NÖROFİZYOLOJİK KURAM DONALD OLDING HEBB (1904 – 1985) Öğrenme kuramları Davranışçı kuram Bilişsel kuram Duyuşsal kuram Nörofizyolojik kuram (Hebb Kuramı) 2 Hedefler Öğrenmenin nörofizyolojik özelliklerini kavrayabilme Öğrenme ve belleğin nörokimyasal özelliklerini kavrayabilme Beynin iki yarı küresinin öğrenme özelliklerini kavrayabilme Öğrenmenin nörofizyolojik özelliklerine uygun olarak eğitim durumları düzenleyebilme Beynin iki yarı küresinin kullanılmasını sağlayacak eğitim durumlarını düzenleyebilme 3 4 BEYİN… Beyin -1 Beynimiz insan bedeninin en az bilinen organıdır. Her yıl binlerce çalışma yapılıyor olmasına karşın beyin fonksiyonlarının az bir bölümünün anlaşılabildiği söylenebilir. 5 Beyin -2 Önceleri bir kara kutu olarak görülen insanın bilişsel yapısı sonraki dönemlerde anlaşılmaya çalışılmış, bu alandaki çalışmalar artarak devam etmiştir. 6 Beyin -3 Günümüzde fMRI (functional magnetic resonance imaging), Manyetik rezonans görüntüleme, EEG (Elektroensefalografi) gibi görüntüleme teknikleri insan zihni üzerine yapılan çalışmalara yeni boyutlar eklemektedir. 7 Beyin -4 Nörofizyolojik kuram öğrenmeyi fizyolojik temellerine inerek açıklamaya çalışmaktadır. 8 Beyin -5 Nörofizyolojik kuramın kurucusu olan Donald Olding Hebb’e göre; öğrenme beyinde gerçekleştiğinden öğrenme olgusu ancak beynin çalışma ilkeleri anlaşılabilirse açıklanabilir. 9 DONALD OLDING HEBB (1904-1985) Hebb, 1904’te Chester’da (Kanada) doğdu. Yüksek lisans programında Pavlov’un kuramıyla ilgili çalışmalaryapmasına rağmen, bu kuramın sınırlılıklarını görerek diğer kuramlara yöneldi. Hebb, Gestalt psikoloji ve Lashley’in beyin fizyolojisiyle ilgili çalışmalarını okuduktan sonra bu kuramlara daha çok ilgi duydu. Sonraki çalışmalarını Lashley ile birlikte devam ettirmiştir. Lashley’in çalışması, davranışçıların, beynin yapısını karmaşık bir telefon santralına benzeten görüşlerini çürütmüştür. 10 Donald Oldıng Hebb -1 Lashley’in bulgularına göre, öğrenme ve hatırlamadaki yani bilişsel fonksiyonlardaki harabiyet miktarı, beyin abuğundaki harabiyet miktarının bir ürünüdür. Beyindeki harap olan bölgenin harabiyet miktarının önemi yoktur. Lashley ile birlikte çalışan ve ondan büyük ölçüde etkilenen Hebb, beyin ameliyatı geçirmiş hastaların bilişsel özellikleri ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Hebb, burada yaptığı çalışmalarda ilginç bazı bulgular elde etmiştir. Beynin ön lobundan önemli miktarda doku çıkarıldığı halde, bireyler, zekalarından hiçbir şey kaybetmemişler, hatta bazı vakalarda, daha zeki hale gelmişlerdir. Hebb’in bu bulgusu, Lashley’in beyin kabuğunun bir bütün olarak iş gördüğüne ilişkin görüşlerini desteklemektedir. 11 Donald Oldıng Hebb -2 Hebb, Bu enstitüde yaptığı beş yıllık çalışmalardan sonra şöyle bir sonuca ulaşmıştır: Genel yeteneğin kapsadığı kavramlar, düşünme biçimleri, algılama yolları normal çocukluktaki yaşantıları geliştirmektedir. Bu nedenle, çocukluktaki beyin hasarları, bu süreçleri olumsuz etkileyerek, zeka gelişimini engelleyebilir. Ancak, anı beyin hasarları, yetişkinlikte bu süreçleri geriye döndürmez. Dolayısıyla genel yeteneğin kapsadığı süreçleri olumsuz etkileyemez. 12 Donald Oldıng Hebb -3 Sonuç olarak, Hebb’e göre, davranışçıların savunduğu gibi beyin, bir telefon santralına benzemez; onun gibi çalışmaz. Eğer bir telefon santrali gibi çalışsaydı beynin ön lobundan bazı dokular çıkarıldığında, o bölgeyle ilgili fonksiyonlar tamamen yok olurdu. Hebb’in ulaştığı bir diğer sonuç, genel yeteneğin kalıtımla belirlenmediği, yaşantı ürünü olduğudur. Ayrıca Hebb, genel yeteneği belirlemede çocuklukta kazanılan yaşantıların yetişkinlikte kazanılan yaşantılardan daha etkili olduğunu vurgulamaktadır. 13 Hebb’in kuramı öğrenmeyi hem bilişsel hem de nörofizyolojik bir yaklaşımla incelenmesinden dolayı önem taşımaktadır. 14 Öğrenmede Fizyolojik Değişmeler: Hücre Kümeleri ve Ardışık Safhalar Diğer birçok çalışmada çocukluktaki yaşantısal sınırlılıkların, bireyin bilişsel ve algısal gelişimini geri bıraktığını göstermektedir. Bu bulgular, Hebb’in genel yetenek, algılama ve duyguların yaşantı ürünü olduğu; doğuştancıların iddia ettiği gibi kalıtsal olmadığı görüşünü doğrulamaktadır. Örneğin; doğuştan kör olan yetişkinlerin, görme özürleri ameliyatla düzeltildiğinde, hemen objenin varlığını farkedebilirler. Ancak, objenin ne olduğunu söyleyemezler. 15 Hücre Kümeleri ve Ardışık Safhalar -1 Çevresel objelerle, olaylarla ilişkilenmiş nöron ünitelerine hücre kümeleri denir. Örneğin; silgili kaleme baktığımızda, kalemin tahta kısmının uyardığı nöron grubu farklıdır; silgi kısmının uyardığı nöron grubu farklıdır. Ayrıca hücre kümelerinin büyüklükleri, çevresel uyarıcının büyüklüğüne göre değişmektedir. Örneğin; elektrik düğmesiyle daha küçük hücre grubu ilişkilenmesine rağmen, bir ev ile daha çok sayıda hücre yani daha büyük bir küme ilişkilenmektedir. 16 Hücre Kümeleri ve Ardışık Safhalar -2 Bir bebek ayak sesi duyduğunda bir hücre kümesi meydana gelir, bu hücre kümesi henüz aktif halde iken bir yüz görür ve ayrı bir hücre kümesi oluşur, bu hücre grubu aktif halde iken, ellerin kendisini kaldırdığını hisseder ve bunun için de ayrı bir hücre kümesi oluşur. Sonuçta ayak sesi hücre kümesi, yüz hücre kümesiyle ve kucağa alınma hücre kümesiyle bağlanır. Bu olaydan sonra bebek, sadece ayak sesi duyduğunda bu üç kümenin tümü uyarılır. Henüz annenin yüzünü görmese bile bir fikir ya da imge olarak annenin yüzünü ve kucağa alınma olayını algılamaya benzer bir şey hisseder. Hebb bu sürece, ardışık safha adını vermektedir. 17 Hücre Kümeleri ve Ardışık Safhalar -3 Hebb’e göre iki tür öğrenme vardır. Bunlardan birincisi, hücre kümelerinin ve ardışık safhaların oluşturulduğu çocukluktaki öğrenmelerdir. İkincisi ise yetişkinlikte gerçekleşen, daha iç görüsel ve yaratıcı öğrenmedir. 18 Hücre Kümeleri ve Ardışık Safhalar -4 Çocukluktaki öğrenmeler, gelecekteki öğrenmelerin çerçevesini çizmekte onları zenginleştirmekte ya da sınırlandırmaktadır. Örneğin; çocuklukta dil öğrenilirken belki milyonlarca hücre kümesi ve ardışık safha oluşmaktadır. Daha sonra ise yetişkin, yaratıcı safhaları çok değişik biçimlerde yeniden organize edip yeni şeyler üretmektedir. 19 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre Araştırmalar, duyusal yaşantı sınırlılığının, diğer bir deyişle uyarıcı yokluğunun, obje ve olayları temsil eden nörofizyolojik ağın gelişimini engellediğini göstermiştir. Ancak, nörofizyolojik ağ geliştikten sonra, duyusal yaşantı sınırlanırsa neler olmaktadır? Bu soruyu cevaplamak üzere, Hebb’in rehberliğinde bir dizi çalışma yapılmıştır. Bir grup öğrenci alınmış ve öğrencilerden hiçbir şey yapmadan rahat bir yatakta gözleri ışık geçiren fakat objeleri seçmelerini engelleyen bir plastik bantla örtülmüş bir şekilde uzanmaları istenmiştir. 20 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -1 Deneklere, kulaklıkla sürekli bir vızıltı sesi verilmiştir. İşitsel algıyı daha fazla engellemen için, geri planda bir havalandırma cihazı monoton bir uğultuyla çalıştırılmış; dokunma uyarımını en aza indirmek üzere de, deneklere pamuklu eldiven ve karton kolluklar giydirilmiştir. Deney bu koşullarda gerçekleştirilmiş; 24 saat içinde denekler, sadece yemek yeme ve ihtiyaç duyduklarında tuvalete gitmek için hareket etmişlerdir. 21 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -2 Sonuç olarak, deneklerin çoğunluğu bu koşullara iki ya da üç gün dayanabilmiştir. En uzun dayanma gücü ise altı gündür. Denekler, araştırmacı ile çok sınırlı etkileşimleri sırasında alıngan, hassasi sinirli ve çocuksu davranışlar göstermişlerdir. Hebb ve Donderi’ye göre duyusal yoksunluk, denekleri basit bi sıkılmadan daha çok etkilemiştir. Onlara göre deney, insanın bu koşullarda sıkılabileceğini göstermiştir. Ancak duyusal yoksunluğun meydana getirdiği etki için, sıkılma sözcüğü yetersiz kalmaktadır. Hebb’e göre farklı ortamlardaki normal uyarıcıları almaj temel bir ihtiyaçtır. Bu uyarıcılardan yoksunluk, zihinsel fonksiyonları ve kişiliği bozmaktadır. 22 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -3 İzole edilen denekler, mantıklı düşünemediklerini, basit problemleri çözmede yetersiz hale geldiklerini ve halüsinasyon görmeye başladıklarını belirmişlerdir. Bazıları, sıralar halinde siyah şapkalar giymiş küçük sarı adamlar gördüğünü, bazıları ormanda tarih öncesi çağlara ait hayvanlar vb. gördüğünü söylemişlerdir. 23 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -4 Bu durumda Hebb, şöyle bir sonuca ulaşmıştır: Duyusal yaşantı sadece, normal bir nörofizyolojik gelişme için değil, aynı zamanda bireyin normal fonksiyonunu sürdürebilmesi için de gereklidir. Hebb’e göre, uyarıcıya ihtiyaç duyma organizmanın yemek yeme, su içme, oksijen alma ihtiyacı kadar önemli bir ihtiyacıdır. Organizmanın diğer ihtiyaçları doyurulsa bile, uyarıcı ihtiyacı karşılanmazsa ağır bilişsel bozukluklar, kişisel bozukluklar ve kişilik bozuklukları gözlenebilir. 24 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -5 25 Zenginleştirilmiş Çevre: Uyarıcı yoksunluğu bireyin bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkilediğine göre, uyarıcılara zenginleştirilmiş bir çevrenin ise, organizmanın gerek bilişsel, gerekse tüm kişilik gelişimini olumlu yönde etkilemesi beklenir. Fare Deneyi -1 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -6 26 Çocuk ilk yaşlarında ne kadar karmaşık, zengin uyarıcı içinde yetişirse, ileride problem çözme becerisi o derece iyi olmaktadır. Ancak, Rosenberg ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada, zenginleştirilmiş çevrenin beyin kabuğu ağırlığını anlamlı düzeyde arttırdığı gözlenmekle birlikte, yaşantı geçirme bakımından kritik dönemin önemli olmadığı sonucuna varılmıştır. Fare Deneyi -2 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -7 Elde edilen bu sonuçlar; beyin kabuğu ölçülerinin artması için organizmanın zenginleştirilmiş çevre içinde yetiştirilmesini gerektiren kritik dönemler olmadığını göstermektedir. Erken yaşlarda olmasa da zenginleştirilmiş çevre, beyin kabuğu ağırlığını arttırmaktadır. Ancak bu sonuç üzerinde birçok araştırmacı tarafından çalışmalar sürdürülmektedir. 27 Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre -8 Daha ağır ve kıvrımlı, dallı bir beyin kabuğuna sahip fareler nispeten daha hafif ve daha düz bir beyin kabuğuna sahip farelerden neden daha hızlı problem çözmeyi öğrenmektedir? 28 Uyarılma ve Dikkat Gereğinden çok fazla uyarıcı da bilişsel fonksiyonları engellemektedir. Örneğin; çok fazla gürültü, çok şiddetli ışık, aşırı derecede kargaşa vb. Bu durum, hem uyarıcı yoksunluğunun, hem de aşırı derecedeki uyarıcıların, organizmanın bilişsel fonksiyonunu en üst düzeyde göstermesini önlediğine işaret etmektedir. 29 30 Uyarılma ve Dikkat -1 Hebb’e göre, alıcılardan yani duyu organlarından giren duyusal uyarıcıların iki önemli fonksiyonu vardır. İpucu, RAS’daki etkinlikleri arttırmak. Sonuç olarak RAS, beynin üst düzey merkezlerindeki etkinliği düzenlemekten sorumlu olan bir yapıdır ve şu işlevlerin RAS tarafından yerine getirildiği ortaya konmuştur. 31 Uyarılma ve Dikkat -2 32 RAS’ın bazı bölümlerinin tahrip edilmesi, beynin etkinliğini yok etmekte yani organizma komaya girmektedir. Beyin kabuğunun işlevini en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için uyarılma düzeyinin ne çok yüksek ne de çok düşük olması gerekir. En üst düzeyde performans orta düzeydeki uyarılma ile gerçekleştirilmektedir. Tablo Uyarılma ve Dikkat -3 Organizmanın uyarılma düzeyi çok düşük olduğunda, Örneğin; uykuda ise, beyne gelen duyusal bilgi kullanılmamaktadır. Uyarılma düzeyi çok yüksek ve beyin kabuğu çok fazla bilgiyi analiz ediyorsa, Örneğin; aşırı gürültüde de çoğu zaman zıt, uygun olmayan davranışlar ortaya çıkmakta, performans düzgün olarak gözlenememektedir. 33 Öğrenmenin Nörokimyası 34 Öğrenmenin Nörokimyası 35 Öğrenmenin Nörokimyası Bu konuyla ilgili açıklamalar Hebb’e ait olmasa da giderek önem kazanmıştır. Öğrenmenin nörokimyası konusundaki genel bir denence; bireylerin beyin biyokimyalarındaki farklılıklar, öğrenme kapasitelerindeki farklılıklara neden olmaktadır. Bilinmesi gereken terimler; Sinaps C/S oranı ChE Sonuç olarak C/S oranı ne kadar düşük olursa, öğrenme hızı o derece yüksektir. 36 Bellek 37 Hebb’e göre iki tür bellek vardır. Kısa Süreli Bellek Duyusal Bellek Uzun Süreli Bellek Duyusal Bellek Beynin duyusal sinyalleri, oluşumlarından sonra kısa bir süre daha duyusal alanda tutabilme yeteneğidir. Genellikle bu sinyaller analiz için yüz milisaniye kadar tutulduktan sonra, yerlerini yeni duyusal sinyallere bırakırlar. Bu duyusal sinyaller, beyinde kaldıkları bu kısa süre içinde taranarak önemli noktalar çıkarılır. İşte bu bellek belleğin başlangıç aşamasını oluşturur. 38 Kısa Süreli Bellek Bu bellek türüne birincil bellek adı da verilmektedir. Kısa süreli bellek, duyusal uyarıcılarla harekete geçirilir. Kısa süreli belleğin etkinliği uyarıcı kesildikten sonra da kısa bir süre devam eder. Yani duyusal uyarıcılar sinirsel etkinliği başlattıktan sonra, uyarıcı kesilse de uyarıcının etkisi bir müddet devam etmektedir. 39 Kısa Süreli Bellek -1 Kısa süreli bellek ile ilgili yapılan deneylerde; 18. saniyeden sonraki hatırlamaların çok düşük düzeyde olduğu gözlenmiştir. Bu durumda, kısa süreli bellekteki bilgi zamana bağlı olarak azalmakta veya yok olmaktadır. Ayrıca, kısa süreli belleğe gelen yeni bilgi, eskinin yerini almakta, sadece yeni giren bilgi hatırlanmaktadır. Oysa biz, pek çok bilgiyi birkaç saniyeden daha uzun süre hatırlamaktayız. Bu durumda kısa süreli bellekteki bazı bilgilerin uzun süreli belleğe aktarılması söz konusudur. Yani kısa süreli bellekle uzun süreli bellek birbiriyle ilişkilidir. 40 Uzun Süreli Bellek Bu belleğe ikincil bellek adı da verilmektedir. Kısa süreli bellekte yaşantı, çok kısa süreli kalmasına rağmen uzun süreli bellekte çok uzun yıllar kalabilmektedir. Sabit bellek, sürekli bellek gibi çeşitli adları da vardır. Bilginin beyinde uzun süreli olarak saklandığı yerdir. Buradaki bilgiler haftalar, aylar, yıllar sonra hatırlanabilir. 41 Uzun Süreli Bellek -1 Uzun süreli bellekte bilginin sürekli saklanması için sinir sisteminin sürekli etkin olması gerekmektedir. Az önce de söylenildiği gibi uzun süreli belleğin kaynağı kısa süreli bellektir. Uzun süreli bellek kısa süreli bellekten gelen verilerle gelişir. Kısa süreli belleğin, günlerce sonra hatırlanabilen uzun süreli belleğe çevrilmesi, kalıcılık kuramı ile açıklanmaktadır. 42 Bilginin Kısa Süreli Bellekten Uzun Süreli Belleğe Aktarılması Tekrar: Psikolojik incelemeler, bilginin zihinsel olarak tekrar edilmesinin, kısa süreli belleğin uzun süreli belleğe çevrilme işlemini kuvvetlendirip hızlandırdığı gibi, kalıcılığı da arttırdığını göstermektedir. Kodlama Kalıcılığı sağlamanın en etkili yollarından biri de bilginin uzun süreli bellek deposuna yerleştirilmeden önce, farklı bilgi gruplarına ayrılıp kodlanmasıdır. 43 Kalıcılığın Sağlanmasında Beynin Bazı Bölgelerinin Rolü Birbiriyle ilişkili ve kollektif olarak çalışan beynin birçok yapısının oluşturduğu sisteme limbik sistem adı verilmektedir. Limbik sistemin içindeki yapılardan biri de hipokampustur. 44 Kalıcılığın Sağlanmasında Beynin Bazı Bölgelerinin Rolü -1 Sonuç olarak; hipokampusun zarara uğraması , kısa süreli belleğin fonksiyonunu yerine getirmesine engel olmaz. Ancak bilgilerin uzun süreli belleğe depolanması sağlanamaz. 45 Kalıcılığın Sağlanmasında Beynin Bazı Bölgelerinin Rolü -2 Bilginin kalıcılığı ile ilgili bir başka kavram da retrogard amnezidir. Retrogard amnezi, geçmişe ait anıları, yani uzun süreli bellek deposundaki anıları hatırlama yeteneğinin kaybıdır. Hipokampusu hasar gören bireylerde anterogard amnezi ile birlikte retrogard amnezi de görülebilir. Bu durum, Hipokampusun hasarı ile oluşan iki tür amnezinin de birbiriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Talamus:Dikkatin zihinsel bir etkinliğe yönelemesi ve uzun süreli bellek deposundaki bilgilerin araştırılmasında talamusun önemli bir fonksiyonu olduğu düşünülmektedir. 46 Bellek Transfer Çalışmaları RNA’nın bellek deposu rolü üstlendiğine ilişkin kanıtlar, araştırmacıları, öğrenilen bazı davranışların bir organizmadan diğerine aktarılıp aktarılamayacağını araştırmaya yöneltmiştir. 47 Beyindeki Ödül ve Ceza Merkezleri En güçlü ödül merkezi hipotalamusun bazı bölgeleridir. Ayrıca, ikincil alanlar olarak, septum, emigdala, talamusun bazı alanları da ödül merkezleri olarak düşünülmektedir. Pekiştirme merkezleri olarak bilinen bu beyin bölgeleri, elektrikle uyarıldığında, hayvan uyarılmadan önce yaptığı şeyi tekrarlama eğilimi göstermektedir. Maniveleya Örneği 48 Beyindeki Ödül ve Ceza Merkezleri -1 Genellikle, pekiştirme merkezlerinin şiddetli bir şekilde uyarılması öfkeye neden olmaktadır. Hafif uyarıcılar pekiştirme etkisinde haz yaratırken daha güçlü uyarıcılar, ceza etkisi yaratmaktadır. 49 Ayrık Beyin Çalışmaları Beynin iki yarım küresini korpus kallosum adı verilen bir sinir ağı birbirine bağlamaktadır. Bu bağlantı yeri, beynin bir tarafındaki bilgiyi diğer tarafa aktarmayı sağlamaktadır. Yani, beynin iki yarım küresi arasındaki iletişim korpus kallosum aracılığıyla olmaktadır. 50 Beynin İki Yarım Küresinin Öğrenme ve Bilgiyi İşleme Fonksiyonları Beynin iki yarı küresine ait görevler simetrik değildir. Bu konuyla ilgili yapılan bir araştırma; ölmeden önce konuşamayan bir hastaya ölümünden sonra otopsi yapılmış ve beynin sol yarım küresinin hasara uğradığı görülmüştür. 51 52 1960’lı yıllarda bir dizi araştırma yapılıncaya kadar beynin sol yarı küresinin, sağ yarı küreden daha etkin olduğu düşünülmekteydi. Ancak, 1960’lardan itibaren elde edilen bulgular, beynin sağ yarı küresinin de sol yarı küresi kadar önemli olduğunu; özellikle de sözel olmayan fonksiyonlar bakımından daha üstün olduğunu ortaya koymuştur. 53 Beynin sol yarı küresi konuşma, yazma gibi dili kullanma ile ilgili davranışlarda uzmanlaşmıştır. Ancak, sağ yarım kürenin dille hiçbir ilişkisinin olmadığı söylenemez. Sağ yarım küre de kelimeyi tanıma ve anlamayı sağlamaktadır. Ayrıca sol yarım küre analitik düşünme, mantıksal düşünme, problem çözme gibi becerilerde uzmanlaşmıştır. Beynin sağ yarı küresi hasarlı bireylerde dikkat ve algılama bozuklukları gözlenmektedir. Hatta çevrelerindeki çok tanıdık yüzleri ve nesneleri tanımada zorluk çekmektedirler. Bu kısmı hasar görmüş bireyler vücutlarının sol tarafını göremediğini gözlenmektedir. 54 Sol Yarım Küre Sağ Yarım Küre Akılcı, Sezgisel, Realist, Etkileyici, Entelektüel, Duygusal, Doğrudan, Özgür, Mantıklı, Sürekli, Tarihsel, Doğal, Aşamalı, Öznel Düşünme Nesnel düşünme Sonuç olarak; Beyin bir bütün olarak çalışan bir sistemdir. Bir tarafı çalıştığı sırada, diğer tarafı uyuklayan birbirinden habersiz öğeler toplamından ibaret değildir. Beyindeki en basit işlem bile, beynin birçok bölgesinin iletişim içinde çalışmasını gerektirir. Kısaca, «İnsanoğlu ne yarım beyne ne de iki beyne sahiptir. İnsanoğlu her bir yarı küresi uzmanlaşmış yetenekleriyle birbirine katkıda bulunan; mükemmel bir şekilde farklılaşmış bölgelerin iletişim içinde bulunduğu tek bir beyne sahiptir.» 55 56 Beyindeki her işlem, beynin tümünü ilgilendirir ve beynin bir bütün olarak çalışması sonucu ürün elde edilir. NÖROFİZYOLOJİK KURAMIN EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI Özellikle okulöncesi ve ilköğretim döneminde çocuğun uyarıcı bakımından zengin bir çevre içinde yaşantı kazanması, onun bilişsel gelişimi için gerekli nörolojik yapılanmanın oluşumunu sağlar. Ana-baba ve öğretmenler , çocuğun objelerle, olaylarla birbiriyle ilişkili bir şekilde ve sıkça karşılaşmasına, denemeler yapmasına, alıştırmalar yapmasına, kısaca doğrudan yaşantı kazanmasına fırsat vermelidirler. Ergenlik ve sonrası yaş gruplarının öğretmenleri, öğrencileri daha çok yaratıcılığa yönelten, biliş yapılarını yeniden organize etmelerini sağlayan, çok yönlü düşünmelerine olanak veren bir öretmeöğrenme ortamı düzenlemelidirler. 57 58 Öğretmenler; öğrencilerin 40-45 dakika masalara, sıralara oturup hareket etmeden onları dinlemelerini beklememelidirler. Eğitim durumundaki uyarıcıların davranışı yapmayı sağlayacak düzeyde ve dikkat çekici bir şekilde düzenlemesi gerekir. Yani uyarılma düzeyi ne çok (gürültülü ortam) ne az (çok sessiz) olması gerekir. Bilginin kalıcı izli olmasını sağlamak için öğrencilerin bir konudan diğerine geçmeden önce tekrar yapmaları için zaman tanınmalıdır. Sunulan uyarıcıların öğrenciler için önemli ve dikkat çekici olması gerekmektedir. Öğretmen derste öğrenciler zihinsel olarak yorulduğunda, onların dinlenmelerini sağlayacak etkinlikler sağlamalıdır. 59 Öğrencinin beyninin her iki bölümünü de kullanacağı eğitim durumları düzenlenmelidir. Örneğin; Edebiyat, Müzik, Resim… Öğretmen tahtayı etkili bir şekilde kullanmalıdır. 60 Öğrendiklerimizi Pekiştirelim 61 1. Uyarıcı yoksunluğu bireyin bilişsel gelişimini nasıl etkiler? Bireyin gelişimini olumsuz yönde etkiler, organizmanın bilişsel ve kişilik gelişimi olumsuz yönde gelişir. 62 2. Beyin kabuğunun işlevini en üst seviyede gerçekleştirebilmesi için uyarılma düzeyinin nasıl olması gerekir? En üst düzeyde performans; orta düzeyde uyarılma ile gerçekleşmektedir. 63 3. Bellek türlerini sayınız… Duyusal Bellek / Kısa Süreli Bellek / Uzun Süreli Bellek 64 4. Bilgilerin uzun süreli bellekte sürekli olarak saklanması için ne gerekmektedir? Sinir sisteminin sürekli etkin olması gerekmektedir. (Örn: Beyin aktivitesi) 65 5. Beyinin iki yarım küresi birbirine nasıl bağlanmaktadır? Korpus Kallosum adı verilen bir sinir ağı ile bağlanmaktadır. Ödüllü Soru 6. Nörofizyolojik kurama ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? A. Birbiriyle ilişkili ve kollektif olarak çalışan beynin birçok yapısının oluştuğu sisteme limbik sistem adı verilmektedir. B. Yaşantı geçirme bakımından kritik dönem önemlidir. C. Bireyin nörokimyalarındaki farklılıklar, öğrenme kapasitelerindeki farklılıklara neden olmamaktadır. D. İki sinir hücresinin yakınlaştığı ve sinirsel akımın bir sinir hücresinin aksonundan, diğer sinir hücresinin dendtirlerine aktarıldığı kavşağa hipokampus denmektedir. E. Beyin ayrı iki bölümden oluştuğundan dolayı, yapılacak olan bir işlem bölümlerin kendi içerisinde ayrı ayrı yapılmaktadır. 66 67 Öğrenme Beyinde Nasıl Gerçekleşir? (Video) 68 Kaynakça; Gelişim, Öğrenim ve Öğretim – Kuramdan Uygulamaya Prof. Dr. Nuray SENEMOĞLU (Ders Kitabı) 69