TEŞKİLAT-I MAHSUSA`NIN 100. YILINDA

advertisement
TEŞKİLAT-I MAHSUSA’NIN 100. YILINDA
TÜRKLÜK BİLİMİ-ENTELJANS İLİŞKİLERİNE DAİR
“Buzağılarla çift sürülmez-Anonim”
Yaşar Kalafat1
GİRİŞ:
Biz bu bildirimizde, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın yaklaşık 100 yıllık zaman zarfında
geçirdiği mevzuat değişikliği, yasama, yargı ve yürütme ile bağlantıları, bu değişikliye yol açan
iç ve dış amiller gibi hususları üzerinde ayrıntılı duramayacağız. İstihbaratın ana konularını
tek tek ele almaya da kalkışmayacağız. Biz daha ziyade istihbaratın ana uğraş konulardan
olan “Bilimsel ve Teknik İstihbarat”, “Sosyal İstihbarat” ve ayrıca “Biyografik İstihbarat”
türleri üzerinde dolaylı güncellemelerle duracağız. Bir takım ilişkilendirmeler yapıp “Psikolojik
Harekât”, “Stratejik Enformasyon Savaşı” ve “Propaganda” konularına değineceğiz. Doğal
olarak, referanslarımız tamamen açık kaynaklar olacak ve halkbilim-Türkiyat zemininde
kültür stratejisi penceresinden bakarak konuları ele almaya çalışılacaktır.
Açıklamalarımızda; “Açık Kaynak İstihbaratı” ile “Veri, malumat ve bilginin toplanması
uyum ve bütünleştirilmesinin sağlanması”, “analiz, sentez ve yorumlarının yapılması”,
edinilen “istihbaratın işleme koyucuya yansıtılması” safhalarına, Türklük bilgisi çerçevesinde
dokunmalarda bulunacağız. Devlet istihbaratının iki-üç dönemi için yapacağız
karşılaştırmamız bu çerçevede olacak.
İstihbarat’ın bir sosyal bilim alanı olduğu anlayışından hareketle, teorik düşünce
mantığından millî teorik analizlerde Türklük bilimin yeri üzerine duracağız. Bu münasebetle
TM, Teşkilatı Mahsusa’nın kuruluş dönemindeki (1914–1918) stratejik hedefleri ile günümüz
şartlarını kültürel kimlik açısından karşılaştırmaya çalışacağız. Bu arada MAH Millî Emniyet
Hizmetleri dönemi (1926–1965) MİT Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nın (1965-)
başlangıç dönemi olarak kabul edilebilir2.
Yapmaya çalıştığımız, düşüncelerimizi pratiğe dökerek biraz dahi olsa yaşanılan
dönemlerden hareketle geleceğe ışık tutmaktır.
METİN:
1
2
Dr., [email protected] , www.yasarkalafat.info
Erdal İlter, Milli İstihbarat Teşkilatı Tarihçesi, MİT Yayınları, Ankara, 2002
Bilindiği üzere istihbarat en yalın hali ile haber alma ve haber alınmasına karşı koyma
işleminde, şahısların, kurumların ve giderek milletlerin varlıklarının korunup menfaatlerinin
kollanılması olayıdır.
Millî istihbaratları “millî” yapan, yapılan istihbaratın, millet adına yapılmış olmasıdır.
O özellik, ona; şahıs, zümre, bölge, kesim adına yapılmış olmanın üzerinde olduğu vasfını
kazandırır. Millet yapılanması, sosyal varlık olarak zümrecilik, bölgecilik gibi bütün bu
yapılanma ve süreçlerin aşıldığı safhadır.
Hasım istihbarat örgütleri faaliyet gösterecekleri hedef ülkelerinde basın ve yayın
organlarına sızarlar ve toplum liderlerinden taraf değiştiremedikleri kimselerin, etkinliklerini
lehlerine dengelemek için siyasî, sosyal, dinî ve kültürel alanlarda etkinlik gösterebilecek
“görüş liderleri” yetiştirirler. Propaganda vasat ve vasıtalarını ele geçirirler. Türk istihbarat
tarihi dönemleri itibariyle, hasmın bu özelliği, yüzyılın son çeyreğinde çok yoğunlaşmıştır.
Bu nokta da açık kaynaklar; istihbaratın sağlanması, işlenmesi ve halk kesimlerine
yansıtılmasında, Türklük bilimcinin önemini ortaya çıkarır3.
Türklük bilimi kadroları sadece ve muhakkak ana dili Türkçe olan güzidelerden
oluşmaz iken, Türklük bilimi sadece Türk dilini de incelemez. Türkoloji’ye biçilen bu kaftan
asgari 2 asır evvel Fransızlar, Almanlar, Ruslar, İngilizler, Amerikanlar tarafından milli
güvenlikleri adına, milletleri için biçilmiş, onların espiyonaj ve k/espiyonaj anlayışlarında esas
teşkil etmiştir4.
Türkolog/Türklük bilimci akademisyenin araştırma alanına doğal olarak giren konular
itibariyle ona Türklüğün lehine ve aleyhine olan gelişmeleri takip edebilme, bilgi sahibi
olabilme imkân ve yeteneğini vermektedir. Ona stratejik düşünce özelliğinin verilebilmesi,
onun milliyeti adına analitik düşüncesini sağlayacaktır.
Millet tanımının Türkiye Cumhuriyeti millî devletine uyarlama sürecinde, sivil ve resmi
güzideleri stratejik düşünce düzeyi itibariyle, TM ve MAH dönemi, daha sonraki istihbarat
kuruluşu olan MİT döneminin güzidelerinden teorik bilinç düzeyi daha yüksek kimselerden
oluşmuştu.
Milli İstihbarat Teşkilatı mensubu kadroların teorik düzeyleri, kendilerine karşı
istihbarî mücadele verilen kesimlerinden sübversif/yıkıcı-bölücü faaliyetler mensubu
aydınlarından daha düşük olmuştur. Bu son dönemde Alanın çeşitli sahalardaki Türkolog
uzmanlar ile gerekli diyalogu kuramamış olmak zafiyet olarak düşünülebilir. Basın yayın
kuruluşları ile kurulabilmiş ilişki konusunda sağlıklı bir bilgiye şahsen sahip değiliz.
3
Yaşar Kalafat,”Kırkıncı Yılında Türkiye Türkoloji’sine (Halkbilim Penceresinden) Stratejik Bakış), VIII.
Milletlerarası Türkoloji Kongresi 30 Eylül 04 Ekim 2013 İstanbul
4
Dursun Yıldırım, “Mustafa Kemal Atatürk, Filolojiler Medeniyet ve Bugün”, Atatürk’ün Ölümünün 62. Yılında
Cumhuriyet Türkiye’sinde Bilimsel Gelişmeler Sempozyumu 8–10 Kasım 2000 Ankara, Bildiriler ve Tartışmalar,
Editör, Bahaeddin Yediyıldız, Ankara, 2001, s. 71–92
Türk ve İslam kelimeleri yıkıcı bölücü etkinlikler içerisinde olanlara ciddi bir ürküntü
kaynağı olmuşlardır. Bu iki tanımı bir arada içeren ifade biçimleri ise bu çevreleri adeta
çıldırtmıştır. Hasım istihbarat örgütleri bu türden çevreler içerisinde yuvalanmış veya bu
çevrelerin düşmanı olmuşlardır5. Seyit Ahmet Arvasi tarafından konulan ve Abdurrahman
Küçük tarafından haklı olarak tekrarlanan bu teşhis Türk millî istihbaratının her dönemi için
geçerli olmuştur.
Millî Emniyet döneminin başlangıç yıllarında Ural-Altay, Kuzey ve Güney Kafkasya
Türklüğünün beyin gücünden İstanbul Türkiyat’ın, Anakara DTC Fakültesi’nin, Türk Dil
Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kuruluşların oluşturulmasında Türklüğün dil, tarih,
edebiyat, siyaset gibi alanlarında, temel bilgi ve teori konularında ciddi yardımlar alınmıştır6.
İstihbarat örgütlerinin bu tür kuruluşlardan istifadeleri birebir olabileceği gibi dolaylı
da olabilir.
Teşkilatı Mahsusa döneminde Türkiye’ye devşirilen beyin gücü, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı’nın belirli dönemlerinde kısmen yön değiştirmişti. Bu kuruluş siyasî
iktidarların tercihleri sonucu, yeni çalışma ortamı arayışı içerisinde olan Türk dünyasından bir
kısım bilim insanlarına adeta ABD’ye yönlendirmede aracılık yapılıyordu.
Sovyet Rusya enteljansının Türk dünyası alfabe ve dil birliği karşısında aldığı tedbirler
Türkiye Cumhuriyetinin dış Türkler politikasına yansıyabilmiştir. Bu hususu dönemin Türkiyat
kongrelerinden izleyebiliyoruz.7
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Dünya Türklüğünde, dil ve alfabe birliği
konusunda, Türkiye merkezli girişimler olmuş, küçümsenmeyecek mesafeler alınabilmiştir.8
Bu dönemde TÜDEV (Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve işbirliği Vakfı)
sahnededir.
Türk dünyasının diğer kesimleri ile Türkiye arasında dil, edebiyat, eğitim, sanat ve
yayıcılık alanlarında gelişen kültür birliği çalışmaları TÜRKSOY, TÖMER, TİKA, Yunus Emre
Vakfı ve Y.E. Araştırma Merkezi türünden benzeri kuruluşların doğmasına yol açabilmiştir.
Bu kuruluşlar Türk istihbaratının Milli İstihbarat dönemine rastlamakla birlikte, gelişmelerde
MİT’in öncelikli ve doğrudan katkısı bize göre olmamıştır. Dış Türkler amaçlı olarak 1961
yılında kurulan Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, doğal olarak espiyonaj ve k/espiyonaj
boyutları da olmasına rağmen, giderek bu kuruluş amacı ve potansiyeli ile mütenasip bir
devlet desteği görememiştir, görmemektedir. Bu kuruluşun “yok” sayılışı bilhassa “Türk ve
Türklük”e yüklenilen anlamın değişmeye başlama döneminde gözlenmiştir.
5
Abdurrahman Küçük, İslamlık ve Türklük, Berikan yayını, Ankara, 2014, s. IV.
Celalttin Yavuz, “Atatürk Dönemi ‘Üniversite Reformları’ Sırasında Ankara’da Alman ve Avusturyalı Mülteci
Öğretim Görevlileri”, Düşünce ve Tarih Dergisi, Kasım 2014, S. 2, s. 40–44
7
1926 I. Türkiyat Kongresi-Bakü
8
Yaşar Kalafat, Türk Kültür Coğrafyasında Halk Kültüründen Millî Stratejiye 1, Berikan Yayınları, Ankara, 2011
6
TKAE’nün millî bir kuruluş olarak kurulmuş olduğu yıllar; Doğu Almanya’yı Araştırma
Enstitüsü, Amerikanın Sesi Radyosu, bu çevrenin yayın organı olan “Dergi” nin büyük ölçüde
Ural-Altay ve Kafkasya Türklüğünden araştırmacı ve düşünür devşirdiği dönemdir.
Diğer taraftan, Türk sosyal bilimci aydını Türklüğe gerçeğine uygun yeni bir anlam
kazandırma sürecinde, fikir-çözüm üretebilme bağlamında, sadece Türkiye’nin etnik
milliyetçilik konularında değil, benzeri millî sorunların geneli itibariyle de çözümleyici bir
varlık gösterebildiği pek söylenemez. Anadili Türkçe olan Türk kesimlerin kimlikleri
konusunda sadece Anadolu’da değil, Türk kültür dünyasının genelinde de ihtiyaç duyulan
sonuçlar henüz alınamamıştır.
Etnik milliyetçi kültürel propaganda siyasî ve silahlı propaganda ile Türkiye içinde ve
dışında, emperyalizmin güdümünde bütünleştirilmiş, zamanla kendince bölgesel özellik
kazanabilmiştir9. Türkiye Türklüğü, bir anlamda Türk dilli olmakla sınırlandırılmış, Türkiye’yi
bu anlamda ürettiği fikirleri ile korumak ve kollamak durumunda olan AKDTK (Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Kurumu) gibi kuruluşlar, yaşanılan gerçeği adeta yok sayarak, yenilenemeyen,
hasımca tezlere karşı görüş üretemeyen, bir cumhuriyet tarihi dersi ile halkın karşısına
çıkmışlardır. Bu dönemlerde, TKAE, ATKD (Azerbaycan Türk Kültür Derneği), TDAV (Türk
Dünyası Araştırma Vakfı), ABB (Anadolu Basın Birliği) gibi birkaç kuruluş kapılarını bir kısmı
amatör kültürel kimlik çalışan gönüllülere aralamışlardır. Bu dönemde Silahlı Kuvvetlere ait
süreli yayınların konulara yaklaşımları ile bahsi geçen diğer yayınların yaklaşımları arasında
bir uyum vardır.
Modern istihbarat örgütlerinin bünyelerinde ya Strateji Merkezleri olur veya Devletin
resmi veya yarı resmi strateji merkezleri istihbarat örgütlerine gerektiğinde destek
sağlarlar.10 ABD gibi bazı ülkelerde, CIA’nin organik bağ kurduğu üniversitelerin olduğu
bilinmektedir11.
Türkiye’de bu türden Türkolog-istihbaratçı ilişkileri çok kere hasım propagandanın
kasıtlı yıpratmasına muhatap edilmiştir.
9
Yaşar Kalafat, “Yaşayan Eski Türk İnançları İtibariyle Türk Mitolojisi ve Prof. Dr. Bahaeddin Ögel” Uluslar arası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Sosial Researh
10
ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi), APM (Ankara Politikalar Merkezi), SDE (Stratejik Düşünce
Enstitüsü), SAM (Stratejik Araştırma Merkezi), TASAM (İstanbul Politikalar Merkezi), 21.yy.Enstitüsü, ASAM
(Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi), TÜHAKÜSM Türk Halkbilim Araştırma Kültür ve Strateji Merkezi) ayrıca
USAK, STA, TESEV, Bunlardandır. Türkiye Strateji Merkezleri ve Türk Dünyası Strataeji Merkezleri isimli
yayınlara da bu konuda bakılabilir.
MİT Müsteşarlığı bünyesinde hizmet veren İSAKEM (İstihbarat Akademisi Eğitim Merkezi), Emniyet Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Polis Akademisi’nde yapılan araştırma ve yayın çalışmaları strateji merkezi özelliği taşırlar.
Keza Dış İşleri Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlı bünyelrinde de benzeri resmi yapılanmalar olmuştur.
11
Ergün Diler, “ 13 uydu televizyon şebeke ağı, 127 kablolu kanal, 183 gazete, 83 dergi, 55 matbaa, 51 televizyon istasyonu, 40
radyo istasyonu, Sahip olduğu yazılı (Gazete ve internet) medya ağı ile ABD'de her gün 250 milyon kişiye, Avrupa'da 100 milyon kişiye,
Asya'da 330 milyon kişiye, görsel medya ağı ile de 1.3 milyar kişiye ulaşıyordu. - 12 Aralık 2014, Cuma
Strateji merkezleri aynı zamanda istihbarat örgütleri için esp. ve k/esp. vasatlarıdır.
Yabancı istihbarat örgütleri bu türden kuruluşlara sızmak ister veya hedef kabul ettikleri
ülkelerde bu türden kuruluşlar oluştururlar12.
Bu arada, YÖK’ün 2000’li yılların başlarında her üniversitede, amaçlarına ulaşamayan
bir Strateji Araştırma Merkezi kurduğu da bilinmektedir.
Türkiye’de durum bu iken, enerji kaynakları öncelikli bölgesel politikalar da geliştiren
emperyalizm, “Üst akıl” vasfını; siyasî oryantalizmin oluşturduğu, strateji uzmanı kadrolardan
alır. Bunlar ilgili bölgenin yerel ana dillerini de bilen, bölge kültürü konusunda yetişmiş, geniş
arşiv bilgileri ile donatılmış, farklı ilmî disiplinlerden araştırmacılardır. Operasyon uygulanılan
ülke ile ilgili sürekli analiz ve sentezler yapmakla meşguldürler.
Ermenistan’ın, Türk Aşıklık Geleneği ve Sazını, Bulgaristan’ın, Türk yoğurdunu, Keza
Ermenistan’ın Türk Lavaş Ekmeği ve Tandır’ını UNESCO’da milliyetleri adına tescil ettirmeğe
kalkışmaları, Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye’nin bu tutumlar karşısında ortak tavır
almış olmaları, kültürün kimliklendirilmesinde, Türkolog-k/espiyonaj ilişkilendirmesine tipik
örnektir.
Özetle;
Devlet aklının rutin icraatının bir sonucu olarak millî varlığın korunup kollanılması,
Hür düşünceye, ilmî çalışmaların tarafsızlığına müdahale edilmemesi,
Hasım güçlerin siyasî oryantalizm gibi yapılanmaları, sömürü çıkarları için bir silah
olarak kullanmaları karşısında, ilgili alanlardan millî güçler oluşturulup onlardan bu sahada
hizmet alınması, farklı şeylerdir.
Atatürk, Sovyet sosyal emperyalizminin bir gün dağılacağından bahisle, o gün için Türk
dünyası kesimleri arasında, kültür köprülerinin kurulması konusunda, şimdiden hazırlıklı
olunmasını isterken işaret edilen husus budur13.
Türkiye’nin Türk devletleri ile kültürel alanda dayanışması, özellikle Azerbaycan’la
olmaktadır. Türkiye’nin resmi ve özel üniversitelerinin beherinde ortalama 5 Azerbaycan
Türkü akademisyen vardır. Türkiye’de yapılan geniş anlamda Türkoloji’nin kapsamına giren,
her daldaki Türkiyat içerikli kültür şölenin beherine asgari 5 Azerbaycan Türkü iştirak
etmektedir.14 Bu gelişme Atatürk’ün işaret ettikleri istikamette stratejik bir gelişmedir.
12
Yaşar Kalafat, Türk Kültür Coğrafyasında Halk Kültüründen Millî Stratejiye I, Berikan Yayınları, Anakara,
2011, s. 5–35
13
Yaşar Kalafat, Güney Türkistan’dan Türkiye’ye Meseleler ve Türk Kültür Kimliği, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı, İstanbul, 1995;Azerbaycan-Türkiye—Kıbrıs Halk İnançlarında Dualar ve Beddualar”, 2. Türkiye-KKTCAzerbaycan Tarih, Kültür Ekonomi Sempozyumu, 6 Kasım 2009, Ankara
14
Yaşar Kalafat, Türkoloji ve Halkbilimi Yazıları, Berikan Yayınevi, Ankara, 2014; Türk Kültür Coğrafyasında
Halk Kültüründen Millî Stratejiye 1, Berikan Yayınları, Ankara, 2011, s. 109–118
İki veya yedi devletin bir millet oluşturmasının yöntemi kültür birliğidir. Kültür ve
Türklük bunun için stratejik objedirler15. Strateji, her alanı ile istihbaratla iç içedir ve Stratejik
amaçla kullanılmayan istihbarat büyük ölçüde nafiledir.
Türkiye Cumhuriyetini Osmanlı Devletinden ayıran amaç, millî devlet oluşturmayı
hedeflemiş olmasıdır16. Bu devletin temeli kültürdü ve Türk kültürü stratejik hedef olarak
alınmıştı. Türklük sadece Türkiye ile sınırlandırılmamıştı.
Türk devletleri arasında milli eğitimleri için ortak müfredat, edebiyat ve tarih gibi
konularda ortak yayınların hazırlanması girişimleri 1990–2000 yılları arasında yaşanmış, bu
arayışa süreklilik kandırılamamıştır. 10 000 Öğrenci Projesi, Ortak Üniversitelerin kurulmaları
da bu kapsamda düşünülebilir. Projelerin akamet sebepleri k/espiyaj büyülteci ile
incelenebilir. Alan, istihbarî olabildiği kadar da Türkiyat’ın alanıdır.
Muhtemelen, Türkiye’nin ilk strateji merkezi, faaliyete geçmesi 1999 yılı ile
başlayan ASAM’dır. Üniversite müfredatlarına strateji ve istihbarat programlarının
alınması ASAM’la ve onun kurucusu Ümit Özdağ’la başlamıştır. ASAM, TRT ve TİKA gibi
kuruluşların personeli için de strateji programları açmış, ilgili fakültelerin öğrencilerine
strateji konusunda staj imkânları sağlamıştır. Türkiye’de zamanla strateji merkezlerini
yaygınlaşmasını bu kuruluşun personeli sağlarken, bu kuruluş diğer ülkelerin strateji
merkezleri ile de ilişkiler kurabilmiştir.
Ancak, bize göre, sosyal bilimler alanında, Türk akademik kadroları stratejik
düşünce kavramını yeterince kazanamamış, Türkologların potansiyeline, pozisyonlarına,
esp ve k/esp alanlarında, emsali batı ülkelerindeki yer aldırılamamıştır.
Ülkenin her vatandaşının Türkoloji donanımlı olması topyekûn millî güç için çok
önemli iken, yüksek eğitimden geçmiş personel için bu önem doğaldır ki daha farklı önem
arz edecektir.
Bu, Türkoloji amacı kazandırılmış Top Yekûn Güç, sadece ana dili Türkçe olan
Türklerden oluşmuyor, milleti oluşturan tüm toplum kesimlerinden bu amaçla donatılmış
kimselerden oluşuyordu. Gerçeğine uygun Türkolog kadroları mutlaka dar anlamda
Türk/Türkmenlerden meydana gelmiyordu.
Buradan hareketle milletin tanımı noktası, milletin yapı taşları bakımından tanımını,
Türk Millî İstihbaratı söz konusu olunca da, Türk milletinin tanımını, giderek Türk’ün tanımını
yapmayı gerekli kılar. Bu kısa açıklamaların yapılmasından sonra, Türklük biliminin tanımı,
alanı, millilik özelliği ve millî İstihbarat alanındaki yeri ile rolü üzerinde tekrar durulabilir.
15
Yaşar Kalafat, Halk Kültürü-Kültürel Kimlik-Millî Strateji, Berikan Yayınları, Anakara, 2012
Ali Güler, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Millî/Ulus-Merkezî/Üniter Devlet Kimliği”, Düşünce ve Tarih, Ekim 2014 S.
s. 6–9; Temurçin F. Ertan, Cumhuriyetin 80. Yılında Türk Toplum Yapısı” Cumhuriyet’in Sekseninci Yılnda
Türkiye, Yay. Haz. Mustafa Kahramanyol, Türk Ocakları Genel merkezi, Ankara Ticaret Odası, Ankara, 2004
s.27–35
16
Millete dair yapılan tanımlar, yapanların anlayışına göre az çok farklılıklar arz
edebilmektedir. Geçen 100 yıllık zaman Türklük için millet tanımında bir farklılık getirmiş
midir? Bu sorunun cevabı millî istihbaratın farklı dönemlerdeki istihbarat hedefleri ve buna
bağlı olarak, var ise değişimlerini anlayabilmek için gereklidir. Bunu yapabilmek, Türk Millî
İstihbaratının her iki dönemi arasında karşılaştırmanın her alanda yapılabilmesi ile mümkün
olabilirdi.
Milli istihbaratlar, şüphesiz Milli Güvenlik Belgesi gibi millî belgelerden bağımsız
değillerdir. Veri, malumat ve bilginin uyumu, bütünleştirilmesi, analiz ve sentezlerinin nihai
sonucunda oluşan Milli Güvenlik Belgeleri, belirlenen yeni tehdit unsurları ile yeni istihbar
hedeflerini de belirlemiş olur. Böylece istihbarat örgütlerinin çalışma planları ve faaliyetleri
için esas bilgi unsurları tespit edilmiş olurlar17. Şartlar yeni tehdit unsurlarını belirlerken,
Milli Güvenlik Belgeleri mahiyeti istikametinde, istihbarat örgütleri esas bilgi unsurlarını
istihbar yapar veya istihbarata karşı koyarlar. Özetle her iki dönemde millî istihbarattaki
hedef değişikliğini Milli Güvenlik Belgelerinin içeriğinde aramak gerekecektir18.
21i yy. ilk çeyreğinde, Başkanlık Sistemi hazırlıklarının sürmekte olduğu Türkiye’de,
Cumhurbaşkanlığı Teşkilat Kararnamesi ile Güvenlik Politikaları Başkanlığı da kurulmakta, bu
kuruluş, ulusal güvenlik konularında strateji ve politikalar da geliştirebilecek tarzda
donatılıyordu19.
Karşılaştırmada önemli yer tutan diğer iki husustan birisi, istihbarat örgütlerinin
devlet kurumları arasındaki yetki-sorumluluk bağlantısı konumudur. Diğeri ise, istihbarat
örgütlerinin karakterini (iç güvenlik dış güvenlik konuları gibi) belirlenmiş olan, görev alanın
hedefler itibariyle sınırlandırılmasındaki farklılıktır ki, biz bu iki konuya da donanımımız
bakımından giremeyeceğiz.
Ancak, siyasi iktidarların yönetimindeki devlet icraatları ile devlet istihbaratının
randımanı arasında çok kere gözden kaçan önemli bir nokta vardır. Sıçrana döneminde
önlenememiş çekirge salgını, zamanında gerekli tedbir yeterince alınamadığı için, uçma
safhasında afata dönüşür.
Etnik terör karargâhının Türkiye dışında oluşu ve bölgenin emperyalizmin koruması
altında bulunuşu, terör karşıtı mücadeleden beklenilen sonucun alınamayışının mazereti
olamaz. Etnik terör, Türkiye’de sosyal tabanı olmayan bölgelerde de, sonu alınamayan
eylemlerini yaptırım vasıtası olarak kullanabilmektedir.
Etnik terör bir kimliğin inşası, tescili ve resmiyet kazanması için mücadele verirken
aynı zamanda, adına mücadele verdiği kesimin kültürünü oluşturmaktadır.
17
Ümit Özdağ, İstihbarat Teorisi, Kripto, Ankara, 2008
Yaşar Kalafat ,“Öteki Gülensoy”, Erciyes Dergisi Tuncer Gülensoy Özel Sayısı, Temmuz 2005, S. 331, S.12;
“Nevzat Ağabeyim”Yeniden Diriliş Kültür Dergisi, Nevzat Türkten Özel Sayısı, Ağustos 2004 S. 5 s. 15
18
19
Mehmet Ali Berber, Sabah, 12 Aralık 2014
Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk istihbaratı, orduları muzaffer olmuş bir milletin
çağının ulus devlet anlaşışına uygun yapılanması ile uyum sağlamak durumunda idi. Bu
yapılanma; İmparatorluk bakiyesi olmanın getirdiği ümmet devlet, şeriat rejimi, ırkçılık gibi
bir takım sorunlar ile komünizm, etnik milliyetçilik gibi bir takım siyasi-ideolojik akımları da
istihbarat hedefleri arasına almayı gerektirebiliyordu. Emperyalizm, göz açtırmak istemediği
Türkiye Cumhuriyeti gibi genç devletlerin istihbarat örgütlerini ülkenin iç konuları ile
oyalarken, onun çevresine bakmasını, dış tehdide doğrudan yönelmesini önlemiş oluyodu.
İlk Büyük Millet Meclisi üyelerinin asgari % 90’ı Teşkilatı Mahsusa ile bir şekilde ilişkisi
olmuş kimselerden oluşuyordu. Kurumlar arasında doğal olarak mefkûre birliği de vardı.
Ancak, yine de yasama, yargı ve yürütme konularında bir seri çalkantı yaşanıldı.
Bu türden; etno-sosyal, etno-kültürel, etno-siyasi hassas zeminler, hasım veya hasım
olması muhtemel ülkelerin Espiyonoj faaliyet alanlarıdır. Bu nokta, iç ve dış istihbarî
konuların ilişkilendirildiği noktadır. Türkiye gibi devletler, k/espiyonaj operasyonları sonucu;
birlikte yaşanılan halklara karşı çağdaş, gerçekçi, demokratik, şeffaf çözümler üretebildiği
sürece, hasım istihbarat millî mevzilerinde yeni menziller kazanamaz.
Ancak, “etnisite” merkezli bir çözüm, çok kere “millî” devlet merkezli yapılanmaları
temelinden sarsar, sarsabilir. Birlikte yaşanılan halkların millet yapılanması içerisinde
varlıklarını inkâr etmemek ile milleti oluşturan kesimlere millî devlet üstü yapı kazandırmak
istemek çok farklı şeylerdir.
75 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyetinin 30 milyonu, karma evliliklerin sonucu
oluşan nüfusu oluştururken etnik temelli çözüm aramak, etnik kimlik tuzağına düşmektir. Bu
tuzağa Türk istihbaratı her döneminde muhatap edilmek istenilmiştir. Millî kimliğe alternatif
kimlik arama girişimleri, çok kimlikliliğe ve giderek bölünmeye götürür.
Hasım istihbaratın psikolojik istihbaratını önlemek adına geliştirilen Sansür tedbirleri
başlangıçta daha ziyade hasım istihbaratın kadrolu personeline yönelik iken, giderek adeta
bunlar görev alanlarını yerli taraftarlarına bırakınca sansürde bu yeni işbirlikçileri hedef
almıştır.20
Bu nokta aynı zamanda kültür operasyonlarının önem kazandığı noktadır. Bu noktada
emperyalizm; misyonerlik ve siyasi oryantalizmin etkinliklerine öncelik verir21. Bu dönem çok
kere milletlerin millî kültürel kimliklerinin inkâr edildiği, yok sayıldığı, birlikte yaşayan
halkların kültürel ortaklıkları konusunda ihtilaf çıkarıldığı dönemdir. Bu dönemde etnik
milliyetçilik hareketleri arasında millî devlete karşı ortak cepheler geliştirilir. Mesela anadili
Kürtçe olan halktan hareketle geliştirilmek istenilen bir akımın kapsamına Asurîler, Zazalar
Süryaniler ve Yezidilerin alınmasına çalışılır.
20
21
Turgut Er, Arşiv Belgeleri Işığında Türkiye’de Sansür 1938–1945, Berikan Yayınları, Ankara, 2014
Yaşar Kalafat, Halk Kültüründen Millî Stratejiye 1, Berikan Yayınları, Ankara, 2011, s. 97–106
Bu husus, istihbarat mensubunun genel Türkoloji’nin kapsamında yer alan dinler
tarihi disiplini donanımını gerektirir.
Günümüzde emperyalizm çıkarlarına uygun Ortadoğu tasarımını yaparken, bölgenin
millî ordularını ve onların millî bütçeleri gibi eğitim ordularını da kullanabilmektedir.
Irak’ın anadili Kürtçe olan halk kesimleri arasındaki ihtilafların çözülmesinde, Irak
Kürtlüğünün Saddam dönemindeki yaralarının sarılmasında, Türkiye Cumhuriyeti, komşu
akraba halklara, oradaki soydaş toplumlarla birlikte yardım sağlarken, biraz da müttefiki olan
emperyalist gücün baskı ve yönlendirmesi ile bu destek gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda
emperyalizmin bu tavrı, siyasi Kürt yapılanması içerisine, bölge terörist örgütlerini de
kapsayacaktır.
Bölge ülkelerinde, siyasi iktidarlara baskı yapabilen emperyalizm, bölge halklarına,
halk direnişi noktasında hükmü geçemeyeceğini anlatabilmek için, Bölge ülkelerinin millî
psikolojik hareket operasyonları önem kazanır. Bölge etnik yapılanmalarının sözcülerine,
ortak millî devlete karşı emperyalizmle işbirliği yapmanın antiemperyalist bir tavır olmadığı,
bu türden psikolojik hareket operasyonları ile anlatılabilir.
Bu husus da, Türkolog’un stratejik donanımını gerekli kılar. Türkiye Türklüğü ve genel
dünya Türklüğü kanaatimize göre stratejik düşünce noktasında yeni ikmallere muhtaçtır. Bu
yoksunluk kültürel kimlik algılayışındaki farklılıktan doğmaktadır. Kültürün stratejik bir obje
olduğunun ve kültür akrabalığının sadece dil birliği ile sınırlı olmadığının anlaşılabilmesi
nispetinde bu sorun aşılabilecektir.
Bu noksanlık Teşkilatı Mahsusa’nın ilk dönemlerinde daha sınırlı idi. Asrımızın son
çeyreğinde ülkemizdeki akraba olmak-soydaş olmak gibi bazı yeni strateji arayışlarında,
kimlik anlayışı çıkış noktasında bir kısım çelişkiler yaşanmaktadır.
Bu noktada, Türk milli istihbaratının dönemler arası karşılaştırılmasının yapabilmesi
adına, farklı dönemlere mahsus stratejik açılım örneklemesi yapılması gerekir ise;
“Türkiye’de farklı kültürlere demokratik yaşama hakkına karşı saygılı davranmak,
ihmalleri ve hataları ikmal ve telafi etmek ile halkların ortak eseri olan milleti etnik kesimlere
bölmek, milletin tümüne ait olan milli mirasları bu yolda israf etmek farklı şeylerdir.”
denilebilir.
Stratejik Enformasyon Savaşı verileri ile meseleye bakılınca; Türk millet geleneğinde
ırkı anlamda milliyetçilik, millet hayatının hiçbir döneminde olmamıştır. Osmanlı Türk
Devletinden, ulus devlet Türkiye Cumhuriyetinin çıkarılışı döneminde de büyük ölçüde “çağın
gereği” anlayışına uyulmak zorunda kalınmıştır. Emperyalizm tarafından, Teşkilatı Mahsusa
döneminde ve Millî İstihbarat Müsteşarlığı döneminde de çift standartlı bir uygulama ile
bölgede yeni sömürü alanları açılmaktadır.
Uzun vadeli emperyalist politikalara karşı sık değiştirilen kısa vadeli politikalar ile
cevap verilmeye kalkılarak oyun kurucu olunamaz. Böyle durumlarda emperyalizm karşısında
stratejik üstünlüğün sağlanılması zorlaşır.
Örneklemek gerekir ise, emperyalizm; “demokratik davranılması gerektiği” algı
operasyonları ile demokrasi talebinde bulunurken, destek vermiş olmasına rağmen,
“terörizmin hâkim olduğu ülkelerin işbirliği için güven verici olmadığı” algı operasyonlarını
aynı dönemde uygulamaya sokabilmektedir.
Emperyalistler, bu müdahaleci, şekillendirici tutumları ile kültür emperyalizmine karşı
koyma durumunda olan millî devletlerin Türkolog kadrolarını dahi hedef saptırılması, pasife
edilmeleri gibi alanlarda ciddi şekilde etkileyebilirler.
Bu nokta da aynı zamanda Türklük tanımının çok önem kazandığı noktadır.
Kültür emperyalizminin aşmakta zorluk çektiği en büyük engel, birlikte yaşayan
halkların tarih boyunca geliştirdiği ortak halk kültürleridir. Teşkilatı Mahsusa kadroları nihai
tahlilde bu teşhisi koymuş, halkın güzide tarafından daha yakından tanınıp, halklar arası
kültürel farklılığın inkâra sapmadan asgariye indirilmesini sağlamayı hedeflemiştir. Tarama ve
Derleme sözlükleri bir noktada ortak Anadolu Türkçesi’nin oluşturulması amaçlıdırlar22. Bu
dönemde Türkoloji’nin farklı dalları gibi Türk Halkbiliminin de farklı alan ve dalları
değerlendiriliyordu23. Bu istikamette bazı iniş çıkışlara, zaman zaman yaşanan duraklamalara
rağmen küçümsenemeyecek mesafeler alınmış ve fakat gelişmenin seyrini hasım espiyonaj
güçleri, milli kadroların istihbaratından evvel operasyonlarına yansıtabilmiştir.
Bu konuda vernaküler bir dil, yayın ve eğitim dili olma noktasına getirilebilmiş ve
Türkçeye alternatif oluşturmuştur.
Bu dönemin uygulamaları “tek tipleştirme”, “yok sayma”, “aynileştirme” teşhisleri
ile ithama uğrarken, ithama uğrayanların da “milletperverlik” ile “etnik milliyetçilik” yapma
arasındaki farkı anlayamama gibi hatalı tutumları, bu ithama az-çok haklılık
kazandırabilmiştir.
Süper Güç türünden sözde müttefikler, yaptırımlarını, sömürü planına alınmış
ülkelerin hayatına her safhada sokarlar. Öyle ki, dolaylı da olsa işbirliği içerisinde
bulundukları ülkelerin! İstihbarat kadrolarını dahi bir şekilde belirler, etkiler, baskı altına
almak isterler.
Dünya Devleti Güç(ler); millî devletlerinin parlamentoları, silahlı kuverleri, uluslar
arası ilişkileri, ekonomik hayatları gibi alanlarında yaptırımcı güç olarak sahne alabilirlerken,
söz konusu ülkelerin istihbarat çalışmalarına ilgisiz kalmaları beklenemezdi.
22
Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2010,
s. 191–216
23
Nail Tan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 80. Yılında Cumhuriyet Dönemi Kültür Çalışmalarının Dünü, Bugünü,
Yarını (Bir Kültür Politikası Oluşumu), Ankara, 2003
Türkiye Cumhuriyeti birlikte yaşadığı anadili Türkçe olmayan halklar için getirdiği
“tanım” çözümü ile Türk dilli dünya halkları ile kuracağı yeni bağlar için aradığı çözümler
arasında, çelişki içermeyen “tanımlar” geliştirmek durumunda kalmıştır. Bu hal yeni istihbarî
tanımlar ve istihbarî hedefler getirmiştir. Yukarıda değinilen bu noktaya ayrıca dönmeye
çalışacağız.
Akrabalığın yegâne belirleyici unsuru, belirtildiği üzere sadece ana dili aynılığı değildir.
Zira kimliksel kültür sadece dille oluşmaz. Türkiye Türklüğünün kültür akrabaları gibi
Özbekistan, Kırgızistan Türklüğünün de özelde akrabası olan toplum kesimleri de vardır.
Dünya Türklüğü, Türklüğün her coğrafyasındaki akrabaları ile bir bütündür.
Türk istihbarat geçmişinde, yüz yıllık süreç dünyada yeni güç merkezleri, onların
dengeleri ve onların güç kullanım anlayışlarını, anlama sonuçlarını doğurmuştur.
Bu hal, Türk milli istihbaratında çalışma alanı, çalışma tarzı, hedefler ve konum
itibariyle kaçınılmaz değişimler de getirmiştir. İfade edilmek istenilen değişim, yeni
yapılanma şartlarının onaylanması ile ilgili değildir, yeni tehditler ve imkânların haber alma
ve ona karşı koymaya doğal olarak yansıyacağı hususudur.
Değişen ve gelişen yeni şartlar ile, hasım espiyonaj ve onun güdümündeki
yapılanmaların sosyal bilimlerden yararlanması artmıştır. Değişmeyen ve hatta ters
doğrultuda gelişme seyri gösteren ise Türkolog’un bu millî mücadelede yerini almaması,
alamaması olmuştur.
Bu kısa ve yüzeysel özetlemeden sonra istihbarat yöntemlerinde değişmeyen
esaslardan birisinin hasmın silahı ile donatılmış olmaktır ki diğer açıklamalarımızla
ilişkilendirerek kısaca da olsa önemine değinilebilinir.
Hasım casusluk faaliyetleri ile kültür emperyalizminin dayanışması karşısında, millî
kültür kadroları hasma karşı harekete geçirilemediği gibi, hasım güçler, millî güçlerin
imkânları ile millî mevzilerini çeşitli yöntemlerle işgal etmişlerdir.
21.yy.ın Türk millî istihbaratı, terör konusunu da mücadele yöntemi kapsamına almış,
etnik milliyetçilik ve onun tırmandırılan tahribatı ile mücadele ederken, MİT, emperyalizmin
her türlü imkân ve yöntemi ile de savaşmaktadır. Bu savaş geçen yüzyılda da aynı güçler
arasında olmuştu. Ancak, emperyalizm siyasî oryantalizmi operasyonlarında etken faktör
olarak kullanırken, Türk millî istihbaratı, Türkiyat’a görebildiğimiz kadarı ile gerekli rolü
verememiştir.
Hasım ve hasım olması mümkün ülkeler kadrolu istihbarat mensuplarından, yani
kayıtlı espiyonaj ve k/espiyonaj personelinde n çok fazla istifayı, ilişkili oldukları istihbarat
ağlarından, bilgi havuzlarından yaparlar. Bu tespit, başka bir ifade ile “Entelijans sadece ve
muhakkak istihbarat örgütlerince doğrudan yapılmaz. İstihbaratın %95’i açık kaynaklardan
yapılırken, açık kaynaklardan edinilen istihbarat olmaz ise %5 lik diğer istihbaratın teyidi,
tekâmülü ve devamlılığı sağlanamaz.” Anlamındadır.
Psikolojik harekâtın vasat ve vasıtaları çok kere istihbarat örgütlerinin ilişkili
bulundukları topyekûn gücün içerisinden edinilir. Harekâtı kurgulayan istihbarat örgütü,
büyük ölçüde sahnede değil perde arkasındadır. Emperyalist Dünya Devleti, Süper Güç,
ülkesinde ve ülkelerde, bu alanda edebiyat, tiyatro ve bilhassa sinema ve görsel ve yazılı
basında bir sektör oluşturmuştur. Esasen girmediği vasat ve kullanmadığı vasıta yok gibidir.
Stratejik enformasyon savaşlarında; düşünen, fikir üreten, fikrini çeşitli vasıtalara yansıtan,
ilgili vasatlarda bilgi bankalarının olması kaçınılmazdır. Entelijans kadroları dışında entellere
ulaşma imkânı olmayan ülkelerin enformasyon savaşı yapması ve enformasyon savaşlarına
karşı koyması mümkün değildir. Kara propaganda uygulamaları için bile çok kere Türkolog
bankası olmayan Türk devleti bu türden mücadelede doğal olarak varlık gösteremez.
Türkiye’de alanla ilgili kimselerin büyük çoğunluğu AKDTYK’nun kendilerine sağladığı
Türkolog Bankası gibi yeni imkânların farkında bile değildir.
Hareket ve karşı hareket var ise bunların psikolojik harekât boyutları da olacaktır.
Psikolojik hareket operasyonları farklı bir operasyonel etkinliğe bağlı olmayarak
müstakil operasyonlar olarak da düzenlenebilirler.
Hükümetler adına yapılan psikolojik harekât girişimleri, her daim ve mutlaka devlet
adına yapılmamış olabilir. Bu takdirde bu türden operasyonlar millî olmaktan ziyade iç
siyasete dönük olurlar.
Saniyen ve teyiden arz edelim, biz Türklük biliminin alanını sadece Türk dili, edebiyatı,
tarihi ile sınırlı tutmayan çevrecilik, uluslar arası ilişkiler, iletişim, enerji ve diğerleri ile birlikte
düşünüyoruz. Bütün sosyal bilimleri kapsayan bir Türkoloji anlayışından yanayız. Ayrıca
Türklük biliminin sadece ve muhakkak aslî alanı Türkoloji olan, kol ihtisası ile sınırlı
tutulmayıp her disiplinden aydının, mesleki birikiminde, Türkoloji’nin de yer alması
gerektiğini düşünüyoruz.
Teşkilatı Mahsusa döneminde donanım ve sayısal yapı bakımından Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı dönemine nazaran imkânlar çok daha sınırlı idi. Ancak imkânları hedefe
yöneltmek noktasında, o dönem ekin alma imkânı daha fazla idi. Bunda şüphesiz, dönemin
hâkim psikolojisi ve rejimin de payı vardı.
İstihbarat örgütleri milletleri için istihbarat yaparlarken Türk istihbaratı için günümüz
itibariyle 250 milyonluk bir Türk potansiyel söz konusudur. Akraba topluluklarla birlikte bu
miktar 300 milyona ulaşır. Bu potansiyel Türklüğün ve onun karşısında olanların hem
espiyonaj ve hem de k/espiyonaj vasat ve vasıtasıdır.
İstihbarat tarihimizin son 100 yılı için yapılabilecek karşılaştırma adına da “Türk”
tanımına yüklenen anlam üzerinde durulabilir. Bizim gözleyebildiğimiz kadarı ile Teşkilatı
Mahsusa dönemi “Türk” anlayışı bazı zikzaklar çizerek, zamanla anlam kaymasına uğramış,
yaklaşık son 15 yılda, millet olma anlamında Türklüğün içerdiği anlam Türk milletini oluşturan
çeşitli kesimlerden bir kesim konumuna getirilmiştir.
Türklük, bir kavim veya ırk olmadan öteye kavim ve ırkları da içerebilen millet
anlamındadır. Bundan uzaklaşılmıştır. Türk etnik milliyetçiliğinin bazı tutumları da, birlikte
yaşanılan diğer halkların etnisiteleri adına yapılan girişimlerini de tetikleyebilmiştir.
Türklük, Doğu Bloğu’nun dağılması ile farklı coğrafyalarda tekrar tarih sahnesine
çıkarken ve bu çevrelerin Türklük adına sergiledikleri dayanışma, Anadolu Türklüğünde de
yer alan diğer halkların Anadolu dışındaki soy veya dil akrabaları ile ilgilenmeleri, dayanışma
aramaları doğal sonucunu doğurmuştur. Bu gelişme, Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın adı
anlamındaki “Türk” ile “Türk dilli” veya “Türk soylu” olma anlamındaki “Türk” tanımları
arasında yukarıda yapmaya çalıştığımız sentezi lüzumlu kılmıştır.
Türkoloji’nin bilgi araştırma, bilgi oluşturma ve bilgi depolama alanlarındaki
faaliyetlerinin yanı sıra bilgi-strateji ilişkileri boyutunun da bulunduğu üzerinde durulmasını
gerektirmiştir.
Akraba ve Soydaş Toplumlar Başkanlığı bu amaçla kurulmuş iken, Türk Konseyi
türünden yapılanmalar farklı vasatta kimlik çıkışlı strateji arayışları içerisindedirler. Türk
Konseyi ve bağlı kuruluşlarından Türk Akademisi gibi kurumlar oluşmadan evvel Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Türkiye Türkologları “Türk Medeniyetinin Dünü
Bugünü ve Yarını” gibi başlıklar altında Türklüğü kültürden hareketle bir güç oluşturma,
sömürüden kurtarma adına her yıl tekrarlanan uluslar arası ilmi bilgi şölenleri
düzenlemişlerdir.
Bütün bu gelişmeler, Türk milli istihbaratının Milî İstihbarat Müsteşarlığı’nın görev ve
teşkilatlanma yapısına doğal olarak yansımıştır.
İstihbaratın faaliyet alanlarından birisi de belirtildiği üzere Biyografik istihbarattır.
İstihbarat örgütleri hasım veya hasım olması muhtemel ülkelere yönelik biyografik istihbarat
yapar ve diğer istihbarî etkinliklerde olduğu gibi, onlar tarafından ülkelerine yönelik
biyografik istihbaratı önleme çalışmalarını sürdürürler. Bu uygulama bütün istihbarat
örgütleri ve bütün zamanlar için geçerlidir.
Biyografik istihbarat her seviyedeki kimse için yapılabilir. Hakkında istihbarat
yapılacak kimsenin seçimini, hedef şahsın seçiliş sebebi tayin eder.
Örneklemek gerekir ise bazen bir inşaat işçisini bazen bir halkbilimci Türkolog’u
inceletilip zaafından hareketle taraf değiştirmesi veya hedefe sevki sağlanabilir. Geniş
anlamda Türklük bilimcinin hasım istihbarat kuruluşlarınca bağlantısı millet hayatında
onarımı zor tahribatlara yol açabilir. Bu husus akademik yayın indekslerinden yurt dışında
verilen akademik tez konularına varıncaya kadar uzanan çok önemli bir konudur.
Biyografik istihbaratın asıl amacı şüphesiz bu değildir. Biyografik istihbarat daha
ziyade devlet başkanları seviyesinde kimseler için onlar büyüteç altına alınarak yapılırken,
onların siyasi, ideolojik eylemlerinin altındaki psikolojik yapı irdelenir. Bu bilgilerden
hareketle lider kullanılarak ülke iç veya dış politikada dönülmesi zor dönemeçlere sokulabilir.
Biyografik istihbarat kadar önemli olan bir diğer istihbarat alanı da sosyal istihbarattır.
Dinî lider namzedi bir kimseyi hasım istihbaratlar millî olan istihbaratlardan daha yakından
takibe alabilmiş ise ve o şahsın muhtemel faaliyet vasatına dair daha sağlıklı bilgiye sahip ise,
millî güçler yenik düşmeye mahkûmdur. Bu tespit istihbaratımızın yakın geçmişi itibariyle
değerlendirilince her iki dönemde de başarının randımanı farklı değildir.
Teşkilatı Mahsusa, Milli İstihbarat Müsteşarlığına evrilme döneminde Türkoloji’nin
halk bilimi dalı hizmet verebilir durumda olsa idi, bazı isyanların tahribatı bu derece büyük
olmayabilirdi. Hasım psikolojik hareket operasyonlarının başarı şansı çok daha az olabilirdi.
Biyografik istihbarat çok kere kendisi ile birlikte ideolojik istihbaratı da getirir. Bu
nokta dünya Türklüğü bakımından farklı önem arz eder. Yukarıda da belirtildiği gibi Türklük
bir stratejik objedir. Onun içerisindeki hizipler, ideolojik kırılmalarla takip edebilen istihbarat
örgütleri vurucu güç ve koruyucu kalkan edinebilirler.
Haber alma ve haber almaya karşı koyma vasıtalarından birisi de elektronik
istihbarattır. İstihbarat örgütleri istihbaratlarının güvenliği için doğal olarak hasım tarafından
dinlenilmek istemez, mani olmaya çalışılır ve hasım tarafı teknik donanımları ile dinlerler.
Lozan Anlaşması görüşmelerinin Türkiye’de yapılmaları sağlanamayınca, görüşmelerin
seyrinin Ankara ile paylaşılmasında ciddi muhaberat güvenliği sorunu yaşanmıştır.
Türkiye’nin muhatap edildiği bu mecburiyet, Türkiye’nin teknik donanım sorunundan
doğmuştur. Zamanın ekonomik ve teknik şartları bu sonucu doğurmuştur.
21.yy.ın ilk çeyreğinde, Türkiye elektronik haber almaya karşı tedbirlerden yoksun ise
bu hal sadece teknik istihbarat mahremiyetine sahip olmamakla izah edilemez. Bu tespit,
aynı zamanda, bilginin güvenirliğinden daha az önemli olmayan bilginin güvenliğinin
sağlanamıyor olması ile ilgilidir. Bu türden güvenlik zafiyetleri de üç yılda veya beş yılda
oluşmazlar ve varsa zafiyet köstebeğin sadece belirli noktalarda aranması ile de önlemezler.
Yabancı istihbarat örgütlerinin, üst seviyede siyasi kadrolara uyguladığı teknik
dinleme operasyonları ile millet hayatında önemli yer tutan kimselerin dinlenilmeleri,
siyasilerin mahremiyetine girilerek provokasyon/kışkırtma ve ajitasyon imkanı sağladığı için
aynı zamanda biyografik istihbarat operasyonlarıdırlar.
SONUÇ:
Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk millî istihbaratının da, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı’nın da hedeflerini dönemlerinin tehdit unsurları oluşturmuş ve zamanlarının
imkânlarına göre yapılandırılmaya donatılmaya çalışılmışlardır.
Haber alma imkânları kapsamına, kadrolu istihbarat mensupları dışındaki yetişmiş
personeli, istihbarat ağı içerisinde istihdam noktasında, kanaatimizce, Teşkilatı Mahsusa
dönemde daha fazla başarılı olunabilmiştir. Milli İstihbarat Müsteşarlığı döneminde,
gözlenilebilen kadarı ile bu potansiyelin azami % 5 inden istifade edilebilmektedir. Hasım bu
imkânının % 100 ünü haber almasında kullanabilirken, haber alınmasına karşı konulması
alanında da kullanabilmektedir.
Emperyalizmin, siyasi oryantalizmi yol aydınlatıcı olarak alması, yakın döneme ait
olmadığı bir gerçektir.24 Şu da bir gerçektir. Türk devlet yapılanmalarında milliyet hiçbir
zaman tamamen yok sayılıp ihmal edilmemiştir. Çok kere milliyete ve Türklüğe yüklenilen
anlam farklılık içerebilmiştir25.
24
1311 yılında Papa VIII Bonifazio'nun emriyle Tunus'ta kurulmuş olan “Şark Dillerini Öğrenme
Enstitüsü’nin amacı; Türk’lerin dilleri, dinleri, adetleri, gelenekleri, zayıf ve kuvvetli yönlerini,
zaaflarını öğrenerek Türk coğrafyasında rahat bir şekilde çalışma ortamı sağlamaktır.
25
Yaşar Kalafat, Halk Kültürü-Kültürel Kimlik Milli Strateji, Berikan Yayınları, Ankara, 2012
Download