ankiloze dişlerin ortodontik tedavisi

advertisement
T.C
Ege Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi
Ortodonti Anabilim Dalı
ANKİLOZE DİŞLERİN ORTODONTİK TEDAVİSİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Dişhekimi Mehmet KÖSE
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Aynur ARAS
İZMİR-2012
ÖNSÖZ
Ankiloze dişlerin ortodontik tedavisi ile ilgili yaptığım araştırmalarda benden desteğini
hiçbir zaman esirgemeyen, karşılaştığım her türlü sorunda bana destek veren, bilgi
ve klinik deneyimlerini bana aktaran saygıdeğer hocam Prof. Dr. Aynur ARAS’a
sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Saygılarımla.
İzmir - 2012
Stj. Dişhekimi Mehmet KÖSE
İÇİNDEKİLER
1.
GİRİŞ …………...…………………………………………….………….1
2.
GENEL BİLGİLER ……………………………………………………..2
2.1. DİNAMİK KEMİK FİZYOLOJİSİ ……………………………………..2
2.2.PERİODONSİYUM …………………………………………………….6
2.3.PERİODONTAL LİGAMENTİN ROLÜ ………………………….......7
2.4. NEDEN İMPLANTLAR ORTODONTİK HAREKET YAPAMAZ? 8
2.5. DOKU MÜHENDİSLİĞİ ……………………………………….……...9
3.
ETİYOLOJİ …………………………………………………………….10
4.
PREVELANS ………………………………………………………….12
5.
TANI …………………………………………………………………....13
5.1.ERUPSİYON ………………………………………………………….13
5.2.DİŞİN ERUPSİYON YETERSİZLİĞİ ……………………………….15
5.3.TAMAMLANMAMIŞ ERUPSİYON ………………………………....16
5.4.ORTODONTİK TRAKSİYON ……………………………………….17
5.5.DİŞ ANKİLOZUNA EŞLİK EDEN MALOKLUZYONUN
ÖZELLİKLERİ …………………………………………………………….17
6.
TEDAVİ ………………………………………………………………..18
6.1.CERRAHİ REPOZİSYON ……………………………………….19
6.2.CERRAHİ LÜKSASYONUN HEMEN ARDINDAN
UYGULANAN ORTODONTİK TRAKSİYON ……………………..20
6.3.TEK DİŞ DENTOOSSEOZ OSTEOTOMİSİ VE
ALVEOLER DİSTRAKSİYON ……………………………………...21
6.4.MİNYATÜR DİŞ DİSTRAKTÖRLERİ …………………………24
7.
SONUÇ ………………………………………………………………..27
8.
ÖZET…………………………………………………………………...29
9.
KAYNAKLAR ………………………………………………………...30
10.
ÖZGEÇMİŞ …………………………………………………………...36
1.GİRİŞ
Dişler, ömür boyu sürekli doğal kuvvetlerle karşı karşıyadır ve bu kuvvet
sonucu adaptif bir özellik göstererek sürekli yer değiştirirler (1). Dişlerin fizyolojik
olarak mezyalizasyonu ve erupsiyonu stomatognatik fonksiyonların hayat boyu
sürdürülebilmesi için çok önemlidir (2).
Ortodontik tedavinin temel prensibi, dişe sürekli kuvvet uygulayarak, diş ve
çevre dokuları uyarıp, kemiğin istediğimiz diş hareketi yönünde rezorbsiyonuna, aksi
yönünde ise apozisyonuna neden olarak diş hareketini sağlamaktır. Bu esnada, diş
hareket ederken, ataşman dokularının da beraberinde taşır. Dolayısıyla ortodontik
tedavi sonucu oluşan biyolojik yanıt sadece kemiği değil aynı zamanda periodontal
dokuları da ilgilendirir (1). Kemiksel cevap da periodonatal ligament tarafından
oluşturulduğundan dolayı, diş hareketi öncelikle bir periodontal ligament fenomenidir
(3).
Dişlere
uygulanan
kuvvetler
aynı
zamanda,
maksiller
suturlar
ve
temporomandibuler eklemin her iki yanındaki kemiksel yüzeyler gibi dişlerden uzak
sahalardaki kemik apozisyonunu ve rezorbsiyonunu da etkilemektedir. Denilebilirki,
ortodontik terapiye verilen biyolojik yanıt, sadece periodontal ligamentten değil aynı
zamanda dentisyondan uzak bölgelerdeki kemik yüzeylerinden de kaynaklanmaktadır
(3).
Diş ankilozu, periodontal ligament yıkımıyla, mineralize kök yüzeyinin çevre
alveoler kemikle kaynaşmasıdır. dişin oral kavite içerisinde görülmesinden önce ya
da sonra, erupsiyonun herhangi bir zamanında oluşabilir (4).
Gelişme çağındaki çocuklarda diş ankilozu meydana geldiğinde, ankiloze diş
sürmesini gerçekleştiremez ve okluzal düzlemin altında kalır. Bu durum, fonksiyonel
ve estetik problemlere neden olur ve ortodontik tedavi çoğunlukla olanaksızdır (5).
Çalışmamızın amacı, güncel bilgiler ışığında ankiloze dişlerin ortodontik tedavi
seçeneklerini irdelemektir.
2.GENEL BİLGİLER
2.1.DİNAMİK KEMİK FİZYOLOJİSİ
Kemiğin göreceli olarak rijit bir madde olması, internal genleşme ya da
büzülmenin
ve
kemik
yapısındaki
değişimlerin
az
olması
hücresel
rezorpsiyon ve formasyon yoluyladır (Şekil 1) (6).
Şekil 1: Kemik modelling ve remodellinginin fizyolojik ilişkisini gösteren
kemik kesiti. Modelling (M), periostal veya endosteal yüzeyler boyunca kemik yapımı
ya da rezorbsiyonu ile kemik şeklini ya da boyutunu değiştirir. Remodelling (R),
sekonder osteonları şekillendiren internal kemik turnover’ıdır. Osteoklastlar
rezorbsiyon kaviteleri açarlar ve osteoblastlar onları yeni kemik ile doldururlar.
Bir kemik yapısının boyut veya şeklindeki değişim modeli; periostal ve
endosteal tabakalar boyunca kademeli kemik formasyonu ve rezorpsiyonu ile
elde edilmiştir. Kemik modeli değişimleri, çoğunluğunu yüzey geriliminin
oluşturduğu mekanik faktörlerce kontrol edilir. Kemik dokusunun internal eş
zamanlı yapılıp yıkılması “remodelling” olarak tanımlanır. Remodelling, her iki
metabolik ve biyomekanik mekanizmalarca kontrol edilir ve aynı zamanda
kortikal kemiğin postoperatif iyileşmesinde önemli bir etkendir (2).
2
Osteoklastlar ve osteoblastlar damarlanmaya bağımlıdır. Bu yüzden
tüm kemik yapısal adaptasyonu vaskülarize yüzeyler boyunca meydana gelir.
Remodelling süreci, cutting/filling konisi olarak adlandırılan kortikal kemik
çıkarılması ve değiştirilmesinde görev alan vaskülarize multisellüler bir üniti
geliştirmiştir. Kortikal kemik remodelling’i sekonder osteonların oluşumuyla
sonuçlanır (Şekil 2) (2).
Şekil 2: Uzunlamasına boyutta bir sekonder osteon, kemikte bir delik açan
ve onu yeni kemik dokusuyla dolduran “cutting / filling konisi’ni göstermektedir.
Osteoklast ve osteoblastların bu vaskularize multisellüler ünitleri, metabolik,
biyomekanik ve postoperatif remodelasyon için çok önemlidir. İnsanda yeni bir
sekonder osteon oluşturmak için yaklaşık 6 ay gerektirir.
Dişlerin hareket etmesi için sıkışmış periodontal ligamente komşu
alveoler kemikte, kemiği uzaklaştıran osteoklast hücreleri oluşmalıdır.
Osteoblastlar da gerilim alanında yeni kemik yapımı için oluşmalıdırlar.
Azalmış
kan
akımıyla
periodontal
ligament
bölgesindeki
monositler,
osteoklastları oluşturmak üzere stimüle edilirler. İlk osteoklastlar kuvvet
uygulanmasından 36-42 saat sonra sıkışmış ligament bölgesinde görülürler.
Bu hücreler komşu lamina duraya saldırırlar ve frontal rezorbsiyonla kemiği
uzaklaştırırlar ve böylece diş hareketi başlar (Şekil 3) (3).
3
Şekil 3: Ortodontik diş hareketi, alveoler kemikle bağlantılı, dişin repozisyonu
ile sonuçlanan, koordine kemik modelasyon ve remodellasyon reaksiyonu gösterir.
Her iki trabeküler (T) ve kortikal (C) kemik tabakasını etkiler.
Ancak olayların gelişimi, uygulanan kuvvetin kan damarlarını tamamen
tıkayıp
kan
akımının
kesilmesine
yetecek
kadar
fazla
olduğunda
değişmektedir. Bu tür kuvvetler uygulandığında periodontal ligamentteki
hücrelerin osteoklastları oluşturmak üzere stimülasyonundan ziyade sıkışmış
alanda steril nekroz meydana gelmektedir. Hücreler kaybolduktan sonra
meydana gelen histolojik görünümden dolayı bu tip avasküler bir bölge
geleneksel olarak “hyalinize” doku olarak adlandırılmaktadır. İsmine rağmen
işlemin hyalin bağ dokusu formasyonu ile ilgisi yoktur ancak kan desteği
kesildiğinde tüm hücrelerin kaçınılmaz kaybını ifade etmektedir. Bu durum
meydana geldiğinde nekrotik alana komşu kemiğin remodelasyonu, komşu
zarar görmemiş alanlardan oluşan hücreler tarafından sağlanmalıdır. Bu
alanlar da kemik iliği boşluklarıdır (3).
4
Birkaç
gün
gecikmeden
sonra
periodontal
ligamentin
diğer
alanlarından köken alan hücresel elemanlar nekrotik bölgeyi istila ederler.
Daha önemli olarak, osteoklastlar kemik iliğinden diferansiye olmakta ve
nekrotik periodontal ligament bölgesine komşu kemiğin bu kez altından
rezorbsiyon gerçekleştirmektedirler. Bu işlem, rezorbsiyon lamina duranın
altından seyrettiği için “indirekt (undermining, tünel)” rezorbsiyon adını alır.
Hyalinizasyon ve indirekt rezorbsiyon oluştuğunda diş hareketlerinde
kaçınılmaz bir gecikme meydana gelir. Bu gecikme ilk olarak, kemik iliği
boşluklarındaki hücre diferansiyasyonu stimülasyonunun gecikmesinden,
daha sonra diş hareketi oluşmadan önemli miktarda kemik kaldırılması
gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Diferansiyon oluşumu için gerekli kimyasal
stimulusun muhtemelen lamina dura’dan diffüze olması gerekmektedir ancak
indirekt
rezorbsiyonda
kemik
iliği
boşluklarının
stimülasyonu
uzun
sürmektedir (3).
Diş hareketinin oranı, kemik rezorpsiyon etkinliğince belirlenmiş olsa
da, alveoler prosesin korunması ve yeni kemik desteğinin oluşması, direk
ortodontik olarak indüklenen osteogenezise bağlıdır. Kortikal kemik aynı
mekanizma tarafından periostal ve peridontal ligament boyunca şekillendirilir
(7).
5
2.2 PERİODONSİYUM
Periodonsiyum, fonksiyonel koordine dokulardan (yapışık dişeti,
epitelyal ataşman, PDL ve alveoler proses) oluşan bir organdır (Şekil 3). Diş
hareketinin ana medyatörü, özelleşmiş doku periodontal ligamenttir. Sağlıklı
bir periodonsiyum, güçlü adaptif ve rejeneratif yeteneğe sahiptir (8). Dahası,
önemli diş hareketlerini tolere eder. Biyolojik genişlik-epitelyal ataşmanın
tabanına yaklaşık 1 mm apikalde bulunan bir kemik seviyesi-bir diş intrüze
edilirken ya da ekstrüze edilirken korunur. Klinik olarak, dişin hareket etmesi
kendisiyle birlikte periodonsiyumunun da hareket etmesi gibi görünür ama,
diş hareketi, önemli ölçüde ekstra periodontal doku oluşturur. Bu süreç,
sağlıklı dişler alveoler prosesteki atrofik dişsiz alanlara hareket ettiğinde açık
bir şekilde kanıtlanır (Şekil 4) (9).
Şekil 4: Mandibuler 1.moları eksik bayan hasta. Çekim alanında atrofi
kaydedilmiş. (A) Boşluğun kapatılması için ikinci ve üçüncü molarların hareketi
önceki atrofik alanda yeni periodonsiyumun oluşması ile sonuçlandı. (B)
Periodonsiyumun sağlıklı olduğunu ve yeterli yapışık dişeti bandı
olduğunu varsayarsak, ortodontik diş hareketi uygun bir seçenektir. Diş
hareketi için ana kontrendikasyon periodontitistir. Aktif enflamatuar yıkım
6
varken diş hareketi hızlandırılmış ataşman kaybına bir davetiyedir (Şekil 5).
Ortodontik olarak indüklenen kemik rezorpsiyonu periodontitis tarafından
daha da arttırılmaktadır. Fakat kemik yapımı da azaltılmaktadır. Sonuç olarak
ortodonti, periodontitis varlığında alveoler kret yüksekliği kaybına katkıda
bulunabilir (2).
Şekil 5:Sağlıklı periodonsiyuma sahip bir dişle alveoler kemik yüksekliğinde
azalmanın eşlik ettiği periodontitis tarafından risk altında olan bir dişin
karşılaştırılması. Ortodontik olarak indüklenen rezorbsiyon artmış ve kemik
apozisyonu azalmış. Bu patolojik süreç ciddi ataşman kaybı ile sonuçlanabilir.
2.3.PERİODONTAL LİGAMENTİN ROLÜ
Normal periodonsiyum, ankiloz ve osseointegrasyon fizyolojik olarak
kemik dinamikleriyle ilişkidedir. Sağlıklı bir diş, kökleri destek kemiğine bağlı
aralıksız bir periodontal ligamente sahiptir. Ankiloze bir diş, periodontal
ligamentin bir parçasında fizyolojik ve teropotik diş hareketini önleyen
7
kemiksel bir kaynaşmaya sahiptir. Osseointegre bir implant, kemik ataşmanı
yüzünden, fizyolojik olarak ankiloze bir dişle eşdeğerdir (Şekil 6) (10).
Şekil 6:Ortodontik yüklemeye karşı karşılaştırmalı yanıtlar. Bir mandibuler
premoları bukkale hareket ettirmek için bir kuvvet kullanıldı. (A) Kesintisiz bir
periodontal ligament dişin basiler kemiğe hareket etmesine olanak tanır. Ankiloze bir
dişe uygulanan benzer kuvvetler onu hareket ettiremeyecektir. Ankiloze alanlar, tipik
bir şekilde çok küçük olsa da, periodontal ligamentteki eksiklik diş hareketini
engeller. Alveoler proses yeniden şekillenmeye devam etse de diş hareketine
olanak tanıyacak bir şekillenme olmaz (B). Yine aynı şekilde, endoosseoz implantı,
kemikten ayıran adaptif bağlantı doku interfazı bulunmadığından, implatlar hareket
etmez. Rijit ortodontik ankraj kaynağıdır (C).
Fizyolojik diş hareketi, okluzyondaki dişlerin eğik düzlemleri tarafından
yönlendirilir. Optimal çiğneme fonksiyonu, çenelerin farklı büyüme miktarları,
diş kayıpları, travma vb.durumlara karşın devam eder (10).
2.4.NEDEN İMPLANTLAR ORTODONTİK HAREKETLERİ YAPAMAZ?
Dental implantları destekleyen kemiğin yoğun olarak remodele
olmasına rağmen, herhangi bir zamanda, interfazdaki rezorpsiyon kaviteleri,
implant yüzeyinin sadece yaklaşık olarak %35 ile %40’ını açığa çıkartırlar.
Geri kalan %60 ile %65 kemikle rijit olarak kaynaşmıştır. Bu devam eden
8
kemik köprüsü, kendi destek kemiğine bağlı bir implantın hareketini önler.
Böylelikle, yoğun kemik remodelasyon aktivitesine rağmen, implantlar
ankiloza benzer bir mekanizmayla rijit ankraj üniteleri olarak kalırlar. Yalnızca
kesintisiz bir periodontal ligamente sahip doğal dişler fizyolojik ve alışılmış
ortodontik yüklere cevap olarak hareket edebilirler (2).
2.5.DOKU MÜHENDİSLİĞİ
Ortodontik yük, kendi basiler kemiğine bağlı bir osseointegre implantı
hareket ettiremez çünkü kemik/implant interfazında hiç periodontal ligament
yoktur. Fakat, implantlar arasında, fonksiyon bindirilmiş statik bir yük destek
kemikte bir ossöz hipertrofik cevabı yaratabilir. Kemiğin ve onunla ilgili
bağlantı
dokularının
hipertrofik
yanıtları,
ortodonti
aracılıklı
doku
mühendisliğinin temelidir. Ortodontik yükler, destek kemin içindeki dişlerin
ilişkilerini değiştiren modelling ve remodelling cevabını ortaya çıkaran
biyomekanik dengeyi bozar. Ortodontik olarak dizilmiş dişlerin stabil
pozisyonu dişlere etki eden kuvvetlerin dinamik dengesiyle belirlenir (10).
Alveoler proses içinde bir dişin intrude, ekstrude, devrilmiş ya da
translasyonda olup olmadığı “periodonsiyumunu kendisiyle birlikte götürmesi”
şeklinde görünür. Atrofik çekim alanları kapanmış, üçüncü molarlar dişsiz
alanlara doğru mezyale hareket etmiş ve kesiciler labiale ya da linguale
hareket etmiş olabilir. Fizyolojik sınırlar içinde, sağlıklı periodonsiyuma sahip
bir diş alveoler proses boyunca hareket edebilir (2).
9
3.ETİYOLOJİ
Bir dişin kökünün çevresindeki alveol kemikle kaynaşması ankilozu
akla getirir (4). Ankilozun etiyolojisi önemli ölçüde bilinmemektedir, fakat bu
konuda çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. Biederman (11) bozulmuş lokal
metabolizma teorisini önermiştir. Normalde periodontal ligament aralığı,
sementi alveol kemiğinden ayırır. Bozulmuş lokal metabolizma vakalarında
periodontal ligament kök rezorbsiyonundan önce yok olur. Bu ilişki, bir süt
dişinin kök rezorbsiyonu sırasında da gözlenir. Sonuç olarak, ankiloz
olabilmesi için sement ve alveol kemiği temas haline gelmelidir.
Kurol ve Magnusson (12) etiyolojik faktörün gelişimsel bir bozukluk
dışında fonksiyonel olmadığını önerir. Bu öneri, Via (13) tarafından da
desteklenir.
Onun verileri aynı aile üyeleri arasında ankiloze ve gömük
dişlerin sıklığını göstererek genetik yatkınlığa işaret eder.
Alveol kemiğin ya da periodontal ligamentin travmatik yaralanması
birçok yazar tarafından nedensel bir faktör olarak gösterilmiştir. Bu teorinin
arkasındaki mantık şudur. Ligamentin bütünlüğünde bir yırtık meydana
gelirse alveol kemik ve sement arasında direkt bir kontak gelişir (14).
Travmatik yaralanmaya uğramış kesiciler sıkılıkla ciddi şekilde periodontal
ligament hasarına uğrarlar (15).
Diş lüksasyonları vakalarında çoğunlukla dişin reimplantasyonu
gerçekleştirilir. Fakat, etkilenmiş diş kökündeki sement ve alveoler kemik
tedavi süreci içinde sıklıkla kaynaşır ve diş ankilozu ile sonuçlanır. Yapısı
bozulmuş periodontal ligament ve sement makrofajlar ve osteoklastik
hücreler tarafından rezorbe edilir ve kök yüzeyinde normal periodontal
10
ligament formasyonu olmaksızın osteoblastlar tarafından yeni kemik üretilir.
Uzun dönem gözlemlerde etkilenen köklerde çoğunlukla rezorpsiyon bulunur
(16).
Diş ankilozu büyüme dönemindeki bir çocukta gerçekleşirse, komşu
diş erupsiyonuna devam etmekle birlikte ankiloze diş alveol kemiğin vertikal
gelişiminde rol alamaz. Bu durumda okluzal düzlem aşağıda görünür ve
fonksiyonel, estetik problemler ortaya çıkar (17).
Travmatik yaralanmanın bir şekli okluzal travma olabilir (aşırı çiğneme
kuvvetleri tarafından). Bu teoriye göre dental arkta ankiloz meydana gelmesi,
sıklıkla molarlara uygulanan aşırı çiğneme kuvvetleriyle açıklanır. Fakat teori
daimi dişlerin aşırı çiğneme kuvvetlerine maruz kaldıklarında bile neden az
etkilendiğini açıklayamaz (12).
Dahası, ne hiperokluzyonla ne de köke direkt travmayla oluşturulan
deneysel ankiloz girişimleri ankiloz oluşturmamıştır. (18). Başarılı şekilde
ankilozu indüklemenin tek yolu dişin lüksasyonu ya da apekse yapılan termal
yaralanmayladır (19).
Reimplante edilmiş ya da ototransplante edilmiş avulse bir diş ankiloze
hale gelebilir. Andreasen (20)’e göre ankilozların gelişimi ekstraalveoler
süreçte periodontal ligamentin yaralanmasına bağlıdır.
Son olarak konjenital premolar eksikliği ve ankiloze süt molarları
arasında direkt bir ilişki olduğu bildirilmiştir (4). Histolojik çalışmalar yerini
alacak daimi bir diş jermi olmayan süt dişlerinde ankilozların öncelikle apikal
foramen çevresinde ortaya çıktığını göstermiştir (21).
11
4.PREVALANS
Son dönemdeki çalışmalara göre süt dişlerindeki ankilozların insidansı
%1-3’den %9,9’a kadar değişir (22). Yaş, etnik köken ve tanısal kriterlerdeki
farklılıklar farklı çalışmalar arasındaki uyumsuzlukları açıklar. Herhangi bir süt
dişi ankiloza uğrayabileceği gibi ankiloz süt dişlerinin tamamını da
kapsayabilir (23).
Mandibuler süt molarlar maksiler süt molarlardan 8 kat daha fazla
ankiloze olma eğilimindedirler (24). Mandibuler süt birinci molar en çok
etkilenen diştir. Erken yaşta ankiloze olur ve orta derecede bir infraokluzyon
oluşturur (25). Diğer araştırıcılar mandibuler süt ikinci moların en çok
etkilenen diş olduğunu bildirirler (21). Bu farklılıklar muhtemelen birinci
mandibuler süt moların daha erken ankiloze olması, daha az infraokluzyon
yapması ve sıklıkla zamanında düşmesine bağlıdır. Bu durum onlardaki
ankilozun saptanamayabileceği anlamına gelir. Tam tersi, süt ikinci molarlar
daha şiddetli infraokluzyon ve yerlerini alacak daimi dişlerin erupsiyonunda
hafif bir gecikme yaratırlar (26). Maksiler süt molarlar mandibuler molarlara
göre daha erken ankiloze olma eğilimindendirler ve çoğunlukla prognozları
kötüdür (4).
Birden fazla dişte ankiloz olması yaygındır (26).
Herhangi bir yaştaki kadın ve erkekler arasında etkilenen dişlerin
prevelansında önemli bir fark yoktur (27). Kafkasyalılar ve İspanyollar, zenci
ve doğululara göre daha büyük bir ankilozlu süt dişi insidansına sahiptir (22).
12
Ankiloz daimi dişleri de etkilese de, süt dişleri yaklaşık olarak 10 kat
fazla etkilenir (11). Daimi dişlerden en çok mandibuler ve maksiler birinci
molarlar ankiloze olur ve onları kaninler ve kesiciler takip eder (23).
Cleidocranial dysostozis ve ektodermal dysplazi gibi belli endokrinal
durumlar ve konjenital hastalıklar yüksek bir ankiloz ve sonraki daimi dişleri
içeren gömük insidansını gösterirler (28).
Bir diğer çalışmada; infraokluze süt molarlar kalıcı dişlerin sürmesinde
hafif bir gecikme sergilerken, yerlerini alacak daimi dişler bulunmadığında süt
molarlar spontan olarak düşmemiş ve progresif infraokluzyon göstermiştir
(29).
5.TANI
5.1.ERUPSİYON
Erupsiyon, bir dişin kemik içinde nonfonksiyonel konumundan,
fonksiyonel konumuna doğru aksiyel hareketidir. Fakat, “erupsiyon” sıklıkla
oral kavite içinde dişin ortaya çıkma anını belirtmek için kullanılır. Süt ve
sürekli dişlerin oral kavitedeki normal erupsiyonu, geniş bir kronojik yaş
aralığı boyunca meydana gelir. Irksal, etnik, seksüel ve bireysel faktörler
erupsiyonu
etkileyebilir
ve
normal
erupsiyonun
standartlarının
saptanmasında sıklıkla gözünde bulundurulur (30). Erupsiyon zamanının
beklenen normlarından doğru ve önemli sapmalar klinik çalışmada bazen
gözlenir. Erken erupsiyon da not edilmiştir. Fakat gecikmiş erupsiyon en
yaygın olarak karşılaşılan normal erupsiyondan sapmadır (31).
13
Erupsiyon, kraniofacial yapının normal gelişimin güçlü bir şekilde
etkileyen, fizyolojik bir süreçtir (32). Çoğu kez, gecikmiş sürme, lokal ya da
sistemik patolojinin primer ya da tek tezahürü olabilir (33).
Ankiloz, süt dişlerinin dökülmesindeki gecikmenin en yaygın lokal
nedenidir (34).
Klinik muayeneler sırasında, ankiloze olduğundan şüphenilen dişin
okluzal yüzeyinin fonksiyonel okluzal plandan aşağıda ve immobile olduğu
bulunmuştur. Okluzal plana ulaşmış ve sonradan herhangi bir sebeple
okluzyondan düşmüş bir dişin ankiloze olduğu düşünülmelidir (25). Mobilite
testi direkt parmak baskısıyla ya da periodontometer kullanılmasıyla
uygulanabilir (35). Sağlıklı diş labio-lingual yönde haraket edebilirken,
ankilozdan etkilenmiş olanı herhangi bir tür hareketi gerçekleştiremez. Dişin
kronuna sondun arkasıyla vertikal ve horizontal olarak hafifçe vurulduktan
sonra perküsyon sesi kaydedilmelidir. Sağlıklı dişten perküsyonda gelen
rahat, donuk sesin aksine ankilozlu dişten keskin, sert bir ses gelir.
Andersson (35) ve ark.a göre mobilite ve perküsyon testleri kökün en az
%20’si etkilenmiş olduğunda güvenilirdirler. Ankiloz alanı yeterli büyüklükte
ise radyografide periodontal ligament alanının tıkalı ve sementle alveol
kemiğinin kaynaşmış olduğu izlenir. Bu tanı metodu çoğunlukla yetersizdir.
Çünkü ankiloz alanları kökün proksimal yüzündeyse radyografide belli olur,
eğer lingual, labial ve interradiküler alandaysa hiçbir şekilde belli olmaz (21).
Bilgisayarlı tomografi (CT)’nin kullanımıyla konvansiyonel radyografinin
sınırlarının üstesinden gelinmiştir. Bu yöntemle, ince sert doku lezyonları bile
değerlendirilebilmektedir. 1,5 mm’lik transvers CT görüntüleri patolojilerin
ortaya çıkarılmasında yardım edebilir (36).
14
Çoğu vakada, teşhisler konvonsiyonel radyografiyle desteklenmeyen
klinik bulgulara dayanmaktadır. Yüksek bir perküsyon sesi ve azalmış
mobilite hassas ve doğru bir ankiloz işareti olsa da ortodontik güç
uygulamasının ardından hareketin olmaması kesin bir diagnostik testtir (23).
Yetişkinlerde gömük dişler çoğunlukla ankilozedir. Bu durumun tanısı
diş klinik olarak muayene edilemeyeceğinden çok zordur. Radyografik
muayenede bu durumu belirlemenin yolu, kök morfolojisinin yanı sıra
periodontal arağı değerlendirmek ve bir dilaserasyonu olup olmadığını
saptamaktır. Gömük bir dişin bilgisayarlı tomografi görüntüsü dişin
pozisyonunun ve sement ve alveol kemik arasındaki kaynaşma alanlarının
belirlenmesi için çok önemlidir (36).
5.2.DİŞİN ERUPSİYON YETERSİZLİĞİ
Tanım gereği, sement ve alveol kemik arasındaki bir kaynaşma
gelişmesi erupsiyon süresince herhangi bir noktada meydana gelebilir. Diş
okluzal plana ulaştıktan sonra ankiloz meydana geldiğinde, dental arkta,
normal görünen sürmüş bir diş üzerinde bu durum gözlenebilir. Okluzal plana
ulaşmadan önce aktif erupsiyon süresinde bir diş ankiloz olabilir ya da
ankiloz sürmemiş dişte oluşabilir, böylelikle gömüklüklerin nedeni olur (37).
Erupsiyon devam eden bir süreçtir ve diş antogonisti ile kontak haline
gelmesiyle durmaz. Gençlik döneminde çenelerin gelişimiyle, yaşlılık
döneminde abrazyonla kompanse edilir (37). Daimi birinci molar okluzal
seviyeye ulaştıktan sonra yaklaşık 1 cm sürer ve gelişimini kompanse eder
(38). Bir zamanlar fonksiyon gören süt veya daimi bir diş ankiloze hale
geldiğinde pozisyonunda sabit olarak kalır ve başka bir yöne de ilerleyemez.
15
Etkilenen
diş
ankilozun
başlangıcında
ulaştığı
okluzyon
seviyesini
sürdürürken komşu dişler erupsiyona ve alveoler kemik gelişimine devam
eder. Bu ankiloze dişlerin submersion olduğu izlenimini verir. Sefalometrik
çalışmalar
submersiyon’un
aktif
diş
hareketi
değil
çevre
dokuların
kuşatmasının sonucu olduğunu gösterir (39). Submersion’un şiddeti fasial
gelişim oranıyla orantılıdır (40).
5.3.TAMAMLANMAMIŞ ERUPSİYON
Eğer bir diş okluzal plana ulaşmadan önce ankiloze olmuşsa bu
tamamlanmamış erupsiyon olarak düşünülebilir (41).
Sekonder gömük kalma, aslında tamamlanmamış erupsiyonu izleyen
sıra dışı bir vakadır. Süt molarların ankilozu gelişirken, dişin okluzal yüzünün
dentisyonun okluzal planına olan uzaklığı progresif olarak artar. Aynı noktada
komşu diş kontak noktasını kaybeder ve submerge süt dişi kronunun üstünde
oluşmuş boşluğa devrilmeye başlar. Bu durumu açıklamak için kullanılan
terim sekonder gömüklüktür. Komşu dişlerin tippingini içeren dental arkları ve
karşı
dişlerin
supraerupsiyonunu
etkileyeblir.
Sekonder
impaksiyon
çoğunlukla maksillada meydana gelir ve yaygın olarak ikinci süt molar
etkilenir (41).
Teşhisler klinik ve radyografik incelemelerde yapılanacaktır. Sekonder
gömüklük belirten klinik işaretler: Süt dişlerinin ve dental arkta onların yerini
alacak daimi dişlerin varlığı, komşu dişlerin devrilmesi ve alveoler çıkıntının
tepesinde epitelyal bir tüpün olmamasıdır. Bu işaretler dişin ağız içinde
görülmesinden sonra ankiloz olduğunu ispatlar (37).
16
Teşhis için radyografik muayene gereklidir. Süt dişlerinin ankilozunu,
konjenital eksikliği olmayan daimi dişlerin varlığı gösterir. Sekonder
impaksiyonlu dişlerle ilgili çürük lezyonlarını ve ağız içine açılmış bu dişlerin
restorasyon gereksinimlerini bildiren raporlar vardır (42).
5.4.ORTODONTİK TRAKSİYON
Klinik değerlendirmeler olmaksızın gömük bir dişin, ankiloze olup
olmadığının ayırıcı tanısının yapılması mümkün değildir ancak hekim dişi
cerrahi olarak ortaya çıkardıktan ve ortodontik harekete kalkıştıktan sonra
teşhis yapılabilir (43). Dişin ortaya çıkarılması sırasında cerrah perküsyon ve
parmak kuvvetiyle dişin durumunu geçici olarak değerlendirebilir. Keskin, katı
perküsyon sesi ankilozun göstergesi olabilir fakat ortodontik çekiş hareketinin
yokluğu kesin bir ankiloz işaretidir (44).
5.5 DİŞ ANKİLOZUNA EŞLİK EDEN MALOKLUZYONUN ÖZELLİKLERİ
Ankiloz, malokluzyonun gelişimde etiyolojik faktör olabilir. Ankilozlu bir
süt moların (özellikle ikinci süt molar) düşmesinde gecikme görülür (26). Bu
durum daimi dişlerin impacte hale gelmesine ve normal erupsiyon yollarından
saparak ektopik sürmelerine neden olur. Dahası bir kere ankiloz meydana
geldiğinde alveoler prosesin gelişimi kesilir. Eğer ihmal edilirse komşu
dişlerin yanı sıra daimi dişlerde de periodontal sorunlara yol açar (24). Fakat
Kurol ve Olson (29) infraokluzyon ve ankilozun gelecekteki kemik kaybı için
bir risk oluşturmadığını göstermişlerdir.
Kula ve ark. (26) tarafından yapılan sefalometrik ve okluzal çalışmalar,
şiddetli bir diş ankilozuna bağlı çapraz kapanış ve dental aplazi insidansını
17
arttırdığını göstermektedir. Çoğu çapraz kapanış bukkal segmenti ya da
bukkal ve anterior segmentleri içerir.
Diğer araştırmacılar ankilozun open bite’ın gelişiminde sorumlu
olduğunu desteklemektedir (24).
6.TEDAVİ
Ankilozun tedavi yönetimiyle ilgili farklı seçenekler önerilmiştir. Tedavi,
daimi ya da süt dişi olmasına, ankilozun derecesine, teşhis zamanına ve
etkilenmiş dişin konumuna bağlıdır (44). Ankiloze dişin tedavi yöntemleri;
çekim ve protetik bir diş yerleştirilmesi, cerrahi lüksasyon, kortikomi ya da
blok osteomiyi içerir. Kemik boyunca ankiloze dişlerin hızlı hareket ettirilmesi,
cerrahi blok osteotomisiyle gerçekleştirilmesine rağmen önemli miktarda
gingival çekilme kaydedilmiştir. Diğer güncel tedavi yöntemi ise distraksiyon
osteogenezisidir ve ankiloze dişleri, okluzal düzleme getirmede umut vericidir
(45).
Bir süt dişinin tedavisi göreceli olarak basittir ve sadece gözlemden
restore etmeye veya çekime kadar değişir (37). Ankiloze süt dişi çekimi; ileri
çürük vakaları, şiddetli infraokluzyon, daimi dişlerin mezyal ya da distal
lokalizasyonuna bağlı anormal kök rezorbsiyonu ve komşu dişlerin şiddetli
devrilmesinde
endikedir
(46).
Çekimin
ardından
bir
yer
tutucu
yerleştirilmelidir. Genç hastalarda çekim sonrası yer tutucu uygulanmasına
daha çok gerek vardır (24).
Ankiloze daimi bir dişin tedavisi daha komplikedir. Dişin gerekli olup
olmadığına karar verilmeli ve okluzyona getirmek için uğraşılmalı ya da
çekilip ardından boşluk ortodontik ya da protetik olarak kapatılmalıdır (47).
18
Ankiloze bir dişin en konvansiyonel tedavisi dişin cerrahi çekimi ve
sabit ya da hareketli protezle restore edilmesidir. Fakat bu yöntem büyük bir
alveol kemik defekti bırakır büyüme döneminde ankiloze diş cerrahi olarak
çekildiğinde
bu
durum
daha
şiddetli
olma
eğilimindedir.
Protetik
rehabilitasyon sıranda bu defekt estetik problemler doğurur (48). Son
zamanlarda
dental
implant
uygulamaları
protetik
restorasyonlarda
kullanılmaktadır. Fakat bu yaklaşım aynı alveoler kenar defekti problemiyle
yüz yüzedir ve implant yerleştirimi öncesi kemik ogmentasyonu gerektirebilir.
Horizontal bir alveoler defekt için cerrahi ogmentasyon için etkili ve
öngörülebilir yeterli doküman bulunmaktadır fakat vertikal kenar defektleri için
ogmentasyon yumuşak dokuların direnci sebebiyle zordur (49).
6.1.CERRAHİ REPOZİSYON
Kortikomi, ankiloze dişi ve komşu alveoler kemiği repoze etmek için
küçük bir segmental osteotomiyi içeren cerrahi bir tekniktir. Kaynaşmış
kemiğin lokalize ostektomisi, etkilenen kemik dokusunun eksize edildiği bir
yöntemdir. Bu yaklaşım yalnızca ankiloz krestal alandaysa işe yarar çünkü
diğer yerler cerrahi olarak rahat ulaşılabilir değildir (49).
Çevre alveol kemiği ile birlikte ankiloze dişin cerrahi repozisyonu
alternatif bir tedavi seçeneğidir. Fakat bu yöntemde yapışık dişetinin
rezistansı yüzünden hareket miktarı sınırlıdır. Tek diş blok segmenti için kan
desteği diğer bir sınırlayıcı faktördür. Dahası, uzun dönemde dişeti çekilmesi
meydana gelir (45).
19
6.2.CERRAHİ
LÜKSASYONUN
HEMEN
ARDINDAN
UYGULANAN
ORTODONTİK TRAKSİYON
Lüksasyon apeksteki beslenme damarlarını önemli ölçüde riske
atmadan, ankilozun mekanik olarak kırılmasının içerir. Diş uygun forsepsle
sıkıca kavranarak ve bukkolingual ve mezyodistal yönde hafifçe sarsılarak
çok iyi bir şekilde başarılabilir. Reperatif süreçlerden sonra dişin kendi
kendine sürmesine imkan veren periodontal ligament devamlılığı restore
edilir (47).
Geiger ve Bronsky (48) zorunlu erupsiyon kullanılmasını savunur.
(lüksasyon sonrası ortodontik kuvvet uygulanması). Bu yaklaşım alveol
kemikte, ankiloze dişin fonksiyonel bir diş olmasını sağlar.
Bu yöntemde, önce malpoze dişe uygun ortodontik bir bant hazırlanır.
Ardından 0,020 inchlik L şeklinde loop’lar içeren ark teli hazırlanır. Bu
aşamada hastaya cerrahi lüksasyon uygulanır. Lüksasyon prosedüründen
hemen sonra hasta orodontik traksiyona başlanması için ortodontiste tekrar
gelir. Ark telinin yerleştirilmesinden 7 gün sonra hasta kontrol için tekrar gelir
ve traksiyondaki pozitif cevap not edilir. Bu aşamada 0,019 x 0,025 ‘lik ideal
bitirme arkları uygulanarak diş ilişkileri ve hizalamalar düzenlenir. En son
bütün ortodontik apareyler çıkarıldıktan sonra, üst çeneye circumferential, alt
çeneye lingualde kaninden kanine uzanan retainerlar yerleştirilir (Şekil 7)
(50).
20
Şekil 7:Cerrahi lüksasyondan hemen sonra uygulanan ortodontik traksiyon
6.3.1.TEK DİŞ DENTO-OSSEOZ OSTEOTOMİSİ
Cerrahi öncesi maksiler ve mandibuler arklara ortodontik multibraket
uygulanır. Tek diş dento-osseoz osteotomisi Epker ve Poulos (51) ’a göre
gerçekleştirilir. Anestezi çoğunlukla labial vestibül ve nasoplatin sinir
bölgesine yapılır. Ankiloze dişin gingival marjinin seviyesinden en az 5 mm
üstünden horizontal insizyon yapılır. Anterior maksiler alveol kemiği açığa
çıkarmak için mukoperiostal bir flep kaldırılır ve interdental kemiği
uzaklaştırmak için ankiloze dişin mezyal ve distal bölgelerinin inferiorunda 2
tane ek subperiostal tünel kaldırılır. Sonra küçük bir slendar fissür bur
kullanımıyla ankiloze dişin her iki bölgesi üzerindeki alveoler kemikte vertikal
21
osteotomiler yapılır. Bu osteotomiler alveoler kretten kök apeksinin yaklaşık 5
mm üstüne kadar yapılır. (apeks cerrahi öncesi alınan radyografilerle
saptanır.). Horizontal bir osteotomi, 2 vertikal osteotominin üstte sonlandıkları
yerleri birleştirir. Bu osteotomiler, trapezidoal bir kemik segmenti yapmak için
kemikte
mümkün
olduğunca
derinde
yapılmalıdır.
Palatal
mukoza
saptanıncaya ve dentoosseoz segmentin mobilitesi güvenlikli hale gelinceye
kadar bir spatül osteotom malletle osteotomiler derinleştirilir. Palatal ve labial
yapışık dişetinin ve kemik segmentinin palatal periostunun korunması dişeti
kenarının çekilmesinin önlenmesi için ve segmente kan desteğinin devam
ettirilmesi için önemlidir. Son olarak yumuşak doku insizyonu absorbe
olabilen cerrahi süturlarla kapatılır (Şekil 8) (5).
Şekil 8:Tek diş dentoosseoz osteotomisi ve alveoler distraksiyon
6.3.2.ALVEOLER KEMİK SEGMENTİNİN DİSTRAKSİYONU
Son zamanlarda, alveoler kemik distraksiyonu ankiloze dişleri hareket
ettirmek için uygulanılmaya başlanmış ve çok çeşitli distraksiyon türleri
kullanılarak başarılı sonuçlar kaydedilmiştir (45). Bu yöntemlerden birisi de
tek diş dento-osseoz osteotomisi ve rutin ortodontik multibraketlerin
kullanıldığı alveoler kemik distraksiyonunu içermektedir ve
distraksiyon tipi gerektirmez (5).
22
özel bir
Ankiloze dişleri içeren alveoler kemik segmenti distraksiyonunun
başlaması yumuşak doku kapatılmasını izleyen cerrahiden 7-10 gün sonra
meydana gelir. Cerrahiden önce 1 ya da 2 T-Loop’lu dikdörtgen tel braketlere
yerleştirilir. T-looplar mobilize segmenti hareket ettirmek için distraksiyon
kuvvetleri oluşturmak için tasarlanmıştır ve vertikal ekstruzyon için yaklaşık 3
mm aktive edilir. Oluşturulan gücün 300-400 gr olduğu tahmin edilmektedir
ve 1 hafta aralıklarla aktive edilir. Komşu dişin intruzyonunu önlemek için
intermaksiller elastikler eş zamanlı olarak kullanılır. Segmentin hareketi
genellikle kemik iyileşmesi ile azalır ve birkaç kez lokal anestezi altında el
aletleri ile segment remobilize edilir. İstenen pozisyona ulaşıldıktan sonra
dikdörtgen ark telli stabilizasyon için yerleştirilir (5).
Distraksiyon osteogenezisi kemik grefti olmaksızın yeni kemik için bir
tekniktir. Çeşitli makalelerde bu yöntem kullanılarak birçok fasial deformitenin
düzeltildiği rapor edilmiştir (52). Bu teknikte, yumuşak ve sert dokular
distraksiyon süreci periyodu boyunca kademeli olarak gerginleştirilir ve
uzatılır ve eş zamanlı yumuşak doku gerginliği bu metodun avantajlarından
biridir . İyi protetik restorasyonlar yapabilmek için alveol kemik ogmentasyonu
için bu yöntem kullanılmaktadır (53).
Distraksiyonun avantajları kemik kaybı olmaması ve palatinal mukoza
üzerinde kan desteğinin korunmasıdır. Bu yöntem fazladan cerrahi özen ve
cerrahi sonrası dikkatli oral hijyen gerektirir. Cerrahın distraktörleri dikkatli bir
şekilde yerleştirmesi gerekir. Çünkü mevcut intraoral distraktörler lineer
uzama için tasarlanmışlardır ve onların yönü yeni kemik formasyonunu büyük
oranda etkiler. Eğer distraktör alveol kemiğinin labial yüzüne yerleştirilirse
23
palatinal
mukozanın
rezistansı
distraksiyon
aksının
lingual
yönde
deviasyonuna neden olur (54).
Bazı araştırıcılar mevcut tek diş dento-osseoz osteotomisi ve alveoler
distraksiyon için sıradan ortodontik multibraketleri kullanmaktadır. Bu teknikte
geniş, pahalı distraktörler kullanılmamaktadır. Maliyet, oral hijyen ve hasta
konforu gibi avantajları olsa da alveoler kemik segmentinin hareket oranı
kemik iyileşmesiyle yavaşlar ve segmentin yinelenen remobilizasyonu lokal
anestezi gerektirir (5).
Distraksiyon
prosedüründe
dento-osseoz
segment
kemik
rezorpsiyonuna gerek olmadan bir yere hareket edebilir ve hareketin yönü
kemik obstruksiyonunun yokluğuyla sınırlıdır (5).
Tek diş dento-osseoz osteotomisi ve alveoler distraksiyon yönteminin
bir avantajı da tedavi edilen dişlerin iyi bir gingival marjininin olmasıdır.
Mevcut vakalarda dişeti marjininin vertikal seviyesi iyidir, tedavi sonrası kök
açıkta kalmaz ve komşu dişlerle uyum içindedir (5).
6.4.MİNYATÜR DİŞ DİSTRAKTÖRLERİ
Bir başka tedavi şekli de minyatür diş distraktörleri (MTD) kullanımıdır.
Bu metotta, distraksiyon prosedürü sırasında malpoze dişin karşı koymasına
bağlı braket başarısızlığı olmaması için malpozisyonlu kesici dişlere braketli
bantlar uygulanır. Tedavide ilk adım, ankiloze keser diş hariç bir hizalama
yapmak ve öngörülen osteotomi bölgesinde yeterli interradiküler mesafeyi
sağlamaktır. Hizalamadan sonra rijit bir 0,017-0,025 inch paslanmaz çelik ark
teli yerleştirilir. Bu ark teli infrapozisyondaki kesici diş bölgesinde distraksiyon
24
mesafesi kadar aşağı iner. Distraksiyondan önce konvansiyonel osteotomi
prosedürleri uygulanır (55).
6.4.1CERRAHİ PROSEDÜR
Mukoperiostal flep kaldırılır ve malpoze dişin etrafındaki alveol kemiği
açığa çıkarılır. Mezyal ve distalden vertikal osteotomiler yapılır. Mezyalden ve
distalden birbirine paralel vertikal osteotomiler yapabilmek için resiprokal
mikro testerelerden yararlanılabilir. İki vertikal kesiden sonra kök apeksinin 2
mm üstünden horizontal bir kesi yapılır. Bu cerrahi uygulamalar sırasında
palatal mukozaya zarar verilmemeye özen gösterilmelidir. Alveoler segment
bir osteotom vasıtasıyla mobilize hale getirilir. Mobilize segment repoze
edilmeden mukoperiostal flep yerine yerleştirilerek sütüre edilir (55).
6.4.2.DİSTRAKTÖR VE DİSTRAKSİYON PROSEDÜRÜ
Distraksiyon aleti temel olarak 3 parçadan oluşur.
•
Dişli transport baş kısım
•
Vidalı sap kısmı
•
Rehber tüp kısmı (Şekil 9)
Şekil 9: Minyatür diş distraktörü
25
Dişli sap kısmı, 15 mm uzunluğunda, 1,5 mm çapındadır ve bir turda
0,25 mm distraksiyon gösterir. Dişe yerleştirilen kısım özel olarak dizayn
edilmiştir ve santral kesici dişlerin braketleriyle uyumlu olduğu gibi
ligatürlenmeye de olanak tanır. Rehber tüp kısmı da 0,017-0,025 inchlik ark
teli ile uyumludur. Dişe yapıştırılan kısım ile rehber tüp aynı hizada ve
birbirlerine paralel olmak zorundadır. Son olarak da dişli sap kısmı, diş
üzerindeki parça ile rehber tübün içerisinden geçirilir. Minyatür diş
distraktörlerinde, mobil diş kemik segmentini hareket ettirebilmek için ankraj
olarak ark telinden faydalanılır (55).
Distraksiyon prosedürüne 7 günlük latent periottan sonra başlanır.
İnfra pozisyondaki diş komşu dişlerle aynı hizaya getirildiğinde distraksiyon
durdurulur ve distraksiyon apereyi çıkartılır. Bant tarzındaki kesici braketleri
yerine bond tipi braketler yerleştirilir. Ardından stabilizasyon için ideal ark
telleri uygulanır Şekil 10 (55).
Şekil 10: (a) distraksiyondan önceki intraoral görünüm. (b) latent periyottan sonra
minyatür diş distraktörü. (c)osteotomiden sonra yerleştirilmiş minyatür diş
distraktörü. (d) distraksiyonun sonlandırılması (lateral yönden) (e) distraksiyonun
sonlandırılması (frontal yönden) (f) minyatür diş distraktörü çıkarıldıktan sonra
intraoral görüntü
26
7.SONUÇ
Ankiloze daimi dişler dişhekimliğindeki en önemli sorunlardan biridir ve
kabul edilebilir estetik ve fonksiyonel sonuçlar ortodonti ve cerrahiyi
kapsayan özel tedavi yaklaşımı gerektirir.
Bir infra pozisyondaki kesici, ortodontik malokluyonun parçası olabilir
ve ankiloz olasılığı bu vakalarda göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer diş
ortodontik kuvvet uygulamaları süresince hareket etmiyorsa ankiloz tanısı
onaylanır. Bu zamana kadar ankiloze dişler için birçok farklı tedavi planı
gerçekleştirilmiştir. Bu vakalarda cerrahi lüksasyon uygulanabilir fakat bu
tedavi modeli reankilozla sonuçlanabilir ve kuvvet uygulaması süresince
komşu diş gömülebilir. Diş çekilebilir ve bu boşluğa reimplante edileblir. Fakat
bu durum çoğunlukla eksternal kök rezorpsiyonu ile sonuçlanır.
Diğer bir tedavi alternatifi ankiloze dişin çekimi ve protez ve
implantlarla restorasyonudur. Eğer ankiloze diş çekilir ve boşluk protezle
restore edilirse sonuçlar estetik açıdan beklenildiği gibi olmayabilir. Diğer
taraftan implantlar kullanılabilir. Fakat yetersiz kemik ve yumuşak doku
seviyeleri yüzünden sonuçlar estetik açıdan tatmin edici olmaz. Bu sorunu
önlemek için kenar ogumentasyonu, onley kemik greftleri gibi ek cerrahi
uygulamalar gerekebilir.
Diğer tedavi alternatifi ankiloze dişin interdental osteotomilerle çevre
kemikle birlikte mobilize edilmesi diş-kemik segmentinin istenilen pozisyona
repoze edilmesi ve bunu takiben ark telleri ve akrilik splintlerle fiksasyonudur.
Segmentin
total
mobilizasyonu
ve
27
palatal
mukozanın
separasyonu,
segmentin kan desteği için risk oluşturabilir. Dahası gingival dokuların
proliferasyonu kemik-diş segmentinin hareketini takip etmeyebilir. Gingival
rezeksiyonla ve dişeti sınır seviyesinde farklılıklarla sonuçlanabilir.
Distraksiyon osteogenezisi, kemik prosesiyle eş zamanlı olarak
yumuşak dokuların rejenerasyonu ve reperasyonunu sağlar, bu sebepten
ankiloze dişlerin okluzal düzleme getirilmesinde umut verici bir yöntem
olmuştur.
Diğer
tedavi
alternatifleriyle
kıyaslandığında
distraksiyon
osteogenezisinin en önemli avantajı, komşu dişlere göre dişlerin klinik kron,
kesici kenar ve dişeti sınırı hemen hemen kendi pozisyonlarına taşınır.
Distraksiyon osteogenezisi ile ankiloze dişlerin yönetimi ortodontik-borne
distraktörlerle, kemik destekli vida distraktörlerle ya da ark tellerle seviyeleme
ile gerçekleştirilir.
28
ÖZET
Ankiloz, dişhekimliğindeki çeşitli problemlerden biridir ve tatmin edici
sonuçlar alınabilmesi için özel tedavi yaklaşımları gerektirir.
Ankiloze
dişin
tedavi
yöntemleri:
Çekim
ve
protetik
bir
diş
yerleştirilmesi, cerrahi lüksasyan, kortikomi ya da blok osteotomiyi içerir.
Diğer bir güncel tedavi yöntemi ise distraksiyon osteogenezisidir ve ankiloze
dişleri oklüzal düzleme getirmede yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.
Ankiloze dişlerin tedavisinde, ankiloze dişin arkta hizalanması kadar
gingival marjin estetiğinin sağlanması da çok önemlidir. Distraksiyon
osteogenezisi, alveol kemikle birlikte eş zamanlı olarak yumuşak dokunun da
genişlemesini sağlar.
Diğer
tedavi
yöntemleriyle
kıyaslandığında
distraksiyon
osteogenezisinin en önemli avantajı, komşu dişlere göre dişlerin klinik kron,
kesici kenar ve dişeti sınırının uyum göstermesidir.
29
KAYNAKLAR
1. Proffit WR. Contemporary Orthodontics: The Biologic Basic of
orthodontic therapy. The C. V. Mosby Company. 1986,2,1,S:228245.
2. Roberts WE.Bone Physiology of Tooth Movement, Ankylosis, and
Osseointegration.
Seminars
in
Orthodontics,
Vol
6
No:3
(September), 2000,6,3,S:173-182.
3. Sürücü R. Ege Üniv. Dişhek. Fak. Ortodonti Ders Notları 20022003.
4. Brearley LJ, McKibben DH Jr. Ankylosis of primary molar teeth.
Prevelance and characteristics. J Dent Child 1973,40,54-63.
5. Ohkubo K, Susami T, Mori Y, et al. Treatment of ankylosed
maxillary central incisors by single-tooth dento-osseus osteotomy
and alveoler bone distraction. Oral Surg Oral Med Oral pathol Oral
Radiol endod 2011,111,561-567.
6. Roberts WE. Bone physiology, metabolism, and biomechanics in
orthodontic practice. In: Graber TM, Vanarsdall RL, Jr (eds):
Orthodontics (Current Principles and Techniques). St Luis,
MO:Mosby-Year Book, Inc, 1994,2,2,S:193-234.
7. Roberts WE, Arbuckle GR, Analoui M. Rate of mesial translation of
mandibuler molars utilizing implant-anchored mechanics. Angle
Orthod 1996,66,331-337.
8. Moxham BJ, Berkovitz BKB. The periodontal ligament and
physiological tooth movements. In: Berkovitz BJB, Moxham BJ,
Newman HN (eds): The periodontal ligament in health and
30
disease, 2nd ed. London, England:Mosby Wolfe, 1995,2,1,S:183214.
9. Roberts WE. Bone tissue interface. J Dent Educ 1988,52,804-809.
10. Roberts WE, Helm FR, Marshall KJ et al. Rigit endoosseous
implants for othodontic and orthopedic anchorage. Angle Orthod
1989,59,247-256.
11. Biderman W. The incidence and ethiology of tooth ankylosis. Am J
orthod 1956,42,21-27.
12. Kurol J, Magnusson BC. Infraocclusion of primary molars: A
histologic study. Scand j Dent Res 1984,92,564-576.
13. Via WF. Submerged decidious molars. Familial tendencies. J Am
Dent Assoc 1964,69,128-139.
14. Kracke RR. Delayed tooth eruption versus impaction. J Dent Child
1975,42,371-379
15. Medeiros PJ, Bezera AR. Treatment of an ankylosed central
incisor by single-tooth dento-osseus osteotomy. Am J orthod
Dentofacial orthop 1997,112,496-501.
16. Andreasen JO. A time-related study of periodontal healing and root
resorbtion activity after replantantion of mature permanent incisors
in monkeys. Swed Dent J 1980,4,101-110.
17. Kole H. Surgical operations on the alveoler ridge to correct
occlusal abnormalities. Oral Surg 1959,12,515-524.
18. Rubin PL, Weissman EJ, Bisk F. Experimental tooth ankylosis in
the monkey. Angle orthod 1984,54,67-72.
31
19. Yılmaz RS, Darling AI, Levers BG. Experimental tooth ankylosis
and horizontal tooth movement in the pig. Archs oral biol
1981,26,41-47.
20. Andreasen
JO.
Periodontal
healing
after
replantation
and
aoutotransplantation of incisors in monkeys. Int J Oral Surg
1981,10,54-61.
21. Thornton M, Zimmermann ER. Ankylosis of primary teeth. J Dent
Child 1965,31,120-126.
22. Mueller CT, Gellin ME, Kaplan AL, Bohannan HM. Prevelance of
ankylosis of primary molars in different regions of the United
States. ASDC J Dent Child 1983,50,213-218.
23. Albers DD. Ankylosis of teeth in the developing dentition. Quintess
Int 1986,17,303-308.
24. Krakowiak
JF.
Ankylosed
primary
molars.
J
Dent
Child
1978,45,288-292.
25. Messer LB, Cline JT. Ankylosed primary molars:treatment
recommendations from an 8 year long study. Pediatr dent
1980,2,37-47.
26. Kula K, Tatum BM, Owen D, Smith RJ, Rule J. An occlusal and
cephalametric study of children with ankylosis of primary molars. J
Pedod 1984,8,146-159.
27. Brown D. Some further observations on submerging molars. Br J
Orthod 1981,8,99-107.
32
28. Pedersen EK, Hallet BK. Case Report. Treatment of multiple tooth
ankylosis with removable prosthesis. Pediatr Dent 1994,16,136148.
29. Kurol J, Olson L. Ankylosis of primary molars, future periodontal
threat to the first permanet molars. Eur J Orthod 1991,13,404-409.
30. Schour I, Massler M. The development of the human dentition. J
Am Dent Assoc 1941,28,1153-1160.
31. Cunha RF, Boer FA, Torriani DD, Frossard WT. Natal and neonatal
teeth:review of the literature. Pediatr Dent 2001,23,158-162.
32. Krogman WM. Biological timing and the dento-facial complex. J
Dent Child 1968,35,328-341.
33. Pulse CL, Moses MS, Greenman D, Rosenberg SN, Zegarelli DJ.
Cherubism:Case reports and literature review. Dent Today
2001,20,100-103.
34. Raghoebar GM, Boering G, Vissink A, Stegenga B. Eruption
disturbances of permanet molars:a review. J oral pathol Med
1991,20,159-166.
35. Andersson L, Blomlof L, Lindskog S, Feigling B, Hammarstom L.
Tooth
ankylosis.
Clinical,
radiographic
and
histological
assesments. İnt J Oral Surg 1981,10,54-61.
36. Elefteriadis JN, Athanasiou AE. Evaluation of impacted canines by
means of computerized tomography. İnt J Adult Orthod Surg
1996,11,257-264.
37. Biederman W. Etiology and treatment of tooth ankylosis. Am J
Orthod 1962,49,670-684.
33
38. Proffit W, Fields H,. Contemporary orthodontics. 3rd edition, St.
Louis:Mosby İnc., 2000,5,3,S:259-285.
39. Konstat M, White G. Ankylosed teeth. A review of the literature. J
Mass Dent Society 1975,24,74-78.
40. Lamb KA, Reed MW. Measurement of space loss resulting from
tooth ankylosis. J Dent Child 1968,35,483-489.
41. Spyropoulos MN. Occlusal disturbances during the mixed dentition
period. İn:Spyropulos MN, ed. Basic Principlers in Orthodontics.
Volume 2. Beta Medical Arts, 2000,2,4,S:269-273.
42. Pilo R, Littner MM, Marshak B, Aviv I. Case reports. Severe
infraocclusion ankylosis, report of three cases. J Dent Child
1989,56,144-156.
43. Frank
AC.
Treatment
options
for
impacted
teeth.
JADA
2000,131,623-631.
44. McNamara TG, O’Shea D, McNamara CM, Foley TF. Case report.
The management of traumatic ankylosis during orthodontics. J Clin
Pediatr Dent 1980,2,37-47.
45. Isaacson RJ, Strauss RA, Bridges-Poquis A, Pelusa AR, Lindauer
SJ. Moving an ankylosed central incisor using orthodontics,
surgery and distraction osteogenesis. Angle Orthod. 2001,71,411418.
46. Achi-beani B, Skaf Z. Secondary retention of primary molars.
Diagnosis and treatment. Dental News 2001,11,25-36.
47. Skolnick IM. Ankylosis of maxillary permanent first molar. Am J
Orthod 1962,49,670-684.
34
48. Geiger AM, Bronsky MJ. Orthodontic management of ankylosed
teeth. A clinichal report of three cases. Am J Orthod Dentafacial
Orthop 1994,106,543-548.
49. Phelan MK, Moss RB, Powel RS, Womble BA. Orthodontic
management of ankylosed teeth. J Clin Orthod 1990,6,375-388.
50. Pithon MM, Bernardes LAA. Treatment of ankylosis of the
mandibuler first molar with orthodontic traction immediately after
surgical luxation. Am J Orthod Dentafacial Orthop 2011,140,396403.
51. Epker BN, Paulus PJ. Surgical-orthodontic correction of adult
malocclusion:single-tooth
dento-osseous
osteotomies.
Am
J
Orthod 1978,74,551-563.
52. MacCarty JG, Schreiber J, Karp N, Thorne CH, Grayson BH.
Lengthening the human mandible by gradual distraction. Plast
Reconstr Surg 1992,89,1-8.
53. Simion M. Horizontal and vertical bone volume augmentation of
implant sites usin guided bone regeneration (GBR). In: Lang NP,
Karring T, Lindhe J, editors. Proceedings of the third European
Workshop on Periodontology; Jan. 30-Feb. 3, 1999; Thurgau,
Switzerland. Berlin: Quintessence; 1999,3,3,S:500-519.
54. Krafft T. Osteogenic results of distracting the alveoelr crest of the
maxilla. Z Zahnarztl Implantol 2001,17,36-41.
55. Alcan T. A miniature tooth-borne distractor fort he alignment of
ankylosed teeth. Angle orthod 2006,76,77-83.
35
ÖZGEÇMİŞ
1980 yılında Mersin’de doğdum. İlköğretimi Mehmet Fatih Deveci
İlköğretim Okulunda, liseyi Mersin Fen Lisesi’nde tamamladım. 1998 yılında
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’ni kazandım.
36
Download