İHVÂN-I SAF RİSÂLELERİ Cilt 4 İdeaAyrıntı Dizisi Ayrıntı Yayınları Ayrıntı: 816 İdeaAyrıntı Dizisi: 23 İhvân-ı Safâ Risâleleri Cilt 4 Kitabın Orjinal Adı El-Ulûmu’n-Nâmûsiyye Ve’ş-Şer‘iyye İdeaAyrıntı Dizi Editörü Burhan Sönmez Editör Prof. Dr. Abdullah Kahraman Yardımcı Editör Prof. Dr. İsmail Çalışkan Çevirenler Prof. Dr. Abdullah Kahraman Prof. Dr. Metin Özdemir Doç. Dr. Murat Demirkol Doç. Dr. Mehmet Vural Doç. Dr. M. Kazım Arıcan Yrd. Doç. Dr. Salih Aydın İbrahim Türkoğlu Yayıma Hazırlayan Ahmet Çelik Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları’na aittir. Kapak Görseli NYPL/Science Source/Photo Researchers Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İst. Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: 2014 Baskı Adedi: 2000 ISBN 978-975-539-792-4 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu - İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Fax: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected] İHVÂN-I SAF RİSÂLELERİ Cilt 4 İDEAAY R I N T I Dİ Zİ Sİ KURTULUŞ TEOLOJİSİ Ed.: Christopher Rowland KİRLİLİK KAVRAMI VE ALEVİLİĞİN ASİMİLASYONU Mevlüt Özben KOMÜNİSTLERDEN İSLAMCILARA Bir 20. Yüzyıl Tarihi: Endonezya Adrian Vickers İHVÂN-I SAF RİSÂLELERİ 3. Cilt İSLAM’IN GELECEĞİ Wilfred S. Blunt OXFORD İSLÂM SÖZLÜĞÜ Baş Editör: John L. Esposito İSLAM’IN İKİNCİ MESAJI Mahmut Muhammed Taha İLÂHÎNÂME Ferîdüddîn Attâr TANRISIZ AHLAK? Walter Sinnott-Armstrong MÜSLÜMAN SİTE Louis Gardet DÜŞMANIN TARİHİ Gil Anidjar İSLAM’DA 50 ÖNEMLİ İSİM Roy Jackson ESRÂRNÂME Ferîdüddîn Attâr İHVÂN-I SAF RİSÂLELERİ 1. Cilt SÜRYANİLER Mutay Öztemiz KIZILBAŞLAR/ALEVİLER Krisztina Kehl-Bodrogi İBNİ HALDUN Tarih Biliminin Doğuşu Yves Lacoste İBNİ ARABÎ VE DERRİDA Tasavvuf ve Yapısöküm Ian Almond CENNETİN ELEŞTİRİSİ Roland Boer MÜSLÜMAN KÜLTÜRÜ V. V. Barthold İHVÂN-I SAF RİSÂLELERİ 2. Cilt HIRİSTİYANLIKTAKİ ATEİZM Exodus’un ve Krallığın Dini Ernst Bloch Giriş “G elin! Bu bahçeye girin!” der İhvân-ı Safâ, “Arzu ettiğiniz meyvelerden yiyin! İstediğiniz kokulardan koklayın! Gönlünüzce eğlenip, istediğiniz yerde dolaşın! Sevinip neşelenin!” Bir grup düşünürün ortak adı olan İhvân-ı Safâ, “arınmış kardeşler” veya “gönlü temiz kardeşler” anlamına gelir. İslam’ın dördüncü yüzyılında (dokuz yüzlerin sonu, binli yılların başı) Basra’da ortaya çıkmakla birlikte Bağdat’da da bir kolları bulunur. Ortak düşünce ve dayanışma içinde, 52 fasikülden (risâleden) oluşan bir eser yazarlar. İslam tarihinin ilk ������������������������������������������������������������������� yüzyılları toplumsal kamplaşmaların ve düşünsel yarılmaların yaşandığı bir dönem olur. Akıl ile inancın, bağlanma ile sorgulamanın sarsıcı geriliminde Mutezileciler, Kelâmcılar, Felsefeciler ve Tasavvufçular kendilerine yer ararlar. Bâtınî - Zâhirî ya da Sünni - Şii diye bilinen ve uzlaşmaz bir hat izleyen eğilimler, toplumdaki bölünmeler içinde gelişir. İbni Sina, Eşari, daha sonra Gazali ve İbni Rüşd gibi düşünürlerin etrafında dönen tartışmalar, inanç ve hayat üzerindeki etkileriyle yayılır. Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Karmatiler, İsmaililer ve diğerleri, farklı fikirlerin ifade edildiği ama çok fazla kanın da aktığı bir süreçten geçerler. Tarih, keskin kılıçların olduğu kadar keskin fikirlerin de eşitsiz gelişiminde biçim alır. İhvân-ı Safâ, bu derin yarılmaların ortasında belirir. Aklın rehberliğinde, kalbi arındırmaya ve insanı yükseltmeye gayret ederler. Din ile felsefenin, bilim ile ahlâkın iç bağlarla bütünleşmesi, insanlığın gelişme imkânını yaratır. İhvân-ı Safâ bu inançla, Sokrates’ten beri var olan geleneğe benzer şekilde, arınma yoluyla olgunlaşmaya yönelerek, “insan-ı küllî”nin peşine düşer. Yetkin insana ulaşmak için olgunlaşmak ve ahlâken güzelleşmek gerekir. Bu arzu, onları, “insanın ne olduğuna değil, ne olabileceğine” yani yaratıcı potansiyeline dair bir anlayışa götürür. İhvân-ı Safâ öteki düşünce ve inançlara karşı hoşgörüyü özellikle vurgular. Hiçbir bilime düşman olunmamalı, hiçbir kitaptan uzak durulmamalıdır onlara göre. Bütün dinlerin������ olumlu yanına vurgu yaparlar. İhvân-ı Safâ grubundan bir düşünürün şöyle dediği rivayet edilir: 7 “Din, hastaların; felsefe ise sağlıklı insanların tedavisiyle ilgilenir. Peygamberler hastaları, hastalıklarının artmaması, hatta onların bütünüyle iyileşmesi için tedavi ederler. Filozoflar ise herhangi bir hastalık bulaşmaması için, sağlıklı insanların sağlığını korur.” Onların tek tek kendi adlarını kullanmak yerine ortak bir isim tercih etmeleri, dönemin baskıcı koşullarının yanı sıra “küllî” düşüncelerinin de bir yansımasıdır. Grubun tam adı İhvân-ı Safâ ve Hullân-ı Vefâ Ehl-i Adl ve Ebnâ-i Hamd’dır. İslam üzerine araştırmalarıyla bilinen Goldziher, İhvân-ı Safâ adının Kelile ve Dimne söylencesinden alındığını belirtir. Söz ettiği hikâyede, bir avcıdan kurtulmak için birbirlerine yardım eden hayvanlar (güvercin, fare, kaplumbağa, gazel) başarıya ulaştıktan sonra hep birlikte “ihvân-ı safâ olduklarını” söylerler. Risâleler’de buna dönük ifadeler görülür. Kardeşine yardım etmenin, hatta gerekirse kendini feda etmenin yüceliği dile getirilir. İhvân-ı Safâ içinde birbirine bağlı dört ayrı derece vardır: Birincisi on beş yaşını dolduran gençlerin oluşturduğu sanatkâr grubudur. İkinci derece, otuz yaşını ������������������������ dolduran ve akıl ve hikmeti bilen “liderler” grubudur. Üçüncü derece, kırk yaşını dolduran güçlü kralların derecesidir. Dördüncüsü ise, elli yaşını dolduran ve hakikate açık biçimde erişenlerin derecesidir. Kim oldukları ve kaç kişi oldukları konusunda değişik teori ve söylentiler vardır. Kendilerini “Âdem babanın mağarasında uyuyanlar” olarak tanımlar ve “ashâb-ı keyf uykularını tamamlayarak uyandıklarını” söylerler. Ayda üç gece gerçekleşen toplantılarına yabancıları almazlar, ama düşüncelerini yaymaktan da geri durmazlar. İhvân-ı Safâ üyeleri arasında elBesti, Zencani, Mukaddesi, Mihrcâni, Avfi, Rifai ve el-Sabi gibi isimler anılır. Etraflarındaki sır halesi bin yıldır kalkmamıştır. Risâleler’i, üç “gizli imam”dan (imam-ı mestûr) ikincisinin yazdığı iddia edildiği gibi, İhvân-ı ��������������������������������������������������������������������� Safâ’yı İsmaililer������������������������������������������� ’den Nusayriler’e ve Dürziler’e kadar değişik yapılara atfedenler de olur. Abbasi halifesinin emriyle 1050 yılında İhvân-ı �������������������������������������������������� Safâ Risâ��������������������������������� leleri’nin (İbni Sina’nın eserleriyle birlikte) bütün kütüphanelerden toplanarak yakıldığı bilinir. Ancak Endülüslü düşünür Müslime, Doğu’ya seyahati sırasında risâleleri toplayarak, yok olmaktan kurtarır. Hz. Muhammed’den ilhamla, dünyanın bir hapishane olduğunu söyleyen İhvân-ı Safâ, buradan kurtulmanın yolunun bilgiyle arınmaktan geçtiğine inanır. Bu temelde insanın olgunlaşmasını ve ahlâkın düzeltilmesini dert edinerek, toplam 52 risâle ve bir de ek (Risâletü’lCâmia) yazarlar. Ansiklopedik bir niteliğe sahip bu eserde, matematikten müziğe, felsefeden gökbilimine ve sihirden aşka kadar pek çok konu, şiirsel bir dille tartışılır ve özenle işlenir. Risâleler dört bölüm altında sınıflandırılır: a) Matematiksel ve Eğitsel Bilimler. (On dört risâle) b) Cisimsel-Doğal Bilimler. (On yedi risâle) c) Psikolojik-Aklî Bilimler. (On risâle) d) Metafizik Bilimler. (On bir risâle) İhvân-ı Safâ�������������������������������������������������������������������������������� , sayılara özel bir anlam yüklediği için, Ris����������������������������������� â���������������������������������� leler’in ilk cildini matematik konusuna ayırır. Pisagorculardan (Pythagoras) ilhamla, varlığın aslını sayılara göre düşünür ve felsefelerini buna göre geliştirirler. Bilimsel sanatların ve ahlâkın yanı sıra musikiye de matematik bölümünde yer verirken, tıpkı Yunan ve İskenderiye filozofları gibi, melodi ve ritmlerle gök cisimlerinin hareketleri arasında bir ilişki kurarlar. Doğal bilimlerin ele alındığı ikinci ciltte, madde-suret, zaman-mekân, hareket, meteoroloji, varlıklar, sesler ve işitme gücünün algılanması gibi konular işlenir. İhvân-ı Safâ, do8 ğuş ve gelişme anlayışına eğilim göstererek dört ayrı varlık türü sıralar: Madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Bunların her birinin alt tabakası bir alttaki varlığa, üst tabakası ise bir sonraki varlığa bağlanır. Madenlerin alt tabakası toprakla, üst tabakası bitkilerle bitişiktir. Yosun buradaki bir tür ara halkadır. Bitkilerin hayvanlara bağlanan yemişi ise hurmadır. Diğer bitkilerden farklı olduğu için hurma hayvani bir bitkidir. Dişi hurmanın aşılanması hayvanlarınkini andırır. Hurmanın baş tarafı kesildiğinde, artık gelişmez, tıpkı hayvanların ölmesi gibi. Hayvanların en gelişkini de insana en yakın olanıdır. Bunlar niteliklerine göre birkaç çeşittir: Fiziki benzerlik açısından maymun, zekâsıyla fil, organizasyon yeteneği açısından ise arı, insan ile hayvan arasındaki aralıkta yer alır. Üçüncü ciltte psikolojik-aklî bilimler incelenirken, yeni-Platoncu bir yaklaşımla, feyz (taşma) ve sudûr (meydana gelme) öğretisi dile getirilir. Evrenin ve bütün maddelerin işleyişi, canlı bir bedene benzetilir ve evren “büyük insan” olarak adlandırılır. İhvân-ı Safâ, insanın bütün çabasının, tam bilgiyi elde etmek olduğuna inanır. Küllî Aklı bilmekle ve onun rehberliğinde ulaşabilecek bir amaçtır bu. Dördüncü ciltte farklı görüşleri ve inançları ele alırken, din ile felsefe arasında köprüler kurmaktan ziyade içsel bağlar bulmaya çalışırlar. Farabi ve İbni Sina’nın başka biçimde tartıştıkları meselelere akıl düşürürler. Farklılıkların aşıldığı kapsayıcı bir dine doğru yol alırken, aklî bir inanç yaratma hayalinin ardına düşer ve din ile felsefeyi bu gayretle yoğurmaya çalışırlar. Bu bağlamda mesela şeytan inancı, dünyevileşmiş akıl ile tanımlanır. İhvân-ı Safâ’ya göre şeytan, rüştüne ulaşmış olan insandır. Çünkü öğüt dinlemez ve şehevî arzuların peşinden gider. Davranışları ve ahlâkı kötü olduğu için o da kötü insan olur. 52 risâleden sonra gelen beşinci ciltte, bütün risâlelerin özünü yansıtan bütünsel bir bakış sunulur. Bu konuda fihristte şöyle denir: “Bundan sonra, diğer risâlelerin hepsini özetleyen, onlardaki hakikatlerin tamamını içeren er-Risâletü’l-Câmia gelir… Er-Risâletü’l-Câmia, dile getirdiğimiz şeyler için en son gaye ve en son amaçtır.” İhvân-ı Safâ Risâleleri olarak bilinen ve bin yıldır Doğu’dan Batı’ya geniş bir kültür ve düşün coğrafyasında önceleri nefesi sonraları ise hayaletiyle dolaşan bu eser, şimdi okunup, arınmış kalplerde yer edinmeyi bekler, yeniden. “Ey kardeş!” der İhvân-ı Safâ, “bu risâleler, ilim isteklileri, hikmeti seçenler, özgürlüğü seven ve kurtuluşu tercih edenler içindir. Onları sadece hak edenlere vermek ve hak edenleri onlardan mahrum etmemek suretiyle, risâleler konusunda emanet hakkı yerine getirilmelidir. Çünkü risâleler; cilâ, şifa, nur ve ışıktır. Hatta onlar ilaç olamamışsa, hastalık gibidir. İyileştiremezse hasta eder; ıslah etmezse ifsat eder; kurtuluşa erdirmezse helâk eder. Tedavi eder, ama bazen hasta da edebilir. Öldürür de, diriltir de.” Aradan bin yıl geçti. Emanet hakkını yerine getiriyoruz. Burhan Sönmez Nisan 2012, İstanbul 9 Çeviri Üzerine Not K imlikleri ve görüşleri etrafında farklı yorumlar yapılan İhvân-ı Safâ’nın tam olarak ne düşündükleri, her biri diğeriyle ilişkili ve aynı mantık örgüsünün bir parçası olan bu risâlelerde gizlidir. Bu sebeple risâlelerin hiçbiri ihmal edilmeden ve kendi orijinal sıralarına göre okunması gerekmektedir. Şimdiye kadar bu topluluk ve risâleler üzerine yapılan yorumlar, büyük ihtimalle risâlelerin tamamı görülmeden yapılmıştır. En azından bu durum Türk okuyucular açısından böyledir. Çünkü risâlelerin tam Türkçe bir çevirisi henüz yayınlanmamıştır. Araştırmacıların bir kısmının doğrudan risâlelere müracaat etmek yerine, ya yabancı dillerdeki kısmi çevirilerine veya onlarla ilgili ikinci ve üçüncü el kaynaklara dayandıkları görülmektedir. Bu sebeple ilk defa bu risâleler orijinal dili olan Arapça’dan Türkçe’ye çevrilmektedir. Risalelerin çevirisinde mümkün olduğu kadar sahasında uzman olan çevirmenlerden yararlanılmıştır. Farklı kişiler tarafından çevrilmekle birlikte baştan sona kadar Arapça metinle karşılaştırılarak üslup birliği kurulmaya çalışılmıştır. Her çeviri eserde olduğu gibi, bu çeviride de dil ve terminoloji sıkıntısı yaşanmıştır. Arapça bir kavramın dilimizde ittifak edilmiş bir karşılığı her zaman bulunmamaktadır. Bu sebeple terimlere yaklaşık bir anlam verilmekle birlikte, okuyucuya doğru manayı çağrıştırır düşüncesiyle, genel olarak orijinali parantez içerisinde korunmuştur. Bütün çabalara rağmen çeviri olması ve insan elinden çıkması nedeniyle eksiklerin ve gözden kaçan hususların olabileceğini düşünmekteyiz. Bu konuda dikkatli okuyucuların ve iyi niyetli eleştirmenlerin uyarıları bizi sevindirecek ve doğruyu bulmamıza yardım edecektir. Editör Prof. Dr. Abdullah Kahraman 11 İçindekiler İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) İkinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Üçüncü- Risâlesi Allah Azze ve Celle’ye Giden Yolun Mahiyetine Dair..................................................................................9 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Üçüncü -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Dördüncü- Risâlesi İhvân-ı Safâ’nın İnancının ve Rabbânîlerin Mezhebinin Açıklanmasına Dair.......................................17 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Dördüncü -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Beşinci- Risâlesi İhvân-ı Safâ’nın Birbirleriyle İlişki Şekli, Din ve Dünya Konusunda Birbirleriyle Yardımlaşmaları ve Samimi Şefkat ve Sevgilerine Dair................................................................................................................37 İlahi ve Dînî Yaslara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Beşinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Altıncı- Risâlesi İmanın Mahiyeti ve Araştırmacı Müminlerin Özelliklerine Dair............................................................55 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Altıncı -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Yedinci- Risâlesi İlahî Yasanın Mahiyeti, Nübüvvetin Şartları ve Özelliklerinin Niceliği, Rabbanî ve İlahî Ekollere Dair.........................................................................97 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Yedinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Sekizinci- Risâlesi Allah’a Davet Şekli Hakkındadır...........115 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Sekizinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Dokuzuncu- Risâlesi Rûhânîlerin Hallerinin Niteliği Hakkında.................................................................................................151 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Dokuzuncu -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Ellinci- Risâlesi Siyaset Çeşitlerinin Nitelikleri ve Niceliklerine Dair................................................................................187 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) Onuncu -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Elli Birinci- Risâlesi Bütün Âlemin Düzeninin Niteliğine Dair.................................................................................................205 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) On Birinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Elli İkinci- Risâlesi Sihir, Büyü ve Göz Değmesinin Mahiyeti Hakkında................................................................................213 İlahi ve Dînî Yasalara Dair İlimlerin (el-Ulûmu’n-nâmûsiyye ve’ş-şer‘iyye) İkinci -İhvân-ı Safâ Risâlelerinin Kırk Üçüncü- Risâlesi Allah Azze ve Celle’ye Giden Yolun Mahiyetine Dair1 1. Çeviri: Doç. Dr. M. Kazım Arıcan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi. Rahmân ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla! A llah’a hamd, seçtiği kullarına selam olsun, “Allah mı daha hayırlıdır, yoksa O’na ortak koşulan varlıklar mı?”2 Ey kardeşler! Allah sizi ve bizi kendinden bir ruh ile desteklesin! Biliniz ki, Yüce Allah mahlûkatı yarattı, şekillendirdi, işleri düzene soktu ve yoluna koydu, sonra arşa istiva etti ve yükseldi. Kullarından bir topluluğu seçmesi, seçkin kılması, Kendisine yaklaştırması, kurtarması, ilminin gizli yönlerini ve gaybının sırlarını onlara açması ve onları; kullarına, kendisine ve komşuluğuna davet etmeleri ve onlara sırlarını haber vermeleri için göndermesi, rahmetinin lütfundan, cömertliğinin mükemmelliğinden ve ihsanının tamlığındandır. Bunun amacı, onların cehalet uykusundan uyanmaları, gaflet yatağından kalkmaları, bilginler (ulemâ) gibi hayat sürdürmeleri, mutlu insanlar gibi yaşamaları ve ebedilik yurdunda varlığın yetkinliğine ulaşmalarıdır. Nitekim O, bundan kitaplarında bahsetmiş ve peygamberlerinin (sav) diliyle anlatmıştır. Allah buyurdu ki; “Gökleri ve yeri altı günde yarattı ve sonra arşa istiva etti.”3 Yine buyurdu ki; “Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini birbirinden gelmiş nesiller olarak seçip, âlemlere üstün kıldı.”4 Sonra yine buyurdu ki; “Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve yanlarında insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere kitabı hak olarak indirdi.”5 Sonra yine buyurdu ki; “Allah selam yurduna çağırır ve dileyeni doğru yola iletir.”6 Ey kardeşler! Allah sizi ve bizi kendinden bir ruh ile desteklesin! Biliniz ki, oraya ulaşmak ancak şu elbiseyi giymek (bu iki özelliliğe sahip olmak) ile mümkündür: Bunlardan birisi nefsin arınması, diğeri yolun doğruluğudur. Nefsin arınması, insan cevherinin özüdür. İnsan ismi, nefis ve bedene birlikte verilir. Beden, et, kan, kemik, damar, sinir ve deri gibi şeylerden meydana gelen şu görünen vücuttur. Bütün bunlar, yere ait karanlık, ağır, değişken ve bozulan cisimlerdir. Nefis ise göğe ait ruhânî, diri, nurânî, hafif, hareketli, bozulmayan, bilen ve şeylerin suretlerini idrak eden bir cevherdir. Onun (nefsin) duyulur ve düşünülür varlıkların suretlerini idrak etmesi aynaya benzer. Aynanın şekli düzgün ve yüzü parlak olursa, orada cisimsel şeylerin 2. Neml, 27/59. 3. Hadîd, 57/4. 4. Âli İmrân, 3/33. 5. Bakara, 2/213. 6. Yûnus, 10/25. 11