Cilt I - İSAM Kütüphanesi

advertisement
Cilt I
“T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çorum Valiliği ve Çorum Belediyesi’nin Katkılarıyla”
HİTİT ÜNİVERSİTESİ
HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ
I. Uluslararası
Hacı Bektaş Veli
Sempozyumu
YAYIN EDİTÖRLERİ
Prof. Dr. Osman EĞRİ
Doç. Dr. Mehmet EVKURAN
Yrd. Doç. Dr. Muammer CENGİL
Yrd. Doç. Dr. Adem KORUKCU
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Prof. Dr. Osman EĞRİ
Doç. Dr. Mehmet EVKURAN
Yrd. Doç. Dr. Muammer CENGİL
Yrd. Doç. Dr. Habib AKDOĞAN
Yrd. Doç. Dr. Adem KORUKCU
Yrd. Doç Dr. Metin UÇAR
Öğr. Gör. Veysel DİNLER
Haydar GÖZÜYILMAZ
Mustafa YÖNDEMLİ
Ceyhun Ulaş SOLMAZ
Ramazan GÜL
Fatih AKMAN
İshak DEMİR
Hatice KIR
TASARIM & BASKI
SFN Televizyon Tanıtım Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti.
Cevizlidere Cad. 1237. Sok. No: 1/17 Balgat/ANKARA
Tel: 0312 472 37 73
www.sfn.com.tr
DAĞITIM
Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Merkezi
Mimar Sinan Mahallesi 3. Cadde İlahiyat Fakültesi B Blok 3. Kat PK19100 ÇORUM
Tel: 0364 234 63 58 /1144-1145 web: http://hbektas.hitit.edu.tr
I. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu –Sempozyum BildirileriBaskı Yeri ve Yılı: Ankara 2011
ISBN: 978-605-872-93-08
Eserde yer alan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmi ve hukuki sorumluluğu sahiplerine aittir.
II
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
BEKTAŞİ BABASI MAHMUD CEVAT VE
MAARİF-İ UMUMİYE NEZARETİ TARİHÇE-İ
TEŞKİLAT VE İCRAATI ADLI ESERİ
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
Giresun Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
253
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
ÖZET
İstanbul Rumelihisarı’nda bulunan, Şehitlik Bektaşi Tekkesinin son
büyük şeyhi, Nafi Baba'nın oğlu Mahmud Cevat (1864/18651921)’dır. Mahmud Cevat sufi yönü kadar entelektüel yönüyle de ünlüdür. Zira Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce olmak üzere dört
yabancı dil biliyordu. Maarif Nezaretinde ve Gümrük İdaresinde çeşitli kademelerde memuriyette bulundu ve Darülfünun Edebiyat Fakültesinde İngilizce Müderrisi olarak çalıştı. Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı adlı eseri ile Türk eğitim tarihi
alanında yazılan ilk Türkçe eserin sahibi olmuş ve böylece Türkiye'nin ilk eğitim tarihçisi sıfatını kazanmıştır.
Mahmud Cevat'ın bu eseri, Türk eğitim sisteminin modernleşme sürecine girdiği ve bu bağlamda çok köklü değişmelerin yaşandığı 19.
yüzyıla dair aydınlatıcı bilgilerle doludur. Verilen bilgiler belgelere
dayalı olup, bu alanda yapılan araştırmalar için temel kaynak niteliğindedir.
Anahtar Kelimeler: Bektaşi Babası, Mahmud Cevat, Türk Eğitim
Tarihi.
GİRİŞ
Bektaşilik, Osmanlı öncesi Anadolu’da gelişen abdal ve baba kültürünün devamı niteliğinde ortaya çıktı ve 15. yüzyılın ortalarında Rumeli’ye kadar yaygınlaştı. Müntesipleri, şehirlilerden daha ziyade köylüler ve göçerlerden oluşmaktaydı. Bu yönüyle en büyük halk tarikatı olarak değerlendirilebileceği gibi, kırsal
alandaki konumu ile ulemanın gözleminden uzak kalabildiği de düşünülmelidir.
Kaldı ki, Bektaşi tekkelerinin varlığı kırsal alanla sınırlı değildir. Başta payitaht
olmak üzere, zamanla birçok şehir merkezinde açıldığı bilinmektedir. Öte yandan Yeniçeri Ocağı ile olan manevi bağı dikkate alındığında, Bektaşiliğin nüfus
ve nüfuz sahibi olduğu ve sadece dinî açıdan değil, aynı zamanda siyasi ve iktisadi açıdan da bir güç odağı haline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı
Devletinin yeniden yapılanma sürecine girdiği II. Mahmud döneminde, Yeniçeri Ocağı ile beraber Bektaşi tekkeleri de kapatılmıştır. Hatta çok sayıda Bektaşi
babası sürgün edilmiş, tutuklanmış veya idam edilmiştir.
Bilindiği üzere, baba unvanı Bektaşi şeyhleri arasında daha ulu konumda
olanlar için kullanılmaktaydı. Onlar, Eyvallah Kapısında başlayan ve merhale
merhale devam eden bir eğitimin ve uzun yıllar süren bir çabanın neticesinde,
bu makama erişmekteydiler. Böylece fazıl ve kâmil bir şahsiyet olarak, hürmete
layık büyüklüğü ifade eden baba olmaktaydılar. Bektaşiliğin kırsal bölgelerden
sonra büyük şehirlerde taban bulması ise, beraberinde babaların ilim ve irfanını
254
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
Bektaşi Babası Mahmud Cevat ve Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı Adli Eseri
geliştiren bir süreci ortaya çıkarmış oldu. Nitekim tasavvufun yanı sıra dünyevi
bilgi alanlarına vâkıf, yabancı dil bilen ve yalnız sufi yönü ile değil, aynı zamanda entelektüel yönüyle de dikkat çeken babalar yetişti. Bunun için Mahmud
Cevat ismi iyi bir örnektir. O kadar ki, yazmış olduğu Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı adlı eseri ile baba kimliğinden daha çok, Türkiye’nin ilk eğitim tarihçisi olarak tanınmaktadır.
1. Mahmud Cevat’ın Ailesi, Hayatı, Sufi ve Entelektüel Yönü
Sağlığında Mahmud Bey Baba olarak tanınan Mahmud Cevat, H. 1281
(1864/1865)’de İstanbul Rumelihisarı’nda bulunan Şehitlik Tekkesinde doğdu.
Annesi Neşet Hanım, babası Nâfi Baba’dır. Silsilesi meşâyih olan köklü bir aileye
mensuptur. Mahmud Cevat ve ailesine dair en kapsamlı araştırmayı yapan Birinci’nin tespitlerine göre; ailenin bilinen ilk ceddi, Hacı Bayram-ı Velî’nin halifeleri
arasında bulunan ve Kızılca Bedreddin adıyla tanınan Bedreddin Mahmud’dur.
Sonradan dikilen mezar taşı kitabesinde, 1451 (H. 855) yılında vefat ettiği ve Rumelihisarı’nda Şehitliğe defnolunduğu belirtilmektedir.1 Ancak, hakkında tafsilatlı
bilgi bulunmamaktadır. Sufi kimliğinin yanı sıra, Türkçeye çevirdiği İbrahim Fahreddin-i Irakî’nin Lemaât2 adlı eseri ile tanınmaktadır.
Kızılca Bedreddin ile ilgili bilgilerin konumuz açısından önemli olan tarafı,
kabrinin Rumelihisarı Şehitliğinde bulunmasıdır. Hisarın inşasına mani olmak
isteyen Bizans askerleri ile çarpışırken şehit düşenlerin gömüldüğü yer olarak
rivayet edilen bu tepe, Rumelihisarı’na hâkim iki tepeden biridir ve Mahmud
Cevat’ın içinde doğduğu ve postnişini olduğu tekkenin de kurulduğu yerdir.
Ancak Kızılca Bedreddin’in Bayramiye’ye mensup olmasına rağmen, Şehitlik
Tekkesinin Bektaşi olması dikkat çekicidir. Herhalde Hacı Bayram-ı Velî’nin
halifelerinden Bursalı Ömer Dede ile ortaya çıkan ve Ehl-i Beyt sevgisini öne
geçiren Bayrami Melamiliğine benzer bir değişim yaşanmış olmalıdır. Kaldı ki,
Bayramiliğin kaynakları arasında Şii nitelikli Halvetiliğin de olduğu bilinmektedir. 3 Dolayısıyla, Kızılca Bedreddin’den sonra ailenin Bektaşiliğe geçmiş olması çok da şaşırtıcı değildir.
1
2
3
Ali Birinci, “Bir Bektaşî Babası, Dârülfünûn İngiliz Edebiyatı Müderrisi ve Maarifin İlk Tarihçisi
Mahmud Bey Baba”, Mahmud Cevat İbnü’ş Şeyh Nâfi, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, Hazırlayan: Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2001, s.xxxix-xl.
Terceme-i Lemaât, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi, Genel Kit. No: 646.
(Saffet Yetkin tarafından Parıltılar adıyla yapılan yeni çevirisi, 1948, 1963 ve 1985 yıllarında
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlandı).
Bayramiye ve Melâmiye hakkında geniş bilgi için bkz. Mehmet Ali Aynî, Hacı Bayram-ı Velî,
Evkâf-ı İslamiye Matbaası, İstanbul 1343; Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-ı Velî, C.I-II, TTK
Yay.,Ankara 1983; Abdülbâki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, Pan Yay., İstanbul 1992;
Ahmet Yaşar Ocak, “Tasavvuf, Sufîler ve Tarikatlar, Tekkeler”, Osmanlı Uygarlığı, C. I, Haz.:
H.İnalcık, G.Renda, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 2003, s. 267-287.
I. Uluslararası HacıBektaş Velî Sempozyumu
255
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
Ailenin Kızılca Bedreddin’den sonra ve 19. yüzyıldan evvel bilinen temsilcileri Ali Baba, Abdulbaki Baba ve Ahmet Baba’dır. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın
ilk çeyreğinde ise Mahmud Baba, Nâfi Baba, Mahmud Cevat Baba ve son olarak Abbas Nüzhet Baba bulunmaktadır. Tabii bu meyanda unutulmaması gereken bir husus, ailenin bu asırlar boyunca Şehitlikteki varlığını devam ettirdiğidir. 4 Şu var ki, Yeniçerilere taife-i Bektaşiye denildiği ve o nam ortada durdukça
Yeniçerilik kalkmamış gibi görüneceği endişesiyle, İstanbul’daki Bektaşi Tekkeleri
kapatılmış ve Babalardan bazıları katl ü ifnâ ve bir takımı bilâd-ı baîdeye nefy ü
iclâ kılındığından bir inkıta dönemi yaşanmıştı. Sürgün edilenler arasında
Mahmud Baba da bulunuyordu. 5 Sürgün yeri olarak önce Kayseri belirlenmiş,
daha sonra değişiklik yapılarak yedi efradıyla beraber Kütahya’ya gönderilmiştir.
Kütahya’da altı yıl ikamet eden Mahmud Baba, ancak Nakşibendiye’ye geçtiğini
bildirerek, İstanbul’a dönebilmiştir. 6 Zaten sürgün edilen babaların yerine âlimlere yakın olan Nakşîler’den birer şeyh tayin edildiği için, Bektaşi Tekkeleri
Nakşî Tarikatına mensup sayılmaktaydı. 7 Mahmud Baba’nın dönüşünden
sonra da Şehitlik Bektaşi Tekkesi, muhtemelen Sultan Mahmud’un saltanatının
sonuna kadar (1839) Nakşî Tekkeleri arasında sayılmış olmalıdır. 8 Hâlbuki
Mahmud Baba dâhil, sürgün edilen babalar evvela birer ikişer huzur-ı fetvâpenâhîye çıkarılarak akîdeleri sual olunmuş ve ehl-i sünnet görünerek takiyye yaptıkları kanaatiyle sürgün edilmişlerdi. 9 Aradan geçen altı yıl içinde bu kanaatin
değişmesinden ziyade, devletin tehdit algılamasında bir değişmenin olduğu
açıktır.
Mahmud Baba’nın Hicrî 1277 (1860/1861) yılında vefat etmesi üzerine, yerine oğlu Nâfi Baba oturdu. 10 Yaşadığı devrin en büyük Bektaşi Şeyhi olarak
anılan Nâfi Baba, Silivri Müftüsü Sadık, Adanalı İsmail ve Fatih dersiamlarından Musa Kâzım Efendi gibi âlimlerden tahsil görmüş, iyi derecede Arapça ve
Farsça öğrenmiş, ayrıca İngilizce ve Fransızcaya vâkıf olmuştu. Zamanla ilmî
payesi yükseldi ve kendisine 1871 yılında Mûsıla-ı Süleymaniye Müderrisliği
4
5
6
7
8
9
10
256
Birinci, a.g.m., s. xli-xlvii.
Ahmed Lûtfî Efendi, Vak’anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.I, Yeni Yazıya Aktaran: Ahmet
Hezarfen, Tarih Vakfı-Yapı Kredi Yay., İstanbul 1999, s.110-111.
Birinci, a.g.m., s. xlii. Bazı Bektaşiler daha işin başında Nakşibendiliğe geçtiklerini belirterek
sürgünden kurtulmuşlardı. Bkz., Suraiya Faroqhi, “XVI. – XVIII. Yüzyıllarda Orta Anadolu’da
Şeyh Aileleri”, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, 8-10 Haziran 1973, Ed.: Osman Okyar, Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara 1975, s. 198.
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C.I-II, Eser Matbaası, İstanbul 1977, s. 241.
Birinci, a.g.m., s. xlii.
Ahmed Lûtfî Efendi, a.g.e., s. 111.
Bütün Bektaşi tekkelerinde mütevelli ve şeyh tayinleri Hacı Bektaş Şeyhinin arzıyla oluyordu.
Bununla birlikte, Hacı Bektaş Tekkesinde olduğu gibi diğer tekkelerin mevkileri de çoğu zaman babadan oğula geçmekteydi. Bkz., Faroqhi, a.g.m., s. 213 - 214.
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
Bektaşi Babası Mahmud Cevat ve Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı Adli Eseri
verildi. 11 Döneminde Şehitlik Tekkesinin devletle olan ilişkilerinin geliştiği ve
tekkenin Bektaşi kimliği ile itibarının yeniden yükseldiği anlaşılmaktadır. II.
Meşrutiyet’in ilanından sonra Erkân-ı Harbiye Reisi ile yüksek rütbeli subayların tekkeye gelerek Nâfi Baba’yı ziyaret etmeleri ve birlikte fotoğraf çektirmeleri
bu anlamda önemlidir. Ergin bu olayı, Bektaşi Tekkelerinin ordu üzerindeki
tesir ve nüfuzunun devam ettiğine bir delil olarak sunmaktadır. 12
Nâfi Baba’nın 1912 yılında vefatı üzerine, Şehitlik Tekkesinin postnişini oğlu Mahmud Cevat oldu. Babası gibi iyi bir eğitim aldığı, Doğu ve Batı kültürüne vâkıf olduğu, öğrendiği yabancı dillerden anlaşılmaktadır. Zira Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca bilmekteydi. Ayrıca yirmi yaşındayken mülâzım olarak
girdiği Dâhiliye Nezareti Mektubî Kaleminde ve daha sonra devam ettiği Şûrayı Devlet Dâhiliye Kaleminde beş yıla yakın memuriyetin ve devletin usûl ve
kaidelerini öğrendi. Asıl memuriyet dönemi ise, Gümrük İdaresinde geçti. 19
Kasım 1892’den 28 Ağustos 1908 tarihine kadar kitap muayene memuru olarak
çalıştı. 13 Yayıncılığın gelişmeye başladığı o yıllarda, müstehcen nitelikli yayınların yanı sıra, Hıristiyanlık propagandası yapan ve etnik milliyetçiliği kışkırtan
dış kaynaklı yayınlarda bir artış gözlenmişti. Bu sebeple sansür daha yaygın
olarak uygulanmakta ve ülkeye girişi sakıncalı görülen yayınlara Dersaadet Emtia-yı Ecnebiye Gümrüğünde ve Galata Postanesinde el konulmaktaydı. 14 Herhalde Mahmud Cevat, bildiği lisanlar ve sahip olduğu bilgi birikimi ile muayene-i kütüp memurluğu için tercih edilmiş olmalıdır. Söz konusu memuriyeti ile
ilgili arşiv kayıtlarında, maaşının artırılması için verdiği dilekçe ve bu talebe
binaen ilgili makamlar arasında yapılan yazışmalar, talebinin kabul edilmesi ve
ayrıca terf-i rütbeyle taltif edilmesine dair belgeler bulunmaktadır. 15
Mahmud Cevat, Meşrutiyet’in ilanından sonra hem muallim olarak hem de
yönetici olarak, Maarif Nezaretinin değişik kademelerinde görev yaptı. Dört yıla
yakın Kütüphaneler Müfettişliği ile Ticaret Mektebinde İngilizce Muallimliğini
birlikte sürdürdü. Bundan sonra beş sene kadar Tedrisat-ı Âliye Dairesinde
11
12
13
14
15
Birinci, a.g.m., s. xliii-xliv.
Ergin, a.g.e., s. 234.
Birinci, a.g.m., s. xlvii-xlviii.
Örnek teşkil eden uygulamalar için bkz. BOA, Yıldız Mütenevvî Maruzat Evrakı, D.No: 63,
G.No: 149, 30 Zilkade 1309 (26 Haziran 1892); BOA, MF.MKT., D.No: 676, G.No:16, 17
Ramazan 1320 (18 Aralık 1902); BOA, MF.MKT, D.No: 963, G.No: 9, 26 Ramazan 1324
(13 Kasım 1906).
BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D.No:1097, G.No:82264, 3 Zilkade 1315 (26 Mart 1898);
BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D.No: 1118, G.No: 83808, 8 Zilhicce 1315 (30 Nisan 1898);
BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D.No: 1177, G.No: 88246, 28 Rebiyülevvel 1316 (14 Ağustos
1898); BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D.No: 1225, G.No: 91875, 30 Cemaziyülevvel 1316 (16
Ekim 1898); BOA, İrâde Taltifat, D.No: 221, G.No: 1318/R-141, 5 Rebiyülahır 1318 (2
Ağustos 1900).
I. Uluslararası HacıBektaş Velî Sempozyumu
257
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
İkinci Şube Müdürlüğünde bulundu. 1915-1921 yılları arasında ise, Ticaret
Mektebi İngilizce Muallimliği, Lisan Mektebi Müdürlüğü ve Darülfünun Edebiyat Fakültesi İngilizce Müderrisliği yaptı. Ayrıca 3 Aralık 1919’dan 25 Aralık
1920 tarihine kadar Edebiyat Fakültesinin Müdürü oldu. 16
Mahmud Cevat ömrünün son yıllarında, kendisine Türkiye’nin ilk eğitim
tarihçisi sıfatını kazandıran, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve
İcraatı adlı eseri17 yazdı. Böylece Şehitlik Tekkesinin Mahmud Bey Babası olarak gönülleri, muallim ve müderris olarak genç dimağları aydınlattığı gibi, ilim
dünyasına bıraktığı bu eserle 19. yüzyıl Osmanlı eğitim tarihini aydınlatmış
oldu. 22 Nisan 1921’de vefat ettiğinde, henüz 57 yaşındaydı. Yerine oğlu Abbas
Nüzhet Baba postnişin oldu.
2. Mahmud Cevat’ın 19. Yüzyıl Osmanlı Eğitim Tarihine Dair Eseri
Eğitim, eski çağ toplumlarından itibaren sürdürülen bir faaliyet olmakla birlikte, hissedilen ihtiyaçlar ölçüsünde sınırlıydı ve elit bir çevreye mahsus olarak yürütülmekteydi. Yaygın olarak çocuklar için dinî eğitim veren okullar veya ibadethaneler vardı. Ancak, çoğunlukla çocukların okur-yazar olmaları ve hayata dair temel bilgileri edinmeleri için bir program bulunmuyordu. Zira şehir hayatının
fazlaca gelişmediği ve ülke nüfuslarının yüzde 80 nispetinde kırsalda yaşadığı ve
göçebeliğin yaygın olduğu zamanlarda, herkesin okur-yazar olmasını gerektiren
bir durum söz konusu değildi. İnsanlar daha çocuk yaşlarında iken, sosyal ve kültürel ilişkileri kolayca kavrayabildikleri, son derece küçük ve yalın ortamlarda
yaşamaktaydılar. Ancak nüfusun artması, şehirlerin büyümesi, sosyal ve iktisadi
sebeplerle nüfus hareketliliğinin ortaya çıkması ile şartlar büsbütün değişti. Giderek sosyal ve kültürel yapıların bir derinliği, hatta bir karmaşıklığı oluştu. Böylece
eğitim herkes için gerekli hale geldiği gibi, devletin müdahil olduğu ve bu bağlamda bir kamu hizmetine dönüştüğü yeni bir süreç ortaya çıktı. Modern zamanları ifade eden bu sürecin nirengi noktası, hiç şüphesiz 19. yüzyıl olmaktadır.
19. yüzyıl, Batı dünyasında olduğu gibi Osmanlı Devletinde de köklü değişmelerin yaşandığı, hatta devletin yeniden yapılanma sürecine girdiği yenilik16
Birinci, a.g.m., s. xlix. Mahmud Cevat, söz konusu kitabının kapağında ve önsözü niteliğinde olan
25 Ramazan 1338 (12 Haziran 1920) tarihli İfade-i Mahsusa’da, Darülfünun Edebiyat Medresesi
Reisi sıfatını kullanmaktadır. Doğrusu fakülte adının ihdasından evvel medrese veya şube adları kullanılmaktaydı. Ancak 1912 yılında yapılan yeni düzenlemeden sonra daha çok şube veya fakülte
adı kullanılmaya başlandı. Reis yerine de müdür adı tercih edildi. Nitekim Osmanlı Arşivinde bulunan birçok belgede bu yeni adları görmek mümkündür. Ayrıca bkz. Faik Reşit Unat, Türkiye
Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, MEB Yay., Ankara 1964, s. 55-56.
17
Mahmud Cevat, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, Matbaa-i Âmire,
İstanbul 1338. (Yeni yazıyla baskıları: Hazırlayan, Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2001; Hazırlayanlar: Mustafa Ergün, Tayyip Duman, Sebahattin Arıbaş, H.Hüseyin Dilaver, MEB Yay., Ankara 2002).
258
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
Bektaşi Babası Mahmud Cevat ve Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı Adli Eseri
ler yüzyılıdır. Muhakkak ki çağın özelliğini idrak eden Osmanlı aydınları, bilim
ve teknikteki gelişmelerin nelere kadir olduğunun bilincindeydiler. Bunun için
yeni bir ordu kadar, yeni bir eğitim sistemi üzerinde durdular. Bu meyanda
eğitim kamu hizmetleri arasına dâhil edilerek, modern bir yapı kurulmaya çalışıldı. Eğitim kademeleri oluşturularak, süreleri belirlendi. Eğitim programları ve
hedefleri tespit edildi. Eğitim araç ve gereçlerine yer verilerek deney ve gözlem
teşvik edildi. En önemlisi cinsiyet ayrımına son verilerek, kız ve erkek her bireyin eğitim görmesi için çaba sarf edildi.
Osmanlı devlet adamları, öngörülen değişimi ıslahat olarak ifade ediyorlardı.
Ancak, modern eğitim bireye belirli becerilerin yanı sıra, yeni bir zihin yapısı
kazandırmaktaydı. Böylece araştıran, sorgulayan, tenkit eden ve geleceğine yön
vermek isteyen, dolayısıyla geleneksel kalıpların dışına çıkabilen insanlar yetişti.
Dahası kadınlar tahsil yoluyla kültür, meslek, mevki ve statü sahibi olmaya
başladılar. Bu durum toplumsal ilişkileri derinden etkiledi ve geniş ölçüde tartışmalara yol açtı.
Mahmut Cevat’ın müellifi olduğu Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i
Teşkilat ve İcraatı adlı eser, 19. yüzyıl boyunca yaşanılan bu değişimin arka
planına ışık tutmaktadır. Mesela, kızların ortaokula devam edebilmeleri gibi
bugün için küçük, sıradan ve basit görülen birçok hususun, o vakitler ne çok
tartışıldığını veya yıllar süren gayretler neticesinde elde edildiğini anlamak
mümkündür. Bununla birlikte, eserin kronolojiyi esas alan özelliğinin dışında,
sistematik bir yönü bulunmamaktadır. Adına uygun biçimde teşkilat ve icraatı
yansıtan vakalar toplanmış ve tasnif edilmeden sunulmuştur. Ancak bu durum
eserin değerini azaltmamaktadır. Zira belgelere dayalı olarak ortaya konulan
tarihçe-i teşkilat, Türk eğitim sisteminin modernleşme sürecini yansıtırken; yine
belgelerle sunulan icraat ise, eğitimin yaygınlaşması için yürütülen çabaları gün
ışığına çıkarmaktadır. Hiç şüphe yok ki, bu eser belgelere dayalı olarak verdiği
son derece önemli bilgiler kadar, ilk Türk eğitim tarihi olması bakımından da
eşsiz bir kıymete haizdir.
Matbaa-i Âmire’de basılan (İstanbul 1338, 524 s. ) ve yazarını ölümsüzleştiren bu eser, önsöz niteliğinde olan İfade-i Mahsusa’dan sonra, Medhal ve üç
kısımdan oluşmaktadır. İfade-i Mahsusa’da kitabın yazılması ve basılması ile
ilgili gelişmeler açıklanmakta, kitabın tertibi ve muhtevasına dair bilgiler verilmekte ve yararlanılan kaynaklar zikredilmektedir. Mahmud Cevat burada, kütüphaneler müfettişi olduğu sırada İstanbul kütüphaneleriyle mekâtib-i âliye
tarihçesini yazdığını, bunun için iki sene kadar çalıştığını, fakat karşılaştığı bazı
engeller sebebiyle yayınlayamadığını ifade ederek, Matbaa-i Âmire’de basılması
için Maarif-i Umumiye Nazırı Şükrü Bey’e teklifte bulunduğunu belirtmektedir. Şükrü Bey ise, kendisinden maarif-i umumiye tarihini yazmasını ve bu
eserin de ona zeyl olmasını istemiş ve bunun için mümkün olan kolaylığı sağla-
I. Uluslararası HacıBektaş Velî Sempozyumu
259
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
yacağını belirtmiştir. Bu isteği memnuniyetle karşılayan Mahmud Cevat, yazdığı eserde pek çok yardımını gördüğü ve muhibb-i azizim dediği Müze-i Hümayun Hafız-ı Kütübü Mehmed Ali Bey’in musahhih olarak görevlendirilmesini
talep eder ve talebi kabul edilir. 18 Kitabın yazılması böylece başlar ve
Adını da Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı olsun diye,
Şükrü Bey verir.
Mahmud Cevat’ın ifadesiyle; lisanımızda şimdiye kadar böyle bir eser tedvîn
edilmemiş olduğundan tedârik-i vesâik ve istihsal-i malumat hususunda bin türlü
müşkülatla karşılaşılmış ve eser tamamlandıktan sonra da yayınlanması kolay
olmamıştır. Bir kısmı basıldıktan sonra kâğıt tükenmiş ve Harb-i Umumî dolayısıyla temin edilemeyip, iki sene beklenilmiştir. En önemlisi, ikinci cilt olarak
tasarlanan ve maarif nazırlarının biyografileri ile mekâtib-i âliye ve kütüphaneler
tarihçesini ihtiva edecek olan kitap yayınlanamamıştır. Herhalde böylesi bir
olumsuzluğun ortaya çıkması, Şükrü Bey’in 8. 12. 1917 tarihinde Maarif Nazırlığından istifa etmesiyle19 ve kendisinden sonra gelen nazırların beş yıl içinde 15
defa değişmiş olmasıyla ilintili olmalıdır. 20
Eserin Medhal’i ise, 22 sayfadan oluşmakta ve II. Mahmud’un tahsil-i iptidaiyi mecburi kılan ve esbâb-ı mucibeyi havi olan 1824 tarihli fermanı, Meclis-i
Umur-ı Nafia’nın eğitime dair hazırladığı lâyıha ve bu bağlamda yapılan yazışmalar ile uygun görüldüğüne dair hatt-ı hümayun sureti yer almaktadır. Böylece, eserin esasını teşkil eden Tanzimat sonrası gelişmelerden evvel tarihî süreç
tespit edilmiştir.
Kısm-ı Evvel, Mekâtib-i Rüştiye Nezaretinin kurulmasından, Maarif-i
Umumiye Nezaretinin teşekkülüne kadar olan 1838-1857 devresini kapsamaktadır. Mahmut Cevat, Mekâtib-i Rüştiye Nezaretinin kuruluşunu, Osmanlı
Devletinde Maarif-i Umumiye Nezareti vazifesinin tahakkuku olarak nitelendirmektedir. Ancak bu nezaret, Mekteb-i Maarif-i Adliyenin kurulmasıyla başlayan ve yaygınlaşması öngörülen, rüştiyelerden sorumlu müdürlük statüsüne
sahipti. Nitekim Unat, bu nezaretin şeyhülislamın murakabesi altında ve Evkaf
Nezaretinin bünyesi içinde olduğuna dikkat çekmektedir. 21 1857 yılında kuru18
Kitabın kapağında müellif olarak Mahmud Cevat İbnü’ş Şeyh Nâfi, musahhih olarak Mehmed
Âli İbn-i Kemal yazılıdır. Bununla birlikte Mahmud Cevat, kitabın sonunda yer alan Maarif-i
Umumiye Nizamnamesinin kronolojiye aykırı olarak neden sona bırakıldığına dair kısa izahında, Mehmed Âli Bey’in gösterdiği gayrete ve hizmete dikkat çekerek, kadirşinas bir yaklaşımla
refik-i tahririm ifadesini kullanmıştır. Osman Ergin de buna istinaden olsa gerek, bu eserle ilgili
olarak verdiği kısa bilgide, yazanlar Mahmud ve Âli Beyler demektedir. (Ergin, a.g.e., s.XI).
19
BOA, Dosya Usulü İrâdeler Tasnifi, D.No: 9, G.No: 17, 23 Safer 1336 (8 Aralık 1917).
20
Maarif Nazırlarının dahil bulundukları hükûmetleri ve görev sürelerini gösteren çizelge için
bkz., Unat, a.g.e., s. 121-125.
21
Unat, a.g.e., s. 18.
260
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
Bektaşi Babası Mahmud Cevat ve Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı Adli Eseri
lan Maarif-i Umumiye Nezareti ise, Meclis-i Vükelâ’ya dâhil olup, bu makama
tayin edilen Abdurrahman Sami Paşa ilk Maarif Nazırıdır.
Kısm-ı Sânî’de, eğitimin bir kamu hizmeti haline gelerek yaygınlaşması için
büyük hamlelerin yapıldığı, 1857-1883 arası yılların safahatı yer almaktadır.
Hiç şüphesiz bu dönemin dikkate değer en önemli özelliği, Maarif-i Umumiye
Nizamnamesinin neşredilmesi ile eğitim kademelerinin oluşturulması ve ortaöğretime kız öğrencilerin alınmasıdır. Böylece Osmanlı eğitim sisteminin modernleşmesi sürecinde çok büyük bir ivme sağlandı. Bilhassa nüfusun yarısını dışlayan eski usûlün sona ermeye başlamış olması önemliydi. Zira Tanzimat dönemine kadar kız çocuklarının ilkokuldan sonra eğitime devam etmeleri söz konusu değildi. Bu bağlamda Kız Rüştiyeleri, Kız Sanayi Mektepleri ve Darülmuallimâtın açılmış olması, köklü bir değişimin belirtileri sayılmalıdır. Yine bu dönemde Mekteb-i Mülkiye açılmış, Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, Telif ve Tercüme Cemiyeti ve Müze-i Hümayun gibi müesseseler kurulmuştur.
Kısm-ı Sâlis eserin son bölümü olup, 1883-1893 devresine ait gelişmeleri ihtiva etmektedir. İlk olarak Darülmuallimâtın mezuniyet törenine yer verilmekte
ve bu törende Maarif-i Umumiye Nazırı Mustafa Paşa’nın hanımı ile okulun
müdiresi Refia Hanım tarafından birer nutuk söylendiği belirtilmektedir. Müellif bu konu üzerinde durmamakla beraber, yaşanılan sosyal ve kültürel değişimin bir işareti olarak önem arz ettiği açıktır. Yine 1883 yılının bir başka önemli
vakası, Hariciye Nezaretine bağlı olarak Lisan Mektebinin açılmasıdır. Daha
evvel belirtildiği üzere, Mahmud Cevat bu okulun müdürlüğünü yapmıştı.
1918-1919 eğitim-öğretim yılında yedi ay görev yaptığı bu okula dair tafsilatlı
bilgiyi, ikinci ciltte verdiğini bildirmektedir. Bu cildin yayınlanamamış olması,
bu açıdan da büyük bir kayıptır.
Kısm-ı Sâlis, Maarif-i Umumiye Nezaretinin bir tebliğ sureti ile sona ermektedir. Bu tebliğde eğitimi geliştirmeye yönelik tedbirler üzerinde durulmaktadır.
Müellif, bu tebliğden sonra kısa bir izahta bulunarak, ikinci bölümde yer alması
gerekirken unutulan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesini ilave etmiştir. Saffet Paşa’nın nazırlığı döneminde hazırlanan ve 198 maddeden oluşan
bu nizamname ile maarif idaresinin teşkilat yapısı ve vazifeleri ayrıntılı olarak
tespit edilmektedir. Yine bu nizamnameyle ilk defa eğitim kademeleri, eğitim
süreleri ile birlikte açıklığa kavuşturulmuş oldu.
Şüphesiz Mahmud Cevat’ın bu eseri, Türk eğitim tarihinin en önemli kaynağıdır. İlk olması hasebiyle model teşkil ettiği ve bir çığır açtığı bilinmelidir.
Nitekim kendisinden sonra Nafi Atuf (Kansu), Hasan Ali Yücel ve Osman Ergin başta olmak üzere, bu alanda eser veren isimler çoğalmıştır. Her yeni isim
ise, muhakkak ki Mahmut Cevat’a atıfta bulunmuştur.
I. Uluslararası HacıBektaş Velî Sempozyumu
261
Yrd. Doç. Dr. Ali Ata YİĞİT
SONUÇ
Türklerin İslamiyet’i benimsemelerinde tasavvufun önemli bir rol oynadığı
bilinmektedir. Bu sebeple tarikatların nüfus ve nüfuz sahibi olmaları, Türk
toplulukları arasında daha kolay ve daha yaygın olmuştur. Bu gerçeği dikkate
alan Osmanlı Devleti ise, kuruluşundan itibaren tarikatların gücünden istifade
etmiştir. Başka bir deyişle, devletin denetleyici ve yönlendirici özelliği, tarikatlar
vasıtasıyla son derece faal hale gelmiştir. Bu yönüyle Mevlevilik, Nakşibendîlik
ve Bektaşilik, devlet katında daha itibarlı bir konumda bulunuyordu. Anadolu’dan Rumeli’ye kadar nerede bir Türkmen topluluğu varsa, orada bir Bektaşi
tekkesinin olması ve Yeniçeri Ocağı ile Bektaşi Tarikatı arasında manevi bir
bağın bulunması ise, Bektaşiliği daha farklı hale getirmekteydi. Bu bağlamda,
İstanbul Rumelihisarı’nda bulunan Şehitlik Bektaşi Tekkesi, önemli tekkeler
arasında yer alıyordu. Nitekim II. Mahmud döneminde, Yeniçeri Ocağı ile
birlikte Bektaşi Tekkeleri kapatıldığında, Şehitlik Tekkesinin Şeyhi Mahmud
Baba da bazı babalarla beraber sürgün edildi.
Şehitlik Tekkesinin dikkat çeken en önemli özelliği; iyi derecede tahsil görmüş, ilim ve kültür sahibi, yabancı dil bilen bir meşâyih silsilesine sahip olmasıdır.
Son şeyhlerden Nâfi Baba ve oğlu Mahmud Cevat Baba, Arapça ve Farsçanın yanı
sıra Fransızca ve İngilizce bilmekteydiler. Bu ailenin bilinen ilk atası olan ve Hacı
Bayram-ı Velî’nin halifeleri arasında yer alan Kızılca Bedreddin ise, Türkçeye
çevirdiği İbrahim Fahreddin-i Irakî’nin Lemaât adlı eseri ile tanınmaktadır.
1864/1865-1921 yılları arasında yaşamış olan Mahmud Cevat Baba, Şehitlik
Tekkesinin son büyük şeyhidir. Hemen belirtmek gerekir ki, ecdadı gibi hem
sufî hem entelektüel yönüyle büyüktür. Zira yaşadığı dönemin özelliğine uygun
olarak, Doğu ve Batı kültürüne vâkıf olmuştu. Arapça, Farsça, Fransızca ve
İngilizce biliyordu. Âlim ve fazıl kişiliği ile mütercim, müfettiş, müderris ve
yönetici olarak, değişik kademelerde görev yaptı. Müellifi olduğu Maarif-i
Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı adlı eser ile ilim dünyasına eşsiz
bir kaynak kazandırdı ve böylece Türkiye’nin ilk eğitim tarihçisi oldu. Bıraktığı
eserle âdeta bir çığır açtığını görmeye, ömrü kifayet etmedi. Ancak baba olarak
Bektaşi gönüllerinde, Türk eğitim tarihçiliğinin pirî olarak ilim dünyasında
ölümsüzleşti.
KAYNAKLAR
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul:
BOA, Yıldız Mütenevvî Maruzat Evrakı, D. No: 63, G. No: 149, 30 Zilkade
1309 (26 Haziran 1892).
_____, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D. No: 1097, G. No: 82264, 3 Zilkade 1315
(26 Mart 1898).
262
I. Uluslararası Hacı Bektaş Velî Sempozyumu
Bektaşi Babası Mahmud Cevat ve Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı Adli Eseri
_____, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D. No: 1118, G. No: 83808, 8 Zilhicce 1315
(30 Nisan 1898).
_____, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D. No: 1177, G. No: 88246, 28 Rebiyülevvel
1316 (16 Ağustos 1898).
_____, Bâb-ı Âlî Evrak Odası, D. No: 1225, G. No: 91875, 30 Cemaziyülevvel
1316 (16 Ekim 1898).
_____, İrâde Taltifat, D. No: 221, G. No: 1318/R-141, 5 Rebiyülahır 1318 (2
Ağustos 1900).
_____, Maarif Nezareti Mektûbî Kalemi, D. No: 676, G. No: 16, 17 Ramazan
1320 (18 Aralık 1902).
_____, Maarif Nezareti Mektûbî Kalemi, D. No: 963, G. No: 9, 26 Ramazan
1324 (13 Kasım 1906).
_____, Dosya Usulü İrâdeler Tasnifi, D. No: 9, G. No: 17, 23 Safer 1336 (8
Aralık 1917).
Ahmed Lûtfî Efendi, Vak’anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C. I, Yeni Yazıya
Aktaran: Ahmet Hezarfen, Tarih Vakfı-Yapı Kredi Yay. , İstanbul 1999.
Bayramoğlu, Fuat, Hacı Bayram-ı Velî, C. I-II, TTK Yay. , Ankara 1983.
Birinci, Ali, “Bir Bektaşî Babası, Dârülfünûn İngiliz Edebiyatı Müderrisi ve
Maarifin İlk Tarihçisi Mahmud Bey Baba”, Mahmud Cevat İbnü’ş Şeyh
Nâfi, Maarif-iUmumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, Hazırlayan:
Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yay. , Ankara 2001, ss. xxxix-l.
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C. I-II, Eser Matbaası, İstanbul 1977.
Faroqhi, Suraiya, “XVI. – XVIII. Yüzyıllarda Orta Anadolu’da Şeyh Aileleri”,
Türkiye İktisat Tarihi Semineri, 8-10 Haziran 1973, Ed. : Osman Okyar,
Hacettepe Üniversitesi Yay. , Ankara 1975, ss. 197-226.
Gölpınarlı, Abdülbâki, Melâmîlik ve Melâmîler, Pan Yay. , İstanbul 1992.
Mahmud Cevat, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338.
Mehmet Ali Aynî, Hacı Bayram-ı Velî, Evkâf-ı İslamiye Matbaası, İstanbul 1343.
Ocak, Ahmet Yaşar, “Tasavvuf, Sufîler ve Tarikatlar, Tekkeler”, Osmanlı Uygarlığı, C. I,
Haz. : H. İnalcık, G. Renda, Kültür Bakanlığı Yay. , İstanbul 2003, ss. 267-287.
Terceme-i Lemaât, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi, Genel Kit.
No: 646.
Unat, Faik Reşit, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, MEB
Yay. , Ankara 1964.
I. Uluslararası HacıBektaş Velî Sempozyumu
263
Download