ermenistan'ın Türkiye politikası, batı alemini Türklerin 1. 5 milyon Ermeni'yi
öldürdüğüne inandırma ve 1921 anlaşmasıyla Türkiye'nin kuzey-doğu bölgesinde Türkiye'ye bırakılan
toprakların geri alınmasına yönelik kampanyaya dayanmaktaydı.
Ayrıca, Ermenistan'daki bütün siyasi partilerin programlarında, Türkiye'ye terk edilen toprakların geri alınması
ve Türkiye'yi, Osmanlı Devleti döneminde öldürülen Ermeniler için özür dilemeğe mecbur etme prensipleri yer
almaktadır. Bilindiği gibi, Ermenistan'ın Kurtuluşu için kurulan ve kısaca ASALA olarak bilinen "Ermenistan
Gizli Ordusu" bu maksatlar için 1974-1985 yılları arasında 45 Türk diplomatını ve onların aile üyelerini
öldürmüştür.
Ter-Petrosyan'ın başkanlığında 1990'da Ermenistan Umum Milli Hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte,
Ermenistan'ın Türkiye siyasetinde önemli değişiklikler baş göstermeye başlamıştır. Ermenistan, Sovyetler
Birliğinden ayrılma girişimleri çerçevesinde Türkiye ve İran'la ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme sürecine
girmiştir. Bu yeni yaklaşım, Ağustos 1990'ya yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinde de kendi ifadesini bulmuştur.
Bağımsızlık Bildirisinde, "soykırımın" uluslararası kamuoyu tarafından tanınmasının tekrarlanmasına karşın,
Türkiye'ye karşı herhangi toprak iddialarına yer verilmemiştir.
Sovyetler Birliğinin dağılması, hassas Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını tehlikeye sokmuştur. Türkiye'nin,
Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olması da gelişmekte olan ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir.
Kasım/1992'de, bir Ermenistan hükümet heyeti Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye, iki ülke arasında ilişkilerin
gelişebilmesi için 4 şart iler sürmüştür:
1- Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut sınırları tanımalıdır;
2- Ermenistan, 1915'teki "soykırımın" uluslararası kamuoyunda tanınmasına yönelik kampanyasını
durdurmalıdır;
3- Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım
göz önünde bulundurulmuştur)
4- Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir.
Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a
elektrik verilmesi konusunda bir de protokol imzalamıştır.
Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri
Azerbaycan Liderleri ve Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı uygulamaya
koymaktan vazgeçmiştir.
Bu gelişme, elektrik sıkıntısı çeken Ermenistan hükümetine büyük bir darbe olmuştur. Bilindiği gibi,
Ermenistan, enerji ihtiyacının % 96'sını dışarıdan karşılamaktadır. Ermenistan, tabii gaz ihtiyacının % 80'ini
Azerbaycan'dan karşılıyordu. Azerbaycan, 1991'in sonbaharında Ermenistan'a gaz vermeyi durdurdu.
Ermenistan, bu yüzden Türkmenistan'dan gaz almağa başladı. Gaz boru hattı, Gürcistan'da Azerilerin yaşadığı
eski adı Borçali, yeni adi Marneuli bölgesinden geçmektedir. 1995'te, boru hattına en az 10 defa sabotaj
yapılmıştır.
Türkiye'nin, Ermenistan'a gidecek uçakların kendi hava sahasından geçmesine izin vermesi ise, dünya
kamuoyunu tam karşısına almamak için Azerbaycan'a yaptığı yardımları dengeleme girişimi olarak
değerlendirilmiştir.
Dünya kamuoyu, Rusya'nın Çeçenistan'a hücumuyla meşgulken, Karabağ Komitesinden ayrılan Ermenistan
Umum Milli Hareketine başkanlık eden Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Gorbaçov'un 1988'de Karabağ
Komitesine karşı gerçekleştirdiği büyük operasyondan beri ilk defa ülkede geniş çaplı siyasi temizleme
kampanyasına başladı. Bilindiği gibi, Gorbaçov, Ter-Petrosyan da dahil olmak üzere, Karabağ Komitesinin 11
üyesinin yakalanmasını emretmişti.
Ter-Petrosyan, 28 Aralık 1994'te tek bir emirle Ermenistan Devrimci Federasyonu olarak bilinen "Daşnaksütyun
Partisi" faaliyetlerini geçici olarak yasakladı. Bundan başka, Daşnaksütyun Partisi'ne bağlı bir çok teşkilat ve
gazeteyi de kapattırdı.
Ter-Petrosyan, siyasi temizleme girişiminden sonra yaptığı televizyon konuşmasında Daşnaksütyun Partisi'nin
uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, siyasi cinayetler işlediğini ve DRO adli terörist teşkilatın 50 kişilik grubunu
içinde barındırdığını ifade etmiştir. Ter-Petrosyan, ayni zamanda DRO'nun devlet güvenliğine tehlike
oluşturduğunu ve silahlı kuvvetler konusunda casusluk yaptığını da sözlerine eklemiştir.
Ter-Petrosyan'ın bu girişimleri sürpriz olmamıştır. Çünkü, o, uzun zamandan beri Daşnaksütyun Partisi'ne karşı
mücadele etmekteydi. Mesela, Haziran/1992'de muhaceretten olan parti lideri Hrair Marukyan'i yeniden
Yunanistan'a sürgün etmiştir.
Parlamento sözcüsü Babken Ararktsiyan, Ter-Petrosyan'ın siyasi temizleme girişimlerini değerlendirirken,
Daşnaksütyun Partisi öncülüğünde gerçekleştirilen son olaylar ve yürüyüşlerin ülkede siyasi istikrarı bozmaya
yönelik olduğunu ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, herhangi bir siyasi partinin yurtdışında şube açamayacağını ve lider kadrosunda
yabancılara yer veremeyeceğini beyanla Daşnaksütyun Partisi'nin faaliyetlerini geçici olarak yasaklanmıştır.
Parti liderlerinin Ermeni olmasına karşın, onların çoğu başka ülke vatandaşlarıdır. Ermenistan'da ise şimdiye
kadar çifte vatandaşlığa izin verilmemiştir. Daşnaksütyun Partisi'nin dünyanın bir çok ülkelerinde yaşayan
Ermenilerden üyeleri ve Ermenilerin toplu olarak yaşadıkları ülkelerde şubeleri vardır. Parti merkezi Atina'dadır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ermenistan'a dönen tek siyasi parti Daşnaksütyun değildir. "Rankavar
Azatakan" (Liberal Demokratlar) da ülkeye geri dönmüştür. Söz konusu parti, daha ilimli bir çizgi izlemektedir.
Daşnaksütyun Partisi milliyetçidir ve bir çok konularda hükümete karşı çıkmaktadır.
Faaliyeti yasaklanan Daşnaksütyun Partisi daha önce sol kanat partilerden oluşan bloğun bir parçası olarak
seçimlere katılmayı düşünüyordu. Söz konusu blok, Karabağ-Ermenistan Grubu, Aydınlar Birliği, Anayasa
Hakları Birliği ve Miras Hareketi gibi kurum ve kuruluşları çatısı altında birleştirmişti. Ancak, Merkezi Seçim
Kurulu sol bloğun seçimlere katılmasına izin vermedi. Diğer taraftan Monarşist Parti ve Ermenistan Kadınları
Partisi'nin de seçimlere katılması engellendi.
Ter-Petrosyan, 5 siyasi partiyi de yanına alarak oluşturduğu "Cumhuriyet Bloku'yla" seçimlere katıldı. Seçimlere
katılma oranının % 55 civarında olmasına karşın, Cumhuriyet Bloku 114 milletvekili çıkararak parlamentoda
çoğunluğu oluşturmuştur. Şamiram Kadınlar teşkilatı ikinci sırayı alırken, Ermenistan Komünist Partisi
kendisinden beklenen başarıyı gösterememiştir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gagik Harutunyan aşırı milliyetçi blok ve komünistlerin yenilgisini izah ederken,
onların iyi bir programdan yoksun olduklarını ve egoist davranışlarının seçim sonuçlarını etkilediğini ifade
etmiştir. Halbuki, seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları, komünistlerin oyların en az % 20'sini alacaklarını
gösteriyordu.
Ermenistan, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çok tehlikeli bir dar boğazdan geçme gayreti
içindedir. Halk yoksulluk içinde yaşıyor. Minimum emeklilik bir Dolardan azdır. Devlet İstatistik Dairesi
verilerine göre, ortalama maaş 2, 5 Dolara eşittir. Diğer taraftan, Merkezi Seçim Komisyonunun 1991 ve 1994'e
ait verileri, son üç yılda ülke nüfusunun % 30 azaldığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, 1993'ün başlarından
beri yaklaşık 1 milyon Ermeni ülkeyi terk etmiştir.
Karabağ'daki Ermeniler oradan kaçmaktadır. Rusya ve batıya giden Ermenilerin sayısı süratle artmıştır.
Ermenistan Bilimler Akademisi Sosyoloji Araştırma Merkezinin başkanı Georg Pogosyan'in sözlerine göre,
Ermenistan nüfusunun % 70'i potansiyel göçmendir. Araştırmalar, Ermenilerin yalnız soğuk ve açlık yüzünden
ülkeyi terk etmediklerini göstermektedir. Bunun kendine özgü sosyal ve siyasi sebepleri vardır.
Ermeni gazeteleri, son zamanlarda 1993-1994 yıllarında ülkeyi terk eden Ermeniler arasında yapılan bir
sosyolojik araştırmanın sonuçlarını yayınlamıştır. Fikirlerine baş vurulan Ermenilerin % 45'i polis ve buna
benzer kuruluşların keyfi davranışları, % 24'ü sosyo-ekonomik sebepler yüzünden ve % 12'si ise serbest ticarete
imkan sağlanmadığı için ülkeyi terk ettiğini bildirmiştir.
Ermenistan'ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde sürdürdüğü savaş ve savaşa bağlı olarak
Azerbaycan ve Türkiye'nin Ermenistan'a uyguladığı ambargo hayatı olumsuz yönde etkilemiştir.
Ermenistan, Gürcistan üzerinden Denize açılmak da dahil, komşularıyla özellikle de Rusya ve İran'la ilişkilerini
geliştirme gayreti içindedir. Rusya-Ermenistan işbirliği kendisini hemen hemen bütün sahalarda göstermektedir.
Bu bakımlardan, Rusya-Ermenistan yakınlaşması oldukça dikkat çekicidir.
"Soğuk Savaş" döneminin sona ermesine karşın, jeopolitik savaş hala devam etmektedir. Rusya'nın
zayıflamasına paralel olarak, batili petrol şirketlerinin bölgeye gelmesi ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinin
güçlenmesiyle birlikte, özellikle Hazer Havzası'nda özel bir uluslararası sistem oluşmaktadır.
Rus Ordusu, Çeçenistan'ın stratejik Argun, Şali ve Gudarmes bölgelerine hücum ettiği zaman Rusya Savunma
Bakani Graçov'un cephe hattı yerine Ermenistan ve Gürcistan'ı ziyaret etmesi tesadüfi değildir. Graçov, hem söz
konusu cumhuriyetlerdeki Rus ordularını ziyaret etmiş, hem de ülke liderleriyle askeri işbirliği meselelerini
tartışmıştır.
Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Rusya, Çeçenistan'a yönelik hücumlarında Ermenistan ve Gürcistan'daki
üslerinden de faydalanmıştır. Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsleriyle ilgili anlaşma Mart/1995'te
imzalanmıştır.
Rusya'da Kafkasya Halklarına karşı antipatinin güçlenmesine karşın, Rusya hükümeti ve hatta bazı aşırı ırkçı ve
milliyetçi Rus teşkilatlar Ermenistan'ı çok önemli bir müttefik olarak görmektedirler. Aşırı sağcı Rus teşkilatlar,
Ermenistan'ı anti-Türk ve anti-müslüman siper olarak değerlendirmektedir. Ermenistan, Rusya için Türkiye'yi
Kafkasya'dan uzak tutmaya ve Azerbaycan üzerinde baskıyı sürdürmeye yarayan bir araçtır.
Ermenistan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere, komşularını rahatsız eden problemlerin çözümünde
ileriye ilk adımı atmalıdır. Silahlı Ermeni çeteleri, işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmeli ve Dağlık
Karabağ problemi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmelidir. Mevcut durum, Karabağ
Meselesinin artık "Kendi Kaderini Tayin Hakkinin" sınırlarını aşmıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'a kendi
toprakları gözüyle baktıkları gibi, "Üçüncü Ermenistan'dan" bile bahs etmeğe başlamışlardır.
Levon Şirinyan'ın Azatamart Gazetesi'nde yer alan yazısı buna güzel bir misaldir. Kendisinden çok emin
görünen Şirinyan, Ermenistan yaylası ve onunla komşu bölgede 20 milyon Kürt'ün "Milli Devlet" fikrine sıkıca
sarıldığını, bu yönde ilerlediğini, artık hiç kimsenin onlarin haklarini görmezlikten gelemeyeceğini beyanla,
geleceğin daha korkunç olaylara gebe olduğunu ifade etmiştir. Şirinyan'ın hangi kaynaktan su içtiğini anlamak
zor olmasa gerek.
Bu tür yazılarla zihinleri bulandırıp bir sonuca varmak mümkün değildir. Şimdi, milleti içinde bulunduğu ağır
durumdan kurtarmak için uyanma ve sağ duyulu hareket etme vaktidir. Tarihi tecrübeler, kin ve nefrete dayalı
politikaların iflas ettiğini ve gelecekte de iflas edeceğini göstermektedir. Bu yüzden, bölgedeki son gelişmeler ve
Ermenistan'daki genel durum, Erivan'ın sağ duyuyla hareket etme ve bölgede istikrarın sağlanması için cesur
adımlar atmasının zamanının geldiğini göstermektedir.
Dünyanın odak noktasında yer alan Türkiye, bölgede istikrar unsurudur. Bu kuru bir iddia değildir. Pravda
Gazetesi, Kafkasya ve Orta Asya ile yakından ilgilenen ülkelerin, özellikle de İran'ın bölgeye katkılarından söz
ederken, özellikle Türkiye gerçeğini vurgulamıştır. Pravda'ya göre, Türkiye, ciddi yatırım imkanları, modern
teknolojisi ve laik sistemiyle Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için en uygun modeldir. Türkiye'nin bu
hedeflere doğru yürümesi, yalnız ülkede değil, ülke sınırlarının dışında da istikrar ve barışa katkıda bulunacaktır.
Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, bir çok batili ülke, bölgede oluşan yeni jeo-politik ortamda
Türkiye'nin önemli rol oynadığını kabul etmektedir.
Financial Times Gazetesine göre, Batı Avrupa ülkeleri Türkiye'yi doğu Akdeniz'de siyasi ve ticaret merkezi,
Kafkasya ve Orta Asya'da ise istikrar unsuru olarak görmektedirler. Bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika ise
Türkiye'yi "Bölgesel Güç" ve "Laik Demokratik Model" olarak değerlendirmektedir. Financial Times Gazetesine
göre, Türkiye, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede büyük bir istikrar
unsurudur.
Download