YENI ANAYASA KAPAK_baski.indd

advertisement
Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi 4. Cadde 1330 Sokak No: 12
06460 Çankaya - ANKARA / TÜRKİYE
Tel: +90 312 473 80 45 • Faks: +90 312 473 80 46
[email protected] • www.sde.org.tr
YENİ ANAYASA, DEMOKRATİK KONSOLİDASYON SİYASAL PARTİLER VE SEÇİM REJİMİ
Türkiye’nin demokratikleşme reformları devam ediyor. Bürokratik
vesayet rejimi ve darbe mirası tasfiye ediliyor. Demokratik
konsolidasyon ve siyasi kültürün değişmesi bu reformların
hem yolu hem de sonucu olarak ortaya çıkıyor. Siyasi partiler
rejimi ve seçim sistemleri bu mirasın içinde ciddi bir yer tutuyor.
Siyasetin alanını sınırlandırmak ve toplumsal farklılıkların siyasi
temsilini engellemek, öteden beri bürokratik vesayet rejiminin ve
ideolojisinin temel hedefleri arasında yer almıştır. Bu hedeflerle
de, anayasal bir mühendislikle siyasi partiler rejimi ve seçim
sistemini düzenlenmekle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Siyasi
mühendislikle bürokratik vesayetin istemediği bir siyasi yelpazenin
ve siyasi temsilin önüne geçilmiş olacaktır. Bu bakımdan siyasi
partiler rejimi ve seçim sistemi hayatî önemdedir. Siyasi partiler ve
seçim sisteminin yanında, seçimlerin “adil ve serbest” bir şekilde
yapılması, demokratik bir rejimin olmazsa olmazıdır. Türkiye’de
bu konuda Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. Demokratik rejimlerde
seçimler marifetiyle temsil problemi aşılsa da katılım problemi
ortaya çıkabilmektedir. Katılım problemi de referandum, halk
girişimi ve geri çağırma gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmaktadır.
Yeni Anayasa, Demokratik Konsolidasyon Siyasal Partiler
ve Seçim Rejimi adlı elinizdeki kitapta Türkiye’de demokratik
konsolidasyon ve liberal siyasi kültür, siyasi partiler rejimi, seçim
sistemleri, yüksek seçim kurulu ve halk girişimi üzerine beş ayrı
çalışma yer almaktadır.
S T R A T E J İ K
D Ü Ş Ü N C E
E N S T İ T Ü S Ü
Prof. Dr. Birol AKGÜN
M. Cüneyt ÖZŞAHİN
Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK
Ertuğrul Cenk GÜRCAN
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK
Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ
Editör
Dr. Murat YILMAZ
SDE - STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ
Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mahallesi
4. Cadde 1330 Sokak No: 12
06460 Çankaya - ANKARA / TÜRKİYE
Tel : +90 312 473 80 45
Faks : +90 312 473 80 46
[email protected]
www.sde.org.tr
YENİ ANAYASA, DEMOKRATİK KONSOLİDASYON
SİYASAL PARTİLER VE SEÇİM REJİMİ
Ekim 2013, Ankara
ISBN: 978-605-5386-09-2
Editör:
Dr. Murat YILMAZ
Yayına Hazırlayan:
Adem KARAAĞAÇ
Tasarım-Baskı:
Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti.
Tel: +90 312 397 16 17
[email protected]
www.basakmatbaa.com
İÇİNDEKİLER
EDİTÖR’DEN
Dr. Murat YILMAZ ...................................................................................................................................... v
I. BÖLÜM .....................................................................................................................................1
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR:
TEORİK BİR İNCELEME
Prof. Dr. Birol Akgün
M. Cüneyt Özşahin
Özet ....................................................................................................................................................1
I. Giriş .............................................................................................................................................2
II. Demokrasinin Tarihi ve Difüzyonu: Şehir Devletinden Küresel Demokrasiye ................................3
III. Türkiye’de Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Dünü ve Bugünü ................................................12
IV. Sonuç Yerine: Değerlendirme ve Öngörüler................................................................................28
V. Post Scriptum: Gezi Parkı Olayları ve Demokratik Değerler ........................................................30
II. BÖLÜM ...................................................................................................................................31
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük
Özet ..................................................................................................................................................31
I. Giriş ...........................................................................................................................................33
lI. Demokrasilerde Siyasi Partiler Rejimi ........................................................................................34
llI. AİHM Kararlarına Göre Siyasi Partiler Rejimi ..............................................................................35
lV. Venedik Komisyonu’nun Siyasi Partiler İçin Belirlediği Kriterler .................................................37
V. Türkiye’de Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamaların Bir Envanteri ...................................................39
VI. 1982 Anayasası’nda Siyasi Partiler Rejimi ..................................................................................42
VlI. Anayasanın Günümüzde Yürürlükte Olan Metnine Göre Siyasi Partiler Rejimi............................45
VllI. Kısa Bir Değerlendirme .............................................................................................................51
IX. Yeni Anayasa İçin Siyasi Partiler Rejimine İlişkin Öneriler...........................................................53
X. SDE’nin Önerisi...........................................................................................................................57
XI. Kaynakça ...................................................................................................................................60
iii
III. BÖLÜM .................................................................................................................................63
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Ertuğrul Cenk Gürcan
Özet ..................................................................................................................................................63
I. Giriş ...........................................................................................................................................64
II. Demokratik Seçim Sistemleri: Tanımlar, Türler, Sınıflandırmalar ................................................66
III. Türkiye’de Seçim Sistemleri ........................................................................................................93
IV. Sonuç....................................................................................................................................... 114
V. Kaynakça ve Okuma Önerileri .................................................................................................. 117
IV. BÖLÜM ................................................................................................................................ 121
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat Işık
Özet ................................................................................................................................................ 121
I. Giriş ......................................................................................................................................... 123
lI. Türkiye’de Seçim ve Seçimlerin Yönetim ve Denetiminin Kısa Tarihçesi .................................... 124
llI. Yüksek Seçim Kurulu’nun Kurulması ........................................................................................ 129
lV. Yüksek Seçim Kurulu’nun Yapısı, Görev ve Yetkileri................................................................... 143
V. Çağdaş Demokratik Rejimlerde Seçimlerin Yönetim ve Denetimi ............................................. 152
VI. Yüksek Seçim Kurulu ve Siyaset ............................................................................................... 162
VII. Sonuç ve Öneriler..................................................................................................................... 166
VIII. 61 ve 82 Anayasalarında ve Çeşitli Sivil Toplum Kuruluşlarının
Yeni Anayasa Önerilerinde Yüksek Seçim Kurulu ...................................................................... 170
V. BÖLÜM .................................................................................................................................. 181
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Doç. Dr. Kasım Karagöz
Özet ................................................................................................................................................ 181
I. Giriş ......................................................................................................................................... 183
II. Genel Olarak Halk Girişimi ....................................................................................................... 185
III. Halk Girişimi Türleri.................................................................................................................. 186
IV. Karşılaştırmalı Hukukta Halk Girişimi....................................................................................... 188
V. Sonuç....................................................................................................................................... 212
VI. Öneri........................................................................................................................................ 215
VII. Tablolar.................................................................................................................................... 217
VIII. Kaynakça ................................................................................................................................. 220
YAZARLAR HAKKINDA ........................................................................................................................... 223
iv
Dr. Murat YILMAZ
SDE İç Politika ve Demokratikleşme Koordinatörü
T
ürkiye’nin demokratikleşme reformları devam ediyor. Bürokratik
vesayet rejimi ve darbe mirası tasfiye ediliyor. Demokratik
konsolidasyon ve siyasi kültürün değişmesi bu reformların hem
yolu hem de sonucu olarak ortaya çıkıyor. Siyasi partiler rejimi ve
seçim sistemleri bu mirasın içinde ciddi bir yer tutuyor. Siyasetin alanını
sınırlandırmak ve toplumsal farklılıkların siyasi temsilini engellemek,
öteden beri bürokratik vesayet rejiminin ve ideolojisinin temel hedefleri
arasında yer almıştır. Bu hedeflerle de, anayasal bir mühendislikle siyasi
partiler rejimi ve seçim sistemini düzenlenmekle hayata geçirilmeye
çalışılmıştır. Siyasi mühendislikle bürokratik vesayetin istemediği
bir siyasi yelpazenin ve siyasi temsilin önüne geçilmiş olacaktır. Bu
bakımdan siyasi partiler rejimi ve seçim sistemi hayatî önemdedir.
Siyasi partiler ve seçim sisteminin yanında, seçimlerin “adil ve serbest”
bir şekilde yapılması, demokratik bir rejimin olmazsa olmazıdır.
Türkiye’de bu konuda Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. Demokratik
rejimlerde seçimler marifetiyle temsil problemi aşılsa da katılım
problemi ortaya çıkabilmektedir. Katılım problemi de referandum, halk
girişimi ve geri çağırma gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmaktadır. Yeni
Anayasa, Demokratik Konsolidasyon Siyasal Partiler ve Seçim Rejimi
adlı elinizdeki kitapta Türkiye’de demokratik konsolidasyon ve liberal
siyasi kültür, siyasi partiler rejimi, seçim sistemleri, yüksek seçim kurulu
ve halk girişimi üzerine beş ayrı çalışma yer almaktadır.
Türkiye, büyük bir değişim yaşıyor. Vesayet rejimi, tasfiye edilerek
demokratikleşme ve sivilleşme istikametinde önemli adımlar atılıyor.
Kat edilen mesafe arttıkça demokrasi, sivillik ve özgürlük değerlerine
toplumun daha çok sahip çıktığı görülüyor. Bir kriz veya tartışma
vesilesiyle, bütün bir demokrasi tarihi hatırlanıyor, adeta yeniden
yaşanıyor. Toplum ve vatandaşlar kendilerini, demokrasiyi, sivilleşmeyi,
özgürlüğü ve siyaseti keşfediyorlar. Böylece siyasetin alanı ve tabanı
genişliyor.
v
EDİTÖRDEN
I-
Birol Akgün, M Cüneyt Özşahin, “Türkiye’de Demokratik
Konsolidasyon ve Liberal Siyasal Kültür: Teorik Bir İnceleme”
Sadece siyasi rejim değil, siyasi söylem ve siyasi kültür de değişiyor. Otoriter
ve yarı totaliter bir resmi ideoloji ve devlet düzeninin, vatandaşların siyaseti
algılama ve siyaset yapma tarzını tayin eden siyasi kültürdeki kodları
ve kalıntıları da ayıklanıyor. Hukuku ve kurumları değiştirmek fevkalade
mühim fakat ehemmiyetli olan onları hayata geçirecek insanların, ruhun ve
kültürün değişimi. Büyük değişim yaşanırken, bu değişimin bütün mevzuatta,
kurumlarda, siyasi partilerde, siyasi hareketlerde, toplumsal kesimlerde, fikir
gruplarında ve vatandaşlarda aynı şekilde ve hızda yaşanması mümkün değil.
Hatta böyle bir beklenti değişimin, toplumun ve siyasetin tabiatına aykırı.
Bu itibarla değişimin, tartışma doğurması kaçınılmaz. Bir bakıma, buradaki
ihtilaflardan siyasi ve demokratik bir bereket dahi beklenebilir. Bu bereketi
elde etmek için, ihtilafın çözülebileceği veya devam edebileceği asgari
müşterek bir mutabakat çerçevesine ihtiyaç vardır. Bu mutabakat çerçevesi
de demokratik hukuk devletinin yanında liberal bir siyasi kültür olabilir.
Türkiye, siyasi partilerin semboller etrafında yaptığı “açılımları” tartışıyor.
Partilerin samimiyeti bir yana bu açılımlar, sembolik bir harbe dayanan
dışlayıcı ve ayrımcı bürokratik tahakküm rejiminin sonunu işaret etmektedir.
Bu rejimin sonunu getiren ise 1999’da Ecevit koalisyon hükümetiyle başlayıp,
2002’den sonra AK Parti hükümetleriyle devam eden reform sürecidir.
Aslında Türkiye, Ali Bayramoğlu’nun isabetle belirttiği gibi “kurucu yıllar ve
tartışmalar yaşıyor”. Demokratik bir hukuk rejiminin kurulması, eski rejimin
dışlayıcı ve ayrımcılığının yerine semboller üzerinden eşit ve katılımcı bir
barış inşası çabasına dayanıyor. Bu çabalar, ister istemez bir takım semboller,
sembolleşen kişiler ve nominalizm üzerinden yürütülüyor. Buradaki
sembolizm ve nominalizmin tarihi ve kültürel köklerine inmeden siyasi kültür
kavramına kısaca bakmak yerinde olacaktır.
Siyasî kültür yaklaşımı, siyaset bilimine daha önce hâkim olan anayasa
ve kamu hukukundan gelme kurumsal yaklaşımın eksikliklerini giderme
iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Kurumların ve yapıların sadece varlığına bakarak
siyasetin işleyişini anlayabilmek mümkün değildir. Siyasetin işleyişini ve
gerçek mahiyetini anlayabilmek için yapı ve kurumların varlık kazandığı
toplumsal zemine bakmak gerekmektedir. Siyasetin bu toplumsal zemini
aynı zamanda toplumun kültürünü de siyasî tahlile katmaktadır.
Kültür, sosyal bilimlerin en muhataralı alanlarının başında yer almakla
beraber, kültür değişmeleri sosyal bilimlerin temel dikkat noktasıysa siyasî
kültür değişmeleri de siyaset bilimi için aynı kıymettedir. Siyasî kültür
değişmelerinden bahsetmek ise farklı siyasî kültür tiplerine göre anlam
vi
kazanabilecektir. Bu şekilde kurum ve yapı değişiklikleri ile yapılmak istenen
siyasî değişikliklerin toplumsal zeminde kazandığı derinliğin ölçülebilmesi
arzulanmaktadır. Ayrıca siyasî rejime uygun siyasî kültür tipi de tespit
edilmektedir. Bu şekilde siyasî kültür, değişme kavramıyla beraber istikrar
kavramıyla da kullanılan bir boyut kazanmaktadır.
Siyaset biliminde siyasî kültür kavramının kullanılması çok eskilere
gitmemektedir. Kavramın önemi ilk olarak 1956’da yazdığı bir makaleyle
ortaya koyan bu sahanın kurucularından sayılabilecek Gabriel Almond’dur.
Siyasî kültür kavram olarak birçok anlamda kullanılmakla beraber, konunun
bu yönüne geçmeden önce siyasî kültür kavramının kültür kavramıyla
ilişkisine değinmek yerinde olacaktır.
Siyasî kültür yaklaşımının temel varsayımlarından biri, toplumun kültürünün
farklı unsurlarıyla bir bütün oluşturduğu ve siyasî kültürün de bu bütünün
içinde yer aldığıdır. Buna göre, bir siyasî kültür ait olduğu toplumun genel
kültür ve tarihi dışında anlaşılamaz. Bu varsayım ise esasta başka bir
varsayıma, bir toplumun bütününü temsil eden bütüncül bir kültürel sistemin
varlığına ve toplumu temsil edecek bir yaygınlıkta olduğu kabulüne dayanır.
Siyasî kültür kavramı, birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Mesela, bir
ülkenin veya milletin tarihî tecrübe ve gelenekleri siyasî kültür olarak
nitelendirilebilmektedir. Kimi yerde devlet veya siyasî kurumların kuruluş
ruhları, bir milletin diğerlerinden farklı siyasî üslubu, yerleşik önyargıları, iyikötü anlayışları, hoşgörü derecesi, dinî, coğrafî özellikleri, farklı milletlere
bakışı, bir millete atfedilen karakter, askerlikle ilişkisi, uyum kabiliyeti,
muhafazakârlığı, göçebeliği-yerleşikliği, şehirlileşme oranı, tüccarlığı siyasî
kültür olarak tanımlanabilmektedir.
Farklı siyasî kültür tipleri, toplumlarda saf halde bulunmazlar. Başka bir
ifadeyle, her toplumda farklı siyasî kültürler mevcuttur. Ağırlık ve bileşkelerine
göre biri diğerlerinin önüne geçebilir. Siyasî rejime uygun düşmeyen bir siyasî
kültür baskın çıkarsa, siyasî rejimin istikrarlı bir şekilde yaşayabilmesi için
siyasî kültürün niteliği fevkalâde önemlidir. Tamamen birbiriyle uyum içinde
bir siyasî rejim ile siyasî kültür söz konusu değilse de farklılıklar büyüdükçe
siyasî rejimin işleyişi tehlikeye düşebilir.
Siyasî kültür yaklaşımı 1990’larda yeniden gündeme gelmiştir. Siyasî kültürün
yeniden gündeme gelişi, 1989’da başlayan Sovyetler Birliği’nin ve Sosyalist
Blok’un çözülüşüyle yakından ilişkilidir. Soğuk savaş boyunca devam eden
ideolojik kutuplaşmanın ortadan kalkışıyla kültürel ayrımların gündeme
geleceğine ilişkin beklenti ve tahminler ortaya çıkmıştır. Bunların en meşhuru
siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezidir. Bu
tez ve tartışmalar siyasî kültüre ilişkin ilgiyi canlandırmıştır.
vii
EDİTÖRDEN
Soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasında ABD-SSCB çatışması
demokrasi ile totaliterliğin bir mücadelesi olarak görüldüğünden, totaliter
düzeni temsil eden Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takiben ABD’nin temsil
ettiği demokrasinin bütün dünyada yayılacağı beklenmiştir. Francis Fukuyama
“Tarihin Sonu” adlı çalışmasında liberal demokrasinin nihaî zaferi kazandığını
ve artık tarihin sona erdiğini iddia etmiştir. Fakat bu dönemde ortaya çıkan
ırkçı ve dinî milliyetçilikler ve bölgesel savaşlar demokrasinin istikrarı için
tehdit oluşturmuştur. Bu durumda yeniden siyasî kültür araştırmaları önem
kazanmıştır. Türkiye’de de “sessiz devrim” olarak da adlandırılan reform
sürecinde mevzuatta ve kurumsal yapıda meydana gelen değişikliklere
rağmen, demokratik hayatı tehdit eden tehlikelerin mevcudiyeti siyasi kültüre
bakmayı icap ettiriyor.
Türkiye siyasi kültürü, toplumun siyasi problemlerini resmi bir filtre
içinde toplumsallaştırıyor. Böyle olunca da yüz yıldır var olan meseleler
toplumun karşısına ancak bir sembol, söz veya şiddet hareketiyle gelince,
toplumsallaşmasını ve siyasallaşmasını bu resmi filtreden edinen kesimler
sorunla yüzleşmek, sebep-sonuç ilişkisi aramak, tartışmak, dinlemek ve
çözüm aramak yerine resmi ezberi yüksek sesle söylemek ve farklı olanları
da susturmak üzere bir “vatan elden gidiyor cephesi” yaratıyorlar.
Bu cephenin yaratılmasında, resmi siyasi kültürün yanında bu kültürün
tuşlarına basan belli odakların rol sahibi olduğu Türkiye siyasi tarihine vakıf
olanların bedahet derecesinde sahip oldukları bir bilgidir. Bu bilgi bize bu
tarihle yüzleşmedikçe sivil yani, hem resmi olmayan hem de medeni olan
bir siyasi kültür ve üslup inşa etme imkânını vermiyor. Böylece “kamusal
alanlar” bir anda laikçi ve şoven milliyetçi sembol, söylem ve figürlerin eline
geçiyor. İşte bu resmi siyasi kültürün tuşlarına basabilmek için kanlı olayları
tertipleyen veya zaten bu kültürü içselleştiren muhalif örgütlerin döktüğü
kanı vesile sayan odaklar, bir kriz yaratarak bürokrasinin tahakkümünü
devam ettirmek istiyorlar. Bu durum bürokratların muhalifi olma iddiasındaki
muhalif şiddet örgütlerine de üzerlerinde yükseldikleri sorunların üzerinde
tek söz sahibi konum elde etmelerini sağlayacak bir “savaş” iklimi yaratıyor.
Bu şekilde siyaset, ikna etme eksenine değil zor kullanma eksenine kayarak
kayboluyor. Siyasetin ortadan kalkması ise, Teneke Trampet eşliğinde sıradan
faşizmi sokağa, ekrana, medyaya, sosyal medyaya hâsılı her yere taşıyor.
Türkiye’nin resmi kültürünü içselleştiren ve konumunu kaybetmekten korkan
orta sınıfların reaksiyonu bu ana mecrayı teşkil ediyor.
Türkiye, III. Selim’den bu yana Batıyı örnek alarak değişmeye ve dönüşmeye
çalışıyor. Bu değişim ve dönüşümün ivmesi arttıkça kırılmalar ve tartışmalar
da artıyor. Bir tür medeniyet değişimi anlamına gelen kırılma, aynı toplumun
içinde farklı medeniyet anlayışlarını mümkün kılıyor. Bu sürecin giderek
viii
birtakım semboller çevresinde bir kutuplaşmayla neticelendiği de gözlerden
kaçmamaktadır.
Osmanlı sisteminde de mevcut kadim sert yöneten–yönetilen ayrımına
paralel gelişen millet nizamı da esasen bu sembolleşmeye güçlü bir damar
sunmuştur. Millet nizamının tasfiye olarak vatandaşlık hukukuna geçilmesine
ve yöneten-yönetilen ayrımını yumuşatması beklenen demokratikleşme
hareketlerine rağmen, bu sembolizm, siyasi kültür kodlarında devam etmiştir.
Osmanlı modernleşmesinden itibaren bu değişime hâkim olan bürokrasi,
gerçekten eşitliğe dayanan vatandaşlık hukukundan, yöneten-yönetilen
ayrımının demokratik bir karakter kazanmasından ve cemaatlerin müşterek
hareketinden korkmuştur. Bu korku bir takım semboller marifetiyle bu sürecin
manipüle edilmesine yol açmıştır. Bürokrasinin gerçek modernlik yerine
koyduğu sembolik modernliğe şu veya bu sebeple uyum sağlayamayan
halk kesimleri “makbul vatandaşlar” olarak kabul edilmemişlerdir. Bu ikinci
sınıf vatandaşların demokratik tercihleri bürokratik kurumlar marifetiyle
denetlenirken, vatandaşlar arasında farklılıklarını muhafaza eden kesimlerin
hak talepleri ve her türlü müşterek hareketleri, zaten var olan sembolik
farklılıklar kutuplaşma ve çatışma istikametinde tahrik edilerek bertaraf
edilmiştir.
Soğuk savaşın sona ermesinden sonra, Samuel Huntington tarafından
soğuk savaşın yerini alacağı düşünülen medeniyetler savaşı tezi, bu konuyu
uluslararası bağlamda tartışmaya açmıştır. Bu vadide Türkiye’yi medeniyetle
savaşının yaşandığı bir muharebe alanı olarak gören Huntington, elitlerinin
batı halkın İslam medeniyetini tercih etmesi yüzünden “bölünük ülke” olarak
nitelendirmiştir. Huntington’un tezi bir yana bırakıldığında dahi, soğuk
savaş sonrası dönemde Türkiye, dondurulmuş birçok problemle yüz yüze
kalmıştır. Otoriter tek parti döneminden ve askeri müdahalelerden kalan
bu problemler de giderek kangrene dönen semboller etrafında tecessüm
eden problemlerdir. Siyasetin dar alana hapsedilerek temsili karakterini,
toplumsal talep ve şikâyetleri taşıma ve sorun çözme kabiliyetini kaybetmesi
de semboller etrafında segmentlere ayrılmış toplumsal kesimlerin, siyaset
marifetiyle çözüm üretmesini zorlaştırmıştı. Türkiye’de yaşanan medeniyetler
savaşının ötesinde, Tanıl Bora’nın ifadesiyle bir “medeniyet kaybı”ydı.
1999’da Ecevit koalisyon hükümetiyle başlayan reform süreci 3 Kasım 2002
seçimlerinden sonra kurulan AK Parti hükümetleriyle hızlanarak devam
etmiştir. Reformlar karşısındaki reaksiyoner cephe, AK Parti’nin 2002’den
sonra yapmaya çalıştığı mevzuat değişiklikleri ve kurumsal reformların
zihniyet dönüşümüne yetmediğini göstermiştir. Bu zihniyet dönüşümünü
temin etmek için siyasi kültürümüzde ciddi bir demokratikleşme ihtiyacı
ortaya çıkmıştır.
ix
EDİTÖRDEN
Şimdi her gün bir yenisiyle karşılaştığımız sembolik jestler, bu anlayışın bir
tezahürüdür. Bütün bu jestlerin tek tek sağladığı faydadan daha ehemmiyetli
olan husus, siyasi kültürün demokratikleşme yönünde bilinçli müdahalelerle
değiştirilebileceğini göstermiş olmasıdır. Böylece reformlar, toplumsallaşmış
ve güçlü bir kültürel zemine oturmaktadır. Sembolik açılımlar ve jestler,
belli bir kesime yönelikmiş gibi görünse de, Türkiye’nin içindeki su geçirmez
bölmeleri kaldırarak bir toplumu meydana getirmektedir. Bu sivil siyasi
kültür, en az sivil anayasa kadar kurucu kıymettedir.
Prof. Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin “Türkiye’de Demokratik Konsolidasyon
ve Liberal Siyasal Kültür: Teorik Bir İnceleme” isimli çalışmalarında bu bahsi
tartışıyorlar. Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak, Ahmet Yesevi Üniversitesi
Avrasya Çalışma Grubu’yla ortak projemiz olan bu raporu, yeni bir
Demokratikleşme Paketi’nin tartışıldığı bu günlerde kamuoyunun istifadesine
sunuyoruz.
II- Adnan Küçük, “Yeni Anayasada Siyasi Partiler Rejimi”
Siyasi partiler, demokratik rejimler için olmazsa olmaz kurumlardır. Siyasi
partiler konusu Türkiye’de ilk olarak 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ve
darbenin öncelikleri doğrultusunda yapılan 1961 Anayasasında düzenlenmiştir.
Bu anayasal düzenlenme beklendiği gibi siyasi partileri korumak bir yana,
daha sonra çıkarılan siyasi partiler kanunun da etkisiyle ciddi sıkıntılar
doğurmuştur. Bilhassa bürokratik vesayetin bir aracına dönüşen Anayasa
Mahkemesi’nin tatbikatıyla siyasi partiler, üzerlerinde artan bir şekilde
kapatılma tehdidi hissetmişler ve siyasetin alanı darlaşmıştır. Bu tehdit ve
darlaşma, 1982 Anayasası ve bu anayasadan sonra çıkarılan siyasi partiler
kanunu ile artmıştır. Sonuç olarak Türkiye siyasi tarihi, bir siyasi partiler
mezarlığı ve siyasi yasaklar koleksiyonuna dönüşmüştür.
Yeni Anayasa yapımı ve anayasal demokrasinin inşasında, siyasi partiler ve
seçim kanunları da artık gündeme geliyor. Bürokratik vesayet rejimi toplumsal
farklılık, çeşitlilik ve çoğulculuk yerine tek tip bir ideoloji ekseninde hukuku
alet ederek görünüşte “çok partili” ancak fiilen bir tek partinin kanatlarından
ibaret bir siyasi yelpaze oluşturmaya çalıştı. 28 Şubat 1997 post-modern
darbe süreciyle devam eden bu zorlama, siyasi partilerin demokratik bir
şekilde işlevlerini görmelerini fevkalade zorlaştırdı. Bu zorluk, siyasi krizlerin
artmasına yol açtı.
Bugün 2012 Türkiye’sinde siyasi krizden çıkılarak anayasal bir demokrasiye
geçilmeye çalışılıyor. Bürokratik vesayetin tasfiyesini takiben, siyasetin
ve siyasi partilerin alanı genişliyor. Bu bakımdan yeni anayasa sürecinde,
anayasada siyasi partilerin üzerindeki baskı ve sınırlamaların kalkması,
Türkiye’nin gerçekten çok partili hayata ve siyasetin bütün farklılıklarıyla
x
temsil edildiği bir siyasi yelpazeye kavuşması siyasi partiler rejiminin
değişmesiyle mümkündür. Değerli akademisyen Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük
’ün kaleme aldığı “Yeni Anayasada Siyasi Partiler Rejimi” adlı çalışma bu
istikamette yo gösterici bir perspektif sunmaktadır.
III- Ertuğrul Cenk Gürcan, “Demokratik Seçim Sistemleri ve Türkiye”
Seçim sistemi tartışmaları o ülkenin siyasi partiler rejimini de etkileyecek
niteliktedir. Demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemlerindeki çeşitlilik,
seçim sistemleriyle çözülmesi istenen problemlerin çeşitliliğini ifade
etmektedir. Burada yapılacak tercihler seçim sisteminin karakterini de
etkileyecektir. Temsilde adalet mi yönetim de istikrar mı önceliklidir? Başka
bir deyişle adalet mi fayda mı tercih edilecektir? Bu soruların kolay cevapları
yoktur.
Türkiye’de seçim sistemleri tartışmalarının uzun bir tarihi vardır.
Son dönemlerde %10 seçim barajı yoğun olarak tartışılsa da bugün
daraltılmış seçim bölgesi de gündemdedir. Seçim sistemi tartışmalarının
demokratikleşme, çözüm süreci ve Yeni Anayasa etrafında devam edeceğini
tahmin edebiliriz. Ertuğrul Cenk Gürcan “Demokratik Seçim Sistemleri ve
Türkiye” adlı çalışmasında bu konuları derinlikli bir şekilde ele alıyor.
IV- Hüseyin Murat Işık, “Yeni Anayasa Tartışmaları Işığında Yüksek Seçim
Kurulu”
Bir siyasi rejimin demokratik olma kriterlerinden en önemlilerinden biri,
seçimlerin “serbest ve adil” bir şekilde gerçekleşmesinin güvence altına
alınmasıdır. Seçimlerin serbest ve adil olması sayesinde seçmenler, temsilcileri
seçebilir ve demokratik aktörler ortaya çıkabilirler. Yargı denetimi serbest ve
adil seçimler için vazgeçilmezdir. Bu kriter, 1912 sopalı seçimleri, 1946 “açık
oy - gizli tasnif” yolsuzlukları gibi tecrübelerin yaşandığı ülkelerde bilhassa
ehemmiyet kazanmaktadır.
Türkiye, bu kötü tecrübelerden sonra seçimlerin serbest ve adil olması için
yargı denetimi altında bir seçim mevzuatına ve kurumlaşmaya gitmiştir.
Anayasal bir kurum olan Yüksek Seçim Kurumu, bu arayışın bir ürünüdür.
Ancak YSK’nın yapısı ve oluşumu itibarıyla bürokratik vesayetin bir aracına
dönüşmesi, problemleri de beraberinde getirmiştir. Seçimlerin yargı
denetiminin dışına çıkarak bürokratik vesayet ideolojisini esas alan, raporda
serimlenen örneklerde görüleceği üzere, karar ve uygulamalarıyla YSK
tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye’de yargı denetiminin
hakların ve özgürlüklerin korunmasını değil, devlet otoritesini ve bürokratik
vesayet ideolojisini korumayı esas alması YSK’nın da hatalarının kaynağına
işaret etmektedir.
xi
EDİTÖRDEN
Yeni anayasa tartışmaları ve demokratik reformlar çerçevesinde YSK’nın
da tartışılması elzemdir. SDE olarak Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir
Türkiye İçin İnsan Onuruna Dayanan Yeni Anayasa raporunda (Mayıs, 2011)
YSK’daki reform gerekliliğinin altını çizmiştik. Nitekim, YSK en son 12 Haziran
2011 tarihindeki genel seçimlerdeki karar ve uygulamalarıyla bu uyarıları
haklı çıkardı. Tartışma konusu olan YSK’nın, yeni tartışmalı kararlardan
önce tartışılması ve yeniden düzenlenmesi isabetli olacaktır. Yrd. Doç. Dr.
Hüseyin Murat Işık çalışmasında Türkiye’de seçimlerin tarihini, mevzuat,
kurumlaşma ve tatbikatı eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve YSK ile
il seçim kurularına ilişkin yeni öneriler sunmaktadır. Önümüzdeki birkaç
yılda yapılacak üç seçim öncesi seçimlerin meşruiyetine ilişkin başlatılmak
istenen kampanya bu konunun ehemmiyetini arttırıyor. Daha önce ayrı bir
rapor olarak yayınladığımız bu metni, başka ülke örnekleriyle genişletilmiş ve
düzeltilmiş bir şekilde yeniden yayımlıyoruz.
V- Kasım Karagöz, “Halk Girişimi: Yeni Anayasa İçin Bir Öneri”
Demokrasilerin temsili karakterde kalması, yeterli halk katılımının
sağlanmasını engellemektedir. Bazı ülkelerde halk katılımını arttırmak ve
temsili demokrasinin sınırlarını aşmak için doğrudan demokrasi yöntemleri
de uygulanmaktadır. Referandum, halk girişimi ve geri çağırma bu yöntemler
arasındadır.
Türkiye’deki vesayetçi sistemin tasfiyesi ve anayasa değişikliklerinin önünün
açılması ancak halkın katılımını sağlayan referandum yoluyla mümkün
olabilmiştir. 2014’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri de halkoyuyla
yapılacağı için bu bakımdan kayda değerdir.
Türkiye’deki yeni anayasa yapım süreci, doğrudan demokrasi yöntemlerinin
tartışılmasına imkan vermektedir. Bu şekilde temsili demokrasinin tesisinin
yanında, temsili demokrasinin bazı problemlerini aşmak ve halk katılımını
arttırmak için; halk egemenliğini kullanabilecek yeni bir halk girişimi
yönteminin kamuoyunda tartışılması faydalı olacaktır. Halk girişimi yöntemi,
“Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiye İçin” Yeni Anayasa sürecine katkı
sağlayacaktır. Doç. Dr. Kasım Karagöz’ün hazırladığı “Halk Girişimi: Yeni
Anayasa İçin Bir Öneri” adlı çalışmasını bu meyanda dikkat çekici katkılar
sunmaktadır.
xii
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
I. BÖLÜM
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK
KONSOLİDASYON VE LİBERAL
SİYASAL KÜLTÜR:
TEORİK BİR İNCELEME
Prof. Dr. Birol AKGÜN
M. Cüneyt ÖZŞAHİN
ÖZET
Demokratik geçiş sürecini tamamlamış ve konsolide bir demokrasi olma yolunda
ilerleyen birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’nin demokratikleşme serüveni de sancılı
ve kesintili olmuştur. Bu çalışmada demokrasi olgusu ve demokrasi çalışmalarının
mahiyetine dair yapılacak kısa bir değerlendirmenin ardından, demokratikleşme literatüründe önemli bir alt başlık olarak demokratik konsolidasyon kavramı tartışmaya açılacaktır. Türkiye’de demokratikleşme sürecinde atılan adımların ve karşılaşılan
güçlüklerin analiz edileceği bu çalışmada, liberal siyasal kültür-demokratik konsolidasyon bağlantısı açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Demokratik Konsolidasyon, Liberalizm, Siyasal Kültür
1
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
I.
GİRİŞ*
Türkiye, yarım asrı aşkın çok partili demokrasi tecrübesi ve geleneği nedeniyle pek çok demokrasi kuramcısı tarafından üzerinde yer aldığı coğrafyada demokratik bir istisna olarak değerlendirilmektedir.1 İslam ve demokrasinin ahenkli bir bütün oluşturup oluşturamayacağı sorusuna yönelik teorik
çözümlemelerin özellikle 11 Eylül sonrası hız kazanmasıyla birlikte Türk demokrasisi ekseninde yapılan analizler de yoğunlaştı.2 Özellikle Arap Baharının ortaya çıkardığı atmosfer Türkiye’nin demokratik bir model olabilirliğini
de tartışmaya açtı.3 Tüm bu gelişmeler ekseriyetle Müslüman bir nüfusa ve
az çok işleyen bir demokrasiye sahip bir ülke olarak Türkiye’nin önemini bir
kat daha arttırdı. Ne yazık ki bugün pek çok yeni demokrasiye nazaran görece eski bir tarihte, İkinci Dünya Savaşı’nı takiben demokratik dönüşümünü
gerçekleştiren Türkiye’nin sorunsuz ve muntazam bir demokrasi olduğunu
*
1
2
3
2
Bu çalışma aynı yazarların Murat Yılmaz Editörlüğünde hazırladıkları ve Stratejik Düşünce
Enstitüsü- Ahmet Yesevi Üniversitesi işbirliğiyle basılan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesi İnceleme-Araştırma Dizisinin 14 No’lu raporundan aynen iktibas
edilmiştir.
Bernard Lewis, “Why Turkey Is the only Muslim Democracy”, Middle East Quarterly, (Vol.1,
No.1, 1994), ss.41-49; Haldun Gülalp, “Islam and Democracy: Is Turkey an Exception or a
Role Model?”, Akbar S. Ahmed ve Tamara Sonn, (eds.), The Sage Handbook of Islamic Studies, (London: Sage Publications, 2010), ss. 240-261.
Konuyla ilgili muhtelif çalışmalar için bkz. Binnaz Toprak, “Islam and Democracy in Turkey”, Turkish Studies, (Vol. 6, No. 2, 2005), ss. 167-186; Bora Karna, “Islam, Democracy and
Dialog-The Case of Turkey”, Government and Opposition, (Vol.40, No.4, 2005), ss. 515-540;
David Ghanim, “Turkish Democracy and Political Islam”, Middle East Policy, (Vol.16, No. 1,
2009), ss. 75-84; Sultan Tepe, “Turkey’s AKP: A Model “Muslim-Democratic” Party?”, Journal
of Democracy, (Vol. 16, No.3, 2005), ss. 69-82.
Konuyla ilgili çeşitli değerlendirmeler için bkz. Alper Y. Dede, “The Arab Uprisings: Debating the “Turkish Model”, Insight Turkey, (Vol.13, No.2, 2011), ss.23-32; Emad Y. Kaddorah,
“The Turkish Model: Acceptability and Apprehension”, Insight Turkey, (Vol.12, No.4, 2010),
ss.113-129; Kemal Kirisci, “Turkey’s “Demonstrative Effect” and the Transformation of the
Middle East”, Insight Turkey, (Vol.13, No.2, 2011), ss.33-55; Mark LeVine, “Is Turkey the
Best Model for Arab Democracy?”, 19 Eylül 2011, Al Jazeerra, http://www.aljazeera.com/
indepth/opinion/2011/09/201191684356995273.html, Erişim Tarihi: (21.12.2012); Oğuzhan
Göksel, “Assessing the Turkish Model as a Guide to the Emerging Democracies in the Middle East”, Ortadoğu Etütleri, (Vol. 4, No. 1, July 2012), ss.99-120.
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
iddia etmek pek çok nedenden ötürü kolay görünmemektedir.4 Demokratik
geçişini tamamlamış ve konsolide bir demokrasi olma yolunda ilerleyen birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’nin demokratikleşme serüveni de sancılı ve
kesintili olmuştur. Geçmişten bugüne askeri müdahaleler, parti kapatma davaları, etnik ve ideolojik çatışmalar gibi pek çok sorunun mevcudiyeti, Türk
demokrasisinin ne derece konsolide bir demokrasi olduğuna ilişkin soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz son yıllarda Avrupa Birliği’ne
uyum süreci çerçevesinde demokratikleşmeye dönük önemli adımlar atılmıştır. Ancak halen kat edilecek uzun bir yol olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Bu çalışmada demokrasi olgusu ve demokrasi çalışmalarının
mahiyetine dair yapılacak kısa bir değerlendirmenin ardından, demokrasi
literatüründe önemli bir alt başlık olarak demokratik konsolidasyon olgusu
tartışmaya açılacaktır.5 Çalışmada bir örnek olay analizi olarak Türk demokrasisinin geçmişten bugüne kaydettiği ilerlemeler ve maruz kaldığı kırılmalar
ve gerilemeler analiz edilmeye çalışılacaktır. Sonuçta Türkiye’nin demokrasi
açmazı liberal siyasal kültürün eksikliğiyle açıklanmaya çalışılmıştır.
II. DEMOKRASİNİN TARİHİ VE DİFÜZYONU: ŞEHİR DEVLETİNDEN
KÜRESEL DEMOKRASİYE
Demokrasinin kökenlerine ilişkin yapılan tartışmalar genellikle ilk demokratik deneyimler için Mezopotamya’yı işaret etmektedir.6 Ancak demokrasi tarihi çalışanlar arasındaki yaygın kanaat, demokrasinin M.Ö. V. yüzyılda
4
5
6
Geçmişten günümüze Türk demokrasisine dönük bu çerçevede analizler için bkz: Ergun
Özbudun. “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3,
1996), s. 123, 125; Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitap, 2002); Ergun Özbudun, “Türkiye’nin
Demokratikleşmesinin Önündeki Engeller”, Stratejik Boyut, (Vol.2, No.7, 2010) ss.13-17. Literatürde Türkiye gibi sorunlu demokrasileri sıfatlandırmaya çalışan çok farklı demokrasi
tanımları bulunmaktadır. Konuyla ilgili bkz. David Collier ve Steven Levitsky, “Democracy
with Adjectives: Conceptual Innovation in Comparative Research”, World Politics, (Vol.49,
No. 3, 1997), ss. 430-451.
Yazının kavramsal çerçevesi, Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin, “Soğuk Savaş Sonrası Dünyada Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Teorik Bir Çerçeve Arayışı”, Uluslararası İlişkiler,
(Cilt. 7, Sayı. 28, 2011), s. 31-57 isimli çalışmasından iktibas edilmiştir.
Mezapotamya’yı işaret eden çalışmaları aktaran bir değerlendirme için bkz. David Held,
“Democracy: From City-States To A Cosmopolitan Order?”, Prospects for Democracy: North,
South, East, West, David Held, (ed.), (Cambridge: Polity Press, 1993), s.16. Konuyla ilgili
orijinal metinler/kaynaklar için aynı çalışmanın 47. sayfasına (not 6’ya) başvurulabilir.
3
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
Antik Yunan’da vücut bulan doğrudan demokrasi tecrübesiyle başladığıdır.7
Sınırlı bir yurttaşlık8 kavramsallaştırması çerçevesinde şekillenen bu ilk demokratik deneyim, ilerleyen yıllarda farklı coğrafyalara yayılmıştır. Modern
dönemde ise demokrasi fikri Britanya tecrübesi ile Amerikan ve Fransız devrimleri üzerine inşa edilmiştir ve zamanla hukuksal/anayasal bir muhtevayı
barındıran liberal demokrasiye doğru evirilmiştir.9 Oy hakkının dolayısıyla
demokratik katılımın sınırlarının genişlemesi de XIX. yy.’da hız kazanmış ve
XX. yy.’da genişleyerek genel ve eşit oy hakkı düzeyine ulaşmıştır.10
Demokrasinin küresel ilerleyişi izleyen yıllarda da hız kesmeden devam etmiş, demokrasi düşüncesi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışına taşmıştır.
Huntington’ın dönemlendirmesiyle demokratikleşme, küresel düzeyde cereyan eden üç büyük demokrasi dalgası ve demokratik gerilemelere sebebiyet veren iki ters dalga’nın (reverse waves) hikâyesidir.11 Söz konusu dalgalardan ilki İngiltere, Fransa ve ABD gibi demokratik difüzyonun çekirdekleri
olan ve özgül tarihsel koşullar çerçevesinde politik gelişimlerini tamamlayan ülkeleri içermektedir. Birinci demokrasi dalgasını takiben 1920’lerden
itibaren Avrupa’da hortlayan faşizm sonucunda ilk ters dalganın oluşumuna
şahitlik edilmiştir. İkinci demokrasi dalgası ise II. Dünya Savaşı’nın ardından
zamanın ruhuna uygun olarak demokratik yönetimi benimseyen Japonya,
Batı Almanya, Hindistan gibi ülkeleri kapsayacaktır. Birinci demokrasi dalgasına benzer biçimde demokratikleşmeyi izleyen küresel bir ters dalga ile
7
Bican Şahin, Liberal Demokrasinin Temelleri, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), s. 1-6. Ayrıca Antik Yunanda demokrasinin
tekamülüne dair bkz. Mehmet Ali Ağaoğulları, Kent Devletinden İmparatorluğa, 4. Baskı,
(Ankara: İmge Kitabevi, 2004) , ss.35-47; Greg Anderson, The Athenian Experiment: Building an Imagined Political Community in Ancient Attica: 508-490 B.C., (Ann Arbor: University of Michigan Press, 2003), s. 7.
8 Antik Yunanda yurttaş kategorisinin kapsamı oldukça sınırlıdır. Köleler, kadınlar ve yabancıları içermemektedir. Bkz. Mümtazer Türköne, Siyaset, (Ankara: Lotus, 2005), s. 189; Bican
Şahin, “Liberal Demokrasinin Temelleri”, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel
Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), s.3.
9 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 9. Baskı, (Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012), ss.9-10.
10 Daron Acemoglu ve James A. Robinson,“Why Did the West Extend the Franchise? Democracy, Inequality, and Growth in Historical Perspective”, The Quarterly Journal of Economics,
(Vol.115, No.4, November 2000), ss.1167-1168; Amartya Sen, “Democracy as a Universal
Value”, Journal of Democracy, (Vol.10, No.3, 1999), s.4.
11 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century,
(Norman: University of Oklahoma Press.,1993), s. 16.Ayrıca bkz. Birol Akgün, “Türkiye’de
Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4,
Sayı. 14, 2008), s.6.
4
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
1970’lerin ortasına kadar devam edecek olan ve birçok ülkeyi içerisine alan
darbeler ve cuntalar furyası başlamıştır. Son demokrasi dalgası ise 1970’lerden 1990’ların başına kadar devam etmiş olan; İspanya, Yunanistan, Portekiz
gibi Avrupa ülkelerinin yanında çok sayıda Asya ve Afrika ülkesini kapsayan
üçüncü demokrasi dalgasıdır.12 Huntington’un üç demokrasi dalgasını takiben Soğuk Savaşın sonlanması ve eski komünist ülkelerin demokratikleşme
süreci ise kimilerince dördüncü bir demokrasi dalgası olarak değerlendirilmektedir.13 Bununla birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2011’de
başlayan “Arap Baharı” süreci de dördüncü bir demokrasi dalgası olarak adlandırılabilmiştir.14
Bugün yaşadığımız dönem “demokratik çağ” (democratic age) olarak nitelendirilmektedir.15 Bu çerçevede demokrasinin alternatif yönetim biçimlerine
kıyasla neredeyse evrensel bir geçerliliğe sahip olduğu pek çok açıdan kabul gören bir gerçekliği yansıtmaktadır.16 McFaul’a göre demokrasinin artan
önemi, demokrasi ihracını da bir “dünya değeri” haline getirmiştir.17 Demokrasinin küreselleşme sürecinde yardımlardan askeri müdahalelere kadar
pek çok faktör vurgulanabilmiştir.18 Öyle ki çatışmaların önüne geçilmesi ve
tekrarlanmaması açısından demokrasinin ciddi bir önem arz ettiğine ilişkin
oldukça geniş bir literatür oluşmuştur.19 Demokrasi ister seçimlere, katılıma
ve özgürlüklere öncelik veren siyasal, isterse de yönetimin ve kurumların
12 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century,
(Norman: University of Oklahoma Press.,1993), ss. 16-26; Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi
Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Paltformu, (Yıl. 4, Sayı. 14,
2008), s.6.
13 Michael McFaul, “The Fourth Wave of Democracy and Dictatorship: Noncooperative Transitions in the Postcommunist World”, World Politics, (Vol. 54, No. 2, January 2002), ss:212244.
14 Konuyla ilgili bkz. Larry Diamond, “A Fourth Wave or False Start?: Democracy After the
Arab Spring”, 22 May 2011, http://www.foreignaffairs.com/articles /67862/larry-diamond/
a-fourth-wave-or-false-start , Erişim Tarihi: (10.01.2012).
15 Fareed Zakaria, The Future of Freedom: Illiberal Democracy at Home and Abroad, (New
York: W. W. Norton & Company Inc., 2007), s.13.
16 Larry Diamond, “Universal Democracy?”, Policy Review, (No. 119, June/July 2003), ss. 3-26.
17 Michael McFaul, “Democracy Promotion as a World Value”, The Washington Quarterly,
(Vol. 28, No. 1, 2004), ss.147-163.
18 David Beetham, Democracy: Beginners Guide, (Oxford: OneWorld Publication,1996), ss.102109.
19 Konuyla ilgili kapsamlı bir tarama için bkz. David Kinsella ve David L. Rousseau, “Democracy and Conflict Resolution”, Jacob Bercovitch, Victor Kremenyuk ve I. William Zartman,
(eds.), The Sage Handbook on Conflict Resolution, (London: Sage Publications, 2009), ss.475491.
5
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
inşasına dayalı kalkınmacı bir işlev çerçevesinde ele alınsın farklı ulusal ve
uluslararası aktörlerce desteklenebilmiştir.20 Bununla birlikte demokrasi ve
özgürlük söylemi ülkelerin dış politikalarında da etkili olabilmiş; özellikle
Amerikan dış politikasında demokrasi ve özgürlük vurgusu kurucu bir payanda işlevi üstlenmiştir.21 Demokrasinin ABD dış politikasındaki ilk izlerini
Kennedy’ye kadar sürmek mümkündür.22 Öyle ki demokrasi promosyonunun bir parçası olarak düşünülebilecek demokratik yardımlar, Uluslararası
Kalkınma Ajansı’na (USAID) ve Başkan Kennedy’ye kadar uzanmaktadır.23
Özetle bugün küresel bir nitelik arz eden demokratikleşme olgusu aslında
iç politik aktör ve dinamiklerin yanında dış dinamiklerin ortaklaşa etkisiyle
şekillenen zorlu bir değişim, dönüşüm ve tekâmül sürecidir.24
II. A. Demokrasinin Tanımlanması: Kapsamı, İçeriği ve Ölçümü
Literatürde demokrasi olgusunun kapsamı göz önüne alınarak geliştirilmiş minimalist ve maksimalist demokrasi tanımları yapılmaktadır.25 Minimal standartlar çerçevesinde tanımlanmış Schumpeterci26 veya prosedürel demokrasi, yarışmacı seçimleri demokrasi tanımlamasının merkezine
yerleştirmektedir.27 Huntington’a göre Schumpeterci prosedürel tanım,
20 Thomas Carothers, “Democracy Assistance: Political vs. Developmental?”, Journal of
Democracy, (Vol. 20, No. 1, 2009), ss. 5-19.
21 G. John Ikenberry, “Why Export Democracy ? The Hidden Grand Strategy of American
Foreign Policy”, The Wilson Quarterly, (Vol. 23, No. 2, 1999), ss. 56-65; Peter H. Liotta ve
James F. Miskel, “Dangerous Democracy? American Internationalism and the Greater Near
East”, Orbis, (Vol. 48, No. 3, 2004), ss. 437-449; Thomas Carothers, “A Quarter-Century of
Promoting Democracy”, Journal of Democracy, (Vol. 8, No. 4, 2007), ss. 112-113.
22 Larry Diamond, The Spirit of Democracy, (Newyork: Times Books, 2008), ss.1-2.
23 Thomas Carothers, “The Backlash Against Democracy Promotion” Foreign Affairs, (Vol.
85, No.2, 2006): 55–68; Thomas Carothers, Aiding Democracy Abroad: The Learning Curve,
(Washington DC: Carnegie Endowment for International Peace, 1999), ss.20-21.
24 Laurence Whitehead, “The Three International Dimensions of Democracy”, Laurence Whitehead, (ed.), The International Dimensions of Democratization: Europe and the Americas,
(Oxford: Oxford University Press, 2001), ss. 3-26.
25 Demokrasinin tanımlanması ve kapsamına ilişkin dair farklı demokrasi teorisyenlerini bir
araya getiren bir derleme için bkz. Robert Dahl, Ian Shapiro ve Jose Antonio Cheibub, (eds.),
The Democracy Sourcebook, (Cambridge :The MIT Press, 2003), 1.Bölüm.
26 Bkz. Joseph Schumpeter, Capitalism, Socialism, and Democracy, (NewYork: Harper&Brothers,
1950).
27 Samuel Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press, 1992), ss. 6; Ayrıca konuyla ilgili bkz. Adam Przeworski, “Minimalist Conception of Democracy: A Defense”, Robert Dahl, Ian Shapiro ve Jose
Antonio Cheibub, (eds.), The Democracy Sourcebook, (Cambridge :The MIT Press, 2003),
ss.12-17.
6
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
kavramsal bir “kesinlik” sağlanması noktasında pek çok açıdan daha tercih
edilebilir olmaktadır.28 Ancak seçimlerin demokrasinin ne ölçüde garantisi
olabileceği ise tartışmalıdır. Çünkü ilgili rejimlerde seçimlerin nasıl bir mahiyet taşıdığı önem kazanmaktadır. Bu bağlamda seçimlerin katılımı sağlamasının yanında özgürlükçü ve çoğulcu bir atmosferde gerçekleştirilmesi
de kritik bir niteliktedir.29 Minimalist şartları sağlamasına karşın “seçimsel
demokrasi (electoral democracy)” veya “seçimsel otoriteryenizm (electoral
authoritarianism)”olarak isimlendirilmekten kurtulamayan çok sayıda rejimin varlığı, daha kapsayıcı bir demokrasi tanımını bir anlamda zorunlu kılmıştır.30 Bu çerçevede seçim mekanizmasının asıl amacına hizmet etmesinde yarışmacılık/rekabet öğesine özel bir önem atfedilmektedir.31
Kuşkusuz demokrasinin sınırlarını genişleten tüm bu revizyonlar son tahlilde demokrasiye liberal bir içerik kazandırır. Çünkü aslında demokrasinin
yarışmacı bir nitelik arz etmesi ancak ve ancak siyasal olduğu kadar sivil
özgürlükleri de koruyabilecek liberal bir anayasanın varlığı ile mümkün
olabilmektedir.32 Batı deneyiminin işaret ettiği gibi sağlıklı ve uzun ömürlü
bir demokrasi, hukuk devleti, güçler ayrılığı ve temel özgürlüklerin korunduğu anayasal bir liberalizmin garantisine muhtaçtır. Fareed Zakaria bu
özelliklere sahip olmayan demokrasileri liberal olmayan (illiberal) demokrasiler olarak isimlendirmiştir.33 Yayla’nın ifadesiyle, liberal demokrasi “halk
rızası ve insan haklarına saygının” yanında “sınırlı ve anayasal bir yönetim”
28 Samuel Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press, 1992), ss. 6-7.
29 Terry Karl, “The Hybrid Regimes of Central America”, Journal of Democracy, (Vol. 6, No. 3,
1995), ss. 72-86. Ayrıca bkz. Birol Akgün, Türkiye’de Seçmen Davranışı, Partiler Sistemi ve
Siyasal Güven: 2002 Genel Seçimleri, 2004 Yerel Seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, 2.
Baskı, Ankara: Nobel Yayınları, 2007, ss.6-7.
30 Seçimsel demokrasi ve seçimsel otoriteryenizm için sırasıyla bkz. Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: John Hopkins University Press, 1999);
Andreas Schedler (ed.), Electoral Authoritarianism: Dynamics of Unfree Competition, (Boulder: Lynne Rienner, 2006).
31 Robert Dahl, Polyarchy: Participation and Opposition, (New Heaven: Yale University Press
1971), s.152.
32 Stephen Holmes, “Precommitment and the Paradox of Democracy”, Jon Elster ve R. Slagstad,
(eds.), Constitutionalism and Democracy, (Cambridge: Cambridge University Press, 1988),
ss. 230–240. Konuyla ilgili benzer bir vurgu için bkz. Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi,
9. Baskı, (Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012), ss.24-25.
33 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6. 1997), ss.
22-23.
7
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
öngörmektedir.34 Diamond’ın oldukça geniş bir çerçevede kurguladığı ve
benzer noktalara işaret ettiği liberal demokrasi tanımı, devletin seçilmişlerin
kontrolünde olmasını, yürütmenin parlamento, yargı vb. kurumlarca yatay
bir sorumluluğa tabi kılınmasını, kişi ve gruplara yönelik oldukça geniş bir
biçimde tanımlanmış siyasal ve sivil özgürlükleri, hukuk önünde eşitliği ve
işleyen bir hukuk devletini kapsamaktadır.35
Demokrasi olgusunun işlevselleştirilmesi ve ölçülmesi hususları da tıpkı
tanımlanması gibi oldukça zordur. Siyaset biliminin neredeyse demokrasi
teorisi üzerinden okunduğu davranışsalcı Amerikan akademisinde demokrasiyi tanımlamaya ve ölçmeye dönük çalışmalar giderek artmaktadır.36 Demokrasi ve diktatörlüklerden müteşekkil ikili (dichotomous) bir sınıflandırma yapılabileceği gibi demokrasi ve otokrasiler arasında bir çizgi boyunca
farklı skorlar alan sürekli (continuous) demokrasi değişkenlerinden de bahsedilmektedir. Muhtelif ülkelerin (cross section) farklı yıllarda (cross time) kaydetmiş oldukları demokratik performanslarının ölçüldüğü Freedom House,
Polity, Verhanen gibi veri setleri başta olmak üzere, benzeri bir dizi veri seti
vasıtasıyla ampirik analizlere girişilmiş ve demokrasi ile birçok farklı değişken arasındaki çetrefilli ilişki çeşitli istatistiksel modellemeler yoluyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.37
II. B. Demokrasi Çalışmaları: Demokratik Dönüşümden Demokratik
Konsolidasyona
Demokrasiye yönelik ilginin kökenleri oldukça geriye gitmektedir. Siyaset
felsefesinin bünyesinde Aydınlanma filozoflarının demokrasi teorisine
dönük katkıları göz ardı edilemez. Rousseau’dan J.S. Mill ve Marx’a kadar
pek çok isim bugün bile çokça tartışılan farklı demokrasi anlayışları
34 Atilla Yayla, Siyaset Teorisine Giriş, (Ankara: Liberte Yayınları, 2002), s.35.
35 Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: John Hopkins
University Press, 1999), ss.11-12.
36 Erkki Berndtson ,“The Rise and Fall of American Political Science: Personalities, Quotations,
Speculations”, International Political Science Review / Revue Internationale de Science Politique, (Vol. 8, No. 1, 1987), ss.85-100.
37 Gerardo L. Munck ve Jay Verkuilen, “Conceptualizing and Measuring Democracy: Evaluating Alternative Indices”, Comparative Political Studies, (Vol. 35, No. 1, February 2002),
ss.5-34. İkili ve sürekli tanımlar konusunda ayrıca bkz. Samuel Huntington, The Third Wave:
Democratization in the Late Twentieth Century, (Norman: University of Oklahoma Press,
1992), ss. 11-12.
8
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
önermişlerdir.38 Hatta çok öncesinde gerek Platon gerekse de Aristo siyasal
rejimleri tasnif ederken demos’un iktidarına yani demokrasiye pejoratif bir
anlam yükleyerek de olsa değinmekten geri durmamıştır.39 Ancak demokrasi
ve demokratikleşmenin siyaset biliminin kanatları altına girmesi ve bilimselci
bir metodoloji çerçevesinde ele alınması, 1945 sonrası yaşanan gelişmeler
neticesinde gerçekleşmiştir.40 Bu çerçevede politik gelişme literatüründe yer
alan başlıklardan biri olarak demokratikleşmeye özel bir önem atfedilmiştir.
1970’lerin ortasında yaşanan üçüncü demokrasi dalgasını takiben Soğuk
Savaş sonrası Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmeler sonucunda demokrasilerin
sayısı hızla artmış; bu gelişmeler ise demokratikleşme olgusuna yönelik sivil
ve siyasal ilgi ve merakı arttırmıştır.41
Demokratikleşmenin nedenleri ve sonuçları uzun yıllar tartışma konusu yapılmıştır. Demokratikleşme olgusu genellikle (1) otokratik rejimlerin liberalleşmesi (2) demokratik dönüşüm ve (3) demokratik konsolidasyon aşamalarını kapsayan üçlü bir çerçevede ele alınmaktadır.42 Her ne kadar yaşanan
küresel demokratik dönüşüm pek çok ülkeyi içerse de yeni demokrasilerin
vasıfları ve demokratik olarak sınıflandırılan rejimler arasındaki uçurum çerçevesinde yapılan tartışmalar pek çok soru işaretinin varlığını da gözler önüne sermiştir.43 Yukarıda sunulan üçlü ayrım dikkate alındığında ise demokratik dönüşümünü tamamlayan pek çok ülkenin tecrübe ettiği patolojilerin
altı çizilmiştir.44 Bu ülkelerde yaşanmış olan demokratik dönüşümün istikrarı
38 Manfred G. Schmidt, Demokrasi Kuramlarına Giriş, çev. M. Emin Köktaş, (Ankara: Vadi
Yayınları, 2002) ss.61-111.
39 Manfred G. Schmidt, Demokrasi Kuramlarına Giriş, çev. M. Emin Köktaş, (Ankara:Vadi
Yayınları, 2002) ss.28-30.
40 Ali Resul Usul, “Demokratikleşme Çalışmalarının Serüveni, Endişe, Çoşku ve Kötümserlik”,
Serap Yazıcı, Kemal Gözler ve Fuat Keyman, (eds.), Prof. Dr. Ergun Özbudun’a ArmağanEssays in Honor of Ergun Özbudun-, Volumu 1/ Cilt 1. Siyaset Bilimi/Political Science, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2008), ss.479-480.
41 Thomas Carothers, “The End of The Transition Paradigm”, Journal of Democracy, (Vol. 13,
No. 1, 2002), ss.5-9.
42 Carsten Schneider ve Philippe Schmitter, “Liberalization, Transition and Consolidation:
Measuring the Components of Democratization” , Democratization, (Vol. 11, No. 5, 2004) ,
ss. 59-90.
43 Larry Diamond, “Thinking About Hybrid Regimes”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 2,
2002), ss.21-34; Richard Rose ve Doh Chull Shin, “Democratization Backwards: The Problem of Third Wave Democracies”, Bristish Journal of Political Science, (Vol. 31, No. 2, 2001),
s. 331; Thomas Carothers, “The “End of the Transition Paradigm”, Journal of Democracy,
(Vol. 13, No. 1, 2002), s. 9.
44 Thomas Carothers, “The End of the Transition Paradigm”, Journal of Democracy, (Vol. 13,
No. 1, 2002), s.9.
9
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
noktasında karşılaşılan güçlükler; daha açık bir ifadeyle genç demokrasilerin kırılganlığı ve yetersizliği demokratik konsolidasyon sorununu ortaya çıkarmıştır.45 Hatta bu çerçevede demokratik konsolidasyon, demokrasi
teorisinde münferit bir başlık olarak ele alınmıştır.46 Yine bağlantılı olarak
liberal demokrasilerden ayrılan pek çok demokrasinin “sınıflandırılmasında” yaşanan güçlük aralarında Rusya, Ukrayna, Nijerya, Endenozya, Türkiye
ve Venezüella’nın bulunduğu kimi ülkeleri, melez rejimler (hybrid regimes)
başlığı altında demokrasi teorisyenlerinin gündemine taşımıştır.47 Melez
rejimler çerçevesinde değerlendirilebilecek pek çok demokrasinin varlığına karşın; bu demokrasiler arasında belki de en bilineni Fareed Zakaria’ya
ait liberal olmayan demokrasi (illiberal democracy) kavramsallaştırmasıdır.
Siyasetin gölgesinin toplum üzerinde yoğun biçimde hissedildiği liberal olmayan demokrasilerde düzenli seçimler gerçekleştirilmesine karşın temel
hak ve özgürlükler tesis edilememiştir. Demokrasinin pek çok Batı ülkesinde
takip ettiği tarihsel izlekten sapması, liberal olmayan demokrasilerin ortaya
çıkışına sebebiyet vermiştir.48
II. C. Demokratik Konsolidasyon: Demokrasinin Dayanıklılığı ve
Derinliği
Üçüncü demokrasi dalgasını müteakip otokrasilerin çözülüşü, demokratik
dönüşüm ve takiben demokratik konsolidasyon aşamalarının her biri temel
araştırma konusu olarak saptanmıştır.49 Bu çerçevede demokrasinin ne ölçüde yerleşmiş ve derinleşmiş olduğu konusuna odaklanan “konsolidoloji”
45 Andreas Schedler, “Measuring Democratic Consolidation”, Studies in Comparative International Development, (Vol. 36, No. 1, 2001), ss. 66-92.; Andreas Schedler, “Concepts of
Democratic Consolidation”, Paper prepared for delivery at the 1997 meeting of the Latin
American Studies Association, (Mexico, 17-19 Nisan 1997), s.7.; Omar Encarnacion, “Beyond
Transitions: The Politics of Democratic Consolidation”, Comparative Politics, (Vol. 32, No.
4, 2000), ss. 487-488.
46 Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “The Conceptual Travels of Transitologists and
Consolidologists: How Far to the East Should They Attempt to Go?”, Slavic Review, (Vol.53,
No.1, 1994), ss. 173–85;
47 Larry Diamond, “Thinking About Hybrid Regimes”, Journal of Democracy, (Vol. 13, No. 2,
2002), ss.21-22.
48 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6, 1997), ss.
22-43.
49 Omar Encarnacion, “Beyond Transitions: The Politics of Democratic Consolidation”, Comparative Politics, (Vol: 32, No: 4, 2000), s. 479.
10
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
olarak adlandırılabilecek yeni bir alt disiplin ortaya çıkmıştır.50 Demokratik
konsolidasyon, demokratik rejimin çökmemesine tekabül ettiği gibi demokrasinin derinleşmesi ve eksiklerini gidermesi anlamını da taşımaktadır.51 Demokratik konsolidasyon olgusuna yönelik en çarpıcı değerlendirme
ise Przeworski’den gelmektedir. Przeworski, demokrasinin “kasabadaki tek
oyun” olmasının konsolidasyonun geçerli koşulu olduğunun altını çizmektedir. Demokrasinin tek oyun olması kuşkusuz demokrasi dışı sair siyasi tasavvurların seçenek olarak dışlanmasına işaret etmektedir.52
Tıpkı minimalist demokrasi kavramlaştırmalarında olduğu gibi demokratik
konsolidasyona yönelik değerlendirmelerde de seçimlerin göz ardı edilemeyecek bir rol üstlendiği ifade edilebilir. Bu çerçevede demokratik konsolidasyon olgusunun tespit edilmesinde seçimler yoluyla iktidarın sorunsuz
bir biçimde el değiştirmesi önem kazanmaktadır. Huntington, iktidarın iki
defa sorunsuz el değiştirmesini (two turn-over test) konsolide demokrasiler
için turnusol testi olarak değerlendirmiştir.53 Ancak kuşkusuz seçimlere kilitlenmiş böylesi bir konsolidasyon tanımının yanında demokratik değerlerin
özümsenmesinin altının çizildiği sofistike konsolidasyon tanımlamalarına
da yer verilmektedir.54 Pozitif konsolidasyon olarak da isimlendirilen bu
süreç, gerek “elitler” gerekse de “kitleler” düzeyinde demokrasinin benim-
50 Ali Resul Usul, “Demokratikleşme Çalışmalarının Serüveni, Endişe, Çoşku ve Kötümserlik”,
Serap Yazıcı, Kemal Gözler ve Fuat Keyman, (eds.), Prof. Dr. Ergun Özbudun’a Armağan- Essays in Honor of Ergun Özbudun-, Volumu 1/Cilt 1. Siyaset Bilimi/Political Science, (Ankara:
Yetkin Yayınları, 2008), s.483; Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “The Conceptual
Travels of Transitologists and Consolidologists: How Far to the East Should TheyAttempt
to Go?”, Slavic Review, (Vol.53, No.1, 1994), ss. 173–185; Svetlozar A. Andreev, “Conceptual
Definitions and Measurement Indicators of the Quality of Democracy: An Overview”, European University Institute. (RSCAS No. 2005/5, 2005), s.2.
51 Andreas Schedler, “What is Democratic Consolidation”, Journal of Democracy, (Vol.9, No.2,
1998), s.94; Andreas Schedler, “Measuring Democratic Consolidation”, Studies in Comparative International Development, (Vol: 36, No: 1, 2001), s.68.
52 Adam Przeworski, Democracy and the Market: Political and Economic Reforms in Eastern
Europe and Latin America, (Cambridge University Press, New York, 1991), s.26. Kasabanın
tek oyunu olgusu için ayrıca bkz. Juan Linz ve Alfred Stepan, Problems of Democratic Transition and Consolidation: Southern Europe, South America, and Post-Communist Europe, (Baltimore: The John Hopkins University Press, 1996), s.5.
53 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century,
(Norman: University of Oklahoma Press,1993), ss.266-267.
54 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali
Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitap, 2002), ss.8-9; Michael Bratton ve Nicolas van de Walle,
Democratic Experiments in Africa, (Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s. 235.
11
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
senmesini içeren “uzun dönemli” bir değişime tekabül etmektedir.55 Öyle ki
demokrasinin konsolidasyonu formel kurum ve prosedürlerin ötesinde siyasal kültürle ilişkilendirilebilmektedir.56 Tüm bunların yanında demokratik
konsolidasyon olgusu bizatihi demokrasinin ne şekilde tanımlanmış olduğu
ile de yakından ilişkilidir. Bu çalışmada pek çok Batı demokrasisinde gözlemlendiği gibi demokrasi ve liberalizm uyumlu bir bütün olarak ele alınarak
liberal demokrasinin57 konsolidasyonu sorunu analiz edilmiştir. Bu bağlamda
sağlıklı bir demokrasinin vücut bulmasının liberal değerlerin toplumda yerleşmesiyle yakından ilişkili olduğu kabul edilmiştir.
III. TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON SORUNU:
DÜNÜ VE BUGÜNÜ
Türkiye’nin seçim, demokrasi ve partilerle tanışması Osmanlı’nın son
dönemlerine kadar geri götürülebilir. Cumhuriyet döneminde ise Türk
siyasetinde başarısızlıkla neticelenen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
ve Serbest Cumhuriyet Fırkası denemeleriyle gerçekleşen ilk çok partili
demokrasiye geçiş teşebbüsleri bir kenara bırakılacak olursa, Türkiye’deki
demokratik hayatın miladı Demokrat Partiye dayandırılabilir. 1946 yılında
gerçekleştirilen ilk çok partili seçimler ve 1950 yılında Demokrat Partinin
hükümet olması ile uzun yıllar devam eden tek parti iktidarının seçimle
el değiştirmesi şüphesiz Türk demokrasisi açısından tarihi bir dönüm
55 Geoffrey Pridham, “The International Context of Democratic Consolidation: Southern Europe in Comparative Perspective”, Richard Gunther, Nikoforos P. Diamandouros ve HansJürgen Puhle, (eds.), The Politics of Democratic Consolidation: Southern Europe in Comparative Perspective, (Baltimore: The Johns Hopkins University Press, 1995), s. 169.
56 Bkz. Larry Diamond, Developing Democracy: Toward Consolidation, (Baltimore: Johns.
Hopkins University Press, 1999), s.65-67; Larry Diamond, “Introduction: Political Culture
and Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing
Countries, Text Book Edition, (Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers, 1994), ss. 1-15.
57 Bununla birlikte pek çok Batı Avrupa ve Kuzey Amerika demokrasisine kaynaklık eden liberal demokrasi anlayışına yönelik olarak da çeşitli eleştiriler yöneltilebilmektedir. Bu çerçevede “etnokültürel” çeşitliliğe sahip toplumlarda liberal demokrasinin yetersizliğin çokkültürlülüğü zorunlu bir hale getirdiği vurgulanmıştır. Bkz. Will Kymlicka ve Raphael Cohenalmagor, “Democracy and Multiculturalism”, R. Cohen-Almagor, (ed.), Challenges to Democracy:
Essays in Honour and Memory of Isaiah Berlin, (London: Ashgate Publishing Ltd., 2000), ss.
89-118.
12
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
noktasıdır.58 Pek çok yeni demokrasiye nazaran görece eski bir tarihte,
İkinci Dünya Savaşı’nı takiben demokratik dönüşümünü gerçekleştiren
Türkiye’de demokrasinin serüveni oldukça sancılı olmuştur. Zira her ne
kadar demokratik yönelimin ilk adımını teşkil eden böylesi bir dönüşüm
Türk demokrasi tarihinde yadsınamayacak bir öneme sahip olsa da,
demokratik kazanımların yaşatılması ve korunması uzun vadede mümkün
olamamıştır.59 Seçilmiş hükümetlere karşı yapılan doğrudan ve dolaylı
askeri müdahalelerle billurlaşan bu durum, resmi ideoloji ile sorunlu
farklı etnik, dinsel ve siyasal toplumsal hareketlerin siyasal haklar ve sivil
özgürlüklerinden mahrum kalması sonucunu da doğurmuştur. Türk siyasi
tarihinde söz konusu müdahaleciliğin belki de en bilinen örneği kuşkusuz
periyodik olarak gerçekleşen askeri darbelerdir. 27 Mayıs 1960, 12 Mart
1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde fiili olarak; 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan
2007 tarihlerinde ise postmodern ve e-darbe biçiminde tezahür eden askeri
müdahaleler demokratik yönetimleri akamete uğratmıştır.60
Bununla birlikte Türkiye’de demokratik hayatın hızlı bir dönüşüm geçirdiğinin de altı çizilmelidir. Türk demokrasinin bugününün anlaşılması için
geçmişte kat edilen mesafenin saptanması kuşkusuz önem arz etmektedir.
Türkiye’nin yakın tarihinde demokratikleşmeye yönelik adımların özellikle
1980 sonrasında 12 Eylül anayasasının yarattığı anti-demokratik vesayetçi
kurumların geriletilmesi üzerine odaklandığını ifade etmek yanlış olmaz.
Türkiye’de 1980 sonrasında gerçekleştirilmeye başlanan ilk reformlar, 2000’li
yıllarda ivme kazanmıştır. Yaşanan bu hızlı demokratikleşme sürecinde ulus
aşan dinamikler demokrasinin konsolidasyonunda ayrıcalıklı bir role sahip
olmuştur. Öyle ki Türkiye’de iç dinamiklerin imkân tanımadığı ekonomik,
siyasal, sosyal pek çok reform Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde realize edilebilmiştir. Köklü anayasa değişiklikleri ve uyum paketlerinin yasalaştırıldığı bu zaman dilimi hiç şüphesiz Türk demokrasi tarihinde önemli bir
58 Türkiye’de çok partili demokrasinin tarihi gelişimine dair kapsamlı bir değerlendirme için
bkz. Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Kültürel, Ekonomik Temeller, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2010), ss. 132-134, 151-155, 225-328, Ayrıca bkz. Feroz Ahmad, The
Making of Modern Turkey, (London and New York: Routledge, 1993), ss.57-61, 102-120;
Ergun Özbudun, “Türkiye’de Devlet Seçkinleri ve Demokratik Siyasal Kültür”, Ergun Özbudun, Ersin Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı, 1995), s. 8.
59 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev. Ali
Resul Usul, (İstanbul, Doğan Kitap, 2002), s.7.
60 Ahmet T. Kuru, “The Rise and Fall of Military Tutelage in Turkey: Fears of Islamism, Kurdism, and Communism”, Insight Turkey, (Vol. 14, No. 2, 2012), ss. 37-57.
13
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
dönüm noktası olarak işaret edilebilir.61 Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bugün temel hak ve özgürlükler çerçevesinde geçmişte hayal edilmesi bile güç olan birçok kazanım elde edilmiştir. Türkiye’nin demokratik
dönüşüm sürecinde sosyolojik olarak dışlanmış çevresel güçlerin temsilcisi
olarak ve daha fazla demokrasi vaadiyle iktidara gelen AK Parti’nin rolünü
de unutmamak gerekir.
Bu süreçte Türkiye’de uzun dönemdeki vesayetin bir uzantısı olarak sivil asker ilişkilerinin köklü bir dönüşüme uğraması ve kayda değer bir normalleşme sürecinin başlaması kuşkusuz önem arz etmektedir.62
Şüphesiz demokratikleşme (democratization) ve demokratik gerileme
(de-democratization) bir arada işleyen “dinamik” süreçler olarak
düşünülmedir.63 Tüm olumlu gelişmelere karşın Türkiye’de demokrasinin
halen belirli sorunlarla malul olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye
bu çerçevede sınırlı bir demokrasi örneği, yani bir democradura olarak
değerlendirilebilmektedir. İlgili literatürde Türkiye, liberal demokrasinin pek
çok anlamda gerisinde yer alan, ancak otoriter olarak da nitelendirilemeyen
bir rejimdir.64 Demokrasilerin ölçümünde yararlanılan çok çeşitli veri
setlerinden/indekslerden bahsetmek mümkündür.65
61 Konuyla ilgili ayrıntılı bir değerlendirme için Ali Resul Usul, Democracy in Turkey: The Impact of EU Political Conditionality, (London: Routledge, 2010), Avrupa Birliğine üyelik sürecinde Türkiye’de gerçekleştirilen reformlara ilişkin bkz. Kıvanç Ulusoy, “Turkey’s Reform
Effort Reconsidered, 1987-2004”, Democratization, (Vol 14, No: 3, 2007), ss: 473; Meltem
Müftüler-Bac, “Turkey’s Political Reforms: The Impact of the European Union”, Southeast
European Politics and Societies, (Vol: 10, No: 1, 2005), ss: 17-31; Ergun Özbudun ve Ömer
Faruk Gençkaya, Türkiye’de Demokratikleşme ve Anayasa Yapımı Politikası, (İstanbul: Doğan Kitap, 2010).
62 Ersel Aydınlı, “Civil-Military Relations Transformed”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No 1,
January 2012), ss. 100-108; Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda (2002-2012)
Demokratikleşme Sürecinde Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş, (eds.),
Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü,
2012), ss.21-26.
63 Charles Tilly, Democracy, (Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s. xi.
64 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev.
Ali Resul Usul, (İstanbul: Doğan Kitapçılık, 2003), s.10; Demacradus olgusunun Latin Amerika örneğinde orijinal kullanımına dair bkz. Guillermo O’Donnell ve Philippe Schmitter,
Transitions from Authoritarian Rule: Tentative Conclusions about Uncertain Democracies,
(Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1986), ss. 9-10.
65 Demokrasinin tanımlanması ve ölçümünün pek çok açıdan oldukça sorunlu olduğu
kabul edilmelidir. Herşeyden önce kavramlaştırma ve ölçüm hususunda Avrupa merkezci
bakış önemli bir handikap olarak bir kenarda durmaktadır. Bkz . David Beetham, “Key
Principles and Indices for a Democratic Audit”, David Beetham, (ed.), Defining and
14
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
Sistematik olarak çeşitli ülkelerde demokrasilerin nabzını ölçen demokrasi
indeksleri de yukarıda sunulan bu tespiti doğrular niteliktedir. Pek çok demokrasiyle karşılaştırıldığında söz konusu indekslerde Türkiye’nin oldukça
gerilerde yer aldığı tespit edilmektedir.66
(i) Özgürlükler Evi (Freedom House) İndeksi
1941 yılında kurulan ve Amerikan menşeli bir organizasyon olan Özgürlükler Evi (Freedom House), yayınladığı yıllık raporlar ve değerlendirme yazıları
yoluyla dünyada özgürlüklere ilişkin saptamalarda bulunmaktadır.67 Yıllık
olarak yayınlanan Dünya’da Özgürlük (Freedom in the World) raporunda anket soruları yoluyla oluşturulan indekste farklı ülkelerde özgürlükler puanlandırılmaktadır. Özgürlük indeksi (Gastil İndeksi)’nin oluşturulmasında farklı
bileşenlerden faydalanılmaktadır. Oluşturulan indekste (a) seçim süreci, (b)
siyasal çoğulculuk ve katılım, (c) işlevsel bir hükümet gibi sorularla siyasal
özgürlükleri; (a) ifade ve inanç özgürlüğü, (b) toplanma ve dernek kurma
özgürlüğü, (c) hukukun üstünlüğü ve (d) bireysel otonomi ve kişilik hakları
gibi sorularla ise sivil özgürlüklerin saptanması amaçlanmaktadır.68 Olumludan olumsuza sıralanan ve 1 ile 7 arasında değerler alan Özgürlükler Evi
(Freedom House) indeksinde (a) özgür, (b) kısmen özgür ve (c) özgür olma-
Measuring Democracy: Sage Modern Politics Series Volume 36, (London: Sage Publication,
1994), s.26. Bununla birlikte demokrasi indekslerinin istismara açık olduğu ve yanlı bir
politik enstrüman işlevi kazanabileceği tehlikesi de vurgulanabilmektedir. Bkz. Gerardo
L. Munck, “Bringing Knowledge to Bear on Politics: The Uses and Misuses of Data in
Democracy Promotion”, Gerardo L. Munck, (ed.), Measuring Democracy: A Bridge
Between Scholarship, (Baltimore: The John Hopkins University Press, 2009), ss.8-12. Tüm
bunların yanında mevcut demokratikleştirme söyleminin başta Latin Amerika olmak
üzere azgelişmiş ülkelerde özünden uzaklaşarak kapitalist dünyanın ekonomik çıkarlarına
hizmet edecek biçimde “düşük yoğunluklu bir demokrasiyi” olumlayan bir mahiyete sahip
olduğu vurgulanmaktadır. Konuyla ilgili bkz. Barry Gills ve Joel Rocamora, “Low Intensity
Democracy”, Third World Quarterly, (Vol. 13, No. 3, 1992), ss. 501-523. Ayrıca Türkçe’ye
kazandırılan ve sol entelijensiyanın önemli isimlerini barındıran bir derleme için BKZ.
Samir Amin, Andre Gunde Frank, Chomsky, “Düşük Yoğunluklu Demokrasi: Yeni Dünya
Düzeni ve Yeni Politik Güçler”, Çev. Ahmet Fethi, (İstanbul: Alan Yayıncılık, 1995).
66 Aşağıda sunulan indekslerin dışında Türkiye, 31 OECD ülkelesini kapsayan Bertelsmann
Sürdürülebilir Yönetişim İndeksinde demokrasi skoru dikkate alındığında son sırada yer
almaktadır. Bkz. http://www.sgi-network.org/index.php?page=category&category=SA, Erişim Tarihi: (15.01.2013).
67 “About us”, “http://www.freedomhouse.org/about-us, Erişim Tarihi: (28.02.2013).
68 “Checklist Questions”, http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/checklist-questions , Erişim Tarihi: (28.02.2013).
15
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
yan ülkeler yer almaktadır.69 Özgürlükler Evi İndeksine göre Türkiye kısmen
özgür bir ülke olarak nitelenmektedir (bkz. Tablo 1).
(i) Ekonomist Demokrasi İndeksi (The Economist Intelligence Unit’s
Index of Democracy)
The Economist dergisi İstihbarat Birimi (Economist Intelligence Unit) tarafından hazırlanan demokrasi indeksinde (a) tam demokrasi, (b) arızalı demokrasi, (c) melez rejimler ve (d) otoriter rejimler olmak üzere dört kategori yer
almaktadır. 1 ile 10 arasında değer alan ülkeler (a) seçimsel süreçler ve çoğulculuk (b) işleyen hükümet (c) siyasal katılım (d) siyasal kültür ve (e) sivil
özgürlükler başlıkları altında değerlendirilmekte ve sıralanmaktadır. Sırasıyla 2006, 2008, 2010 ve 2011 yıllarında yayınlanan raporlarda farklı ülkelere
ait demokrasiler puanlandırılmakta ve sıralanmaktadır. Ekonomist Demokrasi İndeksine göre Türkiye bir melez rejim olarak değerlendirilmektedir (ayrıca bkz. Tablo 1). 70
Türk demokrasisine yönelik demokrasi indeksleri çerçevesinde ortaya konulan değerlendirmeler kuşkusuz Türkiye’de demokrasinin bir bütün olarak
yeniden gözden geçirilmesini elzem kılmaktadır. Öyle ki uzun yıllar atanmışların vesayeti demokrasi önünde bir engel olarak durmakta iken bugün
demokrasinin yeni sorunları vardır. Kökleri oldukça derinlere uzanan vesayet zinciri kırılmasına karşın Türk demokrasisinin mevcut durumu halen
kimi soru işaretlerini barındırmaktadır. Bu çerçevede konuya ilişkin farklı
değerlendirmelere rastlamak mümkündür.71 Zira Türkiye’de farklı kesimlerin
hak ve özgürlüklerine yönelik kimi sorunlar devam etmektedir.72 Demokratikleşmeye yönelik reformların 2007 yılından 2010 yılında ortaya çıkan
anayasa tartışmalarına uzanan süreçte hız kaybettiği iddia edilmiştir.73 Yine
69 Özgürlükler Evi indeksine ilişkin bkz. Raymond Duncan Gastil, “The Comparative Survey of
Freedom: Experiences and Suggestions” Studies in Comparative International Development,
(Vol. 25, No. 1, 1990) ss. 25-50.
70 Democracy Index 2011, Democracy Under Stress: A report from the Economist Intelligence Unit, ss.32-41. (http://www.sida.se/Global/About%20Sida/S%C3%A5%20arbetar%20vi/
EIU_Democracy_Index_Dec2011.pdf,Erişim Tarihi: (11.1.2013).
71 Bu çerçevede Journal of Democracy Türkiye’ye ilişkin farklı kalemlerin yer aldığı özel bir sayı
çıkarmıştır. Bkz. Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012).
72 Berna Turam, “Are Rights and Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012), ss. 109-118; Meltem Müftüler-Baç ve Fuat Keyman, “The Era of Dominant-Party
Politics”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012), ss. 85-99.
73 Berna Turam, “Are Rights and Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012),
s.110.
16
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
Türkiye’deki siyasal elitler arasında tüm toplumu kucaklayacak ve farklı toplumsal kesimlerin özgürlük taleplerini de karşılayabilecek kapsamlı reformlar yapma konusunda henüz bir uzlaşı oluşmamıştır.74 Nitekim, TBMM’deki
Anayasa uzlaşma komisyonunun iki yıllık çalışmalarından henüz bir sonuç
çıkmaması da bunun en önemli göstergelerinden birisi olarak görülmektedir. Öte yandan Türkiye’de toplumsal temsil kabiliyetine sahip siyaseten
güçlü ve özgürlükler konusunda tutarlı bir muhalefetin olmayışı nedeniyle
iktidardaki Ak Parti üzerinde daha özgürlükçü adımlar atma konusunda yeterli siyasi baskı da oluşturulamamaktadır.75
74 Murat Somer , “Does It Take Democrats to Democratize? Lessons From Islamic and Secular
Elite Values in Turkey”, Comparative Political Studies, (Vol. 44, No. 5, 2011), s.514, 518.
75 Mevcut iktidarı dengeleyecek temsil kabiliyetine sahip güçlü bir muhalefetin yokluğuna dair
benzer bir vurgu için bkz. Meltem Müftüler-Baç ve Fuat Keyman, “The Era of DominantParty Politics”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, 2012), s.97.
17
18
7.0 (Özgür Değil)
6.5 (Özgür Değil)
7.0 (Özgür Değil)
1.72(Otoriter Rejim)
1.62 (Otoriter Rejim)
1.08 (Özgür Değil)
Türkmenistan
Çad
Kuzey Kore
www.freedomhouse.org. Politik Haklar (PH) ve Sivil Özgürlüklere (SÖ) ait skorların ortalaması alınmıştır. 1-7 arasında değerler alan Özgürlükler Evi
(Freedom House) indeksinde özgür, kısmen özgür ve özgür olmayan ülkeler yer almaktadır. Özgürlükler Evi indeksine ilişkin bkz. Raymond Duncan Gastil,
“The Comparative Survey of Freedom: Experiences and Suggestions” Studies in Comparative International Development, (Vol. 25, No. 1, 1990) ss. 25-50. Ayrıca
bzk. http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/checklist-questions,Erişim Tarihi: (28.02.2013)
* Democracy index 2011, Democracy Under Stress: A report from the Economist Intelligence Unit,
(http://www.sida.se/Global/About%20Sida/S%C3%A5%20arbetar%20vi/EIU_Democracy_Index_Dec2011.pdf ) , Erişim Tarihi: (11.1.2013). The Economist
dergisi İstihbarat Birimi (Economist Intelligence Unit) tarafından hazırlanan demokrasi indeksinde tam demokrasi, arızalı demokrasi, melez rejimler ve otoriter
rejimler olmak üzere dört kategori yer almaktadır. 1 ile 10 arasında değer alan ülkeler (1) seçimsel süreçler ve çoğulculuk (2) işleyen hükümet (3) siyasal katılım
(4) siyasal kültür (5) sivil özgürlükler başlıkları altında değerlendirilmekte ve sıralanmaktadır. Ayrıca bkz. www.eiu.com/ democracyindex2011; Demokrasi
İndeksine ilişkin bkz. Laza Kekic, The Economist Intelligence Unit’s Index of Democracy. The World in 2007. London: The Economist, 2007, http://www.
economist.com/media/pdf/DEMOCRACY_INDEX_2007_v3.pdf , Erişim Tarihi: (11.1.2013)
†
5.5 (Özgür Değil)
3.92 (Otoriter Rejim)
Rusya
5.89 (Melez Rejim)
Singapur
3 (Kısmen Özgür)
5.94 (Melez Rejim)
Ukrayna
5.0 (Kısmen Özgür)
3 (Kısmen Özgür)
4.5 (Kısmen Özgür)
7.79(Arızalı demokrasi)
Güney Afrika
5.73 (Melez Rejim)
1(Özgür)
2 (Özgür)
7.81 (Arızalı demokrasi)
Portekiz
3.93 (Otoriter Rejim)
1(Özgür)
9.52(Tam demokrasi)
Danimarka
Madagaskar
1(Özgür)
9.80 (Tam demokrasi)
Norveç
Türkiye
Özgürlükler Evi
(2011 yılı değerleri)†
Demokrasi İndeksi
(2011 yılı değerleri)*
Ülkeler
Tablo 1. Seçilmiş Bazı Ülkelerin Karşılaştırmalı Demokrasi Skorları (2012)
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
Kuşkusuz liberal demokrasi üzerinden yapılacak bir demokrasi kavramlaştırması en başta siyasal ve sivil özgürlüklerin korunmasını esas alacaktır.76 Bu
çerçevede demokrasiyi yalnızca seçimlere hapseden bir demokrasi anlayışı,
literatürde eleştirilere hedef olmaktadır.77 Akyol’un haklı biçimde vurguladığı gibi Türk demokrasinin en önemli sorunu demokrasinin liberal bir karakter taşımıyor oluşudur.78 Bir başka deyişle Türkiye’de cari demokrasinin en
büyük handikabı sivil ve siyasal özgürlükleri koruyacak79 liberal bir nitelik
taşımayışıdır. Çizilen bu çerçevede Türkiye’de siyasal ve sivil özgürlüklerin80
sağlanması hususunda kaydedilen başarılar ve mevcut yetersizlikler analiz
edilmeye çalışılacaktır.
(A) Siyasal özgürlükler
Türkiye’de siyasal özgürlüklere yönelik atılan en büyük adımlardan biri, siyaset üzerinde askeri vesayetin sınırlandırılması olmuştur. Avrupa Birliği müzakere süreci çerçevesinde gerçekleştirilen reformlarla, olağanüstü hal kaldırılmış, MGK kararları tavsiye niteliğinde değerlendirilmiş, askeri mahkemelerin
yapısı değiştirilmiş ve yargı yetkisi sınırlandırılmış, EMASYA protokolü rafa
kaldırılarak jandarma ve polisin görev ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır.81
Bununla birlikte 2002 sonrasında Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları çerçevesinde asker ve sivil uzantılarıyla seçilmiş hükümeti devirmeye yönelik
girişimler yargıya taşınmıştır. Kuşkusuz hukuk devletinin gereği suçluların
adalete teslim edilmesi ve yargılanmasıdır. Ancak -Avrupa Komisyonu tarafından da altı çizildiği gibi- tutukluluk sürelerinin uzunluğu ve adaletin ya-
76 Kenneth Bollen ve Pamela Paxton, “Subjective Measures of Liberal Democracy”, Comparative Political Studies , (Vol. 33, No. 2, 2000), ss. 58-86 aktaran Christian Welzel & Ronald
Inglehart, “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International Review
of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), s. 87.
77 Philippe C. Schmitter ve Terry Lynn Karl, “What Democracy Is…And Is Not?”, Journal of
Democracy, (Vol. 2, No. 3, 1991) s.78.
78 Mustafa Akyol, “The Issue is Liberalism, not Democracy”, 15 Aralık 2012, http://www.hurriyetdailynews.com/the-issue-is-liberalism-not-democracy.aspx?pageID=449&nID=36891&
NewsCatID=41, Erişim Tarihi (25.01.2013)
79 Hak ve özgürlükler noktasında benzer bir vurgu için bkz. Berna Turam, “Are Rights and
Liberties Safe?”, Journal of Democracy, (Vol. 23, No. 1, January 2012), ss. 109-118.
80 Siyasal ve sivil özgürlükler aynı zamanda Özgürlükler Evi’nin demokrasiyi ölçmeye yönelik iki temel bileşenidir. Bkz. http://www.freedomhouse.org/report/freedom-world-2011/
checklist-questions
81 Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda (2002-2012) Demokratikleşme Sürecinde
Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah Beriş, (eds.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2012), ss.21-26.
19
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
vaş işlemesi hukuk devletine olan güveni azaltmakta aynı zamanda kişilerin
hürriyetini orantısız bir biçimde kısıtlayabilmektedir.82 Bu nedenle Türkiye’de
adil yargılama ilkesini güçlendirecek ve yargılama süresini kısaltacak bazı
yargısal reformlara acil ihtiyaç duyulmaktadır.
Türk demokrasisinde siyasal özgürlükler bağlamında dikkat çekici bir ikinci
sorun ise Türkiye’de siyasal katılımın engellenmesi veya sınırlandırılmış olmasıdır. Demokratik yönetimlere yönelik doğrudan askeri müdahalelerin
yanında demokratik katılımın farklı şekillerde engellenmesi de söz konusudur. Şüphesiz siyasal katılma hakkının engellenmesi veya sınırlandırılması demokrasiler açısından en az seçilmiş iktidarların uzaklaştırılması kadar
yaralayıcıdır. Bunun en göz önünde örneği ise Türkiye’de siyasal partilere
yönelik yasaklardır. Yarışmacı bir demokrasinin vazgeçilmez aktörleri olan
siyasal partilerin Türkiye’de sıklıkla yasaklandığına şahitlik edilmiştir.83 Zira
Türk siyasal hayatında 1960’lardan bu yana 27 siyasal parti kapatılmıştır.84
Demokratik yönetimin önemli bileşenlerinden biri olarak siyasal partilerin
kapatılmasını zorlaştıracak önlemlerin alınması hiç şüphesiz önem arz etmektedir. Bununla birlikte Türkiye’de uzun yıllardır yürürlükte olan yüzde
onluk seçim barajı uygulaması, siyasal partilerin demokratik sürece katılımını sınırlamaktadır.85 Şüphesiz farklı siyasal düşünce ve ideolojilerin de facto olarak engellenmesinin ve dolayısıyla Türkiye’de demokratik temsilin bu
şekilde zedelenmesinin uzun vadede demokratik meşruiyet sorunlarına yol
açması kaçınılmazdır.
(B) Sivil özgürlükler
Türkiye’de siyasal özgürlükler kadar önemli bir diğer konu sivil özgürlüklerdir. Liberal bir demokrasinin gereği kuşkusuz bireylerin sivil özgürlük alanla-
82 European Union: European Commission, Commission Staff Working Document: Turkey
2012 Progress Report, s.7, 10 October 2012, available at: http://www.unhcr.org/refworld/
docid/5097ab402.html [accessed 2 February 2013]
83 Senem Aydın Düzgit, “What is Happening in Turkey? Party Closure and Beyond”, Center for
European Policy Studies, (CEPS Commentary May 22/2008, 2008).
84 Ödül Celep, “The Political Causes of Party Closures in Turkey”, Parliamentary Affair, (Vol.
65, No. 4, 2012).
85 Ergun Özbudun, “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7,
No. 3, 1996), s. 127. Bununla birlikte %10’luk seçim barajı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından bir ihlal olarak değerlendirilmemiştir. Bkz. “AİHM: Yüzde 10 Seçim Barajı Hak
İhlali Değil”, 30 Ocak 2007, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5862722.asp, Erişim Tarihi
(20.06.2013).
20
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
rına müdahale edilmemesi olacaktır. Türkiye’de devletin sosyal alana yönelik
müdahaleciliği ise hükümetlerden bağımsız olarak uzun yıllar sürdürülmüştür. Resmi devlet ideolojisinden destek alan vesayetçiliğin gücünün azalması
ise ne yazık ki sivil özgürlüklerin toplumun tüm kesimleri için koruma altına
alınmasını beraberinde getirmemiştir. Öyle ki basın yayın özgürlüğü, ifade
özgürlüğü, toplanma özgürlüğü gibi pek çok sivil özgürlük Türkiye’de halen
yeterince kökleşmemiştir. Özgürlükler Evi’ne (Freedomhouse) göre ifade özgürlüğünü sınırlayan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi ve basın özgürlüğünü kısıtlayan 277. ve 216. maddeleri Türkiye’de sivil özgürlüklere yönelik
önemli tehditlerdir.86 Son yıllarda Türk demokrasisine yöneltilen en önemli
eleştirilerden bir diğeri ise Türkiye’de basın özgürlüğünün ihlal edilmesidir. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (Committee to Protect Journalists) göre
toplam 76 gazetecinin hükümet karşıtı faaliyetler nedeniyle tutuklanmış
olması, siyasal muhalefeti susturmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirilmiştir.87 Bununla birlikte İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne (Human Rights
Watch) göre toplanma özgürlüğünü kısıtlayan veya imkânsızlaştıran bürokratik engeller ve polisin protestoculara yönelik orantısız güç kullanımı temel
bir özgürlüğün sekteye uğratılması olarak eleştirilmiştir.88 Adalet Bakanlığı
tarafından, tutuklu gazetelecilerin münhasıran gazetecilik faaliyetlerinden
dolayı değil, seçilmiş hükümete karşı askerlerce planlanan askeri darbe hazırlıklarına karıştıkları için yargılandıkları açıklansa da; bu durum Türkiye’nin
dış dünyadaki demokratik imajını olumsuz yönde etkilemektedir.
Tüm bunların yanında başta eğitim, inanç ve ibadet hürriyeti olmak üzere temel haklar konularında gerekli adımların atılması da pek çok açıdan
önemlidir. 2009 yılında “milli birlik ve beraberlik projesi” biçiminde ortaya
konulan ancak zaman içinde sekteye uğrayan farklı kollektivitelere yönelik
demokratik açılım projesi bu anlamda önem taşımaktadır.89 Bu çerçevede
86 “Turkey Strongly Urged to Liberalize Article 301”, http://www.freedomhouse.org/article/
turkey-strongly-urged-liberalize-article-301, Erişim Tarihi: (15.02. 2013)
87 “Turkey’s Press Freedom Crisis The Dark Days of Jailing Journalists and Criminalizing Dissent”, A Special Report by the Committee to Protect Journalists, (NewYork: United Book Press
United Book Press, 2012).
88 Turkey: Continuing Restrictions on Freedom of Assembly: Letter to Deputy Prime Minister
Abdullah Gül, 28 Nisan 2004, http://www.hrw.org/news/2004/04/27/turkey-continuingrestrictions-freedom-assembly, Erişim Tarihi: (15.2.2013)
89 Milli birlik ve beraberlik projesi için bkz. Yusuf Şevki Hakyemez, “Türkiye’de Son On Yılda
(2002-2012) Demokratikleşme Sürecinde Atılan Adımlar”, Murat Yılmaz ve Hamit Emrah
Beriş, (eds.), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (2002-2012), (Ankara: Stratejik Düşünce
Enstitüsü, 2012), ss.21-26.
21
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
2013 yılı ile beraber Kürt sorununun kalıcı olarak çözülmesine yönelik uygulamaya konulan “barış süreci”, akil adamlar komisyonu oluşturulması ve
sorunların müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulma teşebbüsü geleceğe
yönelik olumlu bir hava yaratmaktadır. Öte yandan başörtülü öğrenci ve
çalışanlar konusunda sınırlamalar da devam etmektedir. Üniversitelerde
eğitim alan başörtülü öğrenciler ve çalışan başörtülü memurların hak talepleri konusundaki belirsizlikler sürmektedir. Şüphesiz kılık kıyafet özgürlüğü
bağlamında bu konuda da daha ciddi adımların atılması önem taşımaktadır.
III. A. Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidasyon
Demokratikleşme konusunda yaşanan muhtelif sorunlar Türk demokrasisinin ne ölçüde kurumsallaşmış olduğuna dair çeşitli soruları da beraberinde getirmiştir.90 Türkiye’de demokratik konsolidasyon sorununa ilişkin farklı
çalışmalar muhtelif nedenlerin altını çizmiştir: (a) Sosyo-ekonomik yapı ve
sınıfsal ilişkilerin niteliği91, (b) anayasal/hukuksal mevzuat eksiklikleri92, (c)
asker-sivil ilişkilerinde vesayetçilik sorunu93 süregelen tartışmalar içerisinde
altı çizilen başlıkların yalnızca bir kısmını oluşturmaktadır.
Yukarıda sayılan tüm bu yaklaşımların yanında bir başka önemli ana akım
ise kuşkusuz siyasal kültür üzerine bina edilmiştir. Siyasal kültür orjinli muhtelif çalışmalar gerek kitlesel düzeyde gerekse elitler düzeyinde Türkiye’de
90 Ergun Özbudun, “Türkiye’nin Demokratikleşmesinin Önündeki Engeller”, Stratejik Boyut,
(Vol.2, No.7, 2010), ss.13-17. Konuyla ilgili 1990’lara ait daha kuramsal bir değerlendirme
için Ergun Özbudun, “Turkey: How Far from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol.
7, No. 3, 1996), ss.123-138.
91 Çağlar Keyder, “The Political Economy of Turkish Democracy”, New Left Review, Vol. 115,
1979; Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Kültürel, Ekonomik Temeller, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2010), ss.29-71; Ziya Öniş ve Umut Türem, “Entrepreneurs, Democracy and Citizenship in Turkey”, Comparative Politics, (Vol. 34, No. 4, 2002), ss.439-456.
92 Ergun Özbudun ve Ömer Faruk Gençkaya, Türkiye’de Demokratikleşme ve Anayasa Yapımı
Politikası, (İstanbul: Doğan Kitap, 2010); Serap Yazıcı, Demokratikleşme Sürecinde Türkiye,
(İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009), ss.3-7.
93 Ahmet T. Kuru, “The Rise and Fall of MilitaryTutelage in Turkey: Fears of Islamism, Kurdism, and Communism”, Insight Turkey, (Vol. 14, No. 2, 2012), ss. 37-57; Metin Heper ve
Aylin Güney, “The Military, Political Islam and Democracy in Turkey”, Armed Forces and
Society, (Vol. 26, Summer, 2000), ss. 635-657. Konuyla ilgili yasal mevzuata ve aktüel tartışmalara değinen bir derleme için bkz. Vahap Coşkun, “Yeni Anayasada Sivil-Asker İlişkilerinin Demokratik Modeli”, Murat Yılmaz ve Yusuf Tekin, (eds.), SDE Analiz, (Ankara:
Stratejik Düşünce Enstitüsü, Aralık 2011).
22
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
demokrasi açığını açıklamayı amaçlamışlardır.94 Kimi kültürel özellikler ile
siyasal rejimler arasındaki belirleyici ilişki pek çok farklı çalışmada vurgulanmıştır.95 Bu nedenle siyasal kültür ve demokrasi ilişkisi pek çok açıdan derinlemesine bir analize ihtiyaç duymaktadır.
III. B. Siyasal Kültür ve Demokrasi İlişkisi
Yapılan pek çok çalışma siyasal kültür ve demokratik konsolidasyon arasındaki içkin bağın altını çizmiştir.96 Siyasal kültür, Max Weber’in Kapitalizmin
Ruhu ve Protestan Ahlakı isimli başucu eserinden bu yana sosyal bilimlerde
yadsınamaz bir yere sahip olmuştur.97 Mark I. Lichbach kültürü “sosyal hayata nizam verecek ve insanların gündelik hayatlarını devam ettirmesine izin
verecek” kimi özellikleri bünyesinde barındıran bir olgu olarak açıklamaya
çalışır.98 Marx Howard Ross ise Lichbach’in bu tanımına ek olarak kültürün
yalnızca dışımızdaki dünyayı anlamaya yönelik değil, aynı zamanda bireylere “sosyal ve politik bir kimlik” kazandırmak suretiyle eylemlerini şekillendirmeye dönük bir işlev üstlendiğinin de altını çizmektedir.99
94 Kitle ve siyasal elitler düzeyinde siyasal kültürün kompozit bir analizi için Ergun Özbudun,
“ Political Culture and Democracy in Turkey”, Indra de Soysa ve Peter Zervakis, (eds.), The
Relevance of Culture in Politics and Governance in the Euro-Mediterranean Zone, ZEI Discussion Paper: 2002: C 111, (Bonn, Center for European Integration Studies, 2002), ss. 89-96.
Elitlere yönelik bir analiz için bkz. Ergun Özbudun, “States Elites and Democratic Political
Culture in Turkey”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing
Countries, (Boulder, CO: Lynne Reinner,1993), ss. 247-268. Kitlesel düzeyde bir analiz için
Ersin Kalaycıoğlu, “Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokrasi”, Ergun Özbudun, Ersin Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Türk Demokrasi
Vakfı, Ankara, 1995), ss.43-69.
95 Konuyla ilgili temel bir eser için bkz. Gabriel A. Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture:
Political Attitudes and Democracy in Five Nations, (Princeton: Princeton University Press,
1963).
96 Bkz. Larry Diamond, “Developing Democracy: Toward Consolidation”, (Baltimore: Johns.
Hopkins University Press, 1999), s.65; Larry Diamond, “Introduction: Political Culture and
Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture and Democracy in Developing Countries
Text Book Edition, (Boulder, CO: Lynne Rienner Publishers, 1994), ss. 1-15.
97 Robert W. Jackman ve Ross A. Miller. “A Renaissance of Political Culture?”, American Journal of Political Science, (Vol. 40, No.3, 1996), s.632.
98 Mark I. Lichbach, Is Rational Choice Theory All of Social Science?, (Ann Arbor: University of
Michigan Press, 2003), s. 79.
99 Marc Howard Ross, “Culture and Identity in Comparative Political Analysis”, Comparative
Politics: Rationality, Culture and Structure, Mark Irving Lichbach ve Alan Zuckerman, (eds.),
(Cambridge: Cambridge University Press, 1997), s.42.
23
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
Modern politik kültür çalışmalarının miladı kimi ulusların neden “otoriter”
bir karakter kazandıklarını anlamaya dönük olarak “Margaret Mead” ve “Ruth
Benedict” isimli antropologların İkinci Dünya Savaşı esnasında yaptıkları
çalışmalara dayandırılmaktadır.100 Geniş bir değerler demeti olarak kültür
nosyonu genel anlamda ekonomik ve politik gelişme ile doğrudan doğruya
bağlantılı bir parametre olarak düşünülmektedir.101 Bu konuda Almond ve
Verba’nın Civic Culture çalışması çığır açıcı öncü bir araştırma olmuştur.102 Siyasal kültürle bağlantılı olarak güven, tolerans ve benzeri bir dizi kültürel etkenin varlığını araştıran siyasal kültür çalışmaları anketler yoluyla toplumsal
temayülleri belirlemeyi amaçlamaktadır.103 Yapılan anket çalışmalarıyla bireylerin demokrasiye olan inançlarını ve bağlılıklarını tespit etmeyi amaçlayan politik kültür çalışmaları farklı coğrafyaların kültürel tutumları çerçevesinde adeta tüm yerkürenin haritasını çıkarmaktadır.104 Pek çok ülkeyi kapsayan Dünya Değerler Araştırması (World Value Survey) ve farklı coğrafyaları
konu eden Avrupa barometresi (Eurobarometer), Afrika Barometresi (Afrobarometer), Arap Barometresi (Arabbarometer) ve Asya Barometresi (Asiabarometer) gibi birçok anket çalışması farklı kültürlerin farklı değer ve tutumlarını analiz konusu etmiştir.105 Siyasal kültür çalışmaları içerisinde önemli bir
diğer damar ise kuşkusuz liberal değerlerle ilişkilidir. Liberal değerlerin neler
olduğu sorusu ise pek çok açıdan yanıta muhtaçtır. Liberalizm, (a) birey, bireysel özgürlük ve insan hakları, (b) anayasacılık ve hukukun üstünlüğü, (c)
sınırlı devlet, (d) tarafsız devlet ve (e) piyasa ekonomisi olarak sıralanabilecek ilkeleri bünyesinde barındıran bir değerler sistemine dayanmaktadır.106
100 Jeffrey Olick ve Tatiana Omeltchenko, “Political Culture”, International Encyclopedia of The
Social Sciences, Volume 6, 2nd Edition, USA: McMillan Reference, 2008, s.301.
101 Ronald Inglehart, Culture Shift in Advanced Industrial Society, (Princeton: Princeton University Press, 1990), ss.1-25.
102 Bkz. Gabriel A. Almond ve Sidney. Verba, The Civic Culture, (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1963).
103 Türkiye’de siyasal kültüre ilişkin yukarıda altı çizilen öğelere değinen bir değerlendirme
için Ersin Kalaycıoğlu, “Türkiye’de Siyasal Kültür ve Demokrasi”, Ergun Özbudun, Ersin
Kalaycıoğlu ve Levent Köker, (eds.), Türkiye’de Demokratik Siyasal Kültür, (Ankara: Türk
Demokrasi Vakfı, 1995), ss. 52-66.
104 Ronald Inglehart ve Christian Welzel, “Changing Mass Priorities: The Link Between Modernization and Democracy”, Perspectives on Politics, (Vol 8, No. 2, 2010) , s. 554.
105 Veri setleri için bkz (sırasıyla):
http://www.worldvaluessurvey.org/,http://ec.europa.eu/public_opinion/index_en.htm ,
http://www.afrobarometer.org/, http://www.arabbarometer.org/, https://www.asiabarometer.org/.
106 Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), ss.28-31.
24
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
Bu çerçevede siyasal kültür çalışmaları bünyesinde yer alan ve yukarıda sıralanan ilkelerle bağlantılı bir dizi araştırmadan bahsetmek mümkündür.
Pazar merkezli “sözleşmeciliğe” dayalı liberal değerler bu çerçevede demokrasinin konsolidasyonu ve demokratik bir barış için büyük bir önem taşır.107
Bu bağlamda özellikle Post-Sovyet ülkelerde kültür-demokrasi ilişkisi dikkat
çekici bir akademik ilgiyi beraberinde getirmiştir. Bu ülkelerde milliyetçilik
ve kolektivizm tartışmaları başta olmak üzere demokrasi başlığı altında farklı temalara değinen çalışmalara da rastlamak mümkündür.108 Yine Afrika’da
siyasal kültürle bağlantılı olarak liberalizm-devletçilik tartışmaları da oldukça dikkat çekicidir.109 Sonuç itibariyle farklı bağlamlarda gerçekleştirilen tüm
bu çalışmalarda siyasal kültür, demokrasinin başarısı açısından önemli kabul
edilmiştir.
III. C. Türkiye’de Siyasal Kültürün İmkânları ve Limitleri: Liberal
Değerlerin Eksikliği
Ekonomik gelişme ve siyasal kültür arasında içkin bir bağ olduğu genellikle
kabul gören bir varsayımdır. Bu konuda Lipset, çığır açan çalışmasıyla ekonomik refah artışı gibi sosyo-ekonomik niteliğe sahip yapısal bir parametre
ile politik kültür arasında bir köprü kurmuştur. Başka bir ifadeyle, bireylerin bilişsel düzeylerini bir faktör olarak konu eden politik kültür çalışmaları
Lipset’in önermeleriyle adeta yapısal bir zemine oturmuştur.110 Ingelhart ve
Welzel’in çalışmaları Lipset’in önermesini bir adım daha ileri taşımış, özellikle ekonomik gelişimlerini tamamlamış post- endüstriyel toplumların maddi
çıkarlardan çok özgürlükleri ön plana çıkardıklarını ve bu nedenle demok-
107 Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”,
Journal of Conflict Resolution, (Vol.44, No.4, 2000), s.473, 476-480.
108 Vladimir Tismaneanu, “Discomforts of Victory: Democracy, Liberal Values and Nationalism in Post-Communist Europe”, West European Politics, (Vol. 25, No.2, 2002) , ss. 81-100;
Steven E. Finkel, Stan Humphries ve Karl-Dieter Opp, “Socialist Values and the Development of Democratic Support in the Former East Germany”, International Political Science
Review, (Vol. 22, No. 4, 2001), ss. 339-361.
109 Naomi Chazan, “Between Liberalism and Statism: African Political Cultures and Democracy”, Larry Diamond, (ed.), Political Culture & Democracy in Developing Countries, (Colorado: Lynee Rienner, 1994), ss.59-97.
110 Seymour Martin Lipset, Lipset, “Some Social Requisites of Democracy: Economic Development and Political Legitimacy”, American Political Science Review, (Vol.53, No.1, 1959), ss.
69-105. Lipset’in bu önermesinin yanında demokratik konsolidasyon için pazar mekanizmasının önemine vurgu yapan çalışmalar da mevcuttur. Bkz. Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”, Journal of Conflict Resolution,
(Vol.44, No.4, 2000), s.473, 476-480.
25
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
rasiye dönük taleplerin ve demokratik kültürün ekonomik anlamda gelişmiş
toplumlarda daha üst düzeylerde olduğunu iddia etmiştir.111 Söz konusu
çalışmalarda ekonomik büyüme siyasal kültür; siyasal kültür ise demokrasi üzerinde belirleyici bir faktör olarak öne çıkmaktadır.112 Bununla beraber
kültürü sosyo-ekonomik gelişmeden bağımsız bir değişken olarak ele alan
kültüralist bir okuldan da bahsedilebilir. Kültüralistlere göre kültür, siyaset ve
ekonomiye göre bir basamak üstte belirleyici bir konumda yer almaktadır.113
Türkiye örneğinde siyasal kültürle bağlantılı olarak liberal demokratik prensiplerin içselleştirilmesi demokratik konsolidasyon için önem taşımaktadır.114 İşleyen bir demokrasi, pazar ekonomisinin yanında çoğulculuk üzerine bina edilmiş liberal bir değerler sistemiyle mümkün olacaktır.115 Devlet
karşısında bireyi koruyan, sözleşmeciliğe ve serbest pazara dayalı bir sistem
öneren liberal felsefe pek çok açıdan demokrasinin tarihi gelişimi için yadsınamaz bir öneme sahip olmuştur.116 Bu nedenle bireylerin demokrasiye
yönelik tutum ve inançlarının yanında liberal değerlerle ne derece barışık
olduğu da kuşkusuz işleyen bir demokrasi açısından önem taşımaktadır.
Bireylerin devletin üstlenmesi gerektiği role ve sınırlarına yönelik inanç ve
tutumları liberal demokrasinin yerleşmesi açısından büyük bir önem arz
111 Roland Ingelhart ve Christian Welzel, Modernization and Postmodernization: Cultural, Economic, and Political Change in 43 Societies, (New York: Princeton University Press, 1997),
ss. 7-8; Ronald Inglehart, “The Renaissance of Political Culture”, American Political Science
Review, (Vol.82, No.4, December 1988), ss. 1203-1230; Christian Welzel ve Ronald Inglehart
, “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International Review of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), ss. 81-108.
112 Yine benzer argümanlar için bkz. Ronald Inglehart, “The Renaissance of Political Culture”,
American Political Science Review, (Vol.82, No.4,1988), ss. 1203-1230; Christian Welzel ve
Ronald Inglehart , “Liberalism, Postmaterialism, and the Growth of Freedom”, International
Review of Sociology/Revue Internationale de Sociologie, (Vol. 15, No. 1, 2005), ss. 81-108.
113 Kültüralist okula ve kültüralist teorisyenlere dair kapsamlı bir analiz için bkz. Ronald Inglehart ve Christian Welzel, Modernization, Cultural Change and Democracy: The Human
Development Sequence, (New York: Cambridge University Press, 2005), ss.18-19
114 Bu çerçevede serbest pazarın gelişimiyle toplumda sözleşmeci ilişki biçimlerinin yerleşmesine vurgu yapan bir analiz için Michael Mosseau, “Market Prosperity, Democratic Consolidation and Democratic Peace”, Journal of Conflict Resolution, (Vol.44, No.4, 2000), s.473,
476-480.
115 Michael Novak, The Spirit of Democratic Capitalism, (New York: Simon and Schuste, 1982),
s.14.
116 Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, (Vol. 76, No. 6, 1997), ss.
22-43; Bican Şahin, Liberal Demokrasinin Temelleri, Bican Şahin, (ed.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, (Ankara: Orion Kitabevi, 2008), ss. 6-28.
26
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
etmektedir.117 Bu çerçevede Türkiye’de demokratik konsolidasyon açısından önemli sorunlardan biri devletçi bir siyasal kültür ile liberal demokratik
normlar arasındaki çatışmadır.118 Türkiye örneğinde gerek kitlelerin gerekse
de politika yapımında etkili olan aktörlerin liberal demokratik bir kültürü içselleştirdiklerini söylemek pek çok açıdan mümkün görünmemektedir.
Türkiye’de yaşanan hızlı sosyo-ekonomik dönüşüm; inançlar, değerler ve
tutumları da değiştirmiştir. Ak Parti kendini “muhafazakâr demokrasi” orijininde tanımlayarak topluma ulaşmaya çalışmış ve başarılı olmuştur. Ancak
gelinen bu noktada Türkiye’de liberal demokrasinin siyasal elitler düzeyinde
tam anlamıyla benimsenmiş olduğunu iddia etmek güçtür.119 Başta sivil özgürlükler olmak üzere temel özgürlüklere yönelik artan kaygılar, Türkiye’de
demokrasinin liberal niteliğine ilişkin soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Türkiye’de demokrasinin başat sorununun liberalizm
ile ilişkili olduğu iddia edilmiştir.120 Muhafazakârlığın anahtar kavramları
olan gelenekçilik, organizmacı bir toplum ve kolektivizm karşısında121 sınırlı bir devlet tasavvuru ve bireycilik önemli liberal değerler olarak bir kenarda durmaktadır.122 Geçmişte yapılan ampirik çalışmaların da gösterdiği
gibi toplumsal düzeyde siyasal özgürlüklere atfedilen önem, demokrasinin
konsolide olmasına izin vermeyecek biçimde düşük düzeylerdedir.123 Ancak
kuşkusuz siyasal kültürün dönüşümü kolay olmamakla beraber imkânsız da
değildir. Türkiye’de yaşanan sosyo-ekonomik dönüşümün yansımalarının
siyasal düzeyde hissedilmesi için makul bir süreye ihtiyaç vardır. Bir başka
117 Bu çerçevede bir değerlendirme için Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve
Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), ss.12-14.
118 Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal Kültür ve Demokratik Konsolidayon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008), ss.1-20.
119 Murat Somer , “Does It Take Democrats to Democratize? Lessons From Islamic and Secular
Elite Values in Turkey”, Comparative Political Studies, (Vol. 44, No. 5, 2011), s.518.
120 Mustafa Akyol, “The Issue is Liberalism, not Democracy”, 15 Aralık 2012, http://www.hurriyetdailynews.com/the-issue-is-liberalism-not-democracy.aspx?pageID=449&nID=36891&
NewsCatID=41, Erişim Tarihi: (25.01. 2013).
121 Sözkonusu kavramlara ilişkin bkz. Andrew Heywood, Politics, Second Edition, (NewYork:
Palgrave McMillan, 2002), ss.47-48.
122 Liberalizm için bkz. Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz,
(ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce”, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları,
2005), ss.28-31.
123 Mark Tessler ve Ebru Altınoğlu, “Political Culture in Turkey: Connections among Attitudes Toward Democracy, The Military and Islam”, Democratization, (Vol. 11, No.1, 2004),
ss.43-46.
27
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
ifadeyle sosyo-ekonomik yapıların dönüşümünün siyasal kültüre etki etmesi uzun yıllara yayılan bir süreçtir. Bu çerçevede Inglehart, kültürel dönüşümün kuşaklararası bir mahiyete sahip olduğunun altını çizmektedir.124
Kuşkusuz Türkiye’de küreselleşmeyle ilintili ekonomik liberalleşme ve pazar
ekonomisinin derinleşmesi uzun dönemde liberal demokrasi için önem arz
edecektir.125 Bununla birlikte Erdoğan’ın ifadesiyle “sosyo-ekonomik etkenleri vurgulayan tahlillerin” yanında liberal tezlerin “aydın gruplar ve politikacılar” tarafından dile getirilmesi, toplumsal düzeyde “zihniyet değişimine”
yol verebilecektir. Bu çerçevede liberal değerlerin toplumsal düzeyde difüzyonunun sağlanması bir diğer önemli faktör olarak öne çıkabilmektedir.126
IV. SONUÇ YERİNE: DEĞERLENDİRME VE ÖNGÖRÜLER
Muhteva olarak derinlik kazanan ve mekânsal olarak genişleyen demokrasi
olgusu bugün neredeyse evrensel bir değer haline gelmiştir. Bununla birlikte geçmişten bugüne inişli çıkışlı bir seyir izleyen, ilerleme ve gerilemenin
art arda yaşandığı demokratikleşme deneyimi pek çok ülkede istikrardan
yoksun ve kesintili olmuştur. Bu çerçevede demokratik geçişini tamamlamış birçok üçüncü dalga demokrasisi süreç içinde farklı sorunlarla yüz yüze
gelmiş ve sağlıklı işleyen bir demokrasi tesis etmede başarısız olmuşlardır.
Dayanıklı ve nitelikli demokrasileri ortaya çıkarma düşüncesi ise demokratik
konsolidasyon olgusunu önemli kılmaktadır.127
124 Ronald Inglehart, Culture Shift in Advanced Industrial Society, (Princeton: Princeton University Press, 1990), ss. 18-19.
125 Demet Yalçın Mousseau, “Turkey and the EU: The Importance of Markets”, Survival, (Vol:
48, No: 3, 2006), s: 103; E.Fuat Keyman ve Beril Koyuncu, “Globalization, Alternative Modernities and the Political Economy of Turkey”, Review of International Political Economy,
(Vol. 12, No.1, 2005): s.111. Yine bu paralelde devlet ile bağlarını koparmış bir sermayadar
sınıfın ortaya çıkışı Türkiye’de liberalizmin geleceği açısından önemli kabul edilmektedir. Bu
meyanda bir değerlendirme için bkz. Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce”, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul:
İletişim Yayınları, 2005), s.39.
126 Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Murat Yılmaz, (ed.), Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 7: Liberalizm, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s.40.
127 Dayanıklılık ve niteliği esas alan bir okuma için bkz. Ergun Özbudun. “Turkey: How Far
from Consolidation?”, Journal of Democracy, (Vol. 7, No. 3, 1996), s. 124. Konuyla ilgili
diğer literatür için bkz. Birol Akgün ve M. Cüneyt Özşahin, “Soğuk Savaş Sonrası Dünyada
Demokratik Konsolidasyon Sorunu: Teorik Bir Çerçeve Arayışı”, Uluslararası İlişkiler, (Cilt.
7, Sayı. 28, 2011), s.41.
28
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
Yapılan bu çalışma örnek bir vaka olarak Türkiye’de demokratik konsolidasyonun ne ölçüde gerçekleştirebildiği sorusunu cevaplamayı amaçlamıştır.
Pek çok ülkeye göre erken bir tarihte demokratik dönüşümünü tamamlamış
olan Türkiye’nin demokratikleşme serüveni, benzer ülkelerde olduğu gibi
sancılı olmuştur.128 Türkiye’de iç politikada yaşanan tıkanıklık, Türk siyasetinde dışsal bir faktör olarak kabul edilebilecek olan Avrupa Birliği’nin etkisiyle aşılmaya çalışılmış ve Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konularında
önemli gelişmeler kaydedilmiştir.129 Yine bu çerçevede Ak Parti iktidarıyla
beraber Türkiye’de askeri/bürokratik vesayetin sonlandırılması kuşkusuz demokrasi adına önemli bir başarı olarak kayıtlanmıştır.
Tüm bu başarılara karşın Türkiye’de kimi sivil ve siyasal özgürlüklerin beklentilerin gerisinde oluşu, Türkiye’de siyasal kültürün bir bileşeni olarak liberal
değerlerin eksikliğiyle açıklanabilecektir. Türkiye’de siyasal kültürün liberal bir karakter taşımıyor oluşu, demokratik konsolidasyonu zorlaştıran en
önemli faktördür. Kolektivist ve devletçi bir siyasal kültür karşısında bireyci,
siyasal ve sosyal hayata yönelik sınırlı bir devlet tasavvuruna dayalı bir siyasal kültürün tutunabilmesi aynı zamanda Türkiye’de liberal demokrasinin
kaderi açısından da tayin edici olacaktır.130 Kuşkusuz Türkiye’nin liberal bir
demokrasi olarak başarısı aynı zamanda Türkiye’nin bölgesinde demokratik
bir model olma iddialarını da daha gerçekçi bir zemine taşıyacaktır.131 Ayrıca
bu çalışmada ortaya konulan liberal siyasal kültürün eksikliğine ilişkin argümanın ampirik olarak test edilmesi oldukça önemlidir. Gelecekte konuyla ilgili yapılacak ampirik analizler burada yapılan tartışma çerçevesinde ortaya
konulan tespitlerin geçerliliği konusunda da aydınlatıcı olacaktır.
128 Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller, çev.
Ali Resul Usul, (İstanbul, Doğan Kitap, 2002), s.7.
129 AB’nin hak ve özgürlüklere yönelik etkisine dair geniş bir literatür mevcuttur. Konuyla ilgili
kapsayıcı bir analiz için bkz. Ali Resul Usul, Democracy in Turkey: The Impact of EU Political
Conditionality, (London: Routledge, 2010).
130 Konuya yapılan bir diğer dolaylı vurgu için bkz. Birol Akgün, “Türkiye’de Devletçi Siyasal
Kültür ve Demokratik Konsolidasyon Sorunu”, Demokrasi Platformu, (Yıl. 4, Sayı. 14, 2008),
ss.11-16.
131 Rol modellik konusunda engeller olarak ortaya konulan Kürt sorunu başta olmak üzere
medya ve basın özgürlüğüne ilişkin değerlendirmeler için bkz. Mark Levine, “Is Turkey the
Best Model for Arab Democracy?”, 19 Eylül 2011, Al Jazeerra, http://www.aljazeera.com/
indepth/opinion/2011/09/201191684356995273.html, Erişim Tarihi: (21.12.2012)
29
PROF. DR. BİROL AKGÜN • M. CÜNEYT ÖZŞAHİN
V. POST SCRİPTUM: GEZİ PARKI OLAYLARI VE DEMOKRATİK
DEĞERLER
27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan ve İstanbul Taksim’deki Gezi Parkında
eylem yapan bazı çevreci aktivistlere yönelik polis müdahalesiyle ivme kazanan Gezi Parkı olayları Türkiye’deki demokrasinin olgunluğu konusunda
önemli bir test olmuştur. Kimileri olaylar sırasında hükümetin ve polisin tutumunun sertliği ve orantısızlığından hareketle Türkiye’nin henüz çoğulcu
ve liberal değerlere sahip olmadığının altını çizmiştir. Buna karşın hükümet
ve yerel yöneticiler ise göstericilerin kullandıkları şiddetin özel ve kamusal
mülkiyete zarar verdiği ve diğer bireylerin özgürlüklerini tehdit eder seviyeye yükseldiğini ve dolayısıyla sivil itaatsizliğin sınırlarını aştığını iddia etmişlerdir.
Demokratik konsolidasyon açısından son olaylar değerlendirildiğinde ise –
demokrasinin ruhuyla bağdaşmayan ve hiç bir şekilde tasvip edilemeyecek
karşılıklı şiddet bir kenara bırakılacak olursa- Türkiye’deki demokrasinin niteliğine ilişkin bir takım olumlu değerlendirmeler ortaya koymak mümkündür. Bu çerçevede belirtmek gerekir ki, her şeyden önce hem iktidar hem
de olaylarda yer alan ve radikalizme yönelmemiş aktivistler mücadelelerini
demokrasi söylemi üzerinden sürdürmüşlerdir. Öyle ki gerek hükümet, gerekse aktivistler eylemlerini, söylemlerini ve tedbirlerini farklı bağlamlarda
da olsa demokratik ilkeler ve demokrasinin evrensel standartları üzerinden
meşrulaştırma yoluna başvurmuşlardır. Kimse iktidara karşı orduyu göreve
çağırmadığı gibi, iktidar da polis güçlerini demokratik sınırlara riayet konusunda uyarmıştır.
Konsolide olmuş demokrasilerin temel göstergelerinden biri eğer kriz anlarında siyasi aktörlerin demokratik değerlere sahip çıkması ise, Türk demokrasisinin Gezi Olayları sınavından başarıyla çıktığı söylenebilir. Zira kriz sürecinde tüm taraflar açıklamaları ve tavırlarıyla demokrasinin ülkede tartışmasız “tek oyun” olması gerektiği konusunda üstü örtülü bir uzlaşı sağlamışlardır. Vurgulanması gereken ikinci önemli husus ise, kriz süresince hükümet
ve yerel otoriteler ile Gezi Parkı temsilcileri arasında iletişim kanallarının açık
tutulmuş olması ve tarafların doğrudan diyaloğu tercih ederek karşılıklı uzlaşı aramalarıdır. Bu gelişmeler sosyolojik bir değişim içerisindeki Türkiye’de
demokrasiyi yaşatma konusunda ortaya çıkan ortak bir iradenin yansıması
olarak okunabilir.
30
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK KONSOLİDASYON VE LİBERAL SİYASAL KÜLTÜR: TEORİK BİR İNCELEME
II. BÖLÜM
YENİ ANAYASADA
SİYASİ PARTİLER REJİMİ
Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK
ÖZET
Türkiye’de tatbik edilen demokrasi hakkında “militan/mücadeleci” nitelemesini haklı kılan hukuki metin ve uygulamaların başında siyasi partilere ilişkin hukuki rejim
gelmektedir. Siyasi partilere ilişkin anayasal ve yasal hükümler, “hürriyet, asıl sınırlama istisna” ilkesi ile çelişecek şekilde bu hürriyetin alanını o düzeyde daraltmaktadır ki, nerede ise siyasi partilerin demokrasinin asli unsuru olarak işlev görmelerini
büyük ölçüde zayıflatmaktadır. Bu vesileyle geçmiş yıllardaki siyasi partilere ilişkin
uygulamalara esas olan hukuki metinlerin hemen hemen tamamında, siyasi parti
hürriyetinin değişen ölçülerde aşırıya kaçacak şekilde bu hürriyetin alanını daraltıcı yönde düzenlendiği görülür. Siyasi partiler, 1961 Anayasasından önceki yıllarda
dernekler (cemiyetler) kanununa tabi olarak düzenlenmiş idi. Siyasi partiler, ilk defa
1961 Anayasasında ayrıca ve özel olarak düzenlendi. Daha sonra 1965 yılında siyasi
partilere ilişkin ayrıntılı hükümler içeren Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Her ne
kadar bazıları, bu düzenlemelerin siyasi partiler için sağlam güvenceler sağlamak
amacıyla yapıldığını söyleseler de içerdikleri hükümler hiç de öyle değildi. Nitekim,
uygulamalar da siyasi partilerin ne kadar güvenceden yoksun halde olduğunu göstermiştir. Siyasi partilerin sınırlandırılmasına ilişkin hukuki düzenlemeler dönemlere
göre değişmiş olsada yasaklamaların çok fazla olduğu ilk metin 1982 Anayasasının ilk
halidir. 1982 Anayasası ilk hali ile kalmamıştır; ilk neşter 1987 yılında vurulmuştur.
1987 yılında yapılan değişiklikle, bu Anayasadaki 12 Eylül 1980 tarihinden önce siyasi partilerde çalışanların bir kısmına yönelik olarak getirilen siyasi yasaklara ilişkin
hükümler kaldırıldı. Daha sonra siyasi partiler rejimine ilişkin en kapsamlı ve önemli
31
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
değişiklik 1995 yılında yapıldı. Daha sonraki yıllarda yapılan bazı değişikliklerle de
kısmi nitelikte de olsa bazı iyileştirmeler yapılmıştır. 1982 Anayasasının ilk metni
esas alınarak 1983 yılında 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi. Bu kanun
çok ayrıntılı hükümler içermektedir. Diğer yandan 2820 Sayılı Kanunda, Dünya’da
emsali hiçbir ülkede mevcut olmayan sayıda yasaklama sebepleri mevcuttur. Bu kanun bazı değişikliklere tabi kılınmış ise de bu değişiklikler, siyasi partiler rejiminin
iyileştirilmesi için yeterli olmamıştır. Siyasi partilere ilişkin yasaklamalar sadece metinler üzerinde kalmamıştır. Gerek 1982 Anayasası döneminde, gerekse bu Anayasadan önceki dönemlerde olsun çok sayıda siyasi parti kapatılmıştır. Güya siyasi partiler
için güvence sağlamak amacıyla, siyasi partiler hakkında açılan kapatma davalarına
bakma yetkisi, 1961 ve 1982 Anayasalarında AYM’ye verilmiş ise de, uygulama hiç de
siyasi partiler açısından güvenceli olmamıştır. 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde
toplam 26 siyasi parti hakkında kapatma, bir parti hakkında da devlet yardımından
kısmen yoksun kılma yaptırımı uygulanmıştır. Yeni Anayasada ıslah edilmesi gerekli
temel demokratik kurumların en başında siyasi partilerin geldiği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Siyasi Partiler, demokrasi, militan demokrasi, siyasi yasaklar,
kapatılan siyasi partiler, partilerin hukuki rejimi.
32
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
I.
GİRİŞ
Demokrasilerde varlığı zorunlu hale gelen örgütlü yapıların başında siyasi partiler gelmektedir. Günümüz dünyasında siyasi partisiz bir demokrasi
mevcut değildir. Yakın gelecekte de olur mu bilinmez. Hatta otoriter ve totaliter rejimlerde bile, tek parti ya da sınırlı çok parti olmak üzere siyasi partiler,
bu sistemlerin vazgeçilmez unsurları olarak işlev görmektedirler. Nasıl demokrasinin yaşaması çok partililik ile mümkün ise otoriter ve totaliter rejimlerde de siyasi parti örgütü sistemi yaşatmanın aracı olarak etkin işlev görmektedir. Bu vesileyle siyasi partilerin demokrasilerde gördüğü işlevler ile
otoriter ve totaliter rejimlerde gördüğü işlevler bazı yönleri itibariyle farklılık
arz etmektedir. Siyasi partilerin demokratik sistem için olumlu yönde işlev
görmesi bazı şartların varlığını lüzumlu kılmaktadır; bu unsurlar sebebiyledir ki siyasi partiler hem demokrasiler için vazgeçilmezlik özelliği taşımaktadır hem de bu yönü itibariyle otoriter ve totaliter rejimlerden ayrılmaktadır.
Yarışmacı temelli sahici çok partililiğin ve siyasi çoğulculuğun demokratik
rejim içinde sahip olduğu önem sebebiyle, siyasi partilerin hukukî düzenlemeye tabi tutulmaları, siyasî alanın sınırlarının nereye kadar olacağı, siyasî
partilerin sınırlamaya tabi tutulup tutulamayacağı, sınırlanacaksa nereye
kadar sınırlanacağı vb. hususlar gündeme gelmiştir.
Türkiye’de yaklaşık yüz küsür yıldır siyasi partiler rejimi mevcuttur. Fakat bu
zaman dilimi içerisinde partilere ilişkin istikrarlı bir dönem yaşanmış değildir. Bazı yıllarda tek parti dönemi yaşanmış, çok partili dönemlerde de gerçek manada çok partililik olmamıştır. Diğer yandan Batıdaki demokrasilerde
emsaline rastlanması mümkün olmayacak sayıda siyasi parti kapatılmıştır.
Anayasal zeminde siyasi partilere ilişkin ilk düzenlemeye 1961 Anayasasında yer verildiği; bu Anayasada partilerin daha güvenceli hale getirilmesi
amacıyla kapatma davası için AYM’nin yetkili kılınması öngörüldüğü halde,
bu mahkeme tarafından 1961 Anayasası döneminde 6 parti kapatılmıştır.
Benzer sistem 1982 Anayasasında da benimsenmiş; bu dönemde de 20 parti kapatılmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, ülkemizde siyasi partilerin ilk
kurulduğu yıllardan bu yana siyasi partiler rejimi demokratiklik ölçütü bağlamında hep sorunlu olmuştur. 1982 Anayasası döneminde siyasi partiler
rejimine ilişkin yasaklamalar üst düzeye çıkmıştır. Bazı kısmi iyileştirmelere
rağmen, siyasi partiler rejimine ilişkin sorunlar hala devam etmektedir.
33
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
Gündemde olan yeni Anayasa yapımı çalışmalarında çözüme kavuşturulması gerekli sorunlu alanlardan biri de siyasi partilerdir. Bunun iki yolu olduğu söylenebilir:
(1) Siyasi partilerin özel olarak düzenlenmeye devam edilmesi, bu kapsamda daha hürriyetçi ve demokratik bir düzenlemenin yapılması;
(2) Örgütlenme hürriyetinin siyasi partileri de kapsayacak şekilde genel
olarak düzenlenmesi.
Bu iki yoldan hangisi tercih edilirse edilsin, yapılması gereken siyasi partiler
rejiminin demokrasi teorisi ve pratikleri ile uyumlu olmasıdır. Bu raporda,
siyasi partiler rejimine ilişkin demokratik ilkelerle uyumlu bir siyasi partiler
rejiminin nasıl olması gerektiği hususu ortaya konulmaya çalışılacaktır.
II.
DEMOKRASİLERDE SİYASİ PARTİLER REJİMİ
Demokratik rejimlerde siyasi partiler, çok işlevli örgütlü yapılardır. Bu işlevlerin demokratik siyasi hayata katkı sağlayacak bir şekilde gerçekleşmesi,
siyasi çoğulculuğu ve çok partili siyasi hayatı lüzumlu kılmaktadır. Çok partili hayata zarar vererek siyasi çoğulculuğu zedeleyen, bu yolla çoğulculuğu
daraltarak sınırlayan her bir düzenleme ve uygulama çok partili demokrasiye zarar verecektir. “Yarışmacı temelli çok partili siyasi hayat-demokrasi
bütünleşmesi” sebebiyledir ki, günümüzde çok partili siyasi hayatın mevcut
olduğu demokratik rejimlere “partiler devleti” veya “partiler demokrasisi” de
denilmektedir. Artık günümüzde yaşayan demokrasi, adeta siyasi partiler
arası yarışı ifade eder hale gelmiştir.
Demokrasilerde siyasî partilerin anayasal ve kanunî normlarla düzenlenmeleri, onların bazı faaliyetlerinin yasaklanması yanında, asıl ve ağırlıklı olarak
güvence altına alınmalarını amaçlar. Demokrasilerde siyasi partilere ilişkin
normatif düzenlemelerin temel amacı, siyasi parti hürriyetinin gerçekleşmesi ve güvence altına alınmasıdır. Siyasî partilerin anayasal ve kanunî yollarla
düzenlenmeleri, onların güvenceye kavuşturulmaları için tek başına yeterli
değildir. Bazen yasaklayıcı nitelikteki normlar, aşırı derecede geniş yorumlanarak siyasi partileri boğma aracı olarak da kullanılabilmektedir. Bazen de
sınırlama sebepleri o düzeyde çok ve aşırıdır ki, bu tür düzenlemeler partiler
için teminat sağlayıcı yönde değil, siyasi çoğulculuğun alanını daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Bu vesileyle, hem kanunlardaki sınırlama sebep-
34
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
lerinin nitelik ve kapsamı, hem de bunların uygulamada arz ettiği durum
siyasi partilerin teminat altında olup olmaması açısından birinci derecede
önem arz eder.
AİHM ve Venedik Komisyonunun siyasi partiler rejimine ilişkin olarak belirlediği bazı kriterler mevcuttur. Burada önce AİHM ile Venedik Komisyonu
tarafından partiler rejimi için belirlenen kriterler üzerinde durulacak, sonra
siyasi partilere ilişkin Türkiye’deki iç hukuk rejimine değinilecek daha sonra
da yeni Anayasa için önerilerde bulunulacaktır.
III. AİHM KARARLARINA GÖRE SİYASİ PARTİLER REJİMİ
AİHS’nin 11/1. maddesinde siyasi partileri de içerecek şekilde örgütlenme
serbestisi teminat altına alınmış, 11/2. fıkrasında da bu hürriyete ilişkin istisnai nitelikteki sınırlama sebepleri ile bunların şartları düzenlenmiştir.
Sözleşmenin 11/2. maddesine göre: “Bu hakların kullanılması, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, barış ve düzenin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması
amaçları ile sınırlanabilir”.
AİHS’nin 11/2. Fıkra hükmünde sınırlama nedenleri tüketici bir şekilde sayılmıştır. Örgütlenme hürriyetine ilişkin sınırlamaların sınırını teşkil eden ilkelerin yer aldığı sözleşmenin 11/2. maddesine göre:
(1) Sınırlayıcı nitelikteki düzenlemeler sadece “kanun” ile yapılabilir;
(2) Sınırlamalar, 11/2’de belirtilen “meşru amaçları” sağlamaya yönelik olmalıdır;
(3) Siyasi Partilere ilişkin belirlenecek sınırlayıcı nitelikteki önlemler, Sözleşme hükümleri çerçevesinde meşru kabul edilebilmesi için “Demokratik bir toplumda gerekli tedbir” niteliğine sahip olmalıdır.
AİHM, önüne gelen çeşitli davalarda AİHS’nin 11. maddesini yorumlayarak
siyasi partiler rejimine ilişkin bazı kriterler geliştirmiştir. AİHM’ne göre;
¡ AİHM, siyasi partiler rejimine ilişkin “demokratik toplum”dan neyin anlaşılması gerektiğini, ifade hürriyeti ile bağlantılı olarak belirlemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Divanı’na göre, 11. maddenin, özerk anlamına ve
özel uygulama alanına karşın, siyasi partilere ilişkin davalarda 10. madde
35
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
ışığında değerlendirilmesi gerekir. Fikirlerin ve bunların ifade edilmesine
dair hürriyetlerin korunması, 11. maddede öngörülen siyasi partiler de
dâhil olmak üzere örgütlenme hürriyetinin önemli amaçlarından birisidir. 11. maddenin, 10. madde ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi, demokratik devletin siyasî partilere ilişkin anlamının, bu iki maddenin arz
etmiş olduğu bütünlük içerisinde belirlenmesi gerekir. Divan bu hususu
belirttikten sonra, Handyside kararında yer verdiği temel ilkeyi siyasi partiler için de geçerli olacak şekilde burada da tekrarlamıştır. Divan’a göre,
ifade hürriyeti demokratik toplumların temel dayanaklarından birini
oluşturmaktadır, “...hatta düşünceleri ifade hürriyeti sadece olağan karşılanan zararsız ya da önemsiz görünen ‘bilgiler’in ya da ‘düşünceler’in
ifadesi açısından değil, tam tersine, ayrıca devlete ve toplumun belirli bir
bölümüne ters gelen, şoke eden ve rahatsız eden düşüncelerin ifadesi
açısından da geçerlidir ve demokratik toplumun belirleyici unsurlarını
oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir”.
¡ Çoğulculuk olmaksızın demokrasi olmaz.
¡ Siyasî partilere ilişkin yasaklayıcı hükümler çerçevesinde alınan önlemler
(amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar), izlenen meşru amaçlarla
“dengeli” ve “orantılı (ölçülülük ilkesi)” olmalıdır.
¡ 11. maddede öngörülen sınırlama sebepleri, dar ve katı bir yoruma tabi
tutulmalı ve sadece “inandırıcı” ve “zorlayıcı” sebeplerin varlığı halinde kısıtlama yoluna gidilmelidir.
¡ Demokrasinin temel özelliklerinden birisi de, “diyalog”dur. Siyasî partilerin, rahatsız edici nitelikte olsalar bile, bir ülkenin problemlerini şiddete
başvurmaksızın diyalog yoluyla çözebilme imkânını sunmaları, demokrasinin temel ilkelerinden birini teşkil eder. Divana göre, siyasî partilerin geliştirdikleri program ve projelerin, bir devletin mevcut ilkeleri ve
yapısıyla uyumlu olmaması, onların demokrasi ile de bağdaşmadığı
anlamına gelmez. Devletin mevcut yapılanma şeklini sorgular nitelikte
de olsa, demokrasinin kendisine zarar vermediği müddetçe, farklı siyasî
programların önerilmesine ve tartışılmasına izin verilmesi, demokrasinin
vazgeçilmez nitelikte temel bir unsurunu oluşturur. Kısaca ifade etmek
gerekirse, siyasi partilerin tüzük, program ve söylemlerine ilişkin yasaklama önlemine müracaat edilmesinde temel kriter, devletin dayandığı
temel ilkeler ve yapısı ile uyumluluk değil, demokrasiye zarar verilip verilmemesidir.
36
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
¡ Bir siyasî parti, ancak anti-demokratik ve totaliter amaçlarla hürriyetçi
düzeni yok etmeye yönelmişse ve ciddi bir tehlike vücuda getiriyorsa,
hürriyetçi ve çoğulcu demokratik hukuk devletini korumak için kapatılabilir.
¡ Siyasî partilerin, yöneticilerinin yasaklanması ile birlikte kapatılmaları
radikal ve ağır bir önlemdir. Bu ağır önlemlere ancak, çok daha ciddi durumlarda başvurulmalıdır.
¡ Bir siyasi parti ile terör arasındaki bağın ve o partinin terörü artırdığının
soyut olarak ifade edilmesi, söz konusu partinin terörü artırdığı gerekçesiyle yasaklama önlemine muhatap olması için yeterli değildir. Gerek
parti programından kaynaklanan, gerekse söz, söylem ve eylemlerden
kaynaklanan tehlikelerin, terörizmi nasıl artırdığının ayrıca delilleri ile somut olarak izah edilmesi de aranmaktadır.
¡ Siyasi partilerin kullandıkları yöntemler, her açıdan hukuka uygun ve demokratik olmalıdır. Yani amaçla kullanılan araçlar kanunî ve demokratik
olmalıdır.
¡ Önerilen değişikliklerin “bizzat kendisi” temel demokratik ilkelere uygun
olmalıdır.
¡ Siyasî partilerin, ifade, eylem ve sair davranışlarından dolayı 17. madde kapsamında kapatılmalarının haklı olabilmesi için ilgili siyasi partinin, bu tür etkinlikleri ile sözleşme hükümlerinden herhangi birisinden,
sözleşme’nin tanıdığı hak ve hürriyetleri tahrip etmeyi hedefleyen faaliyetlere girişmeye veya bu yöndeki eylemleri gerçekleştirmeye yönelik
olarak yararlanmak istediğinin anlaşılması gerekir.
IV. VENEDİK KOMİSYONU’NUN SİYASİ PARTİLER İÇİN BELİRLEDİĞİ
KRİTERLER
Avrupa Konseyi’nin, “Venedik Komisyonu (Venice Commission)” diye anılan
“Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (European Commission for
Democracy through Law)” adlı Anayasa Hukuku alanındaki danışma organı,
Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğinin talebi üzerine, “Siyasî Partilerin Kapatılması, Yasaklanması ve Benzeri Önlemler” hakkında, tavsiye niteliğinde bir
takım standartların belirlenmesi konusunda bir rapor hazırlamıştır. Komisyon tarafından benimsenen bu ilkeler özetle şu şekilde sıralanabilir:
37
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
¡ Her Devlet, bireylerin, siyasî partileri serbestçe kurma ve bunlara serbestçe üye olma haklarını tanıyıp güvence altına almak zorundadır.
¡ Siyasî partilerin kapatılması ve yasaklanması, ancak, siyasî partinin demokratik anayasal düzeni yıkmak için birer araç olarak kullanılmaları,
ilgili partilerin anayasa ile teminat altına alınan hak ve hürriyetleri ortadan kaldıracak şekilde demokratik anayasal düzeni yıkmak için şiddet
kullanılmasını savunması ya da şiddeti siyasi bir araç olarak kullanması
durumlarında haklılaştırılabilir.
¡ Siyasî partiler, demokratik rejim içinde, şiddete başvurmadan, barışçıl bir
biçimde anayasal sistemde değişiklik talep etmeleri durumunda kapatılamaz.
¡ Bir siyasi parti tüzel kişiliği, mensuplarının, parti yetkili organlarından
izin almaksızın yaptığı siyasî, kamusal ve parti faaliyetleri çerçevesinde
gerçekleştirmiş oldukları kişisel demeçlerinden, eylem ve davranışlarından dolayı sorumlu tutulup kapatılamaz.
¡ Bir siyasi parti hakkında kapatma önlemine başvurulmadan önce, ilgili
devlet tarafından, söz konusu siyasî partinin, hür ve demokratik siyasî
düzen için gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadığı veya bu tehlikenin
daha hafif tedbirlerle engellenip engellenmeyeceği değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla kapatma ve yasaklama, mevcut tehlikeyi önleme bakımından
Devletin başvuracağı son çare olmalıdır.
¡ Kapatma ve yasaklama yaptırımı, yargı organlarınca anayasaya uygun
bir şekilde gerçekleştirilecek âdil bir yargılama neticesinde, ancak istisnaî
durumlarda ve oranlılık (ölçülülük) ilkesi göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır.
¡ Bir partinin yasaklanması ve kapatılmasına ilişkin önlemlere başvurmak
için sadece parti üyelerinin değil, partinin bütününe atfedilebilecek davranışlarla, bizzat partinin kendisinin anayasa dışı vasıtaları kullanmak için
hazırlık yaptığına ve anayasal olmayan amaçlarının olduğuna dair kesinleşmiş deliller olmalıdır.
¡ Siyasî partilerin kapatılması önlemine, ancak demokratik toplum bakımından kabul edilebilir bir zorunluluk durumunun gerçekleşmesi halinde başvurulmalıdır. Bu yola, siyasî partinin demokrasi ve temel hak ve
hürriyetleri ortadan kaldırıcı veya açıkça tehdit edici faaliyetler içinde
olduğunun somut delillerle ortaya konulması halinde gidilmelidir.
38
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
¡ Bir siyasî partinin siyasî programı çerçevesinde, şiddeti kabul etmesi ya
da silahlı mücadele, terörizm veya yıkıcı bir faaliyeti organize ederek
mevcut anayasal düzeni devirmek amacı taşıması gibi durumlarda bu
yaptırıma başvurulmalıdır.
¡ Bir siyasî partinin, anayasal düzene ilişkin değişim önerileri, anayasal düzenin, kanunî araç ve yöntemlerle barışçıl bir şekilde değişimini sağlayıcı
sınırlar içinde kaldığı sürece, yasaklanması yoluna gidilemez.
¡ Siyasî partilerin, üyelerinin davranışlarından sorumlu tutulmaları, ancak
üyenin, ihlal kapsamında değerlendirilen davranışlarını, üyesi olduğu
siyasi partinin desteği doğrultusunda yapması veya yaptığı davranışların ilgili siyasi parti programı çerçevesinde bulunduğunun ispatlanması
durumunda kabul edilebilir. Eğer bu yönde bir irtibat sağlanamıyorsa,
sorumluluk sadece ilgili üye ile sınırlı kalmalıdır.
V. TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLERE İLİŞKİN YASAKLAMALARIN
BİR ENVANTERİ
Türkiye’de siyasi partilerin siyaset sahnesine çıkmaları İkinci Meşrutiyetten
sonra olmuştur. Bu dönemde çok sayıda siyasi parti kurularak siyasi faaliyetlerini sürdürmüştür. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyetinin baskıcı uygulamaları neticesinde 1913 yılından itibaren, bu partilerin birçoğu kapatılmış
bir kısmı da faaliyet alanı bulamayarak siyasi hayattan uzaklaşmıştır. 1913–
1918 arası dönemde, İttihat ve Terakki Cemiyeti dışında hiç bir siyasi parti
mevcut olmadığından, hukuken ve nazarî olarak çok partili rejime uygun
bir hukukî ortam mevcut ise de, fiilî bir tek parti dönemi ortaya çıkmıştır.
TBMM’nin 23 Nisan 1920 günü kurulmasından sonraki dönemde, kısa süreli
çok partili hayat yaşanmıştır. 17 Kasım 1924 günü Kâzım Karabekir, Ali Fuat
Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, Adnan Adıvar gibi isimlerin bir araya gelmesi ile kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden 3 Haziran
1925 tarih Hükümet (Hey’et-i Vükela) kararıyla, Takrir-i Sükûn Kanununun
kendisine verdiği yetkiye dayanarak, Şark ve Ankara İstiklal Mahkemeleri’nin
kararlarına da atıf yapmak suretiyle, vatandaşın tahrikâttan ve aldatılmaktan korunması amacıyla kapatıldı. Bu kapatma kararında ayrıca, diğer illerden gelen bilgilerin de bu kanaati doğruladığı, parti programında bulunan
“efkâr ve itikadat-ı dinîyeye hürmetkâr olmak” hükmünün, kamuoyunu ve
gericiliği kışkırtmak için kullanıldığı da belirtilmiştir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ancak 198 gün yaşayabilmiştir. Ayrıca 1920-1925 yılları arasında
39
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
başta Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası olmak üzere bazı partiler ya kapatıldı ya da faaliyetlerine izin verilmedi. 1930 yılında çok kısa süreli faaliyet
gösteren Serbest Cumhuriyet Fırkası kendisini feshetmek zorunda kaldı. Bu
tarihlerde daha başka bazı partiler de ya kapatıldı ya da kurulmalarına izin
verilmedi. Tek parti dönemi 1946 yılına kadar sürdü. 1946 yılında çok partili
hayata geçilmesini takip eden dönemde yine çok sayıda parti kuruldu ise
de 1946-1950 arası dönemde bunların bir kısmının ömrü pek uzun olmadı;
birçoğunun kapatılması yoluna gidildi. 1924-1960 yılları arası dönem içerisinde, bazı partiler, hükümet kararı ile bazıları ilk derece mahkemelerinin
kararı ile bazıları da sıkıyönetim komutanlığı kararı ile kapatılmıştır (Türkiye
Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi, 1946; İslâm Koruma Partisi, 1946 sıkıyönetim komutanlığı kararı ile kapatılmıştır).
1961 Anayasası ile siyasi partiler ilk defa Anayasal düzeyde düzenlenmiş
oldu. 1961 Anayasasında, siyasi partilere ilişkin güvence sağlayıcı hükümler
yanında, sınırlama ve yasaklama sebeplerine de yer verilmiştir. Anayasanın
19. maddesine göre; Devletin sosyal, iktisadî, siyasî veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandıran siyasî, şahsî çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini, dince kutsal şeyleri,
din duygularını istismar eden, başkalarını bu yolda kışkırtan siyasî partiler
AYM’ce temelli kapatılır. 57. maddeye göre de, tüzükleri, programları ve faaliyetleri insan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve lâik cumhuriyet ilkelerine ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel hükmüne
uygun olmayan partiler de temelli kapatılır. Burada öngörülen yasaklama
sebeplerinin birçoğu düşüncelerin ifadesi temellidir. Ayrıca demokratik düzene yönelik şiddet içerikli eylemlerin aranması şart koşulmamaktadır. Bu
hükümlerle, cari Anayasal düzene köklü eleştiri getiren hemen her türlü siyasi partinin kapatılması yolu açılmış olmaktadır.
Anayasanın bu hükümleri yanında, 1965 yılında 657 Sayılı SPK çıkarılmıştır.
Bu Kanunun 83. ile 107. maddeleri arasında çok sayıda yasaklama sebebine
yer verilmiştir. Bu yasaklama sebeplerinin birçoğu düşüncelerin ifadesinin
cezalandırılması niteliğindedir. Bu kapsamda siyasi partilerin sırf tüzük ve
programlarının ya da üyelerinin ifadelerinin anayasal düzen için köklü değişiklikler önermeleri, yasaklanmaları için yeterli görülmektedir. 1961 Anayasasında, daha güvenceli olması amacıyla, siyasi partilere ilişkin kapatma davalarına bakma yetkisi AYM’ye verilmiştir. Fakat 1961 Anayasası döneminde
bu amaçla çelişecek şekilde toplam 6 siyasi parti kapatılmıştır.
40
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
1961 ve 1982 Anayasaları zamanında AYM tarafından kapatılan siyasi partilerin listesi şu şekildedir:
1-
İşçi-Çiftçi Partisi (İÇP-1968),
2-
Milli Nizam Partisi (MNP-20 Mayıs 1971),
3-
Türkiye İleri Ülkü Partisi (TİÜP-24 Mayıs 1971),
4-
Türkiye İşçi Partisi (TİP-20 Temmuz 1971),
5-
Büyük Anadolu Partisi (BAP-19 Aralık 1972),
6-
Türkiye Emekçi Partisi (TEP-8 Mayıs 1980),
7-
Büyük Anadolu Partisi (24 Kasım 1992),
8-
Sosyalist Parti (10 Temmuz 1992),
9-
Yeşiller Partisi (10 Şubat 1994),
10- Cumhuriyet Halk Partisi (25 Eylül 1991),
11- Türkiye Birleşik Komünist Partisi (16 Temmuz 1991),
12- Halkın Emek Partisi (14 Temmuz 1993),
13- Özgürlük Demokrasi Partisi (30 Nisan 1993),
14- Sosyalist Türkiye Partisi (30 Kasım 1993),
15- Demokrasi Partisi (16 Haziran 1994),
16- Demokrat Parti-2 (13 Eylül 1994),
17- Demokrasi ve Değişim Partisi (19 Mart 1996),
18- Diriliş Partisi (1996),
19- Emek Partisi (1997),
20- Sosyalist Birlik Partisi (7 Haziran 1994),
21- Refah Partisi (16 Ocak 1998),
22- Demokratik Kitle Partisi (26 Şubat 1999),
23- Fazilet Partisi (22 Haziran 2001),
24- Halkın Demokrasi Partisi (13 Mart 2003),
25- Adalet Partisi (26 Kasım 2009),
26- Demokratik Toplum Partisi (11 Aralık 2009).
Ayrıca AYM tarafından, AK Parti hakkında, “2008 yılında aldığı devlet yardımı
miktarının yarısından yoksun bırakılma” kararı verildi.
41
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
VI.
1982 ANAYASASINDA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
1982 Anayasasını yapanlar, 12 Eylül 1980 öncesi dönemde yaşanan ve 12 Eylül askeri darbesini haklılaştırmak için ileri sürülen anarşik ortamın temel sorumlularından birisi olarak siyasi partileri göstermişlerdir. 12 Eylül öncesinin
suçluları arasında gösterilen siyasi partiler, önce Milli Güvenlik Konseyi’nin
7 Nolu Bildirisi ile siyasi faaliyetten men edildi, daha sonra da 16 Ekim 1981
Tarihli Kanunla tamamı (toplam 15 siyasi parti) feshedildi, para dahil bütün
taşınır ve taşınmaz malları hazineye devredildi. 1982 Anayasasının yapılması
aşamasında siyasi partiler anayasa yapım sürecinden tamamen dışlandılar.
Ayrıca gerek 1982 Anayasasında gerekse 2820 Sayılı SPK’da siyasi partilere
ilişkin aşırı derece yasaklayıcı hükümlere yer verildi. Anayasanın ilk metninde “siyasi partilere ilişkin sınırlama kural, siyasi parti hürriyeti istisna” sözünü doğrulatacak şekilde hükümlere yer verildi. SPK’da bu yasaklamalar çok
daha ileri düzeyde artırıldı. Ayrıca siyasi hayatın yeniden tanzim edilmesi
amacıyla, eski siyasi partilere ve onların belli kademedeki yöneticilerine yönelik siyasi yasaklar getirildi.
Ağır kayıtlamalar getirdiği için, Anayasanın ilk metnindeki hükümlere kısaca
değinmek istiyorum. Siyasî partiler, 1982 Anayasasının 68. ve 69. maddelerinde doğrudan ve müstakil olarak düzenlemiştir. Her ne kadar, 1982 Anayasasının 68/1. fıkrasındaki “vatandaşlar, siyasî partileri kurma ve usulüne
göre partilere girme ve partilerden çıkma hakkına sahiptirler”, 68/2. ve 3.
fıkralarda “siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır”
ve “Siyasî partiler, önceden izin almadan kurulurlar” şeklindeki hükümlerle
siyasi partiler için teminat sağlayıcı yönde hükümler mevcut ise de aynı
maddelerde siyasi partilere ilişkin aşırı derecede yasaklayıcı hükümlere de
yer verilmiştir.
Anayasanın ilk metninde siyasi partiler de dâhil olmak üzere bütün hak ve
hürriyetler için iki tür sınırlama sebebi öngörülmekte idi: (1) Genel sınırlama
sebepleri. Bunlar Anayasanın 13. maddesinde düzenlenmiştir. Bu sebepler şunlardır: Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, millî egemenlik, Cumhuriyet, millî güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlâk ve genel sağlık. (2) 68. ve 69. maddesindeki özel sınırlama
sebepleri. Anayasanın 68. ve 69. maddelerinin 1995 değişikliğinden önceki
metninde, kapatma nedenlerine, iki fıkrada doğrudan değiniliyor. Bunlar,
Anayasanın 69/1. ve 8. fıkralarda düzenlenmiştir. 69/8. fıkrada, kapatma nedenleri, kapatma yaptırımı da belirtilerek düzenlenmiştir. 69/1. fıkrada ise,
kapatma nedeni olarak, Anayasanın 14. maddesine yollama yapılmaktadır.
42
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
14. maddede belirtilen yasaklama nedenleri, bir de 68. maddenin 4. ve 5.
fıkralarında düzenlenmiştir. Ancak, Anayasanın 69/1, 68/4 ve 69/8. fıkraları
ile 14. maddeler birlikte düşünülerek kapatma nedenlerine ulaşılabilmektedir. Burada bu referans yoluyla, Anayasanın 14. maddesi de siyasi partiler
için sınırlama sebepleri arasına dâhil edilmiştir. Bir de 68. ve 69. maddelerde çok sayıda yasaklama sebeplerine yer verilmiştir. Bu maddelerde siyasi
partilerin “kadın kolu, gençlik kolu meydana getirmeleri”, “vakıf kurmaları”,
“siyasî partilerin, kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek amacıyla,
dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasi ilişki ve işbirliği içinde
bulunmaları, bunlardan maddi yardım almaları”, “tüzük ve programları dışında faaliyette bulunmaları”, “ticari faaliyette bulunmaları”, “bir siyasî partinin
temelli kapatılmasına beyan ve faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil
üyelerinin, 5 yıl süreyle, bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olmaları” men edilmiştir. Derneklere, vakıflara, sendikalara ve kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına siyasî amaç gütme, siyasî faaliyette bulunma, siyasî partilere destek olma, bu amaçla birlikte hareket etme
yasağı öngören hükümlere, Anayasanın 33, mülga 53, 135 ve 171. maddelerinde de yer verilmekte idi. İlk metnin 68/6. fıkrasına göre “Siyasi partiler,
yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, gençlik kolu ve
benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf
kuramazlar”.
Bu yasaklamalarla siyasi parti hürriyetinin siyasi faaliyet alanı cendereye alınarak büyük ölçüde daraltılmıştır. Bütün bu aşırı sınırlama ve yasaklamalara
bir de 2820 Sayılı SPK’daki ayrıntılı yasaklama sebepleri eklenince, çoğulcu
demokrasi ile bağdaşırlığı minimum düzeyde olan bir siyasi partiler rejimi
ortaya çıkmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bu yasaklamaların birçoğu
siyasi düşünce hürriyetini büyük ölçüde daraltıcı niteliktedir. Ayrıca bu yasaklamalar sadece siyasi parti hürriyeti ile sınırlı kalmamakta, din ve vicdan
hürriyetinin alanını da büyük ölçüde daraltmaktadır.
Önce 1987 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile eski siyasilere yönelik yasaklar kaldırıldı. Daha sonra 1995 yılında yapılan Anayasa değişikliği kapsamında, Anayasanın 68. ve 69. maddelerinde yer alan bazı yasaklama
nedenlerine hiç dokunulmazken, bazı yasaklama nedenleri kaldırıldı, bazı
yeni yasaklama nedenleri eklendi, kapatma nedenleri daha belirgin hale getirildi. Anayasanın 68/4. fıkralarının ilk metninde, siyasî partilerin “tüzük” ve
“programları”nın bu fıkralarda belirtilen ilke ve amaçlara aykırı olamayacağı
belirtilmekte iken; 1995 değişikliği ile tüzük ve programlara “eylemler”i de
43
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
eklendi. Diğer yandan siyasî partilerin tüzük, program ve eylemlerine ilişkin
yasaklama sebepleri kapsamına, “Devletin bağımsızlığına, eşitlik ve hukuk
devleti ilkelerine aykırı olamayacakları” da dâhil edildi. Ayrıca “siyasî partilerin suç işlenmesini teşvik edemeyeceği” şeklinde yeni bir yasaklama hükmü
getirildi. İlk metnin 68/6. fıkrasında mevcut olan “Siyasi partiler, yurt dışında
teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf kuramazlar”
şeklindeki yasaklama sebepleri, demokratik açıdan olumlu bir gelişme olarak Anayasadan çıkarıldı. 1995 değişikliği ile Sayıştay üyelerinin siyasi partilere üye olmaları yasaklandı. 69/1. fıkranın ilk metninde mevcut olan “Siyasî
partiler tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamazlar” hükmü 1995
değişikliği ile kaldırıldı. 1995 değişikliği ile daha önce mevcut olmayan
“Siyasî partiler ticari faaliyetlere girişemezler” hükmü 69. maddeye konuldu.
1995’de yapılan en önemli değişiklik, 69/2. fıkranın yürürlükten kaldırılması
ile yapıldı. Bu kapsamda, ilk metinde yer alan, “siyasî partilerin kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek amacıyla dernekler, sendikalar, vakıflar,
kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların
üst kuruluşları ile siyasi ilişki ve işbirliği içinde bulunamayacaklarını, bunlardan maddi yardım alamayacakları”nı düzenleyen yasaklama hükümleri
kaldırıldı. 69. maddedeki bu değişikliğe paralel olarak 33, 52, 135 ve 171.
maddeler de değiştirildi. 1995 değişikliği ile 69/8. fıkra hükmü kısmen değiştirildi. Bu değişikliğe göre, “Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan
ve faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil üyeleri, ...5 yıl süreyle, bir başka
partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar”. Bu şekilde, bir
siyasî partinin kapatılmasına neden olanlarla olmayanlar büyük oranda birbirinden ayrılarak, sadece partinin kapatılmasına neden olanlar yasaklama
kapsamına dâhil edildi. Diğer yandan, değişiklik öncesi dönemde mevcut
olan “ömür boyu kurucu, yönetici ve denetici olma yasağı” bu değişiklikle 5
yıla indirildi. 69/7. fıkranın ilk metninde, “kapatılmış bir siyasî partinin mensuplarının üye çoğunluğunu teşkil edeceği yeni bir partinin” kurulması yasaklanmakta iken; 1995 değişikliği ile bu hükmün yerine “Temelli kapatılan
bir partinin bir başka ad altında kurulamayacağı” hükmü benimsendi. 1995
değişikliği ile Anayasanın 68. ve 69. maddelerinde kapatma nedenleri yeniden formüle edildi. Yeni düzenlemeyle, kapatma nedenleri, 68/4. 69/6. ve 9.
fıkralarda düzenlendi. Bu kapsamda kapatma nedenlerinin belirlenmesinde
14. maddeye yollama yapılma şeklindeki dağınık, dolambaçlı ve belirginlikten uzak olan yol terk edildi.
44
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
2001 Anayasa değişikliği ile kapatma sebeplerinden birisi olan “odak
olma”nın ne olduğu bizzat Anayasada belirlenmiş oldu. 2001 değişikliği ile
partiler lehine benimsenen bir diğer yenilik de kapatma yaptırımı yanında
yeni bir yaptırımın benimsenmiş olmasıdır: Bu yaptırım türü: “Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılma”dır. Buna göre AYM, 68/7.
fıkradan önceki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin
ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. 2001 değişikliği ile teminat sağlama amacına yönelik olarak benimsenen bir diğer yenilik de siyasî partilerin
kapatılması konusunda AYM’nin karar alma çoğunluğuna ilişkindir. AYM,
Anayasanın değişiklik öncesi metnine göre siyasî partilerin kapatılmasına
ilişkin kararını “üye tamsayısının salt çoğunluğu” ile verirken, 2001 değişikliği ile bu kararı “beşte üç (3/5)” çoğunlukla vermesi esası benimsendi. 2001
değişikliği ile 13. maddenin genel sınırlama sebebi olmaktan çıkarılması
neticesinde, sınırlama sebepleri için sadece 68. ve 69. maddelere referans
yapılmıştır. Bütün bu Anayasal değişikliklerden SPK’nın etkilendiğini söyleyebilmek zordur.
VII. ANAYASANIN GÜNÜMÜZDE YÜRÜRLÜKTE OLAN METNİNE GÖRE
SİYASİ PARTİLER REJİMİ
1982 Anayasasının 68. ve 69. maddeleri oldukça ayrıntılı hükümler içermektedir. Bu maddelerde, siyasi parti hürriyetinin çerçevesini belirleyen, hem
güvence sağlayan, hem de bu hürriyetin sınırını ve sınırlama sebeplerini
gösteren hükümler mevcuttur. 1982 Anayasasının nihai halinin siyasi partiler rejimine ilişkin benimsediği esaslar şunlardır.
¡ Vatandaşlar, siyasi parti kurma, usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Bu belirlemeye göre, sadece Türk vatandaşları siyasi parti hürriyetine sahiptir. Siyasi partiler önceden izin almadan
kurulurlar. Bu hükümler, siyasi parti hürriyetini, hem negatif (partiden ayrılma) ve pozitif (siyasi partileri kurma ve üye olma) yönleri itibariyle teminat altına alınmış olması, hem de izin sistemi yerine kuruluşta serbesti
sisteminin benimsenmiş olması itibariyle demokratik ilkelerle uyumludur.
¡ Anayasada siyasi partilerin, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları oldukları belirtilmiştir. Bu hükümle siyasi partilerin Türkiye’deki
demokratik sistem açısından haiz olduğu işlevsel önemi üzerinde vur-
45
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
gu yapılmış olmaktadır. Her ne kadar bu ifade en azından diğer hükümlerden soyutlanmış olarak okunduğu zaman önemli bir vurgulama gibi
görünse de Anayasadaki siyasi partiler rejimine ilişkin sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilesi için bu hükmün, Anayasadaki diğer hükümlerle
bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
¡ Siyasi partilere üye olabilme yaşı 18’dir. Siyasi rüşt olarak da nitelenebilecek seçmen olma yaşının çağdaş demokrasilerdeki pratiklerle uyumlu
olduğu söylenebilir.
¡ Siyasi partilere ilişkin düzenlemeler 68. ve 69. maddelerde karma bir şekilde yapılmıştır. Maddelerin birisinde güvence sağlayıcı, diğerinde sınırlamaya ilişkin hükümlerin düzenlenmesi yöntemi yerine, 68. maddede
hem güvence sağlayıcı hem de sınırlayıcı hükümler yer alırken, 69. maddede ağırlıklı olarak sınırlama sebeplerine yer verilmiştir.
¡ Anayasada siyasi partilere ilişkin iki tür yaptırım benimsenmiştir. Bunlar:
(1) Hakkında dava açılan siyasi partinin Kapatılması;
(2) Siyasi parti hakkında Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma.
¡ 68. maddenin ilk üç fıkralarında güvence sağlayıcı hükümler mevcut
iken 68/4. fıkrada siyasi parti hürriyetine ilişkin bir dizi sınırlama ve yasaklama sebebine yer verilmiştir. Buna göre, “Siyasi partilerin tüzük ve
programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı
olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik
edemez”. Bir siyasi partinin burada sayılan yasaklama sebeplerinden bir
ya da birkaçını yaparak bu hükmü ihlal etmesi halinde ne tür yaptırımlarla karşılaşacağı hususu 69/6. maddede düzenlenmiştir. Anayasanın 69/6.
maddesinde, 68/4. maddedeki hükmün ihlalinin iki şekilde olabileceği
belirtilmektedir.
(1) Siyasi partilerin tüzük ve programlarının 68/4. fıkra hükümlerine aykırı olması halinde bu partiler hakkında temelli kapatma kararı verilir
(md. 69/6). Burada yasaklanan siyasi partilerin düşünce ve siyasi politikalarıdır. Buradaki sınırlama sebeplerini ikili bir tasnife tabi tutmak
mümkündür.
46
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
Birincisi, bünyesinde şiddeti de içeren sınırlama sebepleridir. Bunlara, sınıf
veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı
ve yerleştirmeyi amaçlama, suç işlenmesini teşvik etme yasakları misal verilebilir. Bu tür yasakların demokrasi teorisi ile çelişirliğinden söz edilemez.
İkinci tür sınırlama sebeplerinin, şiddeti ya da hukuk dışı işlemleri bünyesinde barındırmaları zorunlu değildir. Siyasi partilerin tüzük ve programlarının
burada sözü edilen hükümlerle çelişmesi, yasaklama önlemine başvurulması için yeterlidir. Bir diğer ifadeyle, ikinci durumda, burada sözü edilen
anayasal hükümlere aykırı olan tüzük ve programların, şiddeti ve hukuk
dışılıkları içermesi halinde de içermediği durumlarda da ilgili siyasi parti
hakkında yasaklama yoluna gidilebilmektedir. Burada belirtilen yasaklama
nedenlerinden birçoğunun, bir demokraside, çoğulculuğun gereği olarak,
gerek bireysel gerekse siyasi partiler şeklinde ifade edilmesi meşru görülebilmesi mümkün olduğu halde, ülkemizde anayasal olarak yasaklanmış
bulunmaktadır.
(2) Bir siyasi partinin, 68/4. maddede belirtilen ve yasaklanan fiillerin
işlendiği odak haline gelmesi. Bu siyasi partiler hakkında da temelli
kapatma kararı verilir (md. 69/6, 8). “Odak olma”nın hangi halde gerçekleşeceği Anayasada tanımlanmış olmakla birlikte, odak olmanın
gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme yetkisi AYM’ye aittir. Ayrıca,
odak olma hali tespit edilirken, odak olmaya esas teşkil edecek suç
niteliğindeki fiillerin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda kesinleşmiş mahkeme kararı da aranmamaktadır. Fiiliyatta da AYM’nin,
gerek gazetelerde, gerekse internette ya da televizyonlarda yer alan
bazı haberleri bile delil olarak kullanmaktan imtina etmediği görülmektedir. Diğer yandan, 68/4. fıkra hükümlerine aykırı eylemlerin
kapatamaya esas olacak odak olma içerisine girdirilmesi için şiddeti
içermesi şartı aranmamıştır. Burada sözü edilen sınırlama sebeplerine
aykırı olan ama barışçıl bir şekilde gerçekleştirilen fiil ve davranışlar
da odak olma kapsamına dâhil edilmektedir. Bunun da çoğulcu temelli demokrasi teorisi ile bağdaşırlığı bulunmamaktadır.
Siyasi partilere ilişkin diğer bazı kapatma sebepleri 69/11. maddede düzenlenmiştir. Buna göre, “yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve
Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan
siyasi partiler temelli olarak kapatılır”.
47
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
SPK’ya göre, şu hallerde de siyasi partiler hakkında “Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımına” karar verilebilecektir:
¡ Siyasi partilerin faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay C. Başsavcılığının istediği bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen partiye
Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ikinci bir yazı tebliğ olunur. Bu yazıda, bildirilen süre içinde cevap verilmediği ve istek yerine getirilmediği
takdirde o partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılması için dava açılabileceği de belirtilir. Bu tebliğde bildirilecek
süre içinde yine istek yerine getirilmez veya cevap verilmezse, Yargıtay C.
Başsavcılığı, o siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakılması için AYM’de re’sen dava açabilir (SPK. md. 102/1).
¡ Parti büyük kongresi, merkez karar ve yönetim kurulu veya bu kurulun
iki ayrı kurul olarak oluşturulduğu hallerde TBMM grup yönetim kurulu,
TBMM grup genel kurulu, parti genel başkanı dışında kalan parti organı,
mercii veya kurulu tarafından Anayasanın 68/4. fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiilleri işlemeleri halinde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak
2 yıl geçmemiş ise, Yargıtay C. Başsavcılığı, söz konusu organ, mercii veya
kurulun işten el çektirilmesini yazı ile o partiden ister (SPK. md. 102/2).
Parti üyeleri, 68. maddenin 4. fıkra hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyerler ise, Yargıtay, bu üyelerin partiden kesin
olarak çıkarılmasını ister. Söz konusu siyasi parti, tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde istem yazısında belirtilen hususu yerine getirmediği
takdirde, C. Başsavcılığı AYM’de o partinin Devlet yardımından kısmen ya
da tamamen yoksun bırakılması için dava açar (SPK. md. 102/3).
¡ Siyasi Partiler hakkında kapatma ya da Devlet yardımından kısmen veya
tamamen yoksun bırakma yaptırımlarının verilmesi amacıyla açılan davalara bakma bu konularda kesin karar verme yetkisi AYM’ye aittir.
Anayasanın 69/5. maddesine göre, siyasi partiler hakkında kapatma ya da
Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma yönünde karar
verilebilmesi için dava açma yetkisi Yargıtay C. Başsavcısına aittir. Yargıtay C.
Başsavcısı, bu yetkiyi, 2820 Sayılı SPK’nın 100. maddesi gereğince ya resen
kullanır ya da Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle yahut da bir siyasi partinin istemi üzerine kullanır.
48
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
2010 Anayasa değişikliğine göre AYM,
-
Bir siyasi partinin kapatılmasına ancak toplantıya katılan üyelerin
üçte iki (2/3) oy çoğunluğuyla karar verebilir (md. 149/3).
-
Bir siyasi parti hakkında Devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakma cezası verebilmesi için de toplantıya katılan üyelerin
üçte iki (2/3) oy çokluğuyla karar alınması gerekir.
Siyasi partiler, ticari faaliyetlere girişemezler (AY. md. 69/2). Bu hüküm ile
siyasi partilerin ticari faaliyet niteliğinde olan işletmelerin sahibi, ortağı olamaz, bunları tek başına ya da ortaklık şeklinde işletemezler.
Siyasi partiler hakkında mali denetim yapma yetkisi AYM’ye aittir. Siyasi partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gerekir. Burada siyasi
partilerin, hem elde edecekleri gelirler bakımından, hem de bu gelirlerin
harcanması bakımından bir sınırlama söz konusudur. Bu sınırlamanın ölçütü, gelir ve harcamaların, siyasi partilerin amaçları ile uyumlu olmasıdır;
şayet bu konuda bir uyumluluk yok ise mali denetim kapsamında yaptırıma
muhatap olurlar. AYM, mali denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan
yardım sağlar. AYM’nin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.
AYM’ce, partilerin mali yönden denetlenmeleri neticesinde, kanuna uygun
olmayan gelir ve giderlerinin tespit olunması halinde, kanuna uygun olmayan miktarlar, hazineye gelir olarak kaydedilir (SPK. md. 75, 76).
Kapatılan Partilere ve Kapatmaya Neden Olanlara İlişkin Uygulanan Yaptırımlar:
1- Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz (AY. md.
69/7).
2- Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dâhil üyeleri, AYM’nin temelli kapatmaya ilişkin
kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından
başlayarak 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi
ve deneticisi olamazlar (AY. md. 69/8).
3- AYM kararıyla kapatılan partinin bütün malları hazineye geçer (AY.
md. 107/1).
49
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
¡ Anayasada siyasi partilere üye olamayacak olanlar da belirlenmiştir. Bunlar şu şekildedir: Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dâhil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu
görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar (md. 68/5). Bu listede yer alanların bir
kısmı makul görülebilir. Özellikle yargı mensupları, Emniyet teşkilatı ile
silahlı kuvvetler mensuplarının bu listede yer almaları, görevlerinin arz
ettiği özellikler sebebiyle makul görülebilir. Fakat listenin diğer kısmını demokratik ilkelerle uyumlu görebilmek oldukça zordur. Bu telakki,
kamuda görev alanlara yönelik şüpheci bakışı yansıtmaktadır. Oysa kamuda görev yapan bir kişinin tarafsızlığını sağlamanın tek ve etkili yolu,
onların siyasi partilere üye olmalarını yasaklamak değildir. Kamusal gücü
kullanmakta olan bir kişinin tarafsız olması, bu gücü siyasi düşünce temelli olarak ayrımcı bir şekilde kullanması tamamen kişisel ahlaki ve etik
kurallara karşı duyarlılığı ile alakalı bir meseledir. Bir kamu görevlisinde
bu duyarlılıklar eksik ya da zayıf ise siyasi parti üyesi olsa da olmasa da
tarafgir davranarak siyasi eğilimlerini kamusal işlerine karıştırabilir. Şayet
bir kişide kişisel olarak bu duyarlılıklar gelişmiş ise bu kişinin, siyasi parti
üyesi olsa da olmasa da tarafsızlığını koruma konusunda sorun yaşanması ihtimali azdır.
68. maddede yükseköğretim elemanlarının siyasi partilere üyeliği konusunda da hüküm mevcuttur. Buna göre, yükseköğretim elemanları siyasi
partilerin sadece merkez organlarında görev alabilirler. Diğer kademelerde
görev almalarının niçin yasaklandığının ve bu yasaklamaların demokrasi teorisi ile uyumluluğunun mantıki bir izahı bulunmamaktadır.
Yükseköğretim öğrencilerinin siyasî partilere üye olabilmelerine ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.
69. maddede “Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur” hükmü yer almaktadır.
Her ne kadar Anayasanın 13. maddesinde siyasi partilere ilişkin sınırlamaların 68. ve 69. maddelerdeki sebeplerle sınırlı olduğu belirtilmiş ise de bazı
siyasi parti kapatma davalarında Anayasanın Başlangıç Kısmına da referans
yapıldığı görülmektedir. Anayasanın ruhunu tayin eden resmi ideolojinin
içinde mündemiç olduğu Başlangıç kısmı, siyasi partiler için, çoğulculuğu
büyük ölçüde daraltıcı yönde işlev görmektedir.
50
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
Hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasının yasaklandığı 14. madde de siyasi
partiler için yasaklamaların kaynağını teşkil edebilme potansiyeli taşımaktadır. Bu maddeye göre kötüye kullanma hallerinde partiler dâhil bütün hak
ve hürriyetler sınırlandırılabileceği için, bu madde bir nevi genel sınırlama
sebeplerini düzenleyen Anayasa hükmü mahiyetine bürünmüş olmaktadır.
Siyasi Partilere Devlet Yardımının Yapılması: Siyasi partilere devlet yardımı
yapılması konusunda 1982 Anayasasının ilk metninde hüküm mevcut değildi. 1982 Anayasası döneminde, bu yardımın yapılması konusu, ilk defa
27.06.1984 Tarih ve 3032 Sayılı Kanunla düzenlenmiştir. Konuya ilişkin hüküm daha sonra, 1987 ve 1988 yıllarında çıkarılan 3349 ve 3470 Sayılı Kanunlarla değiştirilmiştir. Anayasada 23.07.1995 Tarihinde yapılan değişiklikle, siyasi partilere devlet yardımının yapılması konusu şu şekilde düzenlenmiştir:
“Siyasî partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça malî yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu
esaslar kanunla düzenlenir” (md. 68/8).
VIII. KISA BİR DEĞERLENDİRME
Türkiye’de sistemin kurucu unsuru olarak görülen CHP dışındaki siyasi partilere karşı sürekli güvensizlik egemen olmuştur. Bu güvensizliğin temel sebebi, modernleş(tir)me, aydınlanma ve pozitivizm temelli militan laikliğin
merkezinde konuşlandığı resmi ideolojik yapı, bölünme ve komünizm korkusudur. Özellikle bölünme korkusuna karşı bulunan üniter devlet, normatif
kurallarla ve yaptırımlarla sıkı sıkıya koruma altına alınmak istenmiştir.
1924 Anayasası döneminde Anayasa altı hukuki normlarda ve uygulamalarda bu resmi ideoloji temelli koruyuculuk ile diğer korkuların bertaraf
edilmesi kaygısı hâkim zihniyet olarak belirleyici olmuştur. Resmi ideoloji ile
diğer korkuların bertaraf edilmesi yönündeki hâkim zihniyet, 1961 ve 1982
Anayasaları döneminde, hem Anayasal düzeyde, hem de kanuni düzenlemelerde ve uygulamalarda belirleyici olmuştur. 1990’lı yılların başlarından
itibaren sosyalist sistemin çöküşünden sonra komünizm korkusu ve bu korku temelli politika ve önlemler büyük ölçüde zayıflamış ise de, resmi ideoloji
temelli olarak dindar kesimler ile bölücü olduğu söylenen kesimlere yönelik
koruyucu önlemler canlılığını sürdürmektedir.
51
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
İşte bu hâkim zihniyetten etkilemesi neticesinde ülkemizde çok sayıda siyasi
parti, sırf cari düzenle çeliştiği gerekçesi ile kapatılmıştır. Cari sistem otoriter
de olsa, siyasi partilerin bu sisteme yönelik geliştirdiği ciddi eleştiri ve farklı
politika önerileri onların kapatılmaları için yeterli görülmüştür. Bu ortamda
esasen yasaklanan, bu partilerin düşünceleridir. Bunlar, çoğulcu bir demokraside makul ve talep edilebilir düşünceler olduğu halde, Türkiye’de siyasi
partilerin kapatılması sebebi olabilmiştir. Bunun neticesi, resmi ideoloji ve
korkularla sınırı çizilen sınırlı bir çoğulculuktur. Bunun bir diğer adı, Cumhuriyetin militan demokrasi teknikleri ile cihazlanmasıdır.
Türkiye’de her ne kadar 1961 ve 1982 Anayasalarında, “insan hakları”, “hukuk
devleti” ve “demokratik devlet” ilkelerine yer verilmiş ise de militan demokrasi ile bu üçlünün bir arada olması mümkün değildir. Çünkü insan hakları, hukuk devleti ve demokrasinin bütünleşmesi ile ortaya çıkan “anayasal
demokrasi”dir. Anayasal demokrasi ile militan demokrasi, bir arada bulunması mümkün olmayan iki demokrasi türüdür. Bu vesileyle, 1961 ve 1982
Anayasasında egemen olan militan demokrasi ile bu Anayasaların 2. maddesinde yer alan insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi üçlemesi çelişmektedir. Bu Anayasalarda normatif olarak anayasal demokrasinin formülasyonuna yer verilerek militan demokrasinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Siyasi partiler rejiminin sınırının belirlenmesinde anayasal demokrasi değil
militan demokrasi belirleyici olmuş, bunun neticesinde de birçok parti bu
resmi ideoloji ya da yukarıda sözü edilen korkular temelli olarak kapatılmıştır. Bu partilerin kapatılmasında esas itibariyle demokrasiden ziyade, üniter
devlet ve otoriter laik Cumhuriyetin korunması belirleyici olduğu için, ülkemizdeki yapılanmayı ifade etmek için, “militan demokrasi” yanında, “militan
cumhuriyet” ve “militan laiklik” ya da “laikçilik” nitelemelerinin yapılmasının
da mümkün olduğu söylenebilir.
Ülkemizde militan laiklik ve militan Cumhuriyet ortamında, demokrasi çok
sınırlı ve zayıf kalmıştır. Hatta bu sınırlı ve zayıf olan demokrasinin derinleştirilmesi yönündeki her türlü çaba, laik Cumhuriyetin altının oyulması olarak
nitelendiği için, bu yönde çaba sarf eden her türlü oluşum, düşünce ve siyasi
parti değişen konjonktürel şartlarla da bağlantılı olarak kapatılmış veya kapatılmaya çalışılmış veyahut bütün bunlar yapılamasa da ötekileştirilmeye
ve önemsizleştirilmeye çalışılmıştır.
Artık yeni Anayasa yapım çalışmalarının yapılmakta olduğu günümüz şartlarında Türkiye’nin ihtiyacına cevap verebilecek yönetim ve devlet şekli,
militan demokrasi ve militan laik Cumhuriyet değil, insan hakları zeminine
52
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
konuşlanan anayasal demokratik laik Cumhuriyettir. Bu sistemde belirleyici
unsur insan hakları temelli hukuk devleti olmalıdır. Hukuk devleti ile bütünleşerek anayasal nitelemesini edinen demokrasinin belirleyiciliğindeki laiklik ve Cumhuriyette siyasi partiler de layık olduğu demokratik konuma yerleşebileceklerdir. Bu sistemde artık hayali ve vehmi korkular değil, çoğulculuk belirleyici olacaktır. Yeni Anayasada hâkim olması gereken, sahici hukuk
devleti ve insan hakları temelli demokratik Cumhuriyet olmalıdır. Laiklik, bu
yeni demokrasi telakkisi ile uyumlu olmalıdır. Bu telakki ile uyumlu olarak
laiklik, modernleş(tir)me ve pozitivist düşünceyi her halükarda topluma
hâkim kılma/dayatma temelinde hâkim dine karşı mücadele etmenin aracına dönüştürülmemeli, çoğulculuğu sağlamanın bir unsuru olma işlevi yüklenecek şekilde düzenlenmelidir. Laiklik, geçmişteki uygulamalarda olduğu
şekilde siyasi partilere karşı onları yok etmenin aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
IX. YENİ ANAYASA İÇİN SİYASİ PARTİLER REJİMİNE İLİŞKİN ÖNERİLER
SDE’nin siyasi partiler rejimine ilişkin önerilerine geçmeden önce, bazı sivil toplum kuruluşları, meslek teşekkülleri ile siyasi partiler tarafından hazırlanan Anayasa önerilerinde siyasi partiler rejimine ilişkin yaklaşımlara yer
verilecektir. Türkiye’de burada görüşlerine yer verilecek kesimlerin siyasi
partilere ilişkin önerileri farklılık arz etmektedir; bir kısmı statükocu bir tutum sergileyerek siyasi parti hürriyetinin alanını daraltıcı yönde tutum sergilerken, diğer bazılarının görüşleri bu hürriyetin alanını genişletici yöndedir.
Bazılarının siyasi partilere ilişkin önerileri, 1982 Anayasası ile büyük ölçüde
benzeşirken, bir kısmının mevcut Anayasadan farkı büyük ölçüde kısmi ve
yüzeysel niteliktedir. Bazı önerilerde sadece güvence sağlayıcı hükümlere
yer verilmişken, bir kısmında güvenceler büyük ölçüde etkisizleştirilecek şekilde sınırlama ve kapatma sebeplerine yer verilmiştir.
Bu önerilerin büyük ekseriyetinde, siyasi partilere ilişkin güvence sağlayan
hükümler, 1982 Anayasasından da esinlenilerek birbirinin tekrarı niteliğindedir.
Siyasi parti üyeliğine ilişkin yasaklamalar konusunda benzeşen öneriler olduğu gibi, aşırı derecede farklılık arz eden öneriler de vardır. ANAP’ın (1993)
önerisine göre, memurlar ve diğer kamu görevlileri siyasi partilere üye olamazlar. TOBB (2000), bu listeye yükseköğretim öncesi öğrencileri de ilave
etmektedir (2007 Özbudun 2008 Ortak Payda Çalışma Grubu ve 2010 BDP
Önerilerinde de benzer hükümler mevcuttur). 1982 Anayasasının ilk metni-
53
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
ne benzer şekilde üye olmayacaklara ilişkin en geniş liste RP’nin önerisinde
yer almaktadır. Buna göre, “Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, yükseköğretim
kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri ve silahlı kuvvetler mensupları siyasal partilere üye olamazlar”. 2001
ve 2007 TBB önerisinde RP tarafından önerilen listenin kapsamı kısmen daraltılarak benimsenmiştir. Özbudun önerisi, bazı cüzi farklılıkla TBB’nin (2001
ve 2007) önerilerine benzemektedir. Öneriler içerisinde üye olabileceklerin
kapsamını en geniş olarak belirleyen HEP’tir (1993). HEP’in (1993) teklifine
göre, hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları ve TSK mensupları siyasi
partilere üye olamazlar, bunların dışında kalanlar siyasi partilere üye olabilirler. HEP kapatıldıktan sonra, bu parti ile aynı siyasi mihverde yer alan
BDP’nin (2010) siyasi partilere üye olamayacaklara ilişkin listesi de TBB’nin
(2000) önerisi ile benzerlik teşkil etmektedir. Bazılarında kamu görevlilerinin
siyasi partilere üye olmalarına ilişkin sınırlamaları belirleme (1993 DYP ve
1993 SHP Önerileri) bir kısmında da yükseköğretim elemanları ve öğrencilerinin siyasi partilere üye olmalarına ve partilerde görev almalarına ilişkin
esasları düzenleme (2001 ve 2007 TBB, 2007 Özbudun, 2008 Ortak Payda
Çalışma Grubu, 2010 BDP Önerileri) yetkisi yasama organına verilmiştir.
Bunlar içerisinde temsili demokrasi ile en uyumlu olanın HEP (1993) önerisi
olduğu söylenebilir.
Siyasi partilere ilişkin teşkilatlanma yasakları konusundaki önerilerin bir kısmı 1995 Anayasa değişikliğinden önce olduğu için, bu önerilerin birçoğu
1995 değişikliği ile karşılanmıştır (1993 DYP, 1993 HEP, 1993 SHP Önerileri). Fakat bazı siyasi partilerin 1993 yılındaki önerileri 1982 Anayasasının ilk
metni ile uyumludur. RP’nin (1993) önerisine göre, siyasi partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamazlar (benzer hükümler 1993 DSP Önerisinde de vardır). Bu partilerin teşkilatlanma yasaklarına ilişkin önerileri bazı
yönlerden 1982 Anayasasının ilk metninin de gerisinde kalmaktadır.
Siyasi partilere ilişkin yasaklamalar, kapatma sebepleri ve yaptırımlar konusunda değişik öneriler vardır. Bunların bazıları 1982 Anayasası ile benzerlik
arz ederken bir kısmı çok daha hürriyetçi niteliktedir. TBB (2001 ve 2007)
önerilerinde, siyasi partilerin tüzük ve programlarına ilişkin 1982 Anayasasının 68/4. fıkrasında belirtilen yasaklama sebeplerinin aynen tekrarı şeklinde yasaklama ve kapatma sebepleri öngörülmüştür. (Bazı kısmi farklılıklar
göz ardı edilecek olursa, benzer hükümler, 1992 TÜSİAD, 1993 DYP, 1993 RP,
2000 TOBB, 2007 Özbudun, 2010 BDP Önerilerinde de mevcuttur). Buradaki
54
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
yasaklamalar, genellikle tüzük ve programlardaki ifadelerle siyasi parti üyelerinin beyanlarını hedef almaktadır. Bu öneriler, “şiddeti önerici ve teşvik
edici nitelikte olma, dinler, ırklar ve halklar arasında çatışmayı ve yabancı
düşmanlığını savunma” şartları aranmadığı ölçüde demokrasi ilkeleri ile çelişme arz etmektedir. HEP’in (1993) önerisi burada belirtilenlerden farklılık arz
etmektedir; bu öneride, siyasi partilerin, insan hak ve hürriyetlerine dayanan
demokratik, laik, Cumhuriyet ilkelerine ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesine, düşünceyi açıklama ve öneride bulunma sınırlarını aşan,
şiddete başvurma gibi açık tehlike teşkil edecek şekilde aykırı faaliyetlerde
bulunmaları yasaklanmaktadır (1993 SHP önerisi de benzer niteliktedir).
Bir önceki paragrafa ilave olarak siyasi partilere ilişkin yasaklama ve kapatma sebepleri bakımından, bu hürriyetin alanını en çok daraltan 1982 Anayasasının mevcut hali ile büyük ölçüde benzerlik arz eden ve bu yönü sebebiyle de en kapsayıcı hükümler içeren düzenleme TOBB’un (2000) önerisinde
yer almaktadır. (2001 ve 2007 TBB ve 2007 Özbudun önerilerinde de benzer
hükümler vardır). 1993 RP önerisinde 1982 Anayasasının ilk metnine benzer
şekilde, kapatma sebeplerinin belirlenmesinde Anayasanın 14. maddesine
referans yapılmıştır. Aynı öneride, daha başka kapatma sebeplerine de yer
verilmiştir. Diğer önerilerin bazılarında sınırlama ve kapatma sebeplerine
hiç yer verilmemiş veya bunların kapsamı çok dar tutulmuş ya da bunları
belirleme konusunda yasama organı yetkili kılınmıştır.
Burada siyasi partilerin tüzük ve programları ile parti üyelerinin siyasi beyanlarının sınırlama ve kapatma sebebi kabul edilebilmeleri için, bazı önerilerde, bunların şiddeti önermeleri ya da içermeleri şartı aranırken, bir
kısmında bunların şiddeti önerip önermediğine hiç bakılmamıştır. Bu son
durumda partilerin tüzük ve programları ile partilerin üyelerine atfedilen
ifadelerin yasaklama sebebi kabul edilmesi için bunların Anayasada ifade
edilen bazı hükümlere aykırı olması ya da yürürlükteki Anayasal düzene
ilişkin esaslı eleştiriler getirilmiş olması yeterli görülmüştür. Bu hükümlerin
birçoğu büyük ölçüde siyasi ya da dini temelli düşüncelerin yasaklanması
anlamına geldiği için, bunların demokratik çoğulculukla bağdaşır olduğunu
söyleyebilmek mümkün değildir.
1993 SHP Önerisinde, siyasi partiler kurulduğu andan itibaren, tüzük, program, kurucuları ve kurucularının hukuki durumları bakımından Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının çok sıkı takibine tabi kılınmıştır. Bu hüküm büyük
ölçüde siyasi parti hürriyetine karşı duyulan güvensizliği yansıtmaktadır.
55
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
TBB (2001 ve 2007), kapatma dışında, ihtar, uyarı ve diğer bazı yaptırım türlerinin de benimsenmesini önermiştir. BDP (2010), 1982 Anayasasının mevcut hali ile uyumlu olarak, kapatma yaptırımı yanında devlet yardımından
kısmen ya da tamamen mahrum kılma yaptırımını da önermiştir (benzer
hüküm 2007 Özbudun önerisinde de vardır).
Siyasi partilere ilişkin yasaklama sebeplerinden birisi de ticari faaliyette bulunmaktır. Bazı önerilerde bu yöndeki yasağa açıkça yer verilmiş iken (2000
TOBB, 2001 TBB, 2007 Özbudun, 2007 TBB, 2010 BDP Önerileri), bazılarında
1982 Anayasasındaki bu hükmün kaldırılması açıkça önerilmiş (1991 HAK-İŞ
Önerisi), bazı önerilerde ise bu konuda hiçbir hükme yer verilmemiştir.
Bazı önerilerde siyasi partilere ilişkin mali denetim yetkisi AYM’ye verilirken
(1993 DYP, 1993 HEP, 1993 SHP, 2000 TOBB, 2001 ve 2007 TBB Önerileri),
2010 BDP önerisinde bu yetki Sayıştay’a verilmiş, bir kısmında bu konuya
hiç temas edilmemiştir.
Önerilerin birçoğunda siyasi partilere ilişkin kapatma davasına bakma yetkisi AYM’ye dava açma yetkisi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına verilmiştir.
Bu yönden 1982 Anayasasından farklı bir öneri mevcut değildir. Bazı önerilerde ise bu konuda hiçbir hüküm mevcut değildir.
Bazı önerilerde siyasi partilere devletin mali yardım yapması konusunda hiç
hüküm yer almazken, bazı önerilerde, belli şartlar altında devletin siyasi partilere hakça yardım etmesi öngörülmektedir (1992 Üskül, 1993 DYP, 1993
SHP, 2000 TOBB, 2001 TBB, 2007 Anayasa Kadın Platformu, 2007 Özbudun,
2007 TBB, 2010 BDP Önerileri).
Bu önerilere ilişkin genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, her birisi tek
başına değerlendirildiği zaman, bunların siyasi partilerin demokratik işlevleri ile uyumlu olduğunu söyleyebilmek zordur. Bir kısmının siyasi ideolojik
saiklerle hazırlandığı, bazı önerilerin 1982 Anayasasının kötü bir taklidi görünümünü sergilediği, bir kısmının da yetersiz hükümler içermekte olduğu
görülmektedir. Her birisi teker teker değerlendirildiği zaman, burada siyasi
partiler rejimine ilişkin önerilerin birçoğu, sınırlı çoğulculuğu öngören militan/mücadeleci demokrasi tiplemesine uygun olduğu için Türkiye’nin ihtiyaçları ile uyumlu değildir. Diğer bazı öneriler ise çok kısmi ve lokal nitelikte
hükümler olduğu için siyasi parti hürriyetinin teminatlı bir yapıya kavuşturulması açısından yetersiz kalmaktadır.
56
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
X.
SDE’NİN ÖNERİSİ
Siyasi parti hürriyetinin doğrudan Anayasada düzenlenmesi, bu hürriyetin
mutlaka teminat altına alındığı anlamına gelmez. 1961 ve 1982 Anayasalarında olduğu gibi, Anayasal düzenleme, bazen siyasi parti hürriyetinin faaliyet alanını büyük ölçüde daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Bu vesileyle
siyasi parti hürriyetinin Anayasada düzenlenip düzenlenmemesi, bu hürriyetin teminatlı bir yapıya kavuşturulması açısından pek de fazla önemli değildir. Şayet Anayasal düzenleme olacaksa, burada önemli olan husus, siyasi
partilere ilişkin normatif düzenlemelerin demokratik sistemle uyumlu ve
siyasi partiler için teminat sağlayıcı nitelikte olmasıdır. Şayet siyasi partiler
için teminatlı sistem kuran hukuki düzenlemeler mevcut ise bu düzenlemelerin anayasal hükümler ya da anayasa altı işlemler şeklinde olmasının çok
fazla önemi yoktur. Kısaca ifade etmek gerekirse, siyasi çoğulculukla uyumlu
siyasi partiler rejimini öngören normatif düzenlemeler, “siyasi parti hürriyeti
kural, sınırlama ise istisna” ilkesi ile uyumlu olmalıdır.
Siyasi partilere ilişkin yasaklamaların, siyasi çoğulculuk temelli demokratik
toplumun gerekleri ile çelişecek şekilde daraltıcı nitelikte olmamalıdır. Kısaca yürürlükteki Anayasada barışçı usullerle sistemde esaslı değişikliklerin
öngörülmesi, sistemle bütünleşik kesimlerin bakış açılarına göre, aykırı görülebilen, radikal değişiklik ya da farklı politikaların önerilmesi siyasi partiler için yasaklama sebebi teşkil etmemelidir. Kısaca militan demokrasi ile
uyumlu bir şekilde düşüncenin cezalandırılmasına sebep olan yasaklamalara itibar edilmemelidir.
Siyasi partilere ilişkin kapatma sebepleri, demokratik anayasal düzene yönelik hukuk dışı şiddeti öneren ya da içeren söylem ve eylemli durumlarla,
ırklar, dinler ve halk kesimleri arasındaki düşmanlık ile yabancı düşmanlığının savunulması ile sınırlandırılmalıdır. Bu yaptırıma başvurulurken, şiddeti
içeren eylemler sebebiyle ilgili parti hakkında kapatma kararının verilebilmesi için bu eylemlerin siyasi partinin bütününe mal edilecek yoğunluk ve
yaygınlıkta gerçekleşmesi gerekir.
Siyasi partiler birer tüzel kişiliklerdir. Bazen milyonlara varan üyeleri bulunmaktadır. Sadece birkaç üyenin ya da bazı yöneticilerin fiil ve sözleri ile bütünleştirilerek, kısa yoldan bu partilerin kapatılması yoluna gidilmemelidir.
Burada öncelik bireysel sorumluluk olmalı, mümkün olduğu kadar siyasi
parti hürriyetinin kısıtlanmasına gidilmemelidir. Siyasi partilerin tüzel kişilik
olarak yasaklamasına çok istisnai hallerde son çare olarak başvurulmalıdır.
57
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
Siyasi parti üyelerinin Anayasada belirtilen yasaklama sebeplerine istinaden
sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, bu davranışların ilgili siyasi partinin
genel kongre, TBMM grubu, genel merkez karar ve yönetim kurulu gibi üst
düzey karar mercileri tarafından bilinçli, kararlı ve sürekli bir şekilde gerçekleştiriliyor olması gerekir.
Siyasi partiler hakkındaki kapatma davalarına bakmaya AYM yetkili olmaya
devam etmeli. Fakat mali denetim uzmanlığı gerektiren bir faaliyet olduğu
için, bu yöndeki yetkinin Sayıştay’a verilmesi önerilebilir.
Siyasi partilere ilişkin yaptırımlar tek ya da iki seçenekle sınırlı olmamalıdır.
Yaptırım türlerinde çoklu seçenekler söz konusu olmalıdır. Bunları şu şekilde
sıralamak mümkündür:
(1) Siyasi parti üyeliği ile bağdaşmayan suçları işleyen üyelerin öncelikle
bireysel sorumlukları yoluna gidilmeli;
(2) Siyasi parti üyeliği ile bağdaşmayan suçları işleyen üyelerin üyesi olduğu siyasi partiden üyeliğinin sona erdirilmesi;
(3) Siyasi partilerde yasaklamayı haklı kılan davranışların ortaya çıkması
halinde uyarı mahiyetinde ihtarda bulunulması;
(4) Siyasi partilerde yasaklamayı haklı kılan bazı davranışların ortaya çıkması halinde söz konusu siyasi partinin bir ya da birkaç kez seçimlere
katılmaktan men edilmesi;
(5) Kısmen ya da tamamen hazine yardımından mahrum bırakılması;
(6 Parasal cezaya hükmolunması;
(7) Son çare olarak hakkında dava açılan siyasi partinin kapatılması.
Bir siyasi partinin tüzük ve programında şiddeti içeren önerilerde bulunulması halinde, önce ihtar vb. kapatmadan başka yaptırımlarla bu aykırılığın
giderilmesi yoluna gidilmeli, daha sonra diğer ağır yaptırımlara başvurulmalıdır. Siyasi partiler hakkında kapatma davası açma yetkisi tek başına
Yargıtay C. Başsavcısına verilmemelidir. Şimdiye kadar yaşananlardan da
anlaşıldığı üzere, Yargıtay C. Başsavcısı çok kolaycı bir şekilde siyasi partiler
hakkında kapatma davası açmaktan imtina etmemiştir. AYM de çok istisnai
haller hariç tutulursa, hakkında kapatma davası açılan partiler hakkında
çoğu kereler kapatma kararı vermiştir. Oysa siyasi partiler, siyasi yönü çok
58
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
daha belirgin olan örgütlü yapılardır. Bu özellikleri sebebiyledir ki, siyasi
partilerin, çoğu kereler anayasal olarak cevaz verilemeyecek faaliyetlerinin
siyasi yollarla bertaraf edilmesi yargısal yollarla bertaraf edilmesinden çok
daha etkili olabilmektedir. Bunun takdiri de büyük ölçüde siyasi niteliktedir.
Bu vesileyle siyasi partilerin zararlı olduğu düşünülen faaliyetlerinin, umumi
şartlara bağlı olarak, siyasi yollarla mı yoksa yargısal yollarla mı daha etkili
bir şekilde bertaraf edilebileceğini takdir etme yetkisinin siyasi bir kurum
olan TBMM’de olmasında fayda vardır. Hele ki birçok siyasi partinin kapatılarak ya da ötelenerek mağduriyet ortamından faydalanarak büyüdüğü ülkemizde bu konu çok daha önem arz etmektedir. Bu vesileyle siyasi partiler
hakkında kapatma davasını açma yetkisinin kullanılmasının TBMM’nin nitelikli çoğunlukla alacağı karara bağlanması gerekir. Bu durumda artık sık sık
parti kapatma davalarına rastlanması söz konusu olmayabilecektir.
Siyasi partilere ilişkin yasaklama önlemlerine başvurulabilmesi için, yasaklamaya esas olacak delillerle alakalı inceleme ve araştırmalarda çok dikkatli
olunmalı, özellikle üyelerine atfedilen ve yargılamaya muhtaç olan deliller
hakkında mutlaka kesinleşmiş mahkeme kararı aranmalıdır. Yoksa sırf internet ya da gazete haberlerinden hareketle yasaklama önlemine başvurulması halinde, Türkiye’de kapatılamayacak hiçbir siyasi parti yoktur. Özellikle
internet siteleri o kadar denetimden uzaktır ki, buradaki bilgilerin mahkeme
kararı olmaksızın doğruluğunu test edebilmek pek kolay ve hatta mümkün
olamamaktadır. Diğer yandan kendisi suç teşkil etmeyen beyan ve fiiller, siyasi partilere ilişkin kapatma ya da diğer yaptırımlar için gerekçe teşkil edememelidir.
Siyasi partilere üye olmaya ilişkin sınırlamalar çok dar tutulmalıdır. Bir kere
bütün memurları üye olmaktan men eden kapsayıcı yasaklamalardan vazgeçilmelidir. Bu konuda sadece üç istisna ile yetinilebilir; bunlar:
(1) Yargı organlarında çalışan hâkim ve savcılar,
(2) Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan personel,
(3) İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Emniyet Teşkilatında görev yapan kişiler.
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu tamamen kaldırılmalı. Yapılacak yeni kanunda siyasi partiler çok ayrıntılı olarak düzenlenmemeli. Çünkü her ayrıntılı
düzenleme, bu hürriyet için daraltıcı yönde işlev görebilmektedir. Özellikle
siyasi partilerin tanımındaki ve amaçlarındaki ideolojik içerikli ifadelere yer
59
YRD. DOÇ. DR. ADNAN KÜÇÜK
verilmemeli, siyasi partilere, demokratik rejimlerdeki işlevleri ile uyumlu olmayan işlevler yüklenmemeli. Yapılacak Siyasi Partiler Kanunu, Federal Almanya’daki 1967 tarihli Siyasi Partiler Kanununun kapsamına yakın bir şekilde 25-30 maddeden fazla olmamalı.
XI.
KAYNAKÇA
ANAYURT, Türk Hukukunda Siyasal Partilerin Kapatılması Rejimi: Ulusal Demokrasinin Strasbourg Demokrasisi Karşısında Hükmen Yenilgisi, s. 8-9.
ARSLAN, Zühtü, “Anayasa Mahkemesi’nin Siyasal Partiler Politikası: ‘Ve çağı’nda ‘Yaya da’cı Yaklaşımını Anakronizmi Üzerine Bir Deneme”, Liberal Düşünce D., Y. 6,
S. 22, Bahar 2001.
Affaire Partı Socialiste de Turquie (STP) et Autres c. Turquie.
Case of United Communist Party of Turkey and Others v. Turkey.
Case of Socialist Party and Others v. Turkey
Case of Freedom and Democracy Party (ÖZDEP) v. Turkey
Case of Refah Partısı (The Welfare Party) anr Others v. Turkey
Case of Refah Partisi (The Welfare Party) and Others v. Turkey (Büyük Daire Kararı).
CDL–INF (1998) 14, Prohibition of Political Parties and Analogous Measures, Venice,
12–13 June 1998, http://venice.coe.int/docs/2000/CDL-INF.
CDL–INF (2000) 1, Guidelines on prohibition and Dissolution of Political Parties
and Analogous Measures, Venice, 10–11 December 1999, http://venice.coe.int/
docs/2000/CDL-INF.
ÇAĞLAR, Bakır, “Hukukla Kavranan Demokrasi Ya da Anayasal Demokrasi”, Anayasa
Yargısı, S. 10, 1993.
ERDEM, Fazıl Hüsnü & HEPER, Yunus, SETA y., Ankara, 2011.
ERDOĞAN, Mustafa, “Siyasî Partiler Devlet ve Demokrasi”, Liberal Düşünce D., Y. 6,
S. 22, 2001.
HAKYEMEZ, Yusuf Şevki, Militan Demokrasi Anlayışı ve 1982 Anayasası, 1. B., Seçkin
y., Ankara, 2000.
KABASKAL, Mehmet; Türkiye’de Siyasî Parti Örgütlenmesi, Tekin y., İstanbul, 1991.
KÜÇÜK, Adnan, Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamalar, Asil y., Ankara, 2005.
ÖZCAN, Hüseyin & YANIK, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der y., İstanbul, 2007.
60
YENİ ANAYASADA SİYASİ PARTİLER REJİMİ
SAĞLAM, Fazıl, “Siyasal Partiler Kanununda Uluslararası Standartlara Uygunluk İçin
Yapılması Gereken Değişikliler”, Anayasa Yargısı, S. 17, Ankara, 2000.
SAĞLAM, Fazıl, Siyasal Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, 1. B., Beta y., İstanbul,
1999.
SUNAY, Reyhan, “‘Siyaset-İdeoloji-Yargı Ekseninde’ Türkiye’de Parti Özgürlüğü ve Avrupa Sözleşmesi Uygulaması”, Liberal Düşünce, Y. 6, S. 22, Bahar 2001.
TESAV, Siyasî Partiler ve Demokrasi, TESAV y., İstanbul, 1995.
TEZİÇ, Erdoğan, 100 Soruda Siyasî Partiler, 1. B., Gerçek y., İstanbul, 1976.
TURHAN, Mehmet, Hükümet Sistemleri ve 1982 Anayasası, Dicle Üniversitesi Hukuk
Fakültesi, y., Diyarbakır, 1989.
TURHAN, Mehmet, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Siyasî Parti Kapatma Davaları”, Liberal Düşünce D., Y. 6, S. 22, Bahar 2001.
TURHAN, Mehmet, “Siyasî Parti Kapatma Davaları”, Yeni Türkiye, S. 17, Y. 3, Eylül–
Ekim 1997.
UYGUN, Oktay, “Siyasal Partilerin Kapatılması Rejiminin Avrupa İnsan Hakları Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, Anayasa Yargısı, S. 17, Ankara, 2000.
ÜNAL, Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Kültür ve Sanat Yayın Kurulu
y., Ankara, 1995.
KISALTMALAR
AY
: Anayasa
AYM
: Anayasa Mahkemesi
AİHS
: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
C
: Cumhuriyet
md.
: madde
MGK
: Milli Güvenlik Konseyi
SPK
: Siyasi Partiler Kanunu
61
HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ
III. BÖLÜM
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ
VE TÜRKİYE
Ertuğrul Cenk GÜRCAN
ÖZET
Bu bölümde, demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemleri ele alınmaktadır. Bölümün ilk kısmında seçim sistemlerinin öneminden, tanım ve sınıflandırmasından
bahsedilmekte; ikinci kısımda ise Türkiye’de uygulanan seçim sistemleri tarihsel bir
perspektiften analiz edilmektedir. Ülkemizde halihazırda uygulanmakta olan seçim
sistemine ilişkin değişiklik önerilerinin de tartışıldığı bu bölüm, zengin bir literatür
taramasına dayanmakta ve konuyu hem teorik hem de pratik yönleri itibariyle ele
almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Siyasal katılma, seçim sistemi, çoğunluk sistemi, nispi temsil
sistemi, karma sistem
63
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
I.
GİRİŞ
Demokratik bir ülkede yurttaşların siyasal süreçlere ve karar alma mekanizmalarına katılmaları, hem siyasal sistemin meşruluğunun sağlanması hem
de kamusal kararların daha etkin bir şekilde uygulanması açısından önem
taşımaktadır. Günümüzde özellikle iletişim teknolojilerindeki gelişmeler
sayesinde yurttaşların bu süreç ve mekanizmalara doğrudan katılmaları
zaman zaman mümkün olmakla birlikte, bu katılım çoğu kez dolaylı bir şekilde gerçekleşmekte; yurttaşlar, siyasal süreç ve karar alma mekanizmalarına düzenli aralıklarla seçtikleri ya da denetledikleri temsilciler aracılığıyla
katılmaktadırlar. Dolayısıyla, demokratik bir ülkede siyasal yaşamın sağlıklı
ve istikrarlı bir şekilde sürdürülebilmesi için, o ülkedeki yurttaşların seçme
ve seçilme hakkı başta gelmek üzere temel insan haklarına sahip olmaları
ve bu hakları eşit ve etkin bir şekilde kullanabilmeleri gerekmektedir. Tam
da bu nedenle, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemi, hem yurttaşların seçme ve seçilme haklarını gerektiği gibi kullanmaları hem de demokratik sistemin meşrulaştırılması ve yeniden üretilmesi açısından önemli
bir işleve sahiptir.
Üç başlık altında kurgulanan bu bölümün ilk kısmında, günümüzde demokratik ülkelerde yaygın bir şekilde uygulanan seçim sistemleri kısaca incelenecek ve değerlendirilecektir. Bu çerçevede, siyaset bilimi literatüründe
“seçim sistemleri” olarak adlandırılan mekanizma ve düzenlemeler tanımlandıktan sonra, demokratik ülkelerde uygulanan belli başlı seçim sistemleri
sınıflandırılacak ve her bir seçim sistemi temel özellikleri itibariyle ortaya
konulacaktır. İkinci kısımda, Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra
uygulanan seçim sistemleri ile halen uygulanmakta olan seçim sistemi kısaca tartışılacak ve analiz edilecektir. Üçüncü kısımda ise, Türkiye’de şu an
itibariyle uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin değişiklik önerileri ana
hatlarıyla ortaya konulacak ve değerlendirilecektir. Ancak, bu konuları incelemeden önce, ele alınacak konuların sınırlarıyla ilgili bazı hususlara değinmekte fayda vardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, bölümün ana konusunu oluşturan “demokratik seçim sistemleri”, seçimlere ilişkin pek çok düzenleme ve mekanizmaya
gönderme yapan, geniş bir sistemdir. Gerçekten de bir ülkede uygulanmakta olan “seçim sistemi”nden bahsedildiğinde, seçimlere ilişkin her tür mekanizma ve düzenlemeye, yani seçmen olma yaşından aday olma yaşına,
aday olma şartlarından aday listelerinde kadın kotasına, siyasal partilere ilişkin düzenleme ve yasaklardan, seçimin zamanlamasına, yargısal gözetim ve
64
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
denetimine ilişkin hususlara kadar, seçimlere ve seçim sistemlerine dair her
hususa gönderme yapılmış olmaktadır. Demokratik seçim sistemlerini bu
geniş anlamıyla ele almak ve ayrıntılı olarak incelemek, kısa ve özlü bir çalışmada altından kalkılamayacak bir iştir. Dolayısıyla, bu bölümde, bir sonraki
kısımda açıklanacağı gibi, “dar anlamda” seçim sistemi ele alınacaktır. Dahası, “dar anlamda” seçim sistemi bakımından da günümüz dünyasında demokratik ülkelerde yaygın olarak kullanılan ve Türkiye’deki seçim sistemine
ilişkin değerlendirme ve tartışmalar açısından önem taşıyan seçim sistem ve
teknikleri üzerinde durulacaktır. Dolayısıyla, örneğin, günümüz dünyasında
demokratik ülkelerde yaygın bir şekilde kullanılmayan ya da Türkiye’deki
seçim sistemi tartışmaları açısından fazla önem taşımayan “tercihli oy”, “iki
dereceli seçim”... gibi hususlar bu çalışmada ele alınmayacaktır.
İkinci sınır, burada ele alınacak demokratik seçim sistemlerinin, yasama
meclisinde görev yapan temsilcilerin seçiminde (milletvekili genel seçimlerinde) uygulanan sistemlerle sınırlanacak olmasıdır; dolayısıyla, örneğin yerel seçimlerde uygulanan seçim sistemleri bu bölümde incelenmeyecektir.
Üçüncü sınır ise Türkiye açısındandır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı
İmparatorluğu’ndan günümüze uzanan uzun bir tarihsel geleneğin mirasçısı olduğuna göre, Türkiye topraklarında uygulanan seçim sistemlerinin kapsamlı bir şekilde incelenmesi amaçlandığında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan
günümüze kadar gelen konuyla ilgili düzenleme ve uygulamaların hepsini
ayrıntılı bir şekilde incelemek gerekecektir. Oysa, yine bölümün sınırları nedeniyle, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerini bu kadar ayrıntılı bir şekilde ele almak mümkün değildir. Kaldı ki, konumuz “demokratik ülkelerdeki
seçim sistemleri” olduğuna göre, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerini
ülkede çok partili hayata geçildikten sonraki evre itibariyle incelemek daha
yerinde bir yaklaşım olacaktır. Zira “Türkiye’de seçimlerin ve seçim sistemlerinin 1876 Anayasası ile başlayan uzun bir gelişme süreci olmakla beraber,
yarışmacı, yani demokratik seçimler ve seçim sistemi çok-partili siyasi hayata geçişten sonra ortaya çıkmıştır” (Yavaşgel, 2004: 42, 43).
Özetle, bu iki sınır çerçevesinde, “demokratik seçim sistemleri ve Türkiye”
başlıklı bu bölümde, önce dar anlamıyla demokratik seçim sistemlerinin,
ardından, Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim
sistemlerinin ve halen uygulanmakta olan seçim sisteminin ve son olarak da
Türkiye’de şu an itibariyle uygulanmakta olan seçim sistemine ilişkin değişiklik ve reform önerilerinin kısaca değerlendirilmesiyle yetinilecektir.
65
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
Yukarıda ortaya konulan sınırlar çerçevesinde kaleme alınan bu bölümün
ana metnine geçmeden önce değinilmesi gereken bir diğer husus da ele
alınan konuyla ilgili literatür ve kaynakçaya ilişkindir. Demokratik ülkelerde
seçim sistemlerinin siyasal sistem açısından taşıdığı önem nedeniyle, bu
ülkelerde uygulanan seçim sistemlerine, bu sistemlerin ayırt edici özelliklerine ve siyasal sistemlerde yol açtıkları sonuçlara ilişkin olarak literatürde
kaleme alınmış çok sayıda kitap, makale, tez, rapor, vs. bulunmaktadır. Bu
tespit, Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerine ve halen uygulanmakta
olan seçim sistemine ilişkin literatür bakımından da geçerlidir. Bu nedenle,
gerek demokratik seçim sistemlerine gerekse de Türkiye’deki seçim sistemi
uygulamalarına ilişkin eserlerin hepsini bir çırpıda okumak ve hazmetmek
mümkün olmadığı gibi, bunların hepsine tek bir çalışmada gönderme yapmak da mümkün değildir. Dolayısıyla, okumakta olduğunuz bu bölüm konuyla ilgili kapsamlı bir literatür taramasına dayanmakla birlikte, ana metinde, mümkün olduğu kadarıyla, konuyla ilgili dikkat çekici ve güncel eserlere
gönderme yapmakla yetinilmiştir. Ayrıca, metnin sadeliğinin ve akıcılığının
korunması amacıyla, konuyla ilgili belli bir meseleyi aynı ya da benzer şekilde ele alan eserlerin hepsine birden sayfalarca gönderme yapmaktan da
kaçınılmıştır. Fazlasıyla hacimli bu literatürde karşımıza çıkmakla birlikte
özellikle teorik yönü ağır basan, ya da istisnai niteliği öne çıkan yahut da
günümüz tartışmalarına katkıda bulunması pek mümkün gözükmeyen bazı
konulara değinilememiş; bu bölümde ele alınan konular, özleri itibariyle ve
kısaca analiz edilmiştir. Kuşkusuz, konuyla ilgili bilgi ve öngörüsünü daha da
geliştirmek isteyen okuyucunun, kaynakça kısmında yer alan eserlere başvurması mümkün olduğu gibi, bu eserlerde gönderme yapılan kaynaklara
başvurması da mümkündür.
II. DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ: TANIMLAR, TÜRLER,
SINIFLANDIRMALAR
Bilindiği gibi, günümüz demokratik toplumlarında “toplumsal düzenin kurulması, korunması ve idaresine ilişkin politikaların belirlenmesine, bunlara
ilişkin kararların alınmasına ve yerine getirilmesine dönük faaliyetlere çeşitli
yollarla dahil olmak” anlamına gelen siyasal katılmanın (Sezen, 1994: 52) en
önemli araçlarından biri, seçimlerdir. Ancak seçimler, sadece siyasal katılmayı sağlaması itibariyle değil, başka açılardan da siyasal sistemin demokratik
bir şekilde işlemesi bakımından önemli bir işleve sahiptir.
66
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
II. A. Seçim Sisteminin Önemi
Demokratik bir ülkede seçimler ve seçim sistemleri, siyasal sistem açısından
büyük önem taşımaktadır. Gerçekten de, demokratik bir ülkede seçim sistemi:
1) Halkın çıkar ve görüşlerinin temsil edilmesi;
2) Halkın tercihleri ile siyasal kurumlar arasındaki ilişkinin tesis edilmesi
(ve bu ilişkinin sürdürülmesi);
3) Siyasal programlar arasında rekabetin gerçekleştirilmesi;
4) Muhalefetin oluşturulması ve biçimlendirilmesi;
5) Siyasal çekişme ve çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesi;
6) Meşru ve istikrarlı bir devlet yönetiminin oluşturulması;
7) İktidar değişikliği olanaklarının açık tutulması ve iktidarın şiddete
başvurulmadan el değiştirmesi,
bakımlarından yadsınamaz bir işlev, etki ve öneme sahiptir. Bu ise, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sisteminin, sadece temsilcilerin belirlenmesi açısından değil, siyasal yaşamın tümü açısından önem taşıdığı anlamına
gelmektedir (Günal, 2005: 5; Gürsel, 1996: 67; Heywood, 2011: 299-301).
Dahası, demokratik ülkelerde seçim sisteminin en az anayasa kadar önemli
olduğunu söylemek de abartılı bir hüküm olmayacaktır. Zira yasama meclisinin hangi üyelerden oluşacağının ve hükümette kimlerin görev yapacağının belirlenmesinde seçim sistemi önemli bir faktördür ve yasa ile anayasayı
yapanlar ya da değiştirenler de bu kişilerdir (Tuncer, 1996: 113).
Seçim sistemlerinin siyasal sistemdeki önem, etki ve işlevi bağlamında, demokratik bir ülkede seçimler yoluyla gerçekleştirilmek istenen temel amaçlar şu şekilde özetlenebilir (Yavaşgel, 2004: 40):
1) Toplumun siyasal eğilimlerini yansıtan ve aynı zamanda, yasama işlevi için en uygun niteliklere sahip olan temsilcilerin yer aldığı bir yasama meclisinin oluşmasını sağlamak;
2) Seçmen çoğunluğunun tercihiyle örtüşen bir hükümetin kurulmasını
sağlamak;
67
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
3) Güçlü ve istikrarlı bir hükümetin kurulmasını ve devamını sağlamak.
Kısacası, demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemleri, hem sistem içerisindeki işlevleri hem de demokratik rejimle ulaşılmak istenen amaçlar için
bir araç olmaları itibariyle önem taşımaktadır. Bu önem, seçim sistemlerinin
hem teorik hem de pratik açıdan çok yönlü ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
II. B.
Dar Anlamda Seçim Sistemi
Giriş kısmında da belirtildiği gibi, bu bölümde, “demokratik seçim sistemleri”, siyaset bilimi literatüründe karşımıza çıkan “dar anlamıyla” ele alınmıştır.
Dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin kullandıkları oylara göre temsilcilerin saptanmasında uygulanan hesaplama yol ve yöntemlerine gönderme
yapmaktadır. Seçim sistemi, en özlü ifadesiyle, oyların yasama meclisindeki
sandalyelere nasıl dönüştürüleceğini belirleyen düzenlemeyi ifade etmektedir (Sartori, 1997: 15; Nahlen, 1996: 19; Reeve/Ware, 1992: 66). Diğer bir
deyişle, dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin seçimlerde siyasal parti ve
adaylara verdikleri oyları milletvekilliğine dönüştüren hukuksal düzenlemeler bütünüdür; dolayısıyla, seçim sistemleri, hem siyasal sistemi etkilemekte
hem de seçimler sonucunda oluşan meclisin üye bileşimini belirlemektedir
(Alkan, 2006: 151).
Dar anlamda seçim sistemi, seçmenlerin kullandıkları oyların yasama meclisindeki sandalyelere nasıl yansıyacağına ilişkin hesaplama yöntemini ifade
ederken, geniş anlamda seçim sistemi, seçmenlerin hangi şartlar altında ve
nasıl oy kullanacakları (seçme şartları), yurttaşların hangi şartlar altında ve
nasıl aday olacakları (seçilme şartları), seçim bölgelerinin büyüklüğü ve sınırları, seçimin gözetim ve denetiminin hangi organ ya da organlar tarafından gerçekleştirileceği gibi konuları belirleyen düzenlemeleri de içermektedir (Günal, 2005: 24, 25). Diğer bir deyişle, dar anlamda seçim sistemi teknik
bir hususken, geniş anlamda seçim sistemi seçmenlerin temsilcileri hangi
şartlar altında ve nasıl seçeceklerine ilişkin tüm hususları kapsamaktadır
(Nay, 2011: 335).
Demokratik ülkelerde uygulanan seçim sistemlerini ana hatlarıyla ortaya
koymadan önce, dar anlamda seçim sistemiyle ilgili bazı temel kavramlar
hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır.
68
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Seçim Çevresi: Bir ülkede nüfusun yoğunluğuna, yerel özelliklere, ülkenin
genişliğine, vs. göre belli sayıda temsilcinin seçileceği her seçim bölgesi, “seçim çevresi” olarak adlandırılır (Saim, 1994: 141). Seçim çevresinin büyüklüğü, coğrafi büyüklük ya da seçmen sayısının büyüklüğünü değil seçim çevresinden çıkacak temsilci sayısının büyüklüğünü ifade etmektedir (Nohlen,
1996: 26). Seçim çevreleri, dar, geniş ve ülke çapında olmak üzere üçe ayrılır.
Dar seçim çevresi seçim çevresinden sadece bir temsilcinin seçildiği seçim
çevresi iken, geniş seçim çevresi, seçim çevresinde birden fazla temsilcinin
seçildiği seçim çevresidir. Ülke çapında seçim çevresi ise, bütün ülkenin tek
bir seçim çevresi kabul edildiği ve temsilcilerin ülke çapında seçildiği seçim
çevresidir (Yavaşgel, 2004: 82, dn.124; Teziç, 1998: 265vd.).
Tek İsimli Oylama / Liste Oylaması: Her seçim çevresinden sadece tek bir
aday seçildiği zaman tek isimli oylama söz konusudur; bu oylamada, seçmenler tek bir aday için oy kullanırlar. Bunun aksine, bir seçim çevresinde
listelerle gruplaşan birden çok adayın seçilmesi söz konusu olduğunda çoklu oylama ya da liste oylaması söz konusudur. Bu tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, tekli oylama küçük seçim çevrelerini (dar bölge), liste oylaması
ise büyük seçim çevrelerini (geniş bölge) gerektirmektedir (Çam, 1975: 134).
Tek Dereceli Seçim / İki Dereceli Seçim: Seçimlerin tek dereceli olması,
temsilcilerin seçmenler tarafından doğrudan seçilmeleri anlamına gelmektedir. İki dereceli seçimde ise, seçmenler önce ikinci seçmenleri, ikinci seçmenler de temsilcileri seçerler. Daha az demokratik bir seçim yöntemi olarak
değerlendirilebilecek iki dereceli seçim, günümüzde ancak ABD gibi federal
devletlerde uygulanmaya devam eden, büyük ölçüde terk edilmiş bir seçim
yöntemidir. Türkiye’de çok partili sisteme geçilmeden önce uygulanan bu
yöntem, ülkemizde de 1946 yılındaki genel seçimlerde terk edilmiş ve bu
tarihten sonra da uygulanmamıştır (Sabuncu, 2007: 112, 113). Türkiye’de
1946’ya kadar iki dereceli seçim, 1946’da ve daha sonrasında ise tek dereceli
seçim sistemi uygulanmıştır.
Tek Turlu Seçim / İki Turlu Seçim: Tek turlu seçim, seçmenlerin adaylar için
tek turda oy kullandıkları ve temsilcilerin tek turda belirlendiği sistemdir.
İki turlu seçim ise, ilk turda seçilmek için belli bir oy miktarının arandığı ve
bu oy ilk turda herhangi bir aday tarafından elde edilememiş ise, kazanan
adayın, ikinci tura ancak belli adayların katılmasıyla ya da ilk turda seçilmek
için gereken oy miktarı düşürülerek belirlendiği seçimdir (Önder, 2005: 295
vd.; Heywood, 2011: 304). Dolayısıyla, iki turlu seçim ile iki dereceli seçim
birbirinden tamamen farklı sistemlere gönderme yapmaktadır. İki derece-
69
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
li seçim, seçmenlerin önce ikinci seçmenleri seçtiği, ikinci seçmenlerin ise
temsilcileri seçtiği seçim türüdür. Diğer bir deyişle, iki turlu seçimde iki turda
da aynı seçmenler oy kullanırken, iki dereceli seçimde iki derecede de farklı
seçmenler oy kullanmaktadır.
II. C.
Demokratik Seçim Sistemlerinin Sınıflandırılması
Seçim sistemlerine ilişkin değerlendirmelerde ya doğrudan ya da dolaylı
olarak cevabı aranan soru aslında şudur: “Demokratik bir siyasal sistemi en
fazla güvence altına alan seçim sistemi hangisidir?” (Cotteret/Emeri, 1999:
83). Elbette bu soruya, “daha etkin ve istikrarlı bir hükümeti en fazla güvence altına alan seçim sistemi hangisidir?” sorusunu da eklemek gerekir.
Tuncer’in de belirttiği gibi, “seçim sistemlerine ilişkin beklentilerin başında
istikrarlı hükümetlerin çıkarılabilmesi isteği vardır. Siyasal istikrarın güçlü ve
sürekli hükümetler eliyle sağlanacağı düşünülmekte; güçlü hükümetlerle
de genelde, bir partinin çoğunluğuna dayanan hükümet modeli kastedilmektedir. O nedenle, uygulanan seçim sistemleri ile seçimler sonucunda
ortaya çıkan hükümet modelleri arasındaki ilişki, yönetimde istikrar unsuru açısından önem taşımaktadır” (Tuncer, 2006: 167, 168, 176). Özetle, bu
gibi değerlendirmelerde ele alınan asıl mesele, çeşitli ülke örnekleri de göz
önünde bulundurularak, seçim sistemlerinin yönetimde istikrar ve temsilde
adalet beklentisini ne ölçüde karşıladıkları meselesidir.
Gerçekten de demokratik bir ülkede seçim sistemlerinden beklenen şey,
ülkeyi belli süreliğine ve istikrarlı bir şekilde yönetecek temsilcilerin belirlenmesinin yanı sıra, halkın çıkar ve görüşlerini en iyi ve adil şekilde temsil
edecek kişilerin de belirlenmesidir. Bu bağlamda, bir seçim sisteminin niteliğinin saptanmasında dikkate alınan ilkeler, “yönetimde istikrar” ve “temsilde
adalet” ilkeleridir. Dolayısıyla, seçim sistemleri, istikrarlı hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırmayı amaçlayan “yönetimde istikrar” ilkesi ile seçmen eğilimlerinin adil bir biçimde yasama meclisine yansıtılmasını amaçlayan “temsilde adalet” ilkesine verdikleri önem ve ağırlığa göre değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede, siyaset bilimi literatürüne bakıldığında, demokratik ülkelerde
uygulanan seçim sistemlerinin, esas itibariyle, bu sistemlerin “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerine verdikleri ağırlığa göre sınıflandırıldıkları görülmektedir. Buna göre, seçim sistemleri:
1) “Yönetimde istikrar” ilkesine ağırlık veren “çoğunluk sistemleri”;
2) “Temsilde adalet” ilkesine ağırlık veren “nispi temsil sistemleri”;
70
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
3) Her iki ilkeyi belli ölçüde gerçekleştirmeyi amaçlayan “karma
sistemler”,
olmak üzere üç başlık altında sınıflandırılmaktadır (Günal, 2005: 25vd.; Sartori, 1997: 15vd.; Yavaşgel, 2004: 83vd.). Bu sistemleri ayrı başlıklar altında ve
ana hatlarıyla değerlendirmek faydalı olacaktır.
ÇOĞUNLUK SİSTEMLERİ
Tarihsel olarak bakıldığında, demokratik ülkelerde seçim sistemleriyle ilgili
öngörülen ilk sistem, uygulama ve hesaplamada kolaylık sağladığı için, çoğunluk sistemidir (Sezen, 1994: 140; Martin, 2006: 9).
Çoğunluk sistemi, adından da anlaşılabileceği gibi, bir seçim çevresinde en
çok oyu alan adayın seçilmesini öngören sistemdir: “Çoğunluk sistemlerinde
amaçlanan, parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip bir hükümetin kurulabilmesidir. Diğer bir deyişle çoğunluk sistemi tercihi, olası hükümet istikrarsızlıklarına baştan çözüm bulma gayretlerinin bir ifadesidir” (Günal, 2005: 25).
Bu açıdan bakıldığında, çoğunluk sistemleri veya çoğunlukçu sistemler, oyların dağılımını yansıtan bir meclisten ziyade, seçim sonucunda açık bir galibin ortaya çıkmasını amaçlamaktadır. Yani çoğunluk sistemlerinin amacı,
sadece bir meclis seçmek değil, aynı zamanda, örtük bir biçimde de olsa, bir
hükümet seçmektir. Seçimi mutlak çoğunlukla (geçerli oyların %50’sinden
fazla oyla) kazanan parti ya da aday ülkedeki gerçek çoğunluğu temsil ederken, basit çoğunlukla kazanan parti ya da aday sadece o seçimde birinci
gelendir ve dolayısıyla çoğu kez en büyük azınlığı temsil etmektedir (Sartori,
1997: 17, 18).
Çoğunluk sisteminde tek isimli (dar bölge) ya da liste usulü oylama yöntemi
kullanılabilir. Tek isimli tek turlu çoğunluk sisteminde, bir seçim çevresinde
yalnızca bir temsilci seçilir ve o çevrede en çok oyu alan aday seçilmiş olur.
Tek isimli oylamada yerel eğilimlerin öne çıkması yüksek bir olasılıktır; nispeten dar bir seçim çevresinde gerçekleştirilen bu oylama yönteminde adayın
kendisi ve kişiliği seçmenlerin tercihlerinde önemli bir rol oynayacağından,
parti yönetiminin ve merkezinin aday gösterirken yereli dikkate alması gerekecektir.
Gerçekten de tek isimli basit çoğunluk sistemi, daha ziyade, kişisel ilişkilere dayanan oy verme eğilimlerinin ön plana çıktığı, mezhepsel veya etnik
71
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
grup ayrılıklarının keskinleşebildiği, temsilcilerin parti politikalarına ve ülke
sorunlarına göre değil de kişisel beklentilere ve yerel sorunlara göre hareket
ettiği bir sistemdir. Bu sistemde seçmenler adayları daha yakından tanıma
fırsatı bulsalar bile, seçimlerden sonra ortaya çıkan sonuç, çoğu kez, fazlasıyla adaletsiz bir tablo olmaktadır (Özbudun, 2011: 117).
Liste usulü çoğunluk sisteminde bir seçim çevresinden birden fazla temsilci
seçilir; en çok oyu alan partinin listesindeki adaylar bütün sandalyeleri kazanmış olur. Seçim çevresinin nispeten büyük olması gerektiği liste usulü
oylama yöntemi, parti-içi disiplini ve merkeziyetçiliği güçlendirir; zira bu
sistemde seçmenler, seçim çevresinin genişliği nedeniyle çoğu kez tanımadıkları adaylara değil de partilere oy vermek durumunda kalmaktadırlar.
Listenin önseçimle belirlenmeyen, “bloke” bir liste [kapalı liste] olması durumunda ise, parti-içi disiplin ve merkeziyetçiliğin güçlenme olasılığı daha
da artmaktadır.
Tek isimli oylama yöntemi tek turlu ya da iki turlu olabilmektedir. Tek turlu
çoğunluk sisteminde, seçmenlerin ikinci ya da üçüncü tercihleri değil, ilk sıradaki tercihleri dikkate alınır. Oysa iki turlu sistemde, seçmenler ikinci ya
da üçüncü tercihlerine öncelik vermek durumunda kalabilirler (Reeve/Ware,
1992: 67). Zira iki turlu çoğunluk sisteminde, seçilmiş olmak için birinci turda geçerli oyların yarısından bir fazlasını almış olmak aranır; ama ilk turda
hiçbir aday/parti bu kadar oy alamadıysa, ikinci tura gidilir ve bu tura ilk
turda ancak ilk iki sırayı alan ya da belli bir oy oranına ulaşmış adaylar/partiler katılır. İkinci turda en yüksek oyu alan aday/parti, sandalyeleri kazanmış olur. Bu açıdan bakıldığında, iki turlu seçim sisteminin ilk turu, adaylar
arasında bir “önseçim” gibi düşünülebilir; dolayısıyla, iki turlu seçimin ilk turunda seçmenlerin bir “seçme”, ikinci turunda ise gerçek anlamda bir “seçim”
yaptıklarından bahsedilebilir. İkinci turda seçmen, artık “stratejik oy kullanma” yönünde baskı altına alınır. Bu ise, asıl seçme işinin gerçekleştiği ikinci
turda partilerin ideolojik farkları daha az vurgulamalarına, akılcı pazarlık ve
ittifaklara yönelmelerine ve böylece “ılımlılaşmalarına” yol açar. Böylece, iki
turlu sistemin, sistem karşıtı partileri ağır şekilde cezalandırdığı söylenebilir
(Sartori, 1997: 90, 91; Gürsel, 1998: 41).
Öyleyse, çoğunluk sisteminde oylamayı tek turlu mu yoksa iki turlu mu yapmak daha uygun bir tercihtir? Bu soruya her ülke için geçerli olacak bir yanıt
vermek kolay değildir. Zira “tek ve çift turlu oylama arasında tercih yapmak,
ülkede mevcut partilerin sayısına bağlıdır. İngiltere’de olduğu gibi iki büyük
parti (...) karşı karşıya ise tek turlu oylama uygulanabilir. Ama ikiden fazla
72
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
büyük parti var ise çift turlu oylama gerekir. Aynı şekilde ülkede uygulanan
oylamanın tek ya da çift turlu olması parti sayısını etkilemekte (...) tek turlu
oylama (...) parti sayısını azaltmakta ve iki büyük parti ortaya çıkarmaktadır”
(Çam, 1975: 136).
Dahası, çoğunluk sisteminin tek turlu değil iki turlu bir seçimle öngörüldüğü
durumlarda da bu sistemden beklenen faydalar gerçekleşmeyebilmektedir.
Tek turlu çoğunluk sisteminin aksine, iki turlu çoğunluk sisteminde küçük
partilerin hayatta kalma olasılığı daha yüksektir; çünkü bu sistemde küçük
partiler, ikinci tur pazarlıkları ve seçim ittifakları yoluyla varlıklarını sürdürebilirler. Ayrıca, bu sistemin tek turlu sisteme göre daha uzun ve maliyetli bir
seçim süreci gerektirdiği gözden kaçırılmamalıdır (Önder, 2005: 298). Dahası
ikinci tur oylamanın seçmenlerin sabrını ve siyasete ilgilerini zorlayacağını
unutmamak gerekir (Heywood, 2011: 304). Üstelik, Sartori’nin de dikkat
çektiği gibi, iki turlu sistemin ideolojik siyaseti cezalandırdığı ve pragmatik
siyaseti ödüllendirdiği de bir gerçektir (Sartori, 1997: 91). Nihayet, ikinci turda yapılan ittifakların çoğu kez ahlaki açıdan çeşitli tartışmalara yol açabildiği görülmektedir (Sezen, 1994: 178; Yüzbaşıoğlu, 1996: 109; Önder, 2005:
298; Türk, 2006: 83; Özbudun, 2011: 118). Ama sistemin bu tür bir sonuca
imkân vermesi ile sistemin doğrudan bu sonuca yol açması farklı şeylerdir;
iki turlu seçim sistemi bu sonuca yol açmamakta, daha çok, imkân tanımaktadır. Sartori’nin de belirttiği gibi, “eğer kötü politikacılar varsa ki vardır,
bundan politikacıların ortadan kaldırılması sonucu çıkmaz. Eğer para tefeciliğe imkân veriyorsa ki verir, bunun sonucu, paranın ortadan kaldırılması
gerektiği olamaz. Politika, hiç de azımsanmayacak ölçüde, alışverişlerden ve
pazarlıklardan oluşur; bu pazarlıklar uygunsuz yan ödemeler biçiminde yozlaşıyorsa basitçe, kusurun alışverişte olduğu sonucuna varılamaz. (...) eğer
iki turlu sistem (...) yozlaşıyorsa (...) kusurun seçim sisteminde bulunduğu
[şeklinde bir sonuç çıkarmak] gerekmez” (Sartori, 1997: 92).
Tek isimli (dar bölge) çoğunluk sisteminin, büyük partilerin aldıkları oya nazaran daha fazla sandalye kazanmasına yol açtığından, genelde tek parti
hükümetlerinin kurulmasına yol açtığı söylenebilir (Durgun, 2012: 33). Ayrıca, tek turlu dar bölge çoğunluk sisteminin iki partili bir sisteme yol açtığı da
kabul edilmektedir (Çam, 1975: 147).
Bununla birlikte, yönetebilirlik ve demokrasi açısından bakıldığında, iki partinin baskın olduğu bir sistemin mi yoksa ikiden fazla partinin öne çıktığı bir
sistemin mi daha iyi olduğu tartışmalı bir husustur. İki parti sistemini savunanlar, bu sistemde; siyasal meselelerin daha açık ve net bir şekilde ele alın-
73
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
dığı, bu meselelerin çözümlenmesinin ve çözülmesinin nispeten daha kolay
olduğu, kamuoyunun parçalı ve karmaşık bir nitelik arz etmediği, değişken
çoğunlukların önlendiği, hükümetlerin istikrarlı olduğu, iktidara nispeten
daha serbest bir hareket olanağı sağlandığı ve nihayet, ikiden fazla partili
sistemin Hitler, Mussolini ve Franko örneğinde olduğu gibi, diktatörlüklere
yol açma riskinin daha yüksek olduğu argümanlarını ileri sürerler. İkiden fazla partili sistemi savunanlar ise, kamuoyunun parçalı ve çoksesli bir yapı arz
etmesinin tam da demokrasinin gereği olduğu ve bu sistemde kutuplaşmanın azalacağı argümanlarını ileri sürerler (Tunaya, 1980: 290, 291).
Öte yandan, sadece teknik bazı hususlar dikkate alınarak, belli bir seçim sisteminin iki partili bir sisteme ya da ikiden fazla partili bir sisteme yol açacağını tam olarak öngörmek de mümkün değildir. Zira siyasal rejimin diğer bileşenleri gibi parti sisteminin niteliği de teknik hususlar dışında başka birçok
hususa (siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel, kültürel ve hukuksal unsurlara)
bağlı olarak da şekillenecektir.
İki turlu çoğunluk sisteminin parti sayısı üzerindeki etkisini saptamak ise
daha zordur. İkinci turun varlığı teorik olarak bakıldığında parti sayısının artması yönünde bir etkiye sahipmiş gibi düşünülebilir. İkinci turda ittifaklar
zaten mümkün olduğundan, birinci turda her parti tek başına seçime girmeyi ve böylece ilk turda seçmen tabanını yoklamayı deneyebilecektir. Ancak, Çam’ın da dikkat çektiği gibi, iki turlu oylama “bazı hallerde çok parti
sistemi içinde yakın eğilimli partilerin ittifaklar yapabilmesiyle iki grubun
oluşmasına ve sistemin işleyiş yönünden çift parti görüntüsü kazanmasına
olanak vermektedir. (...) Tek turlu çoğunluk sisteminin uygulandığı yerlerde
çift parti sisteminin gerçekleşmesiyle, iktidarda tek parti bulunduğu gibi,
muhalefeti de tek bir partinin temsil etmesinden dolayı partilerin karşılıklı
bağlılığı söz konusu değildir. (...) Partilerin karşılıklı bağlılığı, özellikle çok sayılı parti sistemlerinde önemli bir nitelik taşımaktadır. (...) Partilerin arasında
yapılan ittifakların uygulamada, seçimlerden sonra hükümeti kurmak için
yapılan ittifaklar ve seçimler için yapılan ittifaklar olmak üzere iki tür olduğu
görülmektedir. (...) Seçim sistemleri arasında iki turlu çoğunluk, genellikle
partilerin karşılıklı olarak bağlılığını en fazla artıran bir sistem niteliğini taşımaktadır. Özellikle ikinci tur oylaması, ittifakları geliştiren ve parti bağlılığını
arttıran faktör rolünü oynamaktadır. (...) Genel bir şekilde diyebiliriz ki; seçimler sırasında nispi temsil partilerin tam bağımsızlığına, iki turlu çoğunluk
kuvvetli ittifaklara, tek turlu çoğunluk da, genel eğilimi olan çift parti sisteminin işlediği zamanlar partilerin bağımsız olmasına, geçiş dönemini ifade
eden üçlü parti durumlarında ise, geçici olarak kuvvetli ittifakların yapılmasına yol açmaktadır” (Çam, 1975: 148, 150, 151).
74
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
NİSPİ TEMSİL SİSTEMLERİ
Yukarıda da belirtildiği gibi uygulamada ve hesaplamada kolaylık sağlayan
çoğunluk sistemleri; oy hakkının yaygınlaşması, sınıfsal farklılaşmanın artması, çoğunluk sistemlerinin olumsuz etkileri yüzünden yasama meclislerinde temsil edilemeyen önemli bir kitlenin ortaya çıkması gibi nedenlerle,
seçim sisteminde yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Toplumların gelişmesiyle ve karmaşıklaşmasıyla birlikte gündeme gelen bu arayışlar, seçim
düzenlemelerinde nispi temsil sistemleri ile karma sistemlerin tasarlanmasına ve uygulanmasına yol açmıştır (Sezen, 1994: 140; Martin, 2006: 9). Diğer
bir deyişle, tarihsel olarak bakıldığında, yükselen işçi sınıfının temsil edilme
talebi nedeniyle aşağıdan ve eski partilerin genel oy hakkına kavuşan seçmenler karşısında konumlarını korumaya çalışmaları nedeniyle yukarıdan
gelen baskılarla birlikte, nispi temsil sistemleri ve karma sistemler ortaya
çıkmıştır (Rokkan’dan aktaran Boix 1999: 3).
“Yönetimde istikrar” ilkesi yerine “temsilde adalet” ilkesine ağırlık veren nispi
temsil sistemleri, seçmenlerin tercihlerinin sandalyelere orantılı bir şekilde
yansıtılmasını amaçlayan seçim sistemleridir. Diğer bir deyişle, çoğunluk
sistemlerinde bir partinin ya da partiler ittifakının mecliste çoğunluğu elde
etmesi amaçlanırken, nispi temsil sistemlerinde toplumdaki farklı siyasal
grupların ve tercihlerin yasama meclisinde en azından belli oranlarda temsil edilmeleri amaçlanır (Nohlen, 1996: 21, 22;Sartori, 1997: 20; Günal, 2005:
31). Dolayısıyla, demokratik bir ülkede nispi temsil sisteminin tercih edilmesine yol açan iki temel faktörden bahsedilebilir. Bunlardan ilki, ülkedeki
azınlıkların temsil edilmesinin sağlanmasıyla ulusal birliğe ve istikrara karşı
oluşabilecek tehditlerin bertaraf edilmek istenmesidir. Bu sistemin tercih
edilmesine götüren ikinci temel neden ise, yurttaşların daha demokratik ve
adil bir şekilde temsil edilmesini sağlama çabasıdır (Günal, 2005: 30).
Nispi temsil sistemleri, çok isimli seçim çevrelerinde uygulanan sistemlerdir.
Zira nispi temsil sistemleri, tanımları gereği, tek adayın seçildiği bir seçim
çevresi yerine birden fazla adayın seçildiği seçim çevreleri gerektirirler. Ayrıca bu sistemlerde, nispi temsilin mantığı gereği, ikinci tura ihtiyaç duyulmaz
(Çam, 1975: 136; Saim, 1994: 154).
Nispi temsil sistemlerinde, seçmenler, oy kullanacakları bölgeden seçilecek
temsilcilerin sayısına eşit sayıda isim içeren bir parti listesiyle karşı karşıya
kalırlar. Seçmenler bu listeye parti tarafından belirlenen sırayı değiştirme
imkânları olmadan oy verebilecekleri gibi (Türkiye’de de uygulanmakta olan
75
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
“kapalı liste” yöntemi), listedeki isimleri işaretleyerek de oy verebilirler (“açık
liste” yöntemi) (Sartori, 1997: 22). Kapalı liste uygulaması, “Parti disiplinini
artırıcı uygulamalara açıktır. Aday listelerinin parti tarafından düzenlenmesi bunun en belirgin örneğidir. Parti yöneticileri ve yandaşları, kendilerini
parti listesinin en üst sıralarına koyarlar ve seçmenler tek tek adayları değil
listeyi oylamak zorunda olduklarından, seçileceklerinden daima emindirler.
(...) Nispi temsil sisteminin pek çok uygulamasında hesaplama yöntemleri
çok karışık ve zaman alıcıdır. Seçmen oyunu kullandıktan sonra tamamen
dışlanmış durumdadır” (Sezen, 1994: 207, 208).
Öte yandan, hemen not etmek gerekir ki, çoğunlukçu sistemler ile nispi
temsil sistemleri arasındaki ayrım, temsilcilerin seçmenleri ne ölçüde temsil
ettikleriyle ya da sandalye dağılımının yasama meclisinde nasıl olduğuyla
ilgili bir ayrım değildir. Bu iki sistem arasındaki ayrım, sistemin yol açtığı
meclis kompozisyonu bakımından değil, seçme kriteri ve yöntemiyle ilgili
bir ayrımdır. Diğer bir deyişle, nispi temsil sistemlerindeki “nispiliği”, sandalyelerin parlamentoda mutlaka nispi bir şekilde dağılması anlamında değil,
oy verme işleminin iki ya da daha çok temsilcinin seçildiği seçim çevrelerinde gerçekleştiği ve kazanan adayların oyların nispetine göre belirlenmesi
anlamında düşünmek gerekir (Sartori, 1997: 16). Diğer bir deyişle, nispi temsil sisteminin uygulandığı bir seçim sonucunda tek bir parti parlamentodaki
sandalyelerin çoğunluğunu kazanabilirken, çoğunlukçu sistemin uygulandığı bir seçim sonucunda tek bir parti parlamentoda sandalyelerin çoğunluğunu kazanamayabilir. Kısaca söylemek gerekirse, çoğunluk sisteminde oy
verme işlemi kazanan adayın her şeyi kazandığı seçim çevrelerinde gerçekleşiyorsa sistem “çoğunlukçu”; oy verme işlemi kazanan adayların sandalyeleri paylaştığı seçim çevrelerinde gerçekleşiyorsa sistem “nispi”dir.
Günümüz dünyasında en yaygın olarak uygulanan nispi temsil sistemleri
ve bu sistemlerdeki hesaplama yöntemleri aşağıda kısaca açıklanmaktadır
(Çam, 1975: 136; Sezen, 1994: 185vd.; Yüzbaşıoğlu, 1996: 111vd.).
a) Seçim Çevresi Bölüm Sayısı Sistemi: Her bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oy miktarı o çevreden seçilecek temsilci sayısına bölünür. Bir partinin
aldığı oy miktarı, bu bölüm sonucunda ortaya çıkan sayıyı kaç kez içeriyorsa
o parti o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, belli bir seçim çevresinde
kullanılan oylar 500.000 ise ve o seçim çevresinden 5 temsilci seçilecek ise
500.000 sayısı önce 5’e bölünerek 100.000 sayısı bulunur. Bir parti o seçim
çevresinde 330.000 oy almış ise söz konusu seçim çevresinde 3 sandalye kazanmış olur.
76
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
b) Değişmez Sayı Sistemi: Bütün ülke için önceden belli bir oy miktarı tespit
edilir. Bir partinin belli bir seçim çevresinde kazandığı oy miktarı bu sayıyı
kaç kez içeriyorsa o parti o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, ülke için
60.000 oy sayısı belirlenmişse ve bir parti belli bir seçim çevresinde 132.000
oy almışsa o seçim çevresinde 2 milletvekili (132.000 / 60.000 = (2,2) çıkarmış olur.
c) Ulusal Bölüm Sayısı Sistemi: Bütün ülkede kullanılan geçerli oyların toplamı bütün ülkede seçilecek temsilci sayısına bölünür. Bir partinin belli bir
seçim çevresinde aldığı oy miktarı bu bölüm sonucunda ortaya çıkan sayıyı
kaç kez içeriyorsa o seçim çevresinde o kadar sandalye kazanmış olur. Örneğin, ülke genelinde kullanılan geçerli oylar 20.000.000 ise ve ülke genelinde 500 milletvekili çıkarılacak ise, 20.000.000 sayısı önce 500’e bölünür ve
40.000 sayısı elde edilir. Bir parti belli bir seçim çevresinde 123.000 oy almış
ise o seçim çevresinde 3 milletvekili (123.000 / 40.000 = 3,075) çıkarmış olur.
ç) d’Hondt Sistemi: Türkiye’de halen kullanılmakta olan d’Hondt sisteminin
nasıl uygulandığı, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda şu şekilde tarif
edilmiştir: “Seçime katılmış siyasî partilerin ve bağımsız adayların adları alt
alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasî partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe ... ilâ o çevrenin çıkaracağı milletvekili
sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların
aldıkları oylar ayırım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır.
Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan
partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili
tahsis olunur”. Buna göre, örneğin, bir seçim çevresinde 8 temsilci seçileceğini ve bu seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların partilere dağılımının
şu şekilde olduğunu varsayalım: A Partisi 100.000; B Partisi 80.000; C Partisi
30.000; D Partisi 20.000. Bu seçim çevresinden 8 temsilci seçileceğine göre,
her partinin oy miktarı sırayla 1’e, 2’ye, 3’e, 4’e, 5’e, 6’ya, 7’ye ve 8’e bölünerek
aşağıdaki tablo oluşturulur. Böylece, tabloda da görüldüğü gibi, bütün bu
paylar büyükten küçüğe doğru sıralandığında, ilk sekiz sırayı alan ve tabloda
koyuyla gösterilen paylara birer sandalye düşmüş olur.
77
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
/1
/2
/3
/4
/5
/6
/7
/ 8 Temsilci
A Partisi
100.000
50.000
33.333
25.000
20.000
16.666
14.286
12.500
4
B Partisi
80.000
40.000
26.666
20.000
16.000
13.333
11.428
10.000
3
C Partisi
30.000
15.000
10.000
7.500
6.000
5.000
4.286
3.750
1
D Partisi
20.000
10.000
6.666
5.000
4.000
3.333
2.857
2.500
0
Ancak, nispi temsil sisteminde uygulanan hesaplama yöntemi ne olursa
olsun (d’Hondt yöntemi dışında), seçim çevrelerinde seçilecek temsilcilerin partilere dağıtılması sırasında bazı artık oylar oluşabilecektir. Bu artıkların dikkate alınmasında kullanılan en yaygın yöntemler ise şunlardır (Çam,
1975: 137, 138; Yavaşgel, 2004: 117vd.; Türk, 2006: 88vd.):
i. Milli Bakiye Sistemi: Her seçim çevresinde sandalyelerin ilk dağıtımdan
sonra arta kalan oylar ülke genelinde toplanır. Böylece, her seçim çevresinden elde kalan ve ülke genelinde toplanan artık oy miktarı, belli bir sayıya
bölünerek her partinin kazanacağı ek sandalye sayısı bulunur.
Öte yandan, her seçim çevresinde alınan oylar ülke genelinde değil, yine o
seçim çevresinde yeniden değerlendirme yoluna da gidilebilir.
Örneğin, 10 temsilcinin seçileceği bir seçim çevresinde 400.000 geçerli oy
kullanılmış olsun. Bu durumda seçim çevresi bölüm sayısı 400.000 / 5 =
80.000 oydur.
Oyların partilere göre dağılımı ise şöyle olsun:
A Partisi
B Partisi
C Partisi
D Partisi
E Partisi
:
:
:
:
:
126.000
94.000
88.000
65.000
27.000
Bu oy miktarları dikkate alınarak, önce partilerin seçim çevresi bölüm sayısına göre kazandıkları sandalyeler belirlenir. Buna göre:
A Partisi 126.000 / 50.000 = 2 sandalye kazanır ve 26.000 artık oyu kalır,
B Partisi 94.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 44.000 artık oyu kalır,
C Partisi 88.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 38.000 artık oyu kalır,
D Partisi 65.000 / 50.000 = 1 sandalye kazanır ve 15.000 artık oyu kalır,
E Partisi 27.000 / 50.000 = 0 sandalye kazanır ve 27.000 artık oyu kalır.
78
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Şu an itibariyle 5 sandalye dağıtılmış, geriye 3 sandalyenin dağıtımı kalmıştır. Bu sandalyelerin hangi partilere verileceğini belirlemek için iki yoldan
biri kullanılır.
ii. En Yüksek Artık Sistemi: Artık oylar, en yüksekten en küçüğe göre sıralanır
ve sandalyeler en yüksek artık oyu alan partilere dağıtılır. Yukarıdaki örnekte
sandalyeler en yüksek artık sistemine göre şu şekilde dağıtılır:
B Partisi
44.000 artık oyuyla 1 sandalye,
C Partisi 38.000 artık oyla 1 sandalye,
E Partisi
27.000 artık oyla 1 sandalye daha kazanmış olur.
Böylece, bu seçim çevresinde, A Partisi 2, B Partisi 2, C Partisi 2, D Partisi 1 ve
E Partisi de 1 sandalye kazanmış olur.
iii. En Yüksek Ortalama Sistemi: İlk dağıtımdan sonra geriye kalan sandalye
hangi partiye verilirse daha çok oy temsil edilebileceği dikkate alınarak dağıtımın yapılmasıdır. Yukarıdaki örnekte ilk dağıtımda 5 sandalye dağıtılmıştı. Bu yöntemde 6. sandalye sırayla her partiye dağıtılır ve o partinin temsil
ettiği oy ortalaması bulunur. Buna göre:
A Partisi 126.000 / (2+1) 3 = 42.000
B Partisi
94.000 / (1+1)
= 47.000
C Partisi 88.000 / (1+1)
= 44.000
D Partisi 65.000 / (1+1)
= 32.000
E Partisi
= 27.000
27.000 / (0+1)
Bu hesaba göre, en yüksek ortalama B Partisi’nde olduğu için, 6. sandalyeyi
B Partisi kazanır. 7. ve 8. sandalyeleri hangi partilerin kazanacağı da aynı hesaplama yöntemiyle belirlenir.
Nispi temsil sistemlerinde en yaygın olarak kullanılan ve yukarıda kısaca
ortaya konulan hesaplama yöntemlerinden de anlaşılacağı gibi, bir ülkede
uygulanan nispi temsil sisteminin orantılılık derecesini belirleyen asıl faktör,
oyların sandalyelere dönüştürülmesi formülünün yanı sıra, seçim çevresinin
büyüklüğüdür. Tam da bu nedenle, nispi temsil sisteminin en “adil” türü, bütün ülkenin tek bir seçim çevresi olarak düzenlendiği sistemdir. Diğer bir deyişle, bu sistemde bütün ülkenin tek bir seçim çevresi olması halinde, temsilde adalet tam olarak sağlanmış olur; zira ancak bu tür bir durumda her
seçmenin oyunun etki ve ağırlığı aynı olacaktır (Çam, 1975: 133, 134). Ancak
79
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
çoğu kez, nüfusun büyüklüğü nedeniyle, ülke çeşitli seçim çevrelerine bölünür. Elbette, böyle bir durumda da her seçim çevresinden seçilecek temsilci
sayısı ne kadar fazlaysa orantılılık da o kadar yüksek olacaktır. Aynı şekilde,
seçim çevresi ne kadar küçükse orantılılık da o kadar az olacaktır. Zira seçim
çevresi ne kadar küçük olursa, oylar o kadar israf edilmiş olacak, yani kotanın
ya da kazanan sayının altındaki oylar kaybedilmiş olacaktır (Sartori, 1997:
20-22; Özbudun, 2011: 96). Ancak, milli bakiye sisteminde olduğu gibi, eğer
bir ulusal liste, seçim çevrelerindeki bütün artık oyları bir havuzda topluyorsa ve ulusal kota seçim çevresi kotalarının ortalamasına az çok uyuyorsa,
orantılılık yeniden sağlanmış olur (Sartori, 1997: 22).
Dolayısıyla, nispi temsil sistemlerinde temsilde adaletin derecesini belirleyin
faktör, esas itibariyle, seçim çevrelerinin büyüklüğüdür; diğer bir deyişle, bu
sistemde oyların sandalyeye dönüştürülürken orantılılık derecesini belirleyen şey seçim çevrelerinin büyüklüğüyle yakından ilgilidir. Seçim çevresi ne
kadar büyük (geniş) ise, temsilde adaletin o kadar sağlanacağı söylenebilir
(Günal, 2005: 33). Diğer bir deyişle, nispi temsil sisteminde nispiliğin ölçüsü
(dolayısıyla temsilde adalet) bakımından, seçim çevresinin büyüklüğü, uygulanan nispi temsil formülünden çok daha önemlidir. Tam da bu nedenle,
nispi temsil sistemini uygulayan Batılı ülkelerde genel eğilim, seçim çevrelerinin genişletilmesi yönündedir (Yavaşgel, 2004: 107). Özetle, nispi temsil
sisteminin uygulandığı ülkelerde, seçim çevresinin büyüklüğü; seçmenler
ve milletvekilleri arasındaki bağı ve yakınlığı, partilerin oy-sandalye dağılımlarını, partiler sisteminin yapısını ve nihayet partiler arasındaki güç ilişkilerini yakından etkilemektedir. Seçim çevresinin dar olduğu sistemde seçmen
ve aday arasında daha yakın bir bağ kurulacakken, seçim çevresinin geniş
olduğu sistemde seçmen ile aday arasındaki bağ zayıflayacak, ancak bu sefer de partilerin oy-sandalye dağılımı daha adaletli hale gelecektir (Nohlen,
1996: 26).
Öte yandan, en nispi temsil sistemleri de dâhil olmak üzere bütün seçim
sistemlerinin, en güçlü partileri en zayıf partiler karşısında avantajlı kılmak
zorunda oldukları da unutulmamalıdır. Zira küçük bir parti, belli bir seçim
çevresinde alacağı nispeten yüksek oy sayesinde bazı sandalyeleri kazanacak olsa da diğer seçim çevrelerinde alacağı nispeten düşük oy yüzünden o
çevrelerde hiçbir sandalye kazanamayabilecektir; büyük partiler içinse tam
tersi geçerlidir (yani büyük parti belli bir seçim çevresinde çok az sandalye
kazanmış olsa bile, diğer seçim çevrelerinde daha fazla sandalye kazanmış
olacaktır). Bu ise, sandalyelerin, genel toplamda, büyük partilerin lehine ve
küçük partilerin aleyhine olacak şekilde dağılmasına yol açacaktır (Martin,
2006: 85).
80
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Oyların sandalyelere dönüştürülmesiyle ilgili bu oransal farklılıklar bir yana
bırakılırsa, çoğunluk sistemleri ile nispi temsil sistemlerinin aslında siyasal
yaşama ilişkin iki farklı algı ve anlayışa dayandıkları söylenebilir. Bu bağlamda, çoğunluk sistemleri; partiler arasında rekabete, karşılıklı meydan okumaya ve iktidarın sırayla el değiştirilmesine dönük sistemler olarak da görülebilir. Nispi temsil sistemleri ise; partiler arasında işbirliğinin ve sandalyelerin paylaşılmasının yanı sıra, iktidarın paylaşılmasını da öngören sistemler
olarak düşünülebilir (Martin, 2006: 133).
Başka bir açıdan bakıldığında ise, çoğunluk sistemleri daha çok aday-merkezli ve adayların yarıştığı sistemler iken, nispi temsil sistemleri daha çok
fikirlerin, parti programlarının ve bayraklarının yarıştığı sistemler olarak görülebilir; zira bu sistemlerde birey olarak adayların temsilinden ziyade partilerin temsili öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, nispi temsil sistemleri, her partinin kendi programını ve ilkelerini savundukları ve çoğunluk sistemlerine
nazaran pazarlıklara daha kapalı seçim sistemleri olarak da görülebilir; tam
da bu nedenle, nispi temsil sistemlerinin, sistem-karşıtı partiler açısından,
en azından seçim aşamasında daha elverişli bir siyasal ortam hazırladıkları
kabul edilebilir (Cotteret/Emeri, 1999: 69, 70; Heywood, 2011: 302).
İşte bu nedenlerle, seçmenlerin tercihlerinin kullandıkları oylarla orantılı
olarak yasama meclislerine yansıtılmasını amaçlayan nispi temsil sistemleri,
yasama meclislerinde çoğu kez ikiden fazla partinin bulunmasına yol açmakta, bu ise, ülkenin koalisyon hükümeti tarafından yönetilme olasılığını
artırmaktadır. Günal’ın da dikkat çektiği gibi, “koalisyon hükümetleri ile nispi
temsil arasında birebir bir ilişki kurulamazsa da koalisyon hükümetlerinin
nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde daha sıklıkla görüldüğü de bir
olgudur” (Günal, 2005: 31, 32).
Bu bağlamda, siyasal sistemdeki partilerin sayısına yaptıkları etki itibariyle bakıldığında, nispi temsil sistemlerinin, tek turlu çoğunluk sistemlerinin
tam tersi bir etkide bulundukları kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle, nispi
temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde, siyasal sistemdeki parti sayısının
genelde artma eğiliminde olduğu söylenebilir; zira bu sistemler, mevcut
partilerin korunmasını kolaylaştırdıkları gibi, kutuplaşmayı önleyerek, çeşitli
siyasal eğilimlerin partileşmesini de teşvik eden seçim sistemleridir (Çam,
1975: 147).
Bununla birlikte, “nispi temsil sistemlerinin parti sayısı üzerindeki etkisi nedir?” sorusunun, “tavuk mu yumurtadan çıkar (partilerin sayısını artıran şey,
81
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
nispi temsil sistemi midir?) yoksa yumurta mı tavuktan çıkar? (nispi temsil
sisteminin uygulanmasına yol açan şey, partilerin sayısı mıdır?)” sorusuna
benzediğini de not etmek gerekir. Dahası, Sezen’in de belirttiği gibi, “acaba
orantılı temsil (...) bir yerleşik çok-parti sistemini devam ettirmekle mi yetinir,
yoksa bunu aşırı çok-parti sistemi haline mi getirir? Bu soruyu cevaplandırmak kolay değildir. Orantılı temsilin çoğaltıcı bir etkiye sahip olduğu inkâr
edilmezse de bu etki, sık sık ileri sürüldüğü derecede büyük görünmemekte ve özellikle belli bazı yönlerde kendini göstermektedir. Öyleyse, orantılı
temsilin çoğaltıcı etkisi kesin görünmektedir. Fakat, genellikle bu etki sınırlı
bir alanda kalır” (Sezen, 1994: 206; benzer yönde Martin, 2006: 126). Nitekim, seçim sistemlerinin belli bir neden ya da nedenlerden kaynaklandığını
söylemek, nedensellik zincirinin o noktada kırıldığı anlamına gelmeyecektir;
seçim sistemleri bir kez yürürlüğe girdikten sonra, bu sistemlerin kendileri
de sonucun sonuçlarını üreten, neden oluşturucu ve belirleyici faktörler haline gelirler (Sartori, 1997: 43, 44).
Öte yandan, genel bir hüküm olarak, aşırı partilerin nispeten fazla ve kuvvetli olduğu bir siyasal sistemde, siyasal istikrarsızlığa çözüm olabilecek bir
seçim sistemi aramanın çok da gerçekçi olmadığını belirtmek gerekir. Zira
bu tür bir durumda, yasaların yapılmasına, hükümetin kurulmasına ve düşürülmesine ilişkin meclis içtüzük kuralları da belirleyici bir önem taşıyabilmektedir. Dolayısıyla, nispi bir temsil sisteminin aslında bu tür zor durumlarda bile daha başarılı sonuçlar verebileceği söylenebilir; zira bu tür bir
sistem, bir yandan aşırı partilerin mecliste temsiline izin vererek temsilde
adaleti sağlarken, diğer yandan meclis-içi kural ve koalisyonlarla bu partilerin sistemdeki etki ve gücünü izole edebilen ya da azaltabilen ve böylece
seçim çoğunluğu ile hükümet çoğunluğunun birlikte gerçekleşmesini teşvik edebilen bir sistemdir. Dahası, nispi temsil sistemlerinin genelde merkez partileri lehine işledikleri ve merkez partilerine avantaj sağladıkları da
söylenebilir. Tam da bu nedenlerle, nispi temsil sistemleri günümüz dünyasında en sık kullanılan seçim sistemleridir; ama nispi temsil sistemlerinin
siyasal istikrarsızlığa yol açtığı şeklindeki yanlış kanı da yine, aşırı çok partili
sistemlerde de nispi sistemlerinin sık kullanılmasından kaynaklanmaktadır
(Martin, 2006: 131, 132). Nitekim, nispi temsil sistemleri çok parti sistemini
teşvik etmekle birlikte, bunu nispi bir temsil sisteminin partilerin sayısında
mutlaka artışa yol açacağı anlamında değil, parti sayısının artması yönünde
bir eğilim varsa bu eğilimi engellemeyeceği şeklinde anlamak gerekmektedir (Duverger’den aktaran Özbudun, 2011: 92).
82
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Dahası, yönetebilirlik ve yönetimde etkinlik açısından bakıldığında, bir hükümetin “tek parti hükümeti” olmasının “koalisyon hükümeti” olmasından
mutlaka daha iyi sonuçlar vereceğini ileri sürmek iddialı bir yaklaşım olacaktır. Sartori’nin de dikkat çektiği gibi, “koalisyon hükümetlerinin etkinlikten
yoksun, tutarsız ya da tıkanmış hükümetlere yol açıp açmadığı” sorusuna
verilebilecek cevap, “duruma göre”dir. Diğer bir deyişle, bu sorunun cevaplanmasında, hükümetin koalisyon olup olmadığından çok, koalisyonu oluşturan ortakların sayısı ve niteliği ile siyasal sistemdeki kutuplaşma derecesini
dikkate almak gerekecektir. Kutuplaşmış bir siyasal sistemde seçmenler ve
partiler birbirlerine mesafeli ve yabancılaşmış olurlar ve bu durum onların
işbirliği içinde çalışmalarını güçleştirir. Kutuplaşmanın nispeten az olduğu
sistemlerde ise, seçmenler ve partiler daha pragmatik bir tavır izleyecekler
ve işbirliğine genelde sıcak bakacaklardır. Dolayısıyla, nispi temsil sistemlerinin mutlaka koalisyonlara, koalisyonların da mutlaka zayıf ve istikrarsız hükümetlere yol açacağını kabul etmek mümkün değildir (Sartori, 1997: 85, 86).
Ayrıca, nispi temsil sistemlerinin sistem-dışı ya da sistem-karşıtı partilerin
temsil edilmesini mümkün kılarak onların sisteme entegre olmasını kolaylaştırdıkları da söylenebilir. Bu nedenle, nispi temsil sistemleri ve koalisyon
hükümetleri, “‘güç toplumlar’ın gemilerini kurtarmalarında ve bir arada kalmalarında yardımcı olabilir. Başka bir deyişle, [nispi temsil] olmazsa, güç
toplumlar ‘imkânsız toplumlar’ haline pekâlâ gelebilir” (Sartori, 1997: 86).
Görüldüğü gibi, nispi temsil sistemlerinin partilerin sayısını artırarak hükümet istikrarsızlıklarına yol açtığı iddiası tartışmalı bir iddia olduğu gibi, bu
sistemde bile bu tür istikrarsızlıkları önleyebilecek bazı mekanizmalar öngörülebilmektedir.
Nispi temsil sistemlerinde partilerin sayıca artmasını önleyen en önemli
yöntemlerden biri, temsil edilebilmenin önüne barajlar koyarak bazı partilerin yasama meclisine girişini engellemektir. Bu yolla, yani %1’den %15’e
kadar çıkabilen barajlar öngörülerek, nispi temsil sistemi, yönetimde ve seçmen tercihinde istikrar açısından “güçlendirilmeye” çalışılır.
Nispi temsil sistemlerinde “baraj” uygulaması, siyasal yaşam üzerinde, “kurumsal” ve “davranışsal” olmak üzere iki tür etkiye yol açmaktadır. Barajın
yasama meclislerindeki sandalye dağılımı ile siyasal partiler üzerinde yaptığı etkiler “kurumsal” etkiler iken, seçmenlerin oy kullanma davranışları üzerinde yaptığı etkiler ise “davranışsal” etkilerdir. Bu etkiler bağlamında, nispi
temsil sistemlerinde seçim barajı uygulamasının çeşitli amaçları bulunmakla
83
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
birlikte, bu amaçların tümünü “yönetimde istikrar” ilkesi başlığı altında toplamak mümkündür. Nispi temsil sistemlerinde baraj uygulanarak ulaşılmak
istenen amaçlar şu şekilde özetlenebilir (Sabuncu, 2006: 193):
− Yasama meclisinde tek bir parti çoğunluğu sağlayarak uzun süre görev yapabilecek istikrarlı hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırmak;
− Yasama meclisindeki parti sayısını azaltarak parçalanmış bir meclis
yapısının ortaya çıkmasını engellemek;
− Siyasal sistemde çok sayıda partinin kurulmasını önlemek ve böylece
seçimlere belli sayıda partinin girmesini teşvik etmek;
− Ulusal çapta değil de bölgesel ya da yerel çapta partilerin oluşumunu
ya da bu tür partilerin meclise girmesini zorlaştırmak;
− Seçmenleri büyük partilere ve bilhassa iki partiye oy vermeye teşvik
etmek;
− Ilımlı seçmenlerin çoğunlukta olduğunu varsayarak, seçmenleri merkeze yakın partilere oy vermeye teşvik etmek.
Seçim barajı, a) seçim çevrelerinde ve/veya b) ülke genelinde belli miktarda
oy alma şartı olarak öngörülebilir.
Seçim çevrelerinde baraj, çevre seçim sayılı (basit seçim sayılı) olarak hesaplanabileceği gibi, yüzde/onda oranlı olarak da hesaplanabilir. Çevre seçim sayılı (basit seçim sayılı) baraj, bir seçim çevresinde kullanılan toplam
geçerli oy sayısının o çevreden seçilecek temsilci sayısına bölünmesiyle
elde edilecek paya göre belirlenir; çevre seçim sayısını (basit seçim sayısını) geçemeyen parti o seçim çevresinden sandalye kazanamaz. Türkiye’de
milletvekili genel seçimlerinde bu yöntem 20.3.1968 tarihli ve 1036 Sayılı
Kanun’la öngörülmüş; ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir. Yüzde oranlı baraj, bir partinin bir seçim çevresinde sandalye
kazanabilmesi için o seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oyların belli
bir yüzdesini alması şartını ifade eder. Onda oranlı baraj ise, bir partinin bir
seçim çevresinde sandalye kazanabilmesi için gerekli oy miktarının yüzde
değil de onda oranlı olarak (örneğin %10 yerine 1/10 olarak) ifade edildiği seçim çevresi barajıdır. Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinde yüzde
oranlı seçim çevresi barajı yöntemi 24.8.1991 tarihli ve 3757 Sayılı Kanun ile
27.10.1995 tarihli ve 4125 sayılı Kanun’la öngörülmüş; ancak bu düzenleme
de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
84
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Ülke barajı ise, bir partinin seçimlerde sandalye kazanabilmesi için ülke çapında kullanılan toplam geçerli oyların en az belli bir yüzdesini (%5‐10 gibi)
alma zorunluluğunu ifade etmektedir.
Seçimlerde ülke barajı uygulanması düşüncesi ilk kez 1949 yılından itibaren Almanya’da ortaya çıkmıştır (Cotteret/Emeri, 1999: 74). Gerçekten de,
“[Almanya’da]seçim dizgesinin hemen dikkat çeken bir özelliği (...) 1957’de
bugünkü düzeyine çıkarılan yüzde beşlik ulusal baraj[dır]. Bu kurala göre,
ülke çapında oyların yüzde beşini alamayan partiler meclise giremiyorlar.
Ancak bir parti, üç seçim çevresinde doğrudan doğruya milletvekili çıkarabilmişse, ulusal çapta oyları barajın altında kalsa bile meclise temsilci gönderebiliyor. Bu düzenlemenin gerekçesi açık, Almanlar (...) Weimar Cumhuriyeti’ni
yıkıma götüren istikrarsızlığı önlemeye çalışmışlar. Bu önlemin etkili olduğu
tartışmasızdır. Barajsız yapılan 1949 seçimlerine 36 parti katılmışken, bugün
sahnede bunların yalnızca dördü kalmıştır” (Eroğul, 2004: 235; benzer yönde
bkz. Çam, 1993: 311). Bununla birlikte, seçim sistemlerinde bir “Alman icadı”
olan baraj uygulamasının da her zaman beklenen sonucu veremediğini; seçim barajının örneğin Almanya’da bile Neo-Nazizmin yükselişini önleyemediğini unutmamak gerekir (Sartori, 1997: 23, 24).
KARMA SİSTEMLER
Siyasal temsilin çeşitli kaygılarla yeniden şekillendirilmesine dönük arayışlar sonucunda ortaya çıkan karma seçim sistemleri, çoğunluk sistemleri ile
nispi temsil sistemlerinin belli ölçülerde karıştırılmasıyla oluşturulan ve teorik olarak neredeyse sayısız çeşitlilikte düzenlenebilen sistemlerdir (Günal,
2005: 35). Çoğunluk sistemleri ile nispi temsil sistemlerinin değişik ölçülerde ve şekillerde karıştırılması yoluyla karma bir seçim sisteminin üretilmesi
etkinliği, “seçim mühendisliği” (electoral engineering) olarak da adlandırılmaktadır (Yavaşgel, 2004: 130).
Karma seçim sistemleri, belli bir seçimde çoğunluk ve nispi temsil sistemlerinin bir araya getirilmesi şeklinde öngörülebileceği gibi, seçmenlerin iki
farklı sistemde iki oy kullandıkları ve her oyun ayrı ayrı değerlendirildiği sistemler şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir (Öden, 2003: 54, 55).
Karma sistemlerin üretilmesinde kullanılan yöntem ve teknikler, seçim çevrelerinin yeniden düzenlenmesi amacıyla bu çevrelerin daraltılmasını, genişletilmesini ya da sınırlarının değiştirilmesini öngörebileceği gibi, seçim
85
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
çevresi ya da genel olarak ülke düzeyinde seçim barajlarının konulmasına
kadar da uzanabilir. Ayrıca, oyların sandalyelere dönüştürülmesinde kullanılan hesaplama yöntemlerinin değiştirildiği ya da kontenjan adaylığı gibi
yöntemlere başvurulduğu da görülebilmektedir. Bu gibi amaçlarla oluşturulan karma sistemlerde, gerek çoğunluk sisteminin gerekse nispi temsil sisteminin unsurları ağır basabileceği gibi, her ikisine ait unsurların dengeli bir
şekilde birleştirilmesi de söz konusu olabilmektedir. Nihayet, her iki sistemde kullanılmayan yeni yöntem ve tekniklerin öngörüldüğü karma sistemler
de bulunmaktadır (Yavaşgel, 2004: 131).
Öte yandan, seçim sistemlerini “çoğunluk sistemleri” ve “nispi sistemler” dışında bir ayrıma tabi tutmanın anlamlı olmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır. Nitekim, bazı açılardan “karma” olarak nitelendirilebilecek bir seçim sistemi, aslında duruma göre ya çoğunluk sistemine ya da nispi temsil
sistemine daha yakın bir sistem olarak da nitelendirilebilir (Nohlen, 1996:
24).
Karma seçim sistemlerinin en büyük dezavantajı ve en çok eleştirilen yönü,
bu sistemlerin çoğunluk ve nispi temsil sistemlerine göre çok daha karmaşık
ve kırılgan olmalarıdır. Buna rağmen, günümüz dünyasında seçim sistemleri konusunda genel eğilim, karma seçim sistemi yönündedir (Martin, 2006:
93; Günal, 2005: 41, 43). Öte yandan, bu sistemler pek çok ülkede nispeten
yeni uygulanmaya başlayan sistemler oldukları için, bu sistemlerin muhtemel sonuçları hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapmak şu an itibariyle
mümkün gözükmemektedir (Martin, 2006: 109).
Buraya kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde, demokratik ülkelerde en sık
kullanılan seçim sistemleri ile bu sistemlerin alt türleri, avantaj ve dezavantajları ana hatlarıyla aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (Saim, 1994: 164vd.;
Nohlen, 1996: 24vd.; Yüzbaşıoğlu, 1996: 106vd.; Sartori, 1997: 15vd; Cotteret/Emeri, 1999: 44vd.; Gözler, 2004: 176; Yavaşgel, 2004: 85vd.; Günal, 2005:
22vd; Önder, 2005: 295vd.; Martin, 2006: 35vd.; Türk, 2006: 78vd.; Heywood,
2011: 301vd.).
86
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Çoğunluk Sistemleri
Nispi Temsil
Sistemleri
Karma Sistemler
Türleri
a) Tek isimli
(dar bölge)
b) Listeli
i) Tek turlu
ii) İki turlu
1) Seçim çevresi
teorik olarak
bölüm sayısı
sayısız tür
2) Değişmez sayı
3) Ulusal bölüm sayısı
4) d’Hondt
a) Milli bakiye
b) En yüksek artık
c) En yüksek ortalama
Avantajları
- temsilde adaletin
- seçim
- adayların
ve demokratik
mühendisliğine
belirlenmesinde yerel
çoğulculuğun öne
olanak vermesi
tercihlerin öne çıkması
çıkması
- seçmen ve seçilen
- ikiden fazla partinin
arasındaki ilişkinin
teşvik edilmesi
yakınlığı
- hesaplama yönteminin - seçmenlerin
seçimlere daha fazla
basit ve anlaşılır olması
ilgi göstermesi
- iki partili sistemin
teşvik edilmesi
- güçlü bir muhalefetin
ortaya çıkması
- hükümet istikrarı
Dezavantajları
- yerel, hatta kişisel
meselelerin ulusal
meselelerin önüne
geçmesi
- parti disiplininin
zayıflaması
- temsilde adalet
ilkesinin göz ardı
edilmesi
- hesaplama
yönteminin
karmaşık olması
- seçmenlerle
temsilciler arasında
zayıf bir bağ
kurulması
- koalisyon
hükümetleri riski
- hesaplama
yönteminin
karmaşık
olması
- kötü niyetli
olarak
kullanılabilmesi
Örnek Ülkeler
İngiltere, ABD, Fransa
Türkiye, Belçika,
Avusturya
Almanya, Rusya,
İtalya
Bu açıklamalar bağlamında, “demokratik bir ülkede ‘yönetimde istikrar’ ve
‘temsilde adalet’ ilkeleri bakımından hangi seçim sistemi daha tercih edilirdir?” sorusu ortaya atılabilir.
87
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
Hemen belirtmek gerekir ki, demokratik bir ülkede uygulanan ya da önerilen seçim sistemi ne olursa olsun, belli bir seçim sisteminin olumlu ve olumsuz yanlarını tartışmadan önce ve/veya tartışma sırasında bilhassa şu üç husus not edilmelidir (Nohlen, 1996: 37vd.):
1) İdeal bir seçim sistemi mevcut olmadığı gibi, seçim sisteminin etkilerinin matematiksel faktörler dışında birçok faktöre bağlı olduğu da
unutulmamalıdır.
2) İyi bir seçim sisteminden, “yönetimde istikrar” gibi sadece tek bir işlevi değil, “siyasal kararlara katılımın artırılması” ve “temsilin adaletli
bir şekilde sağlanması” gibi başka bazı işlevleri de en azından belli
ölçüde yerine getirmesi beklenir. Tek bir işleve odaklanan seçim sistemleri, genellikle, makul ve kabul edilebilir sistemler değildir.
3) Belli bir seçim sisteminin bütün işlevleri aynı ölçüde yerine getirmesi
mümkün olmadığına göre, bir ülkede hangi işleve ağırlık verileceği
o ülkenin siyasal, toplumsal, ekonomik, tarihsel, kültürel ve hukuksal
koşullarına göre belirlenmelidir. Örneğin, etnik, dilsel, dinsel, çeşitliliğin fazla olduğu ülkelerde temsil işlevine ve temsilde adalet ilkesine
ağırlık veren bir seçim sistemini (“düşük barajlı nispi temsil” gibi) tercih etmek daha uygun bir yaklaşım olabilecektir.
Öte yandan, belli siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların baskın olduğu bir ülkede olumlu sonuçlar veren bir seçim sisteminin farklı koşulların
baskın olduğu başka bir ülkede aynı sonuçları veremeyebileceği de unutulmamalıdır (Günal, 2005: 9). Dolayısıyla, seçim sistemini “sihirli bir değnek”
olarak görmek yerine, demokratik sistem yoluyla varılmak istenen bazı hedeflere ulaşılmasını kolaylaştıran ya da zorlaştıran bir faktör olarak görmek
daha yerinde bir yaklaşım olacaktır.
Dahası, sosyal bilimlerde “yasa” arayışlarının önemli bir kısmının hüsranla
sonuçlandığını unutmamak gerekir. Sosyal bilimlerin hemen her alanında
incelenen hususlar için geçerli olan bu yargı, seçim sistemleri için de geçerlidir. Hangi seçim sisteminin en iyi sistem olduğu sorusuna çeşitli ülke örneklerinden ve istatistiklerinden yola çıkarak kesin bir yanıt bulmak mümkün
değildir. Zira istatistiksel sınama, olay sınıflarına ilişkin yasalar bakımından
uygun olabilmekle birlikte, bu kanundan yola çıkarak her bir tekil sonucu
tahmin etmek bakımından ancak ikincil bir değer taşır (Sartori, 1997: 48).
Diğer bir deyişle, belli bir sınıfın bütününe ilişkin uygulanabilir gözüken
bazı yasalara ulaşmak mümkün olmakla birlikte, sınıfın geneli için geçerli
88
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
gözüken bu yasa, bazı tekil durumlarda geçerli ve uygulanabilir olmayabilir.
Bu tespitin konumuz bakımından en yalın anlamı, belli bir seçim sisteminin
farklı ülkelerde farklı sonuçlara yol açabilecek olmasıdır.
Nitekim, demokratik bir ülkede bir partinin sayısal çoğunluğu elde etmesi hükümet istikrarı için yeterli olmayabildiği gibi, seçim sisteminin dışında pek çok unsur da (parti sistemi, partilerin yapıları, medya organları, vs.)
temsilde adaleti olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Örneğin
Türkiye’de, 27 Mayıs ve 12 Mart darbeleri parlamentoda tek başına çoğunluğu olan partilerin hükümetleri sırasında gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla,
istikrar gerekçesiyle ve adaletsiz temsil yoluyla matematiksel çoğunluk sağlanabilse bile, gerçek “demokratik” çoğunluk sağlanamayabilir (Sezen, 1994:
307). Zira, “bir hükümet parlamentoda yarıdan fazla çoğunluğa sahip olabilir, ancak bu onun güçlü hükümet etme işlevine sahip olacağı anlamına gelmez. Parlamento çoğunluğu yalnızca bir araçtır. Eğer bir hükümet, ülkenin
gereksinimlerini görür, bu gereksinimlerin giderilmesi için önlemler alır ve
bu önlemleri hayata geçirecek kararların parlamentodan geçirilmesine çalışır, alınan kararları da uygularsa güçlü bir hükümettir” (Yavaşgel, 2004: 193).
Dolayısıyla, “güçlü hükümet” deyişini, karar almakta ve kararlarını uygulamakta zorlanmayan hükümet şeklinde anlamak her zaman doğru olmayabilir; daha geniş bir seçmen temsiline dayandığı için halkın desteğini kazanan
bir hükümet de “güçlü” bir hükümet olarak nitelendirilebilir. Benzer şekilde,
“istikrarlı hükümet” deyişini bir hükümetin tek bir seçim dönemi boyunca
iktidarda kalabilmesi şeklinde anlamak yerine, kamu politikalarının değişen hükümetler boyunca aynı ya da tutarlı kalabilmesi şeklinde anlamak da
mümkündür. Bu iki açıdan bakıldığında, koalisyon hükümetlerine daha çok
imkân tanıyan nispi temsil sistemlerinin demokratik bir ülkede daha istenir
seçim sistemleri oldukları ileri sürülebilir (Heywood, 2011: 306, 307).
Nitekim, Alkan’ın da dikkat çektiği gibi, “Seçim yasalarına olsa olsa demokratik sorumluluklar yüklenebilir. Oysa her dönemde seçim yasalarına rejimle
ilgili misyonlar yüklenmesi, yasanın kendisi ile ilgili olmayan sorunların ortaya çıkmasına ve bir sonraki döneme aktarılan, geçmişe dönük tepkilere
neden olmuştur. Seçim yasasının tek bir misyonu olmalıdır: Bu da seçmen
iradesinin en adaletli bir şekilde parlamentoya yansımasını, bir başka deyişle temsilde adaleti sağlamaktır. Siyasal istikrarı gerçekleştirmek seçim yasalarının görevi olarak düşülmemelidir. Zira siyasal istikrarın sağlanması seçim
sonucunda oluşan parlamentoların görevidir. En meşru uzlaşma zemini olduğuna göre, çözüm de parlamento içinden bir şekilde çıkacak, koalisyonlar
kurulabilecek, kurulamaz ise de parlamento seçimleri yenilenecektir. Kaldı
89
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
ki, koalisyonlardan da korkmamak gerekir. Koalisyonlar yalnızca çatışma değil, uzlaşmacı ve barışçı bir siyaset anlayışını da getirebilir (...) Bu aşamada
‘parlamento, meclis’ kavramlarının nasıl tanımlandığını yeniden anımsamak
yerinde olur. Parlamentolar değişik çıkarların, düşüncelerin temsil ve ifade
edildiği, birleştirildiği ve uzlaştırıldığı kurumlardır. Dolayısıyla bir siyasal sistemde her türlü siyasal ve toplumsal tartışmaların yapılacağı ve uzlaşmanın
gerçekleşeceği en meşru zemin parlamentodur. Buradan bütün toplumu,
ülkeyi bağlayıcı düzenlemeler çıktığına göre temsilde adaletin ne kadar
önemli olduğu da kendiliğinden ortaya çıkar. Parlamento temsilde adaleti
ne kadar gerçekleştirirse, siyasal ve toplumsal uzlaşmanın da o denli gerçekleşmesine olanak tanınmış olur. Parlamentoda tartışılmasına engel olunan veya olanak olmayan her sorunun sokakta ve muhtemelen gayrı meşru
biçimde dile getirilmesinin yolu açılır ki bundan da demokrasi zarar görür”
(Alkan, 2006: 164).
Diğer bir deyişle, siyasal ve toplumsal yaşama ilişkin pek çok konuda olduğu
gibi, seçim sistemi konusunda da bir “kısayol tuşu” aramak aslında doğru
bir yaklaşım olmayacaktır. Zira “tarihte kestirme yol yoktur. Eksiksiz demokrasiye ulaşmak için tarihsel gelişme çizgisine uygun toplumsal mücadeleyi
kesintisiz sürdürmek ve uygun demokratik kurumları (...) olgunlaştırmak gerekecektir” (Sezen, 1994: 304).
Yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülkedeki seçim sisteminin, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerinin aynı ölçüde işlerlik kazanmasını pratikte
çoğu kez sağlayamadığı bilinen bir gerçektir. Günümüz demokrasilerinde
yasama meclislerinde görev yapan temsilci sayısı seçmen sayısından daha
az olduğu için, mantık ve matematik kuralları gereği, seçmenlerin kullandıkları bütün oyların yasama meclisine aynı ölçüde yansıması mümkün değildir. Tam da bu nedenle, “siyasi partilerin bir kısmı seçimde elde ettikleri oy
oranlarının üzerinde, bir kısmı ise oy oranlarının altında temsil oranlarına
sahip olurlar. Kimi partiler de aldıkları oy oranı yeterli olmadığından, temsilci çıkaramazlar. (...) elde edilen sandalyelerin oranı yüksek olduğunda aşkın
temsil (= sandalye oranı – oy oranı), düşük olduğunda ise eksik temsil (= oy
oranı – sandalye oranı) söz konusudur. Aşkın ya da eksik temsil oranları, temsilde adalet ilkesine öncelik veren sistemlerde düşük düzeydedir. Yönetimde
istikrar ilkesini öne çıkaran seçim sistemlerinde ise bu oranlar büyümektedir” (Tuncer, 2006: 168).
Öte yandan, seçim sisteminin, siyasette ve toplumda mevcut olmayan bir
istikrarı kendiliğinden üretemeyeceği; siyasal ve toplumsal yapıya uygun bir
90
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
seçim sisteminin istikrarı ancak destekleyebileceği ve istikrara belli ölçüde
süreklilik kazandırabileceği unutulmamalıdır (Önder, 2005: 313).
Dahası, teoride istikrarlı bir yönetim yapısı ya da adil bir temsil ortaya çıkaracağı düşünülen bir seçim sisteminin, çeşitli nedenlerin bir araya gelmesiyle, pratikte bekleneni veremediği de görülebilmektedir. Zira demokratik
bir ülkede siyasal sistemi etkileyen tek faktör seçim sistemi değildir. Siyasal
sistem tarihsel, toplumsal, ekonomik, hukuksal ve kültürel faktörlerden de
etkilenmektedir. Öte yandan, seçim sistemini siyasal sistemin sadece mekanik bir parçası gibi görmek ve sadece bir temsil aracı olarak yorumlamak da
yanıltıcı olabilir (Yavaşgel, 2004: 62).
Böylece, seçim sisteminin beklenmeyen sonuçlara yol açtığı hallerde, söz
konusu seçim sisteminin önceden tahmin edilen olumsuzluklarına, teoride
beklenmeyen ama pratikte gerçekleşen olumsuzluklar eklenebilmektedir.
Bu tür durumlarda, seçim sisteminin, siyasal sistemdeki hemen her krizin
nedeni olarak görülen bir “günah keçisi” haline gelmesi şaşırtıcı değildir.
Her şeye rağmen, siyasal sistemin işleyişi ve siyasal sisteme ilişkin tartışmalar açısından bakıldığında, seçim sisteminin büyük bir önem taşıdığı söylenebilir. Zira seçim tekniği; partilerin sayısı, iç yapıları ve karşılıklı ilişki ve bağlılıkları üzerinde etkilerde bulunarak, ülkedeki siyasal rejimin görüntüsünü
önemli ölçüde biçimlendirmektedir. Ancak seçim tekniğinin değişmesinin
siyasal parti sisteminin de hemen değişmesini sağlayacağını düşünmek
yanıltıcı olacaktır. Yine de seçim sisteminin, diğer faktörlerle birlikte siyasal
rejim üzerinde önemli bir etkide bulunduğunu kabul etmek gerekir (Çam,
1975: 151).
Dahası, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemi sadece siyasal partiler ve kurumlar üzerinde değil, ama aynı zamanda, seçmenler ve seçmen
davranışları üzerinde de etkide bulunmaktadır. Seçim sisteminin seçmenler
üzerindeki etkisi alıkoyucu, yönlendirici, sınırlandırıcı, hatta zorlayıcı yönde
olabilir. Örneğin, çoğunluk sistemleri seçmenler üzerinde daha ziyade sınırlandırıcı bir etkide bulunurken, nispi temsil sistemleri seçmenler üzerinde
daha az sınırlandırıcı bir etkide bulunmaktadır (Sartori, 1997: 49, 50).
Yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülkede uygulanan seçim sistemi analiz edilirken ve seçim sistemi tercihine ilişkin değerlendirmeler yapılırken bazı
kriterler dikkate alınmaktadır. Seçim sistemine ilişkin değerlendirme ve
tartışmalarda kullanılan başlıca normatif kriterler, “yönetimde etkinlik”, “iktidarın duyarlı ve hesap verir olması”, özellikle küçük partiler lehine olmak
91
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
üzere “temsilde adalet ve hakkaniyet” ve “çeşitli sosyal grupların (örneğin
azınlıkların) temsili”dir. Tahmin edilebileceği gibi, bu kriterlerden bazıları diğerlerinin karşıtı durumundadır; örneğin, “yönetimde etkinlik”, “istikrar” ve
“hesap verebilirlik” kriterleri ile “temsilde adalet ve hakkaniyet” kriterlerinin
aynı anda gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, her
ülke ve durum için geçerli “en iyi” seçim sisteminden söz edilemeyeceği gibi
(Heywood, 2011: 303), en iyi seçim sisteminin her ülkenin kendine özgü şartlarına göre belirlenmesi gerektiği de ileri sürülebilir (Özbudun, 2011: 104).
Dahası, bir ülkedeki seçim sisteminin dinamik bir nitelik taşıdığı not edilmelidir. Diğer bir deyişle, ülkenin şartlarının değişmesiyle seçim sisteminin
etkisinde de değişiklikler yaşanması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, örneğin,
belli bir dönemde olumlu yanları ağır basan bir seçim sisteminin, siyasal,
toplumsal ve ekonomik şartlardaki değişmelere bağlı olarak zaman içerisinde olumsuz yanlarının ağır basabileceği unutulmamalıdır (Önder, 2005: 294,
295).
Buraya kadar açıklanan nedenlerle, demokratik bir ülkede en tercih edilir
sistemin nasıl bir sistem olduğu sorusuna kesin bir yanıt vermenin mümkün olmadığı açıktır. Bununla birlikte, bir seçim sisteminden diğerine geçiş
yaparken dikkate alınması gereken bir noktayı akılda tutmak son derece
önemlidir: Çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçmek genelde
makul ve kabul edilebilir olmakla birlikte, nispi temsil sisteminden çoğunluk sistemine geçmek genelde tavsiye edilmeyen bir tercih olacaktır. Zira
çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçildiğinde “ülke tek parti
hükümetini yitirecek, ama hiç değilse kısa vadede aşırı parti parçalanması
oluşmayacaktır (zira iki partiye oy verme alışkanlığı bir gecede yok olmayacaktır). Öyleyse bu durumda değişim, düzeltilmiş ve ucu köreltilmiş bir
çoğunluk sistemine bir yumuşak iniş gibi yorumlanabilir. İkinci durumda ise
[yani nispi temsil sisteminden çoğunluk sistemine geçiş], düpedüz yanlış bir
harekettir” (Sartori, 1997: 103). Birazdan görüleceği gibi, Türkiye’deki seçim
sistemi değişiklerinin de çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçiş
şeklinde gerçekleşmiş olması, bu tespitin önemini ortaya koymaktadır.
92
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
III. TÜRKİYE’DE SEÇİM SİSTEMLERİ
III. A.
Tarihsel Perspektif
Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemlerini 1950-1960 dönemi, 1961-1980 dönemi ve 1980 sonrası dönem olmak
üzere üç döneme ayırmak mümkündür. Türkiye’de 1950-1960 döneminde
çoğunluk sistemi, 1961-1980 döneminde nispi temsil sistemi, 1980 sonrası dönemde ise ülke barajlı nispi temsil sistemi uygulanmıştır. Dolayısıyla,
1950-1960 döneminde hükümet istikrarı ağırlık kazanırken temsilde adalet
ilkesi fazlasıyla göz ardı edilmiş; 1961-1980 döneminde temsilde adalet öne
çıkmış, ama bu sefer de hükümet istikrarında sorunlar yaşanmıştır. Barajlı
nispi temsil sisteminin uygulandığı 1980 sonrası dönemde ise, ne hükümet
istikrarının ne de temsilde adaletin gerektiği gibi sağlanamadığı görülmüştür (Günal, 2005: 232). Bu üçüncü dönemde AK Parti’nin iktidara geldiği
2002 yılından sonra hükümet istikrarı sağlanmış olmakla birlikte, bu sefer
de temsilde adaletin tam olarak sağlanamadığı görülmüştür.
Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri
ve bu seçim sistemlerinin yürürlükte olduğu dönemlerde yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda ortaya çıkan iktidar yapılarına bakıldığında
şu tabloyla karşılaşılmaktadır:
Seçim Yılı
1950
1954
1957
1961
1965
1969
1973
1977
1983
1987
1991
1995
1999
2002
2007
2011
Seçim Sistemi
Liste usulü çoğunluk
Liste usulü çoğunluk
Liste usulü çoğunluk
Çevre barajlı d’Hondt
Çevre barajlı d’Hondt
Milli bakiye
Barajsız d’Hondt
Barajsız d’Hondt
Barajsız d’Hondt
Çift barajlı d’Hondt
Çift barajlı d’Hondt + kontenjan
Çift barajlı d’Hondt + kontenjan
Ülke barajlı d’Hondt
Ülke barajlı d’Hondt
Ülke barajlı d’Hondt
Ülke barajlı d’Hondt
İktidar Yapısı
Tek parti
Tek parti
Tek parti
Koalisyon
Tek parti
Tek parti
Koalisyon
Koalisyon
Tek parti
Tek parti
Koalisyon
Koalisyon
Koalisyon
Tek parti
Tek parti
Tek parti
93
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
Tablodan da görüldüğü gibi, Türkiye’de uygulanan bazı seçim sistemleri
belli bir dönemde değişmemekle birlikte, o dönem içerisinde birbirinden
çok farklı sonuçlara yol açabilmiştir. Örneğin, barajsız d’Hondt sistemi hem
koalisyon hem de tek parti iktidarına yol açabildiği gibi, ülke barajlı d’Hondt
sistemi de farklı iktidar yapıları ortaya çıkarabilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de
uygulanan seçim sistemlerinin sonuçları incelendiğinde, bir partinin tek başına hükümet kurabileceği sandalye sayısının elde edilmesinde, seçim sisteminin kısmi bir etkide bulunduğu; bu konuda, partilerin ve bilhassa birinci
sırayı alan partinin, oy oranlarının ve oyların seçim çevrelerindeki dağılımının da önemli bir etkisi olduğu görülmektedir (Tuncer, 2006: 178, 181).
Diğer bir deyişle ve bu tablodan da anlaşıldığı gibi, bir ülkede seçimler sonucunda ortaya çıkan iktidar yapısında sadece “dar anlamda seçim sistemi”
belirleyici olmayabilmektedir. Partiler arası ittifaklardan seçmenlerin oy verme davranışına kadar başka pek çok faktör de bu konuda önemli bir rol oynamaktadır. Zira 1950-1991 arasında gerçekleştirilen seçimlerde çok farklı
seçim sistemleri uygulanmasına rağmen aynı ya da farklı iktidar yapılarını
görmek mümkün olduğu gibi (Tuncer, 1996: 114), 1991’den sonraki seçimlerde de benzer bir sonuçla karşılaşılmıştır.
Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra yapılan seçimler sonucunda
ortaya çıkan siyasal yapının “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet” ilkeleri
dikkate alınarak analiz edilmesi halinde, Türkiye’de uygulanan seçim sistemleriyle ilgili olarak şu şekil çizilebilir (Tuncer, 2006: 170):
Yönetimde İstikrar
-
1946, 1950, 1954, 1957 (liste usulü çoğunluk)
-
1987, 1991 (çift barajlı d’Hondt+kontenjan)
-
1983 (çift barajlı d’Hondt)
-
1995, 1999, 2002, 2007 (ülke barajlı d’Hondt)
-
1961 (çevre barajlı d’Hondt)
-
1969, 1973, 1977 (barajsız d’Hondt)
-
1965 (Milli Bakiye)
Temsilde Adalet
Görüldüğü gibi, liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı 1946, 1950,
1954 ve 1957 seçimleri “yönetimde istikrar” ilkesinin, barajsız d’Hondt sisteminin uygulandığı 1969, 1973 ve 1977 seçimleri ile milli bakiye sisteminin
94
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
uygulandığı 1965 seçimi ise “temsilde adalet” ilkesinin öne çıktığı siyasal
sonuçlara yol açmıştır. Dolayısıyla, bundan da anlaşıldığı gibi, Türkiye’deki
tarihsel deneyim açısından bakıldığında, “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet” ilkelerinin optimal bileşimini sağlayan seçim sistemleri,
barajlı d’Hondt sistemleri olmuştur.
Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri
ve bu seçim sistemlerinin uygulandığı dönemlerde yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda ortaya çıkan aşkın temsil oranlarına bakıldığında
ise şu tabloyla karşılaşılmaktadır (tablo en büyük orandan en küçük orana
doğrudur):
Seçim Yılı Seçim Sistemi
1. Sıradaki
Parti
Oy
Oranı
(%)
Temsil
Oranı
(%)
Aşkın
Temsil
(%)
1954
Liste usulü çoğunluk
DP
57.6
92.8
35.2
1950
Liste usulü çoğunluk
DP
52.7
85.2
32.5
2002
Ülke barajlı d’Hondt
AK PARTİ
34.3
66.0
31.7
1987
Çifte barajlı d’Hondt +
kontenjan
ANAP
36.3
64.9
28.6
1957
Liste usulü çoğunluk
DP
47.9
69.6
21.7
2007
Ülke barajlı d’Hondt
AK PARTİ
46.6
62.0
15.4
1991
Çift barajlı d’Hondt +
kontenjan
DYP
27.0
39.5
12.5
2011
Ülke Barajlı d’Hondt
AK PARTİ
49.8
59.45
9.65
1983
Çift barajlı d’Hondt
ANAP
45.1
53.0
7.9
1973
Barajsız d’Hondt
CHP
33.3
41.1
7.8
1995
Ülke barajlı d’Hondt
RP
21.4
28.7
7.3
1977
Barajsız d’Hondt
CHP
41.4
47.3
5.9
1999
Ülke barajlı d’Hondt
DSP
22.2
24.7
2.5
1961
Çevre barajlı d’Hondt
CHP
36.7
38.5
1.8
1965
Milli bakiye
AP
52.9
53.3
0.4
Bu tabloda da açıkça görüldüğü gibi, temsilde adalet ilkesi bakımından iki
uçta yer alan sistem “liste usulü çoğunluk” ile “milli bakiye” sistemidir. Yine
95
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
optimal düzeyi sağlayan seçim sistemi, bazı istisnai sonuçlar dışında,
barajlı d’Hondt sistemi olmuştur.132
Türkiye’de milletvekili genel seçimlerine katılıp da meclise temsilci gönderemeyen siyasal partilerin aldıkları oy oranlarına göre mecliste temsil edilmeyen oy oranları ise şu şekildedir133:
Seçim
Yılı
Seçim Sistemi
1. Sıradaki
Parti
Oy
Oranı
(%)
Temsil
Oranı
(%)
Temsil
Edilmeyen
Oy Oranı (%)
2002
Ülke barajlı d’Hondt
AK PARTİ
34.3
66.0
45.3
1987
Çift barajlı d’Hondt
ANAP
36.3
64.9
19.4
1999
Ülke barajlı d’Hondt
DSP
22.2
24.7
18.3
1995
Ülke barajlı d’Hondt
RP
21.4
28.7
14.0
2007
Ülke barajlı d’Hondt
AK PARTİ
46.6
62.0
13.0
2011
Ülke Barajlı d’Hondt
AK PARTİ
49.8
59.45
4.6
1954
Liste usulü çoğunluk
DP
57.6
92.8
0.6
1973
Barajsız d’Hondt
CHP
33.3
41.1
0.6
1977
Barajsız d’Hondt
CHP
41.4
47.3
0.5
1991
Çift barajlı d’Hondt +
kontenjan
DYP
27.0
39.5
0.4
Bu tabloda, temsil edilmeyen oy açısından bakıldığında %10’luk ülke barajlı
d’Hondt sisteminin olumsuz etkisi açıkça görülmektedir. Bununla birlikte,
tablonun son satırında yer alan 1991 seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi,
ülke barajı her zaman bu kadar olumsuz bir sonuca yol açmayabilmektedir.
132
133
96
Bilhassa %10’luk yüksek ülke barajının olumsuz etkisi, bazı seçim sonuçlarında (örn. 2002
seçimi) açıkça görülmektedir.
Tablo, (Tuncer, 2006: 175)’teki tablonun 2007 ve 2011 seçim sonuçları eklenerek güncellenmiş halidir.
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Türkiye’de çok partili sisteme geçildikten sonra seçim sisteminde gerçekleştirilen önemli değişiklikler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Özbudun, 2011: 107):
− Listeli basit çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçilmesi
(27 Mayıs sonrası),
− Seçim çevresi barajı ile %10’luk ülke barajının getirilmesi (12 Eylül
sonrası),
− Seçim çevresi barajının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi
(1995),
− 1982 Anayasası’nın 67. maddesine “seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir”
hükmünün eklenmesi (1995),
− Seçimlerden önce seçim sisteminde değişiklikler yapıldığı için, bu tür
değişiklikleri en azından azaltmak amacıyla, 1982 Anayasası’nın 67.
maddesine “seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz”
fıkrasının eklenmesi (2001).
Ayrıca, tarihsel olarak bakıldığında, Türkiye’de birçok kez seçim sisteminde
değişiklikler yapılmış olmakla birlikte, seçim sistemiyle ilgili en önemli iki
değişikliğin de askeri müdahalelerden sonra gerçekleştirildiğini not etmek
gerekir: 27 Mayıs müdahalesinden sonra listeli basit çoğunluk sisteminden
nispi temsil sistemine geçilmiş, 12 Eylül müdahalesinden sonra ise, nispi
temsil sistemi korunmakla birlikte, %10’luk ülke barajı getirilmiştir.
III. B.
Günümüzde Uygulanan Sistem
Türkiye’de halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın seçimle ilgili hükümlerine bakıldığında, bu anayasada dar anlamda seçim sistemiyle ilgili olarak
şu hükme yer verildiği görülmektedir: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve
yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenir” (67. madde).
Yukarıda da ortaya konulduğu gibi, bu iki ilkenin bağdaştırılması neredeyse
olanaksız olduğuna göre, anayasanın bu hükmünden çıkarılabilecek sonuç,
97
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
“anayasa koyucunun, bir yandan saf çoğunluk sistemini, bir yandan da saf
nispi temsil sistemini reddettiğidir. Ancak, bu iki uç nokta arasında pek çok
karma sistem düşünülebilir” (Özbudun, 2011: 97).134
Türkiye’de 1995’ten itibaren milletvekili genel seçimlerinde uygulanan seçim sistemi, ülke barajlı d’Hondt sistemidir.135 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu’nun “Genel Baraj ve Hesaplanması” başlıklı 33. maddesinde “genel
seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların %10’unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar” denilerek ve aynı kanunun 34. maddesinde ise “seçime katılmış siyasî partilerin
ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasî partilerin oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe ...
ilâ o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde
edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayırım yapılmaksızın en
büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili
sayısı kadar bu payların sahibi olan partilere ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur” denilerek, ülke barajlı
d’Hondt sistemi tarif edilmiştir.136
Aynı kanunun 4. maddesinde de “illerin çıkaracağı milletvekili sayısının tespitinde toplam milletvekili sayısından (...) her il’e önce bir milletvekili verilir.
Son Genel Nüfus Sayımı ile belli olan Türkiye nüfusu, birinci fıkradaki illere
verilen milletvekili sayısı çıkarıldıktan sonra kalan milletvekili sayısına bö-
134 Hikmet Sami Türk de benzer görüştedir. Türk’e göre, her ne kadar anayasa koyucu, anayasada sadece bu iki ilkeyi ortaya koymakla yetinerek belli bir seçim sistemi tercihinde bulunmamışsa da, “nispi temsil ve çoğunluk sistemlerinin dayandıkları iki zıt ilkeyi ifade ettiğine
göre; VI. fıkranın en başta bu ilkelerin tam uygulama alanı bulduğu çoğunluk ve nispi temsil
sistemlerinin, daha açık bir deyişle, bu sistemlerin iki ucunda yer alan ulusal artık ve liste
usulü çoğunluk sistemlerinin kabulüne elverişli olmadığı ortadadır. Ama iki uç arasında oldukça geniş bir yelpazede bu iki zıt ilkeyi dengeleyecek çeşitli sistemler, örneğin karma sistemler düşünülebilir. Bu sistemlerden her biri, kendi özellikleri içinde ülke gereksinmelerine
uygunlukları açısından artıları ve eksileriyle tartışılmalıdır. Fakat her durumda yapılacak
düzenlemelerde Anayasa koyucunun neyi istemediği bellidir: İstikrar sağlayıcı bir çoğunluk
yaratmak uğruna farklı siyasal eğilimlerin adalete uygun temsili ihmal edilmeyecek; temsilde
adalet uğruna siyasal yaşamda ayrılma ve bölünmeleri özendirecek, böylece bir istikrarsızlık
unsuru olacak bir düzenleme yapılmayacaktır” (Türk, 2006: 109).
135 Bu sistemi “karma bir sistem” olarak nitelendirmek mümkündür (Yavaşgel, 2004: 139).
136 İlk kısımda kısaca açıklanan “çevre barajlı” d’Hondt sisteminde ise, sandalyelerin dağıtımında yukarıda açıklanan d’Hondt yöntemi kullanılmakla birlikte, “bir seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oy sayısının, o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına bölünmesinden elde edilen rakamın altında oy alan partilere ve bağımsız adaylara milletvekilliği tahsis
edilme[z]” (Özbudun, 2011: 93/dn.11).
98
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
lünmek suretiyle bir sayı elde edilir. İl nüfusunun bu sayıya bölünmesi ile her
ilin ayrıca çıkaracağı milletvekili sayısı tespit olunur. (...) nüfusu milletvekili
çıkarmaya yetmeyen illerin nüfusları ile artık nüfus bırakan illerin artık nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulur ve ilk hesapta iller arasında bölüştürülmemiş bulunan milletvekillikleri bu sıraya göre dağıtılır. (...) Yapılan
tespit sonunda, çıkaracağı milletvekili sayısı 18’e kadar olan iller, bir seçim
çevresi sayılır. Çıkaracağı milletvekili sayısı 19’dan 35’e kadar olan iller iki,
36 ve daha fazla olan iller üç seçim çevresine bölünür. Bu seçim çevreleri,
numara sırasına göre adlandırılır” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda ortaya konulan tablolarda görüldüğü gibi, Türkiye’deki seçimlerde baraj engeline ilk kez 1961-1965 döneminde Millet Meclisi seçimleri için
başvurulmuştur. Bu sistem, 1968’de Senato seçimlerine de genişletilmiş;
ancak bu düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edilmiştir. Bu iptal kararından sonra, 12 Eylül askeri müdahalesine
kadar milletvekili seçimlerinde barajsız d’Hondt sistemi uygulanmıştır. Milli
Güvenlik Konseyi yönetimi döneminde kabul edilen 2839 Sayılı Milletvekili
Seçimi Kanunu’nda, hem %10’luk ülke barajlı hem de seçim çevresi barajlı
(çift barajlı) d’Hondt sistemi öngörülmüştür. Özbudun’un da belirttiği gibi,
“Konsey’in bu tercihinin gerisinde, 1980 öncesi dönemde MSP ve MHP gibi
küçük radikal partilerin siyasal kutuplaşmayı arttırdığı değerlendirmesi,
dolayısıyla onları parlamentodan uzak tutmak arzusu yatmaktaydı. Aynı zamanda bu düzenleme ile Türkiye bakımından zararlı gördükleri koalisyon
hükümetleri olasılığının ortadan kalkacağını ümit ediyorlardı” (Özbudun,
2011: 95). Ancak bu düzenlemenin seçim çevresi barajını düzenleyen kısmı
da 1995’te Anayasa Mahkemesi’nin yine yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edilmiştir. Mahkeme bu kararında şöyle demiştir: “Dava konusu kuralın,
‘temsilde adalet’ ilkesi yönünden uygunluğu savunulamaz. Bu kuralla ülke
barajına ek olarak ‘çevre barajı’ getirilmektedir. Ayrıca, iki ve üç milletvekili çıkaracak iller için oranın %25’ten az olmayacağı öngörülmüştür. Nüfusu
fazla olan illerin (seçim bölgelerinin) çıkaracakları milletvekili sayısı fazla olacağından buralarda çevre barajı düşecek, nüfusu az olan seçim bölgelerinde
ise tersine yükselecektir. Böylece, bir seçim çevresinde daha düşük oranla
bir siyasal partinin ya da bağımsız adayın kazanma olasılığına karşılık, iki ya
da üç milletvekili çıkaracak bir çevrede kazanabilmek için %25’lik oran aranacaktır. Seçim bölgeleri arasındaki adaletsizlik, bu barajla daha da artacaktır. Alınan önlemler temsilde adaleti sağlamaktan uzak olduğundan, adaletsizliğin olumsuz sonuçları da sistemi ve ülke düzenini etkileyecektir. Verilen
oylarla çıkarılan milletvekili sayısı arasındaki oransızlık sonucu ortaya çıkan
99
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
adaletsizlik, uygulanan yöntemin ürünü olacaktır. Anayasa’nın amaçladığı
‘yönetimde istikrar ilkesi’ için milletvekili seçimlerinde bir ülke barajı öngörülmüşken, ayrıca her seçim çevresi için yeni bir barajın getirilmesi ‘temsilde
adalet’ ilkesiyle bağdaşmaz. Kaldı ki uygulanmakta olan nispi temsil sisteminin bir türü olan D’Hondt sistemi de kendi içinde bir baraj taşımaktadır. (...)
Açıklanan nedenlerle 2839 sayılı Yasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası iptal
edilmelidir”.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, aynı kararında, %10’luk ülke seçim barajını anayasaya aykırı bulmayarak şöyle demiştir: “Seçime katılan ve 2839
sayılı Yasa’nın 33. maddesinde öngörülen %10’luk ülke barajını aşan siyasî
partilere verilecek ülke seçim çevresi milletvekilinin hesabında gözetilecek
ölçünün yasama organının takdiriyle yürürlüğe konulduğu açıktır. Seçim
sistemlerinin anayasal ilkelere ödünsüz uygunluğu yanında kimi zorunlu
koşulları içermesi kaçınılmazdır. Sistemin doğasından kaynaklanan ve yüzdelerle konulan barajlar, ülke yönünden, seçme ve seçilme hakkını sınırlayıcı, olağandışı ölçülere varmadıkça uygulanabilir, kabul edilebilir ve aykırılığından söz edilemez belirlemelerdir. Yasama organının anayasal çerçeveye
bağlı kalarak takdir ettiği sınırlama ve aşırı sayılmayacak düzeydeki baraja
rakam ve oran olarak el atmak, yargısal denetimin amacıyla bağdaşmaz. Kaldı ki %10’luk baraj yönetimde istikrar ilkesine uygundur ve temsilde adalet
ilkesiyle de bağdaşmaktadır. Bu nedenle bu kurala yönelik iptal isteminin
reddi gerekir”.137 Böylece, Türkiye’de halen yürürlükte olan seçim sisteminde
herhangi bir seçim çevresi barajı uygulanmamakla birlikte, %10’luk ülke barajı günümüze kadar uygulanmaya devam etmiştir.
137 Mahkeme’nin bu kararına üç üye katılmamıştır. Bu üyelerden Yekta Güngör Özden karşı
oy gerekçesinde “sayısal barajlar bir düzen sağlamak amacından çok, öznel nedenlerle bir
önlem niteliğinde getirilmektedir. (...) Barajlı seçim, barajlı demokrasidir. Demokratik nitelikler yönünden nice çelişki, aykırılık ve engeli gizlemek çabası, öncelikle seçim konusundaki
içtenlik ve gerçekçilikle anlam kazanır. Küçük partileri dışlama amacı demokrasinin özüyle
bağdaşmaz” derken, Ahmet Necdet Sezer ise karşı oy gerekçesinde “ülke seçim çevresi milletvekilliğinde dava konusu kural ile yönetimde istikrar için öngörülen yüzde onluk baraj,
temsilde adalet ilkesi ile bağdaşmamakta, bu ilkeyi önemli ölçüde zedelemektedir. Yüzde
onluk yüksek baraj partilere aldıkları oy oranında parlamentoda temsil hakkı vermediği için
(...) temsilde adalet ilkesine aykırıdır” demiştir. Özbudun, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararında ülke barajını anayasaya aykırı bulmazken seçim çevresi barajını anayasa aykırı bulma
nedenini anlamanın mümkün olmadığına dikkat çekerek kararı eleştirmektedir (Özbudun,
2011: 99).
100
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
%10’luk ülke barajının 2002 seçimlerinde temsilde yol açtığı adaletsizlik nedeniyle, bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de dava konusu olmuştur.138
Dava, önce 2007 yılında İkinci Daire tarafından, ardından 2008 yılında Büyük
Daire tarafından ele alınmış ve bu dairelerin her iki kararında da uygulamanın Sözleşme’ye aykırı olmadığına hükmedilmiştir.139
İkinci Daire’nin söz konusu kararında yer alan değerlendirmeleri biraz uzunca da olsa alıntılamak faydalı olacaktır: “Protokol’ün 3. maddesi tarafından
korunan hak mutlak değildir. Zımni sınırlamalar açısından bir takım olanaklar mevcuttur ve Sözleşen Devlete bu alanda bir takdir yetkisinin verilmesi zorunludur. (...) Bu bağlamda 3. madde seçimlerin ‘halkın kanaatinin
özgürce ifade edilmesini sağlayacak koşullarda’, ‘makul aralıklarla’, ‘gizli oyla’
ve ‘serbestçe’ yapılmasının ötesine gitmemektedir. (...) Bu alandaki kurallar
her bir devletin tarihsel ve siyasal faktörlerine bağlı olarak değişmektedir.
Çok sayıdaki Avrupa Konseyi üyesi ülkenin seçim mevzuatında bulunan hatırı sayılır çeşitlilik durumu olası seçeneklerin farklılığını göstermektedir. (...)
seçim sistemleri birbiriyle nadiren bağdaşan amaçların yerine getirilmesine
çalışmaktadır: Bir tarafta halkın kanaatinin adil ve samimi bir şekilde yansıtılması diğer tarafta da yeterli düzeyde açık ve tutarlı bir siyasi iradenin ortaya
çıkmasının geliştirilmesi bulunmaktadır. Bu koşullar altında ‘yasama meclisinin seçiminde halkın kanaatinin özgürce ifade edilmesini temin edecek
koşulları sağlanması’ ifadesi (...) temel olarak tüm vatandaşlara oy verme ve
seçimlere katılma haklarını kullanırlarken eşit davranılması prensibini içermektedir. Hal böyle olmakla birlikte bundan tüm oyların seçimin sonuçları
bağlamında aynı ağırlığı taşıması zorunluluğu veya tüm adayların eşit zafer
şansına sahip olması zorunluluğu anlamı çıkmaz. Dolayısıyla da hiçbir seçim
sistemi ‘boşa giden’ oyları ortadan kaldıramaz (...) Baraj 2839 sayılı yasanın
33.maddesince düzenlenmiş ve 3 Kasım 2002 seçimlerinden çok önce baş-
138 Başvurucular, %10’luk ülke barajının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Numaralı
Protokolü’nün “Serbest Seçim Hakkı” başlıklı 3. maddesinde yer alan “Yüksek Sözleşmeci
Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler”
hükmüne aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
139 İkinci Daire’nin kararı için bkz. <http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.
aspx?i=001-79263>, son erişim tarihi: 29.09.2013. Bu kararın Türkçe çevirisi için bkz.
<http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-112005>, son erişim tarihi:
29.09.2013. Büyük Daire’nin kararı için bkz. <http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-87363>, son erişim tarihi: 29.09.2013.
101
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
vurucular söz konusu seçimlerde kendi partilerinin şikâyet edilen bu engeli
aşamamaları halinde, kendi seçim bölgelerinde alacakları oy sayısına bağlı
olmaksızın, mecliste herhangi bir sandalye elde edemeyeceklerini öngörebilmesi için yürürlüğe girmişti (...) Mahkeme şikâyet edilen tedbirin (...) hükümet istikrarının güçlendirilmesini amaçladığını kabul eder. (...) barajın kabul
edilmesinden bu yana düzenlenen Parlamento seçimlerinin sonuçlarına ilişkin (...) bir analiz (...) barajın toplum içindeki siyasal alternatiflerin ortaya çıkmasını engellemediğini göstermektedir. Aynı şekilde Mahkeme, Hükümetin
barajın amacının küçük gruplara kendilerini ulusal boyutta tesis etme olanağı vermeyi amaçladığı ve bir ulusal siyasi projenin parçasını oluşturduğu
iddiasını ilgiyle hesaba katmaktadır. (...) Sözleşen Devletlerce kabul edilmiş
olan seçim sistemlerinin aşırı farklılığı ışığında ve çok sayıda ülkenin kullandığı değişken nispi temsilin Parlamento seçimlerine ilişkin ulusal barajlara
sahip olduğunu göz önüne alarak (...) Mahkeme görülmekte olan bu davada Türk yetkililerin –ve ayrıca Türk politikacıların– uygun seçim sisteminin
belirlenmesi açısından en iyi konumda olduğunu kabul etmek zorundadır.
Mahkeme Türk seçim sisteminin kusurlarını düzeltecek ideal bir öneri getiremez. Hal böyle olmakla birlikte Türkiye’de uygulanan ulusal barajın diğer
Avrupa sistemleri ile karşılaştırıldığında en yüksek olduğu hususu elde kalan
meseledir. (...) şikâyet edilen barajın indirilmesinin ve/veya hedeflenen amacı (istikrarlı parlamento çoğunluklarının tesisi) feda etmeksizin çeşitli siyasal
eğilimlerin en uygun şekilde temsilini sağlayacak düzeltici karşı dengeleyicilerin yürürlüğe sokulmasının arzu edileceğini belirterek Mahkeme, ulusal
karar vericilere bu alanda yeterli bir serbestliğin bırakılmasının önemli olduğunu düşünmektedir. (...) Yukarıdaki sonuçlar ışığında Mahkeme Türkiye’nin
şikâyet edilen barajın yüksekliğine rağmen 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi
bağlamında takdir yetkisini aşmadığını düşünmektedir. Dolayısıyla 1 no.lu
Protokol’ün 3.maddesi ihlal edilmemiştir” (par. 60-79).
Görüldüğü gibi Mahkeme özetle, 1 Numaralı Protokol’ün 3. maddesinin “oy
verme ve aday olmada eşitlik” ve “seçmenlerin oylarını serbest bir şekilde
kullanabilmeleri” gibi ilkeler dışındaki hususlarda yapılacak düzenlemeler
bakımından taraf devletlere belli bir takdir yetkisi verdiğini. %10’luk barajın,
yüksek olmasına rağmen, Türkiye’nin bu konudaki takdir yetkisini aşmadığını ve dolayısıyla da Sözleşme’ye aykırı düşmediğini kabul etmiştir.
İkiye karşı beş oyla alınan bu karara karşı oy yazan iki üye ise şöyle demiştir:
“Nispi temsil sistemini benimseyen pek çok ülkenin yönetilebilirliğin sağlanması amacıyla aynı zamanda siyasal partilerin parlamentoya seçilmesine
dair barajlar getirdiği hususuna oldukça vakıfız. Bunun meşru bir amaç ol-
102
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
duğunu duraksamaksızın kabul etmekteyiz. Hal böyle olmakla birlikte barajın çok yüksek olması halinde orantılılık açısından bir takım problemlerin
ortaya çıkabileceğini düşünmekteyiz. (...) Strasburg kurumları önüne getirilen seçim barajlarına dair önceki tüm davalar genel olarak Avrupa’da kabul
edilen ve %5 civarında olan barajların seviyelerini mesele konusu yapmışlardır. Çoğunluğun bu durumu kararda belirtmemiş olması üzücüdür. (...)
Türkiye’deki seçim barajı %10’dur. (...) Bu baraj Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından oldukça aşırı bulunmuş ve Meclis 1380 sayılı kararı
ile Türkiye’yi barajı indirmeye davet etmiştir. Bu durum 1 no.lu Protokol’ün
3.maddesi altında ciddi bir problemin varlığı hususunda yeterli bir gerekçe olabilir. Bir siyasi partinin Meclis’te sandalye edinmesi açısından oldukça
yüksek bir ulusal baraj tesis eden bu sistemin bir karşı dengeleyiciye sahip
olmadığına dikkat çekiyoruz. (...) Avrupa ortalamasının 2 katı olan baraj meselesi mevcudiyetini korumakta ve düzeltici karşı dengeleyicilerin yokluğu
‘yasama meclisinin seçiminde halkın kanaatinin serbestçe ifade edilmesinin’
sağlanmasına yardımcı olmamaktadır. (...) görülmekte olan bu davada takdir
yetkisinin aşılmış olduğu ve yine çoğunluk tarafından Devlete verilmiş olan
serbestliğin aşırı olduğu düşüncesindeyiz. (...) 1 no.lu Protokol’ün 3.maddesi
(...) ihlal edilmiştir”.
Görüldüğü gibi karşı oy gerekçesinde özetle, %10’luk ülke barajının temsilde adalet konusunda önemli bir soruna yol açtığı, bu olumsuzluğu hafifletebilecek “dengeleyici mekanizmalar”ın (“bir seçim çevresinde belli sayıda
sandalye kazanan partinin, ülke çapında barajı geçip geçmediğine bakılmaması” gibi) öngörülmediği, Avrupa ülkelerindeki seçim barajı ortalamasının
kararda dikkate alınmadığı hatırlatılmakta140 ve böylece, taraf devletin takdir yetkisinin aşıldığı belirtilerek düzenlemenin Sözleşme’ye aykırı olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
İkinci Daire’de oy çokluğuyla kabul edilen bu kararın ardından, dava Büyük
Daire’nin önüne gelmiştir. Büyük Daire de benzer gerekçelerle ve dörde
karşı on üç oyla İkinci Daire’yle aynı yönde karar vermiştir. Büyük Daire, 1
Numaralı Protokol’ün 3. maddesinde yer alan “yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde
(...)” ifadesinin, “adayların seçiminde herhangi bir baskının söz konusu ol-
140 Aynı yönde bir eleştiri için bkz. Yüce, tarihsiz, <http://www.siyasaliletisim.org/pdf/ SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE.pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013
103
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
maması” ve “siyasal partilere adaylarını sunma konusunda makul bir fırsat
verilmesi” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmiş; bu maddede yer alan
hakların mutlak olmadıklarını ve “zımni sınırlamalar”a konu olabileceğini
kabul etmiştir (par. 108, 109). Sözleşme’nin seçimlerle ilgili olarak herhangi
bir sistem öngörmediğine ve taraf devletin bu konuda geniş bir takdir yetkisi bulunduğuna tekrar dikkat çeken Mahkeme, Sözleşme’de bu konuyla
ilgili getirilen tek sınırlamanın “özgür seçimlerin makul aralıklarla, gizli oyla
ve halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar altında
gerçekleştirilmesi” olduğunu hatırlatmıştır (par. 110). Türkiye’deki %10’luk
ülke barajının bütün siyasal partilere uygulandığına dikkat çeken Mahkeme, söz konusu barajın Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek baraj olduğunu ve Türkiye’deki ülke barajının %5’e indirilmesinin üye devletlerdeki genel
uygulamaya daha denk düşeceğini kabul etmekle birlikte, siyasal partilerin
bağımsız adayları destekleyerek ya da gayrı resmide olsa koalisyon oluşturarak %10’luk ülke barajının olumsuz etkisini hafifletme imkânına sahip
olduğunu hatırlatmış; Anayasa Mahkemesi’nin 1995 tarihli kararına da gönderme yaparak Türkiye’deki %10’luk ülke barajının Sözleşme’nin 1 Numaralı
Protokolü’ne aykırı olmadığı hükmüne varmıştır (par. 123-148).
Büyük Daire’nin bu kararına karşı oy yazan dört üye ise, seçim sisteminde
baraj engelinin bulunmasının tek başına bir ihlal oluşturmadığını kabul
etmekle birlikte, Türkiye’deki %10’luk ülke barajının aşırı olduğuna dikkat
çekmiş ve siyasal partilerin koalisyonlar (ya da bağımsız adaylar) yoluyla
meclise girmek zorunda kalmalarının Protokol’ün 3. maddesinde öngörülen
“halkın kanaatlerinin özgürce açıklanması” ilkesine zarar verdiğini, bu durumun seçmenlerle “saklambaç” oynanması anlamına geldiğini ve dolayısıyla
temel demokratik ilkelerin altını oyduğunu [it means playing “hide and seek”
with voters, thus undermining essential democratic principles] ileri sürerek, bu
düzenlemenin Sözleşme’nin 1. Numaralı Protokolü’nün amacına aykırı düştüğünü belirtmiştir.
Tüm bu söylenenler çerçevesinde denilebilir ki, Türkiye’de uygulanmakta
olan %10’luk ülke barajının demokratik temsilin özünü zedeleyip zedelemediği ve insan haklarını ihlal edip etmediği meselesi halen tartışmalı olmakla
birlikte, bu kadar yüksek bir barajın, Türkiye’deki milletvekili genel seçimlerine katılan partiler için, Avrupa Konseyi’ne üye hiçbir ülkede olmadığı kadar yüksek bir seçilme engeli oluşturduğu da tartışmasız bir şekilde kabul
edilmektedir.
104
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Nitekim, çağdaş demokrasilerde seçim sistemlerinin orantısızlık indeksini
inceleyen Lijphart’ın ortaya koyduğu veriler çerçevesinde Özbudun da aynı
noktaya dikkat çekmiştir: “Lijphart’ın verilerine göre, sözü geçen dönemde
nispi temsil sistemini uygulamış olan 15 demokraside, orantısızlık indeksi,
0.9 (Danimarka) ile 3.0 (İzlanda) arasında değişmiştir. Türkiye’de ise, nispi temsil döneminde bu sayılar çok daha yüksek olmuştur. Bunda, yüzde
10’luk yüksek ülke barajının büyük ölçüde etkili olduğu söylenebilir. (...), bir
partinin, oyların çoğunluğunu alamadığı halde, parlamento sandalyelerinin
çoğunluğunu kazanması durumu [“imal edilmiş” (manufactured) tek-partili
parlamento çoğunluğudur]. (...) Türkiye’de tek-parti çoğunluğunun mevcut
olduğu dokuz dönemden (1950, 1954, 1957, 1965, 1983, 1987, 2002, 2007,
2011), üçü (1950, 1954, 1965) hariç tümü, imal edilmiş çoğunluklardır. 2011
seçimlerinde de AKP, bir ‘kazanılmış çoğunluğa’ (earned majority) çok yaklaşmıştır” (Özbudun, 2011: 101, 102).
Dahası, Türkiye’deki %10’luk ülke barajının çeyrek yüzyıllık uygulaması göz
önünde bulundurulduğunda, bu barajla elde edilmek istenen ve yukarıda
nispi temsil sistemlerinin değerlendirilmesi sırasında ortaya konulan “yönetimde istikrar”a dönük amaçların pek çoğunun elde edilemediği görülmektedir. Zira bu çeyrek yüzyıllık uygulama da göstermektedir ki, Türkiye’de
%10’luk ülke barajı, hükümette istikrarı her zaman sağlayamamış; seçimlere
ya da meclise giren partilerin sayısını her zaman azaltamamış; seçmenlerin
oylarının değil iki partide toplanmasını, büyük partilerde toplanmasını bile
sağlayamamış; etnik/bölgesel partilerin mecliste temsil edilmelerini zaman
zaman etkilemekle birlikte, bu tür partilerin kurulmasını engelleyememiştir
(Sabuncu, 2006: 194, 195).
Türkiye’deki %10’luk ülke barajının “kurumsal” açıdan kendinden beklenen
etkiye yol açamamasının belki de en önemli nedeni, bu barajın Türkiye’deki seçmen davranışları üzerinde beklenen “davranışsal” etkiyi doğuramamış
olmasıdır. Sabuncu’nun da dikkat çektiği gibi, örneğin 2002 seçimlerinde üç
milyona yakın seçmen “oyunun ziyan olacağını bile bile” oy kullanmıştır. Zira,
her ne kadar sosyo-ekonomik statü yükseldikçe seçmenin taktik oy kullanma eğilimi artsa da, Türkiye’deki seçmenlerin önemli bir kısmının “partizan”
oy kullanma eğiliminde oldukları söylenebilir (Sabuncu, 2006: 194, 195).
Türkiye’de geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olmakla birlikte dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını önemli ölçüde etkileyen bazı düzenlemeler
de bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri, 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nun “Parti Adaylarının Tespiti” başlıklı 37. maddesinde karşımıza çık-
105
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
maktadır. Bu maddede, “siyasî partiler, milletvekilliği genel veya ara seçimlerinde, adaylık için müracaat eden ve adaylığı uygun bulunanlar arasından,
adayların tespitini; serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçı ile
yapabilirler” denilmektedir. Bu hükmün siyasal partilere adaylarını belirlerken serbestlik tanıdığı açıktır.141 Diğer bir deyişle, Türkiye’de siyasal partiler,
seçimlerde adaylarını belirlerken merkez yoklamasını kullanabildikleri gibi,
teşkilat yoklaması ya da önseçim gibi yöntemlere de başvurabilmektedirler.142
Yine geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olmakla birlikte dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını etkileyen ve Türkiye açısından dikkat çeken bir
düzenleme, Anayasa’nın 175. maddesinde karşımıza çıkmaktadır. Bu maddeye 1987’de eklenen bir hükümle, Türkiye’de seçimlerde oy kullanmanın
zorunlu kılınmasına imkân tanınmıştır. Türkiye’de ilk kez 1982 Anayasası’na
ilişkin halkoylamasında uygulanan zorunlu oy usulü, ılımlı/merkez eğilimli
seçmenlerin ağırlığını arttırmaya yönelik bir önlem olarak görülebilir. Zira
sistemden memnuniyetsiz olan ve sisteme muhalif partilere oy vermeyi
düşünen seçmenlerin, seçimlere daha yüksek oranda katılacakları; ancak
sistem ve düzen taraftarı seçmenin seçimlere katılma konusunda daha ilgisiz ve isteksiz olacakları varsayılabilir (Sabuncu, 2007: 117). Öte yandan,
demokratik ülkelerde “görev”den çok “hak” olarak düşünülen oy kullanma
davranışının yurttaşlar için zorunluluk haline getirilmesinin artık günümüzde pek de geçerli olmadığı; demokratik sisteme katılmanın zorlayıcı değil,
teşvik edici yöntemler üzerinden desteklenmesi gerektiği ileri sürülebilir.143
Seçimlere katılmama davranışı her ne kadar demokrasinin işlemediğine dair
141 “[Önseçim yönteminde], seçimin yapıldığı seçim çevresindeki bütün üyeler veya bunlar arasından seçilen delegeler oy kullanmakta ve seçim, seçim kurullarının yönetim ve denetimi
altında yapılmaktadır. (...) Bunun dışında siyasal partiler, eğilim yoklaması adıyla yeni bir
yöntem icat etmişlerdir. Bu yöntem aday yoklaması ile merkez yoklaması arasında bir sistemdir. Usul aday yoklamasına benzemekle beraber, yargı mercilerinin gözetim ve denetiminde yapılmaması ve sonuçların bağlayıcı olmaması nedeniyle merkez yoklamasına benzemektedir. [Siyasal Partiler Kanunu’nda] böyle bir sistem benimsenmemiştir” (Aydın, 2007:
92).
142 Demokratik bir ülkede seçmenlerin oy verecekleri adayların belirlenmesi meselesinin, seçmenlerin oylarının sandalyelere nasıl yansıtıldığı kadar önem taşıdığı unutulmamalıdır. Zira
siyasal partilerin aday belirleme yöntemleri, demokratik rejimin temsil süreçleriyle yakından
ilişkilidir. Bu konuyla ilgili değerlendirmeler ve siyasal partilerin aday belirleme yöntemleri
için bkz. Gülsoy, 2006; Aydın, 2007.
143 Benzer yönde bkz. Uzeltürk, 2006: 271; Sabuncu, 2007: 117.
106
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
ciddi bir gösterge ise de termometreyi kırarak ateşi düşürmek mümkün değildir ve eğer oy vermek bir hak ise, onu kullanmamak da o hakkın içeriğine
dâhildir (Martin, 2006: 21, 22).
Türkiye’de dar anlamda seçim sisteminin sonuçlarını etkileyen bir diğer husus da seçimlerde siyasal partiler arasında resmi ittifaklar yapılmasının hukuken mümkün olmamasıdır. 2839 Sayılı Kanun’un 16. maddesinde “siyasî
partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday gösteremezler” hükmü yer
almaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinde partiler
arasında ittifaklar pratikte gerçekleşebilmekle birlikte, bu ittifaklar hukuki
bir çerçevede gerçekleştirilememekte, bu ise, partiler ve seçmenler açısından çeşitli tereddütlere yol açabilmektedir. Bu durumun, seçimlerin tam
anlamıyla demokratik bir yarışma ortamında gerçekleştirilmesini engellediği söylenebilir.144 Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci
Dairesi’nin yukarıda bahsedilen (%10’luk ülke barajıyla ilgili) kararında da
benzer bir tespitte bulunulmuş olması dikkat çekicidir.145
Nihayet, yine dar anlamda seçim sistemiyle doğrudan ilgili olmamakla birlikte bu sistemin sonuçlarını etkileyen bir düzenleme de Anayasa’nın 67.
maddesinin son fıkrasında karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkrada “seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde
yapılacak seçimlerde uygulanmaz” denilerek, seçim sisteminde yapılabilecek değişikliklerin iktidar partisinin değil, genel itibariyle kamunun yararı
göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmesi sağlanmak istenmiştir.
III. C. Türkiye’deki Seçim Sistemine İlişkin Değişiklik Önerileri
Diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de seçim sistemiyle ilgili olarak çok sayıda ve çeşitli tartışmalar yürütülmekte ve birbirinden fark-
144 “Yönetimde istikrar isteniyorsa, seçimlerde yasal ittifakların oluşmasına da izin vermek gerekir. Avrupa’nın birçok ülkesinde seçimlerden önce yasal ittifaklar oluşuyor, bu ittifaklar,
seçime beraber giriyorlar. Her biri seçimlerde aldıkları oy oranında milletvekili çıkarıyor ve
seçimlerde birinci çıkan ittifaklar beraberce hükümet kuruyorlar” (Akgül, 2006: 349).
145 “%10’luk engelin aşılması amacıyla diğer siyasal partilerle bir koalisyon oluşturulması ihtimali açısından, 2839 sayılı yasanın 16.maddesinin ortak liste sunmayı ve parlamento seçimlerine tam anlamıyla hukuki olan koalisyonlar kurarak katılmayı engellediği dikkate alınmalıdır. Her ne kadar geçmişte küçük gruplar daha büyük partilerin ismi altında Ulusal Meclise
girmiş ise de bu geçici ittifakların tek amacının ilgili yasak hükmün çevresinden dolanmak
olduğu ve bu geçici ittifakların Türk seçim sistemindeki zayıf noktaları yansıttığı unutulmamalıdır” (par. 72).
107
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
lı önerilerde bulunulmaktadır.146 Özbudun’un da belirttiği gibi, “Türkiye’de
seçim sisteminin, parti sistemini etkileyen en güçlü değişkenlerden biri, olduğunda kuşku yoktur. Bu nedenledir ki, seçim sistemi üzerinde siyasal tartışmalar hemen hemen hiçbir dönemde eksik olmamıştır” (Özbudun, 2011:
102).
Ancak, demokratik bir ülkede uygulanan seçim sistemlerini tartışmadan
önce ve/veya tartışma sırasında dikkate alınması gereken ve yukarıda ortaya konulan bazı hususlar olduğu gibi, seçim sistemine ilişkin değişiklik
önerilerini tartışmadan önce ve/veya tartışma sırasında da dikkate alınması
gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Nitekim, bu konuda da bilhassa şu
hususların göz önünde bulundurulması faydalı olacaktır (Nohlen, 1996;
Martin, 2006: 139):
1) Seçim sistemi değişiklik önerileri üzerine değerlendirme ve tartışmalarda bulunmadan önce, mevcut sistemin niteliğinin, yol açtığı
sonuçların ve bir seçim sistemi değişikliğini gerektiren nedenlerin
doğru ve yeterli bir şekilde analiz edilmiş ve ortaya konulmuş olması
gerekmektedir.
2) Önerilecek seçim sistemi değişikliğiyle amaçlanan hedeflerin iyi saptanmış ve ortaya konulmuş olması gerekmektedir. Hangi sorunun
hangi amaçlarla ortadan kaldırılacağını saptamak çok büyük önem
taşımaktadır. Böylece, değişikliğin/reformun kendi içerisinde tutarlı
olup olmadığı da saptanmış olacaktır.
3) Değişiklik önerilerinin ülke koşullarında hangi sonuçlara yol açabileceği, bu sonuçlardan ne kadarının istenir, ne kadarının ise istenmeyen sonuçlar olabileceği de yine ülke koşulları açısından kapsamlı bir
şekilde analiz edilmeli ve tartışılmalıdır. Seçim sistemi değişikliğinin
ülkedeki demokrasi ve insan hakları açısından tartışılması da önem
taşımaktadır.
4) Partilerin seçim sistemi değişikliğiyle ilgili görüş ve yaklaşımlarının,
esas itibariyle, bu partilerin söz konusu değişiklikten elde edebilecekleri kayıp/kazanç, yani çıkar öngörülerinden etkileneceği unutulmamalıdır.147
146 Bunlardan bir kısmı için bkz. Yavaşgel, 2004: 200vd.; Kuzu, 2006: 301vd.
147 Bu konuyla ilgili dikkat çekici bir değerlendirme için bkz. Boix, 1999.
108
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
5) Seçim sistemi değişikliklerinin, çoğu kez, siyasal sistemde rol alan temel siyasal güçler arasındaki ilişki, işbirliği ve anlaşmalar sonucunda
ortaya çıkacağı ve bunlara göre şekilleneceği göz önünde bulundurulmalıdır.
6) Seçim sistemi değişikliklerinin, yine çoğu kez, siyasal sistemde çeşitli
değişikliklerin yapılmasını gerektiren siyasal krizlerin yaşandığı dönemlerde gerçek anlamda gündeme alınacağı ve gerçekleştirileceği
de unutulmamalıdır.
Yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye’de çok partili hayata geçilmesinden bu
yana seçim sistemine ilişkin olarak çok sayıda değişiklik ve reform önerileri
yapılmıştır.148 Bunlardan bazıları seçim sisteminin bütünüyle değiştirilmesine dönük iken, bazıları seçim sisteminin gözden geçirilmesine ve reforme
edilmesine dönük önerilerdir.149
Bu bağlamda, seçim sisteminin bütünüyle değiştirilmesine dönük olarak,
seçim sisteminin iki turlu çoğunluk sistemine ya da karma bir sisteme (“nispi
takviyeli iki turlu dar bölge çoğunluk sistemi” gibi) dönüştürülmesini önerenler bulunmaktadır. Örneğin, Seyfettin Gürsel’in, 550 milletvekilinden
500’ü tek-isimli seçim çevrelerinden iki turlu çoğunluk sistemine göre, 50’si
de ülke düzeyinde oluşturulan seçim çevresinden nispi temsil sistemine
göre seçilmesi önerisi bu tür bir öneridir (Gürsel, 1998: 23vd.; Gürsel, 1999:
61vd.). Kalaycıoğlu ve Sertel’in “çoğunlukçu uzlaşı” yöntemi de seçim sisteminde benzer bir radikal değişiklik önerisi olarak görülebilir.150
Dahası, Türkiye’de seçim sistemi sorunundan çok hükümet sistemi sorunu
olduğundan bahsedenler ve seçim sistemi değişikliğini hükümet sistemi
148 Türkiye’deki seçim sistemine ilişkin değişiklik önerilerini özetleyen kısa ve özlü değerlendirmeler için bkz. Özbudun, 2011: 108vd. Ayrıca bkz. Yüce, tarihsiz, <http://www.siyasaliletisim.org/pdf/SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE.
pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013.
149 Öte yandan, Türkiye’deki yurttaşların seçim sistemiyle ilgili görüşleri de birbirinden çok
farklı olabilmektedir. TÜSİAD’ın 2001’de Cenap Nuhrat’ın koordinatörlüğünde gerçekleştirdiği konuyla ilgili kamuoyu araştırmasında da ortaya konulduğu gibi, araştırmaya katılan
deneklerin pek çok tercihinin birbirleriyle çelişkili olması, Türkiye’de uygulanması gereken
seçim sistemiyle ilgili olarak kamuoyunda da belli bir kafa karışıklığının ve çeşitli tereddütlerin varlığına işaret etmektedir (Özbudun, 2011: 116). Tam da bu nedenle, Türkiye’de seçim
sistemi değişiklik önerilerinin kamuoyunda sıkça ve sağlıklı bir şekilde tartışılmasının bile
önem taşıdığı söylenebilir.
150 Kalaycıoğlu ve Sertel’in bu önerisi için bkz. Kalaycıoğlu/Sertel, 1995.
109
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
perspektifinden ele alanlar da bulunmaktadır. Örneğin, Burhan Kuzu şöyle
demektedir: “Ülkemizde seçim sistemleriyle sürekli oynayarak bir yere varılmıyor; o zaman Türkiye’yi bu kaostan kurtarmak için iki unsuru ayırmak
gerekmektedir. Eğer İstikrarı kalıcı kılmak istiyorsak başkanlık modeli kabul
edilmelidir. (...) Bu bağlamda ikinci önerim de bütün seçim barajlarını kaldıralım, nispi temsil modeli gereği kim ne kadar oy alırsa o oranda mecliste
temsil edilsin; böylece kuvvetler ayrımı tam olarak gerçekleştirilmiş olunacaktır. Başkanlık modelinin kabul edilmesiyle, yasamayı da yürütmenin etkisinden kurtarmış olacağız” (Kuzu, 2006: 317).
Türkiye’deki seçim sisteminin bu kadar radikal bir biçimde değil de daha
“yumuşak” bir şekilde değiştirilmesinin daha uygun olabileceğine dikkat
çekenler de bulunmaktadır. Örneğin, Özbudun, daha yumuşak değişiklikleri öngören “karma sistem” önerilerini şu şekilde temellendirmektedir:
“Türkiye’de 1961 yılından bu yana, şu veya bu şekilde uygulanmakta olan
nispi temsil sistemi artık yerleşmiş görünmektedir. Bu sistemin, tek-isimli
tek-turlu basit çoğunluk sistemi gibi saf çoğunlukçu yönde değişmesi ihtimal dâhilinde değildir. Zaten Anayasa’nın 67. maddesinin, seçim sistemlerinin temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde
düzenlenmesini öngören hükmü değişmedikçe, buna hukuken de imkân
yoktur. Buna karşılık, milletvekillerinin bir kısmının tek isimli basit çoğunluk sistemiyle, bir kısmının da nispi temsil sistemiyle seçilmesini öngören
‘karma’ bir seçim sisteminin, bu anayasal engeli aşabileceği düşünülebilir”
(Özbudun, 2011: 117).
Öte yandan, Türkiye’de halen uygulanmakta olan d’Hondt sisteminin “yönetimde istikrar”ı ya da “temsilde adalet”i güçlendirecek şekilde “reforme
edilmekle” yetinilebileceğini ileri sürenler de bulunmaktadır.
Örneğin, d’Hondt yöntemindeki bölme işlemi sırasında bölen sayısının 1;2;3
şeklinde (birer birer) değil de 1,5; 2; 2,5 şeklinde (yarımşar yarımşar) artırılabileceğini ya da bölme işlemi yerine çarpma işlemi yapılabileceğini önerenler bulunmaktadır. Bu değişiklik önerisi büyük partilere avantaj sağlanmasına dönük bir öneri iken, böleni 1;3;5 şeklinde (ikişer ikişer) artırarak küçük
partilere avantaj sağlama yönünde bir öneride bulunmak da mümkündür.151
151 Bu önerilere ilişkin derli toplu bir değerlendirme için bkz. Özbudun, 2011: 113vd.
110
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
Özbudun’un önerisi de nispi temsil sisteminin reforme edilmesidir. Buna
göre, belli sayıda (örn. 450) milletvekili yine yerel seçim çevrelerinden nispi temsil sistemiyle seçilirken, belli sayıda (örn. 100) milletvekili de ülke
genelinde oluşturulacak seçim çevresinden aynı sistemle seçilebilir. Bu tür
bir nispi temsil sisteminin daha adil bir temsile ve çok sesli bir parlamento
oluşumuna yol açacağını düşünen Özbudun, partilerin seçimlere ortak listeyle girebilmelerini sağlayacak bir değişikliğin de mümkün olduğunu ileri
sürmektedir. Ülke barajının düşürülmesinin iktidardaki partinin tutumu nedeniyle pek mümkün olmadığını düşünen Özbudun, %10’luk ülke barajının,
nispi temsil sisteminin en adaletsiz türü olduğunu kabul etmekle birlikte,
aslında abartılacak kadar olumsuz sonuçlara yol açmadığına ve birçok Batı
ülkesinde uygulanan tek isimli basit çoğunluk sisteminden daha adil olduğuna dikkat çekmekte ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu sistemi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmadığını hatırlatmaktadır.
Bütün bu hususlara rağmen, Özbudun, %10’luk ülke barajının “bölgesel
partiler, Türkiye bağlamında özellikle etnik Kürt partileri bakımından büyük
adaletsizlikler”e yol açtığının altını çizmekte; “2007 ve 2011 seçimlerinde
Kürt partileri, bağımsız adayları desteklemek suretiyle bu engeli aşabilmişlerse de bunun o partiler açısından büyük güçlüklere ve muhtemelen eksik
temsile yol açtığı bir gerçektir” demektedir. Bu nedenle Özbudun, ülke barajının yol açtığı adaletsizliği gidermenin bir yolu olarak, “Almanya, İsveç ve
Danimarka gibi ülkelerde uygulanan ve ülke barajının muhafaza etmekle
birlikte, belli sayıda seçim çevresinde birinci olan veya belli bir oranın üzerinde oy alan partilerin ülke barajının uygulanmasından muaf tutulması”nı
önermektedir. Böylece, “özellikle Güneydoğu’daki açık temsil adaletsizliği
giderilmiş olacak, ancak yönetimde istikrar ilkesi de zarar görmeyecektir.”
(Özbudun, 2011: 119, 120).
Yine Türkiye’deki seçim sistemi değişikliğiyle ilgili olarak, 550 milletvekilinden bir kısmının %2 baraj ile seçilmesi, ülke barajının makul (%4, %5, %7
gibi) bir düzeye indirilmesi, siyasal partilerin seçimlerde ittifak yapabilmelerine ve ortak listeyle seçime girebilmelerine imkân tanınması gibi öneriler
de yapılmaktadır.152
152 Bu konuda birçokları arasından bkz. Yüzbaşıoğlu, 1996: 149; Çelebi, 2001; Uzeltürk, 2006:
267.
111
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
Tüm bu öneriler bir yana, Türkiye’de halen yürürlükte olan seçim sistemine
ilişkin en önemli eleştiri %10’luk ülke barajına dönük olduğundan (Özbudun, 2011: 111), bu konuyu kısaca tartışmak faydalı olacaktır.
Gerçekten de Türkiye’deki %10’luk seçim barajına Özbudun kadar iyimser
yaklaşmayanlar ve “tek parti iktidarının istikrarla, istikrarın da barajla özdeşleştirilmesinin yanlış olduğu”nu açıkça dile getirenler bulunmaktadır. Örneğin, Özipek’e göre, “siyasi istikrar“, pek çok faktörün ürünü olarak ortaya
çıkar ve seçimle ilgili hukuki düzenlemeler bu faktörlerden sadece biridir’.
Örneğin bugün bir tek parti iktidarı hükümeti varsa, acaba bunun ne kadarını Türkiye’nin içinden geçtiği olağandışı dönemlere, ne kadarını mevcut
baraja bağlayabiliriz? (...) seçim sisteminin sağladığı gayri adil kurallarla tek
başına hükümet kurmak, kimi zaman ülkenin sosyolojik gerçeklerinin siyasi
sürece yansımasını engeller ve amacının tam tersine hizmet ederek siyasi
istikrara da zarar verir. (...) Böyle bakıldığında, sadece temsilde adalet veya
çoğulculuk açısından değil, ülke bütünlüğüne katkıda bulunma gayreti
bakımından da bu barajın kaldırılması veya demokratik ülkelerdeki asgari
sınırına çekilmesi gerekecektir. (...) Elbette barajın kaldırılması veya minimuma indirilmesi, bir ülkedeki sorunları ebediyen çözecek sihirli bir değnek
değildir; sorunları çözmenin yeterli bir şartı değildir. Ama çözümün ilk şartı
olan sorunları görmeyi/teşhis etmeyi sağlamanın (...) bir yolu da, görmeyi
engelleyen bu yüksek duvarın yıkılmasından geçer” (Özipek, tarihsiz: 68-70).
Alkan da benzer görüştedir: “Değişik görüşlerin, partilerin parlamentoya
girmesini barajla engellemek görünüşte bir istikrar, ancak aslında ciddi siyasal gerilimler de yaratabilir. Bu tutum ‘iktidar’da olduğu kadar, ‘muhalefet’in
temsilinde de ciddi sorunlar yaratacaktır ‐ yaratmaktadır da. Çünkü bir parlamentoda en önemliunsurlardan biri muhalefetin temsilidir. Seçim sistemi
nedeniyle iktidarkadar, muhalefetin de temsil oranı tartışmalıdır. Unutulmaması gerekir ki, demokratik rejimlerde muhalefetin varlığı, rejimin meşruluğunu sağlayan güvencelerden biridir. Parlamento dışında kalan parti ve
oylar, neredeyse ikinci bir parlamento kuracak kadar çok dışarıda kalıyorsa,
seçim sistemindeciddi sorunlar var demektir. Bir başka deyişle, asıl muhalefet parlamento dışında ise seçim sistemini yeniden düşünmek gerekiyor.”
(Alkan, 2006: 163, 164).
Öte yandan, Türkiye’deki ülke seçim barajının ne kadar olması gerektiği
konusunda kesin bir şey söylemek de zordur. Zira Sartori’nin dikkat çektiği
gibi, “a priori ve genel olarak uygun barajın ne olduğunu saptamak mümkün değildir; çünkü bunun ‘uygunluğu’ her ülkede dağılımların ne olduğuna
bağlıdır. Kuşkusuz, yüzde 3-4 düzeyinin altına inmek pek anlamlı değildir;
112
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
öte yandan yüzde 10’luk bir baraj, hayli yüksek bir engel gibi görünmektedir.” (Sartori, 1997: 24).
Günümüzde uygulanan nispi temsil sistemlerinde ülke seçim barajı bulunan
ülkelerde baraj miktarlarının aynı olmamakla birlikte birbirlerinden çok farklı
da olmadığı görülmektedir. Milletvekili genel seçimlerinde ülke barajı, örneğin, Hollanda’da %0.67; Danimarka ve İsrail’de %2; Ukrayna ve Yunanistan’da
%3; İsveç, Norveç, Avusturya, Slovenya, Romanya ve Bulgaristan’da %4; Estonya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Almanya, Hırvatistan ve Yeni
Zelanda’da %5; Moldova’da %6; Rusya’da %7; Gürcistan’da %8, Türkiye’de ise
%10’dur. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve nispi temsil sistemini uygulayan ülkelerde baraj oranı genel itibariyle %3 - %5 arasındadır. Avrupa Konseyi’ne
üye olmakla ve nispi temsil sistemini uygulamakla birlikte, ülke barajına sahip olmayan İzlanda, Lüksemburg ve Portekiz gibi ülkeler de bulunmaktadır. Ayrıca, bazı ülkelerde baraj bütün partilere aynı şekilde (%5 gibi) uygulanırken, bazı ülkelerde ise partilerin seçimlerde yaptıkları koalisyonlar için
daha yüksek bir baraj (%8 gibi) öngörülebilmektedir.153
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, milletvekili seçimleri için öngörülecek seçim barajının %3’ü aşmamasını tavsiye etmiştir. Parlamenterler
Meclisi’nin 1547 (2007) Sayılı Kararı’nın 58. maddesinde şöyle denilmiştir:
“Oturmuş demokrasilerde, milletvekili seçimlerinde %3’ten fazla baraj olmamalıdır. Böylece, azami sayıda görüşün ifade edilmesi mümkün olmalıdır.
Çok sayıda insanı temsil edilme hakkından dışlamak demokratik bir sistem
için zararlıdır. Oturmuş demokrasilerde, toplumdaki fikirlerin adil temsili ile
meclis ve hükümetteki etkililik arasında bir denge bulunmalıdır”.154
Her şeye rağmen, ülke barajlı seçim sistemi uygulayan bütün ülkeler göz
önünde bulundurulduğunda, en yüksek barajın Türkiye’de uygulandığı da
gerçektir. Dahası, Türkiye’de seçim barajının etkisini düşünürken diğer ülke-
153 Seçim barajı ve çeşitli ülkelerdeki orijinal uygulamalar için bkz. <http://en.wikipedia.org /
wiki/Election_threshold>, son erişim tarihi: 29.09.2013. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi’nin konuyla ilgili raporu (2010) için bkz. <http://assembly.coe.int/Main.asp?link=/
Documents/WorkingDocs/Doc10/ EDOC12107.htm>, son erişim tarihi: 25.11.2012. Venedik Komisyonu’nun konuyla ilgili “Comparative Report on Thresholds and Other Features
of Electoral Systems which Bar Parties from Access to Parliament” başlıklı raporu (2008)
içinse bkz. <http://www.venice.coe.int/docs/2008/CDL-AD(2008)037-e.pdf>, son erişim tarihi: 25.11.2012.
154 Bkz. <http://assembly.coe.int/Mainf.asp?link=/Documents/AdoptedText/ta07/ERES1547.
htm#1>, son erişim tarihi: 29.09.2013.
113
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
lerle karşılaştırmak yapmak da her zaman doğru olmayabilir. Batı demokrasilerindeki %4-5’lik seçim barajları pek çok ülkede temsilde adalet üzerinde
önemli bir olumsuz etkide bulunmazken (Martin, 2006: 84), Türkiye’de seçim barajı seçimin sonucunu ve temsilde adaleti önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Ayrıca, “yönetimde istikrar” ile “temsilde adalet”i birbiriyle bütünüyle bağdaşmaz ilkeler olarak görmek doğru değildir. “İstikrar mı adalet
mi?” sorusu, aradaki ayrımın derin olduğu izlenimi vermektedir; oysa her iki
ilkenin içerdiği anlamlar, “her meclis için vazgeçilmez niteliktedir. Bu nedenle, yönetebilir hükümetlerin temsil güçleri de yüksek olmalıdır.” (Yavaşgel,
2004: 220). Temsilde adaletsizliğin, sadece dar anlamda seçim sisteminde
yapılan değişikliklerle değil, ama aynı zamanda, geniş anlamda seçim sisteminde yapılacak değişikliklerle de hafifletilebileceği unutulmamalıdır. Örneğin, siyasal partilere hazine yardımının temsilde adaletsizliğin mağduru
durumundaki küçük partiler lehine artırılması, bu gibi değişikliklerden biridir. (Türk, 1996: 17)
Özetle, Türkiye’de “temsilde baraj/engel” sorununu sadece bir “miktar sorunu” olarak görmek yerinde bir yaklaşım değildir; bu meseleyi, çok daha kapsamlı bir perspektiften, “yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” perspektifinden ele almak gerekmektedir. Dolayısıyla, seçim sisteminde değişiklik ya
da reform önerilerinde bulunurken yahut da bu önerileri hayata geçirirken,
“yönetimde istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerine daha geniş ve bütünlüklü
bir perspektiften bakılmalı; bu tür bir perspektifle, sistemin karşılıklı etkileşim içerisindeki her bir unsuruna ayrıca ve özenle eğilmek gerektiği unutulmamalıdır.155
IV.
SONUÇ
Bu çalışmada, günümüz dünyasında demokratik ülkelerdeki seçim sistemleri ile Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra uygulanan seçim sistemleri ve halen uygulanmakta olan seçim sistemi ana hatlarıyla ele alınmış;
Türkiye’deki seçim sistemine ilişkin değişiklik ve reform önerileri kısaca tartışılmıştır. Buraya kadar yapılan değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi,
155 Tam da bu nedenle, Türkiye’de dar anlamda seçim sisteminde yapılacak önemli bir değişiklik ya da reformun, geniş anlamda seçim sistemiyle ilgili olarak anayasada yer alan diğer
düzenleme ve ilkeler bakımından da bir gözden geçirmeyi zorunlu kılabileceğini not etmek
gerekir (Gürsel, 1999: 66).
114
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
seçim sistemleri çok çeşitli unsurlardan oluşan, nispeten karmaşık sistemlerdir. Bir ülkede seçim sistemini ele alırken sadece teknik bazı hususları değil,
ama aynı zamanda, o ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel ve kültürel
bağlamını da göz önünde bulundurmak gerektiği açıktır.
Dolayısıyla, “Türkiye için nasıl bir seçim sistemi?” sorusunun cevabını tartışmadan önce, başka bazı soruların cevaplarını tartışmak gerekir. Yavaşgel’in
çok yerinde bir şekilde saptadığı gibi, “bugün ülkemizde amaç, kamuoyundaki bütün fikirlerin parlamentoya aynen yansıtılması mıdır? Yoksa ülkenin
içinde bulunduğu çeşitli sorunları hızlı bir biçimde çözümleyebilecek hükümetlerin işbaşına gelmesini mi sağlamaktır? Ya da, Türkiye’nin özel koşulları
içerisinde ‘adalet ilkesi’‘fayda ilkesi’ ile bağdaşır mı, bağdaşmaz mı? Önce bu
soruları açıklığa kavuşturmak gerekir” (Yavaşgel, 2004: 193). Bu nedenle, seçim sistemleri üzerine değerlendirme yaparken bir sonuca varmadan önce,
demokratik bir ülkede “yönetimde istikrar mı yoksa temsilde adalet mi daha
istenirdir?” sorusunu, diğer bir deyişle, “etkin bir hükümet mi yoksa temsili
bir hükümet mi daha istenirdir?” sorusunu cevaplamak gerekmektedir ve bu
soruyu cevaplamak da kolay değildir. (Heywood, 2011: 304)
Aslında, seçim sistemini etkili ve kalıcı kılan en önemli unsur, halkın iradesinin mecliste temsil edildiğine inanmasıdır; mecliste bu irade ortaya konulmaz ise, yönetimin başarılı olma olasılığı da düşecektir. Yönetimin kendisini yeteri kadar temsil etmediğini düşünen seçmen, iradesini meclise daha
fazla yansıtabilecek sistem arayışlarını sürdürecektir. Böyle bir durumda da,
ülkeye siyasal istikrarsızlık hâkim olacaktır. Diğer bir deyişle, siyasal istikrarın
sağlanmasında “seçmen tercihlerinin önemi yadsınamayacak denli ortadadır” (Yavaşgel, 2004: 239). Özetle, ülke için en uygun seçim sistemi üzerine düşünürken, seçim sisteminin sadece matematiksel ve teknik yönlerini
değil, ama aynı zamanda, seçmenin ve seçmen davranışının sosyolojik ve
psikolojik hususiyetlerini de dikkat almak gerekmektedir.156
Tüm bu söylenenler dikkate alındığında, Türkiye için nasıl bir seçim sistemi
değişikliği önermek gerekir?
156 Dahası, seçmen davranışı zaman zaman seçim sisteminden bağımsız bir biçimde şekillenebilir ve seçim sistemi değişiklikleri, çoğu kez, seçmen davranışını mekanik olarak ve hemen
etkilemez (Martin, 2006: 84). Seçmen davranışını belirleyen faktörlere ilişkin ayrıntılı analizler için bkz. Mayer, 1997; Heywood, 2011: 310vd.
115
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonra birçok kez seçim sistemi değiştirilmiş; Türkiye bu konuda önemli bir bilgi birikimi ve deneyim kazanmıştır.157 Dolayısıyla, Türkiye’de bütünüyle yeni bir seçim sistemine geçmek
yerine, ülkenin tarihsel deneyimine uygun bir seçim sistemi üzerine düşünmek ve mevcut sistemi bu açıdan gözden geçirmek daha doğru bir yöntem
olabilir.158 Zira “Türkiye çok partili siyasi hayata 1946’dan bu yana, çeşitli seçim sistemleri uygulamış[tır]. (...) bu deneyim birikimini bir yana bırakarak,
yeni ve bilinmeyen maceralara atılmak yerine (...) bu birikimi değerlendirmek ve mevcut sistemin aksaklıklarını düzeltmek daha doğru ve akılcı olacaktır” (Yüzbaşıoğlu, 1996: 144).
Dolayısıyla, Türkiye’de seçim sistemi değişikliğini ya da reformunu siyasal
çoğulculuğu güçlendirecek, kapsamlı bir siyasal reform paketinin bir parçası olarak ele almanın daha yerinde bir yaklaşım olacağı söylenebilir (Önder,
2005: 313). Bu bağlamda, Venedik Komisyonu’nun yukarıda gönderme yapılan raporunda da belirtildiği gibi, “temsilden dışlanma” sonucunun sadece
dar anlamda seçim sistemindeki bazı teknik engeller (“seçim çevresi ya da
ülke barajı” gibi) yüzünden değil, ama aynı zamanda başka bazı mekanizmalar yüzünden de ortaya çıkabileceğini unutmamak gerekir. Tam da bu
nedenle, seçim sisteminde değişiklik ya da reform gerçekleştirirken, “parti
yasakları”ndan “yurttaşlığa alınma şartları”na kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkabilen ve “geniş anlamda baraj” olarak adlandırılan bu mekanizmaların da gözden geçirilmesi gerektiği not edilmelidir.
Her şeye rağmen, Türkiye’de seçim sistemi değişikliğiyle ilgili olarak birçok
uzmanın üzerinde nispeten uzlaştığı bazı hususlara dikkat çekmek de faydalı olabilir. Bu hususlar, Türkiye’deki barajlı d’Hondt sisteminin –çeşitli teknik
gözden geçirmelerle birlikte– devam etmesi; ülke barajının düşürülmesi159;
seçimlerde siyasal partiler arasında ittifakların hukuken mümkün kılınması;
siyasal parti adaylarının belirlenmesinde (yargı yönetim ve denetiminde)
157 Türkiye’de 1950-2002 yılları arasında, yani 52 yıllık bir süreçte, seçim kanunlarında 54 kez
değişiklik gerçekleştirilmiştir (Tuncer, 2002: 28, 29).
158 Benzer yönde bkz. Sezen, 1994: 309.
159 Sartori de saf olmayan nispi temsilin, genellikle, yeterli yönetilebilirliği ve yeterli temsilin
tatmin edici bir karışımını sağladığının altını çizerek, düzeltildiği zaman, nispi temsilin en iyi
seçim sistemi olduğunu, hatta “güç toplumlar” için zorunlu olabileceğini kabul etmektedir
(Sartori, 1997: 102).
116
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
önseçim yöntemine ağırlık verilmesi gibi hususlardır.160 Her ile bir milletvekili tahsisinin devam edip etmemesi gibi meseleler başta olmak üzere161 diğer
hususlar ise kamuoyunda tartışılmaya devam edilmelidir. Özetle, demokratik bir ülkede her konuda herkesin kabul edeceği tek bir doğru aramanın
gerçekçi olmadığı; aksine, sonuç kadar sürece de önem vermek gerektiği
unutulmamalıdır. Yine altını çizmek gerekir ki, demokraside, denemekten ve
yanılmaktan çekinmemek ve bazen yanıldığını kabul ederek tekrar denemek, en az hedefe ulaşmak kadar önemlidir.
V.
KAYNAKÇA VE OKUMA ÖNERİLERİ
AKGÜL, Mehmet Ali (2006), “Nasıl Bir Seçim Sistemi: Siyasi Parti Görüşleri – Genç
Parti Ülkemizde Kullanılan Seçim Sistemleri ve Sonuçları”, Anayasa Yargısı, S. 23,
ss.346-349.
ALKAN, Mehmet Ö. (2006), “Türkiye’de Seçim Sistemi Tercihinin Misyon Boyutu ve
Demokratik Gelişime Etkileri (Siyaset Bilimi ve Siyaset Sosyolojisi Yaklaşımıyla)”,
Anayasa Yargısı, S.23, ss.133-165.
ARASLI, Oya (1989), Seçim Sistemi Kavramı ve Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri (1876-1987), A.Ü. Hukuk Fakültesi Yay., Ankara.
AYDIN, Mehmet Ali (2007), “Milletvekili Adaylarının Belirlenme Usulü ve Önseçim”,
Yasama Dergisi, S.5, Nisan-Mayıs-Haziran, ss.82-108.
160 Benzer yönde birçok öneri arasından bkz. Sezen, 1994: 310; Yavaşgel, 2004: 8; Gülsoy, 2006:
141; Aydın, 2007: 100. Önseçimin tanımı, önseçim yöntemleri, parti içi demokrasi ve önseçim, Türkiye’de önseçim yönteminin sağlıklı bir şekilde uygulanması için gereken yasal
düzenlemeler, vs. hakkında bkz. Aydın, 2007: 97-100.
161 Örneğin, Sabuncu temsilde adaletsizliğe yol açtığı gerekçesiyle bu yöntemi eleştirmektedir:
“Türkiye’de seçim sisteminin adaletsiz sonuçlar vermesine yol açan nedenlerden birisi de,
1983’ten bu yana milletvekilliklerinin illere dağıtımı bakımından uygulanan sistemdir. Bu
sistemde önce her ile bir milletvekili verilmekte, geri kalan üyelikler ise ülke nüfusunun
geri kalan üyeliklere bölünmesi ile elde edilen katsayıya göre dağıtılmaktadır. Böylece, örneğin Tunceli’de 47 bin, Bayburt’ta 49 bin nüfusa bir milletvekili düşerken, İstanbul’da 143,
İzmir’de 140 bin nüfusa bir milletvekili tahsis edilir olmaktadır. (...) Seçmen sayısı ele alındığında ise durum daha da dengesizleşmektedir. Bilindiği gibi Türkiye’de seçmen/nüfus oranında gelişmiş yöreler ile gerice yöreler arasında büyük farklar vardır. İstanbul ve İzmir’de
%71 dolaylarında olan bu oran, Bitlis’te %34, Muş’ta %37, Şanlıurfa’da %39 dolaylarındadır. Bu iki faktörün bir araya gelmesi sonucu, 2002 seçimlerinde, örneğin Bayburt, Tunceli
ve Hakkari’de sırasıyla 27, 29 ve 32 bin seçmene bir milletvekili düşerken, Ankara’da 93,
İzmir’de 101, İstanbul’da 103 seçmene bir milletvekili düşmekteydi. (...) Böylece Türkiye’nin
aynı zamanda en gerice yöreleri olan küçük nüfuslu illerin Türkiye’nin gelişmiş yörelerine
kıyasla TBMM’de daha ağırlıklı olarak temsil edildiklerini görmekteyiz” (Sabuncu, 2006:
196/dn.6).
117
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
BOIX, Carles (1999), “Setting The Rules of The Game: The Choice of Electoral Systems
in Advanced Democracies”, American Political Science Review, Vol.93, No. 3, pp.
609-624.
BREMZEN, Andrei / EGOROV, Georgy / SHAKIN, Dmitry (2007), Electoral Threshold, Respresentation, and Parties’ Incentives to Form a Block (<http://www.
isnie.org/assets/files/papers2007/Bremzen.pdf>, son erişim tarihi: 29.09.2013).
COTTERET, Jean-Marie / EMERI, Claude (1999), Les systèmes électoraux, PUF, Paris.
ÇAM, Esat (1975), Siyaset Bilimine Giriş, İstanbul Üni. İktisat Fakültesi Yay., İstanbul.
(1993), Devlet Sistemleri, Der Yay., İstanbul.
ÇELEBİ, Işın (2007), Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları Önerisi (22 Kasım 2001), yayınevi yok, yayın yeri yok.
DURGUN, Gonca Bayraktar (2012), “Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı”, Burhan Aykaç / Şenol Durgun (ed.), Çağdaş Siyasal Sistemler, Binyıl Yay.,
Ankara.
EROĞUL, Cem (2004), Çağdaş Devlet Düzenleri, İmaj Yay., Ankara.
GÖZLER, Kemal (2004), Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Kitabevi Yay., Bursa.
GÜLSOY, Tevfik (2006), “Milletvekili Seçimlerinde Siyasal Parti Adaylarının Tespiti”,
Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.10, S.3-4, ss.125-144.
GÜNAL, Erdoğan (2005), Türkiye’de Seçim Sistemlerinin Siyasal Kurumlar Üzerindeki Etkileri, Turhan Kitabevi, Ankara.
GÜRSEL, Seyfettin (1996), “Türkiye’de Siyaset ve İki Turlu Seçim Sistemi”, Türkiye ve
Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert
Vakfı Yay., İstanbul,ss.67-76.
(1998), Siyasal İstikrar ve İki Turlu Dar Bölge Seçim Sistemi Simülasyon Modeli,
TÜSİAD Yay., İstanbul.
(1999), “Toplumsal Tercih Kuramı Çerçevesinde Anayasa’nın 67. Maddesinde Yer Alan
Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar İlkelerinin Değerlendirilmesi”, Anayasa
Yargısı, S.16, ss.46-68.
HEYWOOD, Andrew (2011), Siyaset, Adres Yay., Ankara.
LIJPHART, Arend (1986), “Degrees of Proportionality of Proportional Representation
Formulas”, Bernard Grofman / Arend Lijphart (ed.), Electoral Laws and Their Political Consequences, Agathon Press, New York.
(2006), Demokrasi Motifleri – Otuz Altı Ülkede Yönetim Biçimleri ve Performansları, Salyangoz Yay., İstanbul.
118
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
KALAYCIOĞLU, Ersin / SERTEL, Murat (1995), Türkiye İçin Yeni Bir Seçim Yöntemi Tasarımına Doğru, TÜSİAD Yay., İstanbul.
KÖKER, Levent (2006), “Seçim Sistemleri ve Siyasî Çoğulculuk” – Demokratik Meşruluk Açısından Bir Değerlendirme”, Anayasa Yargısı, S. 23 ss. 199-210.
KUZU, Burhan (2006), “Nasıl Bir Seçim Sistemi: Siyasi Parti Görüşleri – Adalet ve
Kalkınma Partisi”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 284-318.
MARTIN, Pierre (2006), Les Systèmes Électoraux et Les Modes de Scrutin, Montchrestien, Paris.
MAYER, Nonna (ed.) (1997), Les Modèles Explicatifs du Vote, Éditions l’Harmattan,
Paris.
NAY, Olivier (ed.) (2011), Lexique de Science Politique – Vie et Institutions Politiques, Dalloz, Paris.
NOHLEN, Dieter (1996), “Seçim Sistemleri”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri
başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., ss.19-54.
ÖDEN, Merih (2003), Seçmenlerin ‘Kişi Tercihi’ Açısından Seçim Sistemleri, Yetkin
Yay., Ankara.
ÖNDER, Tuncay (2005), “Seçim Sistemleri”, Mümtaz’er Türköne (ed.), Siyaset, Lotus
Yay., Ankara.
ÖZBUDUN, Ergun (2011), Türkiye’de Parti ve Seçim Sistemi, Bilgi Üni. Yay., İstanbul.
ÖZİPEK, Berat (tarih yok),“Seçim Barajı ve Sorunları”, Demokrasi ve Siyaset, Türk
Harb-İş Sendikası Yay., Ankara.
REEVE, Andrew / WARE, Alan (1992), Electoral Systems – A Comparative and Theoretical Introduction, Routledge, London.
SABUNCU, Yavuz (2006), “Seçim Barajları ve Siyasal Sonuçları”, Anayasa Yargısı, S.
23, ss.191-197.
(2007), Anayasaya Giriş, İmaj Yay., Ankara.
SARTORİ, Giovanni (1997), Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, Yetkin Yay., Ankara.
SEZEN, Saim (1994), Seçim ve Demokrasi, Gündoğan Yay., Ankara.
TEZİÇ, Erdoğan (1998), Anayasa Hukuku, Beta Yay., İstanbul.
TUNAYA, Tarık Zafer (1980), Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İstanbul Üni.
Hukuk Fakültesi Yay., İstanbul.
TUNCER, Erol (1996), “Seçim Sistemi Uygulamalarında Türkiye Örneği”, Türkiye ve
Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert
Vakfı Yay., İstanbul, ss.108-118.
119
ERTUĞRUL CENK GÜRCAN
(2002), Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-1999), TESAV, Ankara.
(2006), “Türkiye’de Seçim Uygulamaları/Sorunları Işığında Temsilde Adalet-Yönetimde İstikrar İlkelerinin İşlevselliği”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss.167-182.
TURAN, Ali Eşref (2004), Türkiye’de Seçmen Davranışı– Önceki Kırılmalar ve 2002
Seçimi, Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul.
TÜRK, Hikmet Sami (1996), “Demokratik Rejimlerde Seçim Kanunları ve Türkiye İçin
Yeni Bir Seçim Kanunu Önerisi”, Türkiye ve Avrupa’da Seçim Sistemleri başlıklı
konferans metinleri içinde, Friedrich Ebert Vakfı Yay., İstanbul, ss.7-18.
(2006), “Seçim, Seçim Sistemleri ve Anayasal Tercih”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 75-113.
TÜSİAD (2001), Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler Araştırması, iki cilt, İstanbul.
UZELTÜRK, Sultan Tahmazoğlu (2006), “Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında Seçim Sistemleri”, Anayasa Yargısı, S. 23, ss. 237-278.
YAVAŞGEL, Emine (2004), Temsilde Adalet ve Siyasal İstikrar Açısından Seçim Sistemleri ve Türkiye’deki Durum, Nobel Yay., Ankara.
YÜCE, Müge (tarihsiz), Seçim Sistemleri, Türkiye’deki Uygulamaları ve Ortaya
Çıkan İktidar Yapıları,(<http://www.siyasaliletisim.org/pdf/SECIMSISTEMLERIVEORTAYACIKANIKTIDARYAPILARIMUGEYUCE.pdf>, son erişim tarihi:
29.09.2013)
YÜZBAŞIOĞLU, Necmi (1996), “Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri ve Bunlara
İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarına Göre Nasıl Bir Seçim Sistemi”, İ.Ü. Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. 55, ss. 103-150.
120
DEMOKRATİK SEÇİM SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE
IV. BÖLÜM
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI
IŞIĞINDA
YÜKSEK SEÇİM KURULU
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK
ÖZET
Ülkemizde seçim müessesesinin geçmişi, Tanzimat’a kadar uzanmaktadır. Seçimler, aynı zamanda bir toplumdaki iktidar paylaşımını da belirlediğinden, bir takım
çekişme ve uyuşmazlıkların da yaşanması mukadderdir. Bu itibarla seçimlerin sıhhatine ilişkin tartışmaların da bir o kadar eskiye gittiği söylenebilir. Seçimlerin denetimi olgusu, konuya ilişkin ilk hukuki düzenlemelerden olan “İntihab-ı Mebusan
Kanun-ı Muvakkati”ne kadar uzanmaktadır. Ondan sonraki kanuni düzenlemelerde
de mutlaka seçimlerin denetimine ilişkin hükümler ve buna bağlı olarak da denetim
kurulları yer almıştır. Günümüzdeki adı ve görev ve yetkileri ile birlikte Yüksek Seçim
Kurulu’nun ilk kuruluşu 1950’ye kadar uzanmaktadır. 1950 yılında yapılan kanuni
düzenlemeyle seçimlere ilişkin itirazların çözümü maksadıyla Ankara’da “Yüksek
Seçim Kurulu”, vilayetlerde “il seçim kurulları”, ilçelerde de “ilçe seçim kurulları”
kurulmuştur. YSK’nın esas görevi, seçimlerin iptali veya milletvekilliğinin düşmesi ile sonuçlanacak önemli seçim uyuşmazlıklarına ilişkin rapor hazırlayarak bunu
TBMM’ye sunmak olmuştur. Yani seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii YSK
değil TBMM’dir. Kanunda 1954 yılında yapılan değişiklikten sonra YSK seçim uyuşmazlıklarının çözümünde nihai karar mercii haline getirilmiştir. Bu düzenlemede yer
alan temel ilkeler gerek 1961 Anayasasında gerekse 1982 Anayasasında yer almış
ve ilgili mevzuat da buna göre düzenlenmiştir. Yüksek Seçim Kurulu da kimi yüksek
yargı organları gibi nihai karar mercii olmak bakımından vermiş olduğu bazı kararları
ile siyasal sistemin işleyişini tıkayabilmektedir. Bunun temel nedeni de bu çalışmada
verilen somut örneklerde olduğu gibi, kendilerinden beklenildiği gibi “bağımsız ve
121
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
tarafsız” bir hakem olarak karar almak yerine, devletin resmi ideolojisini korumak
saikiyle “bağımsız ama taraflı” bir bekçi gibi hareket etmeleridir. Bu tavrın, en son
yapılan 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde olduğu gibi siyasal sistemi kilitlediği
görülmüştür. Dolayısıyla bu alanda reform yapılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu
itibarla, yeni Anayasa çalışmalarının yürütüldüğü bu günlerde bu çalışmalara naçizane bir katkı sağlamak bakımından Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının
üye kompozisyonunun ve görev ve yetkilerinin nasıl olması gerektiğine dair bir takım
öneriler dile getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Seçim, Seçimlerin Yönetim ve Denetimi, Yüksek Seçim Kurulu,
Demokratik Temsiliyet, Devletin Resmi İdeolojisi.
122
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
I.
GİRİŞ
Temsili demokrasilerde toplum, bir mecliste kendisi adına ortak kararlar
alacak temsilcilerini seçer ve bir temsilciler meclisi oluşur. Çünkü toplumu
ilgilendiren her karar için o toplumu oluşturan tüm fertlerin doğrudan katılacağı bir oylamaya başvurmak, oldukça zor ve maliyetlidir. Bu bakımdan
seçim, toplumsal kararlara ilişkin tercihlerin dolaylı bir biçimde ortaya çıkmasını sağladığından, aynı zamanda demokrasinin tecellisinin ilk, belki de
en önemli aşamasıdır.
Ülkemizde seçim müessesesinin geçmişi, Tanzimat’a kadar uzanmaktadır.
Seçimler, aynı zamanda bir toplumdaki iktidar paylaşımını da belirlediğinden, bir takım çekişme ve uyuşmazlıkların da yaşanması mukadderdir. Bu
itibarla seçimlerin sıhhatine ilişkin tartışmaların da bir o kadar eskiye gittiği
söylenebilir. Nitekim ülkemiz seçim tarihine “sopalı seçimler” olarak geçen
1912 seçimleri ile “açık oy- gizli tasnif” ilkesinin uygulandığı 1946 seçimleri bu tartışmalı tarihin en bilinen örneklerindendir.
Günümüzde bir ülkedeki siyasal rejimin demokratikliğinin en temel ölçütü olarak; “insan hakları”nın korunmasından sonra, “serbest ve adil seçim”
uygulamasının mevcudiyetine bakıldığını söyleyebiliriz. Bu çalışmada da bu
ölçütlerden, “serbest ve adil seçimler”in sağlanabilirliği bakımından, anayasal bir kurum olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yapısı, görev ve yetkileri
ele alınacak ve yeni anayasada nasıl düzenlenirse, Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunabileceğine ilişkin görüş ve önerilerde bulunulmaya çalışılacaktır.
123
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
II. TÜRKİYE’DE SEÇİM VE SEÇİMLERİN YÖNETİM VE DENETİMİNİN
KISA TARİHÇESİ
II. A. Osmanlı Dönemi
Türkiye’de önemli kamusal makamlar için seçim uygulamasına gidilmesinin
tarihçesi neredeyse iki asırlık bir geçmişe sahiptir. İlk olarak Tanzimat döneminde vilayet yönetiminde yapılan reformlar sonrasında gündeme gelen
vilayet meclisleri (Muhassillik Meclisi) için “yerel seçimler” uygulanmıştır162.
Daha sonra siyasi tarihimizde Birinci Meşrutiyet Dönemi olarak bilinen dönem ki 1876 Kanun-i Esasi’nin yani modern anlamda ilk anayasanın kabulü
ile başlamaktadır, aynı zamanda ilk parlamento seçimlerinin de yapıldığı
dönemdir. Bu meyanda ilk “genel seçimler” hem Kanun-i Esasi, hem de 1877
yılında çıkarılan bir “Talimat-ı Muvakkate”ye163 (Geçici Yönetmelik) istinaden yapılmıştır.
Seçimle oluşturulacak bir meclis ve Osmanlı vatandaşlarının siyasi hakları
ilk kez bu Anayasa ile hayata geçirilmiştir. Nitekim madde 42’de; “Meclis-i
Umumi’nin Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan’dan oluşacağı” ifade edildikten
sonra, Heyet-i Ayan üyelerinin, çevrelerinde muteber, önemli devlet hizmet-
162 Yerel yönetimlerde uygulanmak üzere seçim ilkesi ilk kez “Meclis-i Ahkâm-ı Adliye”nin
(Yargıtay) hazırlamış olduğu bir nizamnamede (yönetmelik) ele alınmıştır. Buna göre
Maliyede reform için vilayet ve sancak merkezlerine gönderilen maliye memurları yani
“muhassil”lerin (tahsilatçı anlamında) yanında oluşturulan “meclis-i muhassilin”lere; muhassil ve maiyet katipleri, hâkim, müftü, askeri zabit, gayri müslim ahali varsa onların ruhani
reisleri ve memleket ahalisinin ileri gelenlerinden 6 kişi üye olacaklardı. Bu altı kişi seçimle bu göreve getirileceklerdir. Bu konudaki hukuki düzenlemeye göre “seçmen”ler “mahal
ahalisinin (o yörenin) en a’kal (daha akıllı), erşedi (daha reşit, ergin), afif (iffetli, namuslu)
ve aslahı (daha iyisi) olmasının yanısıra oldukça umur‐i devlet ve ahval‐i memlekete vakıf
ve aşina” olanların arasından kura ile belirlenecektir. Seçmenler ise; kazaya bağlı köylerden
kura ile seçilecek beşer kişi ile kaza merkezlerinden 20-50 kişi olacaktır. Seçmenlik için aranan şartlar ise; “ahali‐i kazanın söz anlar ve eshab‐ı emlak (mülk sahibi) ve erbâb‐ı iktidar
(siyasetten anlayan) addolunanları...” olarak belirtilmiştir. Biraraya toplanan bu seçmenlerin
karşına adaylar çıkarılacak ve tek tek her adayı isteyen bir tarafa diğerleri karşı tarafa geçmek suretiyle seçim yapılacak ve en fazla oyu alan seçilecekti. Oyların eşit çıkması halinde
“kur’ayı Şer’iye’ye müracaat edilecekti. Bkz: İlber Ortaylı; Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 20-21. Aynı
konuda; Mehmet Ö. ALKAN; “Türkiye’de Seçim Sistemi Tercihinin Misyon Boyutu ve
Demokratik Gelişime Etkileri (Siyaset Bilimi ve Siyaset Sosyolojisi Yaklaşımıyla)”, Anayasa Yargısı, Sayı: 23, 2006, s. 133,138.
163 Meclis Azasının Suret-i İntihab ve Tayinine Dair Talimat-ı Muvakkate, 10 Şevval 1293
(Meclis Üyelerinin Seçilme ve Atanma Biçimine İlişkin Geçici Yönetmelik, 24 Ekim 1876).
Bkz: Tarhan Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, Milliyet Yayınları (No:7), İstanbul,
Temmuz 1982, s. 135-137.
124
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
lerinde bulunmuş, eğitimli ve kırk yaşını aşmış kimseler arasından (m.61)
kayd-ı hayat şartı ile (m. 62) ve Padişah tarafından seçileceği (m. 60) belirtilmiştir. Heyet-i Mebusan’ın da; her elli bin erkek Osmanlı vatandaşı için bir
üye olmak üzere (m. 65), otuz yaşını aşmış, Türkçe bilen, medeni hakları kullanma ehliyetine sahip ve çevresinde muteber Osmanlı vatandaşları içinden
seçilen üyelerden oluşacağı (m. 68), seçimlerin dört yılda bir (m. 69) ve gizli
oyla (m. 66) yapılacağı hüküm altına alınmıştır.164
Yine Talimat-ı Muvakkate’ye göre; Meclis-i Mebusan “bu senelik” yüz otuz
üyeden oluşacak (m. 1) ve seçim kanunu hazırlanıncaya kadar “bu senelik”
Muvakkat Talimatla seçimler yapılacaktı (m. 2). Aday olabilmek içinse; servet ilkesi getirilmiş, yani Türkiye’de az-çok bir emlak sahibi olması, 25 yaşını
bitirmiş, devletin “lisan-ı resmisi” yani Türkçeyi bilmesi ve çevresinde yaşayış
ve ahlakı itibariyle iyi bilinen bir insan olması gerekiyordu (m. 3). İstanbul ve
çevresi dışında kalan yerlerin milletvekillerini, o yerlerin idare meclisi üyeleri
gizli oyla seçeceklerdi. İstanbul ve çevresi ise yirmi seçim çevresine ayrılarak o çevrenin ileri gelenlerinden birer seçim kurulu kurulacak ve her seçim
çevresi halkından 25 yaşını bitirmiş erkekler, emlak sahibi de olmak kaydıyla
kendi seçim çevreleri için ikişer vekil seçecek, nihayet yirmi seçim çevresinden seçilen bu kırk kişi de İstanbul milletvekillerini seçeceklerdi (m. 6).
Birinci Meşrutiyet döneminde söz konusu Talimat-ı Muvakkate ile bir seçim
yapılması öngörülürken yeni bir seçim kanunu yapılamadığından, ikinci devre seçimleri de bu geçici yönetmelik ile yapılmıştır. İlk seçim devresi
1877 yılı Ocak-Şubat ayları arasında yapılmış ve Mebusan Meclisi 28 Haziran 1877’de görevini tamamlamıştır. Mebusan Meclisi’nin ikinci devresi de
1877’de yapılan seçimler sonrasında 13 Aralık 1877’de göreve başlamış ancak iki ay gibi kısa bir süre görev yaptıktan sonra hükümetin önerisi ile 14
Şubat 1878’de “İrade-i Seniye” (padişah kararı) ile “tatil” edilmiştir.165
Otuz yıl aradan sonra ilan edilen İkinci Meşrutiyet’le birlikte önce 1908’de
“İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati”166, yani geçici seçim kanunu
164 Şeref Gözübüyük, Suna Kili; Türk Anayasa Metinleri (Sened-i İttifaktan Günümüze), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Mayıs 2000 (2. Baskı), s. 43-55.
165 Erol Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-2002), TESAV Yayınları No: 24, Ankara, Eylül 2003, s. 83.
166 İntihab-ı Mebusan Kanun-ı Muvakkati, 20 Temmuz 1324, (Milletvekili Seçimi Geçici Kanunu, 2 Ağustos 1908). Bkz: Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 138-151.
125
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
çıktı. Daha sonra Kanun-i Esasi’de “1909 değişiklikleri”167 yapılarak “dernek
kurma” hakkı tanındı (m. 120) ve buna dayanılarak siyasi partiler serbestçe
faaliyete geçtiler. Dolayısıyla Türkiye’de ilk “çok partili siyasi hayat” başlamış
oldu.
İntihab-ı Mebusan Kanunu, Kanun-i Esasi ve Talimat-ı Muvakkate’deki seçimlere ilişkin temel hükümleri korumuştur. Yani yaş, servet ve toplum
içinde muteber olma gibi hususiyetler (m.11) ile elli bin erkek nüfus için bir
mebus çıkarılması (m. 2) ve Talimat-ı Muvakkate’de kısmen öngörülen iki
dereceli seçim sisteminin tüm ülke için benimsenmesi gibi. İki dereceli seçim sisteminin işleyişi şöyledir: Her 500 “müntehib-i evvel” (birinci seçmen),
1 “müntehib-i sani”yi (ikinci seçmen) seçecek onlar da mebusları seçeceklerdir. (m. 21) Ayriyeten her “Sancak”ın bir seçim çevresi168 olarak belirlenmesi
(m. 1) ile seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin oldukça ayrıntılı hükümlere ilk kez bu geçici kanunda yer verilmiştir. (bkz: m. 10 ila 56)169
Türkiye’de seçimlerin yönetim ve denetimine ilk kez İntihab-ı Mebusan Kanunu Muvakkatı ile başlandığı yukarıda ifade edilmişti. Buna göre; seçimlerin yönetim ve denetim sorumluluğunu üstlenmek üzere, her ilçede, üye
sayısı ilçenin büyüklüğüne göre 4 ila 10 arasında belirlenecek ve belediye
meclis başkanı başkanlığında ve idare meclislerinin halk tarafından seçilmiş
üyeleri ile belediye üyelerinden oluşacak bir “Heyet-i Teftişiye” yani denetim kurulu oluşturulacaktı. (m. 10) Bu kurulun görevleri; seçmen defterlerini
incelemek, defterleri askıya çıkarmak, itirazları inceleyerek sonuçlandırmak,
seçim çevresinden çıkarılacak mebus sayısının belirlenmesi çalışmalarına
katılarak bu sayıyı ilan etmek, oy pusulalarını hazırlamak, ikinci seçmenlerin
mebus seçimlerinde oy kullanmalarını sağlamak, kazadaki (ilçe) seçim sonuçlarına ilişkin tutanakları hazırlamak, mebus seçilenleri vilayet ve sancak
merkezlerine iletmekti. “Heyet-i İntihabiye” -yani seçim kurulu- ise, bucak
meclis başkanı ve üyeleri ile kazadan (ilçe) gelen seçim memuru başkanlığında oluşturulan bir kuruldu ve vazifesi ikinci seçmenlerin seçimine nezaret etmekti. (m. 31)170
167 Bkz: Gözübüyük, Kili; Türk Anayasa Metinleri, s. 84-88.
168 Bu Kanun- Muvakkat’daki idari birim olarak “Sancak” ile 1920 tarihli Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetince yayınlanan tebliğdeki “Liva”nın seçim çevresi olmasına dair
hükmün dışında 1876’dan günümüze kadar ki tüm seçim kanunlarında seçim çevresi olarak
“Vilayet” yani il idari birimi benimsenmiştir. Bkz: Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 166.
169 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 140-147.
170 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 140-147.; Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze
Seçimler, s. 200-201.
126
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
II. B.
İstiklal Savaşı Dönemi
Osmanlı Devleti döneminde İntihab-ı Mebusan geçici kanunu ile 1912, 1914
ve 1919 seçimleri yapılmıştır. Daha sonra bir defaya mahsus olmak üzere
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Namına İntihab Hakkındaki Tebliğ171 çıkarılarak; her livadan 5 üye seçileceği, seçilecek kişilerin mebuslar hakkındaki yasal hükümlere tabi olacağı, seçimle oluşturulacak olan
bu meclise dağıtılmış Meclisi Mebusan üyelerinden Ankara’ya gelebilecek
olanların da katılabileceği belirtilmiştir. 19 Mart 1920’de çıkarılan bu tebliğ
yalnızca İstiklal Harbi sırasındaki Meclis toplantısı (23 Nisan 1920) için uygulanmıştır172. İstiklal Savaşı döneminde yapılan ikinci seçim ise 1923’tedir. Bu
seçimde İntihab-ı Mebusan Kanununda değişiklik yapılarak, “Servet Esası”
(vergi mükellefi olma şartı) kalkmış ve seçmen yaşı 18’e indirilmiştir.173
II. C. Tek Parti Dönemi
Daha sonra yapılan 1927, 1931, 1935 ve 1939 seçimleri yine İntihab-ı Mebusan Kanununa göredir. Bu dönemde söz konusu Muvakkat Kanunda yapılan
değişiklik ile kadınlara da seçme ve seçilme hakkı verilerek seçmen yaşı da
22’ye çıkarıldı. (5 Aralık 1934’te 2598 sayılı kanun)174 Böylece 34 yıl boyunca yürürlükte kalan bu Kanunu Muvakkat ile Osmanlı dönemindeki dört,
Cumhuriyet dönemindeki beş seçim olmak üzere toplam dokuz (9) genel
seçim yapılmıştır.175
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasından sonra yapılan seçimlerde, seçimlere ilişkin mevzuat olarak 1324 (1908) tarihli “İntihabı Mebusan Kanunu
Muvakkatı” kullanıldığı belirtilmişti. Ancak ihtiyacı karşılayamayan söz konusu geçici kanun 1942 yılında ilga edilmiş, yerine 4320 Sayılı Kanun kabul
edilerek 17 Aralık 1942 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1942 tarihli “Mebus
Seçimi Kanunu” da176 seçim çevresi olarak vilayetleri esas alıyor ve (m. 1) ve
iki dereceli seçim sistemini kabul ediyordu. (m. 19) Her kırk bin nüfus için bir
171 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 156-157.; Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze
Seçimler, s. 27-28.
172 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32.
173 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 158.
174 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 166.
175 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32.
176 14 Aralık 1942 Tarih ve 4320 Sayılı Mebus Seçimi Kanunu, 17 Aralık 1942 Tarih ve 5285
Sayılı Resmi Gazete.
127
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
milletvekilini, her dört yüz seçmen tarafından seçilen birer “ikinci seçmen”
seçecekti (m. 2, 19). Seçmen yaşı 22 (m. 7), seçilmek için de 30 yaşını tamamlamış olmak gerekiyordu (m. 10).
Türkiye’de seçimlerin yönetim ve denetimini başlatan İntihab-ı Mebusan
Kanunu Muvakkatı’nın temel hükümleri “Mebus Seçimi Kanunu”nda korunmuştur. Bu Kanuna göre; seçimlerin yönetim ve denetim sorumluluğunu
üstlenmek üzere, “Teftiş Heyeti” ve “Seçim Şubesi” oluşturulacaktı. Her
ilçe ve merkez ilçede, üye sayısı ilçenin büyüklüğüne göre 4 ila 10 arasında
belirlenecek ve belediye meclis başkanı başkanlığında ve il merkezlerinde
İl Daimi Encümenleri ile Belediye Meclisi üyelerinin kendi içlerinden seçecekleri üyelerden; ilçe merkezlerinde ise Belediye Meclisi üyelerinin kendi
içlerinden seçecekleri üyelerden oluşacak Teftiş Heyeti kurulacaktı. (m. 13)
Görevleri de “Heyet-i Teftişiye” ile hemen aynı idi. Teftiş Kurulunca belediye
asıl ve yedek üyelerinden ya da üyelik niteliklerini taşıyan dışarıdan bir kişi,
seçim şubelerine başkan olarak seçilirdi. Seçim şubesine dâhil olan köylerin
muhtarları, belediye varsa belediye başkanları seçim kurulunu oluştururlardı. (m. 20) Seçim Şubeleri de şube dâhilindeki her 400 nüfus başına 1’er kişi
olmak üzere müntehib-i sanilerin yani ikinci seçmenlerin seçimini gerçekleştirirler (m. 19) ve ikinci seçmen seçimlerini sonuçlandırıncaya kadar görev
yaparak sonucu Teftiş Heyetine sunarlardı. (m. 31)177
II. D.
Çok Partili Dönem
1946’da yeni bir seçim kanunu yapıldı. Fiili olarak devam eden “Tek Partili”
sisteme de son verilerek muhalefetin seçimlere girmesine izin verildi. 1946
tarihli “Milletvekilleri Seçimi Kanunu”178, önceki kanunlardaki seçim çevresi ve seçme- seçilme yaşı gibi temel hükümleri korumuştur. Bu kanun ile
tek dereceli sistem getirildi. Seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin hükümlerine gelince; teftiş heyetleri yerine “Seçim Kurulları” ve bunlara bağlı olarak görev yapan “Seçim Komisyonları” getirilmiştir. Seçim kurulları;
her ildeki merkez ilçe ve diğer ilçelerdeki seçimi yönetmek ve kontrol etmek
üzere belediye başkanının başkanlığında, belediye meclislerinin kendi arasından seçtiği 5 kişiden oluşurdu. (m. 14) Seçim Komisyonları da; seçmenlerin oylarını bir gün içinde kullanabilmelerini sağlamak amacıyla sayısı 1.000
seçmeni geçmemek üzere Seçim Bürosu adı verilen seçim alanları oluş-
177 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 201-202.
178 5 Haziran 1946 Tarih ve 4918 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu, 5 Haziran 1946 Tarih ve
6326 Sayılı Resmi Gazete.
128
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
turulmasından sonra bu bürolarda, başkan ve üyeleri Seçim Kurullarınca
seçilecek beş kişilik komisyonlardı. Bu komisyonlar, belediye olan yerlerde
belediye başkan ve meclis üyelerinden, meclis üyesi yetmeyen yerlerde ise
belediye olmayan yerlerden seçilen uygun kimselerden oluşturulurdu. (m.
15) Yine aynı Kanuna göre; seçime katılan siyasi parti temsilcileri ile bağımsız adayların, oyların sandığa atılması ve açılıp tasnif edilmesi sırasında seçim kurulları ve seçim komisyonlarında hazır bulanabileceği ifade edilmişti.
(m. 34)179 Ancak, aynı kanun esas itibariyle “açık oy, gizli tasnif”e dayandığı için sağlıklı ve dürüst bir seçimden bahsetmenin doğru olamayacağı da
açıktır.
Genel seçimlerin “açık oy- gizli tasnif”e dayalı olarak yapılması kamuoyunda
seçimlerin şaibeli olarak değerlendirilmesi ile neticelenince, hükümet 1948
yılında 5258 Sayılı Kanunla180, 1946 tarihli Milletvekilleri Seçimi Kanununda değişiklik yapmış ve “gizli oy, açık tasnif” esasının getirilmesini sağlamıştır. (m. 24, 27) Ayriyeten seçimlerin yönetim ve denetimine dair yeni
düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre; Seçim Kurulunun üye sayısı 5’den 7’ye
çıkarılmış ve Kurul üyelikleri için; belediye başkanı, belediye meclisi, il genel
meclisi üyeleri, muhtarlar yanında meslek kuruluşlarının (ticaret ve sanayi, tarım, esnaf ve tabipler odaları ile barolar ve gazeteciler cemiyeti)
yönetim kurulları üyeleri arasından kur’a ile seçilecek üyelerle, yine kur’a ile
o ilçede örgütlenmiş ve seçime katılacak siyasi parti temsilcileri içinden
2 temsilci, Seçim Kurulu üyesi olacaktı. (m. 14) Böylece seçim kurullarının
“demokratik temsiliyeti” arttırılmış oldu. Yine 15. madde de değişiklik yapılarak; siyasi parti temsilcileri ile bağımsız adayların kendileri veya temsilcilerinin seçim komisyonlarındaki seçim işlerini izleyebilecek durumda ve
bütün işlemlerde hazır bulunabileceği ancak müdahale edemeyeceği ifade
edildi.181
III. YÜKSEK SEÇİM KURULU’NUN KURULMASI
Söz konusu değişikliklerle seçim işlerinin güvenli bir şekilde gerçekleşmeye
başlamasıyla, siyasi iktidar bakımından “seçim emniyeti” konusunda yapı-
179 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 202.
180 9 Temmuz 1948 Tarih ve 5258 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Ek Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 14 Temmuz
1948 Tarih ve 6957 Sayılı Resmi Gazete.
181 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 202-203.
129
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
lacak önemli bir husus kalmadığı dillendirilmekteydi. Ancak yine de muhalefetin seçime ilişkin propagandaları devam etmekteydi. Yapılan düzenlemelere ilave olarak seçimlerin “yargısal güvence” altına alınmasının da zorunlu olduğu muhalefet tarafından ileri sürülmekteydi. Toplumun huzurunda yapılan bu tartışmalar karşısında Hükümet, daha fazla karşı koyamadı ve
insanların zihinlerinde oluşan şüphe ve tereddütleri bütünüyle izale etmek
maksadıyla, “1950 seçimlerinin hiçbir vatandaş yüreğinde şüpheye yer bırakmayacak en teminatlı bir şekilde yapılması için ilmin ve tecrübenin telkin
edeceği tedbirlerden faydalanmak suretiyle yeni bir kanun hazırlanacaktır”
şeklinde bir açıklamada bulundu.182
Hükümet yaptığı açıklamadan sonra, yargıçlara seçimlerde idari görev vermenin sakıncalı olduğunu düşünmesine rağmen bir araştırma konusu olarak ele almış, seçim gibi siyasi sonuçları olan bir göreve yargıçları getirme
sorumluluğunu almadan önce de, bu konuyu ülkenin içinde bulunduğu
durum ve diğer ülkelerdeki uygulamaları da dikkate alarak inceleyecek bir
“İlim Heyeti” (Bilimsel Kurul) kurulması gerektiğini ileri sürmüştür.183
Söz konusu Bilimsel Kurul, Yargıtay, Danıştay, üniversitelerin hukuk fakülteleri, üç büyük ilin barolarından seçilecek kişilerden oluşmaktaydı. Bilimsel
Kurul’un yapacağı çalışmayı kolaylaştırmak için çeşitli ülkelerin seçim mevzuatı Türkçeye çevrilmiş, mevcut seçim mevzuatı bazı yabancı uzmanların
1946 ve 1948’deki değişikleri de kapsayan mütalaaları ile birlikte bir kitap
olarak bastırılmıştır. Ayrıca, incelemelerine esas olacak bir taslak kanun
metni hükümet tarafından teknokratlara hazırlatılmış ve bastırılan kitapla
birlikte Bilimsel Kurul’a verilmiştir. Bilimsel Kurul yaptığı incelemelerin sonucunda, verilen metinde değişiklik yapmanın metnin bütününün insicamını
bozacağı gerekçesiyle, yeni baştan kendisinin hazırladığı bir taslak kanun
metnini Başbakanlığa, Başbakanlık da bu metindeki esasları koruyarak kendi tasarısı gibi TBMM’ne sunmuştur. Tasarıda yargıçların seçim kurullarındaki
görevi “denetim ve kontrol” olarak ifade edilmiştir. Tasarıda iktidarın temel
prensibi “seçime dayanan bir devlet idaresinde her mahzuru ikinci planda
182 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 3’den aktaran; Abdullah Atila Bingöl;
Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s. 71.
183 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime
Etkileri, s. 71.
130
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
bırakan, seçim işlerinin tam bir dürüstlükle yapıldığı hususunda olan teminatı sağlamak” şeklinde kendisini göstermiştir. Muhalefetin, yargıçların seçim kurullarında görev almasının yargısal bir güven sağlayacağını iddia etmesi Bilimsel Kurul tarafından da tavsiye edilince, Hükümet de bunu kabul
edeceğini ifade etmiştir.184
Bilimsel Kurul diğer ülke mevzuatlarını da dikkate alarak, iktidarın hazırladığı taslağa da uyumlu, Türkiye’nin şartlarına uygun bir seçim kanunu taslağı meydana getirmeye çalışmıştır. Ancak İktidar, bazı noktalarda Bilimsel
Kurulun anlayışına karşı çıkmıştır. Örneğin Milletvekili tutanaklarının iptal
ve tasdiki yetkisinin nasıl düzenlenmesi gerektiği hususunda; Bilimsel Kurul tarafından hazırlanan taslakta, “Yüksek Seçim Mahkemesi’nin görev ve
yetkileri milletvekili seçimleri ile ilgili her türlü itiraz ve şikâyetin tetkiki ve
karara bağlanması” olarak belirlenmiştir. Ancak iktidar, ülkede öteden beri
uygulanmakta olan usule göre milletvekili tutanaklarının iptal ve tasdiki
yetkisini Meclisin bizzat kendisine bıraktığı, bunu başka bir mercie, örneğin
yargısal bir mercie devretmediğini ileri sürerek taslaktaki bu düzenlemeye
itiraz etmiştir.185
Hükümet komisyon görüşmelerinde İngiltere örneğinden hareketle, milletvekili tutanaklarının iptali veya tasdikinin meclis tarafından yapılmasını sağlayacak hazırlayıcı ve ayıklayıcı mahiyette raporların hazırlanması ve meclise
sunulması görevinin “Yüksek Seçim Kurulu”na verilmesinin uygun olacağı
yönünde görüş bildirmiştir. Komisyonda, oluşturulacak yeni yapının idari
veya yargısal olup olmaması da tartışılmış, bir kısım üyeler Yüksek Seçim
Kurulu’na tanınan “tahkik” yetkisinin hukuki bir terim olduğunu, Yüksek
Seçim Kurulu’nun sorgu, delil tespiti veya bir hüküm hâkimi veya mahkemesi olduğu sonucu çıkarılacağı gibi düşüncelerle “tahkik” kelimesinin çıkarılması gerektiğini belirtmişlerdir. Bir kısım üyeler ise, “tahkik” bir terim olsa da
bunun yargısal “tahkik” anlamına gelmeyeceği, idari “tahkik”in de bulunduğu dolayısıyla kelimenin kalmasında bir sakınca bulunmadığını savunmuşlardır. Bu tartışmalar sonucunda tasarıda yer alan “tahkik” kelimesinin her
iki hukuki statüyü çağrıştırdığı gerekçesiyle “… gerekli bilgileri toplamak”
şeklinde değişiklik yapılmıştır. Ayrıca hükümet tasarısında “Yüksek Seçim
184 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 4’den aktaran; Bingöl; Yüksek Seçim
Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 71-72.
185 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime
Etkileri, s. 72
131
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Mahkemesi” olarak belirlenen isim, komisyonda “Yüksek Seçim Kurulu”
olarak değiştirilmiştir. Her iki değişiklik, Yüksek Seçim Kurulu’nun bir mahkeme gibi hareket etmesinin benimsenmediğinin bir göstergesidir.186
Yüksek Seçim Kurulu, yukarıdaki nakledilen tartışmaların sonunda
07.02.1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’yla187 kurulmuş ve hukuk düzeni içinde yerini almıştır. Böylelikle demokratik koşullarda serbest seçimlerin yapılmasına imkân sağlayan ilk seçim kanunu 5545
sayılı kanun olmuştur. Mevzubahis Kanuna göre; seçimler tek dereceli ve
“liste usulü çoğunluk sistemi”ne göre yapılacaktı. Seçimlerin “eşit, gizli oyla
yapılacağı, oyların sayılmasının ve ayrılmasının açık olacağı” (m. 1) hükmü,
sonradan çıkarılan tüm seçim kanunlarında da yer aldı.
Bu Kanundaki en önemli yenilik de seçimlerin “yargı denetimi”nde yapılacağına ilişkin hüküm olmuştur. (m. 59) Bu hükme bağlı olarak da ilçe
ve illerde başkanlığını hâkimlerin yapacağı seçim kurulları (m. 66, 67) ile
Ankara’da yüksek hâkimlerden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulu’nun (m.
123) kurulması kararlaştırılmıştır. Ayriyeten ilçe seçim kurullarına bağlı olarak sandık kurulları da seçimlerin yürütülmesi bakımından oluşturulan en
küçük birim olmuştur. (m. 70) Seçimlerin diğer temel hükümleri olarak ve
geçmiş kanunlarda da korunan; tek dereceli, liste usulü çoğunluk esası, seçme yaşı olarak 22, seçilme yaşı olarak 30 ve kırk bin kişiye 1 milletvekili seçilmesine dair ilkeler de yine bu kanunda yer alan hükümlerdendir.188
Bu kanunla, seçimlerin yönetim ve denetimi, ilk kez hâkimlere bırakılmıştı.
Konuya daha yakından baktığımızda; İl ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının yargıçlar arasından görevlendirildiği, üyelerin ise parti temsilcilerinden
ve belediye meclis üyelerinden oluştuğu görülecektir. Buna göre:
İl Seçim Kurulları; il merkezindeki en yüksek dereceli hâkimin başkanlığında, 5’i siyasi parti temsilcileri, 3’ü belediye meclis üyeleri ve 2’si de il genel
meclisi üyelerinden oluşur ve bu kimseler göreve kur’a ile seçilirler. (m. 63,
64)
186 TBMM Tutanak Dergisi, C. 24, 1950, S. Sayısı: 161, s. 41’den aktaran; Bingöl; Yüksek Seçim
Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime Etkileri, s. 73-74.
187 7 Şubat 1950 Tarih ve 5545 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu, 21 Şubat 1950 Tarih ve
7438 Sayılı Resmi Gazete.
188 Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 29.
132
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
İlçe Seçim Kurulları; ilçe merkezindeki en yüksek dereceli hâkimin başkanlığında, 4‘ü siyasi parti temsilcileri ve 1’er belediye meclis üyesi ile il genel
meclisi üyesinden oluşur ve bu kimseler göreve kur’a ile seçilirler (m. 67, 68).
Sandık Kurulları; ilçe seçim kurulunca kendisine bağlı seçim bölgesinden
veya dışından okur-yazar ve toplum nezdinde saygın seçmenler arasından
kur’a ile bir sandık başkanı seçilir. Sandık kurulu üyeleri ise kur’a ile seçilen
2’si yedek 3’ü asil olmak üzere siyasi parti temsilcileri ile köy veya mahalle
ihtiyar heyeti içinden seçilen 1’i asil diğeri yedek olmak üzere, başkanla birlikte toplam 5 kişiden oluşur. (m. 70-72)
Yüksek Seçim Kurulu ise; tümüyle yüksek yargı organlarının üyelerinden
oluştur. Kendi genel kurullarında gizli oyla Yargıtay’ın 6 ve Danıştay’ın 5 kişi
seçmesinin ardından toplanan 11 kişilik bu kurul, kendi başkan ve başkanvekilini seçer. Her iki yargı kurumundan gelenler arasında kura ile ikişer kişi
yedek üyeliğe ayrılır. Bu yolla Yüksek Seçim Kurulu, 1 başkan ve 6 üye ile
çalışıp ve salt çoğunlukla karar veren bir üst kuruldur. (m. 120-122) Ancak
bu Kanunda öngörülen yapısıyla Yüksek Seçim Kurulu, TBMM adına inceleme yaparak rapor hazırlayan bir kurul gibi hareket etmek zorundaydı.
Çünkü seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii olarak, Kanun, TBMM’yi
göstermekte idi. (m. 125)189
Seçim kurullarında meslek odalarından seçilen üyelerin de yer almasını
sağlayan 1948 tarih ve 5258 sayılı Kanundaki söz konusu düzenlemenin
demokratik temsiliyeti arttırdığı yukarıda ifade edilmişti. Ancak 5545 sayılı
yeni Kanun’daki düzenlemeyle bu ilerici adım geri alınmış ve meslek odaları
temsilcileri kurul üyeliğinden çıkarılmıştır.
Seçimin yönetim ve denetimi, iktidarın etkilerinden korunmaya çalışılırken,
126. madde ile yeni oluşan TBMM’ye kendi üyelerine ilişkin karar alma yetkisi verilmiştir. Buna göre, itiraz üzerine seçim kurullarının hazırladıkları raporlar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından TBMM’ye sunulur. TBMM söz konusu
milletvekilinin seçildiğini gösteren tutanağı iptal ederse, o kişinin milletvekilliği düşer ve o yer için yeniden seçim yapılır. Bu düzenleme, Meclis içinde
çoğunluğu üretmeye yönelik bu kanunda, yeni seçilen TBMM çoğunluğunun eline, muhaliflerine karşı haksız biçimde işletilebilecek önemli bir araç
vermektedir. Nitekim kanunun ilk uygulandığı 14 Mayıs 1950 seçimlerinin
189 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 200-237. ;Tuncer; Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 205-213.
133
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
sonrasında CHP Kastamonu Milletvekili Tahsin Coşkan hakkında tutanak
oylanırken bu madde kullanılmıştır. CHP’nin önde gelen birçok milletvekili de, tutanağının iptal edilmesi tehdidine maruz bırakılmıştır. Erzincan’dan
seçilen eski Başbakan Şemsettin Günaltay ve Kars milletvekili Sırrı Atalay
bunlardandır.190
Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkileri ile ilgili olarak 17.02.1954 tarih ve 6272
Sayılı Kanunla191 5545 Sayılı Kanunda değişiklik yapılmıştır. Söz konusu değişiklikler genel olarak şu hususlarda yapılmıştır; İtiraz edilmeyen milletvekili tutanaklarının belirli itiraz süresinin geçmesi veya itirazın Yüksek Seçim
Kurulu tarafından reddedilmesi sonucunda kesinleşmesi prensibinin kabul
edilmesiyle, ayrıca bir merciin incelemesine gerek kalmamıştır. Milletvekili
tutanaklarının iptali veya bunlar hakkındaki itirazların reddine karar verme
gibi önemli bir takım yetkilerin verilmesiyle Yüksek Seçim Kurulu’nun yapısının da güçlendirilmesi yoluna gidilmiş ve üye sayısı 11’e çıkarılmıştır (m.
120). Kesinleşen bir milletvekili tutanağına, daha sonra o milletvekilinin seçilme yeterliğine sahip olmadığından dolayı “seçim işlemlerinden olmayan”
yeni bir itirazın yapılması halinde, belirlenen sürelerin dışında yapılmış olsa
bile, seçilme yeterliği ile ilgili bu itirazın incelenerek karar bağlanmasını sağlamak görev ve yetkisi de Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiştir. Yüksek Seçim
Kurulu kararlarının nihai ve kesin olması ve ayrıca siyasi bir merciin inceleme
ve onayına gerek kalmaksızın kesinleşmesi, “seçim güvenliği” bakımından
alınması zorunlu bir güvence niteliğinde görüldüğü için Kanuna; “kurul
kararlarının nihai ve kesin olduğuna” dair bir ilave yapılmıştır (m. 125).
Böylelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim sonuçlarına ilişkin olarak kendisine yapılan itirazları bir raporla TBMM’ye sunması şartı kalkıyordu. Artık
Yüksek Seçim Kurulu seçimlere ilişkin nihai karar mercii haline gelmiş
oldu. Sonuç olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkileri genişlemiş ve seçimlerde yargı gözetim ve denetimi bihakkın sağlanmıştır. Ayrıca milletvekili
tutanaklarının iptaliyle ilgili itirazların, nasıl karara bağlanırsa bağlansın, doğuracağı sonuçlar açısından çok önemli olması nedeniyle, tutanağına itiraz
edilen milletvekiline, bizzat kendisinin veya bir avukatın, milletvekilini kurul
huzurunda savunma hakkı tanınmıştır (m. 125).192
190 Süleyman Güngör; “Seçim Kanunlarında Demokrat Parti’nin Yaptığı Değişiklikler ve Siyasal Anlamı”, Mülkiye Dergisi, Sayı 247. (İnternet Erişimi; 29.02.2012; http://www.angelfire.com/sd/gungor/yazi/secimkanunu.htm)
191 17 Şubat 1954 Tarih ve 6272 Sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 23 Şubat 1954 Tarih ve 8641
Sayılı Resmi Gazete
192 Erdem; Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 238-241.
134
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Türkiye’de, milli iradeyi, dürüst bir şekilde yansıtabilecek ve çok partili hayata yol açabilecek ilk seçim kanunu, 16 Şubat 1950 tarihli ve 5545 sayılı
Milletvekilleri Seçimi Kanunu olduğu yukarıda içeriğine de girilmek suretiyle ifade edilmişti. Bu Kanuna istinaden 1950, 1954 ve 1957 genel seçimleri
yapılmıştır.
III. A. 1961 Anayasası Dönemi
27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından iktidarı ele alan Milli Birlik Komitesi, kısmi seçimlerle (çünkü demokrat partililerin bu seçime girme hakkı yoktu) oluşturduğu Temsilciler Meclisi193 ve üniversitelerin işbirliği ile hazırlanan
1961 Anayasasını, yapılan referandumun ardından yürürlüğe koymuştur.
Başta seçme, seçilme, siyasi parti kurma hakkı olmak üzere Türkiye tarihinde
ilk defa anayasal düzeyde seçimlerin, serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel
oy, açık tasnif ve döküm esasına göre yapılacağı şeklindeki temel ilkeler belirlenmiş oldu (m. 55). Seçimlerin “yönetim ve denetimi”nin “yargı organları”
tarafından yapılacağı ve bunlar içinde de Yüksek Seçim Kurulu’nu bilhassa
düzenlemiş, diğer seçim kurullarının kanunla düzenleneceğini ifade etmiştir (m.75).
1961 Anayasasının işaret ettiği kanun, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’dur194. Bu kanun esas itibariyle 5545 sayılı Kanunda öngörülen ilkeleri esas itibariyle değiştirmemiş,
seçim kurulları hiyerarşisine dokunmamış ve sandık kurulu, ilçe ve il seçim
kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu şeklindeki yapılanmayı korumuştur.
298 sayılı Kanun’un getirdiği en önemli değişiklik “İl Seçim Kurulu” üye kompozisyonuna ilişkin olarak yapılan düzenlemedir. Buna göre İl seçim kurulları artık yalnızca hâkimlerden oluşan bir heyet haline getirilmiştir (m. 15).
İl’deki en kıdemli hâkim kurul başkanı, kıdem sıralamasında onu takip eden
iki hâkim de kurul üyelerini oluşturacaktı. Görüldüğü gibi Kurulun hem üye
sayısı azaltılmış hem de demokratik temsiliyet açısından son derece zayıflatılmıştır. İlçe seçim kurullarında da üye kompozisyonu içindeki seçilmiş
üyeler (belediye ve il genel meclisinden birer üye) çıkarılarak, onların yerine
herhangi bir siyasi parti üyeliği ve seçimlerde adaylığı bulunmayan, asga-
193 13 Aralık 1960 Tarih ve 158 Sayılı Temsilciler Meclisi Seçimi Kanunu, 16 Aralık 1960 Tarih
ve 10682 Sayılı Resmi Gazete.
194 26 Nisan 1961 Tarih ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 2 Mayıs 1961 Tarih ve 10796 Sayılı Resmi Gazete.
135
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
ri on yıllık memuriyeti bulunan ve kıdem sıralamasına göre listesi yapılmış
sekiz memur içinden ad çekme yöntemi ile 2 üye seçilmesi uygulamasına
geçilmiştir. Söz konusu ilçede teşkilatı bulunan ve en son yapılan genel seçimlerden en yüksek oyu almış dört siyasi partiden gelen temsilciler ile kurul başkanlığını yapan yargıçla beraber ilçe seçim kurulu toplam 7 üyeden
oluşturulacaktır(m.19). Sandık kurullarına gelince; söz konusu seçim çevresinde son genel seçimlere katılmış ve en çok oyu almış siyasi partilerden
gelen 5 asıl (5 yedek) ile köy ve mahalle ihtiyar heyetinden yine kur’a ile seçilen 1 asıl (1 yedek) üye ve bir başkan olmak üzere toplam 7 üyeden oluşur
(m. 23). İlçe seçim kurulundaki memur üyelerin önerdiği 2, siyasi partilerden
gelen 4 üyenin göstereceği 1’er aday içinden de kur’a ile sandık kurulu başkanı seçilir (m.22). Görüldüğü üzere 298 sayılı Kanun, seçim kurullarındaki demokratik temsiliyetin ağırlığını azaltmıştır. 298 sayılı Kanun halen
yürürlüktedir ve seçim kurullarının teşkilatlanması ve üye kompozisyonu ile
görev ve yetkileri bu Kanun’a göre yürütülmektedir. Görev ve yetkiler kısmı
ilerde ayrıntılarıyla ele alınacağından burada ayrıca konuya değinilmeyecektir.
Yine aynı dönemde çıkarılan 25.05.1961 Tarih ve 306 Sayılı Milletvekili
Seçimi Kanunu195 ile birlikte 1961, 1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimleri olmak üzere toplam 5 genel seçim bu mevzuat hükümleri (kısmi değişiklikler
geçirmekle beraber) ile gerçekleştirilmiştir. 306 sayılı Kanun’la birlikte seçim
sisteminde; “liste usulü çoğunluk” sisteminden vazgeçilerek “Nispi Temsil”
sistemine (m.1) geçilmiş ve bu da “Çevre Barajlı D’hondt” usulü (m. 32)
ile uygulanmıştır. Ancak 1961 Anayasası da tıpkı Birinci Meşrutiyet dönemi
Anayasası (Kanun-i Esasi) gibi iki kanatlı bir yasama meclisi öngördüğünden TBMM’nin, Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşacağı hükme bağlanmıştır (m. 63). Dolayısıyla 1961’de TBMM’nin her iki kanadı için,
ancak farklı yöntemlerle seçim yapılmıştır196. Buna göre 1961 seçiminde
Cumhuriyet Senatosu seçimi çoğunluk sistemine, milletvekilleri seçimi ise
nispi temsil usulüne göre yapıldı. 1965’te ise, her iki meclis seçimlerinde de,
bir nispi temsil çeşidi olan “Milli Bakiye sistemi” getirildi. 1968’de tekrar
195 25 Mayıs 1961 Tarih ve 306 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 30 Mayıs 1961 Tarih ve
10815 Sayılı Resmi Gazete.
196 Cumhuriyet Senatosu için; 1961, 64, 66, 68, 1973, 75, 77 ve 79 olmak üzere toplam 8 kez
seçim yapılmış ve 24 Mayıs 1961 Tarih ve 304 Sayılı Cumhuriyet Senatosu Üyelerinin Seçimi Kanunu (Resmi Gazete Sayı: 10815, 30.05.1961) hükümleri uygulanmıştır. Bkz; Tuncer;
Osmanlı’dan Günümüze Seçimler, s. 32.
136
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Çevre Barajlı D’hondt usulüne dönülmüşse de Anayasa Mahkemesi “Baraj”
uygulamasını iptal etti ve 1969 seçimlerinde baraj olmaksızın nispi temsil
sisteminin “D’hondt usulü” uygulandı. 1969 seçimlerinden sonra 1973 ve
1977 seçimlerinde de aynı seçim sistemi uygulanmıştır.
306 sayılı Kanun ile TBMM’nin üye sayısının nüfusa oranla belirlenmesi usulü
de bırakıldı. Yerine 450 kişiden oluşan Meclis ve seçimle gelen 150 üye ile
Cumhurbaşkanı’nca seçilen 15 üyeden oluşan Cumhuriyet Senatosu şeklindeki “sabit sayı” uygulamasına geçildi (Anayasa m. 67, 70). Seçme hakkının kullanılması için 22 yaş yerine 21 yaşını bitirmiş olmak şartı getirildi.
Seçilmek için gerekli olan 30 yaşını tamamlamış olmak şartı ise korundu.
Yine aynı dönemde seçimlerle ilgili temel mevzuat içinde yer alacak olan
13 Temmuz 1965 Tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu çıkarıldı197. Bu
Kanun’da da seçimlerin en önemli aktörleri olarak siyasi partilerin; kuruluş,
işleyiş, denetim ve faaliyetlerinin sınırları düzenlenmiştir.
III. B.
1982 Anayasası Dönemi
Yaşanan siyasi gelişmeler sonrasında Türkiye, 12 Eylül 1980 tarihinde, ikinci
kez askeri bir darbe yaşamıştır. Demokratik rejimin askıya alındığı bu süreç
sonrasında 1982 Anayasası yapılmış ve 1961 Anayasasındaki seçimlere ilişkin temel hükümler küçük değişiklikler dışında hemen aynen korunmuştur.
Yine seçimlerin “yönetim ve denetimi”nin “yargı organları” tarafından yapılacağı ve Yüksek Seçim Kurulu’nun bilhassa düzenlenmesi ile diğer seçim
kurullarının kanunla düzenleneceğine dair hükümler, 1982 Anayasası’nda
da aynı şekilde ifadesini bulmuştur (m.79). 1961 Anayasası döneminde çıkarılan 306 sayılı Kanun, 10 Haziran 1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili
Seçimi Kanunu ile değiştirilmiştir198. Yine aynı dönemin Siyasi Partiler Kanunu (648 Sayılı Kanun), 22 Nisan 1983 Tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu ile değiştirilmiştir199.
1982 Anayasası döneminde seçimlere ilişkin temel ilkelere bakacak olursak;
öncelikle TBMM, yeniden tek yapılı ve yine sabit sayıdaki milletvekillerinden
197 13 Temmuz 1965 Tarih ve 648 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 16 Temmuz 1965 Tarih ve
12050 Sayılı Resmi Gazete.
198 10 Haziran 1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 13 Haziran 1983 Tarih ve
18076 Sayılı Resmi Gazete.
199 22 Nisan 1983 Tarih ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 24 Nisan 1983 Tarih ve 18027
Sayılı Resmi Gazete.
137
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
oluşan bir yasama organı oldu. Vekil sayısı 61 Anayasasına göre 450 iken
400’e indirildi, daha sonra yapılan değişiklikle 450’ye çıkarıldı (3361 sayılı
Kanun/1987) nihayet halen yürürlükte bulunan 550 sayısına ulaşıldı (4121
sayılı Kanun/1995/ Any. m. 75). Seçimlerin, önce çevre ve ülke barajlı yani
“Çifte barajlı D’hondt” (1983-87 genel seçimleri) sistemi ile uygulanmasına, daha sonra buna kontenjan sistemi eklemek suretiyle “Çifte barajlı ve
Kontenjanlı” sistem şeklinde uygulanması kararlaştırıldı (1987-1991 genel
seçimleri). Nihayet halen yürürlükte olan “Ülke Barajlı D’hondt” (yüzde
10) sistemine geçildi ve 1995, 1999, 2002, 2007 ve 2011 genel seçimleri
buna göre yapıldı. Seçmen yaşı içinse, önce 21 yaşını bitirmiş olmak şeklindeki 61 anayasası hükmü korunmuş, daha sonra 20 yaşına girmiş olmak
şartı getirilmiş, nihayet halen uygulanan 18 yaşını bitirmiş olmak hükmünde
karar kılınmıştır. Seçilme yaşı da önce 61 anayasasındaki gibi 30 yaş olarak
korunmuş, ancak 2005 yılında yapılan değişiklik ile 25’e indirilmiştir.
Oyların nasıl hesaplanacağına dair sistem ile seçme ve seçilme yaşları, seçim çevresi, meclis üye sayısı ve seçimlerin yönetim ve denetimi vb ilişkin
halen yürürlükte bulunan temel hükümler; başta 1982 Anayasası olmak
üzere, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nda ayrıntılarıyla düzenlenmişlerdir200. Türkiye’de yürürlükte bulunan seçim hukukunu düzenleyen mevzuatın, esas itibariyle Anayasa ile
mevzubahis kanunlardaki kurallardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu minvalde Osmanlı döneminden günümüze kadarki süreci de içerecek şekilde,
yapılan genel seçimler ve uygulanan temel ilkeleri gösterir bir tabloya bu
çalışmada yer verilmesinin faydalı olacağı düşünüldüğünden aşağıya konuya ilişkin bir tablo çıkarılmıştır.
200 Söz konusu kanunlarda bugüne kadar birçok değişiklikler yapılmıştır. Buna göre 298 sayılı
Kanun toplam 33 kez; 2839 sayılı Kanun toplam 12 kez; 2820 sayılı Kanun da toplam 19 kez
değiştirilmiştir. Değişikliklerin tam listesi için bkz; Necmi Yüzbaşıoğlu; Anayasa Hukukunun Temel Metinleri, Beta Yayınları, İstanbul, Eylül 2008 (5. Baskı), s. 533-534; 563; 653.
138
Seçim
Türü
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Seçim
Yılı
1. 1877
2. 1908
3. 1912
4. 1914
5. 1919
Çoğunluk/iki dereceli
Çoğunluk-iki dereceli/
Ordu mensuplarının oy
kullanamadığı seçimdir.
Çoğunluk/iki dereceli/
İttihat ve terakki cemiyetinin
seçimler üzerinde etkisi
olmuştur
Çoğunluk/iki dereceli/25 yaş
uygulaması ve seçimin iki
dereceli olması bu seçimin
özelliğidir.
Çoğunluk/sınırlı oy/ iki
dereceli/. Seçimler 3 yılda ve
gizli oyla yapılacaktır
Uygulanan Sistem ve Temel
Özelliği
Heyet-i Teftişiye (Denetim Kurulu)
Heyet-i İntihabiye (Seçim Kurulu)
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
25/30/279 (50.000 erkek
Osmanlı vatandaşı 1
milletvekili seçecektir)
25/30/242 (50.000 erkek
Osmanlı vatandaşı 1
milletvekili seçecektir)
25/30/165 (50.000 erkek
Osmanlı vatandaşı 1
milletvekili seçecektir)
Seçimlerin Yönetim ve Denetimi
25/30/280 (50.000 erkek
Osmanlı vatandaşı 1
milletvekili seçecektir)
25/30 (25) /130
(50.000 erkek Osmanlı
vatandaşı 1 milletvekili
seçecektir)
Seçme-Seçilme Yaşı/
Vekil Sayısı/ Seçen Nüfus
Türkiye’de Seçimlerin Tarihini ve Temel Özelliklerini Gösterir Tablo:
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
İntihab-ı Mebusan Kanun-ı
Muvakkati (Milletvekili Seçimi
Geçici Kanunu) 20 Temmuz
1324 (2 Ağustos 1908)
Meclis Azasının Suret-i İntihab
ve Tayinine Dair Talimat-ı
Muvakkate (Meclis Üyelerinin
Seçilme ve Atanma Biçimine
İlişkin Geçici Yönetmelik) 10
Şevval 1293 (24 Ekim 1876)
Uygulanan Mevzuat
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
139
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
6. 1920
7. 1923
140
8. 1927
9. 1931
10. 1935
11. 1939
12. 1943
13. 1946
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
18/30/317
20.000 erkek vatandaş
1 milletvekili seçecektir
22/30/399
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
Çoğunluk/ İki dereceli seçim
kaldırılmıştır.
Çoğunluk/iki dereceli
Çoğunluk/iki dereceli
Çoğunluk/iki dereceli/
Kadınlara seçme ve seçilme
hakkı verildi. 18 kadın
milletvekili parlamentoya
girmiştir.
Çoğunluk/iki dereceli
22/30/429
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
22/30/455
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
22/30/465
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
Aynı Uygulama
18/30/316
Çoğunluk-/ iki dereceli/
Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 30 20.000 erkek vatandaş
1 milletvekili seçecektir
olarak belirlenmiştir
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
17 Aralık 1942 tarih ve 4320
sayılı Mebus Seçimi Kanunu
5 Haziran 1946 tarih ve 4918
sayılı Milletvekilleri Seçimi
kanunu
Aynı Uygulama
Teftiş Heyeti/ Seçim Kurulları
Seçim Kurulları/
Seçim komisyonları
Aynı Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
1908 Tarihli Kanun-ı Muvakkat
uygulanmıştır
Aynı Uygulama
Çoğunluk/iki dereceli/ 20000
kişiye 1 milletvekili seçilecek
şekilde düzenlenmiştir.
18/30/287
20.000 erkek vatandaş
1 milletvekili seçecektir
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Namına
İntihab Hakkındaki Tebliğ
Aynı Uygulama
18/30 (25) /437
Her livadan 5 mebus
Çoğunluk/iki dereceli/
Mutlak çoğunluk sistemi
uygulanmıştır/ Bir defaya
mahsus uygulanmıştır.
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
14. 1950
15. 1954
16. 1957
17. 1961
18. 1965
19. 1969
20. 1973
21. 1977
Barajsız D’hondt uygulanmıştır/ Her il bir seçim
bölgesi olmuştur.
Barajsız D’hont sistemi
uygulanmıştır/oy pusulalarına tercih işareti
uygulaması getirilmiştir.
Barajsız D’hont sistemi
uygulanmıştır
Milli bakiye sistemi
uygulanmıştır.
Meclis için Nispi temsil
Senato için tek dereceli seçim
öngörülmüştür.
Çoğunluk
Çoğunluk
Çoğunluk
Aynı Kanun
26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri
ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun/25 Mayıs 1961 tarih ve
306 sayılı Milletvekili Seçimi
kanunu/13 Temmuz 1965 Tarih
ve 648 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu
Aynı Kanunlar
Aynı Uygulama
Seçim Kurulları
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
21/30/450
21/30/450
21/30/450
21/30/450
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanun
Aynı Uygulama
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
22/30/610
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir
21/30/450
16 Şubat 1950 tarih ve 5545
sayılı Milletvekilleri Seçimi
kanunu
Seçim Kurulları
22/30/487
40.000 vatandaş 1
milletvekili seçecektir.
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
141
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
Genel
22. 1983
23. 1987
142
24. 1991
25. 1995
26. 1999
27. 2002
28. 2007
29. 2011
Ulke barajlı D’hondt
Ülke barajlı D’hondt
Ülke barajlı D’hondt
Ülke barajlı D’hondt
Ülke barajlı D’hondt
Çifte barajlı D’hondt
kontenjan
Çifte barajlı D’hondt
kontenjan
Çifte barajlı D‘hondt
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
Aynı Uygulama
21/30/400
20/30/450
20/30/450
18/30/550
18/30/550
18/30/550
18/25/550
18/25/550
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
Aynı Kanunlar
26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri
ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun/10 Haziran 1983 tarih ve
2839 sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu/22 Nisan 1983 Tarih
ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu
Aynı Kanunlar
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
IV. YÜKSEK SEÇİM KURULU’NUN YAPISI, GÖREV VE YETKİLERİ
IV. A. Yapısı
Yüksek Seçim Kurulu’nun kuruluşuna ilişkin düzenleme, Anayasanın 79.
maddesinde ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun’un 11. maddesinde yer almaktadır. 298 Sayılı Kanunun 11.
maddesinde, Anayasanın 79. maddesindeki genel ilkelerin nasıl uygulanacağını gösteren ayrıntılar yer almaktadır. Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu
yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşmaktadır. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi
Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından, üye tamsayılarının salt
çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler (m.11/1).
Yüksek Seçim Kurulu üyeleri altı yıl süreyle görev yaparlar. Süresi sona eren
üyenin yeniden seçilmesi mümkündür (m. 11/2). Eski üyeler yeni üyelerin
tamamının seçilmelerine kadar görevlerine devam ederler (m. 11/3).
Başkanvekili, başkanlık görevlerinin yapılmasında başkana yardım ve bulunmadığı zaman ona vekillik eder. Başkanvekilinin de engeli halinde, asıl
üyelerin en yaşlısı başkanlık görevini yerine getirir (m. 11/4).
Her yenileme seçiminden sonra, Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve
Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır.
Başkan ve başkanvekili ad çekmeye girmezler (m. 11/5). Başkan veya başkanvekilinin bu görevi bırakması halinde, boşalan yer için Yüksek Seçim Kurulunca yeniden seçim yapılır; başkan veya başkanvekilliğinden ayrılan üye,
bu göreve yeni seçilen üyenin yerini alır (m. 11/6).
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Başkanlık görevi süresince kurumundan izinli
sayılır. Ancak kurumundaki aylık, ödenek ve her türlü zam ve tazminatlar ile
diğer özlük haklarından aynen yararlanmaya devam eder (m. 11/7).
Yüksek Seçim Kurulunun sekreterlik ile idari, mali ve diğer yardımcı hizmetlerini yürütmek üzere, kurul bünyesinde “İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı” kurulmuştur (m. 11/8). Daire Başkanı ile şube müdürleri, Yüksek Seçim
Kurulu Başkanının teklifi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu kararı ile diğer personel ise Yüksek Seçim Kurulu Başkanı tarafından atanır (m. 11/9).
Yüksek Seçim Kurulunun görev süresi biten üyeleri yerine yenilerinin belirlenmesi için üç yılda bir ocak ayının ikinci yarısında seçim yapılır (m. 12/1).
Bu süre içinde üye sayısında azalma olursa, eksiklik yukarıda açıklandığı şe-
143
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
kilde tamamlanır. Bu yoldan seçilen kimse, yerine seçildiği üyenin süresini
tamamlar. Seçim, başkan veya başkanvekilinin kuruldan ayrılmış olması nedeniyle yapılmış ise, yeni üyenin de katılmasıyla başkan veya başkanvekili
seçimi yapıldıktan sonra bu seçimin sonucuna ve 11. maddenin son fıkrasında belirtilen esasa göre yeni üyenin yeri belirlenir (m. 12/2).
Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyelerinin bu görevlerinden ancak adaylıklarını koymaları halinde çekilebilecekleri 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenmiştir (m. 17/1). Bununla birlikte il
ve ilçe seçim kurullarında görevlendirilen hâkimlerin görevli bulundukları
seçim çevrelerinde, eşleri ve ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve
sıhrî hısımları adaylıklarını koydukları veya aday gösterildikleri takdirde, bu
hâkimlerin seçim kurullarındaki görevlerinden çekilme zorunluluğu Yüksek
Seçim Kurulu başkan ve üyeleri için geçerli değildir (m. 17/3). Ancak aynı
maddenin son fıkrasında başka bir sınırlamaya yer verilmiştir. Buna göre
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve üyeleri, eşleri ve ikinci dereceye kadar (bu
derece dâhil) kan ve sıhrî hısımları hakkındaki işlemlerde kurul toplantılarına katılamazlar (m. 17/4).
IV. B.
Görev ve Yetkileri
Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve yetkilerine ilişkin temel düzenlemenin
Anayasa’nın 79. maddesinde yer aldığı yukarıda ifade edilmişti. Buna göre
seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı
hükme bağlanmıştır (Anayasa m. 79/1). Söz konusu yargı organlarının (Yüksek Seçim Kurulu’nun yargı organı olup olmadığı hususu daha sonra değerlendirilecektir) en önemlisi ve seçim uyuşmazlıklarında nihai karar mercii
olarak da “Yüksek Seçim Kurulu” gösterilmiştir (Anayasa m. 79/2). Anayasa,
Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır (Anayasa m. 79/3). Buna göre, Yüksek
Seçim Kurulu’nun görevleri sadece Anayasa’da değil, aynı zamanda 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da,
2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nda yer almaktadır. Söz konusu kanunlara bakıldığında ise Yüksek
Seçim Kurulu’nun görev ve yetkilerinden bir kısmının yargısal, bir kısmının
da idari olduğu görülmektedir. Bu nedenle Yüksek Seçim Kurulu’nun görev
ve yetkileri, yargısal ve idari olarak ikiye ayrılarak incelenecektir. Yargısal ve
İdari ayrımı ise genel olarak; seçim işleminin başlamasından bitimine kadar
ki tüm aşamalar “idari” görev ve yetki alanı içinde, seçimlerin bitişi sonrasın-
144
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
da ortaya çıkan sonuçlara itiraz ve bu itirazların kesin karara bağlanması ise
“yargı” görev ve yetki alanı içinde mülahaza edilerek yapılmıştır.
IV. C. Yargısal Görev ve Yetkileri
Yukarıda da ifade edildiği gibi 1982 Anayasası’nın 79. maddesinde seçimlerin, “yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı”
belirtildikten sonra, “seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin
karara bağlama”k ifadesiyle Yüksek Seçim Kurulu’nun yargısal görev ve
yetkilerinin genel çerçevesi çizilmiştir.
Bundan başka 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14. maddesinde de Yüksek Seçim Kurulu’nun görev
ve yetkileri 14 madde halinde düzenlenmiştir. Söz konusu 14 maddeden 5’i
yargısal görev ve yetkiler olarak kabul edilebilir. Buna göre;
İl seçim kurullarının teşekkülüne, işlemlerine ve kararlarına karşı yapılacak
itirazları, oy verme gününden önce ve itiraz konusunun gerektirdiği süratle,
kesin karara bağlamak (m. 14/5);
Adaylığa ait itirazlar hakkında bu Kanun ve özel kanunları gereğince kesin
karar vermek (m. 14/6);
İl seçim kurullarınca, oy verme günü işlemleri hakkında verilmiş olan kararlara karşı yapılan itirazları derhal inceleyip kesin karara bağlamak (m. 14/7);
İl seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklara karşı yapılan itirazları inceleyip
kesin karara bağlamak (m. 14/8);
Seçimlerden sonra, kendisine süresi içinde yapılan, seçimin sonucuna müessir olacak ve o çevre seçiminin veya seçilenlerden bir veya birkaçının tutanağının iptalini gerektirecek mahiyette itirazları, altkurullara yapılan itirazların silsilesine ve sürelerine uygunluğunu araştırmaksızın inceleyip kesin
karara bağlamak (m. 14/9) şeklinde sıralanabilir.
2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 22. maddesinde; “Adayların geçici olarak ilanından itibaren iki gün içinde il seçim kuruluna itiraz edilebilir.
İtirazlar, il seçim kurullarınca, en geç iki gün içinde karara bağlanır. İlgililer,
bu kararlara karşı iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu’na itiraz edebilirler.
Yüksek Seçim Kurulu, üç gün içinde ve en geç kesin aday listelerinin ilanı
145
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
gününe kadar bu itirazları karara bağlar” hükmüyle yargısal görev ve yetkilerinden bir diğerine işaret edilmiştir.
Yine 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 51. maddesiyle; “milletvekili adaylarının önseçim ile belirlenmesinde, adayların tutanaklarına ilişkin itirazların
Yüksek Seçim Kurulu’na yapılacağı, tutanakların iptaline karar verildiği takdirde, seçildikleri anlaşılanlara Yüksek Seçim Kurulu tarafından tutanaklarının verileceği”, yargısal bir görev olarak Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiştir.
IV. D.
İdari Görev ve Yetkileri
Yargı sistemlerinde, esas görev yargıya ilişkindir ve idari görevler, görev taksimatı ve teşkilatlanma gibi belli başlı birkaç konuyla sınırlıdır. Oysa Yüksek
Seçim Kurulu’nun yargısal görevlerinin yanı sıra, önemli ölçüde idari görevleri de bulunmaktadır. Nitekim, Anayasa’nın 79. maddesinde “seçimlerin,
yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı, seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi
ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma …” ibaresinden Yüksek Seçim Kurulu’nun “idari” görev ve yetkisinin genel sınırları anlaşılmaktadır.
Yüksek Seçim Kurulu’nun diğer idari görev ve yetkileri; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da ve 2839 Sayılı
Milletvekili Seçimi Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun’un 14. maddesinde idari nitelikli görev ve yetkiler;
Seçimlerde, içine oy pusulası konulacak olan zarfların, icabında her seçim
için başka başka renk ve ölçüde olmak ve gerek piyasada, gerek Devlet Malzeme Ofisince imal edilen veya ettirilen veya depolarında bulunan zarfların renklerinden ve ölçülerinden farklı ve kağıdında “Türkiye Cumhuriyeti
Yüksek Seçim Kurulu” filigranı bulunmak üzere, yeteri kadar özel zarf imal
ettirmek ve bu imalatı, kağıt hamurundan başlayarak zarfın, imaline ve teslim alınmasına kadar olan safhalarını; yapılacak işin hacmi, süresi ve niteliği
dikkate alınarak belirleyeceği kendi üye veya üyelerinin veya imal ve teslim
yerinde yetki vereceği ilçe seçim kurulu başkanının, il seçim kurulu başkanı
ya da üyesi hâkim veya hâkimlerinin devamlı gözetim ve denetimi altında
yaptırmak ve bu zarfları il seçim kurullarına, her ilin ihtiyacına yetecek sayıda, alındı belgeleri karşılığında göndermek (m. 14/1);
146
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Özel zarfların imali için gerekli “Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu”
filigran kalıpları ile zarf ölçü kalıplarını yaptırıp gerekli miktarda kağıt ve zarf
imalinden sonra saklamak; Katlanıp bir kenarı yapıştırıldıktan sonra zarf haline gelebilen “Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu” filigranını taşıyan
birleşik oy pusulalarını, her (400)’ü ve her (400)’lük paketi, aynı numarayı
taşımak üzere bastırmak ve her sandık için bir paket, ilçe seçim kurullarına
zamanında ulaştırmak(m. 14/2);
Oyunu kullanan seçmenin parmağının işaretleneceği özel boyayı ithal veya
imal ettirmek, sandık kurullarında zamanında bulundurmak, saklamak (m.
14/1);
298 Sayılı Kanun’da söz konusu edilen bütün işlemlerin gerektirdiği form,
evrak, liste gibi her türlü basılı kâğıdın tasarım ve baskısını yaptırmak, il ve
ilçe seçim kurullarına zamanında ve ihtiyacı kadar ulaşımını sağlamak (m.
14/3);
Tüzüklerine göre ilk genel kongresini yapmış olup, illerin en az yarısında ve
en az altı ay evvel il ve ilçe teşkilatını kurmuş bulunan siyasi partilerin adlarını, ilçe seçim kurullarının yeniden kurulması için öngörülen ayların ikinci
haftasında tespit ve ilan etmek (m. 14/4);
İl ve İlçe seçim kurullarının teşekkülünü sağlamak (m. 14/5);
İl seçim kurulları başkanlıklarınca seçim işlerinin yürütülmesi hakkında sorulacak hususları derhal cevaplandırmak ve seçimin bütün yurtta düzenle
yapılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri
zamanında yapmak (m. 14/10);
Seçime katılabilmeleri için kanun tarafından aranan şartları yerine getiren
siyasi partileri tespit ve seçimin başlangıç tarihinden on gün, seçimin yenilenmesi halinde yenileme kararının ilanından sonraki beş gün içinde ilan
etmek (m. 14/11);
Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü kuruluş ve işleyişi ve diğer çalışma konuları ile ilgili ilkeleri belirlemek, yönetmelikleri yayınlamak, programlarını
yapmak ve denetlemek (m. 14/12).
Yurtdışı İlçe Seçim Kurulunun oluşturulmasını ve yurtdışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak (m.
14/13)
147
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Son olarak, aynı kanunun 5435 sayılı kanunla değişik 18. maddesinin 3.
fıkrasında; seçmen sayısı 25 bini aşan ilçelerde seçim evrakının dağıtım ve
toplanması sandık kurul başkanları ve en az bir üyenin eğitimi ile sandık
kurullarından sonuçların alınması ve birleştirilerek bağlı olduğu ilçe seçim
kuruluna teslim görevini niyabeten yerine getirmek amacıyla, geçici ilçe seçim kurulları oluşturulabileceği, bu kurulların çalışma usul ve esasların, kurulacağı ilçeler ile sayısı ve görev süresinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından
kararlaştırılacağı ilave idari bir görev ve yetki olarak hüküm altına alınmıştır.
Yüksek Seçim Kurulu’na, 14. maddenin yanında ayriyeten, ek ve geçici maddelerle verilen bazı görev ve yetkiler de vardır. Bunları da şu şekilde sıralamak mümkündür;
Yüksek Seçim Kurulu tarafından, Türkiye Radyoları vasıtasıyla, haber yayınları saatinde veya başka uygun saatlerde yayımlanacak bildirilerle; vatandaşın
ilgisi uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak suretiyle; daimi seçmen kütüklerinin düzenlenmesi, ilk sayım ve yazım
işlerinin yapılması, yeniden yapılacak yazım işlemleri, denetlemeler, sandık
seçmen listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması ve askıdan indirilmesi,
itiraz ve ilave kayıt işlemlerinin ne şekilde yapılacağı, seçmen kartlarının dağıtılması ve oy verme konusunda yapılacak işlemler, sair lüzum görülen hususlarla birlikte, süreler de belirtilerek duyurulur (298 Sayılı Kanun ek madde
1/1).
Ayrıca, il ve ilçe seçim kurulları tarafından alışılmış yayın araçları ile halkın
ilgisini uyandıracak aynı nitelikteki bildirilerle keyfiyet ilan olunur (298 Sayılı
Kanun ek madde 1/2).
Her seçmenin, kütüklere ve bunlara uygun olarak sandık seçmen listelerine
eksiksiz geçmesi seçmen kartlarının dağıtılmasının tam yapılması, ilkesine
uygun olarak, Yüksek Seçim Kurulu, her konuda yapılacak işlemleri, yayımlayacağı genelgelerle gösterir. İl ve ilçe seçim kurulu başkanları da, bu ilke
ve Yüksek Seçim Kurulunun genelgeleri doğrultusunda, bölgelerindeki görevlilerin eğitimini ve görevlerini yapmalarını sağlarlar (298 Sayılı Kanun ek
madde 1/4).
Yüksek Seçim Kurulu, zorunlu gördüğü takdirde, adaylığa müracaat tarihi,
müracaatların incelenmesi, adaylığa karşı itiraz, itirazların karara bağlanması, adayların geçici ve kesin ilanı gibi seçim işlemleri için bu Kanunda veya
başka kanunlarda öngörülen tarihleri ve süreleri değiştirebilir. Yüksek Seçim
Kurulu bu kararını gerekçesiyle birlikte derhal ilan eder. Şu kadar ki, süre
148
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
ve tarihlerde değişiklik yapma yetkisi, siyasi partilerce gösterilecek adaylar
hakkında kullanılamaz (298 Sayılı Kanun ek madde 4).
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulmasında kullanılacak olan oy pusulalarının şekli; oy verme, oyların sayım ve dökümü,
geçersiz oyların tespiti, sonuçların tutanağa geçirilmesi, ilçe, il ve Yüksek
Seçim Kurulunca yapılacak birleştirme işlemleri; halkoyuna sunulan kanunla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluk ve azınlık görüşleri ile
Cumhurbaşkanının görüşünün ve halkoyu sonuçlarının Türkiye Radyo ve
Televizyonları aracılığı ile seçmenlere açıklanması ilkeleri bu Kanunda yer
alan benzer hükümler dikkate alınarak Yüksek Seçim Kurulunca tespit ve
ilan edilir (298 Sayılı Kanun ek madde 5).
Aynı kanunun geçici 18. maddesi Yüksek Seçim Kurulu’na, seçmen kütüğü
tam olarak oluşturulup işlerlik kazanıncaya kadar yapılacak seçimlerde ve
halk oylamalarında kullanılacak seçmen kütüklerinin düzenlenmesi; kütüğe
yazılma, muhtarlık bölgesi askı listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması, askı süresi, sandık seçmen listelerinin ayrılması, kesinleşmesi ve kütüğün
güncelleştirilmesi esas ve ilkeleri ile listelere itiraz yöntemleri ve sürelerini,
seçimlerin özellikleri gözetilmek suretiyle, tespit ve ilan etme görev ve yetkilerini de vermiştir.
2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda da Yüksek Seçim Kurulu’na verilen birçok idari görev ve yetki bulunmaktadır. Bunlar;
Seçim çevreleri ve her seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısı, Yüksek
Seçim Kurulu tarafından, genel nüfus sayımı sonuçlarının açıklanmasından
itibaren en geç altı ay içinde, tespit edilerek Resmi Gazete, radyo ve televizyonla ilan edilir (m. 5),
Seçimlerin yenilenmesine veya ara seçimi yapılmasına karar verildiği hallerde, Yüksek Seçim Kurulu, bu Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un ve 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nun seçimlere ilişkin olarak tespit ettiği süreleri kısaltarak uygulayabilir (m. 9),
Herhangi bir sebeple eksik aday göstermiş bulunan siyasi partilerin genel
merkezlerindeki yetkili organlarına Yüksek Seçim Kurulu tarafından, eksiklerin derhal tamamlanması lüzumu bildirilir (m. 13/1),
149
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Siyasi partilerin genel merkezleri, seçime katılacakları, seçim çevrelerine ait
aday listelerini Yüksek Seçim Kuruluna verirler. Yüksek Seçim Kurulu, bunları
derhal il seçim kurullarına bildirir. Yüksek Seçim Kurulu, bütün siyasi partilerin aday listelerini Resmi Gazete ve radyo ile, il seçim kurulları da kendi
çevrelerine ait olanları alışılmış araçlarla geçici listeler halinde ilan ederler
(m. 20/1, 2),
Yüksek Seçim Kurulu bağımsız milletvekili adaylığı için yapılacak başvuru
kendisine ulaştığında başvuruları, alışılmış araçlarla geçici listeler halinde
ilan ederler (m. 21/1),
Adaylıklar kesinleştikten sonra, Yüksek Seçim Kurulu bütün adayları oy verme gününden önceki ellibeşinci gün, seçim çevreleri itibariyle Resmi Gazete
ve radyo ile ilan eder (m. 24/1),
Milletvekili seçimlerinde kullanılacak siyasi partilerin birleşik oy pusulaları
ile bağımsız adayların oy pusulaları Yüksek Seçim Kurulu tarafından bastırılır. Birleşik oy pusulasında siyasi partilerin sırası seçime katılan siyasi parti
temsilcileri huzurunda Yüksek Seçim Kurulu tarafından çekilen kura ile belirlenir (m. 26/a,b),
Her sandıkta kullanılacak birleşik oy pusulaları dörtyüzlük paketler haline
getirilerek Yüksek Seçim Kurulunca numaralanıp mühürlendikten sonra yeteri kadar zarf ile birlikte seçim çevrelerine gönderilir (m. 27/1),
Genel Seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin
tümünde, geçerli oyların % 10”unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar. Yüksek Seçim Kurulu, bütün illerden alınan bilgilere göre, Türkiye
genelinde geçerli oyların toplamını yapar ve her siyasi partinin aldığı geçerli
oy toplamını genel geçerli oy toplamına bölerek, siyasi partilerin ülke genelinde aldığı oy yüzdesini hesaplar ve yüzde onluk barajı aşan siyasi partilerin
isimlerini il seçim kurullarına bildirir ve ilan eder. Bu ilandan sonra, bir veya
birkaç seçim çevresinde, seçimin iptaline karar verilmesi ülke genelinde alınan oy yüzdesinin yeniden tespitini gerektirmez (m. 33/1,3,4),
Milletvekili seçilenlere il seçim kurulu tarafından, milletvekili seçildiklerine
dair verilen tutanaklardan iki örneği de Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına
en seri vasıtayla gönderilir. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tutanaklardan
birini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verir (m. 36/2),
150
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
İl seçim kurullarından milletvekili seçilenlerle ilgili bilgi verildikçe, Yüksek Seçim Kurulu bu bilgileri bekletmeden radyo ve televizyon ile derhal yayımlar.
Bütün illerden verilecek bilgiler tamamlanır tamamlanmaz, tasdikli tutanak
suretlerinin alınması veya itiraz varsa bu itirazın incelenerek karara bağlanması beklenmeksizin, her partinin kazandığı milletvekili sayısı ve milletvekili seçilenlerin ad ve soyadları Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye Radyo ve
Televizyonları ile derhal yayımlanır. Seçim sonuçlarını gösteren tutanakların
bütün illerden gönderilmesi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu, en kısa zamanda Radyo ve Televizyon ve Resmi Gazete ile ikinci bir bildiri yayımlanarak,
iller ve seçim çevreleri itibariyle, milletvekili seçilenlerin ad ve soyadlarını,
seçmen sayısını, oy kullanan seçmen sayısını, katılma oranını, geçerli oy pusulası sayısını her parti ile bağımsız adayların kazandıkları oy sayısını açıklar
(m. 37/1,2,3).
IV. E. Yüksek Seçim Kurulu’nun Hukuki Yapısı
1982 Anayasası, yüksek mahkemeleri yargı bölümünde sırayla saymıştır;
Anayasa Mahkemesi m. 146, Yargıtay m. 154, Danıştay m. 155, Askeri Yargıtay m. 156, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi m. 157, Uyuşmazlık Mahkemesi
de m. 158’de düzenlenmiştir. Ancak Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından
seçilen üyelerden oluşan Yüksek Seçim Kurulu’na bu başlık altında değil, Yasama bölümünde ve “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” başlığını taşıyan 79. madde de yer vermiştir. Bu nedenle de Yüksek Seçim Kurulu’nun
yargı organı olup olmadığı hususu, gerek mahkeme kararlarında gerekse
doktrinde tartışma konusu edilmiştir.
Yüksek Seçim Kurulu gibi demokrasinin tecellisi bakımından kilit önemi haiz
bir kurumun hukuki statüsünün, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde
netleştirilmesinin ehemmiyeti, yeni bir anayasanın yapımının tartışıldığı bu
günlerde aşikârdır.
Esas itibariyle Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki mahiyeti konusunda iki farklı
görüş bulunmaktadır. Birincisi, Yüksek Seçim Kurulu’nun “kendine özgü görevleri olan bir kurul” olduğunu dolayısıyla bir yüksek mahkeme olmadığını,
ikincisi ise “bir yüksek mahkeme” olduğunu ileri sürmektedir. Her iki görüş
de Anayasa Mahkemesince farklı tarihlerdeki kararlarında ifade edilmiştir201.
201 Anayasa Mahkemesinin YSK’nın yüksek mahkeme sayılamayacağına ilişkin kararı için bkz;
18.2.1992 tarih ve Esas: 1992/12, Karar: 1992/7 Sayılı Gerekçeli Kararı, 13.5.1992 tarih ve
21227 Sayılı Resmi Gazete. Yüksek mahkeme sayan kararı için bkz; 06.03.1973 gün, E. 72/56,
K. 73/11, AYMKD., Sayı: 11, s.144.
151
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki yapısına ilişkin tartışmanın
Anayasa Mahkemesinin bu farklı içtihatlarından kaynaklandığı söylenebilir.
Zaten gerek doktrinde gerekse diğer yüksek mahkeme kararlarında hâkim
görüş Yüksek Seçim Kurulu’nun bir üst/karma yargı olduğu yönündedir202.
Tabii bizzat Yüksek Seçim Kurulu’nun kendisi de, kendini bir üst/karma yargı
organı olarak kabul etmektedir203.
V. ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK REJİMLERDE SEÇİMLERİN YÖNETİM VE
DENETİMİ
Seçime ilişkin uyuşmazlıkların çözümlenebilmesi, seçim sonuçlarını etkileyecek olması nedeniyle büyük öneme sahiptir. Çünkü seçim öncesinde veya
sonrasında seçimin sağlıklı ve geçerli olmaması sonucunu doğurabilecek
ve bu nedenle de seçimin iptaline kadar gidilebilecek uyuşmazlıklar meydana gelebilir. Bu uyuşmazlıkların, tarafsızlığından kuşku duyulmayacak bir
organ tarafından çözümü, hiç şüphe yok ki seçimin ciddiyeti ve dürüstlüğü
ve demokratik sistemin işleyişi bakımından güçlü bir teminat oluşturacaktır.
Dolayısıyla burada seçimin sonucunu değiştiren ya da etkileyen hususlara
ilişkin “başvuru nereye yapılacak, yapılan başvuru hangi ölçüde çözümlenecek?” sorularının cevaplanması oldukça önem arz etmektedir.204
Seçim uyuşmazlıklarının çözümünde, başka bir ifadeyle seçimlerin denetiminde, politik etkilerden arınmış bağımsız ve tarafsız duruş sergileyebilmek
oldukça zor görünmektedir. Bu nedenle de; “tarafsızlığı konusunda tereddüt
edilmeyecek bir organ tarafından uyuşmazlıklar çözümlenmelidir” anlayışından hareket ettiğimizde iki farklı uygulama karşımıza çıkmaktadır. Buna
göre; bazı ülkelerin seçime ilişkin ve seçim sonucunu etkileyecek uyuşmazlıkların kendi parlamentoları tarafından çözümlenmesini esas almışlardır
202 Özbudun, Teziç ve Armağan’ın YSK’yı yüksek mahkeme sayan görüşleri için bkz; Gürbüz
Özdemir; “Yüksek Seçim Kurulu’nun Niteliği”, EÜHFD, C. XIV, Sayı: 1–2 (2010),s. 124126.
203 “Anayasa’da “Yasama Bölümü” içinde yer alan Yüksek Seçim Kurulu, yalnız seçimlerin genel
yönetim ve denetimini yürüten bir kurul değildir. Yargıtay ve Danıştay’ın kendi içlerinden
çıkardıkları üyelerden oluşan seçimlerin yargısal denetimini de sağlayan karma egemen üst
yargı merciidir.”. Bkz; Yüksek Seçim Kurulu Resmi Web Sitesi; http://www.ysk.gov.tr/ysk/
index.html. (İnternet erişimi: 11.03.2012).
204 Bingöl; Yüksek Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu Kararlarının Demokratik Seçime
Etkileri, s. 67.
152
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
ki bu uygulama, “parlamentonun üstünlüğü” ilkesinden neşet etmektedir.
Ancak buna karşılık olarak da; parlamentoların, kendi üyelerinin seçiminde
denetim yetkisine sahip olmasının demokratik anlayışla bağdaşmayacağı
ileri sürülmektedir. Çünkü meclis tarafından yapılan denetimde, Fransa’da V.
Cumhuriyet Anayasasına kadarki dönemde olduğu gibi, mecliste çoğunlukta olanlar kendi milletvekillerinin seçimlerine herhangi bir müdahalede bulunmayacaklar, bununla birlikte muhalefetteki milletvekillerinin seçimlerini
geçersiz kılmak maksadıyla onların seçim tutanaklarını reddedebileceklerdir.205 Dolayısıyla meclise böyle bir görev verilmesi halinde, mecliste çoğunluğa sahip olan partinin siyasi mücadelesini bir kenara bırakarak, tarafsız ve
hakkaniyete uygun karar verebilmesinin çok zor olacağı ileri sürülmektedir.206 Nitekim meclislerin siyasi nitelik taşıması, hukuken sorumsuz olması,
sükûnet ve tarafsızlığa sahip olamamasının onlara bu şekilde yargısal bir görevin verilmesini engelleyeceği, zira uyuşmazlığın çözümünün hakkaniyete
uygun davranmayı zorunlu kıldığı, hakkaniyetin gerçekleşmesinin de ancak
yargının tarafsızlık ve bağımsızlığı ile sağlanabileceği aşikârdır.
Ancak tüm bu olumsuzluklarına rağmen, “parlamento denetimi” yaklaşımını esas alanlar, denetim görevinin meclislere verilmesi durumunda, meclislerin bu görevi yerine getirirken hukuk kurallarına uygun hareket edilip
edilmediğini göz önüne alarak, yargısal nitelikte bir denetim olan hukukilik
denetimi yapabileceğini ve böylelikle kendilerini seçenlere karşı sorumluluklarını dikkate alıp, siyasi etki ve kaygılardan uzaklaşarak kendi saygınlık
ve güvenilirliklerini ortaya koymak isteyebileceklerini ifade etmektedirler.207
Seçimin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının ikinci çözüm yolu olarak
da; bağımsız ve tarafsızlığı mevcudiyetinin ön şartı olmak lazım gelen “yargı” makamlarına bu işin verilmesi düşünülmüştür. Böylelikle yargı makamı
tarafından uyuşmazlıkların giderilmesi hem “kuvvetler ayrılığı” ilkesine uygun düşecek, hem de birinci yolun mahzuru olarak görülen siyasi oyunlara
meydan verilmeyecektir. Dolayısıyla seçilecek kişi için de bir güvence oluşturacaktır. Seçimlerin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının çözümü görevinin yargı organına bırakılmasında da iki farklı uygulama görülmektedir.
Buna göre; denetleme ve uyuşmazlıkların çözümü görevi, mevcut yargı organlarından birine ilave görev olarak verilebileceği gibi, bu maksatla ayrı bir
yargı kurulu da oluşturulabilmektedir.
205 Erdoğan Teziç; Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, Ağustos 2009 (13. Baskı), s. 284.
206 Bingöl; a.g.e., s. 68.
207 Bingöl; a.g.e., s. 68.
153
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Bu minvalde çağdaş demokratik rejimlerde seçimlerin yönetim ve denetimi meselesinin çözümü noktasında hangi yaklaşımların esas alındığına bakılacak olursa şu tespitler yapılabilir. Örneğin seçimlerin denetlenmesi ve
seçim uyuşmazlıklarının çözümünde mevcut yargı organlarına bu işi ek görev olarak veren Fransız V. Cumhuriyet Anayasası, seçim uyuşmazlıklarının
nihai karara bağlanmasını Anayasa Konseyi’ne (Conseil constitutionnel)
bırakmıştır.208 Mahalli idarelerle ilgili seçimler konusunda çıkan uyuşmazlıklar ise idari nitelikte uyuşmazlıklar sayıldığından, çözümü idari yargının
görevine girmektedir. Çünkü bu seçimlerle mahalli idarelerin karar ve aynı
zamanda dolaylı da olsa yürütme organları belirlendiğinden, bir bakıma,
bu seçimlerle çeşitli idari kuruluşlara yönetici atanması işlemleri bir ve aynı
tutulmuştur.209
Belediye meclisi ve kantonal seçimler bakımından uyuşmazlıkların çözümünde idare mahkemeleri görevlidir. Yetkili idare mahkemesi ise seçimin
gerçekleştirildiği yer mahkemesidir. Bölge meclisi seçimleri ile ilgili uyuşmazlıkların çözümü ise, ilk derece mahkemesi olarak Conseil d’Etat’ın (Devlet Konseyi/Fransız Danıştay’ı) görev alanına girmektedir. Çünkü bu durumda birden fazla idare mahkemesinin yetki alanına giren yerde seçimler yapılmaktadır. 1987 yılında idari istinaf mahkemeleri (cours administratives
d’appels) kurulmuş ise de, kanun koyucu, ilk derece mahkemesi olan idare
mahkemelerinin seçimler konusunda verdiği kararlara karşı bu mahkemelere değil, doğrudan Conseil d’Etat’a başvurulmasını uygun görmüştür.210
Mahkemeye yapılacak itiraz yazılı şekle tabidir. İtiraz hangi seçmene veya
adaya ilişkin ise bunun başvuruda açıkça belirtilmiş olması gerekir. İtiraz
süresi, seçim tutanağının düzenlenmesini takiben beş gündür. (Belediye ve
kantonal seçimler için beş gün). Bölge meclisi seçimleri içinse on gündür.
Vali de dava açabilir (itiraz edebilir). Onun içinse bu süre 15 gündür. Mahkemenin uyuşmazlığı çözmesi için tabi olduğu süre üç aydır. Mahkeme bu süre
içinde uyuşmazlık hakkında bir karar vermek zorundadır. Mahkeme kararına
karşı Conseil d’Etat’a başvuru süresi ise bir aydır.211
208 Fransa Anayasası madde 59, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara, Mayıs 2011, s. 190. Aynı konuda bkz: Levent Gönenç;
Türkiye’de Seçim Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları, Adalet Yayınevi, Ankara, Şubat 2008,
s. 34-35.
209 Michel VERPEAUX, Droit des collectivités territoriales, 2. éditions, puf, Paris, 2008, s. 186.
210 VERPEAUX, s. 186.
211 VERPEAUX, s. 186.
154
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
İdari yargıç seçimin iptaline karar verebileceği gibi, onu düzeltebilir ve sonuçları değiştirebilir de. Yargıç bu denetimi yaparken geniş bir değerlendirme yetkisine sahiptir. Seçimlerin yasal prosedüre ve koşullara uygun bir
biçimde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini değerlendirme konusunda
oldukça geniş bir yetkiye sahiptir. Seçmeni etkileyecek bir nedenin varlığı
seçimin iptaline karar verilebilmesi için yeterlidir.212
Federal Alman Anayasası genel seçimlerin denetim yetkisini ilk aşamada Federal Meclise vermesine rağmen, Federal Meclisin bu konuda verdiği
kararlara karşı Federal Anayasa Mahkemesine başvurulacağını ve Federal
Anayasa Mahkemesinin vereceği kararın kesin olduğunu hüküm altına almıştır.213
Almanya Federal Cumhuriyeti’nde seçim uyuşmazlıklarının nasıl çözümlendiği meselesine yakından bakılacak olursa şu hususların tespiti mümkündür;
Federal Meclis (Bundestag) seçimleri federal seçimler olarak adlandırılmaktadır.214 Federal düzeyde seçimlerin idaresinde görev alan organlar Federal
Seçim İşleri Başkanı (Bundeswahlleiter) ile Federal Seçim Komisyonu’dur
(Bundeswahlausschuss). Federal Seçim İşleri Başkanı Federal İçişleri Bakanlığı tarafından atanır. Federal Seçim Komisyonu ise Federal Seçim İşleri
Başkanının başkanlığında ve onun tarafından seçilen, seçme hakkına sahip
sekiz kişi ile Federal İdare Mahkemesi’nin (Bundesverwaltungsgericht)
iki üyesinden oluşur. Seçimlerin idaresinde görev alan diğer organlar federe birimler tarafından görevlendirilir.215 Dolayısıyla federal seçimler federal
seçim organları ile federe seçim organları tarafından birlikte yürütülür. Bu
kişilerin atanması konusunda Federal İçişleri Bakanlığı ile federe yönetimlerin sahip olduğu yetki dolayısıyla Almanya’da seçimlerin federal ve federe
yürütme organlarının işbirliği ile yürütüldüğü söylenebilir. Bununla birlikte
yargı mensupları da kısmen de olsa bu faaliyetlere katılmaktadır. Federal seçimlerin denetimi görevi Federal Anayasa (Grundgesetz) ile Federal Meclis’e
verilmiştir. Federal Anayasa’nın 41. maddesinin ilk fıkrasına göre seçimle-
212 VERPEAUX, s. 186-187. Not: 6 ila 9 numaralı dipnotlarda atıf yapılan Fransızca kaynağın
çevirisi için Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilimdalı Başkanı Doç.
Dr. Gürsel Kaplan’a teşekkür ederim.
213 Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası madde 41, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, s. 229. Aynı konuda bkz: Gönenç; a. g. e., s. 36-37.
214 Pieroth, in: Jarass / Pieroth, Art. 41, Rn. 1.
215 Bkz. Alman Federal Seçim Kanunu (Bundeswahlgesez), m.8 vd.; Alman Seçim Düzeni Kanunu (Bundeswahlordnung), m. 1 vd.
155
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
rin denetimi görevi Federal Meclis’e aittir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına
göre Federal Meclis’in bu konuda verdiği kararlara karşı Federal Anayasa
Mahkemesi’ne (Bundesverfassungsgericht) itiraz edilebilir.
Federal yapılanmanın sonucu olarak Almanya Federal Cumhuriyeti farklı federe devletlerden oluşmaktadır. İşte bu federe devletlerin yasama organlarında görev alacak kişilerin seçimi konusu federe devletlerin kendi mevzuatı
ile düzenlenmiştir. Federe devlet mevzuatları birçok konuda benzer hükümler içerse de bunlar arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Burada tüm federe devlet mevzuatları incelenemeyeceğinden, Federal Almanya’nın en kalabalık federe devleti olan ve başkenti Düsseldorf olan Nordrhein-Westfalen
Federe Devleti’nin parlamento seçimlerine kısaca değinilecektir. Burada seçimler konusunda en üst derecede görev yapan organlar Federe Seçim İşleri
Başkanı (Landeswahlleiter) ile Seçim Komisyonu’dur (Landeswahlausschuss). Burada, Seçim İşleri Başkanı, Federe Hükümet (Landesregierung)
tarafından seçilir. Federe Seçim Komisyonu ise seçim başkanının başkanlığında, Federe meclisin (Landtag) kendi üyeleri tarafından seçtiği on kişiden
oluşur. Komisyonda oyların eşitliği durumunda başkanın kullandığı yönde
karar alınmış olur.216 Dolayısıyla Nordrhein-Westfalen Federe Devleti’nde seçimlerin idaresi yasama ve yürütme organlarının katılımı yoluyla gerçekleşmektedir. Seçimlerin denetimi ise yasama organına bırakılmıştır. NordrheinWestfalen Anayasası’nın (Verfassung für das Land Nordrhein-Westfalen) 33.
maddesine göre seçimlerin denetimi görevi federe meclise aittir. Bu maddenin 3. fıkrasına göre federe meclisin seçim konusunda aldığı kararlara karşı
Nordrhein-Westfalen Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunulabilir.
Almanya’da mahalli idare seçimleri ise yine federal yapılanmaya paralel olarak federe devletler arasında farklı şekilde düzenlenmiştir. Nordrhein-Westfalen Federe Devleti’nde mahalli idare seçimleri şu şekilde yapılmaktadır:
Nordrhein-Westfalen Mahalli İdareler Seçim Kanunu’nun217 2. maddesine
göre bir mahalli idarede yapılacak seçimlerde görev alan organlar; Seçim
İşleri Başkanı (Wahlleiter) ve Seçim Komisyonudur (Wahlausschuss). Seçim
işleri başkanları, seçimlerin yapılacağı mahalli idarelerin başkanlık görevin-
216 Bkz. Nordrhein-Westfalen Seçim Kanunu (Gesetz über die Wahl zum Landtag des Landes
Nordrhein-Westfalen (Landeswahlgesetz)), m. 8 vd.
217 Gesetz über die Kommunalwahlen im Lande Nordrhein-Westfalen. Not: 12 ila 15 numaralı
dipnotlarda atıf yapılan Almanca kaynakların çevirisi için Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Tahir Muradoğlu’na
teşekkür ederim.
156
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
de bulunanlardır. Ancak bu kişilerin seçimde aday olmaları halinde, seçim
başkanlığı görevi bunların resmi vekilleri tarafından yürütülür. Seçim komisyonu ise ilgili mahalli idarenin temsil organı tarafından seçilen dört, altı, sekiz veya on üyeden oluşur. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu geçerlidir.
Seçim sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren bir ay içinde seçimlere itiraz
edilebilir. İtirazlar seçim işleri başkanı tarafından karara bağlanır (m. 39). Seçim başkanının itiraz üzerine verdiği kararlara karşı idare mahkemeleri nezdinde dava açılabilir (m. 41).
İngiltere, 1604 tarihindeki; “Goodwin v. Fortescue” davasından sonra yasama
organının seçim uyuşmazlıklarını çözebilmesi uygulamasını kabul etmiştir218. Ancak bu uyuşmazlıkların çözüm sürecinde baştan sona kadar Avam
Kamarası rol almaz. Türkiye’deki sisteme de ilham kaynağı olmuş (1950-54
arası) uygulamaya göre; öncelikle seçimlerin denetlenmesi ve seçim uyuşmazlıklarının çözümü maksadıyla Queen’s Bench Division adı verilen bir
mahkeme, Yüksek Mahkeme üyelerinden ikisi tarafından kurulmakta, seçimi
kaybeden adaylar veya seçmenlerin başvurusu üzerine denetim yapmaktadır219. Bu uygulama az önce de ifade edildiği gibi Türkiye’deki, seçimlerin denetimi ve uyuşmazlıkların çözümü maksadıyla ayrı olarak kurulmuş anayasal
bir organ olarak Yüksek Seçim Kurulu’na benzemektedir. Buna “aracı (mutavassıt) sistem”220 veya “klasik model”221 (idari ve yargısal görevli parlamento)
modeli de denmektedir. Buna göre ayrı bir organ tarafından seçime ait itirazlar incelenir ve elde ettiği sonuçlar meclise bir rapor halinde sunulur. Ancak, mahkeme kesin bir karar vererek itirazı sonuçlandırmak yetkisine sahip
değildir. Mahkemeye verilen görev, Avam Kamarası Başkanlığı’na incelediği
her olay hakkında rapor sunmaktır. Tutanakları kabul veya reddetme başka
bir ifadeyle nihai ve kesin kararı verme yetkisi Avam Kamarası’ndadır. Bu da
demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere’de kamuoyunu tatmin etmekte
ve çok önemli bir teminat olarak görülmektedir222.
218 Gönenç; a.g.e., s. 31.
219 Bingöl; a. g. e., s. 69.
220 Bingöl; a. g. e., s. 69.
221 Gönenç; a. g. e., s. 31.
222 Bingöl;a. g. e., s. 69.
157
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Avrupa Birliği üyesi diğer ülkelere baktığımızda; Belçika, İtalya, Hollanda
ve İsviçre’de de seçim uyuşmazlıklarının nihai çözüm mercii olarak ilgili ülke
parlamentoları gösterilmiştir223. Danimarka’da seçimler içişleri bakanlığına
bağlı “seçim birimi”nin gözetim ve denetiminde yapılır. Seçimlere ilişkin yapılan itirazlar içişleri bakanlığı vasıtasıyla Danimarka Parlamentosuna iletilir
ve Parlamento tarafından nihai olarak çözümlenir224. Norveç’te (AB üyesi
değil) seçimlerin yönetim ve denetimi “Yerel Yönetimler ve Kalkınma Bakanlığı” tarafından yapılır. Yerel seçim uyuşmazlıkları, adı geçen bakanlık
tarafından nihai olarak çözümlenirken genel seçimlere ilişkin itirazlar ise
Norveç Parlamentosu tarafından kat’i karara bağlanır225. Finlandiya’da adı
geçen ülkelerden ayrı olarak içişleri bakanlığı yerine adalet bakanlığı seçimlerin yürütülmesinden sorumludur. Seçim sonuçlarına ilişkin (başkanlık seçimleri hariç çünkü itiraz yolu kapalı) nihai karar mercii Finlandiya “Yüksek
İdare Mahkemesi”dir226. İspanya’da seçim işleri yarı yargısal nitelikli kurullar eliyle içişleri bakanlığı tarafından yerine getirilirken, nihai karar mercii
olarak ise Anayasa Mahkemesi yetkilidir227. Anayasa mahkemesini nihai
karar mercii olarak gösteren bir diğer devlet ise Avusturya’dır. Avusturya
Anayasası meclis üyeleri seçiminin denetlenmesini Anayasa Mahkemesine bırakmıştır228.
Dünyanın en köklü ve en eski demokrasilerinden biri olan Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki seçimler ve bundan doğan uyuşmazlıkların çözümü
hakkında şunları söyleyebiliriz. Öncelikle oldukça kalabalık ve büyük bir
federal devlet olmak bakımından ABD’de seçimle doldurulan çok sayıda
makam/görev bulunmaktadır. Nitekim tek bir federal hükümete karşılık
ülkede elli eyalet hükümeti, yerel yönetim birimlerinde (Counties/ şehirler,
Municipalities/ belediyeler, Townships/ kasabalar, School Districts/ okul
223 Teziç; a. g. e., s. 284.
224 Gönenç; a. g. e., s. 32.
225 Gönenç; a. g. e., s. 33.
226 Gönenç; a. g. e., s. 35-36.
227 Gönenç; a. g. e., s. 35.
228 Avusturya Federal Anayasası madde 141, bkz; Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin
Anayasaları, s. 82-83.
158
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
yönetim bölgeleri, Special Districts/ özel amaçlı bölgeler)229 300.000’in
üstünde seçimle dolan pozisyon ve okul bölgesi, su bölgesi gibi yaklaşık
200.000 kadar da özel amaçlı bölge (special district) mevcuttur. Bir diğer
deyişle, ABD seçmenleri sadece başkanlık ve Kongre seçimi için değil, aynı
zamanda binlerce eyalet ve yerel hükümet yetkilisi için de oy kullanmaya
çağrılmaktadır. Bu yerel hükümet yetkililerinin arasında; eyalet meclisi
görevlileri, eyalet valileri ve vali vekilleri, eyalet denetçileri, ilçe komiserleri,
kasaba ve şehirlerin belediye başkanları, hükümet görevlileri, hâkimler,
emniyet müdürleri, adliye yetkilileri, şerifler, sulh yargıçları, okul kurulu,
kolej kurulu, altyapı hizmetleri kurulu üyeleri ve kamu yararına çalışan diğer
makamların üyeleri bulunmaktadır.230
Amerika Birleşik Devletlerinde seçimler ABD’de bazı federal hükümet ve
çoğu eyalet ve yerel yönetim görevleri için seçimler çift yıllarda yapılır. Bazı
eyalet ve yerel idari bölgelerdeyse tek yıllarda yapılır. Her dört yılda bir başkan ve başkan yardımcısı seçilir. Her iki yılda bir 435 üyeli Temsilciler Meclisinin tamamı ve 100 üyeli Senatonun yaklaşık üçte biri yenilenir. Dolayısıyla
Amerikalıların hemen her yıl gerek federal gerekse eyalet yöneticileri için
sandık başına gittiği söylenebilir. ABD karışık bir federal hükümet sistemine
sahiptir. ABD anayasasına göre ulusal hükümet, federal/merkezi hükümettir
ancak eyalet hükümetleri ve yerel yönetimler de federal hükümetin yetki
kapsamına girmeyen konularda yetki sahibidir. Bu yetkilerden biri de seçimlerin organize edilmesi hususudur. Eyalet hükümetleri ve yerel yönetimlerin
bölgelerindeki seçimleri organize etme konusundaki bağımsızlık seviyesi
değişmekle birlikte bütün eyalet yönetimleri sık sık, kesin sonuçları olan ve
iyi organize edilen seçimler yaparlar. 231
229 Eyaletlerin kendi sınırları içerisindeki en büyük mahalli idare birimi olan county’ler, bazı
hizmetlerin yürütülmesinde üye eyalet adına, onun uzantısı gibi davranarak etkin rol oynar.
Seçilmiş bir meclisi bulunan bu birimler, coğrafi bir bölge içerisinde faaliyet yürüten önemli
bir mahalli idare birimidir. Connecticut ve Rhode Island dışında ABD’yi oluşturan üye federe devletlerin (eyaletlerin) tümünde var olan county’ler, New England eyaletindeki sadece
yargı görevini ifa eden County Louissiana’da “Parish” adını alır. Genellikle bir yargı mercii olarak üye devletin ceza kanununu uygulayan county’ler, eyaletlerin vergileri ile mahalli
vergileri tahsil eder, seçim yerleri ile seçim görevlilerini tayin eder ve seçimleri uygular.
Okulları ve kütüphaneleri yönetir, yolları ve köprüleri yapar ve onarır. Sosyal tesisler kurmak
şeklindeki diğer bazı görevleri de vardır. Bkz: Ufuk Ayhan; Amerika Birleşik Devletlerinde
Yerel Yönetimler, Sayıştay Dergisi sayı:70, s. 106-107.
230 E-Journal USA, Cilt 12, Sayı 10, Ekim 2007, s. 32. http://usinfo.state.gov/pub/ejournalusa.
html. (Erişim Tarihi: 03.03.2013).
231 http://photos.state.gov/libraries/istanbul/22897/ejournals/USA_Elections_InBriefTR.pdf,
s.3. (Erişim Tarihi: 03.03.2013)
159
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Federal bir görev için olsa bile aslında ABD’de seçim yerel düzeyde, yerel
yetkililer tarafından yapılır. Bu da daha önce belirtildiği gibi genellikle il veya
belediye görevlisi ya da sayman olan seçim yöneticileri için zorlu bir görevdir. Bu kişiler yıl boyunca seçmenlerin kaydını yapmaktan ve vatandaşların
seçim için uygun olup olmadıklarını belirlemekten sorumludur. Ayrıca her
seçim için oy pusulası hazırlar, geçerliliği onaylanan bütün adayların isminin
listede olmasını sağlar ve karar verilecek bütün meselelerin doğru şekilde
dile getirildiğinden emin olurlar. Oy pusulasının mümkün olduğunca basit
ve kolay anlaşılır olmasını sağlarlar. Oy pusulası formu için ulusal bir standart mevcut değildir. Oy Hakkı Yasası gereğince seçim yetkilileri, nüfusun
tamamı ana dil olarak İngilizce konuşmuyorsa oy pusulalarını birden fazla
dilde hazırlayabilir. Ulusal bir geçerli seçmen listesi olmadığı için bir vatandaş öncelikle kayıt yaptırarak seçmenlik vasfı kazanmalıdır. Vatandaşlar oy
kullanabilmek için ikamet ettikleri yerde kayıt yaptırırlar; yeni bir yere taşındıkları takdirde yeni adreslerinde tekrar kayıt yaptırmaları gereklidir. Kayıt sistemleri seçim hilelerini ortaya çıkarmak üzere tasarlanmıştır. Seçmen
kayıt prosedürleri eyaletten eyalete değişmektedir. Söz gelimi, 1993 Ulusal
Seçmen Kayıt Yasası sayesinde vatandaşlar ehliyetlerini yenilerken seçmen
kayıtlarını da yaptırabilmektedirler.232
ABD’de çok çeşitli oylama aracı bulunur ve oylama teknolojisi sürekli olarak değişir. Eskiden olduğu gibi adayın isminin yanına elle “X” işareti konan
kâğıt pusulaların kullanıldığı çok az yer kalmıştır ancak günümüzde pek çok
bilgisayar destekli sistem hala içi doldurulan daireler veya birleştirilen çizgilerin bulunduğu kâğıt oy pusulasına dayanır. Oyların kaydedilmesi için bu
pusulalar optik tarama olarak bilinen sistemle mekanik olarak taranır. Bazı
idari bölgelerde hala, seçmenlerin tercih ettikleri adayın isminin veya destekledikleri bir durumun yanındaki küçük kolu çevirdikleri “kollu” makineler
kullanılır. Yaygın olarak kullanılan başka bir alet de “delikli kart” makinesidir.
Oy pusulası adayın isminin yanına delik delinen bir karttır veya kart oy pusulası resmiyle aynı hizada bulunan bir yuvaya yerleştirilir ve delikler delinir.
Bu pusulalar 2000 yılı ABD başkan seçimlerinde Florida’da oyların sayımı sırasında tartışmalara neden oldu. 2000 yılı başkanlık seçimi sonuçları ki Amerikan tarihinde sonuçların birbirine en yakın olduğu bu başkanlık seçiminde
kazanını belirlemek için uzun süren çekişme yaşandı ve Amerikalıları ilk kez
bu idari meselelerin pek çoğuyla karşı karşıya bıraktı.233
232 İbid; s. 78-80.
233 İbid; s. 81-85.
160
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
2000 yılı başkanlık seçimlerinden çıkarılan en önemli derslerden biri
Florida’da karşılaşılan seçim yönetimi, oy kullanma ve oy sayımıyla ilgili meselelerin ABD’nin neredeyse her bölgesinde meydana gelebileceğidir. Reform gereksinimi konusunda çeşitli çalışmalar yapıldı, düzenlenen panellerde uzman kişiler konuşma yaptı ve tanıklar dinlendi. Netice olarak; 2002’de
Kongre, seçimlerin sıhhatine ilişkin önemli hususlar içeren Help Amerika
Vote Act’i (HAVA - Amerika Seçim Yardımı Yasası) kabul etti. Öncelikle,
federal hükümet, eskimiş delikli kart ve kollu oylama makinelerini değiştirmek için eyalet hükümetlerine ve yerel yönetimlere para teklif etti. Ayrıca
yerel seçim yönetimi görevlilerine teknik destek sağlamak ve oylama aletleri
için standartlar belirlemek üzere Seçim Yardım Komisyonu’nu kurdu. Komisyonun görevleri arasında oylama makinesi ve oy pusulası dizaynı, kayıt
yöntemleri ve geçici oylama ve hile caydırma yöntemleri belirleme, seçimde görev yapacak kişileri işe alma ve eğitme prosedürleri, seçmen eğitim
programları ve diğer meseleler konusunda araştırma programları düzenleme yer alır. Federal hükümetin eskiden yerel bir yönetim meselesi olarak
gördüğü seçimlere çok fazla karışmaması olgusu, HAVA ile önemli ölçüde
değişti. Böylelikle usule ilişkin reform çabaları Amerikalıların seçim sistemlerine olan güvenlerinin artmasını sağladı. Seçimlerin demokrasinin hukuki
temeli olduğu göz önünde bulundurulduğunda yapılan maliyetin çok da
yüksek olmadığını ifade edebiliriz.234
Federal yasalar başkan, senatör ve temsilci gibi federal görev adaylarının ve
bazı siyasi müttefiklerinin nasıl, nereden ve ne kadar “mali kaynak” sağlayabileceğini denetler. Federal kampanya finansman yasaları eyalet ve yerel yönetim seçimlerini düzenleyen eyalet yasalarından ayrıdır. Amerikan
sisteminde başkan adayları 100 milyondan fazla seçmenin bulunduğu bir
ülkede kampanya düzenlemek için yüz milyonlarca dolar toplar. Pek çok durumda paralar özel kaynaklardan gelse de para toplama ve harcama süreci
yasalarla sıkı bir şekilde denetlenir. Bir başkan adayı siyasi komite adı altında
bir seçim kampanyası düzenlemelidir. Siyasi komitenin bir haznedarı olmalı
ve Federal Seçim Komisyonuna (FEC) kayıt yaptırmalıdır. Her ne kadar adı
Federal Seçim Komisyonu olsa da, FEC yalnızca kampanya finansmanı yasalarını denetleyip uygular, seçimleri yürütmez. Yukarıda da ifade edildiği gibi
seçmenleri kaydetme, oy verme sürecini yürütme ve oyları sayma gibi seçim
prosedürü eyalet ve yerel seçim görevlilerinin sorumluluğundadır.235
234 İbid; s. 86-87.
235 İbid; s. 67-74.
161
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Seçim prosedürlerini yürütmek esas itibariyle eyalet devletlerinin işi olsa da
Amerikan Anayasası, Amerikan Kongresini yani yasama organını oluşturan
Temsilciler Meclisi ve Senatoyu, kendi üyelerinin seçiminde, bu üyelerin nitelik ve yetkilerine ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklarda “yargıç” görevi
görebileceğini öngörmektedir.236 Sonuç olarak ABD’de seçim işlerinin yürütülmesinden esas itibariyle eyalet düzeyindeki yerel kurullar yetkili olsa da
doğacak uyuşmazlıkların çözümünde yargı makamlarının yasama organı ve
eyalet seçim kurullarıyla beraber rol almasının mümkün olacağını ifade edebiliriz.237
Seçimlerin yönetim ve denetimine ilişkin olarak son olarak “bağımsız seçim
kurulu” modeli olarak nitelendirilebilecek olan modele kısaca değinmek
gerekir. Çünkü Türkiye’de uygulanan sisteme de benzeyen bu modelde; yargı sistemi içindeki seçim kurulları, uyuşmazlıkların nihai çözüm mercii olarak
kabul edilmiştir. Bu model Brezilya, Meksika, Paraguay ve Venezüella’da
uygulanmaktadır.238 Bolivya239, Ekvator, El Salvador, Guatemala, Honduras, Kosta Rika, Panama, Peru ve Uruguay’da ise özerk statüdeki seçim
kurulları seçim uyuşmazlıklarının nihai olarak çözümlendiği yerlerdir. Kosta
Rika, Meksika, Nikaragua, Peru, Şili, Venezüella ve Uruguay’da bu kurulların
kararı kesindir ve başkaca bir mercie müracaat edilemez. Honduras, Porto
Riko ve Kolombiya’da ise yargı yolu açıktır.240
VI. YÜKSEK SEÇİM KURULU VE SİYASET
Türkiye’de siyasal sistem, “siyasi iktidar-devlet iktidarı” ayrımı üzerine kurulmuştur. Bu ayrım, devlet iktidarının siyasi iktidar üzerinde hiyerarşik üstünlüğüne dayanır. Devlet iktidarını kullanan organlar, kendi belirledikleri bir
ideolojik çerçeve doğrultusunda toplumun gözetim ve denetimini yaparken, siyasi iktidardan da ancak kendisine ayrılan sınırlı bir alan içerisinde
faaliyet göstermesini bekler. Bu sistem içerinde yargının görevi de, devlet
236 1787 tarihli ABD Anayasası, Madde 1, Bölüm 5, Cümle 1. Aktaran Gönenç; a.g.e., s. 31, 16
numaralı dipnot.
237 Gönenç; a.g.e., s. 32.
238 Gönenç; a.g.e., s. 37-38.
239 Bolivya Anayasası Madde; 205-208. Bkz: (Ed.) Mahmur Fevzi Özlüer vd., Bolivya Anayasası
(Hukuk, Demokrasi, Özerklik), Ankara, Phoneix Yayınevi, Kasım 2012, s. 237-239
240 Gönenç; a.g.e., s. 38.
162
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
ideolojisinin sınırları içerisinde bir tutum geliştirmek ve her halükarda devleti ve iktidarını korumak şeklinde beklenir.241
Bu minvalde hareket eden Türkiye’deki yüksek yargı organlarının vermiş oldukları kararları ile siyasal sistemin işleyişini tıkayabildikleri yakın tarihlerde
defalarca müşahede edilmiştir. Bu meyanda YSK’nın da kritik anlarda kararlarını, devlet iktidarının tercihlerine uygun bir şekilde oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bunun için birkaç örneğe bakmak yararlı olacaktır:
2002 yılında, başta Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan ve Akın Birdal
gibi isimlerin milletvekili adayı olup olmayacaklarına YSK’nın karar vermesi
bekleniyordu. Kararın verilmesinde kısa bir süre önce bir basın toplantısı yapan dönemin YSK Başkanı Tufan Algan, karara esas teşkil edecek ölçütleri şu
şekilde sıralamıştır:
“Atatürk’ün sözlerine, 30 Ağustos’a, Çanakkale’ye bakarız. Ülkeyi zarara uğratıp uğratmadığımızı düşünürüz (…) Yargı, önüne gelen dosyaya
bakar, hukuka bakar, memleketin menfaatlerine bakar. Çanakkale’ye
bakar, 26 Ağustos’taki Büyük Taarruz’a bakar, 30 Ağustos Başkomutanlık Muharebesi’ne bakar (…) Yargıç olarak ülkeyi zarara uğratıp uğratmadığını da düşüneceksin. Bir şeyi daha düşüneceksin. Üç yüz bin
insanımız, Çanakkale’de ne uğruna şehit oldu?”.242
29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde YSK, sandık görevlilerine başörtüsü
yasağı getirdi. Sandık görevlilerine kıyafet yasağı getiren herhangi bir yasal
düzenleme söz konusu değildir. Sandık görevlileri, geçici bir süre görev yaparlar ve onları kamu görevlisi olarak kabul etmenin de imkânı yoktur. Buna
rağmen böylesine bir kararın çıkması, YSK’nın kararlarında devlet ideolojisinin etkisini göstermesi bakımından son derece önemlidir.243
2010 yılında Parlamento, anayasal değişikliğinin halkoyuna sunulması süresini 60 gün ile sınırlayan bir değişiklik yaptı. Ancak YSK, referandumundan
da bir seçim olduğu yorumundan hareketle parlamentonun yaptığı bu düzenlemeyi yok saydı ve halkoylamasını milletvekili seçimi ile eşdeğer tutarak 120 günü esas aldı. Referandum sürecinin bu şekilde uzatılmasındaki
241 Vahap Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”, http://www.sde.org.tr/kose-yazilari/861/vesayetin-yuksek-secim-kurulu.aspx (internet erişimi; 11.03.2012)
242 Sabah Gazetesi, 20.09.2002.
243 Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”.
163
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
gaye, anayasa değişikliğinin iptali için açılan davaya bakmakta olan Anayasa
Mahkemesi’ne süre kazandırmaktı.244
12 Haziran 2012’de yapılan genel seçimler öncesinde ve sonrasında da YSK,
verdiği bazı kararlarla siyasi alana müdahil oldu. Yurtdışında yaşayan vatandaşların oy kullanma hakkının engellenmesi (altyapının uygun olmadığı
gerekçesiyle konsolosluklardan oy kullanımına izin verilmedi) ve BDP’nin
desteklediği bağımsız adayların milletvekili adaylıklarının iptal edilmesi ve
son olarak da mazbatasını avukatı aracılığıyla teslim alan D.Bakır bağımsız
adayı M. Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin daha önceden almış olduğu kesin
mahkûmiyet kararı gerekçesiyle iptal edilmesi buna örnek verilebilir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sosyal infial yaratan bu karar, farklı toplumsal kesimlerin ortak direnci ile karşılaşmıştır. Her ne kadar YSK, verdiği
kararı birtakım hukuki gerekçelerle haklı kılmaya çalıştıysa da, bu gerekçeler
toplum nezdinde bir itibar görmemiştir. Çünkü aynı davadan yargılanan iki
kişiden birinin adaylığı kabul edilirken diğerinin adaylığının iptal edilmesi
izaha muhtaçtı. Aynı şekilde yeni ceza yasası ile ortadan kaldırılan hukuki bir
düzenlemenin (memnu hakların iadesi) bir başvuru şartı haline getirilmesi
yine hukuki kılıf giydirilmiş siyasi bir gerekçe olarak kabul görmüştü.
Yüksek Seçim Kurulu’nun “Hatip Dicle” kararı ayrıntılı bir biçimde ele alınmayı gerektiren bir olgudur. Çünkü hem YSK’nın konuya ilişkin emsal kararları vardır hem de YSK’nın karar verme saikinin hukuki değil siyasi olduğunu
çok net bir biçimde göstermektedir. Yüksek Seçim Kurulu, 21.06.2011 tarih
ve 1022 Karar sayılı yazısıyla, Diyarbakır bağımsız Milletvekili Hatip Dicle
aleyhine kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olduğu gerekçesiyle, milletvekili
seçilemeyeceğini belirtmiştir. Ancak aynı Yüksek Seçim Kurulu, söz konusu
kesinleşmiş mahkûmiyet kararına karşın bağımsız milletvekili adayı Hatip
Dicle’nin seçime girmesine ve seçilmesine muvafakat gösterip aday olmasına izin vermiştir. Söz konusu kesin mahkûmiyet kararını önceden bilip bilmedikleri sorulan Yüksek Seçim Kurulu yetkilileri; kesinleşmiş mahkûmiyet
kararını bilmedikleri, bu nedenle önce onay verdiklerini daha sonra ise basından bir takım haberler ve savcının talebi üzerine kesinleşmiş mahkûmiyet
kararından haberdar olduklarını belirtip, bu nedenle Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin yok hükmünde olduğu yönündeki kararı verdiklerini ifade etmişlerdir.
244 Coşkun; “Vesayetin Yüksek Seçim Kurulu”.
164
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Hâlbuki Türkiye genellinde 2008 yılından beri ulusal yargı ağı (UYAP) ile tüm
adli birimler arasında koordinasyon sağlanmış bulunmaktadır. Hatta UYAP
sistemiyle emniyet ve tapu müdürlükleri gibi kamu kurumları ile adli kurumlar arasında koordinasyon sağlanmaktadır. Bir adli makam sizinle ilgili bilgiye ulaşmak istediğinde; sizin kimlik numaranızla yaptığı/yapacağı sorguda
adınıza açılan tüm davaların ne olduğu, niteliği, hangi aşamada olduğu, kararın ne zaman verildiği gibi bilgilerle beraber, bunların dışında, adınıza kayıtlı araç ve gayrimenkulün olup olmadığına varıncaya kadar UYAP sisteminden bakılabilmektedir. Buna rağmen tüm Türkiye’yi ilgilendiren bıçak sırtı
bir konuda, var olan bu teknolojik imkâna rağmen Yüksek Seçim Kurulu’nun
kesinleşmiş mahkûmiyet kararını bilmediklerini ifade ederek, söz konusu
kararı verebilmesi, en hafif tabirle bir yüksek yargı makamı olarak kendini
nitelendiren bir kurul bakımından talihsizliktir. Açık ki YSK’nın bu kararı yerinde değildir. Nitekim aşağıda emsal niteliğindeki “Fehmi Işıklar” kararına
da değinilmek suretiyle YSK’nın bu konuda gereken hassasiyeti göstermediği izah edilmeye çalışılacaktır.
Fehmi Işıklar245 29 Kasım 1987 tarihindeki 18 inci dönem milletvekili seçimlerinde, Sosyal demokrat Halkçı Parti’den Bursa 1 numaralı seçim çevresinden birinci sırada aday gösterilerek, milletvekili seçilmiştir. Fehmi IŞIKLAR hakkında, ne milletvekili adaylarının geçici ve daha sonraki kesin ilanı
üzerine, ne de milletvekili seçildikten sonra (2839 Sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu’nun 37 nci maddesi gereği olarak radyo ve televizyon ile Resmi
Gazetede yapılan ilan ve yayınlarda) adaylığına veya milletvekilliği tutanağına yapılmış bir itiraz bulunmaktadır. Ancak, Adalet Bakanlığı tarafından
22.11.1988 tarihinde, alınan bir duyuma ve bununla ilgili belge ve bilgilere
işaret edilerek, YSK’dan konuya ilişkin karar vermesini istemiştir.
YSK, her ne kadar tam kanunsuzluk hallerinde246 (seçim hukukuna göre
adayın seçilme yeterliğini kaybettiren haller olarak kabul edilmektedir) itiraz
süreleri de dikkate alınmaksızın yani adayın seçilmesi sonrası kanuni itiraz
süresi sona erse de ilgilinin seçimi kazandığına ilişkin mazbatayı iptal yetkisini kendinde görebilmektedir. Ancak Işıklar’ın milletvekili sıfatı taşıması
245 Fehmi Işıklar Kararı (YSK Kararı, 1988/311)
246 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 130 uncu
maddesinin sondan bir önceki fıkrasında, “... Ancak, adaylığın kesinleşmesinden sonra, adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okuryazar olmadığı
veya seçilme yeterliğini kaybettiren bir mahkûmiyeti bulunduğuna ilişkin iddialar dışındaki
nedenlerle adaylara itiraz olunamaz. Bu hüküm olağanüstü itirazlar için de geçerlidir”.
165
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
hasebiyle Yüksek Seçim Kurulu, bir milletvekilinin TBMM Üyeliğinin düşmesine yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilebileceğini, seçimden
önce mevcut veya sonradan vaki mahkûmiyetine dayanılarak onun üyelik
sıfatının ortadan kalkması ile sonuçlanacak hiçbir uygulama yapılamayacağını oyçokluğu ile kararlaştırmıştır. Özetle; Işıklar Kararında, YSK tarafından
mazbata verildikten sonra artık bundan sonra yokluk veya milletvekili olup
olmama konusunda takdir Meclise geçmektedir. Zira mazbata verilinceye
kadar yetki YSK’da iken mazbata verildikten sonra ise karar mercisi Meclis
olmaktadır. YSK bu içtihadını, Fazilet Partisinden 1995 seçimlerinde İstanbul
milletvekili seçilen Merve Safa Kavakçı olayında da kullanmıştır247. Bu itibarla “Hatip Dicle” kararı, YSK’nın kendi içtihadıyla da çelişmesi anlamına gelir.
VII. SONUÇ VE ÖNERİLER
Hukuk devleti olmanın en temel ilkesinin, “temel hakların güvence altına
alınması” olduğunu söyleyebiliriz. Temel hakların güvencesinin ve hukukun
üstünlüğünün sağlanması ise, ancak bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı ile mümkün olabilir. Söz konusu çerçeveye, doğal olarak siyasal hakların
güvence altına alınması da girmektedir. Bu durum, demokratik sistemin temeli olan seçimler söz konusu olduğunda özellikle önem arz etmektedir. Bu
meyanda 1982 Anayasası, seçimlerin yargı organlarının genel yönetim ve
denetimi altında yapılmasını öngörmüştür. Batılı demokrasilerdeki seçimlerin yönetim ve denetiminin tarihsel sürecinde de aynı amacın hedeflendiği
görülmektedir. Özellikle batılı ülkelerde, ilk dönemlerde seçim işleri, yasama
ya da yürütme organlarına bağlı kuruluşlarca yürütülmekte iken, bu durum
hem seçim güvenliğine zarar verdiğinden hem de kuvvetler ayrılığı prensibine ters düştüğünden yaşanan gelişim süreciyle günümüzde bağımsız
yargı organları tarafından yürütülmektedir.
Ancak bir hukuk devleti enstrümanı olarak yargı denetimi, Türkiye’de temel
hakların korunması için değil devlet iktidarının sürdürülmesi için kullanılmaktadır. Nitekim bu çalışmada da seçimlerin yönetim ve denetimi göre-
247 Merve Safa Kavakçı Kararı (YSK Kararı, 1999/1585) “KAVAKÇI’nın izin almadan yabancı devlet vatandaşlığını kazandığı için Türk vatandaşlığı kaybettirilmiştir, kararı Bakanlar
Kurulu’nca seçim sonrasında alınıp 13 Mayıs 1999’da yayınlanmıştır. Dolayısıyla, “seçilme
yeterliliğinin kaybı” seçildikten sonra olduğu için, üyelikten düşürüp düşürmemeye Meclis
karar vermelidir”.
166
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
vini üstlenmiş bir anayasal ve yargısal/idari makam olarak Yüksek Seçim
Kurulu’nun, Türkiye’nin 2000’li yıllar sonrasında yakaladığı demokratikleşme ivmesini adeta ağırlaştıracak hatta geriye götürecek kimi kararlara imza
attığı yukarıda örnekleriyle izah edilmiştir. Siyasi kaosa sebebiyet veren bu
kararlardan çıkartılması gereken dersler vardır.
Bugüne kadar verdiği/vereceği kararlar ile siyasi sistemin işleyişini kolaylaştırabileceği gibi kilitleyebilecek kudrette olan özellikle yüksek yargı organlarının, konumuz itibariyle de Yüksek Seçim Kurulu’nun, görev ve yetkilerinden çok, üye kompozisyonunun demokratik temsiliyet bakımından acilen
revize edilmesi, Türkiye’nin yeni anayasa yapımı bağlamında demokratikleşebilmesi bakımından, hayati önem arz etmektedir. Çünkü seçime, seçimlerin yönetim ve denetimine, siyasi partilere ve milletvekilliğine ilişin mevcut
yasal ve anayasal hükümler durduğu müddetçe, bundan sonra da bu tür kararlarla karşılaşılması mukadderdir. Bu nedenle biran önce yeni anayasanın
yapılması ve bu paralelde mevzubahis kanunların da acilen değiştirilmesi
gerekmektedir.
Bu itibarla Yüksek Seçim Kurulu’nun yapısı ve görev ve yetkilerine ilişkin
olarak bu çalışmada ileri sürülecek önerilerden önce çeşitli sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerce hazırlanan anayasa taslaklarında dile getirilen
önerilere de değinmekte fayda görülmüştür. Konuya ilişkin olarak oldukça
kapsamlı bir çalışmada248; aralarında siyasi partiler ve Barolar Birliği, sendikalar, işveren örgütleri ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinin bulunduğu
toplam on dokuz (19) kuruluşun yeni anayasa önerileri karşılaştırmalı olarak
ele alınmıştır.
Bu anayasa taslaklarında, 1982 Anayasasının 79. maddesinde düzenlenmiş
Yüksek Seçim Kurulu’na ilişkin olarak dile getirilen (yalnızca 10 kuruluş tarafından) öneriler şöylece özetlenebilir; biri dışında (Stratejik Düşünce
Enstitüsü/SDE) YSK’nın üye kompozisyonuna ilişkin değişiklik önerisi yapılmamış ve mevcut durum korunmuştur. Yani Yargıtay ve Danıştay’dan gelen
yüksek yargıçlardan oluşan bir Kurul olarak YSK’nın çalışmaya devam etmesi
öngörülmüştür. Mevcut görev ve yetkilerinin değiştirilmesi yönündeki bir
öneri de Anayasa Kadın Platformu ve Ortak Payda Çalışma Grubu tarafından ifade edilmiştir. Buna göre; siyasi partilerin aday listelerinin, cinsiyet
248 Fazıl Hüsnü Erdem, Yunus Heper; Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları ve Anayasa Önerileri (Madde Karşılaştırmalı), SETA Yayınları No: 15, Ankara, Aralık 2011, s. 218-221.
167
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
eşitliği bağlamında yüzde 5 artı/eksi tolerans payıyla birlikte, her bir cinsiyetin yüzde 50 temsilini sağlayamayan listelerin reddedilmesi ve bu ilkeye
uygun bir biçimde listelerinde düzeltme yapmayan partilerin seçime katılımının önlenmesi görevi Yüksek Seçim Kurulu’na verilmelidir.
SDE önerisinde ise;249 3’ü Yargıtay, 2’si Danıştay, 3’ü sosyal bilimler alanında
çalışan (TBMM tarafından seçilecek) 8 üye ile TBMM’de grubu bulunan siyasi
partilerce gönderilen üyelerden oluşan bir kurul yapısı öngörülmüştür. Ancak SDE taslağında Yüksek Seçim Kurulu, seçim işlerinde nihai karar mercii
olarak öngörülmemiş, YSK kararlarına Anayasa Mahkemesi nezdinde itiraz
edilebileceği önerisi getirilmiştir. Kurul kompozisyonundaki demokratik
temsiliyetin artırılması bakımından oldukça isabetli, ancak, nihai karar mercii olarak Anayasa Mahkemesinin öngörülmesi ise Anayasa Mahkemesinin
iktidar alanını genişletecek bir öneri olmak bakımından da kanımızca isabetsiz olmuştur. Çünkü demokrasi fikriyatı, iktidar yapılarının bir merkezde teksif olmasını değil dağıtılmasını esas alır ki ancak böylece “insan
ve hakları” iktidarın yozlaştırıcı etkisinden korunabilsin.
Bu çalışmada dile getirilecek öneriler olarak da şunlar söylenebilir; öncelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun üye kompozisyonunun yalnızca yüksek yargıçlardan teşekkül ettirilmesine son verilmelidir. Bu itibarla; Kurul’da oy
hakkı da bulunacak olan üyelikler için, son genel seçimlere katılarak en çok
oyu almış ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerce gösterilecek ve
nitelikleri kanunda gösterilen temsilciler içinden TBMM’nin seçim yapması sağlanabilir(Karar yeter sayısı ile: 139). Siyasi partilerce gösterilecek aday
sayısı, Kurul’daki yüksek yargıç sayısının iki katı şekilde Meclis’e sunulmalı,
Meclis, bunların içinden seçimini yaparak, kurul içinde, siyasi parti adaylıklarından seçilen üye sayısı ile yargıç sayısının eşit hale getirilmesi sağlanabilmelidir. Kurul’un tarafsızlığını güçlendirmek bakımından da, geçmişte siyasi
parti üyeliği veya adaylığı söz konusu olmamış avukatlar içinden Türkiye
Barolar Birliği tarafından gösterilecek iki kat aday ile yine siyasi partilerde
adaylık ve üyelik kaydı bulunmayan öğretim üyeleri içinden YÖK’ün göstereceği iki kat aday içinden (tercihen seçim ve seçim hukuku alanında çalışması olan hukuk, siyasal ve iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görevli olanlar) TBMM’nin seçim yapması temin edilebilir. YÖK ve Barolar Birliği
kontenjanı 2’şer üye olabilir.
249 Bekir Berat Özipek, vd. ; Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onuruna
Dayanan Yeni Anayasa, SDE Raporu, Ankara, Mayıs 2011, s. 41-42.
168
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Yüksek Seçim Kurulu’nun en çok tartışma yaratan kararları, “milletvekilliğinin iptali” kararlarıdır. Bu itibarla kanunda yapılacak bir değişiklik ile Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçildiğine dair seçim mazbatasını (tutanağını) almış
ve kanuni itiraz süreleri de dolmuş bir kimsenin milletvekilliğini iptal etme
yetkisi, kaldırılmalıdır. İptal yetkisi, velev ki “tam kanunsuzluk hali” denilen,
milletvekili seçilen bir kimsenin, sonradan seçilme yeterliğinin bulunmadığına dair bir bulgunun ortaya çıkması hallerinde dahi kullanılamamalıdır.
Milletvekilliği kesinleştikten sonra tam kanunsuzluk hallerinde de dâhil
olmak üzere ilgilinin vekilliğinin düşmesi kararını verebilme yetkisi yalnızca TBMM’ye ait olmalıdır.
Yüksek Seçim Kurulu, seçim işlerinde nihai karar mercii olmak ve mevcut
Anayasa’nın sözüne de uygun olmak bakımından (Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Any. m. 79/1) yüksek yargı
organı olarak anayasada yer almalıdır. Böylece idari mi, yargısal mı veya
karma bir kurul mudur? tartışmalarına nihayet verilmelidir.
Diğer seçim kurullarına gelince; il seçim kurulları ya kaldırılmalı ya da üye
kompozisyonu değiştirilmelidir. Çünkü Kanunda sayılı görev ve yetkileri
esas itibariyle ilçe seçim kurulları ile aynıdır. İl seçim kurulları 3 yargıç üyeden oluştuğu için hem kurulların demokratik meşruiyeti tartışma konusu
olabilmekte hem de gereksiz bir bürokratik bir kademe olarak görünmektedir. Hâkim başkanlığında ve siyasi partiler (4 asıl 4 yedek) ile o ilçede görev
yapan, siyasi parti üye veya adayı olmamış kıdemli memurlardan (2 asıl 2
yedek) oluşan ilçe seçim kurullarının da üye kompozisyonunun değiştirilmesi sağlanarak; memur üyeler kuruldan çıkarılmalı, meslek odalarının
yönetim kurullarından seçilen üyeler ile o ilçe sınırları içinde bulunan üniversite veya üniversitelerin senatolarınca seçilecek üyelerin (tercihen hukuk veya sosyal bilimler alanından) de kurula katılımı sağlanabilmelidir.
Bu minvalde Türkiye’nin seçim hukukuna ilişkin bir takım reform ve yeniliklerin yapılması da elzemdir. Şöyle ki; evvela, % 10 seçim barajı derhal kaldırılmalıdır. Seçim barajı, bir taraftan hem siyasi temsilin adaletli bir biçimde
parlamentoya yansımasını imkânsız kılmaktadır. Diğer taraftan ise bu barajı
dolanarak bağımsız adaylık yoluyla Meclis’e girmek isteyen partilerin işlerini
inanılmaz derecede zorlaştırmaktadır. Çünkü parti mensupları partilerinden
istifa ediyorlar, bağımsız olarak Meclis’e giriyorlar, ardından tekrar partilerine dönüyorlar. Bu zahmetli yol, aynı zamanda traji-komik bir durum yaratmaktadır. Zira herkes, bağımsızların aslında hangi partiye mensup olduklarını ve kimler tarafından desteklendiklerini biliyor, zaten bağımsızlar da bunu
169
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
gizlemiyorlar. Tüm bu traji-komediye neden olan seçim barajının varlığı, Türkiye demokrasisi için bir ayıptır, bu ayıp bir an önce ortadan kaldırılmalıdır.
İkinci olarak da milletvekili seçilme yeterliliğine ilişkin hükümleri ihtiva eden
Anayasanın 76. maddesi ile Milletvekili Seçim Kanunu’nun 11. maddesi düzeltilmelidir. Öylesine kısıtlayıcı bir niyetle kalem alınmışlardır ki bu maddeler, YSK dilerse hemen herkesi seçimlere girmekten alıkoyabilir. Özellikle “terör suçları” ifadesi çok sıkıntılıdır. Bir toplantıya katılmanın ve resmi ideolojinin belirlediği sınırlar haricinde görüş belirtmenin (mesela anadilde eğitim
istemek, federasyon talep etmek, Kürdistan demek) bile “terör örgütünün
propagandası” veya “terör örgütüne yardım” olarak değerlendirilip cezalandırılabilmektedir. Böylesi bir siyasi atmosferin hâkim olduğu ülkede, herkes,
her an siyasi mücadeleden dışlanabilir ve siyasi haklarından mahrum edilebilir. Demokratikleşme iddiasındaki bir ülkenin hiç de hak etmediği bu sıkıntıların acilen izale edilmesi elzemdir.
Son genel seçimler sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler,
Türkiye’nin hâlihazırdaki yasalar ve anayasa ile yönetilemeyeceğini bir kez
daha göstermiştir. Yapılması lazım gelen bellidir: Özgürlükçü ve demokratik
bir siyasal sistemi inşa edecek yeni bir anayasa yapmak için süratli bir biçimde çalışmaktır. Yukarıdaki öneriler, ancak bu sayede anlamlı hale gelebilir.
Anlamamız gereken şudur; artık geçici çözümlerin, üzerindeki devlet vesayeti nedeniyle ağır bir biçimde hastalanmış demokrasimizin dertlerine deva
olma imkânı yoktur.
VIII. 61 VE 82 ANAYASALARINDA VE ÇEŞİTLİ SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARININ YENİ ANAYASA ÖNERİLERİNDE YÜKSEK SEÇİM
KURULU
VIII. A. 1961 ANAYASASI
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
MADDE 75.- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde
yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim
süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları,
şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim
Kurulunundur.
170
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl ve dört yedek üyeden kuruludur. Üyelerin
altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından üye
tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk
ve gizli oyla aralarından bir Başkan ve bir Başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
VIII. B.
1982 ANAYASASI
Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi
MADDE 79.– Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
(Değişik: 31/5/2007-5678/2 md.) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar,
seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma
ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı
Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve
gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
171
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
(Değişik: 31.5.2007 - 5678/2 md) Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların
halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan
hükümlere göre olur.
ÜSKÜL 1992
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
Madde 59- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde
yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim
süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları,
şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim
Kurulu’nundur. Yüksek Seçim Kurulu kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulu, yedi asil ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı
Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından gizli oyla
ve üye tamsayısının salt çoğunluğuyla seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk ve gizli
oyla bir başkan ve bir başkan vekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
adçekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili adçekmeye girmezler.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
RP 1993
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
Madde 79- Seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde
yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim
süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları,
şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim
172
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
Kurulu’nundur. Yüksek Seçim Kurulu kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla
düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu, yedi asil ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı
Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler salt çoğunluk ve
gizli oyla aralarından bir Başkan ve bir Başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
adçekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkan ve Başkanvekili adçekmeye girmezler.
Anayasa, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması
işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.
SHP 1993
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
Madde 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır. Ancak yurt dışında bulunan vatandaşların oy hakkından yararlanabilmeleri amacıyla yasayla özel düzenleme yapılabilir.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve
dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve
seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri
arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
173
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin
genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.
TOBB 2000
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
Madde 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve
dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve
seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri
arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin
genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.
174
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
TBB 2001
Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
Madde 79- Seçimler, yargının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçimlerin yönetim ve denetim görev ve yetkisi, Yüksek Seçim Kuruluna
aittir.
Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaların halkoyuna sunulması işlemlerinin
genel yönetim ve denetimi milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere
göre olur.
Yüksek Seçim Kurulu
Madde 170- Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen
içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma,
seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim
Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına karşı başka bir merciye
başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri yasayla düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı
Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve
gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
175
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
ANAYASA KADIN PLATFORMU 2007
Özbudun önerisinin 3 üncü fıkrası aşağıdaki gibi olmalıdır.
3) Yüksek Seçim Kurulu, seçim sonucunda her bir cinsiyetin artı/eksi 5
tolerans payıyla en az yüzde 50 temsil ve katılımını sağlama ilkesine
uymayan aday listelerini reddetme ve listelerini bu ilkeye uygun olarak düzeltmeyenlerin seçim dışı bırakılmasına karar vermek yetkisine
sahiptir.
ÖZBUDUN 2007
Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi
Madde 55- (1) Seçimler, yargı organının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır.
(2) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün şikâyet
ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve milletvekillerinin seçim tutanakları ile Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme
görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
(3) Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl, dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından
üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile dört yıllığına seçilir.
Süresi bitenler yeniden seçilebilir. Üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla
aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
(4) Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
(5) Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
(6) Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının teşkilâtı ile görev
ve yetkileri kanunla düzenlenir.
176
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
TBB 2007
Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi
Madde 91- Seçimler, yargının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçimlerin yönetim ve denetim görev ve yetkisi, Yüksek Seçim Kuruluna
aittir.
Anayasa değişikliklerinin ve kanunların halkoyuna sunulması işlemlerinin
genel yönetim ve denetimi, milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere
göre olur.
Sandık kurullarından başlayarak seçim işlemlerinin her aşamasında, oylama,
sayma ve birleştirme işlemlerinin elektronik ortamda yapılması halinde siyasi partiler ile bağımsız adayların, giderleri kendileri tarafından karşılanmak
suretiyle gözetim ve denetimini sağlayacak önlemler kanun ile alınır.
Yüksek Seçim Kurulu
Madde 173- Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili tüm işlemleri yapma ve yaptırma, seçim
süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili yolsuzlukları, şikâyet ve
itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi, Yüksek Seçim Kurulunundur.
Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına karşı başka bir merciye başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurma
yetkisi ile öteki seçim kurullarının görev ve yetkileri etkin bir yargı denetimi
sağlayacak biçimde kanunla düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur.
Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay genel kurullarınca kendi üyeleri arasından, üye tam sayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt
çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından
ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
177
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
ORTAK PAYDA ÇALIŞMA GRUBU 2008
Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi
Madde 55- Ortak payda:
(1) Seçimler, yargı organının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
(2) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün şikâyet
ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve milletvekillerinin seçim tutanakları ile Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme
görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
(3) Yüksek Seçim Kurulu, yedi asıl, dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından
üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile dört yıllığına seçilir.
Süresi bitenler yeniden seçilebilir. Üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla
aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
(4) Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
(5) Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
(6) Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının teşkilâtı ile görev
ve yetkileri kanunla düzenlenir.
Ek öneriler:
(2) Yüksek Seçim Kurulu, seçim sonucunda her bir cinsiyetin artı/eksi 5
tolerans payıyla en az yüzde 50 temsil ve katılımını sağlama ilkesine
uymayan aday listelerini reddetme ve listelerini bu ilkeye uygun olarak düzeltmeyenlerin seçim dışı bırakılmasına karar vermek yetkisine
sahiptir.
178
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
SDE 2011 (YSK)
“Yüksek Seçim Kurulu üçü Yargıtay, ikisi Danıştay, üçü sosyal bilimler alanında çalışan öğretim üyesi olmak üzere sekiz üye ile ve TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerinden oluşur. Üyelerden siyasi parti temsilcisi
dışındakiler altı yıl için seçilirler. Yargıtay ve Danıştay’dan belirlenecek üyeler
Yargıtay ve Danıştay’ın genel kurullarınca, akademisyen üyeler ise TBMM
tarafından seçilirler. YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilir.”
SDE 2011 (Seçme Hakkı)
“Onsekiz yaşını doldurmuş her vatandaş seçme, seçilme, siyasi partilere üye
olma ve her türlü siyasi faaliyette bulunma hakkına sahiptir. Seçme ve seçilme hakkını kullanma, vatandaşın işlediği ve cezasını çektiği bir suç nedeniyle sınırlandırılamaz.”
BU ÇALIŞMANIN ÖNERİSİ
Madde 79. Genel ve yerel seçimler ile Anayasa değişikliğine ilişkin referandum ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yargı organlarının genel yönetim ve
denetimi altında yapılır.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve
dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve
seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul
etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.
Yüksek Seçim Kurulunca verilen kesinleşmiş milletvekili tutanakları aleyhine
itirazlar, yalnızca TBMM’ye yapılabilir. TBMM’nin vereceği karar kesindir.
Yüksek Seçim Kurulunun diğer kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
179
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MURAT IŞIK
Yüksek Seçim Kurulu onüç üyeden oluşur. Üyelerin üçü Yargıtay, ikisi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir.
Dört üye Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerce gösterilecek ve nitelikleri kanunda gösterilen temsilciler içinden TBMM tarafından “karar yeter
sayısı” ile seçilir.
İki üye, daha önce siyasi parti üyeliği veya adaylık kaydı olmamış avukatlar
içinden Türkiye Barolar Birliği tarafından gösterilecek iki kat aday arasından TBMM tarafından “karar yeter sayısı” ile seçilir.
Kalan iki üye de, yine siyasi partilerde adaylık ve üyelik kaydı bulunmayan
hukuk, siyasal, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görevli öğretim
üyeleri arasından ve YÖK’ün göstereceği iki kat aday içinden TBMM tarafından “karar yeter sayısı” ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler. Üyeliklerde boşalma olursa en
geç bir ay içinde yukarıdaki usulle seçim yapılır.
180
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI IŞIĞINDA YÜKSEK SEÇİM KURULU
V. BÖLÜM
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA
İÇİN BİR ÖNERİ”
ANALİZİ
Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ
ÖZET
Günümüz demokrasilerinin doğrudan ve temsili olmak üzere iki uygulaması bulunmaktadır. Temsili demokraside halk, kendisi adına iktidarı kullanacakları seçmekte
ve kendisi pasif konumda bulunmaktadır. Temsili demokrasi kurumları karar alma
mekanizmalarında bireylere sınırlı bir siyasal katılım imkanı sunmaktadır. Bu bağlamda Türk anayasalarında vatandaşların karar alma sürecine katılımının oldukça
sınırlı olduğu söylenebilir. Vatandaşlar sadece seçimlerde oy kullanarak bu sürece
müdahil olabilmektedirler.
Doğrudan demokrasi vatandaşların devlet yönetimine, doğrudan ve aracısız katılmalarını sağlayan bir sistemdir. Bu sistem doğrudan demokrasi araçları olan, referandum, halk girişimi (initiative) ve geri çağırma/azil (recall) ile sağlanmaktadır.
İnceleme konumuz olan Halk girişimi, bireylere görüşlerini aracısız olarak açıklama, kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilme ve yasa yapım süreci
içinde aktif bir şekilde yeralabilme fırsatının en yüksek seviyede olduğu doğrudan
demokrasi aracıdır.
Halk girişiminin doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Doğrudan
halk girişiminde, halk tarafından hazırlanan ve gerekli koşulları taşıyan yasa ya da
anayasa önerileri doğrudan doğruya halkoyuna sunulur. Bu durumda yasama organı
süreçten tamamen dışlanmakta yasama organı sürece hiçbir şekilde müdahil olamamaktadır.
181
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
Dolaylı halk girişiminde ise yasa ya da anayasa önerileri halkoyuna götürülmeden
önce yasallaştırılmak üzere yasama organlarına sunulur. Şayet yasama organı sözkonusu öneriyi benimseyip yasallaştırırsa, önerinin halkoyuna sunulmasına gerek
kalmaz. Yasama organı öneriyi benimsemezse tasarı halkoyuna sunulur. Dolaylı halk
girişimi, temsili organlara alınan kararlar üzerinde görüş bildirme şansı vermekte ve
girişimin ilk sunulan şeklini değiştirebilme imkanı sunmaktadır. Bu yol ile toplumu
ilgilendiren konuların yasama organı tarafından da öncelikli olarak ele alınması sağlanmakta ve var olan sorunların öncelikle parlamentolar tarafından giderilmesinin
yolu açılmış olmaktadır.
Bu raporda ABD ve İsviçre uygulamasından hareketle bir doğrudan demokrasi aracı olan halk girişimini inceleyeceğiz. Bu bağlamda ilk olarak Dünya genelinde halk
girişiminin uygulamasına, ikinci olarak ABD’de eyalet düzeyindeki halk girişimine,
üçüncü olarak ise İsviçre’de federal düzeyde uygulanan anayasal halk girişimine ve
kantonal düzeydeki halk girişimlerine değineceğiz. Sonuç kısmında ise yeni Anayasa
için halk girişimi önerisinde bulunacağız.
Anahtar Kelimeler: Halk Girişimi, Demokrasi, Doğrudan Demokrasi, Siyasal
Katılım, Referandum, Geri Çağırma, Yeni Anayasa.
182
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
I.
GİRİŞ
Demokrasi (democracy) kavramı Yunanca demos (halk) ve kratein (yönetmek) kavramlarından türemiş olup halk yönetimi anlamına gelmektedir250.
Günümüzde demokrasinin iki uygulama şekli bulunmaktadır. Temsili demokrasi ve doğrudan demokrasi.
Temsili demokraside halk, kendisi adına iktidarı kullanacakları seçmekte ve
kendisi pasif konumda bulunmaktadır. Temsili demokrasi kurumları karar
alma mekanizmalarında bireylere sınırlı bir toplumsal katılım imkânı sunmaktadır. Bu bağlamda 1924 ve 1961 anayasalarında olduğu gibi 1982 Anayasasında da vatandaşların karar alma sürecine katılımının oldukça sınırlı
olduğu söylenebilir. Vatandaşlar sadece seçimlerde oy kullanarak bu sürece
müdahil olabilmektedirler. Ancak günümüzde demokrasinin gerçekten sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerde oy verme hakkının kullanılması ile
gerçekleştirilemeyeceği kabul edilmektedir. Gerçekten halkın sınırlı katılımı
onları yeterince tatmin etmemektedir.
Vatandaşların, tartışılacak ve oylanacak konuları kendilerinin belirledikleri
ve bu konular hakkında oy kullanabildikleri demokrasi tipi ise doğrudan
demokrasi olarak nitelendirilir. Doğrudan demokraside vatandaşlar, görüşlerini aracısız olarak açıklama hakkına sahip olup kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilmekte ve yasa yapım sürecinin içinde aktif bir
şekilde yer alabilmektedirler251.
Eski Yunan sitelerinde halkın yasama, yürütme ve yargılama faaliyetlerine
doğrudan katılmasından dolayı bu demokrasi doğrudan demokrasi olarak
adlandırılmıştır. Günümüz dünyasında ise doğrudan demokrasi; halkın siyasi karar alma sürecine doğrudan katılımı olarak kabul edilmektedir252.
Bu katılım ise doğrudan demokrasi araçları olan; referandum, halk girişimi
250 Onar Erdal, “Türkiye’nin Başkanlık Veya Yarı –Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmelimidir?”, Başkanlık Sistemi, Türyiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2005, S. 71; Atar Yavuz,
Türk Anayasa Hukuku, Konya 2005, S.60.
251 Erdoğan Mustafa, Anayasa Hukuku, Ankara 2005, S 109.
252 Akbulut Olgun, Doğrudan Demokrasi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001, S. 6.
183
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
(initiative) ve geri çağırma/azil (recall) ile sağlanmaktadır253. Bu araçlardan
1982 Anayasasında sadece anayasa değişiklikleri ile ilgili olarak referandum
müessesesine yer verilmiştir.
Halk girişimi temsili demokrasinin krizi olarak nitelendirilen; yöneten ve
yönetilen arasındaki güven eksikliğinden kaynaklanan, siyasi partilere ve
parlamentolara duyulan güven kaybının ortadan kaldırılmasında önemli
bir rol oynamaktadır. Ayrıca seçmen hayati konularda görüşlerini doğrudan
açıklayarak yönetime ilişkin önemli ve etkin kararlar alabilmekte ve böylece
beğenmedikleri bir düzenlemenin yasalaşmasını engelleyebilmekte, yasalaştırılmasını istedikleri bir konunun halkın gündemine alınmasını sağlayabilmektedirler254.
Halk girişimi ayrıca politik karar alıcılar karşısında kurumsallaşmış bir muhalefet yaparak önemli bir fonksiyonu yerine getirir. Siyasi elitler karşısındaki
bu muhalefet, doğrudan bir başarı şansını da beraberinde getirmektedir.
Fakat bazen dolaylı etkiler elde edilebilir. Bir girişimin reddedilmesinde de
girişimciler en azından kendi isteklerinin reklamını yapmak ve bütün halka
yaymak gibi bir imkâna kavuşurlar. Girişim halkoylaması sonucu başarısız
olsa bile bu bağlamda bir başarı elde ettiği söylenebilir.
Bir girişimin yapılacağının ilanı ya da girişimin reddedilmesi, geçerli olan
politik sistem üzerinde etkili olur. Dolayısı ile halk girişimlerinin doğrudan
etkisi kadar dolaylı etkisinin de politik yaşam üzerinde çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu dolaylı etkiden dolayı, her halk girişimi parlamentonun
ilgili konuyu ele almasına, bazen hükümetin karşıt bir öneriyle halkoylamasına katılmasına sebep olmaktadır. Bu sayede vatandaşlar ya halk girişimi
ile bizzat yasa yaparak ya da parlamentoyu kendi istekleri doğrultusunda
yasa yapılması için yönlendirerek, karar alma sürecine etkin olarak katılmış
olmaktadırlar.
253 Referandumun, halk girişiminin ve geri çağırmanın yaygın olarak kullanıldığı İsviçre ve
ABD’de bu araçlar doğrudan demokrasi araçları olarak nitelendirilip, doğrudan demokrasi başlığı altında incelenmektedir. Oysa Türk hukuk öğretisinde, bu araçlar yarı doğrudan
demokrasi başlığı altında incelenmektedir. Bu araçlar halkın yönetime aracısız katılmasını
sağlamakta olup doğrudan halk tarafından kullanılabilmektedir. Dolayısı ile çalışmamızda,
bu araçları doğrudan demokrasinin modern kullanımı olarak değerlendirip bu başlık altında
incelemeyi uygun görüyoruz.
254 Russel J. Dalton & Bürklin Wilhelm & Drummond Andrew, “Public Opinion And Direct
Democracy”, Journal Of Democracy, Vol. 12, No.4, 2001, S. 2.
184
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
II.
GENEL OLARAK HALK GİRİŞİMİ
Doğrudan demokrasi çeşitli araçlara sahip olmakla birlikte günümüz modern dünyasında, kullanımı en yaygın olan üç araç bulunmaktadır; referandum, halk girişimi ve geri çağırma255. Referandumda temsili bir organ tarafından hazırlanan bir yasa metni halkoyuna sunulurken, halk girişiminde
yasa metni halk tarafından hazırlanmakta ve onaylanmak için yine halka
sunulmaktadır. Dolayısı ile halk girişimi, vatandaşlara, yaşadıkları topraklar
üzerinde doğrudan yasa yapım sürecine katılma fırsatı vermektedir.
Halk girişimi ile halk, belli sayıda seçmenden imza toplayarak hazırladığı
yasa ya da anayasa tasarısını halkoyuna sunarak onu yasalaştırabilmektedir256. Dolayısı ile halk girişimi kavramını; seçme hakkına sahip vatandaşların
anayasa, yasa ve yasa hükmünde olan bazı düzenlemelerin değiştirilmesi,
kaldırılması ve yeniden düzenlenmesi hususunda söz söyleme yetkisi olarak
tanımlayabiliriz. Sıradan vatandaşların yasa yapma yetkisi olarak tanımlayabileceğimiz halk girişimi ile halk, hazırlamış olduğu yasa tasarını halkoylamasına sunarak doğrudan politika üretme sürecine katılabilmektedir257.
Halk girişimi halka, yasama organından tamamen bağımsız ya da kısmen
bağımsız olarak yasa yapma imkanı vermektedir. Halkoyuna sunulan düzenlemenin kabulü oylamaya katılan vatandaşların daha önceden belirlenmiş
olan asgari sayı ile bu taslak ya da değişikliğe “evet” demesiyle mümkündür.
Halk girişimi, referandumdan farklı olarak halk tarafından “alttan gelen” bir
talep ile başlatılmaktadır. Referandumda yasama organı tarafından kabul
edilmiş olan bir yasa halk oyuna sunulmaktadır. Oysa halk girişiminde süreç
tamamen halk tarafından başlatılmakta ve yine halkoylaması sonucu kabul
edilmekte ya da reddedilmektedir. Referandum, insanlara, yasama organ-
255 Premat Christophe, “Direct Democracy In A Comparative Perspective”, Taiwan Journal Of
Democracy, Vol. 2-1, 2006, S. 137.
256 Atar Yavuz, Demokrasilerde Anayasal Değişmenin Dinamikleri Ve Anayasa Yapımı, Konya
2000, S. 177; Kaboğlu, İbrahim Ö, Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), İstanbul 2009.,
S. 189; San Coşkun, Anayasa Değişiklikleri Ve Anayasa Gelişmeleri, Ankara 1981, S. 47;
Gözler Kemal, Anayasa Hukukunun Genel Esaslarına Giriş, Bursa 2008.S. 184; Özer Attila,
Anayasa Hukukunun Genel İlkeleri, Ankara 2003, S. 77.
257 Gerber Elisabeth R., “Reforming The California Initiative Process: A Proposal To Increase Flexibility And Legislative Accountability”, Constitutional Reform In California Making State
Government More Effective And Responsive, Edited By Cain Bruce E. & Noll Roger G. &
Berkeley 1995, S. 291; Stein Elizabeth M, “California Constitution And The Counter-Initiative
Quagmire”, Hastings Constitutional Law Quarterly, Vol. 21, 1993, S. 144.
185
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
larının halkın tasvip etmediği işlerini düzeltme fırsatını verir. Halk girişimi
yoluyla ise halk, yasama organlarının ihmal ettikleri veya yapmadıkları işlere
karşı müdahelede bulunabilirler. Referandum; bir devletin temsil kurumlarının aldıkları kararları tasvip veya reddi ifade ederken, halk girişimi, daha çok
devletin pasifliğine karşı bir tepkiyi ifade etmektedir258.
Halk girişimi, belirli bir yasa çalışması ile ilgili olarak doğrudan doğruya vatandaşlar tarafından başlatılan ve yine yasalaşması konusunda vatandaşa
halkoyu kullanmak için fırsat sağlayan bir mekanizmadır. Daha geniş anlamda halk girişimi, gerek yasal gerek anayasal önerilerin veya toplumu ilgilendiren diğer güncel meselelerin, seçmene sunularak insanların bu meseleyi
kabul etmesi veya reddetmesi şeklinde doğrudan doğruya düşüncelerini
ifade edebildikleri mekanizmayı ifade etmektedir259.
İsviçre 1848 yılında anayasal revizyon bağlamında halk girişimini benimseyen ilk ülkedir. Bunu 1891 yılında anayasanın kısmen değiştirilmesi için halk
girişiminin uygulanması takip etmiştir. 1890 yılından sonra Amerikan eyaletlerinin çoğunda, belli çıkar odaklarının etkisinde kalan temsili organların
kötüye kullanımının önüne geçmek amacı ile halk girişimine yer verilmiştir.
İtalya ve Almanya gibi bir kısım ülkelerde ise, diktatörlük rejimlerinin sona
ermesinden sonra, halk egemenliğinin bir ifadesi olarak ve demokrasinin
yeniden inşası adına 1945 yılından beri halk girişimine yer verilmektedir.
Benzer şekilde, 1990’larda, komünizm sonrası çoğu Doğu Avrupa ülkesinde, geçiş sürecinde halk girişimi demokratik bir araç olarak düşünülmüştür.
Aynı şekilde diktatörlük rejimlerinin sona ermesinden sonra Latin Amerika
ülkelerinde de halk girişimine yer verilmiştir.
III. HALK GİRİŞİMİ TÜRLERİ
Halk girişimi, süreçte parlamentonun müdahalesi olup olmamasına göre
doğrudan ve dolaylı halk girişimi olmak üzere ikiye ayrılır.
258 Magleby David B., Direct Legislation, Voting On Ballot Propositions In The United States,
London 1984, S. 35; Suksi Markku, Bringing In The People A Comprasion Of Constitutional
Forms And Practices Of The Referandum, London 1993, S. 8.
259 Barber Benjamin R, Strong Democracy, Participatory Politics For A New Age, London 1984,
S. 217; Suksi, S. 6
186
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
III. A. Doğrudan Halk Girişimi
Doğrudan halk girişiminde, halk tarafından hazırlanan ve gerekli koşulları
taşıyan yasa ya da anayasa önerileri doğrudan doğruya halkoyuna sunulur.
Doğrudan halk girişimi uygulanması durumunda yasama organı süreçten
tamamen dışlanmaktadır.
Doğrudan halk girişimi, belli sayıda vatandaşın halkoyuna sundukları bir
önerinin, arada yasama organı gibi bir aracı organa, öneriyi değiştirebilme
fırsatı verilmeden sunulmasını ifade eder. Bunun akabinde gelen halkoylamasının sonucu kesindir ve yapılan öneri doğrultusunda anayasa veya yasa
değişiminin yürürlüğe girmesi sonucunu doğurur. Ulusal karar alma kapsamında halk girişimi; toplumun güncel konuları üzerinde değiştirici etkiye sahip olduğu gibi, gündemi etkileyici tesirleri de beraberinde getirmektedir.
Bu gündemi belirleme etkisi ise doğrudan halk girişiminde en üst düzeydedir.
III. B. Dolaylı Halk Girişimi
Dolaylı halk girişiminde, gerekli imzalar toplanıldıktan sonra öneri değerlendirilmek üzere Parlamentoya gönderilir. Eğer tasarı Parlamento tarafından
kabul edilirse yasalaşır. Reddedilir ya da belirlenen süre içinde görüşülmez
ise teklif bir sonraki seçimle birlikte halkoyuna sunulur.
Dolaylı halk girişimi ile vatandaşlara kendilerini ilgilendiren konularda yasama sürecine katılma imkânı verildiği gibi, ayrıca yasama organını da bu sürecin içine katılmaya zorlamaktadır. Bu yol ile toplumu ilgilendiren konuların yasama organı tarafından da öncelikli olarak ele alınması sağlanmakta ve
var olan sorunların öncelikle parlamentolar tarafından giderilmesinin yolu
açılmış olmaktadır. Bu hali ile dolaylı halk girişimi parlamentoyu tamamen
dışlamadığı gibi var olan sorunların daha kolay çözülmesinin de yolunu açmaktadır260. Bu nedenle, dolaylı halk girişimi, hem halk girişiminin hem de
parlamenter sürecin iyi yanlarının ortaya çıktığı bir uzlaşma müessesesi olarak ortada durmaktadır.
260 Dubois Philip L & Feeney Floyd: Improving The California Initiative Process: Options For
Change, The California Policy Seminar, Berkeley 1992, S. 91.
187
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
IV. KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA HALK GİRİŞİMİ
IV. A.
Dünya Genelinde Halk Girişimi
Son yıllarda hem halk girişimine yer veren ülke sayısında hem de bu ülkelerde halk girişiminin kullanılması konusunda bir artış olduğu görülmektedir.
Çoğu Avrupa ve Latin Amerika’da olmakla birlikte, pek çok ülkede halk girişimine yer verilmektedir261. Brezilya, Almanya ve Amerika gibi federal devletlerde ulusal halk girişimine yer verilmezken, federe devletler düzeyinde halk
girişimi kullanılmaktadır. Amerika’da 24 eyalet ve Washington D.C’de halk
girişiminin çeşitli şekillerine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Meksika,
Panama ve Avrupa ülkelerinin çoğunda ise, yerel yönetimler düzeyinde halk
girişimi vardır.
Bir kısım ülkelerde ise sadece yerel düzeyde halk girişimi kullanılmaktadır.
ABD, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Meksika, Norveç, Polonya, İspanya, İsveç
eyalet ya da yerel düzeyde halk girişiminin uygulandığı ülkelere örnek gösterilebilir.
Halk girişiminin kullanımı her ülkede değişik faktörlerin etkisiyle oldukça
farklılık göstermektedir262. Bir kısım ülkelerde ulusal düzeyde oldukça yaygın olarak kullanılırken, anayasalarda düzenlenmesine rağmen bir kısım ülkelerde hiçbir zaman kullanılmamıştır.
Halk girişimine yer veren ülkelerden sadece dört tanesi ulusal düzeyde halk
girişimini sıklıkla kullanmaktadır. Bu ülkeler ise İtalya, Lihtenştayn, İsviçre ve
Uruguay’dır. Bunlar içinde ise güçlü doğrudan demokrasi geleneğinden ve
halk girişiminin başlatılmasındaki kolaylıktan ve halk girişimi konusundaki
kısıtlamaların sınırlılığından dolayı, İsviçre ve Lihtenştayn da daha yaygın
olarak kullanılmaktadır. Halk girişiminin yaygın olarak kullanıldığı bir diğer
ülke ise Uruguay’dır. Anayasal halk girişimi için yüzde 10 imza eşiğinin öngörüldüğü ülkede anayasal halk girişimi oldukça sık kullanılmaktadır.
Bir kısım ülkelerde ise yasal olarak halk girişimine yer verilmiş olmakla birlikte, bu güne kadar hiçbir halk girişimi halkoylamasına sunulma şansını yakalayamamıştır. Bu ülkelere örnek olarak ise, Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya,
261 Halk girişimine yer veren ülkelerin listesi için Tablo 1’e Bakınız.
262 International IDEA, Direct Democracy: The International IDEA Handbook, Stockholm .
2008, S. 74.
188
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Gürcistan, Moldova ve Ukranya gösterilebilir. Bu ülkelerde halk girişiminin
başarı yakalayamamasının nedeni ise; katı kısıtlamalar, yüksek oranda imza
eşikleri, doğrudan demokrasi konusunda kültürün yerleşmemesi ve otoriter
politik sistem geleneği yatmaktadır.
Bazı ülkelerde ise, yasal düzenlemelerin varlığına rağmen halk girişimi oldukça seyrek kullanılmaktadır. Örneğin Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, Macaristan, Letonya, Litvanya, Makedonya, Slovakya ve Slovenya, halk girişimini çok nadir kullanmaktadırlar. Bu ülkelerde halk girişimleri komünizm
dönemine ilişkin kuralların dönüştürülmesinde kullanılmıştır. Bir kısım Latin
Amerika ülkesinde ise halk girişiminin kullanımına ilişkin yapısal nedenlerden dolayı halk girişimi oldukça seyrek kullanılmaktadır.
IV. B. Amerika Birleşik Devletleri‘nde Halk Girişimi
1. Amerika Birleşik Devletleri Demokrasisinde Halk Girişiminin Yeri
Amerika’da ilk yerleşimcilerle beraber doğrudan demokrasi benzeri uygulamalar görülmeye başlanmıştır263. İlk kasaba toplantılarından başlayan süreç,
eyalet anayasalarının referandum sonucu kabul edilmesine kadar uzanmıştır. Ancak, halk girişimi kavramının bu kadar eski olduğu söylenemez. Halk
girişimi kurumunun gerek teorik bağlamda tartışılması ve gerekse anayasalarda benimsenmesi ilk olarak 1885’li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla ABD’de halk girişiminin, Amerikan politik kurumlarının radikal bir
şeklide yeniden yapılandırıldığı bir dönem olan ilerlemeci dönem’in (progressive era) bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde karar alma sürecine halkın daha yüksek bir sesle katılması sağlanarak, yasa yapma sürecinde belli çıkar gruplarının etkinliği kırılmak istenmiştir. Bu dönem reformcuları, yasa yapım sürecine daha doğrudan katılarak, halkın kamu politikalarını
daha yakından kontrol edeceğine ve daha sorumlu bir hükümetin sağlanacağına inanmışlardır264.
263 Donovan Todd & Bowler Shaun: “An Overview Of Direct Democracy In The American States”,
Citizens As Legislators, Edited By Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert, Caroline J,
Columbus 1998, S. 1.
264 Donovan Todd & Bowler Shaun, S. 1.
189
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
2. Eyaletler Düzeyinde Halk Girişimi
Amerika Birleşik Devletleri’nde doğrudan demokrasinin üç aracı da, gerek
eyalet gerekse yerel yönetimler düzeyinde uygulanmaktadır. Halk girişimini
24 eyalet ve Washington D.C kullanırken, hemen hemen eyaletlerin hepsinde referandumun bir şekline yer verilmektedir. Yerel yönetimler düzeyinde
ise eyaletlerin yarıdan fazlasında halk girişimine yer verilmektedir. Amerikan
nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 70’i de bu bölgelerde yaşamaktadır.
Halk girişimi kurumunu benimseyen ilk eyalet Güney Dakota’dır265. Güney
Dakota’da halk girişimi 1898 yılında, seçmenlerin yüzde 59’unun evet oyunu alarak kabul edilmiştir266. Daha sonra, 1918 yılına kadar çoğunluğu batı
eyaletleri olmak üzere 18 eyalet de halk girişimini benimsemiştir. 1959 yılında Birleşik Devletlere katılınca Alaska da halk girişimine yer vermiştir267.
1960’lı yıllarda diğer eyaletlerde halk girişiminin kabul edilip edilmemesi
konusunda yapılan tartışmalar sonrası beş eyalet daha halk girişimini anayasal sisteme sokmuştur268. Bu açıklamalara göre; Güney Dakota, Utah,
Oregon, Nevada, Montana, Oklahoma, Missouri, Maine, Michigan, Arizona,
Colorado, Arkansas, California, Idaho, Ohio, Nebraska, Washington, Kuzey
Dakota, Massachusetts, Alaska, Florida, Wyoming, Illinois, Washington D.C.
ve Mississippi’de halk girişimine yer verilmektedir. Ancak aralarında büyük
benzerlikler olmasına rağmen her eyaletteki düzenleme kendine has özellikler içermektedir.
24 eyalette halk girişimine yer verilmekle birlikte federal düzeyde halk girişimine yer verilmemektedir. 1970’li yıllarda federal halk girişiminin tanınması
konusunda bir kısım tartışmaların yapıldığı görülmesine rağmen bir sonuç
alınamamıştır.
265 Spurlin Candice, “Researching Initiatives And Referendums: A Guide For South Dakota”,
Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth
Williams, New York 2009, S. 288.
266 1898 tarihli halkoylamasında seçmenlerin 16.483’ü hayır oyu kullanırken 23.816’sı evet oyu
kullanmıştır (Schmidt, S. 16).
267 Ching Tina S, “Alaska Initiatives And Referenda”, Exploring Initiative And Referendum Law
Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 15.
268 1960 sonrası halk girişimine yer veren eyaletler: Florida (1968), Wyoming (1968), Illinois
(1970), D. Of Colombia (1977), Mississippi (1992). Mississippi Halk Girişimini Ilk Kez 1916
yılında kabul etmesine rağmen, Mississippi Yüksek Mahkemesi, 1922 yılında halk girişimine
yer veren düzenlemeyi anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. 1991 tarihli düzenlemenin de
anayasaya aykırılığı iddia edilmesine rağmen yüksek mahkeme bu sefer talebi reddetmiştir.
Waters Dane M, Initiative And Referendum Almanac, Durham 2003., S. 6;
190
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzyılı aşkın halk girişimi tarihinde 2053 halk
girişimi kullanılmıştır. Bunların ise yaklaşık olarak yüzde 40 gibi yüksek bir
oranı halkoylaması sonucu onaylanmıştır. Onaylanma oranı her eyalette
değişkenlik göstermekle birlikte halk girişimini en sık kullanan eyaletlerde,
onaylanma oranı yüzde 25 ile yüzde 50 oranında değişmektedir269.
3. ABD’de Kullanılan Halk Girişimi Türleri
a. Doğrudan Halk Girişimi
ABD’de Eyaletler düzeyinde doğrudan anayasal halk girişimine yer verildiği
gibi doğrudan yasal halk girişimine270 de yer verilmektedir271.
aa. Doğrudan Anayasal Halk Girişimi
Anayasal halk girişimleri anayasal revizyon için kullanılabileceği gibi, anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini öngören kısmi anayasa değişikliğine de hasredilmiş olabilir272. Her eyalette bu konuda farklı düzenlemeler
bulunmaktadır. Örneğin California’da halk girişimi anayasal revizyon niteliğindeki düzenlemeler için kullanılamaz.
Arizona, Arkansas, California, Colorado, Florida, Missouri, Michigan, Nevada,
Ohio, Montana, Nebraska, Güney Dakota, Kuzey Dakota, Oklahoma ve Oregon doğrudan anayasal halk girişimine yer veren eyaletlerdir273. Ancak, bu
eyaletlerin bir kısmında doğrudan halk girişimi sadece anayasa değişiklikleri için değil aynı zamanda yasa değişiklikleri için de kullanılabilmektedir274.
Florida ve İllionis’de, doğrudan halk girişimi sadece anayasa değişiklikleri
için kullanılabilmektedir. Bu eyaletlerde halk girişimini yasa değişiklikleri
için kullanmak mümkün değildir275.
269 ..Http://Www.C2d.Ch/Inner.Php?Table=Continent&Sublinkname=Country_Information
&Tabname=Results&Menuname=Menu&Continent=North%20america&Countrygeo=285
&Stategeo=10305&Citygeo=&Level=2
270 Yasa değişiklikleri için kullanılan halk girişimi “yasal halk girişimi” , Anayasa değişiklikleri
için kullanılan halk girişimi ise “Anayasal Halk Girişimi” olarak adlandırılmaktadır.
271 Waters, S. 11.
272 Waters, S. 11.
273 Dubois & Feeney, S. 29.
274 Arizona, Arkansas, California, Colorado, Washington D.C, Idoha, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Oklahoma, Oregon ve Güney Dakota.
275 Donowan & Bowler, An Overview, S. 5; Waters, S. 12.
191
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
Anayasal halk girişimine yer veren bu eyaletlerin büyük bir kısmında halk girişiminin kabul edilmiş sayılması için, halkoylamasında basit çoğunluğu sağlanması yeterli iken; Nebraska, Massachusetts, Illionis, Nevada ve Florida’da
halkoylamasının nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi gerekmektedir.
Anayasal halk girişimleri, yasal halk girişimlerine nazaran daha katı koşullara
bağlanmıştır. Colorado ve Nevada hariç, anayasal halk girişimine yer veren
eyaletlerin hepsinde anayasal halk girişimleri için gerekli imza barajı yasal
halk girişimlerine göre daha yüksektir. Bir anayasal halk girişiminde yasal
halk girişimine nazaran yüzde 25, yüzde 50 veya yüzde 100 daha fazla sayıda imza aranmaktadır276.
Anayasal halk girişimleri en fazla Oregon, California ve Colorado eyaletinde başlatılmıştır. Halk girişiminin kabul edildiği yıldan 2006 yılına kadar,
Oregon’da 49, California’da 43, Colorado’da 43 anayasal halk girişimi halkoylaması sonucu kabul edilmiştir. Massachusetts’de 2, Illionis’de ise sadece 1
anayasal halk girişimi kabul edilmiştir. Anayasal halk girişiminin 1992 yılında
kabul edildiği Mississippi’de ise hiçbir anayasal halk girişimi kabul edilmemiştir277.
bb. Doğrudan Yasal Halk Girişimi
Doğrudan halk girişimi anayasa değişikliklerinin yanında yasa değişiklikleri
için de kullanılılır. Utah, Washington, Arizona, Arkansas, California, Colorado,
Washington D.C, Idoha, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Güney
Dakota, Oklahoma ve Orego’da doğrudan yasal halk girişimi kullanılmaktadır.
Utah ve Washingnton’da yasa değişiklikleri için doğrudan halk girişimi kullanılabileceği gibi dolaylı halk girişimi de kullanılmaktadır. Bu iki eyalette bu
konuda bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak bu iki eyalette doğrudan ya
da dolaylı anayasal halk girişimine yer verilmediği için anayasa değişikliklerinin halk girişimine konu olması mümkün değildir278.
276 Donovan & Bowler, An Overview, S. 8.
277 Lane Stacey A., “Researching Initiatives And Referendums: A Guide For Mississippi”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 149; Matsusaka John, “Constitutional Amendments”, Initiative And
Referendum Institute Report, October 2006, S. 2.
278 Donovan & Bowler, An Overview, S. 5; Dubois & Feeney, S. 29.
192
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
b. Dolaylı Halk Girişimi
Alaska, Maine, Massachusetts, Michigan, Mississippi, Nevada, Ohio, Utah,
Washington ve Wyoming’de dolaylı halk girişiminin bir şekline yer verilmektedir.
aa. Dolaylı Anayasal Halk Girişimi
Dolaylı anayasal halk girişimi sadece Massachusetts, Nevada ve Mississippi’de
kullanılmaktadır279.
Bu güne kadar dolaylı halk girişimini en çok kullanan eyalet
Massachusetts’dir280. Massachusetts’de hem dolaylı anayasal hem de dolaylı
yasal halk girişimine yer verilmekte olup her ikisi içinde son valilik seçimlerinde verilen oyların yüzde 3’ü oranında imzaya gerek duyulmaktadır. Dolaylı anayasal halk girişimini kullanan bir diğer eyalet ise 1962 yılına kadar
bu kurumu kullanan Nevada’dır281.
Sadece dolaylı anayasal halk girişimine yer veren tek eyalet ise halk girişimini 1995 yılında benimsemiş olan Mississippi’dir. Mississippi’de halk girişiminin yasa değişiklikleri için kullanılması mümkün değildir. Yasama organı
ister kabul etsin, ister reddetsin, isterse alternatif karşı öneri sunsun, İsviçre
anayasal halk girişiminde olduğu gibi, her halükarda anayasal halk girişiminin halkoyuna sunulması gerekir282. Ayrıca Mississippi’de çok zor koşullara
bağlanmış olmasına rağmen anayasal halk girişimine yer verilmişken, yasal
halk girişimine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır283. Bugüne kadar
ise sadece bir anayasa değişikliği teklifi bu yolla yasama organının önüne
gelmiştir. Yasama organı tarafından kabul edilmeyen 1995 tarihli bu teklif
halkoylamasında başarılı olamamıştır284.
279 Waters, S. 12.
280 Clough Spencer E, “Democracy’s Harvest: Resources For Massachusetts Voters’ Initiatives
And Referendums”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009, S. 119-120.
281 Boone Thomas R., “Researching Initiatives And Referenda: A Guide For Nevada”, Lane Stacey A., Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By
Beth Williams, New York 2009, S. 224.
282 Lane, S. 150-151.
283 Silva Fred, “The Indirect Initiative Process”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By
Waters Dane M, Durham 2003, S. 14.
284 Waters, S. 249.
193
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
bb. Dolaylı Yasal Halk Girişimi
Alaska, Maine, Massachusetts, Wyoming, Michigan, Nevada, Ohio, Utah ve
Washington’da dolaylı yasal halk girişimine yer verilmektedir. Bu eyaletlerden, Utah ve Washington’da, dolaylı yasal halk girişiminin yanında doğrudan yasal girişimi de kullanılmaktadır285.
Maine, Massachusetts, Michigan, Nevada ve Ohio’da halk girişimine konu
olacak tekliflerin öncelikle Parlamentoya sunulması gerekmektedir. Alaska
ve Wyoming de ise resmiyette sadece doğrudan halk girişimine izin verilmektedir. Ancak, Parlamentonun, halkoyuna sunulacak teklifi gündemine
alarak Parlamenter süreçte yasallaştırılması da mümkündür. Bu ise dolaylı halk girişimi ile aynı sonucu doğurmaktadır. Utah ve Washington’da ise
halk girişimi destekçilerine seçimlik bir hak verilmiş olup destekçilerin, ister
doğrudan ister dolaylı halk girişimini başlatmak konusunda seçimlik hakları
bulunmaktadır286.
Maine, Michigan ve Nevada’da bu yöntemin oldukça basit bir uygulaması
bulunmaktadır. Maine’de yasama organı, ilgili yasama döneminde tasarıyı
ya yasalaştırmak, yasalaştırmıyorsa halkoyuna sunmak ya da alternatif bir
tasarı hazırlayarak ikisini birlikte halkoyuna sunmak gibi alternatiflere sahiptir. Yasama organının halk girişimini halkoylamasına sunması durumunda
ise seçmenler ya iki alternatiften birini seçecek ya da ikisini de ret edeceklerdir287.
Dolaylı yasal halk girişiminde Massachusetts ve Ohio’da ise iki adımlı bir
yöntem takip edilmektedir. İlk adımda, halk girişimi destekçilerinin Parlamentonun tasarıyı gündeme alması için yüzde 3 gibi düşük bir oranda imzaya sahip olmaları gerekmektedir. Bu şekilde yasama organının önüne gelen
tasarı meclis tarafından kabul edilirse yasalaşır. Eğer yasama organı tasarıyı reddederse, destekçilerin tasarıyı halkoyuna götürebilmeleri için daha
fazla imza bulmaları gerekmektedir. Bunun için Massachusetts’de yüzde 5,
Ohio’da ise yüzde 3 oranında ek imza toplanması gerekmektedir. Benzer bir
uygulama Utah’da da sözkonusu olmakla birlikte, Utah’da destekçiler bu iki
285 Donovan & Bowler, An Overview, S. 5; Waters, S.12.
286 Silva, S. 13-14.
287 Hepler Christine I., “Researching Initiatives And Referena: A Guide For Maine”, Exploring
Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams,
New York 2009, S. 101.
194
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
basamaklı yolu takip etmek ya da doğrudan halk girişimini kullanmak arasında bir seçim hakkına sahiptirler288.
Alaska ve Wyoming’de ise dolaylı halk girişiminin üçüncü bir şekli kullanılır.
Bu iki eyalette halk girişimi destekçilerinin tasarılarını yasama oturumunun
(legislativa session) başlangıcından önce Parlamento’ya sunmaları gerekmektedir. Parlamento bu konuda bir görüşme yapmak zorunda değildir.
Ancak eğer tasarının yasalaştırılması konusunda Parlamento’da bir görüşme
yapılmazsa, söz konusu tasarı bir sonraki seçimle birlikte halkoyuna sunulur.
Eğer Parlamento tasarıyı benimser ya da önemli ölçüde benzer bir tasarı olduğu kanaatine varırsa tasarı halkoyuna sunulmaz289.
Utah ve Washington’da ise sistem çok farklıdır. Her iki eyalette de destekçilerin doğrudan mı yoksa dolaylı mı halk girişimini kullanacağı konusunda
seçim hakkı vardır. Utah’da son seçimlerdeki yüzde 5’lik oy oranına karşılık
gelen imzaya ulaşılması durumunda dolaylı halk girişimine izin verilmektedir. Doğrudan halk girişimi kullanabilmesi için ise geçen seçimlerdeki oyların yüzde 10’una yani dolaylı halk girişimin 2 katına karşılık gelen imzaya
ihtiyaç vardır. Eğer yasama organı dolaylı halk girişimi ya da onun getirilerini
yararlı görmez ise o zaman destekçiler oyların yüzde 10’una karşılık gelecek
imzaları bulmak zorundadırlar290. Washington’da ise herbir halk girişimi için
gerekli imza oranı aynıdır. Dolayısıyla destekçiler hangi halk girişimi yönteminin kendileri için daha avantajlı olduğunu düşünüyorlarsa onu seçmekte serbesttirler291. Her iki eyalette de dolaylı halk girişimi için gerekli olan
imza oranı doğrudan halk girişimi için ihtiyaç duyulandan daha azdır. Ancak
her iki eyalette de girişimciler ezici bir çoğunlukla doğrudan halk girişimini
seçmektedirler. Nitekim, Utah’da 1992 yılında gerekli imza toplanmasından
sonra sadece doğrudan halk girişiminin başlatıldığı görülmüştür. Utah yasama organı raporlarına göre, aynı yıl içinde, herhangi bir dolaylı halk girişiminin yasama organına sunulmadığına dikkat çekilmektedir. Washington’da
da gerekli imzaya ulaşılması durumunda doğrudan halk girişiminin tercih
288 Silva, S. 13-14.
289 Ching, S. 16-17; Person Debora & Plumb Tawnya, “Initiatives And Referenda In Wyoming”,
Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth
Williams, New York 2009, S. 325-326.
290 Strittmatter Connie, “Utah Initiatives And Referenda: A Research Guide”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York
2009, S. 301-302.
291 Waters, S. 14; Dubois & Feeney, S. 37.
195
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
edildiği görülmektedir. Nitekim, 129 halk girişiminin yaklaşık yüzde 80’ini
oluşturan 127 halk girişiminde, doğrudan yasal halk girişimi tercih edilmiştir. California’da dolaylı yasal halk girişiminin kullanıldığı 1912 ve 1966 yılları
arasında da, girişimcilerin çoğunlukla, yüzde 94 gibi bir oranla doğrudan
halk girişimini tercih ettikleri görülmektedir292.
Michigan, Nevada ve Ohio’da girişimcilerin yasalar için dolaylı halk girişimi
kullanma zorunluluğu bulunurken, anayasa değişiklikleri için doğrudan
halk girişimini kullanmaları gerekmektedir. Michigan ve Ohio’da, girişimcilerin daha fazla imzaya gerek duymalarına rağmen dolaylı yasal halk girişiminden ziyade doğrudan anayasal halk girişimini seçtikleri görülmektedir.
Nitekim, dolaylı halk girişiminin bulunmadığı eyaletlerde, doğrudan yasal
halk girişiminin sayısının anayasal halk girişimi sayısına yaklaştığı da dikkatlerden kaçmamaktadır. Yine dolaylı halk girişiminin bulunduğu üçüncü
eyalet olan Nevada’da yasalar için dolaylı halk girişimi kullanılırken, anayasa
değişiklikleri için doğrudan halk girişimi kullanılmaktadır. Ancak Nevada’da,
girişimciler dolaylı yasal halk girişiminden ziyade, iki ayrı oylama ile tasdik
edilme zorunluluğu olmasına rağmen doğrudan anayasal halk girişimini
tercih etmektedirler293. Bu eyaletlerde doğrudan halk girişiminin tercih edilmesinin sebeplerinden biri de anayasal halk girişiminin, girişimcilere kendi
önerilerini sunma imkânı vermesidir. Ancak bütün bu uygulamalar dolaylı
halk girişimine karşın doğrudan halk girişimi konusundaki kuvvetli bir tercihi ortaya koymaktadır.
4. Amerika Birleşik Devletlerinde Halk Girişiminin Oluşum Süreci
a. İmza Toplama
Halk girişimini kullanan bütün ülkelerde işe ilk olarak, halk girişimi isteyenlerin kayıtlı seçmenlerden imza toplamasıyla başlanmaktadır. Dolayısı ile halk
girişiminin en önemli ayağını, her ülkede farklı usullerle belirlenmiş olan
gerekli imzaların toplanması oluşturmaktadır294. Bu ise toplumu ilgilendiren
sorunların halkoylamasından önce doğrudan doğruya ortaya konulmasını
sağladığı gibi aynı zamanda toplumu ilgilendirmeyen, ya da toplumun boş
292 Waters, S. 14; Dubois & Feeney, S. 87.
293 Barbara Grossman, “The Initiative And Referendum In Nevada”, Wayne Law Review, Vol.
28, 1981, S. 77.
294 Cronin, S. 157.
196
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
yere vaktini öldürecek olan gereksiz konuların gündeme gelmesini de önlemiş olacaktır295.
Gerekli imza oranı ve bu imzaların toplanma süreci her eyalette farklılık göstermektedir. Eyaletlerde gerek duyulan imza, genellikle bir önceki valilik seçimine katılan kayıtlı seçmenlerin imzalarının yüzdesi alınarak belirlenmektedir296. Gerekli imza oranı anayasal ya da yasal halk girişimi, dolaylı ya da
doğrudan halk girişimi olmasına göre de farklılık göstermektedir. En düşük
imza oranı yüzde 2 ile Kuzey Dakota’da iken en yüksek imza oranı ise yüzde
15 ile Wyoming’tedir297.
b. Gerekli İmza Barajı
aa. Yasal Halk Girişimleri İçin Gerekli İmza Barajı
Gerekli imzaların toplanması süreci, halk girişimine yer veren her eyalette farklılık göstermektedir. Gerekli olan imza oranı genellikle son valilik
seçimlerindeki oy sayısının yüzdesi alınarak hesaplanmasına rağmen 298
gerekli imza oranı bakımından oldukça farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Yasal halk girişimlerinde, Alaska, Arizona, Maine ve Utah’da bir önceki
vali seçimlerindeki oyların yüzde 10’una; Arkansas, Illinois, Michigan ve
Washington’da yüzde 8’ine; Nebraska’da yüzde 7’sine; California, Missouri,
Montana ve Wyomming’de yüzde 5’ine; Massachusetts ve Ohio’da yüzde
3’üne ihtiyaç duyulur. Colorado’da son Eyalet Genel Sekreterliği seçimindeki
oyların yüzde 5’ine, Idoha’da kayıtlı seçmenin yüzde 6’sına, Nevada’da, son
genel seçimlerin yüzde 10’una, Kuzey Dakota’da yüzde 2’sine, Oklahoma’da
yüzde 8’ine, Wyomming’de yüzde 15’ine gerek duyulur.
295 Dubois & Feeney, S. 33; Waters, S. 20.
296 Tolbert Caroline J. & Lowenstein Daniel H. & Donovan Todd, “Election Law And Rules For
Using Initiatives”, Citizens As Legislators, Edited By Bowler Shaun & Donovan Todd & Tolbert Caroline J, Columbus 1998, S. 28.
297 Zimmerman Jozeph Francis, The Initiative Citizen Law-Making, London 1999, S. 38.; Dubois & Feeney, S. 93.
298 Gerekli oy oranları belirlenirken, Arizona, Arkansas, California, Illinois, Maine, Massacchusets, Michigan, Mississippi, Missouri, Montana, Nebraska, Ohio, Oregon, Güney Dakota,
Utah Ve Washington’da son valilik seçimlerindeki oylar göz önünde bulundurulur. Alaska,
Nevada, Kuzey Dakota, Oklahoma Ve Wyoming’de son genel seçimlerdeki oylar dikkate
alınır. Colorado’da son eyalet genel sekreterliği seçiminden, Florida’da son başkanlık seçiminden, Idaho’da kayıtlı seçmen sayısından hareket edilir.
197
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, yasal halk girişimi başlatabilmek için bazı eyaletlerde diğerlerinden iki kat daha fazla imzaya ihtiyaç
duyulmaktadır. Hem doğrudan hem de dolaylı yasal halk girişimine yer veren, Michigan, Nevada, Ohio, Utah ve Washington da, her iki halk girişimi
için aynı oranda imza toplanması gerekir299. Ancak yapılan araştırmalar, gerekli imza oranının daha düşük olduğu eyaletlerdeki halk girişiminin başarı
oranlarının, imza oranlarının daha yüksek olduğu eyaletlerdeki halk girişimi
başarı oranlarından daha yüksek olduğunu göstermektedir300.
Doğrudan halk girişimi kullanan eyaletlere nazaran dolaylı halk girişimi kullanan eyaletlerde ihtiyaç duyulan oy oranı çok büyük oranda farklılık gösterir. Sadece dolaylı halk girişimine izin veren Massachusetts ve Ohio eyaletinde yasal halk girişimleri için son seçimdeki toplam oyların en az yüzde
3’ü oranında imza toplanması gerekirken Wyoming’de ise yasal halk girişimi tasarısı için son seçimlerdeki oyların yüzde 15 tutarında imzaya ihtiyaç
duyulur. Eğer yasama organı teklifi kabul etmez ise düşük oy oranını kabul
eden eyaletler seçim için ilave imzalara ihtiyaç duyarlar301.
Yasal halk girişimini başlatabilmek için ihtiyaç duyulan imza oranı halk girişimi başlatılması şansını etkilemektedir. Daha düşük ya da orta seviyede
imza oranı vatandaşlara, siyasal eşitlik tanıyarak halk girişimi yoluyla daha
kolay bir şekilde yasa yapım sürecine katılma fırsatı verir. Bu eğilim gerekli
imza koşulunun yüzde 5’ten fazla olmadığı eyaletlerde kolayca görülür. Gerek California’da gerekse İsviçre’de halk girişiminin çok sık kullanılmasında
bu durumun da etkisi olduğu açıktır.
Yüksek imza koşulu, halk girişiminin kullanımını kısıtlayabileceği gibi kullanılmasını tamamen de ortadan kaldırabilir. İmza oranının yüzde 10 ile 15
arasında olduğu eyaletlerde halk girişimini başlatmak hemen hemen imkansız denecek kadar zorlaşmaktadır. Dolayısı ile yönetime halkın katılımı
teşvik ediliyorsa daha düşük oranda imza koşulu tercih edilmelidir. Gerekli
imza koşulunun kayıtlı seçmenin yüzde 15’in üzerinde olduğu ülkelerde,
hemen hemen hiçbir halk girişimi teşebbüsü halkoylamasına sunulabilme
başarısını gösterememiştir. Bu nedenle, yüksek imza eşiği, halk girişiminin
amacına uygun olarak kullanılmasını engelleyecektir. Bu ise halk girişiminin
299 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 29.
300 Magleby, S. 42.
301 Dubois & Feeney, S. 34.
198
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
ayrıcalıklı, güçlü siyasi partiler ve belirli çıkar grupları tarafından kullanılmasına sebep olacaktır. Bunun sonucunda halk girişimi, zengin ve ayrıcalıklı çıkar grupları ve güçlü siyasi partiler tarafından kullanılan bir araç durumuna
gelecektir302.
bb. Anayasal Halk Girişimleri İçin Gerekli İmza Barajı
Şayet bir ülkede halk girişimine yer veriliyorsa, o ülkede çoğunlukla anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Anayasal bir devlette, devlet karşısında bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan anayasaların, çoğunlukla daha istikrarlı ve normal kanunlara nazaran daha güçlü bir
meşruiyete sahip olmaları istenildiğinden, anayasal halk girişimlerinde daha
fazla imza oranı aranmaktadır. Nitekim, hem anayasal hem de yasal halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda anayasal halk girişimleri için daha fazla
oranda imza istenmektedir. Anayasal halk girişimleri konusundaki farklı ve
daha yüksek imza eşikleri halk girişimine yer veren ABD eyaletlerinde de oldukça farklılık göstermektedir.
Doğrudan Anayasal halk girişimi kullanan 16 eyaletten, Arizona ve
Oklahoma’de son valilik seçimindeki oyların yüzde 15’ine; Arkansas, Michigan, Nebraska, Nevada, Ohio ve Güney Dakota’da yüzde 10’una; California,
Florida, Illinois, Missouri ve Oregon’da yüzde 8’ine; Colorado’da yüzde 5’ine,
Kuzey Dakota’da yüzde 4’üne ihtiyaç duyulur.
Dolaylı Anayasal halk girişimi kullanan iki eyaletten biri olan Massachusetts’de
son valilik seçimlerindeki oyların yüzde 3’üne karşılık gelen imzalara ihtiyaç
duyulur. Diğer dolaylı anayasal halk girişimi kullanan eyalet olan Mississipi’de
ise yüzde 12’ye karşılık gelen oy oranındaki imzaya ihtiyaç vardır.
Hem Anayasal hem de yasal halk girişimine birlikte yer veren eyaletlerin
büyük bir kısmında, bu iki tür halk girişiminin başlatılmasında aranan oy
oranı bakımından oldukça farklılıklar bulunmaktadır. Bu iki kuruma birlikte yer veren on beş eyaletin pek çoğunda anayasal düzenlemeler için daha
fazla imzaya gerek duyulmakta ve anayasaların değiştirilmesi daha da zorlaştırılmaktadır. Anayasal düzenlemeler için Montana, Kuzey Dakota ve Güney Dakota’da tam iki katı, Oklahoma ve Ohio da ise yaklaşık olarak iki katı
oranında imzaya ihtiyaç vardır. Arizona, Missouri, Nebraska ve California’da
en az yüzde 40, Oregon’da yüzde 33 daha fazla, Michigan da ise yüzde 25
302 International IDEA, S. 70.
199
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
daha fazla oy oranında imzaya gerek vardır. Colorado ve Nevada’da ise yasal ve anayasal halk girişimleri için aranan oy oranı arasında herhangi bir
fark bulunmamaktadır. Nevada’da hem yasal hem anayasal halk girişimi için
yüzde 10 oranında imza aranırken, Colorado’da ise her ikisi içinde yüzde 5
oranında imza toplanması gerekmektedir. Massachusets’de ise ilginç bir şekilde anayasal halk girişimleri için yasal girişimlerinden daha az oranda imza
gerekmektedir.
Gerekli imza konusundaki zorluk halk girişimlerinin başarı şansını etkilemektedir. Tolbert, Lowenstein ve Donovan tarafından yapılan bir araştırma,
gerekli imza koşulunun düşük olduğu eyaletlere daha çok halk girişiminin,
imza oranlarının yüksek olduğu eyaletlerde ise, daha az halk girişiminin halkoylamasına sunulduğunu göstermiştir303.
c. İmza Toplama Süresi
Halk girişimi sürecinde gerekli imzaların toplanılması belirli süre ile sınırlanmış olup bu süre eyaletlerin her birinde farklıdır304. İmza toplamak için
tanınmış olan süre halk girişiminin başarıya ulaşmasını etkileyen faktörlerdendir305.
İmzaları toplamak için gerekli süre en az Oklahoma ve Massachusetts’de
bulunmaktadır. Oklohama’da doğrudan, Massachusetts’de ise dolaylı halk
girişimi için gerekli imzaları toplamak için 90 günlük süre bulunmaktadır.
California, Massachusetts ve Oklahoma’dan sonra, üçüncü en kısa imza
toplama süresine sahip olan eyalettir. California’da imzaların 150 gün içinde toplanması gerekmektedir. Colorado’da 6 ay, Michigan’da 180 gün ve
Washington’da 6 ay içinde toplanması gerekir. Alaska, Maine, Mississippi,
Montana, Nebraska, Kuzey Dakota ve Güney Dakota’da imzaların bir yıl
içinde; Idoha, Missouri ve Wyomming’de 18 ay içinde; Arizona, Oregon ve
Illinois’de iki yıl içinde, Washington’da doğrudan halk girişiminde 6 ay, dolaylı halk girişiminde 10 ay içinde imzaların toplanması gerekmektedir. Arkansas, Ohio, ve Utah’da ise imzaların toplanma süresi konusunda herhangi
bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu durumu Tolbert, Lowenstein ve Donovan, 1998 yılında başlanılan bir imza toplama işleminin 2098 yılında bitirilebileceği şeklindeki ifade ile espirili bir şekilde açıklamaya çalışmıştır306.
303 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28, 29.
304 ABD’nde eyaletler bazında aranan imza toplama süreleri için tablo 2’ye bakınız.
305 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28.
306 Tolbert & Lowenstein & Donovan, S. 28.
200
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Daha uzun imza toplama süresi, mutlak anlamda daha fazla sayıda girişimin
sandığa gelmeye hak kazanacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, Wyoming en uzun imza toplama sürelerinden birine sahip olmasına rağmen,
eyalette girişim sürecinin başladığı 1970’ten bu yana sadece 7 girişim yeterli
koşulları sağlayabilmiştir. Diğer yandan California, Colorado ve Oregon ile
beraber, nispeten daha kısa imza toplama süresine sahip olmasına rağmen,
halk girişimlerini oy sandığına en fazla götüren eyalettir. Bu ise halk girişimlerinin başarısının pek çok faktörden etkilendiğini göstermektedir.
5. Amerika Birleşik Devletleri’nde Halk Girişiminin Siyasal Sistem
Üzerindeki Etkisi
Halk girişiminin ilk kabul edildiği yıllardan beri, ABD’de halk girişimine yer
veren eyaletlerde politik sistemi ile ilgili pek çok konu halk girişimi ile ülkenin politik gündeminin içine sokulmuştur.
Halk girişimine yer veren eyaletlerde vergi başta olmak üzere pek çok konuda halk girişimi kullanılmaktadır. ABD’de halk girişimi tarihinde, vatandaşlar;
vergi, devlet idaresi, eğitim reformu, alkol düzenlemeleri, çevre reformu,
ticaret, iş yaşamı, kumar oyunları, seçim reformu, milletvekillerinin görev
süresi sınırlandırmaları, sağlık ve tıp, idam cezası, hayvan hakları ve hayvanların korunması, eş cinsel evlilikleri, kampanya finansmanı, seçim bölgelerinin yeniden belirlenmesi, nükleer silahlar ve nükleer atıklar, halk girişimi ve
referandum düzenlemeleri, uyuşturucu politikası, kürtaj307, yargı reformu,
idam cezası, silah kullanımı, yabancı hakları ve ötenazi , “poll-tax308” gibi en
tartışmalı sorunların çözümünde halk girişimini önemli bir araç olarak kullanmışlardır. Bu süreç içinde inanılanın aksine, halk girişimi süreci herhangi
bir ideolojik grup tarafından kontrol edilmemiştir. Gerçekte, bu süreç bütün
politik taraf yanlılarınca eşit şekilde kullanılmaktadır309.
307 1970’den bu yana kürtaj ile ilgili olarak 20 halk girişimi başlatılmıştır. bu halk girişimlerinden yedi tanesi seçim özgürlüğünden yana olan güvenli ve yasal kürtaj yanlıları tarafından
başlatılmıştır. bunların dördü halkoylaması sonucu reddedilmiş üçü ise kabul edilmiştir.
onüç halk girişimi ise yaşama hakkına öncelik veren kürtaj karşıtları tarafından başlatılmış
bunların ikisi kabul edilmiştir. Pritchard Amy L., “A Brief History Of Abortion Related Initiatives And Referendum”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By Waters Dane M,
Durham 2003, S.493.
308 Bazı eyaletlerde oy kullanabilmek için 1 ila 5 dolar arasında değişen vergi ödeme zorunluluğu
vardı. Gelir düzeyi oldukça düşük olan siyahların oy kullanmalarına dolaylı yoldan engel
olmaya çalışan bu sistem, poll-tax olarak adlandırılır, TEZİÇ Erdoğan, Anayasa Hukuku,
İstanbul 2005, S. 241.; Garrett Kim, “The Impact Of Initiative Process On Abolishing Poll Taxes”, Initiative And Referendum Almanac, Edited By Waters Dane M, Durham 2003, S.502.
309 Waters, S. 481.
201
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
IV. C.
İsviçre’de Halk Girişimi
1. İsviçre Demokrasisinde Halk Girişiminin Yeri
Federal bir devlet olan İsviçre, 26 kanton ve 2.740 yerel idareden oluşmaktadır. İsviçreli seçmenler, federal, kantonal ve yerel düzeyde oyları ile karar
alma sürecine katılmaktadırlar. Oy hakkına sahip İsviçre vatandaşları, halk
girişimi ile federal anayasanın 138. maddesi gereğince, anayasal revizyon ve
139. maddesi gereğince ise anayasanın değiştirilmesini isteyebilirler. Ancak
İsviçre federal anayasal halk girişimi için dolaylı halk girişiminin kullanılması
zorunludur.
Halk girişimi İsviçre’de sadece federal düzeyde değil, aynı zamanda kantonal ve yerel yönetimler düzeyinde de uygulanmaktadır. Çünkü her kanton,
halkın karar alma sürecine katılıp katılmama konusunda kendi yolunu özgürce belirleyebilmektedir. İsviçre’nin doğrudan demokrasisinde politik sistemin alt birimlerine doğru gidildikçe karar alma sürecine halk katılımı daha
da yoğunlaşmaktadır310.
2. İsviçre Halk Girişiminin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi
Amerika Birleşik Devletleri’nin aksine İsviçre’de kantonal düzeyde halk girişimine yer verildiği gibi federal halk girişimine de yer verilmektedir. Ancak
federal halk girişimi sadece anayasal revizyon ve anayasa değişiklikleri için
kullanılırken federal yasal halk girişimine hukuk sisteminde yer verilmemektedir. Ayrıca, ister anayasal revizyon isterse anayasa değişikliğine ilişkin halk
girişimi olsun illaki dolaylı halk girişimi başlatılmak zorundadır. Federal düzeyde doğrudan halk girişimine yer verilmemektedir.
a. İsviçre Federal Anayasal Halk Girişimi
İsviçre bazında halk girişimi 1848’den beri anayasal revizyon, 1891 yılından
bu yana ise anayasa değişiklikleri için kullanılmaktadır. Anayasa değişiklikleri Anayasası’nın 140. maddesinin birinci fıkrasına ve 195. maddesine göre,
halkın çoğunluğunun ve kantonların çoğunluğunun istemesi durumunda
yapılabilmektedir. Ayrıca halk girişimi yolu ile de anayasa kısmen ya da tamamen değiştirilebilmektedir. 1999 tarihli İsviçre Anayasası’nın 138. maddesinde anayasal revizyona ilişkin halk girişimine, 139. maddesinde ise anayasa değişikliğine ilişkin halk girişimine yer verilmiştir.
310 International IDEA, S.29.
202
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
b. Kantonal Halk Girişimleri
İsviçre Anayasası’nın 47. maddesinden kaynaklanan oldukça geniş çaplı
anayasal özerkliğin bir yansıması olarak İsviçre’de kantonal düzeyde halkın
yönetime doğrudan katılımı imkânı tanınmaktadır. Uygulamada da hakların
şekillendirilmesi ve oluşumunda kantonlar geniş bir özgürlüğe sahiptirler311.
İsviçre’de federal düzeyde yasal halk girişimi başlatmak mümkün olmamakla birlikte, kantonal düzeyde anayasal halk girişimine yer verildiği gibi yasal
halk girişimine de yer verilmektedir. Ancak, bu halk girişimlerinin her biri her
kantonda oldukça farklı özellikler göstermektedir. Her kanton halk katılımını
nasıl sağlayacağı konusunda yolunu kendisi belirleyebilir. Dolayısı ile kantonal düzeyde doğrudan demokrasinin kullanımı sırasında farklı alternatifler
ortaya çıkabilir312.
aa. Kantonal Anayasal Halk Girişimleri
Bütün kantonlar, 1848 yılından beri İsviçre Anayasası’ndan kaynaklanan zorunluluktan dolayı anayasal halk girişimine yer vermektedirler. 1999 tarihli
İsviçre Anayasası’nın 51. maddesine göre kantonal anayasa değişikliklerinin
halkoyuna sunulma zorunluluğu bulunmaktadır313.
bb. Kantonal Yasal Halk Girişimleri
İsviçre Anayasa’sı, anayasal halk girişimlerinde olduğu gibi kantonları yasal
halk girişimleri konusunda mecbur tutmamaktadır. Buna rağmen, kantonların büyük bir kısmında yasal halk girişimine yer verildiği görülmektedir.
Halk girişimi ile ilgili düzenlemeler Kantonlarda hiçbir şekilde bir bütünlük
arz etmemektedir. Halk girişimine ilişkin her kantonda farklı düzenlemeler
bulunmaktadır.
311 Tschanner Pierre, Stimmrecht Und Politische Verstandigung; Beitrage Zu Einem Erneuerten Verstandnis Von Direkter Demokratie, Frunkfurt 1995, S. 42.
312 Kaufmann Bruno & Büchi Rolf & Braun Nadja, Guidebook To Direct Democracy In Switzerland And Beyand, Bern 2008. S.28-29.
313 Fleiner Fritz, Schweizerisches Bundesstaatsrecht, Tübingen 1923, S. 58.
203
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
3. İsviçre Halk Girişiminin Oluşum Süreci
a. Gerekli İmza Barajı
aa. Federal Halk Girişimlerinde İmza Barajı
Halk girişimi ister anayasal revizyon isterse anayasa değişikliği için başlatılsın aranan şekli koşullar aynıdır. Her iki anayasal halk girişimi için 100 bin
imza toplanma zorunluluğu bulunmaktadır.
1977 yılına kadar herhangi bir girişimin başlatılabilmesi için 50 bin imzaya
gerek duyulmaktaydı. 25 Eylül 1977’deki anayasa değişikliği ile ilgili halkoylamasında bu 50 bin imza şartı 100 bine çıkartılmıştır. Bu değişikliğin yapılarak gerekli imza koşulunun iki katına çıkarılmasında nüfusun artması etkili
olmuştur.
bb. Kantonal Halk Girişimlerinde İmza Barajı
ABD eyaletlerinde gerekli imzalar, oran olarak belirlenmişken İsviçre ve Kantonlarında imza belirli bir sayı olarak belirlenmiştir314.
Anayasal ve yasal halk girişimlerinin başlatılması konusunda kantonlarda
farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Hatta bazı kantonlarda, kısmi anayasa
değişiklikleri ve anayasa revizyonu için dahi farklı sayıda imzaya gerek duyulmaktadır. Örneğin, Bern kantonunda anayasal revizyon için 30.000 imzaya gerek duyulurken, kısmi anayasa değişikliği için 15.000 imzaya gerek
duyulmaktadır. Lucerne’de, anayasal halk girişimi için 5.000, yasal halk girişimi için 4000; yine Neuchatel kantonunda, anayasal revizyon için 10.000 imzaya gerek varken, kısmı anayasa değişikliği ve yasal halk girişmi için 6.000;
Nidvalden’de anayasal revizyon için 1000, anayasa değişikliği için 500, yasal
halk girişimi için 250; St. Gallen’de, anayasal halk girişimi için 8.000, yasal
halk girişimi için 4.000; Ticino’da, anayasal halk girişimi için 10.000 yasal halk
girişimi için 7000, Walaris’de anayasal halk girişimi için 6.000, yasal halk girişimi için 4.000 imzaya gerek vardır315.
Aargau, Basel-City, Basel-Country, Freiburg, Geneva, Graubünden, Jura,
Obwalden, Schaffhausen, Solothurn, Schwyz, Thurgau, Uri, Vaud, Zug ve
314 İsviçre Kantonlarındaki imza gerekli imza sayısı ve imza toplama süreleri için tablo 3’e bakınız.
315 Kaufmann & Büchi & Braun, S. 134-135.
204
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Zürich kantonlarında aranan imza koşulu bakamından, halk girişiminin
anayasal ya da yasal halk girişimi olmasının bakımından fark yoktur. Her
türlü halk girişimi için, Aargau kantonunda 3.000, Basel-City’de 4000, BaselCountry’de 1500, Freiburg’da 6000, Geneva’da 10.000, Graubünden’de 5000,
Jura’da 2000, Obwalden’de 500, Schaffhausen’de 1000, Solothurn’de 3000,
Schwyz’da 2000, Thurgau’da 4000, Uri’de 300, Vaud’da 12.000, Zug’da 2000
ve Zürich’de 10.000 imza toplanması gerekmektedir.
b. İmza Toplama Süresi
aa. Federal Halk Girişimlerinde İmza Toplama Süresi
Halk girişimi sürecini başlatmak için gerekli olan imza sayısının belirli bir
süre içinde toplanması gerekmektedir. İsviçre’de halk girişimi süreci kabul
edildiğinde kural olarak imzaların toplanması için herhangi bir süre belirlenmemişti. Girişimciler kendi girişimlerini tanıtmak ve imza toplamak için
sınırsız zamana sahipler. Fakat 17 Aralık 1976 tarihli İsviçre Federal Siyasal
Hakları Kanunu’nun 71. maddesinde (BPR)316 1978 yılında yapılan değişiklikle, gerekli imzaların toplanması için girişimcilere 18 aylık süre tanınmıştır.
Gerekli olan imzaların bu sürede toplanmaması durumunda halk girişimi
başarısız sayılır317.
bb. Kantonal Halk Girişimlerinde İmza Toplama Süresi
İmza toplama süresi bakımından kantonlar arasında oldukça farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Mesela Frigbur kantonunda 90 gün ve Ticino kantonunda 60 gün ile imza toplama süreci sınırlı iken; Solothurn kantonunda 18
aylık, Aargau ve Jura kantonunda 12 aylık bir süre bulunmaktadır. Graubünden ve Lucerne kantonunda bu süre 1 yıl olarak belirlenmiştir. Bern, Neuhatel, St. Gallen, Thurgau ve Zürih kantonunda 6 ay, Geneva kantonunda 4 ay,
Nidvalden kantonunuda 2 ay, Vaud kantonunda ise 3 ay içinde imzalar toplanmalıdır. Diğer dokuz kantonda herhangi bir sınır bulunmamaktadır318.
316 Bundesgesetz Vom 17. Dezember 1976 Über Die Politischen Rechte, Sr 161.
317 Hangartner Yvo & Andreas Kley, Die Demokratischen Rechte In Bund Und Kantonen Der
Schweizerischen Eidgenossenschaft, Zürich 2000, S. 348; Batum Süheyl, Siyasal Katılma Aracı Olarak Referandum, (İsviçre, Fransa Ve İtalya Uygulamaları Açısından), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1986, S. 301; Arx Nicolas Von, Anhlich, Aber Andres Die Volksinitiative
In Kalifornien Und In Der Schweiz, Munich 2002, S. 49.
318 Appenzell, Basel-Country, Basel-City, Obwalden, Schaffhausen, Schwyz, Uri, Walais, Zug;
Kaufmann & Büchi & Braun, S. 133-136.
205
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
Bir girişimin oluşumu böylece kantondan kantona değişiklik göstermektedir. Fakat buna rağmen bir kanton içerisinde farklı girişimlerin oluşumu
genelde aynıdır. St. Gallen kantonu dışında diğer kantonlarda, yasal ve anayasal halk girişim süreleri arasında bir farklılık yoktur.
4. İsviçre’de Halk Girişiminin Siyasal Sistem Üzerindeki Etkisi
Federal İsviçre’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilen 1848 yılından 2009 yılına kadar federal düzeyde, 170 halk girişimi başlatılmıştır319.
İlk federal halk girişimi hayvanların bayıltılmadan boğazlanmasını yasaklayan 1893 tarihli halk girişimidir. Yapılan halkoylaması sonucunda 127101
hayır oyuna karşı 191527 evet oylaması ile değişiklik kabul edilmiştir. Kabul
edilen ikinci halk girişimi ise alkollü bir içecek olan “absinthe” nin yasaklanmasına ilişkin olan 1908 tarihli halk girişimidir. Yapılan halkoylamasına İsviçre Anayasası’nın 31. maddesi değiştirilerek “absinthe” yasaklanmıştır320.
1891 yılından beri İsviçre bazında yapılan 170 federal halk girişiminden
sadece 16’sı halktan evet oyu alırken 154’ü reddedilmiştir. Kabul edilenlerin oranı yaklaşık olarak yüzde 10’a denk gelmektedir. Ancak son yıllarda
İsviçre’de halk girişiminin kullanımı konusunda artış olduğu görülmektedir.
Halk girişiminin kabul edildiği ilk tarihten 1969 yılına kadar toplam 52 halk
girişimi halkoylamasına sunulmuşken, 1970 ile 2010 yılları arasında toplam
118 halk girişimi halkoyuna sunulmuştur. Bu 118 halk girişiminin 29’u 1990
ile 1999 yılları arasında gerçekleşmişken, 2000 ile 2009 yılları arasında toplam 42 federal halk girişimi halkoyunu sunulmuştur. Ancak bu 42 girişimden
sadece 4’ü kabul edilmiş 38’i reddedilmiştir.
319 Http://Www.C2d.Ch/Inner.Php?Table=Continent&Sublinkname=Country_Information&
Tabname=Results&Menuname
Menu&Continent=Europe&Countrygeo=1&Stategeo=45&Citygeo=&Level=2
320 Halkoylaması sonucu kabul edilen diğer halk girişimleri; parlamenter seçimlerinde orantılı
seçim sisteminin uygulanmasına dair 1918 tarihli girişim, kumarhanelerin kurulmasını yasaklayan 1929 tarihli girişim, uluslararası sözleşmelerin halkoyuna sunulmasına ilişkin 1921
tarihli girişim, kumarhanelerle ilgili 1928 tarihli girişim, doğrudan demokrasiye ilişkin 1949
tarihli girişim, yanıltıcı fiyatlandırmanın yasaklanmasına ilişkin 1982 tarihli girişim, kıraç
arazilerin korunmasına ilişkin 1987 tarihli halk girişimi, nükleer istasyonlar üzerindeki moratoryuma ilişkin 1993 tarihli girişim, 1 ağustos tarihinin resmi tatil olmasına ilişkin 1993
tarihli girişim, alpler bölgesinin trafik geçişinden korunmasına ilişkin 1994 tarihli girişim,
isviçre’nin birleşmiş milletler’e üyeliğine ilişkin 2002 tarihli girişim, gıdalar üzerindeki genetik değişime ilişkin 2005 tarihli girişimler (Kaufmann & Büchi & Braun, S. 150).
206
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Federal Parlamento tarafından hazırlanan anayasa değişiklikleri ile anayasal
halk girişimlerinin aralarında başarı şansı bakımından büyük bir fark vardır.
1874 ile 1991 yılları arasında İsviçre Parlamentosu tarafından, 118 anayasa
değişikliği önerisi hazırlanmış ve bunların 90’ı kabul edilmiştir. Bu ise Parlamento tarafından hazırlanan anayasa değişikliklerinin yüzde 76’sını oluşturmaktadır. Aynı yıllar arasında halk girişimlerine karşı İsviçre Parlamentosu
tarafından 26 karşı öneri hazırlanmış ve bu karşı önerilerden 17’si halkoylaması sonucu kabul edilmiştir. Bu da karşı önerilerin yüzde 65’ini oluşturmaktadır321. Dolayısı ile gerek doğrudan Parlamento tarafından hazırlanan
gerekse bir anayasal halk girişimine karşı, karşıt anayasal halk girişimi olarak
hazırlanan anayasa önerilerinin, halk girişimlerine nazaran başarı oranlarının çok daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun İsviçre Parlamentosu’ndaki güçlü konsensustan kaynaklandığı söylenmektedir322. Anayasal
halk girişimleri çoğunlukla azınlıklar tarafından ileri sürülmektedir.
Federal halk girişimleri oldukça farklı konuları içermektedir. Örneğin; haftalık çalışma saatlerinin düşürülmesi, emeklilik yaşının düşürülmesi, servet
vergileri, vicdani ret hakkı, askerlerin yurt dışına sevkiyatının yasaklanması,
çevrenin korunması gibi çok geniş yelpazedeki konuları kapsamaktadır.
İsviçre Anayasa’sı halk girişiminin kantonlarda anayasa değişiklikleri için kullanılmasını şart koşmaktadır. Buna rağmen, bütün Kantonlar, bu asgari ölçütün çok ötesine geçmiştir. Bütün Kantonlar, halk girişiminin anayasa ve yasa
değişiklikleri için kullanılmasına izin verdiği gibi, bir kısım kantonlarda idari
düzenlemeler dahi halk girişimi ile iptal edilebilmektedir323.
İsviçre’de, kantonal düzeyde girişimler açısından daha pozitif bir durum söz
konusudur. Girişimlerin sıklığı ve başarısı kantondan kantona değişmektedir. Ortalama olarak 23 kantonda 1970 ile 2009 arasında 656 girişim halkoylamasına sunulmuştur. Bunun 171’i kabul edilirken 485’i reddedilmiştir. Başarı oranı yüzde 26 olarak gerçekleşmiştir.
Kantonal halk girişimlerine karşı Kantonal Parlamento’ların karşı teklif hazırlamaları da kantonlarda sıklıkla kullanılmaktadır. 1970 ile 2009 arasında
656 halk girişimine karşı Kantonal Parlamento’lar tarafından 142 karşıt teklif
321 Dubois & Feeney, S. 49.
322 Linder Wolf, Swiss Democracy: Possible Solutions To Conflict In Multicultural Societies,
New York 1994, S. 11-12.
323 Dubois & Feeney, S. 50.
207
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
hazırlanmıştır. Bu karşıt tekliflerin 96’sı kabul edilirken 46’sı reddedilmiştir.
Kantonal karşı tekliflerin başarı oranı halk girişimlerin başarı oranına göre
daha yüksek olup, yüzde 68 başarı şansına sahiptir.
IV. D. Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar
1. Genel Olarak
Halk girişimini kullanan devletlerin çoğunda halk girişiminin kullanılması
konusunda birtakım kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu kısıtlamalar genel olarak dört gruba ayrılabilir324.
Halk girişimine yönelik kısıtlamaların ilki anayasaların değiştirilmesine yönelik kısıtlamalardır. Halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda aynı zamanda anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Bu ülkelerde anayasal
halk girişimine yer verilmesinin temelinde ise halk egemenliği düşüncesinin
halkoylaması ile yansıyacağı düşüncesi yatmaktadır. Buna rağmen, bir kısım
ülkelerde bu konuda kısıtlamalar bulunmaktadır. Örneğin, İsviçre’de, 1891
yılına kadar, halk girişimi ile anayasal revizyon mümkün iken, anayasada yapılacak kısmı değişiklikler için halk girişimi kullanılamıyordu. Bir kısım ülkelerde ise anayasal halk girişimine yer verilse bile, anayasal konulara ilişkin
konu kısıtlamaları bulunmaktadır. Bu nedenle belirli konuların anayasal halk
girişimi ile halkoylamasına sunulması mümkün değildir. Örneğin anayasal
halk girişimine yer veren Slovakya’da temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan
konular halk girişimine konu olamaz. Bunun temelinde ise anayasalar ile
güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin, çoğunluğun ya da
süper çoğunluğun tasarrufuna bırakılamayacağı düşüncesi yatmaktadır325.
Anayasaların, halk girişimi ile değiştirilmesi konusundaki kısıtlamalar temel
olarak, beklenilmeyen halk hareketlerine karşı anayasal istikrarı korumayı
amaçlamaktadır326. Oysa ulusal halk girişimine yer veren ülkelerin çoğunda
anayasal halk girişimine de yer verilmektedir. Bu bağlamda, Avrupa’da; Beyaz Rusya, Gürcistan, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova,
Slovakya, İsviçre, Asyada; Filipinler, Amerika kıtasında; Colombia, Kosta Rica,
Ekvator, Uruguay, Venezüella, Afrika’da; Cape Verde, Liberya ve Uganda’da
ulusal anayasal halk girişimine yer verilmektedir327.
324 Zimmerman, The Initiative, S. 29-30; International IDEA, S. 66.
325 International IDEA, S. 68.
326 International IDEA, S. 68.
327 Dubois & Feeney, S.89.
208
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
İçinde İsviçre’nin de yer aldığı bir kısım ülkelerde ise yukarıda bahsedilen
sınırlandırmanın tam tersi bir durum bulunmaktadır. Bu ülkelerde, İsviçre örneğinde olduğu gibi, anayasal halk girişimine yer verilirken yasal halk girişimine izin verilmemektedir. Panama’da, halk girişimi sadece kurucu meclisin
seçimi için kullanılmaktadır. Federal yapılı devletler de ise farklı bir durum
sözkonusudur. ABD ve Almanya örneğinde olduğu gibi, bu ülkelerde eyalet
ya da bölgesel düzeyde hem anayasal hem de yasal halk girişimi kullanılabilmekle birlikte federal düzeyde ne anayasal ne de yasal halk girişimi kullanılmamaktadır.
İkinci grup kısıtlamalar içinde ise, devletin bütünlüğü, savaş ve barış sorunu,
devletin egemenlik yetkisinin uluslararası ya da uluslarüstü kuruluşlara devri ve uluslararası anlaşmaların halk girişimine konu olamamasına ilişkin sınırlamalar yer almaktadır. Bu bağlamda, devletin bütünlüğü ve yetki devrine
ilişkin konular bir zorunlu referanduma tabi olmakla birlikte, bu konuların
anayasal nitelikte olduğu düşünüldüğü için halk girişimine konu yapılamamaktadır. Bunlara ek olarak, Letonya örneğinde olduğu gibi, savaş ve barış
konusu ya da askerlik hizmetine ilişkin düzenlemeler halk girişiminin dışında tutulmuştur328.
Halk girişimine yönelik üçüncü grup sınırlamalar ise diğer politik kararlar ve
normal kanunlarla ilgili düzenlemeler konusundaki kısıtlamalardır. Bu bağlamda, Litvanya örneğinde olduğu gibi, yasal halk girişiminin sınırı konusunda, “halkın ve devletin menfaatlerini ilgilendiren çok önemli konular”, ya
da Slovakya’da olduğu gibi, “kamu yararına ilişkin önemli konular” gibi oldukça genel ve soyut ifadelere yer verilerek halk girişiminin kullanımı sınırlandırılmaktadır329. Bir kısım ülkelerde ise oldukça somut konular, İtalya’da
af konusunda olduğu gibi, halk girişiminin konusu olamamaktadır. Ülkelerin
çoğunda ise, bütçe, vergi ve kamu harcamaları halk girişiminin dışında tutulan konulardır330.
Dördüncü grup kısıtlamalar ise halk girişiminin kullanımına ilişkin kısıtlamalardır. Bu bağlamda, en dikkati çeken örnek ise İsviçre ve California örneğinde olduğu gibi konunun tekliği ilkesidır. Ayrıca, halk girişimi ile kabul
edilmiş düzenlemelerin yine halk girişimi ile değiştirilebilecek olması, bun-
328 International IDEA, S. 68.
329 International IDEA, S. 68.
330 Zimmerman, The Initiative, S. 29-30.
209
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
ların parlamenter süreç ile değiştirilmesinin mümkün olmaması yönündeki
kısıtlamalar diğer bir örneği oluşturacaktır..
2. ABD’de Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar
ABD’de halk girişimini kullanan pek çok eyalet onun kullanımı için bazı kısıtlamalar getirmiştir.
a. Konunun Tekliği İlkesi
Halk girişimi konusundaki en önemli kısıtlama konunun tekliği ilkesidir. Bu
ilke gereğince her halk girişimi sadece tek bir konuyu düzenleyebilir. Yasal
halk girişimine yer veren 22 eyaletten, 13’ünde konunun tekliği ilkesi ile ilgili
katı düzenlemeler bulunmaktadır331.
b. Konu Kısıtlamaları
Halk girişimine yer veren eyaletlerin bir kısmında ise belirli konuların halk
girişimine konu olması yasaklanmaktadır. Bu konudaki en geniş sınırlama
Massachusetts Anayasası’nda yer almaktadır. Anayasanın XLVIII maddesinin ikinci fıkrasına göre; din ve dini uygulamalar ya da dini kurumlarla ilgili
düzenlemeler; hakimlerin atanması, nakli, görevden uzaklaştırılması ya da
mahkemelerin oluşturulması; ya da mahkeme kararlarının bozulması gibi
konular halk girişimine konu olamazlar. Yine Alaska’da bütçe ile ilgili düzenlemeler, yargıyı etkileyen yasalar, barış, sağlık ve güvenlikle ilgili yasalar halk
girişiminin konusu olamazlar. Mississippi’de eyalet şartı ve kamu görevlileri
emeklilik sistemi halk girişimi ile değiştirilemez332.
c. Bütçenin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar
Halk girişimi başlatılması konusundaki kısıtlamaların en önemlilerinden biri
de vergi ve bütçe ile ilgili olarak halk girişiminin başlatılamamasıdır. Dokuz
eyalette vergilerin toplanması ve bütçeden ödenek tahsisi ile ilgili olarak
halk girişiminin başlatılması konusunda kısıtlamalar bulunmaktadır333.
331 Alaska, Wyoming, Michigan, Washington, California, Colorado, Missouri, Montana, Nebraska, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Oklahoma, Oregon.
332 Waters, S. 18.
333 Bu Eyaletler: Alaska, Washington D.C, Massachusets, Mississippi, Montano, Nebraska, Nevada, Ohio, Wyoming.
210
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
d. Halk Girişimi Sonucu Kabul Edilen Yasaların Değiştirilmesi ve
Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kısıtlamalar
Halk girişimi süreci ile ilgili kısıtlamalardan biri de halk girişimi ile kabul edilen bir yasa metninin Parlamento tarafından değiştirilmesinin zorlaştırılmasıdır. Başka bir deyişle Anayasa değişiklikleri için aranan nitelikli çoğunluğun “süper kanunlar” olarak nitelendirilebilecek olan halk girişimi sonucu
kabul edilen kanunlar için aranmasıdır. Nitekim, pek çok eyalette halk girişimi sonucu kabul edilen kanunların parlamenter süreçte değiştirilmesinin
zorlaştırıldığı görülmektedir. Alaska ve Wyoming’de değişikliğe her zaman
müsaade edilir ancak 2 yıl geçmeden yürürlükten kaldırması yasaklanır.
Washington, değişikliğe her an müsaade eder ancak yasamanın üçte iki oyu
olmadan ilk iki yıl halk girişimi sonucu kabul edilmiş olan yasa yürürlükten
kaldırılamaz334. Nevada gerek değişikliği gerekse ilgayı 3 yıl yasaklamıştır335.
Arizona’da ise normal durumlarda kolayca söz konusu kanunun değiştirilmesine ya da ilga edilmesine izin verilmektedir. Ancak kanun, halk girişimi
sürecinde kayıtlı seçmenlerin çoğunluğunun oyu ile kabul edilmesi durumunda bu kanunun ancak, halk girişimi yöntemiyle değiştirilmesine ya da
ilga edilmesine izin veren oldukça katı bir yöntem uygular. Michigan’da, değişiklik ve ilga için Parlamentonun üçte iki oy çoğunluğuna; Arkansas’ta ise
üçte iki oy çoğunluğuna ihtiyaç duyulur. Kuzey Dakota’da ise, yedi yıl süre
ile söz konusu kanunun değiştirilmesine ve ilgasına izin verilmemektedir.
En kısıtlayıcı düzenleme ise California’da bulunmaktadır. California’da halk
girişimi sonucu kabul edilen kanunun kabulü sırasında aksine bir düzenleme öngörülmedikçe halk girişimi sonucu kabul edilen kanun ancak yeni bir
halk girişimi ile değiştirilebilir ya da ilga edilebilir336.
Halk girişimi sonucu kabul edilen yasaların normal yasama süreci ile değiştirilmesinin zorlaştırılmasındaki temel neden, halk girişimin kabul edildiği
1900’lü yıllardaki Parlamentoların alternatif kanunlar hazırlayarak halk girişimi ile yürürlüğe giren kanunları etkisizleştirebileceği korkusudur.
334 Williams Beth, “Researching Washignton State Initiative And Referendums”, Exploring Initiative And Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New
York 2009., S. 310.
335 Waters, S. 297.
336 Waters, S. 56; Ching Tina S, “Arizona Initiative And Referenda”, Exploring Initiative And
Referendum Law Selected State Research Guides, Edited By Beth Williams, New York 2009,
S. 23.
211
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
3. İsviçre Halk Girişiminin Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar
a. Konunun Tekliği İlkesi
ABD eyaletlerinin pek çoğunda olduğu gibi İsviçre’de de halk girişiminin
kullanımı konusunda bir kısım kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu bağlamda,
en önemli kısıtlama İsviçre Anayasası’nın 139. maddesinin ikinci fıkrasından
kaynaklanan, halk girişimi teklifinde “konu bütünlüğünün” aranmasıdır337.
b. Şeklin Birliği İlkesi
İsviçre halk girişimi sistemi, halk girişimi önerilerinin tasarılı ya da tasarısız
hazırlanmasına izin vermesine rağmen, aynı girişimde bu iki şeklin birlikte
kullanılması yasaklanmıştır. Şeklin birliği ilkesi olarak tanımlayacağımız bu
ilke gereğince, bir halk girişimi önerisi ya tasarılı ya da tasarısız olarak hazırlanmak zorundadır338.
c. Yasa Değişiklikleri İçin Kullanılamama
Federal düzeyde halk girişimi ancak anayasa değişiklikleri için kullanılabilir. Bu nedenle yasa değişikliklerinin halk girişimi ile değiştirilmesi mümkün
olmamaktadır. Şayet bir yasa değişikliği yapılması isteniyorsa, bu yasa değişikliğinin anayasa değişikliği şeklinde öne sürülmesi gerekmektedir. Sadece
anayasa değişikleri için kullanılan bu federal teklifler sıradan yasal değişiklikler için kullanılmaz ve bu değişiklikleri destekleyenler anayasa değişikliklerini de desteklemelidirler. Bugün itibari ile İsviçre Anayasası’nın temel
anayasal hükümlerle ilgili olmayan pek çok hüküm içermesi de bundan kaynaklanmaktadır.
V.
SONUÇ
J.J. Rousseau’nun halk egemenliği düşüncesi halkın, toplumsal yaşamı düzenleyecek kuralların yapılmasında aktif rol alması durumunda onlara uyma
konusunda kendilerini zorunlu hissedecekleri öncülüne dayanır. Bu düşünce, egemenliğin halk adına başkaları tarafından kullanılması yerine doğrudan doğruya kendileri tarafından kullanılmasından hareket eder. Bu ise
337 Kaufmann & Büchi & Braun, S. 173.
338 Batum, S. 315.
212
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
halkın yasa yapım sürecine aktif katılımı ile sağlanır. Ancak Rousseau’nun
bu düşüncesi bir ütopya olarak değerlendirilmekteydi. Ancak geçmişin bu
ütopik rüyası, referandum, halk girişimi ve geri çağırmanın kullanımının yaygınlaşmasıyla günümüz dünyasının bir gerçekliği haline gelmektedir. Dünya genelinde bu demokratik evrime paralel olarak halk girişiminin kullanımında da bir gelişme olduğu görülmektedir.
Günümüz güçlü demokrasileri; ne saf temsili demokrasi ve ne de saf doğrudan demokrasi ile yönetilmektedirler. Bu iki demokrasi türünün farklı
formüllerinin devlet yönetiminin en alt kademesinden en üst kademesine
kadar birlikte kullanıldığı görülmektedir. Oysa Türkiye’de, doğrudan demokrasi kurumlarına çok sınırlı durumda yer verilmektedir. Bu nedenle devlet
yönetimine halk etkin bir şekilde katılamamaktadır.
Halk girişimi bireylere, görüşlerini aracısız olarak açıklama, kendilerini ilgilendiren tartışmalara doğrudan katılabilme ve yasa yapım süreci içinde aktif bir şekilde yer alabilme fırsatı vermektedir. Dolayısıyla bu yolla bireyler
yaşadıkları topraklar üzerinde doğrudan yasa yapım sürecine katılma şansı
yakalamaktadırlar.
İyi işleyen bir demokrasi için halk girişimi hayati öneme sahip olup, halk girişimi toplumu ilgilendiren sosyal ve politik konularda halkın ilgisini ve hükümete katılımı artıracağı gibi, halkın yönetime karşı ilgisizliğini azaltacak
ve demokratik seçimlerdeki düşük katılım oranına karşı da bir çare olacaktır.
Ayrıca halk girişimi, politik karar alıcılar karşısında kurumsallaşmış bir muhalefet yaparak önemli bir fonksiyon yerine getirir. Siyasi elitler karşısındaki bu
muhalefet, doğrudan bir başarı şansını da beraberinde getirmektedir. Fakat
bazen dolaylı etkiler de elde edilebilir. Bir girişimin reddedilmesinde de girişimciler en azından kendi isteklerinin reklâmını yapmak ve bütün halka
yaymak gibi bir imkâna kavuşurlar. Girişim halkoylaması sonucu başarısız
olsa bile bu bağlamda bir başarı elde ettiği söylenebilir.
Dolayısı ile halk girişimlerinin doğrudan etkisi kadar dolaylı etkisinin de politik yaşam üzerinde çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu dolaylı etkiden
dolayı, her halk girişimi parlamentonun ilgili konuyu ele almasına, bazen
hükümetin karşıt bir öneriyle halkoylamasına katılmasına sebep olmaktadır.
Bu sayede vatandaşlar ya halk girişimi ile bizzat yasa yaparak ya da parlamentoyu kendi istekleri doğrultusunda yasa yapılması için yönlendirerek,
karar alma sürecine etkin olarak katılmış olmaktadırlar.
213
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
Halk girişimi aynı zamanda temsili demokrasinin krizi olarak nitelendirilen;
yöneten ve yönetilen arasındaki güven eksikliğinden kaynaklanan, siyasi
partilere ve parlamentolara duyulan güven kaybının ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Halk girişiminin kullanımı ile seçmen sadece
belirli aralıklarla yapılan seçimlerle iradesini beyan etmekle kalmayacaktır.
Hayati konularda görüşlerini doğrudan açıklayarak yönetime ilişkin önemli
ve etkin kararlar alabilecek ve böylece beğenmedikleri bir düzenlemenin
yasalaşmasını engelleyebilecek, yasalaştırılmasını istedikleri bir konunun
halkın gündemine alınmasını sağlayabileceklerdir. Bu amaç ancak yasa yapım sürecine aktif katılımla gerçekleştirilebilecektir.
Başka hiçbir temel hakta olmadığı kadar girişimler politik sisteme yeni kapılar açmakta ve açılan bu kapılar sayesinde farklı çıkar grupları kendi isteklerini seçmenlere oylatabilmektedirler. Bunun dışında, bir girişimin yapılacağının ilan edilmesi bile resmi makamlar üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Bu sayede parlamento, girişimcilerin isteğini dikkate almak zorunda
kalmaktadır339.
Halk girişiminin kullanıldığı ülkelerde, bu süreç önemli konuların çözümünde panzehir rolü oynamaktadır. Halk girişimi yasa koyucunun geleneksel
olarak yapmakta zorlanacağı hatta direnç göstereceği, seçim kampanyalarının finansmanının yeniden düzenlenmesi, seçim bölgelerinin yeniden
tespiti, parlamenterlerin görev sürelerinin sınırlandırılması gibi konuların
yasalaştırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Şayet günümüz demokrasilerinde halkın temsilcileri halkın isteklerini görmezden gelirse halk girişimi yolu ile halk kendi yasasını yapma imkanına kavuşmaktadır. Halk girişiminin bulunduğu ülkelerde, parlamentolar toplumsal sorunları çözmek için son nokta olarak görülmemektedir. Gerçekten halk
girişiminin rutin olarak kullanıldığı California ve İsviçre’de önemli konularla
ilgili tartışmalar halk tarafından başlatılmakta, belirli bir konu yasa koyucu
tarafından gündeme getirilmeden o konu hakkında halk girişimleri başlatılmaktadır. Bu ülkelerde halk, girişim sürecine oldukça önem vermekte ve
bunu hükümetin işleyişinde kendi sesi olarak görmektedir. Böylece halk girişimleri vatandaşların, meselelerini sandığa getirip onlar hakkında halkın
339 Briffault Richard, “Distrust Of Democracy”, Texas Law Review, Vol. 63, 1985, S. 1372; Magleby, S. 192.
214
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
oyuyla karar verilmesini sağlayarak siyasi gündemini şekillendirirler340. Sonuç olarak halk girişimlerinin temsili demokrasinin daha demokratik hale
gelebilmesi için vazgeçilmez bir araç olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni anayasada, şayet daha ileri bir demokrasi istiyorsak, en son milletvekili seçimlerinde kullanılan geçerli oyların yüzde 8’inin sağlanması koşuluyla
yasal halk girişimine yüzde 10’unun sağlanması koşulu ile ise anayasal halk
girişimine yer verilmelidir. Ancak doğrudan halk girişiminden ziyade dolaylı
halk girişiminin tercih edilmesi yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yerinde olacaktır.
VI. ÖNERİ
Yeni anayasada halkın yasa yapım sürecinde aktif rol almasını sağlayacağı
için halk girişimine yer verilmesi yerinde olur. Bu bağlamda, ilk olarak egemenliğin kullanımı ile ilgili maddede değişiklik yapılmalıdır. İkinci olarak ise
siyasi haklar içinde “katılma hakları” başlığında yeni bir düzenlemeye yer
verilmelidir.
Madde 1: Egemenlik
1. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindir.
2. Egemenlik yetkileri halkoylaması yoluyla veya yasama, yürütme ve
yargı organları eliyle kullanılır.
Madde 2: Katılma Hakkı
1- Vatandaşlar seçimler ve halk girişimi yoluyla yönetime katılma hakkına
sahiptir.
2- Belli bir konuda kanuni düzenleme yapılması amacıyla en son milletvekili seçiminde kullanılan geçerli oyların yüzde onunu sağlayanlar anayasa değişikliği, yüzde sekizini sağlayanlar ise TBMM Başkanlığına imza
yoluyla yasa teklifinde bulunabilirler. TBMM’de ilgili teklifin kabul edilmemesi durumunda, TBMM’nin de hazırlayacağı karşı teklif ile birlikte
söz konusu değişiklik teklifi halkoyuna sunulur.
340 Hager Lutz, Wie Demokratisch Ist Direkte Demokratie? Eine Wachstumstheorie Der Demokratie –Volksinitiativen In Kalifornien, Auflage 2005 , S. 255.
215
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
3- Temel hak ve özgürlükler halk girişimi yoluyla sınırlandırılamaz. Vergi
oranlarını düşüren halk girişimi teklifinde bulunulamaz.
4- Söz konusu metnin kabul edilebilmesi için kayıtlı seçmenlerin en az yarısının oylamaya katılması gerekir. Metnin kabul edilebilmesi için katılanların salt çoğunluğu kabul oyu kullanmalıdır. Ancak Anayasa değişikliklerinin kabul edilebilmesi için kayıtlı seçmenlerin salt çoğunluğunun
kabul oyu aranır.
5- Halk girişimine ilişkin usuller kanunla düzenlenir.
6. Halk girişimi ile kabul edilen kanunlar ancak halk girişimi ile ya da parlamento da beşte üç çoğunlukla değiştirilebilir.
216
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
VII. TABLOLAR
TABLO 1
Halk Girişimine Yer Veren Ülkeler
Yasal Halk Girişimi
AVRUPA
Arnavutluk
Beyaz Rusya
Gürcistan
Hırvatistan
İsviçre
Letonya
Liechtenstein
Litvanya
Macaristan
Moldova
Rusya
Sırbistan
Slovakya
Slovenya
Ukrayna
X
X
Anayasal Halk Girişimi
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
AMERİKA
Ekvator
Kolombiya
Kostarika
Nikaraguay
Uruguay
Venezüella
X
X
X
X
X
X
ASYA
Filipinler
Tayvan
Türkmenistan
X
X
X
X
X
X
X
AFRİKA
Cape Verde
Liberya
Togo
Uganda
X
X
X
X
X
X
X
217
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
TABLO 2
ABD Eyaletlerinde Gerekli İmza Koşulları ve İmza Toplama Süreleri
Yasal Halk
Girişimleri
İmza Oranı
Anayasal Halk
Girişimleri
İmza Oranı
Gerekli İmza
Oranlarının
Belirlendiği Seçimler
İmza Toplama
Süresi
Alasaka
Arizona
Arkansas
California
% 10
%10
%8
%5
%15
%10
%8
Son Genel Seçim
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
1 Yıl
2 Yıl
Sınırsız
150 Gün
Colorado
%5
%5
Son Eyalet Genel
Sekreterliği Seçimi
6 Ay
Florida
Idaho
Illinois
Maine
X
%6
%8
%10
%8
%8
X
Son Başkanlık Seçimi
Kayıtlı Seçmen Oranı
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
%3 artı % 1/2
%3
Son Valilik Seçimi
Michigan
Mississippi
Missouri
Montana
Nebraska
%8
X
%5
%5
%7
%10
%12
%8
%10
%10
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
Son Valilik Seçimi
Nevada
%10
%10
Son Genel Seçim
Yasal: 10 Ay
Anayasal:11 Ay
Kuzey Dakota
%2
%4
Genel Seçimler
1 Yıl
Eyalet
Massacchusetts
4 Yıl
18 Ay
2 Yıl
1 Yıl
90 gün Artı
30 Gün
180 gün
1 Yıl
18 Ay
1 Yıl
1 Yıl
Ohio
%3
%10
Son Valilik Seçimi
Sınırsız
Oklahoma
%8
%15
Son Genel Seçim
90 Gün
Oregon
%6
%8
Son Valilik Seçimi
Yaklaşık 2 Yıl
Güney Dakota
%5
%10
Son Valilik Seçimi
1 Yıl
Utah
%10
X
Son Valilik Seçimi
Washington
%8
X
Son Valilik Seçimi
Sınırsız
Doğrudan: 6 Ay
Dolaylı: 10 Ay
Wyomming
%15
X
Son Genel Seçim
18 Ay
Kaynak: DUBOIS Philip L & FEENEY Floyd, Lawmaking by Initiative: Issues,
Options and Comparisons, New York 1998, s. 34, 40.
218
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
TABLO 3
İsviçre Kantonlarında Gerekli İmza Koşulları ve İmza Toplama Süreleri
Kanton
Aargau (AG)
Bern (BE)
Basel-Country (BL)
Anayasal Revizyoni
Anayasa Değişikliğii
Yasal Halk Girişimleri
Gerekli Olan
İmza Sayısı
İmzaların
Toplanma
Süresi
Gerekli Olan
İmza Sayısı
İmzaların
Toplanma
Süresi
Gerekli Olan
İmza Sayısı
İmzaların
Toplanma
Süresi
3.000
12 Ay
3.000
12 AY
3.000
12 Ay
30.000
6 Ay
15.000
6 AY
-
1500 ya da
5 Topluluk
(Community)
-
1500 ya da
5 Topluluk
(Community)
-
1500 ya da
5 Topluluk
(Community)
Basel-City (BS)
4.000
-
4.000
-
4.000
-
Freiburg (FR)
6.000
90 Gün
6.000
90 Gün
6.000
90 Gün
Geneva (GE)
10.000
4 Ay
10.000
4 Ay
10.000
4 Ay
Graubünden (GR)
5.000
1 Yıl
5.000
1 Yıl
3.000
1 Yıl
2.000 ya da
8 Topluluk
(Community)
12 Ay
2.000 ya da
8 Topluluk
(Community)
12 Ay
2.000 ya da
8 Topluluk
(Community)
12 Ay
Jura (JU)
Lucerne (LU)
5.000
1Yıl
5.000
1Yıl
4.000
1Yıl
Neuchâtel (NE)
10.000
6 Ay
6.000
6 Ay
6.000
6 Ay
Nidwalden (NW)
1.000
2 AY
500
2 AY
250
2 AY
Obwalden (OW)
500
-
500
-
500
-
St.Gallen (SG)
8.000
6 Ay
8.000
6 Ay
4.000
3 Ay
Schaffhausen (SH)
1.000
-
1.000
-
1.000
-
3.000 ya da
10 Topluluk
(Community)
18 Ay
3.000 ya da
10 Topluluk
(Community)
18 Ay
3.000 ya da
10 Topluluk
(Community)
18 Ay
2.000
-
2.000
-
2.000
-
Solothurn (SO)
Schwyz (SZ)
Thurgau (TG)
4.000
6 Ay
4.000
6 Ay
4.000
6 Ay
Ticino (TI) (Tessin)
10.000
60 Gün
10.000
60 Gün
7000
60 Gün
300
-
300
-
300
-
Vaud (VD)
12.000
3 Ay
12.000
3 Ay
12.000
3 Ay
Walais (VS)
6.000
-
6.000
-
4.000
-
Uri (UR)
Zug (ZG)
2.000
-
2.000
-
2.000
-
Zürich (ZH)
10.000
6 Ay
10.000
6 Ay
10.000
6 Ay
Kaynak: http://c2d.unige.ch
219
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
VIII. KAYNAKÇA
AKBULUT Olgun: Doğrudan Demokrasi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2001
ARX Nicolas Von: Anhlich, Aber Andres Die volksinitiative in Kalifornien und in
der Schweiz, Munich 2002.
ATAR Yavuz: Demokrasilerde Anayasal Değişmenin Dinamikleri ve Anayasa Yapımı, Konya 2000.
ATAR Yavuz: Türk Anayasa Hukuku, Konya 2005.
BARBARA Grossman: “The Initiative and Referendum in Nevada”, Wayne Law Review,
Vol. 28, 1981.
BARBER Benjamin R.: Strong Democracy, Participatory Politics for a New Age.
London1984.
BATUM Süheyl: Siyasal Katılma Aracı Olarak Referandum, (İsviçre, Fransa ve İtalya Uygulamaları Açısından), Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1986.
BOONE Thomas R.: “Researching Initiatives and Referenda: A Guide for Nevada”, Lane
Stacey A., Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009.
BRİFFAULT Richard: “Distrust of Democracy”, Texas Law Review, Vol. 63, 1985.
CHİNG Tina S.: “Arizona Initiative and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York
2009.
CHING Tina S.: “Alaska Initiatives and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York
2009.
CHING Tina S.: “Arizona Initiative and Referenda”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York
2009.
CLOUGH Spencer E.: “Democracy’s Harvest: Resources for Massachusetts Voters’ Initiatives and Referendums”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State
Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009.
CRONIN Thomas E.: Direct Democracy: The Politics of Initiative, Referendum, and
Recall, London 1989.
DONOVAN Todd & BOWLER Shaun: “An Overview of Direct Democracy in the American States”, Citizens as Legislators, Edited by Bowler Shaun & Donovan Todd &
Tolbert Caroline J, Columbus 1998.
220
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
DUBOIS Philip L & FEENEY Floyd: Improving the California Initiative Process: Options for Change, The California Policy Seminar, Berkeley 1992.
ERDOĞAN Mustafa: Anayasa Hukuku, Ankara 2005.
FLEINER Fritz: Schweizerisches Bundesstaatsrecht, Tübingen 1923.
GARRETT Kim: “The Impact of Initiative Process on Abolishing Poll Taxes”, Initiative
and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003.
GERBER Elisabeth R.: “Reforming the California Initiative Process: A Proposal to Increase Flexibility and Legislative Accountability”, Constitutional Reform in California
Making State Government More Effective and Responsive, Edited by Cain Bruce
E. & Noll Roger G., Berkeley 1995.
GÖZLER Kemal: Anayasa Hukukunun Genel Esaslarına Giriş, Bursa 2008.
HAGER Lutz: Wie demokratisch ist direkte Demokratie? Eine Wachstumstheorie
der Demokratie –Volksinitiativen in Kalifornien, Auflage 2005.
HANGARTNER Yvo & ANDREAS Kley: Die Demokratischen Rechte in Bund und
Kantonen der Schweizerischen Eidgenossenschaft, Zürich 2000.
HEPLER Christine I.: “Researching Initiatives and Referena: A Guide for Maine”, , Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by
Beth Williams, New York 2009.
INTERNATIONAL IDEA : Direct Democracy: The International IDEA Handbook, Stockholm 2008.
KABOĞLU İbrahim Ö.: Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), İstanbul 2009.
KAUFMANN Bruno & BÜCHI Rolf & BRAUN Nadja: Guidebook to Direct Democracy in Switzerland and Beyand, Bern 2008.
LANE Stacey A.: “Researching Initiatives and Referendums: A Guide for Mississippi”,
Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by Beth Williams, New York 2009.
MATSUSAKA John: “Constitutional Amendments”, Initiative and Referendum Institute Report, October 2006.
LINDER Wolf, Swiss Democracy: Possible Solutions to Conflict in Multicultural
Societies, New York 1994.
MAGLEBY David B.: Direct Legislation, Voting on Ballot Propositions in the United States, London 1984.
ONAR Erdal: “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı –Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”, Başkanlık Sistemi, Türyiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2005.
221
DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ
ÖZER Attila: Anayasa Hukukunun Genel İlkeleri, Ankara 2003. PACELLE Wayne,
“The Animal Protection Movement and Initiative and Referendum”, Initiative and
Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003.
PERSON Debora & PLUMB Tawnya: “Initiatives and Referenda in Wyoming”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by
Beth Williams, New York 2009.
PREMAT Christophe: “Direct Democracy in a Comparative Perspective”, Taiwan Journal of Democracy, Vol. 2-1, 2006.
PRİTCHARD Amy L.: “A Brief History of Abortion Related Initiatives and Referendum”,
Initiative and Referendum Almanac, Edited by Waters Dane M, Durham 2003.
RUSSEL J. Dalton & BÜRKLİN Wilhelm & DRUMMOND Andrew: “Public Opinion
and Direct Democracy”, Journal of Democracy, Vol. 12, No.4, 2001.
SAN Coşkun, Anayasa Değişiklikleri ve Anayasa Gelişmeleri, Ankara 1981.
SILVA Fred: “The Indirect Initiative Process”, Initiative and Referendum Almanac,
Edited by Waters Dane M, Durham 2003.
SPURLIN Candice: “Researching Initiatives and Referendums: A Guide for South Dakota”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides,
Edited by Beth Williams, New York 2009.
STEİN Elizabeth M.: “California Constitution and the Counter-Initiative Quagmire”,
Hastings Constitutional Law Quarterly, Vol. 21, 1993.
STRİTTMATTER Connie: “Utah Initiatives and Referenda: A Research Guide”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by
Beth Williams, New York 2009.
SUKSI Markku: Bringing in the People A Comprasion of Constitutional Forms and
Practices of the Referandum, London 1993.
TEZİÇ Erdoğan
: Anayasa Hukuku, İstanbul 2005.
TOLBERT Caroline J. & LOWENSTEİN Daniel H. & DONOVAN Todd: “Election Law
and Rules for Using Initiatives”, Citizens as Legislators, Edited by Bowler Shaun &
Donovan Todd & Tolbert Caroline J, Columbus 1998.
TSCHANNER Pierre: Stimmrecht und Politische Verstandigung; Beitrage Zu Einem Erneuerten Verstandnis Von Direkter Demokratie, Frunkfurt 1995,
WATERS Dane M: Initiative and Referendum Almanac, Durham 2003.
WİLLİAMS Beth: “Researching Washignton State Initiative and Referendums”, Exploring Initiative and Referendum Law Selected State Research Guides, Edited by
Beth Williams, New York 2009.
ZIMMERMAN Jozeph Francis: The Initiative Citizen Law-Making, London 1999.
222
“HALK GİRİŞİMİ: YENİ ANAYASA İÇİN BİR ÖNERİ” ANALİZİ
Yazarlar Hakkında
Dr. Murat YILMAZ
Ankara Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi mezunu. “Ahmet Ağaoğlu’nun Milliyetçilik
ve Liberalizm Anlayışı” konusunda Yüksek Lisans, “SCF’dan Sonra CHP’nin
Yeniden Yapılanması” konusunda doktora yaptı. Siyaset Bilimi, Siyasal Düşünceler Tarihi,
Türk Siyasi Hayatı, Sosyolojiye Giriş dersleri verdi.
Türkiye siyasi tarihi, Türkiye siyasi fikir tarihi üzerine yayınlanmış makale ve edite ettiği
kitapları var. Medeniyetler Çatışması (Vadi Yayınları), Liberalizm (İletişim Yayınları), Din
ve Vicdan Hürriyeti (Liberte Yayınları), Cemil Meriç (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları),
Erol Güngör (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları), Sabri Fehmi Ülgener (Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları), Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü (Stratejik Düşünce Enstitüsü
Yayınları).
Halen Stratejik Düşünce Enstitüsü İç Politika ve Demokratikleşme Koordinatörlüğünü
yürütüyor.
İletişim: [email protected]
Prof. Dr. Birol AKGÜN
Ankara Üniversitesi, SBF Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduktan sonra MEB bursu ile
A.B.D. Case Western Reserve University’de yüksek lisansını ve doktorasını tamamlamıştır.
Yazar, 2001 yılında Yardımcı Doçent, 2004 yılında Doçent ve 2009 yılında Profesör oldu.
Akgün, 2003 yılında “11 Eylül, Değişen Dünya Dengeleri ve Türkiye” konulu araştırmasıyla
“Milliyet Gazetesi 2002 Sosyal Bilimler Birincilik ödülünü” kazandı.
Siyasal kurumlar, demokratikleşme, küresel güç değişimi ve Türk dış politikası konularında çalışmaları bulunan Birol Akgün, akademik hayatını Necmettin Erbakan Üniversitesi,
Uluslararası ilişkiler bölümünde sürdürmekte olup SDE Dış politika ve Uluslararası İlişkiler
koordinatörlüğünü de yürütmektedir.
İletişim: [email protected]
223
Yazarlar Hakkında
M. Cüneyt ÖZŞAHİN
Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde,
Yüksek Lisans Eğitimini ise Fulbright burslusu olarak University of Missouri-Columbia Siyaset Bilimi bölümünde tamamladı.
Halen Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora çalışmalarına devam
etmektedir. Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmakta olan
yazar, Ortadoğu, uluslararası politik ekonomi, uluslararası güvenlik, insan hakları ve demokrasi konularında araştırmalarına devam etmektedir.
İletişim: [email protected]
Yrd. Doç. Dr. Adnan KÜÇÜK
1963 yılında Hatay’da doğdu. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yüksek Lisansı öğrenimini 1992 yılında ve Doktora Öğrenimini 2002 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalında yaptı.
1989 yılında Avukatlık Stajını tamamladı. 1989-1990 yılları içerisinde 6 ay Adli Yargı Hâkim
ve Savcı adayı olarak staj yaptı. 1990-2004 yılları arasında İnönü Üniversitesi İİBF’de Hukuk
Bilimleri Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalıştı.
2004 yılından itibaren Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim
Dalında Yrd. Doç. Dr. Olarak görev yapmaktadır. Akademik olarak özel ilgi alanları, insan
hakları, özellikle siyasi partilerin hukuki rejimi, demokrasi, laiklik, hukuk devleti, askersiyaset ilişkileri.
Bazı eserleri şunlardır: Siyasi Partilere İlişkin Yasaklamalar, Hukuk Devleti, 21. Yüz Yılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, İfade Hürriyetinin Unsurları.
İletişim: [email protected]
224
Yazarlar Hakkında
Ertuğrul Cenk GÜRCAN
1978 yılında Isparta’da doğdu. 2000 yılında Ankara Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi
Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2002 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi olarak
çalışmaya başladı. Bir süre Fransa’nın Lyon kentinde akademik çalışmalarda bulunduktan
sonra, 2004 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi programından yüksek lisans diploması aldı.
Sosyal bilimler alanında çeşitli makale ve çeviri eserlere imza atan Gürcan, halen Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmakta ve aynı üniversitede doktora programında çalışmalarına devam etmektedir.
İletişim: [email protected]
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Murat IŞIK
1970’de Diyarbakır’da doğdu. Aynı şehirde ilk ve orta öğretimini, 1994 yılında da Ankara
Üniversitesi SBF Kamu Yönetimi bölümünde yüksek öğretimini tamamladı. 1997 yılında
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim dalında yüksek lisansını
bitirdi.
1998 yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Sağlık sorunları nedeniyle ara verdiği doktora eğitimini 2010 yılı sonunda Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler
Bilim dalında tamamladı.
Evli ve iki çocuk sahibi olan Işık, halen Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku
kürsüsünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
İletişim: [email protected]
225
Yazarlar Hakkında
Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ
1973 Kayseri/Yeşilhisar doğumlu. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde
başladığı Lisans eğitimini 1995 yılında tamamladı. Lisans Üstü derecesini 1999 yılında
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden, Doktora derecesini 2004 yılında Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden aldı. 2011 yılında Anayasa Hukuku alanında
doçent oldu.
1997 ile 1999 yılları arasında Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, 2000 ile 2005 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2006
ile 2011 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Yardımcı Doçent, 20112012 yılları arasında Doçent olarak görev yaptı. 2012 yılından beri İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalında Doçent olarak çalışmaktadır. Doktara
tez konusu ile ilgili çalışma yapmak üzere 2002 yılında 6 ay süreyle “University of Leeds” de;
2009 ile 2010 yılları arasında ise TÜBİTAK projesi kapsamında “University of Central Florida”
da bulundu. İletişim: [email protected]
226
Download