Melih Peker Değerli Yalnızlık Yalnız kalmak her zaman kötü bir şey olarak aşılanmıştır bizlere. Yalnız kalanın asosyal olduğu, başkaları ile iletişim kurmakta zorlandığı düşünülür ve yalnızlıktan kesinlikle sakınılması gerektiği vurgulanır hep. Üstüne üstlük, günümüz dünyasında, insanların fikirlerinin değerlendirme ölçütünün sosyal medyadaki takipçi sayısı olması, yalnız insanların fikirlerinin dahi değersiz olacağını kabullendirmiştir insanlara. Tüm bunlara rağmen yalnızlığın o ürkütücü tanımından farklı bir şekilde açıklandığı bir kitabın var olması çok dikkatimi çekti çünkü yalnızlığı aslında değerli bir kavram olarak anlatan Cem Şancı, Yalnızlık Doktorası adlı kitabında yalnızlığın bir ihtiyaç olduğunu çok güzel anlatmış. İnsanın her duyguya olduğu gibi yalnızlığa da ihtiyacı olması çok da şaşırtıcı bir şey olmasa da bunu kabullenmek, yalnızlığı bir sorun değil de ihtiyaç olarak görmek, yalnız olmayı kabullenmek belirli bir olgunluk gerektirir belki de. Tercih edilmiş yalnızlığı insanın kendi yararına kullanması insanı en iyi şekilde geliştirebilecek davranıştır. Eskiden, devlet ve din adamlarının, sanatçıların inzivaya çekilip günlerce tek başlarına yaşamaları bunun en iyi kanıtıdır aslında. Yalnız kalınan süre boyunca, arkadaşlarına, değer verdiği insanlara sırtlarını dönmeden, yalnızlığın huzurunu keşfetmeleri, sanatçıların daha iyi eserler oluşturmalarını, devlet adamlarının mantıklı kararlar almalarını, din adamlarının ise içlerindeki aşkı daha da güçlendirmelerini sağlamıştır. Kitabın da Halit Ziya Uşaklıgil’in bir öyküsü ile başlaması, öykülerini yazarken yalnız kalmayı tercih etmesinden, yalnızlığın ne kadar değerli olduğunu keşfetmesinden kaynaklanıyor ve yalnızlığın gerekliliği vurgulanıyor aslında. Peki yalnız kalmayı istememin temel nedeni ne olabilir? Bir şeyler paylaştığım insanlardan zaman zaman ayrı kalmayı istemem neyin göstergesidir? Bu soruların cevabı, bu kitabı okumadan önce içine kapanık bir insan olmamdı. Ancak, artık farkına vardım ki yalnızlığın verdiği huzuru sevmem bunun altında yatan asıl nedenmiş. Belki de yalnızken başkalarının hayatlarını değil de kendi hayatımı düşünmemin, verdiğim kararları, insanlarla konuşurken verdiğim cevapları sorgulamamın, bundan sonra daha iyi kararlar vermemde yardımcı olduğunu düşündüğüm için bunun huzurlu olduğunu hissediyorum. Ayrıca, tek başımayken başka insanların mutluğuna değil de kendi mutluluğuma odaklanmak beni çok rahatlatıyor. Bu yüzden yalnızlığa (iletişim bozukluğundan kaynaklanan yalnızlığa değil, tercih edilen yalnızlığa) zaman zaman herkesin ihtiyacı olduğunu ve de bunun o kişiyi içine kapanık yapmadığını, onun, yalnızlığın huzurunu keşfetmiş biri olduğunu düşünüyorum. Kitapta en çok şaşırtıcı bulduğum noktalardan biri de tarihteki ölümsüz aşkların dahi yalnızlığı ile barışmış insanların yaşadığının vurgulanmasıydı. Tarihte, yalnızlığı bir hastalık olarak görmeyip, onu kabullenmiş aşıkların aşkı ölümsüz olabilmiş. Çünkü, yalnızlığı ile barışık aşıklar sevgilisini, yalnız kalmaktan korktuğu için değil, onu gerçekten sevdiği, ona değer verdiği için sever. Bu sayede bir aşk ölümsüz olur, insanın ruhunu besler, dünyanın en mutlu insanı yapar sevgilisinin bir gülüşüyle. Yoksa, sadece yalnız kalmaktan korktukları için birlikte olan insanlar kurallar üzerine kurulu ve her gün tartışmayla geçen ilişkilere sahip olurlar. Daha da fazlası, birlikte olmanın verdiği büyük hasarlarla hayatları mahvolan insanlar haline getirir bu tür ilişkiler insanı. Sonuç olarak, her ne kadar yalnız kalmak toplumda insanı zayıf düşürecek bir şey olarak görülse de, insan yalnızlığın huzurunu keşfetmeli kimi zaman yalnız kalmanın ona değer katacağını bilmelidir. Günümüzdeki, ne kadar fazla takipçin, tanıdığın varsa o kadar değerli fikirlerin vardır kanısını yıkmak da bunun gerçekleşmesi için gerekli olan en büyük ihtiyaçtır. Çünkü ancak bu fikri yok edebilirsek, insanlar yalnız kalmak isteyecek, yalnızlıklarında kendi mutluluklarını, aşklarını, hayatlarını bulabilecektir. Melih Peker Kaynakça: Şancı, Cem. (2015). Yalnızlık Doktorası (p. 128). İstanbul: Remzi Kitabevi.