ŞİMAL BİNİCİ 21302539 SİSLER ARDINDAKİ YAŞAM Sisler Bulvarı

advertisement
ŞİMAL BİNİCİ
21302539
SİSLER ARDINDAKİ YAŞAM
Sisler Bulvarı, Attila İlhan’ ın 1954 yılında çıkardığı
ikinci şiir kitabıdır. Kitap; Başka Yerde Olmak, Kaptan,
Yeraltı Ordusu, Bursa’dan Yaylımateş, Barakmuslu
Mezarlığı bölümlerinden oluşmaktadır. En sona eklediği
Meraklısı İçin Notlar da ise, şiirlerini nerede, hangi
duygu ve düşüncedeyken yazdığıyla,onlara kendi
yüklediği anlamları bulmaktayız. Okuduğum eserin bir
şiir kitabı olduğunu bilmeme rağmen, dizeler aktıkça, bir
roman okuyor ya da bir film izliyor duygusuna
kapılmaktan kendimi alamadım. Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatcılarından, Mavicilerin ilk temsilcisi Atilla
İlhan’ın, şair kimliği yanında bir senaryo ve roman
yazarı olması, sanırım şiirlerindeki anlatıma da
yansımaktadır.
Bu kitapta, İlhan’ın paris yaşamının izlerini taşıyan,
Başka Yerde Olmak ve Kaptan adlı ilk iki bölümünden
de anlayabileceğimiz üzere, şair sürekli olarak bir kaçış
eğilimindedir. Siyasi baskılardan kaçış, kendisinden
kaçış, sevdasından kaçış, büyük şehirlerin insanlar
üzerindeki baskısından kaçış… İzmir’deyken İstanbul’a,
Napoli’den Paris’e, sabah 05.00 vapurundan akşamki son
trene, nereye olduğu fark etmez yeterki gidelim
düşüncesinde… Bu süreğen kaçış eğilimi, aynı zamanda
çelişkiler de yaratmakta. Yani, hem yalnızlıktan
yakınmakta, hem de yalnız değilkenki yalnızlığından
da… Bilindiği üzere şair, bulunduğu dönemdeki, siyasi
görüşlerinden dolayı, içinde bulunduğu dönemin
baskılarına karşı direnişin sembollerinden biri olmuş,
çeşitli soruşturmalar geçirmiş ve hakkında davalar
açılmıştır. Sürekli yakalanma ve özgürlüğünü kaybetme
korkusuyla ülkesinden uzaklaşmış, gençlik yıllarını
gurbette, yaban ellerde geçirmiştir. Dolayısyla, o
dönemdeki şiirlerinde “gerilim, yaşadığı şehirlerden
kaçış ve yarım kalan aşk” temaları ağrlıkla işlenmiştir.
Şair, değişen toplumun ve şehirlerin, insanları da nasıl
değiştirdiğini ve yalnızlık duygusuna ittiğini, dizelerinde
tüm çıplaklığıyla ifade etmektedir.
Kitabın Başka Yerde Olmak bölümündeki şiirlerinde,
şairin, kabına sığamama ve her an başka bir yere gitmesi
gerektiği hissinin yansıması çok nettir.
“yolumdan çekil yavrum
bağlasalar duramam”
dizeleriyle başlayan ve
“anamdan yolcu doğmuşum
yedi dağın yolları kalbimden geçer” diyerek devam
eden Şahane serseri şiiri, içeriği ile yola gitme ve yolcu
olma durumunu oldukça güzel betimleyen
örneklerdendir. İlk Paris yolculuğu sonrasında yazdığı
bilinen Başka Adam daki mısralarında da, “Ankara
Vapuru ile Batı Akdeniz seferini” yapışı ve o süreçteki
yaşadıkları bizlere aktarılmaktadır. Elbette, şiirlerindeki
yol ve yolcu temaları, yolcunun yaşanmışlıklarından
beslenen acıları, korkuları ve özlemleri ifade etmektedir.
Tatyos’ un Kahrı adlı şiirinin bütün dizelerinde, Tatyos’
un ve kendi hayatının izlerinide, bu nedenle, bu açıklıkta
hissetmekteyiz.
Kaptan adlı bölüm altı ayrı şiirden oluşmakta ve her
bir şiirin her bir mısrasında şair farklı biçimlerde de olsa
kendisinin çok değiştiğine, çevresindeki insanların çok
değiştiğine ve bu sevdadan artık kurtulmak istediğine
değinmiş. Değişen dünya ve insanlar, onda, herkesten
çok daha farklı bir duygu durumu yaratmış olmalı ki,
böylesine ağır betimlemelerde bulunmuş. Eğer yazmazsa
kimsenin onu anlayamayacağını ve yok olacağını
düşünmüş. Sanki susarsa kaybedecek, kendi varlığında
yok olacakmış… Kendi kendine daha fazla tahammül
edemeyecekmiş gibi… Bu bölümü okuduğumdan saatler
sonra bile aynı şeyi düşündüm: Bir insan gerçekten bu
kadar yalnız ve hayattan usanmış olabilir mi?
Bu sorunun yanıtını, Atilla İlhan’ ın lise yılları
itibariyle yaşadıklarına bakarak bulabiliriz. İlhan lise
birinci sınıftayken, aşık olduğu kıza, içinde Nazım
Hikmet’ in şiiri de bulunan, bir aşk mektubu yazmış.
Okul yöneticilerinin aramalarında ele geçen bu
mektuptaki, Nazım Hikmet şiiri nedeniyle, şair gizli
örgüt kurma şuçundan tutuklanmış ve uzun yıllar hapis
yatmış. Hukukçu olan babası, İlhan’ ı Manisa Akıl
Hastanesinde bir sure müşahede altına aldırarak “akli
dengesi yerinde değildir” raporuyla hapisten kurtarmak
istemiş, ama kendisi gene de suçlu bulunmuş. Suçu,
yaşının küçüklüğü nedeniyle ertenmiş, bu sefer de
Türkiye’ de okuması yasaklanmış. Oldukça uzun süren
bir hukuk mücadelesiyle, okuma hakkını geri alan İlhan,
İzmir’ de başlayan lise yıllarına İstanbul’ da devam
etmiştir. Aşka, özgürlüğe, insanlığa,vatana, bir yere ve
kendimize ait olmaya inanmaya başladığımız, aynı
zamanda, yaşama dair bütün güzel hayallerin oluştuğu
bizi biz yapacak bütün olguların, gençlik yıllarında
böylesi bir durumla kırılması, şairde olduğu gibi, eminim
bizde de yadsınamaz acı izler bırakırdı.
Bir dizi olarak kaleme alınmış olan ve bir kısmı paris,
bir kısmı İstanbul’ da yazılmış olan Kaptan şiirindeki;
“kalbim bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım”
dizelerinde kendisinin söylediği gibi kalbi ona o kadar
ağır gelmeye başlamıştır ki, ondan kurtulmak için
sürgüne bile gitmeye razıdır. Çünkü şairin, gençlik ve ilk
yetişkinlik döneminde, toplumsal gelişim adına inandığı
temel hak ve adalet anlayışına, yaşamak istediği duygu
ve düşüncedeki özgürlüğe, aşk’a dair heyecanına,
kurmak istediği toplumsal ilişkilere gelen baskıların
yanında; bulunduğu şehirlerdeki, şehir yaşamının ve
şehirli insanın yoğun değişimi de eklenmiştir. Bütün
bunların oluşturduğu kaygı, kendisini doğal bir
hapishanede hissetmesine yolaçmıştır. Yine bu şiirinde;
“yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim”
dizeleriyle vurgulanan yalnızlık temasıda, şairin hem
yaşadığı dönemin siyasi yapısı, hem de kendi özel
hayatında yaşadıklarının, kendisinde oluşturduğu duygu
durumunun yansımalarını içermektedir. Gençlik
yıllarındaki arayışını, İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi eğitimiyle sürdürürken, eğitimini yarıda
bırakıp, Nazım Hikmet’ i Kurtarma Komitesi’ ne
katılmak için Parise giden İlhan, sonrasında ülkeye geri
gelmiş, fakat bu seferde bir yazısı nedeniyle hukuki süreç
yaşamış ve tekrar Paris’ e dönmüştür. İzmir’ den,
İstanbul ve Paris’ e uzanan yaşamındaki bu sancılı
dönemin izlerini, derin gözlem yeteneğiyle birleştiren
şairin, tam da bu dönemde ülkemizde başlayan
şehirleşmenin, hem şehirlere ve insanlara getirdiği
değişim yükünü, hemde burada yaşanan sosyal
gerçekleri, böylesi güzel bir anlatımla bizlere iletmiş
olması, oldukça önemlidir.
Yeraltı Ordusu, Barakmuslu Mezarlığı, Bursa’da
Yaylımateş bölümlerine gelindiğinde lirik ve destansı bir
anlatımla halk şiirinden, geleneksel çizginin örneklerini
de görmekteyiz.
Yeraltı Ordusu; İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan üç
ayrı şiirden oluşmaktadır. Cankurtaran düdükleri,
uçaklardan atılan bombalar, yıkılan binalar, can çekişen
insanlar, dinamitlenen köprüler, gestapolar, Paris, Prag
ve Varşova’ dan yapılan radyo anonsları zihnimde
birleşince, kendimi bir savaş filminin sahnesindeymiş
gibi hissettim. Bu dizeler, şairin senaryo yazarı
kimliğine de güçlü vurgular yapmaktadır. Yeraltı Ordusu
bölümünde yer alan, Silezya Dağları’ ndan uzakta ve
gene aynı temayı taşıyan Bence Malumdur adlı şiilerini,
kendisi paris’ te bulunurken yazmıştır. İlhan’ ın, İkinci
Dünya Savaşı’ nın hemen sonrasına denk gelen, batı
ülkelerine gidişinde edindiği izlenimler, ulus ve
ülkelerin içine düştüğü buhran ve yeniden dirilebilmek
için geçirdiği sancılı süreç;
“ben türkçe yazarım ölüler kendi dilince anlar
sen diyelim pekala kendi dilinde anlarsın
şimdi onsekiz yaşında
silezya dağlaları’ ndan uzakta” dizeleriyle biten şiirinde,
bizlere böylesine duygulu bir şekilde akmıştır.
Bursa’ da Yaylımateş bölümündeki Kirli Yüzlü
Melekler şiiri, içeriği ve anlatım şekli ile beni oldukça
etkilemiştir. Burada, savaş yılları Istanbul’ unda yaşanan
sefalat, açlık, acı ve kaybedilen değerlerin halkı nasıl
çıkmaza sürükleyip, toplumsal yorgunluğa yol açtığı
işlenmiştir.
“yel üfürdü su götürdü gençliğimizi
elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık
meydanlar serseri biz serseri
işte geldik gidiyoruz
kahrolasın
kahrolasın İstanbul şehri” dizeleriyle son bulan şiirdeki;
insanların tekrarlayan çaresizlik, tükenmişlik ve
çözümsüzlük duygusuna, zaman içinde geliştirdikleri
alışkanlığın kaderciliğe doğru giden izlerini de
bulabiliriz. Sanırım bu şiir için, İlhan’ ın “sosyal
gerçekçilik” bakış açısını son derece yalın yansıtan en
güzel şiirlerinden biri diyebiliriz. Gene bu bölümde
bulunan, Ölüler İhtiyarladı’ daki masalsı anlatımda,
savaşın bıraktığı ağır izlerin içine gizlenmiş, barışa olan
özlemin çağrısını duyabiliriz. Meraklısı için notlar” da,
kendisininde belirtiği gibi; o yıllarda dünyadaki bütün
ileri gelen ressam, yazar, şair ve her türlü sanatçıdan,
barışa vurgu yapan eserler yayınlanması istenmişse de,
Kore savaşına destek vermek amacıyla asker
gönderilmiş, bu nedenle, ülkemizde bunu aleni düzlemde
dile getirmek, pek kolay olmamıştır. İşte İlhan’ ın,
“sırtlanlar hatırlasın istemez haza cümbüşü
canın tenden çıkması insanın insanlıktan
yüz şehit yüz yetim yüz kayıp
anam beni yetiştirdi bu ellere yolladı
sırtlanlar hatırlasın istemez haza cümbüşü
bir kız doğa bir fani göçe bir yıldız düşe
ölen öldü ölüler ihtiyarladı” dizeleriyle açıkça ifade
edilmesede, barışın ne denli büyük bir özlemle
beklendiğinin, imalı vurgusunu görmekteyiz.
Barakmuslu Mezarlığı‘nda ise Mustafa Kemal şiirini,
yapmış olduğum bu ödev sayesinde tekrar okurken,
yüzüme sıcacık geniş bir gülümse yayıldı. Nasılda büyük
bir heyecan ve şevkle okurduk lise yıllarımızda. Hala da
milli bayramlarda, aynı çoşkuyla okunduğunu
hissetmekteyiz. Mustafa Kemal’in ölümünün onuncu yıl
dönümünde yayınlanmış olan bu şiir; Ata’ nın ölümü
sonrasında, Türkiye’ de yaşanan bazı karşıt düşüncelerin,
ona anlatımını içermektedir. Bu bölümde ayrıca şairin,
Cazgır, Öküz, Batı, Uzun Hava, Buğda”gibi şiirlerinde
Batı Anadolu’ ya ait halkın yerel kültürünü yansıtan
öğelere de geniş bir şekilde yer verdiğini görmekteyiz.
Ve kitaba ismini veren Sisler Bulvarı şiirinin
kendisi…
Şair hem yaşamış olduğu siyasi baskının ve yarım
kalan aşkının kendisinde yarattığı gerilimi, kırgınlığı
hemde bu duyguların, kendisini bulunduğu yerden ve
zamandan kaçmaya iterek nasıl bir “sis” li belirsizliğe
götürdüğünü anlatmaya çalışmıştır. Hissetiği yoğun
çaresizlik ve karmaşa durumu, onun bu dönemini, her
daim sisler altında geçiyormuş gibi hissetmesine yol
açmıştır. Bu imge ile; kendisini, sevdiği kadını ve
çaresizliğini öylesine özdeşleştirmiş ki, o bulvar olmazsa,
sanki nefes alamayacakmış gibi. Öyle bir umutsuzluk
durumu ki, bir daha asla güneşde açmayacak. Nitekim
dizelerini “Artık kalbimi susturamıyorum” diyerek
noktalamıştır. Şair için, bu kadar yoğun anlam içeren
bulvarın nerede olduğuna da değinmek isterim. Şiiri
okuyan pek çok kişi, şiirin Paris’ te yazıldığı ve Paris’
teki bir bulvarın tanımladığı düşüncesine kapılmış. İlhan
bu duruma, kitabın meraklısı için notlar bölümünde,
bulvarın Paris’ te değil, Laleli’ deki Atatürk Bulvarı
olduğunu belirterek, açıklık getirmiştir.
Şair tarafından, duygunun çatışma içeren doğası,
karşıt duyguların birbiriyle olan ilişkisindeki gerilimle
öylesine güçlü işlenmiş ki; “aşk, kaçış, korku, özlem,
yalnızlık ve ölüm” diye adlandırılan temaların bizde
bıraktığı izlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, bu izler; aynı zamanda hem birey olmamız hem
de toplumun bir parçası olmamız durumunu, birbirine
bağlayan geçişler de olabilmektedir.
Şiirlerin hepsinde, şairin derin gözlem yeteneği ve
detayların arkasındaki duyguyu hissedebilme becerisini
görmekteyiz. Tanığı olduğu dönemdeki olaylar
gerçekleşirken oluşan duyguları, son derece somut
ayrıntılarla bizlere aktarmıştır. Bu aktarım, genel olarak
kullandığı anlatımcı ve serbest manzume diliyle
birleşince, şairin kullandığı her kelime, gözümüzle de
görünür bir hale bürünmektedir. Böylece, İlhan’ ın
geçmiş zaman dilimi içerisindeki bu anlatımları, onun
gelecekteki umut ve beklentilerini de anlayabilmemizi
sağlamaktadır.
Atilla İlhan’ın genel anlamda bütün eserlerinde; aşk,
insan hakları, soğuk savaş yılları, barışa özlem, siyasi
baskılar, adalet, özgürlük, yöresel ve folklorik temalar
gibi toplumun her kesimini ilgilendiren konular
mevcuttur. Bununla birlikte; Sisler Bulvarı eserinde
olduğu gibi bazı şiirlerinde de, bireyin iç dünyasından
yola çıkarak, bireyin gözünden yaşamın gerçeklerini
tanımlama yoluna gidildiğinin işlendiği düşünülebilir.
Birey olarak yaşanan her türlü duygu ve düşünce, bireyin
yaşadığı dönemin koşullarından bağımsız düşünülemez.
Dolayısıyle; her bireyin, yaşadığı toplumun koşulları
içerisinde geliştirdiği her yaşantı, toplumu anlamak adına
da incelenmelidir diye düşünebiliriz. Her birimiz kendi
içinde “tek” bir bireyiz ama yaşadığımız toplum içinde
bir bütünün birbirinden koparılamayacak paydaşlarıyız.
Acılarımız, hayallerimiz, korkularımız, umutlarımız,
aşklarımız yani yaşadıklarımız, ne kadar farklı olursa
olsun, nihayetinde hepimiz benzer duygu durumlarıyla
karşılaşarak, yaşamımızı sürdüreceğiz. Bu düşüncelerin
ışığında; Sisler Bulvarı eserinin, bireyin duygu ve
düşünce dilinden başlayan ve toplumsal temaları birde, o
taraftan, “Sosyal Gerçekçilik” yorumlayan, önemli bir
karaktere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Download