Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ

advertisement
Kısa Biyografisiyle
Nejat Göyünç*1
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
35
Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ
Yıldız Teknik Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü
“...Gençliği her türlü yabancı fikir ve akımlardan korumak, hür
fikir ve irfan sahibi yapmanın belirli şartları vardır. Onları her
şeyden önce düşünmeye, duyduklarını ve okuduklarını test ettikten sonra kabul veya redde alıştırmak lazımdır... Başkalarının
fikirlerine karşı hoşgörülü olmayan insanlar daha çok az okuyan, az bilenler arasından çıkar. Çünkü dünyaları ve düşünceleri
dar, sabırları azdır ...”
Nejat Göyünç
Bu çalışmada, eserleriyle Türk tarihçiliğinde önemli bir yeri
olan, yaşamı boyunca onlarca talebe yetiştirerek hocaların hocası
unvanını ziyadesiyle hak eden; çalışma azmi, enerjisi ve disipliniyle çevresine rehberlikte bulunan, taraflı tarafsız herkesin İstanbul veya Osmanlı beyefendisi olarak adlandırdığı merhum Prof.
Dr. Nejat Göyünç’ün kısa biyografisi ele alınacaktır.
Ailesi
Prof. Dr. Hasan Nejat Göyünç 18 Kasım 1925 tarihinde Beşiktaş Serencebey Yokuşu’ndaki bir evde doğdu. Ailenin ikinci çocuğuydu. Bir ablası vardı. Annesi Cemile Hanım, babası Ali Rıza
Numan Bey’di. Baba tarafından dedesi Hasan Efendi ise Nevşehir
Ürgüp doğumlu bir müderristir. Babası Avanos’taki annesini ziyarete gitmiş olduğundan nüfus kaydına doğum tarihi 4 Aralık 1925
(1341) yazılmıştır. Ali Rıza Bey, Cemile Hanım’la 1922 yılında evlenmişti. Kendisi ailesinin geçimini temin etmek için gemilerde
çarkçıbaşılık yapıyordu. Bununla birlikte uzun deniz seferlerinin
yeni evli çifte zor gelmesi nedeniyle, Ali Rıza Bey söz konusu
işinden ayrılarak İstanbul Heybeliada Sanatoryumu’nda Röntgen
Dairesi’ne makinist olarak girmiştir. Ali Rıza Bey, Mayıs 1927’de
burada meydana gelen elim bir yangında yanmış, 4 gün hastanede yattıktan sonra kurtarılamayarak vefat etmiştir. Bu talihsiz
*
Söz konusu çalışma, 1-5 Kasım 2007 tarihleri arasında düzenlenen V. Uluslararası Üsküdar
Sempozyumu’nda sunulan tebliğin tekrar gözden geçirilerek genişletilmiş halidir.
Nejat Göyünç’ün
Annesi ve Babası
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
36
kazadan sonra küçük Nejat yetim kalmış ve babasız büyümüştür.
Hoca’nın annesi Cemile Hanım, İstanbul doğumlu olmakla beraber aslen Erzurum, İspir, Yukarı Özbağ köylüdür (eski adıyla
Kan). Cemile Hanım’ın ailesi ise İstanbul, Kadıköy Feneryolu’nda
ikamet etmekteydi.
Tahsil Hayatı
Nejat Göyünç’ün eğitim hayatı sürekli seyahatlerle geçmiştir.
Bu hususiyeti dolayısıyla hoca, meşhur Osmanlı seyyahı Evliya
Çelebi’den el almış denilebilir. Küçük Nejat, ilkokul birinci sınıfı 1932-1933 yıllarında Kadıköy Moda İlkokulu’nda okuduktan
sonra, ailesi Erzurum’a taşınınca tahsil hayatına burada devam
etti. 1937 yılında Erzurum Gazi İlkokulu’ndan mezun oldu.2 İlk
mektep bitince Erzincan Askeri Ortaokulu’nun imtihanlarına
başvurdu. Ancak sağlık muayenesi sırasında gözünden kusurlu
bulundu ve çok istemesine rağmen askeri okula kayıt yaptıramadı.3 Bunun üzerine Erzurum Lisesi’nin orta kısmına yazıldı. İki ay
sonra parasız yatılı imtihanını kazanarak Kars’a gitti. Kars’ta bir yıl
okula devam ettikten sonra, ikinci sınıftayken parasız yatılı olarak
Haydarpaşa Lisesi’ne4 nakledildi ve 1943 yılında okulun Edebiyat
Şubesi’nden mezun oldu. 1943-1944 yılları arasında parasız yatılı
olarak Ankara’da Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’nda okudu. Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’na devam etmek için sene sonunda karne not ortalamasının 56 olması gerekmekteydi. Hoca’nın ortalaması 55’de kaldığı için başarısız sayıldı. Genç Nejat, bunun üzerine ailesinden habersiz olarak Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’ndan
ayrılıp İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü’ne kaydını yaptırarak, 1948 yılında buradan mezun oldu. Akabinde askere gidip Ankara Yedek Subay Okulu’nda
eğitim gördü ve Gelibolu’da piyade yedek subay olarak askerliğini tamamlayıp 31 Ekim 1949’da terhis olarak sivil hayata tekrar
döndü.
2
3
4
Bu okul, Milli Mücadele tarihimizde önemli bir yeri olan Erzurum Kongresi’nin toplandığı
tarihi binadır.
Hoca, askeri okula kayıt yaptıramamış olmasını daha sonra hayırla yâd edecektir. Zira,
1939 Erzincan Depremi’nde pek çok yerleşim yerinin ve binanın yerle bir olması gibi askeri
okul da yıkılmış ve öğrencilerinin çoğu enkaz altında kalarak ölmüştür. Hoca bu durumu,
“eğer gözümden kusurlu bulunmayıp, bu okula yazılmış olsaydım ben de ölmüş olacak ve
şu anda aranızda olamayacaktım” diye anlatırdı.
Günümüzde Haydarpaşa Numune Hastanesi karşısında bulunan şimdiki Marmara
Üniversitesi’nin Hukuk ve Eczacılık Fakülteleri’nin bulunduğu tarihi bina.
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
37
Nejat Göyünç ve Tayyip Gökbilgin
Evliliği ve Ailesi
Nejat Göyünç, 16 Ağustos 1954 yılında Servet Ayten (Ekler) hanımefendi ile evlendi. Evliliklerinden biri erkek, biri de
kız olmak üzere iki çocukları oldu. Oğulları Armağan Ekrem, 30
Temmuz 1955’te, kızları Ayşe Nihal (Güreş) ise 18 Ekim 1956’da
doğdu. Hoca, eşi Ayten Hanım’a her zaman büyük sevgi ve saygı duyar, onu şöyle anlatırdı: “Kendisi mükemmel bir ev kadınıdır.
Elinden dikiş, nakış, yemek ve temizlik gibi bütün ev işleri geldiği
gibi; evdeki tamiratları da kendisi yapardı. Ben de bütün vaktimi çalışmaya hasredebilirdim. Çok şükür, bu da Allah’ın bir lütfudur.”
Meslek Hayatı
Askerlik sonrasında İstanbul’a geri dönen genç Nejat, hocası
Prof. Dr. Cavit Baysun aracılığıyla Başbakanlık Arşivi’ne telhisçi5
olarak girmiş ve yaklaşık olarak iki yıl (22 ay) bu görevde bulunmuştur. Bilahare, parasız yatılı okuması sebebiyle 12 yıllık mecburi hizmetini yerine getirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca
1951 yılında Mardin Lisesi’ne tayin olunmuştur. Mardin Lisesi’nde
1951-1952 eğitim yılında stajyer öğretmen, 1952-1953’te müdür
yardımcısı ve 1953-1954 arasında ise başmuavin olarak görev
yapmıştır. Buradaki görevi esnasında, Mardin’i, Mardinlileri yakından tanıması ve sevmesi, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı başlıklı
doçentlik tezini hazırlamasına vesile olmuştu. Bu yıllarda, Nejat
Hoca, ABD’deki ortaöğrenim kurumlarında inceleme yapmak
5
Telhis hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Pál Fodor, “Telhis”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C. 40, İstanbul 2011, s. 402-404.
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
38
üzere Ford Foundation6 tarafından sağlanan bir bursu kazandı.
Türk-Amerikan Derneği tarafından verilen İngilizce derslerini bitirdikten sonra, 15 kişilik bir grupla birlikte Ocak 1955’te dokuz
aylığına ABD’ye gitti.7 Eylül 1955’te yurda dönünce Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’ne tayin oldu ve burada 1957 yılına kadar
tarih öğretmenliği ve idarecilik yaptı.
1957 yılı hocanın kariyerinde önemli bir değişimin başlangıcı
oldu ve tarih dersi öğretmenliğinden ayrıldı. Hoca, Milli Eğitim
Bakanlığı’nın yurtdışında doktora yapmak üzere 1416 sayılı Kanun gereği açmış olduğu imtihanı başarı ile kazanarak Almanya’ya
gitti. Goethe Enstitüsü’ndeki dört aylık Almanca kurslarından
sonra Götthingen Üniversitesi’nde tanınmış müsteşrik Prof. Dr.
Walther Hinz’in8 nezaretinde doktora çalışmalarına başladı. Burada, muhtemelen hocasının tavsiyesi üzerine biraz farklı bir alanda, İmad es-Sahavi’nin 1340 tarihli Camiü’l-hesab adlı resmi bir
muhasebe kitabı üzerinde çalıştı.9 28 Şubat 1962’de doktorasını
tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndü.
Akademik Hayatı
Merhum Nejat Göyünç, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü
bünyesinde Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin tarafından yeni kurulmuş
olan Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü’ne asistan doktor olarak 31 Ağustos 1962 yılında alındı. Hoca burada, 1
Aralık 1966’da XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı10 konulu tezi ile eylemsiz doçent, Mayıs 1967’de ise eylemli (kadrolu) doçent oldu.
Söz konusu çalışma esas itibariyle tahrir defterleri ve diğer arşiv
malzemesine dayanmakla birlikte, vakayinameler, seyahatnameler gibi eserlerden faydalanılarak hazırlanmış, XVI. Yüzyıl Tahrir
Defteri ağırlıklı şehir incelemelerinin ilklerinden olarak daha sonrakilere model teşkil etmiştir.
Nejat Hoca, Aralık 1971 tarihinde kendi isteği ile Hacettepe
Üniversitesi Tarih Bölümü’ne geçmeye karar vermiş, böylece hocası ve çok sevdiği İstanbul’dan ayrılmıştır. Hoca, değer verdiği ve
yurtdışına gitmelerine destek olduğu Zeki Arıkan ve Ahmet Yaşar
6
7
8
9
10
http://www.fordfoundation.org/
Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2005, s. 15.
Prof. Walter Hinz hakkında bilgi için bkz. Nejat Göyünç, “Walther Hinz (1906-1992)’in
Ardından”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, XIII, İstanbul 1993, s. IX-XII.
Das sogenante Gâme’o’l-Hesâb des ‘Emâd es-Serâvi. Ein Leitfaden des staatlichen
Rechnungswesens von ca. 1340.
Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul 1969; ikinci baskı, TTK Yayınları, Ankara 1991.
Ocak başta olmak üzere yetenekli bazı gençlere üniversite yolunu açmak için bu yolu seçmiştir. Hacettepe Üniversitesi’nde, Mart
1973’te profesör olmuş ve burada İnkılâp Tarihi derslerine girmeye başlamıştır. İstanbul Üniversitesi Sonçağ Tarihi Kürsüsü’nden
Prof. Dr. Cevat Eren’in vefatı ve Prof. Dr. Cemal Tükin’in emekli
olması üzerine Nejat Hoca’ya bu kürsüye gelmesi teklif edilmiş ve
hoca bu teklifi kabul ederek Mart 1977 yılında yeniden çok sevdiği İstanbul’a geri dönmüştür.
Bu sırada, müdürlük görevini yapması esnasında kendisine
fazladan hiçbir ücret ödenmemesi ve Edebiyat Fakültesi’ndeki
derslerine devam etmesine müsaade edilmesi şartıyla zamanın
Devlet Bakanı Dr. Lütfi Doğan’ın teklifini kıramayarak 1979-1980
yılları arasında bir yıl süre ile Başbakanlık Arşivi Genel Müdürü olarak görev yapmıştır. Görevi boyunca, özellikle taşradan
gelen araştırmacılara kolaylık olsun diye cumartesi gününü de
çalışanlara açmış, araştırma salonunda çay ve kahve içimine son
vermiştir. Ayrıca köklü ve sistemli bir dergi çıkartma fikrine de
bu dönemde karar veren Hoca, halen yayın hayatına devam eden
Osmanlı Araştırmaları Dergisi’ni de bu dönemde çıkarmaya başlamıştır. 1980-1982 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi’ne yarı zamanlı derse giden Prof. Göyünç, bilahare zamanın Rektörü Prof. Dr.
Ergün Toğrol tarafından üniversite bünyesindeki Atatürk İlkeleri
ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’ne müdür olarak atanmıştır. Bununla
birlikte, Ekim 1983’te Hoca’nın Enstitü’deki görevlerine son verilmiş ve Hoca, üniversitenin Tarih Bölümü’ne nakledilmiştir. Bu
tarihten, Haziran 1985’e kadar Hoca’nın akademik kariyerinde sıkıntılı bir süreç başlayacaktır.
YÖK Kanununun 7L maddesi11 gereğince Ekim 1983’te Boğaziçi Üniversitesi’nden Malatya İnönü Üniversitesi’ne gönderilen Nejat Hoca, orada da oldukça sıkıntılı günler yaşamıştır.12
11
12
Bu maddeye göre, üniversite öğretim üyelerinden, YÖK Kanunu’nda öngörülen görevleri
yerine getirmekte yetersizliği görülenler ile bu kanunda belirlenen yükseköğretimin amaç,
ana ilkeleri ve öngördüğü düzene aykırı harekette bulunanların rektörün önerisi üzerine
veya doğrudan, normal usülüne göre, yükseköğretim kurumları ile ilişiklerini kesmek veya
denenmek üzere başka bir yükseköğretim kurumuna atamak YÖK’ün görevleri arasında
sayılmıştır. Yukarıdaki yasa metnini günlük dille söyleyecek olursak, bu maddeyle YÖK’e,
“yükseköğretimin amaç ve ana ilkelerine ve öngördüğü düzene aykırı harekette bulunmak”
gibi son derece muğlak ve son derece sübjektif bir suçlamayla istediği öğretim üyesini
üniversiteden atma ya da sürgün etme yetkisi verilmiştir. Bkz. http://www.memurlar.net/
haber/20431/
Göyünç, Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yaparken karşılaştığı söz konusu sürgün
hadisesinin, ülkede tanınmış üst düzey bir tıpçı bürokrat tarafından kendisine teklif edilen
ve üzerine her zaman spekülasyonlar olan bir derneğe üye olmayı reddetmesinden sonra
meydana geldiğini söylerdi. Hoca, Boğaziçi Üniversitesi’nden İnönü Üniversitesi’ne sol,
oradan da Selçuk Üniversitesi’ne sağ görüşlü olduğu iddiası ile gönderilmişti. Sohbetleri
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
39
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
40
Nejat Göyünç ve Halil İnalçık
1983-1984 eğitim-öğretim yılında kendisine ders verilmemiş,
1984-1985 eğitim yılında ise kendisine sadece Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersleri verilmiştir. Buradayken söz konusu
madde kendisine tekrar uygulanarak Haziran 1985’te Konya Selçuk Üniversitesi’ne nakledilmiştir. Hoca, bilahare burada bölüm
başkanı olmuştur. Göyünç, 1992 yılında emekli oluncaya kadar
Selçuk Üniversitesi’nde görev yapmıştır.13 Hoca, kendisine kucak açan ve burada çalışma imkânı veren dönemin Rektörü Prof.
Dr. Halil Cin’i hep iyilikle ve hayırla anmıştır. Göyünç, Selçuk
Üniversitesi’nde görev yaparken, 1986-1987 eğitim-öğretim
yılı güz döneminde Münih (Ludwig-Maximilians-Universtität
München),14 yaz döneminde ise Bamberg (Otto-Friedrich-Universität Bamberg)15 üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak
çalışmıştır.
Bunların yanında Hoca, 1972 yılında doktora hocası Prof.
Hinz’in teklifi üzerine Alman Doğu Bilimleri Cemiyeti’ne16 üye olmuştur. 29 Eylül 1995 tarihi hoca için önemli bir gün olacaktır.
Söz konusu cemiyetin kuruluşunun 150. yıldönümünün de kutlandığı Leipzig’deki Alman Doğu Bilimleri Günü17 adını taşıyan
uluslararası toplantının son gününde, Prof. Göyünç bu kuruluşun
fahri üyeliğine seçilmiş; kendisine bu münasebetle berat verilmesinin ardından kürsüde Prof. Dr. Klaus Kreiser ve Dr. Christoph
13
14
15
16
17
esnasında yaşadığı bu komik durumu gülümseyerek anlatırdı.
http://www.os-ar.com/modules.php?name=Encyclopedia&op=content&tid=233
www.uni-muenchen.de
www.uni-bamberg.de
Deutsche Morgenlandische Gesellschaft.
Deutscher Oriantalistentag.
K. Neumann tarafından hazırlanan ve Avrupa’nın muhtelif üniversitelerine mensup on beş tanınmış bilim adamının makalelerini ihtiva eden bir hatıra kitabı sunulmuştur.18
Prof. Göyünç, 1970 yılında Türk Tarih Kurumu’na muhabir,
1981’de ise asli üye olmuştur. Daha sonraları 1995 yılında yeniden asli üye ve Balkan Araştırmaları Komisyonu başkanı seçilmiştir. Nejat Hoca’nın ilmi faaliyetlerini yürüttüğü bir diğer mekân
ise Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’ni de çıkaran İslam
Araştırmaları Merkezi (İSAM)19 olmuştur. Burada Doç Dr. Ahmet
Kavas20 ile aynı odayı paylaşmıştır. Kütüphanedeki çalışma ortamı kendisini çok memnun ettiğinden 550 adedi bulan kitaplarını
İSAM’a bağışlamıştır.
İstanbul, Boğaziçi, Hacettepe, İnönü ve Selçuk üniversitelerinde
lisans ve lisansüstü dersleri veren Prof. Dr. Nejat Göyünç emek-
li olduktan sonra da hocalığa devam etmiştir. 1996-2000 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisans;
2000 yılından vefatına değin Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
(GYTE), Strateji Ana Bilim Dalı’nda lisansüstü dersleri vermiştir.
1 Temmuz 2001 Pazar günü Üsküdar Sultantepe’deki evinde uykusu esnasında geçirdiği kalp krizi sonrası vefat etmiştir.21
Eserleri
Prof. Nejat Göyünç hayatı boyunca çok sayıda bilimsel faaliyette bulunmuş, velut bir akademisyen ve entelektüeldir. O,
uluslararası bir bilim adamı olduğunu açık bir şekilde gösterircesine sadece Türkçe değil, İngilizce ve Almanca eserler de kaleme almıştır. Hoca, sekiz kitap, yüz altmış dört makale, on altı
ansiklopedi maddesi, kırk sekiz kitap tanıtımı yazmıştır. İlaveten
bir çeviri çalışması da bulunan hoca, yirmi yedi lisans tezi, yirmi
yüksek lisans tezi ve on dört doktora tezi yürütmüştür.
Ayrıca, Prof. Göyünç “hocaların hocası” unvanına sahip olan
nadir bilim adamlarımızdandır. Kendisi, öğrencilerinden pek ço18
19
20
21
Das Osmanische Reich in seinen Archivalien und Chroniken-Arşivleri ve Tarihi
Eserlerinde Osmanlı Devleti.
www.isam.org.tr
Hâlihazırda Prof. Dr. ve Türkiye’nin Çad Büyükelçisi.
Göyünç, 1979 yılında Ankara’da bir doçentlik savunması sırasında ilk kalp krizini geçirmiştir.
Derhal hastaneye kaldırılan hoca tekrar hayata döndürülmüş, akabinde uzun bir dönem
dinlenmiştir. Kendisi ile en son 29 Haziran 2001 tarihinde GYTE’de beraberdik. Hoca ile
odada çay içip sohbet ederken, hoca birdenbire konuşmasını kesmişti. Hocanın yüzünün
rengi değişmiş ve gözleri sabit bir yere doğru odaklanmıştı. Söz konusu hadise birkaç saniye
içerisinde olmuştu. Açıkçası ben de kendisinin bu son halinden biraz çekinmiştim. Ancak
hoca kendine gelince, hiçbir şey söylemeden ve hissettirmeden konuşmamıza devam etti.
Galiba hoca o gün ikinci kalp spazmını benimle birlikte yaşamıştı.
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
41
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
42
ğunun profesör olduğunu görebilmiştir. Bunlara örnek verecek
olursak şu isimleri yazabiliriz: Prof. Dr. Özer Ozankaya (Mardin
Lisesi’nden öğrencisi), Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Prof. Dr. Zeki Arıkan, Prof. Dr. Mehmet İpşirli,
Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, Prof. Dr. Mehmet Saray, Prof. Dr.
Adnan Şişman, Prof. Dr. Faruk Kocacık, Prof. Dr. İhsan Güneş,
Prof. Dr. Ali Birinci ve Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan.
Hocanın bir diğer özelliği de pek çok yabancı bilim adamı ile
yakın arkadaş olmasıdır. Onlarla sürekli iletişim içinde olmuş, beraber bilimsel çalışmalarda bulunmuşlardır. İstanbul’a her gelişlerinde hoca, onları Sultantepe’deki müthiş boğaz manzaralı evinde
misafir etmiştir. Nejat Hoca’nın evinde de misafir ettiği söz konusu akademisyen arkadaşlarından bazıları şunlardır: Heath W.
Lowry,22 Suraiya Faroquie, Evangelia Balta, Klaus Kreiser, Andreas Tietze, Hans Georg Majer, Wolf-Dieter Hütteroth, Christoph
K. Neumann, Machiko Nagata, Prof. Yuzo Nogata.
Hoca Hakkında Görüşler
Nejat Hoca’nın zamansız vefatı, sevenlerini derin üzüntüye
boğmuştu. Ölümü sonrasında hem kendisinin öğrencileri hem
de onu yakından tanıyanlar kendisi hakkındaki düşünce ve duygularını gazete ve dergilerdeki yazılarıyla paylaşmışlardır. Taraflı
tarafsız herkes onun sevecen, yardımsever, hoşgörülü, alanında
kendini iyi yetiştirdiğini ve yaşamıyla bir İstanbul ve Osmanlı beyefendisi olduğunu yazmaktadır.
Günümüz Türkiye tarihçileri arasında tartışmasız çok önemli
bir yeri olan İlber Ortaylı, hocanın vefatı üzerine kaleme aldığı
yazısında onu şu şekilde anlatır: “Prof. Nejat Göyünç, herkesin işine koşan, dindar, tam Üsküdarlı, hoşgörülü; bir yanıyla da Prusya
profesörleri kadar katı ve disiplinli, yufkayürekli ama inatçı, hanımların elini öpen bir Tanzimat Osmanlı’sıydı. ...Hoca’ya başvuranlar
sual eyler; ‘Efendim II. Viyana Muhasarası yıllarında kalelerinin
durumunu neyleyeyim?’; el cevap: Maliyeden müdevver defterlerde
‘Büyük Kaleler Defteri’ne bak... Veya arsızca bir talep; ‘Hocam Makedonya Müfettişlik raporlarına bakıyorum, bunların birlikte mukayesesini yapsak’, önündeki işi bırakır, birlikte okumaya oturur... İster Anadolulu, ister Rumelili ister talebesi ol, ister yedi kat yabancı...
22
Andreas Tietze ile bir
sohbeti sırasında
2002 yılında Washington merkezli ABD’deki en büyük Türk lobilerinden birisi olan
Assembly of Turkish American Associations (ATAA)’da görev yaparken Prof. Lowry
ile tanışma imkânım olmuştu. Sohbetimiz esnasında Lowry, rahmetli Nejat hocayı çok
derinden sevdiğini ve takdir ettiğini ifade etmişti.
İstanbul’da gariplik çeken tarihçi takımı Üsküdar’daki eve davet edilir, eşi Ayten Hanım’ın nefis yemekleriyle bir aile ortamında vakit geçirir. Herkesin meşrebine saygılı, kendi oruç tutar, tutmayana çayını
ikram eder, sigara içmez, mesela sevimli tarihçi Evangelia Balta’nın
üst üste sigara yakmasından hiç rahatsız olmazdı... Son yolculuğuna
gönderen renkli cemaat, bir faninin Türkiye’de de sevilmesi ve faydalı olabilmesi için, mutlaka hizipçilik yapmasının gerekli olmadığını
gösteriyordu.”23
Gazeteci, yazar Beşir Ayvazoğlu ise makalesinde “...1970’lerde
Türk Kültürü dergisinde yayımlanan yazılarından tanıdığım Nejat
Hoca’yı talebesi Prof. Dr. Ali Birinci’den çok dinlemiş ve gıyabında sevmiştim. Sonraki yıllarda birçok toplantıda karşılaştık; fakat
şahsi tanışıklığımız o İSAM’a geldikten sonradır... Son birkaç yıldır
İSAM’da kendisine tahsis edilen odada çalışmalarına devam eden ve
zengin kütüphanesinin hatırı sayılır bir bölümünü bu seçkin kurumun kütüphanesine bağışlayan Prof. Dr. Nejat Göyünç, yurt içinde
ve yurt dışındaki akademik çevrelerde iyi tanınmakla beraber medyada hemen hiç görünmediği için fikri sorulmayan -ve ölümü bile
haber olmayan- mütevazı, mütebahhir bir Osmanlı tarihçisiydi...”
diye yazmaktadır.24
Ünlü popüler tarihçi, gazeteci ve yazar Murat Bardakçı ise
hocayla ilgili şu hususlara değinmektedir: “...İstanbulluydu, 76 yaşındaydı, çok düzgün bir insandı, Türkiye’de ideolojilerin çarpıştığı
senelerde hiçbir akımın esiri olmayıp sadece ilimle uğraşmıştı. Bu
yüzden layık olmadığı muamelelere uğramış ve hayli çekmiş ama
ilimleri kendilerinden menkul olup tantanalı unvanları sadece kâğıt
üzerinde var olan ve ona karşı en akıl almaz işleri edenler bile, neticede hocalığı ve ilmi karşısında baş eğmek zorunda kalmışlardı...
Bugün çoğu isim sahibi birer profesör olan çok sayıda öğrencisine
tarihin belgesiz yazılamayacağını ve işin yolunun arşivden geçtiğini öğreten Nejat Bey’di... Eskiler, ‘âlimin ölümü âlemin ölümüdür’
derler. Prof. Nejat Göyünç’le beraber, tarih ilminin yaratılması artık
imkânsız olan bir âlemi göçüp gitti.”25
Yine gazeteci ve yazar Mehmet Niyazi, “Genellikle Hakk’ın
rahmetine kavuşanların ardından ‘Boşluğu doldurulmaz’ diye yazılır. Ama İSAM Kütüphanesi’nde yapılan merasimle yetiştirdiği öğrencilerinin konuşmalarından anladığım kadarıyla Prof. Dr. Nejat
23
24
25
İlber Ortaylı, “Tarihçi Hocanın Ardından”, Milliyet Pazar, 15 Temmuz 2001.
Beşir Ayvazoğlu, “Âlimin Ölümü”, Zaman, 4 Temmuz 2001.
Murat Bardakçı, “Yerel Tarihçiliğin En Büyük Üstadı Öldü”, Hürriyet, 5 Ağustos 2001.
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
43
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
44
Göyünç, ardında boşluk bırakmadan bu fani âleme veda etti... Bilim
insanları milletlerin yıldızlarıdır. Göyünç Hoca da bizim yıldızlarımızdan biriydi...” diye ifade etmektedir.26
Usta ve kıdemli gazeteci, son dönemlerde yazmış olduğu
tarih kitaplarıyla temayüz eden Taha Akyol ise Milliyet’teki köşesinde hocayla ilgili şunları söylemektedir: “...Kürtlerin tarihi
konusunda araştırmalar yaparken, Prof. Göyünç’ün XVI. Yüzyılda
Mardin Sancağı adlı kitabını okuduğumda, ilmi kudretine hayran
kalmıştım. Sonra Nejat Göyünç imzalı her kitabı, makale ve tebliği
okumaya çalıştım...”27
Hocaların hocası olan Nejat Göyünç’ün talebelerinden Prof.
Dr. Zeki Arıkan ise hocasıyla ilgili olarak, “...Prof. Göyünç’ün karakterini tek bir sözcükle özetleyebiliriz: ‘Ölçü’. Bu sihirli sözcük
onun bütün benliğini sarmış ve yaşamını yönlendiren temel bir öğe
olmuştur. İnsani ilişkilerinde son derece uygar, kibar ve sevecen olan
Prof. Göyünç, bunun ötesinde sert ve kararlı bir kişiliği temsil ediyordu. Bu iki unsur yani ölçü ve kararlılık onu başarıya ulaştıran temel
etmenler olmuştur. Bunlara bir üçüncüyü daha eklemek gerekir. O
da sevgili eşi Ayten Hanım’ın, Prof. Göyünç’e yaşamının her anında
verdiği destektir.” 28
Kendisinin öğrencisi ve aynı zamanda hayatının son dönemlerinde çalıştığı İSAM’ın müdürü olan Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın makalesinde hocasını şöyle anlatmaktadır: “...Çok değerli bir
Osmanlı tarihçisi, mükemmel bir eğitimci olmanın ötesinde merhum
Göyünç hocam kelimenin gerçek anlamıyla bir Osmanlı Efendisiydi... Hemen ilk görüşmemizde bir Osmanlı Efendisi’yle beraber olma
imkânını yakaladığımı fark ettim. Bütün görüşmelerinde sevdiği
öğrencilerine bir talebesiyle değil, akranı meslektaşıyla görüşen bir
insan üslubuyla hitap ediyordu. Konuşmaya genellikle saygılarını
sunarak başlar ve öylece bitirirdi. Odasına kim girerse girsin ayağa
kalkarak karşılayan hocanın bu içten nezaketi zannediyorum öğrencilerini bir anda kendisine bağlıyordu.”29
Ünlü Amerikalı Osmanlı tarihçisi, halen Bahçeşehir Üniversitesinde görevli, bir dönem Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde
de dersler veren Prof. Dr. Heath W. Lowry “Nejat Göyünç: Bir
Kişisel Hatıra” başlıklı makalesinde, Göyünç’le ilgili anılarını ve
yaşadıklarını anlatmaktadır. Hususiyle onun, alçakgönüllülüğü26
27
28
29
Mehmet Niyazi, “Bir Yıldız Kaydı”, Zaman, 9 Temmuz 2001.
Taha Akyol, “Göyünç Hoca’ya Saygı”, Milliyet, 9 Temmuz 2001.
Zeki Arıkan, “Tarihçiliğimizin Acı Bir Kaybı”, Toplumsal Tarih, Eylül 2001, s. 42-45.
M. Akif Aydın, “Prof. Dr. Nejat Göyünç’ün Ardından”, Yeni Şafak, 6 Temmuz 2001.
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
45
2001 Yılında Nejat Göyünç’ün adının verildiği kütüphanenin açılışı
nü ve yardımseverliliğini vurgulamaktadır. Lowry, bu özellikleri
nedeniyle hocayı Andreas Tietze’ye benzetmektedir. Onun kariyerini ve geleceğini etkileyeceğini bilmesine rağmen doğru bildiği
yoldan asla şaşmadığını, hocanın bu özelliğini bilmeyenlerin onu
inatçı veya saf olarak algıladıklarını belirtmektedir. Bununla birlikte, onunla hayatı kesişenler için kendilerine bir model olarak
hocayı tanımalarının şans olduğunu yazmaktadır.30
Nejat Hoca’nın öğrencisi olup, onun gayret ve çabalarıyla
akademisyenler dünyasına giren öğrencisi Prof. Dr. Mehmet İpşirli de hocası için; “...Vefa duygusu kendisinde sarsılmaz bir ilke
halindeydi... Devletine karşı aşırı bir minnet ve vefa duygusu ile bağlıydı. Bunu sözleri ve davranışlarında her vesile ile gösterirdi. Bir
yetim olarak parasız yatılı okuması, devlet bursu ile yurtdışında doktora yapmış olmasında şüphesiz bunun büyük payı vardı.
Milli ve manevi konularda hassastı.31 Ancak bu değerleri hiçbir
zaman bir istismar aracı yapmaz bilakis bu şekilde davrananlara
30
31
Heath W. Lowry, “Nejat Göyünç: A Personal Remembrance”, Osmanlı Araştırmaları
Dergisi, XXII, İstanbul 2003, s. 27-32.
Hoca vefat ettiği tarihe kadar Türkiye’yi rahatsız eden Ermeni sorunu üzerine de çalışmıştır.
Bu bağlamda Dışişleri ve Kültür Bakanlığı ile TBMM tarafından yapılan söz konusu mevzu
ile ilgili faaliyetlerde yaşına bakmaksızın bilfiil bulunmuştur. Örneğin, vefatına bir hafta
kala, hafta başında dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından görevlendirilmiş
olduğu Ermeni tezlerine karşı oluşturulmuş olan komisyon başkanı olarak Ankara’da aylık
olağan toplantıya katılmıştır. Salı günü asli üyesi olduğu Türk Tarih Kurumu yönetim
kurulu toplantısında bulunmuştur. 27 Haziran 2001 Çarşamba günü ise dönemin
TBMM başkanı Ömer İzgi’nin gayretleriyle oluşturulan Ermeni iddialarına karşı dünya
kamuoyunda gerçeklerin ve Türk tezlerinin anlatılması için oluşturulan çalışma grubun
başkanı olarak İngilizce basılan uluslararası birçok yerli ve yabancı tarihçinin makalelerini
kapsayan The Armenians in the Late Otoman Period isimli kitabın tanıtım ve ödül törenine
Ankara’da katılmıştır.
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
46
Sevenleri, Nejat Göyünç’ün kabrinin başında
karşı hep tenkitle yaklaşırdı. Yıllarca içinde bulunup tahsilini tamamladığı Avrupa’nın değer ve ilkelerini beğenir, ancak yabancılara
ve özellikle Türklere karşı önyargılı hatta biraz ırki ve dini taassup
içinde olduklarını bunun da tarihten, geçmişte yaşananlardan geldiğine şahidi olduğu misalleri zikrederek vurgu yapardı...”32
Sonuç
Prof. Göyünç, Türk Tarih Kurumu, Deutsche Morgenländische
Gesellschaft (Alman Doğu Bilimleri Cemiyeti), Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü ve American Research Institute of Turkey gibi kuruluşlara üyeydi. Almanca biliyor, İngilizce ve Fransızca eserlerden
yararlanabiliyor, Arapça ve Farsça’yı da rahatlıkla kullanabiliyordu.33 Bir dönem liselerde tarih dersi öğretmenliği yapan ve bilahare akademisyen olarak hayatına devam eden Nejat Göyünç, pek
çok çalışmasının yanında Ermeni meselesi üzerine yazdığı eserlerle de bilinmektedir.
Evliliği sonrasında Mardin, Amerika, Ankara ve Almanya’da
bulunduğu 10 yıl sonrasında Suadiye’de 3 yıl ikamet eder, sonrasında Üsküdar Sultantepe’deki evine Mayıs 1965’de taşınır. Yurtiçinde ve yurtdışında bulunduğu dönemlerde ister öğrenci, ister arkadaş çevresinden olan birçok tanıdıklarını Üsküdar’daki
evinde misafir eder, Üsküdar’dan Boğaz’ın gündüz ve gece o eşsiz
manzarası karşısında sohbetler yapılır, eşinin o leziz kurabiye,
pasta ve yemekleri yenirdi. Eşi ile evliliklerinin onuncu yılından
32
33
Mehmet İpşirli, “Prof. Dr. Nejat Göyünç”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, XXII, İstanbul
2003, s. 33-40.
Arıkan, s. 42.
sonraki 37 yılını yani orta yaştan ileri yaşa geçen dönemlerdeki
hayatını Üsküdar’daki evinde sürdürmüştür.
Vefatının öncesine rastlayan 30 Haziran 2001 Cumartesi akşamı balkonunda eşi, oğlu, gelini ve torunu ile Üsküdar’ı
Boğaz’dan seyretmekteydi. Evinin salonundan yine Üsküdar’ın
o eşsiz Boğaz manzarası önünde, gözünü Boğaz’ın mavi sularına
bakarak yummuştur. Çengölköy Mezarlığı’ndaki34 ebedi istirahatgahında çok sevdiği Üsküdar’ında yatmaktadır.
Son Söz Yerine
“...Gençliği her türlü yabancı fikir ve akımlardan korumak, hür
fikir ve irfan sahibi yapmanın belirli şartları vardır. Onları her şeyden önce düşünmeye, duyduklarını ve okuduklarını test ettikten sonra
kabul veya redde alıştırmak lazımdır... Başkalarının fikirlerine karşı
hoşgörülü olmayan insanlar daha çok az okuyan, az bilenler arasından çıkar. Çünkü dünyaları ve düşünceleri dar, sabırları azdır...
...Demokrasi ise hür fikirli, hoşgörülü, şüpheci insan ister. İktisaden gelişmenin de temeli yaratıcı beyinlerdir. Yeniyi bulamayan,
yeni bir şeyler üretemeyen milletler; iktisaden de siyasi olarak da
başkalarına bağlı veya bağımlı kalmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bu itibarla, Türk eğitimin mutlaka hür fikirli gençler yetiştirmesi
Türkiye’nin istikbali ve güçlenmesi için kaçınılmaz bir zorunluluktur.
...Demokrasi ile sulh birbiri ile doğru orantılıdır. Dünyanın altını üstüne getirenler de çoğunlukla tek kişi veya tek parti tarafından
yönetilen ülkelerdir, teşekküllerdir... Türkiye’de sağlam bir demokrasiye kavuşmak için, kanaatimce eğitim sistemimizin düşünmeye,
çok okumaya, okuduklarını eleştirip özümsemeye, işittiklerini yine
tenkit sürecinden sonra kabule alışkın gençlik yetiştirmek elzemdir.”
Prof. Dr. Nejat Göyünç
34
Hocanın cesedi önce Ataşehir İçerenköy Kabristanı’na defnedilmiş, bilahare ailesinin isteği
üzerine naaşı Çengelköy Mezarlığı’na taşınmıştır.
PROF. DR.
NEJAT GÖYÜNÇ
ARMAĞANI
47
TARİHÇİLİĞE
ADANMIŞ
BİR ÖMÜR
48
KAYNAKÇA
Ali Galip Baltaoğlu, “Örnek Bir Hoca Örnek Bir Şahsiyet: Prof. Dr. H.
Nejat Göyünç (Hayatı ve Bibliyografyası)”, Ata Dergisi, Sayı VII,
Konya 1997, s. 1-42.
İsmail Güleç, “Prof. Dr. H. Nejat Göyünç Bibliyografyası”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, XXII, İstanbul 2003, s. 41-60.
Servet Ayten Göyünç, “Prof. Dr. Nejat Göyünç’ün Ardından”, Osmanlı
Araştırmaları Dergisi, XXII, İstanbul 2003, s. 11, 12.
Servet Ayten Göyünç, Kendisiyle Üsküdar Sultantepe’deki Evinde Mülakat, 14 Ekim 2007 Pazar.
Tuba İkiz, “Nejat Göyünç’ün Ardından”, Tarih ve Toplum, Ağustos
2001, Sayı 212, s. 4.
Yusuf Halaçoğlu, “Kaybettiğimiz Bir Değer: Prof. Dr. Nejat Göyünç’ün
Ardından”, Belleten, C. LXV, 49, s. 759-770.
Download