İndir - Turuz

advertisement
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Yazan
TAHSİN BANGUOĞLU
3. Basılış
TÜRK TARİH KURUMU BASIM EVİ
Ankara 1990
Açıklama
Gramer terimleri üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.
Tûrkçenin Grameri nde kullanılan terimler yazarın şahsî teklifleridir.
Eserin imlâsı olduğu gibi muhafaza edilmiştir.
ISBN 975-16-0268-8
urütme Kurulunun 1.8.1985 gün ve 29 sayılı kararı ve Yönetim
ırulunun 16.8.1985 gün ve 45 sayılı onayı ile basılmıştır.
tKtNCt BASILIŞ tÇtN
Tûrkçenin Grameri (1974), baştan beri (Anahatlanyle Türk
Grameri, 1940) Tûrkçenin yapısından hareketle geliştirmeye
çalıştığım gramer metodunun bir olgunlaşma mahsulüdür. Onun
mükemmeli olmak iddiasını taşımaz. Ama öncüsü olmuş olmak
ümidindedir. Mükemmeli yazılıncaya kadar faydalı olacağı Türk Dil
Kurumu’nca da takdir edildi, ikinci baskısı yapılıyor. Çok teşekkür
borçluyum.
Sınırlı monografilere ve yetersiz ön çalışmalara dayanarak
kaleme alınan bir toplu telifte (traité) bir takım eksiklerin ve
yanlışların kalmış olması tabiîydi. Ancak Tûrkçenin Grameri,
memlekette ve ilgili yabancı çevrelerde gördüğü rağbete karşılık,
ciddî ve İlmî bir eleştiriye mazhar olmadı. Yalnız bazı övgüler ve bazı
söylentiler onun hakkı veya lâyıkı değildi. Şimdi ben beklediğim
ciddî tenkitlerden bir kısmını kitabın yeniden basılmasını tavsiye
eden Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu üyelerinden yetkili bir
arkadaşın raporunda buluyorum ve seviniyorum.
Bizim sahamızda hiç bir müellif özendiği bir eserini yeniden ele
alıp pürüzünü düzeltmek arzusundan kendini alamaz. Ben arada, bir
taslak halinde olan Anahatlanyle Türk Grameri’ni yeni baştan
işleyerek daha doyurucu bir kılavuz kitap haline getirmeye çalıştım
(ikinci basılış 1979). Çünkü geçen zaman içinde onun bir Türkçe
hocaları nesline hitap ettiğini ve bazı gramer yazarlarımıza faydalı
olduğunu gördüm. Tûrkçenin Grameri’ni de bir ölçüde gözden
geçirilmeye muhtaç görürüm. Allah ömür verirse onu da yapmak
isterim.
7İIRKÇENİN
ORAMFRf
Pratik icaplarla bu basılış bir ofset baskı oluyor. Üzerinde ancak
küçük düzeltmeler ve ilâveler yapılabilmektedir. Ben burada kitabın
hedefi ve içi.ıde yazıldığı şartlar hakkında daha bazı açıklamalar
yaparak üzerinde doğmuş ve doğacak tereddütleri gidermeye
çalışacağım.
1. Gramer yazarken müellifin işleri var: Organik bir tasnif
yapmak, kavramları tarif etmek, örnekler vermek ve kavramın adını
koymak. Şüphesiz adı uygun ve yaygın olanlarda bunu muhafaza
etmek lâzımdır. Ancak mevcudu olmayanlara ve yerinde görmedikle­
rine yeni adlar teklif etmek de müellifin hakkıdır. Öbür yandan bizim
bu yeniden terimleşme devrimizde her alanda otoritelerce danışıklı
bir terim birliğine ihtiyaç olduğunu takdir ediyorum. Ama hal şu ki
Türk Dil Kurumu üç tane birbirini hiç tutmayan ve çoklukla
kavramları karşılamayan gramer terimleri sözlüğü yayımlamış.
Meslekdaşlarımızda farklı terimler kullanıyorlar. Bu durumda kitap
yazmak isteyenin dilde yaşayanları koruyarak eskimiş ve eksikleri
için ihtiyaca göre doğru Türkçe benzerlerini yaratmaya çalışması bir
zaruretti. Böylece bu kitap ölçüsünde Türkçe dil kavramlarının
gerçek bir envanteri meydana geldi ki adlandırma hususunda
herkesin tekliflerine açıktır. Demek ki benimkiler de tekliften
ibarettir. İsabetli görülmeyenler değişecektir,
2. Türkçenin Grameri yazı dilimizin bir el kitabı olmakla
birlikte başlıca Türk dili ve edebiyatı talebesi göz önünde tutularak
kaleme alındığı için bir ölçüde bir “ Türkolojiye giriş” kitabı olmak
hizmetini de görmek istemiştir. Onun için bir yalın ayarlayıcı gramer
(normative) olmayıp yer yer bir tasvirci gramer (descriptive) vasfını
almaktadır. Burada dilin gelişme ve çeşitlenmesi hakkında ön fikirler
vermek için de farklı söyleyiş çeşitlerinden ve yeni eski lehçelerden
bazı örneklere yer verilmiştir. Bunlar orta dereceli okul kitapları için
fazla sayılabilir.
3. Gramerde tarifler örneklerle gerçeklenir. Bol örnekler
kuralları güçlendirir. Ben kitaplarımda bol örneklere yer vermeye
likkat ettim. Bunlar arasında kelime yapısı bakımından pek az
sayıda etimolojisi yanlış, şüpheli, veya tartışmalı olanlar da
bulunabilir. Ne yapalım, monografilerimiz eksiktir, henüz yeterli bir
etimoloji lügatimiz de yoktur.
4. Verdiğimiz örnekleri anadili bilgimize vc hafızamıza
dayandırdık. Onları metinlerden alıp yer göstermeyi isterdik. Ama
bu, toplu emek isteyen uzun bir tarama işidir. Yalnızdık.
5. İlk basılışta (s. 16) Türkiye'nin nüfusu 36 milyon (1970), Batı
Türkçesi konuşanlar 43, bütün Türk (Hun) dilleri konuşanlar 75
milyon kadar gösterilmiştir. Geçen zaman içinde bütün Türk
kavimleri hızlı bir artış göstermiş bulunuyor. Türkiye’de son sayımda
(1985) nüfusun 51 milyonu aştığı görülmüştür. Türk dilleri
konuşanların sayısı ise 100 milyonu bulmuş olmalıdır.
Vaniköyü, Ocak 1986
Ö N S Ö Z
B irara okullardan gram er dersleri kaldırılmıştı. Onlan
yeniden program a koymak söz konusu olduğu sırada rahmetli
Haşan Âli Yücel benden bir okul grameri yazmamı istedi. Ben
bunun her öğretim seviyesine göre ilgili okul öğretmenleri ta ­
rafından yazılabileceği görüşündeydim. Ancak ortada bu ya­
zarlara kılavuz olacak ciddi bir gram er kitabı da yoktu.
Bilindiği gibi medresede öğretim dili Arapça olduğundan
Tûrkçenin gram eri üzerinde pek az çalışılmış bulunuyordu.
Tanzim attan buyana yazılmış okul kitapları da ilkin Arap g ra­
meri tasniflerine, sonraları Fransız grameri örneklerine uyula­
rak hazırlanm ış denemelerdi. Yeni okul kitaplarına kılavuz
olacak eserin ise herşeyden önce «Türk dilinin İlmî müşahede­
sinden elde edilmiş ve bünyesine göre tasnif olunmuş» bulun­
ması gerekliydi.
işte ben ancak bunun bir taslağını meydana getirmeyi
üzerime aldım. Ana Hatlariylc Türle Grameri, 1940 bu düşün­
ceyle kaleme alınmıştı. Kaba tasnifler ve kısa tariflerden iba­
ret olan bu kitapçık öğretmenlere ve okul grameri yazacaklara
yardımcı olacaktı.
Zaman geçti, ondan doğacağım beklediğimiz öğretim usul­
lerine uygun güzel okul kitapları da meydana gelmedi. Bu ta s ­
laktan birçok yenilikler alındı, ama melez kitaplar ortaya kon­
du. Benim daha geniş ölçüde yazmaya giriştiğim kitap ise bel­
ki artık, bölünmüş çalışma hayatım sebebiyle, Türk Grameri, /
Sesbügisi, 1959, birinci cildinden ibaret kalacaktı.
fi
T Ü R K Ç E N İN G R A M IR İ
Sonradan yerli ve yabancı üniversite seminerleri ve ciddi
meraklılar o ilk taslağı aradılar, tek rar basılmasını istediler.
Türkoloji okuyan gençler benden izin alıp onu birkaç defa
çoğalttılar. Öyle ki açık kalan bu ihtiyacı karşılam ak üzere bir
el kitabı meydana getirmek çok zamandır bana bir vazife ol­
muştu.
Daha iyisinin yazılmasını genç arkadaşlara bırakarak bu
kitabı ortaya koyarken benim bu ölçüde dahi göz önünde bu­
lundurmaya dikkat ettiğim esasları burada belirtmek isterim ;
1. îlk defa olarak denediğimiz üzere dilimizin tasvirini kendi
ayrıksı bünyesinden çıkarmak, 2. bununla birlikte Türk gram e­
rini dünya dilleri Ölçüsünde ortak ve yeni görüşlerden fayda­
landırmak, 3. Türk dilleri alanında yerli, yabancı araştırm a­
lardan vc buluşlardan haberli bulunmak.
Yazı lehçemizi esas alan bu elkitabı Batı Türkçesinin bir
t a r i h î g r a m e r i olmaj'a yönelmemiş, bir a y a r l a y ı c ı
g r a m e r kalıbına girmekten de kaçınm ıştır. Onu yine bir
t a s v i r c i g r a m e r olarak ele almak doğru olacaktır. Şu
var ki biz burada dilin donuk bir resmini vermekle de yetin­
medik. Faydalı gördükçe eski ve yeni lehçelerden onun canlı­
lığını ve gelişmelerini gösteren örnekler aldık.
Umuyoruz ki bu kitap gene de Türkçe öğretmenlerine ve
okul kitabı yazanlara yardımcı olacaktır. Daha iyileri yazılana
kadar da öğrenciler ve meraklı aydınlar için bir başvurma
yeri sayılacaktır. Üslubundaki öğretimci ton da bu m aksada
bağışlanm alıdıı.
Bu kitapta iki bolümün fazla geniş tutulduğu da söylene­
bilecektir. Bunlardan birincisi s e s b i l g i s i bölümüdür ki
genişliği dilimizin yapısından gelmektedir. Gerçekten Türk dil­
leri dünya dil ailelerinden hiçbirinde görülmeyen bir ölçüde
ses değişme mekanizmalarına sahiptirler. Yazıya da akseden
bu değişmelerin öğrenilmesi başta o mekanizmaların gereği
pbi kavranm asına bağlıdır.
ÖN SÖ Z
7
İkincisi k e l i m e y a p ı m ı kısmıdır. Türkçemizin bu ken­
dine dönme ve terimleşme devrinde onun yaratıcı ve doğurucu
gücünü iyi tanımak ve doğru kullanmak gerekliğine inandığı­
mız için bu bahsi genişçe tuttuk. Burada yazı dilimizin son 60
yıllık yeni kazançları ile birlikte bu güzel gelişmeyi bulandı­
ran, kimisi kullanışa bile girmiş g ö r ü n t ü k e l i m e l e r den {mot - fantôme) de örnekler verdik. Dolayısıyla Türkçe
kelime yapımında doğru ve yanlış nedir? bunu anlatmaya ça­
lıştık.
O rtaöğretim ölçüsünde Türkçe terimler hazırlanırken hü­
küm süren bilgiçlik havası içinde gram er terimleri de kusur­
lu olarak çıkmıştı. Ancak bu arada ve daha sonra bizim kul­
landığımız bir kısım terim ler de yer buldu. Üniversitelerden
yetkili arkadaşlarım ız da isabetli karşılıklar gösterdiler. Şim­
di biz burada hepsini gözönüne alarak dil bilgisi terimlerini bir
ölçüde tamamlam ak ve onlara bir çeki düzen vermek gerekliği­
ne uymaktayız.
İnsan ruhunun en saf ve engin yaratışlarından biri olan
Türkçemiz 1.300 yıllık bir yazı dili olarak da ileri medeniyet­
lerin taşıyıcısı olmuştur. Sonra çağdaş medeniyet dilleriyle er­
kenden y a n şa girmiş, üstelik millî kültürü taşıyacak bağımsız
bir d ü n y a d i l i {langue mondiale) olmak yoluna başkoymuştur. Bu iddia büyük işler başarm ış ve başarmak yolunda
olan bir milletin iddiasıdır. Güçlükleri vardır, fakat biz Türkçenin bu amaca ulaşacağına inanıyoruz. Bize düşen onu bu yol­
da savaşacak genç kuşaklara daha iyi tanıtm aya ve daha çok
sevdirmeye çalışm aktır.
G t R î Ş
1, DU:
D i l insanların meramlarını anlatmak için kullandıkları
bir sesli işaretler sistemidir. Elle başla, gözle kaşla işaretler
yaparak da bazı duygularımızı, düşünce ve dileklerimizi anlatı­
rız. F ak at en mükemmel a n l a t m a (expression) vasıtamız
dilimizdir.
K o n u ş m a (parole) kişi oğluna vergi olan ve insanı hay­
vandan ayıran bir yüksek i ş l e y i ş tir (fonction). İnsan ko­
nuşma yeteneği ile doğar. F akat dil doğuştan bilinmez. Çocuk
içinde yaşadığı topluluğun dilini, a n a d i l i m (langue ma­
ternelle) uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Aslında
her d i l (langue) bir insanlar topluluğu arasında binyıllar bo­
yunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur.
Belli s e s ö b e k l e r i nin (groupe de son) kişiler arasın­
da damşıklı bir değer kazanarak birer k a v r a m a (concept)
karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir. Bunun gibi
onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin
k u r a l lanm (règle) meydana getirm iş olmalıdırlar. Bunlar
üreyip genişlemiş ve azçok titizlikle korunarak kuşaktan ku­
şağa aktarılm ıştır. S e s k a n u n l a r ı n a (loi phonétique)
uyup zamanla değişmelere uğram ış olmaları da tabiîdir.
D i l (langage) ile düşünce organı olan insan beyni des­
tekleşe oluşmuş olmalıdırlar. Öyle ki sonuçta dil düşünmenin
de bir vasıtası olmuştur. Ana dilimizden cümleler kurarak dü­
10
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
şünürüz. Bunları dile getirdiğimizde adına k o n u ş m a deriz.
Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu
ilerlemez, bir medeniyet yaratam azdı. Yine kişi oğluna vergi
olan din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurul­
muşlardır.
Dil k o n u ş m a a y g ı t ı nin (appareil de la parole) çı­
kardığı çok çeşitli seslerin son derecede karm aşık bir birleşi­
minden meydana gelir. Ancak kulağımız da bunları bütün in­
celikleri ile ayırdedecek yaratılıştadır. Bu sebeple biz onları
çözümlemekte güçlük çekmeyiz. K o n u ş m a o r g a n l a r ı nın (organe de la parole) belirli bir durum alarak bir an içinde
çıkardıkları basit sese bir s e s l i k (phonèm e), yahut sadece
s e s (son) deriz : a, ü, h, t gibi. Bir s o l u k h a m l e s i (coup
de souffle) içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da h e c e
(syllabe) adını veririz: hu, ka/pt, k o m /şu /m u z gibi.
Bir dilde bir a n l a m ı (sens) olan tek veya çok heceli
ses öbeklerine k e l i m e (mot) deriz : kuş, görmek, um utsuz
gibi. Bir dilin bütün kelimeleri birden o dilin k e l i m e d a ­
ğ a r c ı ğ ı m (vocabulaire) meydana getirir. Kelimelerin bir
düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna c ü m l c (phrase) adını veririz : Orhan seni evde bekleyecek, gibi.
Bir maksadı anlatm ak için bir sıra cümleler kullanırız. Bıma
da s ö z (discours) deriz. Sözlerle anlaşm ak k o n u ş m a k
(parler) olur.
İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırm ak, yada uzun za­
man saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sis­
temine çevirmeyi düşünmüşler, y a z ı y ı (écriture) icat et­
mişlerdir. .Eski insanlar hakkında bilgilerimizi bıraktıkları ya­
zılı belgelerden alıyoruz. Milletlerin yazıdan önceki yaşayış­
ları hakkında pekaz şey öğrenebildiğimiz için, tarih yazıyla
başlar, diyoruz.
İnsanlar her kelime için, her hece için, veya her ses için
a y n işaretler kullanan türlü yazı sistem leri yapm ışlardır. Bu­
G tR tŞ
11
günkü ileri milletlerin yazılarında her işaret bir ses karşılığı­
dır. Buna h a r f (lettre) deriz. Bir dilin kullandığı harflerin
topluluğu o dilin a l f a b e s i (alphabet) olur. Bu türlü yazıya
da a l f a b e y a z ı s ı (écriture alphabétique) adını veririz.
Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye o k u m a (lecture) di­
yoruz. S e s s i z o k u m a k (lire des yeux) da olur.
2. Dünya Dilleri :
Yeryüzünde bugün konuşulan diller hepsi azçok gelişmiş
sistemlerdir. Biz dilin ilk şekilleri ve en eski diller hakkmda
çok birşey bilmeyoruz. Çünkü en eski medeniyetleri kurmuş
olan insanların dillerinden bize belgeler kalmamıştır. İlk ya­
zılı tarih belgeleri aym zamanda bir dilin en eski örnekleri
demek olur. Bunlar ise oldukça yeni devirlere aittir.
Y a ş a y a n d i l l e r i (langue vivante) birbirleriyle ve
bilinen eski dillerle karşılaştırarak öğreniyoruz ki dünya dil­
leri az sayıda birtakım eski a n a d i l l e r i n (langue mère)
farklılaşarak dallanmasından meydana gelmişlerdir. Buna
göre aynı anadilden gelen diller aralarında akraba olurlar.
Böylece d i l a i l e l e r i (famille de langue) meydana çıka­
rılm ıştır : H i n t - A v r u p a , H a m i , S a m i , F i n - O g u r ,
Türk
( H u n ) dil aileleri gibi. Geniş dil aileleri de dallara
ayrılm ıştır: Hint-Avrupa ailesinin H i n t - t r a n , B a l t ı k İ s l a v , C e r m e n , İ t a l i k , K e l t. Y u n a n , A r n a v u t
d allan gibi. Her dal da budaklara ayrılabilir : İtalik dalından
F r a n s ı c z a , 1 1a l y a n c a , İ s p a n y o l c a , P o r t e k i z ­
ce, R o m e n c e gibi.
Yaşayan diller de daha ileri dallanmaya doğru giderler.
Çoğu oldukça farklı konuşma çeşitlerine ayrılmış bulunurlar.
Bir dilin bu türlü bölünmelerine l e h ç e (dialecte), deriz.
B a t ı T ü r k ç e s i nin A n a d o l u , A z e r i , T ü r k m e n
v.b. lehçeleri gibi. Bunlar da daha küçük konuşma farkları ile
d ğ ı z l a r a (parler) bölünmüş olabilirler, Anadolu lehçesinin
R u m e l i , K a r a m a n , A y d ı n , H a r p u t v.b. ağızlan gibi.
12
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R İ
Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızların­
dan birine göre, y a z ı l e h ç e s i n e (dialecte littéraire) göre
şekillenir. Yazılan dil ise din, edebiyat ve ilim adam ları ta ra fmdan işlenerek zenginleşir ve y a z ı d i l i (langue écrite)
admı alıp k o n u ş m a d i l i nden (langue parlée) az çok fa rk ­
lılaşır. Bizim yazı lehçemiz B a t ı T ü r k D i l i nin Anadolu
lehçesidir. Y e n i T ü r k ç e d e ses özellikleri ve ç e k i m
(flexion) yönlerinden 1 s t a n b u l a ğ z t esas sayılır.
Bir milletin bütün aydınlan yazı dilini bilirler ve yazı leh­
çesini konuşurlar. Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine
farklılaşm asını önler. Hepsinin zenginliklerinden faydalandığı
gibi onlan ortak bir kaynaktan zenginleştirir. Dil miUi bir­
liğin çimentosudur. Ayni dili konuşan insan toplulukları bir
millet sayılırlar ve hemen her zaman ayn, bağımsız bir devlet
kurmuş bulunurlar.
Dünya dilleri kelime yapılan yönünden de üç örnek göste­
rirler: 1. A y r x m l x d i l l e r i n (langue isolante) kelimeleri
t e k h e c e l i d İ T (monosyllabe) ve söz içinde değişikliğe uğ­
ramazlar, Ç i n c e , T İ h e t ç e . S i y a m c a gibi. 2. B i t i ­
ş i m i i d i l l e r d e (langue agglutinante) değişmez kelime
k ö k l e r i (racine) vardır, onlara e k l e r (affixe) getirilerek
anlam ve ilişki değişiklikleri yapılır, T ü r k ç e , M o ğ o l c a
M a c a r c a , gibi. 3. B ü k ü m l ü d i l l e r d e (langue flexion­
nelle) ise ekler kullanıldığı gibi çekim ve ü r e t i m d e (déri
vation) kelime kökleri de farklı şekillere girer, A r a p ç a ,
F a r s ça. A l m a n c a gibi. Aynı örnekten olan diller ak ra­
ba demek olmaz.
3, Türk (Han) Dilleri Ailesi :
Aym anadilden geldikleri açıkça belli olan’) T ürk (H u n )
dilleri bugün O rta ve Kuzey Asyada, Doğu Avrupada geniş bir
1) Tufan dilleri, Vral - Altay, Altay dil aileleri üzerizıe kurulmuş f<rVi nazariyoler değerieriiu yitinniftlerdir.
G İR İŞ
13
coğrafya alanına yayılmış olarak konuşulurlar. Bu aile ilkin
üç dala ayrılır ; Birincisi O rta Volga boyunda konuşulan
Ç u v a ş ç a , İkincisi, Kuzey Doğu Sibiryada konuşulan Y a ­
k u t ç a dır. Bunlar iki küçük d i l t o p î u î u ğ u nun (com­
munauté linguistique) dilleridir. Üçüncü dal birbirlerine bir
kuşak daha yakın ve çok geniş bir T ü r k - T a t a r d i l l e r i
topluluğudur.
Bu üçüncü dalı ilkin T ü r k d i l l e r i . K ı r g t z - T a t a r
d i l i e r i diye iki kola ayırm ak doğru olur. Türk dilleri 40°
enlem hizasm da Çinin Kansu bölgesinden Balkanlarda A rna­
vutluk sım rlarm a kadar, Kırguz-Tatar dilleri ise 50° enlem
hizasında Yenisey nehri kaynaklarından ta Polonya içerilerine
kadar azçok paralel iki uzun kuşak üzerine yayılmış veya ser­
pilm iştirler. Türk dilleri kolunda D o ğ u T ü r k ç e s i , B a t ı
T ü r k ç e s i adlarıyla anılan iki büyük dil vardır. KırgızT a ta r dilleri kolunda ise daha küçük ulus topluluklarının dil­
leri veya lehçeleri bulunur, K a z a n T a t a r î a r t , B a ş k t r t î ar , K x r x m T a t a r l a r ı , K a r a ç a y î a r , K a z a k l a r ,
K ı r g ı z l a r , K a r a k a l p a k l ar , N o g a y î a r ve A l t a y U r u k l a r ı gibi.
B ir anadilin farklılaşıp dallanması aslında bir anaulusun,
bir ırkın coğrafî ve ta rih î ajnrılıklarla bölünmesi sonucudur.
Türklerin (Moğolların değil) H unlardan gelen bir büyük ulus
oldukları kabul edildiğine göre Hunlardan başlayarak dilimi­
zin tarihini tasarlam ak durumundayız. En eski zam anlar için
ancak ipuçlarına dayanarak tahm inler yürütüyoruz.
M ilâttan önce HI. yüzyıldan beri Kuzey Asya ve Doğu
Avrupayı zaman zaman hükümleri altına aldıkları bilinen
Hunların dili bugünkü Türk (Hun) dilleri ailesinin, dolayısiyle
Türkçemizin anası olmak gerektir. Şu v ar ki o anadilden bize
ancak beş on kelime yadigâr kalmıştır.
Müâdın ilk yüzyıllarında A n a H u n D i l i bazı lehçelere
ayrılm ış olmalıdır. Bunlardan B a t ı H u n L e h ç e s i nin bu-
14
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
günkü Ç u v a ş ç a ve akrabalarını, K u z c y D o ğ u H u n
L e h ç e s i nin Y a k u t ç a ve akrabalarını. D o ğ u H u n
L c h ç e s inin iseT ü r k - T a t a r D i l i e r in i y arattığ ı ta h ­
min olunabilir. E n E s k i T ü r k ç e adı da verilen bu Doğu
Hun lehçesinden de ne yazık ki elimize ancak beş on kelime
geçmiş bulunmaktadır.
Türkçe VT. yüzyıl başlarında devlet kuran K ö k t ü r k l e rin dili olarak T ü r k adı ile birlikte tarih alanına girm iş
sayılır. O zamanda O ğ u z l a r ve K a r l u k l a r (E sk i Türkmcnler) de Türk topluluğunun bir kanadını meydana getiriyor­
lar. K ı r k ı z l a r . K i m e k l e r ise Türklerin akrabaları ve
kuzey komşularıdırlar. Türk adı sonradan Türk ulusunun bu
yakın ve daha uzak akrabalarını da kapsar şekilde kullanıl­
mıştır. Çünkü Hunlardan gelen ulusların en büyüğü ve sürek­
li hakimiyet kurmuş, medeniyet meydana getirm iş olanı T ürk­
ler olmuştur.
Tûrkçenin en eski örneklerini VII. yüzyıl ortalarından
başlayarak Y e n i s e y , O r h o n ve T a l a ş bölgelerinde
dikilmiş taş anıtlar üzerinde, mezar ta şla n üzerinde ve başka­
ca yazıtlarda buluyoruz. Bu dile K ö k t ü r k ç e , bu en eski
Türk yazısına da K ö k t ü r k Y a z ı s ı diyoruz.
VIII. yüzyıl sonlarından buyana U y g u r T ü r k l e r i
U y g u r Y a z ı ş ı ile daha geniş ve sürekli bir yazı dili mey­
dana getirm işlerdir. U y g u r c a dan bize türlü konularda bir­
çok eserler ve belgeler kalm ıştır. N ihayet bu Türklerden müs­
lüman olan K a r a h a n i l i a r Uygur yazısı ile birlikte A r a p
y a z ı s ı n ı da kullanmaya başlam ışlardır. B unlar da X. yüz­
yıl sonlarından buyana K a r a h a n l ı c a dediğimiz azçok
farklı bir yazı dili yaratm ışlardır.
Tûrkçenin birbirine çok yakın ağızlarına dayanan bu üç
yazı dili üç ayrı dinî çevrede meydana gelmiş ve üç ayrı alfa­
be kullanmış olmakla birlikte aslında aynı yazı geleneğini de­
vam ettirm ektedir. İşte XIH. yüzyıi başlarına kadar gelen bu
devrin yazılmış Türkçesine E s k i T ü r k ç e adını veriyoruz.
G İR İŞ
Sonradan D o ğ u
lanmıştır.
Türk
yazı
15
dili
de bu geleneğe bağ­
Eski Türkçe metinler hep Türkçenin K ö k t ü r k - U y g u r kanadından geliyor. Oysa O ğ u z - K a r l u k (Eski
Türkmen) kanadından olanların VII. yüzyıldan beri azçok
farklı bir lehçe konuştukları tahmin edilebilir. E s k i O ğ u z
l e h ç e s i hakkında bize ilk defa XI. yüzyılda Kaşgarlı Mah­
m ut etraflıca bilgiler veriyor ki bu sırada bu Oğuzlar bir kol­
dan îra n a inmişler ve Anadoluyu açmaya koyulmuşlardır.
Oğuz Lehçesi ancak Anadolu’da bir yazı dili meydana getiri­
yor ve bunun ilk örnekleri de şimdilik XIII. yüzyıl ortaların­
dan buyana elimize geçmiş bulunmaktadır. B a t ı T ü r k
y a z ı d i l i buradan başlar, diyoruz.
4. Batı Türkçesi ;
Batı Türkçesi Oğuzların dilidir. XI. jnizyıl başlarında
anajrurtları olan A ral ve H azar kuzeyi çevresinden (bugünkü
K azakistan) koparak güneye doğru göçmeye başlayan Oğuz­
lar S e l ç u k İ m p a r a t o r l u ğ u n u , kurmuşlar, bütün Gü­
ney B atı A syaya hâkim olmuşlardı. XIII. yüzyıl başlarında
Moğol istilâsı geriye kalan Oğuz boylarının da Batıya doğru
göçmesine sebep oldu, öyle ki O rta Asyada Oğuzlardan yal­
nız Türkm enistanda, H orasanda ve Afgan Türkistanında kü­
çük topluluklar kalmıştı. Azerbaycan, Anadolu ve sonradan
Rumeli Oğuzların vatanı oldu.
Böylece çok geniş bir coğrafya alanına yayılmış olan
O r t a O ğ u z L e h ç e s i , yani B a t ı T ü r k D i l i siyasi
ve coğrafi ayrılıklar sebebiyle zaman içinde farklılaşarak
Y e n i O ğ u z veya B a t ı T ü r k lehçelerini meydana ge­
tirm iştir. Birbirlerine yakın olan bu lehçeleri konuşanlar ara­
larında kolaylıkla anlaşırlar. Beş lehçe ayırdederiz : 1. A n a ­
d o l u (ve R u m e l i ) , 2. A z e r i, 2. T ü r k m e n , 4. G a ­
g a v u z , 5. K ı r ı m K ı y ı l e h ç e l e r i . Azerî erkenden,
16
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R İ
K ınm Kıyı ve Türkmen lehçeleri daha sonra yazı lehçeleri ol­
muşlardır, bkz ekli harita.
Güney Iranda yaşayan K a ş g a y l a r ve A y n a l l u l a r
yine Eski Tüikmenlerden olan K a l a ç l a r ı n soyundan gel­
mektedirler. Bunlar da B atı Türklerinden sayılırlar.
Batı Türkçesi konuşanlar Türkçe ve Türk (Hun) dilleri
konuşan uluslarm sayıca y andan fazlasını teşkil ederler :
T ü r k i y e nin nüfusu 36 milyona varm ış olup (1970 sajnnu)
bunun içinde anadili Türkçe olmayanların oranı % 10 dan bi­
raz eksiktir. Türkiye dışında kalmış olan Anadolu Türkleri
ise Mki sınırlarım ız içinde dağılmış bir halde, Romanya, Bul­
garistan, Sırp Makedonyası, B atı Trakya, Oniki A dalar, Kıb­
rıs, Suriye ve Irak ta yaşarlar. Sajaları 2 milyon kadardır.
A z e r i l e r bugün Rusya ile Iran arasında bölünmüş
olan Azerbaycanda yaşarlar. Sayıları 6 milyonu bulmalıdır.
T ü r k m e n l e r H azar denizinin Güney Doğusunda b ir Sov­
yet Cumhuriyeti teşkil ederler. Bunlardan bazı bölükler H ora­
sanda ve Kuzey A fganistanda yaşarlar. S ayılan 2 milyon k a­
dardır. G a g a v u z l a r Karadeniz kuzejrinden göçmüş Oğuz­
lardan kalan bir küçük topluluk olup hıristiyandırlar. K ı r ı m
k ı y ı T ü r k l e r i ise 1945 de T atarlarla birlikte R uslar ta rafm dan sürgün edilmişlerdir. Bu son ikisi sayıca 100 bini
aşan dil adacıklan halindedirler.
Böylece Anadolu lehçesi konuşanlar 34 milyon, B atı T ürk­
çesi konuşanlar 43 milyon, bütün Türk (Hun) dillerini ko­
nuşanlar ise 75 milyon kişi olarak tahm in veya kabul oluna­
bilir.
X in. yüzyıl başlarından buyana Doğuda ve B atıda ayrı
ajrrı, fak at benzer şa rtla r içinde gelişen iki Türk yazı dilinden
birincisi Ç a ğ a t a y c a , İkincisi O s m a n l ı c a adları ile anıl­
m ışlardır. XX. yüzyıl başlarına kadar süren bu devreye Doğu­
da ve B atıda O r t a T ü r k ç e diyoruz. B irbirlerine büsbütün
yabancı dcalmayan Osmanlıca ve Ç ağatayca o zam anki Farsça
G İR İŞ
17
gibi şiddetle Arapçamn ve üstelik Farsçanın etkisi altında bu­
lunmuşlardır. Saray ve medrese çevrelerinde oluşan bu yazı
dilleri dayandıkları konuşma dillerinden uzaklaşmış, d e v l e t
d i l i (langue officielle) olmakla beraber oldukça dar s ı n ı f
d i l l e r i (langue spéciale) halini almışlardır.
Eski yazı dilimizi biz dil tarihi bakımından üç devrede inceleyoruz: 1. E s k i O s m a n i t c a , Selçukluların son zaman­
larından kalan eserlerle birlikte henüz oldukça sade, Türkçe
kelime dağarcığı zengin bir dil (1250-1450). 2, O r t a O s m a n i t e a, sınırsız olarak Arapça ve Farsça kelimeler, de­
yimler ve gram er şekilleri ile jhiklü, konuşulmaz ve halkça
anlaşılmaz bir dil (1450-1840). 3. Y e n i O s m a n h c a , Batı
medeniyetinin getirdiği ihtiyaçları Osmanlıcanın zengin vası­
talarıyla karşılam aya çalışan ve bir hayli başarılı olan bir dil,
fak at yine sınıf dili kalıbı içinde ve bu jdizyılm gerektirdiği
m i l l e t d i l i (langue nationale) olmak imkânından mahrum
(1840-1910). Osmanlıca bir yana, bu devirler bo 3mnca konuşu­
lan Türkçe sınırlı ölçüde yabancı kelimelerle de genişleyerek
gelişmiş ve geleceğin yazı dili olmaya hazırlanm ıştır. Dil ta ri­
himizin dikkate değer özelliklerinden biri de şudur ki geçmişin
derinliklerinden gelen sözlü halk edebiyatı bizde devam etmiş,
halk destan ve hikâyeleri, halk şiiri erkenden azçok yazıya geç­
miş ve bunun yanı başında halk için bazı kitaplar da yazıl­
m ıştır,
Anadolu lehçesinin de zaman içinde az farklı ağızlara ay­
rılması tabiî olmuştur. Sınırları kesin olmamakla beraber bu
alanda 10 kadar ağız ayırdederiz : D e l i o r m a n , M a k e ­
donya, İstanbul, Aydın, Karaman, Ankara,
Kastamonu,
Karadeniz,
H a r p u t, E r z u r u m
ağızlan.
XX. jdizyıl başlarından buyana gelişmekte olan yazı dili­
mize Y e n i T ü r k ç e diyoruz. Yeni Türkçe Türkiyede milli­
yetçilik akımının mahsulü olup Osmanlı yazı dilini konuşma
diline yaklaştırm ak, daha doğrusu kopuşma dilinden yeni bir
Tûrkçtıtin Grameri F : 2
1«
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t
yazı dili yaratm ak hamlesiyle meydana gelmiştir. Bu yüzyılm
başı bütün Türkçe konuşan ulusların ve akrabalarının da ken­
di lehçelerine dönerek yeni yazı dilleri yaratm a çabalarına ta ­
nık olmuştur.
Bizde ilk Türkçülerle başlayan sadeleşme hareketi kısa
zamanda g ü n d e l i k (langue commune) ve e d e b i y a t
(langue littéraire) yazı dillerini aydınların konuşması ölçüsün­
de sadeleştirdi. Sonra yeni alfabenin uygulanması ve A tatürkün
teşvikleri daha derinden bir millileşme hareketine yol açtı.
Burada Yeni Türkçe b i l g i n (langue savante) ve t e k n i k
d i l l e r i n i (langue technique) de kendi yapısından karşıla­
mak ve yaratm ak meselesi ile karşılaştı ve o yolda da cesa­
retli adım lar attı.
Dilimiz bağımsız bir m e d e n i y e t d i l i (langue dc
civilisation) olmak davasında ve hızlı bir gelişme çağındadır.
Ancak bu arada millî kaynakların yer yer akılsızca kötüye
kullanılması millî dile güven duygusunu sarsm akta ve B atı
dillerinin daha geniş ölçüde istilâsına yol açm aktadır. Yeni
Türkçe inançlı, ciddi ve uzun süreli çalışm alara m uhtaçtır.
5. DU BUgOeri :
Dil aslında sosyal bir kurum olmakla birlikte çok k arm a­
şık bir olgudur. Kişiye ait bir meleke olması bakım ından ruhî,
konuşma aygıtm dan gelmesi sebebiyle fizyolojik ve bir ses
olayı olmakla fizik yönleri vardır. Bu sebeple zamanımızda
türlü yönlerden ve farklı m aksatlarla incelenen bir konu ol­
muştur. Böylece d i l b i l g i l e r i (sciences linguistiques) çok
dallanmıştır.
E ski Yunanlılar ve E ski H intlilerden beri insanlar doğru
yazıp okumak amacı ile dillerinin bağlı olduğu kuralları tes­
pit etmeye çalışmışlardır. Bu kurallarm meydana getirdiği
bilgi koluna g r a m e r , d i l b i l g i s i (gram m aire) denmiş­
tir. Zamanla bütün yazı dillerinin ve eski m e d e n i y e t d i l -
G İR İ5
19
l e r i nin gram erleri yapılmıştır. Bunun gibi her dilin kelime
dağarcığı toplanarak l ü g a t k i t a p l a r ı , s ö z l ü k l e r
(dictionnaire) meydana getirilm iştir. Araplarda l ü g a t b i l ­
g i s i (lexicographie) büyük önem kazanmıştır.
Ö ğ r e t i m l i k (classique) tarifine göre pratik bir bil­
gi kolu olan gram er bize bir dilin doğru yazılıp okunması ve
doğru konuşulması usullerini gösterir. Dili i y i k u II a n m a
(bon usage) sanatını öğretir. Düşünce ve duyguları daha düz­
gün ve tam olarak anlamamıza ve anlatmamıza yardım eder.
Gramer bilgisi sayesinde daha doğru, daha mükemmel düşün­
meye de alışırız. Bu bilgi dil düzeninin koruyucusudur.
F ak at gram erin bu tarifi ancak onun eski zamanlardaki
amacına uygun düşer. Çünkü onun o zaman konusu hemen ta ­
mamiyle yazı dili, yani bir kalem ve g ö z d i l i (langage
visuel) olmuştur. O gram er bu geleneğin doğruluğunu, bütün­
lüğünü ve bir dereceye kadar değişmezliğini savunur. Yeni za­
manlarda ise bu gram er anlayışı bir hayli değişmiştir.
XVIII.
yüzyıla kadar filozoflar dili ş e k i l c i m a n t ı ­
k i n sözlü şekli saym ışlar ve onu düşüncenin değişmez ka­
nunlarına bağlı görmü-şlerdir. Buna göre g r a m e r c i sade­
ce dilin değil, aklın da temsilcisi oluyordu. Ancak XIX. yüz­
yıl başlarından buyana dilin tarih boyunca gelişen sosyal bir
kurum olduğu görülmüş ve müspet ilimlerin ilerilemesi ora­
nında da onun kendi şartlarına ve kanunlarına bağlı canlı bir
organizma olduğu anlaşılm ıştır. O zaman yaşayan dili, ağız ve
k u l a k d i l i n i (langage auditif) konu olarak ele alıp her
türlü doğruluk ve düzenleme iddiasından uzak kalarak incele­
yen bir ilim kolu meydana gelm iştir: d i l l e r b i l g i s i (lin­
guistique). Bu bilgi kolu dilin oluşma ve gelişmesindeki kanun­
ları, d i l k a n u n l a r ı m (loi linguistique) ortaya koymuş­
tur.
Diller bilgisi gram eri lüzumsuz hale getirm iş olmadı. F a­
kat onu derinden etkiledi. Modern gram er herşeyden önce ya­
20
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
şayan dilin gerçek durumu, azçok geçmişi ve gelişme yönleri
hakkında bilgiler vermeyi üzerine aldı. Diller bilgisinin g etir­
diği İlmî tariflere ve tasniflere, müspet ilimlerin m etotlarına
uydu. B ir a y a r l a y t c ı bilgi olmak işleyişini korumakla
birlikte eski fetvacılığını bıraktı.
Ç ö z ü m l ü (analytique) usulle yazılmış a y a r l a y t c t
g r a m e r (gram m aire normative) dili meydana getiren un­
surlara, sırası iie seslere, kelimelere ve sözlere göre bölümle­
nir. Buna g ö re : 1. S e s b i l g i s i (phonétique), dilin sesle­
rini, bunlann birleşme ve değişmelerini inceler. 2. Y a p ı b i l g i s i (morphologie), kelimelerin yapısını, bunların uğradık­
ları anlam ve ilişki değişikliklerini gösterir. 3. S ö z d i z i m i
(syntaxe) konuşmada kelimelerin sıralanm a ve bağlanm alarını
anlatır. Modem gramerde bunlara bir de A n l a m b i l g i s i
(sémantique) eklenir ki kelimeler, ekler, d e y i m l e r (locu­
tion) ve e y i t m e l c r in (dicton) taşıdıkları anlam ları ve bu
anlamların yayılma ve değişmelerini inceler.
Yine oldukça eski bir geleneği olan dil bilgilerinden biri
m e t i n b i l g i s i d i r (philologie). Din ve medeniyet dillerinin
getirdiği ve bıraktığı her türlü yazılı eserlerin incelenmesi ve
açıklanması eskiden beri ayrı bir çalışma alam olmuştur. Me­
tin bilgisi bunlarla m e t i n o n a r i m ı (restitution de texte),
ve m e t i n t e n k i d i (critique de texte) m e t i n a ç ı k ­
l a m a s ı (com m entaire), dil özellikleri ve e d e b i y a t t a ­
r i h i (histoire de la littérature) yönlerinden uğraşır. Denebi­
lir ki metin bilgisi yeni zam anlarda gelişen çeşitli dil bilgisi
dallarının anası olmuştur.
XIX.
yüzyıl başlarında bir takım diller arasında ak rab a­
lıklar tespit edilmiş ve dünya dilleri ailelere bölünmeye baş­
lamıştır. Bu keşifler o zamana kadar tek tek incelenen dillerin
karşılaştırılm asına yol açmıştır. Böylece aynı anadilden gelen
dilleri, yahut bir dilin lehçelerini karşılaştırıp inceleyen eser­
ler yazılm ıştır ki bu bilgi koluna k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı g r a ­
m e r (gram m aire comparée) denmiştir. Belli bir dilin ta rih i
G İR İŞ
21
lehçelerini karşılaştırıp inceleyen gramer çeşidine ise t a ­
r i h î g r a m e r (grammaire historique) adı verilmiştir.
Bunlara karşılık bir dilin veya lehçenin belli bir zaman­
daki halini incelikleri ile anlatm aya çalışan bir gramer türü
meydana gelmiştir. Amacı İlmî olan, ayarlayıcı olmayan bu dil
bilgisi de t a s v i r c i g r a m e r (grammaire descriptive)
adını alıyor.
Daha yeni zamanlarda dil araştırm aları daha çok konu­
şulan dile, yaşayan lehçelere ve ağızlara yönelmiştir. Bunların
incelenmesiyle dil olayının gerçeğine daha çok yaklaşmak
mümkün olacağı takdir edilmiştir. Lehçelerin derlenmesi, tas­
nifi ve incelenmesiyle uğraşan bilgi koluna da l e h ç e l e r
b i l g i s i , (dialectologie) adı verilmiştir.
Dilin maddece unsurları olan sesler ve konuşma aygıtı da
yeni zam anlarda daha yakından bir incelemeye kavuşmuştur.
Seslerin oluşması, birleşmesi ve değişmesi hakkında edinilen
bilgiler dilin mekanik olaylarını aydınlatm ıştır. Bu bilgi ko­
luna s e s l e r b i l g i s i (phonologie) diyoruz. Nihayet ses­
leri incelikleriyle tespit etmek ve ölçmek için tabiî ilimlerin
deneme usullerine başvurulmuş ve türlü ses aletlerinden ya­
rarlanılm ıştır. Bu çalışma kolu d e n e m e l i s e s b i l g i s i
(phonétique expérimentale) adını alm aktadır.
Böylece araştırm a ve inceleme alanları genişleyen dil bil­
gileri, yukarıda işaret ettiğimiz gibi eski gramerin karşısına
çıkan, İlmî ve toplayıcı bir disiplinin kurulm asına imkân ver­
m iştir. îşte dil olayını tabiî oluş şartları ve belirlilikleri için­
de inceleyen, bir dil ailesini tarih î gelişmesi ve coğrafî yayı­
lışı ile tanıtm aya çalışan bu dil bilgisi koluna d i l l e r b i l g i s i adını veriyoruz. N ihayet bütün dünya dillerini karşılaş­
tırıp ailelere ve örneklere göre sınıflandıran ve onların geliş­
melerindeki kapsayıcı kanunları ortaya koymaya çabşan bir
22
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
bilgi kolu da meydana gelmiş ve g e n e l d i l i e r b i l g i s i
(linguistique générale) adını almıştır.
Aslında bir söz sanatı olan e d e b i y a t ı (littérature) in­
celeme konusu edinmiş e d e b i y a t b i l g i s i (rhétorique)
de dil bilgilerinden ayrılmaz.
BİRİNCİ
S
E
S
B
İ
BÖLÜM
L
G
t S
t
1.
H er dilde s e s l e r (seslikler) sayılı, 25-30 kadardır. An­
cak her birinin çeşitleri vardır. Seslerin nitelikleri dilden dile
az, fak at çeşitleri çok farkeder. Çeşitleriyle birlikte bunlara
bir d i l i n s e s l e r i (sons de la langue) deriz. Sesler hece,
kelime ve söz içinde yanyana gelip birleşirken değişirler, ko­
nuşma aygıtının işleme şartlarına uyarlar. Herşeyden önce
dilde de e n a z e m e k k a n u n u (loi de moindre effort) hü­
küm sürer.
Bu mekanik değişmeler de yapılarına göre dilden dile
farkeder. Türkçemiz bitişimli dillerden olup kelime çekimi ve
üretim i yalnız s o n e k l e r (suffixe) ve ses kurallarına bağlı
e k l e m e l e r (suffixation) yoluyla yapıldığı için bizde keli­
me ve söz geniş ölçüde ses değişmelerine uğrar. Yeni yazımız
bu değişmeleri gösterme esasına göre düzenlenmiştir. Buna
göre y a z ı l ı ş k u r a l l a r ı (règle d'orthographie) diye öğ­
retmeye çalıştığımız şeyler aslında çoklukla dilimizin ses ka­
nunları olup bunları gramerimizde ait olduklan yerlerde gös­
termeksizin gereği gibi öğretmemiz de mümkün değildir. Bu
sebeple Tûrkçenin gram erinde sesbilgisi geniş bir yer alacak­
tır. Daha etraflı bilgiler için bkz T. Banguoğlu, Türk Grameri,
/. Bölüm, Sesbügisi, Ankara 1959.
24
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
I. Kısım
TÜRKÇENİN SESLERİ
1. Dilim; Y a z ı l ı T ü r k ç e
2.
Yazı asimda çok basit, konuşmayı aksettirm ek için pek
yetersiz bir işaretler sistemidir. Sözü ancak kaba taslak tes­
pit etmeye yarar. Yazı seslerin çeşitlerini, kelimenin vurgu­
sunu, cümlenin ezgisini göstermez. Biz okurken bunları haya­
limizden tamamlarız. Bu sebeple biz ancak bildiğimiz bir dilin
yazısını okuyabiliriz. Hiç bilmediğimiz bir dilden bir şey oku­
maya kalkışırsak ortalığı güldürürüz.
Bununla birlikte zaman içinde hafızamızla ve hayal gücü­
müzle öğür olan yazı bize taşıdığı ses ve anlam inceliklerini
rahatça duyurur. Sesli veya s ^ s iz okurken sözü dilimizde, y a­
h u t kulağımızda aslına yakm bir canlılıkla tekrarlarız. Yeni
zamanlarda sözü olduğu gibi kaydeden ve dinleten aletler de
kuUamlmaktadır. Ancak yazı çok yönlü pratik değerinden bırşey kaybetmemiştir.
Dilimiz ta rih i boyunca başlıca dört yazı sistemi ile yazıl­
m ıştır; K ö k t ü r k, U y g u r , A r a p , L â t i n y a z ı l a r t.
Lâtin asıllı Y e n i T ü r k Y a z ı s ı dilimize 1928 yılında uy­
gulanmış olup bugünkü haliyle yazı lehçemizin seslerini k ar­
şılamaya yeterlidir. Bu yazıda her ses için ayrı bir h a rf ve
her h a rf için yalnız bir ses esasları gözetilmiştir.
L ALFABE
3.
Dilin seslerini harflerle gösteririz, h arfleri de seslerle
adlandınnz :
a — a, b =z be, f
fe, t
te gibi.
SE SB İU 3İSİ
25
Yeni Türk alfabesi 29 harften meydana gelmiştir. K ü ­
ç ü k h a r f l e r (minuscule) şunlardır :
a
h
c
ç
d
e
f
g
m n o ö p r s ş t
Büyük harfler
ğ
h
t
i
j
k
l
u ü v y z .
(majuscule) de şu nlard ır:
A B C Ç D E F G Ğ H I l J K L
M N 0 Ö P R 8 Ş T U Ü V Y Z .
Büjdik harfler başlıca ö z l ü k a d l a r l a cümlelerin baş­
larında ve yazı başlıklarında kullanılır. Alfabede ses çeşitleri­
nin ajrrı veya işaretli harflerle gösterilmesi yazıyı güçleştirir,
pratik olmaz. Bunun için okurken ses çeşitlerini belirtme işi
s ö y l e y i ş e b ı r a k ı l m ı ş t ı r (laissé à la prononciation).
Ancak bazı sesleri ayrı ses, yada çeşit saymak mümkün görü­
nür. Bu yönden bir dilde kullanılmış iki alfabe arasm da fark
olabilir.
Meselâ Yeni Türkçede k g ğ l harflerinden her biri ön ve
art dam aktan çıkan, fak at renkleri benzeyen ikişer ses tem­
sil ederler. Bunlar belli bir ses kanumma göre birbirlerinin
yerlerini tu tarlar. Yani biz Türkçe kelimelerde i n c e s e s l i ­
l e r l e (voyelle antérieure) bunların öndamak çeşitlerini,
k a l ı n s e s l i l e r l e (voyelle postérieure) artdam ak çeşitle­
rini kullanırız. Söyleyişte onları karıştırm ayız :
kış
kir
gaga
güz,
dağ
çiğ,
bal
dü
kelimelerinde olduğu gibi. Bu sebeple biz onları bu dört se­
sin çeşitleri saymışızdır. A rap alfabesi ile bunlardan k ve g
seslerini ikişer harfle gösteriyorduk: k a f k e f ve gayın gef.
Açıklama maksadı ile, yahut eski metinlerin, lehçe ve ağız­
ların incelenmesi için alfabeye başka ve işaretli harfler ilâve
ederiz. A rtdam ak seslerini altlarına birer nokta koyarak,
k ş i 1 s e s l i l e r i (voyélle) ve bazı s e s d e ş l e r i (con-
26
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
sonne) üzerlerinde bir işaretle, â 1 ü ö uzun sesliler, â é ka ­
palı seslüer, fi n dam aksı n ile, kimi sesleri de alfabemizde bu­
lunmayan harflerle, x x sürekli k, w çiftdudaksı v, gösteririz:
kış
gaga dağ bal âdi vermek donuz
eşşex gahax Wan
yazanz ve buna s e s y a z ı s ı (écriture phonétique) deriz. Biz
bu k itapta ancak açıklamaların gerekli kıldığı yerlerde sesyazısı kullandık. H atta yazıyı ağırlaştırm am ak için çoğu za­
man bir kelimede yalnız özelliğini, veya aykırılığını göstermek
istediğimiz sesi sesyazısı ile verdik. B ım lan bayağı yazılışla
kanştırm am alı.
II. YAZILIŞ
4.
Bir dilin belli bir alfabe ile yazıya dökülmesine y a z ı l ı ş
(oıthographe) diyoruz. Bu uygulama bazı göreneklere, anla­
yışlara veya kabul edilmiş esaslara göre yapılır ki bunlar ya­
zılışın şekillenmesinde alfabenin kendisi kadar etkilidir.
M eselâ D oğu
T ürkçesi A rap
alfabesini
uygularken
U ygur Yazısı
geleneğine
uyarak daha çok sesli, daha az h a r e k e (pomt-voyelle) kullanan b ir yazı y arat­
mış, Batı T ürkçesi ise daha çok A rapça örneğine p yarak pekaz sesli ve daha çok
sayıda sesdes kullanan b ir yazı m eydana getirm iştir. Böylece iki T ürk lehçesinin
yazılışları iyiden iyiye farklı olm uştur.
A. TÜRKÇE KELİM ELERDE
Yeni Türk alfabesinin uygulanmasında gözetilen iki esas
önemlidir : 1. Söyleyişteki her sesin yazıda bir harfle gösteril­
mesi, 2. Üretim ve çekim sırasında kelimenin yapısında ses
kanunlarına göre meydana gelen değişmelerin yazılışta görün­
mesi, Bu şartlar yeni Türkçede söyleyişe oldukça yakın bir ya­
SESB İLG İSl
27
zılış sağlam ıştır. Buna karşılık eski yazımızda pekçok sesli­
lerle sesdeş değişmeleri söyleyişe bırakılmıştı.
Ses kanunlarına göre meydana gelen değişmeleri göster­
mek esas olmakla beraber söyleyi.şteki kararsız ve eksik b i r ­
l e ş i m d e ğ i ş m e l e r i m (changement combinatoire) de
göstermeğe çalışmak yanlıştır ve bu zaten imkânsızdır, bkz
§ 73, 86 v.b. Yazımızın tam bir ses yazısı olması ise elbette
sözkonusu değildir. Bunun gibi yeni yazımızda hiçbir t ü r e ­
y i ş t e n (étymologique) unsur kalmadığı iddiası da yersizdir.
Meselâ ğ harfi çok yerde sesdeş değerini kaybetmiş, erimiş
veya yalnız kendisinden önceki sesliyi uzatm aya yarar olmuş
bir ses temsil etm ektedir, bkz § 34 :
yağ> yâ, çiğ>çı, stğtr> sttr, değirm enydeirm en
ağlamak, doğru, olduğu, sevdiğim, alacağı gibi.
Y azılışta yazı lehçemiz olan İstanbul ağzı esas olmuştur.
D aha d ar anlam da îstanbulda aydınların söyleyişine uyulmuş­
tur. Ancak bu ağız ve bu söyleyiş de bir hayli çeşitli olduğun­
dan ilk imlâ kılavuzuna daha ziyade k i t a p ç a s ö y l e y i ş
(prononciation livresque) hakim olmuştur. Demek ki yazımız
1928 yılı İstanbul ağzını ancak yaklaşık olarak aksettirm ekte­
dir.
*
Söyleyiş zam anla ve yer yer değişir. Y azılış ise bir gelenektir, sürer. Bazı diller
bir ilk yazılışa sıkı sıkıya bağh kalırlar. B unlarda söyleyiş yazılıştan epeyce aynlm ış
görülür, İ n g i l i z c e , F r a n s ı z c a gibi. K im i diller ise yazılışta gelişmeye yer
verirler ve onu adım adım söyleyişe yaklaştırırlar, A l m a n c a , İ t a l y a n c a gibL
A slında göreneğe uyan yazılışı ayrıntılı k urallar ve ister istemez azçok indî k ıla ­
vuzlarla d ondurm ak m üm kün değildir. Yeni T ûrkçenin bugün için henüz söyleyişe
yakın yazısında da bazı farklı kullanışlar olacak ve belki kural değişiklikleri de ya­
pılacaktır.
B. YABANCI KELİM ELERDE
5.
Türkçe sesleri ve ses birleşmelerini karşılam aya yeterli
olan yeni alfabemiz bazı yabancı kelimelerin getirdiği ses özel­
28
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
liklerini vermeye yetmemiştir. Bunlar çoğu zaman söyleyişe
bırakılmışsa da bazı yerlerde kelimelerin doğru okunmasını
sağlamak için a y ı r t i ş a r e t l e r i (signe diacritique) dedi­
ğimiz iki işaret kabul edilmiştir: d ü z e l t m e (signe de cor­
rection) ve k e s m e i ş a r e t l e r i (signe de coupure).
Bunlardan birincisi ilkin bir kaim sesliden önce gelen ses­
deşi Türkçenin ses kanununa ay k ın olarak öndamak sesdeşi
gibi okutur :
lâmha imlâ m ahkûm kâtip rüzgâr gûya gibi.
Aynı işaret a d ı y a k ı n (paronyme) kelimelerden birinde onu
ayırdedici bir uzun sesli varsa onun üzerine konur :
alem /âlem em ir/em ir s a f/s â f hakim /hakim şura/
şûra gibi.
Bu işaret Arapça nispet eki olan uzun -i üzerine de konmuş,
sonra bunlardan söylejrişte kısalmış olanlara bu işareti koy­
m aktan vazgeçilmiştir. Şüphesiz bu çok indî b ir ölçüdür, bkz
§ 14:
nispî tabiî tarihî A levî adli dini hukuki, fa k a t
yalnız çini frengi tiryaki değil, siyasi kim yevi
riyazi.
Kesme işareti ise bir sesdeşle onu izleyen sesli arasm da
hecejri böler. Bu A rapça a>yn, veya ham za seslerinden kalmış
bir g ı r t l a k ç a r p m a s ı d ı r (coup de glotte), bkz § 2 1 :
san’a t k a f i tat/an neş*e m ü’m in m es’ul gibi.
Aynı işaret kelime sonundaki bir gırtlak çarpm asının ekleme
sırasm da ortaya çıkması halinde kullanılır (re f’i tdb’ı d ü \) .
A yırt işaretleri giderek kullanıştan düşmekte ve zaten
Yeni Türkçede bu örnek kelimelerin sayısı azalm aktadır. Buna
karşılık Osmanlıca m etinler içi» esaslı bir ses yazışm a ihtiyacumz vardır.
SI s Di İCİ i s i
19
2. Dilim; S e s l e r i n O l u ? m : ı s ı
6.
Dilde s e s o l u ş m a s ı (formation de son) bütün bir
konuşma aygıtının bir karm aşık birlikte çalışması mahsulü­
dür. Onu iki safhada çözümlemeye ve anlatm aya çalışacağız.
I. SESLEŞME
S e s a y g ı t ı m ı z (appareil
vocal)
gırtlak,
boğaz,
a ğ ı z , g e n i z ve b u r u n )x>şlu k la n n d a n m eydana gelen içi
çok girintili bir çatal boru şek
ündedir. B una s e s y o l u (ca­
nal vocal) da deriz. Ses aygıtı
soluk borusunun
(tra ­
chée-artère ) üzerine o tu rtu l­
m u ştu r ve s o l u m a a y g i t ı
m n (appareil respiratoire) bir
parçasıdır. Ses aygıtı s o l u k l a .
(souffle) çalışır, soluklu saz­
lara benzer, bkz şekil 1.
Şekil 1 — K onuş­
ma Aygıtı.
Ses yolunun içinde bir sıra hareketli organlar vardır :
s e s d u d a k l a r ı , g ı r t l a k k a p a ğ ı , k ü ç ü k dil, d i l
ve d u d a k l a r . Bu s e s o r g a n l a r ı (organe vocal) ha­
reket halindeyken yukarıda saydığunız ses yolu boşluklarını
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
açarlar, kaparlar, daraltıp genişletirler ve türlü biçimlere so­
kabilirler. Bu işlerin şampiyonu d i l d i r (langue).
S e s i (voix), i n s a n s e s i n i (voix humaine) doğuran
organımız g ı r t l a k t ı r (larynx). G ırtlağın ortasına yerleşti­
rilmiş olan s e s d u d a k l a r ı (corde vocale) gerilip s o l u k
v e r m e ile t i t r e ş i m e (vibration) geçince istenilen y ü k ­
s e k l i k (hauteur), y e ğ i n l i k (intensité) ve u z u n l u k ta (longueur) birkaç ı s k a l a (gamme) boyunca m u s i k i
p e r d e l e r i (ton musical) çıkarabilir. Ses dudakları arasın ­
daki açıklığa s e s y a r ı ğ ı (glotte) deriz. Ses dudaklarının
alabileceği türlü durum ları şekil 2 de görüyorsunuz : 1. s e s
d u r u m u (position de voix) a, 2. f ı s ı l t ı d u r u m u (posi­
tion de chuchottem ent) b, 3. s u s m a d u r u m u (position
d ’indifférence) c. Ses durumunda sesyolu üzerindeki boşluklar
içlerindeki organların hareketi ile uygun şekiller alırlar. Bir sıra
t ı n l a y ı c ı l a r (résonateur) teşkil ederek içlerinden geçen
sesi büyültürler, renklendirirler ve ona t ı n l a m a (résonan­
ce) verirler. Böylece sesin meydana gelmesine s e s l e ş m e
(phonation) diyoruz.
Şekil 2 — Ses D u daklarının Üç D urum u
SESBİLGİSİ
31
7.
Ses solukla birlikte a y ı z (bouche) ve b u r u n (nez)
yollarından yayılır. Çıkan ses musiki perdeleri halinde olabilir.
Yani sesin titreşim sayısı kısa veya uzun süreler sabit kalarak
bir sıra notalar meydana gelir. Bu sesle t ü r k ü ç a ğ ı r ı r ı z
(chanter), adına da ı r l a m a s e s i (voix musicale) deriz.
Konuşurken de sesimiz aynı p e r d e l e r den (ton) geçer. F a­
k at burada titreşim sayısı belli sürelerce sabit değildir, kayıcıdır. Bu sebeple k o n u ş m a t o n l a r ı (ton de parole) farklı
olur. Buna da k o n u ş m a s e s i (voix de parler) adını veri­
riz. Her iki türlüsü için Türkçede ü n (voix) karşılığı doğru
olur.
Irlam a sesi olsun, konuşma sesi olsun, ses özelliğini kişi­
nin ses yolu yapısından ve onu kullanışından alır. Orhanı ka­
ranlıkta veya telefonda sesinden tanırız. S e s i n r e n g i
(couleur de la voix) bu özellikle birlikte ses organlarının ha­
rekete geçerek ses yolundaki boşluklara türlü biçimler verme­
si ile meydana gelir. Ağız açık, g e n i z (cavité pharyngo-nasale) yolu kapalıyken çıkan ses bir a ğ ı z s ı s e s dir (voix
buccale). Bu arada meydana gelen en basit seslik bir o dır ki
bunu b o ğ u m l a n m a nm hareket noktası sayarız. Bu sesi
uzatırsak bir b a ğ ı r m a (eri) olur.
II. BOĞUMLANMA
A. SESİN DOĞUŞU
8.
Boğazımız gırtlak ve y e m e k b o r u s u (oesophage) ile
ağız ve burun yollarını birleştiren bir dört yol ağzıdır. D i l i n
k ö k ü (racine de la langue) arkaya doğru kabarıp b o ğ a z ı
(pharynx) kapayabilir. Y u m u ş a k d a m a ğ ı n (palais mou)
arkaya doğru bir uzantısı olan k ü ç ü k d i l (luette) de geniz
yolunu kapayabilir. Dinlenme halinde s o l u m a (respiration)
gırtlak - boğaz - geniz yoluyla yapılır. Y u t m a (déglutition)
32
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
sırasında ise gırtlak ve geniz yolları kapanır. Bunu ileriden
geriye verev kesen ağız - boğaz - yemek borusu yolu açılır.
Buna göre ses çıkarm ak bu aygıtın bir üçüncü, konuşmak
ise dördüncü işleyişidir. G ırtlaktan başlayarak d u d a k l a r a
(lèvre) ve h u r u n d e l i k l e r i n e (narine) kadar ses organ­
larının d i l s e s l e r i (son de langue), seslikler çıkarm ak
üzere ses yolunu şekillendirme, daraltm a ve kapatm a h arek et­
lerine b o ğ u m l a n m a (articulation) diy o ru z; o i sesleri
ağızda şekillenme, z s sesleri d i l i n u c u y l a (pointe de la
langue) d i ş e t i e r i (alvéole) arasında bir daralm a, h p
sesleri ise dudaklarda bir kapanm ayla meydana gelmektedir.
Bu arada küçük dil geniz yolunu kapam ışsa çıkan sesler a ğ ı z
s e s l e r i , a ğ ı z s ı s e s l e r (son buccal), açık tutuyorsa
g e n i z s e s l e r i , g e n i z s i s e s l e r (son nasal) adını
alırlar.
Buna göre ses yolunun daralm ası ve kapanm ası hallerinde
yukarıda ta rif ettiğimiz sesleşmeden başka tü rlü bir ses de
meydana gelmektedir. Bu ses yolundan çıkan havanın daralan
noktadan geçerken çıkardığı h ı ş ı r t ı (sibilation) ve kapanan
noktadan geçerken yaptığı p a t l a m a (explosion) sesleridir.
Titreşim i düzenli olmayan bu seslere g ü r ü l t ü (bruit) adını
veririz. Bazı sesliklerin çıkışında bu gürültü konuşma sesiyle,
gırtlaktan gelen ünle birlikte işitilir, z b seslerinde olduğu
gibi. Kimi sesliklerin çıkışında ise hiç ün yok, sadece gürültü
vardır, s p seslerinde olduğu gibi.
B. s e s l e r i n ç e ş i t l e n m e s i
9.
lü olur :
Demek ki boğumlanmanın tarzına göre seslikler üç tü r­
1. yalnız ün
2. ün -f gürültü
3. yalnız gürültü
—
=
=
sesli
ünlü sesdeş
ü n s ü z s es d e §
SESBİLGİSİ
33
Son ikisine s e s s i z demek gerçeğe aykırı düşüyor. Bu se­
beple s e s d e ş (consona).
Şunu da gözönünde bulundurmalı ki sesli olsun, sesdeş ol­
sun, bütün boğumlanma durum ları yerine gelse de gırtlaktan
ün gelmese, yani ses dudakları fısıltı durumunda kalsa konuş­
ma ünsüz olur. Buna f ı s ı l t ı (chuchottement) deriz.
Ses yolunun açık, engelsiz durumunda ses dudaklarından
kopup gelen konuşma sesi başlıca ağız boşluğunda çeşitle.nir.
A l t ç e n e (mâchoire inférieure), dudaklar ve dilin hareket­
leriyle ağız boşluğuna verdikleri türlü biçimlerde tm layıcılara
göre renk alır. Bu seslere s e s l i diyoruz, a ı e ü gibi. Başka
bir deyimle ağzın şekli ve hacmi bu sesleri vasıflandırır. Bir
seslinin çıkışında dilin ağızda toplandığı bölgeye b o ğ u m ­
l a n m a b ö l g e s i (zone d’articulation) deriz.
Ses yolunun bir noktada pek daralmış, ya da kapanmış
bulunduğu bir anda bir soluk hamlesi ile meydana gelen tek
sese, ün -j- gürültü olsun, yalnız gürültü olsun, s e s d e ş adım
veriyoruz, b t ş l gibi. Başka bir deyimle bir gürültüyle ka­
rışık, ya da sırf gürültüden ibaret olmak bu sesleri vasıflandı­
rır ve seslilerden ayırır. B ir sesdeşin çıkışında daralan, ya da
kapanan noktaya b o ğ u m l a n m a n o k t a s ı (point d’a rti­
culation) adını veririz.
Boğumlanma noktaları ses dudaklarından başlayarak ses
yolunun birçok yerlerinde bulunur. Ancak son derecede hare­
ketli bir organ olan d i l i n k ö k ü , s ı r t ı , y a n l a r ı, t a c ı ,
u c u ses yolunun sabit noktalarına yaklaşarak, veya dokuna­
rak boğumlanma noktalarının çoğunu meydana getirir.
3. Dilim : D i l i n
Sesleri
10.
Her dilde s e s d a ğ a r c ı ğ ı bir mikdar sesdeşlerle
daha az sayıda seslilerden meydana gelir. Hece yapılarına göre
daha az, veya daha çok sesli kullanan diller vardır. ’Türkçe
seslileri bol, sesdeşleri de çeşitli bir dildir.
Tûrkçenin Grameri F : 3
'4
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
I. sk si J l e r
Konuşma sesinin katıksız örnekleri olan seslileri kulağı­
mız ağız boşluğunun aldığı şekillerden gelen renkleri ile ayırdeder. Dilimiz konuşma aygıtının verebileceği bütün basit ses­
lilere sahiptir. Türkçe çok sesli kullanan bir dil olup hemen
ayrıksız bütün hecelerini bir sesliyle kurar.
A. ESAS SESLİLER
11. Dilimizin yapısını meydana getiren sesliler 8 tanedir ;
a e ı i o ö u ü .
Bunlar üç organın hareketleriyle değişen ağız biçiminin
başlıca bütün durum larına karşılık olan seslerdir. Gerçekten
dilin ileri ve geri, dudakların düz ve yuvarlak, altçenenin dü­
şük ve yüksek durum larından şekil alan ağız boşluğu için baş­
lıca 8 türlü boğumlanma mümkündür.
1. Kaim ve İnce Sesliler:
a. Dilin geriye çekilmiş durumunda çıkan seslilere k a ­
l ı n s e s l i l e r deriz. Bunlar a ı o u sesleridir,
b. Dilin ileriye sürülmüş durumunda çıkan seslilere ise
i n c e s e s l i l e r adını veririz. Bunlar da e i ö ü sesleridir.
2. Düz ve Yuvarlak Sesliler:
a. Dudakların düz ve yajrvan durum unda çıkan seslilere
d ü z s e s l i l e r (voyelle non-arrondie) deriz : a e ı i düz
seslilerdir.
b. Dudakların yuvarlak ve büzülmüş duınımunda mey­
dana gelen sesliler de y u v a r l a k s e s l i l e r (voyelle arrondie) olur : o ö u ü.
SESBİLGİSİ
35
3. Geniş ve Dar SesHier :
a. Alt çene çok düşük, yani ağız boşluğu genişken söyle­
nen seslilere g e n i ş s e s l i l e r (voyelle large) denir. Bun­
lar a e o ö sesleridir.
b. A lt çene az düşük, yani ağız boşluğu darken söylenen
seslilere ise d a r s e s l i l e r (voyelle étroite) adı verilir.
Bunlar da ı i u ü sesleridir.
Aşağıdaki cetvel bu sınıflamayı toplu olarak gösteriyor.
d ü z
yuvarlak
geniş
kalın
a
ince
e
dar
1
é
geniş
dar
1
0
u
i
ö
ü
1
B. s e s l i l e r i n VASIFLARI
12.
Buna göre her sesli ağız boşluğunun şeklinden üç va­
sıf alm aktadır :
a
e
t
i
o
ö
u
ü
kalın, geniş, düz bir seslidir,
ince, geniş, düz bir seslidir,
kaim, dar, düz bir seslidir.
ince, dar, düz bir seslidir,
kalın, geniş, yuvarlak bir seslidir,
ince, geniş, yuvarlak bir seslidir.
kalın, dar, yuvarlak bir seslidir.
ince, dar, yuvarlak bir seslidir.
36
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bu sınıflama gösteriyor ki Türkçenin esas seslileri çıkış­
larında ağız boşluğunun durumu bakımından tam bakışımlı­
dırlar. Bu hal raslantılı olmayıp dilimizin yapısı ile ilgilidir.
Kelimelerimizin yapımında ve çekimindeki s e s l i l e n m e d e
(vocalisation) hüküm süren s e s l i u y u m u bu bakışıma
dayanır.
Çeşit farkları b ir yana, e.sa.s seslileri y u k an d a gösterilen üç vasıflan ile tarif
etm ek pratikte yeterlidir. Bu 8 sesli ikişer ikişer bu üç vasıftan ikisinde, dörder dörder
de üç vasıftan birinde ortaktırlar. Y alnız her sesli bir tek başka sesliden her üç
vasfı ile ayrılır. Böylece ;
a
ile /
kalın ve düz seslilerdir.
ü
ile II
dar
i
ile e
ince ve düz seslilerdir.
a
ile
e
ile o
geniş seslilerdir,
ö
ile M
yuvarlak seslilerdir.
a
ile ü
o rtak vasıflan olm ayan
seslilerdir.
I
ile o
o rtak vasıflan olm ayan
seslilerdir.
M
ile e
o rtak vasıfları olm ayan
seslilerdir.
i
ve yuvarlak seslilerdir.
düz seslilerdir.
Sesliler arasındaki vasıf ortaklığına s e s l i h ı s ı m l ı ğ ı
(affinité vocalique)
diyoruz. Buna göre 1 n um arada gösterdiğimiz sesliler arasında yakın hısım lık, 2
num aradakiler arasında uzak hısım lık vardır, 3 num aradakiler ise birbirlerine yaban­
cıdırlar, deriz. İleride göreceğiz ki s e s l i u y u m u sesli hısım lığı ile ilgilidir.
Jean Deny Türkçenin seslileri arasındaki bakışımı ve her
birinin ötekilerle hısımlık derecesini bir küb üzerinde belirt­
m iştir, bkz şekil 3. Sekiz sesliyi yakınlıklarına göre kübün se­
SESB İLG tSt
37
kiz üçlü açısına yerleştirince
karşılıklı yüzler yu k an d a gös­
terdiğim iz üçlü sınıflamayı
tem sil etm ektedir ; kalın - in­
ce, düz - yuvarlak, geniş - dar.
B urada her seslinin oturduğu
üçlü açıdan onun yakın ve
uzak hısım lan ile ona yabancı
olan sesliyi seçmek de m ü m ­
kündür.
Ş ekil
D c n y ’n i n
3
K übü
C. BAŞKA SESLÎ ÇEŞİTLERİ
1. Kapalı ve Genizsi Sesliler :
13.
Türkçede k ö k t e n (primordial) sayılan bir doku­
zuncu sesli vardır ki buna kapalı e, e diyoruz. Eski ve Orta
Türkçede ve hâlâ bazı Anadolu ağızlarında kimi kelimelerin
ilk hecelerinde bulunur :
yem ek
demek yetm ek el yer yel
erken etm ek vermek
gece
kelimelerinde olduğu gibi. Bu ses yazı lehçemizde açık e ye
dönmüştür, e sesi yukarıki cetvelde ve Deny’nin kübünde e
ile i arasm da gösterilm iştir. B i r l e ş m e s e s i (son de
combinaison) olarak rastlanan bir e den de Seslerin Benzeş­
mesi kısmında bahsedeceğiz, bkz § 73.
Yazı lehçemizde bazı arapça kelimelerde kalmış bir ince a.
(i sesi vardır ki biz onu sesli uyumu üzerindeki etkisi ile tanı­
rız ;
38
Tü r k ç e n in
gram er
!
hdrp-te hcirf-i gdrb-e saât-iniz scyahât-ten
sıhhât-im d ik k a tsiz şefkdt-li lugât-çi
kelimelerinde görüldüğü gibi. Onların bu özelliğini sözlükleri­
mizde göstermeye çalışırız. Bu ses daralm ış ve incelmiş bir a
olup e ye yaklaşmış olduğundan eklerin seslilerini i n c e
s ı r a ya geçirmektedir.
înce a aydınlar söyleyişinde medrese öğretiminden gelmiş
bir A r a p s ı m a (arabisme) olsa gerektir. H a l k ç a s ö y ­
l e y i ş t e (prononciation populaire) yaygın değildir ve a ya
dönm.esi beklenebilir.
Geniz yolu kapalı olduğu zaman çıkan seslilere a ğ ı z
s e s l i l e r i , a ğ ı z s ı s e s l i l e r (voyelle buccale) deriz.
Esas seslilerimiz hep ağız seslileridir. Ağızla birlikte geniz
yolu da açık olursa çıkan ses g e n i z s i (voix nasal) bir renk
alır. Bu türlü seslilere g e n i z s e s l i l e r i , g e n i z s i s e s ­
l i l e r (voyelle nasale) adını veririz :
Fransızca en — à
on = ô
intact = étakt gibi.
Türkçede genizsi seslilere padir birleşme sesleri olarak
(r önünde on>ö a n y â ) rastlan ır :
so nraysöra T a n n y T â r ı anramak y aramak
kelimelerinde olduğu gibi. Küçük dili sakat, ya da tembel kişi­
lerde sesliler azçok hep genizden gelir. Bunlara h ı m h ı m
(nasillard) deriz.
2. Uzun Sesliler :
14.
Esas seslilerimiz hep k ı s a s e s l i (voyelle courte)
sayılır. Yazı lehçemizde kökten u z u n s e s l i (voyelle longpıe)
yoktur, veya kalm am ıştır. Yabancı kelimelerle dilimize gelen
SESB İLG İSİ
39
uzun sesliler de çoklukla ve hele konuşma ve h a l k d i l i nde
(langue populaire) çoğu zaman kısalır. Tûrkçenin s e s l i
s i s t e m i n e (vocalisme) uyarlar ;
can
zor
surat
rüzgâr
kadı
tabut gibi.
Yazı lehçemiz ise bir yandan bu uzun seslileri devam et­
tirm e çabasında olmuştur :
alim m unis şive arıza kelimelerinin ilk,
rica arzu vefa temenni kelimelerinin son,
beraber işaret ganimet numune kelimelerinin
orta,
adi
dava
Tuba
tedavi paluze kelimelerinin
ikişer
hecelerinde uzun sesliler vardır ki yazılışta bunlar hepsi söy­
leyişe bırakılm ıştır.
Uzun sesliler k a p a l ı son hecede genellikle kısalma eği­
limi gösterirler. F ak at kelime heceyi çözen bir ek, veya y a r ­
d ı m c ı f i i l aldığında yeniden uzarlar :
vicdan vicdân-ım, taklit taklld-i, esas esâs-en
mahzun mahzun oldu, teşvik teşvik ettim, gibi.
Bunun dışında söyleyişte birleşme sesleri olarak b ü z ü l ­
m e u z u n l u k l a r ı (longueur de contraction) vardır :
d a ğ y d â , Çİğ>Çi, yağ m u r> yâm u r, buğday>büday, olduğu yold u , böyle y bole, söylem ek yso lemek, v a k tiy le y v a k tlle , d o layısıylay dolayıslle
gibi.
Bunlardan Seslerin benzeşmesi kısmında bahsedeceğiz bkz §
34. Bazı ünlemlerde kendini gösteren uzun seslileri de (evet!
yök! yazık! bâşüstüne!) ileride göreceğiz, bkz § 95, 343.
Türkçede kökten i k i z s e s l i l e r
(diphtongue) yoktur.
40
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
3. Seslilerde Açıldık :
B ir sesin az, veya çok uzaktan işitilebilmesi vasfına d u ­
y u l u r l u k (perceptibilité) diyoruz. Yeğinlikleri aynı olan
iki sesin duyulurlukları çıkışlarında ses yolunun a ç ı k l ı k
(aperture) derecesiyle orantılıdır. Genellikle sesliler ses yolu­
nun engelsiz durumunda çıktıkları için duyulurlukları sesdeş­
lerden çok fazladır.
Seslilerin aralarındaki açıklık dereceleri ise başlıca geniş­
lik, darlık vasıfları ile ilgilidir. Gördüğümüz seslileri duyulur­
luk yönünden şöyle sıralarız ;
1. kalın, geniş, düz sesli
2. öteki geniş sesliler
3. bütün dar sesliler
a
à
é
e o ö
ı i u
ü
II. SESDEŞLER
15.
Y ukarıda gördüğümüz gibi sesdeşler genellikle ses yo­
lunun bir noktada kapanması, veya daralm ası sonucunda çıkan
seslerdir. G ırtlaktan gelen hava birlikte bir ün getirsin, veya
getirmesin sesdeşler aslında boğumlanma noktalarından gelen
hışırtı, veya patlam anın mahsulü sayılırlar. Çünkü onlara
renklerini veren bu gürültüdür.
Yeni Türkçede 21 sesdeş vardır :
h
m
(:
n
ç
p
d
r
f
,v
rj
ş
ğ h
t v
j
y
k
z.
l
Sesdeşleri çıkışlarındaki özelliklere göre 4 türlü sın ıflarız:
1. Ses yolunun daralma, veya kapanm asına, 2. Ses dudaklanmn bir ün verip vermemesine, 3. Boğumlanma noktalarına, 4.
Seslerinin bolluğuna, veya azlığına göre.
SESBİLGİSİ
41
A. PATLAMALI VE SIZMALI SESDEŞLER
1. Patlamalı Sesdeşler :
16.
Ses yolunun bir noktada kapanması ve gırtlaktan gelen
ü n l ü (voisé) veya ü n s ü z (non-voisé) soluk hamlesi ile açıl­
ması sonucu meydana gelen sesdeşlere p a t l a m a l ı s e s ­
d e ş l e r (consonne plosive) diyoruz. Türkçede şu patlamalı
sesdeşler vardır :
b
p
c
ç
d
t
g
k
m
n
.
Patlam alı sesdeşler bir anda sönen bir ses verirler. Bu sebeple
onlara s ü r e k s i z
s e s d e ş l e r (consonne momentanée)
adı da verilir. Boğumlanmalarına göre ise aynı seslere k a p a n m a l ı s e s d e ş (consonne occlusive) dendiği olur.
P a t l a m a çoğu zaman tam dır. Soluk kapanan yeri itip
açar ve ağızdan dışarıya çıkar. Buna d ı ş p a t l a m a l ı s e s ­
d e ş (consonne explosive) deriz. Kimi hallerde de soluk o nok­
taya çarptıktan sonra geri tepip burundan çıkar. Buna da
i ç p a t l a m a l ı s e s d e ş (consonne implosive) adım veririz.
A slında bu sesler hep soluk verm e sırasında çıktıkları için dışpatlam alıdırlar, ta ­
kat sadece p a t l a m a l ı diye anılırlar. Dilimizde gerçek içpatlam ah seslere de birkaç
örnek v ard ır : lı! (hayır), pul (m ükem m el),
hı!
(korku).
2. Sızmalı Sesdeşler :
Ses yolunun bir noktada çok daralm ası ve gırtlaktan ge­
len ünlü, veya ünsüz soluk akımının buradan hışırtı çıkararak
sızması ile meydana gelen sesdeşlere s ı z m a l ı s e s d e ş l e r
(consonne spirante) adını veriyoruz. Türkçede şu sızmalı ses­
deşler vardır :
f
v
ğ
h
j
ş
i
r
s
z
y
.
Soluk akımım sürdürerek sızmalı sesdeşleri sesliler gibi
uzatabiliriz. Bu sebeple onlara s ü r e k l i s e s d e ş l e r (con-
42
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
sonne continue) de deriz. Aynı sesler boğumlanrnalarına göre
d a r a l m a l ı s e s d e ş (consonne constrictive) adıyla da an ı­
lırlar.
B. ÜNLÜ VE ÜNSÜZ SESDEŞLER
I. Ünlü Sesdeşler;
II. G ırtlaktan gelen ünlü bir soluk akımı ile birlikte ses
yolunun kapanraış, veya daralm ış bir noktasından çıkan şeş­
beşlere ü n l ü s e s d e ş l e r (consonne sonore) adını veriyo­
ruz. Dilimizdeki ünlü sesdeşler şunlardır :
h c d g ğ j
l
m n r v y z .
Ünlü sesdeşlerin sesleri oldukça boldur. Onları iş ittir­
mek için boğumlanma noktasını pek zorlamayız. Bu sebeple
onları y u m u ş a k s e s d e ş l e r (consonne douce) adı ile de
anarız.
2. Ünsüz Sesdeşler:
G ırtlaktan gelen ünsüz bir soluk akımı ile birlikte ses yo­
lunun kapanmış, veya daralm ış bir noktasından çıkan sesdeşlere ü n s ü z s e s d e ş l e r (consonne sourde) deriz. Türkçedeki ünsüz sesdeşler şunlardır ;
ç
f
h
k
p
s
ş
t.
Ünsüz sesdeşlerde ses yalnız bir gürültüden ibaret olup
duyulurlukları azdır. İşitilmek için boğumlanm aları şiddetli
olmalıdır. Bundan dolayı onlara s e r t s e s d e ş l e r (conson­
ne dure) adı da verilir.
Ünsüz sesdeşlerden h boğumlanması g ırtlak ta olan bir
sestir. Bazen ünlü olarak da işitilir.
SESBİLGİSİ
43
C. BOĞUMLANMA NOKTALARINA GÖRE
18.
En çoğu ağız boşluğunda olmak üzere boğumlanma nok­
taları dudaklardan gırtlağa kadar uzanır. Birbirine yakın nok­
talar bir b o ğ u m l a n m a ç e v r e s i (région d’articulation)
sayılır. Sesdeşleri bunlara göre bölümler ve en çok bununla
adlandırırız.
1. Dudak Sesdeşleri :
îki dudağın birbirine, yada a l t d u d a ğ ı n (lèvre in­
férieure) ü s t d i ş l e r e (dents supérieurs ) dokunması, ve­
ya yaklaşması sonucu çıkan sesdeşlere d u d a k s e s d e ş ­
l e r i , d u d a k s ı s e s d e ş l e r (consonne labiale) deriz.
Yazı dilimizde bunlar :
h
p
m
V
f
sesleridir.
a. Çıkış farklarına göre bunları da ikiye ayırırız. îki du­
dağın yaklaşma, veya dokunması ile çıkanlara ç i f t d u d a k
sesdeşleri,
çiftdudaksı sesdeşler
(consonne
bilabiale) diyoruz. Bunlar h p m sesleridir, hepsi de patlam a­
lıdırlar. îçlerinden m geniz yolundan geldiği için g e n i z d u d a k s e s d e ş i , g e n i z s i d u d a k s e ş d e ş i (conson­
ne labio - nasale) adını alır.
Eski T ürkçede sızmalı bir çiftdudak sesdeşi, vv vardı :
SUW
aw
yaK’iız
kelimelerinde görüldüğü gibi.
sew m ek
yuwga
kowrüg
Bu sesler Batı T ürkçesinde ya düşmüş, yada
v
/
p
seslerine dönm üştür ;
su
av
yavuz
sevm ek
yufka
köprü
gibi.
Yeni Türkçede »■ ancak bir g e ç i ş ¡ e s ı (son transitoire) olarak görülür (kow m ak
v.b.), bkz § 77.
b. Altdudağın üstdişlere değmesi ile meydana gelen ses<ieşlere d i ş - d u d a k s e s d e ş l e r i , d i ş - d u d a k s ı s e s -
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
44
d e ş l e r (consonne labio - dentale) admı veriyoruz. Bunlar
V f sesleridir. Bu dokunmada tam kapanma olmadığından sız­
malı sayılırlar.
Dilimizde nadir bir birleşme sesi olarak genizsileşmiş bir v
sesine, yani bir g c n i z - d i ş - d u d a k , g e n i z s i d i ş d u d a k s e s d e ş i n e (consonne labio-dento-nasale) de raslanır ki onu sesyazısmda v ile gösteririz ( mevfl E'vver kbvfor)
bkz § 84.
2. Diş Sesdeşleri :
19.
Dil ucunun, veya d i l t a c ı mn (couronne de la langue)
üst d i ş l e r e (dent), veya üst dişetlerine dokunması, veya
yaklaşması ile çıkan sesdeşlere d i ş s e s d e ş l e r i , d i ş s i
s e s d e ş l e r (consonne dentale) adını veriyoruz. Sesdeşlerimizin yarıdan çoğu dişsi sesdeş çeşitleridir :
d
t
c
ç
j
ş
z
s
n
i
r
.
a.
Dişsilerden bir takım ı dil ucunun doğrudan doğruya
dişlere dokunması, veya yaklaşması ile meydana gelir. Bun­
lara a s ı l d i ş s e s d e ş l e r i , a s ı l d i ş s i s e s d e ş l e r
(consonne dentale proprement dite) deriz:
d
t
z
s
n
l
r
sesleri.
F.SİÜ Türkçede bir asıl dişsi daha vardı. Dil ucunun dişler arasına dokunm ası
üe m eydana gelen bu sese p e l t e k z, yada d i ş l e r a r a s ı
interdentale) deriz ve onu {/ harfi ile g ö ste ririz :
hod
adak
kadgıı
adug
k ep m ek
ayak
kaygı
ayı
geynıek
(consonne
adtrm ak
kelim elerinde görüldüğü gibi. Bu sesler O rta T ürk dillerinde
hoy
sesdeş
y
sesine dönm üştür ;
ayırmak.
Bu ses T ürk (H un) dillerinde çok eski sayılır ve üçe bölündüğü kabul edilerek
bu dil ailesinin bölüm lenm csinde kriter olarak kuU atuhr ; Batı H u n lehçesinde a m k .
Kuzey Doğu H u n lehçesinde adak. D oğu H un lehçesinde ayak.
SESBİLGİSİ
45
b.
Dişsilerden bir takımı da dilin tacı ile dişetleri arasın­
dan çıkar. Bunlara d i ş e t i s e s d e ş l e r i , d i ş e t s i s es d e ş i e r (consonne alvéolaire) adı verilir : j ile ş. Türkçede
i yalnız yabancı kelimelerde görülür.
Bu boğumlanma bölgesinden çıkan iki sesdeşimiz daha
vardır ki boğumlanma noktaları hareketlidir. Dişlerde bir ka­
panma ile başlar, dişetlerinde bir daralm a ile biter ; c ç sesleri.
Bunlar kaynaşmış d
j ve t
§ sesleri sayılırlar ve k a y ­
m a l ı s e s d e ş l e r (consonne affriquée) adını alırlar. Biz
onları da dişetsilerden sayarız.
3. Damak Sesdeşleri :
20.
D i l s ı r t ı nin (dos de la langue) s e r t d a m a ğ a
(palais d u r), veya y u m u ş a k d a m a ğ a dokunması, veya
yaklaşması ile çıkan sesdeşlere d a m a k s e s d e ş l e r i , d a ­
m a k s ı s e s d e ş l e r (consonne palatale) deriz. Bunlar al­
fabemizde k g ğ y harfleri ile gösterilm iştir. Ancak y u k an ­
da gösterdiğimiz gibi k g ğ seslerinin dilimizde ikişer boğum­
lanma noktaları vardır. Başka bir deyimle bunlar d a m a k ­
taki (palais) iki ayrı boğumlanma noktasından çıkan 6 ayrı
sestir. Böylece damak sesdeşleri 7 ses sayılır ;
h-
ë
ğ
k
g
ğ
y.
a. Bunlardan ilk üçü d i l s ı r t ı nm arka yanı ile a r t
d a m a k (voile du palais) arasında bir boğumlanma noktasın­
dan çıkar. B unlara a r t d a m a k s e s d e ş l e r i , a r t d a ­
m a k s ı s e s d e ş l e r (consonne postpalatale) deriz.
b. Sonraki üçü ise dil sırtının ön tarafı ile ö n d a m a k
(voute du palais) arasında meydana gelen bir boğumlanma
noktasından çıkarlar. Bunlara da ö n d a m a k s e s d e ş l e r i ,
ö n d a m a k s i s e s d e ş l e r (consonne prépalatale) adım
veririz, y sesi de daha gevşek bir sızmalı öndamak sesdeşidir.
46
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
s e s le ri ü n lü g g seslerinin süreklileşm esinden m eydana geldiği gibi ünsüz
k k seslerinin süreklileşmesinden de x v e j ön ve artdam ak sesleri doğm uştur. Eski
T ürkçeden beri (k a n ¡p > x a n g t> h a n g i i o i ı > </rjvı> dahi). Bu dam ak sesleri A na­
dolu ağızlarında yaygındır :
dagax
h a x it
g a ld tr a x
gem e:;
vfrex
ğ ib i.
Eski ve O rta T ürkçede yine iki boğum lanm a noktası olan ve birçok kelime ve
eklerde görülen bir dam ak sesdeşimiz daha vardır ki bugün de bazı lehçe ve ağız­
larda yaşar. Bu g e n i z - d a m a k s e s d e ş i , g e n i z s i d a m a k s e s d e ş i (conlonne palato-nasale) olan n h sesidir:
öâ
bin
geniz
deniz
a n la m a k
başuh
o l- a h u z
kelim elerinde görüldüğü g ib i B unlar yazı lehçemizde g e n i t - d i ş s e s d e ş i ,
nizsi
diş sesdeşi
bn
bi n
ge­
(consonne dento-nasale) olan n ye d ö n m ü ştü r:
geniz
deniz
anlam ak
yanlış
b a ş ın
al-ım z
gibi.
Birleşme sesi olarak n n sesdeşlerinin yazı lehçemizdeki
yerini ileride, seslerin birleşmesi kısmında göstereceğiz, bkz
§ 86.
4. Gırtlak Sesdeşleri:
£1. Ses dudaklarının bir soluk hamlesiyle birlikte birbirle­
rine yaklaşarak, veya dokunarak meydana getirdikleri seslere
g ı r t l a k s e s d e ş l e r i , g ı r t l a k s ı s e s d e ş l e r (con­
sonne laryngale) deriz.
a. Türkçede bunlardan yalnız sızmalı ve çoğu zaman ün­
süz bir h sesi vardır :
hangi höyük haydi ahçt
kelimelerinde görüldüğü gibi.
daha
oh!
hayhay!
b. Yazı dilimizde A rapçadan gelme bazı kelimelerde bir
gırtlak sesdeşi daha vardır ki titreşim halinde ses dudakları­
nın birbirine çarpm ası ile meydana gelir. Buna g n r t l a k
ç a r p m a s ı deriz (bkz § 5) ve onu kesme işareti ile gös­
teririz. Arapçamn bir g ı r t l a k s e s d e ş i olan hamza ve bir
h o ğ a z s e s d e ş i , h o ğ a z s t s e s d e ş (consonne pharynga-
SESBİLGİSİ
47
le) olan ayn seslerinden gelen bu gırtlak çarpması kullandı­
ğımız A rapça kelimelerin pek azında kalm ıştır ;
m u’m in y m ü ’m in m a h û n ym el’un neş’e k a t’i cür’et gibi.
Yukarıda da gösterdiğimiz gibi bu ses ve dolayısıyla işa­
re t söyleyişten ve yazılıştan kalkm aktadır. Netekim kelime
sonunda sesliyi uzatıyor, fakat artık hiç gösterilmiyor :
mabda’y m ehdi manbaC> memba mevzu m evki
fe d içtima gibi.
Şu var ki bu kelim eler a rtık t ü r e m e l i e k l e r aldıklarında k o r u m a s e s d e j i (consonne intercalaire) istem ektedirler. G ençler haklı olarak onlan:
m ebdesi
şeklinde
m enbaya
yazıyor ve
m ebdei
m evzunun
m evkiye
söyleyorlar.
menbaa
m evzuun
fecisi
içlim am n
Eski yazıyı bilenler, veya bilir geçinenler is e :
m evkie
söyleyişe a y k ın olarak
fecii
camii
içtimain,
h atta
camiin
yazm akta İsrar ediyorlar. Bu a y r ı k l ı ğ ı (exception) sözlüklerde gösterm ek elbette
yeterli olm ayacaktır. Çaresi Y eni T ürkçede bu kelim elerin yerine ;
başlangıcı
kaynağa
konunun
oruna
acıklısı
toplantının
yazroakür.
D. BOLÜNLÜ VE KATI SESDEŞLER
ğğ. Sesdeşler ses yolundaki bir daralma, veya kapanma ile
çıktıklarından duyulurlukları genellikle seslilerden daha azdır.
Bununla birlikte bu yönden sesdeşler arasında da önemli fark ­
lar vardır. Onları bu bakımdan iki sınıfa ayırırız.
1. Bolünlü Sesdeşler:
Oldukça geniş bir aralıktan, yahut aynı zamanda geniz yo­
lundan çıkan ünlü sesdeşlere b o l ü n l ü s e s d e ş l e r (con­
sonne sonante) diyoruz. Bunların duyulurlukları jdiksektir, dar
seslilere yaklaşan bir kuvvette işitilirler :
48
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
1/ r l m n bolünlü sesdeşlerdir.
Özelliklerine göre bunlar da üç çeşittirler :
a. Bir öndamak sesdeşi olan y sesi ile bir çift dudak ses­
deşi olan IV (bkz g 18) y a r ı m s e s l i l e r (semi-voyelle)
adım alırlar. Bunlardan birincisi i, İkincisi u ü seslerine yak­
laşır. Bir söyleyişe göre ğ de bir yarım sesli sayılır :
eğe
değnek
eğlenmek)
öğle
öğür
kelimelerinde olduğu gibi.
b. Bolünlülerden l r seslerine a k ı c ı s e s d e ş l e r (con­
sonne liquide) deriz. Bunlardan birincisi dil ucunun üst dişlere
dokunması ve havanın gevşek kalan d i l y a n l a r ı ndan
(bords de la langue) a v u r t l a r a
(intérieur de la joue)
çarparak çıkması ile meydana gelir. Buna a v u r t s e s d e ş i ,
a v u r t s u s e s d e ş (consonne latérale) deriz. Dilimizde da­
m aksılar gibi iki çeşidi vardır : Dilin önde çukurlaşm ası ile
meydana gelen ince l ö n a v u r t s e s d e s i, ö n a v u r t s u
s e s d e ş (consonne latérale alvéolaire) adını alır ve ince ses­
lilerle hece yapar ;
el
dil
kül
ölmek
dilek
ödül
kelimelerinde olduğu gibi. Dilin geride çukurlaşm ası ile meydaha gelen kalın l ise a r d a v u r t s e s d e ş i , a r d a v u t s u
s e s d e ş (consonne latérale vélaire) adını alır ve kalın sesli­
lerle hece yapar ;
al
kol
dul
an lam ak
kılm a k
oğul
kelimelerinde görüldüğü gibi.
İkincisi, r sesi ise dil ucunun üst dişlere yaklaşm ası ve ge­
çen hava ile titreşm esi mahsulüdür. Buna da t i t r e k s e s ­
d e ş (consonne vibrante) adını veririz.
c.
Küçük dilin geniz yolunu açması ve sesin aynı zaman­
da burundan yayılması ile meydana gelen seslere g e n i z s e s -
SESBİLGİSİ
49
d e ş i e r i, g e n i z s i s e s d e ş l e r (consonne nasaie) diyo­
ruz. Genizsiier başlıca m n sesleridir. Birincisi b nin, İkincisi d
nin genizden geien çeşitleri sayılır. Yukarıda gösterdiğimiz
gibi (bkz § 20) n ri sesdeşleri de g g damaksılarının genizsi
çeşitleridir. Genizsi olmayanlara da a ğ ı z s e s d e ş l e r i .
a ğ ı z s ı s e s d e ş l e r (consonne buccale) deriz.
2. Katı Sesdeşler:
23. Boğumlanmalarında daha sık: bir daralma, veya kapan­
ma olan öbür sesdeşlerin duyulurlukları daha az olup hepsi
k a t ı s e s d e ş l e r (consonne bruissante) adı ile anılırlar.
Bunlar dilin sert yapı malzemesini teşkil ederler ve hemen
daima bir sesliye dayanarak hece kurarlar. Türkçede bunlarm
ünlü ve ünsüz çeşitleri hemen paraleldir :
Ü n lü
b
c
d
g
g
Ü n sü z
p
ç
t
k
k
ğ
X
ğ
.
X
j
h
v
z
ş
f
s.
Katı sesdeşler arasında da duyulurluk farkları vardır. Genel­
likle açıklıkları daha fazla olan sızmalı sesdeşler patlam alı­
lardan daha çok işitilirler.
Sızmalılar arasında da h ı ş ı r t ı l ı s e s d e ş l e r (con­
sonne sibilante) adını alan s z ş j sesleri, yani s ı z m a l ı
d i ş s i l e r daha iyi duyulurlar. Bunlarla yakm mesafeden
çağırma için tam am iyle ünsüz ünlepıler yaparız: pst kşt p§ gibi.
Tabiat seslerini andırm aları yönünden de s 3 t ı s l a m a s e sd e ş l e r i (consonne siff la n te ), ş j ş ı r l a m a s e s d e s I c r i
(consonne chuintante) adlarını alırlar.
E. GENEL BÖLÜMLEME
2Jf. Sesdeşleri yukarıdan beri yaptığımız dört türlü sınıfla­
maya göre toptan göz önüne alırsak bunlarm sayılı boğumlan­
ma noktalarından, fak at organların değişik davranışları ile
çıkarak çeşitlenmiş olduklarını görürüz. Meselâ :
Türkçenin G rameri I : 9
50
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
d
t
z
S
n
r
sesleri hepsi asıl diş sesdeşleri olup çıkışlarında dil ucunun,
ses dudaklarının ve küçük dilin türlü hareketleriyle farklılaş­
mış seslerdir.
a. Yine 5mkarıdan beri gösterdiğimiz dört türlü sınıfla­
maya göre her sesdeşi enaz dört vasfı ile belirtip ta rif ede­
biliriz. Meselâ ;
d katı,
/ katı,
g katı,
r ünlü,
patlamalı, ünlü bir asıl diş sesdeşidir.
sızmalı, ünsüz bir diş-dudak sesdeşidir.
patlamalı, ünlü bir öndamak sesdeşidir.
sızmalı, bolünlü (ve titrek) bir asıl diş
sesdeşidir.
i
i
K atı Sesdeşler
Patlam alı
Ç iftdudak
Sızmalı
ü n lü
Ü nsüz
b
P
Ünlü
Bolünlü
Sesdeşler
Patlam alı
Sızmalı
ü n sü z
Ünlü
m
w
D udak
D ış -d a d a k
Diş
f
Asıl Diş
d
t
z d
s
Dişeti
c
Ç
j
5
Öndam ak
g
k
ğ
X
Artdam ak
'4
k
i
X
D am ak
G ırtlak
V
V
r
n
l
n
l
y
□
h
b. Yukarıdaki cetvel sesdeşlerin jm kanda yaptığım ız bö-
SESBİLGİSİ
51
lümlemelerini toplu olarak göstermektedir. Alfabemizde buhmmayan ses işaretleri ile ses çeşitleri de burada gösterilmiştir.
c.
Burada sesdeşleri açıklık derecelerine göre de bir sıra­
ya koyalım :
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Yarım sesliler
Akıcı sesdeşler
Genizsi sesdeşler
H ışırtılı sesdeşler
Öteki sızmalı katı sesdeşler
Patlam alı katı sesdeşler
y w
/ Zr
m n hn
s Zş j
V b d ğ ğ X X h
b p d t c ç g g k k
n . Kısım
SESLERİN
BİRLEŞMESİ
25.
Dilin sesleri hemen hiç bir zaman yalnız olarak söylen­
mezler. Birkaçı bir araya gelerek heceler yaparlar. Bir anlam
taşıyan kelimelerimiz ise bir, veya birkaç heceden meydana ge­
lir. N ihayet konuşmanın en küçük birliği olan cümle kelime­
lerle kurulur.
Sesler hece, kelime ve cümle içinde kullanıldıkları zaman
tek başlarına oldukları gibi kalmazlar. A ralarında kaynaşırlar,
kenetlenirler, değişikliklere uğrarlar. Bunlara genel olarak s e s
d e ğ i ş m e l e r i (changement phonétique) adını veririz. Bu
bölümde s e s b i r l e ş m e s i n i (combinaison phonétique) in­
celeyeceğiz. Yukarıda malzeme olarak tanıdığımız sesleri ya­
sayan dilde yerine göre azçok farklı şekillerde göreceğiz.
s;
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
I. Dilim : H c c c
I. HECENİN YAPISI
A. HECENİN OLUŞMASI
26.
Bir sesin tek başına boğumlanmasında konuşma organ­
larımız üç safhadan geçerler. İlkin o sesin çıkmasına yarayacak
durumu alırlar, buna g e r i l m e (tention), sonra kısa bir süre
bu durumda kalıp o sesi çıkarırlar, buna d u r a l a m a (ten u e)
deriz. Nihayet susma durumuna geçerler, buna da ç ö z ü l m e
(détente) adını veririz, bkz şekil 2.
Sesler bir hece içinde basitçe yanyana dizilmiş değildir­
ler. A ralarında bir binişme, bir zincirlenme vardır. Konuşma
organlarımız birinci sesi çıkardıkları durumdan çözülürken
susma durumuna geçmeksizin ikinci sesin gerilme durum una
atlarlar. Böylece birinin çözülmesi ile İkincinin gerilmesi ajmı
zamanda olur. Yani organlarımız arada bir hareketi ta sa rru f
etmiş olurlar.
Sesler heceden heceye ve cümle içinde kelimeden kelimeye
binişirler. Yani bunlar söz içinde tespih taneleri gibi değil, zin­
cir halkaları gibi dizilmiş bulunurlar. Bir soluk hamlesi bu
zincirlenmiş seslerden bazan bir tekini, fakat çoğu zaman bir
kaç tanesini içine alır. İşte buna h c c c adını veriyoruz. He­
celer ise söz içinde zincir halkaları gibi değil, tespih taneleri
gibi dizilirler, bkz şekil 4.
SESBİLGİSİ
53
B. HECENİN ç e ş i t l e r i
27. Bir tek sesliden ibaret heceler vardır ;
o e!
â!
i/çen
ı/sır
u/zak
gibi.
F ak at çoklukla 2, 3, 4 ses birleşerek bir hece meydana getirir­
ler. Bunlar da rastgele bir araya gelmiş değildirler, içlerinden
biri açıklığı yüksek olan bir ses, hemen her zaman bir sesli
olur ve öteki seslerin birlikte söylenmesini ve işitilmesini ko­
laylaştırır. Bu sebeple b u s e s e s e s l i (vocalis),öbürlerine
s e s d e ş (consona) adı verilm iştir. Genellikle sesdeşler tek
başlarına söylenmezler, ancak bir seslinin yardımı ile hece ku­
rabilirler, deriz.
Sesli, hecenin direği ve açıklığı en yüksek sesidir. Buna
h e c e n i n d o r u ğ u (sommet de la syllabe) adım veririz.
Türkçede hecenin doruğu her zaman bir seslidir :
ok
de
yün alt
ku rt
brak!
gibi.
Ancak bazı ünlemlerde bir bolünlü, veya bir hışırtılı sesdeş de
hecenin doruğu olabilir : hşt prt drt gibi.
Hece içinde sesler doruğun bir, veya iki yanında açıklık
derecelerine göre sıralanırlar, istiflenirler :
su
iç
kü
üst sarp
bre!
bronz
gibi.
Bunlara t e k d o r u k l u h e c e (syllabe â sommet unique)
deriz. Türkçenin bütün heceleri tekdorukludur. Başka dillerde
sesleri bu istiflenme düzenine uymayan heceler de vardır.
A rapça naki şabr, Farsça zahr, İngilizce stop
kelimelerinde olduğu gibi. B unlara ç i f t d o r u k l u
(syllabe â double sommet) adını veriyoruz.
hece
54
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
II. TÜRKÇENİN HECELERİ
A. DÜZENLİ HECE
28.
Türkçede kökten hecenin şu 6 tekheceli kelimede gö­
rülen altı şekli vardır :
o
bu
eş
yüz
alt
kırk.
B ir sesliyle biten hecelere a ç ı k h e c e (syllabe ouverte), bir
sesdeşle biten hecelere de k a p a l ı h e c e (syllabe fermée)
admı veririz. Türkçede tek heceli kök kelimelerin çoğu birer
kapalı heceden ibarettir :
soy
diz
aş
gör-
kır-
sev-
gibi.
Y ukarıda görüldüğü gibi hecenin doruğu olan sesliden
Önce bir, sonra ise ençok iki sesdeş bulunur. Türkçede asıl olan
bu türlü hecelere d ü z e n l i h e c e (syllabe régulière) deriz.
Bununla birlikte s e s l i d ü ş m e s i ile bazı ünlemlerde
ve eklerde hece başında ç i f t s e s d e ş e (consonne double)
de rastlanabilir :
brak!
bre!
B.
san -m tra k
gibi.
DÜZENSİZ HECE
29.
Yabancı dillerden gelip Tûrkçenin hece yapısına uy­
mayan heceleri dilimiz derece derece Türkçeleştirm ektedir.
Bunlardan bizim söyleyişimize en aykırı düşenler çiftdoruklu
hecelerdir. Bu sebeple onlara d ü z e n s i z h e c e l e r (syllabe
irregfuliere) de deriz. B unlan genellikle bir sesli tü retip p ar­
çalar, ikiye böleriz.
Düzeni bozan çift sesdeş baştaysa önlerine bir dar sesli
getirip heceyi ikiye ay ın rız :
SESBİLGİSİ
55
sku m b riy uskumru, station> istasyon, stu p a y
üstüpü, scalayiskele, spritoyispirto, sg u clettey
iskelet, S cu ta riy Üsküdar, sbandito > izbandut
gibi.
Bazan da sesli bu iki sesdeş arasında türer ;
s ta g e y sita j, spo rtysip o r, speakerysipiker gibi.
Düzeni bozan çift sesdeş hecenin sonundaysa aralarına
bir dar sesli getirip heceyi böleriz :
za h ry ze h ir, n a k Iy nakil, h u k m yh ü k ü m , to ^ m y
tohum, lo a k fy va kıf, a m ryem ir, ş a h r y şehir,
lu tfy lû tu f, fi lm y filim , terme y terim, lu x e y
lüküs, gibi.
Hece başında olsun, sonunda olsun Türk hece örneklerine
yabancı düşen yerlerde düzenli hecelerde de bu sesli türemesi
olabilir :
w a şfy v a sıf, k a y d y k a y ıt, rabtyrd b ıt, Z m irnay
tzm ir, schleppyşilep, Slovagueyîslovak, trombaytu lu m b a , shrapnelyşarapnel, F rancyF irenk
gibi.
Hece sonundaki çiftsesdeşler arasında türeyen sesli ekle­
me sırasında kelimenin halklılaşmîş olup olmamasına göre ka­
lır, veya düşer :
tohumu havuza, fakat emriniz lû tp ed in gibi.
Bu tü r kelimelerin kullanışında A r a p s ı m a ve F i r en k •
s i m e (francisme) aydınların söyleyişini bazan halktan ayırır.
C.
HECE BÖLÜMÜ KANUNU
SO. Yukarıdan beri Türkçe hecelerin yapısını ve bu yapının
56
lÜ R K C E N İN
GRAM ERİ
yabancı kelimeler üzerindeki etkisini inceledik. Gerçeklediği­
miz genel haller şunlardır :
1. Tûrkçenin kelimeleri yalnız tekdoruklu. düzenli hece­
lerden meydana gelmektedir. Bu kelimeler eklerle uzatıldıkla­
rı zaman doğan yeni heceler de aynı yapıda oluyorlar. Biliyo­
ruz ki bu belirlilik bütün Türk dillerinde hüküm sürm ektedir.
2. Türkçe yabancı dillerden gelen kelimelerdeki değişik
yapıda heceleri de kendi hecelerine benzeştiriyor. Bu b e n ­
z e ş t i r m e (assimilation) çiftdoruklu heceler için, zorlam a­
lar bir yana, belirli ve kesindir. Bu heceler bir s e s l i t ü r e m e s i yle ikiye bölünürler.
Türkçede hecelerin yapısını belirleyen bu olguya genel­
liği dolayısıyla H e c e b ö l ü m ü k a n u n u (loi de division
syllabique) admı veriyoruz ve onu sonucu ile birlikte şöyle
ifade ediyoruz :
a. «Tûrkçenin bütün heceleri tekdoruklu olur».
b. «Türkçe yabancı dillerden gelen çiftdoruklu heceleri
ikiye böler».
Hece bölümü kanunu ve aşağıda göreceğimiz s e s l i
u y u m u ve s e s d e ş u y u m u k a n u n l a r x birlikte Türk
dilinin portresini gereği gibi belirtirler.
m . HECELERİN BİRLEŞMESİ
s ı . Kelimeyi meydana getiren heceler ve söz içinde yan­
yana gelen kelimelerin komşu heceleri de birbirlerini etkiler­
ler ve bir düzene uyarlar.
A. EKLEM EDE
Hecelerin sıralanışında genel kural şudur : Bir kelimede
her sesli kendisinden önce gelen ilk sesdeşi ve kendisinden
S E S B İL O İS İ
57
sonra gelen tek, veya tertipli iki sesdeşi kurduğu hecenin içi­
ne alır :
şu
yıl
börk sı/ra dc/rin yo /ğ u rt
k e/le/b ek k ı/z ü /c ık gibi.
süğ/lün
Kelimelerimizi ekleme ile uzatırız. Çoğu zaman tek, bazan
iki, h a tta üç heceden ibaret olan ekler de bağlandıkları keli­
me ile yukarıdaki kurala uyarak bir birlik meydana getirir­
ler. Yani başında bir sesli olan bir ek bir kapalı heceyle biten
bir kelimeye geldiğinde önüne gelen ilk sesdeşi kendi kurduğu
heceye alır ;
ka/ş-ım di/z-e o /d u/n-u y ır/t-ı/c ı sa/t-ın
ka/n-a/-inak a/t-ıl/-m ış
gö/r-ü/ş-e/cek gibi.
B. ÖBEKLEŞMEDE
32.
Kelimeleri b i r l e ş i m (composition) yoluyla da uza­
tırız. Tek, veya daha çok heceli olan kelimelerimiz birleşirken
yine aynı kurala uyarlar. Yani birinci kelime bir kapah he­
ceyle bitiyor ve ikinci kelime bir sesliyle başlayorsa bu sesli
önüne gelen sesdeşi kendi hecesine alır :
a /ş-e/v-i yur/d -i/çA e/n-az k ır/k -a /y a k se/
m i/z-o /t-u y o /k -e t/-m e k a /d a /m -a /k ü /-h gibi.
Bu kural cümle içinde komşu kelimeler arasında da yürür;
G ü/ne / ş~o /lu r/sa ka /p t/n t/n ~ ö /n ü n /d e
o /y u /n ''o y /n a r/st/n tz. gibi.
Kelimelerin bu binişmesine u l a ş m a (liaison)
Ulaşma ancak özel sebeplerle bozulur, bkz § 101.
deriz.
Kelimenin ilk sesine ö n s e s (initiale) deriz. Kelime so­
nundaki s o n s e s (finale), içindeki herhangi biri ise i f s e a
(médiale) diye anılır.
58
T Ü R K Ç E N İN
GRAMERİ
2. Dilim : O t u r u ş m a
33.
Anlam ile ilgili olmaksızın mihaniki olarak kelimenin
kökünde, veya eklemeler sırasında bazı s e s l e r i n d ü § m e s i, yeniden t ü r e m e s i , yada y e r d e ğ i ş t i r m e s i gibi
olaylara o t u r u ş m a (tassement) diyoruz. Çok defa kurallı,
bazan da rastlantılı olan bu değişmeler kelimenin söyleyişini
kolaylaştırmak, kökle eki kaynaştırm ak, yabancı kelimeleri
Türkçeye benzeştirmek gibi pratik sonuçlar sağlar. Dilin geliş­
mesinde bunlar önemli bir rol oynar.
I. SES DÜŞMESİ
S e s d ü ş m e s i (chute) genellikle kelimeyi kısaltır. Bir
sesli düşmesi ise aynı zamanda bir hece düşmesi, dolayısıyla
ona bağlı birkaç sesdeşin başka hecelere mal olması demek
olur.
A. SESDEŞLERİN DÜŞMESİ
34- Belli durum larda en çok düşme eğilimi gösteren ses­
deşler dam aksılarla bolünlülerdir. Bunları ayrı ayrı göstere­
ceğiz :
1. Damaksılaruı Düşmesi:
B atı Türkçesinde damak sesdeşlerinin düşmesi halâ devam
eden sürekli bir ta rih î olaydır. En eski zam anlardan beri dili­
miz iç ve sonseste fazlaca bulunan ön ve a rt dam aksıları yavaş
yavaş düşürmüş, tasfiye etm iştir.
SESB İLO İSİ
59
Eski O ğuzcada erkenden başlamış olduğu anlaşılan bu değişmenin didm i/e doğ­
ru nasıl geliştiğini eski T ürkçede ve sonradan kısm en Doğu Türkçesinde devam eden
eski şekilleri belgelem ektedir :
k u r ııg k u r u
sa n g y^sa n
d / ü g ^ d / ii
ç e r ig ^ iir i
e m g c k -^ e m e k e ş k e k f^ e ş e k h s k a Ş ^ k ıs a
yalgany,.\a!an
ilgeriiş^ileri y u m u r lg a ^
yum urta tanglag y , tarla gibi.
Eklere gelince bunların canlı olanlarından bir çoğu da dam ak seslerini atmış bulu­
nuyor ;
e r-ig y .e r -i
haş-hgŞ^baş-lı
kıt-guçı y , k ıl-ıa
kızıl-sıgŞ^
yaz-ıglıgy>yaz-ih
al-galıŞ;y.cıl-ah
kızıl-sı
a ğ ır ş a k la r s a k
barsak
yal-tr-mak
gibi.
D üşen dam aksı iki sesli arasındaysa bunların ç a l ı ş m a s ı
m e s i (contraction) ile bir hece düşebilir, krş § 35 ;
yeg irm iŞ ^ yirm i
y ıl-g a '^y ıl-a
y a i-g u r-m a k '^
sö g iin m e k '^ sönm ek
so g ıırm a k f^ sorm ak
(hiatus) vc b ü z ü l ­
b a ğ ırsa k;^
gibi.
2. Damaksıların Çeşitlenmesi:
D am aksıların düşmesi kademeli olur, g ^ sesleri yazı leh­
çemizde patlam alı olarak önseste kalmış, içseste yalnız ünlü
sesdeşlerden sonra korunmuş ;
kargı, gölge, damga, yenge, aygır, sevgi, kuzgun,
başka hallerde s ü r e k i i l e ş m e y e (spirantisation) uğra­
mış, gevşem iştir :
oğur değer beğenmek eğirmek yoğun ağır
sağrı ağlamak iğne yağm ur sağdıç değgin
bağcık söğm ek oğmak koğm ak buğu dağ çiğ
beğ gibi.
Bu süreklileşenler de çevrelerinin etkileriyle çeşitlenmiş­
tir. A ralarında söyleyişte ;
a. önlerindeki sesliyi uzatanlar ;
ine âlamdk yâmur sâdtç sân
çl dâ.
60
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
b. Eriyip yerlerinde bir sesli çatışması bırakanlar :
our atr eirmek
sur
c. Yarım seslilere, y
deyer
beyenmek
gövde
w
kuu
youn,
(dolayısiyle v) ye dönenler:
tüy bey dövmek
kovan
vardır.
kovm ak
D am aksılann süreklileşmesine bu n lan n ünsüz şekillerinde de rastlanır. Ancak
burada bir k k - ^ x j c ^ / ı gelinmesi olur ki buna g e v ş e rn i } s e s d e ş (consonne
adoucie) deriz. Eski T ürkçeden b e r i ;
kağanhakan
yaxşı.
gahax
takidahi
kangı'fçy.hangi
kophep
y a k ş f^
A nadolu ağrzjannda iç ve so n seste:
baxlunt
kopex
oxşam ax
exm ex
gidex
axtarnıak
güççüx
gibi.
Aksine nadir bazı yabancı kelim elerde önseste s ü r e k s i z i e ş m e ye (ferm eture)
de rastlanır :
b a r b u z '^ k a r p u z
h a jfü f'^ k a v a f
kum bara
tta lifa '^ kaifa
I ja ftâ r f^ kaftan
b u m b a ra -^
gibi.
N ihayet dam aksılar düşmesinin bir hali de ekleme sırasmda görülür : -cek -cik, -rek gibi bir damak sesiyle kapanan
ekier bir damaksı ile biten bir kelimeye geldiğinde onun sonsesini düşürür :
çocu-cak eşe-cik hüyü-cek alça-c%k sevdi-ceğim
ufa-rak küçü-rek
(örneklem eyle) küçü-men
gibi.
3.
BoiünJüicrin D ü şm esi:
35.
Fazlaca düşme eğilimi gösteren sesdeşlerden bir ta ­
kımı da bolünlülerdir.
SESB ÍLG ÍSi
61
a. y sesi bazı hallerde öndamaksı g ye- benzer biçimde
gevşer ve kendisinden önceki sesliyi uzatıp kaybolur ;
öyle> ole
höyleyhole söylem ek> sölemek
gibi.
iki sesli arasında da y nin eriyip bir b ü z ü l m e u z u n ­
l u ğ u bıraktığı olur :
büyükybük
iyi> t
pek iyi:>pekl
gibi, y ve ğ
sesleri birlikte bulundukları zaman kelimede, özellikle İstan ­
bul ağzında daha ileri büzülmelere de yol açarlar :
ağabey > âbî ağabeyciğim > öbıcım yazmaya­
yım > yazmım almayacağım > almlcîm küçüğ ü y lo k ü ç ü lc gibi.
b. Balı Türkçesinde akıcılaiclan
ol
o
ohurm ak ^
düşenler olur. I
oturm ak
sesi b a /a n
keltürm ek
düşm üştür :
getirm ek
pibı
A kıcılardan r sesi de Eski Türkçeden beri yer yer düşmüş, balta bazan kelime
kökü olarak kaybolm uştur :
birle f^ b ile
çekim leri
berk y . pek
k ıtış a ır ıa k y .k u 5aıııak
e r m iş '^ im iş
y -miş
e r ın e k f^ im e k
erserŞ^ise
ve
v.b.
A nadolu ağızlarında r iç ve sonseste çoğu zam an büzülm e nztm iuklan b ırakır ;
Vii İlil.'
G itlilè
gii-iiııı
afisin
ılört
gibi.
S e n l i b e n l i k o n u ş m a d a (langue familière) bımlarm yazı lehçesinde de türlü örneklerine rastlanır :
Gc buraya! K ak bakim! ÖVosun! Allû sen!
< Allahı seversen! Bi cigara veri misin? yim
beş om pâk < on paralık gibi.
4. Başka Sesdeşlerin Diişme.si :
36.
a. Sızmalı bir gırtlaksı olan h türlü durumlarda
erir ve düşer. Çoğu yabancı kelimelerde rastlanan h bazan
62
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
İçseste eriyerek seslilerde çatışma, veya büzülme uzunluğu
meydana getirir :
daha>dâ pahah> pâh tu h a f> tu a f m uhallebi>
maallebi gibi.
B i r l e ş i m ve ö h e k l e ş m e (groupement) hallerinde ikin­
ci kelime başındaki h düşer, veya eriyip bir büzülme uzunluğu
bırakır :
hastahane> hastane yatakhane> yatakâne ilm-ü
haber >ilTnâbcr Nasrettin-Oca İffet-A n ım A yşÂntm bâd-i havâ> bedava gibi.
b.
Türkçede kökten i k i z s e s d e ş l e r
(consonne
géminée) yoktur Organik i k i z l e ş m e (gémination) ise na­
dirdir :
E.T.
ikki
sekkiz
tokkuz
ottuz
ellig
gibi.
Ancak içseste üretim, birleşim, ses değişmesi yollarıyla
gelmiş oldukları belli, veya çekimle karşılaşm ış ayni cinsten
iki sesdeşe rastlanır :
belli yassı anne gömme akkuyruk tutturm ak
kireççi yolluk ıssız yuttum gibi.
Bu sebeple çoğu Arapçadan gelmiş kelimelerdeki ikiz
sesdeşler içseste bir hayli t e k l e ş m e y e (dégémination) uğ­
ram ış görünürler :
ama
kere
evel
hamam çile
belediye gibi.
kasap
m ürvet
Buna karşılık :
kubbe m üddet cellât hisse hatta cadde kelle :
ikiz sesdeşler sonseste genellikle t e k l e ş m e ye u ğ ra r­
lar :
hisa > his
zam
zan
ret
zıt
tıp
hak gibi.
SESBİLGİSİ
63
Bunlar hemen hepsi ekleme, veya birleşme sırasında bir sesli
önünde yeniden i k i z l e ş m e üe kendilerini gösterirler ;
hiss-im
zamm-ı
zann-etmek
hakk-ınız
gibi.
redd-etmck
c.
Başka hallerde de sonsestcki çift sesdeşlerden sonun­
cusu söyleyişte düşebilir ;
ç ift> ç if m isk> m is dost >dos rast > ran afw'^a f m adh> m et n a ft> n e f abdest>aptes gibi.
B unlann da bir sesli önünde türlü davranışları olur ;
çift-i
dost-um
abdest-i neft-in
fakat m et-etm ek mis olmak
af f-etm ek,
gibi.
B. SESLİLERİN DUŞMESİ
37.
Kelimede bir seslinin düşmesi bir hecenin ortadan
kalkması demektir. Bunun sonucu olarak da o seslinin bir­
leştirdiği sesdeşler komşu hecelere mal olur.
1. Orta Hece Düşmesi:
Türkçede en önemli ve yaygın s e s l i d ü ş m e s i (chute
de voyelle) olayı da üç heceli kelimelerde o r t a h e c e d ü ş ­
m e s i d ir (syncope).
Aslında üç ve daha fazla heceli kelimelerde vurgusuz
olan o rta heceler seslinin kısalması, rengini yitirmesi ve niha­
yet düşmesi sonucu yer yer çözülürler. Dar seslilerle bolünlü
ve sızmalı sesdeşler bu düşmeyi kolaylaştırır ;
dirilik'> dirlik ilerilemek> ilerlemek içerir ek>
içerrek derinek > dernek çevire>çevrc k a n şu >
karşı kavuşak> kavşak kokulam ak> koklamak
süpürüntü > süprüntü gibi.
64
T Ü '^K Ç E N ÎN G R A M E R İ
Orta hecede geniş seslilerin düşmesi daha seyrektir :
değ enek > değnek yatası y yatsı sağanak > sağ nak bura d a y burda neredeyncrde geyesi y
geysi nese ne> nesne gibi.
Y ukarıda gösterdiğimiz gibi ön vc artdam ak seslerinin yarattığı büzülm elerde
de bir o rta hece düşmesi vardır. F akat bazılarında dam aksılar ile sesli ayrı ayn
düşm üş g ö r ü n ü r ;
lawışga/ıŞy, la v ış a ıy ıa v ş ıın ,
g iU ü g ^b e iU
y a p ı l I gak
bııının
y , yaprak
gibi
langlag ^ turla
bel-
k a ıa n g ııh k -^ karanlık.
2. Eklemede Düşme :
38.
Üretim ve çekim sırasında orta hece seslilerinin ku­
rallı olarak düşmesi halleri çeşitlidir, iki heceli bir sıra isim
tabanlarımız vardır ki çekim sırasında bir sesli önünde he­
men daima orta hece seslilerini düşürürler :
bem-ı ağz-ın burn-um aln-ınız genz-ime koynunda beyn-in karn-ından gönl-üme oğl-unuz
çığr-ından gibi.
Bunlardan çoğu insan organlarının adlarıdır.
Yabancı kelimelerde düzensiz hecelerin bölünmesiyle tü ­
remiş sesliler de bu durumda yukarıkiler gibi ve hemen daima
düşerler, bkz 29 :
fikr-hüz
aki-ıma sabr-t vakt-inde zapt-etm ck
zchr-ini film-inde gibi.
Başkaca yukarıda gösterdiğimiz tarzda orta hece düşme­
si halleri de isim ve fiil eklemelerinde yaygın olarak devam
eder, isimlerde, çoğu söyleyişte ;
şur-dan ilcr-dc aşağ-sı yukar-sı içer-lc-mek
eller-m-i çocuk-lar-nız götür-r-üm gibi.
SESBİLGİSİ
65
Fiil çatı ekleri de bolünlüler etkisi ile bazan sesli düşüre­
rek kelimeyi kısaltırlar. Birinin seslisi düşer :
aytr-tl-mak > ayr-il-mak devir-il-mek > devr-ilm ek geç-ir-it-mek > geç-ir-t-mek yap-tır-t-mak
ktvr-tş-m ak ve bunlardan isimlerde : savruk a y n
k tv n m uçurtma sıyrık buyrultu gibi.
Yabancı kelimelerde de bu düşme olur :
ay'ine>ayna
capitano> kaptan Fâtima>Fatma
telegraf> telgraf gibi.
3. Başka Sesli Düşmeleri :
Türkçede ilk seslinin ve ilk hecenin düşmesi seyrektir.
Önsesteki dar seslilerin düştüğü, ö n s e s l i
düşmesi
(aphérèse) olur :
ısıcak> sıcak
ıs ıtm a y sıtm a um utlu> m utlu
ol> şol gibi.
ış
Hece düşmesinin özel bir hali de h e c e b i n i ş m e s i ­
dir (haplologie). Kelime içinde, eklemede ve birleşmede yan­
yana gelen benzer iki heceden biri düşer :
süt nine> sütne pazar ertesi> pazartesi NaziUili>
Nazilli şim diden>şim den, eklerde çok tu ru r>
çok-tur bili yorur>biîi-yor.
II. SES TÜREMESİ
S9. 8 e s t ü r e m e s i (anaptyxe) düşmenin aksine keli­
meyi genişletir. Aslında bu Türkçede nadir bir olaydır. Bu­
nunla birlikte eklemeyi kolaylaştırm ak ve yabancı kelimeleri
Türkçenin ses ve hece yapısına uydurmak gibi pratik bir mak­
satla türettiğim iz sesler oldukça fazladır.
Türkçenin Grameri F : 5
66
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
A. SESLİ TÜREMESİ
Çoğu yabancı kelimelere ait olmak üzere başlıca dört
türlü s e s l i t ü r e m e s i (anaptyxe vocalique) kaydederiz.
Bunlardan çoğunu da zaten hece bahsinde gördük :
a. Türkçe kelimelerde önseste akıcı sesdeşler bulunmaz.
Yabancı kelimelerde rastlanan bu önsesi gidermek için dilimiz
bir dar sesli türetegelm iştir :
Urum Urus Urfa < Ruhâ îrizö îrecep ırakı
traf uruba < roba, l ve n sesleriyle daha nadir:
ilimon ileş ilâzım inefes inar.
Geniş sesli alanlar da vardır :
riw ïkyoruç
r iş te y erişte
rüspiy orospu
gibi.
Yazı lehçemizde r önseste yerleşmiştir. Orada yer bulmuş
birkaçı a y r ı k (excepté), yukarıda verdiğimiz örneklere an­
cak Anadolu ağızlarında rastlanır.
b. Türkçe kelimelerde bir başka sesli türemesine bazı
berkitme ve küçültme sıfatlarında rastlan ır :
sap sağlam y sapasağlam dübedüz güpegündüz
çepeçevre yapayalnız darcık > daracık azacık
biricik gibi, bkz § 303, 304.
c. Yabancı kelimelerde sonsesteki düzensiz çiftsesdeşleri
gidermek, yani böyle çiftdoruklu bir heceyi bölmek için, yu­
karıda gördüğümüz gibi, bkz § 29, o iki sesdeş arasında bir
dar sesli türetiriz (akıl sabır emir zehir filim ).
d. Yabancı kelimelerde önsesteki düzensiz çiftsesdeşleri
gidermek, yani böyle çiftdoruklu bir heceyi ikiye bölmek için,
yukarıda gösterdiğimiz gibi, bkz § 29, önseste, veya o iki
SESBİLGİSİ
67
sesdeş arasında bir dar sesli türetiriz (istasyon üstüpü iskele
sitaj sipor).
B. SESDEŞ TÜREMESİ
40.
Türkçede s e s d e ş t ü r e m e s i (anaptyxe conso­
nantique) çeşitlidir. Başlıca ekleme sırasında çatışmayı önle­
mek için bir sesdeş türetiriz. Yabancı kelimeleri Türkçeye alış­
tırm ak için de aynı usulden faydalanırız. Ayrı bahislerde gös­
tereceğimiz bu k o r u m a s e s d e ş i dışında (bkz § 46 v.i)
dilimizde sesdeş türemesi nadirdir.
1. Öntüreme :
Sesli ile başlayan bazı kelimeler önlerinde bir yarım sesli
türetirler. Buna ö n t ü r e m e (prothèse) deriz.
a. Bir çok kelimelerde ı, bazan u sesinden önce bir y türe­
miş görülür :
ilan> yılan ilduz/>yıldız ilk ı> y ılk ı ıp a ryytp a r
ıra k> yıra k u tm a k> yu tm a k gibi.
Birkaç kelimede de t) öntüremesine rastlarız :
urm ak> vurm ak olta> volta ?olmak>wolmak>
D.T. bolmak.
b. h öntüremesi geniş bir sesliyle başlayan az sayıda ke­
limelerimizde görülür. Buna yabancı kelimelerde de rastlanır:
ark> h a rk ögük> höyük örküç>hörgüç a n n >
harın (yorgun) oş> hoş âveng>hevenk âbrlz>
havruz Cdü > hülü gibi.
flazı Anadolu ağızlarında h öntüremesine daha çoL rastianır :
a yva ~ ^h a yv a
asılaınay.haşlaına
avlu (avü) ^
anhar^h am ba r
havlu.
e lb e t^ h e lb e t
68
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
c.
Dilimizde bir önses türemesi, dolayısıyla bir önses de­
ğişmesiyle meydana gelmiş görünen, bir i k i l e m e vardır :
ev mev taş maş. Bunun bir ön türeme değil, bir b a ğ l a m
ö b e ğ i nden büzülme yoluyla doğmuş bir k o ş m a t a k ı m
olduğunu sanıyoruz, bkz § 273 :
ev m i ev> €v mev
örneklemeyle :
at m ı a t> a t m at, buradan
taş m ı ta§> taş maş.
2. İçtüreıne :
a. n sayılı kelimelerde bir i ç t ü r e m e
kıhç-ş^kıU nç
m ankır,
tü fek Şy.tiifenk
mangır
(épenthèse) seklinde görülür.
fis e k y .fis s n k
orta ca -^o rta n ca
tu ç - ^ tım ç
m a h a k k " ^ m ihenk
b a k tr ş^
gibi.
Halk diiine sinmemiş b an yabancı kelimelerde de bunun yadırganan örnekleri dik­
kati çeker :
ftr s a f^ fiT s a n t
m e c lis m e n c lis
v.b.
b. Türkçede i k i z l e ş m e nadirdir. Ancak bir sert vur­
guya, bir d u y u ş t o n l a n m a s ı n a (bkz § 95) bağlı olarak
içseste bir sesdeşin ikizleştiği görülür :
Yazzik! Eşşek! Am m an yapm ayın! Bayytdım
yeni evlerine! Geçç^efendim! gibi.
III. SES DÖNÜŞMESİ
A. YABANCI KELİM ELERDE ÇATIŞMA
41.
Türkçe kelimelerde ancak içseste sesdeş düşmesi gibi
hallerde sesli çatışması olduğunu gördük, bkz § 34. Ekleme ve
birleşme sırasm da meydana gelen çatışm adan da aşağıda bah­
sedeceğimizi söyledik, bkz § 40, 46. Ancak dilimize yabancı
dillerden gelmiş kelimelerde çatışm a durumuna çok rastlanır.
SESB İLG İSİ
69
Türkçemiz kendi yapısına b e n z e ş t i r m e yönünde bunlar
üzerinde de derece derece değişiklikler yapm ıştır ve yanmak­
tadır.
1. Dereceli Büzülme :
Çatışm a halinde seslilerden bir çoğu yazı lehçemizde mu­
hafaza edilmektedir ;
tabiat ait şiir maaş reis R auf m uaf şuur
müessese kauçuk flüor fuar aelüloit gibi.
Ancak bunların söyleyişte, özellikle h a l k a ğ z ı n d a (parler
populaire) s e a d ö n ü ş m, e sine (évolution phonétique), de­
receli b ü z ü l m e y e (krş § 35) devam ettikleri unutulma­
m alıdır ;
va’it> v â t
va’tz> vâz
m u’âmele> mámele
mâ’adâ>mâdâ gibi.
N ihayet bunlann bir tek kısa sesliye ulaşanları vardır ;
na’ü > n a l m u’âraza>
maraza alcool > alkol
Meandres'P’Menderes gibi.
48. Yabancı kelimelerde de Türkçe kelimelerde olduğu gibi
içseste sesdeş düşmesiyle sesli çatışm ası meydana gelir. Bunun
y arattığ ı büzülmeler de Türkçe ömeklerindekilere benzer, bkz
§ 34 ;
m ağara> m âra mübalağa >mübâlâ zahir>zâr
mıûuifaza > mâfaza Muhammet > M ëmet mahalle>mâUe m ağîup>m âlup mağaza>m âza gibi.
2. Toplanma:
Yabancı kelimelerde çatışm a bazan da bir t o p l a n m a
(sjmérese) ile, yani seslilerden dar olanm, z a y ı f s e s l i nin
(voyelle faible) bir y an m sesliye dönmesiyle giderilir, k u v V e t l i s e s l i (voyelle forte) kalır ;
faide> fayda sahife> sayfa
taife> tayfa
kaim
70
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
m akam > kaym akam station> istasyon italian>
İtalyan fire up> fayrap te ch n icien ^teknisyen
naulony navlun Europa> Avrupa
Équateur >
Ekvator laboratoire > laboratvar (böyle yazmalı),
gibi.
Ancak hece başında ve sonunda çift sesdeşlerden hoşlanmadı­
ğımız için bu durumda çatışmayı toplanma yerine bir yarımsesli, yani bir koruma sesdeşi ile gideririz ;
theatron > tiyatro gardien > gardiyan christianus> hırıstiyan kat âif> kadayıf
cihaz > çeyiz
toilette> tuvalet A u s tr ia y A vusturya gibi.
B. GÖÇÜŞME
43.
Bazı hallerde kelime içindeki iki sesin yerleri değişir
( toprak y torpak). Genel olarak söyleyişi kolaylaştırm a yönün­
de meydana gelen bu değişikliğe g ö ç ü ş m e (méthatèse)
adını veririz.
(îöçüşme çoğu zaman açıklığı daha yüksek olan bir sesin
kelime başına, daha düşük olanın kelime sonuna doğru kay­
ması şeklinde olur. Ç o c u k d ilin d e (langue enfantine) ve
Anadolu ağızlarında nadir olmayan bu değişikliği yazı lehçe­
miz alay konusu yapar ve İsrarla düzeltir.
Bununla birlikte yazı lehçemizde göçüşmüş şekilleriyle
kullanılan kelimeler vardır ;
pehriz< perhiz
hoyrat < hory at
gibi.
a.
Göçüşme en ziyade çok heceli kelimelerde içseste k a r­
şılaşan iki sesdeşin yer değiştirmesiyle olur ;
yaprak > yarpak toprak > torpak yüksek > yüskek bayram ybaryam gömlek y gölmek çöm lek>
çölmek d ervişyd evriş so n ra yso rn a ekşi> eşki
SESBİLGİSİ
71
köprü> körpü akşam>a.)kam öğrenmek>örgenmek memleket >m elm eket kibrit > kirbit gibi.
b. Dilimizin birçok yabancı kelimeleri de seslilerle sesdeş­
lerin yerlerini değiştirmek suretiyle Türkçeye alıştırm ış bu­
lunduğunu tespit etmek gerektir :
B russa> Bursa Edrine>Edirne triphullon> tirfil
prinari^pırnar brisiola> pirzola briîlante> pır­
lanta gibi.
c. Bitişik olmayan sesdeşler arasında da göçüşmelere
rastlan ır :
bulgur> burgul reçel>leçer kafes> kasef
ranç> santraç ödünç >öndüç gibi.
sat-
Buna da u z a k t a n g ö ç ü ş m e (méthatèse à distance)
deriz.
3. Dilim : B i t i ş m e
ve
Kaynaşma
44.
Türkçede ekler üretim ve çekim unsurları olarak kök­
lerle bitişirler ve benzeşirler. B i t i ş m e (agglutination) kök­
le ekin bir araya gelip yeni bir hece bölümüne ve başka bir
vurguya tabi olması demektir. Bunun gibi iki kelime yeni bir
kavram ı karşılam ak üzere birleşirler ve onlar da çoğu zaman
yeni bir hece bölümüne ve vurguya tabi olarak kaynaşırlar,
bazan da benzeşirler. Bitişme ile k a y n a ş m a y ı burada,
benzeşme ile vurguyu ayrı bölümlerde gözden geçireceğiz.
I. BİTİŞMENİN ESASLARI
Kökle ekin karşılaşm asında, yukarıda gördüğümüz gibi,
(bkz § 31) hecelerin birleşmesi hakkm daki kurallar yürür.
K arşılaşan ön ve son seslerin cinsleri farklı durumlar yaratır.
72
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
A. BİTİŞME DURUMLARI
45.
a. Kapalı heceye gelen ekler s e s l i b a ş i t e k (suf­
fixe à l’initiale vocalique) iseler hece bölümünü değiştirirler ve
her zaman kökün son sesdeşini kendi ilk hecelerine alırlar ;
kü/p-ün dir/se/ğ-im
d e/ni/z-e
y t/k -t/c t
gibi.
Çift sesdeşle kapanan hecelere sesli başlı ekler geldiğin­
de de bımlar her zaman en son sesdeşi kendi ilk hecelerine alır­
lar ;
çar/p-an d ü r/t-ü /c ü k tr/k -m /c ı sar/s-ak gibi.
b. Bir açık heceye gelen s e s d e ş b a ş i t e k l e r (suf­
fixe à l'initiale oonsonantique) hece bölümünde değişiklik yap­
maz ;
ana-lar
dede-lik
ordu-da kuzu-cuk
de-di gibi.
is te s in
c. Bir kapalı heceye gelen sesdeş başlı ekler de hece bö­
lümünde değişiklik yapm azlar ;
geç-miş çiçek-ler av-ct d ü şü n sü n ağaç-tan gibi,
d. Ancak bir açık heceye gelen sesli başlı ekler iki ses­
liyi karşılaştırıp ç a t ı ş m a durum u meydana getirirler ;
baha -f Am dene- -f -en söyle- f -ir sarı + -imsi
yürü- -f -iş gibi.
Demek ki gözden geçirdiğimiz dört halin yalnız sonuncu­
sunda özel bir durum vardır. Y ukarıda gördüğümüz gibi T ürk­
çe seslileri yanyana getirm ekten hoşlanmaz. Kelime içinde ses­
deş düşmesiyle meydana gelen çatışm ayı da hemen daim a bü­
zülme yoluyla ortadan kaldırır, bkz § 34, 41. îş te bu yapı özel­
liği sebebiyle dilimiz yukarıda ekleme sırasında — sistem ge­
reği — ortaya çıkan çatışm ayı da kurallı olarak giderecektir.
Eklemede çatışmanın giderilmesi türlü dıurumlarda özel usul­
lere göre olur.
SESBİLGİSİ
73
B. ÇATIŞMANIN GİDERİLMESİ
46. Eklemede sesli çatışması mutlaka önlenir. Bu mak­
satla da yanyana iki usul kullanılır :
a. Ekin başındaki sesliyi düşürürüz :
yeğen-im, fakat baba-m gibi.
Buna d ü ş m e y l e
yer ir iz.
e k i e m e (suffixation par chute) adım
b. İki sesli arasına bir yanm sesli, genellikle bir y sesi
getiririz :
anlat-an, fakat başla-yan gibi.
Buna da t ü r e m e y l e e k l e m e (suffixation par anaptyxe)
deriz. İki sesli arasında türeyen bu y sesi k o r u m a s e s ­
d e ş i adını alır.
Buna göre sesli başlı ekler eklemedeki davranışlarına
göre ikiye ayrılırlar. Bazıları kelime sonundaki sesliler kar­
şısında ön seslilerini her zaman düşürürler. Birinci kişi iyelik
eki olan -im (baba-m) gibi. Bu türlü eklere d ü ş m e l i e k l e r
(suffixe aphérétique) deriz. Bazıları ise sesliyle biten bir ke­
limeye geldiklerinde bir y sesi türetirler. Şimdiki zaman sıfatfiili eki olan -en (dene-yen) gibi. Böyle eklere de t ü r e m e l i
e k l e r (suffixe anaptyctique) adını veririz. Görülüyor ki ek­
lerin önses seslilerinin düşmesi ve kalması rastlantılı bir olay
olmayıp bu herbirinin oluşmasında vardır, krş § 48.
1. Düşmeyle Ekleme :
47. Üretim eklerinin çoğu ve çekim eklerinin bir takımı
düşmeli eklerdir. Bunların hemen hepsi dar sesli başlı ekler­
dir :
teyze-n nine-m iki-z altı-ncı ytka-n-mak ekşi-msi
74
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
dayt-mız tant-ş-mak oku-t-mak benze-r dinle-yor
kara-r-mak elc-k depre-m gibi.
Bir tek sesliden ibaret olan ekler elbette düşmeli olamazlar.
Yoksa yok olurlar.
2. Türemeyle Ekleme :
Üretim eklerinin bir takım ı ve çekim eklerinin çoğu tü re­
meli eklerdir. Bunların da en çoğu geniş sesli başlı eklerdir.
Bir tek sesliden ibaret olan bütün ekler de tabii olarak türemelidirler :
dere-yi tepe-ye anla-yış üşü-yen ye-yici susa­
yacak sına-yınca kapa-yah döşe-ye-lim uzlaşmalı-yız ev-de-yim gibi.
Ek haline gelmekte olan bazı tak ılar ve fiiller de bu du­
rum daki eklemede bir özellik gösterirler. B unlar bir koruma
sesdeşi aldıktan sonra önses seslilerini düşürm üş görünürler :
emek-le, fak at iğne-y-ile > iğne-yle gece-ydi
ince-ymiş kuru-ysa orada-yken, sez-miş-ti, fa­
kat dik-se-y-idi > dik-se-ydi yaz-mah-ydı düşün-e-ymiş bırak-mah-ysa-m gibi.
Türeyişten sebeplerle n ş s sesleri de bazı ekler için k o
rum a sesdeşi yerini tutm uştur :
Kim in hali ekinde ; deve-nin tarla-nın koru-nun
sürü-nün, fak at su-yun<suw-uri, bkz § 18.
Dağıtım sıfatlarında : iki-şer altı-şar
yirm i-şer ellişer.
İyelik zamirlerinde : kapı-sı
yengesi.
ç a tıs ı
yedi-şer
arkası
n sesi bir y a n l ı ş a y ı r m a (fausse coupe) ile 3. kişi ekine
geçmiş (be-ni se-ni o-nu) ve ö r n e k l e m e (analogie) yo­
SESBİLGİSİ
75
luyla zamirlerin bütün çekimine yayılmış, h a tta sesdeş başlı
eklerin önüne de gelir olmuştur, bkz § 310 v.i. ;
o-nu hu-na saç-t-m kendi-ne önde-ki-ni alt-ı-nda
şu-ndan hu-nea o-nlar hu-nsuz şimdi-ki-nden
gibi.
Buna y a p ı l t k
deriz.
genişlemesi
(extension de morphème)
3. Ekleme Şeklinin Değişmesi :
48.
Sesli başlı eklerin açık heceli kökler karşısında — yu­
karıda gördüğümüz gibi — devamlı olarak iki ayrı davranış­
ları vardır. Bunlardan geniş seslilerle başlayanların daha çok
türemeli oldukları görülür. Zaten bu sesliler içseste düşmeye
karşı da daha dayanıklıdırlar.
Bazı T ürk dili bilginleri bu iki türlü davranışı bir sebeple açıklam ak istemişler
ve bizim türem eli dediğimiz eklerdeki başla seslilerin sabit, ekin aslından olduğunu,
bu sebeple açık hecelere geldiğinde düşmeyip bir korum a sesdeşi türettiğini kabul
etm işler, bunlara y a p ı d a n s e s l i l e r demişler, bizim düşmeli adını verdiğimiz
eklerdeki başta seslilerin ise aslında mevcut olm adığını, yani bu ek bir sesdeşle
başlam akta olup kapalı hecelere geldiğinde bir y a r d ı m c ı s e s l i , veya bil
b a ğ l a m a s e s l i s i türettiğini farzetm işlerdir. Dem ek ki bunu b ir e ğ r i l i s e s l i
saym ışlardır.
A ncak elde bu bölümlemeyi destekleyecek deliller olmadığı gibi T ürk D ili T arihi
de bu faraziyeyi doğrulam ayor. Ç ünkü dilin belli bir devresi, veya lehçesi için sabit
görünen bu iki türlü eklem e de değişebilmektedir :
E.T. b a ş l a - p ^ Y .J . haşla-ytp vc tam
tersine
E.T. b a ş la -y ıır f^ Y .J . bajia-t gibi.
B una göre Eski Türkçeden bu yana bir eğriti seslimiz yapıdan sesli vasfını kazan­
mış, bir yapıdan seslimiz ise eğriti sesli durum una düşm üş olacaktır ki tasavvur
olunam az. Bu faraziye Türkçede eklem e m ekanizm asının izahını da son derecede
güçleştirm iştir (bkz D eny, Gabain). Bize göre Türkçede y a r d ı m c ı s e s l i , b a ğ ­
la ma s e s l i s i
diye bir şey yoktur.
Yazı lehçemizde ve Anadolu ağızlarında başka ikilcim şe­
killere de rastlan ır :
76
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Öğle-n X öğle-yin ¿d-e-m X ed-e-yim hekle-n X
bckIe-yin nc-nf X ne-yinf ye-m X ye-yim gibi.
Sesli başlı ekleri ancak eklemedeki davranışlarına göre düş­
meli ve türemeli diye ayırdediyoruz. Bu se yukarıda belirttiği­
miz gibi esasta söyleyişe kalır.
Biz bu kitapta ekleri ince düz sesli başlı ve ünlü sesdeş
başlı şekilleri ile göstermekteyiz :
a. Sesdeş Başlı Ekler: -den -ce -di -ceğiz -dikçe -se-dir- -le- v.b.
b. Sesli Başlı Ekler : -e -ek -i -im -ecek Ance -inti
-İl- -iş- v.b.
Türkçede a d d a ş (homonyme) ekler çoktur. Bununla birlikte
onları karıştırm ayız. Ekleri geldikleri tabanlara, y arattık ları
kelimelere, işleyiş ve anlatım larına göre sınıflayıp adlandıra­
cağız ve yerlerinde belirteceğiz.
II. KAYNAŞMA
Jf9. Birleşim halinde karşılaşan iki kelime arasında da,
kökle ek arasında olduğu gibi, hecelerin birleşmesi hakkındaki kurallar (bkz § 32) yürür. Şu farkla ki burada bitişme
kuralları ve benzeşme kanunları yürürlükte değildir. Ancak
birleşen iki kelime arasında oturuşm a ve kısalma yönünde bazı
gelişmeler olur. Bunlara k a y n a ş m a (crase) deriz.
A. BASİT BİRLEŞME
Yukarıda gördüğümüz gibi yanyana gelen iki kelime ve
öncelikle farklı bir kavram ı karşılam ak üzere birleşen iki ke­
lime arasında ulaşma olur ve hece bölümü değişir :
ye/rel/ma/s% k ır /k a /y a k k a /v u /n i/ç i h a /n ı/
m e /li K i/z ı/h r /m a k d e /n i/z a l/tı yoJ ketJm ek
hi/raz gibi.
SESBİLGİSİ
77
Başka hallerde hece bölümü değişmez. Karşılaşan son ve
önses seslileri de çoğu zaman çatışma halinde muhafaza olu­
nur. Çünkü b i r 1 e ş e n l e r den (composant) birinci kelime­
nin sonses seslisi şimdi birleşik kelimenin vurgusunu taşı­
m aktadır :
karaağaç sarıasma sergievi arkaüstü ekalm ak
Kocaeli gibi.
B. BÜZÜLMEYLE BİRLEŞME
50.
Ancak bazı birleşik kelimelerde birincinin son, ya da
İkincinin önsesi düşerek kelime büzülmüştür :
ne için > niçin ne asıl> nasıl kahve altı > kahvaltı
cuma ertesi>cum artesi sütlü a ş > sütlaç Kara
ls'i>Karasi gibi.
Halk edebiyatından gelen, divan edebiyatında da görülen
bir büzülme hali de birleşik sayılmayan iki kelime arasında
sesli düşmesidir :
ne olur> nölur? ne eylesin> n’eylesin? deli oldum > delöldum ağlar m ı o la y ağlar m ö la f ki
o la y k ö la gibi.
Buna d ü ş ü r m e
(élision) adını veririz.
Birleşiklerde orta hece düşmesi şeklinde kaynaşmaya da
sık rastlan ır :
biri birine>birbirine gide gide> git gide kayın
a n a y kaynana koyu verm ek> koy vermek dokuz
o n yd o ksa n ne ise ne> nese n e y nesne konur
a iy k u m ra l Em ir A li> lm ra h gibi.
78
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
n i. Kısım
SESLERİN
BENZEŞMESİ
51. Sesbügisi bölümüne girerken dilde de e n a z e m e k
k a n u n u nun hüküm sürdüğünü söylemiştik. Hecenin yapısı
bahsinde de konuşma organlarının kısa yoldan işgörme eğilim­
lerini gördük. Türkçede sesler arasında b e n z e ş m e (assim i­
lation) mekanizması sözü geçen kanunun dilde yürürlüğüne
eşsiz bir örnek teşkil etmektedir. Özellikle dilimiz, Batı Türkçesi bu benzeşme kanunları sayesinde söyleyişe daha yatkın
bir karakter kazanmış bulunmaktadır.
Kelimenin sesleri, seslileri ve sesdeşleri arasında benzeş­
me, s e s b e n z e ş m e s i (assimilation phonétique) başlıca
sesleşme ve boğumlanma bakım larından u z l a ş m a (accom­
modation) şeklinde olur. Tûrkçenin hemen bütün l ü g a t
k e l i m e l e r i nde (mot lexicographique) bu benzeşmeler ger­
çekleşmiş olarak görülür. Ekleme yolu ile yapılan yeniden
kelime üretim i ile kelime çekiminde, yani g r a m e r k e l i m e l e r i (mot gram m atical) teşkilinde ise ses kanunları h a­
linde hüküm sürer. Öyle ki yazılışta da görünen bu mekanik
değişmelerle meselâ -di gibi bir ek türlü ses yapısındaki kök­
lere uyarak 8 şekil alır :
ver-di yaz-dı ör-dü doğ-du es-ti sap-H düş-tü
uç-tu gibi.
I. D ilim ; S e s l i l e r i n
Benzeşmesi
I. DİL VE DUDAK BENZEŞMELERİ
52. Dilimizde kelimenin hecelerini meydana getiren ses­
liler bazı vasıfları ile benzeşirler. Birinci heceden başlayarak
sırasıyla birbirlerine uyarlar. Kelimeye gelen eklerin seslileri
de onları izlerler. Bu bir i l e r i e y i c i b e n z e ş m e dir
(assimilation progressive).
SESBİLGİSİ
79
Seslilerin benzeşmesi bir boğumlanma benzeşmesi olup
onların iki vasıflarına göre olur: 1. Dilin ileri ve geri durumu,
yani incelik ve kalınlık bakımından, 2. Dudakların yayvan ve
büzülmüş durumu, yani düzlük ve yuvarlaklık bakımından.
Batı Türkçesinde alt çenenin çok, veya az düşük olması, yani
genişlik ve darlık bakımından kurallı bir benzeşme olmaz.
A. DİL BENZEŞMESİ
1. B ir kelimenin ilk hecesinde bir kalın sesli varsa ondan
sonra gelen hecelerindeki sesliler de kalın olur :
Balık kısrak odun kurak
gibi.
kırlangıç onarmak
2. Bunun gibi bir kelimenin ilk hecesinde bir ince sesli
bulunuyorsa ondan sonra gelen hecelerin seslileri de ince olur:
yele
ipek
ekşi
üzüm örümcek
gidermek gibi.
çilemek
Seslilerin bu benzeşmesine d i l b e n z e ş m e s i
tion palatale) deriz (büyük sesli uyumu).
(assimila-
B. DUDAK BENZEŞMESİ
53.
1. B ir kelimenin ilk hecesinde bir düz sesli varsa on­
dan sonra gelen hecelerindeki sesliler de düz olur :
kazık
sıcak
erken
bilek
gibi.
karaca
belirmek
2.
F ak at bir kelimenin ilk hecesinde bir yuvarlak sesli
bulunuyorsa o zaman iki ayrım vardır :
a.
lar ;
Ondan sonraki hecelerin seslileri darsa yuvarlak olur­
so
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
bodur öküz
türlü
kuzu tokurcun
gibi.
bürümcük
b.
Sonraki hecelerden herhangi birinin seslisi genişse
düz kalır ve ondan sonra gelen hecelerin seslileri de ona uyar­
lar :
güneş ördek oğlak kurnaz börek boza dolayı
üzengi bulanık yum urta görümce gibi.
Birinci halde ve ikinci halin birinci ayrım ında sesliler
arasındaki benzeşmeye d u d a k b e n z e ş m e s i (assim ila­
tion labiale) adını veririz (küçük sesli uyum u). İkinci halin
ikinci ayrımında ise görüyoruz ki dudak benzeşmesi yoktur.
Olsaydı bu kelimeler de :
günöş oğlok kurnoz üzöngü bulonuk görümcö
v.b. şekillerini alacaklardı.
54- Aslında geniş yuvarlak o ve ö seslileri Türkçe keli­
melerin yalnız ilk hecelerinde bulunurlar, ikinci ve daha son­
raki hecelerinde ve genellikle eklerde bulunmazlar. Ancak bir­
leşik kelimeler ve bir birleşikten gelmiş olan -iyor eki bu ku­
rala uymazlar ;
cingöz
başıboş Beykoz
Söğütözü
alakoym ak iste-yor gibi.
dereotu
Y ukarıda gördüğümüz iki türlü benzeşmeye s e s l i u y u m u (harmonie vocalique) adını veriyoruz. Bunlardan dil ben­
zeşmesi T ü r k ( H u n ) d i l l e r i n d e genel bir kuraldır.
Dudak benzeşmesinin yukarıdaki ölçüsü ise bizim bugünkü
yazı lehçemize göredir. Türk (Hun) dillerinde ve T ü r k ç e d e
lehçeden lehçeye azçok değişir. Aşağıda sesli uyumunun de­
ğişmelerinden bahsedeceğiz.
SESB tLG tSt
81
II. EKLERDE SESLİ LYLMIJ
A. EKLERİN SESLİLENMESİ
55. Yukarıda gördüğümüz gibi birden fazla heceli lügat
kelimelerimiz sesli uyumuna tabi olarak seslilenmiştir. Canlı
ü r e t i m e k l e r i yle (suffixe de thème) uzatılmış olduk­
ları görülenler de hepsi böyledir ;
kaptct
korkak
bezginlik başlangıç
gibi.
üzüntülü
Dilin yaratıcı, gücünü değerlendirip yeni kavram lara karşılık
olarak ortaya attığımız kelimelerde kullandığımız ekleri de bu
ana kurala göre seslilendiririz. Bu kitapta yeni gramer terim ­
leri olarak kullandığımız kelimelerde görüldüğü gibi ;
sesleşme dudaksı sızmalı göçüşme duyulurluk
karşıtlama.
Bunun gibi söz içinde kelimeler arasındaki ilişkileri kur­
mak üzere gelen ve gram er kelimeleri teşkil eden ç e k i m
e k l e r i (suffixe flexionnel) de hep bu kurallara göre sœlilenirler :
taş-lar
tepe-de strt-t düş-ecek
meli gibi.
kalk-ın
dene­
Çekim eklerini ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım sesli uyumu
hükmünü sürer :
hekle-yecek-se-n-iz gör-me-melı-ymiş-im
se-me-diğ-im-iz-den-dir, gibi.
benim-
Ek seslilerinin bu kurallı değişmesine s e s l i a t l a m a s ı
(alternance vocalique) adı da verilir.
56. Bu bakımdan yalın, veya eklerle uzatılmış kelimeleri­
miz seslilerine göre iki sıraya ayrılırlar. Kalın seslileri olanTûrkçenin Gwmeri F : 6
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t
tara k a l ı n s ı r a dan (classe postérieure) kelimeler, ince ses­
lileri olanlara da i n c e s ı r a dan (classe antérieure) keli­
meler deriz.
Yabancı kelimelerde sesli uyumunun gelişmesini ileride
göstereceğiz, bkz § 65. Ancak kaydedelim ki bım lara gelen
ekler kelimenin son hecesine göre uyuma tabi olurlar ;
insan-lik kooperatif-çi-lik fosfor-lu zede-le-mek
hava-dan memur-lar-tn şoför-ü kutup-lar-da
gibi.
Kaynaşmış bazı birleşik kelimelerde de sesli uyumuna
rastlanır. Çoğu zaman bu bir i l e r l e y i c i b e n z e ş m e
olarak görülür :
hay demek > hay damak k ü ib ik> kılıbık yalın
öz> yalunuz> yalnız
sekiz on> sekizen> seksen
bir az > bir ez gibi.
Bazan da benzeşme g e r i l e y i c i
olm uştur :
(assimilation ré g r^ siv e )
sü b a şıysub aşt o üe> öyle o b iryö b ü r iç ku r>
uçkur gibi.
B. EK LERİN SINIFLANMASI
57.
T e k h e c e l i e k l e r i (suffixe monosyllabe) sesli­
lerinin değişmeyen vasfına, genişlik ve darhklarm a göre ikiye
ayırırız. Cîeniş seslisi olanlara s e s l i s i g e n i ş e k l e r
isuffixe à voyelle larg e), dar seslisi olanlara s e s l i s i d a r
e k l e r (suffixe à voyelle étroite) adını veririz. Seslisi geniş
eklerin seslileri ince sırada değişmez, yani darlaşmaz.
el-le
işAer
göz-de
üz-m ek
gibi.
Seslisi geniş eklerin s ilile r i kaim sırada da sabit kalır :
baş-la
kız-lar
oy-m ak
buz-dan
gibi.
SESB İLG İSİ
83
Demektir ki bu eklerin seslileri yalnız e/a arasında değişirler.
Seslisi dar eklere gelince bunların seslileri ince sırada iki
ve kalın sırada iki şekil alırlar. İnce sırada :
el-im
iş s iz ,
fakat
göz-cü
üz-dün
gibi.
Kalın sırada da böyledir ;
haş-%m kız-ı, fakat oy-dum buz-lu gibi.
ü
i x t
u
Bu da dem ektir ki bu eklerin seslileri
arasında deği-
şebilirler.
Ç o k h e c e l i e k l e r i n (suffixe polysyllabe) ilk hece
seslileri taban olan kelimenin son hece seslisine uyar. Ekin
onu izleyen hecelerindeki sesliler de geniş, veya dar oldukları­
na göre ekin ilk hecesine uyarlar. Çok heceli ekler seslileri dar,
seslileri geniş ve seslileri karm a olabilirler. F ak at hiç biri yu­
karıda gösterdiğimiz ana kuraldan şaşm azlar ;
a. birik-inti
at-ıcı
sor-uştur-mak
b. kes-mece
yvrt-acak
c. yer-ceğiz
öldür-esiye deli-cesine
lamasına gibi.
koş-arak
üç-üncü,
gör-enek,
uzun­
Dilimizde iki k e l i m e c i k (particule) vardır ki sesli uyumuna tabi olarak
ek durum una geldikleri halde ayn yazılnuşlardır: de ve mi.
a. Seslisi geniş bir ek gibi değişen de zarf ve bağlam olarak iki şekli ile yazılır.
Sesdeşin değişmesi gösterilmez ;
Dursun da bilmeyor.
O da,
sen de.
Ben de giderim
gibi.
b. Seslisi dar bir ek gibi değişen mi ise fiil çekiminin içine de girmiş oldu­
ğundan üzerine ekler alıp sesli uyumunu devam ettirir ;
Doğru mu? Değil mi? Hasta mısın? Görüşür müsünüz?
gibi.
*•*
T Ü R K Ç E N İN
gram eri
III. SESLİ UYUMU KANUNLARI
58.
Y ukanda gördük ki dil ve dudak benzeşmesi kuralları
yalnız yalın kelimelerde görülen bir belirlilik olmayıp üretim
ve çekim sırasında kelimelerin aldıkları ekleri de kapsam ak­
tadır, lügat kelimeleri gibi gram er kelimelerini de içine alm ak­
tadır. Başka bir deyimle biz lügat kelimelerinde bu kanunları
uygulanmış bir halde buluyoruz. Gramer kelimelerinde ise kullamrken kendimiz uygulayoruz.
Bu genellikleri sebebiyle bu benzeşme kurallarına s e s l i
u y u m u k a n u n l a r ı (lois de l’harmonie vocalique) adını
veriyoruz ve bunları ilkin daha toplu olarak iki kanun halin­
de, sonra da tek bir ses kanunu halinde şöyle ifade ediyoruz ;
A. DİL VE DUDAK UYUMU KANUNLARI
1. «Yalın veya eklerle uzatılm ış hir kelimenin ilk hecesinde
kalın, veya ince bir sesli bulunduğuna göre o kelimenin bütün
seslileri kadın, veya ince olur». Buna d i l u y u m u k a n u n u
(loi de l’harmonie palatale) deriz.
2. «Yalın, veya eklerle uzatılm ış bir kelimenin ikinci ve
daha sonraki hecelerinde bulunan d a r s e s l i l e r kendile­
rinden önceki hecede düz, veya yuvarlak bir sesli bulunduğuna
göre düz, veya yuvarlak olurlar». Buna da d u d a k u y u m u
k a n u n u (loi de Vharmonie labiale) adını veririz.
B. GENEL SESLİ UYUMU KANUNU
Yukarıdaki iki kanunu birleştirerek bir tek kanun halinde
de ifade edebiliriz. Buna g e n e l s e s l i u y u m u k a n u n u
(loi générale de l’harmonie vocalique) adını veririz :
SESBİLGİSİ
85
«Yalın, veya eklerle uzatılmış hir kelimenin bütün seslileri
kalınlık - incelik vc düzlük - yuvarlaklık yönlerinden ilk hece­
nin seslisine uyarlar. Şm kadar ki ilk hecesinde yuvarlak bir
sesli bulunan bir kelimenin ikinci, veya daha sonraki bir he­
cesinde hir geniş düz sesli bulunabilir ve ondan sonraki hece­
lerin seslileri de düz olurlar».
IV. SESLİ LYL.MLNLN SONUÇLARI
59.
Yukarıdaki kanunları tek heceli kelimelere seslisi ge­
niş ve seslisi dar ekler getirerek gerçekleyelim :
İlk Hecede
İkinci hecede
a
baş
a
ha.ş-a
t
baş-t
e
el
e
cl-e
i
el-i
ı
sırt
a
sırt-a
t
sırt-ı
i
diş
e
diş-e
i
diş-i
o
kol
a
kol-a
u
kol-u
ö
göz
e
göz-e
ü
göz-ü
u
tuz
a
tuz-a
u
tuz-u
ü
yük
e
yük-e
ü
yük-ü
A. DÜZ SIRADAN KELİMELER
Y ukarıda (bkz § 56) dil benzeşmesine göre kelimelerin
kalın ve ince sıralar teşkil ettiklerini gördük.
Bunun gibi düz bir seslisi olan ilk dört kelimenin eklenme­
lerinde ekler katıldıkları kökün seslisini, bir de onun genişlik darlıkça karşıtı olan sesliyi alm aktadırlar. Böylece her kelime­
86
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
nin ikişer heceli yeni iki şeklinin bütün seslileri a /ı, veya c/i
arasında değişmiş oluyor. Bunlar düz seslilerdir. Ekleri, dolayı­
sıyla heceleri ne kadar artırırsak artıralım bu durum -devam
eder. Böyle yalnız iki düz sesliyle seslilenen kelimelere d ü z
s ı r a d a n (classe non-arrondie) kelimeler deriz. Bunlar da ka­
lın olduğuna göre k a l ı n d ü z s ı r a (classe postérieure
non-arrondie), ince olduğuna göre i n c e d ü z s ı r a (classe
antérieure non-arrondie) adlarını alırlar :
Kalın düz sıra: baş başlık başlıklar başlıklarım
başlıklarımı,
İnce düz sıra: ter
terlik terlikler
terliklerimi.
terliklerim
B. YUVARLAK SIRADAN KELİM ELER
60.
Yuvarlak birer seslisi olan son dört kelimenin (yuka­
rıda) eklenmelerinde ise iki durumla karşılaşırız :
1. Ses.(lsl Dar Eklerk- :
Bu köklere seslisi dar ekler getirmişsek bunlar kalın sıra ­
da yalnız u, ince sırada yalnız ü seslilerini alırlar. Böylece yine
her kelimenin ikişer heceli yeni iki şeklinin seslileri o /u , veya
ö ü arasında değişmiş olur. Ekleri ve dolayısıyla heceleri ne
kadar artırırsak artıralım bu durum da devam eder. Böyle yal­
nız iki yuvarlak sesliyle seslilenen kelimelere y u v a r l a k
s ı r a d a n (classe arrondie) kelimeler admı veririz. Bunlar da
kalın, veya ince olurlar: K a l ı n y u v a r l a k s ı r a (classe
postérieure arrondie), i n c e y u v a r l a k s ı r a (classe an ­
térieure arrondie).
Kalın yuvarlark sıra : kol
kolluk
kolluğumuz kolluğumuzu,
kolluğum
İnce yuvarlak sıra : göz gözlük gözlüğüm göz­
lüğümüz gözlüğümüzü.
SESBİLGİSİ
«7
2. Seslisi Geniş Eklerle :
F ak at yukarıdaki seslileri yuvarlak kelime köklerine ikin­
ci, veya daha sonraki heceyi teşkil etmek üzere seslisi geniş
ekler getirmişsek bunlar yuvarlaklaşmayacağından sıranın yu­
varlaklığını bozarlar ve yeni bir sıranın baş hecesiymiş gibi
kendilerinden sonra gelen hecelerin seslilerini de düzleştirir1er. Böylece yuvarlak bir sesli ile başlamış bir kelime o hece­
den sonra düz sıraya geçer ve artık yeniden yuvarlak sıraya
dönmez. Böyle yuvarlak sıradan başlayıp ikinci, veya daha
sonraki bir heceden itibaren düz sıradan devam eden kelime­
lere k a r m a s ı r a d a n (classe mixte) kelimeler deriz. Bu­
nun da iki çeşidi olması tabiidir: k a l ı n k a r m a s ı r a
(classe postérieure m ixte), i n c e k a r m a s ı r a (classe
antérieure m ixte).
Karma sıra zaten seslisi yuvarlak bir heceyle başlar. Ku­
ralca seslisi düz heceyle başlayan karm a sıra olmaz. Yine ku­
ralca karm a sıranın son hece seslisi düz olur :
Kalın karm a sıra: suç suçlar suçlular suçlu­
luklar suçlulukları,
înce karm a sıra: söz sözler sözcüler sözcülük­
ler sözcülükleri.
Aşağıdaki cetvel kelimelerimizin seslilenmesini toplu ola­
rak gösterm ektedir :
1. hece
hece
2.
3. hece
4. hece
5. hece
a
1
a
1
a
1
c
i
e
i
e
i
Düz
d
1
a
1
sırada
e
i
c
i
Yuvarİak
0
u
u
(1
H
II
sırada
ö
ü
ü
ü
Ü
u
K arm a
o
u
a
u
sırada
ö
ü
e
ü
a
e
e
ı
i
son hece
u
ü
a u
1
a
u
1
a
u
1
a
1
ü
i
e
ü
i
e
ü
i
e
i
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
ss
V. SESLİ UYUMUNUN TARİHÇESİ
61. Türkçede kelimenin seslileri arasında dil benzeşmesi,
dolayısıyla dil uyumu kanunu kökten, veya çok eski olmalıdır.
Bu, dilin tarihten önceki gelişme çağlarında meydana gelmiş­
tir. Fakat dudak benzeşmesi, dolayısıyla dudak uyumu kanunu
tarih î zamanlarda oluşmuş görünüyor. Doğu Türkçesinde daha
Eski Türkçe devresinde yavaş yavaş ilerilemiş olduğu anlaşılı­
yor. Batı Türkçesinde ise daha geç, ancak Orta Oğuz lehçesi
içinde kendini göstermektedir.
A. OSMANLICADA
XIII. - XV. yüzyıllardan, Eski Osmanlıcadan kalan m etin­
lerde dudak benzeşmesi yoktur, diyebiliriz. Bu devirde henüz
kelimelerimiz yalnız dil uyumu kanununa göre seslilenmektedir. Yani ilk hecedeki düz bir sesliden sonra ikinci hecede bir
yuvarlak sesli, ilk hecedeki bir yuvarlak sesliden sonra da ikin­
ci hecede, dar olsa bile, bir düz sesli bulunabilmektedir. Bu­
nunla birlikte burada da o ve ö geniş yuvarlak seslilerinin
ikinci ve daha sonraki hecelerde bulunmadığı anlaşılıyor.
62. Yukarıda belirttiğiıniz gibi (bkz § 4) Orta Oğuz lehçesi ilk defa Ana­
dolu'da Doğu Türkçesinden farklı ve h a r e k e l i bir yazılıyla tespit edildiğinden
metinler bize kelimelerin seslUenmesi hakkında yeterli bir fikir veriyor. Buna göre,
nadir ayrıklıklar bir yana, E s k i O s m a n l ı c a d a sesli uyumu durumunu yukan­
da Yeni Türkçe için verdiğimiz cetvele paralel bir cetvelde göstermemiz mümkün
olmaktadır.
tık
Hecede
a
bay
Û
ba ^
I
bayı
ve
e
ei
e
ele
/
eli
ve
İkinci
Hecede
t
sırt
a
strta
t
sırtı
ve
i
diy
e
diye
i
diyi
ve
u
ü
u
ü
o
kol
a
kola
kok
ve
u
kolun
n
e
göze
gözüH
tuza
gözi
tUZf
ü
a
i
t
ve
u
söz
tuz
ve
u
tuzuR
u
yûk
c
yüke
i
yüki
ve
ü
yûküR
1
bayuR
elün
sırtuR
diyûn
SESBİLGİSİ
89
G örülüyor ki bu lehçede ilk hecedeki her sesliyi sonraki hecelerde üç türlü
sesli izleyebilmektedir. Y ukarıda çerçeve içinde gösterdiğimiz eklemelerde sesliler
Yeni Türkçede dudak uyum u kanununa tabi olmaş bulunuyor. Bunun sonucu bugün
farklı olarak ilk hecedeki her sesliyi ikinci hecede cn çok iki türlü sesli izleyebilmekr
tedir. Bu dem ektir ki Yeni T ürkçede cetveldeki son iki sütun birleşmiştir, krş. cetvel
S 59. D aha etraflı bilgiler için bkz T. Banguoğ!u, Altosm anische Sprachstudien,
Leipzig 1938.
Y a zı lehçemizde dudak uyum u kanunu O n a Osmanlıca devrinde yavaş yavaş
gerçekleşmiş olm alıdır. Ancak bu devrede yazılış gelenekleşmiş ve az çok değişmez
şekiller kazanm ış, harekeler de kullam im az olmuş olduğundan söyleyişi lam aksettir­
mekten uzak kalır. Bununla beraber XIX. yüzyıl başında yazı lehçesi konuşm asında
dudak benzeşmesi kanununun tara olarak hüküm sürdüğünü tespit edebiliyoruz.
B. y e n i TÜRKÇEDE
63. Bu söyleyişe göre bu yazılış dilimize ancak Lâtin al­
fabesi ile birlikte tam olarak uygulanmıştır. Arap alfabesiyle
kelimelerin bir çoğunu o güne kadar sesli h arf kullanıldığı öl­
çüde gelenekten şekilleriyle yazıyorduk :
kuzt oldt yölumt örtüsi buldıntz altun
devletin gibi.
bilüp
Anadolu ağızlarından bazılarında henüz bütün eklerin du­
dak uyumu kanununa yatkın olmadıklarını görürüz ve eski
söyleyişlere ra stla n z :
işitm edük çekilsün kendühüz kdlurlar ağacun
gibi.
K ırgız-T atar (Kuzey) lehçelerinden bazılarında daha çok ilerlemiş bir dudak
benzeşmesi örneklerine rastlanır, M eselâ K ırgızcada ilk hecedeki yuvarlak sesJilet
kendilerinden sonra gelen geniş düz seslileri de benzeştirm ekte, yani dudak benzeş­
mesi de bütü n seslilere yayılm ış b u lu n m a k ta d ır;
ot-ton
kâl-don
kurt-ton
kül-dön pol-ğon
kül-gön gibL
lök-kön
tur-gon
90
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Buna göre bizim yazı lehçemiz seslilerde dudak uyumu
yönünden Eski Türkçe ile Kırgızca arasında bir y a n yolda bu­
lunmaktadır. O lehçelerdeki bu aşırı derecede sesli uyumu ise
dili artık monoton yapm aktadır.
VI. SESLİ UYUMUNA AYKIRI HALLER
6!f. Türkçe kelimelerde sesli u}mmuna aykırı düşenler, ya
da sesli uyumundan kaçan ekler azdır. Yabancı dillerden gelen
kelimeler ise bir takım ı bu uyuma denk düşmüş, bir takım ı uy­
muş, fakat pek çoğu da sesli uyumu kanunlarına ay k ın kal­
mışlardır. Başka ses özellikleri sebebiyle de eklemede bu k a­
nunlardan kaçanlar vardır. Böylece dilimizde sesli uyumuna
aykırı haller çoğalmıştır.
A. TÜRKÇE KELİM ELERDE
Türkçe kelimelerdeki ayrıklıkları birkaç sınıfta toplamak
mümkündür :
1. Türlü sebeplerle seslilerinden biri i n c e l m e ye (pa­
latalisation) uğram ış kelimeler vardır :
şişman
kardeş
çiban
elma
inanmak
gibi.
hani
hangi
*
2. Komşu dudak sesdeşlerinin etkisi ile ikinci hece se.slileri
y u v a r l a k l a ş m a y a (arrondissem ent) uğramış, veya bu
sebeple sesli uyumuna aykırı kalmış kelimeler :
kabuk
çabuk çapul yağm ur arm ut
savruk avutm ak gibi.
kavun
Bunlar da az sayıda kelimelerdir.
3. Farsça çâre pare gibi kelimelere kafiye olarak ş i i r
SESBİLGİSİ
91
d i l i n d e (langue poétique) seslilenmesi bozulan birkaç keli­
memizde ise bunu bir a c e m s i m e (persanisme) sayacağız;
«Aluşumun gözü küre,
Sen açtın sineme yöre.
Bulamadım derde çâre,
Görmedin mi Aluşumu,
Tuna boyunda»?.
4.
Türlü sebeplerle sesli uyumu kanunlarından kaçan ek­
ler vardır ;
uyanik-ken
yarın-kı
din-das
akşam-leyin.
ye.şil-imtrak
Bunlar da bu kadardır.
B. YABANCI KELİMELERDE
65.
Hece bölümü gibi sesli uyumu da yabancı kelimeleri
Türk dili yapısına benzeştirmede ağır basar. Hangi dilden
olursa olsun Türkçeye giren kelimeler ilkin seslilenmeleri ba­
kımından bir zorlamaya uğrarlar ve çoğu zaman sesli uyumu
kanunlarına baş eğerler. Bu arada b o r ç v e r e n dillerde
mevcut olmayan sesliler de yerine göre bu kelimelere girerler
ve kelime adeta yeniden seslilenmiş olur.
McseU'ı A rapçadan gelen kelim elerde sesliler sesdeşlerin cinsine göre
ve bu kelim elerde o dilin 3 kısa seslisi, o i ıı ve onların uzunları u ’ n karşılığında
T ürkçenin 8 kısa seslisi, a e ı i o ö ıı ii ve onların nzıınjutı
.almıştır :
akıl
t'iıiir
(inıiir
lıo m m ı
âdet
Nün
mt'inur
fit'.'ü
li.yu
iınan
,«)/î
idbe
gibi.
A rapçam n o b a r ı k s e . ı d e ş l e r i (consonne em phatique) dilimizde geııcllikle b cm eri kendi sesde lerimize çevrilmişse de bunlar kelimenin seslilenmesinde çoğu
zam an etkili olm uştur
ta ta r y . za fer. fakat
isnat
za vca ^zevcc
lilsiın y tılsım,
fakat
i s l s f f y ıslah,
la la fy . telef
fakat
grbi.
isn a d y ,
92
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
H atta bu seslilenme adı yakın kelimelerin dilimizde farklılaşmasına yaram ıştır;
şam'Şp.zam,
fakat
zam
zem
m a ım û rf^ m a 'm û r m a 'm û rş^ m e 'm û r
¡afarsafer,
sa fa r-^ se fe r
rS/ibşp. rûlıp R ü tib y ^R â tip .
B İZ K ur’anı da bu türlü seslilendirip okuruz. Yani bütün
sesleri millî s e s s i s t e m i mize (système phonétique) uydu­
rarak. Buna İ s t a n b u l t i l â v e t i adı verilir. O bank sesdeşler eski yazımızda okumayı kolaylaştıran y ö n e l t i c i
h a r f l e r (lettre de direction) de olmuşlardır.
66.
Yabancı kelimeler dilimizde kullanıldıkları halleriyle
üretim ve çekim ekleri alıp uzatılırlar. Yani yukanda gördü­
ğümüz gibi (bkz § 56) ekler bunların son hece seslilerine uyar­
lar. Ancak bunlardan bazıları farklı ses yapılan sebebiyle bir­
kaç halde ekleme sırasında sesli uyumundan kaçarlar :
1. Son hecelerinde bir ince á bulunan bazı Arapça kelime­
lere getirdiğimiz ekler ince sıraya düşer, bkz § 13 :
dikkâtsin
sıhhatli
saatte harften
gibi.
hârbin gárbe
2. Bazı yabancı kelimelerin son hecelerinde kalın sesliye
rağmen kalan öndamak ve önavurt sesleri ek seslisini ince sıra­
ya düşürürler :
idraksiz iştirakiniz ihmalci alkollü kabullenmek
normalleşmek kalbim svlhe halimiz valste
gibi.
3. Hecenin bölünmesi halinde bazı yabancı kelimelerin
ikinci hecelerinde ilk hecenin kalın seslisine rağm en bir ince
sesli türem iş bulunabilir, bkz § 29 :
vakit zulüm kabir kavim haciz ahit gibi.
Bunlar sesli başlı bir ek alıp türem iş seslilerini düşürdüklerin­
de ekin seslisi ince sırada kalır :
vakti zulme kabrinde kavm in hacze ahdimiz
gibi.
SESB İLG İSİ
2. Dilim : S e s l i l e r l e
Sesdeşlerin
93
Benzeşmesi
67. Kelimenin seslileri ile sesdeşleri arasında da benzeş­
meler olur. Bunlar sesleşme ve boğumlanma yönlerinden kural­
lı, veya rastlantılı olurlar. B aşlıcalan şu olaylarda görülür; 1.
içseste ünlüleşme, 2. sesdeşlerde atlama, 3. Seslilerde darlaş­
ma, 4. seslilerde incelme, 5. dudak seslerinin benzeşmesi. Bun­
lardan ilk ikisi sesleşme, son üçü boğumlanma benzeşmeleridir.
I. İÇSESTE ÜNLÜLEŞME
K atı sesdeşler içseste iki sesli arasında ünlü ve ünsüz hal­
leriyle bulunabilirler. Bummla beraber Eski Türkçeden buyana
iki sesli arasında daha ziyade ü n l ü î e § m e (sonorisation)
eğilimi görülür :
katun> kadtn otağ> oda çatır> çadır a çıg ya cı
a p ayaba (abla) gibi.
Bu gelişmeye yabancı kelimeler arasında da rastlanır:
katı fa > kadife Fâtima > Fadime pitta > pide
Anatole > Anadolu kapa > kebe şâkül > şağtd
> şavül gibi.
Bu iki sesli arasında kalan bir sesdeşin ünlüleşmesi eğili­
m idir ki aşağıda göreceğimiz gibi B atı Türkçesinde ekleme sı­
rasında bu durum da kalan kök sonunda, veya ek başındaki ses­
deşlerin geniş ölçüde ünlüleşmesine yol açmıştır.
A. TABANLARIN SONSESLERİNDE
68. Kelimelerimizin sonunda patlam alı katı b d c g ses­
deşleri - ğ hariç - bulunmaz, yalnız bunlann ünsüzleri olan
p t ç k sesleri bulunur. Bunlar eklemede iki sesli arasında,
veya kendilerinden önceki bir bolünlü ile bir sesli arasında kal­
dıklarında kelimesine göre iki türlü davranırlar: ya değişmez,
ünsüz kalırlar, ya da ünlüleşirler, b d c ğ seslerine dönerler.
Tek hecelilerde:
V4
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
yapan çarpış otu altında sürçer suçum eki
kalkar, fak at dibi kabın giden dördü ucunda
hıncı çoğu dengi gibi.
Çok hecelilerde daha çoğu ünlüleşir, fak at ünsüz kalanla­
rı da vardır ;
kanadı
yoğurdu
sepeti ağacı
çocuğa gibi.
çelengi
bırakır
Eklemede sonsesleri ünlüleşen ve ünsüz kalan kelimeleri
ayırdetmek için elimizde bir ölçek yoktur. H erbirini söyleyiş­
ten öğrenir ve tanırız. Ancak ünlüleşenlere tekhecelilerde ve
bazı kelime sınıflarında daha çok, çokhecelilerde ve bazı keli­
me sınıflannda daha az rastlandığını söyleyebiliriz.
69.
Yabancı kelimelerde de aynı olay hüküm sürer. Özel­
likle eski yazı dili yoluyla gelmiş olanların dilimizde ü n s ü z l e ş m e y e (assourdissement) uğram ış sonsesleri iki sesli
arasında hemen daima yeniden ünlüleşir :
sebebi senedi üâcı çırağı ve celbi derdi harcı
ahengi gibi.
Buna karşılık aslında ünsüzle kapanan kelimelerde bu se­
sin ünsüz kalmasına özellikle yazı lehçesinde dikkat edilmiş­
tir:
dost-um m ület-in hiç-e maç-ı tipAnde halk-a
tebrikA gibi.
Ancak Türkçe kelimeler için bir ölçek olmadığından bunlarda
da kelimenin aslı kesin bir ölçek olmamış, çoğu özellikle yeni
yazıda ve halk dilinde Türkçe benzerlerine uym uşlardır. Öyle
ki aslında ünlüyle kapananlardan birtakım ı çekimde ünsüz kal­
mış, aslında ünsüzle bitenlerden birçoğu ise çekimde ünlüye
döner olm uştur:
hap-t
tüpAi
küm betAn
Sedat-a
Perizat-a
zamk-vn zaç-n, buna karşılık mesleğiniz Sadığın
şeridi grubu vinci tekniği gibi.
SESBİLGİSİ
95
Türkçe olsun, yabancı olsun bazı kelimelerin de yazı leh­
çemizde ikilcim söylenişlerine rastlanabilir :
sütü X südü
kulpu X kulbu
işitir y işidir
lâyıkı X lâyığı gibi.
B. EKLERÎN SONSESLERİNDE
Canlı eklerle uzatılmış kelimelerdeki, yani eklerin sonseslerindeki k atı patlam alı sesdeşler de ünsüz şekilleriyle gö­
rünürler. D aha ileri eklemede ise bunların iki sesli arasında
ünlüleşmesi daha kurallı bir hal alır. Çoğu ünlüleşir, ünsüz k a­
lanları da olur :
geçidi ayırd-ı dalgıcı sevinci tanıdığı geleceği
kalınlığı, fa k a t akıtır kanatır çıkartır gecikir
birikir gibi.
C. BİRLEŞİKLERDE
70.
îçsesteki ünlüleşme birleşen kelimeler arasında da
eklemedekine benzer şekilde olur :
harbetm ek Hatiboğlu kitabem südirisi yurdiçi
Korkudeli sacayağı hıncalmak Saraçoğlu lincetm ek gibi.
Ancak bu durum da dam aksılar ünlüleşmez, zaten eklemede ün­
süz kalanlar gibi (kırkayak, yo ketm ek) ünsüz kalırlar :
çokaz ayakaltı yüksükotu firenküzüm ü Büyükada Çolakoğlu gibi.
İçseste ünlüleşme çok yaygın bir ses olayıdır. Çok defa
ulaşmalı kelime öbekleri arasında da meydana gelir :
Ahm ecTEfendi kitab''okuyor, karısı çorab~örüyordu gibi.
96
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t
Birleşiklerdeki bu ses değişmesini yazıda gösteririz, kelime
öbeklerindekini göstermeyiz (Kasaboğlu, fak at kitap alm ak).
Patlam alı katı sonseslerin kimi kelimelerde çekim sıra ­
sında iki sesli arasında ünlüleşip bazılarında ünsüz kalması
dilimize bir çeşitlilik vermekte ve bazı addaş kelimelerin çe­
kimde ayırdedilmesine yaram aktadır (a t ad-% at-t). Bunları
yazıda yalın hallerinde de ayırdetmek için ünlüleşenleri sesin
ünlüsüne ait harfle yazıyoruz:
ad at, od ot, sac saç, yedm ek yetm ek gibi.
Yabancı kelimeler bu türlü addaşlarm sayısını çoğaltm ıştır :
had hat, hac haç, küp kûb, kalb kalp gibi.
D. EKLERİN ÖNSESLERÎNDE
Eklemede ekin başındaki katı patlam alı sesdeşin iki sesli,
veya bir bolünlü ile bir sesli arasında kalması da aynı ses ola­
yını meydana getirir. Yani o zaman bu ses kurallı olarak ünlü­
leşir :
karada tepeden doğrudur soluğan kaşağı iyice
deveci doldurmak serdi yılgın duygu alıngan
gibi, bkz § 48.
Yalnız sesli uyumundan kaçan -ki ve -ken ekleri bu ünlüleşme­
den de kaçarlar :
şimdi-ki evde-ki onun-ki hasta-yken bizde-yken
var-ken gibi.
II. ŞEŞBEŞLERDE ATLAMA
71.
Damak ve avurt sesdeşlerinin ikişer boğumlanma nok­
taları olduğunu ve her birinin ön ve art, yahut ince ve kalın
çeşitleri bulunduğunu görmüştük, bkz § 20, 22. Bunlardan
SESBİLGİSİ
97
İncelerinin ince seslilerle ve kalınlarının kalın seslilerle hece
kurduklarını da biliyoruz ;
hel dal, kim
kız, gök $a$a, eğe doğu gibi.
A. KURALLI ATLAMA
Bu kural eklemede de hüküm sürer. Bir ekte bu sesdeş­
lerden biri varsa bu tıpkı ekin seslisi gibi, daha doğrusu ekin
seslisiyle birlikte benzeşmeye uğrar. Kökün son hecesi sesli­
sine göre bu sesdeş de ince, veya kalın olur. Bu demektir ki
bu seslerin boğumlanma noktalan öndamaktan artdamağa,
yahut artdam aktan öndamağa, önavurttan ardavurda, veya
tersine yer değiştirir ;
denizler taşlar dizlik çokluk dürmek vurmak
içki atkı, görgü say§ı bilgin yangın kediceğiz
kuşçağız gibi.
Buna s e s d e ş
atlaması
(alternance consonantique)
adını veririz.
Sesdeş atlam ası dilimizde kapsayıcı bir kuraldır. Ancak seyrek hallerde ve bazı yabancı kelimelerde atlam adan kaçan
damak ve avurt sesdeşlerine rastlanır.
B. AYRIKLIKLAR
72.
1. Kalın l sesi y yanm seslisi komşuluğunda incele­
rek kalın bir sesliyle de ince söylenir olmuştur ;
y a y la y y a y la aylak haylaz boylu oyluk yaylı
aylık gibi.
y koruma sesdeşi olarak girdiği bir yerde, 3. kişi iyelik eki al­
mış kalın sıradan adlara ile takısı geldiğinde, sesli düşmesiyle l
ile karşılaşınca yine onu, sonra seslisini inceltmekte, giderek
bir büzülme uzunluğu bırakm aktadır, krş § 35 :
Türkçenin Grameri F : 7
98
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
dolaytst-ytîa > dolayısıyla > dolaytsıyle >
dolaytsiyle > dolaytsUe haha-st-yüa > babasıyla
babasUe karısUe vasıtasRe gibi.
Söyleyişte farklı gelişme derecelerine rastlanan bu kalıp­
ta kelimelerin yazılışı hakkında birkaç kere fikir değiştiril­
miştir.
2. Yabancı kelimelerde yukarıda gördüğümüz gibi ince
avurtsu l yer yer kurala ujunuş olmakla birlikte ( Allah-ım
mal-t halk-a pul-u asfalt-a) çoğu zaman atlam adan kaçar,
önavurt sesi olarak kalır. Yazılışta bu durum pek yetersiz ola­
rak gösterilm iştir :
lâf lokma lügat kalb klor selâm bulvar hol
kabul normal gibi.
Bu takım kelimelerden bazıları halk ağzı ile aydınlar söyleyi­
şinde a y n lır ;
mahsul-un X mahsül-ün
halal-dır X helal-dir
petrol-dan X petrol-den kontrol-u X kontrol-ü
usul-suz X usul-süz gibi.
3. Yabancı kelimelerde (bkz § 5) bazı öndam aksılar ka­
lın seslilerle atlam adan kaçarlar, yani artdam ak sesine dön­
mezler, Bu durum da yazılışta yetersiz olarak gösterilm iştir;
kâr kû fî aksi im kân idrak hakkak istihlâk,
gâh gâvur gûya rüzgâr tezgâh gibi.
Kalın seslilerle bu öndamak sesdeşleri başka dillerde ı s l a k
(mouillé) denen sesleri andırır.
4. Yine yabancı kelimelerde bazı artdam aksılar ince ses­
lilerle atlam adan kaçarlar, yani öndamak sesine dönmezler. Bu
durumu yazunız göstermez ;
fakir hakikî vakit tetkik nakil krem kredi
klişe şa$il m iğfer iğbirar grip grev kongre
gliserin gibi.
S E S B tU îtS t
99
IH. SESLİLERDE DARLAŞMA
73.
Ünlü öndamak sesleri, g ğ y sesdeşleri çevrelerindeki
sesliler üzerinde daraltıcı bir etki yaparlar. Bunu geniş seslile­
rin d a r l a ş m a s ı (rétrécissement) şeklinde göıürüz.
A. DÜZ SESLİLERDE
1. İlk Hecede :
Bazı kelimelerimizde ilk hecedeki e sesi yazı lehçemizde
öndam aksılar önünde, veya arasında iyiden iyiye darlaşmış
bulunur ;
yeğen
yeğit géymek göğirmek géyik eğirmek
değirmen éyi égri ségirtm ek gibi.
Bunlardan bir takım ı yazılışta i ile gösterilm iştir. Hepsini e
ile yazmak doğru olurdu. İlk hecedeki bu darlaşmış sesliyi yu­
karıda gördüğümüz (bkz § 13) kökten kapalı é ile (verm ek
démek érken) kanştırm am alı.
tik hecedeki bu birleşme sesinin ekleme sırasında oluşma­
sı daha açık olarak görülür ;
de-mek, fak at déyen deyecek déyerek déyince
déyor, ye-mek, fakat yéycn yéyecek yéyerek
yéyince yéyor gibi.
Bunları da hep e ile yazmak doğru olurdu.
2. Olla Hecede :
7Jf- Aynı sebeple darlaşm a olayı orta hecede daha farklı
bir şekilde kendini gösterir. Burada zaten vurgusuz olan hece­
nin .seslisi y önünde pek kısalmış ve rengini kaybederek ka­
palı seslileri andıran bir s i l i k s e s l i (voveî) ' terne) ha­
line gelmiş bulunur. Bunu e ile gösterirsek .
bekle-mek, fakat bekkyen bekhyecek bekhyor,
100
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
gÖzle-di, fakat gözkyen gözkyerek gözkyor,
başla-mak, fakat başkyan başkyarak başkyor,
bilme-mek, fakat hilmtyecek bilmeyerek bil­
m iyor, gülm esin, fakat gülmeyen gülmeyecek
gülmeyordu, bozma-mah, fakat bozmeyan bozmeyarak bozmeyorum gibi.
Bu sesi yer yer i ı ü u harfleriyle vermeye çalışmak fay­
dasızdır. Buralarda da fiilin tabanındaki e ve a harflerini mu­
hafaza etmek doğru olur.
B. YUVARLAK SESLİLERDE
Yine g ğ y öndamak seslerinin etkisiyle yazı lehçemizde
bazı kelimelerin ilk hecelerindeki geniş yuvarlak seslilerde
darlaşm a görülür :
oğııryuğîir yokart> yukarı koyum cu> kuyum cu
oğmak>uğnıak yoğurm ak> yuğurm ak höyük >
büyük yörümek > yürüm ek gösel> güzel öğütm ek> üğütm ek göğenm eky güğenmck > güven­
m ek gibi.
Rumeli ağızlarında daha yaygın olan bu darlaşm a İstanbul ağ­
zına ve dolayısıyla kısmen yazılışa geçmiştir.
IV. SESLİLERDE İNCELME
75.
Öndamak ve dişeti seslerinden y ç ş çevrelerindeki
sesliler üzerinde inceltici bir etki yaparlar. î n ç e l m e eğilimi
taşıyan ı seslisi de bu gelişmeye yardımcı olur.
A. TAM İNCELME
N adir olmakla beraber Eski Türkçeden buyana bazı ke­
limeler bu etki ile kalın sıradan ince sıraya geçmiş görünürler:
SESBİLGİSİ
101
Tek heceli ; ı§> iş şı§>şi§ pt§->piş- btç-> biç-,
Çok heceli ; yaşıl> yeşil y a n a y yine y o rı-y y ö r ü -y
yürü- ayıt- y ey it-.
Aynı köklerin kalın ve ince sıradan üremeleri yanyana yaşa­
m akta olabilir :
bıçkı bıçak bıçkın, fakat biçki biçim, yaşa­
m ak yaşarmak, fakat yeşil yeşermek, yan-ılmak yanlış, fakat yine gibi.
B. YARI İNCELME
Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 64) incelme çok heceli
kelimenin yalnız bir hecesinde de olabilir ve böylece kelimede
sesli uyumunu bozar :
şişman kardeş çıban çıyan ve söyleyişte ikilcim
yıkam ak dışarı bıçak şimarik gibi.
N ihayet eklemede öndamaksıların sıralanm ası senli benli
konuşm ada aşırı büzülmelerle birlikte seslileri inceltir:
yapmlcâm başUcak mlz? almim oturmınce
gibi.
V. DUDAK SESLERİNİN BENZEŞMESİ
76.
Kelime içinde dudak sesdeşleri seslilere, yahut yu­
varlak sesliler sesdeşlere etki yaparak boğumlanma benzeş­
meleri meydana getirirler. Yani komşu dudak sesdeşlerinin et­
kisiyle bazı sesliler yuvarlaklaşacağı gibi bazı yuvarlak sesli­
lerin etkisi ile de sesdeşler d u d a k s ı l a ş m a ya (labialisa­
tion) uğrayabilir.
A. SESLİLERİN YUVARLAKLAŞMASI
Kelime içinde E ski Türkçeden buyana bu etki ile yuvar­
laklaşmış az sayıda seslilere rastlan ır :
!02
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
bcdük > hcyük > höyük > büyük btçuk > buçuk
babur > höbür gibi.
Lehçemizde Türkçe ve yabancı kelimelerde bu olaya eğilim h a­
linde. ikilcim şeklinde, veya yerleşmiş olarak rastlan ır:
babayboba X buba papas X popas piliç y An.
bülüç biber X büber pınar X punar divâ ry
duvar ta w b a y tövbe naıvbat y n ö v b e ty nöbet
gibi.
Birçok kelimelerin ikinci hecelerinde de dudak sesdeşleri­
nin etkisiyle sesli y u v a r l a k l a ş m a y a uğrar, veya dudak
ujmmu kanununa aykırı olarak (bkz § 64) yuvarlak kalm ış­
tır :
çabuk çapul kavun çamur kabuk yavuz avurt
kavurm ak avutm ak savurm ak namlu havlu
h a m lryh a m u r gibi.
Bu sesli uyumuna aykırılığın yalnız kalın sırada kalmış olduğu
görülür.
Bunun tam aksi olarak / önsesli bazı yabancı kelimeler­
de ilk hece seslisinin d ü z l e ş m e y e (désarrondissem ent) uğ­
radığı görülür :
fu r sat y fırsat Fur ât y F ırat pondiko y fu n d u k y
fındık furnus y furun > fırın fortuna > furtuna > fırtına gibi.
B. SESDEŞLERİN DUDAKSILAŞMASI
77.
Yuvarlak seslilerin komşuluğunda dudak seslerine dö­
nen sesdeşler olur. Lehçemizde bunun göze çarpan örneği yu­
varlak sesliler önünde ğ y w y v değişmesidir :
k o ğ a y k o v a gibi sovan kovan tavu k güvey
güveç üvez gövde övm ek dövm ek kovm ak
ovmak, krş § 34.
SESBİLOİSİ
101
Bu değişmelerin önemli bir kısmı söyleyişte yerleşmiş ve yazı­
lışa geçmiş bulunmaktadır.
Y uvarlak sesliler önünde n>1n değişmesi de bu türlü dudaksılaşmanın dikkate değer bir örneğidir ;
konşu> kom şu donuz >domuz gönlck> gömlek
ofiuTga>omurga konur a l> kumral gibi.
Demek ki yukarıdaki iki halde yuvarlak seslilerin etkisiy­
le genizsi olmayan ve olan iki damak sesi genizsi olmayan ve
olan iki dudak sesine dönmektedir.
3. Dilim:
Sesdeşlerin
Benzeşmesi
78. Yanyana, bazan da yakın yakına sesdeşler birbirlerini
etkilerler ve bazı değişmelere uğrarlar. Bu da hemen daima
benzeşme şeklinde olur ve s e s l e ş m e
benzeşmesi
(assimilation phonique) ile b o ğ u m l a n m a b e n z e ş m e s i
(assimilation articulaire) olarak görülür. Nihayet benzeşmenin
tam zıddı olan a y r ı ş m a (dissimilation) da yine karşılıklı
etkiden gelir.
I. SESLEŞME BENZEŞMESİ
Kelime içinde yanyana gelen katı sesdeşler genellikle ün­
lülük ünsüzlük yönünden benzeşme eğilimindedirler. Y ukanda
da gördüğümüz gibi (bkz § 67 v.i.) sesliler ve dilde hemen yal­
nız ünlü örnekleri bulunan bolünlüler ise ünlüleştirici bir etki
yaparlar.
A. KATI s e s d e ş l e r i n BENZEŞMESİ
1. Eski Kelimelerde :
79. içseste iki katı sesdeş her ikisi ünlü, veya her ikisi ün­
süz olarak yanyana görünürler :
104
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
dizgin kuzgun çıvgar gövde iğde çiğdem buğ­
day, fakat eski başka ekşi, kuşku üstün
küspe aksamak gibi.
V sesi bazan bu kurala aykırı görünür :
tavşan gevşek devşirmek tavsam ak savsamak
gibi.
Fakat onun bu yerlerde w çiftdudak sesi gibi söylendiğini ve
bir bolünlü sesdeş etkisi yaptığını (bkz § 22) farkediyoruz.
Yabancı kelimelerde içseste çift katı sesdeşlerden biri ün­
süzse ötekini de ünsüzleşmeye götürür :
b(lgçe>bahçe id tirâb> ıstırap
ta d k îk > te tk ik
m adfün> m etfun
ibkâ>ipka
tasblh> tespih
v o d k a y v o tk a
röntgen> röntken
Ş id k Iy S ıtk ı
R uşdî> R üştü gibi.
İçseste çift katı sesdeşler bazan ikisi birden ü n s ü z l e ş ­
m e y e uğramış olabilir :
yuw ga> yufka aw ge> öfke
izdem ek> istem ek
gözderm ekygösterm ek abdölyaptal ahengdâr>
ahenktar N ûraddln> N urettin Abdullûh>aptullah gibi.
2. Eklemede :
80.
Bu benzeşme eklemede ayrıksız hüküm sürer. Yani bir
katı sesdeşle biten bir kelimeye katı sesdeşle başlayan bir ek
geldiğinde iki sesdeş arasında sesleşme benzeşmesi olur. Bu
benzeşmede de iki hal vardır :
a.
Sesdeş başlı bu ekin önsesi bir süreksiz, b ir patlam a­
lıysa, p ratikte t ç k seslerinden biriyse benzeşme i l e r l e y i c i
olur. Yani bu önses kelimenin sonsesine uyar :
dağ-dan bagaj-da ev-ci sez-gi, fa k a t
yet-ki giriş-ken raf-tan çocuk-çağtz
genç-çe küs-kün gibi.
çarp-tı
ruh-ta
SESBİLGİSİ
105
P ratik te bu eklerin önsesleri taban sonundaki ünlü ğ j
V z katı sesdeşlerinden sonra ünlü, taban sonundaki ünsüz
p t ş f k h ç s katı sesdeşlerinden sonra ünsüz olmaktadır.
Bu değişmeler yazıda gösterilmiştir. Bu son 8 sesi belletmek
için okul kitaplarında sepet şafak haç harfleri diye anarız.
b.
Sesdeş başlı ekin önsesi bir sürekli, bir sızmalı ise, pra­
tikte s sesdeşiyse benzeşme g e r i l e y i c i olur. Yani söyle­
yişte aksine olarak kelimenin sonsesi ekin önsesine uyar ;
yüs-süz
viraş-sız
yassın la r
sü sse n
gibi.
Ünlüleşmeden kaçan -ken eki de gerileyici benzeşme yapar :
as-ken
akmas-ken
garaş-ken
gibi.
Bu değişmeleri yazıda göstermeyiz, yüzsüz virajsız akmazken
v.b. yazarız.
Kelime sonundaki v ğ sesleri yarım sesliler gibi ekin ün­
süz önsesi ile uzlaşırlar, bu gerileyici sesleşme benzeşmesine
uymazlar :
y a ğ s ız
çiğse-m ek
ta v s ız
d ö vsem
gibi.
B. BOLÜNLÜLERLE BENZEŞME
81.
İçseste bolünlü sesdeşler çevrelerindeki katı sesdeş­
leri ünlüleştirme gayretindedirler. Ancak bu etkileri canlı ek­
lemede kurallı bir hal alır. Eski lügat kelimelerinden birçoğımda hem ünlü, hem ünsüz katı sesdeşlerle uzlaşmış görünürler :
yamçı örümcek, arpa torba, yılkı dalga, koytu
aydın, yankı yonga, köprü gübre, elçi ikilcim,
saklam ak ağlamak gibi.
Eklemede ise iki hal vardır :
1.
B ir bolünlüyle biten bir kelime tabanına bir katı ses­
deşle başlayan bir ek gelince ekin önsesi bir patlamalı ise bu
106
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ses her zaman ünlüleşir. Bu bir ilerileyici benzeşmedir. Yok,
ekin başındaki sesdeş sızmalı bir katı sesdeşse değişmez :
güzel-ce demir-ci badem-cik köy-ccğiz yol-dan
yer-dc yan-dı kim-dir koy-dur-mak ver-gi
çekin-gen uy-gun, fakat y e r s iz k ız ıls t d ö n sü n
benim se-m ek gibi.
-ken -ki -çil -ti ekleri de bu ünlüleşmeden kaçarlar :
uyur-ken senin-ki toplan-tı bunal-tı kır-çü
gibi.
2.
Bolünlülerle katı sesdeşler arasında gerileyici benzeş­
me yürümez. Yani ekin başındaki bir bolünlü kelime sonun­
daki bir ünsüz katı sesdeşi ünlüleştiremez :
kuş-lar
kitap-hk
kes-mek
gibi.
yırt-m am
ak-rak
C. SESDEŞ UYUMU KANUNU
82.
Y ukarıda gösterdiğimiz sesleşme benzeşmesi olaylarm dan birincisi dildeki yaygınlığı ve genelliği dolayısıyla
s e s d e ş u y u m u k a n u n u (loi de l’harm onie consonantique) adını alır. Onu toplu olarak şöyle ifade ederiz :
«Bir kelimede içseste karşılaşan iki ka tı sesdeş ünce ben­
zeşirler. îkisi de ünlü, veya ikisi de ünsüz olur. Eklem e sıra­
sında benzeşme ekin önsesi patlamalı ise ilerileyici, sızm alıysa
gerileyici olur».
Bolünlülerden sonra süreksiz, patlam alı katı sesdeşlerin
ünlüleşmesini de yukarıki kanuna ekli bir kural olarak şöyle
anlatabiliriz :
«Süreksiz bir ka tı sesdeşle, pratikte t ç k seslerinden bi­
riyle başlayan bir ek bir bolünlü ile kapanan hir köke geldi­
ğinde ekin önsesi ünlü olur». Y ukarıdan beri ayrıklarıyla b ir­
likte gösterdiğimiz sesdeş değişmelerine genel olarak s e s d e ş
u y u m u (harmonie consonantique) deriz.
SESBİLGİSİ
107
D. SESDEŞ UYUMUNUN SONUÇLARI
Sesdeş uyumu kanunu ile ona ekli kuralı, bir de içseste
ünlüleşme olayını göz önüne alarak eklemede karşılaşan ses­
lerin tabi oldukları şa rtla n ve değişiklikleri bir cetvelde gereği
gibi tespit edebiliyoruz :
K ök sonunda
K ök sonunda
tesli
P atlam alılar
K ök sonunda
K ök sonunda
katı ünlü
katı ünsüz
bolünlü
Ek
başında
Ek basında
ünlü
ünsüz
E k başında c
deveci
köm ürcü
tuzcu
savaşçı
E k basında d
kayadan
ağıldan
sözden
çiçekten
E k basında g
soluğan
çekingen
azgın
keskin
gössüz
um utsuz
Ek
S ızm aklar
E k basında s
basında
ünsüz
verimsiz
sayısız
83.
B unlardan yalnız gerileyici benzeşmeyle meydana
gelen gös-süz şekli jı-azıda gösterilmez, gözsüz yazarız.
Y uk arıd ak i tablo dikkatle kullanılırsa T ürkçenin s e s d e ş s i s t e m i (consonantism e) h a k ta n d a b ir fikir verebilir. B una eklenecek bir cihet de su d u r ki sesdes
uyum u
eklem e
sın ın n d a
kalm az.
Birleşik
k e l i me i e rûe, h a tta
kelime
ö b e k l e r i nde de etkisini gösterir. B h k sc n iki kelim enin son ve önsesleri katı
se.sdeslerse karsıla-stıklarında çoğu zam an söyleyişte b ir ilerleyici, veya gerileyici ben­
zeşmeye uğrarlar;
İlerileyici: iokköılü yurtlışı üstpaş A kla ğ Edip Pey, Gerileyici:
göslaşı yüskarası gassobası K.skulesi Mümtas Paşa gibi.
Bu değişm eleri yazıda göstermeyiz, b i r l e ş e n ie ıin a y n yazılıslannı m uhafaza
ederiz. A y n yazılan, fa k at sesli uyum una tabi olan de takış; da (bkz
esdes
uyum undan kaçm az. S öyleyiş:
lOS
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ben ile
am cam da,
fakat
Turgut ta
dinlem eyip
te.
R:ı da yazıda gösterilmez, d m uhafaza edilir.
Anadolu ağızlannda ikilcim kullanışlara da ra s tla n ır:
H oş keldin
y
H of geldin.
Ho.ş puhlnk. y
H oj
bulduk,
gibi.
II. BOĞUMLANMA BENZEŞMESİ
Sif- Bazı sesdeşler yanyana, veya biraz uzaktan kurallı,
veya rastlantılı olarak boğumlanmaları yönünden benzeşirler,
birbirlerine yaklaşırlar. Bu değişmelere başlıca bolünlüler,
veya bolünlülerle katı sesdeşler arasında rastlanır.
A. DUDAKSILAŞMA
Yukarıda (bkz § 76 v.i.) yuvarlak se.sliler komşuluğunda
bazı sesdeşlerin dudaksılaştığını gördük. Bazı dudaksı sesdeş­
ler de yanyana geldikleri sesdeşleri kendilerine benzeştirerek
dudak sesi yaparlar. Bu ise bir başka türlü d u d a k s ı l a ş m a
olur. Burada g e n i z - d i ş sesinin g e n i z - d u d a k seslerine
döndüğü görülür.
1. n > m değişmesi:
n içseste p b çiftdudaksıları önünde genellikle m g e n i z
ç i f t d u d a k sesine döner. Bu karşılaşm a Türkçe kelimeler­
de nadir olur. Yabancı dillerden kelimelerse bu kurala uygun
olarak gelmişler, veya Türkçede ona uym uşlardır :
anbâryam bar gunhoat y gambot im bat kambur
tembel perşembe cumba cambaz zampara
tram pet komposto gibi.
Bu değişme yazımızda gösterilir. Yalnız tstanbul yazılışı Atatürkten bir h a tıra sayılır.
n y m değişmesi kapsayıcı bir kuraldır. Birleşme ve k a r­
şılaşm alarda da bu değişme görülür. F ak at yazıda gösteril­
mez :
SESB İLG İSt
109
Birleşiklerde ; onbaşi'yombaşı himhaşı somhahar vatam perver kadımhudu
Samampazarı
Kordomhoyu gibi.
Kelime öbeklerinde ; doksam heş him hir Haşam
Bey Osmam Paşa,
Söz içinde ; — Kim bilir? — Baham bilir. —
Kim im babası? — Şenim baban, gibi.
2. n, m > V değişmesi:
n içseste f v d i ş d u d a k s ı ları önünde genellikle başka
dillerde tanımadığımız bir çeşit n ye, y e n i z d i ş - d u d a k
sesine döner, bkz § 18. Bu karşılaşm a da Türkçe kelimelerde
nadir olur. Ona yabancı dilden birçok kelimelerin Türkçe söy­
leyişinde rastlanır. Bunu bir v harfi ile gösteriyoruz ;
m anflym e'vfı
evfes tevvir E'vver
kovfor kovvoy gibi.
Geniz-çiftdudak
sesi olan m
geniz diş-dudak sesine döner ;
am ıoûlyevvûl
a m p h iy a v fi
gibi.
eonfort>
de aym durumda bu
tramway > travv ay
Bu benzeşme Türkçede birleşiklerde ve kelime öbeklerin­
de de hüküm sürer ;
so'v verm ek
yev verm ek erkc'v varm ak - Ki\j
var? - tlhav var. g ib i.
Bu son değişme tanınm am ıştır.
B. GENİZSİLEŞME
85.
Türkçede başlıca n sesinin yakından ve uzaktan diş
ve dudak sesdeşlerini etkilediği ve bunları kendisine benzeş­
T trR K Ç E N İN G R A M E R İ
tirerek g e n i z d i ş ve g e n i z d u d a k seslerine çevirdiği
(bkz § 22) görülür. Buna g e n i z s i l e ş m e (nasalisation)
deriz.
1. I>n değişmesi:
Kalın ve ince l içseste n geniz diş sesinden sonra çoğu za­
man söyleyişte ve her çevrede t a m b e n z e ş m e ye (assimi­
lation totale) e ş i t l e ş m e y e (égalisation) uğrayarak n
sesine dönebilir ;
y a n ü ışy y a n h şy y a n m ş alnaç>annaç karanm k
dinnenmek annatm ak gibi.
Bu benzeşme canlı eklerle yapılmış kelimelerde ve çekim
sırasında da görülür ve hüküm sürer :
yünnü
önnük
insannar
gibi.
cannanmak
elinne
-Ic ekinin uzatılmış -len şekli de bu benzeşmeye uyarak
kullanılır :
ben-nen
kamyonnan
kocannan
seninnen
odunnan gibi.
Ama bu -nen eki sonradan konuşma dilinde kendi başına bir
ek olarak kullamlır olm uştur :
sürüynen
kafaynan
tırnaknan daytmnan
kimnen? gibi.
söyleyişte hayli yaygın olan bu şekiller yazıda gösterilmez.
Dilimizde
rülür:
uzaktan
şose
sosa
eşitleşme
ş o s o n y . ¡oşon
(égalisation u distance) örnekleri de
ş e m s iy e ş e m ş i y e
gö­
gibi.
2. b > m değişmesi :
Bu da yine n ve n seslerinin genizsi etkisi ile meydana
:?elen bir u z a k t a n b e n z e ş m e dir (assimilation à dis­
tance). Tatar-K ırgız dillerinde ve Eski Türkçeden başlayarak
Doğu Türkçesinde yaygın, Azeri Lehçesinde de mevcut bir ge-
SESBİLOİSİ
m
üşmedir. Anadolu ağızlarında nadir olmakla beraber (hanak X m anak bungun X mungun binmek X m inm ek) bulu­
nur.
Bu benzeşme aslında önsesteki b nin uzaktan ilk heceyi kapatan n etkisiyle m
sesdeşine dönm esi şeklinde olur ■
,
ben ^ m en
b e iıy m e n
bin y . m in
binm ek y m inm ek
y n ta n m a k
b e n g ü fy m e n g ü
b o n c u k -^ m oncuk
banm ak
gibi.
Eklem e ile birinci hece çözülm üş olsa da benzeşme k a lır:
m enek
zam ir
m eniz
çekim inde
m unalm ak,
m unu
daha
m um
uzaktan
m unda
m oyun
m unun
moynuz,
nııtnca
gibi.
Yazı lehçemizde bazı yabancı kelimelerde de bu değişme
görülür ;
benefşe > menekşe
benderek > mendirek
gibi.
C. DAMAKSILAŞMA
86.
Damak sesleri de kendilerinden önce gelen içsesteki n
sesdeşini bir boğumlanma benzeşmesine çekerler. Öyle ki bir
diş sesi olan n genizsiliğini korumakla beraber boğumlanma
noktasını komşusuna göre ön, veya artdam ağa kaydırır. Bun­
dan da yukarıda gördüğümüz (bkz § 22) öndamaksı >1 ve artdam aksı n sesleri meydana gelir.
Ö ndam akta: engel süngü yenge dünkü çelenk
denk,
A rtdam akta: angut kangal sungur yankı gibi.
Bu değişme eklemede kurallı olarak gerçekleşir. Y ukarı­
da gördüğümüz gibi (bkz § 70) bu eklemede iki ek dışındaki
eklerin önsesleri ünlüleşir ;
Ö ndam akta: çekingen dingin üşengeç seninki,
A rtdam akta: alıngan yangın yonga yorgunken
gibi.
ıı:
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
Bu damaksılaşma yabancı kelimelerde ve birleşiklerde de ay­
niyle görülür ;
lenger piyango inkâr zengin İngiltere Ankara
ve cingöz yalınkat üstünkörü Bingöl Çankaya
gibi.
Kökten n n sesdeşlerinin yazı lehçemizde geniz diş sesi n
ye dönmüş olduğunu söylemiştik, bkz § 20. Yazıda görün­
memekle birlikte bu sesler şimdi dilimizde bu yerlerde birleş­
me sesleri olarak yaşam aktadır.
III. AYRIŞMA
87.
Sesdeşler arasında bir de benzeşmenin tam zıddı olan
bir gelişmeye rastlanır. Bu olay boğumlanma no k talan aynı,
veya birbirine yakm olan sesdeşlerden birinin başka bir bo­
ğumlanma noktasına atlayarak benzerinden uzaklaşmasıdır.
Kelimedeki tekrarı, veya s e s i t i ş m e s i n i (cacophonie)
gidermek ve s e s a k ı ş m a s i m (euphonle) sağlam ak ih­
tiyacından doğan bu değişmeye a y r ı ş m a diyoruz.
Aslında bu da sesdeşlerin karşılıklı etkileri cümlesindendir. Başlıca görünüşleri şöyledir ;
A. DOĞRUDAN AYRIŞMA
1. Türkçe kelimelerde ayrışm a oldukça seyrektir :
içerirek > içerlek tepme > tekme kırpmak X
kırkmak ürpermek X ülpermek d erşü rm ek y
devşirmek aşçı-^ahçı nesne X ncste gibi.
-il- fiil çatı ekinin l ile biten köklerden sonra kurallı olarak
-in- olması da bir ayrışm adır (bil-in-mck, ol-un-mak).
2. Yabancı kelimelerde özellikle halk ağzında ikiz ses­
deşleri ve kelimede sesdeş tekrarını gidermek için yapılmış
ayrışm aya daha sık rastlanır ;
SESBİLGİSİ
U3
attar y a k ta r muşamma y, muşamba kınnab y
kırnap tan n u ry tandır fincan y fiîcan birader X
bilader murdar y mundar zelzele y zenzele
gibi.
3.
İçseste l ve t den önce bir f >h değişmesine daha çok
halk dilinde rastlanır ki bunu da ayrışmanm bir türü saymak
lâzım gelir :
m ü ftü > m ühtü müflis > mühlüz muft-u-na >
m uhtuna flam uri > tflamur > ıhlamur gibi.
B. DAĞILMA VE ÇİFT DEĞİŞME
88.
1. Ayrışmanın bir türlüsü de birleşik, k a y m a l ı ç.
ve c sesdeşlerinin içseste diş sesdeşleri önünde çözülmesi ola­
yıdır. Bunlar çoğu zaman söyleyişte meydana geldikleri tş dj
sesliklerinden birincilerini düşürüp dişeti seslerine, ş ve j ye
dönerler. Buna d a ğ ı l m a (décomposition) adım veririz.
içten> işten g e ç tiy g e şti iç lik y iş lik ictim ûy
içtima > iştim a içtihat > iştihat vicdan y vijdan
meclis y m e jlis
ecnehiyejnebi Necdet Nejdet
Icld ly ljlâ l gibi.
2.
Ayrışm a ile benzeşmenin, veya tersine birbirini kova­
ladığı yerler de olur. Birkaç kelimede bunun örneklerini görü­
yoruz ;
a. Ajrrışma yoluyla m > b değişmesi sonradan gerileyici
b ir w>wî değişmesi verm iştir ;
sakla-n-maç y sakla-n-baç > sakla-m-haç
çitle-n-mik y çitle-n-bik > çitle-m-bik gibi.
b. Genizsileşme yoluyla eşitleşmiş içses sesdeşlerinin de
bazı hallerde yeniden ayrışm aya uyup birincisinin a ğ ı s s ı ­
l a ş m a y a (dénasalisation) uğradığı görülür :
anlamak y annamak > ağnamak dinlemek >
dinnemek > diğnemek gönlüm > göm üm y
göğnüm
yanlış > yahnış >
yağnış gibi.
Tûrkçenin Grameri F : 8
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
IV. Kısım
SÖZÜN
EZGİSİ
89.
Dilin sesleri boğumlanmanın insan sesi üzerinde meydana getirdiği renk çeşitlenmesi mahsulüdür. Sesliklerin süre­
si de ses çeşitlerini artırabilir. F ak at sesliklerin oluşması in­
san sesinin yükseklik ve yeğinlik vasıfları ile doğrudan doğ­
ruya ilgili değildir.
Ancak biz söyleyişte sesler ve heceler arasında yükseklik
ve yeğinlik bakım larından derece farkları meydana getiririz.
Ayrıca duraklar da yapanz. öyle ki canlı söz sadece seslerden
değil, yer yer şiddetlenip hafifleşen, derece derece yükselip al­
çalan ve yer yer kesilen hecelerden meydana gelir. Yani biz
konuşurken sözü besteleriz. Buna da s ö z ü n e z g i s i mélo­
die de la parole) deriz.
Ezgi canlı dilin esas unsurlarındandır. Onu m eydana ge­
tiren yeğinlik ve yükseklik vasıflan ile d u ra k la n ve yazıda
bunlarla ilgili olarak n o k t a l a m a y ı bir arada gözden ge­
çireceğiz.
1. Dilim ; V u r g u
Söz içinde soluk hamleleri yer yer ve derece derece yeğin­
leşir. Buna paralel olarak ses organlarının hareketleri de se rt­
leşir. Böyle şiddetlenme noktalarında meydana gelen heceler
yanlanndakilerden yeğinlikçe farklı, yani daha kuvvetli olur­
lar. Bunlar kelime, veya cümle içinde y e ğ i n l i k d o r u k ­
l a r ı (sommet d’intensité) meydana getirirler ve v u r g u
(accent) adım alırlar.
Vurgunun yerleri ve söz içindeki işleyişleri çeşitlidir. Ke­
lime, belirtm e öbeği, cümle gibi sözün her a n l a m b i r l i ğ i
SESB İL G tSt
U5
(unité sémantique) bir vurgu taşır ve kimliğim ondan alır.
Vurguyu bu anlam birliklerine ve özel işleyişlerine göre belir­
leyeceğiz.
I. KELİME VURGUSU
90.
Tekheceli kelimelerden çoğu ve çok hecelilerde hece­
lerden biri tabiî olarak vurguludur :
hi’r ka'z kayı'k şi’m di kızilcı'k bulutla'r
kırda' ata’rım insa'nca beklenmedi Vzmir gibi.
Buna k e l i m e v u r g u s u (accent de mot) deriz. Bu vurgu
kelimenin yapısına ait olup sebepsiz yer değiştirmez. Yanlış
vurgulanan bir kelime yanlış söylenmiş olur. Bu sebeple :
ta'van
ve'rdi
hasta’lik sezme'sin
Türkçe sayılmaz.
î'stanbul
A. TABANLARDA VURGU
Türkçe kelimelerde çoklukla son hece vurgulu olur. Bu
hece kelimenin yeğinliği en fazla hecesidir. Bunda it « de ha­
fifçe yükselmiş olur. Aslında ikiden fazla heceli kelimelerde
yeğinlik derecelenir. Türkçede ilk hece biraz yeğin, orta hece
en az yeğin, son hece ise çok yeğin, yani v u r g u l u h e c e
(syllabe accentuée) olur.
Kelime vurgusu başlıca ekleme, birleşme, kelimenin başka
bir kavram sınıfına geçmesi ve söz içinde başka türden vur­
guların araya girmesi gibi sebeplerle yer değiştirebilir :
Eklemede : bacaf fa k a t hacada'n kabu'k ka­
buklu' dinle' dinlem ek örüm cek örümcekle'r
örümcekleri’n geçm i’ş geçm işim iz.
116
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
Birleşiklerde : g'6'z,
yaşı', fakat gö'zyaşı
kara'biber, fakat ba§ıho'§.
Yer adlarında ; karta’l, fakat Ka'rtal
Kö'yceğiz Ko’zlu.
E 'tiik
Değişik kullanışta : yalnt'z adam, fakat ya’lntz
sabahlan kahveci', fakat Ka'hveci! aldı'
fakat A'idt başım gitti, gibi.
B. EKLERDE VURGU
1. Vuıgulu Ekler :
91.
Ekleme sırasında hemen bütün üretim ekleri ve çekim
eklerinin çoğu, fazla hece teşkil ediyorlarsa, tabanın son hece­
sinde bulunan vurguyu kendi kurdukları heceler üzerine çeke­
rek kelime sonuna doğru yürütürler ;
sama'n samarih'k samanhkla'r sam anhkîan'
samarütklannda’ doğra' doğrama' doğramacı'
doğramacılı'k doğram acihkta'n g ^ z gezdi'r
gezdirici' gezdiricilefr gezdiricileri’ gibi.
Bunlara v u r g u l u e k l e r (suffixe accentué) deriz. Ancak
vurgu tabanın son hecesinde değilse bu ekler vurguyu üzerle­
rine çekemezler ;
a'nne a'nnelik taba'naüı ba'nkada ba'nkalarda
Sa'msundan gibi.
2. Vurgnsoz Ekler:
Son hecedeki vurguyu çekmeyen ekler de vardır ;
erke'k erke'kçe bıça'kla çocu'kken gündü'zün
gi'tm e! dirde'rim hikaca'ksınız kalkm alı'yız
gibi.
SESB İLG İSt
117
Bunlara da v u r g u s u z e k l e r (suffixe inaccentué) adını
veririz. Bunlarda ayrıklıklara rastlanır. Meselâ fiil o l u m ­
s u z l u k e k i vurgusuzdur, ama kimi yerde vurguyu çeker ;
ve'r-me-mek ve'rme ve^rmedi, fakat verme'm
verme/z vermezle'r gibi.
3. Birleşik Ekler:
İki ve daha fazla heceli ekler de vurgulu, veya vurgusuz
olabilirler. Bunlar genellikle b i r l e ş i k e k l e r (suffixe
composé) olup birleşenlerinin cinsine göre aralarında vurguyu
hiç almayanlar, ilk hecelerinde tutanlar, son hecelerine kadar
jnirütenler vardır :
gece'-leyin so'r-madan ktsa'-cası deli'-cesine,
fak at açti-t'nca uğra-mt'şken düşün-me'ksizin,
nihayet
kal-aca'k
dinle-meli'
patla-yasıya'
gibi.
Dilimizde eklerin de doğru vurgulanması önemlidir. Bir
ekin yanlış vımgulanması tıpkı tabanın yanlış vurgulanması
gibi kelimeyi yabancılaştırır. Çünkü uzatılmış kelimede de
vıırgu kelimenin yapısm dan sayılır. Kaldı ki biz ayrı eklerle
meydana gelmiş addaş kelimeleri de ancak vurgulan üe
ayırdederiz ;
çalışma' çalişm a alçakça' alça'kça arkadaşim
arkada'şım k iş in k iş in görüşünü'z görü’şünüz
gibi.
Bir kelimenin farklı anlam larda üç türlü vurgulandığı da olur :
çocuğu'm
(benim) çocu'ğum (ben)
(hey!) gibi.
ço'cuğum!
C. GERİLEK VURGU
92.
Genellikle son hece vurgulu olmakla birlikte, yukarı­
da işaret ettiğim iz gibi, birçok kelimelerimizde de bu esas ku­
118
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
rala aykırı olarak daha önceki bir hecenin vurgulandığı görü­
lür. Buna g e r i l e k v u r g u (accent régressif) adını veri­
yoruz. Gerilek vurgu taşıyan kelimeleri bir dereceye kadar
öbekleyebiliyoruz :
a. Z a r f l a r d& kelime vurgusu çoğu zaman ilk heceye
doğru sürülmüş bulunur :
şi'm di so'nra ya'rm hu'rda do'ğruca ye'niden
şö'yle gibi.
Zaten zarf yapan -in -ce -le eklerinin de vurgusuz oldukları
görülür.
b. Ü n l e m i e r de vurgu çoğu zaman ilk hece üzerinde
görülür :
ha'y di!
şa'ppadak! va'rda! ya'hu!
ma'şallah! ho'ppala! gibi.
a'ferin!
Türkçede isimlerin yalın ç a ğ r ı h a l i nde de vurgu ilk hece­
ye doğru sürülür :
a'rkadaş!
ga'rson
ka'rdeşim !
efe'ndim ! gibi.
o’ğlum !
c.
Y e r a d l a r ı nda vurgu hemen daima ilk heceye doğ­
ru sürülm üştür :
A 'ydtn
Dü'zce
E'şm e
Mala'tya
Çata'lca Bi’recik gibi.
A'nkara
ikiden fazla hecelilerde kullanışa göre vurguları ikilcim olan­
lar da vardır :
tsta'nbul X îstanbu'l Ba'ndırma X Bandı'rma
Ana'dolu X Anadolu' gibi.
d.
Y ukarıki sebeplerle ilgili olmayarak, birçok hayvan
adlarında ve akrabalık isimlerinde vurgunun kesin, veya ikil­
cim olarak ilk heceye doğru gerilediği görülür ;
SESB İLG İSt
119
day'ı X da'yı ye'nge a'bla te'yze görü’mce,
fakat baldı'z elti', ka’rga serçp x se’rçe
karinca çekirge, fakat böcc'k örümce'k.
Yazı lehçemizde az, fakat Anadolu ağızları arasında epey­
ce vurgu farkları vardır. Yabancı dillerden, hele Arapçadan
gelen kelimelerde vurg^ı dilimizin v u r g u l a m a s i s t e m i ­
ne (accentuation) başanyla zorlanmıştır. Öyle ki s e s l i l e r i ­
m e ve s e s d e ş s i s t e m l e r i yle birlikte (bkz § 12 ve 83)
bu vurgu sistemi yabancı kelimeleri iyiden iyiye dilimize sin­
dirm ektedir. Bununla birlikte yabancı kelimelerde vurgu ay­
rıklıklarına yine daha çok rastlanm aktadır.
II, ÖBEK VURGUSU
A. BELİRTME ÖBEKLERİNDE
93.
Kelimeler söz içinde öbekleştikçe yeni bir vurgu reji­
mine girerler. İki, bazan daha ziyade kelimenin vurgulan
bayağı ortadan kalkar, veya pek zayıflar, onların yerine yeğin­
liği fazla bir vurgu öbeğe hakim olur :
sofra' örtüsü sütçünü'n çocuğu sevim li çocuk
çocu'k için pe'k tatsız Sıra' bekledim. Gedik
A hm e't Paşa gibi.
Buna ö b e k v u r g u s u (accent de groupe) deriz. Belirtme
öbeklerinde vurgulu hece hemen daima belirtenin vurgulu he­
cesidir.
Bu vurgu öbeğin direği demektir. Belirtme öbekleri bu
vurgu etrafında meydana gelir ve ondan anlam alırlar.
B. BİRLEŞİKLERDE
şik
İleride göreceğimiz gibi (bkz § 260) Türkçede b i r l e ­
k e l i m e l e r (mot composé) hemen daima belirtme
120
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
Öbekleri şeklinde görülür. Başka bir deyimle birleşik kelime­
ler kelime öbeklerinin sabit kavram lar kazanmasıyla meydana
gelir. Bu sebeple birleşik kelimelerde vurgu aslında bir öbek
vurgusudur. Bu vurgu b a s i t k e l i m e l e r i n (mot simple)
vurgularına benzemez. Hemen daima sondan önceki hecelerde
bulunur ve bir gerilek vurguya benzer ;
sözü'nkısası yü'zbaşı fi’ldişi aya'kkabt gü’lkurusu ba'şçavuş sivri’sinek gözü'dönük anada'ndoğma cana’yakın he'rgün e'naz ba’şetm ek
hoşa’gitm ek başta'nsavmak gibi.
Birleşenlerin ayrı ayrı, veya birlikte yazılmaları vurgu
ile ilgili değildir, itibaridir. Bununla birlikte bazı birleşik ke­
lime kalıplarında vurgu son heceye çekilebilir ;
açıkgö’z pisboğa’z kırkaya’k alış veri’ş öteberi'
gözüpe'k v.b.
Bunun gibi eski kaynaşmış birleşiklerde de vurgu son heceye
doğru yürümüş bulunur, bkz Ş 50 ;
hayku'ş
sekse/n
sütla'ç haydama'k
E rtuğru’l gibi.
kahvaltı'
111. CÜMLE VURGUSU
A. YÜKLEM VURGUSU
94- Söz içinde daha büyük bir birlik teşkil eden cümlenin
de ona bütünlük veren bir vurgusu vardır. Buna c ü m l e
v u r g u s u (accent de phrase) adını veririz. Bu, cümleyi
meydana getiren kelime ve öbeklerin vurgularından daha yük­
sek bir yeğinlik doruğu teşkil eder. Bayağı hallerde cümle
vurgusu yüklem üzerinde olur :
Dünkü program güze'ldi. Turgut yartn arabayı
getirece'k. gibi.
S E S B İL G tS t
121
Cümle vurgusu çok defa üzerinde bulımduğu kelimenin
vurgusu ile üstüste düşer ve onu daha yeğinleştirir. Ancak
cümle vurgusu sözün anlamına göre gezicidir. Onu yerine göre
cümle unsurlarından herhangi birinin üzerine götürebiliriz. O
zaman cümlenin anlamca ağırlık noktası da o kelime üzerine
geçer.
B. DEĞİŞİK VURGU
Böylece bayağı yüklem üzerinde bulunan vurgu cümlenin
öbür üyelerinde görülür ;
Turgut yarın arabayı' getirecek.
Turgut yarı'n arabayı getirecek.
Turgu't yarın arabayı getirecek, gibi.
Bu anlamca vurgulamayı daha fazla belirtmek için de çok
defa aynı zamanda cümle tertibini değiştiririz :
Yarın arabayı Turgu't getirecek, (başkası değil)
Turgut arabayı yarı'n getirecek, (başka zaman değil)
Yarın Turgut arabayı' getirecek, (başka şeyi değil)
gibi.
Yani cümle vurgusunu taşıyan kelimeyi yükleme yaklaştırırız.
Buna göre cümle vurgusu anlamla da ilgili bir s ö z d i z i m i
unsuru olur, bkz § 444. Bu sebeple ona m a n t ı k v u r g u s u
(accent logique) adı da verilir.
IV. BERKİTME VURGUSU
.95. Yukarıda gördüğümüz anlam birliklerine göre vurgu­
lar dışında kullanışa bağh vurgular da vardır ki bunlardan
biri b e r k i t m e v u r g u s u dur (accent in ten sif). Bir mak­
sadı, bir duyguyu şiddetle belirtmek için söz içinde bir heceyi
olağanüstü vurgularız. Bu öteki vurgulardan yeğinlikçe üs­
tündür, Çoğu zaman zaten vurgulu olan bir hecenin üzerine
gelir. Başka heceler üzerine geldikçe de kelimenin asıl vurgu­
sunu çeker. Berkitme vurgusunu iki çeşit sayabiliriz :
i::
TÜRKÇENİN GRAMERİ
A. DUYUŞ VURGUSU
Derin bir duyguyu anlatmak için sözün bir hecesini şid­
detle, h a tta çok şiddetle vurgularız. Buna d u y u ş v u r g u s u
(accent affectif) deriz :
ya"zzik.
güze"l.
çT'k dışarı. o"f.
adam. gibi.
Ma”hvoldu
Duyuş vurgusu çoğu zaman vurgulu hecenin seslisinde
u z a m a (allongem ent), veya heceyi kapayan sesdeşte i k i z ­
l e ş m e gibi değişikliklere sebep olur, bkz § 14.
B. OBARTMA VURGUSU
Bir düşünceyi kesinlikle ve önemle belirtmek için de sö­
zün bazı heceleri şiddetle vurgulanır. Buna o b a r t m a v u r ­
g u s u (accent emphatique) deriz :
Hi"ç birşey getirmedi. K i"m olursa olsun. Otu"z
bin Ura verdim. Su"çlu, su"çsuz hepsi. Ko"cca
adam ağlayor. gibi.
Berkitme vurgulan ile birlikte çoğu zaman hecenin ses­
lisi uzatılır. Bazan da bir sesdeş uzatılabilir, bkz § 40. Yani
sonraki hecenin önses sesdeşi ikizleştirilip açık olan bir v u r­
gulu hece kapatılır.
Berkitme vurguları dikkatle yerinde kullanılmalıdır. Kö­
tüye kullanılması hitabette d o k u n a k l ı v u r g u (accent
pathétique) adını alır ve sözün tabiiliğini bozar.
V. AHENK VURGUSU
96.
Müzikte notalar belli aralıklarla vurgulanır. B ir bes­
tenin temposu, söyleniş, veya çalmış hızı iki vurgu arasındaki
SESBİLGİSİ
12}
zamanla ölçülür. Konuşurken de aşağı yukarı böyle belli ara­
lıklarla sözün bazı hecelerini vurgularız. Buna a h e n k v u r ­
g u s u (accent rythm ique) adını veririz. Sözde ahenk tab iat­
ta ahengin bir görünüşüdür.
Ahenk vurgusu çoğu zaman vurgulu bir hecenin yeğinli­
ğini artırır. Öbür heceler bu vurgulu hece etrafında öbekle­
nirler. Böylece sözün heceleri a h e n k ö b e k l e r i ne (groupe
rythm ique) ayrılmış olur.
Ahenk vurgusu oldukça serbest bir vurgudur. Vurgunun
yerleri ve yeğinliği konuya ve konuşan kişiye göre çok fark ­
lar gösterir. E n çok şiirde ve hitabette belirgin bir hal alan
ahenk vurgusu tam olarak ancak söyleyenin ağzından tespit
edilebilir.
Bununla birlikte metin halinde bir şiiri, bir hitabeyi okur­
ken tonları gibi onun ahenk vurgularını da canlandırmaya ça­
lışırız. Bu türlü okumaya y ü k s e k o k u m a (récitation)
deriz :
«E"y Türk gençliği. / Birinci vazife"n
istiklâlini, / Tü"rk Cumhuriyetini /
muhafaza / ve m üdafaa etm ekti"r. /
yetinV'n / ve istikbalini"n
yega"ne
budü'r».
/ Tü"rk
ile'Tebet
Mevcuditemeli
«Garbi"n / ucu"nda / so"n kıyıdan
e"n gürül­
tülü. / Bir m e"t zamanı
gökyüzü kurşu"nla
örtülü».
2. Dilim : T u n I a n m u
I. SÖZÜN TONLARI
97.
Yukarıda sesleşme bahsinde (bkz < 6 v.i.) insan sesi,
ün ve konuşma sesi hakkında bilgiler verdik. Sözün ezgisin­
den bahsederken de seste yükseklik vasfına değinmiştik, bkz §
89.
!24
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
A. BESTELENME
Müzikte olduğu gibi konuşmada da sesin nispî yüksek­
liğine perde, yahut ton (ton) deriz. Konuşma sesi kayıcı ol­
makla birlikte müziktekine benzer y ü k s e k l i k
değiş­
m e l e r i (variation de hauteur) gösterir.
Biz her cümleyi anlamına göre adeta a y a k ü z e r i
(improviste) besteleriz. Kelimeleri, cümleleri türlü ses per­
delerinden geçirerek onlara anlam incelikleri katarız. Bu­
na t o n l a n m a (intonation) denir. Şiirde bu bestelenme
daha da özentili olur. Sözün ezgisi müzik ezgisine yaklaşır.
Hepsi insan duygularım ifade etmeleri bakımından tonlanmamn dünya dilleri arasında birçok ortak v asıflan vardır.
F ak at her dil kendi cümlesini kendi tarzında tonlandınr. Bun­
dan da dillerin kendilerine has olan müzikal etkileri meydana
gelir.
Anlama göre tonlanmamn incelikleri sınırsızdır. Bazan
bir kelimeye, bir cümleye verdiğimiz farklı tonlarla çok çe­
şitli anlam lar ve duygular ifade edebiliriz. Meselâ bir evet
kelimesini türlü tonlam alarla söyleyelim, anlamının ne kadar
çeşitlendiğini görürüz.
B. TON ÇEŞİTLERİ
.98’. Tonlanmamn getirdiği anlam incelikleri ancak kulak­
la kavranabilir niteliktedir, yazıya ve tarife sığmaz. Bununla
birlikte söyleyişin belirgin bir vasfım tonu ile ifade ederiz :
a ğ ı r ton, h a k i m ton, k a y ı t s ı z t on, a l a y l ı t o n
gibi. Y üksek perdeden, aşağı perdeden gibi deyimlerimiz de
vardır.
Sesbügisi ölçüleriyle tonlanm ayı kaba taslak belirleriz.
.Söz içinde yer yer yanlarındakilerden daha yüksek bir tonla
söylenen sesler y ü k s e k l i k d o r u k l a r ı (aommet de
SESBİLGİSİ
125
hauteur) teşkil ederler. Bunlara genel olarak y ü k s e k t o n
(ton élevé) deriz. Öteki hecelerin tonları bu doruklar arasın­
da dalgalanır. A radaki ton çukurları da a l ç a k t o n (ton
abaissé) adını alır. Ancak tonlanmada titreşim sabit olmayıp
kayma halinde bulunduğundan bir hecenin tonu çoğu zaman
yükselme, veya alçalma halinde farkolunur. Öncekilere y ü k ­
s e l e n t o n (ton ascendant), sonrakilere a l ç a l a n t o n
(ton descendant) adını veririz. P ratik te önemli olanlar da
bunlardır.
II. CÜMLENİN TONLANMASI
99.
Gerçi tonlanm a yukarıda belirttiğimiz gibi sözün ko­
nusuna, kişinin ruh haline ve mizacına göre büyük farklar
gösterir. Ancak sözün yapısına ait olmak üzere de bazı ton­
lanma kuralları vardır. Çünkü belli bir hece üzerindeki yük­
selen, yahut alçalan bir ton cümlenin cinsini, kimliğini tayin
edebilir; B i l d i r i m c ü m l e s i , ş a r t c ü m l e s i , s o r u
c ü m l e s i gibi. Buna c ü m l e t o n u (ton de phrase) de­
riz.
A. BASIT CÜMLEDE
Bildirim cümlesinde ton dalgalanm aları bayağı hallerde
v u rg u lara paralel olarak meydana gelir. Cümle yüksekçe bir
ton la başlar, ilk vurgulu heceye doğru yükselir. Sonra düşer,
yeniden yükselir. (lümle tonu son hecede bir alçalan tondur ;
B ütün yolcular otobüsten indilerdi. Bugün hasta­
m ız daha iyh.
Soru cümlesi ise bir yükselen tonla biter ;
B u yabancı kadın k im ıf Şoför çantalarımızı ge­
tirecek mil?
Bu sebeple bazı hallerde hiç bir soru şekli kullanmadan da
sadece bir yükselen tonla birşey sorabiliriz ;
Anlaşıldiı?
Arabanın
numarasn?
Orada
göreceğimiz iş ıf gibi.
126
TÜRKÇENİN GRAMERİ
B. b i r l e ş i k CÜMLEDE
B i r l e ş i k c ü m l e l e r m her türlüsünde b a ş c ü m l e nin bir tonu vardır ki basit bildirim cümlesinde olduğu gibi
bir alçalan tondur. Genel olarak önce gelen çeşitli i k i n c i l
c ü m l e l e r bir yükselen tonla biterler. Bu ton onlan esas
cümleye bağlayan bir sözdizimi unsurudur, bkz § 455 v.i.
Bakmayla öğrenmek olsai it kasap olurmuş'i.
Çok söyledimı, fakat dinletemedim-).
ö fkeyle kalkanı zararla otururı. gibi.
B a ğ l a m c ü m l e s i n d e çoğu zaman bağlamı kaldırı­
rız. Sadece bu yükselen ton iki cümleyi bağlam aya yeter, bkz §
340, 461 v.i.
Çok söyledimı, dinletemedim-). Y organ gittiı,
kavga bitti-). Yem ek yedikı, biraz konuştukı,
yattık), gibi.
Sözün yapısı ile doğrudan doğruya ilgili olan bu tonlanmaya m a n t ı k t o n l a n m a s ı (intonation logique) da de­
nir. Burada yükseklik değişmeleri oldukça sınırlıdır.
Duygu ve dileklerimizi ifade sırasında ise çok daha fazla
yükselen ve alçalan tonlar kullanırız. Buna d u y u ş t o n î a n m a s ı (intonation affective) adını veririz. B urada söz
adeta bir m u s i i h a r e k e t i (mouvement musical) etkisi
yapar:
Oturı, diyorum sana).
Çoki çoki teşekkürler).
gibi.
m . DURGU VE DURAK
100.
Bir soluk verme sırasında yapabildiğimiz kadar he­
celer yaparak bir söz parçası meydana getiririz. Sonra durup
S E S B İL G İS İ
127
soluk alırız. Buna s o l u k d u r g u s u (pause de souffIe)
denir. Aslında dil en küçük söz birliği olan cümleyi soluk
durgusuna göre ayarlamı.ştır. Yani in.san bir düşünce birliğini
bir soluk içinde vermeye çah.şmıştır. Demek ki cümlenin ilk
tabii ÖİÇÜ.SÜ soluktur. Yazı dilinde soluk bahis konusu olma­
dığı için cümleler baştan beri daha çok eklenmiş ve uzatıl­
mış görülür.
A. GRAMER DURGULARI
Konuşurken çoğu zaman bir solukta bir cümle söyleriz ve
alçalan tondan sonra bir d u r g u (pause) yaparız. F akat ba­
zan da bir solukta birkaç cümle, yahut birkaç solukta bir uzun
cümle söylediğimiz olur. Bu sonuncu halde cümle içinde uygun
yerlerde soluk durguları yaparız. Bu durgular da cümle so­
nundaki durgu gibi sözdizimi ve anlamla ilgilidir. Bu bakım­
dan sözün ezgisine a ittirler ve unsurlarından sayılırlar.
Uzunca birleşik cümlelerde yükselen tonla biten ilk
y a r g ı ö b e ğ i nden sonra çoğu zaman bir durgu y ap an z:
Havalar böyle serin giderse / hu yaz denize gire­
meyeceğiz. Sen kendi vazifeni yapmadıkça / baş­
kalarına kusur bulamazsın.
Cümle içindeki durgular hemen her zaman sözün bağlantı
yerlerini belirtm ek ve kavram lan açıklamak, anlayışı kolay­
laştırm ak gibi m aksatlarla yapılır. Bunlara g r a m e r d u r g u l a r t (pause gram m aticale) deriz. Ancak gerektikçe bun­
lardan soluk yenilemek için de faydalanınz.
B. AHENK DURGUSU
101.
N ihayet ahenk vurgusuna paralel olarak sözde
a h e n k d u r g u l a r t (pause rythm ique) da yapılır. Bun-
i;s
TÜRKÇENİN GRAMERİ
1ar ahenk öbeklerini birbirinden ayıran kısa durgulardır. Şiir­
de çok iyi fark olunurlar, bkz § 96.
«Düşman geldi / bölük bölük / dizildi,
Alm m ıza / kara yazı / yazıldı.
Tüfek icad oldu / m ertlik bozuldu,
Eğri kılıç kında / paslanmalıdır».
«Ne m üm kün / zulm~ile / bidad'ile / im hayi
hürriyyet. / Çalış / / idraki kaldır / muktedirsen j j
adem iyy etten».
Son m ısrada görüldüğü gibi ahenk durgusu ulaşmayı önler,
bkz § 32.
C. DURAK
Bir düşünceden bir düşünceye, bir konudan başka bir ko­
nuya geçmek için derece derece daha uzun durgular yapm a­
mız lâzım gelir. Buna d u r a k (repos) adını veririz. Durak
yazıda s a t ı r b a ş ı ( â l a ligne) yaparak gösterilir. D urak­
lar dinleyenin ve okuyanın sözü toparlayıp sindirmesine y ar­
dım eder.
H itabette durguların ve durakların yerlerini ve ölçülerini
tayin etmek birinci derecede önemlidir.
3. D ilim ; N o k t a l a m a
102.
Yazının sözü incelikleriyle tespit etmek hususunda­
ki yetensizliğini yer yer belirttik, bkz § 2, 3 v.b. Yazıyı fazla
işaretlerle doldurmanm da onun pratik değerini kaybettirece­
ğine işaret ettik. Bununla birlikte okumayı kolaylaştırm ak için
e.skiden beri, özellikle sözdizimi değerleri olan, alfabe dışı bazı
işaretler kullanılmıştır. B unlar zamanımızda farklı yazılarda
ortak, m illetlerarası bir değer kazanmış olup n o k t a l a m a
i ş a r e t l e r i (signe de ponctuation). adını alırlar.
SESBİLGİSİ
129
N o k t a l a m a (ponctuation) başlıca sözün boğum nok­
talarını, bazı durgu ve durakları, cümle çeşitlerini göstermeye,
dolayısıyla sözün vurgu ve tonlarını azçok hatırlatm aya ya­
rar. Bu işaretleri her dilin ezgi ve sözdizimi özelliklerine göre
kullanmak gerektir.
N oktalam a işaretlerini a s ı l i ş a r e t l e r (signe principal) ve k a t m a i ş a r e t l e r (signe accessoire) diye iki
takım a ayırabiliriz.
I. ASIL İŞARETLER
Asıl işaretler doğrudan doğruya sözdizimi ile ilgili olan­
lardır. B urada herbirinin başlıca kullanış hallerini göstere­
biliriz:
A. NOKTA
103.
1. Basit, veya birleşik her bildirim cümlesinin sonu­
na konur. N o k t a (point) uzunca bir durguya işaret sayılır:
Bu çorba tuzsuz.
«Keskin akti keramete kıç
attırır». Evet. Dönecekler, çünkü eşyalarını
burada bıraktılar, gibi.
2.
Kelimelerin önseslerini, veya birkaç harflerini alarak
yapılan kısaltm alarda kullanılır :
T.C. (Türkiye Cum huriyeti), P.T.T. (Posta,
Telgraf, Telefon), Dr. (Doktor), cad. (cadde),
8. (sayfa), v.b. (ve başkaları) gibi.
M illetlerarası ve milli tanınm ış kısaltm alar sözlüklerde
gösterilir. Özel kısaltm alar ise yayım larda cetvel halinde ve­
rilir. Yeni zam anlarda çok kelimeli kuruluş adlarının, h atta
kimi cinsadlarının ilk harflerini, veya ilk hecelerini çoğu nok­
tasız yanyana getirerek kısaltm alar yapmak yaygın bir hal
alm ıştır :
Türkçenin G rameri F : 9
130
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ABD (Amerika Birleşik Devletleri), AE T (Av­
rupa Ekonomik Topluluğu), TEK (Türkiye
Elektrik Kurumu), Sifaş (Sentetik iplik F ab ri­
kaları Anonim Şirketi), d.d.t. (dichlorodiphenyltrichlorethane) gibi.
Tanınmamış kısaltm alar kullanm aktan sakınmalıdır. Hele
yeradlarını K.M.Paşa (Koca Mustafa Paşa), Ç. Kale (Çanak­
kale), D. Bakır (Diyarbakır) gibi zorlayarak kısaltm ak yer­
sizdir.
3. Nokta rakam ların önüne konarak
( a t l a r ı anlamım verir :
s- ı r a
say ı s ı-
5. (beşinci), 12. (on ikinci). III. (üçüncü). XI.
(on birinci) gibi.
VIII. yüzyıl, IV. bölüm gibi IV. Murat, III. Selim de Türkçe
sıfat takım larıdır. Louis XIV, Friedrich II. gibi Batı dilleri
klişelerini Murat IV, Selim III. diye kopya etmek Türkçe ol­
maz.
4. Sıra göstermek üzere bahis ve satır başlarına konan
harfler ve rakam lardan sonra kullanılır :
Şu sajrfalarda görülen 1. 2. 3. 4-> § 92 a. b. c. d.
satır başları, yukarıya doğru A. Nokta, B. Ahenk
Durgusu, III. Durgu, ve Durak başlıkları gibi.
5. Rakam lar arasına lira ve kuruş hanelerini, binler h a­
nelerini, tarih verirken gün, ay, yıl sayılarını göstermek için
konur :
128.75 (jniz yirmi sekiz lira, yetmiş beş kuruş),
12.540 (on iki bin beş yüz kırk lira), İstanbul
10. 5. 1972 gibi.
SESBİLGİSİ
131
B. VİRGÜL
104.
Cümlede aynı işleyişe ortak olup sıralanan kelime­
ler, belirtme öbekleri ve yargı öbekleri arasına v i r g ü l
(virgüle) konur :
K orkut, kardeşleri iyi insanlardır. Mutfağı,
banyoyu iyice temizlesin. Zeynep ayır başlı,
zeki bir kızdır. Doktor telefon etti, sizi sordu.
gibi.
Virgül burada bir u l a m a b a ğ l a m ı yerini tutm aktadır.
Üçlü bir sırada daha çok bir virgül ve bir bağlam kullanırız ;
Ali, Ülker vc Haşan birlikte gidecekler gibi.
2. Virgül çeşitli bağlam lardan önce, özellikle bağlam cüm­
lelerinde kullanılır :
Hergün bir, hatta bir buçuk saat yürüyüş yapa­
rım. Eczacı, yahut kalfası hazırlayacak. Ne bah­
çıvan göründü, ne oğlu. Osman yalnız gelemez,
çünkü yolu bilmez, gibi.
3. Y a n a ş m a
virgül kullanılır :
t a k ı m l a r ı nda iki kelime arasında
Biz Yıldızı, ortancalarını tanıyoruz. Tuğrul Bey,
mühendis dün bize gelmişti, öbürgün, 22 tem­
muzda başlayorlar. gibi.
4. Cümlede bir unsunın kendisini izleyen kelimeyle bir
belirtme öbeği halinde bulunmadığını anlatmak, yani böyle
bir k a r ı ş t ı r m a y ı (confusion) önlemek için aralarına
virgül konabilir :
Dumrulun, bavulunu taşıması lâzım (Dumrulun
bavulu değil, dumrulun . . taşım ası). Bu, adamın
132
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
niyetini gösterir (Bu adam değil, Bu [hal] ada­
mın ... ), gibi.
Söyleyişte bu karıştırm ayı vurgu, veya yüksek tonla önle­
riz.
5. Bir cümle içindeki, bazan da başında veya sonundaki
s a p l a m a ö b e k l e r i m (groupe parentetique) ayırm aya
yarar :
Bütün erkekler, sakatlar ve yaşlılar hariç, silâh
altına alınmıştı. Osmandakiler bir yana, bütün
çuvalları toplayacaksın. Yarın, babanızdan bir
cevap gelsin gelmesin, bana bir telefon edin.
O zaman kelime vurgusu sertleşir, bkz § 94- Para
alırsa ödeyecekmiş, aslı yok ya. gibi.
Aşağıda göreceğimiz gibi bu saplama öbeklerini cümle için­
de çizi ve parantez arasında da gösteririz.
6. Hitap için kullanılan ç a ğ r ı h a l i nde adlar (bkz Ş
286, 344) ve ü n l e m o b e k i e r i nden sonra konur :
Vatandaş, Arkadaşlar, Babacığım, Kardeşim
Bedri Bey, Sayın Meslekdaşım, Yavrum , bu
türlü konuşmayın, gibi.
C. NOKTALI VİRGÜL
105.
1. Cümlede aynı işleyişe ortak olup virgüllerle ayrıl­
mış bir sıra kelime ve rakam ları takım lara bölmede n o k t a l ı
i r g ü l (point - virgüle) kullanılır ;
İkiye ayrılmışlardı: Ali, Erdoğan, Kaya; Orhan,
İsmail, Aydın. Oda numaraları: 123, 124, 128;
302, 306, 307.
2.
Virgüllerle ayrılm ış iki bağlam cümlesinden bir çok
üyeli birleşik cümle yaparken araya konur :
SE SB tL G tSt
133
«Doluya koydum, almaz; boşa koydum, dolmaz».
«At ölür, m eydan kalır; yiğit ölür, şan kalır».
Yüzüne gülersin, şımarır; aldırmazsın, küser.
Noktalı virgül orta bir durguya işaret sayılır. F akat Türkçe­
de az kullanılır.
D. İKÎ NOKTA
106.
lanılır :
Gelecek söze dikkati çeker. Başlıca şuralarda kul­
1. B ir başkasından d o l a y s ı z s ö z nakledeceğimizi
bildirince o sözden önce nokta yerine i k i n o k t a (deux
points) koyarız ;
Günlük emirde şöyle deniyordu: «Ordular,
hedefiniz Akdenizdir. İleri!» gibi.
Bu sözleri tırn ak içine alırız. Kısa d o l a y s ı z s ö z l e r i
(discours direct) ise cümle içinde virgülle ayırm akla yetini­
riz :
Ben onu tanımayorum, diye çocuğu başından
savmış. Bir atasözü, öfkeyle kalkan zararla
oturur, diyor, gibi.
2. Bir konuya girişmek, bir açıklama yapmak ve örnek­
ler vermek istediğimiz zaman onlardan önce iki nokta koya­
rız. Şu sayfada gördüğünüz örnekler gibi :
... gördüğünüz örnekler gibi: ... ayırmakla yetiniriz:
... ik i nokta koyarız: ... şuralarda kullanılır: ...
gibi.
3. Sözün bahsettiği maddeleri saymak gerektiğinde on­
lardan önce :
Eskilerin tanıdıkları dört unsur şunlardır :
1. toprak, 2. su, S. ateş, 4- hava, gibi.
134
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
E. KESME NOKTALARI
107.
Sözün bir yerde kesildiğini ve başta, ortada, veya
sonda bir parçasının söylenmediğini göstermek için oraya üç
nokta, k e s m e n o k t a l a r ı (points de suspension) koya­
rız.
1. Bir a n l a t m a t a r z ı (manière de parler) olarak
konuşmada bazan k e s i k c ü m l e l e r (phrase suspendue)
yaparız ve cümlenin bir parçasını dinleyenin anlayışına bıra­
kırız :
Anlamaz ama ... (bir defa söylemeli). Para işine
gelince ... (onu henüz halledemedik). Bizi çağır­
madınız ki ... (gelelim). Ondan ötesi ... (bili­
yorsun), gibi.
Sözün bu m aksatla kesildiği sonundaki yükselen tondan an­
laşılır.
2. Bazı maddeler ve örnekler sayılırken daha başkaları,
benzerleri olduğunu, fa k a t sözün kısa kesildiğini gösterirler;
Hepsi satılık: m u tfa k eşyası, tabaklar, güm üş
takım ları ... Bir sürü şikâyet: yorulmuş, uyu­
mamış, üzülmüş ...
B urada kesme n o ktalan falan, ve başkaları ~ v.b. gibi belir­
siz zamirlerin yerini tutm aktadır.
3. Bir söz naklederken atlam ak istediğimiz parçaların
yerine kesme noktaları koyarız. Yazmak istemediğimiz bir
t-f-îimeyi de noktalarla geçiştiririz,
Bkz Kamusu Türkî : N okta - ... 3. Kelâmın b itti­
ğine işaret olan benek, durak. Bu bahçeye ...
lira fiy a t vermişler. Kâğıtları B ... adında hir
kadın almış, gibi.
SESBİLGİSİ
135
F. SORU İŞARETİ
lOS.
B ir şey öğrenmek istediğimiz yerlerde
s o r u i ş a r e t i (point d’interrogation) ile kaparız :
cümleyi
1. Soru cümlelerinin sonuna gelir :
Ne var? Kim söyledi? Nasıl bir gömlek isteyorsunuz? Sağıroğlu yarınki toplantıya gelecek
m i? «Benden alâ çiçek var mı?» gibi.
Gerçek soru bildirmeyen soru kelime ve takılarından sonra
bu işaret kullanılmaz :
Nasıl oldu,
bilmeyorum. Bira
içerim, gibi.
buldum
mu,
Buna karşılık içinde soru kelimeleri bulunmadığı halde yük­
selen tonla bitip (bkz § 99) soru anlatan cümlelerden sonra
kullanılır :
Tabii anladınız? Biraz daha? Peki, son fiyat?
gibi.
2. Söz içinde parantez arasında bir soru işareti önüne
konduğu kelime, veya cümlenin şüpheyle karşılandığını, veya
ciddiye alınmadığını gösterir :
Bu yolcu A frikada bulunduğunu (?) söyleyor
ve m üthiş av hikâyeleri anlatıyordu. O genç
adam A ydın Oğullarındanmış (?). gibi.
G. ÜNLEM İŞARETİ
109.
1. Ü n l e m i ş a r e t i n i (point d ’exclamation) ge­
nellikle ünlemlerin ve sevinç, hayranlık, acı, korku gibi şid­
detli duyuşları anlatan cümlelerin sonuna koyarız :
H ey! Sakın hâ! Hele hele! Ne güzel tesadüf!
Korkunç bir sessizlik! Yazıklar olsun! gibi.
136
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Heyecanlı çağrı ve hitaplarda da ünlem işareti kullanırız. Çok
defa da ünlemi, veya ç a ğ r ı h a l indeki (vocatif) ismi cüm­
leye bir virgülle bağlayıp ünlem işaretini cümle sonuna koya­
rız :
Sevgili Vatandaşlarım! Yaşar! Orhan Bey!
Uyanın, arkadaşlar! Çocuk boğuluyor, im dat!
Aferin, seni tebrik ederim! gibi.
2.
Söz içinde parantez arasında ünlem işafçti önüne gel­
diği kelime, veya cümlenin hafifseme ve eğlenti ile kullanıl­
dığım gösterir ;
senin yüzücülük rekoru (!) Kalifornyada
m ıydı? Ruhları davet edermiş (!) bu profesör.
gibi.
n . KATMA İŞARETLER
110.
K atm a işaretler asıl noktalam a işaretlerine yardımcı
ve daha çok yazı ve basım la ilgili işaretlerdir.
A. BİRLEŞME ÇİZGİSİ
B i r l e ş m e ç i z g i s i (tra it d’union) noktalam adan zi­
yade yazıya yardımcı bir işarettir. Yerine göre kelimelerin, ke­
lime parçalarının, kök ve eklerin birleşik olduğunu gösterm eye
y a ra r :
1.
İki kelimeyi özel bir anlam da yaklaştırm ak, karşılaş­
tırm ak, veya birleştirm ek için aralarına konur. Bunlardan
bazıları koşma takım kalıbında birleşik kelime sayılır, bkz §
273. Bazan rakam lar arasına da konur :
H int-Avrupa diUeri, Türk-Ingiliz ilişkileri, 19141918 savaşı, diş-dudak sesdeşi, 15-18 yaşlarındaki
gibi.
137
S E S B İL G İS İ
Bizim b e l i r t m e ö b e k l e r i n e uygun olarak yapılmış bir­
leşik kelimelerimizde de birleşme çizgisi kullanmak yersizdir
(yurd-içi, kanun-dışı, deniz-aşırı).
2. Dilbilgisinde ekleri ve kökleri ayırdetmek için araları­
na birleşme çizgisi koyarız. Bu kitapta gördüğünüz gibi
(bil-gi-siz-lik ).
3. E ski yazı diline ait Arapça ve Farsça belirtme öbek­
leri ve birleşiklerdeki ekleri ve eklemleri göstermek için de ye­
rine göre kullanılır :
derd-i m aişet Encümen-i Daniş talim-ü terbiye
scvk-ü idare Dar - ül-Fünun K eşf - üz-Zunun
gibi.
4. B ir satır sonunda bitmeyen kelimenin parçası sonuna
konur. B urada son hecenin satıra tam olarak sığdırılmasına
dikkat edilir. Yani hece bölünmez :
... bildirece- ktiniz. değil, ... bildirecek- tiniz.
gibi.
B. ÇÎZÎ
111.
Birleşme çizgisinden biraz daha uzun olan
(ü re t) başlıca iki yerde kullanılır :
çizi
1.
İki, veya daha fazla taraflı bir g ö r ü ş m e de (in­
terlocution) konuşanın değiştiğini dolaysız söz olarak göster­
meye yarar. Konuşan değiştikçe satırbaşı edilir :
Turhan s o rd u :
—
—
—
—
N e yapacaksın?
Reddeceğim.
îy i düşündün m ü f
E vet. Bugünkü şartlar altında çahşamam.
gibi.
138
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bu kullanışta çiziden önce konuşanların adları da konabilir.
Tek başına bir kimseden bir dolaysız söz nakletmek için de
bir çizi ile satırbaşı yapmak mümkündür :
A li birden bire bağırdı :
— Bırakm am , vallahi!
2.
Cümle içinde bir saplama cümlenin başına ve sonuna
komu” ve onu asıl cümleden ayırır :
Bütün varlığını — zaten bir evi ile kitaplarından
başka bir şeyi y o ktu — bir hayır derneğine
bağışladı, gibi.
Saplama cümlenin iki virgül ve parantez arasına da alındığını
görürüz, bkz § 104, 113.
Saplama cümlenin virgülle olduğu gibi (bkz § 104) tek
uzun çizgi ile cümle sonıma bağlandığı da olur ;
Balkan Meselesinin yeni hir safhası Berlin andlaşm astyla başlar — burada ayrıntılarına girecek
değiliz, gibi.
C. NOKTALI ÇÎZÎ
112.
Satır başlarındaki bahis, madde ve p arag raf başlık­
larından, bazan da harflerden ve rakam lardan sonra n o k ­
t a l ı ç i z i (point - ü re t) konur. Az kullanılır :
N oktalı Çizi .— ... , Madde 12.— ... ,
Onikinci Madde.— ..., § 16.— ..., B .—
Jf.~- ... gibi.
Aynı yerlerde tercihe göre nokta, iki nokta ve çizi de kullanıl­
dığından bu noktalı çizi vazgeçilmez bir işaret değildir.
D. TIRNAK
Kapsadığı kelime ve cümleleri söz içinde ayırdetm eye ve
belirtmeye y a ra r ;
SESBİLGİSİ
139
1. Söz içinde yeni, veya dikkate değer, önemli bazı keli­
meler, deyimler, söz parçaları çoğu zaman t ı r n a k (guillmets) içine alınır :
Rusların yeni hir «sulh taarruzu» hazırladıkları
anlaşılıyor. Bu bölgeyi «en iyi bildiği söylenen»
Taşçıoğlu ile görüştüm, gibi.
2. Başka bir kimseden, veya metinden söz naklettiğimiz
zaman onu — önünde iki nokta olsun olmasın — tırnak içine
alırız, bkz § 106 ;
Şair vatanı şöyle ta rif ediyor ;
«Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır».
Tırnak içinde gösterme yerine nakledilen sözler altı çizilmek
ve basım da değişik harflerle dizilmek suretiyle de belirtilir.
E. PARANTEZ
113.
1. Cümlenin yapısına girmeksizin söze katılan yardım ­
cı, açıklayıcı kelime, rakam , işaret, g ö n d e r m e (renvoi)
ve sözleri içine alır ;
Kıbrıs Anadoludan ancak 45 m il (75 K m .) kadar
uzaktadır. O tarihte (m ayıs 1919) Yunanlılar
Anadoluya ayak basmış bulunuyorlardı. Soru
cümlesinin sonuna bir soru işareti (? ) koyarız.
Virgüle gelince (b kz § 104) üu daha ziyade . . .
gibi.
Eskiden p a r a n t e z c ü m l e s i denen s a p l a m a c ü m ­
l e l e r (phrase parenthètique) de daha çok parantez içine
alınırdı. Şimdi bunları yeğlikle iki çizi, veya iki virgül arasın­
d a gösteriyoruz, bkz § 104 ve 111.
2. P arantez bazan tek olarak satır başlarında, veya me­
140
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
tin İçinde sıra gösteren rakam ve harflerin üzerine çevrilmek
suretiyle de nokta yerine kullanılır: Meselâ bu parantez bah­
sinde 1. 2. satır başlarını 1) 2) şeklinde, § 92 a. b. c. satırbaşlarını a) h) c) şeklinde de gösterebilirdik.
Buralarda noktayı yeğlemeliyiz.
F. KÖŞELİ PARANTEZ
114- Parantezle çevrilmiş bir söz parçası içinde tekrar
parantez açmak gerekli olursa k ö ş e l i p a r a n t e z (cro­
chet) kullanırız. Bu pek seyrek olur :
Bu kelimeyi Kaşgarlı Mahmut da (bkz Divan
C. ..., S. ..., s. ... [okunuş şüpheli]) almıştır,
gibi.
G. PARAGRAF
(3eniş bir konunun en küçük bölümlerine p a r a g r a f
deriz. Şu yazdığımız paragraf bahsi bir p arag raf teşkil eder.
Bazı eserlerde bu küçük konu birliğinin başına konan işarete
de p a r a g r a f (paragraphe) deriz ve üzerine num ara jdirütülür ;
§ 127. Fiillerden -im eki ile yapılan isimlere
gelince ... gibi.
Kanunlarda, tüzüklerde, yönetmeliklerde bir parag raf bir
m a d d e (article) teşkil eder. Bunlar p arag raf işareti kon­
madan num aralanır, yukarıda gördüğümüz gibi.
B ir madde, veya paragrafın satır başları ile bölünen p ar­
çalarına f ı k r a (alinéa) deriz.
İKİNCİ
BÖLÜM
Y A P IB î L G î S î
115. Giriş kesiminde belirttiğimiz gibi (bkz S. 20) keli­
melerin yapısını ve uğradıkları anlam ve ilişki değişikliklerini
bu y a p ı h i l g i s i bölümünde inceleyeceğiz.
A. KELİME DAĞARCIĞI
Her dilde anadilden gelen bir t e m e l k e l i, m e (mot
prim itif) varlığı bulunur. Daha yeni zamanlarda ü r e t i m
ve b i r l e ş i m yolları ile yapılmış, veya yabancı dillerden
gelmiş kelimelerle birlikte bu varlık dilin k e l i m e d a ğ a r
ç ı ğ ı m m ejüana getirir. D e y i m l e r , a t a s ö z l e r i (pro
verbe), f ı k r a l a r (anecdote) v.b. de dilin varhklanndandır
Dil yaşayan bir organizma gibi zamanın ihtiyacına göre
durm adan kendi yapısından kelimeler yaratarak ve yabancı
dillerden kelimeler alarak dağarcığım zenginleştirir. Bir yan­
dan da bazı kelimeleri eskitir ve düşürür. Buna göre kelime
dağarcığı artan, bir yandan da değişen, yenilenen bir hazine­
dir.
1. Eski Türkçenin Varlığı:
116. Bazı dillerde temel kelime varlığı baştan beri karış­
mış, birkaç kaynaktan gelmiş bulunur: F r a n s ı z c a , İ n ­
g i l i z c e gibi. Kimi dillerde ise bu varlık daha az karışmış,
142
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
daha saf kalm ıştır: A l m a n c a , T ü r k ç e gibi. O dillerin
gramerlerinde de görülen bu fark o ulusların eski tarihlerde
başlarından geçenlerle ilgilidir.
Eski Türkçe pekaz sayıda yabancı a l ı n t ı k e l i m e
(mot d’emprunt) kabul etmiş olmakla birlikte zengin bir a r ı
d i l (langue pure) kelime dağarcığına sahiptir. Kelime y a ra t­
ma gücü de gelişmiştir. Türkler tarih boyunca hep hakim ulus
olarak yaşadıklarından hakim dil baskısı görmemişler ve ko­
nuşmada dillerinin temel kelime varlığım korum uşlardır. Dilinüze yabancı kelimeler hep farklı, veya ileri teknik ve kültür
kelimeleri olarak girm iş olup bunların da çoğu yazı dilinde
kalmıştır.
Hunlardan gelen uluslar Avrupa-Asya kıtası üzerinde pek
uzun mesafelere yayılmış olduklarından T ü r k ( H u n ) d i l ­
l e r i farklı dillerden etkilenmişlerdir. T ürkler müslüman ol­
mazdan önce başlıca Çin ve Hint-Avrupa dillerinden kelimeler
aldılar. F ak at Eski Türkçede, Doğu Türkçesi alanında ra stla ­
nan daha çok din ve yönetim hayatına ait yabancı kelimeler­
den pek az bir kısmı E.ski Oğuzcaya geçmiş görünüyor.
Lehçemizde bu en eski, kimi dolaylı aiıntı kelimelerden
kalan yadigârlar sayılıdır. Bildiğimiz kadar :
Sanskritçeden bal, Yunancadan bez, Çinceden
inci, O rta Irancadan şeker, kürküm (safran),
O rta Farsçadan bağ, kamu, Soğutçadan kadın,
kâğıt, Sakacadan) don (geyesi), Toharcadan
küncüt (susam) gibi.
Doğu Türkçesi daha çok doğudan, Çinceden etkilenirken
Türkçe.sinin öteden beri daha çok batıdan kelimeler al:ğı anlaşılıyor, XI. yüzyılda K aşgarlı Oğuzcanm bir dereceye
:,dar Farsça etki alanına girm iş olduğunu belirtir. Bu zam an­
da iki lehçe arasındaki farklı kelimelerden bir takım ı zaten
daha eski zam anlarda H i n t - A v r u p a
d i l l e r i nden
Oğuzcaya gelmiş olmalıdır :
Y A PIB İLG İSİ
143
h(ü / a n yagı, çetük / muş (kedi), kent / halik,
pam uk / yün, a f tabı / kumgan (bakır güğüm),
saxt / üstem (kakma, işleme) gibi.
2. Orta Türkçeye Doğru :
117.
Türkler geçinden ve Parslarla temas halinde müslüman olmuşlar, ardından da Iranda devletler kurmuşlardır.
Bu sebeple müslümanlığın ilk kavram larından birçoğu bile
F a r s ç a kelimelerle öğrenilmiş, bunlardan bazıları da leh­
çemizde kalm ıştır :
abdest,
namaz,
oruç,
peygamber,
gibi.
günah
Sonradan din dili olarak A r a p ç a nm etkisi ön plana geç­
miştir.
Y ukarıda B atı Türkçesinin gelişme tarihine değindik, bkz
S. 15. Anadolu ve Rumelinde yerleşen ve dallanan dilimizin
A rapça ve Farsçadan kelime alması yazıda sınırsız, fak at ko­
nuşmada sınırlı olmuştur. Bunlar çoğu yazıdan, g ö z l e
a l ı n t ı (em prunt visuel) kelimelerdir. Yeni anavatan dili­
mizi daha iki medeniyet dili ile yakından tem asa getiriyor :
R u m c a ve İ t a l y a n c a . Ancak bunlar yazılarını bilme­
diğimiz bir ayrı, hıristiyan medeniyeti çevresine a it oldukları
için bize hemen yalnız konuşmadan, k u l a k l a a l ı n t ı
(em prunt auditif) yolundan teknik kelimeler vermişlerdir :
temel, takoz, poyraz, fırın, kaptan, gümrük,
manivela gibi.
B aşka yerli dillerden çoğu bölge ağızlarında kalan az kelime
almışızdır.
3. Yeni Türkçede :
XIX. yüzyıl başlarında Batıya açılıyoruz, F r a n s t z c a dan gözle alıntı başlayor ve bu dil batılı kavram ların bize ak­
tarılm asında anakaynak oluyor. Yazı dili olarak Y e n i O s -
X 44
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
m a n i i c a bir yüzyıl boyunca o kelimelere Arapça karşılık­
lar bularak bu büyük akımı karşılam aya çalışmıştı. Ancak
modern bir milli dil olma vasfını taşım ayan Osmanhca y ara­
tıcı imkânlarıyla birlikte iflâs etti. Y e n i T ü r k ç e modern
bir dilin bütün kelime dağarcığını kendi kaynaklarından bes­
lemek gibi büyük bir iddia ile ortaya çıktı.
B. k e l i m e l e r i n YAPISI
118.
Kelimeler bir, veya birkaç heceden meydana gelmiş,
her dile göre ayrı anlam birlikleridir. Kelimelere sözlükteki
yalın şekilleriyle l ü g a t k e l i m e l e r i deriz ( taş, nine,
toprak, getirmek). Söz içinde onlara ç e k i m e k l e r i ge­
tirerek kelimelerin başka kelimelerle ilişkilerini kurarız (A li­
nin, nine-den, toprağ-a, getir-di). Bunlara da g r a m e r
k e l i m e l e r i adını veririz.
Sözlük kelimelerinden bir takım ı bölünmez anlam unsur­
larıdır. Çoğu tek heceli olan bu ses topluluklarını daha basit
parçalara bölmek mümkün olmaz :
baş
su
boş kırk se v (m c k ) deve sekiz
u yu (m ak) gibi.
Bunlara k ö k l e r deriz. Bir takım ı ise anlam değişikliği ya­
pan ü r e t i m e k i e r i ile uzatılmış kelim elerdir:
baş-lık
ak
su-lu
boş-a-
Bunlara da k ö k e n l e r
sev-dir- deve-ci uyu-tgibi.
(radical) adını veririz.
Birleşik kelimelerden ve yabancı kelimelerden de tıpkı
Köklerden olduğu gibi üretim ekleriyle kökenler yapılm ıştır ;
can-sız din-daş hasta-lik şeref-li mühım-scradyo-cu. ayakkabı-cı kabadayı-lık darcan-lı
telefon et-tir- gibi.
Her üç halde kökenler yeniden üretim ekleri alıp ileri bir an­
lam değişikliğine uğram ış olabilirler :
Y A P IB İL G İS İ
145
su-lu-luk hoş-a-n- din-daş-ça cilt-le-t- aydkkahı-cı-lık tat-lı-lık-la dü§ün-ce-siz-ce gibi.
Gördüğümüz gibi her kelimede bölünmez bir temel anlam
unsuru vardır ki buna a n i a m l ı k (sémantème) deriz. T ürk­
çede her kök bir anlamlık sayılır. Bir anlamla ilgili kavram ­
ları genellikle o kökten üremiş, veya birleşmiş kelimelerle k a r­
şılarız. İş kökünden ;
işçi işlik işsiz işlemek işlek işletm ek işleme
işlenmiş işveren işgüzar işgüç tembelişi gibi.
Bunlar bir k e l i m e a i l e s i (famille de mots) meydana ge­
tirirler.
Yine yukarıda gördüğümüz gibi bütün gram er kelimele­
rinde ilişki değişiklikleri ve kökenlerde anlam değişiklikleri
yapan unsurlar (ekler) vardır. Bunlara da işleyişleri yönünden
y a f i l i k (morphème) adını veririz. Türkçede her ek bir yapılık sayılır. Yapılıklar tek başlarına kullanılmaz ve bir şey
anlatm azlar. F ak at hepsinin bir a n l a t ı m ları (significa­
tion) vardır. Belli şartlarla eklendikleri kelimelerde anlam ka­
zanırlar.
Kök olsun, köken olsun, birleşik, veya alıntı kelime olsun
sözlük kelimeleri yalın halleriyle t a b a n (base) diye anılır­
lar. Hepsi çekim ekleri alabilir :
su-ya sev-miş deveci-nin bakkal-dan açıkgöz-ler
gibi.
Şimdi kelimenin yapı unsurlarını vasıflarıyla belirtelim :
1. Kökler :
119.
Türkçede kelime köklerinin aslında hep t e k h e c e l i
anlam lıklar olmuş olduğu sanılıyor. Buna göre sözlük kelime­
lerimizin ikinci ve daha sonraki hecelerini, birleşme halinde
başka kökler değilseler (haydi < hay de, öbür < o bir), eski,
Türkçenin Grameri F : 10
146
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
veya yaşayan bir takım ekler teşkil etmiş olacaktır. Ancak
bugün dilimizde bulunan birçok iki ve bir m ikdar üç heceli
kelimelerin daha fazla çözümlenmesi imkânsız, güç, veya şüp­
heli görünmektedir :
otuz kanat ayak bırak(m ak) çiğne(m ek)
böğürtlen gibi.
Buna karşılık bazı tekheceli kelimeleri ikiye bölebiliyo­
ruz :
ko~§~ ye-n- yu-n- sür-t- ye~m gibi.
Bu görünüş bizi tekheceli kelim elerde de çözüm lem e araştırm alarına götürür. G er­
çekten Eski T ürkçe m etinler bir takım tekheceli kelim elerim izin çoğu b ir açık hece­
den ibaret daha basit köklerini verm ektedir :
sa-t- < ; sa-m ak
ba-m ak
sı-nsilk-
sı-m ak
su-n-
sil-ik-m ek
çık-
su-m ak
taş-ık-m ak
ba-ğ
gibi.
Bu sebeplerle kelime dağarcığının temeli olan köklerin
gerçek sm ınnı kesinlikle belirlemek mümkün olmaz. Biz çö­
zümlenmesi güç çok heceli kelimeleri de köklerden sayarız.
Kökler dilimizde baştan beri gördükleri vazifeye göre
tabiî olarak ikiye ayrılm ışlardır. Bir takım ı doğrudan doğru­
ya y o ğ u n (concret) ve y a l ı n (abstrait) varlıkları, veya
onların vasıf, durum ve ilişkilerini gösteren kelimelerdir (kuş,
dil, sa n , alt, pek). Bir takım ı ise ta b ia tta olup bitenleri an­
latm aya yarayan anlam unsurlarıdır (ak-m ak, kaz-m ak, duy­
mak, sin-m ek).'Birincilere i s i m k ö k l e r i (racine nomina­
le ), İkincilere f i i l k ö k l e r i (racine verbale) adını veririz.
Bu İki takım kök üretim de ve çekimde ayrı ajzrı, kendile­
rine m ahsus ekler alırlar, öyle ki isim köküne gelen ek fiil
köküne, fiil köküne ait »^k de isim köküne gelmez. Böylece di­
limizin e k i e r d a ğ a r c ı ğ ı (existence de suffixe) da ke­
sinlikle ikiye bölünmüş bulunur.
Türkçede isim ve fiil kökleri aynı olan, başka bir deyimle
fiil kökü aynı zamanda görülen işin adı, veya sıfatı olan kav'am lar nadirdir :
Y A PIB İL G İSİ
147
ta t/ tat (m a k), göç/ göç(m ek), don/ don(m ak).
ş iş/ şiş(m ek), d ik / d ik(m ek), k ü s/ küs(m ek)
gibi.
İsim kökleri yalın halleriyle anılırlar :
çam kuş kalın sen yarın de beri oh, gibi.
Fiil kökleri yalnız e m i r k i p i nde yalın olarak görülürler
(dur bafc^. Onları ürettikleri bir k ı l ı ş a d ı , bir a d f i i l
şekli ile anarız :
durmak
bakmak
delmek
gibi.
dürtm ek
üşümek
İnceleme sırasında fiil köklerini ayırdetmek için de sonlarına
bir birleşme çizgisi koyarız (dur- bak- üşü-).
2, Ekler:
120.
Türkçede bütün e k l e r i n (sonekler) de aslında tek,
veya çok heceli kelimeler olup bir b e l i r t m e ö b e ğ i, bir
kullanış örneği içinde birlikte bulundukları kelimeyle kayna­
şıp bir yapılık niteliğini kazanmış oldukları tahm in olunuyor.
Gelişmelerini izleyebildiğimiz bazı ekler bu faraziyeyi doğru­
layıcıdır. Meselâ aşağıdaki eklerin oluşması şöyledir :
-le
-dir
-iyor
kaş-la göz < kaş ile göz < kaş il-e (bağ­
layarak) köz.
bir-dir ol < hir dürür < bir turur (du­
rur, durum undadır).
bil-iyor < hil-i yoru < bil-i yon-r (^ürür, devam eder).
E kler sesbilgisi bölümünde gördüğümüz kanunlara uygım olarak isim ve fiil köklerine ve genellikle kelime taban­
larına eklenirler ve eklendikleri tabanlarla sesçe benzeşirler.
Ses ş a rtla n bakımından aralarında bir fark yoktur. Aneak
işleyişleri yönünden ikiye ayrılırlar :
X 4S
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
a. Bir takım ı kelimelerin hal, sayı, durum, zaman, kişi
gibi gram er ilişkilerini k u rarlar ve sözü teşkil ederler, İşte
bunlara ç e k i m e k l e r i diyoruz (cv-den kardeş-im gir-di).
b. Bir takım ı da isim ve fiil köklerine gelip onların an­
lamlarında sürekli bir değişiklik yaparak farklı kavram lan
karşılayan kelimeler y aratırlar, ü r e t i m e k l e r i adını ver­
diklerimiz de bunlardır (yurt-daş, yor-gun, göz-le-mek, yor-ukmak).
isim ve fiil kökleri temelde iki a y n g r a m e r s ı n ı f ı
(catégorie grammaticale) teşkil ederler ve yukarıda belirttiği­
miz gibi (bkz § 119) a y n a y n ekler alırlar. Bu yönden de ek­
leri i s m e e k (suffixe adnominal), f i i l e e k (suffixe adverbal) diye ikiye böleriz ;
iz-ci gece-lik süs-îe- su-sa- ağaç-lar isme ek,
geç-mi§ bur-gu aç-ıl- ö d e sin hik-tı fiile ek
olurlar.
Ekleri, özellikle üretim eklerini yaptıkları yeni taban ke­
limenin cinsine göre de ikiye ayırırız : i s i m e k i e r i (suf­
fixe nom inal), f i i l e k l e r i (suffix verbal) :
iz-ci gece-lik geç-miş bw -gu isim ekleri,
siis-le- aç-ıl- su-sa- ya§-a- fiil ekleridirler.
Ekleri seslilerinin düz ince ve baştaki sesdeşlerinin ünlü
şekilleriyle başlarına, fiil tabanı yapıyorlarsa bir de sonlanna
birleşme çizgisi koyarak gösteririz :
-ce
-siz -me
-im
-le-
-ir-
se-
-e-
gibi.
Y ukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 48) biz eklemede y a r d i m c i s e s l i tanımayoruz.
Eklerden bir takım ı da iki ekin bir aray a gelmesiyle oluş­
m uştur :
ev-ceğiz < ev-cüğ-ez düz-el- < düz-e-l- kes-tir< kes-it-ür- ver-ici < bér-gü-çi gibi.
Y A P IB İL G İS İ
149
Bazan çekim ekleri de k e l i m e y a y ı m ı nda kullanıl­
mış görünür. Başka bir deyimle bir çekim hali yeni bir kelime
anlamı kazanabilir ;
sudan gözde önce sıraya hastı Dursun dağılçekin- alış- gibi.
Çekim ekleri bir yana, Tûrkçenin üretim eklerini geldik­
leri köklere ve yaptıkları tabanlara göre iki yönlü sınıflarsak
dört türlü üretim ekimiz olduğu meydana çıkar. Meselâ :
1. İsme ek isim ekleri :
-ci
-lik
-siz,
deniz-ci taş-lık
dil-siz
gibi.
2. İsme ek fiil ekleri :
-r-
-se- -le-, kan-a-mak su-sa-mak
gibi.
diş-le-mek
3. Fiile ek isim ekleri :
-mc -gin
-it,
dol-ma ol-gun
geç-it
gibi,
4. Fiile ek fiil ekleri :
-in-
-dir- -ele-,döv-ün-mek an-dır-mak
ele^nek gibi.
serp-
3. K ökenler:
121.
Y ukarıda belirttiğimiz gibi k e l i m e k ö k l e r i
sayılıdır. Ancak dilimizin daha Eski Türkçe devrinde zengin
bir ü r e t i m e k l e r i d a ğ a r c ı ğ m a sahip olduğu ve ke­
lime aileleri halinde pek çok kökenler yaratm ış bulunduğu gö­
rülür. Türkçe üretim yoluyla erkenden oldukça zengin bir a n
dil k e l i m e d a ğ a r c ı ğ ı edinmiştir.
Kökenler bir yandan köklerin, bir yandan da eklerin
b i t i ş m e şartlarına uyarlar. Üredikleri köklere göre i s i m -
150
TÜRKÇENİN GRAMERt
d e n k ö k e n l e r (radical dénominatif) ve f i i l d e n k ö ­
k e n l e r (radical déverbatif) olurlar. Bunları meydana geti­
ren eklerin isim, veya fiil yapan ekler olm alarına göre de kö­
kenler i s i m k ö k e n i (radical nominal) ve f i i l k ö k e n i
(radical verbal) olurlar. Yani yukarıda ekler için yaptığımız
dörtlü sınıflama a}miyle kökenlerde de görülür:
1. isimden isimler : sütçü
başlık
arkadaş
yazın gibi,
2. isimden filler : önlemek yaşam ak evsemek
ağarmak gibi,
3. Fiilden isimler : hiçim sevgi satıcı gülünç
gibi.
4. Filîden filler : uçurm ak alınmak kandırm ak
atıştırm ak gibi.
Kökenler isim ve fiil tab an lan teşkil ettiklerine göre ü re­
tim ekleri alm aya devam ederek ikinci, üçüncü, h a tta beşinci
derecede ü r e m e l e r (dérivé) meydana getirebilirler :
gizlice yurtdaşlik kaplatm ak sığınak sorum ­
luluk çıkartm a uydurm acılık duygulandırmak
işletmecilik karşılaştırm alı gibi.
Bunların her derecesi kullatulnuş olm ayabilir.
Bazıları, h a tta
kim i kelim enin
de kullanıştan düşmüş, b ı r a k ı l m ı ş (obsolète) bulunur. Bu türlü kökleri,
veya birinci dereceden kökenleri lehçem izde yaşayan ürem eleri ile tespit eder ve çoğu
koku
zam an esla m etinlerde veya yeni lehçelerdeki varlıkları ile tanıklarız. Yazı lehçemizde
kaybolm uş bazı köklerle yaşayan ürem eleri, krş § 119 :
tür (türlü türemek) us (uslu uslanmak) kiz (gizli gizlemek) kip
(gibi) sın (sınamak) ök (öksüz) *og (ogluk
oluk) tarı(dan tarla) *ya- (yakmak yanmak) tüke- (tüketmek tükenmek)
gibi.
Bu türlü bazı kökenlerle yaşayan ürem eleri ;
üç-ünç (üçüncü) tag-ı- (dağılmak dağıtmak) ög-re- (öğrenmek
öğretmek) ek-sü- (eksik eksilmek) gibi.
Ö nceki kök, veya kökeni belgeleyemediğimiz hallerde kelim enin başına bir k ü ­
çük yıldız k o y a n z — yukarıda görüldüğü gibi. Bu kelim eler de bizim kelim e dağarcığunızta m alıdır. Yerine göre o n la n c a n lan d ın p kullanışa sokm abyız.
Y A PIB İLG İSİ
151
C. KELİM ELERİN SINIFLANMASI
1. Tabiî Sınıflanma :
122. Y ukarıda gördüğümüz gibi Türkçede kelime kökleri
tabii olarak iki sınıfa ayrılm ışlardır: isim kökleri, fiil kökle­
ri, bkz § 119. Bu ayrılış hem yapı, hem işleyiş yönlerindendir.
Yani bu iki sınıf kök ayrı iki çeşit üretim ve çekim ekleri alıp
söz içinde farklı ilişkiler edindikleri gibi aslında ayrı iki tü r
kavram ları karşılarlar.
Kökenler ve birleşik kelimeler de tıpkı kökler gibi isim
ve fiil tab an lan n a ayrılırlar. Onlardan farksız olarak çekim
ekleri ve daha ileri üretim ekleri alırlar. Yabancı kelimelere
gelince Türkçede onlar yalnız isim tabanları sayılırlar ve an­
cak isme ek fiil ekleri ve yardımcı fillerle fiil işleyişi kazanır­
lar. Bu durum a göre iki g r a m e r s t m f ına. paralel olarak
Türkçede her şeyden önce iki k e l i m e s ı n ı f ı (classe de
mot) vardır: i s i m (nom) ve f i i l (verbe).
Bu arada kelime dağarcığımızda bulunan kelimelerin kay­
nakları yönünden çeşitlerini de hatırlam ış oluyoruz: 1. Kök
kelimeler (kaz beş seç-), 2. üreme kelimeler (çiçekçi terlik
şaşkın), 3. birleşik kelimeler (yüzbaşı dişbudak başeğmek),
4. alıntı kelimeler (m al namaz posta).
2. Mantıkî Sınıflanma :
123. Dilin kelimelerini daha çok söz içindeki işleyişleri
açısından göz önüne alırsak onları sadece isim ve fiil sınıfla­
rına ayırm anın yeterli olmadığını görürüz. Çünkü Türkçede de
fiil sınıfının bütünlüğüne karşılık yapıca isim sınıfından sayı­
lan kelimelerin işleyişçe farklılaşmış, cümlede a y n vazifeler
edinmiş oldukları görülür. Bu sebeple isim sınıfını parçalamak
ve kelimeleri söz içindeki işleyişlerine göre daha geniş bir sı­
152
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
nıflamaya tabi tutm ak gerekliğine uyarız. Bu m antıkça ve
çözümcü bir sınıflama olur.
Kelimeler söz içindeki işleyişleri bakımından 8 s ö z b ö ­
l ü ğ ü n e (parties du discours) a y rılır:
1. Ad, yoğun ve yalın bir varlığa ad olan kelimedir, süt,
kaygı, Doğan gibi.
2. Sıfat, bir varlığı vasıflayan, belirten kelimedir, sarı,
beş, hep gibi.
3. Zamir, bir adın yerini tutan kelimedir, sen, bu, biri
kendi gibi.
4. Zarf, durum ve hal bildiren kelimedir, şimdi, içeriye,
pek gibi.
5. Takı, isimlere gelip ilişki kuran kelimedir, göre, için,
dolayı gibi.
6. Bağlam, kelime ve cümleleri bağlayan kelimedir, ile,
ancak, oysa gibi.
7. Ünlem, seslenmeye, duyuşları belirtmeye yarayan keli­
medir, H ey! Y azık! Oh! gibi,
8. Fiil, bir oluş, veya kılışı bildiren kelimedir, düşmek,
anlamak, satm ak gibi.
Bu sekiz türlü kelimeden ilk yedisi yapıca isim sınıfın­
dan sayılır. Demek ki ad isimden bir bölüktür. Bu bölümle­
meye göre de yalnız fiiller fiil sınıfm dandır. Ancak işleyişte
ayrılan bu söz bölükleri hepsi aynı genişlikte ve eş değerde de­
ğildirler. Bir takım ı esas kavram lara karşılık olurlar ve
ö z e r k l i k e l i m e (mot autonome) adını alırlar (ad, sıfat,
zamir, zarf, fiil). Bir takım ı da yardımcı kavram lara karşılık
olurlar ve ancak sözün unsurları arasında ilişkiler kurm aya
y ararlar (takı, bağlam, ünlem). Bunlara da k a t m a k e l i ­
m e l e r (mot accessoire) deriz. Bunlara k e l i m e c i k adı
da verilir.
V A P IB İI.G İS İ
153
Biz bu bölümde, II. kelime çekimi kısmında sekiz söz bö­
lüğünü eşit olmayacak ayrı dilimlerde gözden geçireceğiz.
3. Değişmeler ve Başka Sınıflanmalar:
124- isim ve fiil tabanları yalın halleriyle kullanışta ke­
sin olarak ayrılırlar, isim ler fiil, fiiller isim olarak kullanıl­
maz, bkz § 119. isim tabanları ise anlamlarının verdiği imkân­
lara göre ayrıldıkları 7 söz bölüğü arasında daha çok yer de­
ğiştirebilirler. Adları sıfat, sıfatları ad olarak kullandığımız
olur. K atm a kelimeler ise çoğu zaman özerkli söz bölüklerin­
den kullanışla gelen kelimelerdir. Katma kelimeler işleyişçe
eklere yaklaşır, bkz § 333 v.i.
Y ukarıda gördüğümüz ikili ve sekizli bölümlemelerden
başka kelimeler kavram çeşitlerine de bölünürler: zaman, yer
yön, sayı, kişi, kip, çatı gibi. Yapı, işleyiş ve kavram gibi
farklı yönlerden bütün bu sınıflam alar g r a m e r s ı n ı f ­
l a r ı sayılırlar ki yer yer üzerlerinde duracağız.
Y ukarıdan beri gördüğümüz gibi yapıbilgisinin incelediği
olaylar iki çeşittir: 1. Kelimelerin farklı anlam lar için yeni
kelimeler yaratm ak üzere uğradıkları değişiklikler, buna
k e l i m e y a p ı m ı (formation de mot) diyoruz, 2. Kelime­
lerin söz içinde m antıkî ilişkilerini kurmak için uğradıkları
değişiklikler, buna da k e l i m e ç e k i m i (flexion de mot)
adını veriyoruz. Bu yapıbilgisi bölümünü böyle iki kısımda
gözden geçireceğiz.
154
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
I. Kısım
KELİME
YAPIMI
1. Kelime Yaratmak :
125.
Bir dilin kelime dağarcığı nasıl milli serm aye sayılıyorsa (bkz § 115 v.i.) o dilde kelime yapımı da milli üretim
sayılır. Zamanın getirdiği buluşlar, dinler, fikir akım lan dilde
yeni kavram ları karşılam ayı gerektirir. Tabii olarak her milli
dil bu işi kendi yapısından kelimeler y aratarak başarm ak eği­
limindedir. Buna k e l i m, e y a r a t m a k (néologisme) de­
riz.
Ancak, küçük ölçüde m illetlerarası kelime alış verişi bir
yana, verici kültürün üstünlüğü ve milli şuur eksikliği sebep­
leriyle bir dilde yabancı kelime akını, üstelik modası başgösterirse anadilden kelime yapımı, yani milli üretim duraklar,
zamanla milli kelime yapımı vasıtaları körelir. O zaman dil,
özellikle yazı dili sınırsız borçlanma devresine girer ve bir
k a r m a d i l (langue mixte) olmaya doğru gider.
Dili yabancı kelimelerin kaplam asını önlemek, onu anadi­
limizden doğru ve güzel yeni kelimelerle zenginleştirmek h are­
ketine t e m i z c i l i k (purisme) deriz. Bu arada yazı lehçe­
sinde bırakılmış millî kelimelere yer vermek, e s k i y i a l m a k
(archaïsme) da gerekli olabilir. Ancak bu kavram ı dilde a şın
ve çarpık kullanışlara ad olan t a s f i y e c i l i k ve u y d u r m a c ı l ı k ile kanştırm am alıdır.
Eski Türkçede zengin ve işlek kelime yapımı im kânlarına
sahip olduğu görülen dilimiz daha sonra yazı ve medeniyet
dili olarak Arapça ve Farsçanın şiddetli etkisi altında kaldı­
ğından gereği gibi yaratıcı olamamış ve işlekliğinden kaybet­
m iştir. Ancak millileşme hareketiyle birlikte dilin yapı zengin­
liklerini canlandırm ak ve onu yaratıcı kılmak hamlesi de baş­
lamıştır.
YAPIBİLGİSİ
155
2. Kelime Yapım Y ollan :
Dilin kelime yapmak, yaratm ak işleyişi de iki şekilde be­
lirir. Biri halkın pratik ihtiyaçlarla dilin yapısına uygun ola­
rak icat ettiği yeni kelimelerdir. Buna h a l k ç a y a p ı m
(form ation populaire) deriz. Öbürü de ilim, din ve sanat h a­
yatının gerektirdiği yeni kavram karşılıklarıdır ki yine dilin
yapısına uygun olarak ilgili aydınlarca konan yeni kelimeler­
dir. Bunlara da b i l g i n c e y a p ı m (formation savante)
adını veririz.
Tûrkçenin de kelime kökleri anadilden gelen sayılı basit
anlam lıklardır, bkz § 119. Bunların zaman içinde artm adıkları
görülür. Ancak y a n s ı l a m a (onomatopée) kökleri yeni­
den türeyebilir ve bazı diller arasında ortak olabilirler. Kelime
yapımı dilde mevcut köklere dayanır ve başlıca iki türlü olur;
1. ü r e t i m , 2. b i r l e ş i m .
Üretim hakkında yukarıda kelimelerin yapısı bahsinde
(bkz § 118) ilk bilgileri verdik. Yer yer b i r l e ş i k k e l i ­
m e l e r e de değindik, bkz § 93. Şimdi bu iki usulü ayrı dilim­
lerde gözden geçireceğiz.
1. Dilim : Ü r e t i m
126.
Üretim vasıtaları bir yandan kelime tabanlan, bir
yandan da belli bir anlatım ı olarak onlara eklenen üretim ek­
lerinden ibarettir. Buna göre üretim yoluyla kelime yapmak
demek, bir taban ile bir üretim ekini belli şartlar içinde bir
kavram ı karşılam ak üzere bitiştirm ek demektir.
Kelime üretim i için kimi hallerde çekim eklerinden de y a­
rarlandığım ızı söylemiştik, bkz § 120. Bunları yerlerinde go.stereceğiz. Bunun gibi kelime tabanı dediğimiz zaman bütün
kök, köken, birleşik ve alıntı kelimeleri birlikte anladığımızı
tekrarlam alıyız. Bunlar çekimde olduğu gibi üretimde de aynı
işleme tabi olurlar.
156
TÜRKÇENİN GRAMERİ
1. üretimin Çeşitleri :
Yukarıda üretim eklerini ve kökenleri ayrı ayrı inceler­
ken (bkz § 120 v.i.) her ikisinin dörder çeşidi olduğunu gös­
termiştik. Aslında k ö k e n üretim mahsulü bir kelime oldu­
ğundan ü r e m e tarifinden ayrılmazsa da bu terim daha ba­
sit olanları için kullanılır. Üreme ise her türlü kelime tab a­
nından, kök, köken, birleşik ve alıntı kelimelerden yapılanlara
denir. Burada dört türlü üreme kelimeyi daha genişçe belirle­
yelim :
1. isme ek isim üretim ekleriyle yapılan isimden isimler:
yaşlık keskinlik ağırbaşlılık avukatlık gibi.
2. isme ek fiil üretim ekleriyle yapılan isimden fiiller:
izlemek bıçaklamak göztaşılamak hazırlamak
gibi.
3. Fiile ek isim üretim ekleriyle yapılan fiilden isimler:
satıcı susturucu gözalıcı tatminedici gibi.
4. Fiile ek fiil üretim ekleriyle yapılan fiilden fiiler:
sezdirmek görüştürm ek başeğdirmek kaydettir­
m ek gibi.
Üretimi bu dört bölümde inceleyeceğiz.
Üretmede esas, kelime yapıldığı anda kökün, daha geniş
anlamı ile tabanın taşıdığı anlam ve ekin getirdiği anlatım dır.
Bu iki unsur yeni kelimeye bir anlam verecektir. Başka bir
deyimle üreme ü r e t e n letm m (formans) o zamandaki a n ­
la m y ü k l e r i n e (contenu) göre bir anlam alacaktır.
2. Köklerde ve Eklerde D eğişm eler:
127.
Kelimenin yapıldığı zaman öne nlidir. Çünkü kökler
de, ekler de yaşayan unsurlardır, zaman .çinde şekil ve anlam
değiştirm iş olabilirler. A rada kullanılmaz olmuş, b i r a k ı l m »^ kökler ve ekler de vardır. Sonra zaman içinde, veya aynı
zamanda birden fazla anlam taşım ış ve taşım akta olan kök­
Y A P IB İL G İS İ
157
lerin ve eklerin hangi anlam ve anlatım la ele alındığı bilinme­
lidir. Üretimde kelime ona göre anlam alacaktır, (yaşlık ya ­
şarm ak, fak at yaşlı yaşlanm ak).
a. Kökler yönünden bu değişmeleri şöyle özetleyebiliriz ;
1. Hiç kullanılmaz olmuş kökler;
kü
(ün)
bün (çorba) ıdmak (göndermek).
kölmak (dilemek) gibi.
2. Eski üremelerde kalmış kökler, bkz § 121 ;
öksüz (anasız) kınam ak (km — ceza) sancı,
sancak (sanç-mak ~ sapla-mak). gibi.
3. Birleşiklerde kalmış kökler ;
ev bark
(yapı) subaşı (sü = ordu)
m ek (baz = barış), gibi.
vazgeç­
4. Pek şekil değiştirm iş kökler :
taş (dış) kop (hep) egen (en) bermek (ver­
mek) gibi.
5. Anlam değiştirm iş kökler ;
yaz (bahar > yaz) yapm ak (Örtmek > kıl­
m ak) turm ak (kalkmak > durmak) gibi.
6. Şekil ve anlam değiştirm iş kökler ;
tün
(gece > dün) berk (sağlam > pek)
(elbise > don) gibi.
ton
b. E kler yönünden de önemli değişiklikleri göz önün­
de tutm ak gereklidir. Eklerden zamanla şekil değiştirmiş
(-gerü > -eri, -güçi > -ici) ve anlatım değiştirm iş (bergeli> ver-eli yeg-rek X ekşi-rek) olanlar vardır. Ancak onla­
rı canlılıklarına, anlatım larını ve yaratıcılıklarını koruma de­
recelerine göre tanım ak daha önemlidir. Bu yönden şöyle sıra­
lanırlar :
158
IÜ R K C E N İN G R A M E R İ
1. Dilimizde iz bırakm am ış ekler ;
-sirr- elsiremek (yurtsuz kalm ak),
ligmc (gelen) gibi.
-igme
2. Üremeler bırakmış cansız ekler ;
-r~ dilemek yaşamak, -ik- gecikm ek
mek, -el çatal çekel gibi.
kc-
gözük­
3. Canlı, az verimli ekler ;
-it geçit um ut, -si çocuksu kızilsı, -se- susa­
m ak darsamak gibi.
i. Canlı, çok verimli ekler ;
-VI
gözcü
işçi, -le- ellemek taşlam ak
görüş kalkış gibi.
-iş
Köklerin ve eklerin bu durum larını bilmek dilde yaşayan
üreme kelimelerin yaşlarını ve anlam özelliklerini kavram ak
hususunda faydalı olduğu gibi yeni kelimeler üretm e yolunda
da kılavuz olur.
I. İSİMDEN ÜREME İSİMLER
128.
isimden isim tabanları çoğu asıl üretim ekleriyle
apılmış, bir takım ı da çekim eklerinin anlatım larına uygun
bir üretim işleyişi kazanm aları yoluyla meydana gelmiş gö­
rünürler. Üremeleri eklerin alfabe sırasıyla göstereceğiz. Ü re­
meler kimi zaman bir, fakat çokluk birkaç söz bölüğüne giren
kelimeler olur. Bu sonuncuları biz ağır bastıkları sözbölüğüne
göre adlandırdık ve değişik kullanılışlarını belirtmeye çalış­
tık. Ba.şlıca isimden isimler (nom denominatif) şunlardır ;
1. -cc A dlan:
-ce aslında sıfatlara gelen vurgulu bir k ü ç ü l t m e (dim inutif) eki, (bkz § 304) yani bir çekim ekidir (bolca bü­
Y A PIB İL G İSİ
159
yükçe). Uzatılmış bir -cem; şekli de vardır (bolcana büyükçenc). F ak at üretim eki olarak da sıfatlara gelmiş ve birçok
çeşitli adlar yapm ıştır ;
akça (para) karaca (yaban keçisi, kol kemiği)
kızılca
(buğday)
gökçe
(güvercin)
bozca
(toprak) alaca (dokuma) kokarca yakarca
kaynarca
delice
ılıca
kaplıca
(kapalıca)
böğrülce < böğürtüce gibi.
Bazı hastalık ad lan da bu ekle yapılm ıştır ;
doluca sıraca boğmaca akarca sivilce < siğilce
gibi.
-ce adları sıfatlardan y a r a d ı
sevilm iştir ;
(nom de lieu) koymada çok
Düzce Çatalca Derince Doğanca Yenice Ya­
rımca İkizce Çamlıca
Taşlıca Tuzluca K um ­
luca
Sütlüce Küplüce Kozluca Eriklice gibi.
Y eradlannda -ce ekinin bazı adlara da gelmiş olduğu görülür:
A tça
D anca Kabakça Sapanca İnece
gibi.
İbrice
Bu ek birleşik c i n s a d ı yapmada sıfat olarak da kul­
lanılır (akçaağaç sarıcaan karacakaz), fakat bu birleşikler
daha çok y e r a d l a r ı nda görülür ;
Akçadağ Karacaova Bozcaada Delicesu A kça­
koca Kırcasalih Gökgegöl Alacahöyük Kızılca­
hamam Güzelcehisar gibi,
F a rsç ad a n dilimize geçmiş -çe k ü ç ü l t m e
ad lan
vardır. B unlardan bir la­
kım ı kulakla a lın lıd ır;
bahçe
kepçe
bağçe bâg-çe nalça <; na’l-çe kelepçe
kûlep-çe
kefçe, birlakım ı gözle alınlıdır, tarihçe lügatçe divançe
kemançe dimagçe gibi.
B unlardan kilapça o lanlar -cik ekiyle Türkçeleşlirilebilir (lûgatçık tarihçik kemancık beyincik). Y oksa yabancı eki benim seyip (ki sesli ve sesdeş uyum undan ka­
160
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
çar) onunla küçültm e, veya b e l g e adları yapmak T ürkçe olmaz (ilçe tüm çe dilekçe
gerekçe).
. -ce S^arflan :
1
129.
Bu -ce aslında isimlere gelen vurgusuz g ö r e l i k
h a l i , k i ' m c e h a l i ekidir (baba'mca se'nce devVtçe, bkz
§ 288). Öncekinin vurgusuz bir addaşıdır, kanştırm am ah.
Üretim eki olarak da işleyişine uygun zarflar yapar ki bunlar
yerine göre sıfat da olurlar ;
a. Kimce halindeki adlardan birçoğu sözlük kelimesi de­
ğeri kazanmışlardır. Bunlar tabanlarının vasıf ve davranışla­
rını, gereklerini belirten zarflar ve sıfatlar olurlar :
erke'kçe çocukça eşekçe insanca dostça m ert­
çe evce gönülce görenekçe kanunca akılca
hesapça gibi.
Bu ekin uzatılmış -cesine şekli de vardır (çocukçasına eşekçesine). Bu adlardan kimisi bir iyelik eki de almış bulunur­
lar :
yölünca gereğince suyunca usulünce kararınca
gibi.
b. -ce eki türlü bölüklerden kelimelere de gelerek dilim i­
zin zarflar dağarcığını zenginleştirm iştir :
ö'nce nice bunca iyice başlıca ayrıca başkaca
doğruca oldukça olanca böylece usulca topluca
gibi.
Bu anlamda -ce ekinin -cik küçültme ekiyle -cecik şekline
de rastlanır :
yava'şçacik
usulcacık hafifçecik
gibi.
sessizcecik
Bu eki addaşı olan -cek-cik > -cccik ekiyle k anştırm am ah,
bkz § 130.
Y A P iB iro is i
161
Gene bu ekin uzatılmışı olarak bir vurgusuz -cene eki v ar­
dır ki aym anlatım da konuşmada rastlanır :
iyicene yavaşçana sessizcene usulcana aptal­
cana hayvancana.
Bunu da addaşı olan vurgulu -cene' küçültme ekiyle karıştırmamah, bkz § 128 eskicene' fazlacana'.
c.
Aynı -ce eki ulusların adlarına geldiğinde onların hal­
lerini, davranışlarını belirten zarflar, dolayısıyla sıfatlar ya­
par, Türkçe karşıladılar. Türkçe cömertlik gibi. Ancak bu
kelimeleri biz daha çok o ulusların dillerine, lehçelerine ad
olarak kullanırız ;
Türkçe
Farsça
Almanca Japonca
Kırgızca gibi.
Gagavuzca
Yazı dilim izin millileşmesi akım ında -ce zarflan önemli bir vazife görm ekledir ı
a. A rapça -en zarflarından bir takım ını karşılayorlar :
ferden
irken ~
=
fertçe
ırkça
hu ku ken
—
h ukukça
m üçtem ian — topluça
şeklen
sarahaten =
=
şekilce
açıkça
gibi.
b. Farsça -dne zarflarım bütünüyle k a rşıla y o rla r:
cahilane =
cahilce
rezilâne =
rezilce
sâfiyane =
sâfca
dostane = dostça m erdane = erkekçe m ecnunane = delice gibi.
c. A rapça -î nispet sıfatlarım birçok yerde k a rşıla y o rla r;
Arab'ı — A rapça k e y fi — keyifçe vicdani -- vicdanca
bedence
indi - - kendince an’anevl r- gelenekçe
bedeni
gibi.
3. -cek A d la n :
ISO. A dlarda ve sıfatlarda sınırlı yerlerde küçültme
eki olarak kalmış olan -cek (bkz § 206, 304) sözlüğümüzde de
az sayıda adlar, sıfatlar ve zarflar bırakm ıştır :
yavrucak yum rucak sıcak < ısıcak yalıncak
böcek < höğcek oyuncak şimdicek çabucak
demincek hernencek sağlıcak-la sevdiceğ-im
gibi.
Türkçenin Grameri T ; 77
162
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bu ekin uzatılmış -cek-dk > -cecik şekliyle de bazı zarfları­
mız vardır :
şimdicecik < şimdi-cek-cik hemencecik
cacık gibi, krş § 129.
çabu­
-cek adlarına memleketimizde yeradları olarak da rastlan ır :
Kuyucak Bulancak < Bulamkcak Göynücek <
Göynükcek Bürücek gibi.
4. -ci Adlan :
131.
Bu ek dilimizin en verimli üretim eklerinden biridir.
En eski ve esas işleyişi adlardan k ı l ı c ı a d ı (nom d ’agent)
yapmaktır. Ancak anlatım alanı çok genişlemiş olduğundan
-ci adlarm ın başlıca anlam çeşitlerini göstermek yerinde olur:
a. Türlü adlara gelip o nesne ile uğraşanı, onu yapanı,
satanı gösteren s a n a t ç ı a d l a r ı (nom d’artisan) yapar,
krş -ci-lik § 159 :
şütçü demirci ekmekçi boyacı doğramacı işçi
çiftçi kapıcı odacı denizci eczacı gazeteci
eğitimci tarihçi gibi.
b. Bir nesne ile daha başka türlü ilgili kişiyi gösteren ad­
lar yapar :
yolcu
öncü gözcü yabancı konuşmacı
dünürcü kiram davam gibi.
aram
c. A dlara ve bazı sıfatlara gelerek kişinin bir şeye alış­
kanlığını gösteren a l ı ş k a n l ı k s ı f a t l a r ı yapar :
yalanm doğrucu şakam kavgam inatçı batakçı
vurguncu ucuzcu uyarm
dalgam
akşamm
nişanm dedikoducu karahaberd nemelâzımm
gibi.
YAPlBİLGlSt
103
Bu kullanışta ekimiz bayağı bir çekim eki gibi her isme gele­
rek onu seveni, âdet edineni gösterebilir ;
Osman pilâvadır (pilâvı sever). Sen fazlaca uy­
kucu olâun. gibi.
d. Bir düşüncenin, bir inanışın, veya sahibinin taraflıla­
rını gösteren sıfatlar yapmaya yarar ;
ülkücü a k ıla maddeci sezgici kaderci ilerici
m illiyetçi halkçı serbestçi Dancinci A tatürkçü
Hitlerci Maocu gibi.
e. -ci kılıcı adları eki ve uzatm alarıyla yapılmış birçok
yeradlarımız vardır ;
Demirci Çeltikçi Sabuncu Sığıra B ostana
Cebeci A y ra n a K azana Tuzlukçu Sütçüler
Yağcılar Evciler A k m a la r Sağm alalar Do­
ğancılar Stğıralı gibi.
-ci a d la n yazı dilim izdeki A rapça ve F arsçadan türlü ürem eleri Türkçeleştir­
m ekte çok işe y a ra n u ş tır:
a. -ci adları F arsçadan birçok -ger -kâr k ı l ı c ı a d l a r ı m
Bestekâr >
kim yager ^
besteci san'atkâr >
kim yacı nağmeger ^
sanatçı
¡a rkta
sahtekâr ^
hayırkâr ^
karşılam aktadırlar;
sahteci
iyilikçi
gibi.
b. Farsça
-dar s a h i p l i k
kindar
pifdar
^
>
kinci
öncü
a d l a r ı ndan birçoğunu
türbedar ^
düm dar ; >
karşılayorlar;
lürbeci
veznedar ^
artçı
sancakdar ^
vezneci
sancakçt
gibi.
c. A rapça -i n i s p e t
kem ani
nef'î ^
s ı f a 11 a r ı nöan birtakım ım
da -ci a d la n k a rşıla r;
kem ancı
tanburl >
tam burca
reybl > ¡üpheci
faydacı
batini > içyüzcû
hesabi > hesapçı
gibL
d. A rapça s ı f a t f i i U e r i a
-lik § 160 ;
birçoğunu da bu ekle Türkçeleştirebiliyoruz,
mukallit > . taklitçi muakkip ^ takipçi mümessil > temsilci
müddet ^
davacı
naşir ^
yayım a
muharip ~> savofçı
naşir > . nesirci mûsted'I > dilekçi gibL
krş
164
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
5. -cik Adlan :
132.
-cik aslında çekim eki olarak adlara ve sıfatlara ge­
len vurgulu bir k ü ç ü l t m e ekidir (odacık kısacık krş î;
296, 304).
Adlarla bu ek aynı zamanda çeşitli adlar yapan verimli
bir üretim eki olur ;
gelincik bademcik kızılcık bağcık kapçık dip­
çik tosuncuk tomurcuk dağarcık m aymuncuk
tatarcık elmacik bürümcük gibi.
Bazı hastalık adları da -cik ile yapılm ıştır ;
hıyarcık arpacık kızam ukçuk yılancık kabar­
cık kurbağacık gibi.
Çok dolaylı çağrışım larla yapılmış olan bu kelimelerde
çoğu zaman ekin küçültme anlatımı hissedilmez. Ancak kişi
adlarına geldiğinde kelime bu anlatım ın izini ta şır ;
Osmancık (I. Osman) M ehmetçik (Türk askeri)
Ayşecik (kızcağız), fak at yusufçuk süleymancik
gibi.
Yer adlarında da -cik ad lan sevilmiş görünür :
Gölcük Çınarcık Ovacık Germencik Kalecik
Ayvacık Kıbrısçık Kuzguncuk Osmancık A yan­
cık Yakacık Mihalıççık Pazarcık (Bulgaristanda) Karacuk (Türkistanda ) gibi.
Bu küçültm e ad lan terim lerde F ra n su c ad a n A rapçaya tercüm e Osm anlıca k ü ­
çültm e a d la n tu n yerini tu tm akladır :
yentricu'.v ~
hıılı-yn — karıncık
cervelet
m uheyh = beyincik
çik
~
corpuscule =
auricuje
cüseym =z cisim cik
tanecik
- nzeyn
nucléole
granule
-- ku lakçık
nuveyt =
çekirdek­
kubeybe —
gibL
S ıfatlara geldiğinde -cik eki a ş ı r ı k ü ç ü l t m e y i (di­
m inutif excessif) karşılar (kısaca kısarak kısacık krş § 304)
ve v’irgusunu düşürür. Bu haliyle başka bölüklerden kelime­
lere de gelerek küçültme anlam ında ve türlü kullanışta üre­
meler yapar ;
Y A PIB İL G İSİ
165
İncecik ufacık sıcacık küçücük daracık azacîk
biricik (bkz § 34 ve 39) kimsecik şuracık mini­
cik hoppacık gibi.
-cik ekinin a şın anlatımıyla -ce zarflarını ve -cek adlarını
uzatm aya da yaradığını gördük, bkz § 129, 130.
6. -cil Adlan ;
133.
A z kelime vermiş vurgulu bir üretim ekidir. Lehçe­
mizde bir takım avcı kuşlan, yırtıcı hayvanları yedikleri hay­
vanın, nesnenin adıyla adlandıran kelimeler verm iştir :
halıkçû tavşancıl yılancıl sıçancıl adamcıl
çamurcul gibi.
Ancak daha geniş anlatımım Anadolu ağızlarında kalan
üremeleri gösterir :
evcil bendi anacıl babacil eldi öncül soncul
avcıl gibi.
aivmcîl
İnsancıl (insan seven) da böyle, fakat
ölümcül (ölücü) ayndır.
Eski Türkçede de nadir kelimeler bırakan (yagmurçıl
tüpüçil) bu ekin lehçemizde hakim anlatımı yeyen ve seven
olarak belirmektedir.
D aha K aşgarlım n i l 072) az verim li saydığı bu ek anlatım özelliği sebebiyle te­
rim ler yapm ak hususunda zam anım ızda işlek hale gelmiş ve işe yaramışUr. -cil adlan
f-ransi7caclan -vore (kem iren) k ö k - e ki (racine - afiixe) ile gelen kelım elen ge­
reği gibi karşılam aktadır :
piscivore - âkil âl-esmâk — balıkçıl granivore
akil ül-h.uhûhât
i- tanecil insectivore — âkil ul-haşarâ! — böcekçil omnivore — akıl
iil-kııl ~ herdeydi gibi,
lîunun gibi ;
carnivore
âkil iU-luhûm = etçil herbivore . akıl ül-ha¡áij
oıçuI olur. Etobur otobur karşılıkları ancak a } a ğ ı l a y ı c ı
(péjoratif) bir anlam taşıyabilir. Belki budjeiivore ~ tdûfehâr.
vazlfehâr = bütçeobur karşılığı olabilir.
166
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
-cil ekinin anlatım ı Fransızca karşılığındaki gibi -cide (öldüren) anlatım ına yak
lasmaz, -phile (seven) anlatım ına kaçar. Bu sebeple -phile = muhibb- kök-cki vc
yakınlan ile yapılm ış terim leri karşılam akta da başanyla kullanılm ıştır.
hydrophile (sinek) = m uhibb ül-mâ’ = sucul m uhibb ür-rutilbe ~
nemcil muhibb iil-yubCse, = kurakçıl m uhibb iil-milh = tuzcul
m uhibb
iil-kils = kireççil aremicole = küm eni saprophyte =
çürükçül
gibi.
Am a soycui — asil, dersek olmaz. Bizim o anlam da soylu soydan kelimeleri
mi7. vardır.
7. -cin A d la n :
134- Eski bir üretim eki olmakla birlikte az kelime ver­
m iştir. Vurguludur ve aslında bir nispet eki olduğu bellidir.
Ona bir sıra kuş adlarında rastlayoruz :
balıkçın
(balıkçıldan ayrı) kaşıkçın
hayırcın
bıldırcın gibi.
güvercin
Daha birkaç kelimede -in X -im d e ğ i ş i k l e r i (variante) ile
göründüğünü sanıyoruz :
t okurcun x t okurcum ikircin X ikircim X ikilcim.
8. -çil S ıfa tla n :
Anlatımı ve önsesinin akıcılar önünde ünlüleşmemesi ile
-cil ekinden ayrılır. A t rengi olarak demir kır gibi demir çil.
çil at birleşik sıfatları bu ekin belki çok eski olmayan bir za­
manda çil (benek benekli) kelimesinden doğduğunu gösterir.
Pek sayılı renk sıfatlarına gelerek bu renklere benzer, bun­
larla benekli anlam larını getirir :
akçıl
kırçıl
gökçül ( -im trak
laşırlar) .
sıfatlarına yak­
9. -de Z a rfla n :
135. Bu ek isim çekiminin k i m d e h a l i n i meydana
getiren vurgulu çekim ekidir (evde tarlada krş § 286, 287).
Y A PIBİLG İSİ
167
F ak at yer yön, zaman, mikdar ve hal gösteren isimlere geldi­
ğinde belli anlamda zarflar yapar :
önde artta yanda içte dışarıda günde geçende
dakkada yüzde hesapta elde sözde görünürde
gibi.
Bu isimler bir iyelik eki de almış olabilirler :
yerinde sırasında yolunda üzerinde tavında
çağında vaktinde aslında hakkında formunda
gibi.
-de zarflan türlü isim bölüklerine geçerek çok çeşitli kullanı­
lırlar :
m üdürün gözdesi ayakta bira sahanda yum urta
hakkında konuşmak yarındası gün mesele üze­
rinde gibi.
-de z arflan yazı dilimizdelci A rapça -en zarflarından birçoğunu karşılam akladır :
halen — halde
~ esasında
mahallen ~ yerinde zahiren ~t. görünüşte
gıyaben ~ gıyabımla
zaten — aslında
esasen
gibi.
10. -dek Adları :
1S6. Y a n s ı l a m a l a r dan -de- ekiyle yapılmış fiil k ö ­
kenleri vardır (hütürde- takırda-). Bunlardan üremiş -ik sı­
fa tla n (kütürdek fırıldak) ad da olurlar, bkz § 171. İki ek
kaynaşmış, isim tab an lan olan yansılamalardan doğrudan
doğruya y a n s ı l a m a a d l a r ı (nom - onomatopée) yapan
bir -dek eki meydana gelmiş olduğu görülmektedir :
kıkırdak çekirdek böğürdek bıngıldak fırıldak
yapüdal: donguldak çakıldak fıkırdak şaktrdak Zonguldak gibi.
16g
t ü r k ç e n in
GRAMERİ
Bunlar -de- filleriyle yanyana yaşam akta ve birtakım ının -de-k
a y n ekleri ile, birtakım ının -dek birleşik eki ile yapıldıklarım
kabul etmek gerekmektedir.
B unlardan kimisi a y g ı t a d l a r ı ân (nom d'instrum ent). Yeni T ürkçede -dek
ekinin bu anlatınüa değerlendirildiğini görüyoruz ;
ifildak = projecteur
pırıldak ~ réflecteur
gibi
11. -dem Adlan :
Eski ve O rta Doğu Türkçesinde sayılı kelimeler canlı bir
-dem ekinin varlığını gösteriyor ;
kündem
(güneşli) erdem
(yeğitlik) öktem
(gururlu) tenridern (İlâhî) saydam
(duru)
birdem (birlikte) bogdam (küflü) tildem (dil
çevikliği).
Bunlara karşılık dilimizde de az sayıda sıfat ve ad olan
-dem isimleri kalm ıştır ;
ytidam koldam yoldam ildem yordam çiğdem
gibi.
K-inü ad, kimi sıfat olan bu kelim eler aslında ruspet sıfa tla n olmuş olabilirler.
Gündem
erdem saydam gibi bırakılm ış -dem isimleri yazı dilimizde farklı anlam ­
larla yemden yer alm aktadır.
12. -den Zarflan :
187. Bu ek de vurgulu olup aslında isim çekiminin k i m ­
d e n h a l i m meydana getirir ( evden tarladan krş § 286,
287). F akat -de eki gibi yer yön, zaman, m ikdar ve hal göste­
ren isimlere geldiğinde belli anlam da zarflar y a ra tır ;
üstten arkadan tepeden baştan dıştan dünden
Inrazdan sonradan eskiden toptan hepten y o k ­
tan gerçekten candan şakadan m ahsustan
gibi.
■'■■’
■
Y A PIBİLG İSİ
169
Bu isimler bir de iyelik eki almış olabilirler ;
içinden arkasından arasından geçinden yüzün­
den aslından kökünden gibi.
-den zarflan da türlü isim bölümlerine geçerek çeşitli kullanı­
lırlar :
Bir candanım yok, havadan kazanç polis
tarafından temelinden bozuk kafadan atmak
önceden söylemek gibi.
■den zarlları da A rapçadan yazı dilimize gelmiş ba/ı kelime şekillerim karşıla­
m akta işimize yaram ıştır :
a. A rapça -en zarflarından birçoğunu dilimizde -den zarflan ile karşılamaktayız:
dahilen — içeriden haricen — dışarıdan hakikaten = gerçeklen
hağdelen = aniden ınuahharen = sonradan hilkaten = yaratılıştan
gibi.
h. A rapça -i nis|iet sıfatlarından bir takırm da -den sıfatlarıyla karşılanm aktadır:
saıniıni — candan kaihi = gönülden semai = kulaktan tahıl =
kudretten cezri = k ö klen kahU = önceden gibi.
13. -deş Adlan:
138.
Bu ek Eski Türkçeden beri tanıdığımız, az verimli
olmakla birlikte anlatım ı belirli, kullanışlı bir üretim unsuru­
dur. Aslında kişiler arasında ortaklık, beraberlik bildiren
e .ş l i k a d l a r ı (nom de communauté) ve sıfatlar yapar :
karındaş > kardeş yoldaş arkadaş koldaş
boydaş tayadaş omuzdaş ayaktaş addaş >
adaş gönüldeş evdeş sınırdaş gibi.
Bu ekle yapılmış kelimelerin en çoğu kalın sıradandır.
Belki bu sebeple bazı alıntı tabanlardan yapılmış, veya daha
yeni -deş adlannda ekin sesli uyumundan kaçarak kaim sıra­
da kaldığı, bazan da sesdeş uyumundan kaçtığı görülür :
170
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
vatandaş sırduş haldaş aştkdaş gibi dindaş
meslekdaş, emekdaş köydaş argo büzügdaş
gibi.
-deş ekinin kann-da eş > karm-daş gibi bir birleşikten geldiği
sanılıyor.
Yeni T ürkçede -deş eki erkenden canlılık göstermiş ve daha geniş bir anlatım
ile yaratıcı olm uştur :
yurttaş
soydaş
trkdaş
çağdaş
iUküdaş
oydaş
gibi kelim eler sevilmiştir. Terim leşm ede dc bu ek çoğu zam an Farsçanın hem-, Fransızcam n co- (con- com - col-), syn- (sym-), hom o- gibi öneklerini, A rapçam n mtıtafadi sıfatfiillerini karşılam aktadır :
com patriote =: hem şehri ~ yerdeş
m an =
zam andaş
yurttaş
sym pathisant — hem dil
synchrone =
duygudaş
hemzacdinci-
dent =, m üterafık — olum daş hom ogène = m ütecanis = cinsdeş
hom ochrom e — hemreng =: renkdeş hom om orphe =: hem şekil =
şekUdeş
g ib i
Vc bu k itapta :
synonym e =
addaş
m üteradif
anlamdaş
hom onym e =
consonne =. hem âheng =: sesdeş
hem nâm
=
gibi.
14. -dirik Adlan :
Bu ek az sayıda aygıt adları verm iştir :
boyunduruk burunduruk d iş(in)dirik eğindirik
çiğindirik cibindirik gömüldürük oğulduruk
sakalduruk gibi.
Buna göre bu ek insan ve hayvan organları adlarına gelerek
onlarla ilgili aygıt adları yapm aktadır, -duruk durm ak fiilin­
den tutan anlam ında bir birleşenden gelmekte olmalıdır. Aynı
anlamda burunduruk ~ burunsalık değişiği faraziyemizi des­
tekler, sanıyoruz.
15. -e Zarflan :
139. Türemeli ve vurgulu -e eki -de ve -den ekleri gibi as-
YAPIBİLGtSt
171
Imda isim çekiminin k i m e h a l i m meydana getirir ( eve
tarlaya, krş § 286, 287). F akat bu da onlar gibi yer yön, za­
man, m ikdar ve hal gösteren isimlere geldiğinde belli anlamda
zarflar yapar :
öne sağa uca alta yukarıya beriye yarma
haftaya yaza ucuza sıraya havaya gürültüye
gibi.
Bu isimler bazan bir iyelik eki almış olarak da -e ekini ka­
bul ederler :
dibine ortasına dikine tersine aksine yanla­
masına akşamına boyuna hoşuna suyuna ba­
şına inadına gibi.
-e zarfları da farklı isim bölümlerinde görülürler :
öne sürm ek yukarıya dönük ucuza almak
tersine çıkış inadına sert
hoşuna gayret
gibi.
-e eki Eski Türkçe aynı anlatım da -ge ekinden gelmekte­
dir. Dilimizde bu eki eski şekliyle taşıyan birkaç d ö n ü ş ­
m ü ş (figé) kelime vardır ;
özge başka dizge (uzun çorap) içgc (iç taraf)
gibi.
Deyimler ve lerim lerde de -e eki kimi zam an L itincenin ad öntakısını karşılar ■
ad gloriam — şerefe, haraya ad paires — geçmişlerine (kavuşmak,
ölmek), ad littcram = harfi harfine a d libitum ~ keyfe (göre).
Bu k ü a p ta : adıtoruinai = isme (îk>
adverbal = fiile
(tk)
16. -eç Adları:
-eç eski bir küçültme, dolayısıyla berkitme eki olup düş­
meli ve vurguludur. Az sayıda adlar ve sıfatlar bırakm ıştır :
topaç kıraç
anaç yamaç
kulaç
babaç
bakraç küpeç gedeleç
E. T. begeç ekeç ataç
gibi.
172
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
Bu küçültme adlarım fiilden -eç adlarıyla kanştırm am alı,
<bkz § 195).
17. -edek Zarflan :
Kapalı tek heceli yansılam alara gelerek y a n s ı l a m a
z a r f l a r ı (adverbe - onomatopée) yapan vurgusuz bir ektir
(Gamı zıngadak karaya oturdu). Yansılamanın kökü çoğu za­
man çift sesdeşle biter :
hartadak
gümbedck ştrpadak cumbadak
gadak zartadak gibi.
tın ­
Vurgu kök üzerinde kaldığından tek sesdeşle biten yansı­
lamalarda bu ses çoğu zaman ikizleşir :
patadak ;< pattadak hoppadak loppadak güppedek küttedek rappadak cuppadak şappadak
gibi.
«Düştü gönül bahri gama cuppadak».
18. -eği Adlan :
1)0. Aşağıda fiilden -gi adlarında bu ekin isimden -e- fiil­
lerine de gelip adlar yaptığım görürüz (bil-e-ği kaş-a-ğt bkz S
208). Bu iki ek erkenden kaynaşarak bir yandan da isimden
isimler yapan bir -egı eki meydana gelmiş olmalıdır (E, T.
bozagu bîikagu küdegü). Gerek fiil tabanından -gi ile, gerek­
se İsım tabanından -egi ile yapılmış olsun bu kelimelerde da­
mak sesi iki sesli arasında sızmalı olmuştur. Dilimizde bu üreırnden bir sıra adlar ve bazı sıfatlar kalm ıştır ;
kılağı bukağı karağı iteği yağlağı
dumağı buzağı güveği üneği öncği
kuzavi (kuzağı) gibi.
yapağı
güncği
Damak sesinin erimesiyle bu ek dilimizde bazı kelimeler-ey görünüşünü alm ıştır :
Y A P IB İL G İS İ
173
E.T. küdegü > E. O. güyngü > güyeği > Y. T.
güyey /, güvey güneğt > güney kuzağı > kuzay > kuzey bileği > hüey gibi.
Kuzey lehçelerinde ve Ozbekçede bu kelimeler aynı sebepten seri halind
yörünüşünii alm ışlardır :
bilev
kaşav
h la v
bukav
kıra v
^
-ey
gibi.
bıızav
Sonseste varım sesliler dilimizde alışılmış ve sevilmiş değildir. Fakat her halde
aydınlardaki yabancılaşm a etkisiyle -egi ekinin iki türlü büzülmesinden meydana ue
len bu sesler zam anım ızda rağbet görm üştür,
Başlıca terim lerde -ey ile ad ve sıfatlar yapılm ıştır. A ncak bu ek zaten belirli bir
anlatım taşım adığından rastgele isim ve fiil tabanlarına getirilm iştir:
T atar bilginleri kanalından da -ev adlan gelmiştir :
düzey
u za y
birey
görev
ö d ev
sınav
d en e y
türev
d ik e y
dO. :
yatay
söylev
saylav.
Bunlardan birincisi şivemize aykırı, İkincisi dilimize yabancıdır.
T ürkçede -tay diye bir ek de yoktur. M oğolcadan T ürk dillerine geçmiş ku rilta
kelimesinden gelen k u r u lta y 'a yersiz bir örneklem e ile ;
dam .ytay
19.
Sayıştay
ya rg ıta y
k a m u ta y
yapılm ıştır.
-ek A d la n :
141.
B unların Eski Türkçede canh -gek küçültme adla­
n n dan kaldıkları anlaşılıyor (başgak buçgak m m gak). Dili­
mizde bu ek türlü adlar bırakm ış olmakla beraber işlek de­
ğildir ;
başak bucak damak benek kozak topak yolak
bardak çanak sağrak kısrak köşek oğlak
şişek malak gibi.
Bu -ek isimden isimlerini -ek fiildeaı isimleri (bin-ek
dur-ak) ve düşmeli -ik fiilden isimleri (dile-k ada-hO
k anştırm am ah, (bkz § 197, 215).
174
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
20. -elek Adlan :
isimden küçültme, veya aşağılama anlatım ları ile başlıca
meyveler, bitkilerle ilgili bir sıra adlarda rastlanan bu vurgulu
ek -e-îc-k gibi, veya -el-ek gibi eklerden meydana gelmiş ola­
caktır :
kozalak mozalak topalak domalak kobalak
öşelek kızalak kabalak böğelek gibi.
Bazı sıfatlarda da görülür (dangalak tombalak).
Bunlardan birtakım ı eklerin yığılması ile de meydana gelmiş
olabilir.
Fiil tabanlarına gelip sıfatlar yapan -elek eki de vardır,
kanştırm am alı (yatalak asalak), bkz § 199.
21. -en A d la n :
142.
E ski Türkçedeki anlatım ı tartışılm ış olan bu ekin
asıl işleyişi bizce dilimizde bıraktığı adların da yardım ı ile
daha yakından belirtilebilecektir :
eren oğlan kızan köken kolan çiten belen
sapan tüm en yem şen köşen gözen gibi.
Bu adlar yukanda gördüğümüz (bkz § 141) -ek küçültme ad­
lan tarzında eski bir küçültme ekinin m ahsulleri gibi görünür.
Kaldı ki iki ek arasında bir işleyiş paralelliği de olmuş ola­
caktır ;
oğlan (kişi yavrusu) / oğlak (keçi yavrusu)
köşen (tavşan yavrusu) / köşek (deve yavrusu)
gibi.
H er ikisini eski k ü ç ü l t m e
sayacağız.
a d i a r % (nom dim inutif)
Eski Türkçede eren oğlan gibi kelimeler çoklu hali değil
de, t o p l u l u k a d ı olarak kullanılmış olm alıdırlar. K üçült­
me anlatım m m sevgi, tercih, tak d ir anlatım ları yoluyla
Y A P IB İL G İS İ
175
b e r k i t m e (intensif) ve b ü y ü l t m e (augmentatif) anla­
tım larına kaçtığını ise biliyoruz, bkz § 161.
Bunları fiilden -en adlan (döğ-en kır-an) ve fiilden düş­
meli -in adları (beze-n ora-n) ile kanştırm am ah, bkz § 201
222 .
22. -eri 2!arflan :
Eski Türkçede adm y ö n l e m (directif), k i m e r i ha­
lini yapan birleşik -ge-rü çekim eki Eski Osmanlıcada henüz
azçok canh görünür (dikcrü anaru). Yeni Türkçede ancak zarf
olan birkaç kelimede kalm ıştır :
içeri
dışarı ileri yukarı.
Bu zarfları fiilden -eri sıfatlarıyla kanştırm am ah (uç-an
göç-eri), bkz § 203.
23. -ez A dlan:
B atı Türkçesinde az kelimesinden gelmiş bir -ez küçültme
ekinin varhğm ı gösteren sayılı örneklere rastlan ır :
genez
çerez
çöpez
yalaz
gibi.
kepez
göğez
ayaz
Yazı lehçemizde verimsiz olan bu ek Anadolu ağızla­
rında daha canh görünmektedir. Eski Osmanlıcada -cük kü­
çültme eki ile -icek zarffiil ekini uzatan -ez de aym ek olma­
lıdır ( yer-cüg-ez ~ Y. T. yer-ceğiz ve çıkar-tcag-az).
24. -i Zamirleri;
H 3. İyelik eklerinin dilimizdeki geniş kullanış alanını
aşağıda (bkz § 313) belirtiyoruz. Bunların, özellikle 3. kişi
ekinin kelime üretim indeki türlü işleyişlerini de topluca bura­
da göstereceğiz.
176
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
iyelik zamirlerinin 3. kişi eki (ev-i ta r la sı) farklı ilişki­
lerle isim tabanlarına gelerek türlü üremeler meydana getirir.
Başlıca :
a. -i eki sıfatlara geldiğinde onları belirler ve zamirleştirir, bkz § 297. K ütüğü geldi, dediğimizde bu çocukların k ü ­
çüğü, çocuklardan küçük olan takdirinde olup burada zamirin
ö n c ü l ü bellidir. F akat belirsiz sıfatlara ve zamirlere geldi­
ğinde ek zamirin öncülü belirsiz olur ve o kelimelerle belirsiz
zamirler yapar :
hiri başkası kim i çoğu hangisi öbürü höylesi
nicesi kaçıncısı herbiri birkaçı gibi, bkz § 319.
Bunlardan bazılarının -i ekini iki defa almış şekilleri bulunur:
h ep-isi
kim isi
bazısı
birisi
öbürüsü
gibi.
Bu belirsiz zam irler çoklu iyelik zamirleri de alabilirler
(birim iz hepiniz hangileri).
b. Zaman adlarının çoklu hallerine gelerek zaman zarf­
ları yapar :
geceleri (her gece) gündüzleri sabahları akşam ­
la n öğleleri önceleri sonraları ay başıları
hafta sonları gibi.
c. Takı alan adlara gelip birleşik zarflara girer :
gereği gibi dolayısı ile yerine göre sonuna doğ­
ru başından beri haddinden aşırı süresi içinde
gibi.
Bunlardan ile takısı alanlar kaynaşmış ve o şekilleri ile yay­
gınlaşm ışlardır :
dolayısıyla sırasıyla takım ıyla bütünüyle va k­
tiyle haliyle tamam iyle yoluyla hakkıyla gibi.
d. Y ukanda gördüğümüz gibi (bkz bu dilimde I. No. 2 9
YA PIBİLG İSİ
177
12 15 37) kelime yapımında çekim eklerinden önce gelip o
zarfların yapısına girer :
dikine hoşuna oluruna yerinde yolunda sıra­
sında ucundan kökünden arkasından kararınca
boyunca gereğince yoluyla sırasıyla gibi.
25. -il Ş ifa d a n :
144- Eski Türkçede adlardan sıfat yapan az verimli bir -il
ekinin varlığını sayılı kelimelerle tanıklayabiliyoruz (Jm tl
yaşıl başıl). Bu belki ajmı lehçede örnekleri bulunan -gü ekin­
den geliyor (kırgıl üçgül). Batı Türkçesinde kesinlikle bu üre­
meye mal edebileceğimiz kelimeler de azdır :
usuZ kundul dördül kirtil güdül kumul? gibi.
kızgıl kırgıl üçgül gibi bir damak sesi taşıyan birkaç kelime
de bu ekle ilgili görünür.
Bu sıfatları fiilden Al adları ile kanştırm am ah (çak-ü
çök-ül), bkz § 217.
Türkçede Al üremeleri sınırlı ve eski olup çözümlenmeleri
güç ve şüphelidir.
Yeni terim lerde bu ek de denenm iştir :
tekil = m iifret
çoğul = cemi
m üennes
eril
=
m üzekker
dişil
=
gibi.
A ncak bu denem e de anlatım ı sezilmez olmuş eklerin canlanm asındaki güçlükle
karşı karşıya bulunm akta ve bu kelim eler yadırganm aktadır.
26. -im A d la n :
tyelik zamirlerinin 1. kişi eki olan -im yakınlara ve bü­
yüklere hitap için sıkça kullanılan isimlere gelir (B eyim ! Oğ­
lum ! K ardeşim !). Bu kullanıştan Türk dillerinde dönüşmüş
birkaç kelime vardır ;
hanım (bizde) begüm (Hindistanda) asil kadın
unvanı.
Tûrkçenin Grameri F : 12
178
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bunlar kazandıkları anlamla çekim ve üretim e tabi olurlar ;
hanım-tm
hanımınız hanımlar
nımcağız gibi.
hanımlık
ha-
Bolum (Baba, Sultan) da bu türlüdür.
ilk iki kelime sebebiyle ~im ekinin d i ş i l i k (féminin) eki olduğu sanılm ışlır.
Oysa T ürk gram erinde c i n s (genre) sınıfı yoktur. Yeni zam anlarda böyle bir şey
icadedilmek istenmiştir :
(bay
/
bay-an),
hatta İslavca ~çe ekiyle Tanrıça
(kııaliçe çariçe gibi).
(?)
=
İlâhe
Yükseğe hitapta göze çarpan başka kelimeler ;
Tehrim!
(Uygurca) Hanum! (Oğuzca)
dim! (Osmanhca).
E fen ­
Teklifsiz hitapta ve cevapta ise :
kardeşim canım yavrum şekerim güzelim sev­
diğim sevdiceğim gibi.
Bunlar da artık ad ve sıfat olarak kullanılabilir ;
evet efendimcı canım îstanhul ömrüm
o güzelim bahçe gibi.
A yşe
27, -iımer Sıfatlan :
145.
Bu sıfatlar -imse- isimden fiillerinin şimdiki geniş
sıfatfiili diye adlandırılabilir. Şu var ki yenidirler ve fiil ta ­
banları oluşmadan doğrudan doğruya isim tabanından yapıl­
mış görünürler. Bu sebeple -imser ekini bağımsız, vurgulu ve
düşmeli bir birleşik ek saym aktayız :
iyimser
kötüm ser
karamsar.
Bunlard«A ilk ikisi sırasıyla Farsça ve Fransızcadan :
nigbin ~ opUmisie bedbin ~ pessimiste
siyehbin = karamsarcın
zıt anlamlısı
Antalıım belirli ve
kelimelerini karştlayor.
da pembemser olmalı.
kurallı olan bu yeni üreme verimli olabUir.
Y A PIB İL G İSİ
179
28. -bnsi Şifadan :
Bu ek aslında sıfatlara gelen bir b e n z e r l i k (simula­
tif) ekidir (sertim si sulum su). Adlara da gelip onlann bir
türlü b e n z e r l i k h a l i e r ini meydana getirir ( ormantmst = ormana benzer der emsi = dereye benzer), krş -si § 164.
Bunlardan renk ve ta t sıfatları ve bir şekil, bir vasıf an­
dıran adlarla yapılmış olan bazıları sözlük kelimesi değeri ka­
zanm ışlardır :
yeşilimsi
kekrem si
ktrm ıztm st karamsı acımsı tatlım sı
kubbemsi aytmst (adam) balımsı
kadifem si köylümsü gibi.
Yeni terim ler yapm ada bu ekten faydalam lm ıştır :
anıhropoide = ¡ibhi İnsanî = insanımsı
platanoî’de ~ isfendan
çınarı = çınarımsı tubiform e z= enbubî = borum su
pâteux =
acinî = ham urum su gibi.
-imsi eki eskim iş sayılan -si ekinin uzatılm ış ve hemen hemen yerini tutmuş
şeklidir. A ncak bugün daha işlek otan bu yenisi «andıran*, -si eki ise daha ziyade
benzeyen» anlatım ında görünürler. Aşağıda ikisini karşılaştıracağız, bkz § 166.
29. -inıtik Şifadan :
146.
Eski Türkçeden beri renk ve ta t sıfatlarına gelerek
benzerlik sıfatları yapan bir -im tik eki olmuş olabilir. Doğu
Türkçesinde bu ek ve değişiği olan -tmfiZ eki erkenden yaygın
görünür. B atı Türkçesinde ise anlam daşlan olan -imsi ve -im­
trak ekleri yanında her ikisi daha az verimli olmuşlardır :
bozumtuk sarım tık karam tik, değişiği ekşimti,
göğümtül sarım tü acımtıl D. T. agımtul ktztmtul yaşımtul.
Bu iki ek ve aşağıda görülen -imtrak eki hep Eski Türk­
çede addan sıfatlar yapan -ti eki (el-ti koy-tu) çevresinde
oluşmuş ( -im-ti-k -im-ti-l Am-ti-rek) birleşikler olup aynı
180
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
kelime alanında benzerlik sıfatları yapmışlardır. Yukarıda
gördüğümüz -imsi eki de bunların anlamdaşıdır. Böylece ilk
ikisi dönüşmüş, son ikisi canlı olmak üzere dilimizde aynı anla­
tım da dört ek ve aynı kökten aşağı yukarı aynı anlam da dört
kelime bulabilmekteyiz :
sarım tık
sartm tıl
sartm trak
sarımsı.
Başka bazı küçültme ve b e n z e r l i k
anlamca bunlara yaklaşır :
sarıca
sarırak
sarman
kırçıl
sıfatları
kızüsı
da
gibi.
30. -imtrak Sıfatlan:
Bu ek önceki -im tik ekinin -rek k a r ş ı l a ş t ı r m a
ekiyle uzatılmış daha yeni ve canlı şeklidir. O rta hece düşme­
siyle büzülmüş ve sesli uyumundan kaçmış görünür. Orada
belirttiğimiz gibi değişikleri, rakipleri vardır. Netekim Yeni
Türkçede anlamdaşı -imsi eki ile yanşa girişmiş, fak at geri
kalmıştır, -imsi eki geniş bir kullanış kazanarak bir çekim eki
halinde sıfatlara ve adlara gelip bir benzerlik sıfatları sınıfı
meydana getirdiği halde (bkz § 145) -im trak üretim de renk
ve ta t sıfatları yapma sınırını pek aşam am ıştır :
Yeşilim trak kırm ızım trak bozumtrak sartm trak
m avim trak m orum trak acım trak
ekşim trak
m ayhoşum trak gibi.
31. -in Zarflan:
147- Bu vurgusuz -in eki Eski Türkçede isim çekiminin
h i l e l i k (instrum ental), k i ' m i n halini meydana getirir
(adag-ın zp- ayak-la elig-in ~ el-le). Eski Osmanlıcada henüz
oldukça canlıdır (ayag-ın diz-in yol-ın). Bu ek zaman içinde
çekim eki işleyişini yitirm iş, ancak zarf niteliğinde kelimeler­
de kalm ıştır. Başlıca :
Y A PIB İL G İSt
181
a. Zaman zarflarında görülür :
ya'zın kışın güzün baharın gündüzün ikindiyin
yatsıyın ilkin demin değin ansızın gibi.
b. Tekrarlam ayla tarz zarfları yapar :
azın
azın ucun ucun için için
götün götün üstün üstün
kıçın
gibi.
kıçın
Çok tartışılan örneğin kelimesinde bu eki geniş anlamın­
da canlandırm a arzusu vardır, -leyin eki bunun uzatılmışıdır,
bkz § 156.
32. -in A dlan:
E ski Türkçede isimden bir sıra, dilimize de gelmiş sıfat­
lar yapan bir vurgulu -in eki buluyoruz (uzun yakın yoğun).
Çok eski üremeler olduğu anlaşılan bu sıfatların köklerini gerçeklemekte güçlük çekeriz. Çünkü kimi zaman bunları bilinen
lehçelerde yalın halleriyle, veya hiç bulamayız. Biz bu ekte
eski bir küçültme, dolasıyla berkitme anlatım ı seziyoruz (krş
No. 20 -en). E k öncekinden farklı olarak vurguludur. Aşağı­
daki sıfat ve adların bu ekle yapılmış olduklarım sanıyoruz :
yeğin üstün kalın serin çetin tekin karın
eğin boyun koyun (göğüs) yağrtn kulun oyun
evin öyün koyun, E. O. öcün gibi.
33. -in A dlan:
Eski Türkçede damaksı n ile bir -in ekinin de isimden
isimler yapmış olduğu anlaşılıyor. Bugün yazı lehçemizde tam
addaş olmuş bazı kelimelerde bu ekle öncekinin o zaman ay­
rıldığını görüyoruz :
kayın
yalın
(hısım) kayın (ağaç) yalın (alev)
(çıplak) kalın (yoğun) kalın (bedel,
paha) gibi.
182
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
Sonsesleri yazı lehçemizde dişsileşmiş olup halâ bazı Anado­
lu ağızlarında damaksı kalan bu kelimelerden bazıları şunlar­
dır :
derin
belin
usun odun ktra-n
yelin koHin.
ala-n
E. T.
Bu üç türlü -in isimlerini aralarında ve fiilden -in isim­
leriyle (bkz § 222) karıştırm am aya çalışmalı.
34. -iş A dlan:
14S. Eski Türkçede -iş küçültme adlarından örnekler v a r­
dır (terkiş yemiş Türkiş). Dilimizde -iş eki çok kelime bırak­
mamış (yem iş geniş kele-ş yokuş), fakat sınırlı anlatım alan­
larında canlı kalmıştır.
1.
İnsan tipi belirten o k ş a m a
hj7pocoristique) yapar ;
sıfatları
(adjecti
göğüş m aviş tom biş nonoş minnoş kirloş gibi.
Birkaç renk sıfatında yakm bir anlatım da görünen -şin
ekinin de -iş ekinden bir uzatm a olduğunu sanıyoruz (sarışın
karaşın akşın).
2.
Kişi adlarından o k ş a m a
tique) yapar :
a d l a r ı (nom hypocoris
Aliş (Ali) Memiş (Mehmet) İbiş (İbrahim )
M utuş (M ustafa) Abduş (Abdullah) Fatuş
(Fatm a) H atuş (Hatice) R üküş (Rükiye)
gibi.
Bu adlarda görülen kısaltm alar (iki heceye indirme) ve sesli
uyumu bozulması da okşamayla ilgili olsa gerektir. Y ukarıda
okşama adlarından m eşhur olanları kaydettik. Gerçekte yakıştırabildiğim iz kişi adlarını, özellikle kadın adlarını hep bu
okşama kalıbına sokmaya çalışırız ;
Y A PIB İL G İSİ
183
Meduş (Mediha) Nezuş (Nezihe) Ülkiş (Ül­
ker) Semruş (Semra) Em nuş (Emine) Sabruş (Sabri) gibi.
Yeni zamanlarda Memoş Fatoş Aloş gibi şekiller daha yay­
gın hal alm ıştır (galiba Mem-o > Mem-o-ş). -tş adlarına ta ­
rihî kişi adları arasında da rastlanır :
înüş Tegin Tekiş Alâeddin Memiş Paşa gibi.
Bu Aş küçültme isimlerini fiilden -i.ş adlarıyla karıştırmamalı (bkz § 226).
35. -it A dlan;
lJf9. isimden isim yapan bir At ekinin varlığını pek az
örneklerle tanıklayabiliyoruz. Bunun Eski Türkçede de verim­
li bir ek olduğunu sanmayoruz (öçüt — intikam yegit stgtt ■=
inilti).
Canlı yaşıt ve ona örnekleme eşit kelimelerinde ( b a ğ ­
l a m ö b e ğ i kalıbında ortaklık anlatımında görünürse de
bunu destekleyen başka üremeler yoktur. Bu ekle yapılmış
sayabileceğimiz :
ağıt önüt = önce kakıt yeğit kelimeleri vardır.
Bu cansız ek terim yapm ak için kök ve anlatım gözetmeksizİD z o rla n m ıştır:
som ut
boyut
(A rapça
bu'ud'tsin
galat)
gibi.
İsim den -it isimlerini fulden -il isimleriyle k anştırm am ah fgeçit ayırt), (bkz §
228).
Eski T ürkçede birkaç kelim ede görülüp M oğolcadan geldiği sanılan bir -it
çoklu ekini (tigit alpagut) A rapçam n -ât dişi çoklu ekiyle bir tu tarak T ürkçe kelime
(!) yapanlar olm uştur; ejrûd ~ erat.
36. -iz Sıfatlan;
Asıl anlatımını Eski Türkçeden önce kaybetmiş bir -iz
i k i l i (duel) ekinin varlığını kabul ediyoruz, -iz Eski Türk-
184
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
çede olduğu gibi dilimizde de canlı çekim eki olarak, fakat
çoklu anlatımı ile yaşam aktadır. Zamir ve fiil çekimlerinde
1. ve 2. kişi çoklu eki olarak :
ev-im-ie ev-in-iz (E. T. ber-d-i-m-iz) ver-di-n-iz
ver-ir-( im )-iz ver-irsin-iz ver-se-n-iz ver-in-iz
genc-(im )-iz genç-sin-tz gibi, krş § 379.
Aslında kişi zamirlerinin biz siz çoklu şekilleri de bu ekle
ben sen teklilerinden gelmiş olmalıdır.
Üretim eki olarak -iz sayı sıfatlarından birkaçına gele­
rek t o p l u l u k s a y ı s ı f a t l a r ı yapmış görünür :
ikiz üçüz dördüz beşiz altız.
Bu ek bazan da bir -li eki ile uzatılır (ikizli üçüzlü beşizli).
İkili organların adlarında da bu ekin bulunduğunu sanı­
yoruz :
boynuz omuz göğüs < gögüz geniz beniz, belki
göz diz.
37. -ki Sıfatlan:
150.
bkz § 402 :
-ki ekini cevher fiilinin hal sıfatfiili olarak tanıdık,
şim diki — .şimdi olan evdeki
evde olan, bulu
nan seninki r= senin olan, sana ait olan gibi.
Burada -ki ek kelime olarak öbür sıfatfiiller gibi sıfat ve za­
m ir hükmünde olup eklendiği kelimeyi de sıfa t ve zamir y a­
par. (şim diki zaman / evdeki pazar / benimki geldi).
Zaman ve yer yön zarflarına doğrudan doğruya geldiği
hallerde -ki bir üretim eki sayılır, sıfat ve zamir olan kelime­
ler yapar :
önceki sonrak
yro-uKi sabahki dem inki ya-
YA PIBİLGİSİ
185
nnfci geçen seneki öteki beriki içerki dvşarki
aşağıki karşıki giİDİ.
Yer yer işaret ettiğimiz gibi (bkz § 64, 81) -ki sesli ve
sesdeş uyumlarından kaçan sayılı eklerden biridir. Bununla
beraber Anadolu ağızlarında daha çok. yazı lehçemizde daha
az olmak üzere uyuma yatkın -ki sıfatları da vardır (hangi
dünkü bugünkü öbürkü).
-ki eki yeni terim ler yaratm a işinde fazla
içindekiler hal sığası — şim diki zaman).
verimli görimm emiştir (fihrist =
38. -Ic Zarflan:
151.
Aslında ile takısından gelmiş olan -le eki adla­
rın k i m l e h a l i m , b i l e l i k h a l i m meydana getirir
(elle atla). Ancak oluşturduğu kelime bir takı öbeği hükmün­
de olduğu için bir çok hallerde zarflar yapmak istidadını gös­
terir:
a. En çok tarz zarfları meydana getirir :
yolla zorla hızla hınçla usulla sırayla gönülle
güçlükle tatlılıkla öfkeyle beklemeyle şöyle
böyle birle > bile.
b. Zaman zarfları ve bazı m ikdar zarfları da yapar :
tanla şafakla geceyle öyle < ödle öncelikle
zamanla (bkz -leyin § 156) taneyle hesapla
avuçla sürüyle arabayla gibi.
Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 143) -le biı- iyelik eki
üzerine de gelmiş bulunur :
yoluyla sırasıyla dolayısıyla eliyle vaktiyle
haliyle hakkıyla tam am ıyla tabiatiylc şartıyla
gibi.
B unlar çoğu takı olarak da kullanılırlar.
186
T Ü R K -C E N İN G R A M E R İ
Yazı dilimizin millileşmesinde
-le
eki çok iş görmektedir :
1. Arapça ve Farsçadan öntakılar taşıyan kelimeler bu ekle Türkçclestirilmektedir:
m aalm em nuniye =s nıeniHuniyelie maalesef = esefle biılesadOf ~
tesadüfle bilvasıta = vasıtayla bittecrübe = tecrübeyle hatapıı =:
tapuyla
bam ukavele ^ sözleşmeyle
bahusus = hususiyle.
2.
Arapçadan gelen
-en
zarflarının birçoğunu onunla karşılamaktayız:
mezunen = izinle salimen
selâmetle
vekâleten — vekillikle
müevvefen = teville şifahen = sözle tahriren = yazıyla leamiilen = görenekle mehzulen — bollukla
m üstacelin == ivedilikle
tam am en — tam am iyle ismen = adıyla
gibi.
rek,
3. Farsça -âne zarflarından bir takımını da, sıfat olan tabanlarını adlara çevire­
-¡e zarflarıyla karşılayoruz:
halisane =
sadıkane =
hulusla
sadakada
musırrane — İsrarla
v a h la n e
=
vukufla
resurane
=
anudane
cesaretle
=
inatla
gibi.
Bu ek vurgusuzdur. Onu -le- isimden fiillerinin -le-k > -le
eki ile (kış-la tuz-la) kanştırm am ah, bkz § 152.
39. -lek A d la n :
152.
-le- isimden fiillerine gelen düşmeli -ik eki bu fiille­
rin bir türlü sıfatfiillerini meydana getirir. Bunlar sıfat olur­
lar (bkz § 215). Ancak bu iki ekin kaynaşm ası ile birleşiğin
farklı bir anlatım kazandığı ve doğrudan doğruya isimden sı­
fa tla r ve adlar yaptığı görülür :
Türlü adlar ve sıfatlar ;
evlek gönlek > gömlek gırtlak çaylak
bağırtlak ıslak ablak gibi.
bellek,
Mekân adlar :
otlak sulak kışlak > kışla yayla tuzla suğla
< suwla güzle kum la gibi.
Sonsesinin düşmesiyle meydana gelen -le eki verimli ol­
madığından ayrı ek sayılmaz.
Y A P IB İL G İS İ
187
-lek eki insan tipleri belirten a ş a ğ ı l a m a
sıfatlar da yapar :
anlatımıyla
ödlek dişlek torlak dazlak cavlak götlek ay­
lak çıplak şallak civelek semelek yamalak
gibi.
-le- fiilleri bulunan çoğu yansılama isim köklerinden de
aynı anlatım da -lek sıfatları yapılmış, veya bunların -le-k sı­
fatları örnekleme ile aşağılama anlamı kazanmış olmalıdır ;
çatlak
taslak hortlak haşlak cırlak
zırtlak gibi, krş -elek § 141.
Bunlara da y a n s ı l a m a
matopee) deyeceğiz.
sıfatları
zırlak
(adjectif - ono
40. -leme Zarfları:
-me sıfatlarından birçoğu da -le- fiillerinden yapılmıştır
(bkz § 231 kaplama buğulama). Bunlar o üremenin mahsulü­
dürler. Ancak bu türlü sıfatların zarf olarak kullanılması ile
bu iki ek yeni bir anlatım da kaynaşmış ve adlardan doğrudan
doğruya tarz zarfları yapar olmuştur. Bu birleşik ek bir sıra
sıfatlara gelerek zarf ve sıfat olan kelimeler yapar :
dikleme düzleme yanlama uzunlama yassılama
ortalama gibi.
A}mı anlatım la bir takım adlara da gelir :
şavullama kılıçlama kararlama körleme keşiş­
leme, nihayet yüzmede balıklama çivileme kö­
pekleme kurbağalama.
Zarf olarak bunların uzatılm ışları da kullanılır (yanlamasına
düzlemesine kılıçlamasına kararlamadan).
Bu -lem e zarf ve sıfa tla n yön gösteren bir ürem e olarak gelişme vaadetmektedir. K arşıbğını bulm am ı; bazı terim leri b u sıfatlarla T ürkçeleştirebiliriz:
Ig g
T Ü R K Ç E N lN G R A M ER İ
am udî = diklem e (dikey) şakuli = şavuUama (düşey) canibi ~
yanlama (yanay) seviye ~ düzlem e (düzey) u lk i = yassılama (yatay)
gibi, krş § 140.
41. -ler A d la n :
153.
Çoklu eki olan -ler gram er işleyişinin dışında bazı
anlatım lar kazanmış, bu sıfatla da kelime yapımı alanına g ir­
m iştir :
a. İsmin çoklusu belirsiz anlamlıysa
liyle isim sayısı belirsiz bir topluluk adı
sanlar çocuklar dağlar havcUar sular
tekli topluluk adlan hükmünde olup
daima tekliye uyarlar :
(bkz § 283) bu ha­
niteliği kazanır (in­
yülar). Bu çoklular
sözdiziminde hemen
«İnsanlar anlaşüdı, hayatın da s im yok».
«Yülar geçer, haber gelir, yar gelmez».
«Karşı yatan ulu dağlar!
Kar kuşar bellerin senin.
Yazın kışın belT olmaz.
Sert eser yeUerin senin».
Bunun gibi : havalar soğudu. Yemekler yendi. Konuşmalar
oldu. d ö iz.
b. Topluluk adı niteliğiyle -ler adları a i l e a d ı
famUle), soyadı olurlar :
(nom de
Ahmetler Doğanlar Düzceliler TopaloğuUarı
Eczacılar Balcılar Amcamlar Teyzenler Kom­
şular Aşağtküer gibi.
Bu kullanışta çokluk ekinin iyelik eki üzerine gelmesi anlatmıı belü eder :
amcalarım teyzelerim değil, amcalar teyzem­
ler, fa k a t TopaJoğIvlar değil, TopaloğuUart
gibi.
Y A PIBİLG İSİ
489
Bu adlar fin n a adı olarak da kullanılır :
Bu
malt
Koçaklarda bulursun.
Akdağlılar
Adana’da şube açmuş, gibi.
Bunun gibi boy, ulus, millet, hanedan mezhep, meslek
adları da aynı anlatımda -ler eki almış topluluk adlarıdır :
Avşarlar Oğuzlar Germenler Türkler ttalyanlar Habsburglar Abbasiler Ortodok.slar Alevi­
ler Kaderciler Darıoinciler Atatürkçüler.
N ihayet yanyana özlük adlara getirmek suretiyle -ler çok­
lu ekini «ve benzerleri» anlamı ve o b a r t m a (emphasei
anlatım ı ile kullanırız ;
M ithat Paşalar, N am ık Kemaller... Londralarda.
Parislerde... (bkz § 283) gibi.
c. Anadolu ağızlarında yaşayan gil takısı -ler gibi aile
topluluk adları yapm akta yeterlidir. (Osman gil Tuzcu gil
Halam gü). Ancak bu aynı anlatımda -ler ile uzatılmış olarak
da kullanılır (Tuzcu giller Ablam güler Dünürüm güler),
-gil ve -giller ek halinde yeni soyadlarında ve terimlerde kul­
lanılmıştır, krş § 155.
d. Birçok yeradlarımız da -ler çoklu ekini taşıyor ;
Çifteler Pasinler Çobanlar Hocalar Hacılar
Şehler Gaziler Tatarlar Küpeler Kılavuzlar
Orhanlar (krş -ci-ler Sütçüler Yağcılar § 131).
Sıradağlar ve takım adalar da bu eki alırlar ;
Toroslar Ztganalar Alpler Atlaslar (K ızıl)
Adalar Oniki Adalar A nt iller.
¡54. Eski yazı dilimizde A rapça ve Farsçadan gelmiş kelimeleri o dillerin şe­
killerine göre çoklu yapm ak esas olduğu gibi (misafirin muallim al kulüp ecsam
dUberan) bu çokluları topluluk adı olarak kullanm ak (m em urin ulema mülhakat
verese yaveran), tekillerinden farklılaşm ış anlam lara
bağlam ak (ukalâ
talebe eşya
havadis yâran), veya teklüeri kullanılm ayan kelim elerin çoklularım aym, veya farklı
190
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
an ia m d a
k u llan m ak
(halayık
züyu)
ecláf
cramU hazele)
yaygındır.
Böylece
O s­
m an lIca kelim e d ağ arcığ ın ı b u y o ld an da b ir hayli zengrrllestirm iştir.
Eski yazı dilimizde bunlar bilinmeli ve ona göre kullanılm alıydı :
bir hademe değil, hademeden biti, hademeler değil, hademe, bir
eşkıya değil, eşkiyadan biri, eşkiyalar değil, eşkıya.
Yem yazı dilimizde yabancı çoklu şekilleri erkenden terkedilm iş, topluluk adı anlam ı
almış olanlar da kimi T ürkçe çoklularına, kimi T ürkçe asıllarına çevrilm iştir
(m em urlar bilginler mirasçılar dullar yaverler). Ç oklu kullanışım yitirmiş olanlarını
ise artık Türkçe kurallara göre kullanın?- :
bir
talebe
bir
eşkıya
eşyalar
azalar
havadisler
gibi.
155. -1er eki A rapça terim lerin T ürkçdeşlifilm esinde ve Batı dillerinden yen»
terim lerin çevrilmesinde -özellikle tabiat bilgilerindeki aile adlarında- genis ölçüde
kullam lm ıştır :
1. -1er:
mantarlar — futur
== cham pignons
süngerler
=
isfenciye
=
spongiaires mersinler
mersim ye = ganoides likenler = şeybiyc ~ lichens taçsızlar — adim etüuüveyç ~ apetales tırm anan­
lar ~ mütesallika ~ grimpeurs
yııttcılar ^ câriha = rapaces
balıklar =: esm ak = poissons yıımşakçalar ~ nâime — m ollusques
gibi.
2 . -¡iler:
kavuzlular = zülhasale = glum iflores
palam uttular = belûtiye =
cupulifires açıktohum lular = ııryanülbüzur x gym nosperm es ikiçenekliler — zatüUUkateyn = dicotylédones
kabuklular — kışliye ~ crustacés
omurgalılar = fıkariye =
zatüssedaya
=
vertebres
m am ifères gibi, bkz -li §
m em eliler ~
158.
3. -giller :
Bu takı yasayan dilde (bkz § 153j insan ailesi anlatım ıyla mevcut olduğundan
hayvan ve bitki ailesi a d la n n d a kuUamIması yadırganrm stır.
buğdaygiller
=
platanacées
kendirgiller "
ler =
necliye
karanfUiye
=
=
graminés
kendirtye ~
caryophyllacées
çınargiller
= delbiye
—
cannahinacées karanfilgil­
karabuğdaygiller =
raven-
dıye = polygonacées tavukgiller — dücaciye =: gallinacés kurhağagiller ~ dıjdaiye = batraciens
aslangiller = esediye =
félidés
gibi.
Y A P IB İL Ü İS İ
191
4. -siler, -imsiler :
m aym unsular = hayaliye — lemuriens ipsiler — hayliye — nimatodes
buğdaysılar = ¡ibhi
necliye — graminidées
tulum ­
sular = kırbaviyyüşşekil — ascons insamınstlar - sibbi insaniye ~
anthropoïdes v h
Terim lerde -si gibi -si-ler eki de gereği gibi değerlendirilmemiştir.
Bizce hayvan ve bitki aile adları vapmada -si-ler ekini sadece ■henzeı enlerr
anlatım ında değil (ipsiler), aynı /am an d a «ve benzerleri’ anlatım ında (lurpuılnr)
alm ak gerekti (bky. -si sıfatları). O /.aman :
tavukgiller
yerine
faruksular,
turunçgiller
yerine
turunçsular
derdik.
42. -leyin Zarflan :
156. İki bilelik hali ekinin (bkz § 151, 147) üst üste gel­
mesiyle erkenden bir -leyin birleşik eki meydana gelmiştir.
Eski Osmanlıcada bir benzerlik hali anlatım ına sahip olarak
canlıdır (ogrüayın bülbülleyin nerkisleyin).
Yeni Türkçede yalnız zaman adlarından yapılmış -in za­
man zarfları değerinde birkaç kelimede göıülür :
geceleyin
gündüzleyin sabahleyin
öyleyin.
akşamleyin
43. -lez Sıfatları :
Anadolu ağızlarında daha çok yansılam alara gelerek aşa­
ğılam a anlatım ı ile sıfatlar yapmış bir -lez eki vardır :
haylaz oflaz üflez iğlez X ihlez yallaz ytrtlaz
gibi.
Bu ekin -le- fiilleri üzerine -iz ekinin gelip kaynaşmasıyla
oluşmuş bir birleşik olduğunu sanıyoruz, krş § 228.
44. -li Sıfatlan :
157. -li (E .T . -lig) en verimli üretim eklerimizden biri­
dir. Eski Türkçeden beri yaygın ve her isme gelir bir d o n a n ­
192
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
m a h a l i , k i m l i h a l i eki niteliği de vardır (E vden şem ­
siyeli çıkm ıştım , Oraya arabalı gitm eli). Bu kullanışta -li eki
üe takısı anlatımındadır, bkz -siz § 168. İyelik eki üzerine
kullanıldığı da olur (kardeşim li kardcşim siz). Bu anlatım da
ikilemeler de yapar (E. T. begli budunitg inili içili) :
analı babalı
kadınlı erkekli yazlı kışlı
ufaklı içli dışlı gibi.
irili
Üretim eki olarak oldukça geniş bir anlatım ı vardır.
a. 'li adlara, bazan da sıfatlara gelir ve donanmış olan,
sahip olan, sıfatlanm ış olan anlam larında d o n a t ı m s ı f a t ­
l a r ı (adjectif m unitif) meydana g e tirir:
tatlı kokulu güçlü sesli ışıklı sürekli göste­
rişli korkulu kirli anlayışlı yaşlı değerli ö f­
keli varlıklı yeşilli ekşili, ufaklı gibi.
Dilimizde bırakılmış ve ancak bazı üremelerde kalmış
köklerden -li sıfa tla n da vardır :
uslu türlü gizli saklı belli denli gibi.
b. Ülke, şehir, yer ve hanedan adlarına gelerek kopuş
yeri bildiren nispet sıfa tla n yapar :
Asyalı Çinli İsveçli Konyak Edirneli Beykozlu Gölköylü Karahanh Osmanlı Karamanlı
gibi.
c. -li ekini taşıyan pek çok yer adlarımız vardır :
Denizli < Donuzlu Turgutlu Salihli Muratlı
Kozlu Cihanbeyli Polath Erdemli Sungurlu
Kadirli İmranlı Fındıklı Şemdinli gibi.
Bu adlardan -li-ce uzatılmış şekilleri de vardır (bkz § 128
tuzluca taşlıca).
15H. -li sıfa tla n
yazı dilimizin Türkçeleşm esinde çok
işe yaram ıştır.
B aşlıca:
1.
A rapça donatm a hali niteliğinde ö n tak ılar taşıyan kelim eler -/i ekiyle T ürkç d e ş tirilm iştir:
Y A P IB İL G İS İ
193
zikıym et — kıym etli
zinufuz — nufuzlu zu viicuhu kesire =
çok yüzlü
zevilhayat = canlılar ze v iiu k û j = akıllılar zalülhareke = hareketli
zatUlercülilbalniye = karından
bacaklılar
(bkz -ler § 155) gibi.
2. Farsça
-kâr
ve
-ger
sıfatlarından birçoğunu
-li
sıfatlarıyla karşılayabilmekteyiz:
azim kar = azim li
heveskâr = hevesli
nam uskâr = namuslu
vefakâr = vefalı
tasarrufkâr — tulum lu
hürm etkâr ~ saygılı
sebatkâr
3. Farsça
-dar
=
dayanıklı
sihirkâr — büyülü
sevdager = sevdalı gibi.
sıfatlanndan birçoğu da
hahişger
=
istekli
sıfatlarına karşılık olur:
-li
nam dar = namlı manidar = manalı alâkadar = ilgili h y m e tdar = değerli sayedar = gölgeli ziyadar = ışıkh ¡aibedar =
lekeli
gibi.
4. Arapça nispet sıfatlarının Türkçede birinci derecede karşılığı da
olur:
-H
sıfatlan
İranı = İranlı Bağdadi = Bağdatlı Selçukî = Selçuklu kasdî =
kasıtlı
tedricî = dereceli
daimî — sürekli
asabi = sinirli
dem evi = kanh
tecrübî = denem eli mahalli = yerli şifahî —
sözlü leylî — yanlı kışrî — kabuklu gibi.
5. Arapçadan birçok sıfat fiilleri de, tabanlarını adlara çevirerek,
Türkçeleştiriyoruz, krş § 160:
elim = elemli
m ütekebbir = kibirli
m uzir = zararlı
-li
eki ile
m erhum =
rahm etli m ukayyet — kayıtlı
kavi = güçlü
mücrim =
m ahkûm = hükü m lü talip = istekli gazup = öfkeli
suçlu
gibi.
45. -lik Adları:
159. Çok işlek eklerimizden biri olan -lik de (E. T. -lik)
bir çekim ekini andıran bir kullanılışa sahiptir. Adlara gelip
için takısı anlatım ında bir i ç i n l i k h a l i (destinatif) mey­
dana g etirir (elli kuruşluk bilet üç günlük iş Yartnhk çay şe­
keri var).
Üretim eki olarak -lik çok çeşitli anlatım larda görülür.
a.
Çekim eki anlatım ına uygun olarak adlara gelip için­
lik sıfatları yapar ;
Tûrkçenin Grameri F : 13
194
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
yazlık şapka bayramlık elbise dolmalık biber
yem eklik turşuluk gömleklik tohumluk m üs­
veddelik kiralık satılık.
b. Bu sıfatlar yoğun anlam lan ile geniş ölçüde isimleşirler ve nesneye mahsus nesneyi gösterirler, bazı a y g ı t
a d l a r ı olurlar :
başlık
güneşlik
gözlük kulaklık ağızlık yağm urluk
gecelik tuzluk sabunluk kâğıtlık
salatalık gelinlik gibi.
Bu sırada derece derece yalın anlamlı adlar da bulunur :
yöttuk
lâtlık
harçlık dünyalık arpalık ondalık ev­
korkuluk hazıYhk görümlük Ömürlük
hediyelik gibi.
c. Bunlar yine içinlik anlamından ötürü belirtilm iş m e ­
k â n a d l a r ı (nom de place) olurlar :
samanlık odunluk köm ürlük kitaplık güver­
cinlik çöplük yem lik fidelik buzağılık mezar­
lık çiftlik gibi.
d. -lik adları nesnenin tabiattaki topluluğunu, bollukla
bulunduğu yeri de gösterirler :
ağaçlık çamlık ormanlık dutluk söğütlük fu n ­
dalık çalılık bağlık çayırlık kayalık taşlık
kum luk gibi.
Bu anlam da birçok kelimelerimiz yer a d lan olm uşlardır ;
A rnavutluk Kızanlık Boyalik A yvalık Susur­
luk (su sığıritk) Güllük E tlik Yum urtalık
K ülik Zeytinlik Pirinçlik (bkz Tuzlukçu § 131)
gibi.
e. -lik eki sıfatlara gelerek geniş ölçüde yalın adlar ya­
p ar
Y A PIB İL G İSt
195
bolluk azlık büyüklük güzellik ucuzluk kötü­
lük yokluk zorluk memnunluk m utluluk titiz­
lik ferahlık cimrilik sıkışıklık sorumluluk.
f. Birçok adları da ana vasıflarıyla sıfat gibi alarak on­
lara -lik eki g etirir ve yalın adlar, h a l a d l a r ı (nom d’état)
yaparız :
insanlık kadirdik analık çocukluk kardeşlik
arkadaşlık erkeklik akrabalık hemşehrilik hay­
vanlık domuzluk gibi.
g. N ihayet -lik meslek adam ları adlarına gelip m e s ­
l e k a d l a r ı (nom de profession) yapar :
rençperlik çobanlık ebelik doktorluk
esnaflık işçilik çiftçilik balıkçılık
kitapçılık gibi.
askerlik
taşçılık
-ci eki ile yapılmış siyasi ve felsefi meslek ve inanış adam­
ları adlarından bu mesleklerin adları da bu ekle üretilir, bkz §
131 :
halkçılık m illiyetçilik Türkçülük ırkçılık mad­
decilik ülkücülük ilericilik akılcılık hayalcilik
Titoculuk gibi.
h. A dlardan rütbe ve makam adları da yine bu ekle ya­
pılır :
m uhtarlık im am lık ağalık kaym akam lık m ü ftü ­
lük valilik onbaşılık albaylık generallik m ü­
dürlük bakanlık başkanlık.
i. -lik adları, bazan topluluk adları gibi de kullanılırlar :
Türk gençliği Ortaçağ hıristiyanlığı insanlığın
geleceği Türklük ve Yunanlılık gibi.
160. -lik adlan özellikle yahn adlan karsıladıklanndan yazı dilimizin millileşme­
sinde çok iş görmüşlerdir :
I. Arapça -iyet birleşik ekini taşıyan yahn adlar dilimizde yaygındır (asabiyet
196
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
imaniyeı). -i nispet sıfatlan elu üe onu isinüesUren -at dişüik ekicin birleşiği olan
•iyyat ~ -iyet, Arapça yalın adlan bizim -tik adlanyla karşılan ır:
mesıruiyet = mejnduk muafiyet = muaflık ahlâhyet = ahtâkiUk İslâmiyet ~ müslümanhk memnuniyet = memnunluk mebzuliyet = bolluk zıddiyet := zıtlık kat’iyet = kesinlik şahsiyet =
kifilik gibL
2. Arapça mastarlar da yalın adlar olarak dilimize bol bol girmiştir (akıl cesa­
ret). Bunlann Arapça sıfat fulleri, sıfat şekilleri de mutlaka bulunur (makul cesur).
Kaldr ki ad ve sıfat olarak bunlann aym köklerden çeşitleri de vardtr (teakkul
muakale ictisar âkil mütecasir v.b.).
Y ukanda gördüğümüz gibi bunlardan ad şekilleri Türkçeye daha yatkın olanlanm n sıfat ve zarflanm Türkçe eklerle, sıfat şekilleri Türkçeye daha yatkın olanlaruun da adlanm Türkçe eklerle yapanz (zararlı hükümlü [§ 158], temsilci tak­
litçi [§ 131], izinle selâmetle [§ 151]), Burada aksine hissel =: hasislik vilâyet ~
valilik). Böylece bu yalın adlan sadece yapılan yönünden, veya kökten Türkçeleştiriyonız;
vekâlet = vekillik garabet = gariplik fena = fanilik butlan =
batıllık meskenet = miskinlik sefaret =x elçilik husumet =
düşmanlık cinnet =: delilik liyakat = yararlık kıllei = azlık
gibi.
3. Arapça -t nispet sıfatlanndan bir takımım da -lik sıfatlanyla karşılayoruz;
yevmî s= günlük senevi = yıllık dünyevî =: dünyalık zati ~
özlük fuzuR = fazlalık süfR = aşağılık
rubai = dörtlük
gibL
46. -men Sıfatlan:
161.
-men ekinin Eski Türkçeden Önce büyültme anlatı­
mıyla kullanılmış olduğunu farzedebiliriz (T ürkler ve Türkmenler ayırım ında rr Koca Türkler). Bunun benzerleri gibi
küçültme anlatım ından b ü y ü l t m e anlatım ına geçmiş ol­
duğu da düşünülebilir, bkz § 142. Eski Türkçede K ögm en (Sa­
yan dağları) Azm an (KÖl Tegin’in bir atı. A z bir ulus adıdır.
Kelime belki anlam karıştırm asıyla dilimize geçmiş). Bu ge­
nel anlatım dan gelen çeşitli anlam da isimden adlar sayılıdır ;
değirmen < tegir ~ teker yasım an közmen
ilikmen göçmen yalm an kölemen gibi.
Y A PIBİLG İSİ
197
Eski Türkçede fiillere gelen ve zaman ve alet adları ya­
pan başka bir -men eki olmuş olabilir (kurtarm an örtmen sık­
man sökmen). Bunun -me sıfatfiilerinden uzatma (?) olduğu
farzolunur.
Dilimizde azçok canlı olan yönüyle -men eki sıfatlara ge­
lerek «pek, veya biraz» anlatımıyla hemen hepsi kişileri vasıflayan sıfatlar yapm ıştır ;
akman karaman gökmen kırcaman sarman
(kedi) kocaman küçümen şişman delişmen
dalaşman toraman kodaman dızman kösemen,
yeradları Dikmen Karaman Çölmen? gibi.
Yeni T ürkçede -men ekiyle birçok kelime
m ını değerlendirm e anlayışıyla değil, Cerm en
yarak M ann kelimesinin bu dilierdeki ‘ kişi
yoluyla m eydana gelmiştir. Böylece -m en fark
getirilmiştir ;
uzm an
ortaya atılması bu ekin sezilen anlatı­
dillerine akrabalık iddiasından başla­
ve yapıcı kişi> anlatım ına özenmek
gözetilmeksizin isim ve fiil tabanlanna
ökm en
sözmen
denetm en
sayman
yazman
öğretmen yönetm en çevirmen danışman gibi.
seçmen
Pekçok soyadlan d a bu m odaya uygun düşm üştür.
47. -re Zarflan:
162.
-re eki Eski Türkçede isim çekiminin eskimiş bir
k i m r e h a l i , e r i ş m e h a l i n i meydana getirir ( taşra).
Orada -rü eki de aynı işleyiştedir ( ebimrü). E. T. -gerü, Y. T.
-eri (bkz § 142) bu sonuncunun k i m g e = k i m e h a l i
eki üzerine gelmesiyle oluşmuştur, -re eki de daha Eski Osmanlıcada donmuş görünür (dikkate değer depere = tepesine
doğru gögsire — göğsüne doğru).
Dilimizde zarf ve takı olarak bu e r i ş m e h a l i n d e n
(allatif) kimisi eskimiş nadir örnekler kalm ıştır :
içre taşra sonra üzre X üzere gibi.
Bunlarla bu ara > bura şura ora nere birleşik z a m i r ­
s i z a r f l a r ı kanştırm am ah.
TÜRKÇENİN G R A M E R İ
198
48. -rek Şifadan:
Eski Türkçede berkitme sıfa tla n yapan bu ek (yégrek —
pek iyi begrek) Eski Osmanlıcada henüz canlı olarak karşı­
laştırm a sıfa tla n meydana g etirir (yégrek — daha iyi tézrek
karañurax xóbrax).
Dilimizde bu karşılaştırm a anlatımını yitirm iş, yalnız baş­
lıca renk ve ta t sıfatlarında «oldukça» (salt karşılaştırm a)
anlatım ında bir küçültme eki gibi kalm ıştır. Donuşmuşluk se­
bebiyle o artık bir çekim eki sayılmaz :
akrak kararak gökrek bozrak sarırak siyahrak
acırak ekşirek kısarak küçürek ufarak gibi.
Bu -rek eki -e zarffiil eki ile -im ti benzerlik ekini uzata­
rak -erek ve -im tirek birleşik eklerini meydana getirm iştir,
bkz § 203, 146.
49. -sek A dlan:
163.
-dek ve -lek ekleri gibi (bkz § 136 ve 152) isimden
-se- fiili tabanlarına düşmeli -ik ekinin gelmesi ve önceki ile
kaynaşmasından doğmuş bir -se-k > -sek birleşik eki olacak­
tır. Öbürlerinde olduğu gibi -sek ile biten kelimelerden de han­
gilerinin -se- fiillerinden, hangilerinin doğrudan doğsuya isim
kökünden geldiklerini her zaman kesinlikle bilemeyiz. Fiilin
istek anlamı da çoğu zaman korunmuş değildir :
er-se-k =z erkek delisi (kadın), fak at su-sak —
su kabı.
Eski Türkçeden beri gelmiş bazı bu türlü ad ve sıfatlar
farklı yorum lar istem ektedir :
kursak < kurugsak dirsek < tirsgek bağır­
sak < bağarsuk tüm sek yüksek aksak ölüm­
sek kurum sak sarım sak gibi.
Y A PIBİLG İSİ
199
-sek eki Doğu Türkçesinde erkenden daha geniş bir kulla­
mş kazanıyor (keligsek — gelmek ister bangsak — varmak
ister) .•
50. -si Sıfatlan :
I 64.
Eski Türkçeden beri isimden -si- b e n z e r l i k
f i i l l e r i düşmeli -ig ekiyle benzerlik sıfatları yapmışlardır
(yag-sı-g suw-st-g). Bir birleşik olarak -sig ekinin doğrudan
doğruya isimlerden benzetme sıfa tla n yaptığım da Kaşgarlı
haber vermektedir (oglanstg ersig begsig). Yine ona göre
daha Eski Oğuzcada ekin son damak sesi düşmüş bulunuyor
( tehretigsi tawratigsi)'.
-si eki dilimizde az işlek olmuş, fakat canlılığım koruya­
rak benzerlik sıfa tla n yapmıştır. Renk ve ta t sıfatları alanın­
da yerini kendi birleşiği ve genç rakibi olan -imsi ekine bırak­
mış gibidir, bkz § 145. Başka sıfatlara gelmesi de oldukça sey­
rektir :
kızilsı kumralsı kekresi ayrıksı arıksı yanıksı
hulanıksı çalıksı abdalsı budalası gibi.
Bu ekin en anlatımlı üremeleri adlara gelerek onlann be­
lirgin vasıflan ile yarattığı b e n z e r l i k s ı f a t l a r ı m a
(adjectif sim ulatif).
ersi erkeksi kadınsı çocuksu hayvansı m ay­
munsu yılansı gibi.
Burada o açık olduğu kadar geniş bir anlatım alanına sa­
hiptir.
165. Dilimizin bugünkü terimleşme devrinde -si benzerlik sıfattan -imsi sıfatlanndan daha ziyade adlaşmaya müsait görünmüşler ve yeni bir üreme hızı kazan­
mışlardır :
1.
Terim olarak kullanılan nispet sıfatlan çoğu zaman benzerlik nispeti anlamı
taşırlar. Başka bir deyimle biz terimlemede, *özel anlamla kullanışta» nesneyi çok
defa benzetme yoluyla adlandınr, veya vasıflarız,
Osmanhca terimlerde Fransızcamn benzerlik sıfatlanndan gelenler üretimde
aşağı yukan belli şekillerle karşılanmıştır (-ide = şibh -forme — -şekl -eux — -1).
200
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
A ncak b u n lan n O sm anlıcada kesin kullanış sınırlan bulunm am ış, aslında benzerlik
anlatım ı olm am akla beraber pratik görünen -i nispet eki b u ralarda da tercih edil­
miştir. Şinıdi biz b u n lan en iyi -si sıfatlan ile Türkçeteştiriyoruz ;
metaloide ~ ¡ibhi maden = madensi cristaHoîde ~ fibhi billûri =
billûrsu spongeoide — ¡ibhi isfenct = süngersi arachendide —
ankebuli = örümceksi
Ihyroide = dereki = kalkansı
saccaroide = sükkerl = jekersi caiiciforme = ke’siyyüşsekl, ke'si =
çanaksı jusiforme = migzaliyyüssekj, migzatî = iğsi plexiforme = jebekevî = ağsı
fungiforme = kem'evî = mantarsı
grappeux = unkudî = salhmst pavimenteux = rasafi =; kaldınmsı gibi.
Başlıca anatom i terim lerinde görülen bu kullanış yerindedir ve yayılm alıdır.
Terim lerde -si ekinin kullanışında Fransızca, veya OsmanJıca örnekler değil,
2.
anlatım esas olm alıdır. Netekim Fransızcada başka çeşitli, O sm anlıcada ise hemen
daim a -î nispet ekiyle yapılm ış daha bazı benzerlik ad ve sıfatlanm d a -si sıfatlanyla karşılayabiliyoruz :
ciiliaire = hedebi — kirpiksi pinéal = sonavbert = kozalaksı
pecfiné = muslî = taraksı unguéal = zı/rî = nrrutksı chaume =:
kasaba (sap) = kamifsı chaton = sünbülü müzekker = tırtılsı
paramecium — mütesaviyülehdab ~ terliksi gibi.
¡66. 3. Sesli ile biten tabanlara geldiğinde -si eki iyelik ekini andırdığından
yadırganm ış ve buralarda -imsi eki tercih edilmiş görülür, bkz -imsi § 145 :
coranoide = minkari ~ gagamsı styloide = ibrevi = iğnemsi
masidide = halemi = mememsi oval = beyzi = yumurtamsı
deltoïde = dali = deltamsı gibi.
Bu kullanış a y ı r d e d i c i (diacritique) nitelikte kalabilir, veya kaybolur.
4.
T abiat bilgilerinde ailelere ad koyarken çoğu zam an benzerlik nispetine baş­
vurulduğunu gördük (bkz § 155). B urada aile adı olarak benzetilen nesne ailenin
içinden bir cins, veya türün adıysa çoklu halindeki aile adı «ve benzerleri’ anlatım ını
taşır (Mongoloides — Moğolsular — M oğollar ve benzerleri). Benzetilen nesne aile­
nin dışından bir cins, veya tür adıysa çoklu halindeki aile adı «onun benzerleri’
(o hariç) anlanm m ı taşır (anthropoïdes ~ sibhi beşeriye — insanımsılar).
terim aslından düzeltilm ek gerektir. Benzetilen nesne
ailenin dışından
bir cins ve
tü r adıysa, yada aym zam anda iki aile adına tem el
benzerliği başka bir yapılık üe anlatm ak doğru olur. M eselâ :
B urada
oluyorsa bu dış
anthropoides yerine semi-hominiens = yan insanlar graminidées
yerine semi-graminées ~ yan buğdaylar gibi.
201
Y A P IB İL G İS İ
Y u k a n d a da belirttiğimiz: sebeplerle (bkz § 145 ve 155) biz tabiat bilgilerinde
aile ad lan yapım ı için -siler ekini, -imsiler ve -giller birleşiklerine ihtiyaç bırakm a­
yacak şekilde, uygun vc yeterli buluyoruz Kaldı ki -si ekinin —bu kitpta örnekleri
görüldüğü gibi— daha geniş bir «ile ilgili’ anlatım ı ile geniş ölçüde nispet sıfatlan
yaratacağına inanıyoruz Idifsi damaksı zamirsn.
51. -sik A dlan:
167. Tıpkı -dek -lek -sek isimleri gibi (bkz § 163) -siisimtJen fiillerine gelmiş düşmeli -ik ekinin meydana getirdiği
benzerlik sıfatlarından kopmuş ve biraz da doğrudan doğruya
isimlere gelmiş eski bir -sik eki olmuş olmalıdır. Bunun esas
fiilden gelmiş bazı örneklerini belgeleyebiliyoruz (eksü-k
porsu-k darsı-k). F akat birçok benzerleri de doğrudan doğru­
ya isimden gelmiş olmalıdırlar :
yüksük tansuk bagvrsuk (bağırsak) sümsük
sum snk (sumsak) ve -im eki üzerine ağlamstk kınam stk gibi.
-se- ve -si- fiilleri arasında olduğu gibi -sek ve -sik adlan ara­
sında da k a r ı ş t ı r m a olduğu anlaşılıyor.
52. -siz Sıfatlan:
168. -sis eki -li ekinin zıt anlatımlısı olarak Eski Türkçe­
den beri her ada gelir bir g i d e r m e h a l i , k i m s i z h a l i
niteliği ta şır (E vden şemsiyesiz çıkmayın. Oraya arabasız
gidilmez). Aym anlatım da ikilemeler de yapar :
anasız babasız
uçsuz bucaksız
ipsiz sapsız gibi.
tatsız tuz.^nız
-siz üretim eki olarak adlara gelir ve o nesneden, o nite­
likten yoksul olanı gösteren g i d e r m e s ı f a t l a r ı (adjec­
tif privatif) yapar. Bunlar -li eki ile yapılanların aksi anlamlı­
ları olurlar :
tatsız
kansız
cansız
sonsuz
yolsuz
soysuz
202
T Ü R K Ç E N İN
köksüz
G R A M ER İ
süreksiz akılsız emeksiz
keyifsiz dayanıksız gibi.
um utsuz
Dilimizde bırakılmış ve ancak bazı üremelerde kalmış kökler­
den -siz sıfatları vardır :
öksüz ıssız densiz hırsız ansız gibi.
-siz eki nadir olarak sıfatlara da gelip onların zıt anlam ­
lılarını yapar :
uygunsuz hoşnutsuz
tekinsiz yetersiz
gibi.
bellisiz
Bu kullanış Eski Türkçede ( tüzsüz arıgsız bütünsüz) ve halk
dilimizde (m em nunsuz m üm künsüz lâyıksız) oldukça yay­
gındır.
Türkçenin sadeleşme ve terimleşme davasında -siz eki zıt anlalımhsı -li gibi,
fakat daha dar ölçüde faydah olm uştur;
1. Yazr dilimize girmiş Arapça lâ- bilâ- gayr- adem- gibi, Farsça bi- nâ- gibi
giderme hali öntakılanm n yerini tu tm u ştu r:
i^lâf = çaresiz lâyemut = ölümsüz bilâücret = ücretsiz bilâmünakasa = tartışmasız gaynmümkün = imkânsız gaynmahdut = sınırsız
ademiiktidar = iktidarsızlık
ademiitimat =
güvensizlik bitaraf = tarafsız bilüzum = gereksiz naçar =
çaresiz nakâfi = yetersiz
gibi.
169. 2. Yazı dilimiz halâ -siz ekini (gayr- nâ- ve Fransızcadan a- in- önek­
leri gibi) sıfattan onun zıt anlambsını yapan bir yapılık olarak kabuUenmemiştir. Bu
sebeple öncekileri -siz ekiyle Türkçeleştirirken taban olan sıfaün ad şekline, veya
onun Türkçesine dönüyoruz:
gaynciddi — ciddiyetsiz gaynmuntazam = düzensiz
ehliyetsiz nadan = anlayışsız gibi.
naehil =
Fransızcamn aynı aulaüm daki öneklerine gelince bu daha yeni sevdahsı olduğumuz
bir yabancı dil olduğu için moda kelimelerde kökün ad şekline dönüp onlan -siz
eki üe karşılayamayoruz, bu yabancı giderme eklerini de çoğu zaman birlikte benim seyoruz:
normal / anormal
politik / apolitik
irreel gibi.
direkt /
endirekt
reel /
203
Y A PIBİLG İSİ
3. Y u k a n d a belirttiğinüz durum , ihtiyaç ve eğilimlere göre -siz ekinin sıfatlar■dan daha verimli ölçüde giderme sıfatları yapacağım anlatıyor. Gerçekten kullam şta
ve yeni kelim elerde bunların örneklerine şimdi daha çok rastlayoruz :
eşitsiz
geçersiz
yararsız
tutarsız
tutuksuz
m eşrusuzluk
gibi.
4. Terim ler yapıım nda -siz eki yeri geldikçe yararlı elm uştur. Y ukanda göster­
diğimiz yabancı öneklerin terim ler alanında yerini alm ıştır ;
illogique =
gayrı
m antıkî — m antıksız
asymétrique =
gayn
m ütenazır — bakışım sız
apetales — adim etüttüveyç — taçsızlar
inégalité -s: adem i müsavat — eşitsizlik indifférence = lâkaydi
ilgisizlik impeccable =
iâyuhii =
halasız involontaire =
bilâ
ihtiyar = ihtiyarsız
infini = nam ütenahi = sonsuz
am orphe =
bişekil =
şekilsiz
gibi.
5. -li donatm a ekiıün kullam şı genişledikçe tabiî olarak onun zıt anlatımlısı
olan -siz eki de daha geniş bir kullanış kazanıyor. Özellikle Türkçesini -U ile
verdiğimiz kelim enin karşıt kavram lısını O sm anlıcasındaki köke bağh kalm aksızın
-siz ile kuruverm ek kolaylığından faydalam yoruz :
phanérogames = zatülilkahüzzahire — çiçekliler
cryptogames =
zatülUkahülhafiyye = çiçeksizler
positif = müspet
négatif = m enfi = olum suz interne — leyli = yatılı
nehari =
yatısız
voyelle = sait =
sesli
= olumlu
externe =
consonne = sam it =
sessiz (bu son terim yanlıştır bkz § 9) défini = ma'rife = belirti
indéfini =
nekre =
belirsiz
gibi.
53. -ti Adlan :
n o . Türkçede isimden isim yapan bir -ti ekinin bulundu­
ğunu sayılı örnekler gösteriyor. Anlatımı küçültme ve aşağı­
lama olsa gerektir :
elti ko ytu torlu ekti pırtı pinti gibi.
Bu ek işlek olarak iki heceli, -ir ve -il ile uzatılmış yansı­
lam alara gelir ve onlardan adlar yapar. Diyebiliriz ki onlar­
dan yapılan -de- fiillerine paralel olarak -ti ad lan da vardır ;
gürül-de- / gürül-tü patırtı hırıltı dırıltı fısıltı
cayırtı şangırtı şarıltı çatırtı cıvıltı fingirti
kım ıltı parıltı gibi.
204
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Bunlar çoklukla ses, bazan da renk ve hareket ifade ederler.
Türkçede -ti ekinin isimlere gelen eski bir aşağılama eki
olduğunu ve bir yandan bu yansılama adlarında canlılığım ko­
rumuş, bir yandan da fiillere gelen aynı anlatım da -inti ekini
yaratm ış bulunduğunu (kırıntı çarpıntı) sanıyoruz.
II. İSİMDEN ÜREME FİİLLER
171.
i s i m d e n f i i l (verbe dénominatif) yapan ekler
nispetçe daha az sayıdadırlar. Aslında da hepsi asıl üretim
eklerinden olmalıdırlar. Çünkü bunlar isme geldikleri için fiil
çekimi eki, fiil yaptıkları için de isim çekimi eki olamazlardı.
Bununla birlikte birleşik ek oldukları zaman bu sınırlam adan
kaçabilirler (ben-imse-mek kaba-laşAnak). Dilimizde başlıca
isimden fiil tabanları şunlardır ;
1. -de- Fiilleri ;
-de- fiilleri -le- fiillerine benzer donatma anlatım ında Eski
Türkçede ve Doğu Türkçesinde oldukça geniş bir üreme ala­
nına sahip olm uşlardır (istem ek < izdemek aldamak koldam ak).
Dilimizde bu ek bir yandan canlılığım kaybetmiş, bir yan­
dan ise iki heceli yansılam alara mahsus çok canlı bir ek halini
alarak onlardan fiiller yapar olmuştur, Yukarıda işaret ettiği­
miz gibi (bkz § 170) yansılama adlan yapan -ti ekine paralel
olarak her tabandan y a n s ı l a m a f i i l l e r i (verbe - ono­
matopée) yapm aktadır.
Asıl anlatım ında -de- fiilleri dilimizde nadir ve çokluk
uzatılmış örneklerde daha kullanışlı görülür ;
aldamak istem ek yeltem ek bağdamak ündem ek yaldamak aldatmak aldanmak yelten­
m ek bağda.fmak yaltakm ak gibi.
Y A P IB İL G İS İ
205
Yansılama fiillerine gelince onlar çoğu sesle, kimi renk ve
hareketle ilgilidirler :
tıkırdam ak şakırdamak fısıldamak oğuldamak
gümbürdemek höpürdemek parıldamak ışılda­
m ak fingirdemek kımıldamak, bkz -dek § 136.
2. -e- Fiilleri:
172.
Erkenden rakibi -le- eki tarafından itilmiş gibi gö­
rünen -e- fiil yapma eki En Eski Türkçede çok verimli olmuş
olmalıdır. Çünkü kelime dağarcığımızda -e- fiillerinin ve ya­
rattığ ı birleşik eklerin sayısı hatırı sayılır ölçüdedir. Ekin an­
latımı zaman içinde çeşitlenmiş olup geçişli ve geçişsiz birçok
fiil bırakm ıştır :
yaşam ak kanamak boşamak dilemek türemek
ödemek tünemek donamak bezemek uzamak
bunamak kınam ak denemek tozamak benze­
m ek oynamak uğramak kocamak yumşamak
gevşemek gibi.
-e- fiil yapma ekinin Eski Türkçeden buyana işlek ol­
madığı anlaşılıyor. Çünkü müslümanlıkla birlikte (X. yüzyıl)
dilimize bol bol giren Arapça ve Farsça kelimelere pek nadir
olarak geldiği görülür (harcamak rencemek).
Buna karşılık -e- ekinin fiil çatı ekleriyle uzatılmış şekil­
leri uzunca bir süre doğrudan doğruya kelime yaratm a gücünü
korum uşturlar ( -el- -en- -eş- -et- -er- fiilleri). Dilimizde
basit tabanları tanıklanm am ış -e- fiillerinin bu türlü uzatıl­
mış şekillerine, aldıkları ikinci eke göre, geçişli, veya geçişsiz
fiiller halinde çok rastlarız. Kaldı ki tanıklanm ış olanlara da
birleşik ekler doğrudan doğruya gelmiş olabilirler. Bu sebep­
lerle onları artık kazandıkları yeni anlatım a göre müstakil
birleşik ekler olarak ele alacağız.
Bu -e- ekini ve uzatılm ışlarını fiil köklerine gelen -ge->-eeki ile kanştırm am ah, bkz -e- § 242.
206
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
3. -el- FüUeri:
173.
-el- eki başlıca sıfatlara gelerek onlarla vasıflanm a
anlamında bir sıra geçişsiz fiiller meydana getirm iştir. A slın­
da bu birleşik, -e- fiillerinden e d i l e n f i i l l e r anlatım ını
taşır ;
azalmak çoğalmak düzelmek daralmak bolal­
m ak sertelm ek
sağalmak kartalm ak kovalm ak gencelmek
dincelmck domalmak dinel­
m ek yönelmek körelmek şenelmek gibi.
Bugün sesliyle biten fiil tabanlarının edilen çatılarını da
-in- ekiyle yapıyoruz (denenmek ba.şlanmak). Eski Türkçe­
de bımlar da -il- eki aldığı içindir ki bu birleşik meydana ge­
lebilmiş ve -e- fiillerinin -e-l- edilen çatılarına paralel olarak
doğrudan doğruya isimden -el- fiilleri yapar olmuştur. Ancak
isimden -e- fiilleri olsun, fiilden -ge- > -e- fiilleri olsun (bkz §
242), yahut bunların üremelerinden olsun kelime dağarcığı­
mıza intikal etmiş -e- ilebiten fiil ve -e ile biten isim tab an ­
ları
vardır, öncekilerden -il- şekilleri dilde yaşayanlar ya
eski edilen fiilleri, ya da isimden paralel -el- fiilleridir. Bun­
lan n oluşumunu kesin olarak ayırdetm ek için h er kelimenin
anlamını ve tarihini araştırm ak gerektir :
boş-a-l-mak / boş-al-mak hun-a-l-mak / bun-alm dk koc-a-l-mak / koc-al~mak uz-a-l-mak /
uz-al-mak gibi.
Öbür yandan aslında Eski Türkçe fiilden -ge- fiillerinin
edilen çatıları olup dilimize gelmiş kelimeler v ard ır ki onları
bazı üremeleriyle gerçekleyoruz ;
kısga-l-mak > kısalmak inçke-l-mek > incelmek
yuwga-l-mak > ufalm ak ulga-l-mak > ulalmak
gibi.
207
Y A PIB İL G İSİ
Dilimizde bu fiil tabanlarının -ik sıfatfiillerinden damak sesle­
rini düşürmüş, veya düşürmemiş bazı sıfatlar kalm ıştır :
kısa
ince
ufak
ulak
gibi.
Her iki takdirde -l-, -il- yapılığı edilen çatı esas anlatımı ile
üretim de farklı kullanışlarından ibaret olup buralarda başka
bir -il- eki araştırm ak gerekli değildir.
-el- fiillerinin genç rakipleri ve kullamş farklarıyla aşağı
y u k an anlam daşlan -len- ve -leş- fiilleridir (düzelm ek düz­
lenmek düzleşm ek).
4. -en- Fiilleri:
nJf- Bu da -e- fiillerinden d ö n ü ş l ü , edinen çatısının
anlatım ını taşıyan bir birleşik ektir. A dlara ve sıfatlara gele­
rek onlarla donanma ve vasıflanm a anlam larında bir sıra ge­
çişsiz ve geçişli i ç e d ö n ü k f i i l l e r (verbe subjectif) yap­
m ıştır :
gücenmek utanm ak özenmek inanmak beğen­
m ek güvenm ek kıvanm ak üşenmek ilenmek
gönenmek kaşanm ak ağnanmak gibi.
Çok eski üremeler olduğu anlaşılan bu kelimelerde ekin anla­
tım ı tutarlı, fak at kimi köklerin belgelenmesi güçtür. Bunlar­
dan doğrudan doğruya -e- fiilleri, yada onlann başka üreme­
leri dilde yaşayanları — -el- fiillerinde olduğu gibi — (bkz §
173) -e-n- eklerinden mi, yoksa -cn- birleşik ekinden mi geli­
yor, kesin olarak bilemeyiz :
us-a-n-mak / us-an-mak dil-e-n-mek / dil-en-mek
gibi.
Eski Türkçedeki fiilden -gc- fiillerinin dönüşlü görünü­
şünden dilimize gelmiş kelimeleri de bu -en- fiilleriyle karış­
tırm ayalım :
208
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
kazga-n-mak > kazanmak hulga-n-mak > bu­
lanmak tatga-n-mak > dadanmak
tolga-nm ak > dolanmak gibi.
-en- fiillerinden bazıları -e- fiillerinden düşmeli -in adları
ile aynı kalıba dökülmüşlerdir (bkz § 222 güven-mek , güven
inan düzen özen usan). Bunları ortak taban saymak yanlış
olur.
5. -er- F iilleri;
175. Bu ek -e- fiillerine e t t i r e n g ö r ü n ü ş ü yapan
-ir- ekinin gelip kaynaşm asıyla meydana gelmiş bir birleşik
sayılır. Gerçekten ettiren anlatım ına uygun olarak isimlere ge­
lip bir m ikdar geçişli fiiller yapar ;
başarmak becermek evermek gözermek otar­
m ak suvarm ak, onarmak, fak at geçişsiz gölerm ek yaşarm ak tozarmak gibi.
-er- eki oluşmasındaki ettiren anlatım ına uym ayan bir
kullanışta daha canlı görünür. O da renk sıfatlarından ve düş­
meli olarak «o renge dönme» anlatım ında geçişsiz fiiller yap­
m asıdır :
ağarmak kararm ak kızarm ak sararm ak bozar­
m ak göğermek yeşerm ek morarm ak pusarmak
gibi.
Bu iki kullanışta -er- ekinin aynı kaynaktan gelip gelme­
diği araştırılm alıdır.
Yeni kelime : önerm ek (teklif etm ek) önerge öneri.
Bu -er- fiillerini fiilden -er- fiilleriyle k an ştırm am ah
( çıkarm ak gidermek koparm ak).
6. -eş- Fiilleri;
176.
görünüş
Yine o eski -e- fiillerinin e d i ş en, k a r ş ı l ı k l ı
eki almış tabanlarında birleşmiş ve edişenlik an ­
209
Y A PIB İL G İSt
latımı alıp gelmiş bir ek bu -eş- eki olmalıdır. Çoğu karşılıklı­
lık, bir takım ı da edilenlik anlamında kelimeler bırakm ıştır :
güreşmek
savaşmak
uğraşmak
karmaşmak
üleşmek
yanaşmak
gibi.
sarmaşmak
kamaşmak
Bunları da eski -ge- fiilden fiillerinin edişen görünüşü ile karıştırm am alı :
sat-ga-ş-mak > sataşm ak tolga-ş-mak > dolaş­
m ak gibi.
-eş- fiillerinden karşılıklı anlatımını koruyanların ta ­
banları ile aynı anlamdaki isim tabanları üstüste düşmüşler­
dir (savaş-m ak / savaş güreş uğraş üleş sarm aş) bkz § 226.
B unlann hece binişmesi ile meydana geldiklerini kabul ediyo­
ruz (savaş-tş > savaş), krş § 37.
7. -et- Fiilleri :
177.
-e- fiillerinden doğmuş birleşik eklerden biri de -etolmuştur. -el- ve -en- eklerinin dilde birçok geçişsiz fiiller bı­
rakm ış olm alarına karşılık -et- eki de taşıdığı e t t i r e n an­
latım ına uygun olarak isimlerden bir hayli geçişli fiiller mey­
dana getirm iştir :
gözetm ek yönetm ek iletm ek öğretmek düzetm ek yaratm ak onatmak dinelmek yönetmek
donatmak gibi.
-e- isimden fiillerinin fiil çatı ekleriyle uzatılmîîsmdan
meydana gelen, yukarıdan beri gösterdiğimiz, beş türlü birleşik
kullanışta farklılaşm ışlar, fakat anlatım da akrabalıklarını az­
çok korum uşlardır. Basit -e- fiillerinden kiminin yerini birle­
şiklerinden biri almış (kartalm ak utanm ak evermek yanOışmak gözetm ek), çoğu zaman da bırakılmış olan -e- fiilleri
dilde biri geçişsiz, biri geçişli iki halef bırakmış bulunurlar :
Türkçenin Grameri F : 14
210
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
tükenm ek / tüketm ek
öğrenmek / öğretm ek
yönelmek / yönetm ek düzelmek / düzelm ek di­
nelmek / dinetmek donanmak / donatmak gibi.
Şu var ki yazı lehçemizde burada da ek yığılm ası yoluna gi­
derek daha çok geçişsiz şekilleri esas alıp onları ettiren gö­
rünüşüne sokmak suretiyle geçişlilerini yapmayı tercih edi­
yoruz :
azalmak, fakat azatm ak değil, azaltm ak daral­
m ak, fakat daratmak değil, daraltmak özen­
m ek,
fakat özetm ek
değil, özendirmek gücen­
m ek,
fakat gücetmek değil, gücendirmek ağar­
mak,
fakat ağatmak değil, ağartm ak yanaş­
m ak,
fakat yanatm ak değil, yanaştırm ak gibi.
-el- ve -et- eklerinin isimlerden karşılıklı geçişsiz ve ge­
çişli fiiller yapması yer yer olmak ve etm ek yardımcı fiilleri­
nin isimlerden birleşik fiiller yapm alarını andırır :
hoş olmak / boşalmak düz etm ek / düzetm ek
gibi.
Bununla beraber oluşmaları ayrı olan bu şekiller dil şuurunda
karıştırılm az. Rumeli ağızlarında bir karıştırm a örneğine ra s t­
ladık :
kayb etm ek / kayb-el-mek, aynı zamanda kayb
olmak / kaybo-t-mak.
-et- fiillerinin genç rakipleri -let- fiilleridir
tozlatmak ).
(düzletm ek
8. -i- FiiUeri:
178.
İsimden -i- fiilleri dilimizde dsha az sayıda, fa k a t her
halde çok eski dil yadigârlarıdır. Bunh rı Eski Türkçede canlı
-e- fiillerinin bir değişiği farzetmemiz mümkünse de anlatım ­
ları bakımından aralarında belirli bir fark tespit etmemiz
mümkün olmadığından bu sesli daralınasım da köklerde ol­
Y A PIB İL G İSİ
211
duğu gibi (ta ş / dış ağaç . yıgaç) bu eklerde de (kanamak /
kantmak küremek / kürümek ) eski bir büküm izi saymak
yerinde olmaz :
kaşım ak taşım ak karımak irimek bayımak
kurumak korumak çürümek tökezimek ağrı­
mak yavaşım ak dalabımuk ve yansılam alar­
dan: dokumak farım ak şakımnk ışımak ya­
labımak gibi.
-i- fiillerinden kiminin de yalnız doğrudan doğruya isme gel­
miş gibi görünen çatı .şekillerini tanırız :
sakı-n-mak darı-l-mak barı-n-mak barı-ş-nıak
dağı-l-mak dağı-n-mak öcü-ş-mek bcrki-t-mek >
peki-t-m ck pcki-ş-mek gibi.
Bununla beraber bu uzatm aların -e- fiillerinde olduğu gibi bir­
leşik ekler haline gelemediği anlaşılıyor, -i- fiillerinin kaynak­
ta isimden -ik- fiilleri ile ilişkisi de araştırılabilir, bkz çj 178.
-i- fiillerinin tabanları kimi zaman kendilerinden gelmiş
ad, yada sıfatlarla, bir damak sesi düşmesi sebebiyle, ü s t ii s t ( d ü ş m il ş (collision) olur :
irimek / iri < iri-g karımak
karı
karıg
kuru ağrı doku koru gibi.
Tabii bunlan aslından hem fiil, hem isim tabanı olabilen keli­
meler saymayacağız.
9. -ik- Filleri :
Eski Türkçede isimden geçişsiz fiiller yapan bir ek ola­
rak görülür (tagıkm ak taşıkm ak > Y.T. çıkmak içikm ek).
Dilimizde az sayıda örnekleri kalm ıştır :
birikm ek gözükm ek gecikmek acıkmak usukmak darıkm ak kanıkm ak = kan oturm ak gibi.
B unlan fiilden -ik- fiilleriyle kanştırm am alı (durukm ak
yorukm ak).
212
TÜRKÇENİN GRAMERİ
10. -imse- Fiilleri:
179.
Aşağıda -sc- ve -si- fiillerinde ve yer yer bu eklerin
birleşiklerinde görüleceği gibi Eski Türkçeden beri -se- i s t e k
f i i l l e r i (verbe desideratif) isim köklerinden (suwsamak
yagsam ak) ve fiilden yalın ad tabanlarından (kül-üm -sem tek
bar-tg-sa-mak) yapılmışlardır, -imse- birleşik eki Batı T ürk­
çesinde fiilden az sayıda fiiller vermekle beraber (bkz § 248)
isimden fiil yapan bir addaşa örnek olmuştur.
Belki burada da ben-im-se-mek fiilinde, başka anlatım da
olan (iyelik) bir -im eki aracı olmuş ve isimden -imse- fiilleri
baş gösterm iştir. Ek az sayıda sıfatlara gelmiş olarak görü­
lür :
azım-stamak çoğumsamak küçümsemek gücüm­
semek kurum sam ak (kuru yemiş istemek).
Bu kullanışta Amse- eki daha çok benzerlik anlamını, «öyle
saymak» anlatımını korumuş görünür, -se- istek ve -si- ben­
zerlik ekleri anlatım larınm dilimizde basit şekillerinde olduğu
kadar birleşiklerinde de karıştırıldığını yer yer göreceğiz, bkz
§ 189, 190. Bu fiillerin hal sıfatfiilleri olarak gelen bazı yeni
kelimelerin yayılma imkânına yukarıda değindik, bkz iyim ser
v b. § 145.
isim den ve fiilden -imse- fiilleri yeni örnekler v e rm e k te d ir:
yoğum sam ak ~ inkâr
elm ek
durum sam ak
tereddüt
elm ek
gibi.
11. -ir- Fulleri:
180. Aslında isimden fiil yapan eski bir -ir- ekini çözümü
oldukça güç sayılı örnekleriyle tanıyoruz. Belki -i- ekinden bir
uzatmadır. Doğu Türkçesinde -gür- ile de ilgili görünür :
köpürm ek
götürm ek delirmek
m ürm ek gibi.
belirmek
sö­
YAPIBİLGİSİ
213
Dilimizde bir alanda işlek olarak görülen -ir- eki sesli
bazı fiziyolojik işleyişleri andıran yansılamalara gelerek onla­
rın kılmışı anlamında fiiller yapar ;
çağırmak bağırmak böğürmek öğürmek üfürm ek tükürm ek anırmak geğirmek osurmak
hapşırmak öksürm ek tıksırm ak aksırmak.
Y ukarıdaki isimden -ir- fiillerini fiilden ettiren -ir- fiille­
riyle kanştırm am alı (geçAr-mek).
12. -irge- Fiilleri:
Eskiden beri çok yaygın olmayan ve bir türlü benzerlik
anlamı (gibi saymak, gibi davranm ak) taşıyan fiillerdir (E.T.
alpırkanmak esirgemek busurgamak tanırkam dk). Dilimizde
de sayılı yadigârları kalm ıştır, -imse- eki ile aynı kökten an­
lamdaşı vardır (aztrganmak ~ azımsam ak).
yadırgam ak esirgemek azırganmak gecirgem ek taşırgam dk (hayvan tırnağını ta şta zede­
lemek) gücürgenmek yedirgemek gibi.
R astlantılı olarak, yada anlatım birliği sebebiyle -imsebenzerlik eki gibi -irge- benzerlik eki de hem isim, hem fiil
tabanlarından fiil yapar olm uştur (bkz § 253 kasırgamak,
acırganm ak).
13. -kir- Fiilleri:
Bu ek jm kanda gördüğümüz (bkz § 180) -ir- isme fiil eki­
nin -k ile kapanan iki heceli bir isme gelmesinden (süm ük
gibi) birleşme yoluyla doğmuş olmalıdır (süm ük-ür- > sümkür-). Bu da kapalı hecelere gelerek -ir- eki gibi hemen daima
sesli fiziolojik işleyişlerin kılmışı anlatım ı ile fiiller yapar ;
hıçkırm ak hınçkırm ak pufkurm ak püskürm ek
haykırm ak fışkırm ak kışkırm ak çavkırm ak
hünkürm ek püfkürm ek gibi.
I ÜKKf, I S İN
M . -if-
GHAVli.lil
F ii ll e r i:
]Ş1. -/i- fiilleri kelime dağarcığımızda en kalabalık fiil
ailesini teşkil ederler. Bu ek eski Türkçeden beri çok verimli
olmuş ve sonraları isimlerden fiil yapma alanında bayağı ra ­
kipsiz kalmıştır. Münasebet düştükçe her türlü adlara vc bir­
çok sıfatlara gelir. Anlatımı zamanla dallannuş, çeşitlenmiş­
tir. Genel olarak nesneyle ilgili bir şey yapmak, veya olmak
anlatımım getirir. -Ic- fiillerini farklı bakımlardan öbekleyebiliriz :
a. B ir takımının tabanları dilimizde bırakılmış, veya de­
ğişm iştir :
anlamak dinlemek söylemek cyleynck hekîem ek bellemek gizlemek saklam ak taslamak
eslemek sallamak damlamak gibi.
b. Her zaman canlı kalmış bu ekle baştan beri Türkçeye
abancı dillerden gelmiş kelimelerden fiiller yapılm ıştır ve yaImaktadır :
nomlamak bafılamak m uştulam ak paralamak
zorlamak paklamak şartlamak kefenlem ek sa­
bahlamak haklam ak tamamlamak ferahlamak
poyrazlamak vidalamak betonlamak gazlamak
gibi.
c. Dar seslilerle biten iki heceli tabanlardan -le- fiilleri
bazan o rta hece düşmesine uğram ış olurlar ve ek tekheceli bir
“■'rike gelmiş görünür :
sızılamak > sızlamak yasılamak > yaslam ak
iniîemck > inlemek kokulam ak > koklam ak
besilemck > beslemek belki anlamak < amlam ak derlemek < teriglemek gibi,
d. 4e- eki çoğu kapah tek heceli yansılam alara gelerek
■”’a y a n s ı l a m a f i i l l e r i y a p a r:
YAPIBİLGİSİ
215
çatlamak patlamak fırlamak hoplamak fos­
lamak horlamak fıslam ak vızlamak cızlamak
üflem ek gürlemek harlamak hortlamak par­
lamak tıslamak melemek havlamak gıdakla­
m ak şakşaklamak kekelemek gibi.
e. Bir de kökün anlamından uzaklaşmış, -le- fiilleri dik­
kati çeker :
atlam ak (ata binmek) yoklam ak ıslamak < ışıla­
m ak saplamak (bıçağı sapına kadar sokmak)
kullanmak eğlemek (eteğinden çekmek, beklet­
mek) eğlenmek kollamak gibi.
f. Aslında -le- eki doğrudan doğruya m e c a z l ı a n ­
l a m d a (sens figuré) fiiller yaratm aya çok elverişlidir ;
iplemek sepetlemek çuvallamak kalaylamak
kazıklam ak koltuklam ak iğnelemek taşaklam ak köpeklemek gibi.
182. -le- fiilleri yaygınlıkları ölçüsünde anlatımca da çe­
şitlenmişlerdir. Geçişli olanları, geçişsiz olanları, kimi de iki
türlü kullanılanları vardır ;
a. A dlardan yapılanların çoğu geçişli fiillerdir :
tuzlam ak bağlamak katlam ak avlamak gözle­
m ek yavrulam ak öğütlemek süngülemek özle­
m ek adımlamak sabunlamak hatırlamak gibi.
Geçişsiz olanları da vardır ;
güneşlemek kıyüam ak karlamak yağmurla­
m ak güzlemek lodoslamak gibi.
b. Sıfatlardan yapılanların birçoğu ise geçişsiz fiiller olur­
lar
yozlam ak genişlemek sollamak yavaşlamak
ucuzlamak semizlemek serinlemek topallamak
şişmanlamak hamlamak zenginlemek gibi.
216
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Geçişli olanları da vardır :
düzlemek
ağırlamak kolaylamak temizlemek
karalamak rastlamak gibi.
c.
-le~ fiillerinden bir takımı da geçişli ve geçişsiz, veya
etkin ve orta iki anlamda kullanılırlar :
toplamak kötülemek aşağılamak kışlamak yaz­
lamak yanlamak gibi.
Yukarıda gördüğümüz gibi anlatım çeşitlenmesi ve çok kulla­
nış sebepleriyle -le- eki bir çok birleşikler de meydana g etir­
miştir. Onlardan fiil çatı ekleriyle oluşmuş olanları bu bölüm­
de göreceğiz.
J83. -le- eki yazı dilimizin millilenmesi hareketinde özellikle yaratıcı b ir rol
oynam aktadır, Aşağıda belirttiğimiz gibi (bkz § 278) e.sasta -le- ekinin anlatım ını
karşılayan önce k ılm ak bolm ak, sonra etm ek, eylem ek, olm ak gibi yardım cı fiiller
öteden beri dilimize yabancı kelim elerin rahatça girmesi için elverişli b ir köprü ol­
m uşlardır :
nam az kılm ak
kabul bolm ak tava} etm ek nikâh olm ak
etm ek
şoke olm ak
gibi.
mayna
a. Bunlardan halkjılaşm ış olanlar, yukarıda bazı örneklerini gördüğüm üz gibi,
(yardım cıysalar) öteden beri yer yer -!e- fiillerine ve onun uzatm alarına d ö n e rle r:
ihtiyar olm ak =
ihtiyarlam ak
hesap etm ek = hesaplam ak
tayip
elm ek ~ ayıplam ak tuhaf olm ak = tuhaflaşm ak hasta olm ak =
hastalanm ak
defetm ek = deflem ek
ayar etm ek = ayarlamak
tekrar etm ek = tekrarlam ak ihtar etm ek ~ hatırlatm ak perdah
elm ek
perdahlam ak
borda elm ek =: bordalam ak
gibi.
OsmanlI lûgatçılan (T ürkçe Sözlük dahil) yardım cılarla yapılm ış birleşik fiilleri
hem en hiç vermemişlerdir. Y abancı, bele A rapça kılış adları onlarca m astar sayıl­
m ıştır (kabul
iptal
tenzil).
Oysa yabancı
dillerden yalnız isim
tabanları
alm ak
karakterinde olan dilimiz onları fiilleştirirken bir yandan üretim ekleri, b ir yandan
d a aym anlatım da yardım cı fiiller kullanıyor ki her iki kelim e aynı lügat bilgisi
değerinde oluyor (hesap e tm ek i h esa p la m a k ). Şu farkla ki ekle yapılan daha çok
Türkçeleşm iş bulunuyor,
b. Yeni zam anlarda yazı dilimizde asıllan m uhafaza edilen yardım cılı birleşik­
lerden bir takım ı
rilm işlerdir :
halk
kullanışı
yönünde
-le- fiillerine,
veya
uzatm alarına
çev­
217
YAPIBİLGİSİ
kıyas etm ek =: kıyaslam ak itm am etm ek ~ tamamlamak
tahfif
etm ek = hafifletm ek teslih etm ek = siiahlamak mağrur olm ak =
gururlanm ak tertip etm ek — tertiplem ek tebellür etm ek = billûr­
laşm ak istifade etm ek = faydalanm ak m ükedder olm ak = keder­
lenm ek, y a n yardım cı fiillerden: rast gelm ek — rastlamak cevap
verm ek =
cevaplam ak
telgraf çekm ek ~
tellem ek
gibi.
184. c. Dilin y u k a n d a belirttiğimiz im kân ve eğilimleri yazı dilinde ve terimleşmede Türkçeleştirm e için bir hayli değerlendirilm iştr ;
teyit etm ek = doğrulam ak
tekzip etm ek — yalanlamak
ikm al
etm ek — bütünlem ek tetkik etm ek = incelemek tahkik e tk ek —
gerçeklem ek tayin etm ek = belirlem ek tanzim etm ek = düzenle­
m e k tevsik etm ek = belgelem ek imhal etm ek — ertelem ek tebrik
etm ek = kutlulam ak
tenvir etm ek — aydınlatm ak tekeltüs et­
m ek = kireçleşm ek tekabül etm ek — karşılam ak m urakabe et­
m ek = denetlem ek ittihat etm ek — birleşmek istikraz etm ek ~
borçlanm ak gibi.
d.
-le- eki fiilden isim tabanlarına geldiğinde yarattığı
fiil anlamca çoğu zaman kök fiille ilgili, fakat herzaman on­
dan farklı olur; Bunlar f i i l d e n i s i m d e n f i i l olurlar;
çelmek / çelmelemek sıkm ak / sıkılam ak
m ak / konaklamak katm ak / katıklam ak
m ak / yongalamak gibi.
kon­
yon­
Kelime içinde bu iki ek bazan kaynaşmak ve e d e l e m e fiille­
rinde olduğu gibi bir anlatım kazanmak istidadı gösterir (bkz §
242 v.i. didiklemek duraklamak öperlemek dürtüşlemek
v.b.).
Y alın k avram lan karşılam a özelliği gösteren bu model -le- fiilleri A rapça bir­
çok kelim elerin yerini tutm aya yarayor. Yeni zam anlarda başlıca üç fiile ek üzerine
yapılan -le- fulleri dikkati çekiyor. D ilde m evcut yoğun ve yatın örneklerine uygun
olarak :
düğüm lem ek
yudum lam ak
gibi
yorum lam ak = tefsir etm ek
çözüm lem ek ~ halletm ek yayım lam ak = neşretm ek bölüm lem ek =
tasnif
etm ek,
.sürgülemek
yargılam ak
gibi
sorgulam ak =
istintak etm ek
etkilem ek ~ tesir etm ek
uygulam ak — tatbik
etm ek y etkilem ek = salâhiyeldar kılm ak, iliklem ek konuklam ak
gibi açıklam ak — izah etm ek tutuklam ak ~ tev kif etm ek tanık­
lam ak = ishal etm ek gibi.
21S
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
15. -len- Fülîeri:
1S5. -le- ekinin isimlerden hem geçişli (tuzlam ak tem iz­
lem ek), hem geçişsiz (karlam ak yavaşlam ak) fiiller yaptığını
gördük. Geçişli olaniar fiil çatısının hem e d i l e n, hem de
d ö n ü ş l ü görünüşleri için -in- eki aldıklarında (bkz § 354)
geçişsiz olurlar (tuzlanm ak tem izlenm ek).
Ancak isimlerden doğrudan doğruj^a edinen anlamlı fiiller
yapmak istendiğinde sonraları, herhalde erkenden birleşik -Icnekiyle fiiller yapılmıştır. Buna göre burada -len- fiili bir -lefiilinin edilen, veya dönüşlü görünüşü değildir, ayrı bir fiildir,
Böylece aynı kökten de -le-n- ve -len- fiilleri olabilir ;
yağ-la-n-mak
(yağ sürünmek)
yağ-lan-mak
(yağ bağlamak) para-la-n-mak (parçalanmak)
para-lan-mak (para sahibi olmak) haş-la-n-mck
(girişilmek)
baş-lan-mak
(baş bağlam ak).
-len- fiilleri ile aynı kökte -le- fiilleri çoğu zaman bulun­
maz, yahut bırakılmış olabilir, -len- fiilinin yaygın anlatım ı
«ile donanmak» dır. Bunlara d o n a t ı n ı f i i l l e r i (verbe
m unitif) deyeceğiz.
evlenmek yaşlanm ak uslanmak ayaklanm ak
karıncalanmak öfkelenmek dallanmak kuşku­
lanmak dillenmek kanatlanm ak hastalanm ak
canlanmak dertlenm ek kibirlenm ek çiçeklen­
mek filizlenm ek tüylenm ek kurtlanm ak kuv­
vetlenm ek gibi.
Yaygın genel anlatım ı ile birlikte ;
a.
Bu ek «biri nesne edinmek» anlatım ı ile uygun düştük­
çe pek çok adlara getirilebilm ektedir ;
arabalanmak geyim lenm ek pabuçlanmak şapkalanmak m allanmak paralanmak şöhrctlenmek adlanmak dişlenm ek kapılanm ak gibi.
Y A PIB İL G İSİ
219
b.
-Icn- fiillerinden bir takımı da «gibi davranmo.l:, gibi
görünmek:, anlatımıyla bir türlü dönüşlü benzerlik fiilleri
olurlar ;
yeğitlenm ek dişilenmek horozlanmak çakallc.nm ak büyüklenmek domuzlanmak huysıızlanmak bilmezlenmek acizlenmek gibi.
«Âlâlara âlâlanuruz, pest ile pestüz».
Y ukarıda -!e- fiilleri halisinde bcliruiğim i/ gibi A rapça rnastarlardan yardımc ılaria yapılm ış birleşik fiilleri (isim kökünden) T ürkçede çoğu zaman -le- fiilleri,
kimi zam an da onların uzatılm ışları karşılar. Bu m astarlardan daha çok Arapça fiil
çatısının geçişsiz fiil kalıplarına göre olanlar ise çoğu /am an -U:n- fiilleri, yada
-İL'ş- fiilleri (bkz aşağıda) ile k a rşıla n ırla r:
ten evvü r e tm e k ~
rnüclahene ç im e k ~
a v d tn la n m a k
leheyyüç' e tm e k — h eyecanlanm ak
y a lta k la n m a k
¡.¡tlilnt e tm e k -- .¡iihlcilenm ek
e tm e k r :
lecahül e tm e k ~
in tifa e tm e k ~
n a zla n m a k
b ilm ezle n m ek
yararlanm ak
istiğna
gibi.
16. -leş- Fiilleri :
186.
-leş- fiilleri de tıpkı -len- fiillerinde olduğu gibi bir
-le-ş- > -leş- birleşik ekinin meydana gelmesiyle gelişmiş ol­
malıdır. B urada da isimlerden doğrudan doğruya, fakat çoğu
zaman -iş- ekinin öbür anlatımıyla (bkz § 356) dönüşlü anlam ­
lı fiiller yapmak istendiğinde birleşik -leş- ekinden faydalamlm,ıştır. A rtık -leş- fiili de bir -le- fiilinin karşılıklı, yada dö­
nüşlü görünüşü değildir, ayrı bir fiildir. Aym kökten -le-§- ve
-leş- fiilleri olabilir :
taş-la-ş-mak
(birbirini taşlam ak) taş-laş-mak
(taş kesilmek) bek-le-.ş-mek (birlikte beklemek)
pck-leş-m ek (katılaşm ak) ters-le-ş-mek (bir­
birini terslemek) ters-leş-m ck (huysuzlaşmak)
gibi.
Aym kökten -le- fiilleri bulunmayan -leş- fiilleri pek çok­
tur. Ekin asıl anlatım ı karşılıklı fiil sayılmakla birlikte -işfiillerinde olduğu gibi (bkz § 356) o hem karşılıklı, hem
220
TÜRKÇENİN GRAMERİ
katüm alı değil, fakat dönüşlü fiil anlatım larını taşır. Bu se­
beple başlıca iki türlü fiil yapar :
a. Doğrudan doğruya karşılıklı ve birden fazla kimseli
fiiller :
sözleşmek birleşmek uzlaşmak antlaşmak şa­
kalaşmak haberleşmek vedalaşmak m ektuplaş­
m ak tokalaşmak dertleşmek helâllaşmak gibi.
Bu fiillerin tek taraflıları çoğu zaman yardım cılarla yapılmış
birleşiklerdir :
söz verm ek razı olmak şaka etm ek haber ver­
m ek dert yanm ak veda etm ek helâl etm ek gibi.
b. Daha geniş ölçüde dönüşlü anlamı ile sıfatlardan ve
bazı adlardan yapılmış geçişsiz ve tek kimseli fiiller :
güçleşmek sertleşm ek irileşmek sıklaşm ak sey­
rekleşmek güzelleşmek alıklaşmak pisleşmek
ciddileşmek modernleşmek zübbelcşmek k u rt­
laşmak çocuklaşmak hayvanlaşmak köm ürleş­
m ek yerlileşmek gibi.
Bu anlatımda -leş- fiilleri -iş- fiillerinde olduğu gibi dönüşlü
fiil anlamını taşıdıklarından (büzüşm ek kızışm ak) -len- fiille­
rine yaklaşırlar. Ancak bunlarda onlardan kiminin «ile donan­
mak» ve «nesne edinmek» anlam ları (tüylenm ek m allanm ak)
yoktur. «Olmak» genel anlamı ile (zorlaşm ak) «gibi davran­
m ak, gibi görünmek» anlam ları (dom uzlaşm ak) vardır. Böy­
lece -len- fiillerinde «edinme» anlamı, -leş- fiillerinde «değiş­
me» anlamı belli ve hakimdir, diyebiliriz (paslanm ak / pas­
laşmak kabuklanmak / kabuklaşm ak).
187.
Bununla birlikte -len- ve -ley- fiilleri bazan anlamca
çok yaklaşırlar ve bazan birbirinin yerme kullanılırlar :
sertlenmek / sertleşm ek aksilenm ek / aksileş­
m ek şıklanm ak / şıklaşm ak ballanmak / bal­
laşmak keyifsizlenm ek / keyifsizleşm ek gibi.
221
YAPIBİLGİSt
Bu birleşik eklerle isimlerden yapılmış geçişsiz fiiller ge­
çişli kılınmak istendikte artık geçişlileri sayılacak -le- fiilleri­
ne dönmezler, e t t i r e n fiil çatı ekleri alarak uzatılırlar.
Sonra yeniden edilen çatı eki alıp daha da uzayabilirler. Böy­
lece e k y ı ğ ı l m a s ı n a (cumul) u ğ ra rla r:
havalanmak, geçişlisi havalamak değil, hava­
landırmak, onun geçişsizi havala-n-mak değil,
havalandırılmak güzelleşmek, geçişlisi güzel­
lemek değil, güzelleştirmek, onun geçişsizi
güzelle-n-mek değil, güzelleştirilmek gibi.
Bu ek yığılması her zaman gerekli değildir. Gerçekte çokluk
basit -Ic- (havalam ak güzellemek) fiil kalıpları boş bırakılıp
yerlerine dört ekten birleşik -lendir- ve -leştir- fiil kalıpları
alınm aktadır.
Yeni yazı dilimizde A rapça m astarlardan fiil çalısının daha çok geçişsiz fiil
kalıplarında olanları -len- fiilleri gibi -leş- fiilleriyle de karşılanıyor :
m ünavebe etm ek =
nöbetleşm ek
lem eyyu
etm ek
;
sıvtlaşmak
tebahhur etm ek = buharlaşm ak
tekâsüj etm ek — yoğunlaşmak
ittihat etm ek = birleşmek
infisah etm ek — bollaşmak
istihale
etm ek =
başkalaşmak
gibi
17. -re- Fiilleri:
188.
Bu ek çok eskiden verimli olmuş olmalıdır. Eski tü rk ­
çede sayılı ve bazı uzatılmış örneklerine rastlanır (kfnpremck
yigrenm ek kekreşm ek). Dilimizde kalan -rc- fiilleri de çözüm­
leri güç ve şüpheli yadigârlardır. Onları kabataslak öbeklemeye çalışıyoruz :
a.
Eski metinlerde ve Anadolu ağızlarında yansılam alar­
dan yapılmış görünen ve çoğu zaman hayvan sesleri veren
fiiller :
ahramak (arslan) ıhramak (köpek) okramak
(at) kökrem ek (sığır) şakramak (kuş) çokramak çtnramak çihremek gibi.
222
TÜRKÇENİN GRAMERİ
b. Bazı hareketleri gösteren fiiller :
titrem ek tepremek kıpraşm ak kıvram ak kav­
ramak davranmak sıçramak ytpram ak doğra­
m ak imrenmek iğrenmek gibi.
c. Çeşitli kavram lar gösteren fiiller :
yevnanek kekrem ek gökrem ek seyrelm ek gibi.
18. -se- FîUleri :
189.
Y ukarıda -imse- fiillerinde (bkz § 179) işaret ettiğ i­
miz gibi Eski Türkçede i s t e k f i i l l e r i anlam ında canlı
olan -se- fiilleri (suvosamdk erüksem ek ulugsam ak) dilimiz­
de de özellikle cinsî istek anlam ında oldukça canlı kalm ış­
tır ;
susamak öksemek tütünsem ek ersemek hoğursamak (dişi deve) boğasamak aygırsam dk
koçsamak tekesem ek gibi.
Ancak istek anlamında -se- fiilleri dilimizde sayılıdır.
Eski Türkçede -se- fiilleri (istek) ile -si- fiilleri (benzer­
lik) iyice ayırdedilm iştir (suvosamak rr; susam ak suw sım ak =
sulanmak, su tadı alm ak). F ak at yine öteden beri bu iki ekin
ve uzatılmışlarının dil şuurunda, belki anlam ve ses yakınlığı
sebebiyle, karıştırıldığı görülm ektedir. Şöyle ki :
a.
Azçok sarih benzerlik anlam ında «bulmak, saymak»
anlatım ında -se- fiilleri vardır :
tavsam ak yelsem ek çoksamak darsamak çiğsem ek köpeksem ek yükselm ek ıraksanm ak kap­
samak çirkinsem ek um ursam ak m ühim sem ek
garipsemek gibi.
Bu fiillerden çoğunun aynı anlam da -si- değişikleri de vardır
(bkz aşağıda çoksum ak çiğsimek darsım ak). Bunları asıl say­
223
Y A PlBtLG tSt
mak mümkündür. Ancak bir takımının doğrudan doğruya -.se­
çkiyle, fakat benzerlik anlatım ıyla yapıldığım kabul etmek ye­
rinde olur.
b. Buna karşılık istek anlamında birçok -se- fiillerinin de
-si- değişikleri vardır. Özellikle «dişi istemek» anlatımında
olanların -si- şekilleri de yaygındır (bkz aşağıda ersimek
boğasımak tekesim ek). Bunları asıl saymak mümkün değil­
dir.
c. Yukarıda -imse- fiillerinde (bkz § 179) belirttiğimiz
gibi -se- ekinin fiilden yalın ad tabanlarına gelmesiyle de bir
çeşit -se- fiilleri meydana gelmiştir. Bunlardan -im-se- ekle­
rine benzer şekilde -ik-se- ekleri de birleşme istidadı göster­
m iştir (bkz -ikse- fiilleri § 246 kanıksam ak duruksam ak). Şu
farkla ki burada -se- eki -ik fiilden isim eki üzerine değil, -ikfiilden fiil eki üzerine gelmiş görünür, bkz -ik- fiilleri § 245.
Yalnız gec-ikse-n-mek / gec-iksi-n-mek örneğinde birleşik ek
yukarıda -imse- fiillerinde olduğu gibi isim köküne gelmiş bu­
lunur.
-se- fiilleri Y eni T ürkçede artık benzerlik anlam ında,
’ öyle bulmak, saym ak’
anlatm am da fiiller yaratm ak istidadını g ö sterm ek ted ir:
uzaksam ak — istib’at etm ek
m ek = ihtiyaç d u ym a k
büytiksem ek =
hafifsem ek istirkap etm ek
izam etm ek gerekse­
istihfaf etm ek rakipsem ek ~
gibi.
19. -si- Fiilleri ;
190.
Y ukarıda -se ve -imse- fiillerinde işaret ettiğimiz gibi
(bkz § 189 179). Eski Türkçede -se- ekinden sarih olarak ay n
b e n z e r l i k f i i l l e r i (verbe sim ulatif) yapan bir -si- eki
vardır (suıvsım ak yagsım ak eksilm ek). Belirttiğim iz gibi -sieki ve uzatm aları anlam ve kullanışça -se- ve uzatm aları ile
karıştırılm ış olmakla birlikte dilimizde de canlı kalm ıştır
a.
Benzerlik anlam ında olup pek çoğunun, yukarıda gös­
terdiğimiz gibi, dilimizde -se- değişikleri de bulunan fiiller ;
224
TÜRKÇENİN GRAM ERt
darsımak yansımak çiğsim ek çoksumak ayrıksım ak ıraksım ak güçsümek çirkinsim ek gibi.
b. Yine benzerlik anlamında birçok -si- fiilleri edilen, daha
çok dönüşlü fiil çatı ekleriyle uzatılmış olarak görünürler :
eksilmek yüksünmck
tiksinm ek
çoksunmak
güçsünmek ayıpsınm ak
zahm etsinm ek
gibi.
c. -se- fiillerinin değişiği olarak, veya başkaca bir takım
-si- fiilleri de istek anlam ındadırlar, çoğu «dişi istemek» ma­
nasına gelir, krş S 189 :
öksümek ersimek (insan) dalapsım ak (büyük
baş hayvan) bogursumak (dişi deve) düvesimek
(boğa)
boğasımak
(inek)
tekcsim ek
(keçi) gürüksümek (tavuk).
Y ukanda gördüğümüz gibi (krş § 184) -si isimden isim
eki bu -si- fiillerinin bir -si-g .sıfatfiil ekinden gelmektedir.
-si- eki ite de kelime karşılam aları denenm iştir :
yabansım ak — istigrap etm ek
Ancak bu ek dilimizde daha canlı
düşm ektedir.
yadsım ak ~
görünen
-se- eki
inkâr etm ek
ile anlatım ca
gibi.
arlık
üstüste
Hl, FİİLDEN ÜREME İSİMLER
191.
F i i l d e n i s i m l e r (nom déverbatif) isimden isim
tab anlan gibi çoğu asıl üretim ekleri ile kurulmuş, bir takımı
da üretim değeri kazanmış çekim ekleriyle yapılm ışlardır. Di­
limizde fiil köklerinin i.sim köklerinden kesin olarak ayrılm ış
ve sayıca çok olmaları sebebiyle bu tarz üretim geniş ölçü k a­
zanmış ve çok kelime verm iştir. Ancak yazı dilimizde yabancı
kelimelerin istilâsı sebebiyle Türkçe fiilden yahn adlar ve sı­
fatlar gereği gibi gelişememiştir.
YATMBÎLGİSİ
225
Fiil tabanlarının yalnız emir kipinde yalın olarak görül­
düklerini kaydetm iştik (bkz § 119). Dilde ek almaksızın isim­
leşmiş fiil tabanları hiç de yok değildir ;
gitgel tutkal varagel yazhoz tahtası gibi.
Ancak koşma takım kalıbındaki bu nadir birleşiklerde fiilden
(sıfır yapılıkla) isimler aram ak yerinde değildir.
Şu var ki yeni zam anlarda yalın fiil (abanlanndan iddialı kişi ve soyadları,
firm a adları başgösterm iştir;
Sevil
Okşan
Şanver
Yücel
Başol
Tatlan
Seçal
gibi.
1. -ce A dlan;
Fiil tabanından -ce adları aslında yalın kılış adları ola­
rak görünüyor. Oldukça nadir şeylerdir. Ek dönüşlü fiil taban­
ları üzerine gelmektedir :
düşünce eğlence dinlence öğrence inanca ya­
pınca dirence umunca söylence, bir uzatıl­
mışı sürünceme gibi.
Bu ekin oluşması hakkında bir tahm in yürütemeyoruz. Kul­
lanıştaki şekline göre bunu bir -ince eki diye de anabiliriz.
Terim leşm ede bu adları kullanm a ve çoğaltm a yolunda denem eler olm uştur :
düşünce = jik ir sakınca — m ahzur inanca = teminat
m agbul
öğrence = temrin,
taiiın
imrence =
övünce = mefharet
Fiilden yalın adlar yapm a istidadı gösteren bu ek -iç X -inç
gibi dönüşlü fiil tabanlarına gelerek k ı l ı ş ı n
verimli o la b ilir:
sorunca (sorun yerine) =
mesele
adlarında olduğu
Ur ii n ii anlam ıyla daha pek çok
güvence — kefalet
m erak, hobby
gibi.
özence —
v.b.
2. -di A dlan:
Geçmiş kipinin 3. kişi eki olan -di bir birleşik sayılır
(-it-i fiilden isim üzerine iyelik eki). Bu dilimizde bir sıfatfiil
eki değildir. Bununla birlikte ekin yüklemce kullanışından ge­
len isimleşmiş kelimelerimiz vardır :
Türkçenin Grameri F ; IS
226
TÜRKÇENİN
bastı
GRAMERİ
türedi buyurdu ve buyuruldu
pişti Döndü (kız adı) gibi.
döğdü
Bu kelimelerin oluşmasını yargı öbekleri halinde doğan ve
yaşayan bazı örnekleri aydınlatır ;
imam bayıldı hünkâr beğendi Hüdaverdi kül
bastı miras yedi gece kondu zırt çekti şıp sevdi
dedi kodu papas kaçtı kaptı kaçtı olup bitti
gibi.
Bu kipin 1. kişi eki de bazı kelimeler verm iştir ;
küstüm otu buldumcuk olmak Yoruldum Yokuşu
Bayıldım Sokağı, gibi.
-di canh bir üretim eki olma istidadım gö sterm ek ted ir;
alındı ~ m akbuz uydu = p eyk verdi ~ sarfiyat girdi =
input çıktı = istihsal ~
output
tngdiye =
gibi.
3. -dik Sıfatlan:
192.
Eski Türkçedeki -dik geçmiş sıfatfiilleri o işleyişte
dilimizde daha çok eklerle uzatılmış sıfatfiiller ve zarffiiller
halinde görülür (bkz § 362, 369 v.i. gördüğün anladığım bil­
dikleri için buluştuğumuzda). N adir olarak isimleşmiş olan­
ları vardır :
bildik tanıdık güvendik (başkasına sırt veren)
doğurduk (piç) sündük
(miskin) avunduk
(gebe) sidik < siğdük saltık (bırakılmış, ser­
best) Taptuk Emre Saru Saltuk Sırpsındığı
Bilemedik gibi.
Bunlar olumsuz sıfatfiil şeklinde daha canh görülür. Yay­
gın sıfat olarak kullanılanları, birleşiklerde kalmış olanları
vardır ;
olmadık ummadık beklenmedik görülmedik du­
yulm adık işitilm edik çıkm adık can er gör­
medik kız saçı bitmedik yetim gibi.
Y A PIBİLG İSİ
227
4. -dikçe Sıfatlan:
Bir zaman zarffiili eki olarak göreceğimiz -dikçe birleşik
eki ile bazı dönüşmüş zarflar da meydana gelmiştir. Sayılan
azdır ;
oldukça gittikçe vardıkça estikçe gibi.
5. -e Zarflan:
193.
Eski Türkçeden beri çok canlı olarak hal zarffiilleri
yapmış olan -e ekinin dilimizde o işleyişle tek ve yalın olarak
kullanışı azalm ıştır, bkz § 367. Ancak dilde canlılığını göste­
ren birçok zarflar (dolayısıyla takı ve bağlamlar) da bırak­
m ıştır ;
ile daha < taka yine < yaiia göre öte diye
çevre hasa tu ta sapa geçe kala gibi.
-e eki isimden -leş- fiillerine gelerek zarflar yapmada yeni
bir canlılık gösteriyor ;
ortaklaşa = müştereken nöbetleşe
heten gibi.
münavc-
Sıfat olarak da kullanışlı olan bu kelime kalıbı çok ve­
rim li olabilir :
yardımlaşa destekleşe haberleşe yanlaşa v.b.
-e zarffiil eki tek kullanışta yerini -erek birleşiğine b ırak ­
mış bulunursa da (gül-erek), çift kullanışta yerinde (gül-e
gü-l-e düşe kalka) ve tasvir fiillerinin yapısında (gör-e bil­
m ek düş-e yazm ak v.b.) tam canlı görünür, bkz § 203, 410 v.i.
-e- zarffiil ekinin bir değişiği olan eski -i- zarffiil eki de
dilimizde bazı üremeler bırakm ıştır :
dahi < takı karşı < karışı aşırı deyi X diye
ötürü dolayı götürü gibi.
228
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
Bu ek Eski Türkçede daha çok -ü X -u şekliyle (yitürü opla­
y u ) değişiği olan -e ekinden daha çok kullanılmış, Eski Osmanlıcada da canlı kalm ıştır :
cennetim ırmıkları
Akar Allah deyü deyü».
ǤoZ
Anadolu ağızlarında da daha çok rastlan ır ;
«Çıktım Kozan’m dağına
Karı dizlcyi dizleyi».
Yazı lehçemizde tasvir fiillerinde (gel-i verm ek) ve bazı
birleşiklerde (üstün kör-ü yüzün koy-u > yüzü koyun) kal­
mıştır.
Bunlan fiilden -i- adlan ile kanştırm am ah (dizi yapı bkz
§ 211 ) .
6. -ecck Sıfatlan:
194- Daha yeni bir birleşik ek olan -ecek ile yapılmış ge­
lecek sıfatfiilleri de -dik sıfatfiillerine benzer şekilde asıl işle­
yişlerinde daha çok eklerle uzatılmış olarak görülürler (bkz §
364, 372 v.i. göreceğim alacağınız kalacağına göre dönme­
yeceğinden). Ancak bunlar yahn halleriyle -dik sıfatfiillerinden daha geniş ölçüde sıfat ve ad olarak da kullanılırlar, -ecek
sıfatları nesneyi fiille ilgili kılar :
içecek su
oturacak yer söylenecek söz
yacak iş gibi.
olma­
F akat daha çok adlaşarak fiille ilgili her türlü nesneyi
gösterirler :
yiyecek içecek yakacak alacak verecek gele­
cek gibi.
Bunlar arasında mekân ve aygıt adları çoktur :
bakacak savacak kavuracak yortacak sürtecek
kesecek çekecek gibi.
229
Y A PIBİLG İSİ
Aygıt adlarını birleşik kelimelerle belirtir ve çeşitlendiririz ;
kâğıt keseceği ceviz kıraeığı şişe açacağı Kitap
açacağı gibi.
7. -eç Adlan :
195.
Eski Türkçede canlı ve bir birleşik olması muhtemel
-geç ekinden damak sesinin düşmesiyle meydana geldiği göıillüyor (açkaç kısaç). Bu ek eski şekliyle ve anlatımları ile
de dilimizde canlı kalmış (bkz -geç fiilleri § 206 süzgeç dayangaç), h a ttâ bazan kelime eski ve yeni şekliyle yanyana ya­
şam ıştır (kıskaç X kısaç). Başlıca aygıt adlarında görülür :
tutaç
dürteç
tokaç dikeç
bakaç
gögeç > güveç gibi.
gömeç
Aynı ekin sıfatlar ve bu yoldan adlar da yapmış olduğu
görülür. Bunlar dilimizde nadirdirler (güleç kımaç).
Aygıt a d la n yapm ada -eç eki zam am m ızdc özel bir canlılık
Yeni terim ler arasında bu ekle yapılm ış aygıt adları tutunuyor :
göstermekledir.
sayaç = m uaddit sarkaç ~ rakkas büyüteç = pertevsuz soğutaç ~ m ü b e n it kaldıraç — ttıaniveki ayıraç — miyar üreteç =
m uvellil
(générateur)
gibi, bkz -iç ad lan § 214.
8. -egen Sıfatlan:
196.
Bu ek fiilden -ge- > -e- b e r k i t m e f i i l l e r i nin
( tıkam ak dolamak) eski bir -gen sıfatfiilinden erkenden kop­
muş bir birleşik ek olmalıdır (tep-ge-gen > tep-egen). Belki
elimizdeki en eski örneği Kapagan Kagan’m adıdır. Aslında
bunlar fiilden b e r k i t m e s ı f a t l a r ı (adjectif intensif)
anlamını korum uşlardır ;
tepegen ivegen kaçagan yatağan olağan sıçagan gezegen bişegen küseğen çalagan gclegcn
gibi.
230
T Ü R K Ç E N İN
G RA M ERİ
Bu sıfatlardan bir takımı aynı zamanda bir nesneye ad ol­
m uştur (yatağan küseğen). Kimisini de yalnız ad olmuş ola­
rak tanırız :
burağan
kesegen
süreğen
gibi.
kayağan
urağan
Bu ekteki damak sesinin ince sırada daha ziyade p atla­
malı kaldığı, kaim sırada ise süreklileştiği görülür (kesegen,
fakat yatağan).
Canlılığım ve özel anlatım ını korum uş olan -egen eki terim lerin yapım ında i^e
y a ra y a c a k tır:
gezegen — seyyare
durağan =: sabite
olağanüstü =
fevkalâde
gibi.
9. -ek A dlan:
197.
Bu da fiilden -ge- > -e- fiillerinin eski bir -ik sıfatfiilinden kopmuş bir birleşik ek olmalıdır (kaç-ga-k > kaggak > kaç-ak). Zaten bu ekle yapılmış türlü anlam da sıfatlar
ve adlardan birçoğu Eski Türkçeden dilimize damak seslerini
düşürerek gelmişlerdir :
kurgak > kurak kergek > gerek emgek >
emek kürgek > kürek orgak > orak İcapgak > kapak yapurgak > yaprak e§kek>
eşek gibi.
-ek eki dilimizde çeşitli anlatım larla canlıdır. Bu sebeple
tek kaynaktan gelen bir birleşik olmayabilir de. Başlıca üre­
meleri şunlardır :
a, Fiilden karak ter gösteren daha çoğu aşağılayıcı ber­
kitme sıfa tla n yapar (E.T. saçgak tezgek) :
atak dönek kaçak sezek korkak ürkek sar­
sak kıyak kokak verek salak savruk apışak
kırnak paytak bitek artak sünek yedek binek
gibi.
231
Y A PIBİLG İSİ
b. Fiilden mekân adlan yapar. Bu anlatım lehçemizde
yaygındır ;
durak yatak batak çekek sapak gömek konak
yunak oturak kavuşak buluşak çatak sancak
dernek barınak korunak sığınak gibi.
c. Fiilden aygıt ve organ adları yapar (E. T.
tirsgek) :
yapgak
bıçak saçak ölçek savak ısınak başak süzek
yonak kayak dürtek çırpak kaydırak dirsek
yanak tırnak yutak duynak gibi.
d. N ihayet fiilden bazı yalın adlar ve çeşitli yoğun adlar
yapar ;
sürek sor ak kesek tutak erek yığınak dokunak yum ak kucak tü t ek çapak gibi.
Bu yalın adlardan bazıları -li eki ile kullanışlı sıfatlar yapar­
lar ;
sürekli
-ı'k
ad lan
dokunaklı
okunaklı
yer yer terim değeri kazanm ışlardır \c
oturaklı,
yeni kelim clert
m a k ta d ırla r:
ölçek — m ikyas dayanak — m esnet uçak — tayyare tapınak —
m abet çarpak = sathı mail başvurağl = merci çıkak = mahreç
gibi.
Bu ek mekân ve aygıt adlarında yeterince değerlendirüm iş değildir.
Fiilden -ek adlarını isimden -ek adlarıyla (başak benek)
ve e a ile biten fiil tabanlarının -ik sıfatfiilleriyle (işle-k
buna-k kıpırda-k erse-k dola-k) kanştırm am alı.
10. -el Adları;
198.
Dilimizde bir iki anlatım öbeğine girebilen, veya hiç
girmeyen -el adları ve sıfatları vardır. Sonuncuların fiilden
mi, isimden mi geldiklerini de çoğu zaman belirleyemeyiz.
232
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
a. Bu ek az sayıda fiilden aygıt adlan yapm ıştır :
çatal çekel dikel çökel kural
engel gibi.
(pusat, düzen)
Bu anlatımda ekimiz Doğu Türkçesinde kurgal çatgal,
Batı Türkçesinde çekkel t utkal ? üremeleriyle ilgili olabilir.
b. Az sayıda eski sıfatlar vardır :
dükel < tilke-l güzel < göze-l f
c. Bu ekle aşağılama anlatım ında insan tipleri gösteren
sıfatlar vardır :
aval şaşal dadal partal şapşal apşal apal
kaşal yapal gacal savşal şavşal andaval f
gibi.
Derviş anlamıyla dilimize giren Arapça abdal kelimesi de ben­
zerlik sebebiyle bu anlam ailesine katılm ış olsa gerek. Bu ke­
limeler hep kalın sıradandır.
Bu -el aşağılama sıfatlarının -ek küçültme ekiyle uzatıl­
mış şekilleri de vardır. Onları fiilden ve isimden -elek fiilleriy­
le kanştırm am ahyız :
şaşalak
apalak
avalak
apşalak
şavşalak gibi.
şapşalak
d. Çeşitli anlamda ve çözümü daha güç bazı kelimeleri­
miz de -el ile biter :
kartal sakal kaval topal paçal çepel gibi.
Doğu Türkçesine sonradan Moğolcadan geldiği anlaşılan
bir -el ( Al) ekiyle yapılmış kelimeler dilimizde yoktur (kapal
yasal bukal).
Bizim donusm u? -el ekine L atinceden bir anlatım
yapm ak başarıd ır :
dural = sakin
(statique)
doğal =
tabii
y akıştırarak fiilden sıfatlar
islenel = ihtiyarı
gibi.
233
Y A PIBİLG İSİ
11. -elek Adlan :
199. Bu ek fiiiden -de- e d e l e m e f i i l l e r i nin -ik sıfatfiillerinden kopmuş bir birleşik olsa gerektir (kov-ala-k >
kov-alak). Bu anlatımda sıfatlar ve çeşitli adlar yapar ;
kovalak
çökelek
asalak
yuvalak
yatalak
kavalak
gibi.
kasalak
takalak
yapalak
gezelek
Bu sıfa tla n ve adlan isimden -elek (kozalak topalak § 141),
fiilden -el-ek (şaçalak şapşalak § 198) sıfatları ve adlan ile
kanştırm am alı. Bununla beraber bu üç türlü -elek eki ara­
sında, h a tta bunlarla isme ek -lek arasında (dazlak dişlek §
152) bir anlatım benzerliği farkedilir. Hepsi bir yönleriyle
aşağılama, kabalık, irilik anlatımına yaklaşırlar.
Dialecte =
ciiyelek ise T ürk irfanı adına bir a.vıptır.
12. -em Adları:
Belki -ge- > -c- ile uzatılmış bir berkitme fiilinden ya­
pılmış bir -im isminden kopma bir birleşiktir, (dol-a-m >
dol-am). Az örnekler bırakm ıştır :
tutam
kuram
buram gerem koşam
artam görkem gibi.
yordam
Bu işlek olmayan -em ekinin -im eki anlatım ından başka bir şey getirmediği
görülür. Bununla birlikte -em ekiyle de yeni kelimeler denenm iştir (dönem =
devre kuram = nazariye).
13. -emeç Adları:
200. Burada da berkitme fiillerine gelmiş -meç ekinin bir
birleşiği karşısında olduğumuzu tahm in ediyoruz (dön-e-meç>
dön-emeç). Az sayıda mekân ve aygıt ad lan bırakmış bir
ektir :
dönemeç güdemeç sekemeç gibi.
234
TÜRKÇENİN
GRAMERt
Bu kelimelerin dönembeç < dönenmeç güdembeç şekil­
leri de vardır, bkz -mec adları § 234.
14. -emek A dlan:
Bunun da bir berkitme fiilinden bir adfiilin kaynaşmış
eklerinden geldiği farzedilebilir (hk-a-m ak > ttk~amak). Bu
da oldukça verimli olmuş, türlü örnekler bırakm ıştır. Mekân
ve aygıt adlan ve yalın adlar, fakat adfiiller değil.
basamak sekemek tutam ak aşamak gezemek
geçemek oturamak güdemek duramak kuram ak koşamak kaçamak gibi.
Bu ek aygıt adları yapm ada işe yarayabilir.
15. -en Şifadan:
201.
Türkçede geniş kullanışı olan bu hal sıfatfiillerini
(E.T. -gen) her fırsa tta sıfat ve ad olarak (kılıcı adı) da kul­
lanırız :
alan yazan gelen gören çalışan yaptıran bili­
nen gibi.
Bunlardan isimleşmiş olanlar sabit sıfat ve adlar olurlar :
geçen
kapan
kalan sevilen düven (döğen)
kalkan çapan tüten çağlayan
kıran
gibi.
Eski Türkçeden birçok -gen adları bize damak seslerini yiti­
rip gelmişlerdir :
kazgan > kazan
gibi sıçan
yaradan.
tavşan
yalan
Bu sıfatfiiller çeşitli birleşikler yapmış olarak da görü­
lür :
göç kaçıran
ahm ak ıslatan
başı çeken
bakan sözü geçen gibi.
yere
235
YAPIBİLGİSİ
Yazı diiinii) ve terim lerin Türkçeleşm esinde -en adları çok ku llan ılm ıştır;
m ürsi! =
gö n d eren
cir =
kira la ya n
h il =
ka tıla n
sam i' =
m ecu r =
tn a ksu m
~
d in leyen
m u a yyin ~
kiralanan
b ö lü n en
haka n
belirten
m iile v e ffa — ölen
kasım
— bölen
m u­
m üda-
vekil
—
gibi.
K ılıcı adı olarak -en sıfatfiilleri anlam ca -ici sıfatfiillerine yaklaşırlar, İsimleşmede
onlarla eşdeğerde olurlar (dinleyici X d inleyen). Aslında A rapça sıfatfiillerden gelen
kelim elerin doğru T ürkçe karşılığı bu -en isim leridir;
muallim — ö ğ reten (öğretm en değil)
eğiten
o k u ta n
yönelen
çeviren v b ,, krş § 161, BuU etin ~ b elleten ise ayıptur.
16. -enek A dlan:
202.
Bu birleşik ekin çözümlenmesi kolay görünmez. Bir
m ikdar mekân ve aygıt adları, yalın adlar ve çeşitli adlar, bazı
sıfatlar bırakm ıştır. Düşmeli bir ektir ;
ekenek biçenek kesenek görenek takanak
deynek < degenek kapanak bakanak örnek <
örenek (Ermeniceden değil) sağanak serpenek
çağanak çapanak sığanak gezenek avanak
gibi.
-enek eki yazı dilimizde yeniden canlılık göstermiştir
g ele n e k =
a n 'a n e
nak =
y e te n e k — ka b iliyet
za b ıl
ödenek =
Yine çeşitli anlaüm larda:
ola n a k — im k â n
tahsisat
tu ta ­
gibi.
00. -er Sıfatları (bkz -ir sıfatları § 2 2 5 ).
17. -erek A dlan ;
Bu birleşik ek belki -er geniş zaman sıfatfiili ekinin -ek
küçültme eki ile uzatılmasından meydana gelmiştir. Belki de
-elek ekinin bir değişiğidir. N adir örneklerde görülür ;
tutarak
çökerek
ever ek
gibi.
-erik ekini de bunun bir değişiği saymak isteyoruz (tutarık
hasarık).
236
T Ü R K Ç E N İN
G R A M ER İ
Bu görünüşte incelenmeye muhtaç bazı yer adlarımız da
vardır :
Çekerek.
Gemerek
Everek
Siverek
gibi.
18. -erek Zarflan:
20S. Öncekinin addaşı olan bu ek ondan ayrı ve daha
yeni zamanlarda -e zarffiili eki üzerine -rek karşılaştırm a sı­
fatları ekinin gelmesiyle oluşmuştur. Yeni Türkçede bu zarf­
fiil -e zarffiilinin yerini tutm uştur, bkz § 193 (gülerek kıza­
rak). Bunlardan bir takımı kullam şta sabit zarflar olmu.şlardır. Onların vurguları da geriye sürülm üştür :
olarak giderek bakarak vararak gülerek ko­
şarak bilmeyerek üzülerek sevinerek bağıra­
rak gibi.
Yeni T ürkçede A rapçadan gelmiş -en zarflarının
bir takım ı
da bu zarflarla
k a rşıla n m ak lad ır:
kasten
naden ^
bücrck ıcviHuın — uyarak itibaren — boşlayarak isti­
dayanarak zuhulen — yanılarak tashihen =; düzelterek
tehdilcn ~ değiştirerek nakzen zz bozarak g ib i.
-erek zarflarına konuşma dilinde uzatılmış olarak da ra s t­
lanır (diyerektcn koşaraktan), bkz § 367.
19. -eri Sıfatları:
Fiilden berkitme
bilecek bir birleşik
man hal sıfatfiili eki
olması uzaksanır. Az
m ıştır :
sıfatları yapan bu ek -er-i şeklinde bölüolabilir. Bunun birinci parçası geniş za­
olabilirse de ikinci parçasının iyelik eki
sayıda ve çoğu karakter sıfatları bırak ­
uçarı göçeri aşarı ha.şarı tutarı çıkarı soytarı
gibi.
237
YA PIBİLG İSİ
Bu sıfa tla n isimden -eri zarflan (bkz § 142 ileri dışarı) ve
isimden -er- fiillerinin -i isimleriyle kanştırm am alı (göğ-er-i
ağ-ar-ı).
20. -esi Sıfatlan :
20). Eski Oğuzcada ve Eski Osmanlıcada yaygın olan -esi
gelecek sıfatfiilleri yazı lehçemizde yerlerini -ecek sıfatfrillerine bırakmış, sınırlı bir kullanışta kalm ışlardır ;
K argışlarda (malédiction) ; yıkılası geberesi
patlayası kör olası ocağı sönesi gibi.
Zarf fiillerde :
ölesiye
doyasıya
gelesiye kadar gibi.
çıldırasıya
Birleşiklerde :
göresi gelmek gülesi
içesi olmamak gibi.
tutm ak
Çekimde, göresim geldi, fakat hece binişmesiyle gülesi(si)
tutm uş içesi(si) yok; ama gelesi değil. Sayılı kelimelerde ad
olmuş olanları görülür :
veresi geyesi boğası yiyesi çalası alasılı gibi.
K argış anlamında bu ekin küçültme ekiyle uzatılmışı da
kullanılır :
geberesice sürünesice
batasıca
gibi.
gözü
çıkasıca
Ancak işe bir yandan da şefkat ve kötü dileğin gerçekleşmesi
korkusu karışıyorsa o zaman fiilin olumsuz tabanı, veya zıt
anlamlısı kullanılır :
gözü çıkm ayası kör olmayasıca boyu devrilmeyesice Elin kırılmasın, ocağı yanası canı
sağ kalası gibi.
Bu ek eski Oğuzcada gelecek kipini (bugünkü dilek kipi)
teşkil eden -e sıfatfiili üzerine -si iyelik ekinin gelmesiyle ge­
lişmiş olmalıdır.
238
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
21. -ge Adlan :
205.
Eski Türkçede oldukça yaygın şekilde ve türlü an­
latımda adlar ve sıfatlar yapmış olan bu ekin daha eski bir
-ge-g birleşiğinden geldiğini sanıyoruz (tal-ga-g > dal-ga gibi
bü-ge-g > bil-ge). Bu ek dilimizde katı sesdeşlerden sonra
damak sesini kaybetmiş görünür :
inçge > ince
ktska > kısa yum urtga > yu ­
m urta gibi.
Akıcı sesdeşlerden sonra ise bu damaksı korunm uştur :
tamga > damga kölige > gölge yonga > yor­
ga yonga soyka yuwga > yufka öwke > öfke
tayga bölge karga çerge çavga kavga (Farsçada gavgâ) burga gibi.
Bu ekle çok heceli tabanlardan başlıca aygıt, organ, hayvan,
bitki, yemek adları vardır :
sürünge götürge çevirge süpürge kaburga
omurga < ohurga çekirge sakırga acırga ko­
runga kavurga kasırga yedürge gibi.
Bu görünüşte yer adlarımız da vardır (Pötürge Dodurga Çe­
kirge).
-ge adlan anlatım ı belirtilmiş olm aksızın (erimleşmede ve yeni kelim eler halinde
görülmektedir.
helge =
tirge
vesika
önerge ~
tudil teklifi
takrir
bildirge
beyannam e
gösterge = rnüş'ire sömiirge ~
yörünge ~ m ahrek
gibi.
A ncak —bazan da uydurm a— isim tabanlarına -ge eki getirerek
mal elm ek ana dili duygusundan m ahrum olanların i.şidir:
imge
(imagel -- haya!
çizelge = cedvel
değiş­
m üstem leke
onları bu iiretim t
genelge — tamim
gibi.
Yukarıda gösterdiğimiz gibi damak sesini kaybetm iş -ge
isimlerinde bu ek fiil tabanına gelmiş bir -e (kıs-a ) görünü-
239
YAPIBİLGİSİ
şündedir. Bunu fiilden zarf yapan -e ile kanştırm am alı (göre).
Ancak bu -e ayrıca verimli olmadığı için bir ek sayılmaz, -lek
adlanndan son damak sesini düşüren kelimelerdeki (kışla yay­
la) -le eki isimden isim yapan ay n bir ek olmadığı gibi, krş. §
152.
22. -geç A dlan:
206.
Fiile ek -eç bahsinde (bkz § 195) belirttiğimiz gibi
-geç eki Eski Türkçeden beri başlıca aygıt adlan ve berkitme
sıfatları yapm ıştır. Damak sesini düşürmüş şeklinin yanı ba­
şında bu eski şekil de canlı kaldığından onlan iki ayn ek gibi
gösteriyoruz. Aslında bu ek fiile ek -ge nin -eç küçültme ekiyle
uzatılmışı olabilir :
a. Çoğu aygıt adlan olan adlar yapar :
kıskaç süzgeç tepgeç burgaç yülgeç < yülüsügeç angaç oturgaç yastangaç salıngaç >
salıncak çevirgeç dayangaç ilgeç ve dolangaç
yengeç gibi.
Bunlardan kimisinin -güç ekiyle yapılmış değişikleri, veya ben­
zerleri de vardır :
süzgilç oturguç silgiç tepkiç yülgüç yangıç
yüzgüç gibi.
b. Berkitme sıfatları yapar :
yüzgeç utangaç üşengeç iğrengeç
erincek gibi.
eringeç >
Yeni kelime yapımında bu ekin damak sesi düşmüş -eç
şekli tercih ediliyor, bkz § 195.
Bununla birlik te;
solungaç = galsarna
yüzgeç — mishah
vardır.
23. -gel Sıfatlan:
-gel eki Anadolu ağızlarında özel anlatımıyla canlı kal­
mış bir ektir. «Fiile kabiliyet» anlatan sıfatlar yapar (piş-
240
lURKÇUNİN GRAMERİ
gel ~ çabuk pişen). Bunlar anlamca bir yönüyle geniş zaman
sıfatfiillerine, -ir X -rr sıfatlarına yaklaşırlar (olur).
pişgel X
bişgcl ycngel yeygel seçgel geçgel
dcşgel yongal yangal gibi.
Anlatım farkı açık olmakla birlikte bu -gel ekinin fiile ek
-el ile ilişkisi araştırılabilir, bkz § 198.
24. -gen Sıfatlan :
207.
Eski Türkçe -gen hal sıfatfiili eki dilimizde bir yan­
dan damak sesini düşürerek aym anlamda -cn sıfatfiillerini
veredursun, bir yandan da damak sesini koruyup anlatımca
farklılaşarak fiilden berkitme ve a l ı ş k a n l ı k s ı f a t l a r ı
(adjectif habituel) yapar olmuştur. Bu işleyişte daha çok çift
heceli tabanlara gelir :
çalışkan unutkan alıngan girişken sıkılgan
utangan sokulgan dövüşken konuşkan çekin­
gen sırıtkan doğurgan somurtkan soluğan
ağlağan ağnağan gibi.
Tek hecelilere daha nadir olarak gelir :
kaygan ivgen çözgen gezgen ergen gibi.
Az sayıda adlaşmış -gen sıfatlarına da rastlan ır :
sergen yelken ısırgan ilişken sütleğen kırlağan şırlağan gibi.
-gen eki yeni kelim eler ve terim ler yaratm aya elverişli olm uştur.
A ncak ekin
dildeki işleyişine uygun olarak onu çok heceli tabanlara getirm ek yerinde olur. Tek
hecelilere aşağıda göreceğimiz gibi aynı anlatım da -gin eki gelecektir, e tk e n değil,
e tk in gibi ;
sü rü n g en — zü h ife
d eğ işken
—
kem irg en ~
m ü tc h a v v il
ü re tk e n =
^
k a d ım a
m üvelU t
saldırg an =
= m ü te h a r rik
(reproductif) gibi
d evin g en
m ü te c a v iz
(dynamique)
Dilimizde isme ek başkaca bir -gen yoktur. Eski T ürkçede rastlanan tem ü rg en
Ü lk e r gibi kelim elerdeki ek -en küçültm e ekinin daha eski
d em ren yelig en =
şeU m den kalm ış olabilir. Ü çgen beşgen gibi yeni kelim elerim izde ise bu
tri-gone
Yun. g önia ~ k ö şe kök-ekinden k o p y a d ı r (calque).
ek
Fr.
241
YAPIBİLGİSİ
25. -gi A dlan:
208.
Eski Türkçeden beri çok verimli olmuş (helgü hxçgu)
ve birleşikler yaratm ış bir ektir. Dilimizde sıfatfiil anlatımıy­
la -güçi>ici birleşiğinde de kalmıştır, bkz § 213. Daha çok
tek heceli tabanlardan bir kaç farklı anlatımda adlar yapar :
a. A ygıt ad lan :
burgu keski çalgı .sürgü düzgü silgi askı
tepki sargı dergi süzgü atkı yaygı yuvgu
bıçkı kargı süngü baskı küskü bileği kaşağı
kılağı karağı sıyırgı götürgü düşüngü donangı
üzengi gibi.
b. Çeşitli anlam öbeklerinden yoğun adlar :
örgü biçki büzgü çözgü bürgü çatkı yatkı
çizgi belgi sergi sızgı çapkı içki yeygi dolgu
bitki vergi salgı ezgi gibi.
c. Fiilden yalın adlar yapma bakımından da bu ekin özel
bir işlekliği vardır :
sevgi saygı bilgi görgü duygu sezgi sorgu
kurgu yargı kaygı bulgu ilgi etki üzgü umgu
gibi.
Yoğun ad anlamındaki bazı -gi ad lan Yalın ad anlamı da
kazanm ışlardır (a skı baskı vergi v.b.).
Türkçeleşm e yolunda yalın adlara çok ihtiyacı olan yazı dilimiz erkenden -gi
adlarına da baş vurm uştur. Y aşayan kelim elerden birçoğu terim olarak değerlendi­
rilmiş ve yenileri yapılm ıştır :
dergi — m ecm ua
baskı — tabı'
sergi =
meşher
bitki =
nebat
ezgi = nağm e
bilgi ~ m alûm at
sezgi — tehaddiis
sorgu =
istintak etk i = tesir tepki — aksi tesir duygu = tehassüs bulgu =
k eşif kurgu ~ nazariyat katkı — ilâve durgu = vakfe \u rg u =
şiddet (accent) y etki ~ salâhiyet dizgi = tertip övgü — m et­
hiye vargı = istidlal gibi.
Türkçenin Grameri F : 16
242
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Yuk&nda görüldüğü gibi bu ek dildeki işleyişine uygun olarak yeni kelimelerde de
tek heceli fiil tabanlanna gelmektedir. Çift hecelilerle de bazı kelimeler denenmiş­
tir (ilifh yenilgi görüngü).
Düimize daha geniş bir kelime ailesi vaadeden bu eki kötüye kullanmamalıyız.
Netekim bu ekle anlatım bakımından yetersiz teklifler yadırganmıştır (düşkü — ha­
dise düzgü = kaide tutku ~ ihtiras). Hele bu eki isim tabanlanna getirerek ortaya
anlmış kelimeler Türkçe değildir (zorgu =c istibdat songu = ecel özgü = hüs,
mahsus).
-gi ekinin birleşiklerinden biri isme ek -eği d ir (kırağı
güneği, bkz § 140).
26. -giç Adlan:
209.
Y ukanda gördüğümüz -eç ve -geç, (bkz § 195, 206)
aşağıda göreceğimiz -iç (bkz § 214) adlany la ilgisi aşik âr
olan -giç adları Eski Türkçede -geç adlarının b ir değişiği gibi
görünürler (açkaç X (içkıç). Dilimizde de bazı kelimeler bu
ikiliği devam ettiriyor (süzgeç X süzgüç tepkeç X tepkig
bkz § 206). ö b ü r yandan bu iki ekin damak seslerini düşür­
müş görünen şekilleri, -eç ve -iç ekleri de bir köke aynı anla­
tım da gelmiş bulunurlar (tok-aç X tok-uç).
Gerçekten -giç eki işleyişi bakmamdan da -geç ekine p a­
ralel görünür :
a. B ir çoğu aygıt adları olan adlar yapar :
süzgüç tepkig çalgıç oturguç baskıç kesgüç
yülgüç delgiç örgüç yangtç hörgüç görgüç
sorguç tonguç sügiç gibi.
b. Fiilden berkitm e sıfatları yapar :
bügiç dalgıç
yüzgüç
sorguç
yaygvç aldagıç gibi.
(m üstentik)
Bunım bir birleşiği olan Angiç eki için, bkz § 223.
Yeni kelimelerde bu ekin de damak sesi düşmüş şekli (-iç) yeğlenmektedir, bkz
214.
243
Y A PIB İL G İSİ
27. -gin Sıfatian:
210.
Bu da -gen eki gibi başlıca berkitme ve alışkanlık
sıfa tla n yapar. E ski Türkçede bir sıfatfiil işleyişi yoksa da
çok canlıdır (kaçgın tutgun tir gin). Dilimizde de çok verimli
olmuştur. Ancak bu geçişsiz anlamlı birçok sıfatlar da yapmış
(keskin, fak at küskün) olup öncekinin aksine hemen daima
tek heceli fiil tab an lan n a gelir :
dalgın yorgun üzgün bezgin yaygın süzgün
kızgın
keskin gergin
girgin şaşkın
olgun
ergin pişkin uygun durgun ölgün düşkün
geçkin coşkun bitkin seçkin azgın gibi.
Fiil tabanları yazı lehçemizde anlam ve şekilce değişik,
yada kuUamlmaz olmuş -gin sıfatları da vardır :
bıçkın
baygın çapkın
dargın
çılgın argın
gibi.
eşkin
Çok heceli fiil tab an lan n a bu ek nadir olarak gelmiş bu­
lunur :
yetişkin
erişkin
alışkın semirgin
tedirgin gibi.
dedirgin X
Bu sıfatlardan bir takım ı ya aym zamanda, yada başlıbaşına ad olmuşlardır. B ım lar arasında afetleri, zorlu davran ışlan gösterenler ve b aşk alan vardır :
taşkın
baskın
yangın salgın
kırgın tu tku n bozgun
vurgun soygun sürgün uçkun düzgün
serpkin gibi.
Ad olanlar arasında da fiil tabanları anlam ve şekilce de­
ğişmiş bulunanlar vardır ;
ılgın
sıpkın X zıpkın dizgin
gibi.
kuskun
kuzgun
244
T Ü R K Ç E N İN
G R A M e Rİ
Yeni Türkçede -gin eki de ad ve sıfat olarak değerlendiriliyor. Y u k a n d a ö rn e k ­
lerini gördüğüm üz zengin anlam ailesi yazı dilimizde hızla yabancı anlam daşların
yerlerini a lm ıştır;
üigün = müteessir yaygın r= ¡ayi
kızgın
m ülehevvir
uy­
gun ~ m u va fık gergin — m üleveltir seçkin ~ m üm taz düşkün =
müptelâ ahşktn — m e’lü f taştan ~ seylâp
bozgun — hezim et
sürgün = m enfa tlgtn = serap g ib i
Sıfat ve ad olarak yeniden ortaya atılm ış kelim eler de vardır.
etkin =: faal
yetkin ~ kâm il ilişkin — m üteallik
m ülebariz bilgin = âlim gibi.
belirgin
5=
Burada da ekin dildeki işleyişine uygun olarak onu yeğlikle tek heceli fiil ta ­
banlarına getirm ek yerinde olur (ilişkin değil, ilgin fakat helirgen).
00 -i Zarflan, bkz -e zarflan § 139.
28.
-i A d la n :
211.
Türk dillerinde çok eski ve yaygın bir sıfatfiil eki
olduğu anlaşılan -ig daha E ski Türkçede damak sesini tektük
düşürmüş görünüyor (köni yazı). B atı Türkçesinde ise erken­
den bu işleyişini ve son damak sesini yitirm iş, fiilden adlar ve
sıfatlar yapan bir ek olarak canlılığını azçok korum uştur.
Başka bir deyimle burada -ig sıfatfiillerinden gelen kelimeler
sonseslerini düşürm üşler ve yenileri -i ekiyle yapılır olmuştur.
E k hemen daima tek heceli tabanlara gelir :
tirig > diri gibi ölü dolu ka tı sıkı yası duru
şaşı sarı.
Ancak Dilimizde bu üremeden kalan kelimelerin daha çoğu
yoğun ve yahn türlü anlatım da adlardır. A ralarında k ı l ı ş ı n
ü r ü n ü (nom de produit) hakim görünür :
Yoğun adlar :
yapı çatı pişi çizi dizi dürü yazı kapı kesi
hini takı sürü pusu çeki koşu ya kı ya tı sayı
doğu batı satı saçı koku ölçü tartı örtü gibi.
YAPIBtLGİSİ
245
Yalın adlar :
soru küsü bili tutu korku ivi sam umu gibi.
Bu ekin çok hecelilere gelmesi nadirdir, -ir- ve -dir- ettirme
ekinden sonra görülür :
eg-ir-i > eğri yum ru çağrı kaldın cndiri düttürü çektiri gibi.
Düşmeli olan bu ek sesliyle biten çok heceli tabanlara gel­
diğinde büsbütün düşmüş görünür. Başka bir deyimle Eski
Türkçedeki son damak sesleri düştükten sonra bu üremede
s ı f ı r y a y ı l ı k (morphème zéro) durumu meydana gelmiş
ve fiil tabanı ile ondan üreme isim addaş olmuştur :
hoya-g > boya kuru-g > kuru ota-g > oda
agrı-g > ağrı ekşi-g > ekşi.
Böylece dilimizde hem fiil, hem isim tabanı olan, daha doğ­
rusu bir ses düşmesi sebebiyle fiil ve ondan üreme isim ta ­
banları üstüste düşmüş bulunan bir sıra kelime daha doğmuş­
tur, krş § 178.
eski- X eski iri- X iO iti- X iti sivri- X sivri
acı- X (kcı karı- X karı sıva- X sıva koca- X koca
koru- X koru kuru- X kuru kekre- X kekre
sıvı- X sıvı arı- X « ti yansı- X yansı yama- x
yama damla- X damla v.b.
Bu türlü sonses düşmesi sebebiyle «fiil tabanının açık kalma­
sı» haline yukarıda bazı birleşik eklerde de rastlam ıştık (bkz
§ 152 kış-la-g > kış-la § 205 kıs-ga-g > kıs-a). Bu gibi keli­
melerden yalın fiil tabanları dilimizde bırakılmış olanların ba­
zılarını da çatı ekleriyle uzatılmış şekillerinden gerçekleyoruz.
yüce-l- X yüce ince-l- X ince kısa-l- X kısa
peki-ş- X peki katı-l- X katı gibi.
246
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
SIS. Demek ki fiil tabanları ile aynı görünüşte olan bütün
bu isimleri -ig > -i adlarından sayacağız. Bu aynılık bazı bil­
ginleri yanıltmış ve onlar bunu da Türkçede isim - fiil ayrılığı­
nın kesin olmadığına delil saymışlardır.
Terim lerin yapım ında *ı adları da ise yaram ış ve çoğu tam isimleşmiş olmaları
bakım ından aktarm a, veya yeni yalın adlara örnek o lm u şla rd ır;
arii kazı duyu çarpı açı konu sıvı gezi anı veri güdü
gibL
B unlar arasında yukarıda görülen örneklere uygun olarak sıfır yap ılık ile yapılm ış
görünenler de vardır ki yadırganm az (eksi sıvı katı).
Ç ok hecelilerden de yine y u k a n d a görülen örneklere uygun olarak, yani ettiren
anlam lı — ancak -r- ile kapanan fiil tabanlarından— kelim eler y a p m a k tay ız ;
saldın
bildiri duyuru
a n d ın
güldürü
gösteri bayan
gibi.
29. -ici A dlan:
213. Sıfatfiil eki olarak canlı olan -ici eki kılıcı ad ve sı­
fa tla r yapan bir üretim eki olarak da dilimizde geniş ölçüde
yaratıcı olmuştur. Bu ek E ski Türkçede canlı -güçi birleşik
hal sıfatfiil ekinden (korguçt ölür güçi) gelmekte olup b u ra­
da -gü eki isme ek - d nin (krş § 131) fiil tabanlarına gelme­
sine köprü olmuştur, diyebiliriz (kazm a-cı X kaz-ıcı) . Böy­
lelikle bu fiilden kilıcı adı üremeleri meydana gelm iştir ;
1. Bu ek bir işi meslek olarak yapanı gösteren adlar ya­
p ar :
satıcı sürücü örücü dikici bakıcı yazıcı kesici
yıkıcı okuyucu yıkayıcı arayıcı dilenci <
dilenici devşirici gibi.
2. Bir işi alışkanlık ve başarı ile yapanı gösteren sıfatlar
verir :
yiyici binici koşucu yüzücü atıcı vurucu gezici
kırıcı yırtıcı saldırıcı bölücü oyalayıcı karış­
tırıcı ayırıcı gibi.
247
Y A PIB İLG İSİ
3.
yapar :
Bir çok da geniş anlamda kıhcı adları ve sıfatlan
aZw?ı geçici kalıcı çekici üzücü yakıcı görücü
yorucu aldatıcı patlayıcı bunaltıcı uyarıcı
dondurucu düşündürücü.
-en sıfatları olduğu gibi (bkz § 201) bunlar da çeşitli bir­
leşikler yapmış olarak görülürler :
gelin alıcı odun yarıcı diş çekici ara bulucu
gönül açıcı can sıkıcı baştan sav ucu yüze gülücü.
H em en ber fiil tabanına gelebilen -ici eki yeni yazı dilimizde çok verimli ol­
muş, birçok A rapça sıfatfiilleri karşılam ıştır;
kurucu = müessis geçici = m uvakkat yapıcı = bani dürlücu m iijevvik kışkırtıcı — m uharrik koruyucu = hami dağıtıcı =■
m üvezzi
inandırıcı — m u k n İ
dinleyici = ram ı’
okuyucu ~
kari’ zorlayıcı = m ücbir yönetici = m üdür üretici = müstahsii
tüketici =
m üstehlik
gibi.
-ici a d la n terim lerde de geniş bir kullam ş alanı bulm aktadır :
T eknikte ;
T ıp ta :
ahcı
önleyici
verici
taşıyıcı
ısıtıcı
uyutucu
soğutucu
toplayıcı
uyuşturucu
susturucu.
uyarıcı
bulaşıcı
v.b.
30. -iç Adlan :
214- E ski Türkçede -geç ekinin değişiği bir -güç ekinden
(kesgüç bıçguç) geldiğini ileri sürdüğümüz bir -iç eki dili­
mizde bu öncekilere yakın anlatım da kelimeler yapmış ve can­
lılığını azçok korum uştur. Sesliyle biten tabanlardan sonra
düşmeli olarak bu ekin (-eç ekinin değil) varlığını kabul edi­
yoruz, krş § 195, 206, 209 :
çekiç X ÇÖküç eğiç döğüç kakıç umuç tıka-ç
argaç hamlaç gibi.
Bu ekle yapılm ış bazı gram er terim leri öne sürülm üştür ;
ula-ç — gérondif
bağlaç =
koş-aç
conjonction
(-eç ekiyle)
tümleç =
copule
gibi.
com plém ent
248
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Yoğun aygıt adlan yapan bu ekle denenmiş bu yalın aygıt adları (?) pek sevimli
olmam ıştır. Oria-ç = pa rik ip e
ara-ç = yasıla ise T ürkçe olmaz. Süreç de -eç
ekinin rastgele kullamlmasr demek olur.
31.
-ik Sıfatlan ;
215.
Eski ve çok yaygın bir geçmiş sıfatfiili şeklidir. Ek
dilimizde bu işleyişini yitirmiş, geniş ölçüde ve çoğu zaman
edilen anlamlı (kesik X kes-il-m iş) fiilden sıfatlar yapar ol­
muştur. Anadolu ağızlarında bu üremenin eski sıfatfiil işle­
yişini andıran kullanışlara rastlanır (A li gelm eyiktir ~ gel­
memiş olmalıdır).
Eski Türkçede fiilden isim yapan ayrı -ik ve -ig eklerin­
den birincisi olduğu gibi, İkincisi ise damak sesini yitirerek
(bkz § 211) dilimize gelmiştir. Ancak yakın anlatım da olan
bu eklerin daha o zaman kullanışta iyi sınırlanm adığı ve kan.ştınldığı da olağandır. Bu hal onların üremelerinde görülür
(açuk X açıg yasık x yasıg).
Buna göre -ik ve -i isimlerinin dilimizde de azçok k arış­
mış olması mümkündür (yaya X yayak kışla X kışlak). A n­
cak bunlar genel olarak bizde daha açık bir anlatım ayrılığına
gitm iştir, -ig isimleri daha çok ad, -ik isimleri daha çok sıfat
yapar olmuştur. Aynı kökten :
Adlar
:
batı yatı pişi bini çizi kesi tutu
çatı.
Sıfatlar ;
batık yatık pişik binik çizik kesik
tu tu k çatık.
-ik ekinin tek heceli köklerden daha çok sıfatlar yaptığını gö­
rürüz :
ezik kırık donuk açık yanık y itik bitik
bozuk basık çözük y ırtık çarpık kalkık gibi.
Bu ek nadir hallerde de türem eli görünür ;
ağlayık çağlayık cırlayık işi kavrayık sözünü
anlamayık.
YAPIBİLGİSİ
249
Düşmeli olarak birçok sıfatlar yapar ;
işlek oynak patlak gevşek büyük çürük soğuk
ü ık eksik aksak bunak ıslak esnek gibi.
Çok heceli tabanlardan da bir hayli sıfat yapm ıştır :
kabarık
pusarık
karışık değişik
buruşuk
dolaşık alışık yayılık bulanık uyanık dağınık
karm aşık gibi.
Bu sıfatlardan bir takım ı aşağılama yoluyla insan karak­
terleri gösterir :
alık sapık cıvık kopuk sürtük savruk kavruk
uyuşuk yılışık apışık sırnaşık şımarık gibi.
S ıfatlar kolaylıkla adlaşarak k ı l ı ş ı n ü r ü n ü adı da
olabilirler :
artık yırtık yarık delik göçük soğuk kırık
bulaşık ilişik gibi.
Bir takım ı ise hemen yalnız ad olarak tanınm ış ve kullanıl­
m ıştırlar :
bölük konuk sarık katık yatık
kertik tatık
emik becerik yakışık sarmaşık öksürük buyuruk uyduruk gibi.
216.
Yukarıda -ik ekinin dilimizde ve Tûrkçenin tarihî
devirlerinde işleyişine ait örnekler verebildiğimizi sanıyoruz.
Oysa kelime dağarcığım ızda çok eski kavram ları karşılam ak­
ta olmaları lâzım gelen çokheceli kelimeleri gözden geçirir­
sek bunlardan bir çoğunun da -ik ve birleşikleri ile yapılmış
isimler görünüşünde olduklarını farkederiz, organ adlarında
ve iptidaî aygıt adlarında görüldüğü gibi (krş § 197 v.b.) :
kasık kem ik ilik aşık topuk kirpik kuyruk
dalak böbrek kulak kursak kıkırdak kazık
kaşık beşik kayık yayık çomak direk kızak
tuzak kundak v.b.
250
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Çözümleri güç, veya şüpheli bu türlü kelimeleri de -ik ekinin
çok eski üremeleri saymak isteyoruz. Kaldı ki yer yer tek he­
celi isim tabtmlarmda bile bu eki teşhis etmeye çalışıyoruz ;
Türk < tür-ük veya < türü-k hark < harı-k
görk < kör-ük köşk < köş-ük, h a tta yok
<*yo-k tok < H o-k, krş § 119.
Başka eski ekler üzerinde de yapılan bu tü rlü derinliğine
çalışmalara biz bu kitapta girişmedik. B urada sadece dilimiz­
de bugün de azçok canlı olan bir ekin tarih öncesi derinlik­
lerindeki verimliliğine işaret etmek istedik.
Yeni yazı dilimizde birçok A rapça sıfatfiilleri de -ik sıfa tla n ile karşıladık :
açık — vazıh seçik = bariz d üşük = Salfil karışık = m üşevveş
çapraşık — m uğlâk birleşik — m üttehit bitişik — m uttasıl dağım k ~ m üteferrik
uyanık — m ü teyekkız
gibi.
yerleşik =
m ülcm ekkin
Y eni terim ler arasında da kolayca adlaşan -ik sıfatları çok yerinde b ir kullanış k a ­
zandılar :
laıuk =
şahit
sanık =
m aznun
tu tu k =
m e vk u f
dönük =
m üteveccih
eğik = m ail ya m u k — m ünharif
d uruk = sakin
(statique) a y n k = m unfasıl b a kışık — m ütenazır karm aşık ~
m u'dil
çelişik — m ütenakız
yaratık — m ahluk.
32. -il Adlan ;
217.
Eski Türkçeden beri tanıdığım ız (k ısıl amul tükel
inal) az işlek, anlatım ı kararsız, düşmeli fiile ek bir -il v ar­
dır ki dilimizde de sayılı adlar ve sıfatlar bırakm ıştır. Bu ü re­
meye kaydedebileceğimiz :
Adlar :
çökül
çakıl çapul belki
sıfatlar : yenil...
anıl
oğul,
Bunları isimden -il sıfatlarıyla karıştırm am aya çalışmalı (bkz
144 ye.şil usul).
K o şu l = süet T ürkçe olmaz. Ç ünkü koşm ak (şart koşm ak'ta) yardım cı fiildir.
B urada ja rt anlam ını taşıyan koşm ak değil, surt kelim esinin kendisidir. Bizim -il eki
de zaten — ^yukanda gördüğüm üz gibi— b ir kılısın ü rünü adı anlatım ı getirm eyor.
251
Y A PIB İL G İSİ
33. -ili Sıfatlan:
218.
Y ukanda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 215) eski sıfatfiiller olan Ak sıfa tla n çoğu zaman edilen görünüşü anlamını
taşırlar (kesA k X kesAl-miş). Ajmı fiil tabanım n edilen gö­
rünüşünden de aynı anlatım la bir Ak sıfatı yapabiliriz (kesilAk X kesAl-miş). Ancak dilimiz geçişli fiillerden gelen ve
bu edilen anlamının belirtilmesi gerekli olan üremelerde kul­
lanmak üzere bu AlAk eklerinden değil de, AlAg > AlA ekle­
rinden bir birleşik meydana getirm iştir: Ali (a s-th = as-ıl-m%ş).
Bunun gibi :
ekAli sürülü dikili dürülü bükülü takılı örülü
serili yazılı dizili sarılı gömülü kurulu yığılı
sayılı tartılı örtülü ölçülü serpili çevrili
geçirili.
Sesliyle biten tabanlara geldiğinde bunun önsesi düşer :
kapa-lı tıkalı döşeli dayalı bürülü gibi.
Ali sıfatlarını -li eki almış -i adlarından ayırdetmeliyiz :
ipe diz-ili, üç dizi-li başı ört-ülü, baş örtü-lü
orada yaz-ılı, yazı-lı im tahan, sür-ülü tarla,
sürü-lü çoban.
Ama bazan ayırdetm ek güçleşir : çat-ilı ev
çatı-lı ev.
Eski T ürkçede aynı anlatım da ve bizim ekimizin ilk örneği gibi görünen bir
ürem e vardır: kur-ug-lug ya — kurulu, kurulm uş yay. Bu örneğe uyarsak ekimizi
-il-i değil, -i-U seklinde bölmeliydik. § u var ki dilim izde -i-li ayn ekler olarak yasayor, -il-i ^ -ili ise edilen anlatım ı hakim bir birleşiktir.
Bazı adlardan -li sıfatları onlardan yapılmış -le- fiilleri­
nin edilen sıfatfiilleri anlam ını alm ışlardır (bağ-lı — bağ-la-nm ış). Bu anlam gelişmesini ancak -le- fiillerinden düşmeli Ali
ekiyle yapılan sıfatlarda bu iki benzer ekin binişmesiyle yo­
rum layabiliriz (bağ-la-lı > bağ-lı). Böylece isimden -li sıfat­
ları görünüşünde, fa k a t aynı kökten -le- fiillerinin sıfatfiilleri
anlam ında bir sıra kelime meydana gelm iştir :
252
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
top-lu ~ top-la-n-mtş saplı ~ saplanmış çivili
mıhlı saklı gizli ekli kaplı sallı, h a tta karalı
ütiilü kilitli gibi.
Bu bakımdan bazı eski -li sıfatlan bizi aldatıyor dem ektir :
gizli < giz-li değil, < giz-le-U,
bkz § 157.
Bunlardan bazıları isimden gelmiş gibi, fakat olumsuz sıfatfiil anlamıyla -siz ekini de almış bulunurlar (ütü-süz ~ ütüle-n-me-miş bağstz kilitsiz çivisiz).
-ili sıfatları yeni yazı dilinde birçok A rapça sıfatfiilleri karşılam ıştır :
kurulu = müesses
çevrili -■ m uhat
m adııl göm ülü ~ m edjun
dayalı =: müslertil
ekili = m ezru
m uallak
Bu sıfatlar terim lerde de yer a lıy o r:
örtülü ödenek
kapalı hece
dikili ~
sayılı ^
döşeli ~ m ejrus asılı
m erkûz.
basılı kâğıt
liseye dayalı
gibi.
34. -im A dlan:
219.
Eski Türkçeden beri bir anlatım özelliği ile fiilden
yalın adlar yapan (togum istem ) düşmeli -im eki dilimizde
de canlı kalm ıştır. Bu kelimeler aslında birden ve bir defada,
yada aralıklı meydana gelen kılışlara, dolayısıyla bunların öl­
çülerine, zam anlarına ad olurlar. Onları b i r k e z a d l a r ı
(nomen vicisi diye isimlendireceğiz :
doğum ölüm yudum atım sayım seçim- dönüm
yarım.
Birkez anlatımım, zaman, veya ölçü anlamını açıklam ak için
onları bir belirtme öbeği içine de alabiliriz :
bir yudum su
bir pişirim bvJgur
bir taşım
kaynatm ak bir cıgara içimi yol bir ok atım ı yer
ekim ayı
bağ bozumu
kor katım ı gibi.
Bu anlatım da -im a d lan Öbür kılış adlarından ayrılır ; alım
satım (m ülkte), alış veriş (pazarda).
YAPIBİLGİSİ
253
Am adlarının birkez, bir parça kılış ifade etmeleri sebe­
biyle bunlar tekrarlanarak o kılışı tasvir etmeye yararlar, sı­
fat ve zarf olurlar :
yudum yudum içmek
büklüm büklüm saçlar
tıklım tıklım dolu kıvrım kıvrım kıvranmak
adım adım gezmiş olmak gibi.
Bu kullanış ayrı anlatımlı bir hal almış ve tasvir edilen fiil ta ­
banından ona zarf ve sıfat olmak üzere Am isimleri yapılır ol­
m uştur :
sürüm sürüm sürünm ek
melim melim melemek
ve h a tta örneklemeyle : dürüm dürüm dürzü
gibi.
Başka yalın ve yoğun anlam lara da kaçmakla birlikte Am
adlan çokluk bu özel anlatım la ilgili görünürler. Çoğu tek
heceli fiil köklerinden gelir :
içim tadım doyum sokum dürüm yeyim
(türem eli), fak at yem (düşmeli) kesim dilim
biçim boğum kısım bölüm süğüm takım ekim
sağım silkim kırkım katım bozum gcyim ko­
şum adım kurum çalım düğüm bitim yalım
gibi.
Ekimizin sesliyle biten çift heceli tabanlara gelmesi, veya orta
hece düşmesine yolaçması sebebiyle daha bir sıra çift heceli
kelimeler verdiği görülür :
salkım < salkım ak bağlam kavram deprem
dolam kuşam sağlam büklüm kıvrım çevrim
yaylım ayrım gibi.
Üç heceli olanlar az sayıdadır :
uçurum götüi'üm oturum bitirim devşirim
kaldırım seğirdim yıldırım gibi.
254
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERt
880. Ancak kaydedelim ki -im ekinin ta rih î anlatım ının
zıddına bazı üremeleri de geniş süreli bir kılış anlamı almış­
lardır :
geçim
hakim
verim sürüm tutum
yıkım durum gibi.
kırım
-im adlanndan pek azı sıfa t olarak kullanılır (sağlam
y a n m götürüm ).
Dilimizde bazı -im a d lan da dahaçok uzatılm ış şekilleriy­
le kullanılmakta, yada ancak uzatılm ışları içinde kalm ış bu­
lunm aktadır :
bilimli sevim li artım lı çelimsiz görüm lük do­
yum luk kuyum cu < koyum cu bürümcük örüm ­
cek sarım sak gibi.
-im eki yer yer gördüğümüz gibi bazı birleşikler de meydana
getirm iş bulunm aktadır, bkz § 145 v.i. 179, 248.
221. Tam am iyle ad karakterim de ve yalın kavram lara yatkın b ir ürem e olm aları
sebebiyle -im a d la n yeni yazı dilim izde özel b ir rağbet görm üşlerdir.
1. İlk Türkçeleşm e akım ından başlayarak b u
k a rş ıla d ık :
doğum =
tevellüt
ölüm — v efat
ad larla b irçok A rap ça adfiilleri
d urum ~
vaziyet
bölürr. =
fasıl geçim =: maiyet sürüm ~ revaç
tutum =: hattı hareket
yorum — tefsir güdüm = se v k ve idare seçim = intihap sayım =
tadat
kurum — m üessese a k ım ~ cereyan
oturum = celse gibi.
deprem =; zelzele
2. Dilim izde salt k ıh s a d la n ençok -me, b iraz da -y adfiilleriyle yapıbyor
(ka lkm a çalışma varış). Yeniden k ıh s a d la n yaparken salt anlam lı o lanlarında da
bazan -m e yerine -im kullanm ak b irço k lan m ıza d a h a çekici, veya değişik gelmiş
görünür, bkz § 2 3 0 ;
gelişm e
yerine
gelişim oluşm a X oluşum
solum a X solunum
sindirm e X sindirim
gibi.
-im eki güzel b ir c an lıb k kazanm ış, an cak b u arada onun özel birkez a d la n
anlatım ı silinerek genişlemiş, daha çok kılışın ürünü an latım ın a k a ç m ış tır;
255
Y A PIB İL G İSt
sorum duyum çözüm basım uyum işlem toplam anlam kap­
sam uzam devrim (ihtilâl) artırım yatırım yönetim üretim
tüketim
karışım
eğdim
bunalım
titreşim
birleşim
dağılım
çağrışım gibi.
B ununla birlikte salt kılış adlarında -m e eki hakim kalacaktır.
3. -im eki y u k a n d a işaret ettiğimiz gibi asıl anlatım ından farklı geniş süreli
kılış an latım ında da dikkate değer bir canlıbkla yeni kelim eler vermektedir. Bunlar
çokluk bizim eski yazı dilinde A rapça çoklular, özellikle dişi çoklularla ifade ettiği­
miz kavram lardan b ir takım ım k a rşıla m a k ta d ır:
yapım = im a lâ t
teçhizat
yayım = neşriyat onarım ~ tamirat
eğitim — m aarif öğretim — tedrisat
dağıtım = tevziat gibi.
donatım =:
indirim =
tenzilât
4. Y u k an d a -le- fiilleri bahsinde (bkz § 184) işaret ettiğimiz gibi özellikle yalın
-im a d la n -le- ekiyle uzatılıp kökleri fiille ilgili, fakat ondan farklı anlam da fuller
y aratm ak istidadı gösterirler. Bu fiüler de yabn kavranılan karşılam aya y a r a r ;
y o rm a k X yorum lam ak y a ym a k X yayım lam ak çözm ek X çö­
zü m le m e k bölm ek X bölüm lem ek tanım ak X tanım lam ak gibi.
-im a d la n tu n başka uzatm aları da yazı dilinde yer b u lu y o r;
güdüm lü
ılım lı
indirim li
sorum suz
anlamsız
eğitimci evrim cilik yaratım cüık gib i
yorum cu
D ikkat etm eli, bun lard a da bazan ek yığılm ası o lu y o r;
sorum =
m e sü liy e l
sorum lu — m es’ul
sorum luluk =
7
A ıapçada sıfattan ad, T ürkçede addan sıfat yapılıyor da ondan şaşınyoruz.
Y u k a n d an beri gördüğüm üz gibi bu -im fiile ektir. Onu isim tab a n lan n a getirip
a dlar yapm ak T ürkçe o lm a z ;
birim
bağım
(bağım
bayım = biiğü dem ektir) ortam
toplum
gibi.
B u n lan n T ü rk ç e s i:
birlik
bağlılık
o rtalık
to p lu lu k’tüT.
35. -in A d lan :
E ski ve oldukça verimli olmuş düşmeli bir ektir
(E.T. tü tü n yalın). Dilimizde edilen anlamlı ve çoğu zaman
k ı l ı ş ı n ü r ü n ü n ü gösteren bir sıra adlar bırakm ıştır :
256
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
yığın ekin tütün akın koşun düşün (baskın)
esin çakın sökün sağın yalın dizin gelin
düğün.
Sesliyle biten tabanlardan ;
tşı-n ürün düzen talan oran dolan, gibi.
Sesliyle biten iki heceli tabanlardan yapılmış An adlarından
birçoğu fiil tabanının edinen görünüşüyle ü st üste düşmüş­
lerdir :
utan X utanm ak güven X güvenm ek inan X
inanmak özen X özenmek üşen X üşenmek
usan X usanmak bezen X bezenmek gibi.
Bu kelimeler dilimizde yalın tab an lan bırakılmış, başka bir
deyimle yerlerini dönüşlülerine bırakm ış (uta- ina- usa-)
fiillerin bu yalın tabanlarından anlatım ve kullanı.şça ayrı -in
ve -in- ekleriyle yapılmış ayrı kelimelerdir. Yoksa aynı za­
manda isim ve fiil tabanı olan kelimeler değildirler (krş § 174,
226). Netekim aşağıda aynı tabanlardan Anç ad lan da yapıl­
dığını göreceğiz (bkz § 223).
Fiilden bazı -in sıfatları da v ardır (dolun bütün). Bazı­
larının ise damak sesi düşmesiyle -gin sıfatlarından geldiğini
sanıyoruz ;
satın < satkun
sayın < saygın,
gibi.
Bazı -in adları da -im adlarının değişiği olarak görünür­
ler ;
yalın — yalım
düğün ■=: düğüm,
gibi.
Yeni kelim elerde -im ve -in eklerinden birincisini salt k ı h ş adı, İkincisini kılışın
ürünü adı olarak kullanm a denem esi yapılm ıştır :
hasım = tabaat hasın — m atbuat yayım — neşir yayın =
yat yapım = i'rnalâl yapın = m am ulât gibi.
neşri­
A ncak ikinci ekin canlılığı ve özel anlatım ı dil şuurunda donuşm ıış olduğu için
bu ayırım in d î kalm ıştır. Bu sebeple düşün sorun yazın gibi zorlam alar da yersizdir.
257
YAPIBİLGİSİ
B u ra la rd a -ince X -ce e k i k ılıs ın ü r ü n ü a n la tım ın ı d a h a c a n lı o la ra k tem sil e d e b ili­
y o r (düşünce sorunca), krş § 191.
36, -inç A d lan :
Dönüşlü -in- fiilleri üzerine gelen ve fiilden isim
yapan bir -iç ekinin öncekiyle erkenden kaynaşması bir -in-iç>
-inç birleşik ekinin doğmasına yol açmış olmalıdır. Bunun yap­
tığı kelime dönüşlü bir kılış adı, veya bir berkitme sıfatı olur
(E.T. kilınç utunç). Buradaki -iç birleşeni jmkarıda gördüğü­
müz fiilden aygıt adlan yapan -iç ile ilgili olmayacaktır. Ge­
tirdiği anlatım a göre bunun adfiil eki -iş den gelmekte ve
ktl-ın-tş > kıl-ınç şeklinde gelişmiş olması mümkündür.
Bu ek kaynaşm asında dönüşlü anlatımı eke geçmiş demek
olur. Buna göre ekimizi yalın tabanlara geldiğine göre -inç,
dönüşlü tabanlara gelmiş göründüğüne göre -iç saymamız
mümkündür, ama bu anlatımca birşey değiştirmez.
1. Bu ek Fiilden yalın adlar yapm ıştır :
kazanç üşenç inanç güvenç usanç utanç ilcnç
kıvanç sevinç ödünç sagunç kakınç basınç,
gibi.
2. Fiilden berkitm e sıfatları da yapmı.ştır :
iğrenç kıskanç aldanç yeiüenç korkunç gülünç,
gibi.
Az çok canlı kalm ış bu üretim i yazı dilimizde eğri doğru değerlendirmeye ç.alışıyoruz. B unlardan kavram ı andırm ayanlar tu tu n m a y o r;
basınç “ tazyik
dalâlet
dayanç =: m ukavem et
bilinç — şuur
kıvanç — iftihar
bulunç =
vicdan
sapınç
gibi.
İlginç olmaz. Ç ünkü Türkçede Ugiınek diye bir fiil yoktur. İÜnç olur ama, ilgi
çekici daha iyidir.
37. -ingiç A d la n :
Öncekine benzer bir kaynaşm a mahsulü olan bu ek fiil
Türkçenin Grameri F ; 17
258
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERt
tabanm m -in- dönüşlü eki üzerine aygıt adı anlatım ında -giç
ekinin gelmesiyle açıklanabilir, bkz § 209. Az sayıda aygıt
ve ojnıncak adlan bırakm ıştır :
patlangıç cUdangtç bızlangtç dürtlengiç pır­
langıç atlangıç ve farklı anlatım da yıylangıç
kırlangıç başlangıç gibi.
38. -înti A dlan;
224.
Öncekiler gibi bu da -in- ile uzatılmış dönüşlü fiil
tabanına fiilden ad yapan -ti ekinin gelmesi (bkz § 239) ve
öncekiyle kaynaşması mahsulü görünür (önce gezin-ti, sonra
gir-inti). Burada da dönüşlü anlatım ı eke geçmiş ve birleşik
ek -ti ekinden aldığı «parçalılık» anlatım ını da korum uştur.
Bunlara k i l i n t i a d l a r ı (nom fragm entaire) adını veri­
yoruz.
Buna göre ekimiz yalın tabanlara geldiğinde Anti (üz~üntü
hirik-inti), dilde dönüşlüleri yaşayan tabanlara gelmiş görün­
düğüne göre de -ti (kaşın-tı çırpın-tı) sayılabilir, krş -inç
adları § 223. Anlatımca farketmez. Bu ek yaptığı adlara he­
men daima kılış ve adlandırdığı ürününde bir eksiklik ve da­
ğınıklık a y riltm verir ('yeme esme, fa k a t yeyin ti esinti). Anti
adları oldukça yaygındır. Onları azçok farklı anlam öbekleri­
ne ayırabiliriz :
1. Parçalı ve sürekli kılışı gösteren adlar :
akıntı sızıntı kesinti çarpıntı söylenti çalkantı
sarsıntı salıntı gezinti çözüntü silkinti ilinti
gibi.
2. Parçalı ürün ve artık lara ad olurlar :
kırıntı döküntü arıntı saçıntı kıvrıntı kırpıntı
irkinti çıkıntı çöküntü yığıntı ktısuntu yıkın tı
serpinti süprüntü.
259
Y A P IB İL G İS t
3. Elemli duygulara ad olurlar :
bulantı
kuruntu
buruntu tiksinti ezinti ıkıntı sıkıntı
ürküntü iğrenti hikıntı kazıntı gibi.
4. Bu adlar kılış ve kılıcı hakkında aşağılayıcı anlamda
kullanılırlar :
özenti boğuntu derinti takıntı
esinti bozuntu
yapıntı
yam antı sığıntı sarkıntı uyuntu ko­
şuntu kasıntı şırfıntı gibi.
Bu üremede yukarıki anlam lardan birkaçını taşıyan ke­
limeler de vardır: kazıntı (midede), kazıntı (teknede).
Bununla birlikte -inti adlarından yukarıda saydığımız
özel anlatım ları kaybetm iş kelimelerimiz de vardır (toplantı
bağlantı).
-inli a d la n da yazı dilimizde kullanılm ı; birçok A rapça kelimeleri kullanıştan
düşürm üşlerdir :
söylenti
.ruyia
haleean
kuruntu = evham
ürküntü —
istikrah y ık ın tı — harabe
üzüm ü = teessür
sarsımı
tezelzül
çarpıntı =
tevahhuş
gibi.
iğrenti —
Bu kullanış yeni kelim eler ve terim ler yaratılm asına da yol açm ıştır :
görüm ü — ta yf
kat'iyat
uzantı ~ istitale
ödenti = aidat
saplantı — fik ri sabit kesim i =
yapıntı — tasni’ gibL
A ncak b u canlı eki de yukarıda belirttiğimiz anlatım lanna uygun olarak kullanm ak
gerektir. M eselâ yaşantı kelimesi sergüzeşt, macera katşılığında kullanılabilir. Hayat
karşılığında bizim yaşama yaşayış dirim gibi kelimelerimiz vardır. Bunun gibi bağıntı
(doğrusu bağlantı), isimdense olm az, fiildense başka anlam da Ibağtnak
ba'.-i'-'büğiilem ek, bkz bağım § 221) olur.
39. -ir (-er) Sıfatlan ;
225.
Geniş zaman sıfatfiil eki olarak E ski Türkçeden beri
-ür ve değişiği daha az sayıda belli tabanlara gelen -er kul­
lanılmış ve bunlar bir yandan da kullanışlı adlar ve sıfatlar
yaratm ışlardır. Anlatım farkı olmaksızın dilimizde zaman
260
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
İçinde bazı fiil tabanları ek değiştirmiş görünm ektedir (al-ar>
al-%r), bkz geniş zaman sıfatfiilleri § 376.
1. -ir sıfatlarım her şeyden önce belli adlara sıfat olmuş
olarak görürüz :
akar su
yanar dağ
yenir ayva
çalar saat
olur iş güler yüz baîiar kör görür göz an­
laşılır sebep
gider ayak
gibi.
2. Bunlardan (çoğu -er- ile) sıfatlar ve çeşitli adlar mey­
dana gelmiştir :
uçar kaçar yakar kokar yarar uyar gelir
çıkar yeter geçer çakar akar Yaşar tutar
değer benzer yatır döner keser gibi.
3. -ir sıfa tla n ikileme olarak da yaygındır :
yanar döner okur yazar
yazar bozar konar
göçer gelir geçer açılır kapanır kısalır uzar
gibi.
-ir sıfatlan türlü kullaruşlarıyla yeni kelim elerin doğuşuna örnek olm uşlardır :
bilir kişi
atar damar
akar y a kıt
serm aye
döner kapı
uçar balık
laşınır mal
döner
yüzer buz.
Eski yazı dilindeki birçok yabancı ad ve sıfatları k a rş ıla rla r:
gider — m asraf
o k u r ~ kari
yazar ~ muharrir
düşünür ~
m ü­
tefe kk ir çözünür ~ m ünhal ister ~ icap, tıuarlt =: nntnsecim
geçerli ~ m er’i
yeterlik — kifayet
çıkarcı ~ m enfaatperest
yararlanm ak =
istifade etm ek
gibi.
İkili kullam şta da yeni kelim elerim iz v a r d ır ;
biçer döğer
biçer bağlar
uyur gezer
gibi.
-ir sıfatlanılın olum suz şekilleri için bkz -m ez sıfa tla n § 236.
40. -İr Adlan :
Geniş zaman sıfatfiil eki olan Ar den a 3T'i gibi görünen
bir -tr eki (E.T. kömür kısır) daha vardır ki dilimizde türlü
261
Y A PIB İL G İSt
anlamda bir sıra adlar ve sıfatlar bırakm ıştır. Bunlar zaman
kavram ı olmayan fiilden yapılmış eski kelimelerdir. Çözüm­
leri çok defa şüphelidir :
katır çadır kömür (belki demir bakır) kısır
çakır sokur çukur çopur kepir gibi.
41. -iş Adlan ;
226.
Dilimizde adfiil şekillerinden biridir. Yatık fiil ola­
rak geniş bir kullanışı vardır, bkz § 360. Bunlar Kılış adı ola­
rak özellikle «kılışın tarzı» anlamını taşırlar (duruş geliş
oturuş bkz § 360). Bunlara t a r z a d l a r ı (nom de manière)
deriz :
«Her yeğidin bir yoğurt yeyişi vardır».
-iş a d lan bazan da -im adlarına benzer bir kullanışta sınırlı,
birden, b i r k e z kılışlar bildirir :
dalış
uçuş
kalkış
bir bakışta
gibi.
bir vuruşta
Bununla birlikte -iş adları genel olarak da a s ı l k ı l ı §
a d ı anlamını ta şırla r (E.T. busuş alış). Kelime dağarcığı­
mızda yalın ve yoğun anlamlı pek çok -iş adları vardır :
geçiş satış atış akış gülüş çıkış artış yağış
dikiş iniş atılış yanlış < yanilış gösteriş ür­
periş aldırış gibi.
-iş adlarından pek azı sıfat olarak kullanılm ıştır (yanlış yo­
kuş iğdiş), -iş eki Dilimizde türem elidir :
yürü-yüş
yaşayış
kükreyiş
gibi.
bekleyiş
anlayış
Eski Türkçede ise düşmeli görünür (irte-ş arkı-ş). Dilimize
geçmi.5 bazı eski üremelerde de böyledir (alkı-ş kargı-ş).
Edişen görünüşündeki tabanlara geldiğinde -iş eki hece
binişmesine u ğ rar :
262
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
döğ-üŞ'üş > döğüş boğuş vuruş itiş kakış ka­
pış yarış güreş barış savaş dalaş değiş tokuş
oynaş sarmaş dolaş uğraş bağdaş biliş tanış
gibi.
Demek ki burada boğuşmak X boğuş yarışm ak X yarış gibi
ortaklık ve birlikte anlamlı fiillerle onlardan üreme ve aynı
anlatımı taşıyan kılış ad lan ü st üste düşmektedir (E.T. kefieşm ek X keneş). Ayrıca yalın tabandan gelen -iç adı ile o rtak ­
lık tabanından gelen -iş adı da üst üste gelmektedir :
vuruş
(vurma) < vurm ak ve vuruş
ma) < vuruşmak.
(vuruş­
227.
B urada da öncekileri hem isim, hem fiiî tabam say ­
mak ve bununla Türkçedeki isim - fiil ayrılığım çürütm ek
(bkz Deny S. 541 dip, B öhtling’e karşı) mümkün olmaz.
Vurm a anlamındaki vuruş ile vuruşma anlam ındaki vuruş ve
benzerlerini ise ayrı ve addaş kelimeler saymamız gerektir.
Ü st üste gelen -iş-iş eklerinden birincisi düşmeli olduğun­
dan binişmede bu etkili olmuş ve sesliyle biten tabanlardan
gelmiş bu tü r adlarda ses düşmesi meydana çıkm ıştır (oyna-şış > oyna-ş hağda-ş-ış > bağda-ş dola-ş-ış > dola-ş).
Bunlardan gelen adlar a rtık yalın tabanlardan gelen ad­
larla addaş olmaz. Çünkü onlar korum a sesdeşi alm ışlardır :
oynaş / oynayış dalaş / dalaytş
uğraş / uğrayış
tanış / tanıyış gibi.
Dilim izde kullam lm ıs birçok A rapça, F arsça adfiilleri de -ü a d la n kaısılam ıştır;
gidi} — azim et
salet
artış
dönü} — avdet
ka lkış ~
hareket
v a riî =
m uva-
giriş — m edhal b ans = sulh savas — harp buluş = F ât
=: tezayüt çekiliş =: keşide açılış ~ kiisat uyarus =r, intibah
k u rtu lu ş
~ halâs davranış — tavır.
Y aîık fiil vasfı üstün olan -if a d la n terim leşm ede -m e ad la rın a paralel, fai;at o n ­
lardan daha az kuUatush olm uşlardır. B ununla birlikte anlam özellikleri onlara bu­
rada d a a y n b ir yer v erm ektedir;
Y A P lB İL G tS İ
263
görüş — noklai na^or
kavrayıp =: telekki
anlayış = zihniyet
oluş = tekevvün kuruluş =; teşkilât dağılış = tevezzu sunuş =
maruzat kılış = amel, fiil geçişli — m üleaddi dönüşlü = mutavaat
b a n jçı — sulhperver, gibi.
42. ^ A d la n :
228.
-it çok eski bir adfiil eki olup bunun geçmiş kipini
meydana getirdiği kabul edilir (geç-it-im > geçtim bkz §
37 6 ) . Eski Türkçeden beri yalın adlar, yer ve aygıt adları v.b.
yaptığı görülür (ölüt köçüt yanut karşut konut). Eski Osmanlıcada henüz canlı (binüt yüklet içüt a§ut), yazı lehçe­
mizde ise daha az verimli görünür. Bununla birlikte dilimiz­
de tü rlü anlam da bir hayli kelime bırakm ış bulunm aktadır ;
geçit dü-füt um ut öğüt kurut kavut sürüt
gülüt çeşit < §e§-it ayırt yoğurt kavşıt göze-t
ona-t evet suvat hölet K orkut Turgut gibi.
Bu ekin zam anım ızda adeta yeniden işlek hale gelmesi dikkate değer bir geliş­
m edir. A ncak aslında anlatım ı seçilmez olm uş bir ek olduğundan bu defa da çok
türlü anlam öbeklerinden kelim eler yapım ında, yani rastgele k u lla n ıln u stır:
y a kıt kesit anıt taşı-t yazıt k a n tt gibi.
S oyut y am ad a so m u t (isim dendir) olmaz. B unların T ürkçeleri v ard ır (yalın yoğun}.
Y apıt fazla yadırganm aktadır. Ö zem ek, sözü uzatm ak dem ektir, öze-t = sözün kısası
dem ek olur m u? (krs -it a d la n § 149).
43. -iz Sıfatlan:
Canlılığını erkenden kaybetm iş bir ek olduğu anlaşılan bu
-iz (E.T. y itiz köıoe-z) dilimizde az sayıda sıfatlar bırakm ış­
tır. B unların çözümleri oldukça şüphelidir :
tık ız titiz ucuz yavuz cılız tem iz sem iz kuduz
uyuz ütüz diniz yağız gibi.
Bunları isimden -iz sıfatlarıyla kanştırm am alı (bkz § 149).
Bu ekin -le- ekiyle kaynaşarak isme ek -lez- ekini verdi­
ğini sanıyoruz (bkz § 156 haylaz oflaz).
264
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
44. -me A dlan:
En çok kullanılan adfiil şekillerinden biridir. Bu an­
lamda onu B atı Türkçesinde ve daha çok yakın zam anlarda
yazı lehçemizde gelişmiş görüyoruz. Gerçekte E ski Türkçeden,
Eski Osmanhcadan beri fiilin adını (m astar) yapan -mek eki
çekim halinde iki sesli arasında kalıp süreklileşen son damak
sesini düşürerek (hafif m astar) yapan -me haline gelm iştir :
yağm ur çile-meğ-e haşladı. > çile-me-^e > çile­
me. Yağm ur yağ rnağ-a başladı. > yağ-ma-ya >
yağ-ma gibi.
Süreklileşme olmayan kullanışlarda ise -we/c adfiilleri (sakil
m astar) kısmen kalm ıştır :
«Kaç-rmk-tan kovala-ma-ya va kit yok». Bekle­
m e k s iz in gidin.
E ski harflerle -meğ- -mağ- yazılışı sonuna kadar devam etm iş­
tir (ağla-mağ-% bırak gör-meğ-e geldim > ağla-ma-ya görm e-ye). Ağlam ıya görmiye yazılışları yersizdir (bkz § 74).
Buna göre -we ad lan dilimizde yeni olup bunların E ski
Türkçeden ve Eski Osmanlıcadan beri tanıdığımız -me sıfat­
larıyla (kesm e aş kıym a göz) ilgisi yoktur. Başka bir de­
yimle aslında sanıldığı gibi -we/c eki
den gelmiş olabilir (?),
ama burada -me eki başka bir anlatım la -me/c ten gelmekte­
dir. Bu sebeple şimdi addaş olmuş bu iki -me yi a y n iki bö­
lümde gözden geçireceğiz.
2S0. Adfiil olarak geniş kullanışları biryana (bkz § 360),
-me a d lan Yeni Türkçede k ı l ı ş a d l a r ı (nom d ’action)
olmada en ön safa geçmişlerdir (Fr. -tion, Al. -ung adları gibi,
bkz -mek adları § 235). Hemen her fiilden yapılabilen bu ad­
lar yeni zam anlarda her türlü yalın kavram ları karşılam a ye­
terliğini de göstermişler, a s ı l k ı l ı ş a d l a r ı sayılm ış­
lardır (nom d ’action proprem ent dit).
265
Y A PIB İL G İSİ
düşme kalkma çıkma inme düşünme anlama
bekleme gibi.
Bilindiği üzere O sm anlıcada kılış adlarının, hele yahn anlam lılarının A rapçala­
rını, bazan d a F arsçalanm kullanm ak esas olm uştur. Yeni yazı dilimizde bu n lan
Türkçeleştirm e yolunda ençok -m e a d la n kullam lm ıştır. E n elverişli, canh ve tabiî
kahp buydu. Bu sebeple bilgince kelim e yapm ak (!) gayretiyle başka yönlerdeki
zorlam alar iflâs etti (çarpma yerine çarpay konuşm a yerine söylev bkz § 140) ve
binlerle sayılacak yazı dili kelimesi kendiliğinde bu kalıba döküldü :
d ü ım e = su k u t geçme ~ m urur okum a = kıraat korunm a =
m uhafaza
övm e ~ sitayi} inleme ~ naliş okşama — nevaıis
çıkarm a = ihraç gecikm e — teehhür geçirme — tesvi' karşıla­
m a ~ istikbal boşaltma = tahliye ödem e = tediye uzam a =
tem adi = y ü klem e — tahm il artırma — m üzayede
gibi.
Terim lerde de asıl kıhş adı olarak -m e a d la n hakim o lm u ş tu r;
çıkarm a — tarh
bölm e = taksim
sağlama =
mizan
bozm a =
n a k z kaldırm a — lâgv yasama — tesri' yürütm e — icra m aya­
lanma — teham m ür
arıtm a — tasfiye
sıvılasnıa — tem eyyu'
gerçeklem e = tahkik araştırm a = taharri çelişme tenakuz kar­
şılaştırm a — m ukayese küçültm e = tasgir gibi.
Terim lerde -m e yerine -im kullanılm asından da y u k an d a bahsettik (oluşma
§ 221).
X
oiusum
45. -me Sıfattan:
231.
Bu E ski Türkçede doğru teşhis edilmemiş bir ektir.
O rada adfiil değil, sıfatfiil anlatım m dadır ve kılış adları de­
ğil, sıfatlar ve sıfattan gelme adlar yapm aktadır. Onun -ik
sıfatfiiline benzer bir geçmiş sıfatfiili anlatım ı vardır. Ancak
daha orada bu işleyişini yitirm iş olmalıdır. Çünkü olumsuz
şekline rastlanm az (kesm e aş tikm e nen köçürme oçak tegme nen barma yil ve bülgama kesme v.b.).
Y ukarıda (bkz § 229) belirttiğim iz gibi Eski Türkçeden
ve Eski Osmanlıcadan buyana bu ekin sıfat yapma kullanışı
pek değişmemiş görünür. Dilimizde de -ik eki gibi çoğu za­
man edilen anlamlı (kırm a — kır-ıl-m ış) f i i l d e n s ı f a t I a r yapar, krş § 215. Kimisi sm ırlı bir kullanışta sıfat olur-
266
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
1ar ve vasıfladıkları nesne adlarının düşmesiyle o yoğun nes­
neleri fiilin ürünü olarak adlandırırlar :
yazma (kitap yemeni yorgan yüzü) hasma
(kitap bez) açma (tarla çörek) sürme (boya
sürgü çekmece) kırm a (arpa köpek dere çifte
sucuk peşkir ta rla v.b.).
Bu -me üremeleri çokluk geniş kullanışta da sıfat olmuş­
lardır :
yapma takm a kesme dökme süzm e düzme
kakm a işleme kaplama elleme aşırma uydur­
ma devşirme serpme yapıştırm a gibi.
-me sıfatları sıfatfiiller gibi zarf öbekleri içinde de görülür­
ler, kimden halinde adlarla bir sıra birleşik sıfatlar yapm ış­
lardır ;
anadan doğma babadan kalma sonradan gör­
me
cennetten çıkm a
yerden bitm e
kökten
sürm e
baştan savm a
ağızdan dolma
gibi.
-me sıfatları zarf olarak da kullanılırlar ( silm e dolu
tepeleme verdi, karm a karışık sıvam a pislem iş). Bu anlatım ­
la zarf yapan iki birleşik ek de y aratm ıştırlar (bkz -mece
z arfla n § 233, -leme zarfları § 152).
232.
Pek çok -me s ıfa tla n ise yoğun anlam da adlaşmışlardır. B unlar arasında yeyecek adlarının çokluğu dikkati çe­
ker :
dolma sarma ezme gömme banma silkm e ta­
rama bulama bazlama akıtm a taplama şeker­
leme sündürme çiğleme katlam a çürütm e
oturtm a dondurma bandırma boğma kıtlam a
gibi.
E t yemekleri ise ayrı bir liste teşkil eder, diyebiliriz :
kıym a dürme kavurm a haşlama kızartm a ka­
pama çevirme buğulama söğürme tuzlama pas­
tırm a közleme gibi.
267
Y A PIBİLG İSİ
Nihayet -me sıfatlarından esasta fiilin ürünü olarak çok çe­
şitli adlar doğm uştur :
dikme asma daldırma hurma eneme besleme
tutm a yanaşma kapatma eşme içme yarma
kazma saldırma tasma kantarma çıkma böl­
me döşeme sundurma doğrama çözme çatma
dokuma çizme büzme düğme uçurma çıkart­
m a inme sıtm a < ısıtm a dolama koşma taş­
lama koçaklama saçma bağlama donanma
gibi.
Bu adları yukarıda gördüğümüz -me kılış adlarından
ayırdetmek o kadar g^ç değildir. Farklı anlatımda ve oluşma­
ları ayrı iki ekle yapılmış bu addaşlan ay n kelimeler ola­
rak kaydetmek gerektir (asma / asma inme / inme). Oysa
sözlüklerimiz bunları tek kelime gibi alıp aynı maddede gösteregelmişlerdir. Bizce onlar dil şuurunda karıştırılm ış değil­
dir. Bunların asıl kılış adı gibi görünenleri dahi öbür -me ad­
larından seçilebilir (tekm e < tepme çelme).
-me sıfatlan da yazı dilinde bir takım yabancı sıfatlan karşılam ıştıv:
karma ~ m uhtelit katm a — m ülhak yapma = sun’î seçme =■.
münlehap düzm e — sahte takm a = müstcar çevirme = mütercem üreme ~ m üştak derleme — m uklalaf eklem e = munzam
gibL
46. -meçe Z arflan:
2S3. Daha çok zarf işleyişinde kelimelerde gördüğümüz
bu ekin -me sıfatları üzerine gelen -ce görelik ekinden doğ­
muş bir birleşik olduğunu kabul etmek isteyoruz. Şu var ki
çok eski olmadığı anlaşılan bu birleşikte son hecenin vurgulu
olması tereddüt uyandırıyor. Bir fiili kılmak yoluyla, şartıy ­
la, suretiyle anlamında fiilden tarz zarfları yapar (Kesmece
satıyorum. z= kesm ek şartıyla) :
kesmece
silmece yutm aca bitirmece
mece doldurmaca gibi.
götür­
268
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERt
Bunlar sıfat ve ad da olurlar :
aldatmaca sözler
darılmaca yok
kandırmaca
yutturmaca köşe kapmaca esir almaca koş­
maca
bilmece
bıdmaca, farklılaşm ış : a t­
maca çekmece boğmaca gibi.
Bu sonunculardan bazıları da addaş farklı bir birleşikten
gelmiş olabilirler.
47. -meç A d lan :
2S4- Bu ek de -me sıfatlarının -eç küçültme ekiyle uza­
tılmasından doğmuş bir birleşik olsa gerektir. Farklı olarak
bu daha eski görünür (E.T. kıym aç kawurmaç).
1. Az sayıda aygıt, yer v.b. ad lan ve sıfatlar bırakm ıştır:
sekmeç girmeç germeç yırtm aç yanıltmaç
soymaç gibi.
2. -mec ekinin yine çeşitli anlam larda dönüşlü tab an lar­
dan yaptığı birkaç kelime vardır ki dilimizde ses değişmele­
rine uğram ışlardır (bkz § 88) :
dola-n-maç > dola-n-baç > dola-m-baç saklam ­
baç atlambaç dönembeç güdembeç bazlambag
bulambaç gibi.
Bu sonuncu kelimelerin -emeç ekiyle yapılmış görünenleri de
vardır ki -emeç ekinin bu -embeç şeklinden geldiğine işaret
ederler (bkz § 260 dönemeç güdemeç).
3. Eski Türkçeden beri bu -meç eki, yahut bir addaşı da
yemek adlan yapmakla tanınm ıştır. B urada bu ekin bir -me
sıfatı üzerine aş kelimesinin gelme.sinden doğduğu (sü tlü
aş > sütlaç güllaç gibi) farzedilir : bulgama aş > hulyamaç.
Bunlar da az sayıda adlardır :
tutm aç uvmaç sıkm aç dürmeç bulamaç çalmaç kavurmaç koyultm aç çığırtmaç bazlama X
bazlamaç X bazlamba X bazlambaç gibi.
Y A PIB İL G İSÎ
269
G örüldüğü gibi ekimiz belli yoğun ve dar kullanışlarda donuk kalm ış bir yapılıklır. O na yalın bir anlatım vermeye kalkışm ak (de-ınec : hvyanat) yersizdir.
48. -mck Adlan :
235.
Fiilin salt adı, m a s t a r şeklidir. Eski Türkçeden
beri adfiil ve kılış adı olarak canlı kalmış, ancak dilimizde bu
sonuncu işleyişte yine kendisinden doğan daha genç -me şek­
line çok yer bırakm ıştır, bkz § 229 v.i. Başka bir deyimle
bütün fiil tabanları -mek ekini alıp fiilin salt adı oldukları
gibi çok yerde adfiil olarak da kullanılırlar. Ancak -mek
adları kullanışta en yaygın kılış adları değildir. Y a l m k ı ­
l ı ş a d l a r ı m (substantif verbal) daha çok -me eki ile y a­
parız.
Eski yazı dilimizi yabancı kılış adlarının sınırsızca kaplam ast sebeplerinden biı
başlıcası T ürkçe kelim elerde böyle bir anlatım eksikliği duygusudur. Yeni Türkçede
-n/f ve -iş adları ve başkalarıyla bu boşluğu geniş ölçüde karşılam ış bulunuyorsak
da Balı dillerinden gelen kelimeler hâlâ o duyguyu uyandırıyor. Meselâ plantation
yerine dikm e, dém onstration yerine gösterme (ayrıca gösteri) inlorm aıion yerine dam ş ru a dem ek birçok «yarı aydınlarım ızı* tatm in ctmeyor.
Y ukarıda gösterdiğimiz ses dü.şmesi sebebiyle (bkz § 229)
-mek ad)arı adfiil ve kılış adı olarak -i -e -in hal çekim ekle­
rinden ba.şka düşmeli iyelik eklerini de almaz olmuşlar, baş­
ka deyimle buralarda yerlerini -me adlarına bırakmi-slrırd r- ;
yap-mağ-ım yerine yap-ma-m yapman ve ö r­
neklemeyle yapması yapmamız yapmanız yap­
maları gibi.
-mek şekli yüklem ismi olarak dayanıklı, kimi çekimlerde ise
ikilcim görünm ektedir :
Maksadı işini bitirm ek lUyu, seni oyalamaktır.
«Bakmakla (bakm ayla) öğrenmek olsa it kasap
olurmuş».
B unlara karşılık yoğun anlam da -mek adlarında damak sesi
dayanır :
270
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Ye-meğ-in-i getirsinler, fakat, Ye-me-n-i azaltma.
Bir hayli eski oldukları anlaşılan yoğun anlamlı -mek ad­
ları (E.T. başmak türm ek) az sayıda yemek, aygıt, organ,
geyesi, akar su v.b. adları olurlar.
yem ek ekm ek < etm ek kaym ak uvm ak çak­
m ak tokm ak ilmek boğmak parmak paşmak
yaşmak ırmak azmak oymak uçmak gibi.
-mek adfiiUerinin -lik ekiyle uzatılmış şekli onları anla­
tımca biraz daha adlaştırır :
görmeklik bilmeklik tanım aklık
gibi.
anlamaklik
Bunlar çekim ekleri alırlar (görmekliğe bilmekliğiniz). F a ­
kat yazı lehçemizde pek kullanılmaz olmuşlardır.
49. -mez Sıfatlan:
236.
-ir (-er) geniş zaman sıfatfiillerinin, dolayısıyla -ir
(-er) sıfatlarının olumsuz şeklidir. Bu sıfatfiilin olumsuzu
baştan beri -me-r yerine -me-z şeklinde görülm ekte ve bunlar
Eski Türkçeden beri olumsuz sıfat olarak kullanılm aktadır
(bilmez kişi ermez iş).
-mez sıfatları dilimizde herşeyden önce olumluları gibi
belli adlara sıfat olarak görünürler :
görünmez kaza çıkmaz hesap olmaz iş dönül­
mez yol bulunmaz fırsat inanılmaz hikâye
gibi.
Daha geniş kullanışta sıfatlar, dolayısıyla adlar da verm iş­
lerdir :
yılmaz şaşmaz ölmez yaramaz utanm az çekil­
m ez usanmaz pekmez tükenm ez çıkm az aç­
maz kaym az söylenmez gibi.
271
Y A PIB İL G İSİ
-mez sıfa tla n yine olumluları gibi sıfat olan ikilemeler de
yaparlar :
düşmez kalkm az
yenmez yutulm az olur
maz çakar
almaz bilir bilmez gibi.
ol­
Yeni yazı ve ilim dilimizde -m ez sıfatlan da A rapçadan bazı olumsuz şekilleri
karşılam aya yaram ıştır (krş -siz sıfatlan § 168 v .i.):
lâyem ut — ölm eg lâyenfek = ayrılm az lûyuat = sayılm az lâyetegayyer ~ değişmez
lâyuhli =: yanılm az
gayrı malâm ~
bilinm ez
gayrı m enkul = taşınmaz
gayrı
kabili
içtinap
kaçınılm az, gibL
-m ez sıfa tla n sevilen bir ürem edir. Birleşikler yaratm ışlar (bkz § 406), yeni za­
m anlarda kişi adı olarak alınm ışlar (Y ılm a z K o rkm a z Solm az) ve pekçok iddialı
soyadlan verm işlerdir.
50. -mezUk A d la n ;
257.
-lik ekiyle uzatılmış -mez sıfatları bir türlü o l u m ­
s u z k ı l ı ş a d ı anlatım ı kazanmış ve bir birleşik ek gibi
bir sıra kelimeler verm iştir :
duym azlık işitm ezlik saym azlik anlamazlık al­
dırm azlık dinlemezlik doym azlık utanmazlık
gibi.
Bu şekil yeni yazı dilimize verim li bir örnek olmuş ve özel bir anlatım la ke­
limeler vermeye b a şla m ıştır:
saldırm azlık = a d e m i tecavüz uyuşm azlık = adem i i'tilâ.1 anlaş­
m azlık — ihtilâf d o kunulm azlık = m asuniyet
gibi.
•mezlik eki fazladan bir ikinci olumsuzluk ekiyle geriye
doğru uzatılm ış olarak da kullanılm aktadır. Bu da bir türlü
ek yığılm asıdır :
görmemezlik hilmemezlik anlamamazlik işitm em ezlik gibi.
Bu kullanış bazı birleşiklerde yerleşmiş görünür :
görm em ezlikten gelmek
hiîmemezliğe vurm ak
işitm emezliğe getirm ek gibi.
272
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
51. -mik A d lan :
Başlıca kılışın ürününü, küçültücü bir anlatımla, göste­
ren sayılı adlar bırakm ıştır :
kesm ik kıym ık soym uk
kusm uk ilm ik irm ik
çiğnemik yutm uk
tırm ık, gibi.
Farklı anlam larda da ;
yasm ık
karam uk kızam uk citlem ük X citlenmiik > çitlembik kısm ık gibi.
52. -miş Sıfatlan:
2S8.
Eski ve yaygın geçmiş sıfatfiilleridir. Eski Türkçe­
den beri dolaylı geçmiş kipine taban olmu.şlar ve sıfat olarak
kullanılmışlardır (kötrülm iş nom kurm ış ya ). Dilimizde sı­
nırlı sıfat olarak belli adlarla birlikte görülenleri vardır :
geçmiş zaman
okumuş kim se pişm iş aş
m üş adam gibi.
gör­
Daha geniş kullanışta sıfatlar da olurlar :
çökmüş kokm uş yanm ış olmuş donmuş kızar­
m ış boşanmış yetişm iş gömülmüş kullanılmış.
Dolayılı geçmiş kipi içinde « k e s i n o l m a y a n d e y i ş »
anlamı veren -miş sıfatfiilleri sıfat olarak böyle bir a y ı r t ı
(nuancel taşım azlar. Aksine bu sıfatlar halden uzak bir geç­
mişte gerçekleşmiş bir vasfı belirtirler.
Bunların sıfatfiil olarak kullanışı geniştir (bkz § 362),
Ancak sıfat olarak olduğundan da daha az ad olm uşlardır :
geçmiş
dolmuş
ermiş
okum uş
ödem iş gibi.
yaratılm ış
■miş sıfatlarına Vm. yüzyıl Türkiş ve Uygur kağanların­
273
YAPIBİLGİSİ
dan başlayarak Türk hükümdarlarının unvanlarında rastla­
nır :
İl Etmiş
Kut Bulmtş Kut Almış
gibi.
Türklerde inanışa bağlı olarak (çocuğun yaşaması için) kişi
adı da olmuşlardır :
Durmuş
İl Tutm ış
Satılmış Toktamış (Yaşar
Satuk gibi).
Dursun
-mek adfiilleri gibi -miş sıfatfiillerinin de -lik ekiyle uza­
tılmış şekli olur. Bunlara sıfatfiil işleyişinde (Görmüşlüğüm
var. Bize gelmişliği yo ktu ) ve adlaşmış olarak (okumuşluk
bilmişlik) seyrek rastlanır.
Ancak bu kalıp yeni bir tür yalın adlar vermeye b a şlam ıştır:
yetişmişUk ~ kem al = malurile gelişmişlik geri kalnuşlık
gibi.
53. -nez Sıfatlan;
Bu ekin oluşması hakkında tatm in edici bir tahmin yürütemeyoruz. Dilimizde az sayıda berkitme sıfatları bırak­
m ıştır :
tıknaz kurnaz buynaz kırnaz eğnez tahnaz
yanaz
gibi.
54. -ti A d lan :
239.
Y ukarıda yaygın bir birleşiğini gördüğümüz (bkz §
224 k i l i n t i a d l a r ı ) fiile ek -ti yine akıcılarla kapanan
çok heceli başka tabanlara da gelerek aynı anlatımda adlar
yapar. Başka bir deyimle -inti eki de zaten anlatımını bu -ti
ekinden alm ıştır ki o da kılışta eksiklik, dağınıklık, yada ürü­
nünde artık ve kırıntı özellikleridir. Orada gösterdiğimiz an­
lam öbeklerine -ti adları da .serpiştirilebilir. Zaten onlardan
bir takımını da -ti adları saymak mümkün olduğunu göster­
dik (gezinti eğlenti). Berikiler daha az sayıdadırlar:
Tûrkçenin Gramcı i
274
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
kızartı göğerti ağartı m orartı öğürtü geğirti
bağırtı kabartı karaltı bunaltı sızıltı daraltı
gibi.
İsme ek -ti anlatımca ekimizi andırır ve çift heceli yan­
sılamadan adlar yapar, bkz § 170 gürültü patırtı. Bunlar
addaştırlar ve aralarında bir akrabalık da düşünülebilir. An­
cak onlar dilimizde tamamiyle farklı tabanlara gelirler ve a y n
anlam öbeklerinden kelimeler yaparlar :
şapırtı oğultu isimden yansılama adlarıdır.
geğirti bunaltı fiilden fiil ürünü adlarıdır.
-inti a d la n gibi bu -ti adları da yeni yazı dilim izde d aha çok yer a lm a k ta d ır:
b elin i = araz ayırtı =; âmit {loğruhu ~ istikam et gibi.
rV. FİİLDEN ÜREME FİİLLER
240.
Türkçede f i i l d e n f i i l l e r (verbe deverbatif) kök
fiilin anlamına değişiklik getiren bir takım eklerle yapılıyor.
Gramer işleyişi ölçüsünde bu değişikliği fiil çatı ekleri yap­
m aktadır (bkz § 352 V .İ .) , ki bunları çekim eklerinden saya­
rız. Lügat işleyişi ölçüsünde kalıcı değişiklik yapan ve yeni
kelimeler yaratan fiile ek fiil ekleri de vardır, bunlar da ya­
pım ekleridir.
B urada esas konumuz sonunculardır. Ancak fiil çatı ek­
leri, hemen hepsi, bir ucundan fiil kökünün anlam ında kalıcı
değişiklikler de yaparak yeni kelimeler yaratm ışlardır. Yabıız
olumsuz tabanlar yeni kelime anlam ında gelişmezler. Bu se­
beple bu bahiste yapım eki oldukları ölçüde fiil çatı eklerini
de gözden geçireceğiz. Bu çekim ve yapım ekleri arasında ta ­
rih î yönden girişme çoktur. Bugün yapım eki olarak tanıdık­
larımızdan birçoğımun da zaten eski çatı ekleri, veya birle­
şikleri olduğunu farkedeceğiz. Bir takım da f i i l d e n i s i m ­
l e r d e n f i i l yapmış iki ekin kaynaşarak farklı anlatım da
birleşikler jraratm ış olduklarını göreceğiz. Türkçede fiilden fiil
Y A PIB İL G tSt
275
ekleri de bir hayli çeşitlidir. Bunlar aslında zengin olan fiil
köklerimizi üretip renklendirerek lügatimizin fiil varlığım
artırm ışlardır. Canlı olanları daha da artırm aktadırlar.
1. -der- FiiUeri :
Eski Türkçeden beri bazı kelimelerde rastlanan (axtarmak yum darm ak) -der- eki -dir- ettiren fiil çatı ekinin bir
değişiği gibi göriinür. Belki bu da -it-ir- > -dir- yerine -it-er- >
-der- şeklinde meydana gelmiş (bkz aşağıda -dir- ve § 244
-er-) daha eski bir birleşiktir. Dilimizde kalan sayılı örnekle­
rinden bazılarında iki şekil görülür :
göndermek X göndürmek döndermek X dön­
dürm ek aktarm ak kotarm ak kaytarm ak gös­
term ek kantarm ak gibi.
Hepsi etkin fiiller olup ettiren anlamını saklamışlardır.
2. -dir- Fiilleri :
241.
ik i ettiren çatı ekinin, -it- ile -ür- eklerinin üst üste
gelmesinden doğmuş bir birleşik olduğu görülüyor (E.T. akturm ak öldürm ek). Bu iki ek aksi sırayla da üst üste gele­
bilir, fak at kaynaşmaz (geçirtm ek yatırtm a k). O zaman bu
kelime kök fiilin iki kademe aracılığıyla, yada üçüncü kişi
eliyle işlendiğini anlatır, -tir- birleşiği ise birleşenlerini itmiş
ve dilimizde onlardan daha çok tek kademeli ettirm e çatısı
yapar olmuştur, bkz § 358.
Eski Türkçeden dilimize ses düşmeleriyle gelmiş -dirfiilleri vardır :
oîturm ak > oturm ak keltürm ek > getirm ek
kaliturm ak > kaldırmak.
Bazı fiillerimiz de ettiren anlatım ım bir kullanışta, yada ta ­
mamiyle yitirm iş, basit taban anlamına, veya bir başka
ü r e m e a n l a m a (sens dérivé) dönmüş görünürler :
276
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
saldırmak bastırmak çıldırmak aldırmak dal­
dırmak sardırmak tutturm ak döktürm ek kes­
tirm ek söktürm ek gibi.
-dir- fiillerinden bir takım ında ise ettiren anlatımı sadece im ­
kân vermek, h a tta «iradesizce sebep olmak» ayırtısına dön­
müştür, bkz olduran görünüşü § 357:
kaptırm ak çaldırmak öptürm ek sezdirmek çak­
tırm ak küstürm ek ezdirmek andırmak çarptır­
m ak burkturm ak gibi.
Nihayet birçoğu da ettiren anlatım ı içinde çeşitli anlam ­
da lügat değeri bağlam ışlardır :
bildirmek durdurmak yıldırmak saydırm ak
doldurmak
caydırmak
çektirm ek
indirm ek
kandırmak sevdirm ek gibi.
Dönüşlü ve karşılıklı fiil çatısında tabanlardan -dir- fiilleri
üreme kavram lar bağlamaya elverişli görünürler :
bıdundurmak düşündürmek uyandırmak dolan­
dırmak. karıştırm ak ulaştırm ak yakıştırm ak
karşılaştırmak gibi.
Bunlara yapıları yönünden genellikle e t t i r e n j i i l i e r
(verbe factitif) deriz. Bunlardan sonuncusunda karşılaşan iki
ek kaynaşıp bir de birleşik yaratm ışlardır (bkz çekiştirm ek
dürtüştürm ek § 256).
3. -c- Fiilleri :
242.
Eski Türkçede fiil köklerine berkitme eki olarak ge­
len (toîgam ak hulgam ak) -ge- ekinin damak sesini düşür­
mesiyle meydana gelmiş bir ek sayılır. Başka bir deyimle (ek
canlı olmadığına göre) bu fiiller Eski Türkçeden gelmi.ş -ge­
b e r k i t m e f i i l l e r i n i n (verbe intensif) dilimizde kalan
yadigârlarıdır :
277
Y A PIBİLGİSİ
dolamak bulamak uRımak tıkam ak kapamak
taramak dada-n-mak kazor-n-mak gibi.
Bazı birleşiklerde bu g sesinin kalmış olduğunu sanıyoruz
(çalkamak kıskanm ak yadırgamak ımızganmak).
Bunları isimden -e- fiilleriyle kanştırm am ah
dilemek ).
(kanamak
4. -ekle- Fiilleri :
Fiilden isimler üzerine -Ic- isme ek fiil ekinin gelmesi ve
öncekiyle kaynaşm ası ile dilimizde bazı birleşikler meydana
gelm iştir ki eskilerinden biri bu -ekle- ekidir, -ikle- şeklini de
onun bir değişiği sayabiliriz. Bunlar «fiilin tekrarlanması»
anlatım ını bağlam aktadırlar. Eski Türkçede karaklamak
satıglanm k emge-klennek gibi fiilleri bu tü r fiillerin ilk ör­
nekleri gibi gösterebiliriz. Dilimizde birçok fiil tabanlarında
görülürler ;
duraklamak tartaklam ak iteklemek evckIcmek
öpeklemek öreklemek sezckIemek pineklemek
didiklem ek dürtüklem ek sayıklam ak uyukla­
mak savsaklamak sürüklem ek ayıklamak gibi.
Y ansılam alardan gelen aynı anlatım da bazı kelimeler de var­
dır ;
gıdıklam ak
m ıncıklamak tırtıklam ak
mak gibi.
patakla­
5. -ele- FiiUeri :
243.
Y anyana yaşayan değişiklerinden anlaşıldığına göre
daha açık bir e d e l e m e f i i l i anlatım ı kazanmış olan -rleoki damak sesi düşmesiyle önceki -ekle- ekinden meydana gel­
miş olacaktır :
iteklem ek
x
itelem ek duraklamak
x
duralamak
278
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
éveklemek X évelemek savsaklamak X savsalamak öreklcmek X ör elemek.
-ele- fiilleri dilimizde sayılı olmakla birlikte e d e l e m e
f i i l l e r i (verbe fréquentatif) olarak canlı ve gelişmeye is­
tidatlı görünürler. Bu sebeple bu tü r fiillerin adlarını bu üre­
meden alıyoruz :
eşelemek ckelemek oğalamak kovalamak çözclcmck şaşalamak kakalamak sckelcmek sepeîemek X serpelemek silkelemek gevelemek
çabalamak gibi.
Bu birleşik -ekle- ve -dle- eklerini rastgele karşılaşm ış
olanlarından ayırdetmeli (konaklam ak berelemek). Bunun­
la birlikte damaksı, veya sesli düşmesiyle bazı edeleme fiilleri­
mizin fiil tabanından -le- fiilleri görünüşünde kaldıkları da gö­
rülür ;
çalkalamak
çiselemek ırgalamak
gibi.
örselemek
-ek- fiilleri yeni yazı dilinde yer alm akladır ;
çabalam ak ~ gayret etm ek kovalam ak = takip etm ek irdelem ek —
tetebbu etm ek
çözclem ek — tahlil etm ek, bu kitapta edelem e ~
tekerrür
gibi.
6. -er- Fiilleri :
2Jf4 -ir- ettiren fiillerinin eski bir değişiği gibi görünür­
ler (E.T. çıkarmak köngerm ek) :
çôkérmek X çökürm ek onarmak X onurmak
kurtarm ak x kurtarm ak şekillerinde görüldüğü
gibi.
Dilimizde az sayıda örnekler bırakm ıştır :
çıkarmak
koparmak gidermek yakarm ak
lermek ölçermek gibi.
be­
279
YAPIBİLGİSİ
7. -erle- Fiilleri:
-er sıfatfiilleri üzerine isme fiil eki -le- gelmesiyle oluş­
muş bir ek olacaktır. Oluşmasında olduğu gibi bunlar anlatı­
mında da edeleme fiili olarak -ekle- fiillerine benzerler. Az sa­
yıdadırlar ve verimli görünmezler :
öperlemek kaparlamak sıkarlamak yuvarla­
m ak tekerlemek aparlamak gülerlenmek
gibi.
8. -gin- Fiilleri :
Eski Türkçeden beri nadir örnekleri bulunan bir fiil şek­
lidir (tezginm ek). B e r k i t m e f i i l l e r i yapan fiile ek
-ik- üzerine -in- dönüşlü çatı ekinin gelmesiyle oluşmuş ola­
bilir :
dezginmek X değzinmek yutkunm ak taşkınm ak uekunmak gibi.
9. -i- FiiUeri:
2Jf5. B unlar berkitm e anlamında az sayıda fiillerdir. Eski
Türkçeden aynı anlatım la gelen örnekleri vardır (kazım ak
yonm ak > yürüm ek). Onların berkitme anlatımını da ta şı­
yan ve Eski Türkçede canlı bir -ik- edilen çatı eki ile ilgili ol­
dukları düşünülebilir :
sürüm ek bürümek kazımak yürüm ek sancımak
gibi.
Bunları isimden
tökezimek ).
-i- fiilleriyle kanştırm am ah
(taşım ak
10. -ik- FiiUeri:
E ski Türkçede a y n bir e d i l e n çatı eki -ik- (basıkm ak
soyukm ak) vardır ki bununla yapılmış kelimelerden dilimiz­
280
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
de edilen, edinen ve berkitme anlam larında bir sıra kelimeler
kalm ıştır ;
bastkmak ayıkm ak sım km ak yam km ak arıkmak görükmek yorukm ak kanıkm ak durukmak sürükm ek karıkm ak tezikm ck gocukm ak hezikmek dolukmak gibi.
Bu -ik- eki bazı kelimelerde akıcı sesdeşler önünde sesli­
sini, yada düşmeyle eklendiği tabanın seslisini düşürmüş gö­
rünür :
bur-uk-mak > burkmak koru-k-m ak > ko rk­
mak ürkm ek kırkm ak alkm ak kalkm ak silk ­
m ek sarkm ak gibi.
Bunları isimden -ik- fiilleri
kanştırm am alı.
(birikm ek
gecikm ek)
ile
11. -ikse- F iilleri:
2Jf6. isme ek -se- fiilden -ik ad lan üzerine gelmiş, böylece
fiilden yukarıda gördüklerimize benzer bir -ikse- birle.şiği
meydana gelmiştir. Anlamca Eski Türkçede istek fiili olarak
çok yaygın ise de (keligsem ek barıgsamak) dilimizde kalan
nadir örnekleri daha ziyade b e n z e r l i k f i i l i anlamı al­
m ıştır. -ik-si- şekli de bunun bir değişiği olmuştur, krş § 248
-imse- fiilleri ;
kanıksam ak ,< kam kstm ak duruksam ak yanıksamak acıksınm ak gibi, krş § 189.
12. -ik tir-F iilleri:
Bunlar için herhalde yeni ve oluş halinde bir türlü t d V l e m e / i i H e r i diyebiliriz, -iştir- fiillerine (bkz § 256) pa­
ralel gibi görünürler. Fiilden -ik- fiillerine -dir- ettiren ekinin
gelmesiyle olu.şmaktadırlar :
yAPiBiLOisi
çiziktirm ek x çızıktırm ak hastktırmak
türm ek gibi.
281
körük-
Bunları isimden -ik-tir- fiilleri (biriktirm ek geciktirm ek)
de kanştırm am ah.
13. -il- Fiilleri:
247.
-me- olumsuzluk ekinden sonra fiil çatı eklerinin en
geniş kullanışı olanı -il- edilen ekidir. Çekim eki olarak belli
haller dışında (bkz ^ 251) edilen görünüşünü meydana getir­
mek üzere her fiil tabanına gelebilir sayılır. Eski Türkçede de
yaygın edilen eki olup burada sesliyle vc / sesiyle biten
tabanlara da geldiği görülür (okı-l-mak togra-l-mak ktl-ılmak). Bunlardan dilimizde kalmış eski kelimeler vardır
(koca-l-mak bunalmak).
-il- çatı eki anlam yakınlığı sebebiyle eskiden beri edinen
anlatımında da fiil tabanları yapar. Yapını eki olarak da kul­
lanışta biri ağır basmak üzere her iki anlamda lügatimize bir­
çok kelime verm iştir :
1. duyulmak görülmek sevilmek sayılmak
seçilmek bakılmak bıkılmak götürülmek işitil­
mek.
2. çekilmek kapılmak atılm ak yorulmak üzül­
mek sıkılm ak katılm ak sokulmak büzülmek
ayılmak irkilmek.
Bunlar e t k i n
f i i l (verbe actif) de olabilirler.
Dilimizde, veya yazı lehçemizde bazı fiil kökleri yalın ola­
cak kullanılmaz olmuş, onların başlıca edilen çatıları, veya
daha bazı üremeleri kalm ıştır ;
yafi-mak’tan yanılmak yanılış > yanlış bay-ılnıak / hay-gtn yam-ul-mak / yam-uk kurt-ulmak / kurt-ar-mak tagı-mak’tan dağı-l-mak /
dağıtmak / dağtnmak gibi.
rnm iK .
282
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Sesliyle biten çift heceli bir sıra isim tabanlarım ız vardır
ki onları son damak sesleri düşmüş fiilden isimler (ince doğ­
ru ) sayarız, bkz § 205, 178 v.b. Bunlar yapıldıkları fiil ta ­
banıyla üstüste düşmüşlerse de çoğu zaman o artık fiil tabanı
olarak (incemek doğrumak) bırakılmış, fakat onun edilen
çatı şekli devam etm iştir ;
ince-l-mek doğrulmak kısalmak eğrilmek du­
rulmak sivrilm ek koyulm ak yücclmek dirilmek
gibi.
Bunları isimden (hemen hepsi sıfattır) bir -il- ekiyle yapılmış
fiiller saymak elbette yanlış olur. Tabanları sesliyle bittiği
halde edilen çatısında -in- değil, -il- almış olmaları da Eski
Türkçeden geldiklerine işaret eder.
A rtık yalın halleriyle ne fiil, ne isim olarak kullanılmaz,
yada damak sesleri düşmemiş bu cinsten bazı kelime tabanla­
rından kalan edilen çatı şekilleri de -il- ile yapılmış görülür :
ufa-l-mak x ufa-k küçülm ek ;( küçük alçal­
m ak X alçak seyrelm ek X seyrek
yüksel­
m ek X yüksek gibi.
Bunlara yapıları yönünden genellikle e d i l e n
(verbe passif) adını veririz.
f i ille r
-il- çatı ekini taşıyan bu çeşitli üremeleri yine bu türlü ek
karşılaşm alarından doğmuş daha yeni bir birleşik olan isme
ek -el- ile yapılan fiillerden ayırdetmeliyiz, krş § 173 düzel­
mek çoğalmak.
14. -imse- Fiilleri :
248.
F i i l d e n i s i m d e n f i i l (verbe nominal dever­
batif) kalıbının eski örneklerinden biri de bunlardır. Y ukarı­
da işaret ettiğim iz gibi bu ek (bkz -imse- ve -se- fiilleri § 170
ve 189) isme ea -se- nin -im fiilden isimleri üzerine gelip kayna.şmasından doğmuş bir birle.şiktir. tsm e ek -imse- (azım ­
283
Y A PIB İL G İSt
samak gücümsemek) sonradan oluşmuş bir örnekleme olup
aslolan fiile ek -imse- dir.
Yine yukanda belirttiğimiz gpbi -se- ve -si- istek ve ben­
zerlik fiilleri ve birleşikleri dilimizde anlatımca kanştınlm ış
olduğundan (E.T. külüm sinmek ahm sınm ak) burada da -imsifiillerini öncekilerin bir değişiği durumunda bulmaktayız. Di­
limizde kalan sayılı örneklerde benzerlik anlamı hakimdir :
gülümsemek X gülümsü-mek ağlamsamak
namsamak kınamsımak gibi.
sı-
Fiilden -imse- fiillerinden de yeni ürem eler denenm ektedir ;
çekim sem ek
— istinkâf elm ek
kovum sam ak =
durum sam ak — tereddüt elm ek
istiskal elm ek
gibi.
15. -in- Fiilleri :
249.
Fiilin edinen, dönüşlü çatısı eki olarak eskiden beri
geniş kullanışı bulunan -in- eki (görünmek örtünm ek) ile
yapılmış lıclimeler kolaylıkla sabit lügat değeri kazanırlar.
Çünkü Türkçede kişi kendisine dönük her türlü oluş ve kılış­
ları bu fiil görünüşüyle ifade edegelmiştir. Dönüşlü görünü­
şün temel anlatım ı kılış, veya oluşun doğrudan doğruya kim­
se (kılıcı) üzerine dönmesi olmakla beraber (A dam öğündü ~z
Adam kendini öğdü) dilimizde -in- fiilleri sadece fiili kimse
üzerine çevirmekle kalmazlar, yine kimseyle ilgili daha bir­
çok durum ları belirtmeye yararlar. Netekim türlü -in- fiille­
rini anlamca değişik yalın tabanlarına dönüşlü zamirlerin uy­
gun düşen hallerini getirmek suretiyle (bkz § 317) ayırdedebiliriz ;
kaçınmak
kendi (bizzat)
kaçmak çekin­
m ek = kendini çekm ek takınm ak = (nesneyi)
kendine takm ak sezinmek zz kendinde sezmek
saçm m ak ~ kendinden saçmak yaranmak zz
kendince yaram ak dikinm ek zz kendi için dik­
m ek söylenm ek = kendi kendine söylemek gibi.
284
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Buna göre de dönüşlü fiil nesne almaz, veya dönüşlü fiilin
nesnesi kimsenin kendisidir, gibi bir genel kural yanlış olur.
Bu kural ancak kendini zam ir haliyle karşılayabileceğimiz
fiiller için doğrudur (çekinm ek dövünmek yıkanm ak). Hep­
sinde ortak olan şey kimseden yana i ç e d ö n ü k (subjectif)
kavramları karşılam akta olmalarıdır.
250.
Kullanış ve anlatım incelikleri yönlerinden -in- dili­
mizde en çok çeşitlenmiş eklerden biri olduğu gibi -in- fiilleri
de lügatimizde geniş bir yer tutar. Onları başlıca farklı açı­
lardan azçok öbek ley ebiliriz :
1. Canlı geçişli fiillerden yapılmış olup gerçekten kimse­
sini nesne edinen fiiller yerine göre yalın fiilin bir fiil çatı hali
sayılırlar :
dövünmek övünmek soyunm ak korunm ak y ı­
kanmak kaşınm ak süslenmek hazırlanmak sil­
kinm ek örtünm ek sürtünm ek gibi.
2. Kimsenin kendine, kendi için, kendine göre bir iş yap­
ması halidir :
yapınmak edinmek geyinmek takınm ak dıkinmek ku-şanmak sür-ün-mck dilenmek tıkın ­
m ak aranmak dökünmek yakınm ak gibi.
3. Canlı geçişsiz fiillerden yapılmış olanlarsa edeleme,
veya berkitme anlamı edinmişlerdir :
gezinmek bakınmak kalkınm ak kaçınmak ııçıınmak tapınmak sığınm ak geçinmek yağm m ak
doyunmak barınmak homurdanmak gibi.
4. -in- eki daha çok yalın ve kimseden yana içedönük bir
anlatım getirdiği için bu kavram ailesinden kelimelere herhal­
de tarihten önceki zam anlardan beri yerli yersiz -in- eki ge­
tirilmiş ve bu uzatılmış şekiller yalın ta ta n la rın a rakip olarak
onları kullanıştan düşürm üşlerdir. Öyle ki çoğu zaman fiilin
basit tabanı bırakılmış, dilde onun edinen ve ettiren görünüş­
Y A PIB İL G İSİ
285
leri yanyana, veya yalnız -in- şekli yaşar olmuştur, krş i; 177
v.b. :
*avmak’tan avunmak X avutm ak arınmak X
arıtm ak ısınm ak X ısıtm ak tükenm ek X tü ket­
mek öğrenmek X öğretmek aşınmak kazan­
m ak sakınm ak inanmak imrenmek dadanmak
gocunmak gibi.
Bunlardan bazılarını kök fiilin anlamına bağlamak bir
hayli güçleşmiştir (düşünm ek sevinmek dokunmak eğlen­
m ek).
251.
5. -in- eki yaygın kullanışı oranında da kendi an­
latımını koruyarak birleşik ekler yaratm ak ve bazı ekleri yer
yer uzatm akta etkin olmuştur. İsme ek -e- ve -le- ile yaptığı
-en- (bkz § 174 gücenmek özenm ek) ve -len- (bkz § 185 evlen­
mek uslanm ak) isimden fiil yapan birleşiklerini gördük. Bu­
nun gibi -inç (gülünç usanç), -ingiç (başlangıç patlangıç),
-inti (üzüntü kırın tı) fiilden isim eklerini de (bkz g 223, 224)
-in- dönüşlü ekinin birleşikleri olarak tanıyoruz.
-in- eki —yer yer gördüğümüz gibi— daha çok sesliyle
biten ve fiil yapan bir sıra ekleri berkitme yollu uzatm aya da
yarar :
ıraksanm ak çoksunmak gülümsünmck aeıksınm ak azırganmak kısırganm ak iğrenmek giilrrlenm ek çabalanmak gibi.
6. Y ukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 247) sesliyle ve Z
sesiyle biten tabanlardan edüen çatısı -in- ekiyle yapılır
(gelinmek ödenm ek). Bunlardan
lügat değeri kazanmış
olanlar her zaman dönüşlü anlamı taşım azlar :
tanınm ak beklenmek aranmak denenmek okta m ak istenm ek söylenmek (herkesçe) Inlinnuk
kılınm ak gibi.
7. Açık tekheceli fiil köklerinden de edilen çatısını dü.ş-
286
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
meli -m- ekiyle ve tabiî tek heceli bir taban olarak teşkil ede­
riz (yc-n-mek de-n-mek). Ancak bu türlü yaşayan, veya bıra­
kılmış köklerden dönüşlü anlamını azçok korumuş bir sıra tek
heceli -in- fiillerimiz vardır ki aynı kökten öbür çatı şekille­
riyle karşılaştırıldıkta bizi Türkçe kelime yapımının derinlik­
lerine doğru götürürler, krş § 119 v.b. ;
ko-n-mak X ko-y-mak x ko-ş-mak sa-n-mak X
sa-y-mak ya-n-mak X ya-k-m ak yu-n-mak
su-n-mak gibi.
Bunlara da yapılan yönünden
f i i l l e r (verbe réfléchi) diyoruz.
genellikle
dönüşlü
16. -ir- Fiilleri :
252.
Eski Türkçede başka eklerle birlikte yaygın bir e tti­
ren fiili şeklidir (ölürm ek kopurm ak). Yukarıda (bkz § 244)
gördüğümüz gibi -er- eki de eskiden beri nadir kelimelerde bu­
nun bir değişiği gibi görülür. Dilimizde -ir- (E.T. daha çok
dir-) ettiren ekinin kullanışı daralm ış ve yaptığı kelimeler
çoklukla lügat anlamı kazanm ıştır. Şimdi ençok diş ve öndamak sesdeşleriyle kapanan tek heceli tabanlara gelen -ireki fiil çatı eki işleyişini de -dir- fiillerindeki anlatım larla m u­
hafaza eder, bkz § 358 içirmek pişirm ek yatırm ak :
1.
Yalın tabanlanyla yanyana yaşayan -ir- fiilleri çok­
lukla geçişli fiiller olup farklı anlam lar da yüklenm işlerdir :
a.şırmak taşırmak şişirm ek üşürm ek düşür­
m ek geçirmek kaçırmak göçürmek uçurmak
stçırmak bitirm ek yitirm ek batırm ak yetir­
m ek doyurmak duyurm ak doğurmak savur­
m ak artırm ak gibi.
Eski O sm anlıcada ve bazı A nadolu ağızlarında daha bazı -ir- fiilleri vardır ki
yazı leJıçemizde başka ettiren ekleri alm ışlardır ;
degürmek ériirmek tururmak
basırmak sifiirmek sıa rm û k
gibi.
Y A PIB İL G İSİ
l?ski T ü r k ç s d e
y a y g ın
e k in d e n y a d ig â r b ir k a ç
gurm ak
o la n
ve
287
-ig-ür- e k le r in in b irle ş iğ i s a y ıla n -gür- e ttir e n y a tı
r a s lla y o r ıı/
(crgiinnck
lur-
k e lim e y e d e E s k i O s m a n lıc a d a
dirgürtnek).
2.
-İr- fiillerimizden birçoğunun da Eski Türkçede -gürşekillerine rastlarız (belgürm ek todgurmak kadgurmak). De­
mek ki dilimizdeki -ir- fiilleri kısmen -ür-, kısmen de damak
sesi düşmesiyle -gür- fiillerinden gelip birleşmiştir. Bu sebeple
-ir- fiili görünüşündeki kelimelerimizin eski şekillerini her za­
man kesinlikle çıkaramayız.
253.
Çatı eki olarak gerilemiş ve yapım eki olarak verim­
siz görünmekle birlikte -ir- eki çok eski bir yapılık olduğu için
dilimizde birçok kelime bırakm ıştır. E ttiren anlatımını y itir­
miş, anlamca kökünden uzaklaşmış, h a tta kökleri bırakılmış,
yada belgelenmemiş filleri ipuçlarına dayanarak -ir- fiilleri­
ne mal ediyoruz :
şaşırmak belirmek seğirmek eğirmek yoğur­
m ak kem irm ek sömürmek kayırm ak devirmek
evirm ek yaçırm ak çevirmak ayırm ak uyar­
m ak gibi.
-ir- eki birkaç kelimede -iş- ortaklık eki üzerine gelerek
bir birleşik teşkil edercesine fiiller yapm ıştır ;
değşirmek kavşurm ak yavşırm ak derşirmvk >
devşirm ek tapşırm ak gibi, kr§ -iştir- § 256.
-ir- eki birleşik ekler yapımına da girm iştir, bkz § 175
-er- v.b.
17. -iı^e- Fiilleri:
Eski Türkçede isimden fiil yapan -irge- ekinin (bkz §
180) belki de hem isim, hem fiil kökü olan birkaç kelimeye
gelmiş bulunması (bus-urga-mak tannrga-m ak) sebebiyle bu
yapılık aşağı y u k a n aynı benzerlik anlatım ı ile bir sıra fiil
köklerine de gelmiş görünür. Onun oluşmasını yine hem fiile.
288
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
hem isme ek olan -imse- ekinin farklı bir yoldan gelişmesine
benzetebiliriz, krş § 248. Az sayıda olan bu -irge- fiillerine
daha çok -in- dönüşlü ekiyle uzatılmış şekillerinde rastlan ır ;
kasırgamak kısırganmak basırganmak X basırgınmak actrganmak gibi.
Çok heceli tabanlardan -yc adları diye gösterdiğimiz (bkz
§ 205 kasırga kaburga) kelimelerden bazılarının bu fiillerden
geldiğini sanıyoruz.
18. -iş. Fiilleri :
25). Aslında fiilin k a r ş ı l ı k l ı g ö r ü n ü ş ü nü yapan
-iş- eki Eski Türkçeden beri o r t a k l a ş a f i i l (verbe de
coopération) anlatımını da kapsam akta (tapışm ak yıglaşm ak), ayrıca y a r d ı m l a ş m a f i i l l e r i (verbe d’assis­
tance) de yapm aktadır (Ol maña yıgaç kesişti), ki bunlar di­
limizde gelişmemiştir. Ancak birden fazla kimse isteyen ilk
ikisi yanında a n l a m y a y ı l m a s ı (extension sém anti­
que) yoluyla -iş- ekinin daha erkenden anlamca d ö n ü ş l ü
f t i l l e r de yaptığı görülür (E tm ek kamug kuruşdı. Buruşdı
nen. Öd sogu.şdı).
Bunlardan karşılıklı ve ortaklaşa fiil anlamında olanları
gramerce işleyişleri ölçüsünde fiilin çatısı bahsinde göreceğiz
(bkz § 356 hölü.şmek uçuşm ak). Dönüşlü anlatım ında ise bu
eki tamamiyle bir yapım eki sayacağız, -iş- fiilleri de -in- fiil­
leri gibi daha çok kişi ilişkileri belirttikleri için kolaylıkla lûgatça değer kazanm ışlardır ;
1.
Doğrudan doğruya karşılıklı fiillerde geçişli, veya ge­
çişsiz tabanlardan yapıldıklarına göre iki kişi, veya ta ra f b ir­
birlerine nesne olur, yada olmazlar ;
vuru,şmak döğüşmek boğuşmak çarpışmak bu­
luşmak sevişm ek, fakat bakışmak küsüşm ek
sürtüşm ek benzeşmek geçişmek gibi.
289
YAPIBİLGİSİ
Bunlardan üreme anlam lar almış olanlar çoktur ve bazıları
tek taraflı olarak da kullanılır olmuşlardır :
bozuşmak atışm ak kapışmak çatışmak çekiş­
m ek takışm ak uyuşmak anlaşmak görüşmek
konuşmak gibi.
2.
O rtaklaşa fiiller daha çok geçişsiz tabanlardan yapıl­
mış görünürler, geçişsiz olurlar ve nesne almazlar :
koşuşm ak üşüşmek akışm ak kaynaşmak bayırışm ak meleşmek gülüşmek ağlaşmak ürküşm ek korkuşm ak dağılışmak bekleşmek.
255.
3. Bu ekin ortaklaşa fiil anlatımından geldikleri an­
laşılan dönüşlü ve tek kimseli -iş- fiillefı de dilimizde yaygın­
dır. Ancak bunlar «kendi kendine, içinden olmak» gibi bir an­
lam özelliği taşırlar ve çok yerde -in- dönüşlü fiillerinden ay­
rılırlar, sıkınm ak
kendini sıkmak e t k i n f i i l , sıkış­
mak =z kendiliğinden sıkılmak o r t a f i i l (verbe moyen) ;
gelişmek alışmak büzüşmek buruşmak uyu-şmak kızışm ak kıpışmak yum uşm ak kokuşmak
kıvrışm ak yatışm ak pekişmek tutuşm ak gibi.
Bu türlü -iş- fiillerinden anlamca farklılaşm ış olanlar da çok­
tur ;
çalışmak yılışm ak girişmek kalkışm ak değiş­
m ek erişmek çıkışm ak dolaşmak yaraşmak
ulaşmak yetişm ek ilişmek gibi.
4.
N ihayet kök fiilleri yazı lehçemizde bırakılmış türlü
anlatımda bir sıra -iş- fiillerini de burada bir araya getirme­
liyiz :
yakışm ak apışmak kavuşm ak barışmak sataş­
m ak bağdaşmak sıvışm ak dürüşmek çapraş­
m ak v.b.
Tûrkçenin Grameri F :
■;'T
290
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
Anlamca çeşitlenmekle beraber bunlar da yapı yönünden
genellikle k a r ş ı l ı k l ı f i i l l e r (verbe réciproque) diye
anılırlar.
-iş- eki bazı birleşikler de yaratm ıştır. Y ukarıda -leş- eki­
nin geniş ölçüde isimden karşılıklı fiiller yaptığını gördük,
bkz § 186 birleşmek sertleşmek. Bunun gibi -eş- fiilleri,
dştir- fiilleri eklen de onun birleşikleridir, bkz § 176, 256.
Eski ve yeni -if- fiilleri türlü anlatım larsyla yeni yazı dilimizde A rapça maslarlardan bir takım ım karşılam aktadır ;
laritjm ak = münakaşa etm ek ‘ görüşm ek = m üzakere etm ek duruşm ak = murafaa etm ek çarpışm ak = m üsadem e etm ek geliş­
m ek = inkişaf etm ek oluşm ak =: teşekkül etm ek
dönüşm ek =
istihale etm ek
çelişmek ~
tenakuz etm ek
gibi.
19. -işle- Fiilleri :
256.
Bunlar fiilden isim yapmış -iş adfiil ekiyle isme ek
-le- nin kaynaşma istidadından doğmuş nadir kelimelerdir.
-erle- fiilleri yapısında ve anlatım ında olup bu da -ekle- -ele-iktir- -iştir- fiilleri gibi (bkz § 242, 243, 246, 256) e d e l e m e
f i i l i anlatım ı bağlam aktadır. Sayılı örnekleri :
itişlem ek kakışlam ak dürtüşlem ek taraşlamak
iürüşlem ek çakuşlamak.
Bunlardan çoğunun -iştir- ekiyle değişikleri vardır (itişle­
mek y itiştirm ek). F akat dikkat etmeli, birincisindeki birle­
şen isim yapan -iş, İkincisindeki fiil yapan -iş- tir.
20. -iştir- Fiilleri :
Edeleme fiillerinin çok canlı görünen bir örneğidir. Eski
Türkçede -iş-ür- (yapşurm ak tapşurm ak krş § 253), dilimizde
ise -iş-tir- ekleri birleşme istidadı gösterm iştir. Bizimkinin
özel bir anlatım la birleşik olarak gelişmesi çok eski olmaya­
caktır. Burada -iş- ekinin ortaklaşa fiil anlatım ı hakim ol­
muş görünür ;
291
YA PIBİLG İSİ
itiştirm ek kakıştırm ak dürtüştürm ek veriş­
tirmek atıştırm ak çakıştırmak çekiştirmek çır­
pıştırmak geçiştirmek çıkıştırm ak kırpıştırmak
oğuşturmak
savuşturmak kırıştırm ak yoruşturm ak gibi.
Bunları karşılıklı ve ettiren çatı eklerinin basitçe üstüste gel­
mesinden oluşmuş fiillerle kanştırm am ah (döğ-üş-tür-mek
tanı-ş-tır-mak). H atta aynı kökten kar-ış-tır-mak (süt vc kah­
veyi)vc kar-ıştır-mak (yoğurdu) kelimelerinin addaş iki ayrı
kelime olduklarını unutmamalı. Ko-ş-tur-mak (atları araba­
ya), ko-ştur-mak (sağa sola koşmak) < k o ş-u ştu r ^ a k addaşları da öyle.
-i¡lir- e k i k u lla n ış lı e d e le m e ve y e rin e ' g ö re b e rk itm e fiille ri y a p m a k ta , b u se ­
b e p le
te d ir
b ir ç o k
y a lın
(F ra n s iic a
k a v r a m la n
ch erch er
a ra ştırm a k
~
k o v u ş tu r m a k
k a r ş ıla y a c a k
rechercher
taharri e tm e k
zz
ta kib a t
g ib i).
k e lim e le r
so ru ştu rm a k
yapm ak
y a r a tm a k
B u y o ld a
v e rim li
ta h k ik a t
=
eleştirm ek
is tid a d ı
o lm a y a
~
in tik a d
g ö s te r m e k ­
b a ş la m ış tır:
ya p m a k
e tm e k
(tariz d e ğ il) gibi.
21. -it- Fiilleri:
257.
En eski ettiren eklerinden biri olan -it- fiil çatı eki
olarak erkenden birçok kullanışta yerini anlatım lanyla birlik­
te birleşiği ve daha genç rakibi -dir- ekine bırakmış, dilimiz­
de de yalnız, çok heceli sesliyle biten ve başlıca akıcılarla ka­
panan tabanlara gelir olmuştur, bkz § 358 haşlatmak düzdtmek.
Yapım eki olarak bu yapıhğın bastan beri çok verimli ol­
duğu ve lügatimize çeşitli, fakat başlıca etkin fiiller verdiği
görülür. Bunlar da e t t i r e n f i i l i e r diye anılır :
1.
Fiil çatı eki işleyişine uygun olarak iki heceli, r l ses­
deşleri, veya seslilerle biten tabanlardan -it- fiillerimiz çoktur.
Burada seslilerden önce olduğu gibi akıcılardan önce de ekin
seslisi k u r a l l ı (reglé) olarak düşer :
292
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
doğrultmak kısaltm ak azaltmak yanıltm ak in­
celtmek belirtmek kabartm ak oturtm ak seğirt­
m ek şaşırtm ak üşütm ek arıtm ak kurutm ak
donatmak acıtm ak eritm ek bekletm ek gibi.
2.
Tek heceli tabanlardan çoğu katı sesdeşlerin birkaçı
ile kapanmış olanlara -it- eki geldiği görülür. Bu sayılı keli­
melerde ek seslisi düşmez :
akıtm ak kokutm ak ürkütm ek korkutm ak sar­
kıtm ak eğitm ek sapıtm ak sıpıtm ak azıtm ak
kırıtm ak gibi.
Bunlardan bir takımı geçişsiz fiiller olurlar.
3.
Birinci maddede elealdığımız iki heceli tabanlar ta k ı­
mından, fakat yazı lehçemizde bırakılmış bir sıra tabanlardan
da -it- fiillerimiz vardır. Bunların yalın hallerini belgelemeye
çalışırız, ama bir takım ının ettiren anlam ından uzaklaştığını
da görürüz ;
işitm ek som urtm ak aldatmak X aldanmak ısıt­
m ak X ısınmak avutm ak X avunmak arıtm ak
X arınmak dağıtm ak x dağılmak pekitm ek X
pekişm ek
incitm ek X incinmek
obartmak
şoşartm ak sırıtm ak unutm ak gibi, krş § 250.
4.
Bir de -it- ekinin daha eski bir verimlilik devrinden
kalmış olmaları gerekli tekheceli -it- fiillerimiz v ard ır ki bun­
lar bugünkünün aksine bu ekin akıcılarla kapanan tek heceli
köklere gelmesiyle ve sesli düşmesiyle oluşmuş olm alıdırlar ;
yırtm ak < yır-ıt-m ak sürtm ek örtm ek ta rt­
m ak burtm ak ütm ek yontm ak eytm ek <
ay-ıt-m ak gibi.
22. -iy- F u lleri;
258.
Daha Eski Türkçede canlı sayılm ayan ve tek açık
heceden ibaret bazı fiil köklerine gelmiş görünen berkitm e
293
Y A PIBİLG İSt
anlatımında bir -id- eki vardır (ko-d-mak to-d-mak). Orada
bunun birleşiği -ed- eki de bir sıra isimden fiiller yapmıştır
(kut-<ıd-mak yok-ad-mak). Bu ise bir -e-id > -ed-birleşiği olsa
gerektir.
Batı Türkçesinde erkenden -id- > -iy- değişmesine uğra­
yan bu ek bir h atıra olarak bazı kelimelerimizde kalmıştır :
ko-y-mak sa-y-mak yu-y-m ak do-y-mak
yo-y-mak gibi.
23. -İ2- FiiJieri :
Eski Türkçede oldukça yaygın e t t i r e n f i i l l e r i olan
bu fiiller (tutuzm ak em üzm ek) dilimizde tanınmaz olmuş,
basit, veya uzatılmış bazı yadigârlar bırakm ıştır :
tütüzm ek ütüzm ek damızmak emzirmek
emiz Ar-mek ımtz-ga-mak gibi.
<
24. -mele- Fiilleri :
259.
Bunlar yukarıda gördüğümüz -işle- fiilleriyle yapı ve
anlatımca aynı, fiilden isimlerden fiil örneğinde, kelimelerdir
( dürtüşlemek X dürtm elem ek). Bu az sayıda e d e l e m e
f m ı c r i böyle bir birleşiğe mal edilebilir :
karmalamak kırmalamak çığmalamak sarma­
lamak kakm alamak tırmalamak gibi.
25. -meş- F iilleri:
Bu oluşması fiilden -imse- fiillerine benzeyen ve berkitme
anlatımı kazanm akta olan yayılmamış bir ektir, deyebiliriz.
Am adlarına isme ek -eş- gelmiş ve -meş- birleşiği karşılıklı
anlatımım da korumuştur. Bu fiilleri -eş- fiillerinin bir özel
bali saymak da mümkündür, bkz § 176.
294
T Ü R K Ç E N İN
sarmaşmak
GRAM ERİ
karmaşmak almaşmak
gibi.
ilmeşmck
Bu fiiller terim dilinde yer tutm ak istidadı gösteriyor :
karm aşık ~ m u ’dil alm aşık - m ütenavip gibi.
26. -ne- Fiilleri :
Eski Türkçede oldukça yaygın olan ve fiilden -in adları­
na isme ek -e- gelmesi ile oluşmuş olduğu anlaşılan bir birle­
şik ektir (es-in-e-mek > esnemek yaşnam ak).
Dilimizde kalan örnekleri çok değildir :
esnemek
kösnemek çiğnemek
namak gibi.
kişnem ek
ka y­
2. Dilim: B i r l e ş i m
1. Birleşik Kelime :
260.
Y ukarıda kaydettiğim iz gibi kelime dağarcığım ızın
yaratıcı kaymaklarından biri de birleşimdir, bkz § 115, 125.
iki, veya daha çok kelimeyi farklı bir kavram karşılam ak üze­
re belirli şekiller içinde bir araya getirerek birleşik kelimeler
kazanırız.
Üretimde birleşenlerden yalnız biri, taban m üstakil anlam taşır, ek o anlam da değişiklik yapan bir unsurdur. Birle­
şimde ise iki kelime Önceden, ayrı anlam lar taşırlar. Bunların
tek kelime gibi ayrılmaz bir tek kavram ı karşılayacak şekilde
kaynaşması b i r l e ş i k k e l i m e yi m eydana getirir.
zeytin yağı
kara dut
iş görmek
az çok
gibi.
Burada birleşenler kendi anlam larını yeni bir kavram ya­
ratm ak için eşit değerle ortaya koymuş olabilecekleri gibi
bunlardan biri ötekini daha yakından belirtmek, yada tasvir
Y A PIB İL G İSİ
295
etmek için anlamını yitirm iş olabilir (az çok, ikisi ortası de­
mek olur, ama zeytin yağı artık zeytin değildir). Birleşimde
asıl olan anlamın bütünlüğüdür,
2. Birleşimia Oluşması :
261.
Türkçede birleşim iki kelimenin belli bir sıraya göre
sayılı b i r l e ş i m k a l ı p l a r ı n a (moule de composition)
dökülmesi ile gerçekleşir. Bu kalıplar da hemen daima dilin
sözdizimi kurallarından gelir. İleride göreceğimiz gibi (bkz §
417) söz içinde kelimeler ilk önce kavram ları daha belirli hale
getirmek üzere yaklaşarak b e l i r t m e ö b e k l e r i mey­
dana getirirler (ağacın dalı renkli ışık uzaktan bakmak).
Türkçede birleşikler hemen daima bu belirtme öbeklerinin
özel bir anlam bağlayarak tek kelime gibi kullanılır olması ile
meydana gelir.
Ancak belirtme öbekleri ile birleşik kelimeler arasında
kesin bir sınır çizmek her zaman kolay olmaz. Çünkü birleşik
kelimelerde anlamca ve şekilce b ü t ü n l e ş m e (intégra­
tion) derece derecedir. Kimisi daha tıkız, kimisi daha çözük
görünürler (kızkuşu X su kuşu pazartesi X bayram ertesi),
krş § 49. A yrıca bir belirtme öbeği olarak anlam taşıyan bir
kalıpta iki kelimenin bir üreme anlatım la birleşik kelime ol­
duğu görülür :
kuş palazı (yavru kuş> kuşpalazı (bir hastalık)
kara tavuk (kara bir tavuk) karatavuk (bir kuş)
gibi.
Bununla birlikte bazı b i r l e ş i m k a l ı p l a r ı ve yer
yer vurgular birleşik kelimeyi belirtme öbeklerinden ayırdetmeye yardım ederler: Bahçenin kapısı bir birleşik değildir,
ama bahçe kapısı bir birleşik olur. Çünkü anlamca cins özel­
liği kazanmış bir belirtme öbeğidir. Bunun gibi açık göz bir
belirtme öbeği, açıkgöz bir birleşik sıfattır.
296
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERt
3. Farklı tarifler :
262. Aslında ayrı bir lügat değeri kazanm ış olan her belirtm e öbeğini birleşik
kelime saymak yerinde olur :
ayakkabı elbezi dereotu
kuruyem iş sivrisinek karaağaç
çavuş biraz karakuru vazgeçm ek ilerigelm ek seçebilm ek
verm ek kabulelm ek gihi.
baş­
ara-
Oysa çoğu zam an birleşim iki kelimenin yeni bir kelim e m eydana getirm ek üze­
re şekil, yapı, vurgu, veya anlam ca bir değişikliğe uğrayarak kaynaşm ası diye dar
bir larife sokulur. G erçekten her dilde bu cinsten çoğu eski birleşikler de v ard ır :
hanımeli göztaşı kırkayak
kavuk düıtaban kaynana
nız
karafatm a öteberi üstünkörü
kahvaltı k ılıb ık doksan nasıl
öbür,
dal­
yal­
bkz § 49, 50.
Bunları a s ı l b i r l e ş i k k e l i m e l e r (composé proprem ent dit) diye ayırm ak ye­
rinde olmaz. Bu tarif kelime dağarcığım ızın zenginliklerinden biri olan birleşimi
bütünüyle kapsamaz. K avram bütünlüğü esas olduğuna göre T ürkçede birleşik ke­
limeyi şekil değişikliği ile sııurlayamayız.
Birleşik kelim ede birleşenlerin birlikte, yada ayrı yazılm aları itibaridir, bunun
anlam la ilgisi yoktur. M eselâ A lm ancada birleşikler geniş Ölçüde birlikte yazıldığı
halde Franstzcada bunlar daha ziyade ayrı yazılırlar. Dilim izde ise şekilce ve bazı
anlam ca değişikliğe uğram ış birleşiklerin birlikte yazılması benim senm iş, d aha bir­
çoklarının birlikte yazılması için de k urallar konm ak istenmiştir. Bazan sırf pratik,
çoğu zam an indî m ülâhazalarla ileri sürülm üş olan bu yazılışlarla birleşik kelim eler
sözde sınırlanm ış, gerçekte ise ölçülerin tutarsızlığı ve anlaşılm azlığı sebebiyle bu
yönden imlâmız ve — ona bağlı ise— birleşik anlayışım ız kararsız kalm ıştır. Meselâ:
açıkgöz yeşilbaş karakaş, fakat eU açık bası bos ağzı kara
yazacağız.
reddetm ek
m ahcubolm ak
birleşik sayılacak,
kabul
etm ek pişm an olm ak sayılm ayacak.
T erkipçi bir dil olan T ürkçem izde birleşik kelim eleri birlikte yazm ak eğilimi kuv­
vetlidir. Y azıbşta bitiştirm enin zam anla ilerileyeceğini tahm in ediyoruz. Bu k itapta
da bitişik yazılışa biraz daha çok yer verümiştir.
Dilimizde birleşik kelim e ile deyim terim lerinin de çok defa karıştırıldığı görü­
lür. İlkin şu noktayı gözden kaçırm am alı ki b i r l e ş i k k e l i m e bir yapıbilgisi te­
rimi, d e y i m ise bir anlambilgisi terim idir. Birleşik kelime yeni bir kavram k arşıla­
m ak üzere m üstekil anlam lan olan iki, bazan d aha çok kelim enin yuk arıd a belirttiği­
miz gibi —özellikle dilimizde— belli kalıplar içinde kaynaşm asıyla m eydana gelir.
297
Y A PIB İLG İSİ
B u y e n i k e lim e a n la m c a b irle ş e n le r in in
b a ğ lı
o la b ile c e ğ i
gibi
te k te k a n la m la r ın a y a k ın d a n , v e y a u z a k ta n
(balkabağı sivrisin ek ebegiim eciği), b irle ş e n le r in d e n
ayn,
h a t­
ta b a ş k a c a k a rş ılığ ı o la n b ir k a v r a m ı d a h a k u v v e tli ve re n k li ifa d e e d e n m e c a z l ı
b ir
anlamda
Bu
hu
s o n u n c u la r
ta ş ıy a b ilir
da
(g özağnsı
y a p ıc a
b irle ş ik
n ite lik le rin i d e ğ iştirm e z . K a ld ı
ki
jın d ık k u r d u
sapısilik
k e lim e le rd ir.
O n la n
d ilim iz d e
d eveya p m a k).
a n la m c a
b irle ş ik le r — d e y im
d e y im
s a y ılsın
sa y m a k
s a y ılm a ­
sın— h e p b e lir tm e ö b e k le r in d e n g e ld iğ i h a ld e d e y im le rin b ir ç o ğ u d a y a rg ı ö b e k le rin ­
d e n d o ğ m a k ta d ır (O ld u olacak.
İk i elin k a n d a o lsa ...
Y er pek, g ö k y ü k s e k .
G ör­
d ün peşin p ara yı), b k z § 434.
4. Birleşiklerde Çekim ve Birleşim :
263. Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkçede birleşim başlı­
ca belirtme öbekleri kalıplarına uygun olarak oluştuğu için
biz de onları bu kalıplara göre sınıflayacağız. İşaret etmeli­
yiz ki biz Türkçede (bkz § 417) bağlam, ikileme ve yardımcı
öbeklerini de belirtme öbekleri arasında m ütalâa ediyoruz.
Buna göre birleşik kelimeleri aşağıda isim ve fiil tabanları ol­
duklarına göre iki bölümde ve her birini yapıldıkları belirtme
öbekleri sırası ile gözden geçireceğiz.
Birleşik kelimeler tıpkı kök ve üreme kelimeler gibi an­
lamca sekiz kelime sınıfından birine girerler, onlar gibi sınıf
değiştirebilirler. Şekilce de isim ve fiil tabanları olarak isim,
veya fiil çekimlerine uğrarlar. Söz içinde de kök ve üreme ke­
limeler gibi cümlenin unsurlarından olurlar. Öbür yandan bu
birleşikler üretim e ve birleşime tabi olarak yeni üremeler ve
birleşikler verirler, bkz § 118 :
ayakkabıcı aşıboya(sı)lı ağırbaşlılık clçektirm ek önyü.zbaşı ayçiçeğiyağı birazönce işbaştetm ck gibi.
I. BİRLEŞİK İSİ.M TABANLARI
264- Birleşik isim tabanları sözdizimindeki belirtme öbek­
lerine paralel olarak : 1. Adtakımı, 2. Sıfattakım ı, 3. Zarf öbe­
298
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
ği, 4. Takı öbeği, 5. Çekim öbeği, 6. Bağlam öbeği kalıplarında
ve onların çeşitlerinde görülür.
1. Adtakımı Kalıbında:
Adtakımının çeşitlerini aşağıda göreceğiz, bkz § 290. Ki­
min hali ekiyle «nesneyi ferde maletme» anlamım getiren
b e l i r li
a d t a k ı m ı birleşik kelime oluşturmaya
pek elverişli değildir. Çünkü burada b e l i r t e n değişmekle
ana kavram değişmez (evin kapısı bahçenin kapısı) ve be­
lirtme öbeği yeni bir kavram yaratm ış olmaz. Bununla birlik­
te kimi zaman o b a r t m a l ı a n l a t m a d a (expression
emphatique) kullandığımız deyimler bu kalıba uygun birleşik­
lerdir :
işin başı malın gözü çocuğun zoru elinin körü
devenin başı.
Bir de berkitme maksadıyla bir sıfattakım ını sıfatı belirtilen
yaparak adtakımına çevirdiğimizde bu kalıpta birleşikler elde
ederiz ;
sözün kısası işin kötüsü ziftin peki delinin biri
Allahın günü yolun doğrusu yalanın k u yru k­
lusu malın iyisi gibi, bkz § 291.
Buna karşılık b e l i r s i z a d t a k ı m ı kalıbındaki be­
lirtme öbekleri dilimizde ençok birleşik kelime veren şekildir.
Çünkü burada «nesneyi ferde maleden» kimin hali eki yoktur,
b e l i r t i l e n i n aldığı iyelik eki ise onu sadece cinse m a­
leder. Böylelikle belirtme öbeği cinsadı olma istidadım kaza­
nır (evkapısı bahçekapısı). Bunlar taşıdıkları özelliklere göre
sabit farklar gösteren yeni kavram ları karşılayabilirler. Ay­
rıca unutulmamalıdır ki burada iki kavram arasında d ar an­
lamda maîolma sÖz konusu olmayıp belirten pek çeşitli ilişki­
lerle cins belirtici, yada vasıflayım olabilir, mülkiyetten tu tu ­
nuz da benzerlik nispetine varıncaya kadar ;
YAPIBİLGİSİ
299
babamalı Turgudeli külrengi başörtüsü gündönümü kuşbaşı ckm ekayvası suböreği taş­
ocağı ipckböcfği gibi.
265. Eski Türkçeden beri yaygın olan belirsiz adtakımı
(erdem begi sü başı kişi ogh Türk tcnrisi) geniş bir kulla­
nış kazandığından yalnız yukarıda gösterdiğimiz anlamca kay­
naşma derecesinde birleşik adlar yaratm akla kalmamış, tü r­
lü kelime sınıflarına giren birleşikler meydana getirm iştir ;
a Yoğun ve yalın anlam larda pekçok cins adlan vermiştir ;
devedikeni katırtırnağı yabangüLü suaygırı
dağkeçisi yeryüzü kayatuzu
yüzbaşı bey­
lerbeyi candanları başağrısı göznuru elemeği
balayı yüzkarası işbirliği gibi.
b. Yer, topluluk, orun ve kişi adlarında belirsiz adtakımı
kalıbı gerek çözük (Marmara Denizi Macar Kıralı), gerekse
tıkız (Beypazarı Köroğlu) anlamlı birleşikler oluşturm uştur;
A ral Gölü Türk Milleti K afkas Irkı Rumeli
Akdağm adeni Kadınhanı Süleymaniye Camisi
Bolubeyi Karamanoğlu kızlarağası gibi.
Bazı yeradlannda sondaki iyelik ekinin kısaltma yollu
düştüğü görülür :
Beyşehir Koçhisar Hasankale Kazova Hacet­
tepe Yerköy Tekirdağ Galatasaray Edirnekapı
gibi.
B unlardan kimisinde belirtenin sıfat olarak kullanıldığı
düşünülebilir, kimisinde düşmenin başka sebepleri aranabilir.
Şu var ki çoğunun aslında iyelik eki taşıdıkları eski yazılış­
tan, h a tta çekim halinde ekin yine de başgösterrnesinden an­
laşılır (Kadıköyü-ne Edirnekapısı-ndan).
Ayrıca adtakım ı öbeğindeki iyelik eki anadili T ürkçe olm ayanlar için kııllaniflı
300
T Ü R K Ç E N İN
değildir (evin anahtar
G R A M ER İ
bahçe kova). Bu sebeple o çevrelerden taşan yabancı kısalt­
ma örnekJerinc de yeradlannda rastlanır :
Balyoz Sokak, h atta
Sultan M e ktep S o k a k
Han
gibi.
Tünel Han
Zindan
366 c. Yeni zam anlarda <Denizbank. örneği tartışm a konusu olmuş, bunun
Türkçe bir birleşik kalıbı olduğu o ycradlarıyla belgelenmek istenmiş, sonunda bu
kurumun adı yerinde olarak D enizcilik Bankası'nu çevrilmiştir. G erçekten T ürkçede
bu türlü bir birleşim kalıbı yoktur, am a benzeri k urum lan önceki örneğe göre ad­
landırm a modası devam etmiştir. B unlar yabancıya özentiden başka birşey d e ğ ild ir:
Sekerbank
P am ukbank
Başak Sigorta
Ünal Ticaret
Holding
İp e k Palas
D eniz O tel
Hacıbaba RestauranI
Gerçi kurum
ve firm a
a d lan n d an
birtakım ı
üçlü
K oç
gibi.
ad tak ım lan n d an
kısaltm a
yoluyla gelip bu kalıba dökülm ektedir. Böylece belirtilen düşmüş, belirtenler onun
yerini tutm uş oluyor. A m a o da aynı kapıya çıkıyor :
İstanbul Spor K ulübü y . İstanbul Spor Varan Turizm Şirketi y
Varan Turizm.
Bu birleşik kalıbı terim lerde de d enenm iştir;
toplumbilim
bakır
sülfat
sodyom
klorür
dem ir
oksit.
G örülüyor ki bu kullanış bir D enizbank hikâyesinden ibaret değildir. İngilizce
adtaklrm kalıbının dilimize sokulma.sı dem ek
olan
bu
türlü
birleşiklerin
ilk ö r­
nekleri 19. yüzyıl o rtalan n d a n beri m emleketimize ve dilimize girmeye b aşlam ıştır:
R obert College
Y acht C lub
garden party
fooiball
Pera Palas
banknoie
jazzband
becjsteak
sleamhoat
gibi.
Bu İngilizce birleşikler son zam anlara
kad ar başka dillerden
aldığım ız birleşikler
gibi yabancı sayılm ış ve benzerleri de aynı dillerden kelimelerle y a pılm ıştır;
Dar-ül-Fünun
E ncüm eni Danis
Ç erde d'O rient
G arden Bar.
§u var ki bunlardan ilk üç yabancı dil birleşiklerinde kelime sırası T ürkçedekinin
tersine (yani belirlilen önce, belirten sonra), İngilizce birleşiklerde ise T ürkçedckine uygundur (belirten önce, belirtilen sonra). Am a T ürkçede belirtilen iyelik eki
alır. Öteki yabancı dil birleşiklerini Türkçeleştirirken kelime sırasını tersine çevir­
mek gerekli olur (Fenler Evi). İngilizce birleşiklerde olm az (Bahçe Barı).
Belki bu sıra benzerliğinin de yanıltıcı etkisiyle son zam anlarda belli çevre­
lerde T ürkçe kelim eleri bu yabancı kalıbın içine sokarak birleşikler yapm ak yay­
gınlaşm ıştır. Bu ba.şka dillerde de örneğine rastlanan b ir ingilizsime (anglicisme) dir.
Dahası v a r : T ürkçe kelimeleri L atinceden gelen bir birleşim k alıbına sokmaya
b a şla d ık ;
Y A PIBİLGİSİ
FerrO'Çeiik
F erro -d ö kü m
PetrO’kim yo
301
gibi.
d.
Belirsiz adtakım ı kalıbındaki birleşiklerden birçoğu
daha ziyade sıfat olarak kullanılırlar. Renkler ;
külrengi ceket kahverengi gülkurusu narçiçeği
vişneçürüğü yavruağzı camgöbeği sütmavisi
kavuniçi kıznazı, gibi.
Türlü karakter belirten birleşikler ;
südirisi balıketi yüzkarası başbelâsı çamyarması paradelisi ' sırküpü nurtopu içkidüşkünü
şöhretbudalası.
267.
e. Bu kalıba göre yapılmış birleşiklerden zaman, yer
ve hal ile ilgili bazılarının sıfat ve zarf olarak kullanıldığı
görülür ;
haftaarası akşam vakti bayramcrtesi harmansonu yolortası ayaküzeri yurdiçi sırtüstü
edepdışı olağanüstü sözgelişi gibi.
f. Belirsiz adtakım larında belirten vasıflayıcı bir anlatım
taşıdığından çoğu zaman adtan sıfatların yerini tu ta r ve ta ­
kım bir sıfattakım ına denk bir anlam alır :
çocukca iş X çocuk işi köylü kadın X köy ka­
dım kışlık elbise X kış elbisesi Icşçikarga X
leşkargası gibi.
Dilimiz birleşiklerle adlandırmada belirsiz adtakımı kalıbını
sever, tercih eder. Birçok dillerde sıfat takım larıyla karşıla­
nan kavram ları biz bir belirsiz adtakım ıyla ifade ederiz :
Millet Meclisi (Assemblée Nationale) Türkiye
Cum huriyeti Alman H üküm eti Dünya Harbi
tnsan Hakları Beyannamesi Avrupa Birliği gibi.
Burada belirten sıfat yerini tutm akta, bu sebeple dilimizde
nispet sıfatlarına daha az ihtiyaç duyulmaktadır.
302
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
p. Y ukarıda belirtıiğimiz kullanış sebebiyle Yeni T ürkçede O sm anlıcanın
çok A rapçadan gelmiş nispet sıfatlarım bu kalıp içinde T ürkçeleştiriyoruz ,
b ir­
cezayı nakdi — para cezası
senei ¡emsiyye - süneş yılı
lerbiyei
bedeıüyye ~ beden eğilimi
üssü bahrî - deniz üssü
sıhhi
m uayene ~ sağlık yoklaması vatanî hizm et
vatan hizm eti idarei
beyiiyye -- ev idaresi
mahsulâtı arziyye
toprak mahsulleri.
Bil u y g u la m a müspet ilimler terim lerinin Türkçeleşm esinde dc gcniy yer alm ıştır ;
üzengi kemiği = azm i rikâbi
boşluğu = cevfi sadrı k o ltu k
çekirdek zarı zz. gışayi nevati göğüs
tom urcuklan — ezran ıbtiyye bitki
toprağı ~ türabı nebatî
elektrik akım ı — cereyanı elcktrikî
ia d tn hastalıkları — emrazı nisaiyie
göktaşı — haceri semavî.
Buna göre dc .■
hayvansal ürünler değil, hayvan ürünleri dinsel tören yerine din
töreni
toplum sal düzen yerine topluluk düzeni
ruhsal bunalım
değil, ruh bunalım ı doğru T ürkçe olur.
2. Sıfattakımı Kalıbında:
26S. Sıfattakım ı kalıbı da dilimizde pekçok birleşik keli­
me vermiş olup bu da en işlek birleşim kalıplarından biri sa­
yılır. Vasıflama sıfatları ve türlü belirtm e sıfatlarıyla kurul­
muş sıfattakım ları özel anlam kazanarak birleşik isim tab an ­
ları olurlar ve ad, sıfat, zarf işleyişlerinde görülürler (akçam
hergün birtakım ).
a. Yoğun ve yalın anlamda sıfattakım ı kalıbında pekçok
cinsadları vardır :
akdarı karaağaç alabalık kuruyem iş acıbadem
kötügün iyiniyet boşîâf sivriakıl incehesap.
b. Yer, yön, sıra adlarını sıfat olarak kullanıp yaptığımız
sıfattakım larından birleşikler ayrı bir tü r teşkil ederler :
dışgörünüş içyüz sağkanat a ltk e m r yankapı
önsıra başçavuş sondurak ilkbahar anayol
ortakat gibi.
YAPIBİLGİSİ
303
Eski terim lerde bunlar da A rapça nispet sıfatlarıyla karşılanmıştı ;
üstyan = tarafı ulvî altyüz ~ vèchi süfli iç — im sî
ön ~ kuddam i art
— halfi yan —
ciıç — vahçi
cenhî
gibi.
Yeni Türkçede özel bir canlılık
kazanan bu tür
sıfattakım lan Batıdillerinde
ö n t a k ı l a r (préposition) ve ö n e k l e r i e
(préfixe) yapılm ış birleşikleri karşıla­
m aktadır;
ontala = préposition
önek = préfixe
önsöz — V o n o r ı
ön­
tasarı ~ avant projet sonsöz = postface sonek — suffixe aridüçünce — Hintergedanke
altkom isyon ~ sous-comnussion
alt­
yapı
infrastructure
yanetki — side cjject
içgiidü - instinct
gibi
c.
Dilimizde yeradları, lâkaplar, dolayısıyla tarihi adlar
birçok zaman da sıfattakım lan kalıbındadır :
Karadeniz kızilırmdk Bozdağ Acıgöl Çukurova
Eskişehir Akhisar Uzunköprü Ulukışla Kar­
şıyaka Toprakkale Uzun Haşan Deli Dumrul
YîM ırtm Bayezit Sarı Selim Dördüncü Murat
Koca Y u su f gibi.
26.9. d. Sıfattakım ı kalıbında birleşik isim tabanları sıfat
olarak da kullanılırlar. Ancak bu takdirde bu b i r l e ş i k
s ı f a t l a r (adjectif composé) anlam, vurgu ve şekilce değiş­
miş ve çeşitlenmiş olarak görülürler. Birleşik sıfatlar 1. açık­
göz. 2. açıkgözlü, 3. gözüaçık örneklerine göre üç türlüdür.
1.
Açıkgöz kalıbındaki birleşik sıfatlarda cinsadı değe­
rindeki sıfattakım m ın vurugusunu son hecesine kaydırarak
(açı’kgöz > açıkgöz’) ona kavramın sahibini vasıflayan, yani
açıkgözlü anlamını kazandırıyoruz. Demek ki birleşiğin vasıfladığı artık başka bir nesne (kimse) oluyor. Bu çeşit birleşik
sıfatlar çoklukla insan tiplerini göstermeye yarar :
karagöz
alyanak
aksakal delibaş pisboğaz boşboğaz
eğriboyun düztaban bolgöbek kara­
baş yeşilbaş kvnkkanat gibi.
Bu kalıp içinde sıfat yerine benzerlik nispetiyle bazı adlar da
kullanılır :
304
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
cingöz daltaban palabıyık koçhurun kılkuyruk
yelkenkulak gibi.
Bu kalıptaki bazı birleşikler de yoğun, veya yalın adlar ol­
muşlardır :
kırkayak beşbıyık kabakulak kızılbaş sarıka­
nat kargaburun dişbudak gibi.
Açıkgöz kalıbındaki Türkçe birleşik sıfatları aynı tertip
ve anlatımdaki Farsça birleşik sıfatlarla kan ştırm am ah .
h a fif meşrep gir an baha sahte vekar sade dü
gibi.
2.
Açıkgözlü kalıbındaki birleşik sıfatlar ise ad olarak
alınmış sıfattakım larından anlamca yerinde -li sıfatlarıdır.
Ekin anlatımı vasıflananın değil, birleşiğin anlam ına eklenir.
Tokgözlü dediğimiz zaman karnı tok ve gözü olan değil, gözü
tok olan anlaşılır, -li eki pekçok sıfattakım larına getirilebil­
mekte ve onların birleşik anlamını berkitm ektedir. Bu kalıpta
da insan karakteri belirten birleşikler çoktur :
darcanh sertbakışlı uzunboylu kırbıyıkh sarısaçlı kalınkafalı ağırbaşlı tekkatlı dargclirli
kısavadcIi gibi.
Bir adla ve sıfattakım ı kalıbında benzerlik nispetiyle yapılmış
olan birleşikler ise bu ekle daha geniş bir kullanış bulurlar :
palabıyıklı yelkenkulaklı elmayanakh kirazdudaklı koçburunlu
bademgözlü kalem kaşlı
taşyürekli gibi.
3.
Gözüaçik kalıbına gelince burada birleşenler ileri geri
alınmış ve bir vasıflanana belirti olmak üzere adın sonuna bir
iyelik zamiri getirilm iştir. Bu ek anlam kaynaşm asını berki­
tir. Bunlar da çokluk karak ter sıfa tla n olurlar ;
gözüpek alnıaçik eliuzun ayağm ğurlu sütübozuk hağrıyanik başıboş camtez aklierik
kantstcak dinibütün şekeriaz ayaribozuk gibi.
Y A PIBİLG İSİ
305
Bu birleşik sıfatlardan birtakım ı da daiıa çok zarf oarak kul­
lanılırlar :
başıboş dolaşmak elibağit üstükapalı gözüyaşlı gelişigüzel gibi.
N ihayet birtakım ı da yoğun adlar olmuşlardır :
karnıyarık sarığıburma ağzıaçik baldırıkara
başıbozuk baldırıçıplak Pabucuhüyük Adıya­
man, gibi.
e.
Belirtme sıfatlarıyla yapılmış sıfattakım lan ençok bir­
leşik zarflar olma istidadı gösterirler. Bunlar belirsiz sıfat,
soru sıfatı, zarf ve bağlam olarak da kullanılırlar.
bugün buara buderece ozaman osıra şukadar
birtakım birkcre hergün herçeşit çokdefa nehiçim f nevakit f gibi.
Bunların çekim ekleriyle uzatılmış olanları da vardır :
birbakıma ozamanda herhalde öteyandan
yönden nesebeple f gibi
bu-
Bununla beraber vasıflam a sıfatlarıyla yapılmış olanlar
da zarf olabilirler :
doludizgin
koşaradım yalınayak
tam yol gibi.
bozukdüzen
3. Zarf Öbeği Kalıbında:
270.
Z arf öbeği kalıbındaki birleşik isim tabanları sı
fatlara, bazan da zarflara gelmiş zarfların onlarla anlamca
kajmaşmaları mahsulüdürler. Z arf öbeği kalıbındaki birleşik
fiil tabanlarına bakarak sayılan azdır :
pek iyi > peki pekala enaz enaşağı dahaçok
dahaiyi azsonra ilkönce çokfazla hepbirden
hiçşüphesiz gibi.
Türkçenin Grameri F : 20
306
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Aşağıda göreceğimiz gibi (bkz § 325) biz sıfatları k ar­
şılaştırm ada da bir türlü zarf öbekleri teşkil ederiz (daha
güzel en güzel). Bu öbekler de öteki sıfatlar gibi iyelik eki
alıp adlaşırlar ve bazıları birleşik kelime değeri kazanırlar :
cniyisi dahadoğrusu enkötüsü dahakısası gibi.
Sıfatları yakından belirtmek, çeşitlendirmek için zarf gibi
kullandığımız sıfatlar ve adlarla yapılmış zarf öbekleri de b ir­
leşikler teşkil ederler :
gökkır kofiural > kum ral sartkara kanktrm tzt
sütbeyaz gibi.
CîÖrüldüğü üzere zarf öbeği kalıbındaki birleşikler daha
çok zarf ve sıfat olarak kullanılırlar.
4. Takı Öbeği Kalıbında:
271.
Dilimizde isim tabanlarına gelerek ilişki belirtmeye
yarayan takılar (bkz § 333) ekler gibi ancak bir anlatım ge­
tiren kelimecikler olduklarından teşkil ettikleri öbekler de ko­
layca sabit anlam lar alıp kullanışlı birleşikler meydana ge­
tirir :
kar gibi deve kadar sürü ile
üzere gibi.
Allah için
âdet
a. İsmin kime ve kimden hallerini isteyen tak ılar ve za­
man, yer ve hal adlarıyla kurulm uş öbekler gerçek birleşik­
ler meydana getirirler :
sabaha karşı akşama doğru yüze karşı görü­
nüşe göre yem ekten sonra m ecl’sten dışarı öğ­
leden önce dünden beri başta ı aşağı gibi.
b. Yer, yön adlarından olup adı kavkı alan takılarla ya­
pılmış öbeklerden birçoğu da birleşik kelimeler sayılır :
yüzüstü
ayaküstü
sözarası haftaarası safdışt
Y A PIB İL G İSt
307
evönü akşamüzeri hayramertesi saçakaltı ay­
başı harmansonu gibi.
Bu lakı kalıbında yazı dilimiz birçok yeni kelimeler yaratm aktadır.
yurdiçi kanundışı tarihöncesi uluslararası (arsıulusal !) tabiatüslü
şuuraltı (alıbilinçsel !) harpsonrası denizaltı.
Bunların çekim ekleri almış olanları da ayrı bir tü r teş­
kil ederler :
başüstüne
isteküzerine
suiçinde
elaltından gibi.
gözönünde
c.
Türlü belirtme sıfatları, soru ve işaret zamirleri ile
yapılmış takı öbekleri de birleşikler teşkiline yararlı olmuş­
lardır :
ne için > niçin bu ile > böyle bir ile > hile
negibi onuniçin bunagöre nedensonra şundandolayt ondanbaşka gibi.
Takı öbeği kalıbındaki birleşikler ençok zarf ve bağlam
olarak kullanılırlar.
5. Çekim Öbeği Kalıbında :
272.
Sözdizimi bölümünde gösterdiğimiz gibi (bkz § 424)
kim, kimi, kime, kimde, kimden çekim hallerindeki isimler de
söziçinde isimler ve fiillerle öbekleşmeye yolaçarlar ve bu
öbek kalıbında da birle,şik kelimeler meydana gelir. Burada
yer yön halleri ve iki ismin öbekleşmesi sözkonusudur. Çekim
eki almış isim belirten işleyişiyle bir zarf gibi çoğu zaman ken­
disinden sonra gelen bir sıfatı, bazan da bir adı belirtm ekte­
dir. Dolayısıyla buradan doğan birleşik bir sıfat olmaktadır.
dile kolay cana yakın geçmişe bağlı ava m e­
raklı keyfe keder yü kte h a fif yaşta küçük
solda sıfır kafadan sakat yandan çarklı ağız­
dan dolma yerden yapılı gibi.
308
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
isme gelen ekler bazan da bir iyelik eki üzerine gelmiş
bulunurlar ;
başına buyruk keyfine mecbur etine dolgun
sözüne sadık yerinde ağır aslında bir içinden
pazarlık başından belli gibi.
Bu kullam şta belirten isim -e, ~de, -den zarflarına (bkz Ş 135
v.s.) işleyişçe benzer. Şu var ki onlar basit kelimeler olmuş­
lardır.
Bir de bu çekim ekleri almış adların adlara gelmesiyle
oluşan aynı görünüşte öbekler vardır ki yukarıdakiler gibi
birleşik sıfat değil, ad olurlar :
çamaşıra mandal dolmaya biber denizde balık
çantada keklik sahanda, yum urta, fırında m a­
karna kardan adam havadan nem gibi.
6. Bapam Öbeği Kalıbında :
273.
Geniş ölçüde bağlam öbeklerinden aşağıda bahsedi­
yoruz. Ancak anlam, yada şekilce ilgili kelimelerden oluşmuş
bağlam öbekleri, k o ş m a t a k ı m l a r (bkz tas tarak iri
yarı § 428) ve onların bir çeşidi olan i k i l e m e l e r i (bkz §
303 v.b.) aşağıda gösteriyoruz. Bunlar aslında bağlamsız
bağlam öbekleridir. En basit örneği sıfat ve zarf olarak keli­
menin belirtme gücünü arttırm ak için ikilenmesidir (Kara
kara yandı).
Geniş ölçüde bağlam öbeklerinde iki kelimeyi anlam, ve­
y a şekil ilişkileri birbirine yaklaştırm ıştır. Bunlar aynı, zıt,
yada ilişkili anlam da olabilirler. Ancak k o ş m a
takım
( hendiadyoin) ve i k i l e m e lerde (reduplication) tekrar,
veya ön ve sonseslerde şekilce benzeşme bulunur, bkz § 428.
Birbirini çağrıştıran bir yönleri vardır. Dilimiz Eski Türkçe­
den beri (iş küç yabız yablak) hem yeni kelime yaratm a
bakımından yapımca, hem de kavram ları renklendirme bakı­
mından üslûpça bağlam öbeklerine geniş yer verm iştir. Bağ­
Y A PIBİLG İSİ
309
lam öbeği kalıbında başlıca bu iki takım birleşik kelime yer
alır.
Bağlam öbeğinde kelimelerden biri ötekini değil, ikisi
birbirini belirttiği için koşma takım da bunların sırası da sözdiziminden çok bazı ses durumu şartlarına bağlı bulunur. Ba.şlıca sesliyle başlayan kelimenin öne gelmesi (abuk sabuk
iyi kö tü ), az heceli kelimenin öne gelmesi (dal budak yünlük güneşlik), ilk hecesinde açık düz bir sesli bulunan keli­
menin öne gelmesi (yaz kxş hepi.topu), son hecesi kapalı
olan kelimenin sona gelmesi (iğne iplik doğru dürüst) gibi.
Koşma takım da isim tabanları bazan bir bağlam la birleştiril­
miş olabilirler (yağla bal etle tırnak kedi ile köpek) Fa­
kat genellikle yalın olarak iki kelimeyi yanyana getirip yapı­
lırlar ve birleşik olarak türlü kelime sınıflarına girerler. On­
ları başlıca kelime sınıflarına göre toparlam aya çalışacağız.
1. Ad olanlar :
Ana baba karı koca hısım akraba cş dost kılık
kıyafet üst baş iş güç tas tarak çanak çömlek
ç ift çubuk düğün dernek kazma kürek kaş göz
saç sakal baklava börek.
2. Sıfat olanlar ;
kara kuru deli dolu kaba saba açık saçık
güçlü kuvvetli anlı sanlı yorgun argın ipsiz
sapsız kırık dökük yamru yumru yalan yanlış
delik deşik beş on üçer beşer.
3. Zamir olanlar ;
sen ben şu bu falan filân öteki beriki küçüğü
büyüğü yenisi eskisi üçü beşi şurdaki hurdaki
dağdaki bağdaki.
um
310
T Ü R K Ç E N İN g r a m e r i
4. Zarf olanlar :
az çok iyi kötü aşağı yukarı ara sıra şöyle
böyle er geç ileri geri gece gündüz sabah
akşam şurda burda düşe kalka gibi.
Bağlam öbeklerinde adlar çoğu zaman ayrı ay n çekime tabi
olurlar :
tası tarağı toplamak eşe dosta m ektup
kıyafeti bozuk.
kılığı
Bağlam öbekleri içinde saklı kalan bazı bırakılmış keli­
meler de vardır. Bunlar anlamsız sözler değildir :
ev bark kap kacak çoluk çocuk soy sop
beniz abuk sabuk eğri büğrü eski püskü
çöp bet bereket kul karavaş gibi,
bet
çör
U, BİRLEŞİK FİİL TABANLARI
274- Birleşik fiil tabanlan da sözdizimindeki belirtme
öbeklerinden gelir. Ancak bunların sayıca daha az kalıplan
vardır. O nlan 1. Z arf öbeği, 2. Çekim Öbeği, 3. Bağlam öbeği
kalıplarında bulacağız ve gözden geçireceğiz. B unlar da kök
ve üreme fiil tabanlan gibi çekimlendikten başka fiil çatı şe­
killerine de girerler.
1. Zarf Öbeği Kalıbında:
Z arf öbeği kalıbında birleşik fiil tab an lan fiillere gelen
zarfların bunlarla belirli bir anlamda kaynaşm ası mahöulü
olur :
ileri sürm ek ileri gelmek geri kalm ak geri
dönmek öne düşmek ayrı düşm ek geç kalm ak
denk gelmek hoş görmek karşı koym ak yan
bakmak boş verm ek gibi.
YA PIBİLG İSİ
311
Dilimizde isim ve fiil üreten önekler yoktur. Ancak isimlerde yer, yön, sıra
a d la n sıfattakım ı kalıbında (bkz § 268 önek yaneıkii, fiillerde ise zarflar bu zarf
öbekleri kalıbında Batı dillerinde önek ve önlakılarla yapılmış üremeleri, veya bir­
leşikleri gereği gibi karşılam akladırlar ;
ileri gelm ek =
provenir
ileri sürm ek — prétendre
önceden
söy­
lem ek = yorsagen geri gelm ek = revenire yeniden başlamak ~
recom m encer
birlikle çalışm ak — coopérer
araya katm ak —
intercaler karşı koym ak = widersetzen önceden görm ek — foresee.
Burada bir gelişmeye de işaret edelim: Dilimizde adı katkı alan takılar teşkil
eden (bkz § 271 yolortast masaüstü) ve sıfat olarak kullanılıp bir tü r sıfallaktm la n n d a (bkz § 268 ortayol önsöz) takı işleyişi kazanan yer, yön, ilgi adlan için
isimler alanında hem sontakı. hem de öntakı sayılırlar, diyebiliriz. Ancak bunlar
öntakı olarak fiillere gelmezler,
İm di bu türlü sıfattakım lannın, özellikle vasıflananı bir fiil üremesi olanlarının
yazı dilim izde çoğalm ası bu öntakı niteliğindeki kelim elerin o isimlere kök olan
fiillere de gelmesine yol açacaktır, gibi görünüyor. Şimdilik :
öngörü — prévoyance X
Belki butlu ;
önsezi =
öngörm ek ~
prâvoire yadırganmayor.
pressentim ent X önsezrnek ~ pressentire
subdivision X altböim ek ~ subdiviser
altböUim =
gibi kelim eler izleyecektir.
2. Çekim Öbeği Kalıbında :
275. Fiilleri belirtme işleyişleri bakımından zarfların
bunlarla kaynaşarak birleşikler meydana getirmeleri bir özel
bal teşkil eder. Oysa cümlenin öbür unsurları da kullanış yeri
.sebebiyle fiille öbekleşir (bkz § 424) ve bazan yapışık bir bal
alıp özel anlam da birleşik fiiller geliştirir. Bunlar daima çe­
kim balinde vecümlenin
kimsesi, nesnesi, veya isimlemesi
olan bir adla fiilin kaynaşm ası şeklinde görülür :
kar yağm ak baş kaldırmak yakayı kurtarm ak
dile düşmek yolda kalm ak baştan çıkm ak gibi.
Çekim Öbeği kalıbındaki birleşik fiilleri sözdizimindeki
işleyişlerine göre sırayla gözden geçireceğiz. Bunlara yardım ­
cı fiillerle yapılanları ekleyeceğiz.
312
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
a. Kimse Olan Adlarla :
Kimse olan adlar kim halinde olurlar ve hemen daima
geçişsiz fiillere gelip birleşikler yapmış görünürler. Bunlar
t e k k i ş i l i (kişisiz) fiil tabanları olurlar.
yağmur yağmak hava bozmak toz kalkm ak
dikiş kalmak kan gelmek şafak sökm ek gün
doğmak kavga çıkm ak gibi.
Kimse olan adlarla yapılmış bu tü r birleşik fiillerden b irta ­
kımım da ada bir iyelik eki getirerek kişilendiririz (can sı­
kılm ak yerine canı sıkılm ak). O zaman fiil bir i ç ç e k i m
(conjugaison interne) imkânı kazanır (can sıkıldım can
sıkıldın
değil, fakat, canım sıkıldı canın sıkıldı . . . ). Dili­
miz bu kalıpta birleşik fiiller yönünden zengindir :
başı dönmek gözü kararmak dili tutulm ak ayağı
sürçmek kanı kaynam ak yüzü gülmek keyfi
kaçmak sabrı tükenm ek karnı acıkm ak gücü
yetm ek adı çıkm ak işi bozulmak gibi.
Bumar da geçişsiz fiiller olurlar.
b. Nesne Olan Adlarla ;
276.
Bunlar iki türlü, b e l i r s i z n e s n e (kim halin­
de) ve b e l i r l i n e s n e (kimi halinde) olan adların gel­
dikleri fiille kaynaşması mahsulü olurlar. Her iki halde nes­
ne alan fiil geçişlidir. Belirsiz nesne olan adlarla meydana
gelmiş birleşik fiiller dilimizde çok yaygındır :
göz yum m ak boyun eğmek kulak kabartm ak
dirsek çevirmek diş bilemek ayak diremek el
açmak can atm ak kafa tutm ak söz açmak and
içmek hüküm sürm ek kavga çıkarm ak gibi.
Bu kalıptaki adla fiil bazan aynı kökten gelmiş olabilir­
ler. Bu türlü birleşik fiillere t ü r e y i ş t e n f i i l k a l ı b ı
(figure étymologique) adım veririz ;
Y A P IB İL G İS İ
313
yemek yemek dikiş dikm ek sarma sarmak içki
içmek yazı yazm ak ekin ekmek av avlamak
söz söylemek oyun oynamak gibi.
Bu kalıpta fiilden adlan fiili berkitmek için de kullanırız
( ö yle bir vuruş vurdu k i...).
Belirli nesne olan adlarla oluşmuş birleşik fiiller ise daba
sımrlı şartlarda geçen bir kılış ifade ederler, tokat atmak
(rastgele), tokadı atm ak (yerinde) gibi bir anlam farkı ta ­
şırlar. Bu kalıpta birleşiklere balkağzı deyimlerde daba çok
rastlanır :
parayı saym ak işi azıtm ak hapı yutm ak nal­
ları dikm ek postu sermek kapağı atm ak ta­
bam kaldırmak dayağı yem ek kafayı çekmek.
Belirli nesne olan ad bir de iyelik eki almış bulunabilir :
gözünü açmak yüzünü güldürmek dilini tu t­
m ak başını ezmek aklını çelmek tadını çıkar­
m ak suyunu çekm ek gönlünü almak kolayını
bulmak.
Bu birleşiklerden tek kişili olanlar (suyunu çekti) olduğu gibi
taşıdığı iyelik zamirinin öncülüne göre yalnız sonçekime
(tadını çıkardım ), yada aynı zamanda bir iççekime tabi
olanlar vardır (gönlümü aldın).
c. İsimleme Olan Adlarla :
277.
Fiilin içinde geçtiği yeri yönü gösteren ve başlıca
kime, kimde, kimden hallerinde bulunan adlar o fiile sabit bir
yakınlık kazandıklarında bir tü r birleşik fiiller yaratırlar.
Bunlar da dilimizde yaygındır :
ele almak göze girm ek başa çıkm ak oyuna gel­
m ek yolda kalm ak hatırda tutm ak kırda ya t­
m ak ayakta durmak
ba.ştan savm ak
elden
çıkarm ak halden anlamak gözden düşmek gibi.
314
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Adın aldığı çekim ekleri bir iyelik eki üzerine gelmekle
bu birleşiklerin bir başka çeşidi elde edilir :
tadına bakmak yüreğine inmek hoşuna gitm ek
farkına varmak sözünde durmak gözünde tü t­
mek aklında kalmak yerinde saym ak hakkın­
dan gelmek çığrından çıkm ak canından bez­
m ek başından geçmek.
Bu birleşiklerden de tek kişili olanlar (Çığrından çıktı), ta ­
şıdığı iyelik ekinin öncülüne göre yalnız sonçekime (Tadına
baktım ), yada aynı zamanda bir iççekime tabi olanlar vardır
(Sözünüzde durmalısınız).
d. Yardımcı Fiillerle :
278.
Salt kılış ve oluş bildiren etm ek ve olmak fiilleri ve
eylemek yapm ak kılm ak gibi anlam daşlan yalnız kullanışları
dışında y a r d ı m c ı f i i l (verbe auxilliaire) olarak birçok
isim tab an lan ile b e l i r s i z n e s n e kalıbında kaynaşarak
birleşik fiiller meydana getirirler. Salt anlam da kılış ve oluş
ifade ettiklerinden o isim tabanlarını tülleştirm iş olurlar,
isimden (ad, sıfat, zarf) fiil yaparlar :
alt etmek yardım etm ek yok olmak deli olmak
zarar etm ek sarhoş olmak m ayna olmak tele­
fon etm ek fayrap etm ek gürültü yapm ak m üm ­
kün kılm ak sabreylemek gibi.
Etmek ve olmak bu birleşik fiillerin geçişli ve geçişsiz iki çe­
şidini verirler. Ancak bu yardımcı fiiller bazı çatı ekleri al­
mış olarak da aynı işleyişte görülürler. Başka bir deyimle
birleşiğin alacağı görünüş eklerini bunlar ta şırla r :
edilmek edişmek yaptırm ak olunmak kılın­
m ak eyletm ek gibi.
a.
Bugün en geniş ölçüde etm ek ve olmak, daha az ve
--m yapm ak yardım cıları kullanılm aktadır. U l u l a m a için
révérence) etm ek yerine buyurmak da geçer (kabul bu­
yurm ak) ;
Y A PIBİLG İSİ
315
SÖZ etm ek göç etmek haş etmek oyun etmek
alay etm ek uzun etmek dırdır etmek tedirgin
etm ek boş olmak kul olmak sağ olmak iyi
olmak gelin olmak sağır olmak baba olmak
kötürüm olmak şaka yapmak gürültü yapmak
uçuş yapmak doğum yapmak.
Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 183) salt kılış ve oluş
ifade etmeleri sebebiyle yardımcı fiiller kimi zaman -le- isim­
den fiilleri ve uzatm aları ile anlamdaş birleşikler yaparlar.
düz etm ek X düzlemek yağma etmek X yağ­
malamak pis etm ek X pislemek kötü olmak X
kötülemek iyi olmak X iyileşm ek sıra olmak X
sıralanmak yavru yapm ak X yavrulamak gibi.
Bu da gösterir ki yardımcı fiillerle yapılan birleşiklerde,
öbür nesne olan adlarla yapılanların aksine, ad yalnız bir be­
lirtici değildir, fiilleşmiş ana kavramı taşır.
-'’79. b. Y in e y u k a r ıd a (bkz 5 183) belirttiğim i/ gibi yabancı kelimeleri ancak isim
Iilh a n la rı halinde kabul e d e n dilimiz bunları fiilleştirmek için dahaçok yardımcı
i'iiller ile birleşikler yapm ak yoluna gitmiş, böylece yardım cılar her devirde yabancı
kelimelerin dilimize a k ım ın ı kolaylaştıran bir aracı olm uştur. Bu akım sınırsızdır
ve bu y ü z d e n , yeni bir kavram getirenler biryana, eski yazı dilimizde binlerce Türk
vc basit, veya üreme fiil tabanları yerine çoğu e tm e k ve o lm a k yardım cılarını al
mıy yabancı birleşikler gelmiştir.
Ö yle ki bazı cüm lelerde yardım cı fiillerden başka Türkçe kelime kalm amıştır
• E d ip
tezyid i
g a yret
m iısle fid
o lm a k
n e d a m e tte n ’
Bunun pibi
sunm ak
m ek
X
a rz c tm e k
tem in e tm e k
m ek
Y ukarıda
sa y m a k
o n a rm a k X tam ir e tm e k
onam ak
d ö şe m e k
(aynı
X
X
X
a d d e tm e k
buyurm ak X
u y m a k X tabi o lm a k
ta sd ik e tm e k
te friş
e tm e k
in c in m e k
X
k u lla n m a k X
y a k a la m a k
X
eııırer-
sağlam ak X
istim al e t­
derdest
etm ek
asıllı
birleşik
rencide o lm a k.
yerde) yardım cılarla
yapılm ış
yabancı
fiillerin
öteden beri halk dilinde ve yeni zam anlarda yazı ve ilim dilinde isimden -le- fiilleri­
ne ve uzatm alarına dönüşm elerini g ö ste rd ik ;
316
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
lel'in etm ek X lânetlem ck tekabbül e tm e k X ka h ıtllen ın ek
olm ak X fenalaşm ak
tebahhur etm ek X buharlaşm ak
etm ek X sınıflam ak gibi.
c.
Yeni
niş ö lç ü d e
z a m a n la r d a
y in e
hu
rtro e tm e k
d ille rin d e n
B u n la r d a .ıın ırs ız d ır. Az. y a b a n c ı
ta b a n la r ı
o la ra t
tiikte etm ek
n o t e tm e k
sigorta o lm a k
b a n yo ya p m a k
isim
g e le n
k e lim e le ri g e ­
fiilleşL iriy o ru z :
p ro te sto e ttu ek
iito p etm ek
o lm a k
B alı
y a rd ım c ıla r la
fenn
tasnif
grip o lm a k
cim n a stik y a p m a k
dil b ile n
'y a n
cıırnal etm e k
k a d iik o lm a k
riibıkon
gol ya p m a k
a y d ın la r,
gibi.
k o n u ş m a ,'m im la
bu
k.a-
lıp iç in d e ç o k ve y e rli y e rsiz y a b a n c ı k e lim e k u lla n m a y a ö z e n ir le r :
irrité e tm e k
yapm ak,
D ahası
vai .
fo rc é e tm e k
hatta
em b a llé o lm a k
c h e c k e tm e k
rédacié
ch o q u é o lm a k
full y a p m a k
discuss e tm e k
e tm e k révisé e lm e k
succès
gibi.
so ciétiq u e o lm a k
a p p a n e m e m is é e tm e k (?) .
d.
Yine nesne olan adlarla kaynaşm ış daha bazı fiiller
vardır ki salt kılış ve oluş anlamı taşım am akla birlikte y a r­
dımcı fiillere benzer bir işleyişle, yani adm kavramını fiilleştirmek üzere birleşik fiiller yaparlar. Bunlara y a r ı y a r ­
d ı m c ı f i i l l e r (verbe semi-auxilliaire) adını veririz (al­
mak verm ek bulmak işlemek görmek, koşm ak).
yol almak tedbir almak ara verm ek karar ver­
m ek iş görmek vazife görmek son bulmak şifa
bulmak şirk koşm ak şart koşm ak suç işlemek
günah işlemek gibi.
Bu
y a rı
y a r d ım c ıla r la
fiili
e le
a lıp
onun
y a p ıla n
ü z e r in e
i-j görm ek
b ir le ş ik le rd e
an ak a v ra m d a
X
g ö re ı
sarı
de
an ak a v ra m ı
ta ş ıy a n
ü re m e
yapm aya
k a lk ış m a k
koşm ak
X
k o jtıl
a d tır .
Y a rd ım c ı
a b e s tir ;
gibi.
3. Bağlam Öbeği Kalıbında :
280.
Bağlam Öbeği kalıbındaki birleşik fiil tabanları aynı
kalıpta birleşik isim tabanları gibi anlam ve şekil ilişkilerine
göre yapılmıştır. Yani onlar gibi belli şa rtla r içinde oluşmuş
birleşiklerdir. Bunları ya iki adfiil (m astar) halinde, yada
YAPIBİLGİSİ
317
birinci fiili -ip zarffiili şekline koyarak gösteririz (satmak
savmak X satıp savm ak). Birinci balde ber iki fiil (.sattım
.savdım), ikinci balde yalnız son fiil çekime tabi olur (satıp
savdım).
Yine isimden koşma takım larda olduğu gibi fiilden koş­
ma takım larda da her iki kelime birbirini tasvire yaram akta
olduğundan aralarında kesin bir sıra yoktur. Ancak iki fiilin
oluş ve kılmış sırasına göre bir tertiplenme meydana gelir. O
da sabit (atıp tutm ak), veya yerine göre değişken (gidip
gelme}: gelip gitm ek) olabilir. Bunun dışında isimden koşma
takım larda gördüğümüz (bkz § 273) sesçe istiflenme bunlar­
da da görülür :
sayıp dökmek yeyip içmek batıp çıkm ak bık­
m ak usanmak silip süpürmek yazıp çizmek
tellemek pullamak pişirmek kotarm ak saçıp
savurmak kasıp kavurm ak gezip tozmak gibi.
Türeyişten fiil kalıbında da iki fiil bir birleşik fiil teşkil
eder. Bunlar edeleme fiillerini berkitme yollu yapılmış görü­
nür :
verm ek veriştirm ek sürüp sürüştürmek sorup
.soruşturmak sarmak sarmalamak bulup buluş­
turm ak takıp takıştırm ak gibi.
Bağlam öbeği kalıbındaki birleşik fiiller türlü çatı görü­
nüşlerinde de aynı anlamı sürdürebilirler. Bu takdirde ekseri
iki fiil aynı zamanda çatı ekleri alır :
Yendi içildi. Asıldı kesildi. Sarınıp sarmalan­
mış. Dökündü saçındı. Yaptırıp ettirdi. Döğüş­
tüler söımştüler. Batırdı çıkardı, gibi.
Yalnız son fiile geldiği de olur (alıp satılmak
m ek).
çekip çevirt­
Bu birleşik fiil tabanlarından ve bunların türlü çatı gö­
rünüşlerinden üreme isimler (ad, sıfat, zarf) koşma takım
318
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
kalıbında birleşik isimler arasında görülür (bkz § 273 alım
satım açık saçık düşe kalka). Özellikle bu koşma takım
kalıbındaki birleşik fiillerden gelen duruk fiiller geniş ölçüde
isim tabanları olarak kullanılırlar. Bunlar da çekimde olduğu
gibi iki türlü ekleme ile yapılmış bulunurlar.
a. Her iki fiil aynı eki alm ıştır :
(üış veriş yeyecek içecek - kaçma göçme gelen
giden konar göçer okur yazar derme çatma
bıkmaz usanmaz görmüş geçirmiş bata çıka
bağıra çağıra kırmadan dökmeden gibi.
b. Birinci fiil ~ip zarffiili ekini alıp yalnız ikinci fiile -çe­
şitli duruk fiil ekleri getirilir :
gezip tozma yatıp kalkm a gidip gelme bitip
tükenm iş gelip geçici alıp verecek basıp geçe­
rek arayıp tarayıp durup dinlenmeden gibi.
Bağlam kalıbında duruk fiiller bazan doğrudan doğruya,
yani çekimli fiil şekilleri kullanılmış olmaksızın üretilm iş gö­
rünürler :
emme basma biçer bağlar biçer döğer durmuş
oturm uş büyüm üş küçülm üş doğma büyüme
ölen kalan gibi.
Bağlam öbeği kalıbında fiillerden de bazan bir teki bırakıl­
mış kelime olabilir :
yalvarıp yakarm ak ovanp onarmak
çevirmek değiş tokuş gibi.
evirm ek
Y A PIB İL G İSt
319
II. Kısım
K E L İ M E
Ç E K İ M İ
281.
İkinci bölümün giriş kısmında genişçe belirttiğimiz
gibi Türkçenin kelimeleri sekiz sınıfa ayrılırlar ve bunlar söz
içinde farklı işleyişler alarak ilişkilerine göre türlü çekim ek­
leriyle birbirlerine bağlanırlar. Aşağda kelime sınıfları sıra­
sıyla bunların vasıflarını, işleyişlerini ve çekim ekleri alarak
uğradıkları değişiklikleri gözden geçireceğiz.
1 . Dilim : A d
I. A D L A R V E Ç E Ş İT L E R İ
Gerçekte, veya tasavvurda bir varlığa ad olan kelimelere
a d (substantif) deriz :
taş
kavak
güvercin Turgut
düşünce gibi.
güçlük
.şeref
Bunlardan birtakım ı duyularımızla kavranır bir gerçek­
liği olan varklıkların, nesnelerin adlarıdır (ta,ş kavak güver­
cin T urgut). Bunlara y o ğ u n a d l a r (nom concret) deriz.
B irtakım ı ise maddî varlıklara, nesnelere değil, vasıflara ma­
nevî kavram lara ad olurlar (güçlük şeref düşünce). Bun­
lara da y a l ı n a d l a r (nom abstrait) adını veririz. Buna
göre adlanan kavram ları da y o ğ u n k a v r a m l a r (concept concret) , v e y a l ı n k a v r a m l a r (concept abstrait)
diye anarız. Sadece «Bu hir kavramdır.» dediğimiz zaman ise
bir yalın kavram anlarız.
320
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Öbür kelimeler gibi adlar da bir k o nm u ş a n l a m
(sens fondamental) taşırlar. Buna adın a s ı l a n l a m ı (sens
propre) deriz. Birçok adlar a n l a m c a y a y ı l ı p (par ex­
tension) konmuş anlam lar çevresinde ve dışında bazı y a n a n l a m l a r (sens accessoire) yüklenmiş bulunurlar. Mese­
lâ ayak insanda ve hayvanda basma, yürüme organıdır. F ak at
iskemlenin, masanın, gölün, ırmağın v.b. da ayağı olur. Halk
şiirinde ise bu kelime k a f i y e anlamına gelir. Bu sonrakiler
hepsi kelimenin ü r e m e a n l a m l a r ı (sens dérivé) sayılır.
Anlam genişlemesi yoluyla çoğu zaman yoğun anlamlı
bir ad bir de yalın anlam kazanmış bulunur. Bazan da aksine,
yalın anlamlı bir ad bir de yoğun anlam alır :
yürek ~ bir organ , cesaret destek r. bir direk ,/
yardım yol =: geçilen yer / usul, aksine çıkış
bir davranış , çıkılan yer pislik ■=. bir vasıf /
bir nesne gibi.
Adlar asıl ve yan anlam larının dışında ilişki ve benzerlik
yoluyla başka bir kavram karşılam ak üzere de eğriti olarak
kullanılırlar. Bu kullanışa m e c a z (figure de mot) deriz.
yuva CCS ev ekm ek — geçim maşa
aracı
iosun ■- gürbüz çocuk sopa =r dayak koltuk —
m akam gibi.
Mecaz doğrudan doğruya nesnenin adı olmaz, kavram ı güçlen­
dirmek ve renklendirmek için adın yerini tu lar. Bununla be­
raber alışılmış mecazlara kelimenin m e c a z l ı a n l a m ı de­
riz. Bir çok yan anlam lar ve terimler de mecaz yoluyla gelişmi.şlerdir, krş § 181.
282.
Yoğun adlardan birtakım ı ancak bir tek varlığı, ve­
ya belli bir topluluğu göstermeye yararlar :
Turgut Sarman (kedi) Adana Norveç Türkler
gibi.
Y A PIB İL G İSİ
321
Bunlara ö z l ü k a d î a r (nom propre) deriz.
Yalın kavram lara, yada bir cinsin herbir tekine ad olabi­
len kelimeleri ise c i n s a d l a r t (nom commun) diye anarız;
çocuk
tavşan
söğüt çayır
gibi.
güçlük
sevinç
Ba.şlıca kişi adları, soyadları, yer adları millet, din, ad
lan, makam ve kurum adları özlük adlar olurlar. Bunlar ya
zıda ilk harfleri büyük yazılmak suretiyle belirtilirler. Türlü
belirtme öbekleri kalıbında birleşiklerden özlükadlar da böyl
yazılır, bkz § 3 ;
Erdoğan Demirtaş (fakat Mehmet Ali Ali
R iza) Çolakoğlu Taşkapıh Akhisar Beypazarı
Akdağmadeni Yeşilırnıak Rumeli Köktürklcr
Karakoyunlular Kızılay Başbakanlık Katolikler
gibi.
Soy ve yer adlarında yaygınlaşan bu birleşik yazılışa k ar­
şılık geniş anlam da birleşiklerden ve s a n ö b e k l e r i tiden
meydana gelen özlük adlarda ayrı yazılış devam eder. Oza­
man her kelimenin ilk harfini büyük yazarız ;
Ziraat Bankası Küçük Çamlıca Tarım Bakanlığı
A lt ay Dağları Am erika Birleşik Devletleri Tür­
kiye B üyük Millet Meclisi Sultan Mahmut Şah
İsmail Yavuz Sultan Selim EmruUah Efenek
Süleyman Paşa Ali Bey.
Özlükadlara çekim ekleri getirildikte ekin bir kesme işa­
retiyle ayrılm ası faydalı olabilir' (A nkara’ya îhsan’ın Dadaloğlv’v.dan), yapım elderi getirildikte doğru olmaz (Bursah Arapça A tatürkçülük). Özlükadlar kullanış, üretim ve
birleşim yollarıyla cinsadı, sıfat ve fiil sınıflarına da girseler
Türkçeniu Grameri I’
.'/
322
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
yazılışlarında büyük harfle başlamak eğilimi çoğu zaman ha­
kim olur ;
bir Ingiliz (Ura) bu malın Avrupası Van kedisi
Osmanlı kadın Japon gülü Mehmetçik Turancı
Türkleşmiş Batılılaşmak gibi.
II. ADLARDA SAYI
?. Cinsadları adı olduklan cinsten bir tek varlığı, yada
belli bir parçayı gösterirler :
ağaç
kum
kaz
kadın
duygu
görüş
gibi.
Bu yalın halleriyle adlara t e k l i (singulier) deriz. Burada
tek, veya parça aynı zamanda bir cinsi, yada bir bütünü tem ­
sil eder.
Aynı cinsten birden çok varlıkları anlatm ak istediğimiz
zaman bu adların sonuna bir -Zer eki getiririz :
ağaçlar kumlar kazlar kadınlar duygular gö­
rüşler gibi.
Bu haldeki adları da ç o k l u (pluriel) diye anarız.
Bir takım cinsadları çok sayıda bir topluluğa ad olmuş­
lardır. yani tekli halleriyle toplu bir çokluğu ifade ederler ;
ordu
bölük
sürü takım küm e
hevenk gibi.
öbek
dizi
Bunlara t o p l u l u k a d l a r ı (nom collectif) deriz. Bunlar
da çoklu eki alıp birden fazla toplulukları ifade edebilirler
frjrdular bölükler sürüler).
Aynı cinsten tekleri toplayan ve kapsayan kap, veya bağ
adi da topluluk adı olarak kullanılabilir :
YAPIBİLGİSİ
bir avuç
323
(fındık) iki demet (çiçek) üç çuval
(patates) gibi.
Çoklu ekini kimi zaman sayıca değil, mikdarca çokluğu
anlatmak, kavramı genişletmek ve obartmak için kullanırız.
B unlara o b a r t m a ç o k l u l a r ı (pluriel emphatique) adını
veririz, krş § 153 :
baklavalar, börekler kürkler, şapkalar ateşler
içinde kanlara boyanmış yerlerde yatm ak
havalara sıçramak gibi.
Özlük adlar bir tek varlığa ad oldukları için mantıkça
çoklu eki alamazlar. Ancak bir topluluğu anlattıkları, millet,
cemaat, boy, aile v.b. adı oldukları zaman çokludurlar :
Uygurlar
Müslümanlar Avşarlar
Türkçüler gibi.
Osmanlılar
Turgutlar dediğimiz zaman da Turgtıd’un evini ve ailesini
kastetm iş oluruz.
Bunun gibi bir kimseyi, yada bir yeri benzerleriyle bir­
likte anlatm ak istediğimizde özlük adlara çoklu eki getiririz,
krş § 153 :
Fuzulîler, Bakiler, Sinanlar 16. yüzyılda Türk
sanatını yükselttiler. Bir süre Nice’lerde,
Riviera’larda gezip tozmuşlar gibi.
Sayı sıfatları çoklu anlamı getirdiği için Türkçede sayı
sıfatı almış adlar çoklu eki almazlar (üç gün beş çocuk
yedi m etre). Ancak bazan bilinen kişiler, veya nesneler top­
luluğuna ad olmak üzere doğrudan doğruya sayı sıfatlarına,
yada onların belirttikleri adlara çoklu eki getirilm iştir :
Kırklar Yediler Otuzhe.şler Dört Büyükler Yedi
Deliler K ırk Haramiler Alt% Kızlar Çiftehavuzlar (İstanbul) Beşevler (Ankara) gibi.
324
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
III. A D LA R D A B E LİR TM E
28). Özlükadlar bir tek, dolayısıyla belirli bir varlığa ad
olmuşlardır. Gerçekten Ahm et ve Doğanca dediğimiz zaman
yalnız bir tek kişiyi, veya yeri kastederiz. Bu adlar bir cinsin
tekleri olarak kullanılamaz. Ancak bu kişi ve yerlerin de
a d a ş l a r ı olur. Her köyde birçok Ahm et ve Türkiye’de
Doğanca adında birçok köy vardır. Adaşları ad ve sıfattakım ları kurarak ayırdederiz, bkz 5 432 :
Balcı Ahm et Topahn Yusuf Dursunoğlu Cevat
III. Selim
Yultarı Doğanca Büyük Çekmece
Marmara Ereğlisi Batı Trakya gibi.
Lâkaplar ve soyadlanyla belirtme Batı dillerine uyularak te r­
sine çevrilmiştir :
Ahm et Balcı
Yusuf Topal Cevat Dursunoğlu,
hatta Selim III.
Cinsadları ise aynı cinsten herhangi bir teki gösterebile­
ceklerinden belirli, veya belirsiz olabilirler. Cinsadının bu du­
rumuna s a l t h a l (cas absolu) deriz. Türkçede salt hal adm
ek almamış yalın şeklidir. Ancak adın yalın çoklusu da salt
halinde sayılır. Bir ck alan bütün Öbür haller ise d o l a y ı l ı
h a l l e r (cas oblique) adını alırlar.
Sait hali ile adlan tekli ve çoklu olarak bütün bir cinsi,
anlatmak için olduğu gibi o nesneden bir mikdarı kastederek
de kullanırız. Bu sonuncu kullanışa b ö l ü k h a l i (cas p arti­
tif) deriz :
Süğlün ormanda yaşar. Elma besleyici bir m ey­
vedir. Sabahları süt içerim. Orhan köyden ha­
berler yetirdi, gibi.
Türkçede adlan belirtme usulleri çeşitlidir. B e l i r l i
(défini), yada tam b e l i r s i z (indéfini) kılmak için adlara
YAPIBtLGtSİ
325
belirtme sıfatları getiririz. Belirsiz sıfat olarak hir önüne gel­
diği adı belirsiz kılar (bir adam bir oyun bir mesele). Buna
karşılık adlara işaret sıfatları getirmek suretiyle onları be­
lirli yapmış oluruz (bu kadın şu ağaçlar o ödeme).
Söz içinde vurgu değişikliği ile de adları belirli, veya be­
lirsiz kılabiliriz. Öyle ki cümlede kim.se, veya nesne olan ad
cümle vurgusunu üzerine çekiyorsa belirsizdir, bu vurgu
yüklem üzerinde kalıyorsa ad belirli olur :
A yşe buradan yeyedck götürdü. A yşe buradan
yeyecek götürd'ü. Izmirden çoeukl'ar geldi. îzmirden çocuklar geld'i(ler) giM, bkz § 94.
285. N ihayet adın bazı başka çekim halleri de adlan be­
lirli kılmaya yarar.
1. K i m i n h a l i eki olan -in aynı zamanda belirtici­
dir. Başka bir deyimle kimin hali belirli bir hal olduğundan
teşkil ettiği adtakım m da belirten ad da belirli olur, bkz § 291.
Dolayısıyla bu adtakım m a b e l i r l i a d t a k ı m ı deriz.
(ağacın kabuğu evin kapısı kuzunun başı). Buna karşılık
belirten adın kim hali, yani salt hali ile yapılmış adtakımmda
birinci ad belirsiz olduğundan takım da belirsiz olur. Buradan
b e l i r s i z a d t a k ı m ı adını alır ( ağaç kabuğu ev kajnsı
kuzu başı).
2. K i m i h a l i eki olan -i aynı zamanda belirticidir.
Başka deyimle kimi hali belirli bir hal olup cümlede nesne
olan ad bu hale konduğunda b e l i r l i n e s n e olur (M ek­
tubu almışlar. Tavuğu kestim . İşçiyi gönderecek). Buna kar­
şılık cümlede nesne olan ad kim halinde, yani salt halde ise
belirsiz olur ve b e l i r s i z n e s n e adını alır (M ektup al­
mışlar. Tavuk kestim . İşçi gönderecek), bîtz § 440.
3. l y e l i k ekleri de adı ki.şiye, yada nesneye tahsis
ederek belirli kılarlar. Başka bir deyimle iyelik eki ada bir
ikinci kavram ekler ki belirtme öbeklerinde olduğu gibi bun­
lardan biri ötekini belirtmeye y arar (baba-m / bcn-in babası
326
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
eller-iniz / siz-in eller). Bu sebeple iyelik eki almış adlar
cümlede nesne olduklarında her zaman kimi halinde bulunur­
lar ve belirli nesne olurlar (Baba-n-ı gördüm. Eller-im-i y ı­
kam alıyım). Eski Osmanlıcada ve Anadolu ağızlarında bazan
nesnenin burada da kim halinde kaldığı görülür (Başın keserüm. Evüm yıktı. Ayagun öpem).
Söz içinde belirtme öbekleri geniş ölçüde belirtme işleyi­
şini yerine getirirler. Bunları sözdizimi bölümünde göreceğiz,
bkz § 417 v.i.
rV. A D LA R D A ÇEKİM
2S6.
A dlar söz içinde başka kelimelerle olan ilişkilerine
göre farklı hallerde bulunurlar. Bu haller onlara gelen bazı
eklerle belirtilir. Farklı hallere a d ı n h a l l e r i (cas), bir
adın bu türlü ekler almasına ise a d ç e k i m i (déclinaison)
deriz. Yukarıda gördüğümüz gibi adın hiç ek almamasını da
bir hal sayarız. A d ç e k i m i e k l e r i (désinence easuelle)
aslında adlara ve zamirlere gelen yapılıklardır. F ak at dilimiz­
de sıfat, zarf gibi fiiller dışında başka kelime sınıfları da ad
yerini tuttuklarında adçckimi ekleri aldıkları için daha geniş
anlamda i s i m h a l l e r i ve i s i m ç e k i m i terim lerini de
kullanırız:
Yeni Türkçede —kelime yapımı işleyişleri ağır basan
-lik -ci -imsi gibi ekler biryana bırakılırsa— on kadar adhali
vardır, diyebiliriz. Bunları sözdizimindeki i:-;lekliklerine göre
iki bölüme ayırırız. 1. İ ç ç e k i m h a l l e r i (déclinaison
interne), 2, D ı ş ç e k i m h a l l e r i (déclinaison externe).
A. İççekim Halleri :
Adların 6 iççekim halleri vardır. Bunları pratik te k im f
soru zamirinin beklenen cevabına göre adlandırıyoruz :
1. kim hali
2. kirni hali
ev
ev-i
E v boyandı.
Ev-i gördüm.
Y A PIB İL G İSİ
3.
4.
5.
6.
kime hali
kimde hali
kimden hali
kimin hali
ev-e
ev-de
ev-den
ev-in
327
Ev-e gidiyorum.
Ev-de hekleyorum.
Ev-den geliyorum.
Ev-in damı
B.. K i m h a l i , yukarıda da gördüğümüz gibi, adın çekimce
y a l ı n h a l i (nom inatif), eksiz halidir. Yine yukarıda işaret
ettiğimiz gibi bölük hali anlatımında da kullanılır. Ancak
söz içinde omm en yaygın işleyişi birşey yapanı ve olanı gös­
termek, yani cümlenin kimsesi olm aktır (Taş camı kırdı. Cam
kırıldı).
Kim halinde adlar bir kimseyi adı, unvanı, veya bir vasfı
ile çağırmada da kullanılır :
Zeynep!
Baha!
Arkadaş! Hanım!
Gocuklu! gibi.
Arabacı!
Yalın adın bu ünlem gibi kullanılışına ç a ğ r ı h a l i deriz,
bkz § 109, 104.
Y ukarıda (bkz § 285) ve aşağıda (bkz § 292, 440) gördü­
ğümüz gibi salt haliyle adlar belirsiz adtakım larında belirten
ve cümlede belirsiz nesne olarak da kullanılırlar (ev kapısı
Tavuk kestim ).
b.
K i m i h a l i adın söz içindeki geçişli fiilden doğrudan
doğruya etkilenmesi durum udur :
Taş camı kırdı. Kedi sütü içiyor. Takımları
götüreceğim.
Bundan dolayı ona e t k i l e n m e h a l i (accusatif) de­
riz. Ancak bu etkilenme çok defa da itibarî olur :
K itabı okudum.
Gelmeyi düşünmüşler,
leri göreceksiniz.
ö rn ek­
Y ukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 285) kimi halinde nesne
olan ad doğrudan doğruya etkilendiği için belirli nesne adını
alır.
328
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
287.
Özlükadlar ve belirtilmiş adlar aslında tek varlığa
adoldukları için cümlede nesne olduklarında kimi haline gi­
rerler, yani belirli nesne olurlar :
Dündarı çağırdık. Viyanayı tanır mısın? Bu
hesabı kapatın. Resmini gösterdi gibi, bkz § 285.
c.
K i m e h a l i adın yönelme, g i r m e h a l i (datif),
k i m d e h a l i adın durma, k a l m a h a l i (locatif), k i m ­
d e n h a l i ise ç ı k m a (ab latif), uzaklaşma halidir :
Eve gidiyorum.
Evde oturuyorum.
yorum. gibi.
Evden geli­
Bu üç hal adın zaman ve mekân içinde yer ve yön gösterme
halleridir. Bu halleri ile bu adlar fiilin oluştuğu yerleme
(localisation) şartlarını belirtirler. Bu sebeple onlara y e r
y ö n h a l l e r i (cas locaux) adım veririz. Bu hallerdeki ad­
lar ençok cümlede i s i m l e m e adını alan bir sözdizimi un­
suru olarak kullanılırlar, bkz § 441. Yer yön halleri birçok
zarfların yapımına da girerler, bkz akşama geçende eskiden
§ 135, 137, 139.
d.
K i m i n h a l i adın k a t ı l m a b a l i d i r (génitif).
Bu haldeki adlar sahip olanı, tabi olunanı, kapsayanı göste­
rirler ve bir sahip olunanı, tabi olanı, kapsananı gerektirirler.
Bu sebeple de iki türlü soru açarlar:
— Ne Durmuş-un-dur?
— Durmuş-un ne-si?
Kimin halinde adlar birinci soruyu yüklem ismi olarak
karşılam aya y ararlar :
Güvercinler Durmuşun-dur. Bu bahçe sütçününmüş. Tüfek kardeşimin-di. Yavrular senin ola­
cak. gibi.
Bu bahse sözdizimi bölümünde döneceğiz, bkz § 446.
Kimin halinde adlar ikinci soruya bir belirli adtakım ı ile
cevap verirler :
YAPlBtLGtSt
329
Durmuş-un od a sı Sütçünün ineğ-i Kardeşimin
bahçesi güvercin-in yavrular-ı gibi.
Görüldüğü gibi bu ikinci kullanışta sahip olunan, tabi olan
sonra gelir ve bir iyelik eki alır. Bu belirtme öbeği kalıbım
aşağıda göreceğiz, bkz § 291.
Özlükadlar ve belirtilmiş adlar (bkz § 284) adtakımlarında katılan durumunda kimin halinde görülürler (çocuk çorabı,
fakat Em rc’nin çorabı şu kadının kocası saat-im-ın camıj.
Ancak özlükadlar başka bir kullanışta kim halinde de bulu­
nurlar (bkz § 292 Konya Belediyesi Erzurum Valisi).
ikinci ad daha belirli ve sınırlı hallerde yalın olarak da
kullanılır :
Bakkalın çocuk
muhtarın kısrak
Nalbandın Yusuf.
sizin yeğen
-in eki sesliyle biten tabanlardan sonra bir n alır (dedemin,
dede-yin yerine), bkz § 310.
B. Dışçekim H a lle ri:
288.
Türkçe tarihi boyunca daha çeşitli adçekimi ekleri
yaratm ış olup bunlardan birtakım ı az, veya çok canlı üretim
ekleri olmuşlar, birtakım ı ise daha çok üretime yaram akla
birlikte azçok çekimdeki işleyişlerini de muhafaza etmişler­
dir. Buna göre daha az işlek çekimekleri vardır ki bunların
yarattıkları isim çekimi haillerine de d ı ş ç e k i m h a i l e r i
diyoruz. Bunları ek halinde takılar saymak da yanlış değil­
dir, bkz § 333.
Adların 4 dışçekim halleri vardır ki bunları da pratikte
kim? soru zamirinin beklenen cevabına göre adlandıracağız :
1.
2.
3.
4.
kimle hali
kimce hali
kimli hali
kimsiz hali
ev-lc
ev-ce
vv-U
e v s iz
Ev-le değişirim.
Ev-ce bekledik.
Ev-li bağ (ayrıca sıfat).
E v s iz kalmışlar.
330
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
a. K i m l e h a l i adm başlıca b i l e l i k h a l i (Bxçàk-Ut
kesti) ve b i r l i k t e h a l i (sociatif, Doktor-la geldiler)
gibi iki farklı durumunu karşılar. Vurgusuz olan bu ek ile ta ­
kısından gelmekte ve genç bir ek olup hâlâ aslı olan takı ile
yanyana ve aynı anlatım da yaşam aktadır. Eski Türkçedeki -in
ekini iterek (adag~tn X ayak-la) yerini tutm uştur, bkz §
147.
Bu iki ek konuşma dilinde yenisi eskisi tarafından uza­
tılmış bir birleşik olarak da kullanılır, krş § 156 :
gözlen başlan ayaklan diziyîen korkuylan gibi,
n ile biten adlardan sonra ek tam benzeşmeyle -nen şeklini al­
mış (tren-nen kadın-nan), sonra da bu şekil yer yer genel­
leşme istidadını gösterm iştir (eşeknen kayıknan çapaynan).
Kimle halinde adlar da yer yön hallerindekiler gibi ençok
cümlede isimleme olurlar ve yukarıda gördüğümüz gibi hal ve
zaman gösteren birçok zarfların yapımına girerler, bkz zorla
tathhkla zamanla § 151.
289.
b. K i m c e h a l i adm g ö r e l i k h a l i (équatif)
diye adlandırılabilir. Ancak vurgusuz olan bu ekin anlatımı
çok çeşitlidir. Kimce halinde adlar birçok takı öbeklerini an­
lamca kar.şılarlar :
hesapça (hesaba göre) arkadaşça (arkadaş ola­
rak) milletçe (millet bütünüyle) orduca, (ordu
tarafından) malca (mal yönünden) yıllarca (yıl­
la r boyu) kazca (kaz gibi) kılca (kıl kadar)
gibi.
Kimce halindeki adlar lügat değeri kazanmaya çok y a t­
kındırlar, Pek çeşitli anlam larda -ce zarflarını ve sıfatlarını
yukarıda gördük, bkz Önce baçlıca Türkçe § 129.
c.
K i m l i h a l i adın d o n a n m a (m unitif), b e z e n ­
m e h a l i d i r (zıt anlamlısı kim siz hali).
Sahip olma, birlikte olma, taşım a gibi anlatım ları da v ar­
YA PIBİLGİSİ
331
dır. -li eki vurguludur. Kimli halinde adlar söz içinde sıfatla­
rın ve zarfların yerini tutarlar.
çantalı adam şemsiyeli kadın tasmalı köpek
haberli gelmek şapkalı oturmak atlı gitm ek
gcyimli yatm ak gibi.
Bu kullanışta kimli ve kimle halleri çoğu zaman anlamca bir­
birlerine yaklaşırlar :
arabalı gitm ek >< arabayla gitm ek hesaplı har­
camak X hesapla harcamak.
Ancak -li eki dahaçok sabit anlamlı sıfatlar yapmaya yarar
olmu.ştur, bkz tatlı değerli korkulu § 157.
d.
K i m s i z h a l i adın g i d e r m e (privatif) y o k ­
s u l l u k h a l i dir. Kimli halinin, bazı yerde de. kimle halinin
zıt anlamlısı olur, -siz eki de vurguludur.
paltosuz adam A ziksız kaldık. Sensiz olmaz.
Tehlikesiz değil. Hazırlıksız yola çıkm ış gibi.
-siz eki de dahaçok sabit anlamlı sıfatlar üretiminde kullanılır
olmuştur, bkz öksüz soysuz akılsız Ş 168.
V. ADTAKIMI
290.
Yukarıda kimin halini açıklarken bu haldeki adların
bir sahip olanı, labi olunanı, kapsayanı gerektirdiklerini be­
lirtm iştik, bkz § 287. F akat aslında iki ad arasında bu ilişki­
nin iki türlü kurulduğunu gösterdik, bkz § 285. Bunlardan her
iki.sine, yani kimin, veya kim halindeki bir ada iyenk eki al­
mış bir adın gelmesiyle ortaya çıkan k e l i m e ö b e ğ i ne
a d t a k ı m ı (rapport d ’annexion) deriz (ağacın dalı
ağaç
dalı).
Adtakımı aslında bir sözdizimi birliği olup belirtme öbek­
lerinden biri sayılır. Bu sıfatla onu o bölümde inceleyeceğiz,
m m
■
« i #
iB
BfíW
âı.-âÊÊ^
•WT
'
^mppiinp^
"3^B.
. ..
■
m m m *np<.
'Î^ÂSÎ-
♦ m
r»w««Iİ||igp
m-
JöLiteii.-
■ .y şl^ ğ tğ ^
H ü^ll^g^lim
'i f l l É I
.J b | M
|M n ^ ||H ||^ .
* » u .:.« * * y
'’¡¡Ê Ê Ê Ik - Ê Ê t'''
334
T Ü R K Ç E N lN G R A M ER İ
Mehmed’in tarlası
AnibaTin mezarı
dostu gibi.
amca-n-ın
Başka kullanışta kim halinde de görülürler, bkz § 293.
B. Belirsiz A d tak ım ı:
292.
Kim halinde bir katılan ad ile iyelik eki getirilmiş
bir katkıalan adtan oluşmuş adtakım ına belirsiz adtakımı
adım veriyoruz :
ev bahçesi at kuyruğu çocuk çorabı ceviz
kabuğu gibi.
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi dilimizde öncekinden anlatım ­
ca farklılaşmış olan bu adtakımı da aslında bir belirtme öbeği
olup ona b e l i r s i z sıfatım vermemiz ancak itibarîdir. Bu­
nunla onun öncekinden daha az belirtici olduğunu anlatm ak
isteriz. Gerçekten bu çeşit bir adtakım ında katılan ad katkıalanı anlamca daha az sınırlar. Belirli adtakım ında katılan ad
katkıalan nesneyi belli bir varlığa m alettiği halde belirsiz adtakımında bir cinsten bir türe maleder. Başka bir deyimle
meydana gelen kelime öbeği bir cinsten bir türün adı olur
(çobanın köpeği y, çoban köpeği keserin sapı x keser sapı),
krş § 264.
Belirsiz adtakımı cinsadı olarak kullanılmaya daha elve­
rişlidir. Bu sebeple yukarıda gördüğümüz gibi geni.ş ölçüde bir­
leşik kelime yapımına yarar (göztaşı kctenhclvası ayakkabı).
Bu yoldan bir cins varlığın tab iatta pekçok olan türlerini ve
çeşitlerini adlandırırız :
kızkuşu devekuşu arıkuşu tarlaku-şu karkuşu
v.b. ayçiçeği ateşçiçeği kmaçiçcği boruçiçeği
düğün çiçeği v.b. çakm aktaşı kireçtaşı alçıtaşı
kum taşı biîeğita.şı v.b. gibi.
Bununla birlikte belirsiz adtakım ı kimi zaman bir cins
varlığın (katıJanm) parçalarını, veya şekillerini ayırdetm eye
yarar :
YAPIBİLGİSt
335
zeytin yağı X zeytin tanesi kuzu haşlaması X
kuzu kızartması.
Çoğu zaman belli bir türün adı cinsin adına katılarak o türün
mensup olduğu cinsi açıklamaya yarar :
kuğu kuşu
çınar ağacı mermer taşı
gibi.
nisan ayı
293.
Katılan durumunda özlükadların kimin halinde bu­
lunmaları esastır, bkz § 287, 291 Em rc’nin kitabı Fatihin
ölümü. Ancak özlükadlar yine özlükadlar, yeradları, kişi, soy,
topluluk, orun ve kurum adları alan bir adtakımmda katılan
olurlarsa kim halinde kalırlar. Başka bir deyimle bu adtakımları belirsiz adtakımı şeklinde plur ;
tstanbul Şehri Marmara Denizi Dadaloğlu Karamanoğulları Erzurum Valisi Konya Belediyesi
Trabzon Lisesi Merkez Bankası gibi.
Katılan durumunda belirtilmiş adların da kimin halinde
bulunmaları esastır, bkz § 287, 291 saatimin camı amcanın
dostu bu kadının kocası). Ancak yukarıda işaret ettiğimiz
gibi (bkz § 290) Eski Türkçeden buyana kimin halinin gide­
rek yayılması ve bunun iyelik eki almış adları kapsaması, kimi
hali için olduğu gibi, (bkz § 285 eviim y ık tı) daha yeni za­
m anlarda gerçekleşmiştir. Bu tarzda deyimler ve birleşikler
halinde belirsiz adtakımı örneklerine Anadolu ağızlarında ve
nadir olarak yazı lehçemizde rastlanır ;
kardaşt oğlu halam kızı anam südü babam evi
yüzü suyu ebem kuşağı gözüm nuru başın sa­
dakası gibi.
Belirli adtakım ım n olduğu gibi (bkz § 291 kadının güzeli)
belirsiz adtakım ım n da sıfattakım ını tersine çevirip adtakımı
kalıbına sokulmuş bir çeşidi vardır. Burada da katkıalan ad
olarak kullanılmış bir sıfattır, ama çoğu zaman bu sıfat da
zaten belirgin vasfı ile alınmış bir adtan başka birşey değil­
dir :
336
T Ü R K Ç E N lN
gram er
!
deli Sabri X Sabri delisi aptal kapıcı X kapıcı
aptalı baba adam X adam babası ayı Osman X
Osman ayısı gibi.
Burada katılan «gibi olan» anlamını alır. Bu adtakım ı edebi­
y atta çok yaygın ve sevilen bir mecaz kalıbı teşkil eder ve
b e n z e t m e a d t a k ı m ı (annexion figurative) adını alır :
gönül bülbülü
aşk rüyası talih güneşi
ışığı gibi.
üm it
Ancak biz bir sıfatı katkıalan olarak kullanıp onunla doğ­
rudan doğruya obartm a anlatım ı getiren belirsiz adtakım ları
da yaparız :
para delisi kadın düşkünü şöhret budalası baba
şımarığı gibi.
Bunları öncekilerle kanştırm am ah, krş § 266.
N ihayet belirsiz adtakım ının bir çeşidi daha vardır ki bir
tü r takı öbeklerini meydana getirir. Bunlar aslında yer, yön,
çağ, ilişki adlarının katkı alması ile oluşmuş belirsiz adtakım larıdır :
masa üstü deniz dibi şehir içi ırm ak boyu dağ
ardı ayak ucu saçak altı edep dışı öğle üzeri
ortaklar arası gibi.
Bu adtakım ları ad, sıfat ve zarf olarak kullanılırlar (deniz­
altı olağanüstü hal adamboyu derin). F ak at yer yön halleri­
ne konduklarında bir takı öbeği niteliği kazanırlar. O zaman
bu yer yön adlarına adı ka tkı alan takılar deriz ki onları ye­
rinde göreceğiz, bkz § 335 :
ırm ak boyuna masa üstünde şehir içinden gibi.
C. AdtakunJarının Ç e k im i:
294.
Belirli ve belirsiz adtakım ları tek kavram halinde
yalın adlar gibi çekim ekleri, birleşik ad sayıldıkları ölçüde de
Y A PIB tL G tS İ
337
yapım ekleri alırlar. Her iki türlü takımda ve her iki halde
eklerin bir iyelik eki üzerine gelmesi sözkonusu olup bu da
bazı değişikliklere yolaçar.
Çoklu eki her zaman kimin hali ekinden önce gelir (ağaç
lar-tn dal-lar-i y%l-lar-m emcğ-i). Çoklu ekinin sondaki iye­
lik ekinden de her iki türlü adtakımmda önce gelmesi esas­
tır (kuşun kanat-lar-% ktrçiçek-ler-i). Bu türlü ekleme bir­
leşik ad olmuş belirsiz adtakım larında da devam eder. Yani
birleşik kelimenin çoklusu sonundaki iyelik ekinden önce bir
4er- eki getirmeyle, adeta bir i ç e k l e m e (infixation) ile
yapılır :
ateşböceğ-i > ateşböceği-ler değil, ateşhöcekler-i, sakızağacı > sakızağacı-lar değil, sakızağaç-îar-t, gözyaşı > gözyaşı-lar değil, gözyaş-lar-% Karamanoğlu > Karamanoğlu-lar de­
ğil, Karamanoğul-lar-ı, gibi.
Bununla birlikte bazı kaynaşmış birleşiklerde çoklu ekinin ke­
lime sonuna kaydığı görülür :
yüzbaşı-lar kolağastlar kahvaltılar ayakkabı­
lar X ayakkap-lar-t elbeziler denizaltılar gibi.
Adçekimi ekleri adtakım larına geldiklerinde iyelik ekiy­
le karşılaşırlar ve onun çekimine, yani iyelik zamirlerinin çe­
kimine uyarlar, bkz § 313. Bu da iççekim hallerinde yalın ad­
lara gelen eklerin — bir koruma sesdeşi olsun, olmasın — bir
n sesi a r a y a k a t m a la n (intercalation) şeklinde olur. Esas­
ta belirli ve belirsiz adtakım lan aynı adçekimine tabi olurlar ;
Ayşenin kedisi-ni dolap kapağt-nt öküzün boynu-na buğday ekmeği-nde çarşının ortası-nda
Toros Dağlan-ndan Hasan’ın kaynı-nın mısır
tarlası-nın gibi.
Kimce hali de bunlara uyar (A hm ed’in aklınca
yunca).
yıllar bo­
T ürkçenin Grameri F : 22
S
«M »
m m
dm 4
*i4m- ««a««..
-m- m - m m 4 .
.4'. m ««S--
■mm
’
miß m m -
-iİİII^ühimMİI^
HÊÊÊk
»MMÉM.
-^Siti.:.».
■ rn m m -m m m
ıiılflIi^HIMliiii'c
340
TÜRKÇENİN GRAMERİ
VI. ADLARDA KÜÇÜLTME
S96. Nesneyi küçültmek, azaltmak, yada küçük göster­
mek istediğimizde adına -cik (E.O. -cük), veya -ceğiz (E.O.
-cügez) eklerinden birini getirir, k ü ç ü l t m e a d l a r ı ya­
parız :
tepecik
evceğiz
diUmcik kitapçık parçacık hediyecik
kuşçağız kızcağız çocukçağız şehirceğiz gibi.
Küçültme adlan çok zaman sevgi, şefkat, acıma, bazan
da aşağılama anlatım ında kullanılırlar :
Anneciğim.' Kızcağız hekleyor. Kadıncağız has­
ta. Arabacığı ile övünüyor.
«Amma biraz vefaçığı nakıs, şurası var».
Küçültme adlarının üstün vasıflı anlam ına geldiği de olur :
M ehmetçik Ayşecik «Kadın var, kadıncık var».
Bu motorcuk canımızı kurtardı, gibi, bkz Ş 132.
-cik ekinin gelmesiyle çoğu zaman adın sonundaki damak
Besi düşer :
eşekcik > eşecik köpecik yürecik bardacık
kapacık bebecik Kavacık gibi, bkz § 34.
Az sayıda adlar küçültme için -cek eki almış görünürler :
yavrucak yumrucak çocu(k)cak sağhcak gibi.
Bu eski küçültme eki daha çok sıfatlarda ve kelime yapımın­
da kalm ıştır, bkz § 304, 130.
YAPIBİLGİSİ
341
2. Dilim : S ı f a t
I. SIFATLAR VE ÇEŞİTLERİ
297.
Bir varlığı vasıflayan, veya belirleyen kelimeye
s ı f a t (adjectif) diyoruz:
dar güzel mor ekşi yüksek
üç gibi.
hu hangi
kimi
Sıfatlar iki türlü işleyişlerine göre iki takım a ayrılırlar :
v a s ı f l a m a s ı f a t l a r ı (adjectif qualificatif), b e l i r t ­
m e s ı f a t l a r ı (adjectif déterm inatif). Öncekiler bir var­
lığa ilindiklerinde onun bir vasfını gösterirler :
dar yol güzel köpek mor çiçek ekşi erik gibi.
Sonrakiler ise nesneye ilindiklerinde onu bir yönünden belir­
lerler :
bu çayır hangi sokak? kim i çifçiler üç kavun
gibi.
Görülüyor ki sıfatlar aslında ayrı varlıklar değil, varlık­
lara bağlı kavram lardır. Bunun dışında sıfat ancak yalın bir
kavram olarak anlaşılabilir. Bu sebeple sıfat oldukları sürece
çoklu eki almazlar. Ancak aynı kelimeler ad ve zamir olarak
kullanıldıklarında onlar gibi çoklu haline konurlar ve ad çe­
kimi hallerine girerler :
Küçükler buyana! Şunlar bizim. Doğruyu söy­
lemeli. Bunu beğenmedim. E skiye dönmeyelim.
A çıkta kaldın. Uzaktan geliyorlar. «Güzelin adı
var».
Bunun gibi sıfatlar aslında sıfat oldukları sürece iyelik
ekleri de almazlar. Başka bir deyimle iyelik eki aldıklarında
artık sıfat olmazlar, ya ad olarak kullanılmış olurlar, yada
zamir hükmünde kelimeler meydana getirirler :
342
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
güzelim sevgilin fakiriniz yakınları gencimiz
iricesi iyisi biri hangisi? gibi.
Sonra bunlar çoklulanır ve adçekimine uğrarlar :
sevgililerden iricesini birine hangisinin?
gibi.
Sıfatlar ayrı varlıklar olmadıkları, bir varlığa ait bir vas­
fı, yada bir belirtiyi gösterdikleri için o vasfa, o belirtiye sa­
hip olanı gerektirirler. Bu yönden kimin halindeki adlara ben­
zerler ve iki türlü soru açarlar ;
— Ne güzel-dir?
— Güzel ne?
Sıfatlar birinci soruyu y ü k l e m i s m i olarak karşıla­
maya yararlar (Bu bahse sözdizimi bölümünde döneceğiz, bkz
§ 438, 446 v.i.) ;
İstanbul güzel-dir. Yol uzun. İşim iz hu. Saat
kaç? Dursun hasta-ymış. Hava çok serin-di.
Balıklar taze-yse. Cevabım kesin olacak, gibi.
İkinci soruyu ise sıfatlar bir sıfattakım ı ile k arşılarlar ;
güzel çocuk kısa çizme hoş teneke bu iş kaç
saat gibi.
II. SIFATTAKIMI
298.
Y ukarıda ikinci halde belirttiğim iz gibi sıfat hiç bir
ek almaksızın vasıfladığı, veya belirlediği adın önüne gelerek
onunla bir takım teşkil eder. Buna s ı f a t t a k ı m ı (cons­
truction adjective) adım veririz. İleride sözdizimi bölümünde
tek rar göreceğimiz gibi bu bir b e l i r t m e ö b e ğ i olup b ir­
leşik adlar yapımında da yaygın bir kullanışa sahiptir, bkz §
268. Sıfattakım ını burada iki kelime arasında vasıflam a ve
vasıflanm a ilişkisinin özel şekli olarak tasv ir edeceğiz.
Bir sıfattakım ında birinci kelime sadece s ı f a t (epithete ) , yada v a s ı f l a y a n (qualifiant) adını alır.
YAPIBİLGİSİ
soğuk su
yanlış hesap eski dost
boş kutu
343
gen tarla
sıfattakım larm daki birinci kelimeler gibi. Bunlardan sonra ge­
len adlara da v a s ı f l a n a n (qualifié) deriz. Belirtme sıfat­
larında bu terim ler b e l i r t e n ve h e l i r t i l e n diye değiş­
tirilebilir (üç oda şu pencere nasıl iş).
S ıfattakım lan adtakım lan gibi bir anlam bütünlüğü mey­
dana getirirler ve yine onlar gibi aslında ad hükmündedirler.
Bu nitelikleriyle de adlar gibi çoklulanırlar, adçekimine uğ­
ra rla r ve iyelik ekleri alırlar. Bu demektir ki burada adın so­
nuna gelen ekler sıfattakım ına gelmiş sayılır :
yanlış hesaplar eski dostum bu arsaya hangi
gözde dört kişiyi kara tavuğun bir işçiden
gibi.
S ıfattakım lan bir ad niteliği ile yeniden bir sıfat alarak
üç üyeli sıfattakım lan meydana getirebilirler. Bu suretle ad
iki yönden belirtilmiş daha dar bir kavram kazanır. Sıfatlar
çeşitli olabilir ;
sağır yaşlı kadın her yeni teklif üç büyük oda
küçük sarı defter kârlı bir iş karışık bazı he­
saplar bir başka mesele şu son duruı
Üiçü, sayı, biçim, derece v.b. gösteren bazı sıfattakıralarıuı bir ada sıfat yapmak suretiyle de üç üyeli yeni bir sıfattakımı yapabiliriz ;
büyük boy çorap çok m ikdar kereste
let pehlivan kaç tane kavun üç
yeni moda sabahlık gibi
ağır sık ­
ı-umaş
Bu sıfattakım larından bazıları çekim halleriyle de alınmış ola­
bilirler :
büyük boyda za rf
az sayıda davetli
ten sigara.
her çeşit­
344
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bunun gibi birleşik ad niteliğinde bazı adtakım larını da
sıfat olarak alıp adlara getirerek bir türlü üç üyeli sıfattakımları yaparız :
Allahın belâsı herif evin şenliği çocuk işinin
ehli adam Kütahya işi çini yüz karası arkadaş
gök mavisi gözler köylü harcı basma gibi.
Yapıldıkları sıfatın aslına göre sıfattakım ları çeşitlenir.
Çok defa kimi varlıkların adlarını belirgin bir vasıflarıyla alıp
sıfat olarak kullanırız. Bu, adın bir sıfattakım ına konmasıyla
anlaşılır :
baba adam hanım kadın erkek çocuk eşek he­
rif koç burun sırma saç dev teşebbüs Fındık
Fatma Yıldırım Bayezit gibi.
299.
Yer yön, çağ, ilişki adlarını sıfat olarak kullanıp
yaptığımız sıfattakım ları ise ayrı bir sınıf meydana g etirir :
ön sıra arka kapı üst kat alt tabaka iç hizm et
ara sokak ana yol baş çavuş temel düşünce
gibi.
Yukarıda belirsiz adtakımı içinde bu kelimelerin sontakı işle­
yişinde bulunduklarını gösterdik (bkz § 293 masa üstünde ır­
m ak boyuna) ve aşağıda (bkz § 335) onları a d t k a t k ı
a l a n t a k t l a r diye sınıfladık. Aynı kelimelerin burada
sıfattakım ı içinde öntakı işleyişinde olduklarını görmekteyiz.
Gerçekten bu sınıf kelimeler her iki halde sonuna, yada önüne
geldikleri kelimelerle katkı alma, yada vasıflam a ilişkileri
kurdukları kadar onların söz içinde başka unsurlarla ilişkile­
rini kurm aya yararlar. Bunlar her iki halde birleşikler de ya­
ratm ışlardır, bkz § 268 içyüZj 271 yurdiçi.
Sıfattakım ları ad hükmünde olduklarından bir ad takım ı
kuruluşunda basit adlar yerine katılan, katkı alan, veya her
ikisi sıfattakım ı olabilir,
sarı tavuğun yum urtası bakkalın sarı tavuğu
sarı tavuğun boz yum urtası gibi.
YAPIBİLGİSİ
345
Başka bazı adlar da bir nesnenin yapılmış olduğu madde­
yi göstermek üzere sıfat olarak kullanılıp sıfattakım lan teş­
kil ederler :
demir kapı altın kalem gümüş şekerlik taş
köprü hasır iskem le tahta masa ipek çorap
yün ceket Toprakkale.
Sıfattakım lannın adtakımma çevrilmiş şekillerine yuka­
rıda değindik, bkz § 291, 293 arkadasın kötüsü kapıcı bu­
dalası Osman ayısı.
Duruk fiillerle yapılan sıfattakım ı kalıpları da Türkçenin
sözdiziminde önemli bir yer tu tar, bkz ileride § 468 v.b.
III. VASIFLAMA SIFATLARI
500. Yukarıda gördüğümüz gibi vasıflam a sıfatları adlar­
dan sonra yüklem ismi olarak gelip anlattıkları vasfı kimseye
y ak ıştırırlar (H ava güzel). Bu takdirde ek ve yardımcı fiiller
de alırlar (H ava güzel-dir. Hava güzel-miş. Hava güzel ola­
cak). Sıfattakım ında ise vasıflayan olarak daima adtan önce
gelip anlattıkları vasfı salt olarak ada malederler (güzel
hava ).
Vasıflama sıfatları vasfın kastedilen yoğunluğuna göre
derecelenirler. Vasfın üstün ve düşük derecelerini olduğu gibi
göreli ve karşılaştırm alı derecelerini gösteren şekiller alırlar.
Bunlar da üç çeşit olup 1. k a r ş ı l a ş t ı r m a , 2. b e r k i t ­
m e ve 3. k ü ç ü l t m e s ı f a t i a r ı adlarını alırlar.
Belirtme sıfatlarında derecelenme yoktur. Bu yönden de
vasıflam a sıfatlarından ayrılırlar:
1. Sıfatlarda Karşılaştırma :
501. Vasfın yoğunluğunu nispî derecelerle gösteren sıfat
şekillerine k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı f a t l a r ı (adjectifs com-
346
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
parés) deriz. Eski Türkçede ve Eski Osmanlıcada bir karşıla.?tırm a eki görürüz ki (öküşrek r - pekçok yeğrek ~ daha iy i)
sonradan küçültme eki olmuştur (ekşirck — ekşice). Dilimiz­
de k a r ş ı l a ş t ı r m a (comparaison) sıfatlara derece göste­
ren zarflar, veya zarf öbekleri getirerek yapılır. Bu derece­
leme çok çeşitli olabilir :
o kadar güzel daha az güzel az daha güzel
daha güzel pek güzel en güzel m üthiş güzel
gibi.
Bazan da salt hali ile sıfat bu derecelenmenin başı sayılır ;
güzel, s a l t (positif).
Ancak bunlardan üç tanesi karşılaştırm aya y arar: 1. eşit­
lik derecesi (équatif), 2. artıklık derecesi (comparatif, 3. üs­
tünlük derecesi (superlatif) :
o kadar güzel
daha güzel
en güzel,
gibi.
Sıfatlara zarflar getirerek yaptığımız karşılaştırm a sıfa t­
ları da adlara gelerek sıfattakım ları teşkil ederler ;
iyi kumaş
daha iy i kumaş
en iyi kumaş, gibi.
Bunlar yüklem ismi olarak bazı kullanış özellikleri gös­
terirler. Eşitlik derecesini kurmak için ölçü olan ada kadar
ve gibi takılarından birini getiririz. Bunlardan birincisi mikdarca, İkincisi nitelikçe karşılaştırm ayı sağlar :
Yurdumuz
cennet kadar güzeldir.
cennet gibi güzeldir.
Yurdumuz
Artıklık derecesi aym vasfın iki nesne arasında eşit ol­
madığını, birinde ötekinden artık olduğunu gösterecektir. Bu­
nun için dc artıkhğı olan adı kim halinde başa alıp kimse y a­
parız. İkinci ad kimden halinde ve bir zarf işleyişinde bulu­
nur, sıfat ise yüklem ismi olur :
Köpek kediden daha sadıktır. Occe gündüzden
daha sıcak, gibi.
YAPIBİLGİSİ
347
Bununla birlikte sıfata gelen daha zarfı çok defa atıldığı hal­
de bu y a p ı l ı ş (construction) içinde artıklık derecesi an­
latımı kalır :
Köpek kediden sadıktır, «öfke baldan tatlıdır».
«Evlilerin sevdası bekârlardan ziyade». «Özrü
kabahatinden büyük».
302. Ü stünlük derecesine gelince bu sıfatlar ikiden fazla
nesne arasında bir vasfı üstün derecesiyle taşıyanı ayırdetmeye yararlar. Yüklem ismi olduklarında s a l t ü s t ü n l ü k
(superlatif absolu) anlatımı alırlar :
Y u su f en yaşlı-dır, Zeynep cn genç, gibi.
K a r ş ı l a ş t ı r m a l ı ü s t ü n l ü k (superlatif comparatif)
derecesini kurm ak için üstünlüğü olan adı kim halinde kimse
yaptıktan sonra topluluğun adını çoklu olarak ve kimin halin­
de o sıfata katılan yaparız. Böylece meydana gelen adtakımı
yüklem ismi olur :
Y u su f çocukların cn yaşlısıdır. Zeynep kardeş­
lerin en gencidir. Köpek hayvanların en vefalı­
sıdır. gibi.
Ancak b e l i r t i (indice) olan hallerde sıfata gelen iyelik eki,
öncülü topluluğun adı olmak üzere, karşılaştırm alı üstünlük
derecesinin kuruluşu için yeterli sayılır :
Y u su f cn yaşlılarıdır. Zeynep en gençleridir.
gibi.
Bazan da sıfata gelen en zarfı atıldığı halde bu yapılış içinde
karşılaştırm alı üstünlük derecesi anlatımı kalır :
Y u su f kardeşlerin yaşlısıdır. Köpek hayvanla­
rın vefalısıdır.
Bu yargılar tersine de kurulabilir ;
En yaşlı Y usuf tur. Çocukların en yaşlısı Y u ­
su f tur. En yaşlıları Y u su f tur. Çocukların yaş­
lısı Y u su f tur.
348
TİÎRKCF'
Guaı; v a sıfla n a n a k atılan yap arak m eyd an a g etir d iğ im iz
a d tak ım ları (bk* Ş 291. 293) son k u lla n ışla ilgilid ir. G erçek ­
ten on lar b a şla n g ıçta bu ü stü n lü k d erecesi şek lin d en bir ber­
k itm e a n latu n ı a lm ış olm alıd ırlar :
a rk o d a şvı iy is i *tarlemxn taşlist» anaların hast
kavam n böylesi insan gü zeli adam irisi gibi.
K
lirier
f a t la n h ep si iy elik eki alıp za m irleşeb i'WIU lywri en iy is i).
Oittwi! raíl dSirı
Fantadan altıum« pekçok karvlaştırma «(at­
lan Miumt. İfalar «k
<a kuBar
m afím allâm a'lrm balâ
bmlSttt btiâttrmj OâMtde
birtakım
•: «fatlan ve meslek adlan
olarak kaiawt (gaddar Hríeé ivi-íxM ttlUk). pekan kar$ıli}lırma anlatımıyla, veya
LarvlaghnMlı keaeedewktaAr
N
daba töiu
aU ... en ıvi «.>;<>ri
hal
2.
r tiü
> tr ıtl
gibi
BcvütMe Sifatian:
Va su n y
unu s a lt olarak y ü k sek d e re cesiy le
sıfa tla r a L . r , . rne s ıfa tla r ı ad ın ı veriyoru z. T ü rk çe­
de b erk itm e s ıf a t la n ^ Ç o k b e n z e r h e c e k a t k ı s ı (paro o o m sa te) y o lu y la o la r , B Ü da v a sıfla m a s ıfa tla r ın ın ilk h e­
celerin i m p
b iriyle k a p ayıp m ey d a n a g e ­
len h ecey i k.
ı iırm ek su r e tiy le y a p ılır (bkz
E .T , k a / ^ r a
apaçık
k a sk a tı
kapk
apak
- m yeşil
baya ğ ı
"
k iki h eced e ö n s e s l^ in tek ra rla n m a sı sa ğ la n m ış
olur
. , na '
!a tım ı g etir en bir Önek y er;m ? jt»r Bu
k rarlam a s u r e t
Ijterı
kz a şa ğ ıd a ku
,
u. ı m n ) v e k o şm a tak ım
htûum e o& rkitsm (hk* { 273 k a ra kuru d> b d o lu ) şe k ille r in ­
d en örtMskUsme 3roluyla d o ğ m u ş olm aiıd
YA pıuiLülsl
349
A* sayıda sıfatlarda ise bu heceden sonra ses akıştnaaraı
sağlayan bir düz açık sesli türemesiyle ikinci bir hece mey­
dana geldiği görülür ^
:
dühedüz
sapıt-sagıam yapayalnız
güpegündüz gibi.
çıpeçeırre
Bu berkitme sıfatlarının hepsinde vurgu ilk hece üzerindedir.
Sonuncularda ikinci ek hece üzerim ap.-ı hiHr
Sıfatları tam tekrarlam a, %k i . ■ - ı ■ y<üuyla da berkite­
biliriz. Bunlar sıfatın anlamını yaygınlaş» ın rla r ve özellikle
çoklu halinde adlara gelirler :
kara kara gözler küçük küçük odalar
kestaneler gibi.
A dlan ikilemek suretiyle de bir tü r berkitme sıfatlan yapa­
rız :
takım takım elbLseler kucak kucak hediyekr
çeşit çeşit yolcular öbek öbek çalılar yer yer
lekeler gibi.
Ancak bunlar dahaçok zarf olarak kullanılan ık.ıt ıneier olur­
lar. M
73 adım adım gezmek ka n ş k a n ş tanımak.
BcrkıLnıe sıfa tla n yüklem ismi ve zarf olaruk
m Urlar :
Ovalar yemyeşildi. Eviniz tertemiz.
DfTin drrin düşündüm,
güiigorlardt. gibi.
■
i!’ ?
Bashaı/aûı
3. kuçultnı« Sıfatları;
S04. Vasfı düşük ve hafif
. - . „ nyie
1 sıfatlara
küçült e
a t t a n (adjectif dimıııu!;
,.,,/nız. Bun­
lar vasıflam a sjfatlann;
ik -cek o'kleıi getirile­
rek y a i n l ı r l a r D., -kler araaıuüa küçüğe doğnı derecelenen
350
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
anlatım farkları da vardır. Bu derecelenme ise ancak bazı ke­
limelerde görülebilir, bkz § 132 :
kısaca = biraz kısa kısarak
oldukça kısa
kısacık =z pek kısa.
En işlek .olanı -cc eki olup vurguludur. Bu yönden dışçekim eki olan -cc den ayrılır (güzel-cc' / güze'l-ce) :
dikçe yaşça iyice büyükçe
gibi.
düzgünce
genişçe
-cc ekinin Eski Osmanlıcadan beri sıfatlara sevgi ve
o k ş a m a anlatımı da getirdiği görülür ( turuca su sınuxluca gönül). Bu anlatım kişi ve yer adlarında da yaygındır,
bkz § 128 :
Akça Koca Saruca Bey. Karaca A hm et Güzelce
Hisar Delice İrm ak Bozca Ada Derince Taş­
lıca Tuzluca gibi.
Bu -ce ekinin pek yazıya geçmeyen uzatılmış bir -cene
şekli vardır ki «oldukça» anlatım ına kaçar, bazan da k ü ç ü k s e m e (detractif) inceliği ta ş ır :
cskicene solucana aptalcana fazlacana
cene gibi.
güzel-
Bunda da vurgu son heceye kayar. Bunu kimce hali ekinin
uzatılmışı olan vurgusuz -cene ekiyle kanştırm am alı, bkz §
129 iyVeene usu'lcana
-cek eki pekaz sıfatlarda vurgulu canlı küçültme eki ola­
rak kalm ıştır ;
büyücek
ılıcak
yalıncak, bkz § 130 tsıcak
.şimdicek.
Bunun gibi uzatılmış -cekcik > -cecik eki de sıfatlarda nadir
görülür (küçücecik m inicecik). Bunu da addaşı kimce hali
uzatılmışı olan -cecik ekinden ayırdetmeli, bkz § 131 yavaş­
çacık hafifçecik).
YAPIBİLGİSİ
351
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 301) eski bir kar­
şılaştırm a eki olan -rek bir küçültme anlatımı almış olmak ve
«oldukça» anlam inceliğini kazanmış bulunmakla birlikte dili­
mizde yaygınlaşmamıştır, sayılı sıfatlara gelir. Onu ancak
küçültmedeki anlatım inceliği sebebiyle buraya alıyoruz, bkz
§ 162.
kısarak
ufarak
küçürek
acırak
gökrek siyahrak gibi.
ek gir ek
Daha işlek olan -cik eki de aslında adlara gelen bir kü­
çültme eki ise de (bkz § 296 tepecik parçacık) «pek» a ş ı r ı
k ü ç ü l t m e anlatım ı ile sıfatlara da gelir :
kısacık incecik körpecik küçücük ufacık al­
çacık sıcacık yum şacık ve daracık azacık
biricik, bkz § 39.
-cek -cik -rek eklerinin geldikleri kelime sonundaki da­
m aksıların düşmekte oldukları da görülüyor, bkz § 34.
IV. BELİRTME SIFATLARI
305. Belirtme sıfatları çeşitlidir. Kullanış bakımından
birbirlerine ve vasıflam a sıfatlarına benzemekle beraber kay­
nakları ayrıdır ve anlamca farklı kavram sınıflarına girerler.
D ört türlü belirtme sıfatı ayırdederiz : 1. g ö s t e r m e s ı ­
f a t l a r %, 2. s o r u s ı f a t l a r ı , 3. b e l i r s i z s ı f a t l a r , 4. s a y ı s ı f a t l a r ı .
^
1. Gösterme Sıfatlan :
G ö s t e r m e s ı f a t l a r ı (adjectif dém onstratif) sıfat
olarak kullanılan g ö s t e r m e z a m i r l e r i dir, bkz § 312.
A dlara geldiklerinde nesneyi göstererek belirtirler ve ona me­
kânda, zamanda, veya tasavvurda uzaklığına göre bir yer ta ­
yin ederler :
bu ağaç şu çiftlik o dağlar bu yaz şu günler
352
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
O dakika
bu davranış şu haberler
gibi.
o anlaşma
Yazı dilinde eskimiş olarak görülen ol şol < tş ol iş­
bu < tş bu zamirleri de dahaçok gösterme sıfatı olarak kul­
lanılırlar :
«Ol m ahkemenin hükmüne derler m i adalet»?
Belirtme sıfatları, dolayısıyla gösterme sıfatları da tıpkı
vasıflam a sıfatları gibi yüklem ismi olarak da kullanılırlar :
Mesele budur.
Kitaplar şunlar.
gibi.
Anayol oymuş.
Burada zamir olarak kullanışı ayırdetmeli.
2. Soru Sıfatlan :
Adları soru yoluyla belirten sıfatlara s o r u s ı f a t l a r ı
(adjectif interrogatif) adım veririz :
kaç gün hangi tarla neci doktor kaçıncı sın ıf
kaçar m etre nice anla.şma nelik kum aş gibi.
Sontakı öbeği halinde birleşik soru sıfatları da v ard ır :
ne asıl > nasıl ne denli ne gibi ne kadar
biçim ne boy ne türlü gibi.
ne
Yüklem ismi olarak :
Hava nasıl?
D oktor necidir?
m iş? gibi,
Anlaşm a
nicey­
3. Belirsiz Sıfatlar:
S06. A dlan kabataslak, yetersizce belirten sıfatlara
b e l i r s i z s ı f a t l a r (adjectif indéfini) diyoruz. Başka bir
deyimle bu sıfatlar ada tek ve belli bir varlığa ad olmamak
vasfını getirirler. Zaten a d lan belirsiz hale koymak için de
YAPIBİLGİSİ
353
bir belirsiz sıfat, bir sıfatını kullanırız, bkz § 284 bir adam
bir mesele. B e l i r s i z b e l i r t m e s ı f a t ı demekle düş­
tüğümüz çelişkiyi ise ancak y e t e r s i z b e l i r t m e diye
açıklayabiliriz. F ak at belirsizlik de dereceli olur. Türlü belir­
siz sıfatlarla cinsin kapsamı daraltılabilir :
bir kadın her kadın birçok kadın çoğu kadın­
lar kim i kadın birkaç kadın bir iki kadın gibi.
Bunun gibi daha birçok basit ve birleşik belirsiz sıfatla­
rımız v ardır ;
bütün bitkiler elcseri öğrenciler
bazı yolcu
ba.şka halı öbür iskemle değme oğul hiçbir
sakınca gibi.
4. Sayı Sıfatları :
S a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif numéral) varlıkları sayı,
sıra, topluluk v.b. yönlerinden belirten sıfatlara diyoruz. Bun­
lar çeşitlidirler.
a. Asıl Sayı S ıfatlan ;
307.
Bunlar aslında sayıların adlarıdır. F ak at yoğun kav­
ram ları olmamak ve daha ziyade nesneleri mikdarca belirtmek
işleyişleri sebebiyle onları a s ı l s a y ı s ı f a t l a r ı (adjec­
tif numéral cardinal) adıyla anarız. Gerçekten Türkçede mikdannı belirttikleri nesne ile sıfattakım ı şeklinde öbekleşirler :
üç koltuk
on iki ceviz yüz yirm i beş kuruş
gibi.
Dilimizde sayılar sıfırdan sonsuza kadar bir o n l u s i s ­
t e m içinde yer alırlar. N azarı olarak sıfırdan eksi sonsuza
kadar da uzanırlar. Birden ona kadar her tek, ondan yüze ka­
d ar her onluk, bin ve tümen (10.000) adlandırılm ıştır. Müyon (bin bin, veya on kerre yüz bin), m ilyar v.b. FransızcaTûrkçenin Grameri F : 2S
354
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
dan gelmiştir. Sayı adları dilimizde büyük birlikten küçük
birliğe doğru şaşmaz bir düzen içinde sıralanırlar. O nlan ra ­
kamlarla yazdığımızda sağdan sola birler, onlar, yüzler, hinler
v.b. diye adlandırıp sırasıyla soldan sağa okuruz ;
22
387
1.618
4S6.246
3.290.183
gibi.
E sti T ürkçede onlardan başlayarak yine onlu sistem içinde b ir başka
türlü
saym a vardır. Bu d a birler sayısını başa alıp daha sonraki, v a n lacak o nlar sayısını
ondan sonra getirm ek suretiyle bir önceki o n la n saym ak usulüdür :
altı yégirmi ~
16
bir o lu z ~
21
üç elig ~
43
gibi.
Eski T ürkler bizim gibi daha önceki onlar sayısını başa getirip birler sayısını sona
koym ak isterlerse araya bir ariukt kelimesi katarlardı
artukı yeti — 47).
(oluz ariukı bir =
31
k ırk
Yukarıda belirttiğimiz gibi sayı adları çoklu sayıldıkla­
rından ve sıfat olarak geldikleri adları anlamca çoklu kıldıklanndan aslında çoklu eki almazlar, bkz § 283.
Asıl sayı sıfa tla n özel çekim ekleri alarak veya öbekleşerek anlamca çeşitli sayı sıfa tla n yaratm ışlardır.
b. Sıra Sayı Sıfatları ;
Asıl sayı sıfatlarına -inci eki getirilerek s ı r a s a y ı
s ı f a t l a r ı (adjectif numéral ordinal) yapılır. E ski Türkçe­
de -inç (üçünç sekizin^) şeklinde görülen bu ek dilimizde bir
iyelik ekiyle uzatılmış bulunur ;
üçüncü beşinci on yedinci yüz elli ikinci gibi,
-inci eki sayı ve sırayla ilgili birkaç kelimede daha gö­
rülür (sonuncu kaçıncı), ilk sıfatını da birinci anlamında
kullanırız.
c. Üleme Sayı Sıfatları ;
308.
Yine asıl sayılardan -er eki ile ü î e m e s a y ı s ı ­
f a t l a r ı (adjectif numéral distributif) yaparız :
birer tabak dörder kayısı onar kişi yirm i beşer
Ura gibi.
YAPIBİLGİSİ
355
Sesliyle biten sayılardan sonra bu ek yapılık genişlemesi ile
-şer olur ve bir ş koruma sesdeşi almış gibi görünür :
iki-şer
altışar yedişer
yirmişer
ellişer.
Besbelli bu ses heş sayısından beş-er altı-şar yedi-şer şeklin­
de bir sıçrama ile geçmiştir, bkz § 47.
-er eki de sayı ve üleşmeyle ilgili birkaç kelimeye daha
gelm iştir :
yarmışar kaçar azar çoğar teker çifter.
Üleme sayı sıfatlarının ikileme ve koşma takım halinde
kullanılışı ayrıca kayda değer. Bunlar zarf olurlar ve fiile
«öbekleme» anlatım ı k atarlar :
beşer beşer ayırm ak üçer üçer almak ellişer
ellişer yığm ak teker teker sormak üçer beşer
eksilm ek birer ikişer toplanmak gibi.
d. Kesirli Sayı Sıfatları ;
Tam sayıların bir parçasını, kesirli sayıları gösteren
sayı sıfatlarına k e s i r l i s a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif nu­
méral fractionnaire) adını veririz. Bunlar için ayrı bir ekimiz
yoktur. B urada kesrin paydasını kimde haline koyup kesrin
payından önce getiririz :
1/3 = üçte bir 2/5 = beşte iki 8/10 = 0.8 =
onda sekiz
6/100 = 0.06 — % 6 = yüzde altı
gibi.
1/2 — yarım
1 /4 — çeyrek kelimeleri de kesir sayı sı­
fatlarıdır. Tam sayıdan sonra gelen yarım lara buçuk, fakat
çe3(reklere çeyrek deriz :
1 1/2 = bir buçuk 5.5 = beş buçuk 3 1/4 =
üç bir çeyrek
4 3/4 = dört üç çeyrek gibi.
e. Topluluk Sayı Sıfatları .
İkiden başlayarak bir sıra asıl sayı sıfatlarına gelen
-iz eki daha bir çeşit sayı sıfatları yapm ıştır. Bunlar o sayıda
ve birarada bir topluluk ifade ederler :
356
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
İkiz
kardeşler üçüz
dördüz
beşiz
altız.
Bunlara t o p l u l u k s a y ı s ı f a t l a r ı (adjectif numéral
collectif) deriz. Bu ek bazan da bir -li ekiyle uzatılmış bulu­
nur (ikizli badem üçüzlü beşizli). Ancak -iz eki sayılı sayı
sıfatlarında kalmış görünür. Türkçede çok eski bir ikili eki olan
bu yapıhğm türlü kalıntılarından yukarıda bahsettik, bkz §
149^
Sayı adlarına doğrudan doğruya -li eki getirmekle de top­
luluk sayı sıfa tla n yaparız :
beşli tabanca yedili şamdan üçlü anlaşma, is­
kambilde ikili dörtlü yedili dokuzlu gibi.
Ç ift kelimesi de ikili anlam ında topluluk sayı sıfatı olur.
3. Dilim : Z a m i r
I. ZAMİRLER VE ÇEŞİTLERİ
509.
Ardında bir nesne, veya kimse kavram ı olan, dola­
yısıyla bir adın yerini tutan kelimeye z a m i r (pronom) de­
riz :
sen şu biz onlar kim öteki kendi başkası
gibi.
Ek halinde zamirler de tanırız (baş-ım söz-ünüz dede-si).
Zamirin, ardında olan ve az, veya çok önceden bilinen nesne,
veya kimseye ö n c ü l (antécédent) deriz.
Zamirler her halleriyle adlara benzerler. Onlar gibi çoklulanırlar, isim çekimine uğrarlar ve adtakım larına girerler.
Ancak zamirler bu hallerde birçok yapı farkları ile adlardan
ayrılırlar ki onları aşağıda yerlerinde göstereceğiz :
benler değil, biz bene değil, bana benin
değil, benim, gibi.
Zamirler söziçinde de adların aldıkları bütün işleyişleri
alırlar. Kimse, nesne, yüklem ismi olurlar, çekim halleriyle
cümlede isimleme olurlar :
Ben Ali’den m ektup aldım.
Baban oraya kim i
gönderdi?
Sinan’ın bahçesi budur.
Kâğıtlar
YAPIBİLGİSİ
357
kendisinde kalacak.
O işi başkasına verelim.
Doktor senden yardım hekleyor. gibi.
Zamirler kavram larına ve kullanışlara göre çeşitlidirler.
Yedi türlü zamir ayırdederiz: 1. k i ş i z a m i r l e r i , 2.
g ö s t e r m e z a m i r l e r i , 3. i y e l i k z a m i r l e r i , 4.
d ö n ü ş l ü z a m i r l e r , 5. s o r u z a m i r l e r i , 6. b e ­
l i r s i z z a m i r l e r , 7. i l i n t i z a m i r l e r i .
II. KİŞİ ZAMİR1.ERİ
E y d e n (sujet parlant), veya e y d i l e n (adressé) ki­
şilerin ve s ö z ü g e ç e n (mentionné) kişi ve nesnelerin adla­
rının doğrudan doğruya yerini tutan zamirlere k i ş i z a m i r ­
l e r i (pronom personnel) deriz.
Ben değil, sen.
Bizden öğrendi.
Onu tanımayorum. Onlar Hüseyin’indir, gibi.
Y ukarıdaki sıraya göre bunları b i r i n c i k i ş i (pre­
mière personne), i k i n c i k i ş i
(deuxième personne),
ü ç ü n c ü k i ş i (troisième personne) adlarıyla anarız.
Kişi zamirleri iç ve dış çekim halleriyle birlikte aşağı­
daki cetvelde gösterilm iştir :
1. K iş i
>o
>o
f»
3
cr
p
a
d
«
os.
o"
3.
2. K iş i
3. K iş i
Tekli
Çoklu
Tekli
Çoklu
Tekli
Çoklu
K im hali
ben
biz
sen
siz
o
onlar
Kimi hali
beni
bizi
seni
sizi
onu
onlan
Kime hali
bana
bize
sana
size
ona
onlara
Kim de hali
bende
bizde
sende
sizde
onda
onlarda
K im den hali
benden
bizden
senden
sizden
ondan
onlardan
onun
onların
K im in haU
benim
bizim
senin
sizin
K im le hali
benimle
bİ7.imle
seninle
sizinle
onunla
onlarla
Kim ce hali
bence
bizce
sence
sizce
onca
onlarca
Kim li haii
benli
bizli
senli
sizli
onlu
onlar İl
Kimsiz hali
bensiz
bizsiz
sensiz
sizsiz
onsuz
onlarsız
358
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
1. Yapı Özellikleri:
SlO.
Bu cetveli incelersek görürüz ki kişi zamirlerinin
çekimi birçok k u r a l d ı ş t (anomal) haller gösterir ve bu
yönden adçekiminden epey farklı görünür :
a. Kim halinde 1. ve 2. kişiler -ler ekiyle çoklulanmış
değildirler, eski bir -iz ikili ekinden yadigârdırlar, bkz § 149
hen-iz > biz sen- > siz. Bu çoklular da topluluğu belirtmek
için -ler ile çoklulanabilir (hizler sîzler). Buna ç o k l u ­
n u n ç o k l u s u (pluriel double) deriz.
b. Kimi halinde örneklemeyle ben-i sen-i gibi 3. kişi za­
miri o-nu olm uştur (o-yu yerine), eski şekli anı. Öbür hallere
(ona onun) ve gösterme zamirlerine de sıçrayan örnekleme
sesli ile biten zamirlerden sonra koruma sesdeşinin yerini al­
mış görünür (şur-nu hu-nu). Ancak örnekleme burada kal­
mamış, koruma sesdeşi istemeyen yerlerde de başgösterm iştir.
Böylece tekli ve çoklu 3. kişi zamirleri bütün iç ve dışçekim
hallerinde bir n sesi alm ışlardır :
onlar onda onlardan onları onca onsuz gibi.
Yalnız kimle (kiminle) hali kimin hali üzerine kurulm uştur :
o-nun-la. Aşağıda öbür zam ir türlerinde de rastlayacağım ız
bu n sesine z a m i r d i n (n pronominal) deriz. Zamircil n
adçekiminde sesliyle biten kelimelerin kimin hallerine de sıç­
ramış, bir koruma sesdeşi yerini tu tm uştur (deve-nin, deveyin yerine), bkz § 287.
c. Kime halinde 1. ve 2. kişi tekli zamirleri kalın sesli
Birasına geçmişlerdir. Bu gelişme tam tersine bir örnekleme
ile, ona (eski şekli aña) gibi sana hana şeklinde b ir değişme
ile açıklanabilir. F ak at bunu Eski Türkçeden hareket ederek
bir damak'geniz sesdeşinin (ng X ñ) seslileri kalınlaştırıcı et­
kisine bağlamak da mümkündür (Tcñri > Tañri müñüz >
boynuz) :
ben-ge sen-ge > banga sanga > hana saña >
bana sana.
YAPIBİLGİSİ
359
d.
Kimin halinde tekli ve çoklu 1. kişiler An kimin hali
eki yerine Am 1. kişi iyelik zamiri ekini alırlar (henAn hizAn
yerine henAm hizAm). Aslında tekli ve çoklu 2. kişiler de
öyledir. Şu var ki ikinci kişilerdeki iyelik zamiri eki kimin hali
ekiyle zaten addaştır :
eski :
evAin (senin) evAin (damı) > yeni ;
evAn (senin) evAn (damı).
B. Kullanış Özellikleri :
S il.
Kişi zamirlerinin çokluları yalın ve çekim halleriyle
çok defa nezaket, ululama, veya ululanma yollu tekli yerine
kullanılır :
Siz bilirsiniz. Sizi görmek isteyor. Onlar bu­
yursunlar. Böylesini biz yaparız. Bu hesap biz­
den sorulur, gibi.
Bu kullanıştaki çokluya u l u l a m a ,
ç o k l u s u (pluriel de m ajesté) deriz.
veya
ululanma
Kimi, zaman da 1. kişi çoklusunu kendimiz hakkında te ­
vazu m aksadıyla tekli yerinde kullanırız. Buna da k ü ç ü k ­
s ü n m e ç o k l u s u (pluriel de modestie) adını veririz ;
Biz bu fikirde değiliz. Bize şeref vereceksiniz.
gibi.
Bu iki türlü kullanışı başka zamirlerde ve fiillerde de göre­
ceğiz, bkz § 314, 317 v.i.
b.
Bazan bir öncül bir belirtme öbeği, veya bir cümle
içinde birkaç zamir tarafından temsil edilmiş bulunur, O za­
man kişi zamiri o kavram ı berkitm e için kullanılmış olur. Bun­
lara p e k i ş t i r m e z a m i r i deriz, bkz § 317 :
ev-im yerine benAm ev-im kendi-niz yerine
siz kendiniz Ben kardeşimi severim. Sen ya n n
gitmelisin, gibi.
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
360
III. GÖSTERME ZAMİRLERİ
312. Sözü edilen nesneleri mekânda, zamanda ve tasav­
vurdaki yerlerinde adlarını anmadan göstermeye yarayan za­
mirlere g ö s t e r m e z a m i r l e r i (pronom dém onstratif)
deriz. Bunlar varlıkların eydenden ve eydilenden uzaklıkları­
na göre üç derecelidirler; yakın, az uzak, daha uzak. Ancak
bu, kullanışda oldukça itibaridir ;
Bu kaldı.
Şu gidiyor.
Onlar gittiler
gibi.
Gösterme zamirlerinin gösterme sıfatları olarak kullanı­
lışını yukarıda gördük, krş § 305. Gösterme sıfatı olarak bun­
lar değişmezler, çekim ekleri almazlar. F ak at zamir olarak ad­
lar gibi çoklulanır, isimçekimine uğrar ve adtakım larına gi­
rerler. Gösterme zamirleri iççekim halleriyle birlikte aşağı­
daki cetvelde gösterilmi.ştir :
Yakın
için
A z uzaklık için
U zak
için
Tekli
Çoklu
Tekli
Çoklu
Tekli
Ç oklu
Kim haü
bu
bunlar
fU
¡unlar
0
onlar
Kimi hali
bunu
bunları
¡unu
¡unları
onu
onları
Kime hali
buna
bunlara
¡una
¡unlara
ona
onlara
Kimde haü
bunda
bunlarda
.¡unda
¡unlarda
onda
onlarda
Kimden hali
bundan
bunlardan
¡undan
¡unlardan
ondan
onlardan
Kimin haü
bunun
bunların
¡unun
¡unların
onun
onların
a.
Bu cetvelde görüldüğü gibi gösterme zamirlerinin uza­
ğı göstereni bütün çekim halleriyle ve çoklularıyla kişi za­
mirleri 3. kişisinin aynıdır. Bunlar ancak kullanışta ayırdedilebilirler (İşte o. Bunları değil, onları.). Aslında bütün gös­
term e sıfatları kişi zamirlerinin 3. kişisi hükmünde olup onun
mekân ve zaman içinde çeşitlenmiş örnekleri sayılabilirler.
YAPIBİLGİSİ
361
b. Zamircil n uzak için gösterme zamiri çekiminden (as­
lında kişi zamiri) öbürlerine de sıçramış ve bütün gösterme
zamirleri çekimini kaplam ıştır, bkz cetvel.
c. Dışçekim hallerinde de hu ve şu gösterme zamirleri
uzak için gösterme zamirine, dolayısıyla kişi zamirlerinin 3.
kişisine şekilce de tamamiyle uym uşlardır ;
bununla (kimin hali üzerine) şunlarla hunlarca şunca bunlu şunlarsıs gibi.
Bu dışçekim hallerinden kullanışta rastlanm ayanlar vardır
( onlarit şunlarca).
d. Gösterme zamirleri türlü çekim halleriyle takı öbekleri,
ad ve sıfattakım ları ve bütün çeşitleriyle z a m i r s i z a r f ­
l a r meydana getirirler, bkz § 331 ;
buraya şuradan bugün ozaman öyle butürlü
ondan busebeple bunca okadar şöyle böyle
gibi.
IV. İYELİK ZAMİRLERİ
SİS. Sahip olan, ait olunan kişinin, veya nesnenin yerini
tu tan zamirlere i y e l i k z a m i r l e r i (pronom possessif)
diyoruz. Dilimizde iyelik zamirleri ekler halindedir. Geldikle­
ri adın kendi öncüllerine aitliğini gösterirler. Bunlar düşmeli
eklerdir. Yalnız 3. kişi teklisi bir tek sesliden ibaret olduğu
için düşmez, koruma sesdeşi olarak da bir s türetir,
defter-im kardeş-iniz araba-n çocukları dayt-st
gibi.
İyelik zamirleri anlamca kişi zamirlerinin kimin halini
karşılarlar. K uralca ;
ben-in ev = ev-im
o-nun ev — evA
gibi.
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
362
Bu İse kimin halinde, katılm a halinde adlarla yapılan adtakımlarındaki sahiplik, aitlik ilişkisinin aynıdır, bkz § 287. De­
mek ki iyelik zamirleri, öncülü kimin halinde bir ad olan za­
mirlerdir ve geldikleri ad ile adtakım ı hükmünde bir y a p t I t k ö b e ğ i (groupe de morphème) meydana getirirler ;
ben (Ahmed) -in evi — ev-im sen (Mehmed)
-in evi — ev-in o (Bekir) An evi — ev-i gibi,
krş § 290.
Burada ek geldiği adın anlamında bir değişiklik yapmak­
tan ziyade ayrı, m üstakil bir kavram taşır ve o kavram la ad
arasında bir ilişki kurar. Bu sebeble onu başka eklerden ayı­
rır, e k h a l i n d e z a m i r (suffixe pronominal) sayarız.
Bunlar Eski Türkçeden beri dilimizde köklü ve yaygın bir sis­
tem teşkil ederler.
tyelik zamirleri iççekim halleriyle birlikte aşağıdaki cet­
velde görülmektedir :
1. Kişi
2. Kisi
3. Kişi
Tekli
Çoklu
Tekli
Ç oklu
TekJl
Çoklu
K im bali
-im
•imiz
-in
-iniz
-i
-leri
Kim i hali
-imi
-imizi
-ini
-inizi
-ini
-lerini
Kim e hali
-ime
-im iıe
-ine
-inize
-ine
-lerine
K im de bali
-imde
-imizde
-inde
-inizde
-inde
-lerinde
Kim den hali
-imden
-imizden
-inden
-inizden
-inden
-terinden
K im in hali
-imin
-imizin
-inin
-inilin
-inin
-¡erinin
1
S I 4.
a. Görüldüğü gibi iyelik zamirlerinin 1. ve 2, kişi­
leri -ler eki ile değil, bütün hallerde Az eski ikili ekiyle çoklulanırlar. Bu da iyelik ekleri sisteminin dilimizde eskiliğine
delildir, -iz eki asıl zam ir eki olan -im ve -in den sonra gelir.
b.
3. kişi çoklusunda -ler eki asıl zamir eki olan A den
önce gelir (strt-t strt-lar-t). Bu sebeple de bu ek çoklu halin-
YAPIBiLGlSl
363
de adlara geldiğinde iki -1er binişir ve biri düşer ( ev-ler-ler-i
değil evleri). Böylece evleri çok kişinin tek, tek kişinin çok,
çok kişinin çok (ortak), çok kişinin çok (ayn) evi demek ola­
bilir. 1. ve 2, kişi çoklularında ekler benzemez ve üstüste gel­
mez. Bu sebeple anlam çeşitlenmesi de az olur. Evlerimiz çok
kişinin çok (ortak), çok kişinin çok (ayrı) evi olur. Bunları
s ö z ü n g e l i ş i (contexte) ile ayırdederiz.
c. 3. kişi zamiri tekli ve çoklusunda bütün çekim eklerin­
den önce zamircil n alır, sesliyle biten kelimelerden sonra
gelen -si den sonra da :
iş-i-ni
annesine
yuvalarında
komşularının gibi.
tarlasından
Zamircil n iyelik zamirlerinin dışçekim hallerinde 3. kişilerde
de görülür ( gönlünce dinlerince E.O. buyrugınsuz, fakat
eliyle, elleriyle).
d. Kişi zamirlerinde olduğu gibi iyelik zamirlerinde de
aynı yerlerde ululama, veya ululanma, küçüksenme çokluları
kullanılır :
Sağlığınızı dilerim. Oğlunuzdan öğrendim. Söy­
leyin, Emirlerini beklerim. Karşımıza çıkmasın.
Gücümüz yetm ez ki. gibi.
e. İyelik zamirleri dilimizde çok çeşitli ve yaygın kulla­
nışlara sahiptirler. Aşağıda göreceğimiz gibi dönüşlü zamir­
lerin teşkiline y ararlar (bkz § 315 kendim kendinizden ken­
disinin), fiil çekiminde yer yer kişi eki olurlar (bkz § 378
yazdın yazarım yazacakmışım ), dolayısıyla cevher fiili ek­
lerinden olurlar, bkz § 398 (yorgunum yorgundunuz yor­
gunsan), duruk fiillere gelirler (anlamamız sevdiğim olduğu
gibi). Özellikle 3. kişi teklisi kısaca i y e l i k e k i (suffixe
possessif) adını alır ve adtakım ı teşkilinde katkıalana gel­
diği gibi (bkz § 290 gülün yaprağn Türk Dil-i) zamirler, çe­
şitli zarflar, zarffiiller teşkiline y arar (öbürü akşam lan ge­
reği gibi boşuna, bkz § 143).
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
364
V. DÖNÜŞLÜ ZAMİRLER
S15.
Yapılan işin yapana döndüğünü gösteren, veya söz
içinde Öncülü kişiyi daha ziyade belirtmeye yarayan zam ir­
lere d ö n ü ş l ü z a m i r l e r (pronom réfléchi) diyoruz ;
Kendi istedi. Ben kendim traş oluyorum. Ken­
disini tammayorduk. Kediye karşı kendilerini
korurlar, gibi.
Bunlar kendi (E.T. kentü) dönüşlü zamiri ile ve buna
iyelik zamirleri getirmek suretiyle teşkil olunmuş ve öbür
zamirler gibi isim çekimine uğram ışlardır. Dönüşlü zam irler
aşağıdaki cetvelde iççekim halleriyle birlikte gösterilm iştir ;
1. Kişi
Tekli
2. Kişi
1
3. Kişi
Çoklu
Tekli
Çoklu
Tekli
Çoklu
kendim
kendim iz
kendin
kendiniz
kendi
kendileri
kendim i
kendim izi
kendini
kendinizi
kendini
kendilerini
kendime
kendim ize
kendine
kendinize
kendine
kendilerine
kendim de
kendim izde
kendinde
kendinizde
kendinde
kendilerinde
kendim izden
kendinden
kendinizden
kendinden
kendilerinden
kendim den
kendim in
kendim izin
kendinin
kendinizin
kendinin
kendilerinin
1. Yapı Özellikleri:
S16.
a. 3. kişi teklisi aslında cetvelde görüldüğü gibi iye­
lik zamiri almaksızın da kullanılır. F ak at dilimizde
eki almiş olarak da aynı derecede yaygındır ;
kendisi
kendisini
kendisine
kendisinin gibi.
kendisinden
Bu -si E ski Osmanlıcada zamiri berkitm ek için kullanılan
kendü öz-i > kendüzi şeklinden gelmiş, belki de bunun iyelik
YAPIBİLGİSİ
365
zamirleri sisteminden gelen -si ile karıştırılm asından doğ­
muştur.
b. Eski Osmanlıcada 3. kişi teklisine, yani dönüşlü zami­
rin köküne gelen ekler zamircil n almazlar (kendüler kendüyi
kendüye kendüde). Dilimizde ise hem kendi, hem uzatılmış
kendisi şekilleri bütün çekim hallerinde zamircil n alm akta­
dırlar (kendini kendisini kendine kendisinde kendinden).
Demek ki sistem içerisinde kendi kelimesinin sonundaki aslın­
dan i de iyelik eki gibi hissedilir olmuştur.
c. Dönüşlü zamirlerin iççekimi düzgündür ve iyelik zamir­
leri almış herhangi bir adın çekiminden farklı değildir. Kul­
lanıldıkları kadar dışçekim hallerinde ise bazı ayrıklıklar gö­
rü lü r :
kendimizce kendisince kendilerince, fakat ken­
disiyle kendileriyle, krş § 314.
2. Kullanış Özellikleri:
317.
a. Bu zamirler kim halindeyken doğrudan doğruya
cümlenin kimsesini temsil ederler ve onu pekiştirmiş olurlar :
Bavulunu kendin taşıyacaksın. Leylâ yatağım
kendisi yapar. Cevadı kendim karşılayacağım.
K öşkte kendimiz oturacağız, gibi.
Bu kullanışta zamir bizzat anlamındadır. Kim halinde bir adtakım ında katılan oldukları zaman da pekiştirme işleyişindedirler.
B urada da zamir öz anlamında ve pekiştirme işleyişindedir. Burada da aynı öncül birkaç zamir tarafından temsil edil­
miş olur, bkz § 311. işte bunlara p e k i ş t i r m e z a m i r ­
l e r i (pronom asseveratif) deriz.
b.
Türlü çekim hallerindeyken bu zamirler cümlenin kimşeden başka bir unsuru olarak kimse olanı temsil ederler ve
böylece bu işleyiş kimseye döner:
366
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Hırsız kendini pencereden atmış. N ihat kendine
iyi bakar. Biz suçu kendimizde bulduk. «İnsan
kendisinin doktorudur», gibi.
Asıl d ö n ü ş l ü z a m i r bunlardır.
c. Bu kullanışta da zamirlerin yığılışı olur. Bir kere k e n ­
di dönüşlü zamirine iyelik zamiri ekleri getirmekle onu k a t­
merli bir zamir yapmış bulunuruz. Onun öncülünü de zamir
olarak kullanırsak bu bir p e k i ş t i r m e z a m i r i olur ve
yerine göre dönüşlü anlamı kaybolmaksızın bırakılabilir ;
(B en) kendimi düşünmcyorum. (O nlar) ken­
dilerini dev aynasında görürler. (S iz) kendini­
ze bakın. (O ) kusuru kendinde arasın, gibi.
d. Dönüşlü zamirleri üslûp gereği olarak kişi zamirleri
yerinde de kullanırız :
Yeğenine m isafir oldu, kendisine ikram ettiler.
İhsan Bey Doğuya gitti, kendisi Demiryolları
m üffettişidir. gibi.
e. Kişi zamirleri ve zaten onlarla uzatılmış oldukların­
dan iyelik zamirleri gibi dönüşlü zam irler de ululama ve kü­
çüksünme çokluları olarak kullanılırlar :
Kendinizi koruyun.
Kendilerine arzedeceğim.
Kendimiz yaparız. Kendimiz yapamayız, gibi.
f. Dönüşlü zamirlerle dönüşlü fiil görünüşü arasında an­
latım birliği vardır. Bu sebeple ençok kimi halindeki, bazan
kime halindeki dönüşlü zamirin işleyişini zaman zaman fiilin
dönüşlü çatısı ile karşılayabiliriz :
Avcüar kendilerini överler. ~ Avcılar övünür­
ler. Zeynep kendisine bir elbise dikm iş =z Zey­
nep bir elbise dikinmiş, gibi, krş § 355.
YAPIBİLGİSİ
367
VI. SORU ZAMİRLERİ
318.
Yerini tuttukları adı soru yoluyla temsil eden za­
mirlere s o r u z a m i r l e r i (pronom interrogatif) adım
veriyoruz (K im geldi? Ne getirdi?). Başlıca kastedilen kim­
seyi ve nesnejn arayan bu iki zamir isimçekimine tabi olur­
lar ve çeşitlenirler. Beklenen cevaplan aynı çekim halinde ve
söz içinde aynı işleyişte olan adlar ve zam irlerdir ;
— K im i gördün? — Kapıcıyı gördüm. — Neye
baktılar? — Yapıya baktılar. Kime söyleyorsun? — Sana söyleyorum. Kimde kaldı? Neden
yapılmış? Kimin hesabı? Neyle taşıdınız? Nece
konuşacağız ? gibi.
N e soru zamiri kimin halinde özel kuralca ne-nin, fakat ba­
zan genel kuralca ne-yin olur.
Kim ve ne soru zamirleri iyelik zamiri ekleri alarak yeni
bir sıra zam irler meydana getirirler :
ne-m nemiz nen
kim im iz kim in
neniz nesi neleri
kimim
kim iniz kim i kimleri.
Sonra bunların isim çekimine uğram asıyla da bir dizi daha
soru zamirleri elde edilir :
Ne-m-i alacak? Neme lâzım? Nesinden belli?
Nemizle ödeyeceğiz?
Kimine güveniyorsun?
Kimlerini arayorlar? gibi.
Ancak ne soru zam irinin iyelik zamiri ekleri alması bü­
tün eklemede bir de değişik şekil arzeder. Düşmeli olan bu ek­
ler bir y koruma sesdeşi almış görünürler :
ne-m
neyi,
yerine ne-yim neyim iz neyin
neyiniz
h a tta neyleri, çekimde neyimi neyine
neyimizden neyinin neyinizle v.b.
368
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
Bu y nin bir koruma sesdeşi olmadığım, yukarıda kimin hali
dahil, bu değişik şeklin yeni zamanlarda şey kelimesi örnek­
lemesiyle doğmuş olan ney? değişiği taban alınarak yapılmış
bir eklemeden geldiğini sanıyoruz.
Soru sıfatlarına iyelik zamiri ekleri ve -ki zam ir eki ge­
tirmek suretiyle de soru zamirleri yapılm ıştır. Bunlar ençok
3. kişi iyelik ekiyle kullanılm akta olup bazısı öbür kişi ekle­
rini de alırlar ve isim çekimine u ğ rarlar :
kaçı kaçıncısı hangisi nicesi nekadarı netürlüsü nerdeki kaçınız kaçıncımız hangileri
netürlüsü kaçımızı nicesini kaçıncınıza han­
gilerinde nekadanm n netürlüsünden gibi.
VII. BELİRSİZ ZAMİRLER
319.
Ardında belirsiz bir kimse, veya nesne kavram ı olan
zamirlere b e l i r s i z z a m i r l e r (pronom indéfini) deriz.
Bunlar hemen daima belirsiz sıfatlara iyelik zamiri ekleri ve
-ki zam ir eki getirilerek yapılm ışlardır :
biri öteki beriki başkası kim i (kim isi)
(hepsi) bazı (bazısı) gibi.
hepi
Birleşik belirsiz zam irler de aynı yapıdadır :
öbürü < o biri
birtakım ı
birçoğu
hiçbiri gibi.
birkaçı
Bunlar çoğu zaman iyelik zamiri eklerinin öbür kişilerini de
alırlar ve hepsi isimçekimine tabi olurlar :
birimiz kim iniz başkaları öbürleri birçoğumuz
hiçbiriniz ötekini hepinizi kim inize bazıların­
da öbürünün birçoğundan gibi.
Bazı adlar da belirsiz zam ir olarak kullanılır (kişi kim se
adam insan).
YAPIBİLGİSİ
369
KİŞİ sözünü tutmalı. Kimse ondan birşey bek­
lemez. İnsan bir haber gönderir. Adam arka­
daşını yolda bırakır mı?
Öbür yandan kimse olan belirsiz zamirlerle edilen fiil
görünüşü arasında anlatım birliği vardır. Her ikisinde cüm­
lenin kimsesi belirsiz olur. Bu sebeple yukarıki cümlelerde gö­
rülen belirsiz zamirlerin işleyişini yerine göre fiilin edilen ça­
tısı ile karşılayabiliriz ;
Söz tutulmalı. Ondan birşey beklenmez. Bir
haber gönderilir. Arkadaş yolda bırakılır mı?
gibi, krş § 354.
VIII. İLİNTİ ZAMİRLERİ
320.
Öncülünü başka bir yargı ile ilgileyen zamirlere
i l i n t i z a m i r l e r i (pronom relatif) adını veriyoruz. Bun­
lar hem zamir, hem bağlam işleyişlerini birlikte yapan keli­
melerdir. îlinti zamirleri Türk Dillerinde de kim ne hani gibi
soru zam irlerinin değişik bir işleyiş kazanmasından doğmuş
olmalıdır. E ski ve O rta Türkçede kim oldukça yaygındır :
«Öni aş içgü yok, kim barsıg tirgiirgüîük.»
«Akd-i zülfün açma, kim aşüfte hal eyler bçni.»
Ancak Türk Dilleri ilinti işleyişini gören başka bir sis­
tem, bir y a t ı k f i i l l e r sistemi geliştirdiğinden bu dil­
lerde ilinti zam irleri gereği gibi oluşmamış ve yayılmamıştır.
Yazı dillerinde genişçe kullanılmalarının tercüme ve edebî etki
yollarıyla yabancı dillerden geldiği bir gerçektir.
Sonraları kim zamirinin yerini tu tan Farsçadan ki za­
m iri de yeni yazı dilinde konuşma diline uyularak daha az
ve anlatım farkıyla kullanılır olmuştur, ki çekimsiz bir za­
m irdir. F a k a t söziçinde türlü çekim hallerinde adları temsil
ettiği için hükümce o hallerdedir. Netekim açıklayıcı çekimli
bir kişi zamiri kabul eder :
Tûrkçenin Grameri F : 24
370
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Unutmayın ki (o ) şakadan anlamaz. Tunç Oteli
vardır ki (onu) tavsiye edebilirim. Bir şarkı
söyledi ki (ona) hayran olduk. Bir kova getir­
miş ki (onun) dibi delik, gibi,
321.
ki ilinti zamiri doğrudan doğruya öncülünü belirtici
olarak az kullanılır ve yabancı hissedilir :
Kardeşiniz, ki yakın arkadaşımdır, beni arama­
lıydı. Bir çocuk, ki söz dinlemez, sevilmez. M ek­
tuplar, ki bırakmıştınız, postaya verdik, gibi.
Bu kullanıştan doğan birleşik zam irler de ilinti zamirleri
olurlar :
N e ki buldum, getirdim. Kim ki gördü, şaştı.
O ki anlamaz, anlamaz.
ki ilinti zamiri dahaçok ve renkli anlatım da i l i n t i
z a m i r i c ü m l e s i n i kurm ak için kullanılır, bkz § 460. Bu
cümle de her zaman daha yaygın olan karm aşık cümlelerimiz­
le karşılanabilir :
Bir haber aldım, ki çok hoşuma gitti. — Çok
hoşuma giden bir haber aldım. Hesaplar çıkardı,
ki hiç beklemeyordum. =x Hiç beklemediğim he­
saplar çıkardı, gibi.
Dahaçok konuşma dilinde ve besbelli daha yeni olarak
hani z a m i r s i z a r f ı da fci ile aynı işleyişte bir ilinti za­
miri olm uştur :
Doktor, hani Bursa’da tanım ıştık, ölmüş. Projem
kabul edildi, hani sana göstermiştim , gibi.
ki geniş ölçüde bağlam olarak da kullanılır (Anladım
ki gelmeyeceksin). Bunu ilinti zamiri olarak kullanılışı ile
kanştırm am alı. ilinti cümlesinin başka çeşitleri için, bkz §
459
YAPIBİLGİSt
371
Bu zamir çeşitlerinden başka zamir hükmünde yatık fiil­
lerden yerinde sözedeceğiz. ilinti zamirleri aynı zamanda bağ­
lam işleyişinde olduklarından bağlamsızhk yapılışına da uyar­
lar, bkz § 238, 316.
4. Dilim : Z a r f
I. ZARFLAR VE ÇEŞİTLERİ
322.
Fiillerin ve sıfatların önüne gelerek an lattıklan kı­
lış, oluş, veya vasıfları açıklayan, yada değiştiren kelimelere
z a r f (adverbe) deriz :
geç kalm ak yalnız yaşamak içeri girmek fazla
konuşmak pek çirkin sade güzel koyu yeşil az
tuzlu gibi.
Z arflar sıfatlardan daha az müstakil kavram lar ve bir
kılışı, veya bir vasfı değiştirme ve açıklama işleyişinde keli­
meler olduklarından söziçinde çoğu zaman bu iki tü r kelime
ile birlikte görülürler (yukarı çıkm ak pek güzel). Bu belirt­
me öbeklerine z a r f ö b e k l e r i adını veririz, bkz § 421. Zarf
öbekleri belirtilen kelimenin cinsine göre fiil (yukarı çık­
m a k), veya sıfat (pek güzel) hükmünde olurlar, yukarıda
gördüğümüz gibi özel bir anlam bağlamış zarf öbekleri de bir­
leşik kelime sayılırlar, bkz § 270, 274 ileri sürmek pek iyi >
peki. A şağıda göreceğimiz gibi zaten zarflardan birçoğu baş­
ka kelime türlerinden alınıp kullanıldığı için onları zarf ola­
rak dahaçok bir zarf öbeği içinde ayırdedebiliriz ( sert adam X
sert konuşm ak kan damarı X kan kırm ızı).
Zarflar, bu sıfat ve fiil hükmünde zarf öbeklerine de ge­
lip anlam larında değişiklik yaptıkları gibi zarfı daha yakın­
dan belirtirler :
pek az hevesli
hemen şimdi başlamak
daha
açık s a n
oldukça yakından görmek gibi.
372
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t
Zarflar getirdikleri değişiklik yapıcı anlatım bakımından
çeşitlidirler. Onları bu yönden başlıca 6 sınıfta toplayabili­
riz : 1. gerçekleme zarfları, 2. m ikdar zarfları, 3. nitelik
zarfları, 4. yer yön zarfları, 5. zaman zarfları, 6. suret zarf­
lan.
1. Gerçekleme Zarflan :
525. Doğrudan doğruya sıfatın varlığı - yokluğu, fiilin
olup bitmesi ile ilgili zarflara g e r ç e k l e m e z a r f l a r ı
(adverbe de vérification)deriz. Bunlar — Gerçek mi? — Olur
mu? sorularını karşılarlar :
E vet güzel. Hayır çıkmadı, öyle değil peki
tamam mi? olur elbette tabiî yok asla ka ­
tiyen gibi.
Olur - olmaz kavram larına bölünen bu zarflar arasında orta
kavram lar da vardır ki kullanışta ikisinin arasına düşerler :
gerçekten elverişli oldukça elverişli hiç elve­
rişli değil. E lbette anlayacak. Belki anlar. Hiç
anlamaz, gibi.
İhtim al ve dilek ifade eden bazı zarfları da bu sınıftan sa­
yabiliriz :
galiba
ihtim al
bari
keşki
bolayki
gibi.
2. Mikdar Zarflan :
Bir kılış ve oluşun, veya bir vasfın mikdarını, derecesini
belirtmeye yarayan zarflara m i k d a r z a r f l a r ı (adverbe
de quantité) adını veririz. Bunlar — Ne kadar? — N e dere­
ce? sorularını karşılarlar :
az çok eksik fazla daha pek hep en a.şırı
hepten fevkalâde m üthiş biraz kısm en azçok
dar k ıt gibi.
YAPIBİLGİSt
373
Bu m ikdar zarflarından birtakım ım yukarıda sıfatlarda
karşılaştırm a bahsinde gördük, bkz § 301. Aynı mikdar zarf­
ları zarflara da gelerek onları derecelendirir ki bunu biraz
aşağıda göreceğiz.
Mikdar zarfları bu derecelenmeyi fiillerde de meydana
getirirlerler :
E ksik göndermişler. Tam göndermişler.
göndermişler, gibi.
Fazla
3. Nitelik Zarftan :
Fiilde oluş ve kılışın, sıfa tta vasfın bir niteliğini belirt­
meye yarayan zarflara n i t e l i k z a r f l a r ı (adverbe de
qualité) deriz. Başka bir deyimle bunlar bir kılışa, veya bir
vasfa yaraşan sıfatlardır. Netekim nitelik zarflarının çoğu
zarf olarak kullanılan vasıflam a sıfatlarıdır. Bunlar — Nasıl?
— Nice? sorularını karşılarlar :
duru beyaz ince uzun doğru söylemek yumuşak
tutm ak iyi karşılamak yanlış anlamak kara
cahil tatlı sert gibi.
4. Yer Yön Zarflan :
324.
Bir oluş, veya kılışın mekân içinde yerini ve yönünü
belirten zarflara y e r y ö n z a r f l a r ı (adverbe de lieu)
adını veriyoruz. Bunlar — Nerede? — Nereye? — Nereden
sorularım cevaplamaya yararlar. Bunların çoğu eski ve yeni
yer yön hallerindeki adlar ve zamirlerle bazı zarffillerdir :
aşağı bakmak dışarı çıkm ak ortada dolaşmak
önden gitm ek yana düşmek yukarı ileri geri
şuraya nerede karşıdan öte beri gibi.
Bunlardan eski kim eri halinde olanlar ve zarffiller de yeni yer
yön halleri ekleri alarak çeşitlenmişlerdir :
374
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
İçeri X içeriye içeride içeriden ileri X ileriye
ileride ileriden öte X öteye ötede öteden gibi.
Yer yön zarfları anlatım ları gereği ve yukarıda gördüğü­
müz gibi fiillere gelirler ve daha çok yeni eski sıfatfiillerle de
görülürler :
dışan taşm ış önden koşan aşağıya dönük ileri
gidecek ortada kalmış gibi.
5. Zaman Zarflan :
B ir oluş ve kılışın zaman içinde yerini göstermeye y ara­
yan zarflara z a m a n z a r f l a r ı (adverbe de temps) diyo­
ruz. Bunlar ise — N e zaman? — N e vakit? gibi soruları
karşılarlar :
Dün işittim , bugün ya n n er geç şimdi demin
önce sonra geçende yazın kışın akşama h a f­
taya gibi.
Bunlar da zarf olarak fiillere gelirler ve sıfatfiillerle görü­
lürler :
Sonra bitirirsin. Geçende uğramışlardı, öğle­
yin görüştük, erken kalkan geç kalm ış bugün
gelecek yazın çoğalır gibi.
6. Tarz Zarflan :
Bir
zarflara
Bunlar
karşılık
oluş, veya kılışın oluşma biçimini belirtmeye yarayan
da t a r z z a r f l a r ı (adverbe de manière) deriz.
— Nice? — N e türlü? — N e yolda? gibi sorulara
teşkil ederler :
Şöyle yapılır.
çabuk yavaşça hızla birden
sessizce yeniden gülerek ite ite ayrı ayrı
sırtüstü gibi.
YA PIBİLG İSİ
375
Tarz zarfları da anlatım ları gereği fiillere gelirler ve sıfatfiillerle bağdaşırlar :
Böyle durmayın. Aylayarak ayrıldılar. Sessizce
sokuldum, tez pişen yalnız kalmış yeniden ya­
pılacak kolay çözülür.
II. ZARFLARDA KARŞILAŞTIRMA
BERKİTME VE KÜÇÜLTME
325.
Zarflarla sıfatlar işleyişleri benzeyen iki kelime sı­
nıfıdır. Sıfatlar adları vasıfladığı ve belirledikleri gibi zarflar
da sıfatları ve fiilleri vasıflarlar ve belirtirler. Bu sebeple bu
iki sınıf geniş ölçüde birbirlerine açıktırlar ve aynı tarzda
şekillenip derecelenirler. Sıfatlarda olduğu gibi zarflarda da
karşılaştırm a, berkitm e ve küçültme şekilleri vardır.
1. Zarflarda Karşılaştırma :
Z arflar ve zarf olarak kullanılan kelimeler de belirttikle­
ri vasfın, yada kılışın yoğunluğuna göre üç derece üzerine sı­
ralan ırlar :
ileri gitmeli daha ileri gitm ek en ileri gitm ek
koyu yeşil daha koyu yeşil en koyu yeşil gibi.
B unlara k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f l a r ı (adverbe comparatif ) deriz. Dereceleri de sıfatlarda olduğu gibi e ş i t l i k d e ­
r e c e s i , a r t ı k l ı k d e r e c e s i ve ü s t ü n l ü k d e r e ­
c e s i sayılırlar, krş § 301.
K arşılaştırm a zarfları kullanışta da karşılaştırm a sıfat­
ları ile benzerlik gösterirler. Eşitlik derecesini kurmak için
ölçü olan ada kadar ve gibi takılarından birini getiririz. Bun­
lardan birincisi mikdarca, İkincisi nitelikçe karşılaştırm aya
y arar :
376
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Osman bir at kadar hızlı yürür.
gibi hızlı yürür.
Osman bir at
A rtıklık derecesini de tıpkı sıfatlarda olduğu gibi (bkz §
301) kurarız ;
Çiğdem, dersi A hm etten daha çabuk kavrayor.
Bu ondan daha açık sarı. gibi.
Bu yapılış içinde de zarfa gelen daha zarfı bazan atılsa da
artıklık anlamı kalır :
Çiğdem dersi A hm etten çabuk kavrayor. Bu on­
dan açık sarı. gibi.
Üstünlük derecesinin kuruluşu da sıfatlardakine benzer.
Ölçü olan ad anılmadıkça bu zarflar s a l t ü s t ü n l ü k ifa­
de ederler :
Y u su f yemeğini en önce bitirir, Zeynep en sonra.
Ölçü olan topluluk anıldığı zaman ise farklı yapılışlara gidi­
lir :
Y u su f çocukların yem eğini en önce bitirenidir.
Yabut artıklık derecesine dönerek : Y u su f ye­
meğini herkesten (hepsinden, çocukların hep­
sinden) daha önce bitirir, gibi.
2, Berkitme Z arflan :
326.
Önüne geldikleri sıfat ve fiillerde vasfın, yada kılı­
şın yoğunluğunu salt olarak artıran zarflara b e r k i t m e
z a r f l a r t (adverbe intensif) diyoruz. Bunlar da berkitme
sıfatları yapısındadırlar. Çoğu zaman diyebiliriz ki berkitm e
zarfları zarf olarak kullanılan berkitm e sıfatlarından başka
birşey değildir.
En tanınm ış olanları tıpkı sıfatlarda olduğu gibi (bkz §
303) ilk hecenin bir önek gibi tekrarlanm ası ile yapılanlar­
dır :
YAPIBİLGİSİ
377
büsbütün haksız apaçık suçlu Basbayağı gü­
cendim. Besbelli unutmuş. Evi güpegündüz
soymuşlar. Dosdoğru yürürsün, gibi.
Yine sıfatlarda olduğu gibi zarflar da ikileme ile berki­
tilirler. Daba doğrusu ikileme sıfa tla n dabaçok zarf olarak
kullanılırlar :
A z az içiriniz. Erken erken yola çıktık. Yavaş
yavaş toparlanalım. Güzel güzel konuştu. Geri
geri çıkılacak, gibi.
Adları ikilemek yoluyla da birleşik berkitme zarfları yapanz:
D ükkân dükkân dolaşmah.
Adım adım izleye­
ceksiniz.
Tane tane saydım.
yer yer bozuk
v akit vakit neşeli gibi.
3. Küçültme Z arflan :
S27. Önüne geldikleri sıfat ve fiillerde vasfın, veya kılı­
şın belirtme değerini salt olarak azaltan zarflara k ü ç ü l t ­
m e z a r f l a r ı (adverbe diminutif) adını veriyoruz. Küçült­
me sıfatları gibi bunlar da tabana -ce -rek -cık -cek ekleri
getirilerek yapılırlar.
Anlamca da bu küçültme şekilleri küçüğe doğru derecelenmiştirler. Küçültme sıfatlarında olduğu gibi :
Kısaca kesmişsin. — biraz kısa Kısarak geldi. ~
oldukça kısa Kısacık bıraktılar. — pek kısa.
B urada da en işlek ek -ce olup vurguludur. Bir dışçekim
eki olan vurgusuz -ce de sıfatlara gelip zarf yaptığından bu
kullanışla iki türlü -ce zarfları (bkz § 129) meydana çıkmış
olur ki aralarında yalnız vurgu farkı vardır :
İyice' temizlemiş. —- biraz iyi lyi'cc temizle­
miş. = adam akıllı Kısaca’, konuştum. ^ biraz
kısa Kısa'ca anlattım. —- kısa olarak.
378
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
-ce küçültme zarflan sevilen ve çok kullanılan zarf şekilleri­
dir :
Uzunca konuşuyor. Erkence kalkalım. Ucuzca
satmışlar. Hızlıca yürüdük. Tezce gel. Fazlaca
yemişlerdi, gibi.
Küçültme sıfatlarında olduğu gibi burada da -ce ekinin -cene
uzatılmış şekline rastlan ır :
Fazlacana hazırlanmışlar. Uzakçana oturuyoruz,
bkz § 304.
-cek ekiyle yapılmış az sayıda küçültme z arflan (zaman)
da aynı anlama yaklaşırlar ;
şimdicek hemencek demincek
gibi.
çabucak
tezcek
-cik ekiyle yapılmış olanlar da zarf olarak az kullanılır­
lar ;
İncecik kesm ek
ufacık doğramak
m ek, krş § 39.
azacık üşü­
328.
-cecik ekine gelince yukarıda bunun iki ayrı birleş­
me sonucu meydana gelmiş addaş iki ayrı ek temsil ettiğini
gösterm iştik ; Biri küçültme sıfatı eki olarak -cek ekinin -cik
ile uzatılmışından -cek-cik > -cecik küçültme sıfatı eki (bkz
§ 128 küçü-cek-çik > küçü-cecik), öbürü kimce hali ekiyle
yapılmış zarflara küçültme zarfı eki olarak gelen -cik ile uza­
masından -ce-cik > -cecik (bkz § 129 yavaş-ça-ctk > yavaş­
çacık ).
Kimce ekiyle yapılmış zarfların -cik küçültme şekli de az
yaygındır :
yavaşçacık
usulcacık
hafifçecik
güzelcecik gibi.
kolaycacık
Ancak küçültme sıfatı eki olan uzatılmış -cek-cik > -cecik
ekinin küçültme zarfları da yaptığı olur. Başka bir deyimle
YAPIBİLGİSİ
379
yukarıda gördüğümüz -cek küçültme zarflan bir de -cik kü­
çültme eki almış bulunurlar :
şimdi-cek-cik > şimdicecik hemencecik demincecik çabucacık yakıncacık tezcecik gibi.
Böylece burada ayrı kaynaktan gelen bu iki addaş ek ikisi de
küçültme zarfları yapma işleyişinde buluşmuş olurlar. Zarf
olarak ber ikisinde vurgular da geri atılmış bulunduğundan
ayırdedilmeleri güçleşmi.ştir.
-rek ekiyle yapılan küçültme zarfları oldukça nadirdir
(u fa ra k tutm ak ekşir ek bulmak).
Aslında zarflar sıfatlar gibi salt olarak başka zarflarla da
çok kademeli bir şekilde berkitilir ve küçültülürler, krş § 301 :
pekaz sonra biraz sonra az sonra oldukça hızlı
çok hızlı pek hızlı fazla ileri aşırı ileri, gibi.
III. ZARFLARIN YAPISI
329.
Yukarıdan beri verdiğimiz örnekler de gösteriyor
ki zarfların çoğu başka kelime sınıflarından alınmış, üretilmiş,
yada birleştirilm iş kelimelerdir. Gerçekten zarflar dilimizde
zenginleşmiş, fakat biraz devşirme bir kelime sınıfı teşkil et­
mektedirler. Kelime yapımı bölümünde İsimden İsim, Fiilden
İsim ve Birleşik İsim habislerinde (bkz § 128, 191, 264 v.i.),
ayrıca yer yer kelime sınıfları içinde zarf olan kelimeleri gös­
terdik. Ancak zarfların daba iyi tanınm asına yardım etmek
üzere onları burada yapılarına göre topluca ve kısaca göster­
meyi gerekli buluyoruz.
Y apıları bakımından zarfları beş öbek içinde göstermeye
çalışacağız : 1. kök olan zarflar, 2. başka kelime sınıflarından
zarflar, 3. isimden üreme zarflar, 4. fiilden üreme zarflar, 5.
birleşik zarflar. Göreceğiz ki zarflar yapılarına göre de anlam­
ca, ve kullanışça ayrılıklar gösterirler.
380
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
t. Kök Olan Zarflar;
Dilimizde asıl zarf olarak kullanılan az sayıda tek heceli,
yada çözümü güç çok heceli kelimeler vardır ;
az çok hep en pek er geç dün evet yok beri
değil yarın demin gibi.
Yabancı dillerden gelip hiçbir ek almaksızın dilimizde zarf
olarak kullanılır olmuş kelimeleri de kök olan zarflardan sa­
yabiliriz ;
tez hiç
tam hemen henüz belki bari
galiba keşki asla elbette gibi.
tabii
Bunlar arasında türlü zarf bölümlerine giren kelimeler v ar­
dır.
2. Başka Kelime Sınıflarından Z arflar:
Bazı adlar anlam larından gelen im kânlara göre türlü zarf
bölümlerinde zarf olarak görülürler :
kan kırm ızı süt beyaz demir kır gece çalışmak
gündüz uyum ak kil kalm ak un ufak gibi.
Y ukarıda yer yer belirttiğim iz gibi (bkz § 323, 324) işle­
yişlerindeki benzerlik sebebiyle sıfatların çoğu zarf olarak da
kullanılır. Bir kere sıfatlara ve fillere yakıştırabildiğim iz her
vasıflam a sıfatını zarf olarak kullanırız ;
sert davranmak yum uşak tu tm a k güzel konuş­
m ak düz durmak sarı kara dar uzun kurnaz
deli iti ekşi gibi.
Bunlar çoğu nitelik ve tarz zarfları omrlar.
Bazı belirtme sıfatları da zarf olacak kullanılırlar :
böyle iyi
başka güzel ikişer dağıtm ak
yem ek gibi.
birçok
YAPIBİLGİSİ
381
3. İsimden Üreme Zarflar;
330.
İsimden üreme isimler bölümünde eklerin alfabe sı­
rasında görülen isimden zarfları burada yapıldıkları tabanlara
göre biraraya getireceğiz.
a. Adlardan Gelenler :
A dlardan gelen zarflar ençok eski ve yeni adçekimi
hallerinden ürem iştirler. Eski Türkçede adın kimre, e r i ş ­
me
(bkz § 162 J ve kirneri, y ö n l e m (bkz §142) balleri di­
limizde çoğu yer yön gösteren zarflar bırakm ışlardır :
içre
taşra
sonra üzere içeri
yukarı gibi.
dtşara
ileri
Eski Türkçede adın kimin, h i l e l i k (bkz § 147) hali ve onun
daha yeni birleşiği kimleyin (bkz § 156) hali dilimizde çoğu
zaman zarfları olan kelimeler bırakm ışlardır :
yazın kışın gündüzün ilkin ansızın değin
geceleyin gündüzleyin sabahleyin akşamleyin
gibi.
iççekim hallerinden y e r y ö n h a l l e r i ndeki adlar
(bkz § 287), kime, yönelme hali (bkz § 139), kimde, kabna
hali (bkz § 135), kimden, uzaklaşma hali (bkz § 137) m.ekân
ve zaman içinde yer ve yön gösterdiklerinden zarflar y a ra t­
m aya çok elverişli olmuşlardır. Özellikle yer yön adları zarf­
la r yapar :
öne geçmek dibe üste karşıya akşama yaza
haftaya gürültüye, arkada kalm ak yanda or­
tada kıyıda dakkada hesapta sözde havada,
dıştan görmek alttan tepeden baştan geceden
şakadan gibi.
B unlar çoğu yer yön zarfları, birtakım ı zaman zarfları, kimisi
de tarz zarfları olurlar.
382
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
D ı ş ç e k i m hallerindeki adlar da (bkz § 288), kimle,
bilelik hali (bkz § 151), kimce, görelik hali (bkz S 129) ve
kimli, donanma hali (bkz § 157), kimsiz, giderme hali (bkz §
168) ile sıfa tla n ve fiilleri belirtici anlatım kazanırlar ve zarf
olurlar :
hızla istekle öfkeyle zamanla geceyle taneyle
sürüyle, dostça erkekçe çocukça insanca akıl­
ca kanunca evce, Ölçülü, konuşmak sürekli
uslu insaflı anlayışlı gizli, düşüncesiz dav­
ranmak pervasız gönülsüz çaresiz eşsiz gibi.
Bu dışçekim halindeki adlar başlıca nitelik, tarz, zaman ve
m ikdar z arflan olurlar.
b. Sıfatlardan Gelenler :
S ıfatlar da yer yön halleri çekim eklerini alarak çeşitli
zarflar teşkil edebilmektedir :
kuruya ekm ek boşa ucuza uçara, açıkta ge­
çende yakında, karanlıkta, derinden eskiden
uzaktan yavaştan gibi.
Dışçekim hallerinden yalnız kimce, görelik hali eki (bkz
§ 129) anlatım ca sıfatlara fazla uygun düşer ve geniş ölçüde
zarflar y a ra tır :
iyice yıkam ak doğruca sıkıca hafifçe usulca
çılgınca
başlıca
sessizce
topluca
cimrice
olanca gibi.
Bunlar da başlıca nitelik ve tarz z a rfla n olurlar.
c. Zamirsi Z arflar ;
SSl. Zamirlerden gelen zarflar z a m i r s i z a r f l a r
(adverbe pronominal) ise adlarda olduğu gibi eski ve yeni
isimçekimi hallerinden üremiş olmakla birlikte birçok değişik­
likler gösterirler. Bunlar soru ve gösterme zam irlerinin yer
yön halleriyle bazı dışçekim hallerinden doğmuşlardır.
YAPIBİLGİSİ
383
Başlıcalan Eski Osmanlıcada henüz zamirlerin çekimine
paralel görünürler :
G övterm e
S oru Zarfları
Y akın
Y ön elm e
H a li
kancanı?
buna
için
Zarflan
A z u z a k için
U zak
şuna
aña
K alm a
H a li
kunda? (kam?)
bunda
şunda
anda
Ç ık m a
H ali
kandan?
bundan
şundan
andan
B il e li k
H a li
neyle?
böyle
şöyle
eyle
nice?
bunca
şunca
anca
G örelik
H a li
için
Yer yön halleri Eski Osmanlıcada çoğu yer yön zarflan,
kimi zaman zarfları, h a ttâ sebep zarflan olmuşlardır. Bilelik
hali tarz, görelik hali mikdar zarfları meydana getirmiştir.
Dilimizde ise birleşik zamir öbeklerinin buraya < hu
araya), araya girm eliyle bu tablo bir hayli değişm iştir :
G österm e
Soru Z a rfla n
Y akın
Y önelm e
H a li
nereye?
K alm a
H ali
nerede? (hani?)
Ç ıkm a
H ali
nereden?
B ilelik
H ali
nasıl?
ne kadar?
G örelik
H a li
için
buraya
Z arflan
A z u z a k için
U zak
şuraya
oraya
burada
şurada
orada
buradan
şuradan
oradan
böyle
şöyle
öyle
bu kadar
şu kadar
o kadar
için
Yer yön halleri burada yer yön zarfları (Burada bekle­
yin ), bilelik hali tarz zarfları (Böyle düşündük), görelik hali
m ikdar zarfları (O kadar göndermişler.) yapar. Bununla bir­
likte zamirlerden gelen zarflar bunlardan ibaret değildir. Za­
mirlerden. N e zaman? Ne için? Ne türlü? Ne derece? gibi
soruları karşılayan zaman, sebep, nitelik ve derece zarfları da
ürem iştir :
3S4
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
O
zaman
bunun için
şu türlü
o derece
gibi.
Zamirlerden gelenler zarf işleyişinde olmakla birlikte za­
mir niteliğini korurlar. Yani berbirinin bir öncülü, yerini tu t­
tuğu bir ad vardır. Meselâ «Buradan ayrılıyorum», dediğimiz
zaman zarfın ardında Ankaradan, Cebeciden, bu evden gibi
bir yer adı vardır. Bu sebeple sözdiziminde de (bkz § 460)
farklı bir işleyişi olan bu zarfları zarffiller gibi ayrı bir bölük
sayarız ve onlara z a m i r s i z a r f l a r adını veririz.
4. Fiilden Üreme Zarflar :
332.
Fiilin zarf şekli dilimizde genellikle duruk fiil balin­
de, yani z a r f f i i l niteliğinde görülür. Bu da aşağıda e tra f­
lıca göreceğimiz gibi (bkz § 477) ayrı bir sözdizimi işleyişi
olan kelime demektir. Fiilden zarfların bu Özelliği — ki fiilden
ad ve sıfatlarda kesin değildir — onların yapılışça daima baş­
cümle fiiline bağlı kalm alarını açıklar.
Aşağıda (bkz § 365) zarffiilleri genişçe gözde geçirece­
ğiz. Bunlar başcümleye getirdikleri anlam değişikliğine göre
ve azçok öbür zarflara paralel olarak çeşitlenmişlerdir (za­
man, bal, karşılaştırm a v.b.).
Biz burada donuk, lügat kelimesi olmuş eski zarffiillerden örnekler vermekle yetineceğiz :
geçe kala öte yine < yana daha < taka çevre,
karşı ötürü dolayı, giderek bakarak vararak
gittikçe oldukça, derken durmadan silmece
gibi.
Bunlar yerine göre takı, bağlam, b a ttâ sıfat ve ad olarak da
kullanılırlar.
5. Birleşik Z arflar:
Birleşik isim tabanlarının bemen ber kalıbında tü rlü zarf
sınıflarında birleşik zarflar meydana gelm iştir ;
Y A PIB İL G İSİ
385
Adtakımı : sözgelişi saat hesaln kuşbakışı akşam vakti, § 267.
Sıfattakım ı : bozukdüzen yalınayak tamyol
çokdefa bugün, § 269.
Z arf öbeği :
ilkönce enaşayı
çokiyi, § 270.
azileri
pekâlâ
Takı öbeği : deligibi sabahakarşı öğledensonra
gözönünde elaltından, § 271.
Koşmatakım : azçok ergeç arasıra düşe kalka
gece gündüz, § 273.
N ihayet sıfatlarda ve zarflarda berkitme için yapılan ikileme­
leri de bu son takım a katm ak yerinde olur ;
güzel güzel ayrı ayrı az az yer yer güle güle
gibi.
5. Dilim: T a k ı
I. TAKILAR VE ÇEŞİTLERİ
333.
İsimlerden sonra gelip onların söziçinde başka un­
surlarla ilişkilerini kuran kelimelere t a k ı (postposition) adını
veriyoruz :
gibi için ile göre rağmen değin
içinde gibi.
beri yana
Bunlar başlıbaşma bir kavram sahibi olmayıp iki kavram a ra ­
sındaki ilişkiyi belli etmeye yararlar :
A y ı gibi adam. Araba ile geldim. Sabahtan beri
bekley or. A liye göre değil. Çekmece içinde bul­
muş. Poyraza karşı açık. gibi.
Takılar yalnız adlara değil, her türlü isimlere gelirler :
hasta gibi bana göre şim diye değin öteden
beri v.b. gibi.
Türkçenin Grameri F : 25
386
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Takılar şekilce kelime, işleyişçe isim çekimi ekleri duru­
munda bulunurlar. Bu ekler gibi iki kavram arasında ilgi ku­
rucudurlar. Çokdefa da işleyişleri bir çekim ekiyle karşılana­
bilir :
Ahm et için getirdim, si». Ahm ed’c getirdim. Kış
için sakla — Kışa sakla. Hayvan gibi saldırmış.
~ Hayvanca saldırmış. Hesaba göre doğru. —
Hesapça doğru, krş § 289.
Aslında adçekimiekleri (Türkçede sonekler), biç değilse
bunlardan birtakımı, takıların (Türkçede sontakıleır) geldikleri
adla ses kanunlarına göre kaynaşm ası mahsulü olmalıdır. B aş­
ka bir deyimle sontakılar zamanla sonek haline gelmektedir.
Bunun dilimizde geçiş halindeki bir örneği ile takısıdır (E l ile
tut. X El-le tu t.) gibi.
Takı şekilleri ve işleyişi belli ve ayrı bir kelime sınıfı ola­
rak Eski Türkçeden beri çeşitlenmiş ve yaygındır (ne üçün?
köğüz üze T emir Kaptgka tegi).
Takıların geldiği isimle birlikte teşkil ettikleri belirtme
öbeğine t a k ı ö b e ğ i (groupe postpositionnel) deriz. Yu­
karıda takı öbeği kalıbında birleşik isimlerden bahsettik, bkz
§ 271 buz gibi öğleden sonra. Aşağıda bu öbeklerin sözdizimindeki işleyişlerini göreceğiz, bkz § 423.
II. T A K IL A R D A İSTEM
334.
Fiiller nesne olan adtan belli çekim halleri istedikleri
gibi (bkz § 440) tak ılar da ilişki kurdukları adtan işleyişlerine
göre belli çekim halleri isterler. Başka bir deyimle belli bir
isim halini kovarlar. Buna i s t e m (rection) deriz. Düşmana
karşı takı öbeğinde takının istemi kime halidir. Bu öbeklen­
mede karşı i s t e y e n , düşmana i s t e n e n adını alır. T ürk­
çede takıların dört türlü istemi vardır: 1, Kim hali isteyen ta ­
kılar, 2. Kime hali isteyen takılar, 3. Kimden hali isteyen ta ­
kılar, 4, Adı katkı alan takılar.
Y A PIB İL G İSİ
387
A. Kim H ali isteyen T a k ıla r:
Bunlar başlıca mikdar, nitelik karşılaştırm aları yaparlar
ve ilişkiler kurarlar :
deve kadar kum gibi çocuk için kazma ile
dönmek üzere deniz aşırı yabancı diye baba
olarak cihan içre (eskimiş).
Kim bali isteyen takılar Yeni Türkçede bazan zamirlerin
kimin balini alırlar :
senin kadar bunun gibi sizin için kim in ile
gibi.
1. kişilerde bu, kişi zamirlerinde olduğu gibi (bkz § 310 -im
ekine döner (benim kadar bizim gibi).
B. Kime H ali İsteyen T a k ıla r:
Kime bali isteyen takılar başlıca karşılaştırm alar yapar­
lar ve yer yön, sınır ilişkileri kurarlar ;
havaya göre yağm ura kar.şı eve doğru sabaha
dek bayrama değin (kadar) eskiye bakarak
buna karşılık güçlüğe rağmen Isveçc dair gibi.
C. Kim den H ali İsteyen l a k ü a r :
Başlıca zaman ve yer yön ilişkileri kurarlar ve sebep, so­
nuç, ayrıklık göstermeye y ararlar :
namazdan önce
tatilden sonra
dünden ben
bağdan öte yoldan aşağı bizden yana kapıdan
dışarı pazardan başka mayı.ştan itibaren uzak­
lıktan dolayı,
D. Adı K atkı Alan T a k ıla r:
S35. Y ukarıda yer yön, çağ, ilişki gösteren adların sıfat
olarak başta (bkz § 293) ve katkıalan olarak sonda (bkz § 293
ön ve sontakı işleyişiyle kullanıldıklarını görmüştük. Sonun­
cularda takı öbeğinin tabanı bir belirsiz adtakım ıdır (ev içi
3SS
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
saçak altı ay başı edep dışı). Aslında kim hali isteyen tak ı­
lardan kimisi de bu kalıptan doğmuş olacaktır :
E.T. kuşlar kib-i tag sar-ı Y.T. cennet misal-i
An, eşek kadar-ı. gibi.
Adı katkı alan tak ılar yukarıda kaydettiğimiz zarflaşmış
belirsiz adtakım larım n yer yön halleri almasıyla oluşmuş gö­
rünürler. Bunlar ençok yer yön ilişkileri kurm akla birlikte pek
çeşitli anlatım da karşılaştırm alara da y ararlar :
masa üstüne masa üstünde masa üstünden çı­
nar altına kışla önünde köşe başından duvar
dibine bağ arasında yağm ur yüzünden Tanrı
katında
devlet tarafından
durum hakkında
gibi.
Dışçekimin kimle ve kimce halleri de adı katkı alan tak ılar
meydana g etirir :
kanun yoluyla aram eliyle boy sırasıyla yol­
culuk dolayısıyla yağış sebebiyle, anlaşma ge­
reğince bekleme süresince deniz ktytsınca ta­
rih boyunca gibi.
III. TAKILARIN YAPISI
336.
Y ukarıda zarfların yapısını gözden geçirirken (bkz
329) bu kelime sınıfının az sayıda kök kelimelere sahip ol­
duğunu, dahaçok başka sınıflardan alınmış ve üretilm iş keli­
melerden meydana geldiğini belirtm iştik. Bu tespit takı sınıfı
için de ve öncelikle doğrudur. Gerçekten «kök olan ta k ıla r »
diye bir kelime topluluğu meydana getirm ek güçtür. Z arflar­
da olduğu kadar isimden ve fiilden çeşitli kelime üretm e özel
vasıtaları da takılarda yoktur.
Böylece dar bir kelime sınıfı teşkil eden tak ılar başlıca
iki kaynaktan beslenmişlerdir. Biri takı olarak kullanılan zarf­
lardır, Diyebiliriz ki birçok zarflar aslında sıfat olup kullanışa
göre zarf sayıldıkları gibi çoğu tak ılar da aslında zarf olup
Y A PIB İL G İSİ
389
bu işleyişle bir isme geldiklerinde takı sayılırlar. İkinci kay­
nak da adı katkı alan çekim halindeki yer yön adlarıdır.
Takıları zarflara paralel olarak dar ölçüde öbekleyeceğiz:
t . Kök olan takılar, 2. İsimden üreme takılar, 3. Fiilden üreme
takılar, 4. Yer yön adlarından takılar.
A. Kök O lan T a k ıla r :
Tek heceli, yada çözümü güç birkaç kelime ile bazı ya­
bancı takıları bu bölümde gözönüne alabiliriz :
şeker tek akşam a dek kadın, için kıştan heri
yum ruk kadar
işe dair
sözleşmeye rağmen
kom şuya ait gibi.
B. İsim den Ü rem e T a k ıla r:
B unlar çokluk eski ve yeni isim çekimekleriyle yapılmış
ve çoğu zarf olan kelimelerdir :
âdet üzere yem ekten sonra belden yukarı pa­
radan başka
yarına değin
düşmandan yana
aptala nispetle salıdan önce sitem yollu kuş
denlü e s k i m i ş (vieilli) şeytan gibi.
C. F iilden Ürem e T aîiilar:
Bu tak ılar eski ve yeni zarffiiller, yani aslında zarflar olup
çoğu yine zarf olarak da kullanılırlar :
ölçüye göre gözlük ile camiden öte vazife
diye güneşe karşı havadan dolayı gün aşırı
bundan ötürü sorumlu olarak gibi.
D. Y er Y ön A d lan n d an T akılar :
Bunlardan yukarıda (bkz § 335) takıların istemlerini ayırdederken adı katkı alan tak ılar bölümünde bahsettik ve örnek­
lerini verdik. Yeni Türkçede tak ılar sınıfını genişleten ve zen­
ginleştiren başlıca bu kalıptaki kelimelerdir.
390
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
6.
D ilim : B a ğ l a m
f. B A Ğ L A M L A R V E Ç E Ş İT L E R İ
337. Söziçinde iki kelimeyi, aynı değerde iki cümle un­
surunu, iki yargıyı ve bazan da iki paragrafı bağlam aya y ara­
yan kelimelere b a ğ l a m (conjonction) adım veriyoruz :
kedi ile köpek Beni ve kardeşimi çağırdılar. Gü­
zel, fakat bakımsız bir bahçe. Yola çıkam adık,
çünkü hava bozdu. Yolda çok yorulm uştuk da,
hemen yattık, gibi.
Bazı bağlam lar da bağladıkları iki kelime, veya yargıdan önce,
yada sonra tekrarlanarak kullanılırlar :
«Ya devlet haşa, ya kuzgun leşe». «Ne sana, ne
bana».
A li Bey de, oğlu da iyi karşıladılar.
«Hem kel, hem fodul». Yazın olsun, kışın olsun
bu yürüyüşü yaparım, gibi.
Bu ikili kullanışta bağlam lar değişik de olabilir :
«Düşmanlar dışardan, biz içerden y ık tık m em ­
leketi». Biryandan ortağı, öbüryandan karısı
batırdılar adamı. Ya otur, yahut gidelim, gibi.
II. B A Ğ LA M A İL İŞ K İL E R İ
338. Bağlam lar pek çeşitli yönlerden kelime ve yargılar
arasında ilişkiler kurarlar. Söziçinde iki kavramı, veya dü­
şünceyi bütünleştiren bu ilişkilerdir. Birden fazla anlatım ve
kullanışı olan bağlam lar da vardır, onları karakterlerine göre
ayırdedip dilimizdeki başlıca bağlam ları bölümlemeye çalışa­
cağız. Bu bölümlemeyi aşağıda bağlam cümlesinde de görece­
ğiz, bkz ? 461 v.i.
Y A P I B iL G iS i
391
1. Ulama Bağlamları :
U l a m a b a ğ l a m ı (conjonction copulative) iki unsuru
aynı hizada ve bakışıklı olarak ilgiler ;
ile ve de hem ... hem ne ... ne (olumsuz)
de ... de gerek ... gerek(se) olsun ... olsun
gibi.
2. A yırtlam a Bağlamları :
İki unsuru seçmeli olarak ilgileyen bağlam lara a y i r i l a m a b a ğ l a m l a r ı (conjonction disjonctive) adım veri­
yoruz :
ya
yahut
yada veya ya . . . ya
ister ... ister gibi.
m i . .. mi
3. K arşıtlam a Bağlamları :
İki unsurdan birini öbürüne karşı çıkaran bağlamlara
karşıtlama
b a ğ l a m l a r ı (conjonction adversative )
adını veriyoruz. Buna karşıtlık ilişkisi diyebiliriz :
ama
fa k a t
lâkin
yalnız
ancak
bununla
beraber şu var ki yine dc gibi.
4. Almaşma Bağlam ları;
İki unsur arasında almaşık bir değişme ilişkisini gösteren
bağlam lara a l m a ş m a b a ğ l a m l a r ı (conjonction alter­
native) diyoruz. Bunlar hep ikili bağlam lar olurlar:
bir ... bir kim i ... kim i biri ... öbürü hazan .
bazan gâh ... gâh gibi.
5. Üsteleme Bağlam ları :
İki unsurdan biriyle ötekini pekiştiren bağlam lara ü s t e l e m e b a ğ l a n ı l a r ı (conjonction assévérative) diyoruz.
Bunlarda artırıcı bir karşılaştırm a anlatım ı vardır :
de h a tta hile üstelik hem de zaten kaldı ki
nasıl k i gibi.
392
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
6. Açıklama Bağlamları :
îki unsurdan biriyle ötekini anlamca çözmek, açıklamak
aracılığını yapan bağlam lara a ç ı k l a m a b a ğ l a m l a r ı
(conjonction déclarative) adını veririz :
yani
demek ki öyle ki başka bir deyimle
nin anlayacağın gibi.
se­
7. Salt Bağlam lar :
SS9. îki unsurdan birini öbürüne salt olarak tabi kılan,
altalta bağlayan bağlam lara s a l t b a ğ l a m (conjonction
absolue) adım veririz. B urada ilişkinin özelliği aranm az ;
ki ki m de (Bu bağlam ları başka işleyişlerinde
bununla k anştırm am ah bkz § 338, 320, 460).
8. Yerverme Bağlam ları ;
îk i unsurdan birini destekleme, veya bir yargıyı yerinde
gösterme yoluyla bağlantı kuran bağlam lara Y e r v e r m e
b a ğ l a m l a r ı (conjonction concessive) adını veriyoruz ;
gerçekten netekim halbuki oysa hal böyleyken
gibi.
9. Sebep Bağlam ları ;
îk i unsurdan birini ötekine sebep gösteren bağlam lara
s e b e p b a ğ l a m l a r ı (conjonction causale) diyoruz :
çünkü zira ki (bunun için bu sebeple bundan
dolayı geniş anlam da).
10. Sonuç Bağlam ları :
îk i unsurdan biri Öbürünün sonucu olduğunu gösteren
bağlam lara s o n u ç b a ğ l a m l a r ı (conjonction consécu­
tive) deriz. Bunların işleyişi sebep bağlam larının aksinedir ;
buna göre bundan dolayı bunun üzerine bu­
nun için bu sebeple öyleyse ozaman şim di
gibi.
YAPIBİLGİSİ
393
11. Amaç Bağlamları :
İki unsurdan birinin ötekini gerçekleştirme amacı güttü­
ğünü göstermeye yarayan bağlam lar a m a ç b a ğ l a m l a r ı
(conjonction finale) adını alır :
taki diye ki kim (eskimiş) için tek yeter ki
gibi.
12. Ş a rt Bağlamları :
İki unsurdan birinin öbürü için varlık şartı olduğunu gös­
term eye yarayan bağlam lara ş a r t b a ğ l a m l a r ı (con­
jonction conditionnelle) diyoruz. Ş a rt Türkçede ayrı fiil çe­
kimleriyle ifade edildiği için şa rt bağlam ları ve kullanışları
sınırlıdır :
eğer şayet yoksa illâ o takdirde aksi halde
gibi.
Bağlam ların iki yargı arasında kurdukları ilişki iki türlü
olur. Birincisi iki yargıyı aynı bizada tutan, birini ötekine tabi
kılm ayan bir ilişkidir (A h m et Erzurumdan dönmüş, fakat
henüz görüşemedik). Bu türlü bağlantıya y a n y a n a b a ğ ­
l a n t ı (coordination) deriz. İkinci çeşit ilişki yargılardan bi­
rini öbürüne tabi kılar (Borcumu ödeyemedim, çünkü aylığım
gecikti). Bu türlü bağlantıya da a l t a l t a b a ğ l a n t ı (su­
bordination) adım veriyoruz.
Y ukarıda kabataslak 12 sınıfa ayırdığımız bağlam lardan
ilk altısı yanyana bağlantı, sonraki altısı ise altalta bağlantı
kurarlar. Bunlarm birleşik bağlam cümleşinde kullanılışlarmı
sözdizimi bölümünde göreceğiz, bkz § 462 v.i.
U I. B A Ğ L A M L A R IN Y A PISI
3)0. Eski Türkçeden beri dilimizde bağlam işleyişinde
kelimeler vardır. Ancak sayıca azdırlar (sıçgan takt sıkırkan
Üzüm yégil, azu kagun yégil). Bağlam sınıfının Türkçede
daba geç gelişmesi iki sebeple açıklanabilir ;
394
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
a. Türk dilleri ifadede kısalığı, dolayısıyla b a ğ l a m s i z l i ğ i (asyndéte) tercih edegelmişlerdir. Bugün de özel­
likle konuşmada türlü bağlamların işleyişini farklı tonlarla
yerine getiririz, bağlam ları az kullanırız, bkz S 99, 461.
Anlayışlı, (fakat) sebatsız. Bu sabah uğradı,
(ve) gitti. Araba alamayorum, (çünkü) pa­
ram yok gibi.
Tûrkçenin bu özelliği bize gerek isim, gerekse fiil tabanlarını
basitçe yanyana getirip koşm atakım lar yapmak yolunu açmış­
tır (k a n (v e ) koca açık saçık az çok ah.şveriş yem ek
içm ek).
b. Türkçe zengin bir zarffiiller sistem i geliştirm iş olup
ilintili bağlam cümleleri yerine dahaçok karm aşık zarffiil cüm­
lelerini kullanır, bkz § 456 :
Yem eğini yedi ve gitti. X Yem eğim yeyip gitti.
Dün gelemedim, çünkü hastalandım. X H asta­
landığım için dün gelemedim.
Bu sebeple biz özellikle yanyana bağlantıya dahaaz ihtiyaç du­
yarız.
Tercümeler yoluyla dilimize F arsça ve A rapçadan bağlam
olan birçok kelime girm iş olduğu bir gerçektir. Ancak bu keli­
me sınıfını Türkçeye yabancı dillerden geçmiş saym ak yersiz
olur. Bunun organik olarak zarffiillerden doğmuş olduğu aşi­
kârdır (ta k ı ile ulayu).
Türkçede bağlam ların aslında zarffiillerden gelmiş bu­
lunmasının delili ve sonucu olan bir cihet de bunlardan b irta ­
kımının s o n a y a p ı ş ı k (enclitique) olmalarıdır. Türkçede
yan cümleyi kapayan zarf fiilin son hecesi yüksek ton ve v ur­
gu ve kendisinden sonra bir durgu aldığı gibi onun özel bir
kullanışı elan, veya onun yerini tutan bağlam da sona yapışıp
yan cümleyi kapar, yüksek ton ve vurgu aldığı gibi başcümleden bir durguyla ayrılır :
Y A FİBİLG İSİ
395
Söyledi de, inanmadık. Anladım ki, söz dinle­
meyecek. Getirdin ama, bir işe yaramadı. Gü­
cenmesin diye, en iyisini gönderdim, gibi.
Bu hallerde virgülü bağlamdan sonra koymak doğru olur.
IV . B A Ğ LA M Ç E Ş İT L E R İ
341. Yeni yazı dilimizde çoğu zarffiillere paralel olarak
kullanılan oldukça zengin bir bağlam lar dağarcığı vardır. Çoğu
zarflardan gelen bağlam ların çeşitleri hakkında b ir fikir ver­
mek için onların başlıcalarını birkaç öbekte toplayacağız ;
A. T ürkçe Asıllı B ağlam lar :
de de ... de ile diye kim ancak yalnız böylece
ayrıca gerek ... gerek olsun ... olsun oysa yoksa
imdi gerçekten ister ... ister bir ... bir kim i ...
kim i gibi.
B. B irleşik B ağ lam lar:
Türkçe, veya karışık birkaç kelimeden oluşmuş bağlam­
la r da çoktur :
yine de ya da hem de netekim bunun gibi
bundan dolayı bir yandan . öbür yandan hal­
buki öyle ki şu var ki kaldı ki nasıl ki bu­
nunla beraber her ne kadar hal beyleyken gibi.
C. Y abancı A.S1II1 B ağlam lar:
B unlar da yazı dilimizde
kımı Türkçeleştirilm ektedir :
ve fa ka t lâkin ama
ya ne ... ne hem ...
madem ki meğer k i
m aam afih
(bununla
(bundan dolayı)
yerleşmiş görünürlerse de birta­
çünkü hatta zira ya ...
hem eğer şayet tâ ki
filhakika
(gerçekten)
beraber)
binaenaleyh
veya (yada) gibi.
396
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bağlamlar kullanışta türlü özellikler gösterirler ki onlar­
dan ileride sözdizimi bölümünde bahsedeceğiz, bkz § 461 v.i.
7. Dilim: Ü n l e m
I. Ü N L E M L E R V E Ç E Ş İT L E R İ
$42. Bir duyuşu, bir dileği canlı bir şekilde ve bazan tek
başına anlatm aya ve bir kimseye seslenmeye yarayan kelime­
lere ü n l e m (interjection) adını veriyoruz :
oh!
eyvah!
hah! vay! ö!
hey! gibi.
püf!
haydi!
K ullanışta çoğu zaman ünlemden sonra o duygu ve dileği açık­
layan bir cümle getiririz :
Oh! hava biraz serinledi. Hah! tam istediğim
gibi. Haydi! işinize bakın. H ey! kim i arayorsun? gibi.
Aynı ünlemler bazan cümlenin sonunda kullanıldığı gibi
dahaçok cümle sonunda kullanılan ünlemler de vardır :
L â fı uzatmayalım, haydi! Fazla konuşuyorsun,
he! gibi.
Ünlemler dilin konmuş anlamlı kelimeleriyle h a y k ı r ­
m a arasında yer alan bir kelime sınıfı meydana getirirler.
Bunun için dünya dilleri arasında benzeşirler :
Fransızca ah! ouf! hop! Türkçe ah! of! hop!
ünlem ler dilde en eski bir kelime sınıfı olup aslında bağ­
lamlar ve takılar gibi üreme ve devşirme bir kelime topluluğu
teşkil etmekte değildirler. Bu sebeple onlan âlet (ed a t) keli­
meler arasında saymak yerinde olmaz.
ünlem ler öbür kelimelerden farklı olarak kendilerine göre
ton ve vurgu alırlar (bkz § 95, 99), farklı sesli uzunlukları,
ikizleşme ve durguları olur, bkz § 14, 40, 104. Buna göre söy­
Y A P IB İL G İS İ
397
leyişte de çok çeşitlenirler ve pek farklı anlatım lar alırlar.
Vay! gibi bir ünlem derin üzüntüden sevince, tehditten okşa­
maya kadar varan çe.şitli anlatım lar gösterir. Yazıda bu ay­
rılıkları tabiî hiç farketmeyiz, ancak s ö z ü n g e l i ş i ile
okurken bir dereceye kadar kestiririz.
Yapı, tonlanma ve kullanış özellikleriyle başlı başına bir
işleyişleri olan ünlemlere dilde bu yönlerden yaklaşan başka
kelime toplulukları vardır. İşleyişte aynı görünmeleri sebebiy­
le bunları da ünlemlerle birlikte gözden geçirmemiz gereklidir.
Gerçekten yansılama, hayvana seslenme, çocuk dili ve argo
kelimeleri nihayet başka kelime sınıflarından alınıp ünlem ola­
rak kullanılan kelimeler, kelime öbekleri ve deyimler hep ün­
lem karakterinde dil unsurları olabilirler.
II. Ü N L E M L E R İN Y A PISI
A. Ası! Ü n le m le r:
343.
Y ukarıda özelliklerini belirttiğimiz ünlemleri a s ı l
ü n l e m i e r (interjection proprement dite) diye ayırdetmemiz
doğru olur. Çünljü bunlar meydana geldikleri seslikler bakı­
mından da dilin öbür kelimelerinden farklı görünürler. Çok­
lukla açıklık dereceleri yüksek (bkz § 14, 24) seslerden, daha­
çok açık düz seslilerle yanm sesliler, gırtlak sesdeşlerinden ya­
pılmış tek, veya çift heceli kelimelerdir. Bunlarda başka ses­
lere az rastlanır. Kaba ve ince sıradan .seri halinde örnekler
de verirler :
al â! hal
hâ! ah! ay! hay! hah! hayhay!
c! e hc!
he! ch! ey! hey! hehl
heyhey!
yâ! hoyl i'ay! tny! hâ! hû! oh! nah! yû!
yâ! aah!
ııh! broy! fi! vahvah!
eyvah!
heyhat!
Görüldüğü gibi çoğu tek heceli, bir takımı da ikileme su­
retiyle onlardan yapılmış görünen çift heceli ses birlikleridir
(ha yha y! vahvah! pehpeh! heyhey!). Bu ünlemler seslen­
398
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
meye yarar bir ses yapısındadırlar. Hepsinde yiik.sek duyulur­
luk gözetilmiştir. Buna karşılık yakın mesafeden seslenmeye,
daha gevşek duygular anlatm aya yarayan ünlemlerin sesyapısı farklı olur. Burada açıklıkları daha düşük sesler, h atta
sırf tonsuz hışırtılı sesdeşlerden yapılmış heceler kullanılır,
krş § 24 :
he! bre! hî! öf! pü f! h tşt! pist! pst! h şt! pş!
gibi.
Konmuş anlam ları olmayan bu türlü ünlemleri sözlükleri­
miz açıklamaya çalışırlar. Ancak yukarıda belirttiğim iz gibi
çeşitli tonlanm alara göre pek değişik anlatım alm aları sebe­
biyle bu çeşitlemeler her zaman yetersizdir. Asıl ünlemleri kul­
lanışları bakımından kabataslak iki öbekte toplayabiliriz :
1. Dujmş Ünlemleri :
Birtakım ı doğrudan doğruya konuşanın duyuşlarını ve
kendine ait dileklerini açıklamaya yararlar. Bunlara d u ­
y u ş ü n l e m l e r i (interjection affective) adını v e ririz ;
â! ah! oh! ay! vay! of! ö! th! p ü f! öf!
hop! bû! uy! tüh! eyvah! vahvah! heyhat!
gibi.
Bunlar sevinç, acı, hayret, takdir, hayranlık, esef, nefret, bez­
ginlik, üşüme, bunalma gibi pek çeşitli duygular ifade eder­
ler.
2. Soruşturm a Ünlemleri :
B irtakım ünlemler de eydilenin ilgisini çekmeye, onu ça­
ğırm aya, eğilimini, düşüncesini anlamaya, onu teşvik etmeye,
doğrulamaya, veya reddetmeye yararlar. D ı ş a d ö n ü k (obje ctif) ve başkasıyla ilgili olan bu ünlemlere de s o r u ş t u r ­
m a ü n l e m l e r i (interjection interpellative) diyoruz. Bun­
lar kimi zaman soru tonlanması alırlar :
Y A PIB İL G İSİ
399
ey! hey! hoy! hû! hişt! pist! hâ? hı? yâ?
de! haydi! yâ! hâ! hl! he! eh! hah! hayhay!
yöl yuf! hay t!
Bu iki bölük ünlem ton farklarıyla birbiri yerine de kullanılır.
B. Ü nlem Olan B aşka Kelim eler :
344.
Hemen her sınıftan bazı kelimeleri (ad, sıfat, zamir,
zarf, fiil) sözdizimi ve tonlanma yönlerinden ünlemlere uydu­
rup ünlem işleyişinde kullanabiliriz. Başka bir deyimle h a y ­
k ı r m a (exclamation) tonunda kullandığımız kelime ünlem
sayılabilir.
1. Ünlemi eşen İsimler :
a. Adlar seslenmede, çağırmada ünlem işleyişinde kul­
lanılırlar ve asıl ünlemlerde olduğu gibi çoğu zaman kendile­
rinden sonra maksadı açıklayıcı bir cümle alırlar :
Arkadaş! Çocuk! Hamal! Gazeteci! Ahm et,
şu takım ları getir. Oğlum, sonra güç durumda
kalacaksın. Canım! Babacığım! gibi.
Buna adın ç a ğ r ı h a l i deriz ki (bkz § 286) Türkçede kim h a­
linde bulunur. F ak at vurgusu daima birinci heceye doğru çe­
kilmiş olduğundan ayrı bir çekim hali sayılabilir (Çocuk! A r­
kadaş! Gazeteci! Oğlum!).
Kimi dillerde çağırm a hali ayrrı bir ek alır. Eski yazı dili­
mizde bunun Farsçadan geçmiş ve bir uzun â ile yapılmış ör­
neklerine rastlarız :
zahidâ! (e y zahit!) sakiyâ! (ey sa ki!) asafâ!
ey vezir!) Bakiyâ! (ey B aki!) Nedimâ! (ey
N edim !) gibi.
b. Belirgin vasıflarıyla sıfat olarak kullanılan adlar (bkz
§ 298) ve öncelikle sevinç, acı, hayret, nefret v.b. gibi duygu­
lar getiren sıfatlar ünlem tonuyla ve bu işleyişte söylendikle­
rinde ünlem sayılırlar :
400
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Allah!
dırım!
ölüm! felâket! yürek! cennet! yıl­
dikkat! güzel! enfes! zavallı! kötü!
berbat! eşsiz! fevkalâde! gibi.
Bunlar takdir, kutlama, dilek teşekkür, kınama, aşağılama,
hakaret gibi kişiye yönelmiş k e n d i n c e (personnel) y arg ı­
ları açıklamaya da yararlar :
arslan! yeğit! m ükem m el! m utluluklar! ba­
şarılar! beyinsiz! zalim! avanak! m iskin!
alçak! ayı! eşek! gibi.
Bu adlardan bazıları artık konmuş anlam larını yitirm işler,
yalnız ünlem olarak kullanılır olm uşlardır :
yazık!
(günah)
(takdir) yasak!
aman! (güvenlik)
aferin!
(karar) destur! (müsaade)
gibi.
Soru ve gösterme zamirlerini ve pekçok zarfları da ünlem
tonu ve işleyişi ile kullanırız :
şu! işte! nah! şimdi! hemen! ileri! elbette!
asla! gibi.
Asıl ünlemlerden birtakım ı başka kelimelerle birleşip kay­
naşarak daha bazı ünlemler yaratm ışlardır ki bunları da asıl
ünlemlerden saymak gerektir :
haydi! < hay de! ayol! < ey oğul! varda! <
vardı ha! oşundu! < oş im di! yalla! < yâ
Allah! heygidi! < hey gidi! gibi.
Bunlara yabancı dillerden gelmiş bazı kelime ve birleşikleri de
katm ak mümkündür :
maşallah!
inşallah! illallah! lahavle!
bravo! gibi.
zinhar!
2. Unlemleşen Fiiller ;
345.
a. Y ukarıda gördüğümüz a yi ya ünleminin cümle
sonunda yargıyı berkitm e ve gerçekleme gibi bir anlatım ı v a r­
dır. Yargının bedihi olduğunu gösterir :
YAPIBİLGİSİ
Doğru ya!
ö yle ya!
Dedim ya!
gibi.
401
Y oktur ya!
Bu ünlem bir ek baline gelmek istidadım göstermiş ve birçok
durum larda çekimli fiilin adeta bir ü n l e m g ö r ü n ü ş ü nn
(aspect vocatif) meydana getirir olmuştur. Bu anlatımda tü r­
lü fiil kiplerine geldiği görülür ;
anlarsın a! (elbette anlarsın). Göreceksiniz ya!
(tabiî göreceksiniz). Ödemeliyiz ya! (mutlaka
ödemeliyiz). Bildir ya! (iyi olur, bildir). Öl­
m üş ya! (evet ölmüş), gibi.
Anadolu ağızlarında emir kipine bir a şeklinde geldiği görü­
lür (B a k a. Haşan A ğa!).
Dilek kipinin 2. ve 3. kişileri bu ünlem kalıbı içinde farklı
bir anlam, teşvik edici ve evetleyici bir emir anlamı almak­
tadırlar. B urada 2. kişide sesli uyumuna da uğram ışlardır :
Söylesen e! (baydi söyle, bemen söyle). Ycseniz e! (buyurun, yeyin). Otarsanız a! (lütfen
oturun). Gönderse ya! (ne duruyor, göndersin).
Kalsalar a! (iyi olur, kalsınlar). «SaUasan a,
sallasan a mendilini».
b.
Fiillerde emir kipi ünlem olarak kullanılmaya ençok
m üsait olanıdır ;
dur! bak! sus! savul! sakın! yaşa! dav­
ranma! yaşasın! dokanmasm!
Dolaylı bir emir olan istek kipi de bu türlü kullanılır (yü rü ­
yelim ! sallanmayalım!).
3. Birleşikler, Üremeler ;
a.
Dilimizde belirtme öbekleri ve yargı öbekler halinde
pekçok ünlemler vardır. Bunlar da aynı tonlanma içinde ve
basit ünlemler kullanılışında başlıbaşm a canlı duyuş ve dilek­
ler anlatan dil unsurlarıdır ;
Türkçenin G rameri F : 26
402
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
vay canına? Allah aşkına! hodri meydan! yan­
gın var! hayır ola! aşk olsun! çık dışarı!
haydi bakalım! gibi.
Bunlardan şekillerine göre yerlerinde bahsedeceğiz.
b. Ünlemler de başka kelime sınıflarına geçerler, ad, zarf
ve bağlam olarak kullanıldıkları olur. Onlar da yansılam alar
gibi isimden isim, veya fiil yapımına yarayabilirler. Ancak bu
kullanışlar sınırlıdır :
Ad olarak : m azlumun ahi p u f böreği «Hay­
dan gelen huya gider», şehrin hayhuyu. Z arf
olarak : Habre uğraşıyor. Haydi haydi elverir.
Hop içeriye. Bağlam olarak : Ha düştü, ha
düşecek. O bckIeyor ya, yapamayız.
Kelime üretiminde :
vardacı yasakçı
m ak haydam ak
amansız
üflem ek
heyheyli
hohlamak
pufla­
gibi.
III. YANSILAMALAR VE BENZERLERİ
SIfS. Kelimenin yapısı bakımından ünlemlere ençok yak­
laşan kelime tü rü yansılam alardır. Bunlar tab iat seslerini ta s ­
vir, veya kabataslak tak lit ederek meydana gelmiş ses toplu­
luklarıdır. Ünlemlerde olduğu gibi (bkz § 342) bunlar da kon­
muş anlam değil, seslerin andırdığı nesne, veya h areket an­
lamını taşırlar ;
pır tak fır t gümbür tantun harıl harıl ştrıîtı
gibi.
Y ansılam alarda konmuş anlamı olan öbür kelimelerden
farklı olarak p m f v dudaksıları ile h ş c z sesdeşleri ve bolünlüler de önseste bollukla görülür. Başkaca dilin hece ya­
pısına ve sesli, sesdeş uyumu kanunlarına uygun düşerler.
Kökleri bakımından hepsi isim kökleri karakterindedirler.
YAPIBİLGİSt
403
Yansılam alarda öbür ünlemler gibi duygu ve dileklerin
kestirm e ve canlı bir ifadesi olmak esas değildir. Bu sebeple
tonlanma ve vurgulanm aları da ünlemlerinkine değil, öbür kelimelerinkine uygun düşer. Onlar başlıca tabiat seslerini tas­
vir ve taklit yoluyla kelime dağarcığımıza yeni kavram lar ve
kavram incelikleri kazandırm aya yararlar. Sözü renklendirir­
ler.
Ünlemler gibi yansılam alar da dilin başlangıcından gelen
en eski unsurlarından olup konuşma dilinde ve obartm ah an­
latm alarda daha yaygındırlar. Ses yapıları sebebiyle yansıla­
m alar da ünlemler gibi dünya dilleri arasında azçok benze­
şirler :
Türkçe : tik ta k (saat) glugiu (hindi) miyavla­
m ak (kedi),
Fransızca :
tic tac
glouglou
miauler gibi.
Konmuş anlamı olan kelimelerden farklı olarak yansılamalar
donmuş ve yalnız üretim le çoğalan kelime kökleri ile sınırlı
değildirler. Çoğu teknoloji ile ilgili yeni seslerden yeni kelime
kökleri de y a ra tırla r :
pampam
grav
tantun garç.
trink gibi.
trım
bipblp
vıj
A. Yansılamaların Y a p ısı:
347.
Y ansılam aların öbür kelime sınıflarıyla ve asıl ün­
lemlerle başlıca benzerliklerini ve ayrılıklarını belirtmeye ça­
lıştık. Şimdi onlarm dikkate değer yapı özelliklerini de gös­
tereceğiz. Dilimizde yansılam alar çok sayıda kelime kökleri ve
çeşitli yapım şekilleriyle ayrı bir zenginlik teşkil ederler.
Yapıları, dolayısıyla işleyişleri bakımlarından yansıla­
m aları iki takım da toplanır görüyoruz. Birtakım ı ençok oluş
ve kılışları, bazan da nesneleri sesler yoluyla tasvir ederler.
B unlara t a s v i r s e s l e r i (sons descriptifs) adını verebi­
404
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
liriz. Birtakım ı ise tabiat seslerini taklit ederek her türlü kav­
ram ları ifade etmeye çalışırlar. Bu türlü yansılam alara da
t a k l i t s e s l e r i (sons im itatifs) demek doğru olur.
1, Tasvir Sesleri :
Tasvir sesleri ençok olup bitenin çıkardığı sesi andırır­
lar (P atır patır döküldü). F ak at fiilin veya nesnenin görünüş
ve hareketini andıranları da vardır ( pırıl pırıl fırıl fırıl).
Bunlar genellikle kapalı tek heceli köklerden gelirler. Uzatma
ve ikileme yollarıyla çeşitlenirler ve isim tabanları olarak ke­
lime yapımına girerler (pat patpat patır patır patır pat­
lamak patırdamak patırtı).
Tasvir seslerinin başlıca kökleri şunlardır :
çat
pat
pır
m ır
tu k
rak
şıp garç
küt çıt
cart hart zırt kırt fır
hor vır şır dır gır gür hır tak
h k şrak
lark zınk kös kıs rap
gurç faş cız vız bam güm tan
tun gibi.
Bunlardan birçoğu, yahut benzerleri çoğu zaman bir -ir
ekiyle (r ile bitenlerden ve başkaca bazılarından sonra Al)
uzatılmış iki heceli olarak da görülürler :
çatır
gürül
patır kütür fırıl pırıl horul şarıl
takır lıkır zıngır tokur m ışıl şapır
kım ıl kıpır cızır gibi.
K ullanışta bu tek ve çift heceli yansılam alardan bazan yalnız
biri, bazan öbürü, bazan da berikisi işlektir. Ancak daha da
işlek olan şekilleri bunların ayniyle veya benzerleriyle yapıl­
m ış olan ikilemeleridir :
dırdır vırvır ilklik raprap kıskıs çatpat
carcur zartzurt şarıl şarıl horul horul takır
takır fosur fosur bıngıl bıngıl pırıl pırıl zan­
gır zangır paldır küldür kıpır kıpır çatır çatır
gibi.
YAPIBİLGİSİ
405
2. Taklit Sesleri :
348.
Taklit seslerinde ise tabiat seslerini tekrarlam a
suretiyle türlü kavram ları ifade etmek esas olduğundan onla­
rın hece yapılan ve uzatm a halleri sistemli değildir, tasvir sesierininkine benzemez. Bunlar aynı zamanda dili bilmeyenlerle
(hayvanlar, çocuklar, yabancılar), konuşma vasıtası olur.
Hayvan seslerinin taklidinde :
mee moo bee tıs m iyav cikcik cırcır hav­
hav civciv gakgak vrakvrak glugiu üürüü
gıtgıdak kukum av gibi.
Bunlar h a y v a n
d i l i (langue animale) kelimeleri sa­
yılır.
Bizim evcil hayvanlara seslenmelerimiz ise ayrı ayrı olur
ve dahaçok asıl ünlemlerden sayılırlar :
deh! oha! çüş! kıh! tos! geh! pist! hoşt!
hır! tık tık ! bilibili! pisipisi! kuçukuçu! gibi.
Çocukta dil sesliler ve onlara katılan bazı dudak ve da­
mak sesleriyle başlar (â! gü! mâ!). Bunlar konuşma organla­
rının gelişmesi ölçüsünde çeşitlenir. Biz ise onları tek rar ve
teşvik ederek anlam landırm aya çalışırız. Böylece çocukla ara­
mızda ilk anlaşm a vasıtasını, ç o c u k d i l i n i kurarız. Taklit
seslerinden başlayarak genişleyen çocuk dili ayrıca her dilde
bir gelenek m ahsulüdür. İlk çocuk kelimeleri çokluk tek, veya
ikilenen tek hecelerden ibaret olur :
meme
mama
bü cici kaka baba
çiş atta gibi.
mah
böh
Sonra eşyayı ve hayvanlan ses taklitleriyle tanıtm aya başla­
rız :
pisi
dahdah
havhav vü naynay
gogo öcü gibi.
düt
bebek
Dili bilmeyen yabancılara meram anlatmak için de el ve
406
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
yüz işaretleriyle birlikte m illetlerarası bir benzerlikleri olan
ünlemlere ve yansılam alara başvururuz, kelimeleri kısaltırız :
Ben bip bip, sen gelmek. Topkapı Saray hû, taksi
binmek, gibi.
B. Yansılamalarda K ullanış:
349.
Tasvir sesleri olsun, taklit sesleri olsun ilkin kökleri,
uzatılmış çift hecelileri ve ikilemeleriyle kelime dağarcığımızı
bir hayli zenginleştirmişlerdir. Türlü kavram bölüklerinden
yoğun varlıklar adlarını besbelli bu yoldan alm ışlardır :
baba dede nine civciv puhu guguk kuğu
gırgır şakşak zıpzıp meme gaga pipi çan
gibi.
Yansılamalar, fakat özellikle tasvir sesleri sıfat olarak az
kullanılırlar :
lop et trink para dırdır kadın cızbız köfte
cızır cızır ses takır takır buz dangıl dungul adam
gibi.
Ancak yukarıda belirttiğim iz gibi (bkz § 347) tasv ir ses­
leri ençok fiillerin çıkardığı sesleri ve bazı h areket ve görü­
nüşleri canlandırdıklarından ençok zarf olarak kullanılırlar.
Tek olarak kullanılmaları dahaaz, berkitm e z a rfla n olarak
(bkz § 326) ikileme şeklinde kullanışları ise pek yaygındır.
Tek olarak ünlem tonundadırlar :
Çat! yarıldı. Pır! uçtu. V ız! geçti. Zınk! otur­
du H art! kopardı. Şangır! döküldüler. Güm­
bür! yıkıldı gibi.
İkilemeler veya koşm atakım lar halinde gerçek zarflar say ılır­
lar :
raprap yürüm ek kıskıs gülm ek fırfır dönmek
ta ktak vurm ak zırtzırt konuşm ak cıvılctvıl ö t­
m ek
m tşılm ışıl uyum ak
lıkırlıkır kaynam ak
şa n işa n i akm ak şapurşupur öpüşmek gibi.
YAPIBİLGİSİ
407
C. Yansılamadan Üretim :
Bu basit ve uzatılmış kök kelimeler taban olmak üzere
yansılam alar üretim ve birleşim yollarıyla kelime dağarcığı­
mıza geniş ölçüde ve pek renkli kelimeler sağlamışlardır. Bun­
ları üretim bölümünde yer yer gösterdik. Burada da toplu ola­
rak o yerlerine işaret edeceğiz.
Yansılama kökleri isim tabanları teşkil ettiklerine göre
onlardan isme ek isim ve isme ek fiil ekleriyle yapılmış isim­
ler ve fiiller olmalıdır. Gerçi öbür isim kökleri gibi yansıla­
m alara da herhangi bir yapım eki gelmesi mümkündür. Nete­
kim onlar her türlü birleşik kelime yapımına da girerler. An­
cak biz o bölümde bunlara çoklukla gelen ekleri, bir de yalnız
yansılam alara gelen ekleri göz önüne aldık. Kökleri yansılama
olan bu üremelerin başka üretim ekleriyle uzatılmış şekilleri
olması da tabiidir ;
1. -dek adlan. § 136, No. 10 :
fırıldak
kıkırdak
çekirdek
dak v.b.
hıngıdak
dongul-
2. -edek zarfları, § 139, No. 17 :
hartadak
hoppadak zıngadak
tadak v.b.
şırpadak
pat­
3. -lek sıfatları, § 152, No. 39 ;
zırlak
cırlak
hortlak haşlak
v.b.
4. -ti adları, § 170, No. 53 ;
çatlak
fırlak
gürültü hom urtu parıltı kıpırtı çatırtı cıvtUt
v.b.
5. -de- fiilleri, § 171, No. 1 :
tıkırdam ak
şakırdam ak kımıldam ak
demek ışıldamak v.b.
gümbür­
408
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
6. -ir- fiilleri, § 180, No. 11 :
çağırmak üfürm ek geğirmek hapşırmak anır­
m ak böğürmek v.b.
7. -kir- fiilleri, § 180, No. 13 ;
hıçkırm ak
pufkurm ak haykırm ak
çavkırm ak v.b.
fışkırm ak
S. -le- fiilleri, § 181, No. 14 :
hoplamak
parlamak
foslam ak
patlamak gürlem ek v.b.
havlamak
9. -re- fulleri, § 188, No. 17 :
şakramak
okramak anramak kökrem ek
ramak çinremek v.b.
çok-
8. Dilim: F i i l
I. F İİL L E R V E Ç E Ş İT L E R İ
350.
B ir kılış, bir durum, veya oluşu, toplu bir deyimle
o l u p b i t e n i (procès) anlatan kelimeye f i i l admı veririz:
kılm ak
kesm ek durm ak
kalm ak
olmak
büyüm ek gibi.
Aslında fiil tabanı yalın olarak yalnız emir kipinin 2. kişisin­
de görülür. Biz fiilleri onların bir adfiil, m astar şekliyle ana­
rız :
kes- kal- büyü- değil, kesm ek kalm ak büyümek.
îfade ettikleri olup bitenin niteliğine göre fiilleri adlan­
dırırız. Onları k ı l ı ş f i i l l e r i (verbe d ’action) almak
taşımak kazm ak, d u r u m f i i l l e r i (verbe d ’é tat) ya t­
mak susm ak beklemek, o l u ş f i i l l e r i (verbe devenir)
j.oymak uzamak kararmak, diye ayırdederiz.
YAPIBİLGİSİ
409
1. Anlamlarına Göre:
Fiiller anlam özelliklerine göre de iki takım a ayrılırlar :
a. Söziçinde bir varlık üzerinde etkisi olan fiillere g e ­
ç i ş l i f m ı e r (verbe tra n sitif) deriz. Etkilenen varlığın adı
söz içinde çoğu zaman kimi, kim, bazan da kime hallerinde
bulunur ve cümlede n e s n e (objet) adım alır ;
A li motoru getirdi. Birlikte çorba içeceğiz. Çok
paraya kıymışsınız, gibi.
b. Birtakım fiillerin ise söziçinde herhangi bir varlık üze­
rinde etkisi görülmez. Bunlara da g e ç i ş s i z f i i l i e r (ver­
be intransitif) adını veririz. Etkiledikleri birşey olmadığı için
geçişsiz fiiller söziçinde nesne almazlar :
Arkadaşım Konyadan geldi. Yarın evde otura­
lım. Biz Üsküdara geçeceğiz, gibi.
Durum ve oluş fiilleri çoğu zaman geçişsiz olurlar :
Hergün yazıhanede bulunurum.
Yem ek pişti.
Biraz daha hüyümelisin.
Kullanış yerine göre anlam farkıyla kimi geçişli, kimi
geçişsiz olan fiiller de çoktur :
Kırlarda çiçek topladık.
Yazın biraz toplamış­
sınız. Eve bir kat çıkacağız. Yarın Uludağ’a
çıkacağız, krş § 182.
Bunlara da o r t a d a
riz.
f i i l l e r (verbe a valeur moyen) de­
2. Kullanışlarına Göre :
351.
Fiilleri dilde kullanışları yönünden gözönüne aldığı­
mız zaman da bunların, özellikle Türkçede, iki türlü işe y ara­
dıklarını görürüz :
410
T Ü R K Ç E N tN G R A M E R t
a. Fiilin asıl işleyişidir ki fiil kökünün, veya tabanının
söziçinde kişiye ve zamana bağlı olarak yer almasıdır. Kişi ve
zaman hemen daima fiil tabanına gelen özel eklerle belirtilmiş
bulunur ;
Yarın he§ buçukta gel~ir-im.
Sen dükkânda
kal-acak-sın. gibi.
Fiille ilgili zamanı ve kişiyi gösteren bu eklerin tam olmadığı
yerlerde de bu kavram lar başka unsurlar, veya sözgelişi yolu
ile belirir (A li söyle-di. Yarın çalış). B urada kişi, söziçin­
de adı geçmiş olsun olmasın, k i m s e (sujet) diye anılır.
Bu haliyle fiil yargıyı tam am lar ve bu sebeple b i t m i ş
f i i l (verbum finitum ) adım alır. Aldığı eklerle f i i l ç e ­
k i m i n i (conjugaison) meydana getirdiği için de ç e k i m l i
f i i l (verbe conjugué) diye anılır.
b. Yine fiil köklerinden ve tabanlarından kişiye bağlı ol­
maksızın özel eklerle yapılan fiil üremeleri vardır ki bunlar
fiilin isimleşmiş şekilleri sayılabilirler. Ancak fiil niteliği ile
tamamlanmamış bir yargıya yüklem olabildiklerinden b i t ­
m e m i ş f i i l (verbum infinitum ) adını alırlar ve o yargıyı
bütünüyle isim leştirirler ;
Ankaradan dön-ünce sizi arayacağım.
Çocuğu
okuldan al~mak sana düşüyor. «Ondan gelecek
Allahtan gelsin», gibi.
Bunlar kişiye göre bir çekime tabi olm adıklarından ç e ­
k i m s i z f i i l (verbe non-conjugué)diye adlandırılabilirler,
isim çekimine tabidirler ; anlatmanız sayacağımdan. On­
lara işleyişleri bakımından y a t ı k f i i l l e r (verbe statique)
demek de mümkündür. Tûrkçenin sözdiziminde bunlar da bü­
yük önem taşırlar, bkz § 359. Çekimli ve çekimsiz fiilleri aşa­
ğıda ayrı ayrı inceleyeceğiz.
YAPIBİLGİSİ
411
IL F İİL İN ÇATISI
352.
Kimse söziçinde fiilin gerçekleşmesinde farklı işle­
yişler alır : Etkiler, etkilenir, olumsuz davranır v.b. Başka bir
açıdan fiil tabanı farklı görünüşler alarak kimsenin söziçindeki işleyişini belirtir :
Bekçi döv-dü
Bekçi döv-iil-dü. Bekçi döv-me-di.
v.b., krş § 453.
Fiil tabanının fiil çekiminden önce aldığı bu değişik şe­
killerden her birine g ö r ü n ü ş (aspect) diyoruz. Türkçede
fiilin aldığı görünüşler çeşitlidir ve özel eklerle sağlanır. Fiil
tabanının bu türlü çeşitlenmesine f i i l i n ç a t ı s ı (voix)
adını veririz. Dilimizde fiil çatısı 6 görünüşten meydana ge­
lir :
1. Yalın Görünüş
2. Olumsuz Görünüş
3. Edilen Görünüşü
4. Dönüşlü Görünüş
5. Karşılıklı Görünüş
6. E ttiren Görünüşü
döv-mek
döv-me-mek
döv-ül-mek
döv-ün-mek
döv-üş-mck
döv-dür-mek
A. Yalın Görünüş ;
Fiil tabanının çatı ekleri almamış haline y a l ı n g ö r ü n ü ş (aspect simple) diyoruz. Bunlar tek heceli kökler, ve­
ya türlü yapım ekleriyle isimden, veya fiilden üremiş fiil ta ­
banları olabilir ;
at-
geç- yat-
çarp- ara- denegecik- gibi.
susa-
atla-
Yalın görünüşte fiiller olup biteni gerçeklerler, doğru­
larlar. Bu yönden olumsuz görünüş karşısında o l u m l u g ö -
412
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
r ü n ü ş (aspect a ffirm atif) adım alırlar (verm em ek değil,
verm ek).
Bunun gibi yalın görünüşte fiiller —geçişli olsun, geçişsiz
olsunlar— belli ve kılıcı bir kimseyi gerektirirler. Bu yönden
de edilen görünüşü karşısında e t k i n g ö r ü n ü ş (aspect
actif) diye anılırlar (kırılm ak değil, kırm ak). Bu son iki terim
nispîdir, kanştırm am alı.
Yukarıda fiilden üreme fiiller bölümünde (bkz § 240)
gördüğümüz gibi fiil çatı eklerinden çoğu yapım ekleri işle­
yişinde de fiil köklerine ve tabanlarına gelerek onlardan asıl
anlam larından farklılaşmış, h a tta uzaklaşmış yeni fiil taban­
ları meydana getirm işlerdir :
dağılmak düşünmek gelişmek aldırmak gibi.
Bunlar da fiilin çatısı bakımından yalın tabanlar sayılırlar ve
türlü görünüşler alırlar :
dağtl-tş-mak düşün-ülmvek geliş-tir-mek aldırma-mak gibi.
B. Olumsuz Görünüş :
353.
Yalın fiil tabanlarına gelen bir -me- eki o fiilin
o l u m s u z g ö r ü n ü ş ü n ü (aspect négatif) meydana getirir.
Bu -me- öbür çatı eklerinin aksine vurgusuzdur, kelime v u r­
gusunu bir önceki hece üzerinde bırakır. Bu özelliğiyle addaşı
adfiil eki vurgulu -me’den de ayrılır (sar-m a’k sa’r-m a-m ak).
Fiilin bütün öbür çatı ekleriyle yapılmış görünüşleri de
ayrıksız -me- eki ile olumsuz görünüşe girerler ;
te’pmemek tepi’lmemek tepinm em ek
memek tep tirm em ek gibi.
te p iş ­
Görüldüğü gibi olumsuzluk eki bütün öbür çatı eklerin­
den sonra gelir ve bunlar üstüste gelc iklerinde de sona kalır
( tepindirmemek bölüşülmemek).
Olumsuz taban söziçinde başka hiçbir gerçekleme (olum­
suzluk) zarfına m uhtaç olmaksızın salt olarak fiilin gerçek­
Y A PIBİLG İSİ
413
leşmediğini, kimsenin öyle olmadığını, o işi görmediğini an­
latır :
Düğüne gitmeyeceğiz. Kapı açılmayor.
olmadım, gibi.
Hasta
Bir fiil görünüşüyle olumsuzluğun ifadesi dilimizin özellılderinden biridir. Bütün fiillerin olumsuz şekilleri -me- ekiyle
yapılır. Ancak ek haline gelmiş cevher fiili değil gerçekleme
zarfına eklenerek kendi olumsuz şeklini meydana getirir (de­
ğü-im dcğil-diniz d eğ ilsek, bkz g 385, 399.
C. Edilen Görünüşü :
354- Söziçinde kimse olan isim fiilden etkilenme duru­
munda ise o fiil tabanı bir -il- eki alıp e d i l e n g ö r ü n ü ­
ş ü n e (aspect passif) girer :
Sen başka bir işe veriliyorsun. Tutuklu SivasM
gönderilecek. Arabanın camı kırılmış, gibi.
B urada kimse bilinen, veya bilinmeyen bir başica kimsenin
aracılığı ile yalın fiilin etkisine uğram aktadır. Bu başka kimse
araştırılabilir ;
Sen (yetkililerce) ba.şka bir işe veriliyorsun.
T utuklu (savcılıkça) Sivas’a gönderilecek. A ra­
banın camı (bilinmeyen tarafından) kırılmış, gibi.
B urada cümlede görülen kimseye g r a m e r c e k i m s e (su­
je t gram m atical) deriz. Başkası kılıcı kimse ise m a n t ı k ç a
k i m s e (sujet logique) adını alır. Edilen fiillerinin m an­
tıkça kimsesi çoğu zaman bilinmediği, açıklanmak istenme­
diği için, yada üslûp deği.şikliği için söylenmez. Bilinen haller­
de m antıkça kimseyi kimse, gramerce kimseyi nesne yapıp
aynı m aksadı fiilin yalın görünüşü ile ifade ederiz :
Yetkililer seni başka bir işe veriyorlar. Savcılık
tu tu klu yu Sivas’a gönderecek. Bilinmeyen ki'ğîer arabanın camını kırmışlar, gibi.
414
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Mantıkça kimsesi bir belirsiz zamir olan cümleleri de edi­
len görünüşünde fiillerle kurarız :
Bu teklif yapılmaz. Oradan eve dönüldü.
haber gönderilir.
Bir
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 319) belirsiz zamirlerle
edilen görünüşü arasında anlatım beraberliği olduğundan bu­
rada da belirsiz zamiri kimse yaparak maksadı fiilin yalın gö­
rünüşü ile anlatırız :
Hiç kim se hu teklifi yapmaz.
Oradan herkes
eve döndü. İnsan bir haber gönderir, gibi.
Bir sesliyle, yada bir l sesiyle biten tab an lar edilen gö­
rünüşünde -in- eki alırlar (bü-in-m ek başla-n-mak). Bu se­
beple bazı fiil tabanlarından gelen edilen ve dönüşlü görünüş­
ler addaş olurlar :
sü-in-mek (başkası tarafından) sil-in-mek (ken­
dini silmek) koru-n-mak (başkası tarafından)
koru-n-mak (kendini korum ak).
Bir tek açık heceden ibaret bir iki fiil kökü edilen görünüşün­
de -in- ve -il- eklerini üstüste almış olarak da görülürler
(de-n-il-mek ko-n-ulmıak ye-n-il-mek). Bu sesçe bir bütün­
leşme eğiliminden doğmuş sayılabilir. Ancak örnekleme ile bu
eğilimi istenilm ek başlanılmak şeklinde yaym ak ek yığılma­
sından başka birşey olmaz.
Edilen görünüşünde fiiller besbelli etkin değildir. Ancak
yapım eki olarak -il- dönüşlü fiil anlatım ında da kelimeler
yapar ki (bkz § 247) bunlar etkin fiil olabilirler (atılm ak
katılm ak).
D. Dönüşlü Görünüş :
355.
Söziçinde kimse olan kendisi üzerinde kılıcıysa fiil
tabanı bir An- eki alıp d ö n ü ş l ü g ö r ü n ü ş e (aspect
réfléchi) girer. Böylece fiilin etkisi kimse üzerine dönmüş
olur.
YAPIBİLOİSİ
415
Bu adam fazlaca övünüyor.
Çocuk yıkandı,
tarandı, geyindi. Sen gripten korunmalısın, gibi.
Fiil etkisinin kimse üzerine dönüşü ya doğrudan doğruya,
yada dolayısıyla olur. Birinci halde kimse aynı zamanda cüm­
lenin nesnesi olur. Nesne kimsenin ta kendisidir :
Kadıncağız döğündü.
Kadıncağız kendini döğdü. Yıkanacak mısınız?
Kendinizi yıkayacak
m ısınız? gibi.
Bu türlü dönüşlü fiiller etkin fiil olur, fakat geçişli fiil sayıl­
maz. Çünkü başka bir varlık üzerinde etkili değildirler ve nes­
ne almazlar.
İkinci halde fiilin etkisi kimseye dönük olmakla birlikte
cümlenin başka bir nesnesi vardır ve bu kimsenin ta kendisi
değildir :
Zeynep bir elbise dikinmiş. — Zeynep kendisine
bir elbise dikmiş. Bavulu yüklendim. — Bavulu
kendim e yükledim . Amcam madalyasını takınmalı. = Am cam madalyasını kendi üzerine takmalt. gibi.
B unlar geçişli fiil sayılırlar ve görüldüğü gibi kimi ve kim h a­
linde bir nesne alırlar.
Y ukarıdan beri verdiğimiz örneklerde görüldüğü ve dö­
nüşlü zam irler bahsinde (bkz § 317) belirtildiği gibi fiilin dö­
nüşlü görünüşü ile dönüşlü zamirler arasında anlatım eşitliği
vardır. Netekim dönüşlü fiilleri cümlede nesnesi, veya isim­
lemesi bir dönüşlü zam ir olan yalın fiil görünüşü ile karşıla­
m aktayız ;
E ve kapanmayınız. ~ Kendinizi eve kapamayı­
nız.
Çok şeyler yapınmışsın. =; Kendine çok
şeyler yapmışsın, gpbi.
Dilimizde dönüşlü görünüşte fiillerden pek çoğu anlamca
farklılaşm ış, lügat değeri kazanm ıştır, bkz § 249 edinmek
416
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
kaçınmak. Buna karşılık aynı işleyişte dönüşlü zamirlerin
kullanışı genişlemiştir.
E. Karşılıktı Görünüş :
356.
Söziçinde kimse olan iki kişi, veya iki ta ra f birbir­
leri üzerinde karşılıklı kılıcıysalar fiil tabanı bir -iş- eki alıp
k a r ş ı l ı k l î g ö r ü n ü ş e (aspect réciproque) girer ;
A li ile Veli döğüştüler. O gün ik i aile tanışa­
caktı. Sizinle çatışacağız, gibi.
B urada da fiilin etkisi kimse olan ber iki kişi, veya ber
iki ta ra f üzerine dönmektedir. Bu dönüş de ya doğrudan doğ­
ruya. veya dolayısıyla olm aktadır. Birinci balde ber iki kimse
aynı zamanda birbirinin nesnesi olur.
A li ile Veli döğüştüler. — A li Veliyi, Veli A liyi
döğdü. O gün iki aile tanışacaktı. = O gün inrinci aile İkincisini, ikinci aile de birincisini ta ­
nıyacaktı. Siz bize çatacaksınız, biz size. gibi.
Bu karşılıklı görünüşteki fiiller tarifçe geçişsiz, m antıkça iki
taraflı geçişli sayılırlar. H er halde nesne almazlar.
İkinci halde fiilin etkisi her iki kimseye dönük olmakla
birlikte cümlenin başka bir nesnesi vardır ve bu iki kimseden
biri değildir :
Ali ile Veli bu tarlayı bölüştüler. = İkisi arala­
rında. höldürler. Onlar yazışıyorlar. — Birbir­
lerine (mektup) yazıyorlar.
gibi.
Bu karşılıklı fiiller geçişli fiil sayılırlar ve görüldüğü gibi kimi
ve kim halinde nesne alırlar.
Karşılıklı fiil görünüşünü de cümlede ne,snesi, veya isim.vinesi bir karşılıklı belirsiz zamir olan yalın fiil görünüşüyle
karşılarız ;
A li ile Veli buluştular. =: Birbirini buldular. Ben­
zeşiyorlar. ~ Birbirine benzeyorlar. Bakışıyor­
lar. rr; Birbirlerine bakıyorlar, gibi.
Y A PIB İL G İSİ
417
- İ Ş - ile yapılan fiil görünüşünün bir başka anlatımı daha
vardır ki buna i ş b i r l i ğ i g ö r ü n ü ş ü (aspect collabora­
tif) adını veririz. Burada kimse yine birden fazla olmakla bir­
likte bunlar iki ta ra f değil, birlikte kılıcı bir topluluk teşkil
ederler :
Yolcular kaçıştılar. Kuşlar uçuşuyorlar. Niçin
gülüşüyorsunuz? Durakta heklcşiyorduk. gibi.
Dilimizde yapım eki olarak -iş- başka anlatımda kelime­
ler de yaratm ış (gelişm ek girişm ek), birçok karşılıklı gö­
rünüşte fiiller de farklı lügat anlam ları bağlam ıştır, bkz § 255
görüşmek konuşmak. Bunları bu çatı ekinin gramerce işle­
yişi ile kanştırm am ah.
F. Ettiren Görünüşü :
357.
Söziçinde kimse olan nesne üzerinde doğrudan doğ­
ruya kılıcı olmayıp bir başkasını kılıcı kılıyorsa fiil tabanı bir
-dir- (bazan -it- -ir-) eki alıp e t t i r e n g ö r ü n ü ş ü n e
(aspect factitif) girer :
Saçım kestirm işsin. Komşum ustaya bir çardak
yaptırdı. O m ektubu size okutacağım. Zeynep
çocuğa sütü içirdi gibi.
Burada adı geçsin, geçmesin iki kimse vardır. Biri gramerce
kimse, ettiren (yukarıda kom,şu Zeynep), öbürü mantıkça
kimse, eden (usta çocuk). Çoğu zaman kime halinde bulunan
ve cümlede gram erce kimsenin m a n t ı k ç a n e s n e s i (ob­
je t logique) olan m antıkça kimse anılmamışsa bir soru ile
m eydana çıkar ;
— Saçımı kestirdim. — Kime? — Berbere. —
Sütü içirdi. —- Kime? — Çocuğa.
Buna a l t k im s e (sujet second) adı da verilir. Ona karşı­
lık gram erce kimse ü s t k i m s e (sujet premier) diye anı­
lır. Bütün geçişli fiillerden gelen ettiren fiillerde hal böyledir.
Tûrkçenin Grameri F : 27
418
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Burada her zaman bir g r a m e r c e n e s n e (objet gram m a­
tical) de bulunur (çardak süt).
Geçişsiz fiillerden gelen ettiren görünüşünde fiiller ise
esasından anlatım farkı gösterirler. Gerçekten burada e ttir­
mek değil, oldurmak sözkonusu olabilir. Burada üst kimse
kimi halinde görülen altkimsenin bir durum, veya oluşa geç­
mesine vesile olm aktadır (Kadın beni güldürdü). B urada da
alt, mantıkça kimse üst, gramerce kimsenin nesnesi olur ama,
burada artık bir başka kimse bulunmaz :
Şoför arabayı durdurdu Odacı ışıkları söndür­
sün. Fırsatı kaçırmayınız. Bu yolu kısaltacak­
lar. gibi.
Bu anlamda ettiren görünüşüne o l d u r a n
faspect causatif) diye ayrı bir ad veririz.
görünüşü
E ttiren ve olduran görünüşündeki fiiller hepsi geçişlidir­
ler.
358.
Dilimizde ettiren fiilleri yaygın olarak -tir- eki alır­
lar (döndürmek sevdirm ek). Bu ek daha eski -it- ve -irettiren fiil eklerinin üstüste gelmesinden doğmuştur. Bununla
birlikte eski birleşenler yalın tabanların ses durum larına bağlı
larak birçok yerde ettiren fiili eki işleyişlerini m uhafaza et­
mişlerdir.
-it- eki başlıca r ve l akıcılarıyla ve seslilerle biten ta ­
banlara gelir. Aslında düşmeli olan -it- eki akıcılardan sonra
da seslisini düşürür :
belir-t-mek oturtm ak
kısaltm ak
bunaltm ak
eritm ek üşütm ek acıtm ak uyutm ak yaşat­
m ak anlatm ak gibi.
Bazı katı sesdeşlerle biten köklere de -it- eki geldiği olur
(a kıtm ak korkutm ak), -it- eki almış ettiren fiillerini çokluk­
la lügat kelimeleri olarak gelişmiş buluruz, bkz § 257.
Ar- eki ise ençok diş sesdeşleri ile biten sayılı tek heceli
fiil köklerine gelmektedir ;
YAPIBİLGİSİ
419
pişirmek geçirmek yatırm ak uçurmak ba­
tırm ak şişirmek kaçırmak doyurmak duyur­
m ak doğurmak gibi.
-ir- eki almış ettiren fiillerini de ençok lügat anlamı bağ­
lamış kelimeler olarak görürüz, bkz § 252 belirmek eğirmek.
E ttiren fiilleri iki dereceli de olabilirler (yaptırtm ak ge­
çirtm ek). O zaman cümlede üç kimse aram alıdır (Ayakka»hımı ya p tırttım ) : Ben, odacı ve ayakkabıcı. Ekler -tir- ve
-ir- -f -it-, veya -it- + -tir- olarak sıralanır (kes-tir-t-m ek
doğ-ur-t-mak kısal-t-tır-m ak). B o ş e k (désinence vide) ve
ek yığılm aları da çoktur, (kapa-t-mak ayır-t-tır-mak).
E ttiren fiilleri genellikle anlam farklılaşm asına müsait
olmuşlardır, bkz Ş 241 aldırmak saldırmak.
m . YATIK FİİLLER
359.
Fiilleri sınıflarken çekimsiz fiillerden bahsettik, bkz
§ 351. Bunlara işleyişleri bakımından yatık fiiller diyoruz. F ii­
lin isimleşmiş şekilleri sayılan yatık fiiller fiil kişi ekleri al­
m azlar (fakat ad olarak iyelik ekleri alanları vardır) ve an­
cak tam amlanm amış bir yargıya yüklem olurlar. Bitmemiş fiil
adını da buradan alırlar. Dilde ad, sıfat ve zarf işleyişinde gö­
rülen yatık fiilleri öbür fiil üremelerinden ayıran vasıf da on­
ların sözdizimindeki bu özel işleyişleri, yani tamam olmasa da
bir yargıya yüklem olabilmeleridir :
A liyi karşımda görmek.. (beni şaşırttı). Evi
kiralayacak., (hanım tekrar geldi). «Çayı gör­
meden.. (paçanı sıvama)», gibi.
Onlar bu kullanışta ilinti zamirleri ve bağlamların işleyişini
karşılarlar. Burgu durak kesik gülünç göre gibi fiilden
isimler ise bu türlü bir sözdizimi kullanışına sahip değildirler.
Yatık fiiller hepsi olumsuz ve edilen görünüşlerini almakla da
420
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Öbür fiil üremelerinden ajmılırlar (buruluş durmayan kesi­
lince).
Fiilsi karakterleri sebebiyle yatık fiiller dilimizde zamana,
veya tarza bağlı fiil çekimi kiplerine temel olmak vasfına da
sahiptirler, özellikle bunlardan sıfatfiiller zaman kipleri ya­
ratm ışlardır. Bunlara fiil kişi ekleri getirmekle başlıca b i l ­
d i r m e k i p l e r i n i kurmuş oluruz (hil-miş-im (bil-ir-sin
bü-ecek-siniz). Bu suretle yatık fiil çekimli fiil haline gelir.
Burada yatık fiilleri bu sebeple öne aldık.
iyelik ekleri almış yatık fiiller bir yarım yargıya yüklem
olduklarında taşıdıkları iyelik zamiri o yarım yargının kim­
sesi olur ;
Veliyi birlikte getirmenizi isterdim. Evden çıkı­
şım tatsız oldu. Manavın verdiği karpuz ham
çıktı. Burada olacağımızı nereden bildin. Ankaraya geldiğinizde beni arayın. Fazlaca yorul­
duğumdan erken yatm ıştım , gibi.
Ancak bu yatık fiillerin böylece bir kişi ve bazılarında bir za­
man anlamı taşım aları onlan çekimli fiil sınıfına sokmaz.
Çünkü onlar bu iyelik zamirleriyle birlikte, görüldüğü gibi,
yine de adçekimine tabidirler ve bir tam am lanm ış yargı ifade
etmezler.
Yatık fiiller üç türüldür: 1. a d f i i l l e r (verbe substan­
tivé) fiilin ad şekilleri, 2. s ı f a t f i i l l e r (participe), fiilin
sıfat şekilleri, 3. z a r f f i i l l e r (gérondif), fiilin zarf .şekil­
leri.
A. Adfiiller:
360.
Adfiil fiilin ad şekli, yani bir kılış, bir durum, veya
ü şü n adıdır. Bunun için fiilleri adfiillerden biri ile anarız
i bkz § 350 atm ak fiili istem ek fiili uçurmak fiili). Adfiilin bu
çeşidine m a s t a r (infinitif) adını veririz.
YAPIBİLGİSİ
421
Türkçede -mek -me -iş ekleriyle yapılan üç türlü adfiil
vardır (satm ak çalışma duruş), -meklik uzatılmış ekiyle
yapılan adfüller de nadir olarak kullanılır (görmeklik oku­
m aklık). Bunlar hepsi k ı l ı ş a d ı sayılırlar.
Adfiillerde kişi anlamı olmadığı gibi zaman anlamı da
yoktur. A ralarında azçok anlam ve kullanış farkları vardır.
M astar adını verdiğimiz -mek adfiilleri fiilin gramerce ve salt
olarak adı olurlar ve yoğun anlamlı ad olmaya az elverişli bu­
lunurlar, bkz § 235. Yeni Türkçede adfiil cümlesinde de daha
az kullanılır, iyelik ve bazı çekim eklerini almaz olmuşlardır,
bkz § 235. Başka bir deyimle -mek adfiilleri yerlerini dahaçok
-me adfiillerine bırakm ışlardır ;
E.O. yörimegüm
mem
demeğe
demeye
etmeği Y.T.
etmeyi.
yürü­
-mek adfiilleri türlü adfiil cümlelerinde kullanılır, bkz §
469 v.i. :
«Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz».
-me adfiilleri -mek fiillerinden gelmekte olup (bkz §
229) Yeni Türkçede onlardan daha yaygın bir yer kazanmış­
lar, kullanışça farklılaşm ışlardır. Bu sebeplerle h a f i f m a st a r adını da alırlar, -me adlan a s ı l k ı l ı ş a d l a r ı ola­
rak son derece yaygındırlar, gitm e çalı.şma dinlenme bkz §
229. Adfiil işleyişinde de en çok ve çeşitli kullanılan bu adfiildir. Kendisi, dolayısıyla yüklemi olduğu yarım yargı iyelik
ekleri ve her türlü isim çekim ekleri alabildiğinden o adfiil
cümlelerinde baş cümlenin bütün unsurlarının, veya bunlara
ait belirtme öbeklerindeki adların yerini alabilir, bkz § 469 v.i.;
Hatır için konuşm ayı hiç başaramarn. Sizi ra­
hatsız etmeleri yersiz olmuş. Çiftliğinde avlan­
mamıza müsaade etm işti, v.b.
Konuşma diiinde -mc adfiilinin fazladan bir iyelik ekiyle
uzatılmış şekli de yayılm aktadır ;
Buradan karşıya geçmesi o kadar kolay değil.
422
T Ü R K Ç E N lN G R A M E R İ
-iÿ adfiilleri de kılış adı, özellikle kılışın tarzını anlatan
t a r z a d l a r ı olarak yaygındırlar, bkz § 226 görüş anlayış
davranış. Adfiil işleyişinde bunlar -me adfiilleri gibi iyelik
ekleri ve her türlü isim çekim ekleri alırlar ve onlar gibi adfiil cümlelerinde çeşitli kullanışlara elverişlidirler. Şu farkla
ki bu işleyişte de -me adfiillerinden daha az yaygındırlar :
Sizin araya girişiniz durumu kurtardı,
gibi.
B. Sıfatfiiller :
361.
Sıfatfiil fiilin zamana bağlı olarak kavramım sıfa t­
laştıran bir şeklidir (geçmiş günler oturan adam satılacak
eşya). Zaman anlatımı taşım aları yönünden adfiillerden ay ­
rılırlar. F ak at yatık fiil olarak ve adfiiller gibi olumsuz ve
edilen görünüşlerine girerler :
pişmemiş et
kızartılm ış ekm ek
görülmemiş
şey yılmayan adam açılacak sergi tutulm a­
yacak sözler gibi.
Bunları e t k i n s t / a i / i i Z2 e r (participe actif), e d i l e n
s ı f a t f i i l l e r (participe p a ssif), o l u m s u z s ı f a t f i i l ­
l e r (participe négatif) diye ayırdederiz. Sıfatfiiller de bu
yönlerden öbür fiilden üremiş sıfatlardan (k ırık keskin ça­
lışkan) ayrılırlar. B ir sıfattakım ı içinde dahaçok etkin sıfatfiiller kılışın kimsesine (batm ış gemi hilen adam taşıyacak
vasıta), edilen sıfatfiiller kılışın m antıkça nesnesine sıfat
olurlar :
atılmış kâğıt çekilen telgraf alınacak işçi.
F ak at farklı kullanışlar çoktur :
yakacak, yakılacak odun, gidecek gidilecek yol.
Sıfatfiiller hemen hepsi yukarıda fiilden üreme isimler
bahsinde gördüğümüz gibi lügatimizde sıfat ve ad olan pek
çok kelime vermişlerdir :
dolmuş
tanıdık gelir kıran satıcı
veresi v.b. bkz § 191 v.i.
yakacak
Y A PIB İL G İSt
423
Donuk isim olarak zaman anlatımım kaybetmiş görünen bu
fiil üremeleri sıfatfiil işleyişine geçince ait oldukları zamanı
belli ederler. Bu sebeple onları taşıdıkları zaman anlatımına
göre sınıflarız; 1. G e ç m i ş s ı f a t f i i l l e r i (participe
passé 2. H a l s ı f a t f i i l i e r i (participe présent), 3. G e l e c e k s t f a t f i i l i e r i (participe fu tu r).
1. Geçmiş Sıfatfiilleri:
362.
Sıfat olarak en canlı iki şekilde görünürler, bkz §
192, 238 pişm iş aş tanıdık kasap.
-miş sıfatfiilleri ençok geçişsiz ve edilen fiil tabanların­
dan edilen sıfatfiilleri olurlar ve sıfat olarak da kullanılırlar,
bkz § 238 ;
geçmiş düşmüş kokm uş kurum uş kesilmiş bü­
külm üş kavrulm uş katlanm ış tanınmış gibi.
Sıfatfiil olarak iyelik eki almazlar ve yüklemi oldukları iç cüm­
leyi bütünüyle baş cümlenin unsurlarından birine sıfat yapar­
lar ;
B ütün Anadolu'yu dolaşmış bir mühendisle tanış­
tık. gibi.
B unlar içcümlede zamir niteliğinde ve isim çekim ekleri
almış olarak da kullanılırlar, bkz § 475 ;
«Mevlâm sabırlar versin, yarinden ayrılmışa».
Tecrübe görmüş aldanmaz.
-miş sıfatfiilleri işaret ettiğimiz gibi (bkz § 359 bH-miş-irh)
fiil kişi ekleri alıp dolayılı geçmiş zaman kipini meydana ge­
tirm işlerdir.
-dik sıfatfiilleri dilimizde ayrı sıfat olarak az kullanılırlar
(bildik adam olmadık iş işitilmedik şeyler). Yalın olarak da­
haçok olumsuz sıfatfiil halinde kullanışlı görünürler ;
424
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
*Devr eylemedik yer komadık bir nice ytidtr».
«Çalmadık kapt bırakmamış». «Saçı bitmedik
yetim in hakkım yedi», gibi.
Buna karşılık iyelik eki almış olarak -dik sıfatfiilleri -me ad­
fiilleri gibi pek geniş ölçüde kullanılırlar :
sattığım araba açtığınız dava
bildirdiği haber.
Sıfatfiilin yüklemi olduğu yarım yargı da esas cümlenin bir
unsuruna sıfat olur :
Ahm edin Ankaradan bildirdiği haber doğru çık­
madı., bkz § 474.
İyelik ekleri almış -dik sıfatfiillerini zamir niteliğinde ve
m astar niteliğinde olmak üzere iki ayrı anlatım da daha kul­
lanırız :
Ahm edin Ankaradan bildirdiği (şe y) doğru çık­
madı. Ahm edin (bunu) Ankaradan bildirdiği
doğru çıkmadı.
Bu son iki kullanışta ad niteliği kazanan bu sıfatfiil ad çekim
ekleri de alır ve yüklemi olduğu yarım yargı da baş cümlede
türlü unsurların yerini tu ta r :
Söylediğimi unutma. ~ Unutma o şeyi ki söyle­
dim. Söylediğimi unutma. = Unutma k i söyle­
dim. bkz § 473 v.i.
-ik ve -ili ekleriyle yapılmış fiilden isimler de (bkz § 215,
218) eski geçmiş sıfatfiilleridir ve anlamca edilen sıfatfiillerini karşılarlar (kesilm iş X kesik X kesili). Ancak bu so­
nuncular olumsuz görünüşlerini kaybetm iş ve sözdiziminde
sıfatfiil işleyişinde gelişmemiş üremelerdir.
2, Şimdiki Zaman Sıfatfiilleri :
363.
Sıfat olarak canh üç şekilde görünürler, krş § 201,
213, 225 çaluşan kadın geçici heves akar su.
YAPIBİLGİSİ
425
-en sıfatfiilleri oldukça sınırlanmış bir şimdiki zaman
anlatımı ve salt kılıcı anlamı taşırlar. En geniş ölçüde sıfat ve
şimdiki zaman sıfatfiilleri olarak kullanılan bunlardır ;
geçen yıl batan güneş satılan ev sönmeyen ateş.
-en sıfatfiilleri -miş sıfatfiilleri gibi iyelik eki almazlar ve
yüklemi oldukları iç cümleyi bütünüyle baş cümlenin unsur­
larından birine sıfat yaparlar, bkz § 474 :
Bu evi yapan usta Bursaya gitti.
B unlar iç cümlede zamir niteliği kazanır ve bu sıfatla ad çekimekleri de alırlar, bkz § 475 :
«Minareyi çalan kılıfım hazırlar». «Doğru söy­
leyeni dokuz köyden kovarlar».
-ici sıfatfiilleri süreklilik, alışkanlık, tabiat ve meslek h a­
linde kılıcı anlamı ta şırla r ;
üzücü haber yeyici adam yırtıcı hayvan gezici
öğretmen gibi.
Bunlar taşıdıkları anlam gereği olarak hemen daima etkin ve
olumlu görünüştedirler.
-ici sıfatfiilleri -en sıfatfiilleri gibi iyelik eki almaksı­
zın yüklemi oldukları iç cümleye sıfat ve zamir karakteri ve­
rirler, bkz § 474 v.i.
A liyi koruyucu bir ifade vermiş. İsyanı kışkır­
tıcı ele geçmedi. Peşin alıcıyı tercih ederiz, gibi.
-ici sıfatfiilleri karm aşık cümlede çok kullanılmaz.
-ir sıfatfiilleri (bazı köklerde -er) daha az sınırlanmış
bir şimdiki zaman anlatım ı vc daha nispî bir kılıcı anlamı ta ­
şırlar. Olumsuz görünüşleri -mez eki ile yapılır, bkz § 236.
S ıfat olarak dahaçok belli ad lan vasıflarlar :
güler yüz içilir su olur iş yenir ayva çıkmaz
hesap söz dinler çocuk saygı değer hanım şaka
bilmez adam gibi.
426
T Ü R K Ç E N İN G RA M ERİ
-İr sıfatfiilleri de iyelik ekleri almaksızın iç cümlede yüklem
olurlar ve baş cümlede bir unsura sıfat olurlar (Em eğini ka r­
şılar bir ücret vereceksin). Bunlar da karm aşık cümlede nis­
peten az kullanılırlar.
-ir sıfatfiilleri fiil kişi ekleri alarak (bkz § 359 bil-ir-sin)
geniş zaman kipini meydana getirmişlerdir.
3. Gelecek Sıfatfiilleri :
S64- Bunlardan dilimizde canlı kalan -ecek sıfatfiilleridir :
inecek yolcular verilecek cevap olmayacak te k ­
lif, bkz § 194.
-ecek sıfatfiilleri salt bir gelecek zaman anlatım ı ve bir
mahsusluk anlamı taşırlar (gelecek konuk çıkılacak kapı).
Ancak, özellikle mahsusluk anlatımında, -ecek sıfatfiillerinin
etkin tabanlardan yapılmış olanlarını da çoğu zaman edilen
anlamda, başka bir deyimle edilen sıfatfiil yerinde kullanı­
rız :
yatacak yer içecek su kaçacak delik yapacak iş
gibi.
-ecek sıfatfiilleri sözdiziminde -dik sıfatfiillerine ben­
zer ve onlar kadar geniş bir kullanışa sahiptirler. Denebilir ki
o geçmiş zaman sıfatfiillerinin gelecek zamanda bir paralelini
meydana getirirler. Bunların -dik sıfatfiillerinden fazla ola­
rak yüklemi oldukları iç cümleyi sıfat yapm akta yaygın bir
kullanışları vardır :
Bavulu
getirecek
adama beş
bkz § 474.
lira
veriniz.,
-ecek sıfatfiilleri iyelik ekleri almaksızın zam ir niteliğin­
de de kullanılırlar :
«Ondan gelecek A llahtan gelsin». Karşıma çıka­
cağın gözünü patlatırım.
YAPIBİLGİSİ
427
iyelik ekleri almış olarak da sıfat olurlar ;
ödeyeceğiniz, vergi yapacağı indirim
cağım güçlük, gibi.
karşılaşa­
Sıfatfiilin yüklemi olduğu yarım yargı da başcümlenin bir
unsuruna sıfat olur :
Bu işte karşılaşacağım güçlükleri yenmeliyim.,
bkz § 474.
iyelik ekleri almış -dik sıfatfiillerini de zamir niteliğinde
ve m astar niteliğinde olmak üzere iki ayrı anlatımda daha
kullanırız :
Ustaya ödeyeceğiniz (şey) eski hir iş karşılığı­
dır. Ustaya ödeyeceğiniz (ödeme niyetiniz) bana
bildirildi., bkz § 476.
Bu son iki kullanışta ad niteliği kazanan sıfatfiil ad çekimekleri de taşır ve yüklemi olduğu eksik yargı da başcümlede tü r­
lü unsurların yerini alır :
Söyleyeceğimi unutma. ~ Unutma o şeyi ki söy­
leyeceğim. Söyleyeceğimi unutma. ~ Unutma
ki söyleyeceğim., bkz § 476.
-ecek sıfatfiilleri -miş ve -ir sıfatfiilleri gibi fiil kişi ek­
leri alarak (bkz § 359 bil-ecek-siniz) gelecek zaman kipini
meydana getirm işlerdir.
-esi ekiyle yapılan fiilden isimler de (bkz § 204) yıkılası
ölesiye yöresi gelm ek) eski sıfatfidlerdir ve anlamca -ecek
sıfatfiillerini karşılarlar. Ancak sözdizimi işleyişlerini kaybet­
mişler, dönüşmüş kullanışlarda kalm ışlardır ;
Anam ı göresim geldi. Senin gülesin tuttu,
gibi.
C. Zarffiiller:
365.
Zarffiiller fiilin zarf işleyişine girmek üzere aldığı
özel şekillerdir :
428
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
gülerek karşılamak dolunca boşaltmak
düşürmek gibi.
alırken
Bunlar tümü ile zamana bağlı değildirler. Bu yönden adfiillere
benzer, sıfatfiillerden ayrılırlar. F akat Y atık fiil olarak onlar
gibi olumsuz ve edilen görünüşlerine girerler :
bilmeyerek konuşmak bozuldukça yaptırm ak
bakılmayalı kötüleşm ek gibi.
Zarffiillerin sıfatfiiller gibi iyelik ekleri alanları (vardığım ız­
da yazmayacağımdan) ve alm ayanları (oturalı dıcracakken)
vardır.
Zarffiiller yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 332) isimleşmeye adfiillerden ve sıfatfiillerden dahaaz elverişlidirler (ötürü
giderek oldukça). Çokluk zarffiil işleyişinde görülürler :
Gece geç dönünce sizi uyandırm ıştık.
gittiler.
Yürüyerek
İşleyişte öbür zarflara ve bağlam lara benzediklerinden aşağı
yukarı onlar gibi ilişkileri belirten türlere a 3rrılırlar. Kullanış­
ta bağlamsızhk da olur, bkz § 340.
Unuttuğundan beklememiş. =
memiş.
Unutmuş, bekle­
Zarffiiller yukarıda bazı örneklerini gördüğümüz gibi baş­
lıca 6 anlam bölümüne ayrılırlar: 1. ulama zarffiilleri, 2. hal
zarffiilleri, 3. karşıtlam a zarffiilleri, 4. zaman zarffiilleri, 5.
sebep zarffiilleri, 6. karşılaştırm a zarffiilleri. Hepsi yapı yö­
nünden çeşitlidirler. Özel eklerle yapılanları olduğu gibi baş­
ka yatık fiillerden isim çekimekleri ile yapılmış, veya takı öbe­
ği halinde birleşik olanları da vardır.
1. Ulama Zarffiilleri :
366.
Bunlar, u l a m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de liai­
son) yüklemi oldukları içcümleyi basitçe başcümlenin yükle­
YAPIBİLGİSİ
429
mine bağlı kılarlar. Başlı başına bu işleyişte canlı -ip zarffüllerimiz vardır ;
bağlayıp bırakmak gönderip yaptırmak
gitm ek açıp bakmak gibi.
gelip
Bunlar iki kılışın birbiri ardınca, veya aynı zamanda gerçek­
leştiğini gösterirler. Öyle ki bu zaman yakınlığı bazan iki fiil­
de bir tek kılışın sürekliliği anlatımını yaratır ve zarffiil bir
türlü tasvir fiili meydana getirir, krş § 414.
yapıp durmak apışıp kalm ak sürüp gitm ek gibi.
Koşmatakım kalıbında da yaygındırlar, bkz § 280 :
kasıp kavurm ak
atıp tutm ak
satıp savmak
gibi.
Görüldüğü gibi ulama zarffiilleri dahaçok ulama bağlam­
ları işleyişine denk görünürler ve onları karşılarlar, bkz § 338;
Bırakıp gitti. — Bıraktı ve gitti. Kaçıp kurtul­
duk. =c K açtık da kurtulduk, gibi.
Bu zarffiiller çokzaman bağlamsızlıkla da karşılanırlar (B ı­
raktı, gitti. Kaçtık, kurtulduk).
-ip zarffiilleri aslında salt ulama cümleleri yapar :
«A ttan inip eşeğe hindik». M ektubu postaya atıp
döneceksin.
F ak at hal zarffiili olarak kullanıldıkları da olur :
Bunları eve götürüp ne yapacaksın? «Papaza kı­
zıp oruç bozma», gibi.
Buna karşılık -erek hal zarffiilleri de daha geniş bir öl­
çüde ulama için kullanılırlar ;
Birçok da borç bırakarak ayrılmış. Sözümü kır­
m ayarak kaldı.
F ak at ençok üçlü bir ulamada -ip ve -ei’ck zarffiilleri almaşık
olarak kullanılırlar :
Erken kalkıp kahvaltı ederek yola çıkmalıyız.
Sandığı kırıp parapı alarak kaçmışlar, gibi.
430
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
2. Hal Zarffiilleri ;
367.
Zarffiil olarak tarz zarflan gibi başcümle fiilinin
oluşma biçimini belirtmeye yararlar, h a l z a r f f i i l l e r i
(gérondif d ’état) adım alırlar. Bunlar çeşitlidirler :
Ortaklaşa yapU'rmak yüzerek geçmek dönerken
uğramak yatm ışken kalkm ak düşünmeksizin
harcamak durmadan anlatm ak gibi.
a. -e zarffiilleri Türkçede eski ve yaygın olup dilimizde
donuk zarflar bırakmış (bkz S 332 öte geçe göre diye), tek
olarak kullanışı daralm ıştır, bkz § 193 nöbetleşe yardımlaşa.
Ancak ikileme ile berkitme zai'flan olarak yeni bir canlılık ve
geniş bir kullanış kazanm ışlardır :
Sarhoşu, sürüye sürüye evine götürüyorlardı.
«Ağzım dilim kurudu, kız yalvara yalvara». Vura
vura çökerteceksin, gibi.
Bu zarffiilleri koşmatakım kalıbında da çok kullanırız :
«Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-i yare düştü».
Her gün gide gele yolları öğrendim. Onu evire
çevire kıracaksın, gibi.
b. -erek zarffiilleri eki öncekinin -rek sıfat küçültme
ekiyle uzatılmışı olup dilimizde onun yerini tu tm u ştu r ve ol­
dukça yenidir :
koşarak
gelmek
üzülerek anlatm ak
çizmek, gibi.
bakarak
Bunlar bir esas kılış boyunca ona yoldaşlık eden bir tali kılışı
österirler :
«Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak».
Başından kanlar akarak eve döndü, gibi.
-erek hal zarffiillerinin ulama zarffiilleri yerine de kulnıldıklannı yukarıda (bkz § 366) gösterdik.
Y A PIB tL G tS İ
431
Bu zarffiillerin kimden hali ekiyle uzatılmış şekli de halk
dilinde yaygındır :
«Tek tek basaraktan, bade süzerekten
İnci dizerekten, gel yarim,, gel aman».
c.
-ken ekinin (cevher fiilinden sıfatfiil, bkz § 403) bazı
fiil gövdelerine gelmesiyle meydana gelen bir sıra zarffiiller
de zamana bağlı hal zarffiilleri olurlar. Başka bir açıdan bun­
ları birleşik zarffiil ekleriyle yapılmış hal zarffiilleri sayabi­
liriz (-m işken -irken -ecekken -iyorken -meliyken). Bunlar
başcümle fiilinin ayrı zamana bağlı bir başka kılış içinde oluş­
masını ifade ederler :
başlamışken bitirm ek verirken saym ak satacak­
ken caym ak ahyorken durdurmak beklemeliy­
ken savuşmak gibi.
Bunların dahaçok, veya dahaaz kullanılanları vardır :
Çıkarken paltonu al. Ağlayacakken gülüyorsun.
Beni dinlemeliyken ona uydu. gibi.
3. K arşıtlam a Zarffiilleri :
S68. Yüklemi bulundukları içcümleyi olumsuzluk, veya
aykırılık gibi zıt bir ilişkiyle başcümleye bağlayan zarffiillere k a r ş ı t l a m a z a r f f i i l l e r i (gérondif adversatif)
deriz.
a.
Olumsuz anlamlı zarffiiller vardır ki biri fiil, biri isim
olumsuzluk eklerini taşıyan yatık fiillerdir : -meden ve -mek'
sizin zarffiilleri. Bunlar her ikisi içcümlenin gerçekleşmeyece­
ğini, yalnız başcümlenin gerçekleşeceğini anlatırlar :
Çekinmeden söyleyebilirsin. Hiç aldırmaksızın
devam ettiler.
Bu anlam da onlara y o k l u k
carence) adını da veririz.
zarffiilleri
(gérondif de
432
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Ancak -meden zarffiilleri bir başka anlatımda, esas fiilin
zamanca önceliği anlamında da kullanılırlar.
öncelik
z a r f f m ı e r i olurlar, bkz § 371 :
«Çanakkaleye varmadan koptu kıyamet».
«Gün doğmadan mcşimei şepten neler doğar», gibi.
Bu kullanışta -meden zarffiillerinin Eski Osmanlıca -medin
şeklinden geldiğini biliyoruz :
«Çok alâmetler belürdi gelmedin».
Bunun da bir üçlü birleşikten (-me-t-in > -m edin) meydana
geldiğini sanıyoruz.
b.
Başkaları ve birleşik zarffiillerden bazıları da karşıtlama zarffiilleri olarak çok kullanılırlar. B unlar da ad ve sıfatfiillerden gelirler ve iki yargı arasında zıdlık ve çelişki gös­
terirler :
oturacağına beklem ektem e öveceği yerde bil­
diği halde kızm akla beraber üşümesine rağmen
anlasa da istese bile gibi.
Bunlardan iyelik zamiri taşıyanlar kullanışta çekime uğ­
ra rla r :
Evde oturacağına çali-şsın. Onu beklemektense
kendin yap. Seni öveceği yerde kötüleyor. So­
ruyu bildiğiniz kaide niçin sustunuz? Bahçede
üşümemize rağmen biraz daha çalıştık. Tafra­
sına kızm akla beraber onu severim. Anlasa da
doğru dürüst anlatamaz. îstesen bile artık kal­
mamıştır.
4. Zaman Zarffiilleri :
369.
Bunlar jdiklemi oldukları iç cümleyi bir zaman iliş­
kisiyle başcümleye bağlarlar ve z a m a n z a r f f i i l l e r i
(gérondif de temps) adını alırlar. Çoğu sıfatfiillerden gelmek­
te olup çeşitlidirler :
Y A PIB İL G İSİ
görünce
433
vurdukça vardığında tanışalı
ceye kadar gibi.
bitin­
a. İ z l e m e z a r f f i i l l e r i (gérondif successif) baş­
cümle fiilinin zamanca kendilerini izlediğini ifade ederler, -ince
zarffiillerini bu anlatım da ençok kullanırız:
Yağm ur başlayınca kaçıştık. «Başına gelince
anlarsın», gibi.
-ince zarffiilleri başcümle yargısını tabiî sonuç gibi göster­
meye de y ararlar :
«îki gönül hir olunca samanlık seyran olur».
«Göz görmeyince gönül katlanır».
-ince zaman zarffiilleri b i t i m z a r f f i i l l e r i (krş §
371) olarak yazı lehçemizde eskimiş görünürler (B u iyiliğini
ölünce unutmayacağım ). Bu zarffiiller bu anlamda yerlerini
-inceye dek -inceye kadar uzatılmış şekillerine bırakıyorlar.
Doğu Anadolu ağızlarında -ende izleme zarffiilleri yay­
gındır :
«Şeşper kalkana değende, kalkan gümbür gümhürlenir». «Yaz gelende çikam yayla başına».
Geçmiş kipi soru şekli ile geniş zaman kipi olumlu olum­
suz ikilemesi de birleşikler olarak kullanış farkıyla izleme
zarffiilleri olurlar :
Dayım darıldı m ı selâmı keser.
beni arasın.
Gelir gelmez
b. V a k i t l e m e z a r f f i i l l e r i (gérondif temporel)
başcümle fiilini zaman içinde kendilerinin tek rar ve devamına
tabi kılarlar, -dikçe zarffiilleri bu anlatım da ençok kullanılan
şekildir :
Ankaraya geldikçe bize uğra. Görüştükçe daha
iyi anlaşacaksınız.
Türkçenin C rânien F : 28
434
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
-dikçe zarffiilleri başcümle fiilini kendileriyle orantılı, veya
kendilerini başcümle fiiline şa rt kılmak üzere de kullanılırlar;
îm a n kazandıkça hırsı artıyor. Bu kafayı de­
ğiştirmedikçe işin düzelmez.
Vakitleme zarffiilleri asıl anlamında bir de -diği m üddet­
çe takı öbeği şeklini gösterebiliriz ; (Onu aradığımız m üddet­
çe o da bizi aradı).
370.
c. E ş z a m a n z a r f f i i l l e r i (gérondif de coïn­
cidence) başcümle fiilinin kendileriyle aynı zamanda gerçek­
leştiğini göstermeye yarar. Bunlar başlıca -dik sıfatfiillerinin
kimde haline girmesiyle oluşmuşlardır, iyelik ekleri almamış
-dikte zarffiilleri yazı lehçemizde eskimiş görünürler : «Bir
şey dik oldukta m iittesi’ olur».
Yeni Türkçede bunların iyelik eki almış -diğinde şekilleri
canh ve yaygındır ve bunlar çekime tabidirler :
Dün aradığımda sizi bulamadım.
nizde söylemiştiniz.
Bize geldiği­
Eşzaman zarffiilleri olarak -diği zaman -diği sırada takı
Öbekleri de yine çekimli olarak çok kullanılır :
Şuradan bakıldığı zaman görülür. Bitirdiğim sı­
rada haber geldi.
d. B a ş l a n g ı ç z a r f f i i l l e r i (gérondif initial) baş­
cümle fiili için bir zaman başlangıcı gösterirler. Başlıca -eli
ekiyle yapılan zarffiillerdir :
«Ağam sen gideli yedi yıl oldu».
manlamışsınız.
Görmeyeli şiş­
Bu zarffiil beri takısını almış olarak berkitm eli bir anla­
tımda da kullanılır :
Bu geçit yapılalı beri kazalar azaldı.
dan beri yazmadı, gibi.
Ayrtlalı-
Y A PIB tL G tS İ
435
Bazan da -eli zarffiilleri aynı fiilin geçmiş kipinden son­
ra getirilir ki bu şekil zaman kesimini berkitmek gibi bir an­
latım özelliği ta şır :
«Bu fani dünyaya geldim geleli,
rim, bir de gözeli».
bir atı seve­
Takı öbeği kalıbında -dikten beri -diğinden beri birleşik­
leri de başlangıç zarffiilleri sayılırlar :
Bunu farkettikten beri huzursuzdu. Bu işi aldı­
ğınızdan beri görünmediniz.
371.
e B i t i m z a r f f i i l l e r i (gérondif lim itatif) baş­
cümle fiili için bir zaman bitimi gösterirler. Yukarıda -ince
zarf fiili erinin eskimiş bir bitim zarffiili anlatımı da olduğuna
işaret ettik, bkz § 369 doyunca yemek. Şonraları dek ve
kadar takılarıyla yapılmış takı öbekleri bu anlamda yaygın­
laşm ıştır. Bu öbeklerde değin takısına da rastlanır. Kime bali
isteyen bu takılar -ince -en -esi yatık fiilleriyle eş değerde
takı öbekleri yapm aktadır. Bugün yazı lehçemizde bunlardan
üç tanesi anlam daş olarak yaygındır :
gel-inceye kadar — gel-ene kadar — gel-esiye
kadar.
Ençok kullanılan -inceye şekli dek ve değin takılarını da
almış, veya alm aktadır :
Hava açıncaya kadar yola çıkamayız. «Ne çek­
m işiz hele def’i humar edinceye dek». Siz gelin­
ceye değin ben bekleyeceğim, gibi.
Dahaçok konuşma dilinde rastlanan -ene şekli de benzer bir
kullanıştadır :
Sen kalkana kadar ben işi yanlarım . Baban ge­
lene değin beklersin, gibi.
Takı almaksızın kullanılan -esiye şekli aslında karşılaştırm a
zarffiilleri yapar, bkz § 374 :
436
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Öldüresiye dövmek X öldürürcesine dövmek.
F akat burada takı alarak bir zaman zarffiili olm aktadır ;
Hava açasıya kadar yola çıkamayız. A klını ba­
şına alasıya kadar çok dayak yer. Ustan dönesiye değin sen boş durma.
f. ö n c e l i k Z a r f f i i l l e r i (gérondif d ’antériorité)
baş cümle fiilinin zamanca önceliği anlatımını getirirler. Yu­
karıda (bkz § 368) hal zarffiillerinden saydığımız -meden
yokluk zarffüllerinin aynı zamanda öncelik anlamında kulla­
nıldığını gösterdik, «Çanakkaleye varmadan koptu kıyamet».
Yeni Türkçede bundan başka ve başlı başına bu anlamda kul­
lanılan zarffiiller bu -me ve -mez yatık fiillerinin önce ve ev­
vel takılarını alarak meydana getirdikleri takı öbekleridir.
Bu eklerden birincisi vurgusuz, İkincisi vurguludur :
Hareket etmeden önce görüşelim. İşe girişmezden önce amcama danıştım. Müdür olmazdan
evvel böyle konuşmayordu. gibi.
g. S o n r a h k z a r f f i i l l e r i (gérondif de postério­
rité) başcümle fiilinin zamanca sonralığı anlatım ını g etirir­
ler. Bunlar -dik sıfatfiillerine sonra takısı getirilerek yapıl­
mış bir takı öbeğinden ibarettir (ver-dikten sonra) :
Em ekli olduktan sonra Geliboluda yerleşti,
gibi.
Bu -dikten sonra zarffiilleri başka bir kullanışta izleme
zarffiili olurlar. Bu kullanışta başcümle fiili çoğu zaman soru
şeklini alır:
Parasım
sen verdikten sonra
deyebilir?
(verince)
ne
5. Sebep Zarffiilleri :
372.
Yüklemi oldukları iç cümleyi sebep ve sonuç ilişki­
leriyle başcümleye bağlayan zarffiillere geniş anlamda s e b e p
Y A PIB İLG İSİ
437
z a r f f i i l l e r i (gérondif de cause) adını veririz. Bunlar da
yatık fiillerden ekler, veya takılarla yapılmış olarak çeşitli­
dirler ;
olmakla
olduğundan olacağından olduğu için
olacağından dolayı v.b.
Ancak bu zarffiillerden bazıları başka anlamlara da gelebilir­
ler.
a. -mekle zarffiilleri anlamca ve kullanışça çeşitlidir. Ge­
nel bir kullanışta zarffiil -le ekinin vasıtalık, dolaydık anla­
tım ını muhafaza eder ve yüklemi olduğu iç cümleyi başfiilin
gerçekleşmesi için sebep kılar. Yeni Türkçede bu ek -meyle
şeklinde de görülür ;
Haber göndermeyle beni sevindirdiniz. Bunu
imza etmekle yeniden borçlanıyorsunuz, gibi.
Ancak burada anlamca sonuç önplâna geçtiğinden biz buna
s o n u ç c ü m l e s i adını veriyoruz (bkz § 487).
OsmanlI yazı dilinde geniş ölçüde sebep ve ulama zarffiil­
leri olarak kullanılan -mekle ve daha eski -megin şekilleri Yeni
Türkçede yerlerini -diğinden zarffiillerine ve başkalarına bı­
rakm ış bulunuyorlar ;
Tasvip olunmakla iadeten takdim kılındı. Fer­
m an buyurulmagm mucibince amel oluna.
b. -dik ve -ecek sıfatfiillerinin iyelik eki almış kimden
halleri, -diğinden ve -ceğindcn zarffiilleri Yeni Tûrkçenin en
yaygın sebep zarffiilleri olmuşlardır. Bunlar iki zamana ve ki­
şilere göre değişen bir kullanışa sahiptirler :
Misafir geldiğinden sinemaya gidemediler. H u­
yunu bildiğimden telâş etmedim. Yalnız olacağı­
mızdan fazla yeyecek almadım.
Bu iki yatık fiil şeklinin zarffiil olmayan kullanışları da var
dır. K anştırm am ah, bkz § 476 v.i. :
438
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Başaracağınızdan eminim.
Hasta olduğundan
haberim yok.
Anadolu ağızlarında bu zarffiilin kime haliyle kurulmuş
olanına da rastlanır :
Köyde doktor olmadığına hastalığı anlaşılamadı.
c. Aynı sıfatfiillerin iyelik ekleri ve bazı takılar alarak
teşkil ettikleri takı öbekleri de sebep zarffiilleri olurlar. Bun­
lardan ençok kullanılanı yine zaman ve kişilere göre değişen
-diği için ve -eceği için takı öbekleridir :
Geciktiğiniz için sıranızı kaybettiniz.
için söylemedim, gibi.
Alınacağı
d. Aynı tarzda takı öbekleri yine -dik -ecek sıfatfiillerine ve -me adfiillerine iyelik ekleri ve dolayı ötürü dolayısıyla
sebebiyle v.b. gibi takılar getirerek teşkil olunur ve sebep
zarffiilleri olarak kullanılır :
Sizi rahatsız ettiğim den dolayı özür dilerim. A y ­
rılacağından ötürü üzgün görünüyor. Ziyaret et­
memizden dolayı memnun oldular. Evlenmeleri
dolayısıyla bir hediye lâzım, izinli bulunmanız
sebebiyle işler aksadı, gibi.
6. K arşılaştırm a Zarffiilleri :
323- Yüklemi olduklan içcümleyle başcümle yargılanra nitelik
ve çokluk yönlerinden karşılaştırm aya yarayan zarffiillere
k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de compa­
raison) deriz. Bunlar öbür karşılaştırm a zarflarına benzerler
(bkz § 325) ve çeşitli olup anlatım ları yönünden ikiye ay rılır­
lar: 1. g e r ç e k k a r ş ı l a ş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gé­
rondif de comparaison réelle), 2. t u t m a c a
kar şılaş t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison fictive).
Birinci halde zarffiil iki kılışı doğrudan doğruya k arşı­
laştırm aya yarar (bildiği gibi yapm ak istediği kadar alm ak).
YAPIBİLGİSi
439
İkinci halde karşılaştırm a gerçek değil, farazidir (kaçar gibi
yapm ak yem iş kadar olmak).
a. Gerçek karşılaştırm a zarffiilleri -dik ve -ecek sıfatfiillerine iyelik ekleri ile gibi ve kadar takıları getirmek suretiyle
yapılmış takı öbekleridir :
-diği gibi -diği kadar -eceği gibi -eceği kadar.
Bunlardan gibi takısı ile yapılmış olanlar karşılaştırm ada ni­
telik gösterir ve g e r ç e k n i t e l i k k a r ş ı l a ş t ı r m a
z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison réelle qualitative)
adını alırlar :
Hepsi söylediğim gibi çıktı. Yarın göreceğiniz
gibi bahçemiz bakımsız.
K adar takısıyla yapılmış olanlar ise karşılaştırm ada çok­
luk gösterirler ve g e r ç e k ç o k l u k k a r ş ı l a ş t ı r m a
z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison réelle quantitative)
diye anılırlar :
Adam ın anlattığı kadar geniş değil. Bundan gö­
türebileceğimiz kadar alalım.
Gerçek karşılaştırm a zarffiilleri bir kullanışta da baş y ar­
gıya denk, veya benzer bir kılışı ona ilâve olarak ifade etmeye
yararlar, bkz üsteleme cümlesi § 479 :
Zeynep liseyi bitirdiği gibi üniversite giriş imtahanım da kazandı. Çıkarınızı gözettiğiniz ka ­
dar m em leketinizi de düşünmelisiniz.
374. Eski Osmanlıcada daha geniş anlatım da bir -digince
zarffiilleri vardır ki bunu bugün -diği nispette takı öbeğiyle
karşılayabiliyoruz. Bu hem karşılaştırm a, hem vakitleme (bkz
§ 369) zarffiili olarak kullanılm aktadır :
«Dilin tuttugunca kişi dine olur». «Veli gussa
yédüklerince biter».
b. Tutm aca karşılaştırm a zarffiilleri -miş -ir -ecek bazan
-iyor fiil gövdelerine -ce ve -cesine ekleri, veya gerçek karşı­
440
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
laştırm a zarffiillerinde olduğu gibi, fakat iyelik ekleri almak­
sızın gibi ve kadar takıları getirilmek suretiyle yapılmışlar­
dır. öncekiler dahaçok t u t m a c a n i t e l i k k a r ş ı l a ş ­
t ı r m a z a r f f i i l l e r i (gérondif de comparaison fictive
qualitative) sayılırlar :
kudurmuşça görmemişçesine anlamazca ko­
parırcasına kıracakça dövecekçesine gibi.
Bu sıfatfiil tabanlarının uzatılmış ve tutm aca anlatım ları -miş
ekiyle berkitilmiş şekillerine de rastlanır :
Vuracakmışçasına davrandı. Bilirmişçesine söze
karışma, gibi.
Takı Öbekleriyle yapılan tutmaca karşılaştırma zarfTiilleri
aldıklan takıya göre gerçek karşılaştırma zarffiilleri gibi nitelik
ve çokluk çeşitlerine ayrılabilirler :
Tanımış gibi baktı. Görür gibi oldum. Düşecek
gibi sendeledin. Yerleşmiş kadar rahattık. Do­
kunacak kadar yaklaştılar, gibi.
Bunların da tabanları -miş ile uzatılmış şekilleri vardır :
Uyuyormuş gibi yaptı. Bırakacakm ış gibi boşlayor.
N ihayet -esi sıfatları da kime hali ile tutm aca karşılaş­
tırm a zarffiilleri teşkil ederler, bkz § 204 :
patlayasıya öldüresiye çıldırasıya tüketesiye.
K arşılaştırm a zarffiillerinin başka takı Öbekleriyle yapıl­
mış olanları da vardır :
söylediğim tarzda
verdiğiniz ölçüde
boyda gibi.
takacağı
IV. FİİLLERİN ÇEKİMİ
575. Fiilleri yukarıda (bkz § 351) kullanışlarına göre
çekim li ve çekimsiz, yahut bitmiş ve bitmemiş fiiller diye iki­
ye ayırdık ve çekimsiz fiillerin açıklanmasını öne aldık. As­
YA PI BİLGİSİ
441
lında fiillerin ağır basan işleyişlerini teşkil edip dilin altya])]sını kuran şekilleri çekimli balleridir. Onlar bu balleriyle
cümlede yüklem olur vc yargıyı tamamlarlar.
Çekimli fiil fiil tabanının taşıdığı kavramdan, veya kav­
ram lardan başka aldığı ekler yoluyla, bazan da takdirce daha
bir sıra kavram lar yüklenir. Yukarıda gördüğümüz gibi bun­
lardan ikisi çekimli fiilin şartıdır : zaman ve kişi. Bunlar
çoklukla ayrı eklerle temsil edilmişlerdir (bil-ir-im bil-di-n).
Bazan da takdirce bilinirler (bil-miş 4 (o) bil- 4 (sen ) 4
( şim di).
-
-
Üçüncü kavram, çokluk kavramı kişi ile birlikte gelir :
tekli, veya çoklu. Tekli ayrı ek almaz, çoklu bir ek ilâvesiyle
(bil-di-n-iz bil-pcek-sin-iz), veya özel bir tek ekle (bil-di-k
bil-ir-iz bil-ccek-lcr) belirtilir. Dördüncü kavram fiilin oluş­
m asındaki bir özelliği gösteren tarzdır. Bu da fiilin basit, bil­
dirme çekiminde görülmez (bil-ir-sin-iz), öbür çekimlerde ayrı
eklerle gösterilm iş bulunur :
bil-miş-ti-n-iz
bil-di-ysc-n-iz
gibi.
bil-ecek-miş-sin-iz
Böylece bu dört kavram her çekimli fiilde çoğu zaman
ayrı eklerle belirtilmiş, bazan da takdirce s ı f ı r e k (désinance zéro) olarak bulunur. Ekler fiil tabanına gelme sıralarıyla
1. z a m a n (tem ps), 2. t a r z (mode), 3. k i ş i (personne), 4.
s a y ı (nombre) ekleri olarak anılırlar. Fiil tabanlarına bu ek­
lerin türlü şekillerini getirip bitmiş fiil örnekleri meydana ge­
tirm eye f i i l ç e k i m i (conjugaison) adını veriyoruz. Zaman
(ve varsa tarz) eki ile uzatılmış bir fiilin tekli ve çoklu kişi
kleri almasıyla bir k i p (temps) meydana gelir.
A. Fiillerde Zaman :
376. Bir kılış, veya oluşun içerisinde geçtiği zaman par
çasma f i i l i n z a m a n ı diyoruz. Çekimde zaman fiil taba­
nına gelen birinci ekle gösterilir ;
442
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
bü-miş-im
(geçmişte) bü-iyor-um
eceğ-im (gelecekte ).
(şimdi)
hil-
Yukarıda gördük ki (bkz § 359) sıfatfiillerden birçoğu bildir­
me kiplerine temel olmuştur. Yani bunlarda sıfatfiilin zaman
eki çekimli fiilin zaman eki yerini tutm uştur (geî-ecek za­
man X gel-ecek-im). Bir zaman eki ise eski bir sıfatfiilden
(bil-ii-i > bil-di), bir başkası bir tasvir fiilinden (bit-e yorı-r
> biliyor) gelmektedir.
Zaman ekleri almış ve kişiye göre çekime hazırlanm ış fiil
tabanlarına f i i l i n g ö v d e s i (thème verbal) deriz. Fiil çe­
kiminde zaman esastır. Çekim kipleri aslında zaman bölümle­
rine göre adlandırılırlar (geçmiş kipi gelecek kipi). Bu se­
beple kip yerine zaman terimini de kullanırız. Ama dikkat
edelim, aşağıda göreceğimiz gibi biz Türkçede her zaman için­
de dört kip sayarız. Başlıca zaman bölümleri üç olmakla be­
raber bunların yanıbaşında onlardan birine uygun, fak at özel­
lik gösteren fiil gövdeleri de vardır, öncekiler üç zamanı salt
olarak kapsarlar ve a n a z a m a n l a r (temps principal)
adım alırlar. Yeni Türkçede anazam anlar şunlardır :
1. bil-di g e ç m i ş (passé).
2. bü-iyor ş i m d i k i z a m a n (présen t).
3. bü-ecek g e l e c e k (fu tu r).
Sonrakilerden biri geçmiş bölümünde olup o zamanda ge­
çen fiili vasıtalı olarak anlatm aya yarar. İkincisi şimdiki za­
man bölümünde olmakla birlikte geçmişe ve geleceğe doğru
kullanışları vardır. Bunlara da y a n z a m a n î a r (temps se­
condaire) adını veririz :
1. bil-miş d o l a y %lı g e ç m i ş (d u b itatif).
2. bil-ir g e n i ş z a m a n (aoriste).
Bu beş fiil gövdesi dilimizde a s ı l z a m a n
(temps proprem ent dit) meydana getirirler.
kiplerini ]
!
Başka bazı eklerle teşkil ettiğim iz fiil gövdeleri de vardır
ki yine bir zaman içinde geçmekle birlikte kimseye ait bir eği­
YAPIBİLGİSİ
443
lim İfade ederler (b ils e bil-meli). Bunlar u y a r ı k i p l e ­
r i n i (temps injonctif) meydana getirirler ve aşağıda görül­
düğü gibi dört türlüdürler ki ilk üçü gelecek zaman, dördün­
cüsü şimdiki zaman içinde sayılır ;
1.
2.
3.
4.
b ilse d i l e k - ş a r t (désiaeratif - conditionnel).
bil-e i s t e k (o p tatif).
bil-meli g e r e k l i k (nécessitatif ).
bil-(sin) b u y u r u (im pératif).
Asıl zaman kipleri bu uyan kipleriyle birlikte fiilin çekim
tablosunu meydana getirirler. Buna göre Türkçede basit, bil­
dirme tarzında 9 zaman, dolayısıyla 9 kip vardır, deriz ;
1. geçmiş, 2. şimdiki zaman, 3. gelecek, 4. dolayılı geçmiş, 5.
geniş zaman, 6. dilek-şart, 7. istek, 8. gereklik, 9. buyuru. Bun­
lardan ilk beşi asıl zaman kipleri, son dördü uyarı kipleri olur.
B. Fiillerde T arz:
577. Fiiller için zaman eydenin konuştuğu ana göre he­
saplanır. O an şimdiki zamandır ve ona ölçerek bir geçmiş ve
gelecek vardır. Bu türlü zaman hesabına s a l t z a m a u
(temps absolu) deriz. Yukarıda zaman bahsinde ta rif ettiği­
miz fiiller salt zamana göre kiplere ayrılm ıştırlar.
Ancak zamanda hareket noktasını eydenin konuştuğu an­
dan, yani şimdiki zamandan başka bir plâna, aktarm ak müm­
kündür. O zaman buna g ö r e l i z a m a n (temps relatif)
adını veririz. Meselâ zamanın hareket noktasını geçmişe ak­
tarabiliriz. Bu hareket noktasından gelmek fiilinin şimdiki
zamanı geçmişte geliyor ~~ geliyordu olur. Burada bir birle­
şik fiile gelen iki zaman eki vardır ; Biri fiil köküne gelen
-iyor şimdiki zaman eki, biri eski bir yardımcı fiilden ( er-di >
i-di > -di) kalan -di geçmiş zaman eki. İkinci ek şimdiki
zaman fiilini geçmişte bir plâna aktarm ış ve artık bir tarz eki
olm uştur.
444
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Böylece cevher fiilinin geçmiş, dolayılı geçmiş ve şart
kiplerini teşkil eden ekler (bkz § 398) yukarıda gösterdiğimiz
9 bildirme kipinin gövdelerine gelerek hemen hepsiyle bildir­
me tarzına paralel üç tarz daha meydana getirm işlerdir. Bun­
lar da zamanı geçmişe ak tararak yapılan a n l a t m a (bil-irdi v.b.), dolayılı bir geçmişe a k tararak yapılan s ö y l e n t i
(bil-ir-miş v.b.), ve dilek-şart kipine ak tararak yapılan ş a r t
(bil-ir-se v.b.) tarzlarıdır.
Buna göre dilimizde salt ve göreli zam anlar içinde dört
tarz vardır : 1. b i l d i r m e t a r z ı (mode in d icatif), 2. a n ­
l a t m a t a r z ı (mode perfectif), 3. s ö y l e n t i t a r z ı
(mode n a rra tif), 4. ş a r t t a r z ı (mode conditionnel). Her
tarzı bütün kipleriyle pratikte ayrı bir ç e k i m (conjugaison)
sayarız. Buna göre de Türkçede 4 çekim vardır, deriz. Son üç
çekim b i r l e ş i k ç e k i m l e r (conjugaison composée) diye
de anılabilir, bkz fiil çekimi cedveli.
C. Fiillerde Kişi :
378.
Bitmiş fiilin oluşması için zaman kavram ından son­
ra enaz bir de kişi kavram ı yüklenmesi gerektir. Çekimli fiil
kılan, veya olan kişiyi kapsar. Zamirlerde olduğu gibi fiiller­
de de kişi ya eyden “ 1. k i ş i, ya eydilen = 2. k i ş i , yada
sözü geçen — 3. k i ş i dir, krş § 309.
Türkçede kişiyi F i i l k i ş i e k l e r i yle (désinence v er­
bale personnelle) belirtiriz. B unlar bildirme tarzında doğru­
dan doğruya zaman eki (bil-ir-im ver-ecek-sin) üzerine, b ir­
leşik çekimlerde tarz eki üzerine (bil-ir-di-m ver-ecek-sc-n)
gelirler.
Fiil kişi eklerinin çoğu aslında ek halinde zamirlerdir.
Bımlar ençok iyelik zamirlerinden, bazan ek halini almış kişi
zam irlerinden gelirler. Başka kaynaklardan gelmiş olanları da
vardır. K ullanışta 1. ve 2. kişiler m utlaka fiil kişi eki alırlar
ve zaten belirli olduklarından çekimli fiil de kimsesi belli bir
YA PIBİL G İSİ
445
yargı niteliği kazanır (Bilirim. Verecekmişsin). Bunlar an­
cak açıklama ve berkitme için ikinci defa kişi zamirlerinden
kimse alırlar (Ben bilirim. Sen verecekmişsin).
3.
kişiler genellikle fiil kişi eki almazlar ve bunlar, önce­
den ayrıca açıklanmış değilse, belirli olmayacaklarından bir
yargı teşkil etmek için ayrı kimse alm alıdırlar (Kardeşim
bilir. Banka verecekm iş).
E s k i O ğ u / c a d a n b u y a n a te k li ve ç o k lu
d e ğ iş m e le r o lm u ş tu r . B u n la r a
A n a d o lu
a ğ ız la r ın d a
g ö r ü le n
O s m a n lı
bazı
fii' kiyi e k le rin d e b irç o k ç e ş itle n m e le r ve
y a rı
d e ğ işik
d ilin d e
ç e ş itle rin e
ve
halk, ş iirle rin d e
a ş a ğ ıd a
y er yer
de
ra s tla rız .
iş a r e t
e tlik .
Fiil kiplerinde fiil kişi ekleri bepsi aynı değildir. Bazıla­
rında aynı kişi için başka ek kullanılır (biî-di-n, fakat bil-mişsin). Fiil kipleri bu bakımdan üç bölüğe ayrılırlar. 1. geçmiş
ve dilek kipleri, 2. şimdiki zaman, gelecek, dolayılı geçmiş, ge­
niş zaman, istek ve gereklik kipleri, 3. buyuru kipi.
Birinci bölük ekler en eskileri olmalıdır. Geçmiş kipinin
eski bir -it sıfatfiili üzerine iyelik zamirleri gelmesi suretiyle
kurulduğunu kabul ediyoruz (bil-it-üm bil-it-üh Bil-it-i). An­
cak 3. kişi eki olarak gelen -i iyelik eki sıfatfiil ekiyle kay­
naşm ış ve -it-i > -di bu fiil kipinin gövdesini yapan ek ola­
rak alınm ıştır, bkz § 191 -di adlan türedi ahndt. Bu sebeple
şimdi biz geçmiş kipini böyle çözümleyoruz (hil-di-m bil-di-n
bü-di). Dilek kipi de 1. ve 2. kişilerde iyelik ekleriyle çekilir
(bil-se-m bil-se-n bil-se).
İkinci bölükte 1. kişi eki yine -im iyelik ekidir. Doğu Anadoluda bazı kiplerde -em şekli yaygındır (bil-ür-em hil-miş-em
bil-meli-yem, fak at bil-e-m). F ak at 2. kişi eki sen kişi zami­
rinden gelm iştir (bil-ür .sen > bil-ir-sin). Bu kiplerin hiçbiri
3. kişi eki almaz. Böylece birinci bölükten farklı olarak bun­
la r 2. kişide :
bil-iyor-sun hil-ecek-sin bü-miş-sin bil-ir-sin
hil-e-sin bil-meli-sin diye çekilirler.
Doğu A nadoluda bunun eski şekilleri de yasar (bil-ür-sen
btl-m iysen
v.b.).
446
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
-sin f iü ç e k im im iz d e d a h a y e n i b i r g e liş m e s a y ılır. B u n u n la b itlik t e b a z ı A n a ­
d o lu a ğ ız la r ın d a b u k ip le r d e d e 2. k iş in in -in iy e lik e k i a ld ığ ı g ö r ü lü r ;
bii-iyo-n
bii-eceğ-in
bil-m if-in
bil-ir-in
bii-mcti-fi
gibi.
Buyuru kipi 2. kişisi hiç ek almaz ve çoğu zaman bir ün­
lem niteliği taşır, bkz g 345 dur! hak! yaşa!. Görülür ki yüz
yüze buyuran fiilde kişi ve zaman gösterme ihtiyacım duyma­
m aktadır. Bu kipin 3. kişisi de ayrı bir ek, yalnız bir -sin eki
(E.T. -zün) alır (ver-sin çekil-sin).
D. Fiillerde Sayı:
379.
Bir fiilde tek, veya birlikte kılıcı olan kişilerin sa­
yısı f i i l d e s a y t demek olur. İsimde olduğu gibi fiil çe­
kiminde de iki türlü sayı şekli vardır ; tekli ve çoklu. Edici,
veya edilen tek, veya birden fazla olduğuna göre fiil tekli ve
çokludur. En Eski Türkçede bir üçüncü sayı şekli, bir ikili
hali de bulunduğu kabul edilir, bkz § 149 -iz sıfatları iki-z
üç-üz. Bu fiil çekiminde de çoklu anlatım ı ile kalm ıştır (hildi-n-iz bil-ir-iz).
Fiilin tekli şekillerini yukarıda fiillerde kişi bahsinde
gösterdik. Bunlar ayrı bir sayı eki almazlar. Çoklu şekli ise
çoğu zaman kişi ekinden sonra gelen bir çoklu ekiyle gösteri­
lir (bil-di-n-iz bil-di-lcr). Çoklu fiilleri 1. k i ş i ç o k l u s u
(İre personne du pluriel) , 2 . k i ş i ç o k l u s u (2e personne
du p luriel), Z. k i ş i ç o k l u s u (3e personne du pluriel) diye
anarız. Buna karşılık teklileri 1. k i ş i t e k l i s i v.b. (İre
personne du singulier v.b.) diye ayırdederiz.
Fiil kişi ekleri çokluk zamirlerden geldiği için onların,
dolayısıyla çekim halinde fiillerin çoklulanması da zamirlerdekine benzer, değişik eklerle yapılır. Bazan tekli eki kaldı­
rılmış, yerine doğrudan doğruya o kışinin çoklusunu temsil
eden bir ek getirilm iş bulunur (bil-sit-ler bil-di-n-iz, fak at
bil-ir Az hil-di-k). Fiilde kişilerin çokluları da yukarıda gös­
terdiğimiz üç bölükte toplanabilirler :
YAPIBİLGİSİ
447
Geçmiş ve dilek kiplerinde 1. kişi çoklusu tekli kişi ekini
kaldırıp yerine çoğu zaman düşmeli bir -ik eki getirerek ya­
pılmış görülür (bil-di-k bü-se-k E.T. bil-di-m-iz). 2. kişi
çoklusunda tekliye -iz gelir (bil-di-n-iz bil-se-n-iz), Anadolu
ağızlarında bazan tekli ekinin düşmesiyle bil-di-z bil-se-z şe­
killerine de rastlanır. 3. kişi zaten tekli kişi eki almamış sa­
yıldığından çoklusunda yalnız bir -ler eki alır (bil-di-ler
bil-sc-ler).
İkinci bölükteki 6 kipten 5 tanesinde -im tekli kişi ekini
kaldırıp yerine -iz çoklu kişi ekini getiririz ;
bil-ir-iz
bil-miş-iz
bil-iyor-uz bil-cccğ-iz bilmeli-yiz.
Yalnız istek kipi 1. kişi çoklusu -iz yerine -lim eki alır (bil-clim ). Anadolu ağızlarında yer yer bu 6 kipin bu 1. kişi çoklu­
sunda önceki bölüğe uyarak -ik ekine dönmüş olduğu görü­
lü r :
bil-ir-ik
hü-miş-ik
bil-iyo-k v.b.
2.
kişi çoklusu bu kiplerin hepsinde -sin tekli eki üzerine
-iz çoklu ekini getirmek suretiyle kurulur :
bil-ir-sin-iz
Bil-miş-sin-iz
Bil-ecek-sin-iz
v.b.
380. A n a d o lu a ğ ız la r ın d a b u k ip le r d e 2. k işi ç o k lu s u y e r y e r -sin-iz y e rin e d o ğ ­
r u d a n d o ğ r u y a k iş i zan n iri ç o k lu s u
bU-ir-siz
-siz ile d e y a p ılır ı
bil-mis-siz
bil-meU-siz
bil-e-siz
v.b.
Tekli kişi eki taşım ayan 3. kişi çoklusu da hepsinde sadece
-ler ekiyle yapılır :
bil-ir-ler bil-miş-ler bil-ecek-ler v.b.
B uyuru kipi çoklusu 2. kişide -in eki alır (bil-in) ki Eski
Türkçede tekli için ululama şekli iken’ (E.T. bil-in bil-in-ler)
çoklu anlatım ı bağlam ış görünür. Uzatılmış -in-iz şekli dili­
mizde daha dikkatli bir hitap için kullanılır (ver-in-iz yapmaym-%z).
448
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Anadolu ağızlarında -in eki düşmeli olarak da görülür
(bekle-n kavra-n korkma-n).
3. kişi de -1er ekiyle çoklulanmıştır :
bil-sin-ler yapma-sın-lar,
E.T. -zün-ler.
Zamirlerin çokluları gibi (bkz g 311, 314, 317) bemen bü­
tün çekimli fiillerin çoklularını da ululama ve küçüksünme
yollu teklileri yerine kullanabiliriz :
Sayın m isafir bugün dinlenecekler. Hocam beni
hatırladılar mı? Siz bilirsiniz. Bekleriz biraz
daha. Biz ne diyebiliriz? gibi.
Bunlar a l a y l ı
(sarcastique) anlatm ada da kullanılırlar :
Dostumuz bizi hatırlamamışlar. N ihayet lütfen
teşrif ediyorsunuz, gibi.
Yukarıdan beri fiillerin kişi ve sayı eklerini bildirme çe­
kimine göre inceledik. Ancak yaptığımız bunları bugünkü yazı
dilimizdeki yerlerine göre belirtm ekten ibarettir. Dil taribi
açısından bunların birinci bölükte görünenlerini eski ve çok­
lukla doğrudan doğruya iyelik eklerinden gelmiş, ikinci bölük­
te toplananlarım ise dilimizde hemen bütünüyle cevher fiili ge­
niş zaman ekleri sistemine göre şekillenmiş sayabiliriz,
E. Birleşik Çekimlerin Oluşması :
$81. Çekim halinde fiillere dört ayrı kavram getiren çe­
kim eklerini anlatırken yukarıda (bkz § 375) onları fiil ta ­
banına geliş sıralarıyla aldık. 2. 3. ve 4. çekimler için bahis
konusu olan tarz eklerini genellikle 2. sırada, yani zaman
ekinden sonra gösterdik :
bil-ir-di-n-iz
bilAr-miş-sin-iz
hU-ir-se-n-iz.
Gerçekten Yeni Türkçede yardımcı fiillerle kurulm uş b ir­
leşikler olm aktan çıkıp fiil çekiminin çeşitleri arasına girm iş
olan bu çekimler sistemleşmiş ve hepsi fiil gövdeleri ürerine
449
Y A PIB İL G İSİ
cevher fiilinin geçmiş, dolayılı geçmiş ve dilek kipleri eklerini
alarak kurulur olmuşlardır. Biz çekim cedvelimizde bütün kip­
ler için tek çekim kalıbı olarak bunu gösterdik, bkz cedvel.
Şu var ki bu birleşik çekimlerin bazı kiplerinde eklerin
bir başka türlü sıralanm ış hallerine de rastlanır :
görüş-tü-ydü-k X görüş-tü-k-tü verse-ym lşsin-iz X ver-se-nAz-miş. gibi.
Yazı lehçemizde hala bu ikilcim kullanışa dört kipte rastla­
nır. Bunlar hepsi birinci bölük dediğimiz geçmiş ve dilek kiplerindendir :
1. sev-di-ydi-m X sev-di-m-dî
sev-di-ydi-n X
sev-di-n-di sev-di-ydi-k X sev-di-k-ti sev-diydi-nAz X sev-di-nAz-di
2.
sevse-ydi-m X sev-se-m-di
sevse-ydi-n X
sevse-n-di sev-se-ydi-k X sev-se-k-ti sev-seydi-nAz X sev-se-nAz-di
3.
sev-di-yse-m X sev-di-m-se
sev-di-yse-n X
sev-di-nse sev-di-yse-k X sev-di-k-se sev-diyse-nAz x sev-di-n-is-se
4. sevse-ym işA m X sevse-m -m iş sev-se-ymişsin X sev-se-n-miş sev-se-ymişAz X sevse-km iş sev-se-ymiş-sin-iz X sev-se-nAz-miş
Demek ki bu kullanışta çekim tarz eklerini ikinci sıraya almayor, dördüncü sırada bırakıyoruz.
Bunlar gerçekte geçmişin anlatma, geçmişin şart, dileğin
anlatma, dileğin söylenti kipleridir. Çekim tablomuzda bunlar
dışında yine ikilcim olarak kullanılan bir beşinci takım var­
dır ki o da her üç birleşik çekimin hem 1. bölük, hem 2. bölük
ekleri alan bütün kiplerinde 3. kişi çoklularından meydana ge­
lir. Bımlarda zaten ayrı kişi eki yoktur ( gel-ecek-ti-ler X 9^1ecek-ler-di). Çoklu eki olan -ler tarz ekiyle yer değiştirerek
Tûrkçenin Grameri F ; 39
450
t ü r k ç e n in
gram eri
iki türlü kullanılır. Bu ikilcimlik 2. 3. ve 4. çekimlerin 21 ki­
pinde görülen bir haldir :
scv-di-ydi-ler X sev-di-ler-di sev-ecek-ti-ler X
sev-ecek-ler-di sev-er-miş-ler X sev~er~ler~miş
scv-meli-ymiş-ler X sev-meli-ler-miş sev-miş-se1er X sev-miş-ler-se sev-iyor-sa-lar X sev-iyorlar-sa gibi.
382. Bu durum söz konusu çekimlerin dilimizde sistem ­
leşmeye doğru gitm iş olmakla beraber henüz oturuşm am ış ol­
duğunu gösterir. Aslında ikilik çok eski tarih î köklerden gel­
mektedir. Eski Türkçede er-mek yardımcı fiili ile yapılan bir­
leşiklerde 1. bölük ekleri alan (bkz §379) fiilin kişi ekleri al­
mış şekli üzerine yardımcının 3. kişi teklisi gelir (holtm n erdi
erksintim iz erser). Oysa 2. bölük ekleri alan fiillerde fiil göv­
desi üzerine yardımcının kişi ekleri almış şekli gelir (kör-ür
ermiş men ön-mi§ erdim).
Eski Osmanlıcada da geçmiş kipinde kişi eki fiilin gövde­
sine daima bağlı kalır (oku-du-m ıdı ol-du-n-uz ısa). F a k a t
öbürlerinde yalnız yardımcının kişi ekleri aldığı görülür (su s­
ar i-du-ii haşar-maz t-mış-sın uyı-sa yı-du-m ). Demek ki Yeni
Türkçede gitgide bu ikinci bölük eklerin getirdiği sıralanm a
hakim oluyor ve bütün kipler bu yolda oturuşm aya doğru gi­
diyor.
B ir kipin, veya çekimin aldığı bütün şekilleri gösteren di­
ziye ö r n e k ç e k i m (paradigme) deriz.
Buraya kadar çekimli fiili meydana getiren dört türlü ek­
ler sistemini inceledik. Bunlar 4 çekim kalıbında 30 kip teşkil
etmektedirler. Ekli cetvel hepsini toplu olarak gösterm ek m ak­
sadıyla hazırlanm ıştır.
F, Çevrik Kipler :
383. Y ukarıda incelediğimiz ve fiil çekimi cetvelinde top­
luca gösterdiğimiz eekîrrdi fiiller dışında bitm iş fiil k arak te­
YA PIBİLG İSİ
451
rinde zamana bağlı bazı fiil şekilleri daba vardır. Bunlardan
göze çarpan ve çok kullanılanları farklı bir anlatım getirmiş
olmaktan ziyade bir kip için ç e v r i k s ö z (périphrase) ni­
teliği taşırlar. Yazı dilimizde yaygın bir şekilde anazamanlar)
karşılam ak üzere kullanılan üç şekil dikkati çeker ;
1. İçişleri Bakanı ......... dün Ankaradan şehri­
mize gelmiştir.
2. Marmara bölgesinde şiddetli lodos fırtınası
hüküm sürmektedir.
3. İşçi ikramiyelerinin dağıtımına pazartesi günü
başlanacaktır.
Bu kullanış 3. kişi çoklularında da yaygındır (gitmişlerdir
çalışmaktadırlar kalacaklardır). Gerçekte bunlar geçmiş gel­
di gittiler, şimdiki zaman sürüyor çalışıyorlar, gelecek başla­
nacak kalacaklar anlam ındadırlar. Onlara ç e v r i k k i p l e r
(temps périphrastique) adını veririz.
Cevher fiilinin 3. kişi eki -dir çekim halinde bazı kiple­
rin bütün kişileri üzerine gelerek anlam değişiklikleri getirir :
sevmişim-dir
seversindir seviyordur
sinizdir.
sevecek-
Bunlar fiilin gerçekleşmesi hakkında kullanışa göre mutlaka
anlatım ından herhalde, muhtemelen, umulur, belki anlatım ­
larına kadar renkler ta şırla r :
Bunu baştan söylemişimdir. Bu noktada anlaşıyorsunuzdur. A ntalyayı sevecektir. Bir bardak
bira alırsındır. Onlar bu akşam geliyorlardır.
gibi.
Bu kullanışları da çevrik kiplerden sayacağız.
Kimde halinde bir m astar olan -mek-te üremesi sıfatfiil
anlatım ı kazanmış olup cevher fiili ekleri alarak -iyor kipine
rakip bir s ü r m e k t e h a l kipi (présent d u ratif) yaratm ak
452
tü rk ç e n in
istidadını gösteriyor
v.b.).
g ra m e ri
(büm ekte-yim
bilm ektesin
bilmekte
«Usl<ın ey dil, uslan artık ihtiyar olmaktasın».
Karmaşık fiillerden -miş olmak şekli de çevrik kipler h a ­
linde kullanılır olmuştur, bkz § 409 geleceğim yerine gelmiş
olacağım, uzattık X uzatm ış bulunuyoruz.
G. Olumsuz Fiiller ve Som :
S84. Fiil çekiminde o l u m s u z l u k (négation) ve s o r u
(interrogation) kavram ları da yukarıda incelediğimiz dört
kavram a (bkz § 375) benzer şekilde yer alır. Bımlar da dili­
mizde ayrı eklerle ifade olunurlar ve çekimli fiilin yapısında
belli yerleri vardır. Ancak bunlar zarurî değil yerine göre iş­
leyişi olazi yapılıklar sayıldıklarından (bü-me-di-ler biî-ir m i­
s in iz ) fiil çekimi tablosuna alınmayorlar.
1. Olumsuz Fiiller :
Yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 352 v.i.) dilimiz olum­
suzluk kavramını fiilin çatısı içerisine almış, yani onu edileiü
dönüşlü v.b. görünüşler gibi bir görünüş, o l u m s u z g ö r ü n ü ş saym ıştır. Olumsuzluk eki olan -me- öbür görünüş ek­
lerinden sonra, fakat bütün fiil çekim eklerinden önce gelir ve
fiilin tabanına ait olur. Buna o l u m s u z t a b a n (base né­
gative) deriz. Öbür görünüşlerden farklı olarak olumsuz ta ­
ban bütün fiil kök ve tabanlarından ve her görünüşteki fiilden
kurulabilir :
çekmemek
çekilmemek çekinm emek
m ek çektirm em ek.
çekişme­
Bunun gibi olumsuz taban tıpkı olumlusu şeklinde bütün
fiil çekimi tablosu boyunca çekilebilir :
büme-dim
hüme-yormuş
büme-yecekseniz
v.b.
Y A PIBİLG İSİ
453
Böylece her fiilin kendisine paralel bir de o l u m s u z ç e ­
k i m i (conjugaison négative) vardır, deriz. Olumsuzluk eki
tabana geçmiş bulunduğundan olumsuz çekimde öbür eklerin
sırasında bir değişiklik olmaz.
Yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 359) yatık fiiller bepsi olumsuz görünüşüne girmekle, yani olumsuzluk eki almak­
la öbür fiil üremelerinden ayrılırlar :
dinlememek aldırmaytş görmemiş işitilmedik
utanmayan üzmeyici yılmayacak üşenmeyerek
istemeyince görüşmeyeli kalmadığından gibi.
Yalnız Ar (-er) sıfatfiilleri olumsuz şekillerinde bir ayrıklık
gösterirler : -me-r, veya -me-yir yerine -me-z, bilAr, fakat
bil-me-z, bkz § 236, 363.
Bu -iz ekinin bir 4 sesinin üçe, d z y seslerine bölünmesinden geldiğini sanıyo­
ruz, Ancak -m ez hecesi vurguludur. Geniş zaman kipinin olumsuz çekimi bu olum­
suz fiil gövdesine göre kurulduğundan bu kip de Eski Türkçeden beri aynklıklar
gösterir ki bu olumsuz çekim sisteminde tek aynhk gibi göze çarpar :
1.
t. bü-m e-.-m (eskibil-me-z-im)
1.
ç. bil-me-.-yiz
2.
t. bü-me-z-sin
2.
ç. bü-me-z-sin-iz
3.
t bil-m e-z
3.
.ç. bU-me-z-ler
(bü-me-z-iz)
Öbür tarzlarda da geniş zaman olumsuz çekimi hep -me-z fiil gövdesi üzerin­
den yapılır (bilm ez-dim bilm ez-missin bilm ezseniz).
2. Çevrik Olumsuzluk :
385. Yalnız cevber fiili ekleri değil gerçekleme zarfı üze­
rine gelerek olumsuz çekimine girerler (değil-im değü-seniz),
bkz § 352, 399. Bunlar bayağı yüklem ismi olan adlara ve sı­
fa tla ra gelerek isim cümleleri yaparlar (H asta değilim. Evde
değilseniz). F akat aynı yoldan fiil gövdelerine geldiklerinde
o gövdelerin kurdukları kiplerin olumsuz çekimlerine denk bir
anlam kazanırlar :
öldürmeli değildi X öldürmemeliydi görmüş de-
454
TÜRKÇENİN GRAMERİ
ğildik X görmemiştik alacak değilim X alma­
yacağım çağırmış değiliz X çağırmadık kulla­
nıyor değilseniz X kullanmayorsanız barışır de­
ğilmiş X barışmasmış gibi.
«Dédiler oğlun gibi hiç bir oğul
Yaradılalı Cihan gelmiş degüh.
Bunlar olumsuz çevrik kipler halinde kullanılırlar, ancak
daha kesin bir olumsuzluk inceliği taşırlar ( gelmiş değil x
hiç gelmemiş).
Öbür yandan cevher fiilinin bu olumsuz çekimini olum­
suz fiil gövdelerine getirerek iki olumsuzdan bir olumlu an ­
lamda çekim çıkarm a yoluna gideriz ;
düşünmemiş değilim
ğilsiniz X anlarsınız
yorduk satmayacak
meyecek değilsek X
ğil X
X düşünmüşüm anlamaz de­
görmeyor değildik X görü­
değilmiş X satacakmış dön­
döneceksek söylemedi de­
söyledi gibi.
Bunlar ise artık olumlu çevrik kipler sayılırlar, ancak daha
kesin bir o l u m l u l u k (affirm ation) inceliği ta ş ırla r;
ödemeyecek değilim X elbette Ödeyeceğim
gibi.
3. Fiillerde Soru :
3S6.
Olup bitmesi bilinmeyen bir kılış, veya oluşu gerçek­
lemek için çekimli fiile bir -mi eki getiririz. Bu da fiilin bütün
kiplerine uygulanabileceğinden her fiilin bir s o r u ç e k i m i
(conjugaison interrogative) meydana gelir ;
bildi mi?
verecek misiniz?
gibi.
hekleyor muydun?
Bir kılış, veya oluşu olumsuzluk yoluyla da gerçekleyebiliriz.
Ozaman soru ekini olumsuz fiil çekimi kiplerine uygularız ;
Y A PIB İL G İSİ
oturmaz mısın f
sormayacak mıymışlar?
mese miydim?
455
gel­
Buna da o l u m s u z s o r u ç e k i m i (conjugaison interro­
gative négative) adını veririz.
Bir fiilin, veya ilgili iki fiilin olumlu ve olumsuz soru
şekillerini yanyana getirerek de bir çeşit soru tertipleriz.
Buna a y ı r t l a m a
s o r u s u (interrogation disjonctive)
denir ;
olur mu, olmaz mı? alıyor musunuz, almayor
musunuz? kalacak mısın, gidecek misin?
Aslında m i (E.T. m u) geniş kullanışı olan bir gerçekleme
zarfı olup soru konusu olan kelimeden sonra gelir ve s o n a
y a p ı ş ı k .sayılır. Dilimizde de zarfı gibi (bkz § 57) sesli
uyumuna tabi olmuştur. Vurgusuzdur ve fiiller dışında genel­
likle ayrı yazılır, m i cümlede herhangi bir unsuru gerçekle­
mek için kullanılabilir. Aşağıdaki cümlede italik dizilmiş milerden herhangi dört tanesini çizip bir tanesini bırakabilirsi­
niz :
Ahmet mi yazın mı onu mu yaylaya mı götür­
müş mü?
Şu var ki fiil çekiminde mi sadece sona yapışık bir ger­
çekleme zarfı olmaktan çıkmış, birçok hallerde öbür çekim
eklerinden önce yer alan bir ek olmuştur. Buralarda -mi- fiil
gövdesinden hemen sonra araya girer (bilir-mi-siniz? bilmeyor-m u-yduk?). Buna göre -mi fiil çekiminde tam bir ek sa­
yılmak gerektir.
Yeni yazımızda kelimeyi uzatm amak gibi pratik bir dü­
şünceyle soru çekiminde m i ayrı yazılmış ve kendisinden son­
ra gelen çekim ekleri ona eklenmiştir ;
gezmiş mi ? ödeyecek misin ? uyuyor muydunuz ?
gibi.
456
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Gerçekte ses ve yapı bütünlüğü olan bu kelimeleri ikiye böle­
rek yazmaktayız.
4. Soru Ekinin Yeri :
387. Yazılış biryana, biz -mi ekinin fiil çekiminde deği­
şiklikler gösteren sırasını belirlemeye çalışacağız. Şöyle ki bil­
dirme çekiminde 1. bölük fiil çekim ekleri alan geçmiş ve di­
lek kipleri ve soru aldıkları ölçüde onlara katılan istek ve
buyuru kipleri soru ekini öbür eklerden ileriye hiç geçirme­
mişler, sonda bırakm ışlardır.
düşündünüz mü? beğendiler mi? ağlasak m ı?
dağıtsam mı? açalım mı? bildireyim m i? kal­
dırsın mı? ayırsınlar m ı? gibi.
Bütün öbür kiplerin 3. kişi çoklularında da soru eki sonda ka­
lır :
anmışlar mı? dinlerler m i? kızıyorlar m ı?
necekler m i? durmalılar m ı?
bi­
Bunlar birleşik çekimlerin oluşmasında olduğu gibi (bkz § 381
sevdiydim X sevdimdi sevdiydiler X sevdilerdi) sonradan ge­
len ekin önsıraya geçmesine karşı koyan kiplerdir. Şu farkla
ki orada ek bir atlam a yapmış ve bir ikilcim yaratm ıştır. Bu­
rada ise -mi henüz yalnız son sırada yer alm aktadır.
ö b ü r kiplerde soru cevher fiilinin soru şekillerini ta k ı­
mıyla (-m iyim -misin v.b.) fiil gövdesine getirm ek suretiyle
kurulmuş olduğundan -mi zaman ekinden sonra, yani ikinci
sırada yer alır :
hiL-ir-mi-yim? çek-ecek-mi-sin? hak-ıyor-mu-sunuz? um-malı-mı-yız? kazan-mış-mı-yız? gibi.
Birleşik anlatm a ve söylenti çekimlerinde de soru cevher
fiilinin geçmiş ve dolayılı geçmiş soru çekimlerini takım ıyla
(-m iydim -miydin -m iymişim -m iym işsin v.b.) fiil gövdesi
Y A PIB İL G tSt
457
Üzerine aktararak kurulduğu için -mi eki bu kiplerde ikinci
sırada, zaman ekinden sonra görülür :
bilir-mi-ydin ? kahyor-mu-ymuşuz ? bildirmişm i-ydik ? tartacak-m%-ymış\m ? utanmamah-mıydm ız? vere-mi-ydim? gibi.
Bunların da 3. kişi çoklusunda ikilcimlik görülür :
sevişir-mi-ydiler? X sevişir-ler-mi-ydi? tutacakmı-ydılar? x tutacdk-lar-mı-ydı? dönüyor-muymuşlar? X dönüyor-lar-mı-ymış? gibi.
Yine bu iki çekimin geçmiş ve dilek kiplerinde soru bir­
leşik kiplerin oluşmasında görüldüğü gibi ikilcim olur. Başka
bir deyimle o kiplerin ber iki çeşidi ayrı ayrı soru çekimine
aktarılabilir, krş § 381 :
sevdi-mi-ydim? X sevdim-mi-ydi? sevdi-mi-ydiniz? X sevdiniz-mi-ydi? sevse-mi-ydin? X sevsen-mi-ydi? sevse-mi-ydik? X sevsek-mi-ydi?
sevse-mi-ymişiz? X sevsek-mi-ymiş? sevse-miymişsin? X sevsen-mi-ymiş?
N ibayet birleşik ş a rt çekiminde tarz eki -se- olduğun­
dan burada bildirme çekiminin dilek kipi örnek olur, soru eki
kullanıldığı ölçüde sona gelir :
sevdiysek mi? seversem mi? seveceksen mi?
seviyorsanız mı? gibi.
V. KİPLERİN ANLATIMI
Y ukarıdaki fiil çekimi cedvelini bir kere de ber kipi
anlamca ve kullanışça inceleyerek gözden geçirmek gereklidir.
Çünkü zaman ve tarz bölümlerine göre kurulmuş olan bu çe­
kim topluluklarında bu kavram lar oldukça itibaridir ve anla­
tım ları, kullanış ve sınırlanm aları yönlerinden değişme ve
458
TÜRKÇENİN GRAMERİ
gelişmelere uğramışlardır. Gerçi bu yönleriyle fiiller sözdizimi
ve anlam bilgisi bölümlerinde de inceleme konusu olurlar. An­
cak onları burada topluca açıklamak faydalı ve o habisler için
de hazırlayıcı olacaktır.
Asıl zaman kipleri olsun, uyarı kipleri olsun dört çekime
göre çeşitlenmişlerdir. Bunları kiplerine ve çekimlerine göre
adlandırırız : g e ç m i ş i n b i l d i r m e s i (indicatif du pas­
sé), g e l e c e ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif du fu tu r), g e ­
n i ş z a m a n ı n s ö y l e n t i s i (narratif de l’ao riste), ş i m ­
d i k i z a m a n ı n ş a r t ı (conditionnel du présent) gibi.
Birleşik çekimlerin bazı kipleri kurulm am ıştır. Bu sebep­
le 1. çekimde 9, 2. çekimde 8, 3. çekimde 7, 4. çekimde 6 kip
bulunur. Buna göre de Türkçe fiil çekiminde 30 kip vardır, de­
riz.
Şimdi geçmişten başlayarak her zamanı tarzlara göre
dört (veya daha az) kipiyle gözden geçirelim :
A. Geçmiş Kipleri :
389.
Türkçede g e ç m i ş k i p i b i l d i r m e tarzında
basit bir kip olarak geçmiş zaman kesimini genişçe kaplayan
bir anlatım taşır. Eydenin görgüsüne, bazan da kesin kanaatine
layanan bir deyiş meydana getirir. Bu sebeple şuhudî m azi =
g ö r g ü g e ç m i ş i adını alm ıştır. Burada oluş, veya kılış
başlayıp bitmiş, yada bitmemiş olabilir :
Avcı tavşanı vurdu. Samsundan ne zaman dön­
dünüz? Yağm ur dindi. Paraya kıydım . Atlılar
uzaktan göründüler, gibi.
Türkçede s ı n ı r l ı g e ç m i ş (passé défini) ve s ı n ı r s ı z
e i ş (passé indéfini) ayırdetmeyiz.
Bunun gibi dilimizde geniş bir kullanışı olan d o l a y ı l ı
g e ç m i ş ile asıl geçmiş zaman kipini b e l i r i i g e ç m i ş
fr.sı.-cn déterminé) ve b e l i r s i z g e ç m i ş (passé indéter-
YAPIBİLGİSİ
459
miné) adlarıyla karşılaştırm ak da yerinde olmaz. Dilimizdeki
anlatımı ile ve d o l a y ı l ı g e ç m i ş karşısında asıl geçmiş
zaman kipine s a l t g e ç m i ş (passé absolu) demek doğru
olur. Pratikte sadece «geçmiş» yeter:
A hm et dün bize gelmiş X A hm et dün bize geldi.
İvedilik ve kararlılık ifadesi için geçmiş kipini yakın ge­
lecek için kullandığımız olur :
Ben yarın gittim oraya (m utlaka gideceğim).
Sen uyudun bile ( neredeyse uyuyacaksın). gibi.
G e ç m i ş i n a n l a t m a s ı (perfectif du passé) geçmiş
plânında bir geçmiştir. Daba ziyade hatırlam a üslûbunda kul­
lanılır :
Dayım bize söylediydi. Biz bu mağazaya geldiydik (geldikti).
Bu kip daba çok kullanılan ve artık i ş i t m e g e ç m i ş an­
lamı taşım ayan d o l a y ı l ı g e ç m i ş i n a n l a t m a s ı y l a
(bkz aşağıda) çoğu zaman anlamdaş olur:
Bize bir de hediye getirdiydiniz. X Bize bir de
hediye getirmiştiniz.
Ancak birincisinin daba sınırlı geçmiş için tercib edildiğini
sezeriz :
«Yad et ki seviştikti İlâhi Adalarda»
Her iki kip kesinlik anlatm ak üzere bazan o l m a y a s ı
ş a r t ı n (conditionnel irréel) c e z a c ü m l e s i n i kurmak
için de kullanılır:
Kar.şıma çıksaydı öldiirdüydüm. X K aram a çık­
saydı öldürmüştüm.
G e ç m i ş i n s ö y l e n t i kipi olmaz. Çünkü salt geçmiş
kipini dolayılı bir geçmiş plânına aktarm ak çelişki teşkil eder
(sevdiym işim ). Onun yerine basit dolayılı geçmişi söylenti
plânına aktarm ak makul olur (sevm işm işim bkz aşağıda).
460
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
G e ç m i ş i n ş a r t ı (conditionnel du passé) geçmişte
olanı şa rt plânına aktaran bir kiptir. Geçmişte o l a ğ a n a
ş a r t koşar ;
Getirdiyse görelim.
Beğendiyseniz onu size ve­
ririm.
B. Dolaydı Geçmiş Kipleri :
390.
D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n b i l d i r m e kipi (indi­
catif du dubitatif) kişinin başkasından duyduğu, sonradan
gördüğü, veya farkında olmadan işlediği bir kılışın ifadesine
y arar ;
Süleyman askere gitmiş. Epeyce şişmanlamış­
sınız. Gazete okurken uyumuşum. Kırlar yeşil­
lenmiş. gibi.
Görüldüğü gibi ilk görgüye dayanmayan ve bu sebeple nakli
mazi = i ş i t m e g e ç m i ş adını alan bu kip anlatım ca bir
hayli daha geniştir. Fiilin oluşunu kesinlikle doğrulayamayacağımız hallerde de dolayılı geçmiş kipini kullandığımız için
(Galiba biraz içmişsin. A li borcunu ödemiş) buna yabancı­
larca ş ü p h e l i g e ç m i ş adı verilmiştir. Gerçekten tarih üs­
lûbunda salt geçmiş, masalda ve fıkrada dolayılı geçmiş kip­
lerini kullanmamız da bu anlatım farkından ileri gelir :
Ordu Belgrada çekildi. X N asrettin Hocaya sor­
muşlar. gibi.
Ancak bu kullanış da şüpheli geçmiş adını haklı çıkarmaz.
D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n a n l a t m a s ı (perfectif du
dubitatif) kipinde salt ve dolayılı geçmiş gövde ekleri salt geç­
mişin söylenti kipinde olduğu gibi, fak at sıra farkıyla (bkz
yukarıda) üstüste gelip anlatım ca çelişme meydana getirdik­
leri için bunun da kullanılmaz olması gerekirdi. Ancak burada
gövde sıfatfiilde olduğu gibi salt geçmiş anlamını m uhafaza
ettiğinden dolayılı geçmiş üzerine yapılan bu birleşik de an­
Y A P IB İL G İS İ
461
latm a tarzındaki salt geçmiş anlamına gelmiş ve onunla an­
lamdaş olm uştur ;
Bize bir de hediye getirmiştiniz. X Bize bir de
hediye getirdiydiniz.
Demek ki bunda dolayılı geçmiş anlatımı, kalmamıştır.
Ancak yukarıda işaret ettiğimiz gibi bu sonuncusunun daba
geniş ve az sınırlı bir geçmiş için kullanıldığı farkedilebilir :
«Yakm ıştı şemA fikreti BercisA nüktedan»
D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n s ö y l e n t i s i (narratif du
dubitatif) iki -miş ekinin üstüste gelmesi sebebiyle tam bir
şüpbeli geçmiş anlamı taşır. Kılışı şüpbeli göstermeye, kinaye
ile çürütmeye ve dolayısıyla yalanlamaya yarar ;
Dün saat onda uğramışmış (şüpheliyim). Ondan
teklif beklemişmişsiniz (sanmayorum ya), öde­
m eyi vadetm işm işim (oysa etmedim).
Bununla birlikte bu kipin olumlu anlamda kullanıldığı da
olur ;
O bizi dün gerçekten yemeğe beklemişmiş,
gibi.
D o l a y ı l ı g e ç m i ş i n ş a r t ı (conditionnel du dubi­
tatif) de geçmişte olanı şa rt plânına aktaran bir kiptir. Bu­
rada da fiil gövdesi salt geçmiş anlamım muhafaza ettiğinden
şüpheli geçmiş anlatım ı hissedilmez ve kipimiz esasta geçmi­
şin şartı ile anlam daş olur ;
Posta gelmişse m ektuplarım ı getir. X Posta gel­
diyse m ektuplarım ı getir.
Bununla beraber bu kipin daha geniş bir geçmiş için kullanıl­
dığı kabul edilebilir :
Bitirdiyse
(az önce) göndersin. X Bitirm işse
(daha önce) göndersin.
462
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
C. Geaiş Zam an Kipleri :
391.
G e n i ş z a m a n ı n b i l d i r m e kipi (indicatif
de l’aoriste) üç zaman bölümünden şimdiki zamana ait sayıl­
makla birlikte Eski Türkçeden beri her üçü arasında sınırsız
denecek kadar geniş bir kullanışa sahiptir. Başka bir deyimle
bu kipin zaman içinde kendiliğinden pek belirli bir yeri olma­
yıp kullanışa göre değişebilir. Böylece çoğu zaman b e l i r s i z
ş i m d i k i (présent indéfini) anlamında (Sizi yarın bekle­
rim ,), zaman zaman geçmiş (Derken çocuk hastalanır, geri
dönerler.), gelecek (Peki, anlatırım .), gereklik (M utfağı iy i­
ce temizlersin.) anlam larında yer alır. Ayrıca alışkanlık, sü­
reklilik ve karakter bildirir ;
Sabahları sü t içerim. Yaz kış burada otururuz.
Sen adam olmazsın.
Bu geniş ve adeta zaman üstü anlatım ı sebebiyle geniş
zaman kipi genel yargılar, kanunlar, kurallar, hikm etler ve>
cizeler, atasözleri v.b. ifadesine yarar. Ona bu kullanışta
y a r g ı l ı k g e n i ş z a m a n (aoriste gnomique) adını veri­
riz ;
«Böyle gelir, böyle gider». «Bu kanunu İçişleri
Bakanı yürütür*. «Kadim kıdemi üzere terkolunur», «Allahın dediği olur*. «I.şten artm az, diş­
ten artar». «Et tırnaktan ayrılmaz*, gibi.
G e n i ş z a m a n ı n a n l a t m a s ı (perfectif de l’aorist) geçmişte bir geniş zaman, bir sınırsız şimdiki zaman an­
latır. Bu kip basit kipinin anlam Özelliklerini geçmiş plânına
aktarm ış görünür ;
Teyzem çok sigara içerdi. Tabiî onu bırakmaz­
dınız. Hergün aynı trenle giderdik. «Onun dehliz-i târikinde daim bir kız ağlardı», gibi.
Bu kip geçmişte süren bir kılışı anlatm aya yaradığı gibi o kı-
Y A P I B İ L G İS İ
463
lışm devam etmediğini, h a ttâ gerçekleşmediğini ima için de
kullanılır ;
O eskiden çok çalışırdı.
Sen bu işi başarırdın.
Bu son anlatım ı sebebiyle bu anlatm a kipi o l m a y a s ı
ş a r t m ceza cümlesini kurm akta çok kullanılır ;
îstesen yapardın. Söyleseydiniz biz öderdik.
Dü.şünseymişler göndermezlerdi, gibi.
G e n i ş z a m a n ı n s ö y l e n t i s i bu zaman anlatm a­
sının görgüye dayanmayan çeşididir, hikâyede çok kullanılır :
IV. Murat geceleri tebdil kıyafet gezermiş.
«Bu nazlı peri kızı, bu güzellik yıldızı,
Her gönülde bir sızı, bırakarak yaşarmış».
Geniş zamanda dolayılı geçmişin türlü anlatım larında da kul­
lanılır:
Siz bu oyunu bilirmişsiniz. Ben uykuda sayıklat­
m ışım. O köyde m isafir iyi ağırlanırmış. ölür,
dönmezlermiş.
Bu kip önceki gibi olmayası şartın ceza cümlesinde de ge­
çer :
Koşsak trene yetişirm işiz. î.şitseymiş kaçırmazmış. Beklesen olurmuş, gibi.
G e n i ş z a m a n ı n ş a r t ı (conditionnel de l’aorist) di­
limizde ençok kullanılan o l a ğ a n ş a r t (conditionnel potentieî) kipidir. Şimdiki zamanı ve geleceğe doğru geniş bir
zamanı kapsar. Eski Türkçedeki basit şa rt kipini olağan şart
anlamından kaydırarak dahaçok o l m a y a s ı ş a r t ve di­
lek anlam ına itmiş, geniş ölçüde onun yerini alm ıştır :
E.T. bil-ser > b ilse — Y.T. bilAr-se
Geniş zamanın şartı türlü kiplerle kurulmuş ceza cümle­
leri alabilir :
464
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
Akşam a gelirsen tavla oynarız. Ucuz bulursam
alacağım, istem ezse bıraksın. Cayarsak gücen­
meyesiniz. gibi.
D. Şimdiki Zaman Kipleri :
392.
Ş i m d i k i z a m a n ı n b i l d i r m e s i (indicatif
du présent) sınırlı ve s ü r m e k t e olan bir şimdiki za­
man kipidir (çalışıyorum yağmur yağıyor). Bu kip Batı Türkçesinde bir tasvir fiilinden gelişmiş olup sürm ekte anlatımım
oradan alm ıştır ;
bak-a yorı-r > hak-ı yoru > bak-iyur.
Böylece meydana gelen fiil gövdesi ekinin son hecesi sesli uyu­
muna tabi olm am ıştır :
bak-ıyor ver-iyor dur-uyor ör-üyor.
Şimdiki zaman kipini ivedilik anlatım ı ile y a k ı n g e ­
l e c e k (futur proche) için de kullanırız :
Peki, yarın başlayorum. Aybaşında sergimiz
açılıyor.
öbüryandan bazan da bu kip hikâyede üslûp gereği geçmiş
için kullanılır :
Onu bulamayınca dönüp geliyorlar. Sen de kızıp
onu tersleyorsun. O tarihte Türkiyede III. Selim
padişah oluyor.
Buna ş i m d i k i
adını veririz.
zamanla
hikâye
(présent n arratif)
Şimdiki zamanın anlatması
(perfectif du
présent) geçmişte sınırlı ve sürm ekte bir zaman gösterir :
Ben kardeşimi bekleyordum. Dün orada ne ya ­
pıyordunuz?
Bu kip basit şeklinin yakın gelecek anlatım ını geçmiş
plânına ak tararak geçmişte bir teşebbüsü, gerçekle.şmemiş bir
yakın geleceği anlatm ak için de kullanılır :
YAPIBİLGİSi
405
Tam çıkıyordum, m isafir geldi. Nerdeyse vapuru
kaçırıyorduk.
Bu anlatım da o geleceğin anlatm asına yaklaşır (çıkacaktım
kaçıracaktık) ve n i y e t t e y a k ı n g e l e c e k (futur pro­
che intentionnel) diye belirlenebilir.
Ş i m d i k i z a m a n ı n s ö y l e n t i s i (narratif du pré­
sent) geçmişte süren, fakat anlamca geniş zamanın söylentisi
gibi şimdiki zamana da geçebilen bir kiptir. Şu farkla ki do­
laydı geçmiş anlatım ı üzerindedir :
Sabahları erken çikıyonmuşsun. O sırada yemek
yiyorlarmış.
Ş i m d i k i z a m a n ı n ş a r t ı geniş zamanın şartından
farklı olarak ve daha dar ölçüde sürm ekte şimdiki zamanın
olağan şa rt cümlesini kurm aya yarar :
Bilm eyorsan öğreneceksin. Anlaşıyorlarsa evlen­
sinler. gibi.
Şimdiki zaman kiplerinde gövde ekinin geldiği yardımcı
fiilden gelme (kıl-a yo n -m a k) sürmekte anlatımı zamanla
zayıflam ıştır. Y ukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 383 çevrik
kipler) bu anlatım da daba keskin bir -mekte fiil gövdesi Yeni
Türkçede Ayor şimdiki zaman kipinin genç rakibi olmuştur.
E. Gelecek Kipleri :
G e l e c e ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif du futur)
henüz gerçekleşmemiş bir kılışı anlatır ve konuşulan zaman­
dan sonraki bir zamanı kapsar :
Yedi buçukta Kastamonuya varacağız.
m an taşınacaksın?
Ne za­
Geniş zamanın gereklik anlatım ına karşılık (bkz § 391
Çiçekleri hergün sularsın.) gelecek kipi kesin buyuru anlatımı
ile kullanılır:
Tûrkçenin Grameri F : 30
466
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
Yartn işe buradan başlayacaksın. Parayı hemen
ödeyecek, yoksa...
G e l e c e ğ i n a n l a t m a s ı genel olarak geçmiş bir za­
manda gelecek olan bir kılışı anlatır. Ancak kullanışta çeşitli
anlatım ları vardır :
O akşam tiyatroya gidecektim, erken çıktım,
işe başlayacaklardı, beni çağırdılar. Motor
koyacaktınız, koymuşsunuz.
Burada açıktan, veya söz gelişi ile kılışın gerçekleştiği anla­
şılır. Yine aynı kip açıktan, veya söz gelişi ile kılışın gerçek­
leşmediğini de anlatabilir ;
Bu yarışm ayı sen kazanacaktın. Sözde burada
buluşacaktık.
Telgraf çekecektim, vazgeçtim.
«Bir şey diyecektim, ah unuttum ».
Her iki anlatım da bu kipi n i y e t t e g e l e c e k (futur in­
tentionnel) diye adlandırabiliriz. Bu kullanışta kipimiz yuka­
rıda işaret edilen niyette yakın gelecek anlatım ına yaklaşır :
işe başlayorîardt. Sözde burada buluşuyorduk.
gibi.
Geleceğin anlatm ası bazan da gerçekleşmemiş bir gerek­
lik için kullanılır ;
işin sonunu düşünecektin. Daha soğukkanlı ola­
caktınız.
Bu kullanış kipimizi gerekliğin anlatm ası ile anlam daş kılar,
bkz § 396 düşünmeliydin olmalıydınız.
Geleceğin anlatm ası özellikle olmayası şartın ceza cüm­
lesini kurm aya y a ra r ve türlü şa rt kipleriyle bağdaşır ;
Bana söylese cevabını alacaktı. «Mağrur olacak­
tın bunu bir lâhza hileydin». Vaktinde dönmeseydik ıslanacaktık.
YAPIBİLGİSİ
407
Bu kullanışta geniş zamanın anlatmasıyla paralel sayılabilir
(alırdı olurdun ıslanırdık).
G e l e c e ğ i n s ö y l e n t i s i (narratif du futur) önce­
kinin dolayılı plânda anlamdaşı olur. Niyette gelecek olarak
çeşitli kullanılır :
Mayısta nişanlanacaklarmış. Arabayı değiştire­
cekmişsin. Yarın buluşacakmışız, gibi.
(jcleceğin söylentisi olmayası şartın ceza cümlesini k ur­
mak için de, anlatım farkıyla, geleceğin anlatması gibi kul­
lanılır :
İskeleye çıksak karşılaşacakmışız. Bu yıl pamuk
dikseym işsin çok para kazanacakmışsın, gibi.
G e l e c e ğ i n ş a r t ı (conditionnel du futur) gelecekte­
ki bir kılışın olağan şa rt cümlesini kurm aya yarar. Çeşitli
ceza cümleleriyle bağdaşır :
«Alacaksan al beni, bu kadar korku olmaz». Gi­
deceksek yer ayırtalım. Peşin para vereceklerse
görüşürüz, gibi.
F. DUek-Şart Kipleri :
394- D i l e k - ş a r t kipleri Yeni Türkçede eğilim kiple­
rinden sayılırlar. Birleşik şa rt kiplerinin, yani şart tarzının
oluşması sonucu olağan şart cümlesi onlarla yapılır olmuş ve
eski şa rt kipi ve birleşikleri b a ğ l a ş ı k (corrélatif) olarak
olmayası şa rt cümlesinde ve bağlaşık olmayarak dilek anla­
tımında kalmıştır.
Y ukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 391) şimdiki zaman
olağan şa rt cümlesi ençok geniş zamanın şartı ile kurulm ak­
tad ır (Gelirsen görürsün).
D i l e k - ş a r t ı n b i l d i r m e s i (indicatif du désidératif-conditionnel) dilek kipi olarak çok yaygındır ve sevilir ;
468
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Biraz ditüenseniz. Bu akşam bahçede yem ek yesek. «Kokîasam saçlarını bir gece ta fecre ka ­
dar». Bari kadrini bilseler. Sen bu işten vazgeçsen.
Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 345) bu dilek kipi sonla­
rına bir -e ünlemi aldıklarında İsrarlı bir dilek, bir buyuru
anlatımı da kazanırlar, bir ü n l e m g ö r ü n ü ş ü n e girerler ;
Baksan a! Anlasanız a! Uzatmasalar a! O da
ağzını tutsa ya! Sen bu işi bana bıraksan a!
Ben de anlasam a!
Dilek şa rt kipi gerçek dilekle m utlaka ilgili olmayan
s a y m a c a (suppositif) k e s i k c ü m l e l e r kuruluşuna da
yarar;
insan birdaha dünyaya gelse . . . Ş u boğaz derdi
olmasa ...
Soru kalıbında dilek-şart cümlesiyle de kararsızlık ve tereddüt
ifade ederiz ;
«Dönsek m i bu aşkın şafakından?» Gitseler mi,
bekleseler mi? Nasıl yaysam? Bir mühendise
m i danışsanız? gibi.
Kipimizin olmayası ş a rt cümlesinde kullanılışı yaygındır.
Bu halde çeşitli ceza cümleleriyle bağdaşır ;
Uzansan yetişirsin. «Karşıma çıksa eğer sengi
mezarım dönmem». Bilsem bırakmazdım. Kaç­
sak kurtulacaktık, gibi.
D i l e k - ş a r t ı n a n l a t m a s ı (perfectif du desideratif-conditionnel) kipi de başlıca dilek ve olmayası şa rt cümle­
lerinin kuruluşuna yarar ve önceki gibi çeşitli kullanışları
vardır. Bu kipin dilek cümleleri geçmişe dönük olmakla be­
raber öncekinden daha az İsrarlı, veya daha gerçekten uzak
anlatım dadır (Biraz dinlenseniz. X Biraz dinlenseydiniz.) :
YA PIBİLG İSİ
469
Rahatsız olmasaydınız. Bu fikre saplanmasaydın. Ucu bize dokunmasaydı. Ona da bir pay
ayır say dik.
Yine daha az İsrarlı ve daha az gerçekçi anlam farkı ile bu kip
öncekinin bujmru (B irlikte getirseydin a!), saymaca cümle
(A yrılık olmasaydı..), kararsızlık (Nasıl etseydik?) anlatım ­
larında da kullanılır. Buradan :
«Olsaydıyla bulsaydıyı ekmişler, hayhuy çıkmış».
Bu kipin bağlaşık olarak olmayası şart cümlesinde kul­
lanışı daha da geniştir :
önceden düşünseydim tedbir alırdım. Haber ver­
seydiniz beklemeyecektiniz. «Yarap ne eksilirdi
deryayi izzetinden, peymanei vücuda zehrap dolmasaydı». Yere kapanmasaydık ölmüştük.
D i l e k - ş a r t ı n s ö y l e n t i s i (narratif du desideratif-conditionnel) Öncekinin söylenti, yani sonradan farkına
varm a plânında paraleli olup bazan onun yerine, bazan anla­
tım farkıyla, fak at daha dar ölçüde kullanılır. Dilek, buyuru,
faraziye, tereddüt cümlelerinde rastlanır :
Zahm et etmeseymişler. E ski evimizde kalsaymtşız. Bildirseymiş ya! Sen padişah olsaymtşsın...
vazgeçse m iym işim ? gibi.
önceki gibi olmayası şa rt cümlesinde de bağlaşık olarak
kullanılır :
Israr etseym işsin vereceklermiş.
korkacaktım.
Uyansaymtşım
D ilek-şartın şartı olmaz.
G. İstek Kipleri:
S95. İ s t e k k i p l e r i konuşan kimsenin kılış ve oluş
hakkm daki açık eğilimini gösterirler. Eski Türkçe -gey -ge
470
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ekiyle yapılan gelecek kipinden gelmiş -e fiil gövdesi Eski
Osmanlıcada istek anlatımı almış olmakla beraber benüz ge­
lecek ve şimdiki zaman için de kullanılır :
«Yoldaş olalum ikim üz, gel dosta gidelüm gö­
nül». fak at «Bana sual sordukta, dilüm döne m i
Yârapf» gibi.
İ s t e ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif de l’optatif) kararlı
bir dilek ifade eder ve yerine göre buyuru anlamına yaklaşır.
Netekim bu kipin tekli ve çoklu 3. kişileri Yeni Türkçede ve
yazı lehçemizde eskimiş sayılıp yerlerine buyuru kipinin 3.
kişileri kullanılır olm uştur (seve yerine sevsin, seveler ye­
rine sevsinler) :
Ben çantamı alayım. Bahçeye iyi bakasınız. Me­
rak etmesinler. «Gidelim servi revanim, yörü
Sa’dabad’a».
Bununla birlikte 3. kişiler eski şekliyle birçok deyimlerde kal­
m ıştır :
Hayır ola! Allah vere! R ast gele! Olmaya ki...
Meğer k i acıyaJar.
Burada kalan -e ekini zarffiil yapan -e ile kanştırm am alı,
bkz § 367 ve 332 geçe kala göre diye.
İ s t e ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif de l’o p tatif) anlam
ve kullanışça dileğin anlatm asına yaklaşır. îstek anlatım ında
çoğu zaman dilek kipiyle anlam daş görünür (Y u su fu hekîeseydik.. X Y usufu hekleyeydik..).
«-Geleydi kırm ızı markuplarım.. Zavallı yetim !».
Bizde kalaydınız.. K eşki arUatmayaydım.. İşin
sonunu gör ey dik..
Benzeri çeşitli kullanışlarda da dilek kipiyle paralel bulunur :
Döveydin a!
«Divane gönlüm için kanun icad
olaydı».
Y A PIB İL G İSİ
471
Ayrıca bu kip kötü dilek, k a r g ı ş deyimlerinde çok kullanı­
lır :
Yere hataydın!
Kör olaydınız!
Sürüneydiler!
Canı çtkaydt!
N ibayet kullanış yakınlığı sebebiyle bu kip dilek-şartın
anlatm asından olmayası şa rt anlatımım da almış olup (inley­
dim almazdım. X Bilseydim almazdım.) bağlaşık şa rt cüm­
lesi kurm aya y a ra r olm uştur :
«Azade kalaydılar seferden, bir ordu çıkardı bir
neferden». Ben tutm ayaydım düşecekti. Anlaşaydık durumu kurtarırdık.
İ s t e ğ i n s ö y l e n t i s i (n arratif de l’o ptatif) de önce­
ki gibidir. Yani dilek-şartın söylentisiyle anlam ve kullanışça
paralel görünür. Ancak kullanışı sınırlıdır. îstek ve saymaca
cümlelerinde rastlan ır :
ty i düşüneymişsin. K eşki babamızı kırm ayaymışiz. insan melek olaymış..
Bağlaşık olmayası şa rt cümlesinde de dilek-şartın söylenti kipi
yerinde yadırganm az :
Yozaym ışım
alacakmışsınız.
aJacakmtşsınıa.
X
Yazsaym tştm
İsteğin şartı olmaz.
H. Gereklik Kipleri :
396.
G e r e k l i k k i p i ile eyden kimse bir kılış ve olu­
şu açıkça gerekli gösterir (B ugün dinlenmelisiniz. — dinlen­
meniz gerek). Bunun birleşik kipleri de aynı anlatım ı taşır­
lar.
G e r e k l i ğ i n b i l d i r m e s i (indicatif du nécessitatif)
eğilim kiplerinin zorluluk gösteren bir çeşididir. Aksi mahzur­
lu gibi bir yorum taşır.
472
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
«Benden selâm olsun Bolu Beyine, çıkıp şu dağ­
lara yaslanmalıdır». İm tihana iyi hazırlanmalısın. «Birlikte bugün bulmalıyız derdine çare».
Gerekliğin bildirmesi buyuru ağırlığında da kullanılabilir.
O zaman bunu ya doğrudan doğruya kişiye yöneltir, yada de­
ğişik kişi ekleri kullanarak üslûpça yum uşatırız :
Bu parayı hemen ödemelisin. Saat üçte beni ora­
da beklemeliler. Bu sözlerimi unutmamalı (-sın).
Bundan böyle daha dikkatli olmalıyız (olmalı­
sınız). gibi.
G e r e k l i ğ i n a n l a t m a s ı (perfectif du nécessitatif)
geçmişte gerekli olan, olması istenen bir oluş, veya kılışın ifa­
desine yarar. Bu iş gerçekleşmiş, veya gerçekleşmemiş ola­
bilir:
O gün üç ziyaret yapmalıydım. B u yolu sekiz
saatte almalıydık.
Bu kullanışta kipimiz geleceğin anlatm ası anlam ına yaklaşır
(yapacaktım alacaktık) ve biraz tercüme kokar. O daba ge­
niş bir kullanışı ile kılışın gerçekleşmediğini ima etmeye ya­
ra r :
B u saate kadar bitirmeliydiler (bitirm em işler).
Onun sözlerine kapılm am alıydık (kapıldık). B i­
raz para biriktirm eliydin (yapm am ışsın).
G e r e k l i ğ i n s ö y l e n t i s i (n a rra tif du nécessitatif)
sonradan anisışılmış, veya başkasınca gösterilm iş bir gerek­
liği anlatm aya y arar :
Ben îzm irde yerleşm eliym işim ( şimdi anlayorum ). Reddetm em eliym işsiniz (yanlış yapm ış­
sınız). Hergün bir saat yürüm eliym işim (D ok­
tor söyleyor). Silâh ta.şımamalıymışız (bildiriye
göre).
Y A PIB tL G tS İ
473
G e r e k l i ğ i n ş a r t ı (conditionnel du nécessitatif) bir
kılışin gerekliğini şart koşar. Yani olağan olan bu şartın ce­
zası gerekliğe bağlı bulunur :
Bunu derhal ödemeliysem (ödemem gerekse) birşey satacağım. Yarın dönmeliysek telefon eder­
siniz. Yatm alıysa yatsın, gibi.
i. Buyuru Kipi :
397.
B u y u r u n u n h i l d i r m e k i p i , bir tek kipi
vardır. Demek ki onun öbür üç tarzı, anlatması, söylentisi,
şartı olmaz. Bu tek kip de tekli ve çoklu 2. ve 3. kişilerden
ibarettir. Buyuru eydilen, veya sözü geçene eydenin nazarî ola­
rak kesin eğilimini duyuran bir kip olduğu için 1. kişiye yö­
nelmesi m antıkî sayılmaz. 1. kişiye dönük en kesin eğilim kipi
olarak gereklik kipi kullanılır (çalışmalıyım çalışmalıyız).
Bununla birlikte kendimizi 2. kişi yaparak buyuruyu ken­
dimize çevirebiliriz :
«Silkin ve sakin ol! dedim avare gönlüme».
«Uzatma Veysel bu sözü». Kendi kendime «Gel,
şeytana uyma!» dedim.
Y ukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 345) buyuru kipi bir
ucundan ünlem niteliği taşıdığından anlatım ı tonlanma ile çok
yakından ilgilidir, ö b ü r yandan kullanış ve üslûp da derin an­
latım farkları getirir, öyle ki buyuru kipi ile deyimlerde ve
cümlelerde hakaretten yalvarm aya kadar varan değişiklikler
görülür :
Defol! Y ıkılsın! Aldırm a! Kısa kesin! Bekle­
sinler! Sağol! Buyurun! Yaşasın! Üzülmeyin!
A ffediniz! L ütfetsinler! Kerem buyurun!
474
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
VI. CEVHER FtÎLÎ
398.
Dilimizde kökü erimiş, yalnız çekim ekleri halinde
kalmış bir fiil vardır ki anlamca bir durum fiilidir, bir halde
bulunuşu anlatır :
E.T. cr-mek > E.O. i-m ek > Y.T. . -mek
Buna c e v h e r f i i l i (verbe substantif) adını veririz. Bu­
nunla beraber fiilin kökü halâ konuşma ve yazıda yer yer i-di
i-miş i s e gibi fiil gövdelerinde ortaya çıktığından onu i - m e k
f i i l i dîye de anarız. Bu cevher fiili, başka dillerde de olduğu
gibi, yalın anlamlı bir durum fiili olduğu için s a l t f i i l (ver­
be absolu) adını da alır. Bunun karşısında bütün öbür fiillere
g e r ç e k f i i l (verbe réel) denir.
A. Cevher Fiilinin Çekimi :
Cevher fiilinin bütün kişileri er-mek kökünden gelmiş de­
ğildir. Bu fiil geniş zaman kipinde karm a bir çekim örneği
gösterir. Bir kere bu kipte yalnız fiil kökü er- değil, zaman
ekini taşıyan bütün fiil gövdesi er-ür erimiş görünür. 1. ve 2.
kişilerde :
er-ür ben > -im er-ür sen > -sin er-ür biz >
-iz er-ür siz > sin -iz.
Gerçek fiillerde 2. bölük kişi çekim eklerine uyan bu ekler
(bkz § 378) şüphesiz sade ses değişmelerinin değil, kullanış
değişmelerinin de bir mahsulüdür, 3. kişide ise Eski Türkçe­
den beri ermek fiiline paralel bir salt fiil olma istidadı gös­
teren turm ak fiili yer alm ıştır ;
tur-ur > dur-ur > -dir tur-ur-îar > dur-ur-lar
> -dirler.
Demek ki bu ekte fiil tabanından ve gövdesinden bir iz kalmış­
tır. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi (bkz § 446) isim cümle­
Y A P IB İL G İS İ
475
sinde yüklem ismi hiç ek almayabildiği için bu kipin 3. kişi
teklisi sıfır ek, çoklusu ise yalnız bir -ler çoklu ekiyle yapıl­
mış da sayılabilir.
Cevher fiilinin hepsi yalnız bildirme tarzında olmak üzere
4 kipi vardır, bkz § 377. Zaten bu dört kiptir ki dilimizde bir­
leşmelerle 4 tarz, 4 çekim yaratm ıştır ; 1. geniş zaman, 2. geç­
miş, 3. dolayılı geçmiş, 4. şart. Geniş zamanın karma duru­
mundan yukarıda bahsettik, ö b ü r üç kipte de er-mek fiilinin
kökü erimiş olmakla beraber ilgili kiplerin zaman ekleri, yani
fiil gövdesinin işaretleri kalm ıştır. Aşağıdaki cetvel cevher
fiili kiplerinin çekimini toplu olarak gösterir ;
Geniş Zam an
Geçmiş
Dolayılı Geçmiş
Şart
1. kisi tekli
giizel-im
güzet-dim
güzel-mişim
güzelsem
2. kisi tekli
güzel-sin
güzeî-din
güzel-m gsin
güzelsen
3. kişi tekli
güzel-dir
güzel-di
güzet-mi}
g ü zelse
1. kisi çoklu
güzel-iz
gUzel-dik
güzel-m iflz
g ü ze lse k
2. kisi çoklu
güzelsiniz
güzel-diniz
güzel-mişsiniz
güzelseniz
3. kişi çoklu
gûzel-dirler
güzel-diler
güzel-mişler
güzelseler
B. OlamsBzIuk ve Som Şekilleri:
399.
Yukarıda yer yer işaret ettiğimiz gibi (bkz § 353,
385) cevher fiilinin olumsuz şekli -me- ekiyle değil, aslında bir
gerçekleme zarfı olan (bkz § 323) değil kelimesine cevher fiili
ekleri getirm ek suretiyle yapılır ;
güzel değü-im güzel dcğil-di güzel değü-mişsiniz
güzel değilsek.
A slında cevher fiilinin de olum suz sekli Eski T ürkçede gerçek fiiller gibi erm e-m ek olur. F a k a t D oğu T ürkçesindeki er-mez X er-mes karşılığı olarak daha
Eski Oğuzcada tegül kelimesini buluyoruz. Eski O sm anlıcada cevher fiilinin olum ­
suzu a rtık degül ile yapılm aktadır.
Cevher fiili geniş zsunan 3. kisi teklisinln olumsuz sekli olan er-mez kehrno-
476
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R t
s in d e n d ilim iz d e b ir y a d ig â r k a l m ı ş t ı r ;
kergek erm ez >
gerekm ez == yara;maz ••
•İdraki ma'ali bu kü çü k akla gerekmez».
B k s o n r a d a n b u n u b ir gerek-m ek fiilin in g e n iş z a m a n 3. kişi te k lis in in o lu m s u z şekli
g ib i a Jm ış v e gerek-ir d iy e o lu m lu s u n u y a p m ış v e b ir gerekm ek fiili y a ra tm ış ız . O y s a
gerek
kerge-k y a ln ız isim ta b a n ı o lu r.
Cevher fiilinin soru şekli ilk üç kipinde bu ek halindeki
fiili -mi soru eki üzerine getirmek suretiyle yapılır. Böylece
fiilin soru şekli de bir ek fiil olur. Şu farkla ki biz yazılışta
fiillerin soru şekillerini ayrı yazdığımız için yüklem ismi üze­
rine gelip onunla sesli uyumu yapan bu soru şeklini de ajrrı
yazarız :
güzel m iyim kasta mısın deli midir boş m u­
sunuz üzgün m üydü haklı m ıydık hazır m ıy ­
dılar alık m iydin küs m üym üşüz ucuz m uym uş
yalnız mıym ışlar yok m uymuşum.
Cevher fiilinin şa rt kipi bir ayrılık gösterir. Bu kipin za­
ten pek kullanışlı olmayan soru şeklinde fiil eki doğrudan doğ­
ruya yüklem ismine eklenir ve soru eki -mi sona düşer, ayrı
yazılır :
yorgunsam m ı işsizse n m i b o zu ksa m ı m em ­
n u n sa k mı.
C. Kiplerin Anlatımı:
400.
Y ukarıda gördüğümüz gibi cevher fiilinin yalnız dört
kipi vardır. Bu onun bir durum fiili ve bir salt fiil olması ile
ilgilidir. Bu dunun fiilinin geleceği kapsam ası m antıksız gö­
rünm üştür, Bu sebeple biz aynı anlatım için gelecek kipinde
ve gelecekle ilgili eğilim kiplerinde bir oluş fiili, i-m ek yerine
olmak fiili kullanın* :
iyi-yim iyi-ydin, fak at iyi olacağım iyi olasın
iy i olm alum ız iyi ol gibi.
Y A P I B İ L G İS t
477
Ancak dört kipte bu iki durum ve oluş fiili anlatım farkım
açıkça gösterir ;
iyi-yim X iyi olurum iyi-ydim X iyi oldum iyi­
ym işim X iyi olmuşum iyi-ysem X iyi olsam
Cevber fiilinin geniş zaman kipi yukarıda belirttiğimiz
sebeple gerçek fillerin geniş zaman kipi kapsamında olamaz,
yani geleceğe doğru uzanamaz. Ancak gerek dil taribi yönün­
den gelişi, gerekse bugünkü anlatımı yönlerinden onu sınırlı
şimdiki zaman da sayamayız.
3.
kişi tekli ve çoklu eklerinin çevrik kipler kuruluşunda
da bir işleyişi vardır, krş § 383 ;
gelm iştir
gelmektedir gelecektir
v.b. gibi.
gelmişimdir.
Cevber fiilinin geçmiş ve dolayılı geçmiş kipleri arasında
ayniyle gerçek fiillerde görülen anlatım ayrılığı vardır ; biri
görgüye ve yakın bilgiye dayanan, öbürü başkasından, sonra­
dan işitmeye dayanan deyiş. Bu kullanış ayrılığı gerçek fiiller­
de olduğu gibi cevber fiilinde de Eski Türkçeden buyana de­
ğişmemiş görünür :
«Oğuz süsi üç hin ermiş, hiz iki hin erlimiz».
Ahm edin babası hastaydı, şimdi annesi de has­
taymış.
JfOl. Cevher fiilinin şa rt kipi olağan şart anlatımmdadır.
Gerçek fiillerde birleşik çekimlerin oluşması ve ayrıca altı kip­
ten meydana gelen bir şart tarzının gelişmesiyle bunların şart
bildirme kipleri olmayası şa rt ve dilek anlatımına itilmiş (bkz
§ 394 Bilsem bırakmazdım. Biraz dinlenseniz) bulunur. Cev­
her fiilinin tek bildirme kipi ise olağan şart anlamında kal­
m ıştır ;
Y o rgunsan yat.
U cuzsa alırız.
layalım. gibi.
H azırsak baş­
478
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Cevher fiilînin yine kendi kipleri ile kurulm uş olması lâ­
zım gelen birleşik tarzları gelişmemiştir. Bununla beraber şart
tarzının bazı kipleri oluşma istidadı göstermiş ve bunlar çoğu
zaman jrüklem ismine eklenmeksizin ayrı i-mek fiilinden h a­
tıralar gibi kullamlagelmiştir :
Geçmişin şartı :
yorgun idiysen hasta idiyse
suçlu idiysek.
Dolayılı geçmişin şartı : haksız imişsem
imişselcr boş imişseniz.
belli
Cevher fiilin şa rt tarzının bu kipleri tekrar fiil gövdelerine
gelerek gerçek fiillerin bir türlü k a t m e r l i ş a r t t a r z ı n ı
(mode double du conditionnel) da meydana getirebilm ektedir­
ler. Hemen bütün fiil gövdelerinden katm erli şa rt tarzı çekim­
lerine rastlanır:
aldı idiysen görmüş idiysem anlar idiyse biliyor
idiyseniz ödeyecek im işsek kalmalı imişseler
bekler imişseniz gibi.
Ş art kipi birkaç dönüşmüş ad, zarf ve bağlam da bırak­
m ıştır :
ise neyse oysa yoksa varsa
kim se gibi.
meğerse
nesne
N ihayet gerçek fiil çoklu şekillerinde olduğu gibi cevher
fiili çoklularının da ululama ve küçüksünme yollu tekilleri ye­
rine kullanıldığını kaydedelim :
Beyefendi farkındadırlar. Siz bir delisiniz.
tek dostuyduk.
Biz
D. Çekimsiz Fül Şekiller!:
402. Cevher fiilinin, er-mek > i-mek fiilinin yine ek h a­
linde çekimsiz fiil şekillerinden, veya ou fiilin çekiminde ol­
duğu gibi başka köklerden gelip anlan ca bu sisteme girmiş
Y A PIB İL G tS t
479
eklerden dilimizde sayılı örnekler vardır. Biz bunları birarada
göstermeyi sistem gerekliği saydık.
i-diik iy e lik e k le ri a lm ış o la r a k E s k i O sm a n ü c a (yaram aı-ı-dug-um kıı-ıdugun ne-ydügi-nij d ilim iz d e y e rin i olm ak
fiilin e b ı r a k m ı ş t ı r (olduğum olduğun olduğu). O n a y a ln ız e sk id e n k a lm a «ne idugi
B u f iilin g e ç m iş s ıfa tfiili o la n
d a y a y g ın o lu p
belirsiz
g ib i b i r d e y im d e r a s tla n ır .
1. Sıfatfiil -ki :
Cevber fiilinin geniş, veya şimdiki zaman sıfatfiili anla­
mını karşılayan -ki eki berbalde başka bir kökten gelmiş olup
Eski Türkçede olduğu kadar (içre-ki yérde-ki aşnu-kı haltkda-kt) dilimizde de yaygındır. Bir üretim eki olarak da canlı
görünen -ki (bkz § 150 beriki yarınki karşıki) öbür sıfatfiil1er gibi sıfat ve zamir işleyişinde olan bulunan sıfatfiillerini
karşılar. Buna e k z a m i r (suffixe pronominal) adı da ve­
rilm iştir :
bizimki — bizim olan odadaki := odada bulunan
gibi.
Eski Osmanlıcada sesli uyumuna ve damak sesleri atlama
ve ünlüleşmfesine (bkz § 70) iyiden iyiye tabi görünen {ağaçtagı taşra-gı dün-gi ögünde-gi) bu ek yazı lehçemizde bazı ay­
rıklarla birlikte (öbürkü dünkü hangi) dönüşmüş, değişmez
bir ek olmuştur.
Zaman ve yer yön zarflarına doğrudan doğruya geldiğin­
de -ki eki yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 150 önceki aşağ tki) sıfat ve zamir olan kelimeler yapar. Kimde halindeki
zarflara da çok zaman geldiği görülür :
a lttaki üstteki yandaki öndeki içerideki aşa­
ğıdaki buradaki gibi.
-ki eki daha geniş ölçüde kimde ve kimin halindeki ad­
lara ve zam irlere getirilerek kullanılır. Bu kullanışlarda sınır­
lı olmayıp gerçek bir çekim eki niteliği taşır. Kimde hali bir
iyelik eki üzerine de gelmiş olabilir :
480
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
evde-ki havadaki sudaki köydeki hende-ki şen­
deki sizdeki kim deki nedeki bahçemizdeki elin­
deki cebimdeki kendinizdeki.
Yabn ve iyelik ekleri almış adların ve zamirlerin kimin halleri
üzerine gelmesi de sınırlı değildir. Bunlar yalnız zamir olur­
lar :
Dursunun-ki kedininki kom şununki seninki bi­
zim ki kim inki teyzem inki arabam zm ki oğulla-nmnki kendim izinki gibi.
Üretim, veya çekim niteliğinde -ki eki almış kelimeler bep­
si zamir olarak kullanılabilirler. Bu takdirde yine öbür sıfatfiiller gibi isim çekimine uğrarlar ve bu arada öbür zamirler
gibi bir zamircil n alırlar :
önceki-ni
içerideki-ne
evdeki-ndc
ki-ndcn seninki-nin.
babamtn-
Bunlar söziçinde zamirlerin bütün işleyişlerinde görülürler :
ö te k i bozuldu. Evdekini saklayorum. Onunkine
güvenemezsin. Dolaptakinde benzin var. Seninkinden istemem. AUninkinin sapı yok.
Sıfat olabilenleri sıfat takım larında görülürler :
dünkü tören içeriki oda yandaki otel duvardaki
resim bizdeki boru başımdaki iş.
2. Zarffiil -ken :
40S. Cevher fiilinin hal zarffiili dilimizde bir -ken ekiyle
temsil edilmektedir, Bunun doğrudan doğruya er-mek fiilinin
şimdiki zaman sıfatfiilinden geldiğini kabul ediyoruz (er-gen>
i-ken > -ken). Demek ki bu çekimsiz fiil burada sıfatfiil anla­
mından zarffiil anlamına geçmiş bulunuyor. Yaklaşık bir an ­
lamdaşa göre olan anlatım ından olarak anlatımına.
Y A PIBİLG İSİ
4gX
Eski Osmanlıcada bu -iken zarffiili ek baline gelme isti­
dadı göstermiş, sesliyle biten kelimeler önünde bir koruma ses­
deşi almış, fak at sesli uyumuna tabi olmamıştır (yahncagiken yaslu-yiken altında-yiken). Sonra yazı lehçemizde fiil
kökünden kalan i- s e lis i de düşüp ek sesli uyumundan ve da­
mak sesleri atlama ve ünlüleşmesinden kaçan -ken değişmez
şeklini almış olmakla birlikte imek fiilinin öbür üremelerinde
olduğu gibi (bkz § 47 ince-ydi dolıı-ymuş kısa-ysa) sesliyle
biten kelimelere geldiğinde önceleri aldığı koruma sesdeşini
m uhafaza eder :
yaltncak-ken,
fakat
yash-yken
altmda-yken.
-ken eki adlara, zamirlere, sıfatlara ve zarflara gelip on­
ları daima bir zarf işleyişine sokar :
asker-ken öğrenciyken yorgunken gençken az­
ken varken değilken yoldayken elimizdeyken
sîzdeyken bizimken gibi.
Bu da —taşıdığı salt fiil anlamı sebebiyle— imek fiilinin öbür
sıfatfiilleri gibi gerçek fiil gövdelerine gelerek yukarıda gör­
düğümüz üzere (bkz § 367 gelmişken gelirken v.b.) bir türlü
hal zarffiilleri meydana getirir. Burada üstüste gelen iki eki
birleşik zarffiil ekleri de sayabiliriz :
-mişken -irken -iyotken -ecekken -meliyken.
H er türlü adlara ve fiil gövdelerine geldiğinde -ken eki
kelimeyi ikincil bir isim, veya fiil cümlesinin yüklemi kıla­
bilir :
Ben Karsta askerken hastalandım. Bana bildire­
cekken size yazmış. «Mağlûpken ordu, yaslı du­
rurken bütün vatan, Rüyama girdi her gece bir
fatihane zan».
-ken eki isimden ve fiil gövdesinden birkaç dönüşmüş zarf
da bırakm ıştır :
erken < er iken derken < der iken gibi.
Tûrkçenin Orameri F ; Sİ
482
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
VII. KARMAŞIK FİİLLER
404. Erm ek durum fiilinin yam başında olmak X öolm ak oluş fiili yine salt fiil olarak E ski Türkçeden beri y ar­
dımcı fiil işleyişinde görülür. Olmak fiili bir yandan adlara
ve sıfatlara gelerek birleşik fiil tabanları meydana getirmekle
birlikte (bkz § 278 iyi olmak baha olm ak) bir yandan da cev­
her fiili eklerine benzer bir tarzda bazı sıfatfiillere gelerek
oluş ve kılışın zamanı ve tarzıyla ilgili özellik taşıyan birleşik­
ler yaratm ıştır :
Öğrenmiş olmak gelir olmak işitm ez olm ak sa­
tacak olmak gibi.
Türkçenin fiil tabam kadrosunu daha da çeşitlendiren bu b ir­
leşiklere k a r m a ş ı k f i i l l e r (verbe complexe) adım veri­
riz.
Karmaşık fiiller de dört fiil çekimi boyunca çekime uğ­
ra rla r ve çeşitli yatık fiiller meydana getirebilirler. F a k a t an­
lam ilişkileriyle bunlarm ancak bazı kipleri kullanılır.
Yapıldıkları sıfatfiillerin ait oldukları zaman kesimlerine
göre anlatım kazanan karm aşık fiiller üç çeşittirler: 1. ö n e e l i k f i i l l e r i (verbe an térieu r), 2. h a ş l a m a f i i l l e r i
(verbe inchoatif ), 3. n i y e t f i i l l e r i (verbe intentionnel).
A. Öncelik Fiilleri ;
4OS.
Geçmiş sıfatfiili (-miş sıfatfiili) ile yapılırlar ve y a r­
dımcı fiilin aldığı zamanın öncesinde kıh.şm ve oluşun bitmiş,
tamamlanmış olduğunu an latırlar :
Anlam ış oldum.
Görmüş oluyorsunuz.
olacağız, gibi.
BitirmAş
Bu fiillerde yardımcı fiilin aldığı zaman geçmişse kılış ko-
Y A PIBİLG İSİ
483
nuşan kimsenin kastettiği geçmişte olup bitmiştir. Buna g e ç ­
m i ş ö n c e s i (passé antérieur) deriz ;
Biraz hava almış olduk. Dernek üyeleri tanış­
m ış oldular. A ynı zamanda bahamı ziyaret et­
m iş oldum, gibi.
Yardımcı fiilin zamanı şimdiki zamansa oluş ve kılış şimdiki
zamanda bemen olup bitmektedir. Buna da g c ç m i ş - h a l
(présent-passé) adını veririz ;
Bununla borcumu ödemiş oluyorum. Böylece
teklifim i reddetmiş oluyorlar. A rtık barışmış
oluyoruz, gibi.
Geniş zamansa öncelik fiilinin anlamı gelecek zaman kesimine
geçer ;
Kardeşimle tanışmış olursun. Yarına kadar ö f­
kesi geçmiş olur.
Yardımcı fiilin zamanı gelecekse kılış konuşan kimsenin kas­
tettiğ i gelecekte olup bitmiş olacak demektir. Buna ise gele­
cek öncesi (futur antérieur) deriz ;
«İş işten geçmiş olacak». O zamana kadar biz
hazırlanmı.ş olacağız. Bu vesileyle o memleketi
tanımış olacaksın, gibi.
Yardımcı fiilin eğilim kiplerinden gelen öncelik fiilleri de
kullanılır ;
«Geçmiş olsun». Sen işitm em iş ol. Biz sofrayı
hazırlamış olalım. Sobayı yakm ış olmalısın. Ta­
nışmış olsam görüşürdüm, gibi.
N ibayet yardımcı fiilin birleşik zamanlar almasıyla da
öncelik fiilleri daba çok çeşitlenir ;
A slım öğrenmiş olurduk. Bu dertten kurtulmuş
olacaktın. Bununla atlatm ış olduysam iyi. Yıl­
484
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
başında ödenmiş olmalıymış. Geç kalmış olu­
yorsak vazgeçelim. Büm iş olsaydım vermezdim.
gibi.
Öncelik fiilleri bazan bulunmak yardımcısı ile de kurulur.
Bunlar sadece üslûp için kullanıldığı gibi daha kesin, h atta
yersiz bir olup bittiyi anlatm ak için de öncelikle kullanılırlar ;
Erkenden sıra almış olacak ve öncelik hazanmış
bulmncaksıntz. Yarın işe başlamış bulunacak.
Onlara bağlanmış bulunuyorum. Bir kere söyle­
m iş bulunduk. Sekizde eve varm ış bulunmalısın.
gibi.
B. Başlama Fiilleri:
406.
Geniş zaman sıfatfiili ile yapılırlar ve yardımcı fiilin
aldığı zamandan başlayarak kılışın ve oluşun alışkanlık halin­
de sürdüğünü anlatırlar ;
Gelir oldum.
Utanır olmuş. İşitm ez olursunuz.
Yalvarır olacaklar.
Kuruluşu geniş zamana dayandığından bu fiiller niyet fiili de
olurlar ;
«Gider oldum, el başıma derildi. Gitme dedi,
yar boynuma sarıldı».
Başlama fiillerinde de sürekli olan bu kılış ve oluşun baş­
langıcı yardımcı fiilin aldığı zamana göre geçmi.şte, şimdiki
zamanda, veya gelecekte olur ;
Geçmişte ; Hergün dükkâna uğrar oldum.
bu işten anlar olmuşsun.
Sen
Şimdiki zamanda ; Evde haber bekler oluyorlar.
A rtık hissetm ez oluruz.
Gelecekte ; Bugünleri arar olacaksınız. Yüzü­
m üze bakmaz olacak, gibi.
YAPIBİLGİSİ
485
Ancak başlama fiilleri dabaçok geçmişte başlayıp süren
kılış ve oluşları anlatm akta kullanılırlar. Bu karmaşık fiil ön­
cekinde olduğu gibi zaman yönünden değil, dabaçok tarz yö­
nünden bir anlam özelliği getirir.
Başlama fiilleri yardımcı fiilin birleşik zamanlar alması
ile de çeşitlenirler :
Akşam ları içer olmuştum. Söz dinlemez olduydu.
Anlaşır olmuşlarmış. Hoş görür olurdunuz, gibi.
Başlama fiilleri geniş zaman sıfatfiilinin olumsuz şekli
üzerine basit ve birleşik eğilim kipleriyle kurulduklarında
kargış ve y e r i n m e (reg re t) anlatımında deyimler teşkil
ederler :
Olmaz ol! Gelmez olsun! Görmez olsaydım. Ka­
pıyı açmaz olaydık. Yetişm ez olaydın. Buluş­
maz olaydınız, gibi.
C. Niyet Fiilleri :
Jf07. Gelecek sıfatfiili ve -id bal sıfatfiili ile yapılırlar ve
yardımcı fiilin aldığı zamanda oluş ve kılışın niyet ve teşeb­
büs halinde olduğunu anlatırlar. Az yukarıda işaret ettiğimiz
gibi geniş zaman sıfatfiili ile yapılanlar da bazan niyet fiili
anlatım ında kullanılırlar :
Verecek olmuşsun, almamış. Oturacak oldular,
sonra vazgeçtiler, isteyecek oluyorum, sıkılıyo­
rum. Söyleyecek olursun, anlamaz. Gidici olduk,
bırakmadılar. Rica ettim , verici olmayormnuz.
Onlara bırakır oldum, istemediler, gibi.
Niyet fiilleri yukarıki örneklerde de görüldüğü gibi dahaçok
geçmişte ve şimdiki zamanda gerçekleşmemiş, teşebbüs halin­
de kalmış bir oluş ve kılışı anlatm ak için kullanılırlar. Bu se­
beple onlarda yardımcı fiilin gelecek zaman aldığı pek görül­
mez.
486
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Bununla beraber niyet fiillerinde yardımcı fiilin eğilim
kiplerine rastlanır :
Kalacak olsun ,yer buluruz. Anlatacak olsam gü­
lersin. Kabul edecek olalım, cayarlar. Karışacak
ol, kıyam et kopar.
Yardımcı fiilin birleşik zamanlar almasıyla niyet fiilleri
de daba çeşitlenirler :
Kalkacak oluyordu. Onu koruyacak olmuştum.
Birara bırakacak oldulardı. Satacak olsaydınız
... Boşaltacak olursanız ... Kalıcı olmalıydınız.
gibi.
Bu karm aşık fiil de daha çok tarz yönünden bir anlam özelliği
getirir.
D. Çekimsiz Fiil Şekilleri ;
4O8.
Karmaşık fiil tabanlarından çok türlü yatık fiiller
de teşkil edebiliriz ki bunlardan kimisi az, kimisi çok kulla­
nışlıdır. Adfiil, sıfatfiil ve zarffiil olarak bunlar da basit fiil­
lerden yapılanlar gibi (bkz § 359) sözdiziminde özel işleyişe
sahiptirler. Burada yardımcı fiil yerine göre her türlü isim
çekim ekleri de alır.
a. Bu adfiillerden -mek ve -me m astarlarını bu durumda
çok kullanırız ;
Liseyi bitirmiş olmak ilk büyük başarıdır. Üç yıl
pratik görmüş olmanızı hesaba katarlar. Bize
uğramaz olmasının sebebi neymiş?
Evlenecek
olmak bir mazeret sayılır, gibi.
b. Sıfatfiillerden üç zaman kesimine göre -dik -en -ecek
şekilleri çok kullanılırlar. Bunlar basit tabanlarla ad, sıfat ve
zamir olarak kullanıldıkları ve buna göre farklı çekim hal­
leri gösterdikleri için (bkz § 361 v.i.) burada da ayniyle pek
çeşitli kullanışlarda görülürler, -dik sıfatfiilleriyle :
Y A PIB İL G tSt
487
Bursada yerleşmiş olduğunuzu işitmiştim . Birik­
tirm iş olduğu parayı da yemiş. Bizden kaçınır
olduğunu gördüm. Siz söyleyecek olduğunuzu
söylersiniz, gibi.
-en sıfatfiilleri ancak zamir olduklarında çekim ekleri alırlar :
Çanakkalede bulunmuş olan bir subaydan dinle­
dim. Bize artık selâm vermez olan kardeşiniz ...
Gelecek olan m isafir bir hanlıdır. İlk alıcı olana
vereceğim, gibi.
-ecek sıfatfiilleri kullanışta -dik sıfatfiillerine benzerler ;
Bugün dönmüş olacağım söylediler. Dün almış
olacağınız m ektubum da ... Hakkımda düşünmüş
olacaklarınızı ben kestiremem. gibi.
409.
c. Z arf fiillerde birçoğunun da karm aşık fiil taban­
larından yapılmış şekilleri yaygındır. Pek çeşitli olan bu zarffiillerden (bkz § 365 v.i.) örnekler vereceğiz : Ulama zarffiillerinden :
Dairemizden ayrılm ış olup Adanaya gittiği ...
Ticaret yapacak olup elimdekini de batırdım. Ka­
çacak olup yakalanmış.
Hal zarffiillerinden :
İy i bir ders almış olarak döndüm. Başlayacak
olm uşken durakladın. Söz verm iş olduğu halde
yapmadı.
Zaman zarffiillerinden :
Uğramaz olunca m erak ettik. Sen verici oldukça
alırlar. Geç kalm ış olmadan doktora git. Vere­
cek olduktan sonra, peki.
Sebep zarffiillerinden :
İşi bana bırakm ış olduğundan geîemeyorum.
O
488
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
saatte hareket etm iş olacağım için görüşemeyeceğiz. Taşınacak olmaları dolayısıyla telâştalar.
K arşılaştırm a zarffiillerindptı :
Bildirmiş olduğunuz gibi çıktı. A nlatm ış olduk­
ları kadar kötü değil. Alacak olduğunuz nispette
indirim yaparız, gibi.
Karmaşık fiilleri çoğu zaman çevrik fiiller olarak kulla­
nırız. bkz § 383. Ancak yeni yazı dilinde, hitabette ve özentili
konuşmada karm aşık fiillerin yersiz olarak basit fiil tabanları
yerine kullanıldığı olur. Bu kullanış özellikle bunların yatık
fiil şekillerinde göze çarpar ve yadırganır :
dün gelmiş olan (gelen) haberler size gidecek
olan (gidecek) eşyalar göndermiş olduğunuz
(gönderdiğiniz) m ektup ödeyecek olduğumuz
(ödeyeceğimiz) ücret gibi.
VIII. TASVİR FİİLLERİ
410.
Tasvir fiilleri -e ve -i zarffiillerine belli y a n yardım ­
cı fiiller getirilerek yapılmış birleşik fiil tabanlarıdır. B unlar
birinci, zarffiil halindeki fiilin anlattığı oluş ve kılışın oluş­
masını tasvir ederler ve t a s v i r f i i l l e r i (verbe descrip­
tif) adını alırlar. Burada zarffiilin anlamı esastır. Bu özellikle
de bunlar başka birleşik fiillerden ajTilırlar :
yapabilmek
altvermek yürüyedurm ak öleyazm ak gibi.
Tasvir fiillerini birlikte yazıyoruz. F ak at bunlar (bilmekle
yapılanların olumsuz şekli, yapamamak ayrık) sesli uyumu­
na tabi olmazlar. Anlatım larına göre tasv ir fiilleri dört çeşit­
tir; 1. y e t e r l i k / i i H e r i (verbe possibilitif), 2. i v e ­
d i l i k f i i l l e r i (verbe h a tif), 3. s ü r e k f i i l l e r i (ver­
be duratif, 4. y a k l a ş ı k f i i l l e r (verbe approxim atif).
Y A PIB İLO İSİ
489
A. Yeterlik Fiilleri :
Bunlar -e zarffiilleri üzerine bilmek yardımcısı getirilmek
suretiyle yapılırlar ;
görebilmek
atlayabilmek
düşünebilmek
gibi.
Yeterlik fiilleri kimsenin yeterliğini, sözü geçen kılışın, veya
oluşun mümkün, veya muhtemel olduğunu anlatırlar.
Yeterlik fiilleri tasvir fiillerinin ençok kullanılan şekli olup
bemen bütün fiil çekimleri boyunca çekilip söylenirler :
anlatabildim geçebilirsin alabilmiş görebilece­
ğiz varabilmelisiniz düşebilirdim yürüyebiliyor­
du binebileceklerdi bulabilecekmişiz yetişebilseymişsin gez. Cildiyseniz dayanabileceksem ka­
çabilelim.
Yeterlik fiilleri çekimsiz fiil şekillerinden de pekçoğuna girer
ve bunların türlü işleyişlerinde görülür :
M aksat görüşebilmek. «Ne m utlu yapabilene»,
rahat konuşulabilen adam bîîlabüdiğim kaynak
Verebileceğini vermiş. Atlatabileceğini samyorm ıısunf Getirebilecekken bırakmış. İşten ayrılabildikçc uğrayorum. Taşıyabildiği kadarını
götürsün, gibi.
Dilimizde yeterlik fiilinin olumsuzu daba eski başka bir
yardımcı fiilden gelir. Yani biz bu fiilin Azeride kullanılan
olumsuz görünüşünü (yapabilm em ek) kulanmaz, onun yerine
Eski Türkçede u-mak ~ yeterli olmak fiilinin olumsuz görü­
nüşü u-ma-mak (kıl-a um am ak) dan kök seslinin düşmesiyle
kalan -ma-mak ekini kullanırız. Bu ek Eski Osmanlıcadan
beri sesli uyumuna tabi görünür (vere-memek ala-mamak).
Demek Eski Türkçe u-mak fiili er-mek > i-mek fiiline ben­
zer bir şekilde (bkz § 398) kökünü yitirmiş, yalnız taşıdığı
yeterli olmak anlatımını vaktiyle aldığı -me- olumsuzluk eki
490
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
aracılığı ile (olumsuz görünüşte) bizim yeterlik fiilimize in­
tikal ettirm iştir.
Yeterlik fiilinin olumsuz şekli de olumlusuna paralel ola­
rak hemen bütün fiil çekimi ve yatık fiiller kalıplarına girer ;
«Çok insan anlayamaz eski m usikim izden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden»,
bilemedim başaramayorsun onaramayacakmış
bitirememişseniz M ektup yazam ayışım ı mazur
görün. «Bükemediğin eli öp». Yapamayacağını
vadetme. «kendi kelini onaramayan» Konuşamayınca kızıyordum. Kaldıramayacağı kadar iç­
mesin. gibi.
Ancak zarffiilin olumsuzu yine -me- ile yapılır (gitm eyebile­
ceğim kalmayabilirsin). Bu da kişinin yetersizliğini değil,
yapmam aya yeterliğini gösterir.
B. İvedilik Fiilleri:
411.
Bunlar da -i zarffiilleri üzerine verm ek yardımcısı
getirilerek yapılırlar ;
alıvermek
çekiverm ek
fırlatıverm ek
gibi.
İvedilik fiilleri sözü geçen oluşun, veya kılışın çabuk elden,
ansızın, kolaylıkla ve rahatlıkla gerçekleşmesi anlatım ını ta ­
şırlar, E.T. tuta bermek eti bermek. Yerinde sevilen bir tas­
vir fiilidir ;
«Doldur doldur, rakı ver. Sen de bir tek çakıver.
Dönerse güzel başın. Göğsüme bırakıver.
İvedilik fiilleri de yeterlik fiilleri gibi hemen bütün çekim
ve yatık fiil şekillerini alabilirlerse de anlam ilişkisi olmadık­
ça her fiille kullanılmazlar ;
çıkarıverirsin çöküverdi bakıvereceğim anlatıverin çeviriverm işti atlayıverm eliydiniz şaşırt-
4.91
Y A P IB İL G İS İ
verirsem
suiamveren görünüverince
diğim atılıvermiş gibi.
yazıver­
İvedilik fiilleri bir işi 2. ve 3. kişilerden rica yollu da kul­
lanılır :
Tuzluğu uzatıverin. Oğlum, hakıversen e! Şunu
kaldınverir m isin? Siz söyleyiverseniz. Ali bunu
götürüversin. Bize uğrayıversinler.
İvedilik fiillerinin olumsuz şekli yardımcının olumsuz gö­
rünüşüyle yapılır (dlıvermem ek inanıvermemek). Bu şekil
birleşik fiildeki ivedilik anlatımını olumsuz kılar. Ama zarffiili
olumsuz yapmak, yani onun olumsuz görünüşü üzerine de ive­
dilik fiili kurm ak mümkündür (almayıverm ek inanmayıverm ek). Kelimenin bu yapısı kılışın beklenmedik bir olumsuz
gelişmesini anlatır :
bakmayıverdim görünmeyiverir dldırmayıvereceksin dinlemeyiversin beklemeyiverirse görm eyiver gibi.
C. Sürek Fiilleri :
412.
B unlar -e zarffiilleri üzerine durmak kalmak gör­
m ek gelmek y a n yardımcı fiilleri getirilerek yapılmıştırlar.
Oldukça az kullanılırlar :
yürüyedurm ak
bakakalmak
gelmek.
isteyegörmek
ola­
Sürek fiilleri kullanış farklarıyla sözü geçen oluş ve kılışın
zaman içinde sürekli olduğunu anlatm aya yararlar. Bunlardan
durm ak fiili Eski Türkçeden beri bir yarı yardımcı olmuş (er
sökel tu rur), bir yandan E.O. durur üzerinden bizim -dir ekini
vermiş (bkz § 398), bir yandan ise hareketli kılış anlamı da
kazanarak bu sürek fiillerini yaratm ıştır :
Sen okuyadur, ben yatıyorum. Bırak, o söylenedursun.
492
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Kalmak fiili ile yapılan sürek fiilleri hareketsiz sürm ekte anla­
mında olurlar :
«Kapımı birkaç gün için açık tut. Eşyam baka­
kalsın diye arkamdan». «Sona kalan dona kalır».
Uyuyakahrsam uyandırın. Hepimiz şaşakaldık
bu işe.
Görmek fiiliyle yapılan sürek fiilleri de durm akla yapılanlar
gibi hareket anlamı taşırlar. Bunlarda kayıtsız, tereddütsüz
sürmek anlam inceliği vardır :
«Bayezidü süregör devranufn».
göreeektin.
Sen işine baka-
Bu sürek fiili zarffiilin olumsuz görünüşü üzerine kurulduğun­
da «sonu iyi olmayacak» bir oluş, veya kılışa işaret eder olur :
Allah hastalık vermeyegörsün. İpin ucunu ka~
çırmayagör. gibi.
Gelmek fiiliyle yapılan sürek fiilleri oluş ve kılışın eski bir
zamanda başlamış olup sürm ekte olduğunu anlatırlar :
«Olagelmiş olagider». Bunlar söylenegelmiştir.
Siz bunu böyle yapagelmişsiniz. «Mecnun Leylâsını bulagehniştir».
Sürek f iille r in in d ilim ia d e b a ş k a ö r n e k le r i d e o lm u ş tu r .
gib i
(b k ?
f iilin d e n
§
39 2 ) ş im d ik i r a m a n
g e lm e k te d ir (kaç-a y o n - r
k ip i
^
yo n -rn a k
y a rd ım c ıs ı
kaç-ıyor}. A n a d o lu
m a k y a rd ım c ıs ıy la d a s ü r e k fiille r i v a r d ır
(Sen g id tk o .
Y ukarıda gördüğirmirz
ile
k u r u lm u ş
a ğ ır la r ın d a
b ir
kom uk,
s ü re k
koy­
Yemeği hazırlayahoyıoıhtr).
D. Yakla.şık FüUer:
413.
B unlar ise -e zarffiilleri üzerine yazm ak yardımcısı
getirilerek yapılmışlardır. Burada yazm ak Eski 'Rirkçedeki
yanılmak anlamı ile kullamimış olup Eski Osmanlıcadan beri
bu yaklaşık fiillerde görülür. Bunlar bugün istenmeyen bir
YAPIBİLGİSİ
493
oluş ve kılışın gerçekleşmesine ram ak kaldığını, az kalsın oluvereceğini anlatırlar ;
düşeyazmak
yikılayazm ak öleyazmak hoğulayazm ak kaçırayazmak gibi.
Yaklaşık fiiller yazı lehçemizde pek az kullanılır olmuş­
lardır :
«Şevkundan odlara tutuşup yanayazmışam».
Ayağı sürçtü, düşeyazdı. gibi.
E. Yan Tasvir Fiilleri :
414- Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 410) tasvir fiille­
rinde bir yarı yardımcı fiil zarffiil balinde bulunan önceki fiilin
oluşmasını tasvir eder. Bu tersine bir gelişme gibi görünür.
Çünkü aslında zarffiil önüne geldiği fiili açıklayan ve anla­
mını değiştiren bir kelime türüdür.
Gerçekten dilimizde tıpkı tasvir fiilleri kalıbında kurul­
muş olup tasvir fiili anlatım ı taşımayan, yani ikinci fiilin esas
anlam ında olan birleşiklere rastlanm akta (çıkagelmek alakoym ak), buna karşılık da -ip ulama zarffiilleri ile yapılmış
olup tasv ir fiili anlatım ı bağlamış olan birleşik fiillerimiz bu­
lunm aktadır, bkz § 366 yapıp durmak süıiip gitm ek apışıp
kalmak. B unlardan birinci takım ı eskiden kalma, ikinci takımı
ise yeni bir gelişme sayacağız. Dilimizde tek olarak kullanışı
daralan (bkz § 367) -e zarffiilleri burada da -ip zarffiillerine
yer vermektedir, diyeceğiz.
Birinci takım durum unda birleşikler Eski O sm anlıcada y a y g ın d ır;
sevinii gelmek koça komak kaça yöriimek ağlayu gitmek hteytı
varmak basa düçmek.
B unlara
yarı
tasvir
fiilleri
(verbe protodescriptif) diyoruz. Bu anlatım da
birleşikler Eski T ürkçede de yaygındır (oplayu legmek kılu alkmak).
494
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
Dilimizde daha yaygın y a n tasvir fiilleri -ip zarffiilleri
ile yapılmış koşma takım kalıbında gelişmiş bulunurlar, bkz §
366, 280 ;
kasıp kavurm ak atıp tutm ak sayıp dökmek
gidip gelmek gibi.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
SÖZDİZİMİ
Jfl5. Giriş kesiminde belirttiğimiz gibi (bkz S. 20) konuş­
mada kelimelerin sıralanm a ve bağlanmalarını bu s ö z d i ­
z i m i bölümünde inceleyeceğiz.
A. Anlatma :
Dilin tarifini yaparken söylediğimize göre de (bkz S. 9)
bir meram anlatm aya yarayan her sesli işaret dilden bir par­
çadır. K ullanışta tek başına basit haykırışlardan başlayarak
ünlemlerle, tek kelimelerle ve derece derece çok üyeli cümle­
lerle bir duygu, bir dilek, veya bir düşünce anlatırız :
Of ! Y azık! Yaşa! Vay canına! Yol kapalı.
Dün sizi aradım. Kuraklık sebebiyle kuyularda
su azaldı, gibi.
B unlar konuşan kimsenin kısaca bir meramını anlatan sözler­
dir. Onların her çeşidine d e y i ş (énoncé) deriz. Daha geniş
bir anlamda bir meramı, bir düşünceyi bildiren söze ise yeğ­
likle a n l a t m a adını veririz.
Deyiş, veya anlatm a adı ile andığımız söz birlikleri hepsi
aynı cinsten değildirler. B ir takımı bir duyguyu, bir dileği ba­
sitçe açıklayan ve çoğu zaman bir iki kelimelik ve ünlem nite­
liğinde deyişlerdir :
496
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Güzel! Kulak asma! Olmayor işte! Çok acıktım !
gibi.
Bunlara d u y u ş a n l a t m a l a r ı (expression affective) de­
riz. Bir takım söz birliklerinde ise düşünce bakim olur. Ora­
da birkaç kavram arasında m antıkça ilişki kurarak bir deyiş
tertipleriz ;
Kardeşim yarışm ayı kazandı. «Her kuşun eti
yenmez», gibi.
Bunlara da m a n t ı k ç a a n l a t m a l a r (expression logi­
que) adını veririz. (îeniş anlamı ile k o n u ş m a dabaçok
m antıkça anlatm alardan meydana gelir.
îşte özellikle bu açıdan söz birliklerini inceleyen gram er
bölümüne s ö z d i z i m i diyoruz.
B. Kelimelerin Öbeklenmesi:
416.
Sözü geliştirmek üzere kelimeler öbeklenirler, kav­
ram lar arasında derece derece ilişkiler meydana getirirler.
Böylece tek kavram dan anlatm aya doğru giderler. B unlara
k e l i m e ö b e k l e r i (groupe de m ot) diyoruz. Kimi kelime
öbekleri sadece kavram ları daba yakından belirtmeye y a ra r­
lar. Kelimelerin sınıflanm asında gördüğümüz gibi (bkz § 123)
dilde işleyişleri ayrı, bazan da aynı kelimeler birbirlerini be­
lirtm ek üzere yaklaşırlar. B ir adın öbürünü belirtmesi, adlara
sıfatların, sıfatlara ve fiillere zarfların gelmesi, adların ta k ı­
lar alması gibi ;
kuşun kanadı
doğru yol az tuzlu geç kalm ak
yardım için.
Bunlara b e l i r t m e ö b e k l e r i (groupe déterm inatif) de­
riz. Belirtme öbekleri bir yargı taşım adıklarından tek b aşları­
na tam bir anlatm a sayılmazlar.
B ir başka türlü öbeklenmede ise biraraya gelen kelimeler
bir yargı ta şırla r ve tam bir düşünce, dilek, veya duygu anla­
tırla r ;
M j/ u i / I M I
497
Turgut evde kaldı. Birkaç gün düşünmeliyim.
Hava çok güzel, gibi.
Bunlara da y a r g ı ö b e k l e r i (groupe propositionnel) adını
veririz. Bir yargı öbeği bir anlatmadır.
Belirtme öbeklerini yukarıda birleşik kelime yapımında
(bkz § 261 v.i. kızkuşu ileri sürmek v.b.) ve kelime sınıfların­
dan herbirinin işleyişlerini açıklarken yerlerinde (bkz § 290,
298 v.i. adtakımı, sıfattakım ı...) gösterdik. Bunlar özel kul­
lanışlar dışında deyiş teşkil etmemekle ve bu yönden sözdiziminin konusu dışında görünmekle beraber kelimeden söze doğ­
ru hazırlayıcı birlikler olarak bir üçüncü açıdan gözönüne alı­
nırlar. Kaldı ki dilimizde birleşik cümle yapısı da ençok bu
belirtme öbekleri kalıbında kurulm akta, yani birleşen cümle­
lerden biri öbürüne çoğu zaman b e l i r t e n olarak katılm ak­
tadır, bkz § 456, 468. Bu sebeple de belirtme öbekleri Türk­
çenin sözdiziminde bu yönden incelenmek üzere başlı başına
bir konu teşkil ederler.
I. Kısım
BELİRTME
ÖBEKLERİ
417.
Belirtme öbeklerinde bir kelime başka bir kelimenin
taşıdığı kavramı daha yakından belli etmek için kullanılmış­
tır. Buna göre her belirtme öbeğinde enaz biri b e l i r t e n
(déterm inant), biri b e l i r t i l e n (déterminé) olmak üzere
iki kelime bulunur :
odanın tavanı
dalgalı deniz pek yorgun
dönmek gibi.
geri
Burada tavan deniz yorgun dönmek kelimeleri başka kelimelerce belirtilmektedir. Onlan belirten oda dalgalı pek geri
kelimeleridir. Bir belirtme öbeğinde belirten b e l i r t i c i
t a m l a y a n (complément déterm inatif) adı ile de anılır.
T ü r k ç e n i n G r a m eri F : î 2
498
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Yapılarına göre 8 türlü belirtme öbeği ayırdederiz; 1. adtakımı, 2. sıfattakım ı, 3. zarf öbeği, 4. takı öbeği, 5. çekim
öbeği, 6. bağlam öbeği, 7. yanaşma takım ı,8. katma öbekler.
I. ApTAKIMLARI
418.
Ad bölümünde a d t a k ı m ı m ve türlerini anlatm ış­
tık, bkz § 290 geminin direği çocuk çorabı. Kelime yapımı
bahsinde de adtakım ı kalıbında birleşikleri gösterdik, bkz §
264 işin kötüsü katırtırnağı. Adtakımı dilimizin sözdizimin­
de de gerek basit belirtme öbeği şeklinde, gerekse birleşik
cümle kuruluşunda geniş bir işleyişe sahiptir. Burada belirtme
öbeği olarak adtakımının cümle yapısındaki yerini ve onun
birleşik cümle kuruluşundaki işleyişini anlatacağız.
Belirtme öbeği olarak bir adtakımı belli haller dışında
daima bir ad hükmündedir. K atkı alanın, yani belirtilenin söz
içinde yerine göre derece derece daha belirtilmiş, dolayısıyla
daralmış anlamını taşır. Çeşitleriyle ;
odanın tavam oda tavanı yatak odasının tavanı
gibi.
Bu sıfatla belirli adtakımı bir adm cümlede alabileceği bütün
işleyişleri alır ;
Kapıcının oğlu götürecek. Kapıcının oğlunu be­
ğeniyorum. Bu genç kapıcının oğludur. M ek­
tubu kapıcının oğlu ile gönderin, gibi.
Bir cinsten bir türün adı olmak niteliği taşıyan belirsiz adtakımı ise öncelikle cümlede her basit adın yerini almak istidadındadır ;
Bahçe kapısı açık kalmış. Bahçe kapısını kapa­
malısın. Babam bahçe kapısında bekleyordu.
Bura eskiden bahçe kapısıydı, gibi.
SÖZDİZİMİ
499
N ihayet zincirleme adtakım lan da cümlede bir adın türlü iş­
leyişlerini alırlar :
Nadir Bey Alinin amcasının oğludur. «Kâtibin
kâtibinin kâtibi Abdurrahman!». M utfak pence­
resinin camım kırdık. Millet Meclisi Başkanlık
Divanı karar vermiş, gibi.
Y ukarıda gördüğümüz gibi zincirleme adtakımlarında kimin
hali eki yer yer düşer, bkz § 295 :
Oda(nın) kapısının kilidini kırdık
gibi.
Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 359 v.i.) yatık fiil­
ler bir tamamlanm amış yargının yüklemi olduklarında yalın,
veya çekim ve iyelik ekleri almış olarak birleşik cümlenin ku­
ruluşuna yararlar. Bunlardan ad ve zamir işleyişinde olanlar
kim, veya kimin halinde bir katılan i.şleyişine geçer, yüklemi
olduğu cümleyi de bir isimmiş gibi katılan işleyişine sokar
ve başcümlenin ad niteliğinde bir üyesi ile bir adtakımı ku­
rar. Adfiil olanlarla, bkz a d f i i l b e l i r t m e c ü m l e s i
§ 472:
H erkesi rahatsız etmenin manası yok. İşi ge­
ciktirm enin sebebini anlatacağım. Bizimle bir­
likte çalışması şartlarını konuşacağız. «Durdu­
ğunun aslı vardı». Gelişinizin çok faydasını gör­
dük. gibi.
Zamir olanlarla, bkz z çim i r s i s ı f a t f i i l
475 :
c ü m l es i §
«Yari güzel olanın, aklı başta ne gezer». «Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlar». Geçende ge­
tirdiğim in kokusu vardı. O mağazadan alacağı­
nın hesabını pe.şin ver. «Görmemişin oğlu ol­
m uş, çekmiş çükünü koparmış», gibi.
-%mUr
500
TÜRKÇENİN GRAMERİ
II. SIFATTAKIMLARI
419.
Sıfat bölümünde sıfattakım ını ve çeşitlerini anlattık,
bkz § 298 soğuk su hu tarla üç oda. Kelime yapımı bahsin­
de de sıfattakım ı kalıbında birleşikleri gösterdik, bkz § 268
alabahk sondurak. Sıfattakım ı gerek basit belirtme öbeği şek­
linde, gerekse birleşik cümle kuruluşunda dilimizin sözdizimin­
de de geniş bir yer alır. Burada sıfattakım ının cümle yapısın­
da ve birleşik cümle kuruluşundaki işleyişlerini göstereceğiz.
Belirtme öbeği olarak sıfattakım ı da belli haller dışında
bir ad hükmündedir. Bir adın bir vasıflayan, veya belirleyen
tarafından belirtilmiş, dolayısıyla daraltılm ış anlamım taşır.
Çeşitlerine göre :
Sarı tavuk
hu kadın kaç kilo
koltuk gibi.
her çocuk
üç
Bu nitelikle sıfattakım ı da bir adın cümlede alabileceği bütün
işleyişleri alır. Şu farkla ki bu cümle üyesi yerini aldığı basit
adm daha çok belirli bir türü anlamını taşır :
Kara kedi doğurmuş.
O kitabı okuyacağım.
«Hangi dağda kurt Öldüf» Bu başka arabadır.
Yarın ikinci kata ba.şlayacağtz.
Bunun gibi sıfattakım lanyla yapılmış adtakım ları da cümlede
tek ad gibi türlü işleyişlerde görülürler :
«îyi günümün dostu, kötü günüm geçti gel».
Adam beş çocuk babasıymış. Bahamın her sözü
aklımda. «Bu kızın nişanlısı şanlıdır». Evin şı­
m arık çocuğunu bilirim. O hanımın birinci ko­
casıyla tanışm ıştık, gibi.
Üç üyeli sıfattakım ları da aynı tarzda kullanılırlar. Sıfattakınm a gelen sıfatlarla :
SÖZDİZİMİ
501
«Bir fazla tabak sofrayı bir dağ gibi ezdi». «Bir
başka ferah, ba.şka letafet var içinde». Güzel bir
sofra kurm uştum . Yeni siyah elbiseni gey. iki
eski dost gibi konuşuyorlardı.
Sıfattakım larını bir ada sıfat yaparak ;
«Bir dirhem et bin ayıp örter». Ne biçim arka­
daşlıktır bu? Orta boy çiviler getirdim. Küçük
ölçüde oyunu biz de severiz, gibi.
A dtakım larını sıfat olarak bir ada getirip ;
Sözünün .sahibi adam böyle yapmaz. Gözümün
nuru oğlum! İçler acısı çocuk gene geldi. O
baş belâsı işi hâlâ bitiremedim, gibi.
420.
Y atık fiillerden sıfat işleyişinde olanlar bir içcümle­
nin yüklemi olduklarında o cümleyi olduğu gibi sıfat işleyişine
sokarlar ve onu esas cümlenin ad niteliğindeki bir üyesine sı­
fa t yaparlar. Böylece sıfat cümleleri dediğimiz çeşitli birleşik
cümleler kurarlar Bunlar genellikle sıfat işleyişinde s ı f a t f i i l c ü m l e l e r i olup üç zamana göre çeşitlenirler, bkz
s ı f a t s ı s ı f a t f i i l c ü m l e s i § 474.
Geçmiş sıfatfiillerinden (bkz § 362) -miş sıfatfiilleri ek
almaksızın, -dik sıfatfiilleri ise yalnız iyelik ekleri almış ola­
rak içcümleye yüklem olurlar :
İyi gün görmüş aileler yoksul olmuştu. Köyce
seçilmiş bir temsilci gönderdik. «Diktiğin fidan­
lar m eyveyle doldu». Ankarada oturduğum evi
sattılar. «Güvendiğimiz dağlara kar yağdı».
Şimdiki zaman sıfatfiilleri (bkz § 263) hepsi ek almaksızın
kullanılırlar :
«Ürüyen köpek ısırmaz». Karşımıza çıkan güç­
lükleri yeneceğiz.
Halden anlar dostu nerede
bulayım. Bu sonu gelmez tartışmadan vazgeç.
502
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Gururunu okşayıcı sözler söyledim.
önleyici tedbir lâzım.
Tehlikeyi
Gelecek sıfatfiilleri (bkz § 264) -ecek ekiyle yapılırlar ve hem
ek almaksızın, hem de iyelik ekleri alarak kullanılırlar :
«Adam olacak çocuk kakasından bellidir». «Hacı
olmayacak hacıyı deve üstünde yılan sokar». Dö­
neceğin günü telgrafla bildir. Vereceğim karar
kesin olacak, gibi.
III. ZARF ÖBEKLERİ
421.
Zarf bölümünde z a r f ö b e k l e r i n e (groupe adverbial) değinmiştik, bkz § 322 yalnız yaşamak pek çirkin.
Kelime yapımı bahsinde de zarf öbeği kalıbında isim ve fiil
tabanlarını gösterdik, bkz § 270, 274 karşı koym ak ilkönce.
Z arf öbekleri de bir üçüncü mühim belirtme öbeği olarak Türkçenin sözdiziminde gerek basit belirtme öbeği niteliği ile, ge­
rekse birleşik cümle kuruluşunda geniş yer alırlar. B urada on­
ların cümle ımsuru olarak ve birleşik cümle yapısında işleyiş­
lerini belirteceğiz.
Z arf öbekleri yapıldıkları kelime türüne göre cümlede iki
çeşit kelimenin yerini alabilirler, fiillerin ve sıfatların. Bu zarf
öbeklerinde zarfların her çeşidine rastlanabilir. Kimi zarflar
sıfa ta da fiile de gelir, kimisi gelmez :
çok uygun az içm ek tabiî güzel gevşek tutm ak
geri kalm ak erken kalkm ak hepten pasaklı hiç
sebepsiz bilerek yapmak.
Sıfat niteliğinde olan zarf öbekleri cümlede bir sıfatın
alabileceği bütün işleyişleri alır. Yani yüklem ismi olur ve
cümlenin türlü üyelerini teşkil eden sıfattakım larına girerler ;
Dün hava pek güzeldi. Sen büsbütün çaresiz de­
ğilsin. A şırt sıcak günler geçti. A çık m avi ba­
SÖZDİZİMİ
503
danayı tercih ettim . Yarı karanlık odada oturu­
yordum. «Böyle kûteh ömr ile başındaki sevdaya
bax».
Fiil niteliğinde zarf öbekleri ise cümlede bir fiil işleyişin­
de olurlar ; Yani ilkin çekimli fiil olarak cümlenin yüklemini
meydana getirirler :
«Eğri oturalım, doğru konuşalım». «Geç olsun
da güç olmasın». îşler yavaş gidiyor. Pazar
akşam ı sizi m utlaka bekleyeceğiz.
Sonra adfiil ve sıfatfiil olarak onların işleyişlerinde görülür­
ler, bkz § 418, 419 ;
«Erken kalkan yol alır». Babacan oldukça ta­
nınm ış firm adır. Peşin ödenecek parayı bulu­
rum. Bol yemenin sonu gelmez, gibi.
422.
Sıfat niteliğinde zarf öbekleri yeniden bir sıfata, ve­
ya fiile zarf olarak üç üyeli öbekler meydana getirirler. Bu
takdirde bunlar.-da ilkin cümlede bir sıfatın işleyişlerini alır­
lar ;
Bu işe pek az heveslisiniz. Daha koyu renk kra­
vat takmadı. «Değildir öyle pek üstad şair, gerçi
amma k i ...»
Sonra fiil hükmünde üçlü zarf öbekleri de çekimli fiil, adfiil
ve sıfatfiil olurlar ;
Onlar çok ileride oturuyorlar. Fazla geç kalma­
yın. Bunu size yarı şaka söylemiştim. En arka­
da kaJan sensın. Problemi ilk önce çözecek öğ­
renciye on numara, gibi.
Y atık fiillerden zarf işleyişinde olanlar, yani zarffiiller
ise dilimizin sözdiziminde çok geniş bir işleyişe sahiptirler.
Bunlar bir içcümlenin yüklemi olduklarında o cümleyi olduğu
gibi zarf işleyişine sokarlar ve onu esas cümlenin zarf niteli­
50 4
TÜRKÇENİN GRAMERİ
ğindeki bir üyesi yerine geçirirler. Bu birleşik cümleler de di­
limizde çok çeşitli olan zarffiillere göre adlandırdığımız z a r f f i i l c ü m l e l e r i dir, bkz § 477.
Aşağıda etraflıca göreceğimiz gibi (bkz § 478) başcümle
fiiline zarf olan bu zarffiil bazan iki cümle arasında bir y a n y a n a l ı k (coordination) ilişkisi kurar ( gidip gelmek görse
de aldırmamak) :
Arabadan inip mağazaya girdiler. Hava açsa
da bugün gidemeyeceğiz.
«îte dalaşmaktansa
çalıyı dolaş». Okulu bitirdiği gibi işe de girdi.
Kimi zarffiiller de yüklemi oldukları içcümleyle esas cümle
arasında bir a l t a l t a l ı k (subordination) ilişkisi kurarlar,
bkz § 480 konuşarak yürüm ek düşündükçe üzülm ek görmüş
gibi anlatmak. Bunlar daha çok çeşitlidir :
«Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak».
Eve döner dönmez bana telefon etsin. Yalnız
kaldığından çok yoruluyor. Kardeşimi görmek
için Balıkesire gideceğim. «Gökte ararken yerde
buldum.»
IV. TAKI ÖBEKLERİ
423.
Takı bölümünde t a k ı ö b e k l e r i n i gösterdik (bkz
§ 333 v.i araba ile hasta gibi) ve birleşim bahsinde takı öbek­
leri kalıbında birleşikleri tanıttık, bkz § 271 yüze karşı göz
önünde. Takı öbekleri söziçinde sıfat ve zarf hükmündedirler.
Bu sebeple sıfatların ve zarfların bütün işleyişlerini alırlar.
Ancak bunlar önceki üç belirtme öbeğinden farklı olarak k a r­
m aşık cümle kurulu.şuna yaram azlar.
Sıfat olarak yüklem ismi olurlar ve sıfattak ım lan teşkil
ederek cümlenin ad niteliğinde her üyesinin yerini alırlar :
SÖZDİZİMİ
505
Maşallah, arslan gibisin. Sıtm aya karşı ilâç
kinindir. «Kitaba el basarım, senden ba.şka ya­
rim yok».
Kapı önünde münakaşayı sevmem
gibi.
Takı öbekleri dabaçok zarf olarak kullanılırlar. Bu sıfatla da
fiillere ve sıfatlara gelirler. Sıfatlarla yaptıkları üçlü sıfattakımları cümlede türlü işleyişlerde görülür :
Fransızlar «Türk gibi kuvvetli» derler. Yarın
bayram dolayısıyla kapalıyız. Kanuna göre so­
rumlu yönetici hiç görünmedi. Bu kapı kadar
büyük tabloyu nereye asacaksın? gibi.
Fiillere gelerek de yakından belirtilmiş yüklem olurlar ;
Kızlar geleneğe göre g ey inmişler di.
beri öksürüyorum.
Sabahtan
Bunlar yatık fiillere de gelirler :
Yeğenin için ayırdığım fidanlar yeşerdi, öğleden
sonra gitm en faydasız. Kıskançlık yüzünden bo­
zuşan nişanlılar barışmışlar. Sabaha değin dön­
meyince merak ettik, gibi.
Takı öbekleri gerçi bir içcümleye yüklem olan yatık fiil­
ler gibi karmaşık cümle kurmak işleyişine sahip değildirler. Fa­
kat takıların yatık fiillere gelerek yaptıkları birleşikler onları
çeşitlendirir. Bunlar bir türlü birleşik yatık fiiller, genellikle
zarffiiller teşkil ederler ;
bilmekle (ile) bilmesine rağmen bilmiş gibi bil­
diği halde bildiği için bilmezden önce bileceği
zaman bilinceye kadar v.b.
Bunları yukarıda zarffiiller bölümünde anlatımlarına göre
vermiştik, bkz g 365 v.i. Burada bazılarını toplu olarak göster­
miş oluyoruz :
506
TÜRKÇENİN GRAMERİ
«Bir lâhzada bir panaur açılmış gibi yazdan,
bestenin engin sesi yükseldi Boğazdan. «El
öpmekle dudak aşınmaz». Ayrılacağı zaman
görsün. Bunu bildiğim için karışmadım.
davranıncaya kadar iş bitti, gibi.
Bir
etek
beni
Sen
V. ÇEKİM ÖBEKLERİ
424.
Birleşik isim tabanlarında (bkz § 272 dilekolay
soldasıfır) ve birleşik fiil tabanlarında (bkz § 275 baş kal­
dırmak dile düşmeli) ç e k i m ö b e ğ i kalıbında birleşik ke­
limeleri göstermiştik. Onlar bu öbeklerin lügat anlamı kazan­
mış örnekleridir. Aslında söziçinde çekim halindeki bütün cüm­
le üyeleri zarf öbeklerinin oluşmasına benzer şekilde öbekleşme istidadı gösterirler. Öyle ki bunlar zarf öbekleri gibi kav­
ram ları belirtmeye, farklılaştırm aya y a ra rla r ve dilimizde on­
lara paralel bir işleyişe sahip bulunurlar. B unlara ç e k i m
ö b e ğ i (groupe de déclinaison) deriz :
yer sarsılmak sözü bitirm ek havaya bakmak
kırda yatm ak yoldan gelmek insana alışkın
«Mahalleye M evkuf» ağırlıkta eşit omuzundan
yaralı gibi.
Görülüyor ki bunlar da zarf öbekleri gibi iki türlü yapılışta­
dırlar. Çekim halinde isimlerin sıfatlara (bazan da adlara)
gelmesiyle isim ve onların fiillere gelmesiyle fiil niteliğinde
olurlar. Öncekilere i s i m ö b e k l e r i (groupe nom inal), son­
rakilere f i i l ö b e k l e r i (groupe verbal) diyeceğiz.
A . İsim Öbekleri :
42s. İsim işleyişinde çekim öbeklerinden bir türlüsü
kime, kimde, kimden hallerinde adlardan sonra sıfa tla r geti­
rerek yapılır. B unlar bazan da iyelik ekleri almış olarak zarf
ve sıfat işleyişinde görülürler :
S Ö Z D İZ İM İ
o biraz oyuna
yor. H aftada
adamdı, «için
hadan».
507
düşkündür, işine hakim görünü­
bir yoklayorum. A tıcılıkta eşsiz
dostlar cabadan. Hovardayız ba­
Sıcaktan şikâyetçi değilim.
Aynı kalıpta adlardan sonra adlar getirerek yapılmış öbekler
ise dabaçok ad olurlar :
Kışa hazırlık yapıyoruz. Onu çocuklara yardım
için gönderdim. Saygıda ku.surumuz yok. Evde
bekçi kim kalıyor? «Gâvurdan dost, domuzdan
post». Akrabasından kötülük gördü.
Bir de bu kelime sırasının tersi görünüşünde belirtme
öbekleri vardır ki bunları da çekim öbekleri saymak gerektir ;
baş açık gözler yaşlı yürek taş söz milletin
namlu havaya parmak tetikte sağlık Allahtan.
Bunlar yargı öbeği tertibindedirler. Ancak zarf ve sıfat ola­
rak kullanışları da yaygın olup çoğu zaman belirtme öbeği ni­
teliği gösterirler. Öyle ki bazıları öncekilerle aynı yerde kulla­
nılabilir :
Elde silâh odaya girmişler. )< Silâh elde odaya
girmişler.
Sonrakilerin özellikleri sıfat, veya ad olan belirtenin sona gel­
mesidir. Belirten bir sıfat veya kim balinde bir ad olabilir :
Baş açık yağmurda dolaşma. Sinan baha hır
kardeşimdir. Para peşin on bin isteyor. Beniz
kül karşıma dikildi.
F ak at bu belirteni sona gelen çekim öbekleri dabaçok be­
lirten olan adın çekim ekleri alması iie oluşurlar :
Nadas Y usufun anlaştık. Paralar cebe savuştu­
lar. A ya k üzengide seslendi. Çarıklar ağadan
yanaşma oldum. «Ekm ek elden, su gölden» yaşayorsun.
508
Bir
bkz
mış
rek
TÜRKÇENİN GRAMERİ
türlü sıfat takımı saydığımız birleşikler de bu tertiptedir,
§ 269 gözü açık ayağı oğurlu canı tez. Bu iyelik eki al­
adlara gelen sıfatlar yerine çekim hallerinde adlar getire­
de isim öbekleri kurarız :
«Eli işte, akit oynaşta». Cephesi caddeye bir ev­
dir. Malzemesi ustadan olmak şartıyla. «Derisi
senin, kemiği benim». Parası karısından bir
apartman yaptı. «Günahı boynuna» o söylemiş.
Nihayet kimden-kime halleriyle yapılan isim öbekleri de
çok kullanılır :
Ekm ekçiyle haftadan haftaya hesablaşırım. «Ka­
leden kaleye şahin uçurdum». Babadan oğula
kalan bir m eraktır. Evinden çarşıya çıkm az ol­
dun. Başından sonuna yalan.
B. Fül ÖbeUeri;
Jf26. Yukarıda çekim öbeği
terirken fiil öbekleri ve çeşitleri
duk, bkz § 275 hava bozmak
Bunlar cümlede aldıkları çekim
ve isimlemenin fiile yaklaşması,
dürler.
kalıbında birleşik fiilleri gös­
hakkında bir fik ir vermiş ol­
göz yum m ak yolda kalmak.
halleriyle kimsenin, nesnenin
onunla öbekleşmesi m ahsulü­
Cümlede kimsenin fiille Öbekleşmesi ençok t e k k i ş i l i
fiillerde görülür ki bunların da birtakım ı birleşik kelime ni­
teliği taşır, bkz § 275 kar yağm ak gün doğmak. Dahaçok ge­
çişsiz fiiller kimse ile öbekleşirler :
Yağm ur yüzünden oyun kaldı. Ekim de okullar
açılacak. O tarihte harp başlamıştı. «Felekler
yandı ahımdan, muradım şem ’i yanmaz mı»?
Ancak kimse bir iyelik eki almış olarak fiille daha ge­
niş Ölçüde öhekleşme istidadı gösteril? (yü zü gülm ek kolu
burkulm ak). Bunlar ister belirtme öbeği halinde olsun, ister
SÖ Z D İZ İM İ
509
birleşik fiil tabam anlamı bağlamış bulunsun çekimde fiil tek
kişili kalır ve adın taşıdığı iyelik eki çekime tabi olarak öbek
bir iççekim işlekliği kazanır (canı acıdım değil, canım acıdı
v.b.) ;
«Nice yeğitlerin beli büküldü». Keyfiniz kaçma­
sın. Çok canım sıkılıyor. «Baki kalur sahife-i
âlemde adımız».
Bu fiil öbeklerinden gelen birleşikler bazı anlamdaş ol­
dukları basit fiil tabanları yanında ç e v r i k f i i l anlatımı
taşırlar ;
A cıktım X Karnım acıktı. Gördüm X Gözüm
gördü, gibi.
427.
Cümlede nesnenin fiille öbekleşmesi ise ismin kim
ve kimi halleriyle olur. Her iki halde nesneyle öbekloşen fiil
geçişlidir. Adın kim halindeki belirsiz nesneyle öbekleşen fiil­
ler dilimizde daha yaygın ve birleşik fiil tabanları geliştirmeye
daha m üsaittir, bkz § 276 boyun eğmek can atm ak :
«Yeşilbaş ördek olsam, su içmem gölünüzden».
Şim di bol bol kitap okuyormuş. Sizden haber
bekleyecektik.
Yardımcı ve yarı yardımcı fiillerle yapılan birleşik fiil ta ­
banları da bu fiil öbeği kalıbındadırlar, bkz g 278 alay etmek
gelin olmak iş görmek ara vermek.
Adın kimi halindeki belirli nesneyle öbekleşen fiiller daha da­
ralm ış bir anlam kazanırlar :
«Ah ilen, vah ilen ömrü geçirdim». Ali erkenden
sobayı yakıyordu. «Tekkeyi bekleyen çorbayı
içer». «İti an, taşı hazırla», gibi.
Burada da belirli nesne olan ad iyelik ekleri almış olabilir. An­
cak bunlar fiilin çekiminden m üstakil olarak çekime uğraya­
bilirler ;
510
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Gereğini yapmalısınız. Ben borcumu ödedim.
Alacağınızı göndereceğim. «Atım ı bağladım ben
bir meşeye». «Aç gözünü, uyandır canını».
Cümlenin isimlemesi ile öbekleşen fiiller geçtikleri yer
yön bakımından belirtilmiş bir anlatım kazanırlar. Bunlar is­
min kime, kimde, kimden halleriyle olur ;
Babam beni çarşıya göndermişti. «Aya baktım,
ay ayaz». «Çelebiler haremlerde kışlasın». Dok­
toru evde bulacaksın. Am erika yerlileri Asyadan
gelmişler. «Ne olur olur, eşekten düşer ölür».
Bu öbeklerde çekim ekleri bir iyelik eki üzerine de gelmiş ola­
bilir. Bu iyelik ekleri de fiil çekiminden m üstakil olarak çeki­
lebilirler ;
Sofrada yerime oturmuşsun. Bu işçileri emrinize
vereceğim. «Kısmetinde olan kaşığında çıkar».
O dahaçok çiftliğinde kalıyor. Kardeşiniz işin­
den ayrılmış. «Aldırdım elimden gül yüzlü yari».
VI. BAĞLAM ÖBEKLERİ
428.
Birleşik isim tabanlarında (bkz § 273 ana baba
deli dolu) ve birleşik fiil tabanlarında (bkz § 280 satıp sav­
m ak gezmek tozm ak) koşma takım kalıbında birleşik kelime­
leri gösterdik. Bunlar iki kelimenin türlü ilişkilerle basitçe
yanyana gelip farklı bir kavram kazanması m ahsulüdür.
Aslında bunlar b a ğ l a m s t z b a ğ l a m ö b e k l e r i dir. Türkçede bağlam sınıfı eski olmakla beraber geç gelişmiş,
çünkü onun yerini isimlerde özel bir ton ile b a ğ l a m s ı z 11 k, fiillerde ise hem bağlamsızhk, hem de zengin bir zarffiüier sistemi tutm uştur, bkz § 340 eş dost çakar almaz Bakıp
gitti.
Yargı öbeklerini bağlam a işleyişleri biryana, bağlam lar
söziçinde aynı işleyişte iki, veya daha çok kelimeyi bağlaya­
SÖZDİZİMİ
511
rak b a ğ l a m ö b e k l e r i (groupe conjonctionnel) meydana
getirirler. Bağlam öbekleri de bir türlü belirtme öbeği olmakla
birlikte burada belirten ve belirtileni ayırdetmek çoğu zaman
mümkün değildir, öbeğin iki üyesi birbirlerini belirtirler, veya
eşit değerde öbekleşirler, denebilir (küçüğü büyüğü Kerem
ile A slı). Yargı öbeklerinde ise yanyana ve altalta ilişki kura­
bilirler, bkz § 339.
Bağlam alan bağlam öbekleri çok yaygın değildir ve he­
men daima aynı türden iki kelimeyi bağlamış bulunurlar. Bağ­
ladıkları kelimelerin cinsine göre nitelik alır ve türlü cümle
üyelerinin yerini tu ta rla r ;
«Maderlc peder olup behane, sevk etti kaza beni
cihane». Kapıyı ve pencereyi kapamıştım. Zen­
gin ama, cimri adamdır. Sen hasta değil, evham­
lısın. Ağır, hatta hareketsiz davranıyordu.
İkilenen bağlam larla da bir sıra bağlam öbekleri yapılır ;
Adam da, kadın da meraklıymışlar. «Hem ka­
deh, hem bade, hem bir şuh sakidir gönül». Ya
dört, ya beş kişi gelecekler, gibi.
Bağlam öbeklerinde de çekim ekleri kelimelerden birine, veya
her ikisine gelebilir ;
M ektubu ve zarfı hazırladım. X Mektup ve zarfı
hazırladım.
Bağlam öbeklerinin bazı donmuş örnekleri kısalmış yargı
öbeği halinde kullanılmaya m üsaittirler ve deyimler, atasözleri
olabilirler ;
«Acı ama gerçek». «Büyümüş de küçülmüş».
«Ne ana, ne baba». «Ya yardan, ya serden»
geçmek gerek. «Hem kel, hem fodul» kişidir.
Bağlamların daha geniş ölçüde yargı öbekleri arasında
kullanılmasını aşağıda göreceğiz, bkz § 461 v.i.
512
TÜRKÇENİN GRAM ERt
Jf29. Belirtme öbeği olarak bağlam öbekleri dilimizde ge­
niş ölçüde bağlamsız yapılmış görülürler. Bunları başlıca iki
sınıfta toplayabiliriz: 1. i k i l e m e l er, 2. k o ş m a t a ­
k ı m l a r . F akat aynı, zıt, veya ilişkili anlamda iki kelimeyi
bir araya getiren bu bağlamsız öbekler ancak bazan sözdizimi
öbekleri işleyişinde görülürler :
«Peynir ekm ek hazır yemek». Dar uzun bir
masamız vardı. Verimli, bakımsız bahçeler bun­
lar. Ciddî, sürekli çalı.ştık.
Bu bağlamsız öbekler dahaçok zaman içinde şekilce kalıp­
laşmış ve anlamca farklılaşm ış olarak dilin kelime çekimi ve
kelime yapımı vasıtaları arasına girm işlerdir. Bunlar kapsa­
dıkları kelimelerin anlamını berkitme, renklendirme, tasvir,
çeşitlendirme gibi özellikler kazanmış bulunurlar. Başlıcalarını
yerlerinde gösterdik, ikilemeler :
1. Yansılamalar: patpat zırt zırt harıl harıl kü tü r k ü ­
tür zangır zangır (§ 347).
2. Ünlemler; hayhay! vahvah! heyhey! pehpeh! (§ 343).
3. Berkitme sıfatları: iri iri kestaneler
sında süt bakır bakır» (§ 303).
«Yörük yayla­
4. Üleme sayı sıfatları : üçer üçer beşer beşer teker te­
ker (§ 308).
5. Berkitme zarfları: az az düzeltmek yavaş yavaş iler­
lemek va kit vakit huysuz adım adım izlemek (§ 326).
6. Hal zarffiilleri: döve döve söyletm ek bile bile suçlu
«Güle güle gidin», baka baka yazm ak (§ 367).
Koşma takım larsa aynı olmayan iki ses birliğinden oluş­
m uşlardır :
1.
Y ansılam alar: tantun zart zurt hapur küpür dangıl
dungul şangır .şungur (§ 347 v.i).
S Ö Z D İZ İM İ
513
2. Üleme sayı sıfatları: birer ikişer üçer beşer kırkar
ellişer (§ 308).
3. Hal zarffiilleri: düşe kalka ilerlemek itişe kakışa yalvara yakara (§ 367).
4. Koşma takım (birleşik isim) : karı koca kaba saba
öteki beriki er geç (§ 273).
5. Koşma takım (birleşik fiil) : sayıp dökmek gezip toz­
m ak yem ek içmek (§ 280).
6. Koşma takım (önses değişmesi) : ev mev at m at boş
moş az maz kesm ek m esm ek (§ 40).
VII. YANAŞMA TAKIMLARI
430. Hiç bir özel yapıbilgisi kalıbına bağlı olmaksızın bir
kelime, veya kelime öbeğinin söziçinde bir cümle üyesinden
sonra gelerek onu açıklamasına y a n a ş m a (apposition)
deriz. Çok defa y a n a ş a n (complément appositif) bir ad,
veya ad hükmünde bir belirtme öbeğidir ve cümlede açıkladığı
adla bir belirtme öbeği kurar. Buna y a n a ş m a t a k ı m ı
(groupe appositionnel) adını veririz. Bunlar görünüş ve kul­
lanışça çeşitlidir :
Selim, enişten dün beni aradı. Kâmil, o budala
söz dinlemez ki. «Ben geda sen şaha yar olmak
yok amma neyleyem». A hm et kulunu mahcup
etme, yarabbi. «Tabut, o m akberi seferber».
Sara Hanım, o bir kol çengi.
Bu tü rlü yanaşm a takım ı dilimizde oldukça seyrek kullanılır.
Çünkü onu karşılayan adtakım ı çeşitlerimiz vardır (bkz § 293
gönül bülbülü Sabri delisi).
1. San Öbekleri :
4SI. Buna karşılık s a n (titre) anlatan adların kişi ad­
larına yanaşm asıyla meydana gelen yanaşma takım ları çok
Tûrkçenin Grameri F : 33
514
r Ü R K c L N İN
G R A M ER İ
kullanılır. Bunlara s a n ö b e k l e r i (groupe de titre) adını
veririz. Eski Türkçeden beri ;
Oğuz Kayan Bars Beg Selcük Subaşı Süleyman
Paşa Turgut Reis Mihri Hatun Kasım Ağa gibi.
San olan ad genel bir nezaket adı olur, yahut kişinin ailedeki
ve topluluktaki orununu gösteren akrabalık, meslek ve rütbe
adlarından olabilir. Bunlarm kullanışta özel ve yaygın olan­
ları bulunur.
Türkân Hanım Sami Efendi Dursun Ağa Fat­
ma Kadın Haşan Onbaşı Bekir çavuş Y usuf
Hoca Sait Molla Nesrin Abla Yaşar Amca
Hayriye Yenge gibi.
Akrabalık adlarıyla yapılmış bazı san öbekleri geniş çevrede
k arakter gösterir tarzda benimsenir (Saim Ağabey Hatice
Nine). Bazıları da topluluk içinde ayrı bir orun gösterir olur :
Meryem A na K orkut A ta Galip Dede N afi Baba
A yşe Bacı gibi.
Eski Türkçede san öbeklerinde yanaşan ayrıksız sona gel­
diği halde (Köl Tegin Arslan Yabgu Çağrı Beg) sonradan
dilimize Farsça ve Arapça san öbekleriyle ters bir tertip de
girm iştir :
Sultan Alparslan Şeyh Sadreddin Kadı Burhaneddin E m ir Süleyman Şah İsmail gibi.
Bu yabancı örneklerin ve daha sonra Batı dillerinden gelen
benzerlerinin etkisiyle dilimize aksi tertipte san Öbekleri de
yerleşm iştir. Bu yüzden atasözü : «Ha A li Hoca, ha Hoca Ali».
Böylelikle bir yandan yabancı öbekler Türk kalıbına çevrilir­
ken (N adir Şah Musa Peygamber) bir yandan da Türkçe
san Öbekleri tersine çevrilm iştir (H ân A hm et Yüzbaşı İhsan).
Bu yoldan sonuç olarak Yeni Türkçede, özellikle meslek
adlarından gelen san öbeklerinde yabancı tertip ağır basm ış­
tır :
S Ö Z D İZ İM İ
515
Şehzade Mustafa Şeyhülislam Yahya Mimar Si­
nan Şair Nedim Mütercim Asım Muallim Naci
Damat Şerif Vali Reşit Binbaşı Tevfik Doktor
Rasim Profesör Vedat gibi.
Bununla beraber balk dili bunlardan bazılarını milli san
öbekleri kalıbına çevirmeye devam etmektedir ;
Adile Sultan Sefer Kaptan İhsan Yüzbaşı Süha
Doktor Safiye öğretm en gibi.
Kadın ve erkek için tek şekil olarak kullanılması teklif
edilen Bay ve Bayan nezaket adları anlatım, ve kullanış sıra­
sının yabancılığı sebepleriyle yadırganmış, itibar görmemiştir.
2. Ayama ve Soyadı Öbekleri :
JfS2. Sayı (unvan) ile lâğap (ayama), mahlâs ve künyeyi
karıştırm am alıdır. A y a m a (surnom) bir köyde ve kentte
aynı kişi adını taşıyanları ayırdetmek ihtiyacını karşılar. Ba­
zan da dikkate değer bir şöhretin ifadesi olur. Ayamalar ba­
baya, bazan anaya, aileye, kişinin koptuğu yere, mesleğine, va­
sıflarına, kusurlarına nispetle verilmiş bir ad olup kişi adıyla
adtakımı, veya sıfattakım ı halinde bir belirtme öbeği teşkil
ederler, bkz S 284 ;
Zeynelin Recep Ümmü Ablanın Emine Gökçeli
Haşan Balcı M ustafa Bacak Salih Çakır Ali
Yatmş Ahm et Babaç Mehmet gibi.
A yam alar erkenden, veya sonraki kuşaklarda -ler -yil -güler
ekleri, veya oğhç oyuKan kelimeleriyle uzatılarak a i l e a d ı ,
s o y a d ı olurlar, bkz S 282 :
Zcyneller Balcıgil
Çakır giller
bacoğulları.
Yavaşoğlu
Ba-
Bu aile adları da sonra a y a m a ö b e k l e r i (nom et sumom)
teşkil ederler ;
Nalbantların İsmail Balcıgüin Zeynep İmamgil-
516
T Ü R K Ç E N İN
G R A M ER İ
Îerin Kemal Taşçtoğlu Rasim Kadıoğullarından
Osman gibi.
Tarihi kişiler de halkça hep bu türlü adlandırılm ıştır :
A ksak Timür Yıldırım Bayezit Uzun Haşan
Sarı Selim Deli Petro.
Ayamalar ve aile adları tabiî soyadlandırlar ve kişi adıy­
la tabiî olarak ad ve sıfattakım ı halinde öbeklenirler. Bu öbek­
ler san öbeklerinin iki şekliyle de ilgili değildir, dolayısıyla
yanaşm a takımı da sayılmazlar.
Soyadı kanunumuz aile adını kanunlaştırırken Batı dilleri
örneğine uymuş ve tabiî kullanışa aykırı olarak ayamayı, do­
layısıyla aile adını kişi adından sonraya alm ıştır. Uygulama­
da köylülerimiz çoklukla bilinen lâğaplarını korum uşlar ve
nüfus kâğıtlarına geçirtmişlerdir. Şu var ki resmi kullanış te r­
sine olmuştur. Yani s o y a d ı ö b e ğ i (groupe de nom de fa ­
mille) bir yanaşma takımı kalıbına dönm üştür :
Mustafa Balcı Ali Karaca Mehmet Babaç
san Kuşgil A hm et Yavaşoğlu gibi.
İh ­
Şehirlerde de halk arasında durum azçok aynı olmuştur. An­
cak aydınlar çevresinde eski aile adları ve lâğaplar kaybol­
muş, dahaçok beğenilmemiş olduğundan soyadı olarak çok çe­
şitli kelimeler alınm ıştır. Bunlar arasında birçok da. g ö r ü n t ü
k e l i m eler vardır ki bir devir için psikolojik inceleme ko­
nusu olacaklardır :
3. Künye ve Mahlâs ;
4S3. Soyadlarının resmileşmesi dilimizde kişi adlarıyla il­
gili k ü n y e y i (nom patronymique) ve m a h l a s l a r ı kul­
lanıştan düşürm ektedir. Ancak tarihçe önemleri bakımından
onlan da bu arada tanıtm ayı yerinde buluyoruz.
Künye kişiyi baba adıyla tanıtan bir belirtme öbeğidir ki
bir sıfattakım ı hükmündedir : A li Oğlu Veli Mehmet kızı Gül­
SÖZDİZİMİ
517
süm. Buna kişinin doğum, veya hizmete giriş tarihi ile mem­
leketi, sanatı gibi bilgiler de ilâve edilir ve askerlikte, resmi
kayıtlarda kullanılır.
OsmanlI aydınları arasında Arapça künye kullananlar az
(îhni Kemal B inti Osman îbn-ür-Refik îhn-ül-Emin Ebu-zTiya), fakat Türkçeye daha yakın düşen Farsça künye kulla­
nanlar çok olmuştur :
A şık Paşa Zade Solak Zade Sünbül Zade Recaí
Zade Köprülü Zade, gibi.
Daha yeni zamanlarda şehirlileşen vakitli ailelerde Türkçe aile
adı bu kalıba dökülür olmuştu (Solak Oğlu > Yesarî Zade).
Mahlâs g ö b e k a d ı n dan (petit nom) sonra verilen, ve­
ya alınan bir ikinci kişi adıdır ki dahaçok lâğap sahibi olma­
yan şehirli halkta onun yerini tutar. Göbek adı zaten dede­
lerden gelen çoğu din ulularının adları olur da mahlâs onunla
bir yanaşma öbeği teşkil eder, onu belirtir, renklendirir ;
A hm et Cevdet Mehmet Emin A li Ekrem
tafa Kemal Fatıma Aliye.
Mus­
Bunlardan biri, öbürü, veya ikisi birden ç a ğ ı r m a
(prénom) olabilir, biri tanınm ayabilir de.
adı
Soyadı uygulanmazdan önce bir başka moda hüküm sür­
müş, aydınlar baba, veya koca adlarını mahlas yerinde, yahut
soyadı gibi kullanır olmuşlardır :
Halit Fahri Faruk N afiz Necip Fazıl
Edip Müfide Ferit Orhan Veli.
Halide
Bu ara Türkçüler Türkçe m ahlâslar da alıyorlardı
Gökalp Remzi Oğuz Cemal Gültekin).
(Ziya
Şiirde m a h l â s tan da burada bahsedelim. Bu şairin im­
zası gibi bir şey olmuştur. Halk şiirinde olsun, divan şiirinde
olsun son dörtlük, veya beyit içinde (özellikle koşma ve gazelde)
şairin mahlâsı geçer. Şiirde mahlâs çoğu zaman ayrı ve Arap-
51S
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ça bir yalın adtan nispet ekiyle yapılmış bir sıfa ttır ; Nesimi
Avnı (Fatih Sultan Mehmet) Fuzulî Nailî Nabî Ruhsatı gibi.
Bununla beraber halk şairleri dahaçok kişi adlarını, lâğaplanqı, aile adlarını, sanlarını mahlâs olarak kullanm ışlardır
(Veysel Dertli Dadaloğlu A şık Ömer Kaygusuz Abdal v.h .).
Divan şairleri de bir ölçüde farklı m ahlâslar almışlar, veya
mevcut mahlâslarını şiirde de kullanmışlardır (B aki Fchirn
Nedim Galip Kemal).
Yanaşma takım ları ve genellikle benzerleri ad hükm ünde­
dirler. Bu sıfatla çekimlenirler, başka belirtme öbeklerine gi­
rerler ve cümlede adların aldığı bütün işleyişlerde görülürler.
VIII. KATMA ÖBEKLER
433 ek. Ünlemlerin çoğu zaman başlı başına bir deyiş hük­
münde olduklarını gördük, bkz >; 342. Ü n l e m ö b e k l e r i
(bkz Ş; 104) de böyledir. Cümlenin esas unsurlarından biri ol­
maksızın cümleye katılabilirler (B e kardeşim, sem beni orada
bekleyecektin). Öbür yandan saplama cümleler gibi s a p l a ­
m a ö b e k l e r i de (bkz § 104, 113) cümlenin olağan yapısı­
na girmeksizin açıklayıcı bir işleyişle cümleye katılabilirler :
Ortaklar hepsi (ben hariç) im zayı basmışlar, gibi. Bunlara
k a t m a ö b e k l e r (groupe accessoire) adım veririz.
1. Ünlem Öbekleri :
Ü n l e m ö b e k l e r i (groupe interjectif) asıl ünlemler­
le kurulmuş, veya çağrı halinde adlar ve belirtme öbeklerin­
den meydana gelmiş olurlar ve çok defa bir ü n l e n e n i kap­
sarlar (apostrophé). Kuralca ünlem önce gelir. Bu asıl ünlem
ise çoğu zaman bir soruşturm a ünlemi olur ;
Hey M ustafa! Bre kurnaz! Haydi kızım ! H işt
boyacı! Ey Allahım ! A he Y u su f! Oğlum Se­
lim! Sevgili N ilüfer! Basımın bahtı yarim ! L âf
ebesi! Deli dana! gibi.
SÖ Z D İZ İM İ
519
ünlem öbekleri çoğu zaman öbür ünlemler gibi cümlenin başı­
na katılırlar :
Haydi evlâdım, bu işi bitir elim. A budala, o sı­
rasını sana verir mi? Vay maskara, böylesini sen
becerirsin. Cırcır böceği, sen çok oldun artık.
«Ahmet, pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım».
gibi.
Bununla birlikte ünlemler bu öbeklerde sona da gelebilirler
ve ünlem öbekleri saplama öbekleri gibi cümlenin içinde ve so­
nunda da görülürler :
Bu iş sana m ı kaldı, be oğlum? «Niçün ağlar­
sın, bülbül hey» ? Bir de, a münasebetsiz, sitem ­
ler gönderme bari. Çizmeden dışarı çıkıyorsun,
arkadaş ha! gibi.
2. Saplama Öbekleri :
S a p l a m a ö b e k l e r i , yukarıda değindiğimiz gibi, y ar­
gı öbeği teşkil etmeyen türlü kelime öbeklerinden meydana
gelir ve yapısına girmeksizin cümlenin tümüne, veya bir un­
suruna açıklayıcı, hatırlatıcı bir anlam katarlar. Cümlenin
içerisinde, başında, veya sonunda yer alabilirler. Bunlar cüm­
le içinde parantez, yada iki virgül arasına alınmış, başında ve
sonunda ise virgülle ayrılmış görünürler, bkz g 104, 113 :
Sultan Cem (Fatihin oğlu) Papa Alexandre
Borgia tarafından zehirletilerek ölmüştür. Y e ­
şilköy (eski A yastefanos) andlaşmasım imzala­
m ıştık. Söz aramızda, ben Dündarla karısını ba­
rıştırdım. Biz bütün kira borcumuzu ödedik,
düne kadar, gibi.
520
T Ü R K Ç E N İN
GRAM ERİ
n . Kısım
YARGI
ÖBEKLERİ
434. Yukarıda kelime öbeklerini sınıflarken y a r g ı
ö h e k i e r i m de tarif ettik, bkz § 416. Yine orada belirttiği­
miz gibi kelimeler bir yargı ifade etmek üzere öbekleşirler,
ama hiç öbekleşmeden bir tek kelime de bazan bir söyleyiş,
dolayısıyla bir yargı olabilir (Güzel! Olur! K arışm a!). A n­
cak bir maksadı azçok genişçe anlatm ak için birkaç kelimeyi
aralarında ilgi kurarak bir yargı öbeği halinde biraraya getir­
memiz gerekli olur. Geniş ölçüde söz yargı öbeklerinden mey­
dana gelir.
Bu yargı öbeklerinin yukarıda incelediğimiz belirtm e öbek­
lerinden farkı sadece kavram ları
istenen, duyulan ve
düşünüleni anlatm alarıdır : Zeynep karşılasın. Ben bekleye­
ceğim. Şartlar elverişlidir.
1. Yargı;
Bir yargı öbeği halindeki anlatışa y a r g ı (proposition)
adım veriyoruz. Her yargı enazından esaslı olan iki kavram ı
kapsar : 1. Yargının yüklediği kılış, oluş ve vasfı, 2. Kılan,
olan, vasıflanan kişi, veya şeyi. Yargının yüklediği y ü k l e m
(prédicat) adını alır. Bu ya bir fiil, veya cevher fiili ekleri, bir
yardımcı fiil almış bir isim olur. Y ukarıda karşılasın, bekle­
yeceğim. elverişlidir, kelimeleri yüklem olurlar. Y argının yük­
lediğini alan kişi, veya şey ise k i m s e diye anılır ve bir isim,
yada bir zamir olur. Buna y ü k a l a n (porteur) da deriz. Yu­
karıda Zeynep ben şartlar kelimeleri kimse olurlar. Ancak
bazı hallerde kimse bilinmez, veya gereksiz olur (cam kırıldı.
Oraya gidildi), bkz § 453.
Yüklemi bir fiil olan yargıya f i i l y a r g ı s ı (proposi­
tion verbale) deriz. Y ukarıda karşılasın bekleyeceğim kelime-
S Ö Z D İZ İM İ
521
leriyie biten yargılar fiil yargılarıdır. Çekimli fiiller kişi ekini
(fiil zamirini) çoğu zaman içlerinde ta.şıdıklarından yüklem
olduklarında aynı zamanda kimseyi ifade edebilirler ve bir
t e k ü y e l i y a r g ı (proposition monoreme) olurlar. Bu 1.
ve 2. kişilerde olur, 3. kişilerde olmaz, bir kimseyi gerektirir
(Vereceğim. Vereceksin, fakat Ahm et verecek). Yüklemi bir
isim olan yargıya ise i s i m y a r g ı s ı (proposition nomi­
nale) adını veririz. Yukarıda elverişlidir, kelimesiyle biten y ar­
gı bir isim yargısıdır. Bu kelime bir ad, sıfat, zamir, zarf v.b.
olabilir. Ona y ü k l e m i s m i (predicatif) deriz. Cevher fiili
de y ü k l e m f i i l i (verbe attributif) adım alır. 3. kişilerde
çoğu zaman cevher fiili eki kullanılmaz (şartlar elverişli).
2. Yarun Y a rg ı:
)S5. Bir yargı öbeğinde yüklem yukarıda gördüğümüz
gibi bir çekimli fiil, fakat çok zaman da bir yatık fiil olabilir :
Hastalığımın uzaması ... Alinin getirdiği ... Sen
görünmeyince
Bunlara b i t m e m i ş f i i l y a r g ı s ı (proposition infi­
nitive) deriz ve onları çeşitlerine göre adlandırırız: 1 . a d f i i l
y a r g ı s ı (proposition substantive), 2 . s ı f a t f i i l y a r ­
g ı s ı (proposition adjective), 3. z a r / / i İZ y a r g ı s ı (pro­
position adverbiale). Bitmemiş fiil yargıları tek başlarına tam
bir yargı ifade etmezler, ancak bir tam yargı öbeği içinde yer
aldıktan sonra tam yargı niteliği kazanırlar. Yatık fiillerin
bu işleyişini yukarıda etraflıca belirtmiştik, bkz § 359 v.i. :
Hastalığımın uzaması işlerimi aksattı.
Alinin
getirdiği tazı işe yaramadı. Sen görünmeyince
ben de erken döndüm, gibi.
Bunlara y a r ı m y a r g ı (quasi - proposition) adını veriyo­
ruz. Yarım yargılar dilimizde geniş ölçüde karmaşık cümle
kuruluşuna yararlar, bkz § 468.
Eski Türkçeden beri çekimli fiil sayılmakla beraber şart
ve t u t m a c a anlamı taşıdıkları ölçüde şart kipi ve onun
522
TÜRKÇENİN
GHAMERÍ
birleşikleri de yarım yargılar meydana getirirler (Bvn gör­
sem . ■. Yağmur dinerse
. Bu bal şart kavramının tabiatın­
dan gelir. Çünkü her ş a r t (protase) bir c e z a y ı (apodó­
se) , dolayısıyla her ş a r t l a y a n y a r g ı (proposition con­
ditionnante) bir ş a r t l a n m ı ş y a r g ı y ı (proposition con­
ditionnée) gerektirir ;
Ben görsem size haber verirdim. Yağm ur diner­
se yola çıkacağız, gibi.
Cevher fiilinin şart kipi ekleri ile kurulmuş isim yargısı
da böyledir :
Balık tazeyse (iki kilo gönder).
(o gelir), gibi.
Sen yorgunsan
Kullanışta her zaman ikinci bir yargıya bağlı kaldıkları
için yarım yargılara b a ğ l ı y a r g ı l a r (proposition dépen­
dante) deriz. Buna karşılık yukarıda gördüğümüz gibi başlı
başına bir anlatış meydana getiren yargı öbekleri b a ş ı n a
y a r g i l ar (proposition indépendante) adını alırlar. Anlamca
bağlı yargılardan da aşağıda bahsedeceğiz, bkz g 461.
3. Cümle :
436.
Kendi kendine yeten bir yargı bir c ü m l e sayılır.
Demek ki cümlenin temeli bir bağıntısız yargıdır. Yukarıda
gördüğümüz gibi aynı zamanda yükalanı içinde saklayan ve
yüklem olan çekimli bir fiil 1 . ve 2 . kişiler için tek başına bir
başına yargı, dolayısıyla bir cümle sayılabilir. Bu isim yargı­
lan için de böyledir :
İsteyin, Vereceğim. Göndermiştik. Beklem eliy­
diniz. Memnunum. Haklıydınız, gibi.
Bunlara t e k ü y e l i c il m l e (phrase monorème) deriz. 3.
kişilerde hemen daima, 1 . ve 2 . kişilerde de yerine göre yükalanm sözde yer alması gereklidir :
sö Z D iz iM i
523
Zehra hazırladı. Komşular topkınacaklarmış. O
düşünsün. Meyve ucuz. Babam çocukmuş. Biz
konuşacağız. Sen bilirsin, gibi.
Buna da i k i ü y e l i c ü m l e (phrase diréme) adını veririz.
Cümlede yükalanı k i m s e adıyla anarız.
Bu en basit şekliyle cümlenin tarifi yargı tarifinden ay­
rılmaz. Aslında bir yargının iki esas üyesi dışında üyeler al­
ması ve bunların belirtme öbekleri halinde görülmesi de onun
niteliğini değiştirmez. Bu sebeple iki terimden birinin öbürü
yerine kullanıldığı olur :
Ali pulluğu onaracak. Ben yarın ustaya söyle­
rim. Bahçenin duvarı çökmüş, gibi.
Cümre üyeleri her dilin sözdizimi yapısına göre yer alırlar.
Buna y a p ı l ı ş deriz.
Ancak cümle konuşan kimsenin kafasındaki bir düşünceyi
bütünüyle dinleyene aktarm a yeterliğinde bir söyleyiş birliği
olup bu sebeple genişletilmiş, daha başka üyeler almış bir yar­
gı öbeğidir. Bir tek yargıdan ibaret olabileceği gibi iki, üç ve
daha ziyade yargının birleşmesinden de meydana gelmiş bulu­
nabilir.
Bu bakımdan ilkin iki türlü cümle ayırdederiz: 1. B a s i t
c ü m l e (phrase simple) bir tek yargıdan ibaret ve bir tek
yüklemi olan cümledir, 2 . B i r l e ş i k c ü m l e (phrase com­
posée) birden fazla yargıdan meydana gelen bir söyleyiş top­
luluğudur.
I. D i l i m :
Basit Cümle
437.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, başka üyeler almış ol­
sun olmasın, iki üyeli başına yargı da bir basit cümle sayı­
lır. Ancak biz basit cümleyi dahaçok bütün üyeleriyle birlikte
tasavvur ve ta rif ederiz. Gerçekten bir düşünceyi bütünüyle
524
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
dinleyene aktarm a yeterliğinde bir söyleyiş birliği meydana
getirmek için bir yargıda esas saydığımız iki unsur, işlem ile
işleyen yetmez. En azından yargıya konu olanı, yargının za­
man ve mekân içindeki yerini belirtecek unsurlara ibtiyaç du­
yulur.
Bu ölçü içinde dinleyene göre cümlenin karşılayacağı so­
rular şunlardır: 1. olağan ne? 2. kılan kim? 3. kimi, neyi etkileyor? 4. kimle, neyle ilgili? 5. oluş bal ve şartları? Cüm­
lenin üyelerini bu soruların cevapları teşkil edecektir.
Sonra basit cümle, başına yargıya paralel olarak, yük­
lemi bir çekimli fiil, yada bir yüklem ismi olduğuna göre iki
türlü olacaktır: 1. f i i l c ü m l e s i (pbrase verbale) , 2. i s i m
c ü m l e s i (pbrase nominale). Basit cümlede göstereceğimiz
bu unsurları ve çeşitlerini birleşik cümlede de ayniyle bulaca­
ğız.
I. CÜMLENİN ÜYELERİ
Yukarıda yargıyı ve cümleyi ta rif ettik ve aralarında gö­
zettiğimiz anlam farkını belirttik, bkz § 434. Yargı bir m an­
tık terimidir. Burada bii’ yargı için gerekli olan iki kavram
esas alınmış, oradan bareket eden gram erciler de bunları cüm­
lenin t e m e l ü y e l e r i (terme essentiel), öbürlerini bep ta ­
mamlayıcı, t a m l a y ı c ı tümleç ? (complément) ve i k i n ­
c i l ü y e l e r (terme secondaire) saym ışlardır. Gerçekte cüm­
le üyeleri işleyişçe başınadırlar ve işleyişlerine göre adlandırılm alıdırlar.
T a m y a p ı l ı ş î ı (construction pleine) bir basit cüm­
lede 5 üye vardır: 1. yüklem, 2. kimse, 3. nesne, 4. isimleme,
5. zarflama. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi ber türlü cümle
bu üyelerin bepsini almaz.
A. Yüklem :
438.
Yüklemi yukarıda (bkz § 434) ta rif ettik. Yüklem
yargının, dolayısıyla cümlenin düğümlendiği kelimedir. Cüm­
S Ö Z D İZ İM İ
525
lenin cinsini de onun yapılışı belli eder. F i i l d e n y ü k l e m
(prédicat verbal) olduğuna göre fiil cümlesini (Hava açtı),
i s i m d e n y ü k l e m (prédicat nominal) olduğuna göre de
isim cümlesini (Hava güzel.) kurmaya yarar.
Çekimli fiillerin hepsi basit cümlede yüklem olurlar :
Orhan yarın köyden atı getirecek. Size orada
bir m ektup vermişler. «Tatlı dil yılanı deliğinden
çıkarır», gibi.
Türlü çekimli fiil öbekleri de (bkz § 424) basit cümlede yük­
lem olurlar ;
Suçlu sonradan mahkemede sözünü inkâr etti.
Biz akşam üzeri bir gezinti yapıyorduk. «Bar­
baros belki donanmayla seferden geliyor». Or­
dumuz on günde Yunanlıları denize dökmüştü.
Y ukarıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 435) çekimli fiillerden yal­
nız şa rt kipleri basit cümlede yer almazlar.
İsimden yüklem çoğu zaman bir sıfattır, fakat bütün isim
türlerinden de olur ;
Haşan dün duruşmada heyecanlıydı. Kardeşi
Adanada m emur olmuş. Şimdi muhtarınız kim ­
dir? Ben şimdilik aşağıdayım, gibi.
Bunun gibi isim hükmünde her belirtme öbeği de yüklem ola­
rak kullanılabilir ;
Osman Bey Cemilin dayısıdır. Zeynep şimdi ev
kadını olacak. A lış verişte fazla titizsiniz. «De­
niz kadın gibidir». İşler şöyle böyle.
B, Kimse :
439.
Yükalanı, gram er deyimiyle kimseyi de yukarıda ta ­
rif ettik. Kimse bir kişi, veya şey olabileceği gibi yalın bir
kavram da olur. Kimse cümlede kılanı ve olanı temsil eder.
m
526
T Ü R K Ç E N İN O R A M E R İ
Yukarıda gördüğümüz gibi kimse ister ayrı bir kelimeyle
ifade edilsin, ister yüklemin içindeki kişi eki (fiil zamiri) ile
belirtilsin cümlesinin ikinci üyesi sayılır (Ömer biliyor. Bili­
yorum, yahut Ben biliyorum). 1. ve 2. kişilerde kişi zamirinin
de kimse yerinde görülmesi berkitme sayılır ki yerine göre
gerekli olur :
Yarın siz konuşacaksınız (başkası değil). Bunu
ben söylemiştim (ilk defa). Sen haklıydın (o değil). gibi.
Basit cümlede kimse çoğu zaman kim halinde bir adtır.
Çoklu ve iyelik ekleri alabilir :
Durmuş yasın köydeki eınni onaracakmış. «Aşkun aldı benden beni». Moğollar 13. yüzyılda
Türk ülkelerini çiğnediler. Babası hastaymış.
Ancak isim türlerinden ad gibi kullanılan kelimeler de kimse
olurlar ;
«Esmer bugün ağlamış». «Kim yetiştirdi bu
güne servdcn balâ seni»? Seninki yarın dük­
kânı boşaltıyormuş.
«Zalimin rişte-i ikbalini
bir ah keser».
Bunun gibi isim hükmünde belirtme Öbekleri de kimse olarak
kullanılırlar :
Komşunun oğlu yakında askere gidiyor. «Kadı­
nın fendi erkeği yendi». «Keskin sirke küpüne
zarardır». Fazla titiz bu işe gelmez. Ömer Sey­
fe ttin genç öldü. Baba oğul yola çıktılar, gibi.
Cümlede kimse işleyişinde bulunan kelimeye genellikle
g r a m e r c e k i m s e deriz. Ancak birçok hallerde bu kelime
kökfiil anlamına göre doğrudan doğruya kılanı ve olanı tem1 etmez. A rada — bilinsin, bilinmesin^— asıl olan ve kılan bir
kimse vardır. İşte buna m a n t ı k ç a k i m s e adını veriyo­
ruz ;
SÖZDİZİMİ
527
Murat pulluğu (dem irciye) yaptırdı.
Pulluk
(demirci tarafından) yapıldı, gibi.
Fiil cümlesinde kimse yüklem olan fiilin çatısına göre çe­
şitlenir. Bunları çatıca uylaşma bahsinde göstereceğiz, bkz §
453.
C. Nesne :
4)0. Cümlede kimsenin, dolayısıyla yüklemin etkilediği
kişiyi, veya şeyi temsil eden kelimeye n e s n r. adını veririz.
(T urgut araba almış. A hm et evi satm ış). Nesne cümlenin
üçüncü üyesi sayılır.
Ancak nesne iki öncekiler gibi her cümlenin tabiî üyesi
değildir, tsim cümleleri yalnız vasıf, oluş ve durum bildiren
yargı öbekleri olduklarından nesne almazlar, bkz cevher fiili §
398 v.i. Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz S 350) bir var­
lık üzerinde etkisi olan fiiller olduğu gibi olmayan fiiller de
bulunduğu için, (geçişli ve geçişsiz fiiller), .sonrakiler yüklem
olduklarında fiil cümlesi nesne alamaz (B ekir sütü getirdi.
fakat Bekir geldi).
Yine yukarıda gördüğümüz gibi (bkz § 286) adlar cüm­
lede kimi ve kim halleriyle nesne olurlar (M ehmet tavuğu
kesti. Mehmet tavuk kesti). Bunlardan birincisi yüklemin
belli bir kişiyi, veya şeyi etkilediğini gösterir ve b e l i r l i
n e s n e (complément direct déterminé) adını
alır.İkincisiise
yüklemin belirtilmemiş bir kişi, veya şeyi etkilediğini anlatır
ve b e l i r s i z
n e s n e , (complément direct indéterminé)
adıyla anılır.
Genellikle adlar ve onları temsil eden kişi zamirleri nesne
olurlar. Ancak özlük adlar ve kişi zamirlerinin 1. ve 2. kişileri
anlamca belirli sayıldıklarından belirsiz nesne olmazlar. Baş­
kaca belirtilmiş adlar da böyledir, bkz § 289 :
«İt iti suvatta bulur». Yüzbaşın seni
çok sevi­
yor. Osman Paşa Plevneyi kahramanca savun-
528
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
du. Ben oyumu Murada vereceğim, fak at Ayşe
bize hediyeler göndermiş. Sen elbise yaptıracak­
tın. gibi,
îsim türlerinden ad gibi kullanılan başka kelimeler de nesne
olurlar :
Zehra her zaman doğruyu söyler. «Güzeli can­
dan severler». Ben yarını düşünmeliyim. Poh­
pohu bırakalım, gibi.
Burada da isim hükmünde belirtme öbekleri isimler yerine kul­
lanılır :
«Kurt dumanlı havayı sever». H üseyin imamın
kızını aldı. Ben pek fazlasını istcmeyordum.
Bekçi ondan sonrasını anlatm.adı.
Genellikle geçişli fiiller kimi ve kim hallerinde nesne
i s t e r (régit), deriz, (régir = i s t e m e k ) . B urada fiil i s ­
t e y e n (régissant), isim hali i s t e n e n (régime) diye anı­
lır, bkz takılarda istem § 334. Nesnenin yükleme göre bu hal­
lenmesine de İ s t e m deriz.
îstem yönünden o r t a d a f i i l lerden ve kime halinde
nesne isteyen fiillerden bahsettik, bkz § 350. Gerçekten az sa ­
yıda bazı fiiller anlamca geçişli olmakla beraber kime halini
isterler :
Hemşire hastaya bakıyor. Bu çocuğa kıym ayın.
Kaıfıyon bir ineğe çarptı. Çocuklar erkenden işe
haşladılar, gibi.
Buna da k i m e
adım veririz.
halli
nesne
(complément direct datif)
Dil tarihi boyunca bazı fiillerin istem değiştirdikleri de
görülür :
E. T.
A t-ıg mündi. X An. A i-ı bindi. X Y. T.
A t-a bindi, gibi.
S Ö Z D İZ İM İ
529
D. İsimleme :
441.
Cümlede yüklemin gerçekleşmesiyle ilgili kişileri ve
şeyleri gösteren adlara ve zamirlere i s i m l e m e (détermi­
nant nominal, complément indirect) deriz. Bu adlar ve zamir­
ler ençok yer yön hallerinde (kime, kimde, kimden), bir hayli
de dışçekim hallerinde bulunurlar :
Sen m ektubu postaya ilerdin mi?
Zaimoğlu
Çamhcada oturuyor.
Bunda yanh.şltk var.
«Edebi edepsizden öğren». Onlar yarın arabayla
gelecekler. Bence teklif uygundur, gibi.
Takı öbekleri de isimleme olarak çok kullanılır :
Onarım için ustayı göndereceğim. «Yalancının
m um u yatsıya kadar yanar». Senden ba.şka kimi
düşünebilirdim? Anneme göre dedesi çok zen­
ginmiş. Masa üstünde bir not bıraktım.
Y ukarıda verdiğimiz örnekler de gösteriyor ki bütün fiil
ve isim cümleleri isimleme alabilirler. İsim cümleleriyle ge­
çişsiz fiil cümleleri nesne almadıklarından bunlarda isimleme
cümlenin üçüncü üyesi durumundadır.
Bence teklif uygundur.
Zaimoğlu Çamhcada
oturuyor, gibi.
Ancak bu da her cümlenin tabiî üyesi değildir. Geçişli fiil cüm­
lelerinde ise isimleme, bulunur, veya bulunmaz, nesneden ayrı
bir cümle üyesidir :
Odacı m ektubu postaya vermiş, yahut Odacı
m ektubu vermiş.
Bütün isim hükmündeki belirtme öbekleri de aynı isim
hallerine ve takı öbeği kalıplarına girerek cümlede isimleme
olabilirler :
Kız babasının evine dönmüş. Ben seni bekleme
salonunda bulurum. Yeğenim yeni işinden memTiirkçenin Grameri F . İ4
530
T Ü R K Ç E N İN
nun.
cram er
!
Köylüler kasma kürekle ortalığı tem izle­
diler.
isimleme cümlede önceki cümle üyelerine bakarak daba
çoklukla birden fazla sayıda bulunur ve bunlar aynı bizada
ve kalıpta kelimeler olmaktan ziyade oluş ve kılışı türlü yön­
lerinden belirten, sınırlayan çeşitli çekim hallerinde kelimeler
olurlar :
Sürüler yayladan köye inmişti. Parayı haziran­
da bankayla size yollarım. Onlar bayram için
Ankaradan tstanbula arabayla geleceklermiş
gibi.
E. Zarflama :
442.
Cümlede yüklemin içinde geçtiği hal ve şartları be­
lirten zarflara ve zarf niteliğindeki belirtme öbeklerine z a r f ­
l a m a (déterminant adverbial, complément circonstanciel)
deriz. Aslında zarf fiillere ve sıfatlara gelen ve onların an­
lamlarım sınırlayan bir kelimedir. Bu işleyişleriyle zarfları,
birleşiklerini ve zarf öbeklerini yukarıda gördük, bkz g 322,
270, 274, 421 :
az soğuk içeri girm ek pekâlâ karşı koym ak
gibi.
Cümlenin üyesi olarak zarf ve benzerleri ise işleyişi ve
yeri ayrı bir söz birliğidir. Bütünüyle olağanın zaman, yer,
yön, tarz, mikdar, gerçekleme gibi özelliklerini belirtmeye ya­
ra r (Burada Sinant hekleyorum. Hava yarın güzel olacak).
İşte buna cümlede z a r f l a m a diyoruz. Bu iki türlü kulnışı kanştırm am ah.
Zarflama cümlede pek çeşitli hal ve şa rtla r belirtir. Z arf­
lama olan kelimeler ve belirtme öbekleri de çeşitlidir, basit ve
birleşik zarflar, sıfatlar, zarf ve takı Öbekleri gibi. Başlıca
türleri şunlardır :
s ö Z D i z iM t
531
Zaman için :
A yşe erkenden kahvaltıyı hazırladı.
sonra deniz dalgalıydı.
Öğleden
Yer için :
İçeride bir m isafir var. Dostum şurda hurda
beni çekiştiriyormuş.
Yön için :
Onu nereden tanıyorsunuz? Hayvanları karşı
yakaya geçireceğiz.
Tarz için :
Sen usul usul beni kandırıyorsun.
gibi eve koşuyordu.
Osman deli
Mikdar için :
İşi büsbütün ortağına bırakmış. Şoför en azın­
dan yüz lira isteyecek.
Gerçekleme için :
Herhalde bizi unutmayacaksınız. Belki işi yarın
kolaylarım, gibi.
Zarflam a yapılış bakımında isimlemeye benzer ve onun
gibi bir cümlede türlü yönlerden belirtici olarak birden fazlası
bulunabilir :
Siz yarın orada bulunmalıstnız. Herhalde yarın
orada bulunmalısınız.
II. BASİT Ç İ M LEN İN Ç E ŞİTLER İ
443.
Yukarıdan beri cümlenin yapısı ve üyeleri bahisle­
rinde basit cümlenin çeşitlerini de göstermiş olduk: 1 . fiil cüm­
lesi, 2. isim cümlesi. Burada bu iki türlü cümlenin bazı özel­
liklerini anlatacağız.
532
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
A. Fiil Cümlesi;
Yüklemi bir çekimli fiil olan cümleye fiil cümlesi diyoruz.
Tam yapılışlı basit fiil cümlesinde beş üye vardır ve bunların
d o ğ r u d a n s ı r a s ı (ordre direct) şöyledir :
Kimse -4- Zarflama + İsimleme -f- Nesne + Yüklem
Turgut + yarın + şehirden -j~ tüfeği + getirecek.
Bu üyelerden ber birinin alabileceği türlü şekillerden yukarı­
da bahsettik. O şekiller arasında nesnenin belirli, veya belir­
siz olması anlatışı değiştirir. Nesnenin kim haliyle yukarıdaki
cümle belirsiz anlam alır ve şöyle olur :
Turgut + yarın + şehirden + tüfek + getirecek.
Cümle üyelerinin k e l i m e s ı r a s ı (ordre des mots)
dilimizde eskidir. Burada yüklemin cümle sonunda, kimsenin
cümle başında olması esastır. Nesne ortada ve yükleme ya­
kındır. Kimseden sonra çoklukla önce zarflama, sonra isim­
leme gelir. Eski Türkçede :
«Er yıgaç tikti». «Men anı todardum». «Temi
tag birle yérig basurdı». «Ol maña kişide altun
saldı», gibi.
Dilimizde de bu sıra esastır ve yazıda dahaçok, konuşmada
dahaaz olmak üzere gözetilir. Ancak yine Eski Türkçeden beri
cümlede kelime sırası gramerce sebeplerle yer yer değişegelmiştir.
D e ğ i ş i k s ı r a (ordre occasionnel) dilimizde başlı ba­
şına bir g r a m e r e e i ş l e y i
(fonction gram m aticale)
olup cümle vurgusuna paralel olarak görülür. Y ukarıda (bkz g
94) vurgu bahsinde cümle vurgusunun anlamca ağırlık ta şı­
yan kelime üzerine geçtiğini ve çoğu zaman da bu vurguyu ta ­
şıyan kelimenin yer değiştirerek yükleme yaklaştığını göster­
dik, Bunun gibi berkitm e vurgusu ve ahenk vurgusu ile ilgili
sıra değişmeleri de olur.
SÖ ZD İZİM İ
533
Böylece cümlenin anlatım ı ile ilgili ve vurgulara paralel
iki türlü değişik sıra ayırdederiz. Birincisi cümlenin ağırlık
noktasını belirtmek için yapılan değişik sıra ki buna m a n ­
t ı k v u r g u s u terimine uygun olarak m a n t ı k ç a s ı r a
(ordre logique) diyoruz. İkincisi dahaçok konuşan kişinin duy­
gularım belirtmeye yarayan değişik sıradır. Buna da d u y u ş
v u r g u s u terimine uyarak d u y g u c a s ı r a (ordre affec­
tif) adım veriyoruz. Berkitme vurguları gibi duyguca sıra da
hitabette bazan aşırı ölçüler alır ve sözün tabiîliğini bozar.
Buna da d o k u n a k l ı s ı r a (ordre pathétique) deriz.
B. Sıra Değişmeleri :
444- Mantıkça ve duyguca sebeplerle kelime sırasında
meydana gelen değişmeler birbirine benzer ve başlıca üç şe­
kilde görülür :
1. Vurgu bahsinde gösterdiğimiz gibi yüklemin yerinde
kalmasıyla vurgulu kelimenin ona yaklaştırılm ası :
Yarın arabayı Turgut getirecek. Turgut ara­
bayı yarın getirecek.
2. Sadece zarflamayı belirtmek için onun cümle başına
alınması :
Yarın Turgut arabayı getirecek. Orada A hm et
hazırlık yapıyordu.
Bu zarflam ayı bağlam olarak cümle başına gelen kelimeyle
kanştırm am alı (Ç ünkü A hm et orada hazırlık yayıyordu).
3. Yüklemin yerinden alınıp kimseye yaklaştırılması, h at­
ta cümle başına getirilmesi :
Turgut getirecek yarın arabayı. Getirecek Tur­
gut yarın arabayı.
Yüklemin ileri alınmasıyla doğrudan sıraya ençok aykırı
görünen bu üçüncü çeşit değişik sıraya konuşma dilinde ol­
534
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
dukça rastlanır. Burada yüklem her zaman sert bir berkitme
vurgusu taşır ;
Yaşast’n Kıbrıs mücahitleri. Boza’rtm senin key­
fini. G clmeseydim keşki bu Ankaraya. Sinan
uğradı’ bize dün akşam. Y a ’pmadı amcan bize
bu yardımı. «Geçti’ Borun Pazarı». «Ayıkla’
pirincin taşım». «Gi’din güle güle».
Buna t e r s s ı r a (ordre inverse) deriz. Yeni zamanlarda
yazı dilimizde tartışm a konusu olan d e v r i k c ü m l e (phrase inverse) de budur.
445. Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere ters
sıra bir türlü değişik sıradır ki dahaçok duygulu anlatışta ve
kısa cümlelerde kullanılır, yukarıda duyguca sıra diye adlan­
dırdığımız anlatışı karşılar. Konuşanın önyargısını taşıyan ve
önemi önceden belirtilmiş olan yüklem de bu türlü yer değiş­
tirm iş olarak görülebilir. Ters sıraya deyimlerde çok (duy­
guca anlatm a), atasözlerinde az (mantıkça anlatm a) rastlarız
ki bu da sözü geçen kelime sırasının dilimizdeki gerçek işleyiş
yerini belli eder. Nazımda değişik sıra çoğu zaman vezin ve
kafiye zaruretlerinden geldiği için bu konuda tam bir ölçü sa­
yılamaz.
Yazı dilinde vurgu şiveye, dolayısıyla okuyanın hayaline
bırakılmış ve orada vurguyu pekitmeye yarayan değişik sıra ­
ya da eskiden beri pek yer verilmemiştir. Ancak bunun d o ğ ­
r u d a n s ö z (discours direct) ve karşılıklı konuşma a k ta r­
malarında, dolayısıyla hikâye ve tiyatroda eski ve yeni yazı
dilimizde yeri vardır ;
«Eydür: Han kızı , katı guzab éderüm şimdi
saña». «Cclâleddin — yıkıl oradan, nâ Müba­
rek». Karagöz — Y ık tın perdeyi, eyledin viran».
Değişik sıranın gram erce işleyişine uygun olarak yer yer
yazıda kullanılması üslûpça bir zenginlik teşkil edebilir. Y er­
siz ve kötüye kullanmamalı.
S Ö Z D İZ İM İ
535
Bazan söziçinde değişik sıraya paralel olarak cümle üyesi
belirtme öbeklerinin de tersine döndüğü görülür ;
Bugün unutulm uş yem i tavukların. Yap hana
bir kahve şekerli. O sana edecek telefon yarın.
Onlar böyle bir teklif sürdüler ileri.
Bu türlü kullanışları konuşmada batalı saysak da nazımda
kabulleniyoruz :
«Niçün dutm azsm cy kâfir elini bir müselmanuii». «Eder tedvir-i âlem bir mekinin kuvve-i
azmi». «Kendi bazan gelir amma sözü gelmez
kaleme».
C. İsim Cümlesi:
44O.
Yüklemi bir isim olan cümleye isim cümlesi diyoruz.
Biz yukarıda fiil cümlesini anlatırken tam kuruluşlu cümle
örneği olarak yüklemi geçişli bir fiil olan, dolayısıyla nesne
alabilen fiil cümlesini örnek olarak aldık. Bu beş üyeli cüm­
leyi basit cümlenin yapısını ve kelime sırasını genellikle in­
celemek için de daba elverişli bulduk.
Geçişsiz fiil cümlesinde olduğu gibi isim cümlesinde de
yüklemin başka bir varlık üzerinde etkisi bulunmadığından
nesne de bulunmaz, cümlenin bir üyesi eksik olur. Buna göre
tam yapılışlı basit bir isim cümlesinde dört üye vardır ve bun­
ların da doğrudan sırası şöyledir ;
Kimse -f Zarflama 4 - İsimleme -4- Yüklem
Hava + bugün - j - Ankarada 4 - karlıymış.
Bu sıra fiil cümlesindekinden farksız olup ondan ancak
yüklemin yapısı ile ayrılır. Bu cümlede sadece karlıymış ye­
rine karlam ış dersek onu bir fiil cümlesine çevirmiş oluruz.
Cevber fiili bir durum fiili olduğu için burada ancak isimleme­
nin bemen daima kimde balinde bulunması dikkati çeker.
536
T Ü R K Ç E N İN G R A M ER İ
îsim cümlesinde bu sıra esastır ve orada da vurguya pa­
ralel bir gramerce işleyiş teşkil eden değişik sıra vardır. Bu­
nun gibi mantıkça ve duyguca belirtme ifade eden değişme
şekilleri isim cümlesinde de görülür. Vurgulu kelimenin yük­
leme yakın gelmesi yaygın bir değişik sıradır :
Bugün Ankarada hava karlıymış. Oradan dö­
nüşte hepimiz memnunduk. Henüz sonuç kesin
değil. Otelde yeriniz rahat mı?
Zarflama özellikle cümle başına alınarak belirtilir :
Eskiden işler başkaydı. Kışın Antalyada otel­
ler ucuzdur.
Yüklemin cümle başına doğru kimseye yaklaştırılm ası, veya
başa alınması, yani ters sıra (devrik cümle) de oldukça yay­
gındır :
Hava karlıym ış bugün Ankarada. Haklısın sen
o işte zaten. Kimindir bu koyunlar? Nezleyim
dünden beri. Y ok çaresi.
Hülâsa sıra değişmeleri isim cümlesinin kuruluşunda da
konuşmada yaygın olarak, yazıda ise doğrudan söz aktarm ala­
rında ve yeni denemelerde fiil cümlesindekine benzer.
Buna göre isim cümlesinin yapı özelliğini isimden yük­
lem teşkil eder ki buna yukarıda yer yer değindik, bkz § 438,
434, 398. İsimden yüklemi en çok kullanılan şekliyle isimlere
artık başlı başına bir kelime değil, bir ekler sistem i saydığı­
mız cevber fiilini getirerek kurarız. Bunlardan yalnız şimdiki
zaman 3. kişi eki olan -dir konuşmada sık sık, yazıda bazan
düşer, veya kullanılmaz (H ava sert. Eşyalar burada). BÖylece yüklem ismi çıplak olarak yüklem olur, -dir eki bu kipin
3. kişi çoklusunda da düşebilir. O zaman yüklem ya teklisinde
olduğu gibi ismin eksiz baliyle kurulmuş olur, yada sadece bir
çoklu eki alır :
Onlar dargın. Hanımlar evde, yabut Onlar dar­
gınlar. Hanımlar evdeler.
SÖZDİZİMİ
537
447. Yine yukarıda gördüğümüz gibi isimden yüklemin
olumsuzluk ve soru şekilleri fiilden yükleminkilere benzemez,
bkz Ş 399. Olumsuz şekil isme değil, soru şekli ise mi getire­
rek yapılır ki cevher fiili ekleri artık bunlara eklenir ;
1.
2.
3.
4.
olumlu ;
olumsuz ;
olumlu soru ;
olumsuz soru ;
Deniz
Deniz
Deniz
Deniz
dün
dün
dün
dün
soğuk-tu.
soğuk dcğil-di.
soğuk mu-ydu?
soğuk değil mi-ydi.
1, 2 ve 3 parçada yazılan bu şekiller aslında bir kelime sayılır
ve bir cümle üyesi (yüklem) teşkil ederler.
Cevher fiilinin yalnız dört kipi bulunduğundan (bkz § 398)
eksikleri yerine göre olmak fiilinin gelecek ve eğilim kipleriyle
tam am lar, isimden yüklemi olanlarla kurarız ;
A rtık sen yolda sabırlı olacaksın. Sofra sekizde
hazır olsun. Akşam bahçede birlikte olalım. Ben
ona karşı yum şak olmamalıyım.
-imek aslında bir d u r u m f i i l i (ê tre ), olmak ise bir o l u ş
f i i l i (devenir) olduğundan o bunu her anlamıyla örtmez.
Bununla beraber -imek fiili gibi salt fiil olan olmak ve bulun­
m ak fiilleri de yüklem fiili olarak kullanılırlar :
Ben o gün dükkânda bulundum. Ağabeyin yüz­
başı olmuş, gibi.
D. Saplama Cümle :
Saplama kelimelerle işaretlere, saplama öbeklerine ve
s a p l a m a c ü m l e ye yer yer değindik, krş § 104, 111, 113,
433 ek. Saplama cümleler de öbür saplama unsurlar gibi cüm­
lenin asıl yapısına girmeksizin söze katılm aktadırlar. Ancak
bunlar bir tam yargı öbeği teşkil ettikleri için sözdizimi yönün­
den başlı başına incelenmeyi gerektirirler.
Saplama cümle almış bir basit cümleyi bir birleşik cümle
sayamayız. Çünkü bu iki cümlede —fiil cümlesi olsun, isim
538
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
cümlesi olsun— iki yargı organik bir ilişkiyle birbirine bağ­
lanmakta değildir. Buna göre onu basit cümlenin eklenti al­
mış bir özel bali olarak gözönüne almamız lâzım gelir.
Yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi dili­
mizde bu eklenti yalnız cümlenin içinde değil, cümlenin başın­
da ve sonunda da görülebilir :
O yüzyıllarda Oğuzlar — Bunlar en eski Türkmenlerden bir ulus olmalıdırlar — daha doğuda
görünürler.
Allah beterinden korusun, bizim
çocuklar mühim bir trafik kazası geçirdiler.
Amcam o bahçeyi satın almış, anlatıyordu ya.
III. BASİT CÜMLEDE UYLAŞMA
448- Yüklemi fiilden olsun, isimden olsun ber yargı öbe­
ğinde yüklemle yükalan gramerce belli bazı yönlerden kurallı
olarak birbirlerine uyarlar, uylaşırlar, (Konuklar kalacaklar.
Ben cyimserim). B asit cümlede kuralları ve ayrıklıklarıyla
kendini gösteren bu olağana u y l a ş m a (accord) deriz. Bu­
rada uyma karşılıklıdır. İki cümle üyesini uyan ve uyulun diye
ayırdetmek mümkün değildir.
Türkçede kimseyle yüklem arasında üç türlü uylaşma
olur: 1 . kişice uylaşma, 2. sayıca uylaşma, 3. çatıca uylaşma.
Her türlüsünde uyuşma çoğu zaman ber iki üyede yapıca ben­
zeşme, veya değişmelerle ifade edilir (Kendi-n-iz- istedi-n-iz).
Buna g r a m e r c e u y l a ş m a (accord gram m atical) deriz.
Kimi zaman da üyelerden biri öbürüyle onun anlatım ına göre
uylaşır (B ir küm e oturmuş-lar-dı). Buna da a n l a m c a u y ­
l a ş m a (accord ad sensum) adını veririz.
A. Kişice Uylaşma:
440- Çekimli fiillerde üç türlü kişi kavram ı bulunduğunu
gördük, bkz § 378 : eyden, eydilen, sözü geçen. Cevber fiili
SÖ Z D İZ İM İ
539
eklerinde de bu üç kişi vardır, bkz î 398. Cümlede yapan
veya olan, cümlede kimseyi teşkil eden de bu üç kişiden biri­
dir: ya ben, ya sen, ya o. Buna göre yüklemin bir kişi eki ta ­
şıması fiilin bir kılıcıya olan ihtiyacından doğmaktadır.
Yer yer değindiğimiz gibi (bkz Ş; 436, 439) dilimizde çe­
kimli fiil yüklem olduğunda kimsesini de içinde taşıdığından
çoğu zaman tek kelime içinde bir yargı sayılabilir (Görüyo­
rum. Kazanacaksın.). Burada kimse her kip için aynı olmasa
da ayrı bir ek, sayı ekiyle kaynaşık bir ek, veya sıfır ekle tem ­
sil edilmiş olabilir (V erirsin .
Görse-k
Anlattı .). Bun­
lara berkitme için kimse olarak zamirler getirdiğimizde iki
cümle üyesi k i . ş i c c u y l a ş m a (accord en personne) ha­
linde görülür :
Sen verirsin.
Ben göreceğim.
gibi.
Kendisi anlattı.
1.
ve 2 . kişilerde çoğu zaman bu kimse olan zamir kim­
seyi yeteri kadar belli etmeye yarar. 3. kişide ise o ve kendisi
zamirleri sayısız değişik kişi ve şeylerin yerini tutabileceğin­
den burada hemen daima kimseyi adıyla anmak gereklidir.
(Çocuk anlattı. Yağm ur geliyor). 3. kişide kimseyi adıyla
anmak zoru ise Türkçe çekim sisteminde bir 3. kişi eki geliş­
mesini lüzumsuz kılm ıştır, denebilir (Oysa E.T. kıl-ıt-ı yarat-m ış ol), bkz § 378. Biz bu eksikliği çevrik kiplerde 3. kişi
çekimine cevher fiili 3. kişi ekini getirerek tamamlam aya ça­
lışırız (toplanm ıştır toplanacaktır toplanmalıdır),
' '^'^■3.
Çekimli fiilin çoklusu da buna benzer şekilde kimse ile
uylaşır. Ancak burada kişi ekiyle sayı ekini ayırmak her za­
man mümkün olmaz. Yine fiillerde kişi bahsinde gösterdiği­
miz üzere çoklularda üç ayrı bölükten ekler olduğu gibi (bildi-n-iz bi-irsin-iz bil-miş-.-iz) sayı ekiyle kaynaşık ekler de
vardır (bile-Um bilse-k). Bunlara da kimse olarak zamirler
getirdiğimizde iki cümle üyesi arasındaki uylaşma meydana
çıkar :
540
T Ü R K Ç E N İN
SİZ
verirsiniz.
g ram eri
Biz göreceğiz.
tılar. gibi.
Kendileri anlat­
3.
kişi çoklusu da adıyla kimse ister ve teklisi gibi o da
kişi eki taşımaz, yalnız bir -ler eki — o da bazan — alır (K a ­
dınlar bekleyorlar, yabut Kadınlar hekleyor.), bkz sayıca uy­
laşma g 450.
îsim cümlesinde kişice uylaşma yüklemin taşıdığı cevher
fiili ekleriyle kimse olan kişi zamirleri ve adlar arasındadır.
Aslında burada da cevher fiili ekleri yargının kimsesi sayılır
ve 1. ve 2. kişiler için yeterli görülebilir (Kaygılıyım . Neşeliy­
diniz.). Ancak 3. kişiler bazan bir kişi eki de taşıdıkları halde
adıyla kimse isterler (O yun eğlenceliymiş. Köylüler cömert­
tirler.), bkz § 446 isim cümlesi.
Fiil çekimi tablomuz kişi ekleri yönünden biraz e k s i k l i
(defectif) olmakla beraber sistem olarak Türkçe cümlede ki­
şice uylaşma tamdır.
B. Sayıca Uylaşma;
450.
Çekimli fiillerde iki türlü sayı kavramı tanıdık (bkz
§ 379) : tekli, çoklu. Cevher fiili ekleri de üç kişiye göre tek­
iller ve onların çokluları diye iki çeşide ayrılm ıştır, bkz § 398.
Gerçekten cümlede yapan, veya olan ya bir tek kişi ve şey,
yahut birden fazla kişi ve şeydir. Buna göre fiilin bir sayı eki
taşım ası yüklemin kılan ve olan kimse sayısını belli etmesi
ihtiyacından doğmuştur.
Yüklem olduğunda kimsesini de içinde taşıyan çekimli
fiil bu haliyle kimsenin sayısını da vermiş olur (Anlatacağız.
Alışmalısınız. Seviniyorlar). Bunlara kimse olarak kişi za­
m irleri getirdiğimiz zaman yüklem ile kimse aynı zamanda
s a y ı c a u y l a ş m a (accord en nombre) halinde görülürler:
Kendimiz anlatacağız. Siz ah.şmalısınız.
seviniyorlar, gibi.
Onlar
S Ö Z D İZ İM İ
5 .J X
Çoklularda da 1. ve 2. kişiler ayrı kimse almaksızın söy­
leyiş için yeterli sayılsa bile 3. kişi adıyla kimse i-'' - ■
Sizi özleyoruz.
fakat
Çocuklar sizi özlr u'Miar.
İsimde olsun, fiilde olsun Türkçe kelime salt bir tekli eki,
b e l i r s i z s a y ı e k i (numerus indefinitus) almaz. Ancak
fiilde kişiyi ayırmak için gelen ek onun tekli olduğunu da an­
latır. Buna göre sayıyı belli eden ancak bir çoklu ekidir. Ger­
çekten adlarda -ler, zamirlerde ve fiillerde -ler ve -iz (eski
ikili) ekleri dilimizde çokluyu ayırdederler. Ancak yukarıda
belirttiğimiz gibi bu eklemenin fiil çekiminde uygulaması bir
hayli karmaşık görünür, bkz 379 . Tekli kişi eki üzerine -iz
(bilir-sin-iz), tekli ekini atarak -iz (bilir-iz), sıfır ek üzerine
-ler (bilir-.-ler). tekli ekini atarak kaynaşık -ik -Um (bildi-k
bile-lim) v.b. ekleri getirmek gibi.
Cevher fiili ekleri de aynı kaynaktan gelmiş olarak çok­
lularında çeşitli görünürler, bkz S 398. İsim cümlesinde yük­
lemi teşkil ettiklerinde kimse ile aynı tarzda uylaşırlar:
Biz razıyız.
Siz neredesiniz?
Onlar cimridirler.
451.
Yüklem fiilden olsun, isimden olsun tekli halinde
kimseyle uylaşması tabiî sayılır. Ancak ululama ve küçüksünme çoklusu dediğimiz kullanışlarda (krş § 311, 314, 317, 379.
401) bazan tekli kimse çoklu yüklem almış görülür ;
Müdür Bey yeldiler. Hanımefendi sizi görecek­
lerdi. Paşam erdeler mi? fakat zamirlerde Siz
hahamsınız. Kendileri böyle buyurdular, gibi.
1, ve 2. kişilerde sayıca uylaşma Eski Türkçeden beri gö­
zetilen bir kuraldır ;
«Kağan at bunda Inz birtimiz». «Amtı .sı-z kalay­
lan liı».
Bunun gibi dilimizde ;
«Biz ehl-i harabattanuz». «Musa — Siz şayan-ı
542
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
ihtiram sımz».
«Herkes gider Mersine; biz gide­
riz tersine»: gibi.
3.
kişi çoklusunda sayıca uylaşma ise Eski Türkçeden beri
eksiktir. Kimse olan zamirler de dahil, yerine göre olur, ol­
maz, veya ikilcimdir :
«Kişiler
kuram
olturdılar».
kölerdi».
«Kaklar
kamug
Türkçede hakim olan eğilim -ler çoklu ekim mümkünse cüm­
lede birden fazla kullanmamaktır. Bu yeterli sayılır. Cümle
üyeleri daha çok ve herbiri çoklu halinde bağlam öbeklerinden
meydana gelmiş olursa bir çok -ler eki d ü ş m e ye uğrar :
Kadınlarla çocuklar yiyecekleri ve içecekleriyle
sığınaklara ve bodrumlara yerleştirilmişlerdi.
Kadın ve çocuklar yiyecek ve içecekleriyle sığı­
nak ve bodrumlara yerleştirilm işti.
452.
Bununla beraber çok yerde, özellikle yazı dilinde 3.
kişi çoklusunun uylaşması tercih edilmiş, gerekli olmuş ve gi­
derek yaygınlaşmıştır. Uylaşma olan ve olmayan yerlerden
başlıcalanna kesin olmayarak işaret edeceğiz :
1. Uzunca cümlelerde kimse ile yüklem birbirine uzak
düştükçe :
Onlar dün Erzurumdan buraya arabayla gelmiş­
ler. Civcivler iki ay içinde kocaman piliç oldular.
gibi.
2. Kimsenin belirli, veya belirtilm iş olması hallerinde ;
Bu işçiler yapıyı biterecckIer. fakat ¡.şçiler ya­
pıyı biterecek. Türk köylüleri konukseverdirler.
fakat Köylüler konukseverdir.
3. Kimsenin canlı, özellikle «akıllı varlık« olma.sı halle­
rinde ;
E ski adamlar bunu söylemişler. «Cüceler cırcır
SÖ ZD İZİM İ
543
öterler mi yine mecliste». Köpekler çok duygu­
ludurlar. «indiler gökten melekler saf saf».
4. Yukarıda gördüğümüz dahaçok uylaşabilen hallere
karşılık kimsenin «cansız» veya yalın kavramlardan olması
halinde uylaşma olmaz :
Bu fikirler orada geçmez. «Sular biraz daha sa­
kinleşir». Ağaçlar yolu kapamıştı. Teklifleriniz
çok ağırdır, gibi.
5. Bir cümlede tekli olarak adlarıyla birden fazla kimse
varsa bunlar tek yüklemleriyle bir çoklu kimse gibi uylaşır­
lar. Ancak bu da yukarıda kaydettiğimiz hallere göre ya olur,
ya olmaz :
Haşanla Hüseyin kardeştirler. Karı koca bana
çok ikram ettiler. Yazı masam ve sandalyesi
kalacak. Rica, minnet fayda vermedi.
6 . Topluluk adlan kimse olduklarında çoğu zaman jnik-
lemle çoklu halinde bir admış gibi uylaşabilir. Yukarıda (bkz §
448) buna anlamca uylaşma adını vermiştik. Ancak bu halde
topluluk adı dahaçok bir belirtme öbeği içinde görülür :
Bu takım işi kavrayamadılar. «Bir zümre, odur
halik-ı m utlak, dediler». Bir avuç adam düşmanı
geri çevirdiler. Köylü bu imamı beğerım^
C. Ç atıca Uylaşma :
453.
Yukarıda fiilin çatısı hakkında bilgiler verdik, bkz §
352 v.i. Konunun ayrılmazlığı sebebiyle her görünü.şün sözdizimindeki yerlerini de orada etraflıca belirttik.
Aslında bu kullanış da yüklem ile kimse arasında bir uy­
laşmaya bağlanmış bulunur. Ancak öncekilerden farklı olarak
burada uylaşma fiil çekim eklerinden önce gelen çatı ekleri­
nin fiil tabanına verdiği şekillerle kimsenin çeşitli işleyişleri
544
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
arasındaki ilişkiden doğmaktadır. Buna ç a t ı c a u y l a ş m a
(accord en voix) adını veriyoruz. Burada olağanı söz dizimi
açısından sistemleştirmeye çalışacağız.
a. Geçişli olsun, geçişsiz olsun yalın görünüşlü fiil (bkz g
352) yüklem olduğunda g e r ç e k t e k i m s e (sujet réel) ile
uylaşır. Bu kimse tekli, çoklu, veya birden fazla tekli olabilir.
Geçişliyse etkisi dışa dönüktür. Yahn olumsuz görünüş de işle­
yişte bundan ayrılmaz :
Araba Bahkesm lc kalacak. Hamallar sandıkları
taşıyorlar. Teyzemle kocası s eMm söylediler. Biz
o bakkaldan hir şey almayız.
b. Edilen görünüşlü fiil (bkz S. 354) yüklem olduğunda
bir g ü ç t e k i m s e (sujet virtuel) ile uylaşır. Bu gram er­
ce kimse fiilin yalın görünüşüne göre kılanı ve olanı temsil e t­
mez. Cümle — bilinsin, bilinmesin — bir başka m antıkça kim­
seyi gerektirir. O gramerce kimse ise m a n t ı k ç a n e s n e.
hükmünde kalır :
Mektup yarın (tarafım dan) postaya atılacak.
H aftalıklar (fabrikaca) cuma günü verildi. S ü t­
çünün hesabı (? ) eklenmeli. Siz bekleniyorsunuz.
gibi.
c. Dönüşlü görünüşteki fiil (bkz g 355) yüklem olduğun­
da d ö n ü k k i m s e (sujet reflexible) ile uylaşır. Bu bir g er­
çek kimse olmakla birlikte üzerinde ikinci bir işleyiş daha v ar­
dır: Kendi etkisini kendi üzerine çekerek cümlenin aynı za­
manda mantıkça nesnesi olur :
Ayşe ogün süslenmişti.
Maymunlar elurmadan
ka-şınıyorlardı. Köpek sükinetı. «Nisan yağar,
insem örüniir.,. gibi,
454.
d. Karşılıklı görünüşteki fiil (bkz g 356) yüklem
olduğunda k a r ş ı l ı k l ı k i m s e ! e r (.sujets mutuels) ile
uylaşır. Zarurî olarak iki kişi, veya iki ta ra f olan bu kimseler
SÖZDİZİMİ
545
gerçek kimse olmakla beraber üzerlerinde dönük kimsede ol­
duğu gibi ikinci bir işleyiş daha vardır; Etkilerini birbiri üze­
rinde göstererek birbirlerini aynı zamanda cümlenin mantıkça
nesneleri kılarlar. Karşılıklı kimseler kuralca yüklemin yalnız
çoklu kişileriyle uylaşm alıdırlar ;
Gelinle güveyi okuldan tanışırlarmış, iki elti se­
vişmeklerdi. Ana kız adeta dövüştüler, fakat
«Atlar tepişir, arada eşekler ezilir», gibi.
e. Yine -iş- ekiyle kurulan işbirliği görünüşündeki fiil
(bkz § 356) yüklem olduğunda o r t a k l a ş a k i m s e (sujet
collaboratif) ile uylaşır. Zarurî olarak çoklu olan bu gerçek
kimse artık aynı zamanda dönük kimse değildir. Geçişli fiille
uylaştığında ayrı nesnesi vardır. O rtaklaşa kimse kuralca yük­
lemin yalnız çoklu kişileriyle uylaşmalıdır ;
Köylüler uzaktan bağrı.şıyorlardı. Yolcular (¡tizetelcri kapıştılar. Biz yen'uU n oturuştuk, fakal
Cami avlularında güvercinler uçuşur, gibi.
f. E ttiren görünüşteki fiil (bkz j 357) yüklem olduğun­
da e t t i r e n k i m s e (sujet facteur) ile uylaşır. Burada
yüklem zarurî olarak geçişli, fakat gramerce kimse, Üst kimse
doğrudan doğruya kılıcı değildir. O ancak mantıkça bir kim­
seyi gerekli yapar ve onu kılıcı kılar ki buna da a l t k i m s (
adını veriyoruz. Alt kimse cümlenin bir mantıkça nesnesi olur
adı geçsin, geçmesin ;
Turgut mimara bir plân çizdirmi.ş. Siz
küyü Zebraya dinleteceksiniz. Biz mcseUyı d>ıyurm alıyız. Komşu bahçesini ka-dn-Uı,
g. Yine -dir-, -ii-, -ir- ekleriyle kuruuı.uşi uldııraıı görü­
nüşündeki fiil (bkz ti 357) yüklem olduğunda o l d u r a n
k i m s c (sujet causal) ile uylaşır. Öncekinden şu farkla ki
geçişsiz fiillerden gelen olduran görünüşlü yüklem alt kimseyi
gerçek nesne olarak alır. Üst kimse de artık s<sebep o l a n •
kimse anlamına gelir
T ü rk ftn a ;
546
T Ü R K Ç E N İN G R A N fER İ
Sandalcı bizi karşıya geçirdi. Suna m isafiri gezdirm di. O ilkin çocuğu uyutacak. «Allah seni
inandırsın», gibi.
Çatıca uylaşma çatı eklerinin işleyişlerinde canlı ve anla­
tım larında kararlı oldukları ölçüde geçerlidir. Oysa yerinde
gösterdiğimiz gibi türlü görünüşte kelimelerimiz farklı lügat
anlamı bağlamış ve aşağı yukarı her görünüş bazı Özel kulla­
nışlar da kazanmıştır. Buralarda çatıca uylaşma hüküm sü r­
meyebilir.
2. D i I i m : Birleşik Cümle
455.
Anlam ve şekil ilişkileri olan birden fazla yargının
biraraya gelmesiyle kurulmuş cümleye b i r l e ş i k c ü m l e
(phrase composée) adım veriyoruz :
Turhan gelemeyecek, çünkü karısı hasta. Bir
yağış daha olursa iyi mahsul bekleyoruz. Oğu­
zun işi bırakması durumu güçleştirdi. Sana gön­
derdiğim elmaları beğendiysen tekrar göndere­
bilirim.
1. Birleşik Cümlenin Yapılışı:
B asit cümle bir tek yargıyı kapsar ve bir tek başına
yargıdan ibaret olur. Orada öbür cümle üyeleri birden fazla
olabilir, fakat yargının ilk unsuru olan yüklem tektir. Bitme­
miş fiil yargıları, yarım yargılar da böyledir, bkz § 436. Buna
göre bir birleşik cümlede ne sayıda yüklem varsa okadar bir­
leşen vardır, deriz.
Demek ki tek üyeli yargıdan gelen tek üyeli basit cümle­
de olduğu gibi (bkz § 435) birleşik cümlede de birleşenler bir
tek üyeli yargıdan ibaret olabilirler :
Aldım , getirdim. Katılacağımı bildirin.
düğünü yalayan» sensin.
«Tükür­
S Ö Z D İZ İM İ
547
Yalnız basit cümlede olduğu gibi çoğu zaman 3. kişilerde kim­
seyi adıyla anmak gerekli olur (Arkadaşı katılacağını bildir­
m iş).
Bu yüklemler çekirdek olarak birleşik cümle içinde her
yargı kendine göre cümle üyeleri alıp gelişir ve bunlar tam
yapılışh birleşik cümleyi meydana getirirler. Başka bir deyim­
le birleşik cümle yine de cümlelerden meydana gelir.
Cümleler türlü ilişkilerle ve farklı şekillerde birleşirler ve
aralarında bir sıralanm a bulunur. Basit cümledeki üyeler gibi
birleşik cümlede de birleşenler bir yapılışa tabi olurlar. Ana
fikri taşıyan ve mutlaka bir tam yargı teşkil eden cümleye
b a ş c ü m l e (proposition principale) deriz. Buna karşı birle­
şik cümlenin her türlü öbür birleşenlerine i k i n c i l c ü m l e
(proposition secondaire) adını veririz. Başcümlenin cinsine
göre birleşik cümle fiil cümlesi, veya isim cümlesi sayılır. İkin­
cil cümle ise bağlı, veya başına cümle olabilir.
2. Birleşik Cümlenin Çeşitleri :
Jf56. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi birleşenleri anlam ve
şekil ilişkileriyle bir araya gelmiş olan birleşik cümle bu iki
yönden çeşitlenmiş bir yargılar öbeğidir ve yine bu iki açıdan
sınıflanır. Biz sınıflamayı bir başcümle ile bir ikincil cümle
arasındaki ilişkiye göre yaparız. Bunlara bir üçüncü yargı k a­
tıldığı zaman karm a şekiller meydana gelir ki onlar da aynı
esasa göre çözümlenmeyi gerektirirler. Biz burada tek derece­
li, yani iki yargılı birleşiklerden örnekler vermeye dikkat et­
tik. İlkin anlam açısından iki türlü ve şekil açısından da iki
türlü birleşik cümle ayırdederiz.
a.
B aşcüm leyle a n la m c a ilgili, fak at o n u n la aynı h iz a d a
b ir ik in cil c ü m le d e n m e y d a n a gelen birleşik cüm leye y a n y a n a
b i r l e ş i k c ü m l e (p h rase com posée coo rd o n n ée) d eriz. B u rad a
ikincil cü m le y a n c ü m l e (c o o rd o n n é) ad ın ı a lır :
Tabancasını çekiyor ve ona ateş ediyor.
tasını alıp evden çıkmış.
Çan­
548
T Ü R K Ç E N İN
GRAMERİ
Bir başcümleyle anlamca gerçekleşmesi onun varlığına
bağlı bir ikincil cümleden meydana gelen birleşik cümleye ise
a lta lta birleşik cümle (phrase composée subordonnée) deriz.
Burada ikincil cümle altcüm le (subordonné) adını alır:
«Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş».
«Dağ yürümezse aptal yürür».
b.
Birleşik cümlenin yapılışına göre de iki çeşidini ayırdederiz. Birincisi bir başcümleyle ona belli bir fiil çekim şekli,
veya bir bağlam, bir nispet zamiri ile basitçe bağlanmış bir
ikincil cümleden meydana gelir. Buna t ü m l e m e b i r l e ­
ş i k c ü m l e (phrase composée complétive) deriz. Burada
ikincil cümle d ı ş c ü m l e (proposition externe) adını alır.
Bu dı.şcümle başcümlenin üyelerinden biri olmaz, fakat anlam­
ca bir yancümle, yada altcümle olabilir :
Kedi iki yavru doğurdu, fakat yaşamadılar.
«imam osurursa cemaat sıçar».
İkincisi bir başcümleyle onun üyelerinden birinin yerini
alan, yada o üyeleri teşkil eden belirtme öbeklerinden birinin
içine giren bir ikincil cümleden (bir yarım yargıdan) meydana
gelir. Buna k a r m a ,şı k b i r l e ş i k c ü m l e , ( phrase com­
posée complexe) adını veririz. Burada ikincil cümleye i ç c ü m I e (fjroposition interne) deriz. Bu içcümle her zaman başcüm­
lenin üyelerinden biri, veya birinde belirten olur. Anlamca da
yancümle, yada bir altcümle olabilir :
Sen ona söz anlatmayı kolay bir iş sanıyorsun.
Benim dediğime gelmiş m if
Aşağıda birleşik cümlenin şekilce bölümlenmesinden h a ­
reket edip yer yer anlamca sınıflanm asına da başvurarak dili­
mizin pek zengin olan cümle çeşitlerini göstermeye çalışaca­
ğız.
S Ö ZD İZİM İ
549
I. TÜMLEME BİRLEŞİK CÜMLE
457.
Türkçede karm aşık cümle yapılışı baştan beri tercih
edilmiş ve önde gitmiş olduğundan tümleme birleşik cümle
daha az kullanılagelmiştir. Bununla birlikte bu yapılış da dili­
mizde bütün çeşitleriyle gelişmiş ve yaygındır, bkz Ş; 340, 320.
Üç türlü tümleme cümle ayırdederiz (dışcümle adlarıy­
la) : 1. şa rt cümlesi, 2. ilinti zamiri cümlesi, 3. bağlam cümlesi.
A, ŞART CÜMLESİ
Bir başcümleyle bağımlı yargı niteliğinde şart kiplerinden
bir dışcümleden meydana gelen birleşik cümleye t ü m l e m e
ş a r t c ü m l e s i (proposition conditionnelle complétive) de­
riz. Farazi bir anlatış ifade eder. Yukarıda belirttiğimiz gibi
(bkz § 435) şart cümlesinde başcümleyi şart yargısı değil, va­
rılacak sonucu gösteren ceza yargısı teşkil eder :
Biraz da kredi bulsam işe girişeceğim. «Döner­
sem kahpeyim millet yolunda bir azimetten». Ya­
rın ava gidecekseniz erken yatmalısınız. Vakit
varsa bir kahve içelim. Öyle olaydı hep sevinir­
dik. gibi.
Anlatım bakımından iki türlü şa rt cümlesi ayırdederiz.
Biri şartın yerine gelmesiyle cezanın gerçekleşeceğini tered­
dütsüz gösterir (istersen bekleriz). Buna o l a ğ a n ş a r t
c ü m l e s i (proposition conditionnelle potentielle) deriz. Öbü­
rü de şartın yerine gelmemesi sebebiyle cezanın gerçekleşme­
diğini, veya gerçekleşmeyeceğini gösterir (1stesen kalırdık).
Buna da o l m a y a s ı ş a r t c ü m l e s i (proposition condi­
tionnelle irréelle) adını veririz. Her iki halde şart ve ceza y ar­
gılarını kuran fiil kipleri arasındaki uylaşm alara kiplerin an­
latımı bahsinde değindik, krş § 388 v.i.
550
TÜRKÇENİN
G RAM ruf
t. Olağan Şart Cümlesi:
Dilimizde şart tarzının gelişmesiyle (krş g 376 v.i) aslın­
da bir eğilim kipi olan şa rt türlü zaman kavramı taşıyan şe­
killer kazanmış ve olağan şart cümlesi bemen yalnızca şart
tarzında birleşik kiplerle yapılır olmuştur :
Pek stkıldıysan biraz dolaş. Dayım dönmüşse
size telefon ederim. «Ya ben nasıl yaşarım siz
ölürseniz». Çalışıyorsalar rahatsız etmeyelim.
Alacaksak fiya t iyidir. Gitmeliysem masrafımı
versinler.
Ancak cevber fiilinin şart kipi gene de olağan şart cüm­
lesi kuruluşunda kullanılır :
Yorgunsanız biraz dinlenin. Sıcak su varsa traş
olacağım. Serbest değilse yarın görüşebiliriz.
gibi.
Bunun olmayası şa rt cümlesini olmak fiili bildirme tarzından
teşkil ederiz :
Dargın olsam gelmezdim.
«Ateş olsa cürmü
kadar yer yakar».
2, Olmayası Şart Cümlesi:
458.
Türkçede dilek-şart kipleri yukarıda belirttiğimiz
gibi (bkz g 391) bağlaşık olmayarak dilek anlatım ında kal­
mış, bağlaşık olarak da olmayası şart cümleleri kuruluşuna
y arar olmuşlardır. Anlam yakınlığı sebebiyle isteğin anlatm a
ve söylenti kipleri de öncekine paralel olarak olmayası şart
cümlesi kurarlar :
Biraz bekleşeniz görüşürdünüz. Dokunsam ağ­
layacak. Sana kalsaydı işimiz dumandı. Sorsaym tştz yer varmış. «Azade kalaydılar seferden,
bir ordu çıkardı hir neferden».
SÖ ZD İZ İM İ
551
Olağan olsun, olmayası olsun Türkçede asıl şart cümlesi
yapılışı budur. Bu tümleme bir çeşit birleşik cümle olmakla
birlikte dilimize mahsus şart kipleri ile yapılır ve kuralca bağ­
layıcı olarak ilinti zamirleri ve bağlamlar almaz. Bu birleşik
şart cümleleri altalta cümlelerdir.
Farsçadan dilimize geçmiş eğer ve şayet şart bağlamla­
rıyla kurulmuş şart cümleleri de yazı dilimizde yer bulmuştur
(bkz § 467 Eğer ödemezse bildirirsin). Fakat biz burada da
şa rt kipleri kullandığımız için bağlam şartı berkitme anlatı­
mında kalır.
Olmayası şart cümlesi cezanın gerçekleşmesini olumsuz,
veya şüpheli kılar. Bu sebeple çoğu zaman anlamca ters sonuç
gösteren bir b a ğ l a m s e b e p c ü m l e s i yle karşılanabilir
(Istesen yapardın. X Yapmadın, çünkü istemedin).
Ancak ceza yargısının yüklemiyle şarttan beklenen sonu­
cu değil, onun tam tersini ifade eden şart cümleleri de kuru­
labilir. Bunlar şartın rağm m a bir ceza getirmiş olurlar ;
«Dünya yansa eski hasırım yanmaz». O varsa
ben yoğum. «Dağ yürümezse aptal yürür». Bi­
liyorsan sus. gibi.
Bu yapılıştaki şart cümlelerinde bazan da iki yargı arasında­
ki zıdlık bir bağlamla belirtilir ;
«Akmasa do damlar». A rtık m ektup yazsa da
cevap vermeyeceğim. H ayatı kurtulsa hile sakat
kalacak. «Hane perverleri koy hur-i ciıvan olsa
dahi», krş § 479.
Bunlar bir çeşit ş a r t l ı k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (propo­
sition conditionnelle adversative) olurlar, bkz § 463. Ancak
bu son şekil artık karşıtlam a anlatımı ağır basmış bir birleşik
zarffiil sayılır, bkz § 368.
552
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
B, ÎLÎNTÎ ZAMÎRÎ CÜMLESÎ
Jf59. Yukarıda ilinti zamirlerini göstermiş ve bunların di­
limizde az gelişmiş ve az kullanılmakta olduklarını belirtm iş­
tik, bkz § 320. Çünkü Türkçede bu işleyişi karşılayan bir ya­
tık fiiller sistemi geniş ölçüde gelişmiş ve yayılmış bulunu­
yor.
Bununla birlikte yerinde kullanılışım da açıkladığımız az
sayıda ilinti zamirleri dahaçok yazı dilinde görülen i l i n t i
z a m i r i c ü m l e l e r i (proposition relative pronominale)
kurm aya yararlar. Bunlar bağlam cümlesine benzer şekilde
tümleme, fakat her zaman altalta birleşik cümleler olurlar.
Bağlam ve ilinti zamiri bahislerinde i.şaret ettiğimiz gibi
(bkz § 340, 320) ilinti zamiri bu iki işleyişi birleştiren bir ke­
lime olduğu için bu anlamdaki cümle türlü bağlam cümlelerin­
de olduğu üzere bağlamsız yapılışa m üsaittir. Sadece yan­
yana özel bir yükselen tonla bağlanmış olan iki yargı a ra ­
sındaki anlamca ilinti ya sözün gelişine bırakılmış, yada
i p u c u (indice) olarak başcümle üyelerinden birinin taşıdığı
iyelik, veya fiil zamiri ekleriyle andırılm ıştır :
«Bir kız severim, çilli». Bir m ektup yazmış,
okunmayor. Bir arabam var, m otoru bozuk.
«Çingeneye beylik vermişler, ilkin babasını as­
mış».
1. Ki İlinti Cümlesi:
460.
Yukarıda kim >< ki ilinti zamirinin kullanışı h ak
kında da bilgiler verdik, bkz § 321. Ki ilinti cümlesi dilimizde
daha yaygın olan karm aşık cümlelerden bazılarını karşıla­
makla beraber (B ir şey söyledi ki beni düşündürdü. X. Beni
y.şündürrn hir şey söyledi) ilinti cümlesi o b a r t m a l t
a n l a f ra a d a ayrı bir berkitme işleyişine sahip görünür :
S Ö ZD İZ İM İ
Bir boya yapmış ki, on para etrnvz.
donattım ki, beğeneceksin.
553
Evi öyle
İlinti cümlesinde başcümle başa geçer.
Bu ki ilinti zamirinin çekimi yoktur. Fakat ki ilinti cüm­
lesinde kimse, nesne, isimleme olan kelimelerin, veya bunla­
rın yerindeki bir belirtme öbeğinde bir kelimenin yerini alır.
Bu sebeple türlü çekim hallerinde olması mümkün bir zamir
gibidir :
Orada bir bakkal vardı ki herkesi tanırdı. Bir
at almış ki görmelisin. Bir söz verdik ki döne­
meyiz. Çuvala bakmış ki hoş. «Bu ezanlar ki
■şahadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstün­
de benim inlemeli».
ki zamirinden sonra bir kişi zamiri, veya dönüşlü zamir geti­
rip onu çekime tabi tutarsak ilinti cümlesinin kuruluşu daha
iyi belirir :
Bir kardeşi vardır ki onu ben de severim. A m ­
casını kaybetti ki o tek dayanağıydı. Bir dos­
tuma rastladım ki kendisine teşekkür borçluy­
dum.
E ski yazı dilimizde Farsçanın etkisiyle oldukça yaygın
görünen ki ilinti cümlesi :
«Saki getür ol badeyi kim dafi’-i gamdur». «Bir
hiyabandır ki hasret kûy-i canandan geçer».
Yeni Türkçede daha az kullanılır olmuştur. Bunu bağlam cüm­
lesindeki ki ile kanştırm am alı, bkz § 339.
2. Hani İlinti Cümlesi;
Zamirsi zarflardan olan hani kelimesi de farklı bir kul­
lanışta ve dahaçok konuşma dilinde bir türlü ilinti cümleleri
kurm aya yarar, bkz § 321 :
554
TÜRKÇENİN
CİRAMERİ
Yüzbaşıya rastladım, hanı komşumuzdu. O po>
rayt alın, hani bankaya yatırmışlar.
Köyün
muhtarı odur, hani çok konuşuyordu, gibi.
Ki zamiri gibi bunun da çekimi yoktur, fakat bazan ya! ünle­
miyle uzatılmış olarak kullanılır (O çocuk geldi, haniya iş
İst ey ordu).
Bu ya ünlemi fiillerden (yüklemden) sonra geldiğinde
(krş § 345) başlı başına da bir türlü ilinti zamiri olmak isti­
dadı gösterir ve ilinti cümlesi kurar. Yukarıdakilerin aksine
burada başcümle sonda olur ;
Demirci telefon etm işti ya, geldi.
vardı ya, onu sattım .
Bir çiftem
c. BAĞLAM C ü m l e s i
461.
Çeşitli anlam ilişkileri olan iki yargının iair bağlam
la birleşerek meydana getirdikleri cümleye b a ğ l a m c ü m ­
l e s i (proposition conjonctive) adını veririz. Y ukarıda kur­
dukları ilişkilere göre çeşitlerini gösterdiğimiz bağlam lar (bkz
§ 338 v.i.) anlamca yanyana, veya altalta bağlarlar. Buna göre
bu cümleleri y a n y a n a b a ğ l a m c ü m l e l e r i (proposi­
tion conjonctive coordonnée) ve a l t a l t a b a ğ l a m c ü m ­
l e l e r i (proposition conjonctive subordonnée) diye iki altbölümde gözden geçireceğiz. Yine aynı yerde işaret ettiğimiz gibi
dilimizde yaygın olan bağlamsızhk hallerine, yani b a ğ l a m , s ı z b a ğ l a m c ü m l e s i ne (proposition conjonctive asyndé­
tique) de yerine göre yer vereceğiz, bkz g 99, 340. Bu sonunularda yalnız a n l a m c a b a ğ l ı l ı k (dépendance sém anti­
que) görülür.
1. Yanyana Bağlam Cümlesi :
Yanyana bağlam cümlesinde iki yargıdan biri öbürüne
tabi değil
onunla ilişkilidir. Bu ilişkinin niteliğini bağ­
SÖ ZD İZ İM İ
555
lam belli eder. Buna göre başlıca altı türlü yanyana bağlam
cümlesi ayırdederiz (yancümlelere göre) ; 1 . ulama cümlesi,
2. ayırtlam a cümlesi, 3. karşıtlam a cümlesi, 4. almaşma cüm­
lesi, 5. üsteleme cümlesi, 6 . açıklama cümlesi.
a. Ulama Cümlesi ;
462.
îki yargıyı aynı yönde oluş ve kılış beraberliği, veya
sırasıyla birleştiren cümleye u l a m a c ü m l e s i (proposition
copulative) deriz. Bu iki yüklemde zaman, tarz, veya kişi be­
raberliği bulunabilir. Dilimizde ulama cümlesi çok hallerde
bağlamsız bağlam cümlesi şeklinde görülür :
Turgut bana bakıyor, gülüyordu. Dedem çocuk­
ları almış, bahçesine götürmüş. «Yel üfürdü, su
götürdü». Oturalım, konuşalım, gibi.
Ancak tekli, veya tekrarlı ulama bağlamlarıyla kurulmuş cüm­
leler de yaygındır :
Misafiri içeriye alın ve kendisine kahve ikram
edin. Yarın getirecekler de göreceğiz. «Hem
ağlarım, hem giderim». «Başları ucunda hece
t a,şiarı, ne söylerler, ne bir haber verirler».
Bir tümleme cümlede bir ulama bağlamıyla yapılan bu bir­
leşik cümleyi çoğu zaman bir karmaşık cümlede -ip ve -erek
ulama zarffiilleriym yapılmış bir cümle karşılar :
Misafiri içeriye alıp kendisine kahve ikram edin.
Ben ağlayarak giderim. Turgut hana bakıp gü­
lüyordu. gibi, bkz S 478.
b. A yırtlam a Cümlesi :
îki yargıyı seçmeli olarak bağlayan birleşik cümleye
a y ı r t l a m a c ü m l e s i (proposition disjonctive) adım ve­
riyoruz. Burada yargılardan yalnız birinin gerçekleşmesi söz
konusudur.
556
lÜ R lC C E N İ N
GRAM ERİ
Ayırtlama cümlesi de bazan bağlamsız kurulur (insan bir
m ektup yazar, bir telefon eder). Fakat çoğu tekli ve tekrarlı
ayırtlam a bağlamları ile yapılır :
Akşama bizde buluşalım, yahut biz size yelelim.
Bir cevap ver, yada aldırma. «Ya bu deveyi gü t­
meli, ya bu diyardan gitmeli».
c. K arşıtlam a Cümlesi :
IfSS. İki yargıdan birini öbürüne karşı çıkaran birleşik
cümleye k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (proposition adversati­
ve) diyoruz. Burada yancümle başcümleyi sınırlam akta, veya
azçok çürütmektedir. Bazı hallerde bağlamsız kurulabilir :
Dün başlayacaklardı, başlamadılar. «Herkes ka­
şık yapar, sapım denk getiremez».
K arşıtlam a bağlamları dilimizde çeşitlidir ve cümle yapılışın­
da çok kullanılırlar :
«Sinek küçüktür ama, mide bulandırır». Sonradan geldi, fakat yetişemedi. «Bugün aciz yine,
lâkin yarın üniid ederim». Katılmalıydım, ancak
param yoktu. Seni ava götürürüm, yalnız sıkı
geyincccksin. Çok işim vardı, yine de reddetme­
dim.
Tümleme cümlede karşıtlam a bağlam larıyla yapılan bu
cümleleri de çoğu zaman karm aşık cümlede -se de -meşine
rağmen -mekle beraber karşıtlam a zarffiilleriyie yapılan cüm­
leler karşılar :
Sinek küçükse de mide bulandırır. Çok işim ol­
masına rağmen reddetmedim. Sonradan yelm ek­
le beraber yetişemedi, bkz j 4 7 9 .
d. A î n m s m a C ü m l e s i :
İki
arasında almaşık, nöbetleşe bir gerçekleşme sı­
rası kuran birleşik eürnleye u I m u .ş m u e il m t < s i (¡ıroposi-
SÖ ZD İZ İM İ
557
tion alternative) adını veririz. Bu cümleler genellikle ikili bağ­
lam larla kurulur ve bunlarda bazan başcümleyle yancümle yer
değiştirebilirler :
Hava bir açıyor, hir kapayor. X Hava bir kapayor, hir açıyor. Bazan bir ik i keklik getirir, ba­
zan boş döner. «Gâh olur gurbet vatan, gâhi va­
tan gurbetlenir». Kimi susarım, kim i söylenirim.
e. Üsteleme Cümlesi :
464- Başcümleyi pekiştirici anlamda bir yancümleyle ku­
rulan birleşik cümlelere ü s t e l e m e c ü m l e s i (proposi­
tion assévérative) deriz. Üsteleme bağlamları da çeşitlidir.
K ızı everdik, torunumuz bile oldu. Ev yaptırmış,
borcunu da ödemiş. Babam iyileşti, hatta bugün
sokağa çıktı. Temeli a ttık, üstelik kalıpları ha­
zırladık. Orhan okulu bitirdi, hem de işe girdi.
Tümleme cümlede üsteleme bağlamlarıyla yapılan bu bir­
leşik cümleleri çoğu zaman karm aşık cümlede bir zarffiil üste­
leme cümlesiyle (olduğu gibi olmakla beraber, başka kullanış­
ta bkz § 485) karşılarız :
Orhan okulu bitirdiği gibi işe de girdi. Temeli
atm akla beraber kalıpları hazırludık.
f. Açıklama Cümlesi :
Başcümleyi açıklayıcı nitelikte bir yancümleyle kurulan
birleşik cümlelere a ç ı k l a m a c ü m l e s i (proposition décla­
rative) diyoruz. Bunlar başcümleyi başka kelimelerle tek rar­
lama, veya yorumlama yoluyla aydınlatm a ve berkitme işleyişindedirler.
Parayı gönderdim, yani borcum ödendi. Birdaha
da yazmadınvz, demek ki bizi unuttunuz. Çok
558
lÜRKCENİN
GRAMERİ
sinirli olmuş, öyle ki gönlşülmeyor. Evi alm ak­
tan vazgeçmiş, senin anlayacağın parası yok.
gibi.
2. Altalta Bağlam Cümlesi:
465.
A ltalta bağlam cümlesi bir başcümleyle anlamca ger­
çekleşmesi ona bağlı bir yancümleden meydana gelir. Başka
bir deyimle bağlam bu ikisi arasında bir a l t a l t a b a ğ l a n i t kurar, bkz § 456, 461. İlişkinin niteliğini bağlam belli eder.
Başlıca altı türlü altalta bağlam cümlesi ayırdederiz ; 1. salt
bağlam cümlesi, 2. yerverme cümlesi, 3. sebep cümlesi, 4. so­
nuç cümlesi, 5. amaç cümlesi, 6 . şart cümlesi.
a. Salt Bağlam Cümlesi :
İki yargı arasında bütünüyle bir altalta bağlantı sağla­
yan birleşik cümleye s a l t b a ğ l a m c ü m l e s i (proposi­
tion conjonctive absolue) deriz. Burada bağlam anlamca bir
özellik getirmez. Daba çok konuşma dilinde bu cümleyi bağlamsız olarak da kurduğumuz olur :
!şte söyleyor, yarışlara katılmayacaklarmış. A n ­
laşıldı, istcmeyorsun.
Salt bağlam cümlesinin kuruluşunda yazı dilimiz yeniden
eskiye doğru ki ve kim bağlamlarını kullanagelm iştir ki bun­
lar ilinti zamiri olarak da kullandığımız kelimelerdir, bkz g
320, 460 ;
Bir de baktım ki borular patlamış. «.Anlar ki
yolcu yol görünür serviliklere». «Sandılar kini
satilur dane-î dürr-i Arakî».
Bu salt bağlam cümlelerini karm aşık cümle yapılışında ad
fiilsi sıfatfiil cümleleriyle karşılarız, bkz g 476. Şu farkla ki
ilinti cümlesinde olduğu gibi burada da bağlam cümlesinin
bartmalı anlatm ada tercih edildiği görülür :
S U Z D I/IM I
559
Yolcu serviliklere yol göründüğünü anlar. Bir
Araki inci tanesi satıldığını sandılar, gibi.
b. Yerverme Cümlesi :
İki yargıdan biri öbürünü doğrular, yerinde gösterir, ve­
ya savunur şekilde kurulmuş bağlam cümlesine y e r v e r m e
c ü m l e s i (proposition concessive) adım veririz.
Birinci yapıyı bitirmişler, gerçekten iyi çalışı­
yorlar. E vi kiralayacaklar, nctekim dün yeni­
den gezdiler. Ben telâş ettim , oysa pek mühim
değilmiş?. Üçte gelecekti, halbuki saat dört oldu?.
c. Sebep Cümlesi :
466.
Y argılarından biri öbürünün gerçekleşme sebebini
anlatan birleşik cümlelere s e b e p c ü m l e s i (proposition
causale) diyoruz. Bu cümleyi de çoğu zaman bağlamsız kura­
rız :
O yalnız kalamaz, korkar. «Uğramam bahçele­
rin semtine, gülden yandım».
Sebep cümleleri dahaçok sebep bağlamlarıyla yapılır ;
«Yüksel, ki yerin bu yer değildir». Parayı be­
ğenmedi, çünkü daha çok bekleyormuş. «Allaha
.sığın .şahs-ı halimin gazabından, zira yumuşak
huylu atın çiftesi pektir».
Bu bağlamlı sebep cümlelerini hemen her zaman karm a­
şık zarffiil cümleleriyle karşılayabiliriz ve onları tercih ede­
riz :
Aramadığın için sana dargınmı.ş. Ödemede ge­
ciktiğim den dolayı mahcubum. Camcı gelmeye­
ceğine göre başkasını arayalım.
560
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
d. Sonuç Cümlesi :
Yargılarından biri öbürünün sonucunu gösteren birleşik
cümlelere s o n u ç c ü m, l e s i (proposition consécutive) de­
riz. Bunun da bağlamsız kuruluşu olur ;
istememişsiniz, getirmemişler. «Yağmur yağdı,
böyle oldu». «Yorgan gitti, kavga bitti». Vak­
tinde almadık, kömürsüz kalacağız.
Bağlamlarla :
Ben oyun sevmem, bu sebeple buluşamayoruz.
Aramamışsın, bunun için sana dargınmış. Öde­
mede geciktim, bundan dolayı mahcubum. Cam­
cı geîmeyormuş, öyleyse başkasını arayalım.
Sonuç cümlesi genellikle sebep cümlesinin tersine çevrilmiş
şeklidir. Yani orada sebep yargısı, burada ise sonuç yargısı
yanyargı oluyor. Orada başyargı sonucu, buradaysa sebebi
gösteriyor :
Oynayamadılar, çünkü yağmur yağdı. X Y ağ­
m ur yağdı, bunun için oynayamadılar.
Bu sebeple çoğu zaman her iki cümle geniş anlamda s e b e p
c ü m l e s i diye anılır.
e. Amaç Cümlesi :
467.
Y argılarından biri öbürünün gerçekleşmesi amacını
anlatan birleşik cümlelere a m a ç c ü m l e s i (proposition
finale) adını veririz ;
Çok çalış ki kazanasın, «ört ki ölem». «Tâ ki
seyr étsün felek ol şuh çözmüş kâkülü». «Âdet
yerini bulsun diye» bir sofra kurmuşlar. Bunu
öyle yapsın için ayrı para isteyor.
S Ö ZD İZ İM İ
5gl
Bu anlamda cümleleri de karmaşık zarffiil cümleleriyle k ar­
şılayabiliyoruz :
Kazanmak için çok çalışmalısın. Âdet yerini
bulması için bir sofra kurmuşlar.
f. Ş a rt Bağlam Cümlesi ;
Türkçede asıl şa rt cümlesi biryandan türlü birleşikleri
olan, biryandan da başlıbaşma bir tarz teşkil eden bir şart kip­
leri sistemi ile kurulm aktadır ki bunu yukarıda ayrı bir bö­
lümde gösterdik, bkz § 457. Asıl ve bakim olan bu yapılış k a r­
şısında, yine orada işaret ettiğimiz gibi, yabancı kaynaktan
ş a rt bağlamları eğreti kalmış ve bağlamlı şart cümlesi yay­
gınlaşmamıştır.
Dabaçok yazı dilinde yer bulduğu ölçüde bir şart bağlamı
ile kurulm uş birleşik cümleye ş a r t b a ğ l a m c ü m l e s i
(proposition conjonctive conditionnelle) adını veriyoruz. A n ­
cak burada da yapılış şa rt kipi üzerinedir. Eğer ve şayet bağ­
lam ları şa rt cümlesinin başında ve şartı pekiştiren bir zarf du­
rum unda kalır. Bunlar da o l a ğ a n ve o l m a y a s ı ş a r t
c ü m l e s i olabilirler :
Eğer cevap vermezse protesto edersiniz. Şayet
unutm uşsam bana hatırlatsınlar. «Eğer yarlıgamaa isen, gey ka tı firak Çalabum». Eğer gel­
mesen gücenecektim. Eğer görmeseydi bahset­
mezdik.
Eski Osmanlıcada bu cümlenin geniş zamanla yapılışına da
rastlarız :
nGer dilersiz bulasız oddan necat,
ile ey dürt essalât».
Işk ile derd
Aksi ş a rt cüm læi yapılışında ise şa rt bağlamları mutlaka şart
kipi istemezler :
Türkçenin Grameri F : 36
562
1ÜKKC,1NİN g r a m e r !
Bir
karşılık göstersin, aksi halde yapamam.
İnat etme, yoksa açıkta kalırsın.
II. KARMAŞIK BİRLEŞİK CÜMLE
Jf6S. Türkçede en yaygın birleşik cümle şekli olan karm a­
şık cümlenin yapılışını ve üyelerinin oluşmasını yer yer anlat­
tık, bkz §456, 435, 359 v.i. Bu kuruluşta esas bir başcümle
ile onun üyelerinden birinin yerini tutan, yada üye olacak bir
belirtme öbeği içinde yer alan bir yarım yargının (içcümle)
birleşmesidir. Ozaman ber iki yargı anlamca tam am lanır ve
birleşik bir bütün teşkil eder.
Yarım yargıların yüklemleri fiilin isim şekilleri olan ya­
tık fiiller olduğuna ve bunlar da adfiil, sıfatfiil ve zarffiil şe­
killerinde görüldüğüne göre karmaşık cümleyi bu k arakter
veren unsurlara uyarak sınıflar ve adlandırırız; 1 . adfiil cüm­
lesi, 2. sıfatfiil cümlesi, 3. zarffiil cümlesi.
A. ADFİİL CÜMLESİ
Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir adfiil olursa bu
birleşik cümleye b i r l e ş i k a d f i i l c ü m l e s i (phrase
composée substantive) deriz. B urada içcümle tümüyle bir ad
hükmündedir ve başcümle içinde bir adın alabileceği bütün iş­
leyişleri alır. Buna göre bu içcümle başcümlede 1. kimse, 2.
vüklem ismi, 3. nesne, 4. isimleme, 5. bir belirtme öbeğinde ad
i/larak görülecektir.
Adfiil cümleleri bu beş türlü kullanışa göre çeşitlenirler.
Biz de onları bu beş hale göre sınıflayacağız :
1. Adfiil Kimse Cümlesi;
469.
içcümle adfiilin kim haliyle başcümlenin kimsesi olmu.şsa buna a d f i i l k i m s e c ü m l e s i (proposition subs­
tantive sujet) adını veririz :
SÖZDİZİMİ
563
Böyle bir soruyla karşılaşmak beni şaşırttı.
«Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir».
Hesabı ödemek sana dü.şüyor.
Adfiilin yalın hali ile bu içcümlenin kimsesi ya başcümlenin
üyeleri arasında görülür, yada belirsiz kalır. Onu belli etmek
istediğimizde adfiilin öbür şekillerini iyelik ekleri getirerek
kullanırız :
Bu sırada ayrılmam işi aksatmış. Toplantıya ka­
tılmanız bizi çok sevindirecek. Tartışmayı kesi­
şimiz vaktinde olmuştur.
Ancak içcümlenin kimsesine ipucu olan bu iyelik zamiri ra h a t­
ça cümlenin başka üyelerine geçer, veya birkaçına aynı zaman­
da gelebilir :
Bu derdi bir arkadaşa anlatmam X Bu derdi bir
arkadaşıma anlatmak X Bu derdimi bir arka­
daşa anlatmak X Bu derdi bir arkadaşıma an­
latmam v.b. (bir teselli olacaktı).
Böylece üç üyeli bir içcümlede 7 türlü imkân meydana gelir,
İçcümlenin kimsesini adıyla, veya daha yakından belli et­
mek için ise bu adı, veya zamiri kimin haliyle yükleme katılan
yaparız. Böylece içcümlenin kimsesi ile yüklemi bir belirli adtakım ı kalıbına girer :
Ahm edin çuvalları sayması lâzım gelirdi. Senin
söze karışman onu duraklattı. Benim evde bu­
lunmayışım aksilik oldu. «Kemerlerinizin bağ­
lanması rica olunur», gibi.
Buna karşılık kimsenin belirli olması gerekli görülmeyen
yerlerde de konuşma dilinde bazan adfiilin bir 3. kişi iyelik eki
aldığı görülür, bkz § 360 :
A çık havada bir uyku çekmesi iyi olacak. Bura­
dan oraya yürüm esi bir saat çeker. E vet demesi
kolay değil, gibi.
564
T Ü R K Ç E N İN G R A M E R İ
2. Adfiii YiiMem Cümlesi:
470.
Başcümle bir isim cümlesi olacaksa içcümle başcüm­
lenin yüklem ismi işleyişini alabilir. Burada adfiil yalın baliyle
bulunabileceği gibi iyelik ve çekim ekleri de almış olabilir.
Fakat kuralca cevber fiili ekleri alıp (bU-me-m-den-dir) bit­
miş fiil baline gelir. Böylece başcümlenin yüklemiyle içcümle­
nin yüklemi aynı kelimede birleşmiş olur. Buna a d f i i l y ü k ­
l e m c ü m l e s i (proposition substantive prédicat) deriz :
«Şüphe bir nura doğru koşmaktır». Maksadım
bir gün önce işe haşlamanızdı. Oda arkadaşımın
şikâyeti geceleri biraz geç gelişimdenmiş. gibi.
Şu var ki burada da isim cümlesini cevber fiili ekleri g etir­
meksizin kurabiliriz, bkz § 446. O zaman da bu kelime içcüm­
lenin ve başcümlenin aynı zamanda yüklemi olmak niteliğini
muhafaza eder :
Şim di onun arzusu tatili Antalyada geçirmek.
Bunun çaresi CelâVle iyi geçinmeniz. M arifet
onu tek kurşunla vurmasında.
Adfiil yüklem cümlesinde ortak tek yüklem iyelik ekleri
almışsa bunlar içcümlenin kimsesine ipucu olurlar (...geceleri
biraz geç-geliş-im-denmiş). F akat bu ipucu içcümlenin başka
üyelerinde görülebileceği gibi doğrudan doğruya kimse olacak
ad, veya kişi zamiri de adfiille bir belirli adtakım ı haline kon­
muş olabilir :
... tatüAn-i Antalyada geçirmek. ... (nişancının)
tek kurşunla vurmasında. ... ( sizin) bir gün önce
işe haşlamanızdı.
3. Adfiil Nesne Cümlesi :
471.
îçcümle adfiilin kimi ve kim halleriyle başcümlenin
nesnesi obnuşsa bu karm aşık cümleye a d f i i l n e s n e c ü m ­
l e s i (proposition substantive objet) aeriz.
SÖZDİZİMİ
565
«Senden ayrı düşmeyi Allah bana göstermesin*.
Çocuğu yalnız bırakmak istemeyotlarmış. Hatır
için konuşm ayı hiç ba^ram am .
B urada a d fiil iy elik ek leri de alm ış olab ilir k i bunlar içcüm le­
nin k im sesin e ipucu te şk il ederler ;
Gençlerin nişan yüzüklerini takma-nız-ı sizden
rica edeceğiz. Arkadaşlar bu sırada işten ayrüma-m-ı uygun bülmadüar. gibi.
4. AdOil İsimleme Cümlesi :
İçcü m le a d fiilin belli çekim h a lle riy le başcüm lede Lsimlem e iş le y iş in i alabilir. B u tü rlü k arm aşık cü m leye a d f i i l
i s i m l e m e c ü m l e s i (p rop osition su b sta n tiv e du n om inal)
deriz ;
Bunu size hatırlatm akta fayda gördüm. «Değ­
mez Kemal uyanmaya ikmal-i ömr için*. Beni
bekletmeye hakkın yoktu. A li koyunları sat­
m aktan vazgeçmiş.
A d fiilin içcü m le k im sesin e ipucu olan iy elik ek lerin i alm ış ş e ­
k illeri de şö y led ir ;
Benim için yorulmanıza razı değilim. Doktor ka ­
yın babamın hastahaneden çıkmasında bir sakın­
ca görmedi. Vakitsiz dönüşümden kuşkulanmış.
5. Adfiil Belirtme Cümlesi :
472.
N ih a y e t bu içcü m le b aşcü m len in bir b elirtm e öbeği
ola n ü yelerin d en biri için d e bir adın yerin i alır. Çoğu zam an
b aşcü m led e k im se, v e y a n esn e olacak b elirli ad tak ım m d a k a­
tıla n (b elirte n ) işle y işin d e g örü lü r ki buna a d f i i l b e l i r t ­
m e c ü m l e s i (p rop osition su b sta n tiv e de d éterm in an t) d e­
riz.
Bu kadar para harcamanın manası var m ıf
566
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Dumrul namusluca çalışmamn m ükâfatım gördü.
Beni suçlamanın âlemi yok. gibi.
Adfiil içcümlesi takı Öbeklerinde de adın yerini tutar. Başka
bir deyimle türlü takılar alabilir. Bu öbek isimleme, zarflama,
veya başka bir ada sıfat olur ;
«Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz». K üfe­
leri taşıtm ak için bir araba tutm uştum . İşin so­
nunu beklemekten başka çareniz yok.
Burada adfiilin içcümle kimsesini belirten iyelik ekleri almış
şekilleri ise ;
O türlü konuşmasının sebebini anlamadım. B u­
raya varışınıza göre bir karar vereceğiz. Bu malt
kaldırmamızdan sonra bir hesap görelim.
B. SIFATFİİL CÜMLESİ
JfIS. Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir sıfatfiil
olursa bu birleşik cümleye b i r l e ş i k s t f a t f i i l c ü m ­
l e s i (pbrase composée adjective) deriz. Burada içcümle bir
sıfat hükmündedir ve başcümle içinde bir sıfatın alabileceği
bütün işleyişleri alır. Şu var ki her sıfat gibi bu içcümle de ad
olarak kullanılabileceğinden bir adın alacağı işleyişte de görü­
lür,
Gerçekten üç zamana ait sıfatfiiller hepsi, dolayısıyla k ur­
dukları içcümleler ad olarak kullanılırlar ve k ı l ı c ı a d ı
anlamıyla bir türlü f i i l d e n z a m i r l e r olurlar (Eden
bulur. Olacak olur.), bkz § 359. Ancak bunlardan ikisi adfiiller
gibi k ı l ı ş a d ı da olabilirler ve adfiil cümlesini andırır bir­
leşik cümle kurarlar (Geldiği doğrudur. Geleceğimi işitm iş),
bkz § 362, 364.
Buna göre bu içcümleler üç türlü işleyişte kullanılırlar :
sıfat olarak, zamir rolünde, ad yerinde. Biz de onları buna göre
sözDizİMİ
567
şekil bütünlüğüyle alarak üç bölümde gözden geçireceğiz ve
adlandıracağız: 1 . sıfatsı sıfatfiil cümlesi, 2 . zamirsi sıfatfiil
cümlesi, 3. adfiilsi sıfatfiil cümlesi.
1. Sıfatsı Sıfatfîil Cümlesi :
Üç zamana ait sıfatfiillerle yapılmış içcümlelerin
hepsini başcümlede bir sıfatın yerini tutm ak üzere kullanırız.
Onlara s ı f a t s ı s ı f a t f i i l c ü m l e s i (proposition adjective qualificative) deriz. Ancak bunlar bu kullanışta farklar
gösterirler: -dik geçmiş sıfatfiilleri yalnız iyelik ekleri almış
olarak (okuduğum kitap) kullanılırlar (yalın halleriyle dö­
nüşmüş, bildik adam bkz § 362), -ecek gelecek sıfatfiilleri ya­
lın ve iyelik ekleriyle (okuyacak kitap okuyacağım kitap),
öbürleri ise yalnız yalın halleriyle (okumuş, okuyan, okuyu­
cu, okur kim se) görülürler.
B urada içcümle sıfatfiilin kim haliyle başcümlenin üyele­
rine ve bunları temsil eden belirtme öbekleri içindeki herhangi
bir ada sıfat olur.
a. Sıfatfiilin yalın haliyle başcümlede türlü adlara sıfat
olurlar :
Pratik eğitim görmüş gençleri tercih ediyorlar.
*Ürüyen köpek ısırmaz». Doktor hana nezleyi
önleyici ilâçlar verdi. Bunu motordan anlar bi­
rine göstereceksiniz. Sadi alış verişte güvenile­
cek adamdır. Osmanm bize yardım edecek arka­
daşları görünmediler, gibi.
Burada içcümlenin vasıfladığı ad genellikle onun kimsesi olur.
b. Sıfatfiilin iyelik ekleri almış hali yalnız -dik geçmiş
ve -ecek gelecek sıfatfiillerinde görülür :
€Kırdığın koz hini aştı». Alacağı kız Haydar Be­
yin torunuymuş. İzmirden son çektiği telgraftır.
Vereceğin cevabı ona bildiririm. Oturduğumuz
568
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
evin odaları genişti. Gönderdiğin çiçekler için
teşekkür ederim.
Burada içciimlenin kimsesini aldığı iyelik zamiri belli eder.
Kimseyi daha yakından belirtmek için de, adfiil cümlesinde
olduğu gibi, (bkz § 469), kimse olacak adı, veya zamiri kimin
haliyle yükleme katılan yaparız ;
Senin kırdığın koz bini aştı. Alinin Izmirden son
çektiği telgraftır. Halamın sevdiği türküyü söy­
ler misin f Muhtarın dediği ev satılmış.
Burada ise içcümlenin vasıfladığı ad genellikle onun nesnesi
olur.
Görüldüğü gibi her iki halde yüklemi bir sıfatfiil olan içcümle doğrudan doğruya başcümle üyelerinden birinin yerini
tutmaz, fakat onlardan birine sıfat olur. Böylece meydana ge­
len sıfattakım ı, yukarıki örneklerde gördüğümüz gibi, karm a­
şık cümlede türlü üyelerin yerini almış olarak görülür.
2. Zamirsi SıfatSU Cümlesi:
475. Üç zamana ait sıfatfiillerle yapılmış içcümlelerin hep­
sini başcümlede bir zamirin yerini tutm ak üzere kullanırız.
Bunlara da z a m i r s i s ı f a t f i i l c ü m l e s i (proposition
adjective pronominale) deriz. O zaman bunlar a rtık bir ada sı­
fa t olmazlar, doğrudan doğruya bir ad gibi başcümlede, yeri­
ne göre çekim halleriyle, üyelerden birinin yerini alırlar, yada
üye olan bir belirtme öbeği içinde bir ad işleyişinde görülür­
ler.
Sıfatsı sıfatfiil cümlesinde olduğu gibi burada da türlü sıfatfiiller kullanış farkları gösterirler; yalnız iyelik ekleri al­
mış olarak, bu eklerle ve eksiz, yalnız eksiz kullanılanlar olur,
bkz § 474.
a.
Sıfatfiilin yalın haliyle başcümlede üyelerden birinin
yerini alırlar, veya bir belirtme öbeğine girerler :
sozuizíMí
569
*Ati alan Üsküdarx geçtik. «Doğru söyleyeni do­
kuz köyden kovarlar». «Ki dilber sevmemiş bil­
mez belâsın aşık-ı zarın». «Dilimden anlar yok
bigânelerde». Burada kalacakları bir yana ayır.
O buralarda durucu değil. «Kılavuzu karga ola­
nın burnu boktan çıkmaz».
Bu kullanışta bu içcümle başcümlenin kimsesi işleyişinde
ise gerçekte bu kimseyi adıyla vermez, onu bir kılışı ile andı­
rır : minareyi çalan ... (herhangi biri). Cevher fiiline göre
sizdeki — sizde olan. Buna göre de başcümlenin kimsesi bir
belirsiz zamir hükmündedir, içcümlenin kimsesi ise bilinmez­
dir. Ancak bu içcümle bir zamir hükmünde olmakla iyelik ek­
leri almış olarak da görülür :
Önden geleni yeğenimdir. Bir derdimi dinleye­
nim yok. İşaretli olanlarını bırakacaksınız. İşin
aslını bilenlerimize söz düşmedi.
b.
Bunlar sıfatfiilin iyelik ekleri almış haliyle başcümle­
de üyelerden birinin yerini alırlar, veya bir belirtme öbeğine
girerler ;
«Korictuğum başıma geldi». «Geydikleri afitab-%
temmuz». Çarşıdan alacağınız buna benzemez.
«.Baña éttüklerini kimselere étmediler». Bu en
son verebileceğimdir. «İş senin bildiğin gibi de­
ğil». gibi.
Sıfatsı sıfatfiil cümlesinde olduğu gibi burada da sıfatfiilin
aldığı iyelik eki içcümlenin kimsesini temsil eder. Ancak kim­
seyi daha yakından belirtrhek, özellikle 3. kişilerde bu zamirin
öncülünü açıklamak için kimse olacak adı, veya zamiri kimin
haliyle yükleme katılan yaparız :
«Allahın dediği olur». Benim çarşıdan aldığım
iyi değildi. Alinin anlatacaklarına pek inanma.
Onun vereceğini ben almam.
570
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
3. Adfiiisi Sıfatfiii Cümlesi
IflG. -dik geçmiş ve -ccck gelecek sıfatfiilleri ile yapılmış
içcüraleler ad yerine kullanılışlarında kılış adı da olabilirler
(bkz § 4 7 3 ) ve iyelik ekleri almış adfiil cümlesine denk anlam­
da karmaşık cümleler yapmaya yararlar. Bunlara a d f i i l s i
s t f a t f m c ü m l e s i (proposition adjective nominale) de­
riz. Adfiil cümlesinden farklı olarak bunlarda içcümlenin yük­
lemi zaman kavramı taşır ve kullanışta iki zamana göre ayrı­
lır :
Dönüşünüzü işittim , fakat Döndüğünüzü işit­
tim. veya Döneceğinizi işittim .
•dik ve -ecek sıfatfiilleri ile kurulan adfiilsi sıfatfiil cüm­
lesinde içcümle sıfatfiilin türlü çekim halleriyle bir adın baş­
cümlede alacağı bütün işleyişleri alabilir :
Burada kaldığın iyi oldu. Ne zaman ha.'şlayacağınız belli mi? «Ah eyledügüm serv-i hiramanun
içündür». Onun bunu beğeneceğini sanmayorum
«Hapı yuttuğunun resmidir». Senin bunu başa­
racağına inanıyorum. Müdürün sizi iyi karşıla­
yacağından eminim. «Durduğunun aslı vardı».
Adfiilsi sıfat fiil cümlesi ile zamirsi sıfatfiil cümlesinin
aynı sıfatfiillerle yapılmış tü rü (bkz § 474 b) yapılışça da ay­
nıdır. Bu iki türlü cümlenin çeşitleri birbirine benzer. Gerçi
çoğu zaman sıfatfiilin iki işleyişten hangisinde bulunduğu k ar­
maşık cümlenin yapılışından belli olur :
Kalmayacağımı biliyordu. fakat
Yapacağımı
sana anlatırım.
Ancak bazan cümlede işleyişi belirten bir ipucu bulunmaz :
Söylediğim doğrudur. Söyleyeceğim doğrudur.
gibi.
Bunlar iki anlamlı cümleler olurlar. Birinci anlamda bir salt
bağlam cümlesiyle :
S O /.D I Z I M l
575^
Doğrudur ki söyledim. Doğrudur ki .'söyleyece­
ğim.
ikinci anlamda bir iliıui zamiri cümlesiyle karşılanabilirler :
Doğrudur, ne ki .söyledim. Doğrudur, ne ki .söy­
leyeceğim. gibi.
C. ZARFFİİL CÜMLESÎ
Jf77. Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir zarffiil
olursa bu birleşik cümleye b i r l e ş i k z a r f i i l c ü m l e s i
(phrase composée adverbiale) adını veriyoruz. Burada içcüm­
le tümüyle bir zarf hükmündedir ve başcümle içinde bir zarfın
alabileceği bütün işleyişleri alır.
Zarf hükmündeki bu içcümle basit zarflarda olduğu gibi
iki türlü kullanılır. Buna göre de başcümle içindeki yeri ve
anlatım ı değişir. Biri içcümlenin başcümle yüklemine doğru­
dan doğruya zarf olması halidir (Sizin yemeğinizi çarşıdan
dönünce vereceğim). İkincisi bu içcümlenin başcümlede bir
üye ola> ak zarflam anın yerini almasıdır (Çarşıdan dönünce
sizin yemeğinizi vereceğim). Zarffiil cümlesi bu ikinci kulla­
nışta daha yaygın bir sözdizimi kalıbıdır.
Yukarıda gördüğümüz gibi zarffiillerin iyelik ekleri alan­
ları ve alm ayanları vardır, bkz § 365 v.i. İyelik eki alanların­
da bu zamir içcümlenin kimsesine ipucu olur :
Geldiğinde anlatırsınız. Y orıdduğumdan devam
edemedik. Söylesen de anlamaz. Geç kalacağı­
nız için sizi yemeğe beklemediler, gibi.
İyelik ekleri alm ayanlarda ise içcümlenin kimsesi ya başka bir
cümle üyesinin ta.şıdığı iyelik zamiri ile, yada kimse olacak ad
ve zamirle belirtilmiş bulunur :
Sözümü bitirmeden hemen iliniz etme. Ben an­
lattıkça o heyecanlanıyordu. «Memis
uza­
tırken kurşun fesi deınrmiş
572
TÜRKÇENİN
GRAMERİ
İçcümlenin kimsesi çoğu zaman da başcümlenin kimsesiyle aynı
olur. Bu halde ayrıca belirtilmesi gerekli olmaz :
«Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan ol­
duk». Tepeye çtktnca evi görürsünüz. «Boyuna
bakmadan büyük sözler konuşuyor».
Yukarıda belirttiğimiz gibi (bkz § 365, 462 v.i.) zarffiil
karmaşık cümlede dahaçok bir bağlam işleyişinde bulunduğun­
dan, başka bir deyimle bir fiil ile bir bağlama denk bir değer
taşır :
verip — verdi ve gülerek ~ hem gülüyor hem
korktuğundan — çünkü korktu.
Zarffiil cümlesi anlam ve kullanışça bağlam cümlesine
paralel bir sistem olur. Bu iki sistemin birbirini örtmeyen yön­
leri varsa da zarffiil yapılışı dilimizde daha yaygın ve köklü
olduğundan bunları çoğu zaman bağlam cümlelerine tercih ede­
riz. Sıfatfiil cümlesini ilinti zamiri cümlesine tercih ettiğimiz
gibi, bkz § 459 v.i.
Söziçinde işleyişleri bakımından benzerlikleri sebebiyle
zarffiil cümleleri türleri ve sınıflanm aları yönünden de bağ­
lam cümlelerine benzerler. Bunlarda da birleşenlerin anlamca
ilişkilerine göre : 1 . yanyana zarffiil cümleleri, 2 . altalta zarf­
fiil cümleleri ayırdederiz. Onları işte bu sırayla iki bölümde
inceleyeceğiz.
I . Y a n y a n a Z a r ffiil C ü m le si :
478.
Bu karm aşık cümlede yargılardan her ikisi anlamca
müstakil olur, başka bir deyimle zarffiil iki yargı arasında sa ­
dece bir yanyanalık ilişkisi kurmuş bulunursa buna y a n ­
y a n a z a r f f i i l c ü m l e s i (proposition adverbiale coor­
donnée) deriz. Bunlar da>ha az çeşitlidirler. Başlıca üç türlü
yanyana zarffiil cümlesi ayırdederiz (içcümlelere göre) : 1 .
ulama cümlesi, 2 . karşıtlam a cümlesi, 3 . üsteleme cümlesi.
s ö Z D i z iM i
573
a. Ulama Cümlesi ;
îki yargıyı bağlam cümlesinde olduğu gibi aynı yönde oluş
ve kılış beraberliği, veya sırasıyla birleştiren cümleye z a r f f i i l u l a m a c ü m l e s i (proposition adverbiale copulative)
deriz. Genellikle -ip zarffiilleriyle yapılan bu içcümle iki yar­
gı arasında zaman, ve tarz ilişkisi kurabilir ;
Tabancasını çekip ateş etmiş. «Eğri oturup doğ­
ru konuşalım». Birini alıp birini bırakıyordu.
Ba.şını kaldırıp bakmadı bile.
-ip zarffiili ile yapılan bu birleşik cümlenin bazan ulama­
dan başka ilişkiler de kurduğu görülür. O zaman bunlar an­
lam larına göre altalta zarffiil cümlesi sayılabilirler ;
Bizi görüp (görünce) saklanmış. «Papaza kızıp
(kızarak) oruç bozma». Bunu eve götürüp (gö­
türm ekle) ne yapacaksın? gibi.
Y ukarıda işaret ettiğimiz gibi (bkz § 366) ulamada içcümle
birden fazla olursa -ip ve -erek zarffiilleri aynı anlamda alma­
şık olarak kullanılır :
A tın ı sürüp sudan geçerek karşı kıyıya vardı.
gibi.
Karm aşık ulama cümlesinin bir çeşidi de zarffiilin ikilenmesi,
içcümle yükleminin bir edeleme anlamı almasıyla kurulur ;
Arada gelip gelip kapıdan bakıyordu.
durup iş çıkarma, gibi.
Durup
b. K arşıtlam a Cümlesi ;
479.
Zarffiil cümlesinde de iki yargıyı birbirine karşı çı­
karan birleşik cümleye z a r f f i i l k a r ş ı t l a m a c ü m l e s i (proposition adverbiale adversative) adını veririz. Yuka­
rıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 463) aynı işleyişte karşıtlam a
bağlam larıyla kurulm uş bağlam cümlesini karşılayan bu k a r­
574
TÜRKÇENİN GRAMERİ
maşık cümle Türkçe sözdizimine daha yatkın sayılır ve ko­
nuşma dilinde tercih edilir.
Yerine göre hemen bütün şart kipleriyle çekilebilen. -se de
s e bile birleşik zarffiilleri karşıtlam a cümleleri kurmaya ya­
rarlar :
Biraz şımarıksa da iyi çocuktur. Üzülmüşsen
bile belli etme. Bize bildirdilerse de önleyeme­
dik. Birdaha görüşeceksem de um utlu değilim.
Yine yukarıda gördüğümüz gibi basit ve birleşik karşıtlam a
zarffiilleri çok çeşitli olduğundan bu yapılışın örnekleri zen­
gindir :
Kavga etmeksizin işi tasfiye ettiler. «Evin kü ­
çüğü olacağına dağın domuzu ol». Fazla konuş­
madan ayrılırsın. «îte dalaşmaktansa çalıyı do­
laş». Koştuğum halde yetişemedim. Çarpılmak­
la beraber (birlikte) idare etti (bkz üsteleme).
Bana yardım edeceğin yerde akü öğretiyorsun.
gifei.
c. Üsteleme Cümlesi :
Başcümleyi berkftici anlamda bir içcümleyle kurulan zarf­
fiil cümlesine de z a r f f i i l ü s t e l e m e c ü m l e s i (propo­
sition adverbiale asseverative) diyoruz. Aynı işleyişte bağlam
cümlesi çeşitlerini yukarıda gösterdik, bkz § 464. K arm aşık
cümle olarak bunu birkaç birleşik zarffiil ile kurarız. Bunlar
bazı karşılaştırm a zarffiillerinin (bkz § 368, 373) de zarfı ile
desteklenmiş kullanışlarıdır :
M atematiği iyi anladığım gibi kim yayı da sever­
dim. Telgraf çekmekle beraber (b irlikte) m ek­
tup da yazmış. Bağcılıktan olduğu kadar arıcı­
lıktan da anlayor. g bi.
SÖZDİZİMİ
575
2. Altalta Zarffiil Cümlesi :
JfSO. Bir başcümleyle anlamca gerçekleşmesi ona bağlı gö­
rünen bir içcümleden, başka bir deyimle altalta iki yargıdan
meydana gelen zarffiil cümlesine a l t a l t a z a r f f i i l c ü m ­
l e s i (proposition adverbiale subordonnée) deriz. Türkçede
bunlar daha çeşitli ve zengindirler, çok kullanılırlar. Anlam
ilişkilerine göre başlıca yedi türlü altalta zarffiil cümlesi ayırdederiz: 1. hal cümlesi, 2. zaman cümlesi, 3. karşılaştırm a cüm­
lesi, 4. sebep cümlesi, 5. sonuç cümlesi, 6. amaç cümlesi, 7.
şart cümlesi.
a. Hal Cümlesi ;
Başcümle anlatışının ne gibi bir hal içinde oluştuğunu be­
lirten bir zarffiil cümlesiyle kurulmuş karmaşık cümleye
z a r f f m h a l c ü m l e s i (proposition adverbiale circons­
tancielle) adını veririz. Bunlar dilimizde oldukça çeşitli olan
hal zarffiilleriyle yapılır :
Turgut gülerek anlatıyordu. Taşlara basarak
karşıya geçtik.
Bu-erek hal zarffiili ile -ip ulama zarffiilinin bazan birbirleri
yerinde kullanıldığına yukarıda yer yer işaret ettik, bkz § 366,
367, 478. Böylece bu hal cümlesinin de ulama anlamı aldığı ve
yanyana zarffiil cümlesi sayılması gerektiği olur :
Şoseyi bırakarak dağ yoluna saptık.
inanmayarak bağa gitmiş.
Sözümüze
-e (ve değişiği -i < -ü) zarffiilleri ikilemeyle hal cüm­
lesi kuruluşunda çok kullanılırlar :
Arabayı ite ite köye getirdik. «Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-u yara düştü». «Çıktım Kozan’ın dağına, kart dizleyi dizleyi». «Idris Nebi
hülle biçer, diker Allah déyü déyü». gibi.
576
TÜRKÇENİN GRAMERİ
-ken ekiyle yapılmış Karffiiller de karm aşık hal cümlesi
kuruluşunda geniş ölçüde kullanılırlar, krş § 367 :
«Fer almışken tulü-u Kibriyadan, bugün bivaye
kalm ış her ziyadan». Rica etm eliyken bayağı
emrediyor. «Yağmurdan kaçarken doluya tu tu l­
duk». Biz yemeğe oturuyorken çıka geldi. Da­
yanacakken caymışsın.
Dikkat edilirse bu son şekildeki bazı hal cümleleri de karşıtlama anlamına kaçar.
b. 25aman Cümlesi :
481.
Karmaşık cümlede içcümle başcümlenin ne gibi bir
zaman şartı içinde oluştuğunu gösteriyorsa buna z a r f f i i l
z a m a n c ü m l e s i (proposition adverbiale temporelle) deriz.
Türkçede pek çeşitli zaman ilişkileri kuran zarffiiller bulun­
duğuna göre anlamca pek farklı zaman cümleleri yapılır ki
çoğunu bağlam cümlesiyle karşılayamayız. Zaman zarffiillerine paralel olarak bunları yedi takım da toplayacağız: 1. izle­
me cümlesi, 2. vakitleme cümlesi, 3. eşzaman cümlesi, 4. baş­
langıç cümlesi, 5. bitim cümlesi, 6. öncelik cümlesi, 7. sonralık
cümlesi.
a. İzleme Cümlesi :
Başcümlenin yüklemi zamanca içcümle yüklemini izle­
mekteyse bu türlü zaman cümlesine i z l e m e c ü m l e s i
(proposition successive) deriz. Bu cümle ençok -ince zarf fiille­
riyle yapılır:
«Bus ¿dince lebini ağzıma geldi canım». Eve dö­
nünce hatırladım.
Y ukarıda da gösterdiğimiz gibi (bkz § 369) bu izleme cümlesi
bir tabiî s o n u ç c ü m l e s i anlam ında da görülür :
«Vermeyince Mabut neylesin Mahmut»?
yardım edince kazanırsın.
Şans
SÖ Z D İZ İM İ
577
-ince zarffiil cümlesi b i t i m c ü m l e s i anlatımında
yazı dilimizde eskimiş sayılır («Ben saramadım, eller sarar
doyunca»). Bu kullanışta yerini -inceye kadar birleşik şek­
line bırakm ıştır, bkz § 482.
Geçmiş kipi soru şekli de bir birleşik zarffiil işleyişinde
izleme cümleleri yapar :
ipin ucunu kaçırdın m ı toparlayamazsın. «Ye­
m ek gördün mü ye, dayak gördün mü kaç».
Geniş zaman kipi olumlu - olumsuz ikilemesi ise birleşik
zarffiil işleyişinde bir d e r h a l i z l e m e (succession hâtive)
anlatım ı getirir :
Haber alır almaz sana yazarım,
ötmez ordayım».
«ibibikler öter
0. Vakitlem e Cümlesi :
Başcümledeki kılışın içcümle yüklemine zamanca bağlı
olarak sürdüğünü, veya tekrarlandığını anlatan karmaşık cüm­
leye v a k i t l e m e c ü m l e s i (proposition de temps) deriz.
Bu cümle ençok -dikçe zarffiilleriyle kurulur :
«Güldükçe güller açılır, ağladıkça inciler saçılırmış». Eve uğradıkça kedilere yeyecek ver.
Aynı anlatım da -diği müddetçe birleşik zarffiili de görülür :
«insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar».
gibi.
-dikçe zarffiilleriyle kurulan vakitleme cümlesi anlam ge­
nişlemesiyle iki yargı arasında orantı, veya şa rt ilişkisi kur­
muş olarak da görülür :
«ölm edikçe olmam gamından azat».
şımarıyor, gibi.
Okşadıkça
Tûrkçenin Orameri t : 3?
578
TÜRKÇENİN GRAMERİ
V. Eşzaman Cümlesi :
482.
Başcümle ile içcümle yargılarının aynı zamanda ger­
çekleştiklerini anlatan zaman cümlelerine e ş z a m a n c ü m ­
l e s i (proposition de coïncidence) deriz. Bunlar -dikte -diğinde -diği zaman -diği .sırada zarffiilleriyle kurulurlar. Birincisi
yazı dilimizde eskimiş {«Hayret ey büt, suretüfı gördükte lâl
eyler beni»), yada yerini İkincisine, iyelik ekleri alabilen bir
çeşidine bırakm ıştır :
Babası öldüğünde 17 yaşındaymış. Son görüş­
tüğümüzde hasta değildi, gibi.
Birleşik zarffiillerle yapılan eşzaman cümleleri de yaygındır :
Ben döndüğüm zaman o gitm iş olacak.
lendiğin sırada ben askerdim.
Sen ev­
o. Ba.şlangıç Cümlesi :
Başcümlenin kılışı için içcümle bir başlangıç zamanı gös­
termekteyse bu karm aşık cümleye b a ş l a n g ı ç c ü m l e s i
(proposition initiale) adını veririz. Bu birleşik cümle ba.şlıca
-eli ve onun uzatılmışı -eli beri -eliden beri zarffiilleri ile ku­
rulm uş içcümlelerle yapılır :
«Dédiler oğlun gibi hiç bir oğul, yaradüalı ci­
han gelmiş degüh. Yapılalı beri onarım görme­
miş. O köyde yerle.şeliden beri şehre az iniyor.
Yine yukarıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 370) -eli zarffiil­
leri aynı fiilin geçmiş kipi ile bir birle.şik zarffiil ( gördüm göoli) teşkil etmiş olarak da başcümle kılışının bir başlangıç­
tan buyana aralıksız sürdüğünü anlatan bir cümle k u rarlar :
Hanım oturdu oturalı gelinini çekiştiriyor. Oğ­
lan gitti gideli haber yok. «Rahatım yok o güzel
çeşmini gördüm göreli».
S Ö Z D İZ İM İ
579
-dikten heri -diğinden beri birleşik zarffiilleri de başlangıç
cümlesi kurar :
Yağmurlar haşladıktan beri çıkamayoruz. Mtmlekete döndüğümden beri bu işle uğraşırım.
gibi.
£. Bitim Cümlesi :
Başcümle fiili için zaman içinde bir bitim noktası göste­
ren bir içcümleyle kurulmuş karmaşık cümlelere b i t i m
c ü m l e s i (proposition limitative) adını veririz. Yukarıda
izleme cümlesi kurduğunu gördüğümüz (bkz § 481, 369) -ince
zarffiilleri eski bitim cümlesindeki yerlerini (doyunca yemek)
uzatılmış -inceye dek ~ -inceye değin -inceye kadar birleşik
zarffiiline bırakm ışlardır. Yazı lehçemizde bugün yatık fiiller­
den gelen üç türlü birleşik zarffiil aynı işleyişte görülürler
(bilinceye kadar hilene kadar biksiye kadar) :
«Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yeyin».
«Köprüyü geçene kadar ayıya dayı denir». Sen
tıraş olasıya kadar ben geyinirim.
Yeni yazı dilinde kadar kelimesi yerine bu üç türlü birle­
şik zarffiilde de Türkçe eski dek ve değin takılarını tercih et­
meye çalışıyoruz.
Öncelik Cümlesi :
483.
Başcümle fiilinin zamanca önceliğini anlatan bir iç­
cümleyle kurulmuş karm aşık zaman cümlesine ö n c e l i k
c ü m l e s i (proposition d ’antériorité) deriz. Yukarıda (bkz §
368, 371) karşıtlam a zarffiilleri, öncelik zarffiilleri ve karşıtlama cümlesi bahislerinde gördüğümüz -meden < -medin zarf­
fiilleri zamanca öncelik gösteren içcümle kuruluşunda da çok
kullanılır :
«Çayı görmeden paçalarını sıvama».
Hava ka-
580
TÜRKÇENİN GRAMERİ
rarmadan dönelim. «Kâf-ü nun hitabı izhar ol­
madan, biz bu kâinatın iptidasıyız».
Takı öbeği halinde -nıeden önce -mezden önce (evvel) zarf­
fiilleriyle yapılmış içcümleler de öncelik cümlesi kuruluşuna
yararlar ;
«müşkül budur ki, ölmeden evvel ölür kişi». Suya
girmeden önce başını ıslat. Karşıya taşınmazdan
önce bu evde oturduk.
T]. Sonrahk Cümlesi :
Başcümle fiilinin zamanca sonralığını anlatan bir içcümleyle kurulmuş karmaşık zaman cümlesine s o n r a h k c ü m l c s i (proposition de postériorité) adını veririz. Yazı lehçe­
mizde bu cümle hemen yalnız -dikten sonra birleşik zarffiille­
riyle kurulur.
«Borç hini bulduktan sonra keklik eti yenir».
Hayvanları sağdıktan sonra bize gel. Karısı öl­
dükten sonra böyle oldu.
-dikten sonra zarffiilleri bir başka kullanışta i z l e m e
c ü m l e s i yaparlar ;
Sağlık olmadıktan sonra ( olmayınca) her şey
boş.
Bazı Anadolu ağızlarında bu anlamdaki izleme cümlesi -den
kelli zarffiiliyle de kurulur :
Sen razı olduktan kelli ben de ses çıkarmam.
gib i.
c. K arşılaştırm a Cümlesi :
4S4. îki yargıyı nitelik ve çokluk yönlerinden k arşılaştır­
maya yarayan bir içcümle ile kurulm uş karm aşık cümleye
SÖZDİZİMİ
58X
z a r f f i i l k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposition ad­
verbiale comparative) deriz. Bu karşılaştırm a anlamca g e r ­
ç e k , veya t u t m a c a olduğuna göre iki türlü olabilir ve
her ikisinde cümle çeşitli zarffiillerle kurulur.
a. Gerçek Karşılaştırma Cümlesi :
Bu cümle iki kılışı doğrudan doğruya karşılaştırm aya ya­
ra r ve karşılaştırm a sonucu bir gerçeği ifade eder. Bu sebep­
le ona g e r ç e k k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposi­
tion comparative réelle) deriz. O da karşılaştırm anın nitelik,
veya çokluk yönlerinden olmasına göre n i t e l i k ç e (qualita­
tive) ve ç o k l u k ç a (quantitative) çeşitlerine ayrılır. Yuka­
rıda gösterdiğimiz gibi (bkz § 373) gerçek karşılaştırm a cüm­
lesi başlıca nitelik ve çokluk bildiren gibi ve kadar takıları­
nın iyelik ekleri almış -dik ve -ecek sıfatfiilleriyle teşkil et­
tikleri birleşik zarffiiller aracılığı ile kurulur :
Nitelik ; İstediğiniz gibi yapacağım.
latacağım gibi yazarsın.
Çokluk ;
Şimdi an­
Kurtarabildiğin kadar kurtaracaksın.
Kaldıracağı kadar yüklemeli.
Bu gerçek karşılaştırm a zarffiillerinin üsteleme cümlesi
kuruluşuna da yaradığını yukarıda gösterdik, bkz § 373, 479.
0. Tutmaca Karşılaştırma Cümlesi :
485.
Bu cümle iki kılışı tutm a ile karşılaştırm aya yarar
ve bu karşılaştırm a sonucu bir gerçeği ifade etmez. Bu sebeple
ona t u t m a c a k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposi­
tion comparative fictive) adını veririz. Gerçek karşılaştır­
m ada olduğu gibi burada da nitelik, veya çokluk sözkonusu
olduğuna göre iki çeşit ayırdedilir.
Yine gibi ve kadar takılarının iyelik eki almamış sıfatfiillere gelmesiyle oluşmuş birleşik zarffiiller tutm aca karşı­
laştırm a cümlelerinin kurulm asına aracılık ederler;
582
TÜRKÇENİN GRAM ERt
Nitelik : «Kurşunla vurulmuş gibi oldum». î.şten anlar gibi konuşuyordu. Bilmeyor gibi dav­
randı. A teşe düşmüş gibi bağırıyor.
Çokluk : Gözle görmüş kadar iyi bilirim. Bo­
zuşacak kadar olduk.
Tutmaca anlatımım berkitmek için bazan zarffiili teşkil eden
tabanın söylenti tarzını da kullanırız :
İstem ezm iş gibi kasılma. Hemen gidiyormuş gibi
kalkıştılar. Hiç dönmeyecekmiş gibi helallaştik.
Ona dünyalar veriliyormuş kadar sevindi.
Aynı fiil gövdelerine -ce -cesine ekleri getirilerek yukarı­
da gördüğümüz takı öbekleriyle aynı işleyişte basit zarffiil1er dem evcut olduğundan (bkz § 374) bir sıra tu tm a c a k arşı­
laştırm a cüm lelerini de bun larla kurm aktayız. Ancak bunlarm
anlamca bir tek çeşidi olduğundan hepsi t u t m a c a n i t e ­
l i k k a r ş ı l a ş t ı r m a c ü m l e s i (proposition compara­
tive fictive qualitative) sayılırlar :
Düşman kudurmuşça saldırıyordu. Kafama v u ­
rur casına bağırmasana! İşi koparacakçasına di­
reniyorsun. Hiçbir şey bilmeyorca konuşalım.
Kimyadan anlayormuşçasına söze katildi, l.şitmezmişçe susuyorsun.
d. Sebep Cümlesi :
486.
Başcümle deyişinin ne gibi sebeplerle oluştuğunu be­
lirten bir içcümleyle kurulmuş karm aşık cümlelere z a r f f i i l
s e b e p c ü m l e s i (proposition adverbiale causale) adını ve­
ririz. Bu cümle çeşitli sebep zarffiilleriyle yapılmış içcümle­
lere dayanır.
Yeni Türkçede sebep cümlesini ençok -diğinden ve -ceğinden zarffiilleriyle kurulm uş cümleler yardım ıyla yaparız. Bun­
lar iki zamana ve kişilere göre değişebilen bir kullanış yumu­
şaklığına sahiptirler :
SÖ ZD İZ İM İ
583
Bu habere inanmadığımızdan telâş etmedik. Geç
döneceklerinden onlara anahtar verdim. Hasta
olduğundan bulunamamış, gibi.
Y ukarıda gördüğümüz zarffiillerin yine iyelik ekleri al­
mış ve kimden çekim eki yerine için takısı ile uzatılmış şekil­
leri de sebep cümlesinde çok kullanılırlar :
«Âlem hana düşmandır, seni sevdiğim için». A h ­
m et götüreceği için merak etmeyorum. Zengin
olduğun için seni çekemezler, gibi.
Bu iki yatık fiilin başkaca türlü kullanışları vardır, k an ştırmamalı, bkz § 373, 476, 477 :
Geldiğinden haberim yok. Gideceğinizden bah­
setmedi. Gönderdiği (hediye) için teşekkür ede­
rim. Satacağım (arsa) için alıcı var.
N ibayet için takısıyla yapılmış birleşik zarffiiller örnek
olmak üzere üremiş öbür zarffiiller de sebep cümlesi kuruluşu­
na y ararlar. Bunlardan bazılarına dabaçok yazı dilinde ve ki­
tapça konuşmada rastlarız :
Aradığınızdan dolayı sevindim. Yapamayacağın­
dan ötürü üzgünmüş. Bozuşmamız sebebiyle iş­
ler durdu. Otobüsü kaçırması yüzünden biz aç
kaldık.
e. Sonuç Cümlesi :
Sebep gösteren bir içyargı ile onun sonucunu ortaya ko­
yan bir başyargıdan kurulmuş karm aşık cümleye z a r f f i i l
s o n u ç c ü m l e s i (proposition adverbiale consécutive) de­
riz. Bağlam cümlesindekinin aksine (bkz § 466) karmaşık
cümlede sebep ve sonuç cümleleri ayrı, veya ters yapılışta de­
ğildirler. Onları ancak anlam larına ve kullandığımız zarffiillere göre ayırdedebiliriz.
584
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Geniş anlamda sebep zarffiillerinden sayılan ve «sebebiy­
le» yerine «sonucunda» anlamına kaçan -mekle zarffiilleri çok
kullanılır :
Bu genci korumakla büyük sevap işlediniz. Bu
davayı sürdürmekle ne kazanıyorsun?
«Yere
düşmekle cevher sakit olmaz kadr-ü kıym etten».
Bunun gibi tabiî sonuç gösteren birleşik zarffiillerle yapılmış
cümleler de vardır :
Bu akşam kalacağıma göre otelde yer ayırtmalıyım. Kabul ettiğinize göre bir kontrat yapa­
lım. Beğenmediğine göre vazgeç.
Bunu bağlam cümlesinde m ademki bağlamı ile karşılarız (M a­
dem ki beğenmedin, vazgeç).
Sonuç cümlesi teşkilinde izleme zaman zarffiilini de kul­
landığımız olur ;
Faiz böyle olunca biz de borç almayız.
yim bakarı gülsüz olunca».
«Neyle­
f. Amaç Cümlesi :
487.
Başcümlenin amacını gösteren bir içcümleyle yapıl­
mış zarffiil cümlelerine z a r f f i i l a m a ç c ü m l e s i (pro­
position adverbiale finale) deriz. Amaç cümlesi de sebep cüm­
lesi ile akrabadır. Yukarıda gördüğümüz gibi bağlam ile ya­
pılan amaç cümlesi bu zarffiil amaç cümlesinin tertipçe aksi­
dir, bkz § 467 :
Çok çalış ki kazanasın. X Kazanmak için çok
çalış.
iyelik ekleri almamış, veya almış adfiillerden için takısıyle kurulmuş birleşik zarffiiller amaç cümlesi yapılışında
çok kullanılırlar :
SÖZDİZİMİ
585
«Yem ek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli».
Rahat etmeniz için herşey hazırlandı. Sana iş
vermesi için Haşan Beye yazdım.
Kime halinde adfiiller de zarffiil işleyişinde amaç cümlesi
kurm aya yararlar ;
Bahçeyi dolaşmaya gitmiştim. «Taşına hir çe­
lenk örmeye geldim». «Ateş almaya m ı geldin»?
Bizi kar.şılamaya çıkmışlardı, gibi.
g. Ş art Cümlesi ;
Y ukarıda asıl şart cümlesi ile onun yanında küçük ölçüde
yer alan bir şa rt bağlam cümlesinden bahsettik (bkz § 457,
467). Ancak dilimizde bazı şa rt zarffiilleri de vardır ki teşkil
ettikleri içcümle bir karm aşık cümlede başfiilin gerçekleşme­
sine şa rt olur. Buna da z a r f f i i l ş a r t c ü m l e s i (pro­
position adverbiale conditionnelle) deriz. Bunlar dabaçok yazı
dilinde rastlanan -diği takdirde -mesi halinde gibi birleşik
zarffiillerle kurulurlar. Bunlar da o l a ğ a n ş a r t z a r f ­
f i i l c ü m l e s i (proposition adverbiale conditionnelle poten­
tielle) ve o l m a y a s ı ş a r t z a r f f i i l c ü m l e s i (pro­
position adverbiale conditionnelle irréelle) olabilirler ;
Borcunu ödediği takdirde yeniden kredi açarsı­
nız. Buluştukları takdirde ona anlatacaktı. Fi­
yatların düşmesi halinde zararınız büyük olurdu.
Gecikmemiz halinde bu işten vazgeçebilirler.
Biz bu bahiste birleşik cümlenin çözümüne esas olmak
üzere iki yargı öbeğinden meydana gelmiş birleşiklerden ör­
nekler vermeye dikkat ettik. Üç ve daha fazla yargı öbeğin­
den oluşmuş birleşik cümleyi buradan hareket ederek çözüm­
leyeceğiz. Aslında bunların sınırsız ve sayısız gibi görünen
çeşitlerinin dökümünü yapmak ve onları da bir ölçüde sistem­
leştirmek mutlu bir çalışma olacaktır.
Aşağıdaki taslak Türkçede cümlenin kuruluşunu ve çeşit­
lenmesini gösteriyor.
Sonralık C.
Ulama Cümlesi
öncelik C.
K arşıtlam a C.
Bitim C.
Üsteleme Cümlesi
Başlangıç C.
Hal Cümlesi
oEşzaman C.
Vakitleme C . o ^ ^ »Zaman Cümlesi 9^
İzleme C.
Sebep Cümlesi tri/
Gerçek K. C. » ^ K a rş ıla ş tırm a C.«
T utm aca K. C. « Sonuç Cümlesi
Olağan Ş.C,
o
Amaç Cümlesi
Olmayası Ş.C. o - ^ Ş a r t Cümlesi
» - ^ Ş a r ı Cümlesi
Olağan Ş.C.
or
Amaç Cümlesi
Olmayası Ş.C.
Sonuç Cümlesi
Sebep Cümlesi
Yerverme Cümlesi
Sait Bağlam C.
«—
Açıklama C.
Üsteleme C.
Almaşma Cümlesi
Karşıtlam a C,
A yırtlam a C.
Ulama Cümlesi
7
Yanyana Cümle
A ltalta Cümle
Adfiilsi C.
Zamirsi Cümle
Sıfatsı Cümle
Kimse Cümlesi
Yüklem Cümlesi
Nesne Cümlesi
isimleme C.
Belirtme C.
Olağan Ş. C.
Olmayası Ş. C.
ki Zamir C.
hani Zamir C.
>Altalta Cümle
>Yanyana Cümle
UI
e
50
r.
O
73
>
2
m
73
ADLAMALAR
S a y ıla r s a y f a la r a g ö n d e rir.
B u k ita p ö lç ü sü n d e k u lla n m a k ih tiy a c ım d u y d u ğ u m u z b in d e n fa z ­
la adlam a (te rim ) F ra n s ız c a k a r ş ılık la rıy la b ir lik te a ş a ğ ıd a b ir a r a y a
g e tir ilm iş tir . B u a d la m a la rd a n . b ir h a y lis i d e B a ti, H in d -A v rp a d ille ­
r in d e b u lu n m a y a n , T ü rk ç e y e h a s , v ey a T ü rk ç e d e f a r k lı o la n g ra m e r
k a v r a m la r ın ı a n la tm a k ta d ır . O n la r m F ra n s ız c a k a r ş ılık la rım a n c a k bu
dUe te rc ü m e le r in d e n ib a re t sa y m a lıd ır. B u n la r g en el d ille r b ilg isin e
m a l o lm a k g e re k tir.
A cem sim e
A çık hece
A çıkla m a bağlam cüm lesi
A çıkla m a bağlam ı
A çıklık
Ad
A dçekim i, isim çekim i
A d çekim i eki
Addaş
A d iiil
A d fiil belirtm e cüm lesi
A dfiil isim lem e cüm lesi
91
54
557
392
40 51
319 152
326
326
76
420
565
565
A d fiil k im se cüm lesi
562
A d fiil n esn e cüm lesi
564
A d fiilsi s ıfa tfiil cüm lesi
570
A d fiil yargısrı
521
A d fiil y ü k le m cüm lesi
564
A dtn halleri, isim halleri
326
A d ıy a k ın
28
A d ta k ım ı
331 298 498
A ğız
31 29
A ğız
11
A ğız sesdeşi, ağızsı sesdeş
49
A ğız sesi, ağızsı ses
32
A ğız seslisi, ağızsı sesli
38
P e rs a n is m e
S y lla b e o u v e rte
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e d é c la ­
ra tiv e
C o n jo n c tio n d é c la ra tiv e
A p e rtu re
S u b s ta n tif
D é c lin a iso n
D é sin e n c e ca su e lle
H om onym e
V erbe s u b s ta n tiv é
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e d e d é ­
t e r m in a n t
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e d u n o ­
m in a l
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e s u je t
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e o b je t
P ro p o s itio n a d je c tiv e n o m in a le
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e
P ro p o s itio n s u b s ta n tiv e p r é d ic a t
C as
P a ro n y m e
R a p p o r t d ’a n n e x io n
B ouche
P a r le r
C o n s o n n e b u cc ale
Son buccal
V oyelle b u c c a le
588
TÜRKÇENİN GRAMERİ
113
D é n a s a lis a tio n
A ğtzsılaşm a
31
V oix b u cc ale
A ğızsı ses
127 P a u s e r y h th m iq u e
A h e n k durgusu
123
G ro u p e r y th m iq u e
A h e n k öbeği
123
A ccen t r y th m iq u e
A h e n k vurgusu
188 515
N om d e fa m ille
A ile adı, soyadı
332
A p p a r te n a n c e
A it o lm a
48
C o n s o n n e liq u id e
A kıcı sesdeş
448
S a rc a s tiq u e
Alaylı
125 T o n a b a is sé
A lça k ton
125
Ton d escen d an t
A lçalan to n
11 24
A lp h a b e t
A lfa b e
11
É c r itu r e a lp h a b é tiq u e
A lfa b e yazısı
142
M ot d ’e m p r u n t
A lın tı kelim e
240 162
A d je c tif h a b itu e l
A lışk a n lık sıfa tı
P ro p o s itio n c o n jo n tiv e a ite r n ^
A lm a şm a bağlam cü m le si
556
tiv e
C o n jo n c tio n a l te r n a tiv e
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e subop^
donnée
A lta lta b a ğ la n tı
393 558
S u b o rd in a tio n c o n jo n c tiv e
A lta lta birleşik cü m le
548
P h r a s e co m p o sée su b o rd o n n é e
A lta lta lık
504
S u b o rd in a tio n
A lta lta za r ffiil cüm lesi
575
P ro p o s itio n a d v e r b ia le s u b o r ­
donnée
A ltcü m le
548
S u b o rd o n n é e
A ltçen e
33
M â c h o ire in f é r ie u re
A ltd u d a k
43
L è v re in f é r ie u re
A ltk im se
417 545
S u je t se co n d
A m a ç bağlam cü m lesi
560
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e fin a le
A m a ç bağlam ı
393
C o n jo n c tio n fin a le
A n a d il
11
L a n g u e m è re
A n a d ili
9
L a n g u e m a te r n e lle
A n a za m a n
442
T e m p s p rin c ip a l
A n la m
10
S ens
A n la m b ilg isi
20
S é m a n tiq u e
A n la m birliği
114
U n ité s é m a n tiq u e
A n la m ca bağlılık
554
D é p e n d a n c e s é m a n tiq u e
A n la m ca uyla şm a
538 543
A cco rd a d s e n su m
A n la m ca ya yılıp
320
P a r e x te n s io n
A n la m lık
145
S é m a n tè m e
A n la m y a y ılm a sı
288
jB xtension s é m a n tiq u e
A nlam y ü k ü
156
C o n te n u
A lm a şm a bağlam ı
391
A lta lta bağlam cü m lesi 554 558
ADLAMALAR
A n la tım
145
S ig n ific a tio n
A n la tm a
9 495
E x p re ssio n
A n la tm a tarzı
134
M a n iè re d e p a r le r
A n la tm a tarzı
444
M ode p e r f e c tif
A rapsım a
38
A ra b ism e
Araya k a tm a
337
I n te r c a la tio n
A rd a vu rt sesdeşi, ardavurtsu
C onsonne la té r a le v élaire
sesdeş
48
A n dil
142
L a n g u e p u re
A rtd a m a k
45
V olle d u p aJais
A rtd a m a k sesdeşi, a rd a m a kC o n s o n n e p o s tp a ia ta le
st sesdeş
45
A rtık lık derecesi
346
C o m p a ra tif
A sıl anlam
320
S e n s p ro p re
A sıl birleşik kelim e
296
M ot com p o sé p r o p re m e n t d it
A sıl diş sesdeşi, asıl dişsi
C o n so n n e d e n ta le p ro p re m e n t
sesdeş
44
d ite
A sıl işaret
129
S ig n e p rin c ip a l
264 261
A sıl kılış adı
N om d ’a c tio n p ro p re m e n t d it
A sıl sayı sıfa tı
353
A d je c tif n u m é ra l c a rd in a l
A sıl ü n lem
397
I n te r je c tio n p r o p re m e n t d ite
A sıl za m a n kip i
442
T em p s p ro p re m e n t d it
A şağılam a
187
P é jo r a tio n
A şağılayıcı
165 259
P é jo r a tif
A şırı k ü ç ü ltm e
164 351
D im in u tif ex c essif
141
A tasözü
P ro v e rb e
A v u rt
48
I n té r ie u r de la jo u e
A v u rt sesdeşi .a vu rtsu sesdeş 48
C o n s o n n e la té r a le
Ayafcüzeri
124
Im p ro v is te
A yam a
515
S u rn o m
A y a m a öbeği
515
N om e t su rn o m
A yarlayıcı g ra m er
20
G ra m m a ir e n o rm a tiv e
A y g ıt adı
168 194
N om d 'in s tr u m e n t
A yırdcdici
200
D ia c ritiq u e
A yırtı
272
N uance
A y ırt işareti
28
S ig n e d ia c r itiq u e
A y ırtla m a bağlam cüm lesi 555
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e d isjo n c tiv e
A y ırtla m a bağlam ı
A yırtla m a sorusu
A yrık
A y n k lık
A yrım lı dil
391
455
66
47
12
C o n jo n c tio n d is jo n c tiv e
I n te r r o g a tio n d isjo n c tiv e
E x c e p té
E x c e p tio n
L a n g u e is o la n te
589
coo
TÜRKÇENİN GRAMERİ
Ayrışma
103 112
D issim ila tio n
B
Bağırm a
B ağlam
B ağlam cüm lesi
B ağlam Öbeği
B ağlam sız bağlam cüm lesi
31
CW
390
C o n jo n c tio n
554 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
511 G ro u p e c o n jo n c tlo n n e l
554 P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e a s y n d é ­
tiq u e
B ağlam sız bağlam öbeği
510
G ro u p e a s y n d é tiq u e
B a ğ la m sızh k
394 5 1 0
A sy n d é te
Bağlaşık
467
C o r r é la tif
B ağlı yargı
522
P ro p o s itio n d é p e n d a n te
B asit cü m le
523
P h r a s e sim p le
B a sit ke.lime
120
M û t sim p le
Başcüm le
547
P ro p o s itio n p rin c ip a le
B aşına yargı
522
P ro p o s itio n in d é p e n d a n te
B aşlam a fiili
482
V erbe in c h o a tif
Başlangıç cüm lesi
578
P ro p o s itio n in itia le
Başlangıç za rffiili
434
G é ro n d if in itia l
Belirli
324
D é fin i
Belirli a d ta k ım ı
A n n e x io n d é te r m in é e
332 325
Belirli geçm iş
458
P a ssé d é te r m in é
Belirli n esne
527 312 325
C o m p lé m e n t d ir e c t d é te r m in é
Belirsiz
324
I n d é f in i
Belirsiz a d ta k ım ı
A n n e x io n in d é te r m in é e
332 325
B elirsiz geçm iş
458
P a ssé in d é te r m in é
B elirsiz n esn e
527 312 325
C o m p lé m e n t d ir e c t in d é te r m in é
B elirsiz sayı e k i
541
N u m e ru s in d e f in itu s
Belirsiz sıfa t
A d je c tif in d é fin i
352
B elirsiz şim d ik i
462
P r é s e n t in d é fin i
Belirsiz za m ir
P ro n o m in d é fin i
368
Belirten
D é te r m in a n t
497 332 343
B elirti
347
In d ic e
B elirtici ta m la y a n
C o m p lé m e n t d é t e r m in a tif
497
B elirtilen
D é te rm in é
497 332 343
G ro u p e d é te r m in a tif
B elirtm e öbeği
496
A d je c tif d é t e r m in a tif
341
B elirtm e sıfa tı
P a r o n o m a s ie
348
Benzer hece k a tk ısı
S im u la tif
179
B en zerlik
V erb e s im u la tif
B enzerlik fiili
223 280 199
C as s im u la tif
179
B e n zerlik hali
ADLAMAI.AH
591
B enzerlik sıfa tı
199 180
A d je c tif sim u la tif
B enzeşm e
78
A ssim ila tio n
B en zeştirm e
56
A ssim ilatio n
B en ze tm e a d ta k ım ı
336
A n n ex io n fig u ra tiv e
B e rk itm e
175
I n te n s if
B erkitm e fiili
276 229
V erbe in te n s if
B e rk itm e sıfa tı
229 348
A d je c tif in te n s if
B e rk itm e vu rg u su
121
A c c e n t in te n s if
B erkitm e za rfı
376
A dverbe in te n s if
B ırakılm ış
150 156
O b so lète
B ild irm e ta rzı
444
M ode in d ic a tif
B ilelik hali, k im le hali 330 185
I n s tr u m e n ta l
B ilgince ya p ım
155
F o rm a tio n s a v a n te
B ilgin dili
18
L a n g u e s a v a n te
B irinci kişi
357
P re m iè re p e rs o n n e
B irinci kişi çoklusu
446
P re m iè re p e rs o n n e du p lu rie l
Birinci kişi teklisi
446
P re m iè re p e rs o n n e d u sin g u lier
B irkez adı
252
N o m en vicis
B irleşen
77
C o m p o sa n t
B irleşik a d fiil cüm lesi
562
P h ra s e com posée s u b s ta n tiv e
B irleşik cüm le
523 546
P h ra s e com posée
B irleşik çekim
444
C o n ju g a iso n com p o sée
B irleşik e k
117
S u ffix e com posé
B irleşik kelim e
119 294
M ot com posé
B irleşik s ıfa t
303
A d je c tif com po sé
B irleşik s ıfa tfiil cü m lesi
566
P h ra s e co m p o sée a d je c tiv e
B irleşik za rffiil cüm lesi
571
P h r a s e com posée a d v e rb ia le
Birleşim.
57 155 294
C o m p o sitio n
B irleşim değişm esi
27
C h a n g e m e n t c o m b in a to ire
B irleşim kalıb ı
295
M oule d e co m p o sitio n
B irleşm e çizgisi
136
T r a it d ’u n io n
B irleşm e sesi
37
S o n de co m b in a iso n
B irlikte hali
330
C a s s o c ia tif
B itim cüm lesi
579
P ro p o s itio n lim ita tiv e
B itim za rffiili
435 433
G é ro n d if lim ita tif
L a n g u e a g g lu tin a n te
B itişim li dil
12
B itişm e
71 149
A g g lu tin a tio n
B itm e m iş fiil
410
V erb u m in f in itu m
B itm e m iş fiil yargısı
521
P ro p o s itio n in fin itiv e
B itm iş fiil
410
V erb u m f in itu m
Boğaz
31 29
P h ary n x
Boğaz sesdeşi, boğazsı sesdeş 46
C o n s o n n e p h a r y n g a lc
B o ğ u m la n m a
32 31
A rtic u la tio n
592
TÜRKÇENİN GRAMERİ
B o ğ u m la n m a benzeşm esi
B oğ u m la n m a bölgesi
B oğ u m la n m a çevresi
B oğum lanm a n o kta sı
B olünlü sesdeş
Boş e k
B ölük hali
B urun
B uru n deliği
B uyu ru
B ü k ü m lü dil
B ü tü n le şm e
B üyük harf
B ü y ü ltm e
175
B ü zü lm e
B ü zü lm e u zu n lu ğ u
103 93
A ssim ila tio n articulaire
Z o n e d 'a r tic u la tio n
33
R é g io n d 'a r tic u la tio n
43
33
P o in t d 'a r tic u la tio n
47
C o n s o n n e s o n a n te
D é sin e n c e vide
419
C as p a r t i t i f
324
31 29
Nez
32
N a rin e
443
I m p é r a tif
12
L a n g u e f le x io n n e lle
I n té g r a tio n
295
25
M a ju sc u le
196
A u g m e n ta tif
C o n tra c tio n
5969
3961 L o n g u e u r d e c o n tr a c tio n
C
C evher fiili
Ceza
C insadı
C ins sın ıfı
C üm le
C üm le to n u
C üm le vurgusu
474
522
321
178
10 522
125
120
V erbe s u b s t a n tif
A podóse
N om c o m m u n
G e n re
P h ra se
T o n de p h r a s e
A ccent de p h ra se
ç
Ç ağırm a adı, kişi adı 517 321 513
Çağrı h a li
136 118 327
Çatıca uylaşm a
544
Ç atışm a
59 68 72
Ç ekim (ta rz)
444
Ç ekim
12
Ç ekim eki
81 148
Ç ekim li fiil
410
Ç ekim öbeği
506
Ç ekim siz fiil
410
Ç evrik kip
451 509
Ç evrik söz
451
Ç ıkm a h a li .k im d e n h a li
328
Ç iftd o ru k lu hece
53
P ré n o m
C as v o c a tif
A ccord e n voix
H ia tu s
C o n ju g a is o n
F lexion
S u ffix e fle x io n n e l
V erbe c o n ju g u é
G ro u p e d e d é c lin a is o n
V erb e n o n - c o n ju g u é
T e m p s p é r ip h r a s tiq u e
P é r ip h r a s e
C as a b l a ti f
S y lla b e à d o u b le s o m m e t
ADLAM ALAR
Ç iftd u d a k sesdeşi,
Ç iftd u d a k sı sesdeş
Ç iftsesdeş
Çizi
Ç ocuk dili
Ç okheceli e k
Ç oklu
Ç oklukça
Ç o k lu n u n çoklusu
Ç özülm e
Ç özüm lü
593
CSonaonne b ila b ia le
43
54
137
70 405
83
322
581
358
52
20
C o n s o n n e d o uble
T ir e t
L a n g u e e n f a n tin e
S u ffix e p o ly sy llab e
P lu rie l
Q u a n ti ta t if
P lu rie l d o u b le
D é te n te
A n a ly tiq u e
D
D ağılm a
113
D am ak
45
D a m a k sesdeşi.
d a m a k sı sesdeş
45
D a m a ksü a şm a
111
D aralm alı sesdeş
42
99
D arlaşm a
Dar sesli
35
166
D eğişik
532
D eğişik sıra
21
D enem eli sesbilgisi
577
D erhal izlem e
17
D evlet dili
534
D evrik cü m le
D eyim
20 141 296
495
D eyiş
548
D ışcüm le
326 329
D ışçekim hali
41
D ışp a tla m a lı sesdeş
30
Dil (Organ)
9
Dil
9
Dil
11
Dil ailesi
79
Dil benzeşm esi
18
Dil bilgileri
If
D ilbilgisi, gram er
443
D ile k-şa rt
468
D ile k -şa r tm a n la tm a sı
D é c o m p o sitio n
P a la is
C o n s o n n e p a la ta le
P a la ta lis a tio n
C o n s o n n e c o n s tric tiv e
R é tr é c is s e m e n t
V oyelle é tr o ite
V a r ia n te
O rd re o c c a sio n n e l
P h o n é tiq u e e x p é rim e n ta le
S u c c e ssio n h â tiv e
L a n g u e o ffic ie lle
P h r a s e In v erse
L o c u tio n
É noncé
P ro p o s itio n e x te r n e
D é c lin a iso n e x te rn e
C o n s o n n e ex p lo siv e
L angue
T angue
L angage
F a m ille d e la n g u e
A s sim ila tio n p a la ta le
S c ie n c e s lin g u is tiq u e s
G ra m m a ir e
D é s ld é r a tlf- c o n d itio n n e l
P e r fe c tif d u d é s id é r a tif- c o n d i-
TDrkçcnin Gram eri F ; 38
594
TÜ U K Ç K N tN
D ilc k -şa rh n bildirm esi
467
D ilek-şa rtın söylentisi
469
D ilin kökü
31
D ilin sesleri
23
Dilin sırtı
45 33
44 45 33
D ilin tacı
32 33 44
D ilin ucu
D ilin y a n la n
48 33
19
Dil k a n u n u
19 21
Diller bilgisi
Dil sesi
32
Dil topluluğu
13
Dil uyu m u k a n u n u
84
44
Dis
D iş-d u d a k sesdeşi,
43
d iş-d u d a k sı sesdeş
D işeti
32 44
D işeti sesdeşi. d işetsi sesdeş 45
Dişilik
178
Dişlerar&sı sesdeş
44
Diş sesdeşi, dişsi sesdeş
44
D oğrudan sıra
532
D oğrudan söz.
dûlayısız söz
534 133
D o ku n a klı sıra
533
D o ku n a klı vurgu
122
D olayılı geçm iş
442
D olayılı g eçm işin a n la tm a sı 460
D olayılı g eçm işin bild irm esi 460
D olayılı g eçm işin sö ylen tisi 461
D olayılı g eçm işin şartı
461
324
D olayılı hal
D ona n m a hali, kim li
hali
330 191
D o natım fiili
218
D o n a tım sıfa tı
192
D onusm uş
171 427
D önük k im se
544
D önüşlü fiil
286 288
D önüşlü görünüş
414
364
D önüşlü za m ir
(îR A M K K t
I n d ic a tif d u d é s id é r a tif- c o n d itio rm e l
N a r r a tif d u d é s id é r a tif- c o n d itio n n e l
R a c in e d e la la n g u e
S o n s de la la n g u e
Dos d e la la n g u e
C o u ro n n e de la la n g u e
P o in te d e l a la n g u e
B o rd s de la la n g u e
Loi lin g u is tiq u e
L in g u is tiq u e
S o n d e la n g u e
C o m m u n a u té lin g u is tiq u e
L oi de l ’h a r m o n ie p a la ta le
D ent
C o n s o n n e la b io - d e n ta le
A lvéole
C o n s o n n e a lv é o la ire
F é m in in
C o n s o n n e in te r d e n ta le
C o n s o n n e d e n ta le
O rd re d ire c t
D isc o u rs d ir e c t
O rd re p a th é tiq u e
A c c e n t p a th é tiq u e
D u b ita tif
P e r f e c tif d u d u b ita tif
I n d ic a tif d u d u b ita tif
N a r r a tif d u d u b ita tif
C o n d itio n n e l d u d u b ita tif
C as o b liq u e
C a s m u n itif
V erb e m u n itif
A d je c tif m u n itif
P ig é
S u je t ré fle x ib le
V erb e ré flé c h i
A sp ec t r é f lé c h i
P ro n o m r é f lé c h i
ADLAM ALAR
D udak
32 29
D udak benzeşm esi
80
D udak sesdeşi, d u d aksı sesdeş 43
D udaksılaşm a
101 108
D udak u y u m u k a n u n u
84
D urak
128
D uralam a
52
D urgu
127
D urum fiili
408 537
D uyguca sıra
533
D u yu lu rlu k
40 47
D uyuş to n la n m a sı
126
D uyuş a n la tm a sı
496
D uyuş ü n le m i
398
D uyuş vu rgusu
122 533
D ünya dili
7
D üşm eli e k
73
D üşm eyle ekle m e
73
D üşürm e
77
D ü zeltm e işareti
28
D üzenli h ece
54
D üzensiz hece
54
D üzleşm e
102
D üz sesli
34
D üz sıra
86
L èvre
A ssim ila tio n la b ia le
Ckinsorm e la b ia le
L a b ia lis a tio n
Loi de l’h a r m o n ie la b ia le
Repos
Tenue
P a u se
V erbe d 'é ta t
O rd re a f f e c tif
P e rc e p tib ilité
I n to n a t io n a ffe c tiv e
E x p re ssio n a ffe c tiv e
I n te r je c ti o n a ffe c tiv e
A c c e n t a ff e c tif
L a n g u e m o n d ia le
S u ffix e a p h é r é tiq u e
S u ff ix a tio n p a r c h u te
É lisio n
S ig n e de c o rre c tio n
S y lla b e ré g u liè re
S y lla b e irré g u liè re
D é s a rro n d is s e m e n t
V oyelle n o n - a r r o n d ie
C lasse n o n - a r r o n d ie
22
E debiyat
22
E d eb iya t bilgisi
18
E d eb iya t dili
20
E d eb iya t ta rih i
E delem e fiili
278 280 290 217
282
Edilen fiil
413
E dilen g ö rü n ü şü
422
E dilen s ıfa tfiil
12 147
Ek
362
Ek h a lin d e za m ir
23
E klem e
146
E kler dağarcığı
540
E ksikli
Ek y ığ ılm a sı
221 210 271
479
Ek za m ir
L itté r a tu r e
R h é to riq u e
L a n g u e litté r a ir e
H is to ire de la lit té r a t u r e
V erb e f r é q u e n ta tif
V erb e p a s sif
A sp ec t p a ssif
P a r tic ip e p a s sif
A fftxe
S u ffix e p ro n o m in a l
S u f f ix a tio n
E x is te n c e de su ffix e
D é fe c tlf
Cum ul
S u ffix e p ro n o m in a l
595
596
T Ü R K Ç E N lN
g r a m er
!
E naz em ek k a n u n u
23 78
Erişm e hali, kim re hali
197
E skim iş
389
E skiyi a lm a k
154
E şitlik derecesi
346
E şitleşm e
110
Eşlik adı
169
E şzam an cüm lesi
578
Eşzam an za rffiili
434
E tk ile n m e hali, k im i hali
327
E tk in fiil
281
E tk in görünüş
412
E tk in sıfa tfiil
422
E ttire n fiil
276 291 293
E ttire n g ö rünüşü
417
E ttire n k im se
545
Evden
357, 444
E ydilen
357 444
E y itm e
20
Loi de m o in d re e f f o rt
C as a lla tif
V ieilli
A rc h a ïsm e
É q u a tif
É g a lis a tio n
N om de c o m m u n a u té
P ro p o s itio n de c o ïn c id e n c e
G é ro n d if de c o ïn c id e n c e
C as a c c u s a tif
V erbe a c tif
A sp ec t a c tif
P a r tic ip e a c tif
V erbe f a c titif
A sp ect f a c titif
S u je t f a c te u r
S u je t p a r l a n t
A dressé
D ic to n
Fıkra
Fıkra
Fısıltı
F ısıltı d urum u
Fiil
151
Fiil cüm lesi
Fiil çekim i
274
Fiilden fiil
224
Fiilden isim
Fiilden isim d en fiil 282
Fiilden kö ken
Fiilden y ü k le m
Fiile ek
Fiil eki
Fiilin çatısı
F iilin gövdesi
Fiil kişi eki
Fiil k ö k e n i
Fiil kökü
Fiil öbeği
Fiil yargısı
A lin éa
A n e c d o te
C h u c h o tte m e n t
P o s itio n de c h u c h o tte m e n t
V erbe
P h r a s e v e rb a le
C o n ju g a is o n
V erbe d é v e r b a tif
N om d é v e r b a tif
V erb e n o m in a l d é v e r b a tif
R a d ic a l d é v e r b a tif
P r é d ic a t v e rb a l
S u ffix e a d v e rb a l
S u ffix e v e rb a l
voix
T h è m e v e rb a l
D é sin e n c e v e rb a le p e rs o n n e lle
R a d ic a l v e rb a l
R a c in e v e rb a le
G ro u p e v e rb a l
P ro p o s itio n v e rb a le
152
410
150
150
274
140
141
33
30
408
524
441
156
156
217
150
525
148
148
411
442
444
150
146
506
520
ADLAMALAR
F iren k sim e
G eçişli fiil
Geçiş sesi
G eçişsiz fiil
G eçm iş
G eç m iş-h a l
G eçm işin a n la tm a sı
G eçm işin bildirm esi
G eçm işin şa rtı
G eçm iş öncesi
G eçm iş s ıfa tfiili
G eleceğin a n la tm a sı
G eleceğin bildirm esi
G eleceğin söylentisi
G eleceğin şartı
G elecek
G elecek öncesi
G elecek s ıfa tfiili
G enel diller bilgisi
G enel sesli u y u m u k a n u n u
55
409
43
409
442
483
459
458
460
483
423
458
465
467
467
442
483
423
22
84
G eniş sesli
35
G eniş za m a n
442
G eniş za m a n ın
a n la tm a sı 462
G eniş za m a n ın
bildirm esi 462
G eniş za m a n ın
sö ylen tisi 458
G eniş za m a n ın
şa rtı 463
G eniz
31 29
G e n iz-d a m a k sesdeşi.
genizsi d a m a k sesdeşi
46
G e n iz-d u d a k sesdeşi,
genizsi d u d a k sesdeşi
43
G e n iz-d iş-d u d a k sesdeşi.
gen izsi d iş-d u d a k sesdeşi 44
G e n iz-d iş sesdeşi, genizsi
diş sesdeşi
46
G en iz seslisi, g enizsi sesli
38
G en iz sesdeşi, genizsi sesdeş 48
G en iz sesi .genizsi ses
32
G en izsileşm e
110
597
F ra n c is m e
V erbe tr a n s i tif
S o n tr a n s ito ir e
V erbe in tr a n s itif
P assé
P r é s e n t p assé
P e rfe c tif d u p assé
I n d ic a tif du p assé
C o n d itio n n e l d u p assé
P a ssé a n té r ie u r
P a r tic ip e p assé
P e r fe c tif d u f u tu r
I n d ic a tif d u f u tu r
N a r r a tif d u f u tu r
C o n d itio n n e l d u f u tu r
F u tu r
F u tu r a n té r ie u r
P a r tic ip e f u tu r
L in g u is tiq u e g é n é ra le
Loi g é n é ra le de l ’h a r m o n ie
v o ca liq u e
V oyelle la rg e
A o riste
P e r fe c tif de l’a o riste
I n d ic a tif de l ’a o ris te
N a r r a tif d e l’a o r is te
C o n d itio n n e l d e l ’a o ris te
C a v ité p h a r y n g o - n a s a le
C o n s o n n e p a la to - n a s a le
C o n s o n n e la b io - n a s a le
C o n s o n n e la b io - d e n to - n a s a le
C o n s o n n e d e n to - n a s a le
V oyelle n a s a le
C o n s o n n e n a s a le
Son nasal
N a s a lis a tio n
598
T Ü R K Ç E N İN
G enizsi ses
38
G erçek ço klu k karşılaştırm a
za rffiili
439
G erçek fiil
474
G erçek karşılaştırm a
cüm lesi
581
G erçek ka rşılaştırm a
za rffiili
438
G erçeklem e zarfı
372
G erçek n ite lik ka rşılaştırm a
za rffiili
439
G erçekte kim se
544
G erekliğin a n la tm a sı
472
G erekliğin bildirm esi
471
G erekliğin söylentisi
472
G erekliğin şartı
473
G ereklik
443
G erilek vurgu
118
G erileyici b enzeşm e
82 105
G erilm e
52
G evşem iş sesdeş
60
G ırtla k
30 29
G ırtla k çarpm ası
28 46
G ırtla k kapağı
29
G ırtla k sesdeşi, g ırtla ksı
sesdeş
46
G iderm e hali, k im siz hali 331
G iderm e sıfa tı
201
G irm e hali, k im e hali
328
G öbek adı
517
G öçüşm e
70
G önderm e
139
G örelik hali, kim ce hali
330
Göreli za m a n
443
G ö rü n tü kelim e
7 516
G örünüş
411
G örüşm e
137
G österm e s ıfa tı
351
G ö ste rm e za m iri
360 351
G öz dili
19
G özle a lın tı
143
G ram erce işleyiş
532
G ram erce k im se
413 526
GRAMERİ
V oix n a s a le
G é ro n d if de c o m p a ra is o n
ré e lle q u a n tita tiv e
V erbe rée l
P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e réelle
G é ro n d if a e c o m p a ra is o n rée lle
A dv erb e de v é rific a tio n
G é ro n d if d e c o m p a ra is o n ré e lle
q u a lita tiv e
S u je t rée l
P e r fe c tif d u n é c e s s ita tif
I n d ic a tif d u n é c e s s ita tif
N a r r a tif d u n é c e s s ita tif
C o n d itio n n e l d u n é c e s s ita tif
N é c e s s ita tif
A c c e n t ré g re ssif
A ssim ila tio n ré g ressiv e
T e n tio n
C o n s o n n e a d o u c ie
L a ry n x
C oup de g lo tte
É p ig lo tte
C o n s o n n e la ry n g a le
C a s p r iv a tif
A d je c tif p r iv a tif
C a s d a tif
P e tit nom
M é th a tè s e
R envoi
C a s é q u a tif
T e m p s r e la tif
M o t- f a n tô m e
A sp ect
I n te r lo c u tio n
A d je c tif d é m o n s tr a tif
P ro n o m d é m o n s tr a tif
L a n g a g e visuel
E m p r u n t visu el
P o n c tio n g r a m m a tic a le
S u je t g r a m m a tic a l
ADLAM ALAR
G ram erce n esn e
G ram erce uylaşm a
G ram er durgusu
G ram er kelim esi
G ram er sın ıfı
G ü çte k im se
G ü n d elik dil
G ü rü ltü
418
538
127
78 144
148 151 153
544
18
32
O b je t g r a m m a tic a l
A ccord g ra m m a tic a l
P a u s e g ra m m a tic a le
M ot g ra m m a tic a l
C a té g o rie g ra m m a tic a le
S u je t v irtu e l
L angue com m une
B r u it
H
Hal adı
H alk ağzı
H alkça söyleyiş
H alkça y a p ın ı
H alk dili
H al s ıfa tfiili
Hal z a r ffiili
H areke
H a rf
H a yk ırm a
H a yva n dili
Hece
H ece b ö lü m ü k a n u n u
Hece b in işm esi
H ecenin doruğu
H ım h ım
H ışırtı
H ışırtılı sesdeş
Ir la m a sesi
Isk a la
Isla k sesdeş
iç c ü m le
iç ç e k im
iç ç e k im h a li
İçe d ö n ü k
İçe d ö n ü k fiil
195
69
38
155
39
423
430
26 88
11 24
399 396
405
10 52
56
65
53
38
32
49
31
30
98
548
312
326
284
207
N om d é t a t
P a r le r p o p u la ire
P ro n o n c ia tio n p o p u la ire
F o r m a tio n p o p u la ire
L a n g u e p o p u la ire
P a r tic ip e p r é s e n t
G é ro n d if d ’é t a t
P o in t-v o y e lle
L e ttre
E x c la m a tio n
L a n g u e a n im a le
S y llab e
Loi de d iv isio n sy llab iq u e
H ap lo lo g ie
S o m m e t de la sy llab e
N a silla rd
S ib ila tio n
C o n s o n n e s ib ila n te
V oix m u sic a le
G am m e
C o n s o n n e m o u illée
P ro p o s itio n in te r n e
C o n ju g a is o n in te r n e
D é c lin a iso n in te r n e
S u b je c tif
V erb e s u b je c tif
599
600
T Ü R K Ç E N lN
337
İçeklem e
İç in lik hali
193
İçin lik sıfa tı
193
İçp a tla m a lı sesdeş
41
57
İçses
68
İçtü rem e
İk ile m e
308 349 512
İkili
183 «46
İk in c i kişi
357
İk in c i kişi çoklu su
446
İk in c il cü m le
547
İk in c il üye
524
İk i n o k ta
133
İk i üyeli c ü m le
523
İkizleşm e
62 6 8 122
İk iz sesdeş
62
İk iz sesli
39
İlerleyici b enzeşm e
78 82 104
İlin ti za m iri
369
İlin ti za m iri cüm lesi
552
İn ce d ü z sıra
86
İn c e k a rm a sıra
87
İn ce lm e
90 100
İn c e sesli
25 34
İn c e sıra
82
İn c e y u v a rla k sıra
86
İn g ilizsim e
300
İn sa n sesi
30
İp u cu
552
İsim
151
İsim cü m lesi
524
İsim d e n fiil
204 150 156
İsim d e n isim
158 150 156
İsim d e n k ö k e n
149
İsim d e n y ü k le m
525
İsim eki
148
İsim k ö k e n i
150
İsim k ö k ü
146
İsim le m e
529
İsim öbeği
İsim yargısı
İsm e e k
506
521
148
GRAMERİ
I n f ix a tlo n
C a s d e s tin a tif
A d je c tif d e s tin a tif
C o n s o n n e im p lo siv e
M é d iale
É p e n th è s e
R é d u p lic a tio n
D u el
D e u x iè m e p e r s o n n e
D e u x iè m e p e r s o n n e d u p lu rie l
P ro p o s itio n s e c o n d a ire
T e rm e s e c o n d a ire
D eu x p o in ts
P h r a s e d irè m e
G é m in a tio n
C o n s o n n e g é m in é e
D ip h to n g u e
A ssim ila tio n p ro g re ss iv e
P ro n o m r e la tif
P ro p o s itio n r e la tiv e p r o n o m in a le
C la sse a n t é r ie u r e n o n - a r r o n d l e
C la sse a n t é r ie u r e m ix te
P a la ta lis a tio n
V oyelle a n té r ie u r e
C la sse a n t é r ie u r e
C la sse a n t é r ie u r e a r r o n d ie
A n g lic ism e
V oix h u m a in e
In d ic e
N om
P h r a s e n o m in a le
V erb e d é n o m in a tif
N om d é n o m in a tif
R a d ic a l d é n o m in a tif
P r é d ic a t n o m in a l
S u ffix e n o m in a l
R a d ic a l n o m in a l
R a c in e n o m in a le
D é te r m in a n t n o m in a l, c o m p lé ­
m e n t in d ir e c t
G ro u p e n o m in a l
P ro p o s itio n n o m in a le
S u ffix e a d n o m in a l
ADLAMALAR
601
is te ğ in a n la tm a sı
İste ğ in bildirm esi
İste ğ in sö ylen tisi
İs te k
İ s te k fiili
İste m
İste n e n
İste r
İste y e n
İşbirliği g ö rünüşü
İşleyiş
İv e d ilik fiili
İy e lik eki
İy e lik za m iri
İy i k u lla n m a
İzle m e cü m lesi
İzlem e z a r ffiili
470
470
471
443
212 222
386 528
528
528
528
417
9
488
363
361
19
576 580
433
P e r fe c tif d e i ’o p ta tif
I n d ic a tif d e l ’o p ta tif
N a r r a tif de l ’o p ta tif
O p ta tif
’V erbe d é s id é ra tif
R e c tlo n
R é g im e
R é g it
R é g is s a n t
A sp ect c o lla b o ra tif
F o n c tio n
V erbe h â t if
S u ffix e p o ssessif
P ro n o m p o ssessif
B on u sag e
Proposition successive
G é ro n d if su c ce ssif
K
K a lın d ü z sıra
86
C la sse p o s té rie u re n o n - a r ro n d ie
K a lın ka rm a sıra
87
C lasse p o s té rie u re m ix te
K a lın sesli
25 34
V oyelles p o sté rie u re
K a lın sıra
82
C lasse p o s té rie u re
K a im y u v a rla k sıra
86
C lasse p o s té rie u re a rro n d ie
K a lm a hali, k im d e hali
328
C as lo c a tif
K a p a lı hece
54
S y lla b e fe rm é e
K a p a n m a lı sesdeş
41
C o n s o n n e o cclusiv e
K argış
237
M a lé d ic tio n
K a rıştırm a
131 201
C o n fu sio n
K a rm a dil
154
L a n g u e m ix te
K a rm a sıra
87
C lasse m ix te
K a rm a şık birleşik cü m le 548 562
P h r a s e com p o sée co m p lex e
K a rm a şık fiil
482
V erbe co m p lex e
K a rşıla ştırm a
346
C o m p a ra is o n
K a rşıla ştırm a lı gra m er
20 G ra m m a ire c o m p a ré e
K a rşıla ştırm a lı ü s tü n lü k
347 S u p e r la tif c o m p a r a tif
K a rşıla ştırm a sıfa tı
345 A djectif com paré
K a rşıla ştırm a z a r ffiili
438
G é ro n d if de c o m p a ra is o n
K a rşıla ştırm a za rfı
375 A d v erb e c o m p a r a tif
K a rşılıklı fiil
290 V erbe ré c ip ro q u e
K a rşılık lı görünüş
416
A sp ec t ré c ip ro q u e
K a rşılıklı kim seler
544
S u je ts m u tu e ls
W IW
602
T Ü R K Ç E N İN
K a rşıtla m a bağlam cüm lesi
556
K arşıtlam a bağlam ı
391
K a rşıtla m a za rffiili
431
K a tıla n
332
K a tılm a hali, k im in hali
328
K a tı sesdeş
49
K a tk ı alan
332
K a tm a işaret
129
K a tm a kelim e
152
K a tm a öbek
518
K a tm e rli şa rt tarzı
478
K avram
9
K aym alı sesdeş
45
K a y n a şm a
76 71
K elim e
10
K elim e ailesi
145
K elim ecik
83 152
K elim e çekim i
153
K elim e dağarcığı
10 141
K elim e öbeği
496 331
K elim e sın ıfı
151
K elim e sırası
532
K elim e vurgusu
115
K elim e ya p ım ı
153 154 149
154
K elim e y a ra tm a k
K en d in ce
400
K esik cüm le
134
K esirli sayı sıfa tı
355
K esm e işareti
28
K e sm e n o k ta la n
134
K ılıcı adı
162 163 246
K ılın tı adı
258
K ılış adı
264 421
K ılış fiili
408
K ılışın ü rü n ü
244 225 249
K ısa sesli
38
K im e halli n e sn e
528
K im se
410 520
441
K ip
K işi
441
K işi adı
321 273 513
539
K işice u ylaşm a
GRAMERİ
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e a d v e r ­
sa tiv e
C o n jo n c tio n a d v e rs a tiv e
G é ro n d if a d v e r s a tif
A n n ex é
C as g é n itif
C o n s o n n e b r u is s a n te
Fond
S ig n e a c e sso ire
M ot a c ce so ire
G ro u p e a c c e sso ire
M ode d o u b le d u c o n d itio n n e l
C oncept
C o n s o n n e a f f riq u é e
C ra s e
M ot
F a m ille de m o ts
P a r tic u le
F le x io n d e m o t
V o c a b u la ire
G ro u p e de m o t
C lasse de m o t
O rd re d e s m o ts
A c c e n t de m o t
F o rm a tio n de m o t
N éo lo g ism e
P erso n n el
P h ra se su sp en d u e
A d je c tif n u m é ra l f r a c tio n n a ir e
S ig n e d e c o u p u re
P o in ts d e s u s p e n tio n
N om d 'a g e n t
N om f r a g m e n ta ir e
N om d ’a c tio n
V erb e d 'a c tio n
N om de p r o d u it
V oyelle c o u r te
C o m p lé m e n t d ir e c t d a tif
S u je t
T em ps
P e rs o n n e
N om d e p e r s o n n e
A ccord e n p e r s o n n e
ADLAMALAR
K işi zam iri
K ita p ça söyleyiş
K o n m u ş a n la m
K O nuşm a
K o n u şm a a yg ıtı
K o n u şm a dili
K o n u şm a k
K o n u şm a organı
K o n u şm a sesi
K o n u şm a to n u
K opya
K o ru m a sesdeşi
K o şm a ta k ım
Kök
K ö k -e k
K ö ke n
K ö k te n
K öşeli p a ra n te z
K u la k dili
K u la kla a lın tı
K ural
K uraldışı
K u ra llı
K u v v e tli sesli
K ü ç ü k d il
K ü ç ü k h a rf
K ü ç ü ksem e
K ü ç ü k sü n m e çoklusu
K ü ç ü ltm e
K ü ç ü ltm e adı
K ü ç ü ltm e sıfa tı
K ü ç ü ltm e za rfı
K ünye
357
27
320
9 495
10 29
12
10
10 29
31
31
240
47 67 73
308 512
12 145
165
144 155
37
140
19
143
9
358
291
69
31 29
25
350
359
158
174 340
349
377
516
P ro n o m p e rso n n e l
P ro n o n c ia tio n liv resq u e
S e n s fo n d a m e n ta l
P a ro le
A p p a re il de la p a ro le
L a n g u e p a rlé e
P a r le r
O rg a n e de la p a ro le
V oix de p a r le r
T o n de p a ro le
C alque
C o n s o n n e in te r c a la ir e
H e n d ia d y o in
R a c in e
R a c in e - a f fix e
R a d ic a l
P rim o rd ia l
C ro c h e t
L a n g a g e a u d itif
E m p r u n t a u d itif
R è g le
A n o m al
R ég lé
V oyelle fo rte
L u e tte
M in u scu le
D é tra c tif
P lu rie l de m o d e stie
D im in u tif
N om d im in u tif
A d je c tif d im in u tif
A d v erb e d im in u tif
N om p a tro n y m iq u e
L
Lehçe
L ehçeler bilgisi
L ügat bilgisi
L ü g a t kelim esi
L ü g a t kita b ı, sözlük
11
21
19
78 144
19
D ia le c te
D ialec to lo g ie
L e x ic o g ra p h ie
M ot le x ic o g ra p h iq u e
D ic tio n n a ire
603
604
T Ü R K Ç E N İN
(Î R A M E R İ
M
M adde
A rticle
140
M a n tıkça a n la tm a
E x p re ssio n lo g iq u e
496
M a n tıkça kim se
S u je t lo g iq u e
413 526
M a n tıkça n esne
O b je t lo g iq u e
417 544
M a n tıkça sıra
O rd re lo g iq u e
533
M a n tık to n la n m a sı
I n to n a t io n lo g iq u e
126
M a n tık vurgusu
A c c e n t lo g iq u e
121 533
M astar
In fin itif
420
M ecaz
F ig u re d e m o t
320
M ecazlı a n la m
215 297 320
S e n s fig u ré
M ed en iyet dili
L a n g u e d e c iv ilis a tio n
18
M ekân adı
N om de p la c e
194
M eslek adı
N om de p ro fe ssio n
195
M etin açıklam ası
C o m m e n ta ire
20
M etin bilgisi
P h ilo lo g ie
20
M etin ana rım ı
R e s titu tio n d e te x te
20
M etin te n k id i
C ritiq u e d e te x te
20
M ikd a r za rfı
A d v erb e d e q u a n t ité
372
M illet dili
17
L a n g u e n a t io n a l e
M u siki h a re k eti
M o u v e m e n t m u sic a l
126
M u siki perd esi
T o n m u sic a l
30
N
N esne
N isp et sıfa tı
N itelikçe
N ite lik za rfı
N iy e t fiili
N iy e tte gelecek
N iy e tte y a k ın gelecek
N okta
N o kta la m a
N o kta la m a işareti
N o kta lı çizgi
N o kta lı virgül
O b je t, c o m p lé m e n t d ir e c t
A d je c tif r e la tif
Q u a lita tif
581
A d v erb e de q u a lité
373
V erbe in te n tio n n e l
482
F u tu r in te n tio n n e l
466
F u tu r p ro c h e in te n tio n n e l
465
129
P o in t
P o n c tu a tio n
129 114
S ig n e d e p o n c tu a tio n
128
P o in t-tire t
138
P o in t- v ir g u le
132
409 527
192
O
O bartk sesdeş
O bartm a
91
189
C o n s o n n e e m p h a tiq u e
E m phase
ADLAMALAR
O bartm a çoklusu
323
O b a rtm a h a n la tm a 298 552 558
O bartm a vurgusu
122
O kşam a adı
182
O kşam a sıfa tı
182
O kum a
11
O lağan şa rt
463
O lağan şart bağlam cüm lesi 561
O lağan şa rt cüm lesi
549
O lağan şart za rffiil cüm lesi 585
O lduran görünüşü
O lduran kim se
O lm ayası şart
O lm ayası şa rt bağlam
cüm lesi
O lm ayası şa rt cüm lesi
O lm ayası şart za rffiil
cüm lesi
O lum lu görü n ü ş
O lu m lu lu k
O lum suz çekim
O lum suz görü n ü ş
O lu m su zlu k
O lu m su z s ıfa tfiil
O lum suz soru çekim i
O lu m su z ta b a n
O lu p b iten
Oluş fiili
O rtada fiil
O rta fiil
O rta hece d ü şm esi
O rtakla şa fiil
O rtaklaşa k im se
O turuşm a
418
545
459
561
549
585
411
454
453
412
452
422
455
452
408
408 537
409 528
289 216
63
288
545
58
P lu rie l e m p h a tiq u e
E x p re ssio n e m p h a tiq u e
A ccen t e m p h a tiq u e
N om h y p o co ristiq u e
A d je c tif h y p o c o ristiq u e
L e c tu re
C o n d itio n n e l p o te n tie l
P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c o n d i­
tio n n e lle p o te n tie lle
P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle p o ­
te n tie lle
P ro p o sitio n a d v e rb ia le
c o n d itio n n e lle p o te n tie lle
A spect c a u s a tif
S u je t c a u sa l
C o n d itio n n e l irréel
P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c o n d iti­
o n n e lle irré e lle
P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle ir ré ­
elle
P ro p o s itio n
a d v e rb ia le c o n d i­
tio n n e lle irré e lle
A sp ect a f f ir m a tif
A ffirm a tio n
C o n ju g a iso n n é g a tiv e
A sp ect n é g a tif
N é g a tio n
P a r tic ip e n é g a tif
C o n ju g a is o n in te r ro g a tiv e n é ­
g a tiv e
B ase n é g a tiv e
P ro c è s
V erbe d e v e n ir
V erb e à v a le u r m o y en
V erb e m oyen
S y n co p e
V erb e de c o o p é ra tio n
S u je t c o lla b o ra tif
T assem en t
Ö
Ö hekleşm e
62
ßO S
G ro u p e m e n t
606
TÜ R K Ç EN İN
Öbek vurgusu
Ö ğ retim lik
O navurt sesdeşi, ö n a m r ts u
sesdeş
Ö ncelik cüm lesi
Ö ncelik fiili
Ö ncelik za rffiili
436
Ö ncül
Ö ndam ak
Ö ndam a k sesdeşi.
ö n d a m a k sı sesdeş
Ö nek
303
Önses
Ö nsesin tekra rla n m a sı
Önsesli d üşm esi
Ö n ta kı
303
Ö n tü rem e
Ö rnek çekim
Ö rneklem e
Ö zerkli kelim e
Ö zlükad
119
19
48
579
482
432
356
45
45
311
57
348
65
311
67
450
74
152
321
GRAMERİ
A cc en t d e g ro u p e
C lassiq u e
C o n s o n n e la té r a le a lv é o la ire
P ro p o s itio n d ’a n té r io r ité
V erbe a n t é r ie u r
G é ro n d if d ’a n té r io r ité
A n té c é d e n t
V o û te d u p a la is
C o n s o n n e p r é p a la ta le
P ré fix e
I n itia le
A llité ra tio n
A p h é rè se
P ré p o s itio n
P ro th è s e
P a r a d ig m e
A n alo g ie
M o t a u to n o m e
N om p ro p re
i■P
P aragraf
P arantez
P atlam a
P a tlam alı sesdeş
P e kiştirm e zam iri
Perde, to n
140
139
32
41
365 359
31 124
P a rag rap h e
P a r e n th è s e
E x p lo sio n
C o n s o n n e p lo siv e
P ro n o m a s s é v é ra tif
l ’o n
S
S a h ip lik adı
S a lt bağlam
S a lt bağlam cüm lesi
S a lt fiil
S a lt geçm iş
S a lt hal
S a lt sıfa t
S a lt ü s tü n lü k
S a lt za m a n
S an
S a n a tç ı adı
163
392
558
474
459
324
346
347
443
513
162
N om de possesseur
C o n jo n c tio n a b s o lu e
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e absc
V erb e a b so lu
P a s s é a b so lu
C a s a b so lu
A d je c tif p o s itif
S u p e r la tif a b s o lu
T e m p s a b so lu
T itr e
N om c.’a r t i s a n
ADLAMALAR
S a n öbeği
S a p la m a cüm le
S a p la m a öbeği
132
S a tır başı
Sayı
Sayıca u ylaşm a
S a yı sıfa tı
S a ym a ca
Sebep bağlam cüm lesi
Sebep bağlam ı
Sebep za rffiili
S en lib en li k o n u şm a
S ert d a m a k
S ert sesdeş
Ses
Ses
Ses a kışm a st
Ses a y g ıtı
Ses benzeşm esi
Sesbilgisi
Ses birleşm esi
Ses dağarcığı
Ses değişm esi
Sesdeş
Sesdeş a tla m a sı
Sesdeş başlı ek
Sesdeş siste m i
Sesdeş tü re m e si
Sesdeş u y u m u
Sesdeş u y u m u k a n u n u
Ses d ö n ü şm esi
Ses d u d a kla rı
Ses d u ru m u
Ses dü şm esi
S esin rengi
Ses itişm e si
Ses k a n u n u
Sesler bilgisi
Sesleşm e
Sesleşm e b en zeşm esi
Sesli
Sesli a tla m a sı
514 321
139 537
518 519
128
441
540
353
468
559 551
392
436
61
45
42
10 23
30
112 66
29
78
20
51
33
51
25 33
97
72
107 119
67
106
106
69
30 29
30
58
31
112
9
21
30
103 93
25 33
81
607
G ro u p e de titre
P h ra s e p a r e n th è tiq u e
G ro u p e p a r e n th è tiq u e
À la ligne
N om bre
A ccord en n o m b re
A d je c tif n u m é ra l
S u p p o sitif
P ro p o sitio n c o n jo n c tiv e c a u sa le
C o n jo n c tio n c a u sa le
G é ro n d if de ca u se
L a n g u e fa m iliè re
P a la is d u r
C o n so n n e d u re
S on
V oix
E u p h o n ie
A p p areil vocal
A ssim ila tio n p h o n é tiq u e
P h o n é tiq u e
C o m b in a iso n p h o n é tiq u e
E x is te n c e de son
C h a n g e m e n t p h o n é tiq u e
C o n so n n e
A lte rn a n c e c o n s o n a n tiq u e
S u ffix e à l'in itia le c o n s o n a n ­
tiq u e
C o n s o n a n tis m e
A n a p ty x e c o n s o n a n tiq u e
H a rm o n ie c o n s o n a n tiq u e
L oi d e l ’h a r m o n ie c o n s o n a n tiq u e
E v o lu tio n p h o n é tiq u e
C o rd e vocal
P o s itio n de voix
C h u te
C o u le u r de la voix
C a c o p h o n ie
L oi p h o n é tiq u e
P h o n o lo g ie
P h o n a tio n
A ssim ila tio n p h o n iq u e
V oyelle
A lte rn a n c e v o c a liq u e
608
T Ü R K Ç E N İN
Sesli başlı ek
72
Sesli düşm esi
63
Sesli hısım lığ ı
36
Seslik
10 23
Seslilenm e
36 119
82
Seslisi dar ek
Seslisi geniş ek
82
Sesli sistem i
39
Sesli tü rem esi
66 56
Sesli u yu m u
80 84
Sesli u y u m u k a n u n la rı
84
Ses oluşm ası
29
Ses organı
29
Ses öbeği
9
Ses sistem i
92
Sessiz o ku m a k
11
Ses türem esi
65
Ses y a n ğ ı
30
Ses yazısı
26
Sesyolu
29
S ıfa t
341 152
S ıfa t
342
S ıfa tfiil
420
S ıfa tfiil yargısı
521
567
S ıfa tsı sıfa tfiil cüm lesi
S ıfa tta k ım ı
S ıfır ek
S ıfır ya p ılık
S ın ıf dili
S ın ırlı geçm iş
S ın ırsız geçm iş
Sıra sayı sıfa tı
S ızm a lı sesdeş
S ilik sesli
Soluk
S o lu k borusu
S o lu k durgusu
S o lu k ha m lesi
S o lu k verm e
S olum a
S olum a a y g ıtı
S önek
342 500
441
245 225
17
458
458
354
41
99
29
29
127
10
30
31
29
23
GRAMERİ
S u ffix e à l ’in itia le v o ca liq u e
C h u te de voyelle
A ffin ité v o ca liq u e
Phonèm e
V o c a lisa tio n
S u ffix e à voyelle é tro ite
S u ffix e à voyelle la rg e
V o calism e
A n a p ty x e v o c a liq u e
H a rm o n ie v o ca liq u e
L ois de l ’h a r m o n ie v o c a liq u e
F o rm a tio n d e so n
O rg a n e vocal
G ro u p e d e son
S y stè m e p h o n é tiq u e
L ire d e s y eu x
A n a p ty x e
G lo tte
É c r itu r e p h o n é tiq u e
C a n a l v o cal
A d je c tif
É p ith é te
P a r tic ip e
P ro p o s itio n a d je c tiv e
P ro p o s itio n a d je c tiv e q u a lif ic a ­
tiv e
C o n s tru c tio n a d je c tiv e
D é s in a n c e zéro
M o rp h è m e zéro
L a n g u e sp é c ia le
P a ssé d é f in i
P a ssé in d é fin i
A d je c tif n u m é r a l o r d in a l
C o n s o n n e s p ir a n te
V oyelle te r n e
S o u ffle
T r a c h é e - a r tè r e
P a u s e de so u ffle
C o u p d e so u ffle
E îx p iratio n
R e s p ir a tio n
A p p a re il r e s p ir a to ir e
S u ffix e
ADLAM ALAR
S o n ra h k cüm lesi
S o n ra h k za rffiili
Sonses
Sonuç bağlam, cüm lesi
Sonuç bağlam ı
Soru
Soru ç e k im i
Soru işareti
Soru s ıfa tı
S o ru ştu rm a ü n le m i
Soru za m iri
Soyadı öbeği
S ö y le n ti ta rzı
S öyleyiş
Söyleyişe bıra kılm ış
Söz
Söz bölükleri
S ö zd izim i
Sözügeçen
S ö zü n ezgisi
S ö zü n gelişi
S u sm a d u ru m u
S ü re k fiili
S ü re k lile şm e
S ü rek li sesdeş
S ü re ksizle şm e
S ü re k siz sesdeş
S ü rm e k te h a l
580
436
57
560
392
452
454
135
352
398
367
516
444
26 25
25 27
10
152
20 495
357 444
114
363 397
30
488
59 46
41
60
41
451
Ş a rt
Ş a rt bağlam cü m lesi
522
561
Ş a rt bağ la m ı
Ş a rtla n m ış yargı
Ş a rtla y a n yargı
Ş a rtlı k a rşıtla m a cü m lesi
393
522
522
551
Ş a rt ta rzı
Ş ırlam a sesdeşi
Şiir dili
444
49
90
609
P ro p o sitio n de p o s té rio rité
G é ro n d if de p o s té rio rité
F in a le
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e c o n s é ­
cu tiv e
C o n jo n c tio n c o n séc u tiv e
I n te r r o g a tio n
C o n ju g a iso n in te rro g a tiv e
P o in t d 'in te rr o g a tio n
A d je c tif in te r r o g a tif
I n te r je c ti o n in te rp e lla tiv e
P ro n o m in te r r o g a tif
G ro u p e de n o m de fam ille
M ode n a r r a ti f
P r o n o n c ia tio n
L aissé à la p r o n o n c ia tio n
D isc o u rs
P a r tie s d u d isc o u rs
S y n ta x e
M e n tio n n é
M élodie de la p a ro le
C o n te x te
P o s itio n d ’in d iffé re n c e
V erb e d u r a tif
S p ir a n tis a tio n
C o n s o n n e c o n tin u e
F e r m e tu r e
C o n s o n n e m o m e n ta n é e
P r é s e n t d u r a tif
P ro ta s e
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
c o n d itio n n e lle
C o n jo n c tio n c o n d itio n n e lle
P ro p o s itio n c o n d itio n n é e
P ro p o s itio n c o n d itlo n a n te
P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle
a d v e rs a tiv e
M ode c o n d itio n n e l
C o n s o n n e c h u in ta n te
L a n g u e p o é tiq u e
T ü r ^ e n i n Grarneri P ■
T Ü R K Ç E N İN
610
Ş im d ik i
Ş im d ik i
Ş im d ik i
Ş im d ik i
Ş im d ik i
Ş im d ik i
za m an
za m a n ın
za m a n ın
za m a n ın
za m a n ın
za m a nla
a n la tm a sı
bildirm esi
sö y le n tisi
şa rtı
h ikâ ye
442
464
464
465
458
464
GRAMERİ
P ré se n t
P e r fe c tif d u p r é s e n t
I n d ic a tif d u p r é s e n t
N a r r a tif d u p r é s e n t
C o n d itio n n e l d u p r é s e n t
P ré se n t n a rra tif
T
T aban
T a kı
T a kı öbeği
T a k lit sesi
T a m benzeşm e
T am layıcı
T a m yapılışit
Tarihî gram er
Tarz
Tarz adı
Tarz za rfı
Tasvirci gra m er
T asvir fiili
T asvir sesi
T ekd o ru klu hece
Tekh eceli
T ekheceli ek
T ekkişili fiil
T ekleşm e
T ekli
T e k n ik dil
T ekiiyeli cüm le
T ekü yeli yargı
T em el kelim e
T em el üye
T e m izc ilik
Ters sıra
T ın la m a
T ın la yıcı
T ırn a k
Tıslam a sesdeşi
T itre k sesdeş
T itre şim
T o n la n m a
145
385
386 504
404
no
524
524
21
441
261 422
374
21
488
403
53
12 145
82
312 508
62
322
18
522
521
141
524
154
534
30
30
139
49
48
30
124
B a se
P o s tp o s itio n
G ro u p e p o s tp o s itio n n e l
S o n im ita tif
A s s im ila tio n to ta le
C o m p lé m e n t
C o n s tru c tio n p le in e
G r a m m a ir e h is to riq u e
M ode
N om d e m a n iè r e
A d v erb e d e m a n iè r e
G r a m m a ir e d e s c rip tiv e
V erb e d e s c r ip tif
S o n d e s c r ip tif
S y lla b e à s o m m e t u n iq u e
M o n o sy lla b e
S u ffix e m o n o sy lla b e
V erb e u n ip e rs o n n e l
D é g é m in a tio n
S in g u lie r
L a n g u e te c h n iq u e
P h r a s e m o n o rè m e
P ro p o s itio n m o n o rè m e
M o t p r im itif
T e rm e e s s e n tie l
P u ris m e
O rd re in v e rs e
R ésonance
R é s o n a te u r
G u ille m e t
C o n s o n n e s if f la n te
C o n s o n n e v ib r a n te
V ib ra tio n
I n to n a t io n
ADLAM ALAR
T opla nm a
T op lu lu k adı
T o p lu lu k sayı sıfa tı
356
T u tm a c a ka rşıla ştırm a
cüm lesi
T u tm a c a ka rşıla ştırm a
za rffiili
T u tm a c a n ite lik
ka rşıla ştırm a
cüm lesi
T u tm a c a n ite lik
k a rşıla ştırm a za rffiili
T ü m le m e birleşik cüm le
T ü m le m e şa rt cüm lesi
69
322
184
T ürem eli e k
T ü rem eyle eklem e
T ü re y işte n
T ü re y işte n fiil kalıtn
T ü rk ü ça ğ ırm a k
73
73
27
312
31
581
438
582
440
548
549
611
S y n érèse
N o m co llec tif
A d je c tif n u m é ra l co llectif
P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e
fictiv e
G é ro n d if de c o m p a ra is o n
fic tiv e
P ro p o s itio n c o m p a ra tiv e
fictiv e q u a lita tiv e
G é ro n d if de c o m p a ra is o n
fic tiv e q u a lita tiv e
P h ra s e com p o sée c o m p létiv e
P ro p o s itio n c o n d itio n n e lle
co m p létiv e
S u ffix e a n a p ty c tiq u e
S u f f ix a tio n p a r a n a p ty x e
E ty m o lo g iq u e
F ig u re é ty m o lo g iq u e
C h a n te r
U
U lam a bağlam cüm lesi
555
U lam a b ağlam ı
U lam a za r ffiili
U lulam a
U lulam a çoklu su
U laşm a
U ya n k ip i
U ylaşm a
U za kta n b en zeşm e
U za k ta n e şitle şm e
U zakta n göçüşm e
U zam a
U zlaşm a
U zu n lu k
U zun sesli
391
428
314
359
57
443
538
110
110
71
122
78
30
“İS
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
c o p u la tiv e
C o n jo n c tio n c o p u la tiv e
G é ro n d if d e Maison
R é v é ra n c e
P lu rie l d e m a je s té
L ia iso n
T e m p s in jo n c tlf
A ccord
A ssim ila tio n à d is ta n c e
É g a lis a tio n à d is ta n c e
M é th a tè s e à d is ta n c e
A llo n g e m e n t
A c c o m m o d a tio n
L ongueur
V oyelle lo n g u e
Ü
Ü çüncü kişi
Ü çüncü k işi çoklusu
357
446
T ro isiè m e p e rs o n n e
T i'o isièm e p e rs o n n e d u p lu rie l
6122
TÜRK ÇEN lN GRAMERİ
Üleme sayı sıfa tı
Ün
Ü nlem
Ü nlem görünüşü
Ünlem işareti
518
ü n le m öbeği
Ü nlenen
Ünlü
Ü nlüleşm e
Ü nlü sesdeş
Ü nsüz
Ü nsüzleşm e
Ü nsüz sesdeş
Üreme
150
Ürem e a nlam
Ü reten
Ü retim
12
Ü retim eki
81
Ü stdişler
Ü stelem e bağlam cüm lesi
Ü stelem e bağlam ı
Üst kim se
Ü stü n lü k derecesi
V stü ste d ü şm ü ş
354
31
393
401
135
132
518
41
93
42
41
94
42
156
320
156
155
148
43
557
391
417 545
346
211 209
A d je c tif n u m é r a l d is tr ib u tif
V oix
I n te r je c tio n
A sp ec t v o c a tif
P o in t d ’e x c la m a tio n
G ro u p e in te r je c tif
A p o stro p h é
V oisé
S o n o ris a tio n
C o n s o n n e s o n o re
N o n -v o isé
A sso u rd is s e m e n t
C o n s o n n e s o u rd e
D ériv é
S e n s d é riv é
F o rm a n s
D é riv a tio n
S u ffix e d e th è m e
D e n ts su p é rie u rs
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
a s s é v é ra tiv e
C o n jo n c tio n a s s é v é ra tiv e
S u je t p re m ie r
S u p e r la tif
C o llisio n
V
V a k itle m e cüm lesi
V a k itle m e za rffiili
V a sıfla m a sıfa tı
V a sıfla n a n
V asıfla ya n
Virgül
Vurgu
V urg u la m a sistem i
V urgulu ek
V urgulu hece
V urgusuz ek
577
433
341
343
342
131
114
119
116
115
117
P ro p o s itio n d e te m p s
G é ro n d if te m p o re l
A d je c tif Q u a lific a tif
Q u a lifié
Q u a lif ia n t
V irg u le
A ccent
A c c e n tu a tio n
S u ffix e a c c e n tu é
S y lla b e a c c e n tu é e
S u ffix e in a c c e n tu é
Y
Y a k ın gelecek
464
F u t u r p ro c h e
ADLAM ALAR
Y a k la şık fiil
Y alın
Y a lın ad
Y alın görünüş
Y a lın hal, kim hali
Y a lın ka vra m
Y a lın kılış adı
Yananlam ,
Y an a şa n
Y anaşm a
Y an a şm a ta k ım ı
513 131
Y a n cü m le
Y a n lış ayırm a
Y ansılam a
155
Y a n sıla m a adları
167
Y a n sıla m a fiilleri
204
Y a n sıla m a s ıfa tla n
Y a n sıla m a z a r fla n
Y a n y a n a bağlam cüm lesi
Y a n y a n a b a ğ la n tı
Y a n y a n a birleşik cüm le
Y a n y a n a lık
Y a n ya n a za rffiil cüm lesi
Y a n za m a n
Y apıbilgisi
Y a ğ ılık
Y a p ılık öbeği
Y a p ılık g enişlem esi
Y apılış
Y a rd ım cı fiil
Y a rd ım la şm a fiili
Yargı
Y a rg ılık geniş za m a n
Yargı öbeği
Y a rım sesli
Y a rım yargı
Y a n ta svir fiili
Y a n yard ım cı fiil
Yaşayan dil
Y a tık fiil
Yan
488
146
319
411
327
319
269
320
513
513
498
547
74
402
203
214
187
172
554
393
547
504
572
442
20 141
145
362
75
347 523
314
288
520
462
497
48
521
493
316
11
■no 369
10 24
613
V erbe a p p ro x im a tif
A b sra it
N om a b s tr a it
A sp ect sim p le
C as n o m in a tif
C o n c e p t a b s tr a it
S u b s ta n tif v erb a l
S e n s acce sso ire
C o m p lé m e n t a p p o s itif
A p p o sitio n
G ro u p e a p p o s itio n n e l
C o o rd o n n é
F a u sse co u p e
O n o m a to p é e
N o m -o n o m a to p é e
V e rb e -o n o m a to p é e
Ad j ec ti f - o n o m a to p é e
A d v e rb e -o n o m a to p é e
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
c o o rd o n n é e
C o o rd in a tio n c o n jo n c tiv e
P h r a s e co m p o sée c o o rd o n n é e
C o o rd in a tio n
P ro p o sitio n a d v e rb ia le
co o rd o n n é e
T em ps s e c o n d a ire
M o rp h o lo g ie
M o rp h è m e
G ro u p e de m o rp h è m e
E x te n tio n de m o rp h è m e
C o n s tru c tio n
V erbe a u x illia ire
V erb e d ’a s s is ta n c e
P ro p o sitio n
A o riste g n o m iq u e
G ro u p e p r o p o s itio n n e l
S em i-v o y e lle
Q u a s i-p ro p o s itio n
V erb e p ro to d e s c rip tif
V erb e s e m i-a u x illia ire
I.a n g u e v iv a n te
V erb e s ta tiq u e
É c r itu r e
614
T Ü R K Ç E N İN
Y azı dili
Y azı lehçesi
Yazılış
Yazılış kuralı
Y e ğ in lik
Y e ğ in lik doruğu
Y e m e k borusu
Y eradı
Y erin m e
Y erlem e
Y erverm e bağlam cüm lesi
12
12
26
23
30
114
31
159
485
328
559
392
Y erverm e bağlam ı
328 381
Y eryö n halleri
373
Y eryö n za rfı
488
Y e te rlik fiili
146
Y oğun
319
Y o ğ u n ad
319
Y o ğ u n ka vra m
431
Y o k lu k za rffiili
92
Y ö n eltici h a rf
175
Y ö n lem hali, kim eri hali
31 45
Y u m u şa k d a m a k
42
Y u m u şa k sesdeş
31
Y u tm a
90 102
Y u va rla klaşm a
Y u va rla k sesli
34
86
Y u v a rla k sıra
520
Y Ukalan
520
Y ü k le m
521
Y ü k le m fiili
521 342
Y ü k le m ism i
30
Y ü k se k lik
Y ü k se k lik değişm esi
124
124
Y ü k se k lik doruğu
123
Y ü k se k o kum a
125
Y ü k se k ton
125
Y ü k se le n ton
Zam an
Z a m a n za rfı
441
374
GRAMERİ
L a n g u e é c r ite
D ia le c te litté r a ir e
O rth o g ra p h e
R é g ie d ’o r th o g r a p h ie
I n te n s i té
S o m m e t d ’in te n s ité
O e so p h a g e
N om de lieu
R e g re t
L o c a lis a tio n
P ro p o s itio n c o n jo n c tiv e
co n c essiv e
C o n jo n c tio n co n c essiv e
C as lo c a u x
A d v erb e d e lieu
V erb e p o ssib ilitif
C o n c re t
N om c o n c re t
C o n c e p t c o n c re t
G é ro n d if d e c a re n c e
L e ttr e de d ir e c tio n
C a s d ire c tif
P a la is m o u
C o n s o n n e do u ce
D é g lu titio n
A rro n d is s e m e n t
V oyelle a r r o n d ie
C lasse a r r o n d ie
P o r te u r
P ré d ic a t
V erbe a t t r i b u t i f
P ré d ic a tif
H a u te u r
V a r ia tio n d e h a u te u r
S om m et de h a u te u r
R é c ita tio n
T o n élev é
Ton ascen d an t
T em ps
A d v erb e d e te m p s
ADLAMALAR
Z a m a n za rffiili
Z am ir
356
Z a m ir d i n
Z am irsi za r f
382 384
Z a m irsi s ıfa tfiil cüm lesi
Z a rf
Z a rffiil
Z a rffiil am a ç cüm lesi
432
152
358
361
568
371 152
420
584
Z a rffiil h a l cüm lesi
Z a r ffiil ka rşıla ştırm a
cü m lesi
Z a rffiil ka rşıtla m a
cüm lesi
Z a rffiil sebep cüm lesi
Z a rffiil sonuç cüm lesi
575
581
573
582
583 437
Z a r ffiil şa rt cüm lesi
585
Z a rffiil u la m a cüm lesi
573
Z a rffiil ü stelem e cüm lesi
574
Z a r ffiil za m a n cüm lesi
576
Z a r ffiil yargısı
Z a rfla m a
521
530
Z a rf öbeği
Z a y ıf sesli
Z in cirlem e a d ta k ım ı
502
69
338
615
G é ro n d if de te m p s
P ro n o m
n p ro n o m in a l
A d v erb e p ro n o m in a l
P ro p o s itio n a d je c tiv e
p ro n o m in a le
A dverbe
G é ro n d if
P ro p o sitio n a d v e rb ia le
fin a le
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c irc o n s ta n c ie lle
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c o m p a ra tiv e
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
a d v e rs a tiv e
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c a u sa le
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c o n sé c u tiv e
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c o n d itio n n e lle
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
c o p u la tiv e
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
a s s é v é ra tiv e
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
te m p o re lle
P ro p o s itio n a d v e rb ia le
D é te r m in a n t a d v e rb ia l,
c o m p lé m e n t c irc o n s ta n c ie l
G ro u p e a d v e rb ia l
V oyelle faib le
S u ite d ’a n n e x io n
BAŞLICA KAYNAKLAR
A ra t. R. R „ K u ta d g u BiUg, 4 c ilt, İ s ta n b u l 1942-1947.
B a n g . W „ M onographien zur T ü rk isc h e n S p ra ch g esch ich te, A b h a n d l.
d e r HAW , H eid e lb e rg 1918.
B an g . W., V om K ö k tü rk isc h e n zu m O sm anischen, 1-4 T ie, A b h a n d l. d e r
PAW , B e rlin 1917-1921.
B a a g u o ğ lu , T., A lto sm a n isc h e S p ra c h stu d ie n zu S ü h e y l-ü N evbahar,
L eipzig 1938.
B a n g u o ğ lu , T ., A na H atlariyle T ü rk G ram eri, İ s ta n b u l 1940.
B a n g u o ğ lu . T., T ü rk G ram eri, B irinci B ölüm , Sesbügisi, A n k a r a 1959.
B ro c k e im a n n , C., O sttü rkisch e G r a m m a tik der is la m isc h e n L itte ra tu rsprachen M ittelasiens, L e id e n 1954.
C a fe ro ğ lu , A., A nadolu A ğ ızla rın d a n D erlem eler, I - I X c ilt,
İs ta n ­
b u l 1941-1951.
D eny, J „ G ram m aire de la langue turque, dialecte osm anli, P a r is 1921,
D en y , J., P rincipes de gra m m a ire turque, P a r is 1955.
E rg in . M.. T ü rk Dil Bilgisi, 4, b a sk ı, İ s ta n b u l 1972.
G a b a in , A. von. A lttü rk isc h e G ra m m a tik , 2. A ufl., L eip zig 1950.
G ra m m o n t. M., T ra ité de p h o n étiq u e, 3. éd itio n , P a r is 1946.
G rö n b e c h , K ., D er T ü rkisch e Sprach b a u I, K o p e n h a g e n 1936.
K ilisli, R., D iva n ü L ü g a t-it-T ü r k , 1-3 e ilt, I s ta n b u l 1333-1335.
K o n o n o v , A. N.. G ra m m a tik a S o vrem en n o g o T ureçkogo L iteraturnogo
Y azika , M o sk v a - L e n in g r a d 1956. (Y a ln ız ö r n e k le r in d e n f a y d a ­
la n a b ild ik ).
K o rk m a z , Z., N evşehir ve Y öresi A ğızları, 1 Sesbügisi, A n k a ra 1963.
M a ro u z ea u , J „ L exique de la term in o lo g ie lin g u istiq u e, 3. é d itio n ,
P a r is 1951.
M eillet, A. ( e t M. C o h e n ), Les la n g u es d u m o n de, n o u v e lle é d itio n ,
P a r is 1952.
P a v e t de C o u rte ille , M., D ictio n n a ire tu rc -o rie n ta l, P a r is 1870.
R a d lo ff, W ., P h o n e tik der N örd lich en T u rksp ra ch en , L eip zig 1882.
R a d lo ff, W ., V ersuch ein es W ö rterb u ch es der T ü rkd ia lek te, 1-4 B de,
P e te rs b u r g 1888-1911.
R ä s ä n e n , M „ V ersuch ein es E tym o lo g isch en W ö rterb u ch s der T u r k ­
sprachen, H elsin k i 1969.
S am i, Ş e m se d d in , K a m u su Türkî, c ilt 1-2, İ s ta n b u l 1317-1318.
S a u s su re , F . de. COurs de lin g u istiq u e générale, P a r is 1949.
T hom .sen, V.. In sc rip tio n de V O rkhon d éch iffrées, H e ls in g fo rs 1896.
T im u rta ş , F . K., O sm anlıca G ram eri, İ s ta n b u l 1964.
T ü rk D il K u ru m u , Taram a Sözlüğü, c ilt 1-6, A n k a ra 1963-1972,
T ü rk Dil K u ru m u , D erlem e Sözlüğü, c ilt 1-6, A n k a r a 1963-1972...
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
Sayfa
5
G İRİŞ ;
9 .2 2
]. Dil, 2. Dünya Dilleri, 3. T ürk (Hun) Dilleri
Ailesi, 4. B atı Türkçesi, 5. DilBilgileri .
.
9
Birinci Bölüm
SESBİLGİSİ
I. Kısım: T ürkçenin Sesleri
23-140
24-51
1. Dilim: YazılıTürkçe
I. Alfabe
........................................................
II. Yazılış: A. Türkçe Kelimelerde, B Yabancı
K e l i m e l e r d e ...................................................
24
24
2. Dilim: Seslerin Oluşması
I. Sesleşme
........................................................
II. Boğum lanm a: A. Sesin Doğuşu, B. Seslerin
Ç e ş i t l e n m e s i ...................................................
29
29
3. Dilim; D ilin Sesleri
I. Sesliler; A. Esas Sesliler, B. Seslilerin Va­
sıflan, C. Başka Sesli Ç e ş itle ri....................
II. Sesdeşler: A. P atlam alı ve Sızmalı Sesdeş1er, B. Ünlü ve Ünsüz Sesdeşler, C. Boğum­
lanm a N oktalarına Göre, D, Bolünlü ve
K atı Sesdeşler, E. Genel Bölümleme . . .
33
II. Kısım: Seslerin Birleşmesi
1. Dilim: Hece
I. Hecenin Yapısı: A. Hecenin Oluşması, B.
Hecenin Ç e ş i t l e r i .........................................
26
31
34
40
51-77
52
52
618
TÜ R K Ç E N İN
GRAMERt
Sayfa
II. Türkçenin Heceleri: A. Düzenli hece, B.
Düzensiz hece, C. Hece Bölümü K anunu
III. Hecelerin Birleşmesi: A. Eklemede, B.
Öbekleşmede
..............................................
2. Dilim: O turuşm a
I Ses Düşmesi: A. Sesdeşlerin Düşmesi, B.
Seslilerin D ü ş m e s i .........................................
II. Ses Türemesi: A. Sesli Türemesi, B. Sesdeş
T ü r e m e s i ........................................................
III. Ses Dönüşmesi: A. Yabancı Kelimelerde Ça.
tışm a, B. Göçüşme
....................................
3. Dilim; Bitişme ve K aynaşm a
I. Bitişm enin Esasları; A. Bitişme D urum ları,
B. Ç atışm anın G id e rilm e s i.........................
II. K aynaşm a: A. Basit Birleşme, B. Büzül- meyle B i r l e ş m e ..............................................
III. K ısım ; S e slerin B e n z e şm e si
1. Dilim: S eslile r in B e n z e şm e si
I. Dil ve D udak Benzeşmeleri: A. Dil Ben­
zeşmesi, B. D udak B en zeşm esi.....................
II. Eklerde Sesli Uyumu: A. Eklerin Seslilenmesi, B. Eklerin S ın ıfla n m a s ı.....................
III. Sesli Uyumu K anunları: A. Dil ve D udak
Uyumu K anunları. B. Genel Sesli Uyumu
K anunu
IV. Sesli U yum um m Sonuçlan; A. Düz Sıradan
Kelimeler, B. Y uvarlak Sıradan K elim eler .
V. Sesli U yum unun Tarihçesi; A. Osm anlıcada, B. Yeni T ü r k ç e d e ....................................
VI. Sesli U yum una Aykırı H aller: A. Türkçe
Kelimelerde, B. Yabancı Kelimelerde . .
54
56
58
58
65
68
71
71
76
78-113
78
78
81
84
85
88
90
İÇ İN D K K İİ.R R
2. Dilim: S eslile rle S esd eşlerin B en zeşm esi
619
S a y fa
93
I. İçseste Ünlüleşme: A. Tabanların Sonseslerinde, B. Eklerin Sonseslerinde, C. Birleşik­
lerde, D, Eklerin Önseslerinde . . . .
II. Sesdeşlerde Atlama: A, K urallı Atlama, B,
Ayrıklıklar
...................................................
III. Seslilerde D arlaşm a: A. Düz Seslilerde, B.
Y uvarlak S e slile rd e .........................................
IV. Seslilerde İncelme; A. Tam İncelme, B.
Yarı İ n c e l m e ...................................................
V. D udak Seslerinin Benzeşmesi; A, Seslilerin
Y uvarlaklaşm ası, B. Sesdeşlerin Dudaksılaşm ası
........................................................
3. Dilim: S esd e şle r in B e n z e şm e si
I. Sesleşme Benzeşmesi: A, K atı Sesdeşlerin
Benzeşmesi, B. Bolünlerle Benzeşme, C.
Sesdeş Uyumu K anunu, D. Sesdeş Uyum u­
nun Sonuçları
..............................................
II. B oğum lanm a Benzeşmesi; A. Dudaksılaşma, B. Genizsileşme, C. D am aksüaşm a . ,
III. Ayrışma: A. D oğrudan Ayrışma, B. Dağıl
m a ve Çift D e ğ i ş m e ...........................
112
V. K ısım : S ö zü n E zg isi
Dilim; V u rg u
I. Kelime V urgusu: A. T abanlarda Vurgu, B,
Eklerde Vurgu, C. Gerilek Vurgu . . . .
II. Öbek Vurgusu: A. Belirtm e Öbeklerinde,
B B irle ş ik le r d e .....................................
III. Cümle Vurgusu: A. Yüklem Vurgusu, B.
Değişik V u rg u ...........................................
IV. Berkitm e V urgusu: A. Duyuş Vurgusu, B.
O bartm a V u r g u s u .................................
V. Ahenk V u r g u s u ....................................
93
96
99
100
101
103
103
K/8
114-140
1.
114
115
119
120
121
122
620
TÜRKÇENİN GRAMERİ
2. Dilim: Tonlanm a
I. Sözün Tonlan: A. Bestelenme, B, Ton Çe­
şitleri
........................................................
II. Cümlenin Tonlanm ası; A. B asit Cümlede,
B. Birleşik C ü m le d e .......................................
III. D urgu ve D urak: A. G ram er D urguları, B.
Ahenk Durgusu, C. D u r a k ..........................
3.Dilim; N oktalam a
I. Asıl İşaretler: A. Nokta, B. Virgül, C. Nok­
talı Virgül, D. İki Nokta, E. Kesme Nok­
taları, F. Soru İşareti, G. Ünlem İşareti . .
II. K atm a İşaretler: A. Birleşme Çizgisi, B.
Çizi, C. Noktalı Çizi, D. Tırnak, E. P a ra n ­
tez, F. Köşeli Parantez, G. P arag raf . . .
Sayfa
123
123
125
126
128
129
136
İkinci Bölüm
YAPIBİLGİSİ
A. Kelime Dağarcığı: 1. Eski Tûrkçenin Var­
lığı, 2. O rta Türkçeye Doğru, 3. Yeni T ü rk ­
çede
..............................................................
B. Kelim elerin Yapısı; 1. Kökler, 2. Ekler,
3. K ö k e n l e r ..................................................
C. Kelimelerin Sınıflanm ası; 1. Tabiî Sınıflan­
ma, 2. M antıkî Sınıflanm a, 3. Değişmeler
ve Başka S ın ı f l a n m a l a r ...............................
I. Kısım:
Kelime Yapımı
1. Kelime Y aratm ak, 2. Kelime Yapım Yol­
la n
...................................................................
1.Dilim: Ü retim
1. Ü retim in Çeşitleri, 2. Köklerde ve Ekler­
de D e ğ i ş m e l e r ...............................................
141-494
141
144
151
154-318
154
155
156
ÎÇ İN D h K İl I K
I. İsim den Üreme İsimler:
1. -ce Adlan, 2. -ce Zarfları, 3. -cek Ad­
ları, 4. 'ci Adları, 5. -cik Adları, 6. -cil Ad­
ları, 7. -cin Adları, 8. -cil Sıfatları, 9. -de
Z arflan, 10. -dek A dlan, 11. -dem Adlan,
12. -den Zarfları, 13. 'deş Adları, 14. -dirik
Adlan, 15. -e Zarfları, 16. -eç Adlan, 17.
-edek Z arflan, 18. -eği Adları, 19. -ek Ad­
ları, 20. -elek Adlan, 21. -en Adları, 22. -eri
Zarfları, 23. -ez Adları, 24. -i Zamirleri, 25.
-il S ıfatları, 26. -im Adları, 27. -imser S ıfat­
ları, 28. -imsi Sıfatları, 29. -im tik S ıfatlan,
30. -im trak S ıfatlan , 31. -in Z arflan, 32. -in
Adları, 33. -ifı Adları, 34. -iş Adlan, 35. -it
Adları, 36. -iz S ıfatlan , 37. -ki S ıfatlan , 38.
-le Z arflan, 39. ~lek Adlan, 40. -leme Zarf­
ları, 41. -ler Adları, 42. -leyin Z arflan, 43.
-lez Sıfatları, 44. -li S ıfatlan , 45. -tik Adla­
rı, 4:6.-men S ıfatlan , 47. -re Zarfları, 48.
-rek S ıfatları, 49. -sek Adları, 50. -sî S ıfat­
la n , 51. -sik A dlan, 52. -siz S ıfatları, 53. -ti
A dlan,
..........................................................
Q2l
Şayia
158-204
158
II. İsim den Üreme Fiiller;
204-224
1. -de- Fiilleri, 2. -e- Fiilleri, 3. -el- F iil­
leri, 4. -en- Fiilleri, 5. -er- Fiilleri, 6. -eşFiilleri, 7. -et- Fiilleri, 8. -i- Fiilleri, 9.
-ik- Fiilleri, 10. -imse- Fiilleri, 11. -ir- F iil­
leri, 12. -irge- Fiilleri, 13. -kir- Fiilleri, 14,
-le- Fiilleri, 15. -len- Fiilleri, 16. -leş- Fiille­
ri, 17. -re- Fiilleri, 18. -se- Fiilleri, 19. - s r
Fiilleri
..........................................................
204
III. Fiilden Üreme İsim ler :
224-274
1. -ce Adları, 2. -di A dlan, 3. -dik S ıfat­
022
TÜ R K Ç KN İN
C .R A M B R l
Sayfa
lan, 4. -dikçe S ıfatlan, 5. -e Zarfları, 6.
-ecek S ıfatlan , 7. -eç Adları, 8. -egen Sı­
fatları, 9. -ek Adları, 10. -el Adları, 11.
-elek Adları, 12. -em Adlan, 13. -emeç Ad­
lan, 14. -em ek Adları, 15. -en Sıfatları,
16. -enek Adları, 17. -erek A dlan, 18. -erek
Z arflan, 19. -eri Sıfatları, 20. -esi Sıfatlan , 21. -ge Adları, 22. -geç Adları, 23. -gel
Sıfatları, 24. -gen S ıfa tla n , 25. -gi A dlan,
26. -giç A dlan, 27. -gin Sıfatları, 28. -i Ad­
lan,, 29. -id Adları, 30. -iç Adları, 31. ~ik
Sıfatları, 32. -il Adları, 33. -ili Sıfatları,
34. -im Adları, 35. -in A dlan, 36. -inç Ad­
lan , 37. -ingiç A dlan, 38. -inti Adları, 39.
-ir (-er) Sıfatları, 40. -ir Adları, 41. -iş Ad­
ları, 42. -it A dlan, 43. -ie S ıfatlan , 44. -m e
A dlan, 45. -m e Sıfatları, 46. -mece Zarflan , 47. -meç Adları, 48. -m ek Adları, 49. -mez
Sıfatları, 50. -mezUk Adları, 51. -m ik Adla­
rı, 52. -m iş S ıfatlan , 53. -nez S ıfatları, 54.
-ti Adları
......................................................
IV. Fiilden Üreme
FiÜler :
1. -der- Fiilleri, 2. -dir- Fiilleri, 3. -e- Fiille­
ri, 4. -ekle- Fiilleri, 5. -ele- Fiilleri, 6. -er~
Fiiller, 7. -erle- Fiilleri, 8. -gin- Fiilleri, 9.
-i- Fiilleri, 10. -ik- Fiilleri, 11. -ikse- Fiille­
ri, 12. -iktir- Fiilleri, 13. -û- Fiilleri, 14.
-imse- Fiilleri, 15. -in- Fiilleri, 16. -ir- F iil­
leri, 17. -irge- Fiilleri, 18. -iş- Fiilleri, 19.
-işle- Fiilleri, 20. -iştir- Fiilleri, 21. -it- F iil­
leri, 22. -iy- Fiilleri, 23. ~iz- Fiilleri, 24.
-mele- Fiilleri, 25. -m eş- Fiilleri, 26. -ne~
F i i l l e r i ..............................................................
224
274-294
274
İÇİNDEKİLER
2. Dilim: Birleşim
1. Birleşik Kelime, 2. Birleşimin Oluşması, 3.
Farklı Tarifler, 4. Birleşiklerde Çekim ve
Birleşim
........................................................
623
Sayfa
294
294
I. Birleşik İsim T a b a n la rı:
297-310
1, Adtakım ı K alıbında, 2. Sıfattakım ı K a­
lıbında, 3. Zarf Öbeği Kalıbında, 4. Takı
Öbeği Kalıbında, 5. Çekim Öbeği K alıbın­
da, 6. Bağlam ÖbeğiK alıbında . . . .
298
II. Birleşik Fiil T a b a n la rı:
310-318
1. Zarf Öbeği K alıbında, 2. Çekim Öbe­
ği K alıbında, 3. Bağlam Öbeği K alıbında .
310
II. Kısım: Kelime Çekimi
319-494
1. Dilim: Ad
I. A dlar ve Ç e ş i t l e r i .........................................
II. A dlarda S a y ı ...................................................
III. A dlarda B e l i r t m e .........................................
IV. Adlarda Çekim: A. tççekim Halleri, B. Dışçekim H a l l e r i ...................................................
V. Adtakımı: A. Belirli Adtakımı, B. Belirsiz
A dtakım ı, C. A dtakım lannın Çekimi, D.
A dtakım ının Z in c ir le n m e s i.........................
VI. A dlarda K ü ç ü l t m e ........................................
319
319
322
324
2. Dilim; S ıfat
I. S ıfatlar ve Ç e ş itle ri.........................................
II. Sıfattakım ı
...................................................
III. V asıflam a S ıfatları; 1. S ıfatlarda K arşı­
laştırm a, 2. B erkitm e Sıfatları, 3. K üçült­
me S ı f a t l a r ı ...................................................
IV. Belirtm e Sıfatları; 1. Gösterme Sıfatları,
2. Soru Sıfatları, 3. Belirsiz Sıfatlar, 4.
Sayı S ı f a t l a n ...................................................
341
341
342
326
331
340
345
351
624
T Ü R K Ç E N İN GRAMERİ
Sayfa
3. Dilim; Zam ir
356
I. Zam irler ve Ç e ş itle r i....................................
II. Kişi Zam irleri; A. Yapı Özellikleri, B.
K ullanış Ö z ellik leri.........................................
III. Gösterme Z a m ir le r i.........................................
IV. İyelik Z a m i r l e r i ..............................................
V. Dönüşlü Zam irler: 1. Yapı Özellikleri, 2.
K ullanış Ö z ellik leri................................
364
VI. Soru Z a m i r l e r i ......................................
367
VII. Belirsiz Z a m ir le r......................................
368
VIII. İlinti Z a m i r l e r i ......................................
369
356
4. Dilim: Zarf
371
357
360
361
I. Z arflar ve Çeşitleri; 1. Gerçekleme Z arf­
ları, 2. M ikdar Zarfları, 3. Nitelik Z arf­
la n , 4. Yeryön Z arflan, 5. Zam an Z arflan ,
6. Tarz Z a r f l a r ı .....................................
371
II. Z arflarda K arşılaştırm a, B erkitm e ve K ü ­
çültm e; 1. Z arflarda K arşılaştırm a, 2. B er­
kitm e Z arflan, 3. K üçültm e Z arfları . .
375
III. Z arfların Yapısı; 1. Kök O lan Zarflar, 2.
Başka Kelime Sınıflarından Z arflar, 3.
İsim den Üreme Z arflar, 4. Fiilden Üreme
Z arflar, 5. Birleşik Z a r f l a r ..................
379
5. Dilim; Takı
385
I. T akılar ve Ç e ş itle ri..........................................
385
II. T akılarda İstem ; A. Kim Hali İsteyen T a ­
kılar, B. Kime Hali İsteyen Takılar, C.
Kim den Hali İsteyen T akılar, D. Adı K atkı
Alan T a k ı l a r ...........................................
386
III. T akıların Yapısı: A, Kök Olan T akılar, B.
İsim den Üreme Takılar, C. Fiilden Üreme
T akılar, D. Yeryön A dlarından T ak ılar . .
388
625
İÇ İN D EK İLER
6. Dilim; Bağlam
I. B ağlam lar v e Ç e ş itle ri....................................
Sayfa
390
II. B a ğ la m a İ l i ş k i l e r i ..................................................
III. B ağlam ların Y a p ı s ı ....................................
IV. Bağlam Çeşitleri; A. Türkçe Asıllı Bağlam ­
lar, B. Birleşik Bağlam lar, C. Yabancı Asıl­
lı B a ğ l a m l a r ı...................................................
7. Dilim; Ünlem
I. Ünlemler ve Ç e ş itle r i....................................
II. Ü nlem lerin Yapısı; A. Asıl Ünlemler, B.
Ünlem Olan Başka K e lim e le r....................
III. Y ansılam alar ve Benzerleri: A. Y ansıla­
m aların Yapısı, B. Y ansılam alarda K ulla­
nış, C. Y ansılam adan Üretim........................
8. Dilim: Fiil
I. Fiiller ve Çeşitleri; 1. A nlam larına Göre,
2. K ullanışlarına G ö r e ..............................
II. Fiilin Çatısı: A. Yalın G örünüş, B. Olum­
suz Görünüş, C. Edilen Görünüşü, D. Dö­
nüşlü G örünüş, E. K arşılıklı Görünüş, F.
E ttire n G ö r ü n ü ş ü .........................................
III. Y atık F i i l l e r : ...................................................
A. Adfiiller
...................................................
B. Sıfatfiiller: 1. Geçmiş Sıfatfiilleri, 2
Şim diki Zam an Sıfatfiilleri, 3. Gelecek
Sıfatfiilleri
..............................................
C. Zarffiiller: 1. U lam a Zarffiilleri, 2. Hal
Zarffiilleri, 3. K arşıtlam a Zarffiilleri, 4.
Zam an Zarffiilleri, 5. Sebep Zarffiilleri,
6. K arşılaştırm a Z a rffiille ri...................
IV. Fiillerin Çekimi: A. Fiillerde Zam an, B.
Fiillerde Tarz, C. Fiillerde Ki.şi, D. Fiiller­
de Sayı, E. Birleşik Çekimlerin Oluşması, F.
Çevrik Kipler, G. Olumsuz Fiiller ve Soru . .
Târiyenin Gramen
390
390
393
395
396
396
397
402
408
408
411
419
420
422
427
440
-10
626
TÜRKÇENİN GRAMERİ
S ayfa
V. Kiplerin Anlatım ı: A. Geçmiş Kipleri, B.
Dolayılı Geçmiş Kipleri, C. Geniş Zam an
Kipleri, D. Şimdiki Zam an Kipleri, E. Ge­
lecek Kipleri, F. D ilek-Şart Kipleri, G. İstek
Kipleri, H. Gereklik Kipleri, İ. B uyuru Kipi
VI, Cevher Fiili: A. Cevher Fiilinin Çekimi, B,
Olumsuzluk ve Soru Şekilleri, C. K iplerin
Anlatımı, D. Çekimsiz Fiil Şekilleri . . .
VII. K arm aşık Fiiller: A. Öncelik Fiilleri, B.
B aşlam a Fiilleri, C. Niyet Fiilleri, D. Çe­
kimsiz Fiil Ş e k ille ri..........................
482
VIII. Tasvir Fiilleri: A. Y eterlik Fiilleri, B. İve­
dilik Fiilleri, C, Sürek Fiilleri, D, Y aklaşık
Fiiller, E. Y arı Tasvir F i i l l e r i .....
483
457
474
Ü çüncü Bölüm
SÖZDtZtMt
A. A nlatm a, B. K elim elerin Öbeklenmesi .
495-586
.
I. Kısım: B elirtm e Öbekleri
I.
II.
m.
IV.
V.
A d ta k ım la n .........................................................
S ıfattak ım lan
...............................................
Zarf ö b e k l e r i ....................................................
Takı ö b e k l e r i ...................................................
Çekim Öbekleri: A. tsim Öbekleri, B. Fiil
Öbekleri
....................................................
VI. Bağlam ö b e k l e r i...............................................
VII. Y anaşm a T akım ları: 1. San Öbekleri, 2.
Ayama ve Soyadı Öbekleri, 3. K ünye ve
M a h l â s ..............................................................
VIII. K atm a Öbekler: 1. Ünlem Öbekleri, 2. Sap­
lam a ö b e k l e r i ...............................................
595
497-519
498
500
502
504
506
510
513
518
İÇlNDEICİI.ER
627
S ayfa
ÎI. Kısmı: Y a rg ı Öbekleri
520-586
1. Yargı, 2. Yarım Yargı, 3. Cümle . . . .
1. D ilim : Basit Cümle
I. Cüm lenin Üyeleri; A. Yüklem, B Kimse,
C. Nesne, D. İsimleme, E. Zarflam a . . .
II. Basit Cüm lenin Çeşitleri: A. Fiil Cümlesi,
B. Sıra Değişmeleri, C. İsim Cümlesi, D.
Saplam a C ü m l e ..............................................
III. Basit Cümlede Uylaşma: A. Kişice Uylaşma,
B. Sayıca Uylaşma, C. Ç atıca Uyla''ma . .
520
523
524
531
538
2. Dilim: Birleşik Cümle
1. Birleşik Cüm lenin Yapılışı, 2. Birleşik
Cüm lenin Ç e ş itle ri...................................
546
I. Tüm lem e Birleşik Cümle :
A. Ş a rt Cümlesi: 1. O lağan Ş art Cümlesi, 2.
Olmayası Ş art C ü m le s i.........................
B. İlinti Zam iri Cümlesi: 1. Ki İlinti Cüm­
lesi, 2. H ani İlinti C ü m le s i....................
C. Bağlam Cümlesi: 1. (Y anyana) : a. Ula­
m a Cümlesi, b. A yırtlam a Cümlesi, c.
K arşıtlam a Cümlesi, d. Almaşma Cüm ­
lesi, e. Üsteleme Cümlesi, f. Açıklama
Cümlesi, 2. (altalta) a. Salt Bağlam
Cümlesi, b. Yerverme Cümlesi, c. Sebep
Cümlesi, d. Sonuç Cümlesi, e. Amaç
Cümlesi, f. Ş a rt Bağlam Cümlesi . . ,
549
II. K arm aşık Birleşik Cümle :
A, Adfiil Cümlesi: 1. Adfiil Kimse Cümlesi,
2. Adfiil Yüklem Cümlesi, 3, Adfiil Nes­
ne Cümlesi, 4. Adfiil İsimleme Cümlesi,
5, Adfiil B elirtm e C ü m le s i....................
562
546
549
552
554
562
628
I i R L Ç L N İN
C ;K a m e r !
Sayfa
B. Sıfatfiil Cümlesi; 1. Sıfatsı Sıfatfiil Cüm ­
lesi, 2. Zamirsi Sıfatfiil Cümlesi, 3. Adfiilsi Sıfatfiil C ü m le si...............................
C, Zarffiil Cümlesi:
1. Y anyana Zarffiil Cümlesi: a. U lam a
Cümlesi, b, K arşıtlam a Cümlesi, c.
Üsteleme C ü m l e s i ...............................
2. A ltalta Zarffiil Cümlesi: a. Hal Cüm ­
lesi, b. Zam an Cümlesi, c. K arşılaş­
tırm a Cümlesi, d. Sebep Cümlesi, e.
Sonuç Cümlesi, f. Amaç Cümlesi, g.
Ş art C ü m le s i.........................................
Cümle K uruluşları T a s l a ğ ı ....................................
572
575
586
587-615
ADLAMALAR
616
Başlıca K aynaklar
617-628
İÇİNDEKİLER
Bazı K ısaltm alar ve İşaretler
Bazı K ısaltm alar ve İşaretler
Eski Türkçe
Eski Osmanhca
Doğu Türkçesi
Yeni Türkçe
Anadolu (yer yer)
Fransızca
Yunanca
Sayfa
k rş
B a k ın ız ,
K a rş ıla ş tırın ız ,
v.b.
ve başkaları
628
629-630
Dü z e l t m e l e r
E.T.
E.O.
D.T.
Y.T.
An.
Er.
Yun.
g
bkz
566
571
ve ilerisi
olur
a > h
gelir . . dan
b< a
değişiği,
dengi
X
/
paraleli, durgu
ula.şraa yok
ulaşma
Say ol!
vurgulu hece
deği’l
şa şk t" n ! berkitm e vurgusu
alçalan ton
-diri.
yükselen ton
V.İ.
90. 06. Y. 0151. 528
003497
Download