pelvik organ prolapsusu ve/veya inkontinansı olan kadınlarda cinsel

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Klinik Şefi: Prof. Dr. Ateş Karateke
PELVİK ORGAN PROLAPSUSU VE/VEYA
İNKONTİNANSI OLAN KADINLARDA CİNSEL
DİSFONKSİYON VE PELVİK ORGAN
PROLAPSUSU/İDRAR İNKONTİNANS CİNSEL
FONKSİYON SORGULAMASI ( PISQ-12) FORMUNUN
VALİDASYONU
UZMANLIK TEZİ
Dr. PINAR SANCAK
İstanbul-2008
ÖNSÖZ
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesindeki uzmanlık eğitimim süresince mesleğine olan aşkı, engin
deneyimi; titiz ve disiplinli yaklaşımıyla bizlere örnek olan ve eğitimimde
büyük katkısı olan kıymetli hocam sayın Prof.Dr.Ateş Karateke’ye,
eğitimimde emeği geçen klinik şefleri, Op.Dr.Sadiye Eren, Op.Dr.Vedat
Dayıcıoğlu,Op.Dr.Mehmet Uludoğan’a, Doç. Dr. Aktuğ Ertekin’e,
Başhekimimiz Sayın Doç.Dr. Ayşenur Celayir’e teşekkür eder, sonsuz
saygılarımı sunarım.
Asistanlığım süresince ve tez çalışmamda yardım ve önerilerini
esirgemeyen Sayın Op.Dr.Çetin Çam’a ve diğer başasistanlarıma,
uzmanlarıma, tüm sevgili asistan arkadaşlarıma ve diğer tüm hastane
personeline teşekkür ederim.
Beni büyütüp yetiştiren , her zaman destek olan çok değerli aileme,
sonsuz teşekkür ve sevgilerimi sunarım.
Asistanlık
hayatım
boyunca
göstermiş
sabırlarından dolayı eşim Op.Dr.Ali Sancak’a
oldukları
ve oğluma
özveri
teşekkür
ederim.
Dr.PINAR SANCAK
2
ve
İÇİNDEKİLER
1- GİRİŞ VE AMAÇ.………………………………………………....4
2- GENEL BİLGİLER………………………………………………..5
3- MATERYAL VE METOD.……………………………………….40
4- BULGULAR………………………………………………….…...43
5- TARTIŞMA……………………………………….……………….52
7- KAYNAKLAR………………………………………………….....54
8-EK…………………………………………………………………..63
3
GİRİŞ VE AMAÇ
Kadın cinsel disfonksiyonu genel populasyonun ortak bir problemi olmasıyla
birlikte özellikle de ürojinekolojik hastalarda cinsel fonksiyon bozuklukları sık olarak
görülmektedir.(1) Üriner inkontinans (UI) ve pelvik organ prolapsusu (POP) şikayeti olan
kadınlar cinsel ilişki sırasında idrar kaçırmaktan dolayı kendilerini suçlu hissetmekte
prolapsus nedeniyle partnerleriyle beraber olmaktan sakınmaktadırlar. Bu konular kendi
sağlık durumları açısından çok önemli olmasına rağmen, birçok kadın cinsel sorunlarını
doktorlarına açmakta güçlük çekerler. Cinsel sorunlar ve cinsel disfonksiyon varlığının
araştırılması ; cinsellik gibi gizli ve tabu olarak kabul edilen ve çoğunlukla yakınmalarını
rahatlıkla dile getiremedikleri bir alandaki sorunların ön görülebilmesine
olanak
sağlayacaktır.
İnkontinans duygusal ve psikolojik iyilik halini azaltmakta ; cinsel hayatı
zayıflatmaktadır. Sosyal etkinlikleri ve ilişkileri ; aile hayatını, eşiyle olan ilişkilerini
olumsuz etkilemektedir. .Ana problem, inkontinansın hayat üzerindeki bu etkilerinin en
iyi nasıl nicelendirileceği ve uygulanan herhangi bir tedavi sonrasındaki değişikliklerin
en hassas şekilde nasıl ve hangi parametrelerle gösterilebileceğidir.Son yıllarda ‘Hayat
Kalitesi Sorguları’ bu amaçla sıklıkla kullanılmaktadır.Hayat kalitesi sorgularındaki en
önemli özellik uygulanan toplumlar için uyarlanmış olmasıdır.
Çalışmamızdaki amacımız bu konuda hazırlanmış PISQ – 12 ( Pelvik organ
prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması) formunun Türk toplumuna
uyarlanması ile hastaların cevapları doğrultusunda cinsel hayatını etkileyen faktörlerin
arasında hangilerinin önemli olduğunun doktorlar tarafından daha iyi değerlendirilmesine
yardımcı olmaktır. (2,3) Çünkü uygulanan jinekolojik işlemler kadının vücut imajını,
kendi değerini, kendine olan saygısını ve psikoseksüel fonksiyonunu etkilemektedir.
4
GENEL BİLGİLER
Üriner inkontinans; İnternasyonel Kontinans Birliği tarafından, çeşitli nedenlere
bağlı olarak meydana gelen, objektif olarak saptanabilen, sosyal ve hijyenik bir problem
olan istemsiz idrar kaçırma durumu olarak tanımlanmıştır (1)Tüm kadın popülasyonu için
ortalama %20 gibi bir prevalans bildirilse de, üriner inkontinans yakınmasında belirgin
bir bildirim eksikliği olduğu göz önüne alındığında tüm kadınlar için gerçeğe en yakın
prevalansın %30 dolayında olacağı hesaplanmaktadır.(2,3) Ülkemizdeki menopozal
dönemdeki kadınlar üzerinde yapılan son yıllardaki bir çalışmada; oranın yaklaşık %56
olduğunu başka bir çalışma ise gene %50 sinde görüldüğünü fakat bu hastaların %18 inin
tedavi için hekime başvurduğu bulunmuştur.(4,5)
İdrarın başarılı şekilde depolanması, mesanenin uygunsuz olarak kasılmamasına
ve sfinkter mekanizmasının kompetan olmasına bağlıdır. Bu iki önemli faktöre destek
olarak pelvik kas ve fasyalar da kontinans üzerinde etkilidir. Vajinal operasyon, travma
ve zor doğumlardan sonra pelvis tabanının bu destek görevi zayıflar, aşağı üriner sistem
organlarının yer değiştirmesi ile mesane ve üretranın fonksiyon dinamiği bozulur,
sonuçta inkontinans meydana gelir. Bu nedenle inkontinansın daha iyi anlaşılabilmesi ve
tedavi planının uygun şekilde yapılabilmesi için mesane, üretra, vagina ve pelvisin destek
yapılarının çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
A) Pelvik Taban ve Alt Üriner Sistemin Anatomisi
Genital ve uriner
traktuslar gelişimlerinin en erken evrelerinden itibaren
embriyolojik ve anatomik olarak yakın ilişki içindedir. Mesane doğrudan ön vajen
duvarının üstünde yerleşmiştir ve urethra ona birleşiktir.bu yapıların herikiside, pelvik
tabandaki diğer yapılar gibi, gebelik ve doğum sırasında risk altındadır. Pelvik tabanın
çizgili
kasları
ve
fasial
bağlantıları
pelvik
organların
yer
değiştirmelerini
önlemek,kontinansı sağlamak ve ekspulsif (işeme ve defekasyon) aktiviteleri kontrol
etmek için bütün pelvis boyunca beraber çalışırlar.
5
Kemik pelvis, pelvis içindeki destekleyici yapıların kendisinden kaynaklandığı ve
tüm pelvik yapıların üzerine bağlandığı bir yapı oluşturur. Pelvik anatominin bileşenleri
arasındaki uyum ve denge pelvik desteği ve kontinansı sağlamakta önemlidir.
Günümüzde klinik, ürodinamik, radyolojik ve endoskopik degerlendirmeler ve cerrahi
operasyonlar stres inkontinans patofizyolojinin daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamıştır.
Cerrahi diseksiyonla elde edilen bulgular kadın pelvisinden elde edilen magnetik
rezonans görüntüleme teknikleriyle korele edilerek, kadın pelvisi, paraüretral, mesane
boynu stres inkontinanslı ve normal hastalarda karşılaştırılmıştır.
Ani intrabdominal basıncın artımına karşı istemsiz olarak idrar kaçırma olarak
tarif edilen stres inkontinans üriner kontrol sistemdeki yetersizliğe bağlıdır. Bu
sistemdeki yetersizlik intra abdominal artmış basıncın üretral kapanma basıncını
aşmasına neden olmaktadır. Normal kontinans birkaç hassas dengeyle oluşmaktadır ki
bunlar üretral kapanma basıncı, fonksiyonel ve anatomik üretra, abdominal artan basınç
karşısında üretral basıncı, fonksiyonel ve anatomik üretra, abdominal artan basınç
karşısında üretral basıncı artırabilen pelvik taban ve uygun anotomik pozisyondaki
sfinkterdir. Anatomik desteği sağlanmış mesane boynu ve proksimal üretra artan
intraabdominal basıncı bu bölgeye de yansıtarak kontinansı sağlar. Stres anında mukosal
koaptasyon ile intakt intrinsik üretra ve refleks pelvik kontraksiyon sayesinde kontinans
sağlanır. Bu yapılardan birinde oluşan yetmezlik her zaman stres inkontinansla
sonuçlanmayabilir. Burada kompansatuar etkiye sahip diğer faktörlerde etkilidir. Bundan
dolayıdır ki distal üretral eksisyon veya insizyon yapılan kısa üretralı hastalarda mesane
boynu ve üretra iyi anatomik desteği sağlanmışsa kontinan kalmaktadırlar.
Pelvis abdominopelvik boşluğun pelvik kenar altında kalan bölümüdür. Pelvis
kenarı krista pubika , pekten pubis,linea arkuata,sakrumun ala ve promontoriumu
seviyesinden çizilen çizgidir. Pelvis altta pelvik diafram ile sınırlıdır. Pelvik diafram
pelvisin tabanınını meydana getirir ve pelvisi perineden ayırır. Majör pelvis ; pelvis
kenarının üstte kalan, minör pelvis ise altta kalan kısmıdır.Minör pelvis pelvikdiyafram
ile kaplı olan pelvik çıkım ile sınırlıdır.Pelvik diaframı başlıca levator ani
kasıoluşturur.(6)
Pelvik tabanın tabakaları (üstten alta doğru): endopelvik fasya, müsküler pelvic diafram ,
ürogenital diafram, transvers superfisyal perineal kas, bulbokavernöz kas, ischiokavernöz
6
kaslardan oluşan yüzeyel tabakadır.Ürogenital hiatusta ise üretra,vagina ve anal sfinkter
bulunmaktadır.
Pelvik Duvar: Kemik pelvis koksa, sakrum ve koksiksten oluşur. Pelvik
tabanınyapıları bu kemiklere yapışır. Doğrudan kemik pelvise yapışan m.levatör aninin
anterior kısmı (puboviseralis, pubokoksigeusun anterior kısmı) ve koksigeus kası pelvik
diaframın primer komponentleridir. M.obturator internus pelvik yan duvarın önemli bir
komponentidir. Obturator fasyasının tendon şeklinde kalınlaşması m.levator aniyi pelvik
yan duvara bağlar. M.priformis kası ise sakrumun ikinci ve dördüncü segmentleri
arasından gelerek torakanter majusa yapışır. Pelvik duvarın fasyası obturator internus ve
priformisin üzerini döşeyen fasyadır.
Arkus tendineus levator ani (ATLA) ve arkus tendineus faysa pelvis (ATFP),
pelvik yan duvarda bulunan , oblik ve sagital yayılım gösteren bağ dokusundan oluşmuş
yapılardır. Histolojik olarak tendon ve ligamanlarla aynı özelliklere sahiptirler. ATLA
obturator fasyanın kalınlaşmasıyla oluşur ve ön tarafta pubik ramusa arkada ise spina
ischiadikaya uzanır. M.levator aninin büyük kısmı buradan kaynaklanmaktadır. Bu iki
arkus tendineusa yıldız şeklindeki tendonumsu yapı da destek vermektedir. Bu yapıyı iki
arkus tendineus, sakrospinöz ligaman ve ischial arkus ligamanı oluşturur.( Şekil-1)
Şekil 1: Retzius aralığının kadavra diseksiyonundan yapılmış çizimi, Pubovezikal kas (PVK), mesane
boynu (MB), arkus tendineus fasya pelvis (ATFP), arkus tendineus levator ani (ATLA), paraüretral
vasküler pleksus (PVP), mesane (M), spina ischiadika (Sİ), levator ani (LA), obturator internus kası ve
fasyası (OIK&F), simfizis pubis ( SP),urethra (U)
7
1.Pelvis Tabanı: Pelvis tabanı kemik pelvisin altındaki pelvik boşluğu
kapatır.Kontinansı sağlaması, prolapsusu önlemesi, miksiyonu ve defekasyonu
kolaylaştırması nedeniyle önemi büyüktür. Dört ana tabakadan oluşur (üstten alta doğru);
endopelvik fasyanın destek bağ dokusu, pelvik diafram, ürogenital diafram ve yüzeyel
tabakadır. Pelvik tabanın aktif olarak desteklenmesini kaslar sağlarken tendon ve
bağlarda pasif desteği oluşturur.
a)Destek Bağ Dokusu (Endopelvik Fasya):Viseral organlara pelvik tabana pasif
olarak destek verir. Kollojen, fibroblastlar,elastin, düz kas hücreleri, nörovasküler ve
fibrovasküler liflerden oluşur.Sınırları belirgin bağ dokusu yapıları ligaman,sınırları belli
olmayan yaygın bağ dokusu endopelvik fasya olarakadlandırılır. (8,9). Endopelvik
fasyanın üzeri parietal periton ile kaplıdır. Endopelvik fasya tüm pelvik organları
çevreler. Ligamentler ise nörovasküler paketleri çevreleyen yoğunlaşmış bağ dokusudur.
b)Pelvik Diyafram: Pelvik organların ve endopelvik fasyanın altında yer alan ve
abdominopelvik kaviteye primer destek görevi gören çizgili kas tabakasıdır.(Şekil-4)
M.levator ani ve M.koksigeus pelvik diyaframın kaslarıdır. M. levator ani pelvisin gerçek
muskuler yapısını oluşturmaktadır. Pubokoksigeus, iliokoksigeus ve puborektalis
kaslarından meydana gelir. Levator ani Tip1 devamlı tonusu sağlayan yavaş kasılan lifler
ileistemli kasılmayı sağlayan hızlı kasılan Tip2 liflerden oluşmaktadır.(10) Pelvik
diyafram fonksiyonel olarak ikiye ayrılır:
Anterior kas grubu: Pubokoksigeus kasından meydana gelir. Pubik kemik ve
tendinöz arkın anteriorundan kaynaklanır. Vagina üretra ve rektumu sararak istirahat ve
stres halinde pelvik organlara en önemli desteği sağlamaktadır. Bazı lifleri external üriner
sfinktere katılıp, sonrasında perineal yapıya katkıda bulunur. Stres durumlarında
pubokoksigeus ve rektus abdominis kaslarının kasılmasıyla artan basınç , abdominal
boşluktan proksimal üreraya iletilerek stres kontinans sağlanır.(12-13)
Posterior kas grubu: İliokoksigeus ve puborektalis kasından meydana gelir.
Tuberositas ischiadikumun her iki yanından ve tendinöz arkın posteriorundan
kaynaklanırlar, koksixe yapışırlar. Pelvik organları alttan destekleyip normal vaginalve
uterin aksın oluşumu ile intra abdominal basıncın arttığı zamanlarda rektus abdominis
8
kası ile kasılarak , aksın devamlılığını sağlar.(12-13) Bu nedenle levator ani kası
intraabdominal basınç artışları sırasında intrapelvik organlara hamak görevi yaparak
stabilizasyonu sağlar.(11)
(c)Ürogenital Diyafram (perineal membran):Bağ ve kas dokusundan oluşan
pelvik diyaframın altında yer alan tabakadır. İçinden üretra ve vagina geçer. Başlıca derin
transvers perinei kasından oluşup inferior ve superior fasyalarile perinenin intrensek
kaslarından oluşur. Ürogenital diaframı oluşturan kasların orta hatta birleşmesi ile
perineal body oluşur.Ürogenital diyaframın en üst kısmı puboüretral ligamana destek
vererek üretrayı pubise yaklaştırır.Ön kısımdaysa levator kasların yetersizliğinde pelvik
çıkıma destek sağlar(11)
d)Yüzeyel
Tabaka(dış
genital
kaslar):Süperfisyal
transvers
perinei,ischiokavernöz ve bulbospongioz kaslardan oluşur.Süperfisyal transvers perinei
kası destek görevi görürken diğer iki kas klitorisin ereksiyonunda görev alır.
Uterus ve Vagina : Uterus pelvik diyaframın üzerinde ve orta hatta yer alır. 2/3 üst
kısmı corpus 1/3 alt kısmı servixtir. Vagina ön uzunluğu yaklaşık 7.5 cm arka uzunluğu 9
cm olan fibromüsküler yapıda bir organdır. Epitel muskularis ve adventisya olmak üzere
üç tabakadan oluşur . Çok katlı yası epitel ile döşelidir. Adventisyası viseral endopelvik
fasyanın uzantısıdır. Endopelvik fasya pelvisin her iki tarafında, endopelvik fasya serviks
ve vaginayı pelvik duvara bağlar Bu fasya uterin arterin sefalik kenarından başlayarak,
vaginanın aşağıdaki levator ani ile birleştiği noktaya kadar sürekli bir kılıf gibi devam
eder. Uterusa bağlı olduğu kısma parametrium, vaginaya bağlı olduğu kısma parakolpium
adı verilir. Vagina, pelvik duvarlara lateral kenarlarından bağlıdır ve pelvisin ortasında
prolapsusun cinsini belirleyen bir ayıraç gibi yer alır. Anterior prolapsus vaginanın ön
kısmında, posterior prolapsus ise arka kısmında meydana gelir. ‘Laterosel’ yoktur. Klinik
problemlerin anterior, posterior ve apikal prolapsus olarak tanımlanmaları, bu lateral
bağlantıların yapısını yansıtmaktadır. Bu nedenle pelvik organ prolapsusu olan kadınlarda
üç tür hareket gözlenir:
1- Serviks veya vaginal apeks, anterior ve posterior bağlantılarının arasından aşağıya
doğru kayabilir
2- Vaginanın anterior kısmı introitusdan dışarı çıkabilir.
3- Vaginanın posterior kısmı introitusdan dışarı çıkabilir.
9
Destek kaybının tipi genital sistemin pelvise bağlantılı olduğu lokasyonlarla ilişkilidir.
Bağ dokusundaki hasarın yeri, kadında anterior, posterior veya apikal prolapsus ortaya
çıkartır. Desteğin farklı karakteristiklerinin anlaşılması ortaya çıkan prolapsus tiplerini
anlamaya yardımcı olacaktır.
Kardinal ve uterosakral ligamentler (parametrium) serviks ve uterusu pelvik duvarlara
bağlarlar. Bu doku aşağıya doğru ilerleyerek vaginanın üst kısmını pelvik duvarlara
bağlar ve burada parakolpium adını alır. Bu dokular histerektomi sonrası vaginal apeks
için destek sağlar (Şekil-2). Pelvik girimden pelvik çıkıma doğru inildiğinde
parakolpiumun iki kısmı olduğu gözlenir. Parakolpiumun en yukarıda kalan kısmı,
göreceli olarak daha uzun bir dokudur ve vaginanın üst kısmını pelvik duvarlarla
birleştirir (Düzey I). Vaginanın düzey 1 desteği için serviksin varlığı gerekli değildir.
şekil-2
Vaginanın orta lateral kısmı, parakolpium yoluyla pelvik duvarlara direkt olarak bağlanır
(Düzey II). Bu bağlantı vaginayı mesane ve rektum arasında gerer ve fonksiyonel önemi
vardır. Mesaneyi destekleyen yapısal doku (puboservikal fasya), vaginadan ayrı bir
tabaka olarak gözlenmez, genellikle zor seçilir ve daha çok vaginanın ön duvarı ve onun
endopelvik fasya yoluyla pelvis yan duvarlarına yaptığı bağlantıdan oluşur. Benzer
olarak,vaginanın arka duvarı ve endopelvik fasya (rektovaginal fasya), beraberce,
10
rektumun öne doğru fıtıklaşarak posterior prolapsus oluşumunu engelleyen bir tabaka
oluştururlar. Distal vagina çevresindeki pelvik dokulara arada herhangi bir parakolpium
olmadan direkt olarak tutunur (Düzey III) ve önde üretra, arkada perineal cisim ve yanda
levatorani kaslar ile kaynaşır. (Şekil-3).
Şekil-3
Rektum ve Anüs: Rektum yaklaşık 12 cm uzunluğunda mukoza
submukoza ve muskularis tabakalarından meydana gelmektedir. Vaginanın
arkasında 90 derece arkaya dönerek anal kanalı oluşturur. Kolumnar epitele kaplı
olan rektal mukoza anal kanalda çok katlı yassı epitele dönüşür. İnternal anal sfinkter
rektum düz kasının devamıdır. External anal sfinkter ise çizgili kastan meydana gelir.
11
(ŞEKİL 4):
Pelvik diafram A)pelvic taban kasları ve kasların pelvic kemiklerle olan bağlantısı B)
levator anı kasları ve pelvic diaframin dış taraftan görünümü C) pelvic diaframın lateral ,sagıtal kesiti ve
superıor urogenıtal diafram
12
Alt Üriner Sistemin Anatomisi
Üriner kontinans, alt üriner sistemin nörofizyolojisi ve yapısal desteği arasındaki
karmaşık ilişki sayesinde sağlanır. Alt üriner sistem, mesane boynunda birleşen mesane
ve üretra olmak üzere iki kısma ayrılabilir.
Mesane :
Müsküler pelvik bir organ olan mesane idrar deposu olarak görev yapar. Pubisten
retropubik alan ile ayrılır (retzius alanı)(14) Bu bölgede yağlı gözeli doku,ligamanlar ve
damarlar vardır. Mesane gövde ve trigon olmak üzere iki bölümden oluşur. Mesane
gövdesi idrarın depolandığı ve sonra kontraksiyonla üretradan atıldığı kısımdır. Trigon
ise mesane tabanında yer alan üreter orifislerinin açıldığı kısımdır. Trigonda sempatik
inervasyon görülürken mesane gövdesi parasempatik inervasyona sahiptir.(15) Mesane
mukoza, düz kas tabakası (detrusor) ve adventisya olmak üzere üç tabakadan oluşur.
Mukoza değişken epitelden meydana gelir ve mesane gövdesi boyunca gevşek izlenirken
trigonda kasa yapışıktır. Detrusor kası mesane boynunda üç tabaka halinde izlenir. Fakat
fonksiyonel olarak tek tabaka halinde çalişır. Detrusorun dış tabakasındaki bazı lifler
vagina ön duvarı ve pubovezikalis kası ile devamlılık gösterir.(15)(Şekil-5)
Şekil5: Kadın mesane ve üretral kas tabakalarının görünümü
13
Üretra:
Kadın üretrası 4 cm uzunluğunda ve 8 mm çapındadır. Mukoza submukoza ve müsküler
olmak üzere üçtabakadan oluşmaktadır.(Şekil-6) Mukoza çoğunlukla değişici epitelle,
external mea civarındaysa squamöz epitelle döşelidir. Epitelin altında bulunan zengin
damarlanma mukoza yüzeylerini yaklaştırarak mukozal
kapanmayı sağlar. Burada
östrojen seviyesinin önemi büyüktür. Submukoza ise konnektif ve elastik doku ile
vasküler dokudan oluşmaktadır. Müsküler bölge mesane iç longitidunal kas tabakasının
uzantısı olan düz kas tabakası ile onu saran mesane external kas tabakasının uzantısı olan
sirküler kas tabakasından oluşmaktadır.(16)
Şekil 6: Kadın urethrasının vertical görünümü
Üretra mesaneden aşağıya doğru uzanan karmaşık bir tubüler organdır. Üst 1/3 kısmında
bitişik olduğu vaginadan kesin olarak ayrılabilir ancak alt kısımları vaginal duvar ile
kaynaşmıştır. Üretra alt üriner sistem disfonksiyonunu anlayabilmek için gerekli olan
birçok yapı ile ilişkilidir.Üretra endopelvik fasya, arkus tendineus fasya pelvis ve vagina
tarafından desteklenmektedir. Arkus tendineuslar arasında kalan puboservikal fasya ve
vagina ön duvarı hamak oluşturarak üretrayı destekler. M.levator aninin kasılması
14
ATFP’yi ve vagina ön duvarını yukarı kaldırır. Bu durum üretranın hamak tarafından
sıkıştırılmasına neden olur. Puboüretral ligamanlar ise detrusorun uzantılarıdır ve
üretranın desteklenmesini sağlar. Üretral destek mekanizması kontinansın sağlanmasında
önemlidir. İntraabdominal basınç artışında üretral destek üretraya stabil bir taban
oluşturarak üretranın kapanmasını sağlar, böylece kontinansa katkıda bulunur.
Üretranın çizgili kasları pelvik taban kaslarından kaynaklanmaktadır. Bu kaslar
özellikle midüretral bölgede, reflex ve istemli sfinkterik aktiviteyi sağlayarak , üriner
kontinansı sağlar. (14) Üretral sfinkter mekanizması internal ve external olmak üzere iki
kısma ayrılır.(16) İnternal sfinkter üretrovezikal bileşke düzeyinde bulunur alfa
adrenerjik ve kolinerjik inervasyona sahiptir. External sfinkteri oluşturan kas grubu ;
üretral uzunluğun %80 nini oluşturup üretrayı tamaman sarar. External sfinter iki
kısımdan meydana gelir:
*Paraüretral sfinkter: Uzun süreli kasılı kalan , düşük amplitüdlü yavaş kasılan liflerden
meydana gelir.External sfinkterin %35ini oluşturur.
*Periüretral sfinkter: Kısa süreli kasılı kalan yüksek amplitüdlü hızlı kasılan liflerden
meydana gelir. External sfinkterin %65ini oluşturur ve liflerinin 2/3ü çabuk yorulurken
1/3ü yorgunluğa dirençlidir. Yavaş kasılan lifler sürekli tonusu sağlarken hızlı kasılan
lifler stres anındaki tonusu sağlarlar. (17,18)
Mesane Boynu
Mesane boynu tanımı hem anatomik hem de fonksiyonel bir anlam taşır. Tek bir
anatomic antiteyi tanımlamaz. Mesane tabanında üretral lümenin trigon ve üretral
meatusu çevreleyen kalınlaşmış detrusor kasının içinden geçtiği bölgeyi tanımlar.
Submukozal Damar Dokusu
Submukozal damar dokusu bu kadar küçük bir organ için beklenenden çok daha
belirgindir. Üretral kapanmayı sağlayan hermetik sistemin bir parçası olduğu
zannedilmektedir. Üretranın arteryel basıncının kesilmesi üretranın istirahat tonusunu
azaltır (15).
Glandlar
Primer olarak vaginaya komşu olan tarafında, orta ve distal üretral submukozada çeşitli
sayıda glandlar mevcuttur. Divertiküller ve bu bezlerin kistik dilatasyonu bu dağılımlı
takip ederler.
15
URİNER İNKONTİNANS VE PELVİK ORGAN PROLAPSUSU
Uriner İnkontinans
Üriner inkontinans; İnternasyonel Kontinans Birliği tarafından, çeşitli nedenlere
bağlı olarak meydana gelen, objektif olarak saptanabilen, sosyal ve hijyenik bir problem
olan istemsiz idrar kaçırma durumu olarak tanımlanmıştır
Alt uriner sistemin başlıca iki fonksiyonu idrarı depolamak ve onun dışarı
verilmesini yada miksiyonu sağlamaktır. Normal üriner kontinans mekanizmasında
santral ve periferik sinir sistemi fonksiyonu mesane duvarı, detrusor kası , mesane boynu
, üretra ve pelvis tabanı sağlam olmalıdır.(21) Bunların herhangibirindeki disfonksiyon
idrarın depolanması ve boşaltılması aşamalarında sorunlara neden olacaktır.
İdrar depolanmasi,prefrontal korteksin bazal bölgesi savunma ve kaçma
durumlarında aktiftir. İdrar yapmanın uygun olmadığı durumlarda kontinansı sağlar.
Bazal bölge, lokal inhibitör internunsiyal nöronları uyararak üç bölgeyi inhibe eder.
Cingulate korteksin mesane bölgesinin inhibisyonu urgency duygusunun kaybolmasını
sağlar. Hipotalamusun preoptik bölgesinin inhibisyonu parasempatik detrusor tonusunu
azaltır. Periaquaeductal gri maddenin inhibisyonu ponstaki işeme merkezinin (‘M’
bölgesinin) aktivitesini azaltır. Herhangi bir iş için dikkat verilmesi ,
ponsun üst
tarafında yer alan cerulean nucleus’taki adrenerjik nöronların aktivitesinin artmasına
neden olur. CN’ den kalkarak lumbar spinal korddaki pregangliyonik sempatik nöronlara
giden projeksiyonlar, detrusor tonusunu düşürürken, üretral düz kastaki koruyucu tonusu
artırılar. Mesaneden afferent uyarıların artarak pons kontinans merkezine (‘L’ bölgesi)
ulaşması sonucunda eksternal üretral sfinkterin tonusu refleks olarak artar. Bütün bunlara
destek olarak da motor korteksteki ilgili bölge (hemisferin mediyal yüzündeki parasentral
lobülde yerleşimlidir), pelvik taban kaslarının kitlesel olarak kontraksiyonunu sağlar
.İşemede ise, mesanenin yoğun afferent aktivitesi, ‘M’ bölgesini aktive ederek
işemeyi koordine eden PAG’a ulaşır. ‘M’ bölgesi detrussora giden parasempatik pelvik
sinirleri aktive eder, üretral çıkışa ait sempatikleri ve somatikleri inhibe eder. İşemenin
uygun olması ile birlikte, inferior frontal gyrusun bu inhibitör etkisi zayıflamaya başlar
ve preoptik bölge olaya karışarak ‘M’ bölgesini aktive, inhibitör nöronlarla ’L’ bölgesini
inaktive eder.İşeme başladıktan sonra da üretradan idrarın geçmesi ile tetiklenen
16
reflekslerle mesanenin boşalması kolaylaştırılır. Ponstaki merkezlerin aktiviteleri sadece
hayvanlarda gösterilmiştir. İnsanlarda ise PET ile benzer merkezlerin aktif olduğu
gözlenmiştir (27, 28). İşeyebilen insanlarda ponsun dorsal kısmında, işeyemeyenlerde
ponsun ventral kısmında kan akımının arttığı gösterilmiştir.
Kadınlarda istirahat ve stress durumlarında üriner kontinansın sağlanması için
üretra içi basıncın mesane içi basınçtan yüksek olması gerekir.(26)Üriner kontinansın
sağlanması için mesane boynunun ve proksimal üretranın retropubik pozisyonda olması
gerekir.(31) Pelvik taban yetmezliğinin fizyopatolojisinde özellikle pudental sinir
önemlidir. Pudental sinirin hasar görmesi levator aninin medial bölümünün ve perine
çizgili kaslarının atrofisine neden olur.(33) Stres üriner inkontinans pelvik tabanın zarar
gördüğü obstetrik ve jinekolojik travmadan sonra özellikle menapoz sırasında veya
menapozdan kısa bir süre sonra görülmektedir.(34)
Kadınlarda üriner kontinans mekanizması dört faktöre bağlıdır.
1.Anatomik ve fonksiyonel üretral uzunluk: Anatomik üretral uzunluk 3-4 cm olup
external ve internal mea arasındaki mesafe olarak tanımlanır. Fonksiyonel üretral uzunluk
ise üretral basıncın mesane basıncını geçtiği üretral basınç profilometri ile ölçülen
üretranın toplam uzunluğudur.(35) Bu nedenle bazı kişiler üretraları kısa olmasına
rağmen kontinandırlar.(36) Malignite nedeniyle üretralarının distal1/3 alınan kişilerinde
kontinan kaldıkları gözlenmiştir(37) Mesane boynu insizyonu yapılan kişilerde de iyi
desteklenmiş mesane varsa kontinans sağlanmaktadır.(38) Midüretra ve mesane
boynunun beraber çıkarılması iseinkontinansa sebep olmaktadır.(39) Midüretra minimal
uzunluğa rağmen kontinansta önemli rol oynamaktadır. Bu nedenlerle dinlenme ve stres
halinde kontinansı dağlamak için belirli kritik uzunlukta , sağlıklı ve fonksiyonel bir
üretra gereklidir(32)
2.Üretral kapanma basıncı: Üretral basıncın mesane içi basınçtan yüksek olması idrarın
üretraya kaçmasını engeller. Bu basınç üretropelvik ligament ve üretral koaptasyon ile
sağlanır.(40) Üretral koaptasyon östrojen etkisindeki mukoza ve submukozal venöz
pleksus sayesinde sağlanır. Östrojen eksikliği, travma radyasyon, cerrahi girişimler ve
nörojen hastalıklar bu mekanizmayı bozar( 11,29) Üretropelvik ligament levator ani veya
obturator kasının kontraksiyonlarıyla gerilerek üretral kapanma basıncını artırır.(22)
17
a.Mesane çıkışının pozisyonu ve anatomik desteği: Mesane boynu ve üretranın
retropubik fiksasyonu nedeniyle intraabdominal basıncın attığı durumlarda basınç mesane
tabanına iletilerek üretral kapanma sağlanır. Bu sayede stress durumlarında kontinans
sağlanmaktadır.(40,22) Pelvik tabanın zayıflaması, üretro pelvik ligamentlerin ve
midüretral komplexin zayıflaması üretra ve mesane boynunun posteroinferiora doğru
kaymasına neden olur. Bu da intraabdominal basıncın yükseldiği durumlarda zayıf
destekli mesane çıkışının açılmasını ve idrar kaçışını kolaylaştırır.(41). Kontinansın
sağlanmasında mesane boynunun rolü ise tatışmalıdır. TV USG ile yapılan çalışmalarda
klimakteriumdaki kontinan kadınların %50sinde öksürme ile mesane boynununda açılma
saptanırken ; asemptomatik nullipar genç kadınların %21’inde açılma olduğu
saptanmıştır.(29,20)
b.Stres sırasındaki pelvik tabanın kas aktivitesi: Abdominal basınçtaki ani artışlarda
levator ani ve obturator kaslarda reflex konrtaksiyonlar oluşmaktadır. Bu durum
üretropelvik ligamentteki gerginliği artırarak mesane boynu stabilizasyonunun
ve üretral kapanmayı sağlar.(26)
Epidemiyoloji
Üriner inkontinans; İnternasyonel Kontinans Birliği tarafından, çeşitli nedenlere
bağlı olarak meydana gelen, objektif olarak saptanabilen, sosyal ve hijyenik bir problem
olan istemsiz idrar kaçırma durumu olarak tanımlanmıştır
Hastalık epidemiyoljisi ile ilgili çalışmaların sonucunda elde edilen en önemli
başarılardan biri hastalığa ilişkin farkındalığın artmış olmasıdır.(45) Giderek daha çok
çalışma üriner inkontinans,fekal inkontinans ve pelvic organ prolapsusu sorunlarının
bugün için kadınlar arasında yaygın rahatsızlıklar olduğunu ortaya koymaktadır.(46)
Katkıda bulunan risk faktörleri ve daha büyük risk altında olan yoplumların
bilinmesi,klinisyenlerin bu semptomları taşıyan hastaları belileyebilmeleri ve tedavi
edebilmeleri açısından yardımcı olacaktır.risk faktörleri SOMARC kısaltması ike kolay
akılda kalabilecek şekilde ifade edilmiştir.bu kısaltma ,sigara kullanımı (smokingS),obezite(obesity-O),menopoz(menopause-M),yaş(age-A),ırk(race-R) ve çocuk doğurma
konjenital faktörler (childbirth/congenital factors-C) kelimelerinin ingilizce baş
harflerinden oluşturulmuştur.(47,53,54)
18
İdrar inkotinansı prevelansı :
•
Yaşları 15-64 arası değişen ambulatuar kadınlar:%10-30
•
60 yaşından büyük olan ve toplum içinde yaşayan kadınlar :%10-40
•
Yaşlılar evinde kalan kadınların %50sinden fazlasında idrar inkontinansı
görüldüğü bildirilmiştir.
•
Vucut kitle indeksindeki artışlar,üriner inkontinans ve özellikle stres inkontinans
semptomlarında artışla ilişkili bulunmuştur.
•
Uriner fonksiyon bozukluğunun farklı tiplerinin ortaya çıktığı ortalama yaşlar:
-stres inkontinans:48
-mıks inkontinans:55
-acil inkontinans:61
•
Stres
inkontinans beyaz ırka sahip kadınlarda daha sık görülürken acil
inkontinans afrika kökenli amerikalı kadınlarda daha sık görülmektedir.(49)
•
Çok sayıda doğum ve vagınal yoldan doüum ile en güçlü ilişki stres inkontinansta
gözlenmektedir.(50)
•
Yapılan çalışmalar, hısterektominin üriner inkontinans gelişiminde bir risk
faktörü olduğunu göstermistir.(52)
Sınıflandırma
Inkontinansli bir hasta değerlendirilirken ilk adım,altta yatan patolojinin genitoüriner
etyolojisi olup olmadığıdır. İnkontinansın genitoüriner nedenleri çok geniş bir kategoriye
ayrılabilir.
1. Dolma ve depolama ile ilişkili bozukluklar :
•
Urodinamik stress üriner inkontinans
•
Acil (urge) inkontinans
•
Mikst inkontinans
•
Taşma inkontinans
2. Fistül oluşumuna bağlı inkontinans:
•
Vezikal
•
Üreteral
•
Üretral
19
3.doğumsal nedenlere bağlı inkontinans:
•
Ektopik ureter,mesane ekstrofisi,epispadias
Genitoüriner
olmayan
idrar
inkontinası
nedenleri
arasında
fonksiyonel
hasarlar,norolojik bozukluklar,bilişsel gerileme ,çevresel faktörler ,ilaçlar ve
metabolik bozukluklar sayılabilir.
Üriner İnkontinansta Klinik Değerlendirme
Üriner inkontinansın klinik değerlendirmesi ürolojik ve geçmiş tıbbi hikayeyi
kapsayan anamnezin alınmasıyla başlar. Fizik muayane ve laboratuar tetkikleri ile devam
eder. İnkontinansın tipi ve derecesi; subjektif (hikaye), semiobjektif (miksiyon günlüğü,
ped testi, mesane soru anketi) ve objektif ( fizik muayene sistoüretroskopi, ürodinami)
kriterlere göre yapılmalıdır .Bu kriterlerin hepsinin ayrıntılı yapılması,tedavinin efektif
olarak planlanmasına yardım eder.( 55)
Hikaye: Hastadan ayrıntılı bir hikaye alınmalıdır. İnkontinansa eşlik eden bulgular
inkontinansın derecesi, geçirilmiş operasyon ve doğumlar, jinekolojik nörolojik sorunlar
değerlendirilmelidir. Hastanın sosyal ve sexüel anamnezi alınmalıdır.
Fizik Muayene: Fizik muayene hastanın gözlemlenmesiyle başlar. Abdominal ve pelvik
muayene yapılmalıdır. Anal sfinkterin zayıf olması nörolojik bir problemi gösterebilir.
Bulbokavernöz reflexin olmaması da patolojiktir, fakat bazı nörolojik durumlarda da
pozitif kalabilmektedir. Vaginal muayene litotomi pozisyonunda yapılır. En önemli amaç
cerrahiye uygun inkontinansın gösterilmesidir. Bunun için mesanesi dolu olan hasta
ıkındırtılarak yada öksürtülerek karın içi basıncı artırılır ve inkontinans olup olmadığı
saptanır. İnkontinans litotomi pozisyonunda gösterilemiyorsa muayene ayakta tekrar
edilir. Anterior ve posterior vaginal duvar muayene edilerek mevcut bir sistosel veya
rektosel varlığı araştırılır.
Marshall testi : Bu testin amacı hastanın mesane boynu süspansiyonundan fayda görüp
görmeyeceğinin saptanmasıdır. Litotomi pozisyonunda hastanın mesanesi 200 ml serum
fizyolojik ile doldurulur. Kateter çekildikten sonra hastadan öksürmesi istenir. Forcepsle
mesane tabanı eleve edildiğinde İdrar kaçağının olmaması halinde Marshall testi,
parmakla eleve edildiğinde ise idrar kaçağı olmaması durumunda Bonney testi (+) olarak
değerlendirilir.
20
Q tip test : Üretral hipermobilitenin derecesini belirmede kullanılır. Steril pamuklu
çubuk üretradan mesane içerisine itilir . Hasta ıkındırılır ve çubuktaki açılanma ölçülür.
Bu açının 30 derecenin üzerinde olması üretral hipermobilite lehine değerlendirilir.
Üroflowmetri : Üriner akım hızı detrusor tarafından oluşturulan basınca karşı üretra
tarafından oluşturulan resistan arasındaki farktır. Üroflowmetride amaç işeme paterninin
ve maksimal akım hızının hesaplanmasıdır. Düşük üriner akım hızı mesane çıkım
obstrüksiyonu veya detrusor kontraktilite bozukluğunun göstergesi olabilir.(56)
Radyolojik İncelemeler
SUI deki radyolojik incelemeler rutinde kullanılmazlar. Ancak tanıyı kesinleştirmek için,
komplex prolapsus vakaları ile yetersiz operasyonlardan sonra kullanılır.(57)
1)Zincir Sistoüretrografi: Üretraya yerleştirilen radyopak zincir ile üretral mobilite ve
pozisyon değerlendirilir. Eskiden gold standart olan bu test ile operasyon öncesi ve
sonrası sonuçları değerlendirilmiştir.(58) Fakat günümüzde lateral zorlu sistogramlar
kullanılmaktadır.(59)
2)Lateral-Zorlu Sistogram: Üretral mobilite ve İSD nin gösterilmesinde rutin olarak
kullanılır. Basit ve videoürodinamiyle kullanılması avantajlarıdır.(61) Çekilen grafilerde
ISD’de mesane boynu daima açıkken anatomik inkontinansta mesane boynu hunileşip
stres anında açılır.(11)
3)USG: Üretral kapanma , üretranın anatomik pozisyonu, pelvik desensus, inkontinans
cerrahisi sonrası görülen obstrüksiyon gibi durumlar değerlendirilebilir.(59) Radyasyona
maruz kalmama, yumuşak dokuların daha iyi görüntülenmesi, eş zamanlı ürodinamik
çalışma yapılabilmesi ve perop üretranın pozisyonunun değerlendirilip operasyonu
yönlendirilebilmesi gibi avantajları vardır.(62,63)
4)MRI: Hastanın istirahat ve stres anındaki dinamik görüntüleri alınarak pelvik desensus
değerlendirilir. Statik MRI görüntüleri ise üretra ve puboüretral ligament hakında detaylı
bilgi verir.(64,65). Komplex vakalarda operasyon öncesi anatomiyi detaylı olarak
vermesi nedeniyle tercih edilebilir.
Ürodinamik Değerlendirme
Üroflowmetri,
sistometri,
basınç
akım
çalışması,
sfinkter
elektromiyografi
videoürodinamik kısımları olan ürodinamik inceleme alt üriner sistemin dinamik olarak
21
değerlendirilmesini sağlar. Ürodinami yapılmasındaki amaç gerçek SUI olmayan
kadınların belirlenmesidir.(66,67) SUI’li hastalarda anamnez yeterli değil mikst bir
inkontinans mevcut ve urgency, overflow veya total inkontinans eşlik ediyorsa
ürodinamik tetkik gereklidir.(67,68) Fakat sonuç olarak stres inkontinansta ürodinamik
incelemeyle ilgili tartışmalar devam etmektedir. Yapılması yada yapılmaması hakkında
farklı görüşler mevcuttur. En doğru yaklaşım hasta ve hekimin ortak kararı olmalıdır.
Sistometri: Mesane dolumu sırasındaki ; mesane basıncı ve volümü arasındaki ilişkiyi
değerlendirmek için yapılır. Detrusor aktivitesi, kapasite ve komplians hakkında bilgi
verir.(69) SUI li hastalarda genelikle normal dolum sistometrisi ve abdominal basınç
artışı ile oluşan inkontinans gözlenir.(70) Fakat stres inkontinans semptomu olan
kadınların %30-35inde detrusor instabilitesi bulunmuş, %20-30 hastada da abdominal
basınç artışı olmadan urge inkontinans saptanmıştır.(71,72)
Üretral Basınç Profili: Üretradaki internal meadan sfinkterik segmentin sonuna kadar
olan basınçların kaydedilmesidir. UPP SUI tanısını tek başına koymada yeterli değildir
ayrıca
inkontinans
cerahisinin
sonuçlarını
değerlendirmek
içinde
tek
başına
kullanılmaz.(73)
Leak Point Pressure: Stres manevraları uygulayarak v
eya uygulamadan hastanın idrar kaçırdığı mesane basıncıdır. İnkontinansları katagorize
etmek ve tedavi şeklini belirlemek amacıyla kullanılır(74)
Bladder Leak Point Pressure: Stres manevraları uygulanmadan idrar kaçağının
olduğu mesane basıncıdır. Daha çok nöropatilerde kullanılır.(73)
Abdominal Leak Point Pressure: Stres inkontinans tipinin ayırt edilmesinde cut –off
değerin ne olduğu konusunda görüş birliği yoktur. Genel olarak ALPP değerinin 60 cm
H2O altında olması iç sfinkter yetmezliğinin göstergesidir. 60-90 arası değerler
şüphelidir. 90 nın üstünde olması ise iç sfinkter yetmezliğinin minimal olduğunun
göstergesidir.(74)
Videoürodinami: Mesanenin ürodinamik parametrelerle beraber radyolojik olarak
görüntülenmesidir. Detrusor instabilitesi ve üretral sfinkter yetmezliğinin tanısında en
güvenilir yöntemdir.(
22
Sorgulamalar
Hastanın kendi kendine doldurduğu ve üriner-fekal inkontinans, aşırı aktif mesane ve
pelvic organ prolapsusu ile ilgili yazılı anketler vardır. Bu sorgulamaların çoğu uzundur
ve pelvik taban hastalıklarının genellikle bir yönüyle ilgilidirler. Kısaltılmış versiyonları
valide edilmiştir. Genellikle araştırmalarda kullanılmalarına rağmen ilk basamak hasta
muayenesinde de kullanılabilirler (60-62).
Hayat Kalitesi Sorgulamalari
Hayat kalitesi, valide edilmiş ‘Hayat Kalitesi Sorgulamaları’ ile belirlenir. Hayat
kalitesi ölçümleri, özellikle hastanın algıladığı genel sağlık iyiliğinin bulunduğu klinik
çalışmalarının sonucunun belirlenmesinde kullanılırlar.Genel ve hastalığa özgü olmak
üzere hayat kalitesi sorgulamaları iki ana gruba ayrılırlar. (74)
Genel sorgulamalar hastalığın tipine bakılmazsızın farklı gruptaki kadınlara
uygulanabilir. Hastalığa özgü sorgulamalar ise tek bir hastalık ve bu hastalığın klinik
önemi olan sahalarına odaklanarak kurgulanırlar. Bu nedenle genel sorgulamalara oranla
değişikliklere ve sonuçlara daha duyarlıdırlar.
İkinci Uluslar arası İnkontinans Konsültasyonunda (Second International Consultation on
Incontinence) bazı sorgulamalar önerilmiştir(75)
• King’s Health Questionnaire
• Urogenital Distress Inventory
• Incontinence Impact Questionnaire
• Incontinence Quality of Life Questionnaire
The Incontinence Impact Questionnaire, hastanın kendi kendine doldurduğu bir
sorgulamadır(76) ve sıklıkla valide edilmiştir(77). Yedi sorulu bir kısa formu
geliştirilmiştir ve klinik çalışmalar için uygundur. Urogenital Distress Inventory, hangi
iritatif semptomun sorun çıkardığını belirlemek üzere Amerika Birleşik Devletlerinde
geliştirilmiştir (77). 19 semptom içerir ve sosyal evlerde kalan kadınlarla 60 yaşın
üzerindeki kadınlarda test edilmiştir (74). Validity, responsiveness ve reliability düzeyleri
iyidir. Regresyon analizleri ile daha kısa formu olan UDI-6 geliştirilmiştir (75, 76).
Ürodinamik tanıyı tahmin etmek için kullanılabileceği öne sürülmüştür.
23
IIQ-7, UDI-6 ve P-QQL sorguları Zeynep Kamil Hastanesi ürojinekoloji kliniğinde
yapılan bir çalışmayla Türkçe konuşan toplumlar için valide edilmişlerdir (81). Hayat
kalitesi
sorgulamaları
tedavi
yöntemlerinin
sonuçlarının
değerlendirilmesinde
kullanıldıklarında fazladan bir boyut daha kazandırmaktadırlar. Örnek olarak, aşırı aktif
bir mesanenin tedavisinde kullanılan bir ilacın sonucunu belirlemek için sıklık-hacim
tablosu ve hayat kalitesi sorgulamaları birlikte kullanıldığında, kadının ilacın etkisinden
dolayı daha fazla su içebildiği, bu nedenle de tedavi öncesi sıklıkta idrara çıktığı
gözlenebilir. Ancak aynı idrar sıklığında daha fazla su içebilmesi hayat kalitesini
arttıracaktır. Bunun yanı sıra parametrelerdeki değişikliklerin küçük fakat anlamlı olduğu
durumlarda veya tedavinin bir semptomu düzeltip diğer semptomu kötüleştirdiğinde
kadının hayatında gerçek bir iyileşmenin olup olmadığını gösterir.
Tedavi
1.Profilaktik tedavi
2.Konservatif(cerrahi olmayan) tedavi
3.cerrahi tedavi
A.Profilaktik Tedavi
a.doğum eylemi sırasında mesane boşaltılmalıdır.
b.gerekirse epizyotomi yapılmalıdır.
c.Doğumdan sonra fizyoterapi yapılmalıdır.(pelvik taban kasları çalıştıracak
egzersizler uygulanmalı)
B.Konservatif (cerrahi olmayan )tedavi:
a)Fiziyoterapi(pelvik taban kaslarınık taban kaslarını güçlendirmeye yönelik
yapılır.)
•
Pelvik
taban
(Kegel)
egzersizleri:pubukoksıgeus
kaslarının
istemli
kontraksiyonlarıdır Günde 3 defa 10-20 kez uygulanmalı. Mutlaka bu hareketler
uzman tarafından hastaya öğretilmeli ve doğru kasların çalıştırıldığından emin
olunmalı.
•
Vajınal konlar:farklı ağırlıkta konlar setinden oluşur,hasta giderek aüırlıkları
arttırarak 15 dakikalık sürelerle vajinal olarak tutmayı öğrenir. Bu da pelvic taban
kaslarını güçlendirmeye yönelik bir yöntemdir.
•
Biofeedback
24
Elektriksel stimulasyon
b)Medikal tedavi
•
Alfa adrenerjik stimulanlar:urethra ve mesane boynu tonusu büyük oranda αadrenarjik aktivitesi tarafından sürdürülür. Bu nedenle ,çok sayıda farmakolojik
ajan değişen başarı derecelerinde stress inkontinansı tedavi etmek için kullanılır.
Bu bileşiklerin çoğu aynı zamanda dammar tonusunuda arttırır ve bu nedenle
birçok postmenapozal kadını sters inkontinansla beraber etkileyen bir durum olan
hüpertansüyon ile ilgili sorunlara yol açar.Bu etkiler bu gibi hastalarda alfa
agonistlerin kullanimini etkileyebilir.
•
Östrojen tedavisi:östrojen postmenopozal kadınlarda uretral mukozada kalınlaşma
ve submukozal damarlarda angorjmana neden olarak uretral basınç v e
rezistansını artırır. Dolayısıyla kapanma mekanizmasını kolaylaştırır.sistemik ve
local olarak uygulanabilir.
c) Vajınal diafram ve pesserler:mesane boynunu desteklemek ve kaldırmak için
kullanılır.
d) Presipite edici faktörleri ortadan kaldırmak:
•
kilo vermek(intra abdominal basincı azaltmak için)
•
kafein ve sigarayı bırakmak
•
diabet ,kronik obstruktif akciğer hastalığı,vasküler yetmezlik gibi sistemik
hastalıkları tedavi etmek
e) periurethral enjeksiyonlar :artmış intraabdominal basınçta ,uretral kapanmayı
sağlamak için periuretral dokular çevresine bir material enjekte edilmesi ile uretral
kapanmayı yeniden oluşturmak intrensek
uretral yetmezliğin daha az invaziv
yçntemle tedavi girişimidir. Özellikle internsek sfınkter yetmezliğin tedavisinda
tercih edilir.bovin kollajen,teflan silicon,durasphere gibi maddeler kullanılmakta
.multıpl enjeksiyon gerekmekte. Diğer prosedürlere oldukça düşük başarı oranına
sahip(kısa dönem kontinans oranı %48 ,uzun dönemde kontinansta progresif düşme
izlenmekte)
C)Cerrahi tedavi:
Kanıta dayalı tıp perspektifindenbakıldığında geröek stress inkontinansın tedavisinde
diğer yöntemler yanında cerrahi tedavinin uygulanması konusunda ulaşılan sonuçlar:
25
1. Tedavide amaç gerçek stress inkontinansa neden olan patofizyolojilerin
düzeltilmesi,kompanse edilmesi yada sınırlandırılması olmalıdır.(kanıt gücü A)
2.Cerrahi yöntemler gerçek stres inkontinans ın tedavinde önerilmektedir.(kanıt
gücü B)
3.Diğer konservatif yöntemleri istemeyen ve uygulanmayan hastalarda cerrahi
tedaviler ilk tercih olarak uygulanmalıdır.(kanıt gücü B)
Ancak günümüze kadar gerçek stress inkontinansın cerrahi tedavisinde 200’den fazla
teknik bildirilmiş,bu konuda literatürde 2500’den fazla makale yayınlanmıştır.
Cerrahi Teknikler
1.Retropubik süspansiyonlar:
a. Açık;Burch operasyonu ,MMKop,Paravagınal onarım
b. Laparaskopik ;Transperitoneal veya Ekstraperitoneal yolla sutur yada tacker ve
mesh kullanılanlar,laparoskopik paravaginal doku koterizasyonu
2.Transvagınal süspansiyonlar:
a.Mod,Pereyra,Stamey,Raz yada Gtters op.
b.Pubik kemik kanca ,çapa,vida süspansiyonu
c.Transvaginal Retropubik Cooper Ligamentum Süspansiyonu
3.Sling operasyonları.
a.Klasik sling operasyonları
b.ilioingüinal(laparaskopik) sling op.
c.Trokar assiste sling op.
d.Minimal invaziv mid-uretral
sling op.(Tensıon-free ureteropeksiler )-
retropubik,transobturator
4.Periüretral madde enjeksiyonları
5.Artifisyel üretral sfinkter
6.Kelly Kennedy PÜP
Bildirilen
cerrahi tekniklerinin hangisinin daha etkin ve güvenli olduğunun
karşılaştırılmasında
daha etkin ve güvenli olduğunun karşılaştırılmasında çalışma
populasyondaki farklılık,gerçek sters inkontinans tipleri ve şiddetlerindeki farklılıklar
,diğer genitor-urıner sorunlardaki farklılıklar,cerrahi teknik farklılığı ,aynı tekniklerdeki
farklı modifikasyonlar, cerrahın deneyim ve beceri farklılığı ,terminoloji farklılığı ,başarı
26
kriteri farklılığı (subjektif/objektif),komplikasyon
kriterindeki farklılık ,takip süresi
farklılığı gibi bir çok sorunla karşılaşılmaktadır. Ancak bireysel olarak her hastaya en
uygun teknik seçilmelidir.
Cerrahi tekniğin seçiminde :
Inkontinansın tipi ,hastanın genel sağlık durumu ve pelvik patolojileri,cerrahi risk ve
tedavinin yaşam kalitesine etkisi,prognozu etkileyen risk faktörleri(obesite,geçirilmiş
operasyon,menopoz,ileri
yaş ,diabetes mellitus ,kronik obstruktif akciğer hastalığı
vb…),cerrahın bilgi,deneyim ve becerisi göz önüne alınmalıdır.
Pelvik Organ Prolapsusu
Levator ani kası ve sinirinin hasar görmesi, kas tonusunun ve gücünün(Tip
1,yavaş kasılan)azalması,kas
kullanım bozukluğuna bağlı olarak doku izerine olan
yüklenmenin artması,bağ dokunun gerilerek zamanla yırtılması ve defektin oluştuğu yere
bağlı olarak ön arka ve apikal prolapsus oluşmasıdır.
Pelvik organ prolapsusu,multıfaktoriyel etyoloji göstern karmaşık bir hastalık
sürecidir.Prolapsus risk faktörleri arasında
gebelik,vagınal doğum,menopoz,karın içi
basıncın kronik yüksekliği ve pelvis tabanındak kasların zayıflığı yer alır. Prolapsus orta
hat yad paravagınal defect nedeni ile vajen in duvarı ile ilişkili olabileceği gibi apikal
yada vagınal vault prolapsusu yada bunların kombinasyonu şeklinde olabilir.
Levator kaslarının normal tonusu ve bütünlüğü pelvik organlara destek olur.bu kasları
innerve eden sinirler bu kaslar kadar affedici değildirler.bir daha onarılmamak üzere
hasar görebilirler. Örneğin nöropatilere yol açan doğum travmaları pelvis tabanındaki
kasların denervasyonuyla sonuçlanır.bu da kontraksiyonların etkisiz olmasına ve bazal
tonusun kaybına yol açacaktır.destek oluşturmak görevi bağ dokusuna geçecek buda
prolapsus oluşmasına zemin hazırlayacaktır.
Pelvik Organ Prolapsusunun Değerlendirilmesi(Pop-Q)
Kadınlardaki
pelvik
desteğin;
tanımlanmasında,
nicelenmesinde
ve
evrelendirilmesinde nesnel( objective) ve konuma özgün (site-spesific) sistemdir.
Prolapsus açık olarak tanımlanmış anatomik referans nokatalarına bağlı bir standart
sistem ile değerlendirilmelidir. İki tip referans noktası vardır:
27
- Sabit nokta
- ve bu sabit noktaya göre “tanımlanan noktalar”
sabit referans noktasi:Hymen sabit referans noktasıdır.Levator ani disfonksiyonuna
göre yeri değişebilir ama yine de görülebilir ve hassas olarak tanımlanabilir. İntroitus
terimine göre daha hassastır. Hymene göre proksimalde olan noktalar negatif, distalde
olan noktalar ise pozitif olarak değerlendirilir.
tanimlanmiş noktalar:Altı adet referans noktası vardır. İkisi vagina ön duvarında, ikis
arka duvarda ikisi de vaginanın üst kısmında yer alır (Şekil 7).
şekil-7
Aa Noktası: Anterior vaginal duvarın orta hattında, eksternal üretral meatus un 3 cm
arkasında , çoğu hastada görülebilen “üretrovesikal plika” nın izdüşümünde yer alır. Aa
noktası hymen etrafında +3 ve – 3 sınırlarında yer alır
Ba Noktası: Ön vajen duvarının ön forniks (veya cuff) dan itibaren Aa noktasına kadar
olan kısmın en önde olan noktasıdır. Başka bir açıklama ile , eğer prolapsus yok ise Ba -3
te yer alacaktır ve total posthisterektomi vaginal eversiyon vakalarında ise pozitif bir
değer alacaktır.
C Noktası: Serviksin veya cuff’ın en distal kenarı
D Noktası: Serviksi mevcut olan bir kadında , posterior forniksi, Douglas’ı, uterosakral
ligamentlerin servikse yapıştığı yeri gösterir. Aynı zamanda uterosakral –cardinal
ligament kompleksinin destek defekti ile servikal elongasyon arasındaki farkın ortaya
28
konmasında kullanılır. C noktasının konumu D’ye göre oldukça pozitif ise, servikal
elongasyon (simetrik veya ekzantrik) için tanı koydurucudur.
Bp Noktası: Arka vajen duvarının arka forniks (veya cuff) dan itibaren Ap noktasına
kadar olan kısmın en önde olan noktasıdır. Başka bir açıklama ile , eğer prolapsus yok ise
Bp -3 te yer alacaktır ve total posthisterektomi vaginal eversiyon vakalarında ise pozitif
bir değer alacaktır.
Ap noktası: Posterior vaginal duvarın orta hattında, hymenin 3 cm projksimalinde. Ap
noktasının hymen etrafındaki sınırları +3 ve – 3 arasındadır.
diğer nirengi noktalari ve ölçümler
Genital hiatus (gh): Orta hatta Eksternal üretral meatusun ortasından hymenin
posterioruna kadar ölçülür. Eğer hymen seçilemiyorsa perineal cisim kullanılır.
Perineal cisim (pb): Genital hiatusun arka kenarından midanal açıklığa kadar ölçülür.
Total vaginal uzunluk (tvl): C veya D normal pozisyonlarına yerleştirildikten sonra
vaginanın en derin noktasının ölçümüdür. (not: vaginal ön veya arka duvarın ekzantrik
elongasyonları tvl ölçümlerine dahil edilmemelidirler)
Ölçme ve kaydetme:
Hymen 0 noktası olmak üzere pozisyonlar santimetre olarak kaydedilirler. Hymenin
proksimali negatif, distal kısmı ise pozitif değerler alır. Ölçülebilmesine rağmen, yarım
santimetrelik detaylara girilmesine gerek yoktur. Ölçümler sırasına göre basit rakamlar
halinde veya 3x3 lük tablolar halinde veya çizgisel diagramlarda gösterilebilirler.
Stage 0: Prolapsus gösterilememektedir. Aa, Ap, Ba ve Bp -3 noktasındadırlar. C ve D “–
TVL cm” sınırları içerisindedir.
Stage I : 0 için olan kriterler yoktur ancak prolapsusun en distal kısmı hymenin 1 cm
üzerindedir. (Böylelikle kantitasyon değeri -1 cmden küçüktür)
Stage II: Prolapsusun en distal noktası hymen seviyesinin 1 cm distalinde veya
proksimalindedir. (Böylelikle kantitasyon değeri -1 cmden büyüktür ancak +1 cm den
küçüktür. )
Stage III: Prolapsusun en distal noktası hymen seviyesinin 1 cm den daha fazla
distalindedir ancak total vaginal uzunluğun 2 cm daha eksiğinden fazla sarkmamaktadır.
veya proksimalindedir. (Böylelikle kantitasyon değeri +1 cm den büyüktür ancak [TVL 2 cm] den küçüktür..
29
Stage IV: Alt genital traktusun total eversiyonu sözkonusudur. Prolapsusun en distal
noktası en az (TVL-2) seviyesine kadar sarkmıştır. (Böylelikle kantitasyon değeri [TVL 2 cm] den büyüktür. Çoğu vakada stage IV cuff veya servikal prolapsusu tanımlar.
Epidemiyoloji
Kronik bir hastalık olarak pelvşk organ prolapsusu aşırı aktif mesane ve urıner
inkontinansı olan kadın hasta sayısı diabet, kalp hastalığı yada artriti olan kadın hasta
sayısından daha fazladır.
Pelvik organ prolapsusu prevalansı:
•
Yetişkin kadın populasyonunun yaklaşık %10-30’unu etkiler.
•
Pelvic organ prolapsusu histerektomi nedenleri içinde 3.sıklıkta yer alır.
•
Yaşları 20-59 arasında değişen kadınlarda her on yılda pelvik organ prolapsusu
riskinin iki kat arttığı gözlenmiştir.
•
Vagınal doğumların pelvik organ prolapsusu gelişimine anlamlı düzeyde katkıda
bulunduğu görüşü hakimdir.Hiç doğum yapmamış kadınlar ile karşılaştırıldığında
4 yada daha fazla doğum yapmış olanlarda risk 11 kat daha yüksektir.
•
Menopoz dönemindeki kadınlarda pelvik organ prolapsusu riskinin yüksek olduğu
gösterilmiştir.
•
Pelvik organ prolapsusu görülen kadınların dokularında daha zayıf olan tıp 3
kollojen daha fazladır,eklem aşırı mobilitesi daha fazla görülür.
Histerektomili bir hastanın yaşamı boyunca pelvik organ prolapsusu olma riski %16’ya
kadar yükselebilir.
CİNSELLİK
İnsan yaşamının en önemli parçalarından biri olan cinsellik biyopsikososyal bir olay ve
yaşamın ölüme karşı çıkış şekli olarak da tanımlanmaktadır. Insan sadece üremek için
değil zevk içinde seks yapan tek varlıktır.
Cinsellik; ilişkilerin derinleşmesi, kendini kanıtlama ve canlı hissetme ile birlikte hayatın
kalitesini artırır.Cinsellik çoğu zaman sevgi, güven ve yakınlığı ifade etmektedir. Bu
30
yaklaşımın en temel noktalarını anlaşılma, kabul edilme, güven, paylaşma ve duygularını
açmak oluşturmaktadır .Aşk ve cinsel yakınlık; düşünsel, duygusal ve davranışsal
boyutlarıyla iki insane arasında bir etkileşimdir. Düşünsel boyut, kendini bir başkasına
açma kararını vermektir. Bunlar geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili duygular, ümitler,
değerler, korkular ve savunmalar olabilir. Duygusal boyutta, bir başkasına sevgi duyma,
onu koruma , merak etme, düşünme ve ona güvenme, benzerlik ve farklılıklarını
keşfetme isteği vardır. Davranışsal boyutta, yakın fiziksel ilişki, dokunma, sarılma,
okşama, bakma, gülme ve başsallama gibi yüz iletişimi ,öpme ve cinsel ilişki vardır.
Görüldüğü gibi, yakınlık kurmak insanın kendisini duygu , düşünce ve hatta bedenini, iç
dünyasını bir başkasına açmaktır. İlişkiler ve cinsellik insana sevilmeye değer olduğu
duygusunu yaşatır.
Kadınlar tüm yaşam evrelerinin farklı gelişimsel süreçlerinde kadın cinsiyetine özgü
biyolojik ve psikolojik tecrübeler yaşarlar. Fizyolojik olarak fertilitenin başladığına işaret
eden menarş, pek çok kültürde kadınlıkla genç kızlık arasındaki sınır olarak tanınır. Bazı
toplumlarda artık bir genç kızın evlenebileceği anlamına gelen menarş; bazı kültürlerde
utanç ve endişe ile karşılanır. İlk cinsel ilişki kadında karmaşık duygular yaratır. Çoğu
kadın ilk cinsel ilişkilerinde korku ve tedirginlik yaşamaktadır. İçinde bulunduğu
toplumun değer yargıları ve kadına atfedilen cinsel rollere bağlı olarak çatışma
yaşayabilirler.(83)
CİNSEL DİSFONKSİYON
Cinsel disfonksiyon cinsel yanıt döngüsünün aşamalarında kişisel haz ve zevki
engelleyecek
bir şekilde
ya
da
kişinin isteğindeki
azalma
nedeniyleobjektif
performansında düşüş olarak tanımlanır. Diğer bir deyişle, cinsel istekte veya yanıt
siklusunu belirleyen fizyolojik değişikliklerde engellenme bu bozukluklarda temel
belirtidir (84).
Cinsel yaşamla ilgili kapsamlı ilk araştırmayı yapan ve bunu topluma sunan
Kinsey ve arkadaşları, 1938-1952 yılları arasında cinsel davranış biçimleri ile ilgili
istatistiklerden oluşan derlemeleri yayınlamışlar ve büyük yankı uyandırmışlardır. Bu
31
çalışma daha çok epidemiyolojik değer taşımakla birlikte insanda cinsel uyaranlara
verilen tepkinin anatomisi ve fizyolojisi ile ilgili kapsamlı bilgi sunmamaktadır .
Masters ve Johnson’ın 1954 yılında başlattıkları ve 10 yıl süren kapsamlı
çalışmalarının sonuçları ilk kez 1966 yılında “İnsanda Cinsel Davranış” adlı kitapta
yayınlanmıştır ve bu çalışma bugün kabul edilen cinsel fizyolojinin temellerini
içermektedir (85).
Cinsel disfonksiyonun
tanımlanması cinsel fizyolojinin ve cinsel yanıt
döngüsünün tanımlanması ve bu döngüde hangi basamakta bozulmanın olduğunun
saptanması üzerine kurulmaktadır. Cinsel disfonksiyonun tanımlanabilmesi için cinsel
organların
anatomic
yapısının
ve
cinsel
işlevlerin
fizyolojisinin
bilinmesini
gerekmektedir.
KADIN CİNSELLİĞİ VE NORMAL CİNSEL İŞLEV
Kadın dış genitalleri, vulva, mons pubis, büyük ve küçük dudaklar, klitoris,
vajina ve vajina girişinden oluşmaktadır. ”Vajina” sözcüğü latince kökenli olup kılıf, kın
anlamına gelmektedir.Ortalama olarak 8 cm uzunluğunda olan vajina uterus boynundan
vajinalaçıklığa kadar uzanmaktadır. İnce bir zar yapı olan himen ise ise vajinal açıklığı
sınırlamaktadır. Vajina’nın duvarları muköz membran katmanlarından oluşur ve cinsel
ilişki sırasında bu katmanlar boy ve genişlik olarak esnemektedir. Menopoz döneminden
sonra kan östrojen düzeyinin azalmasına bağlı olarak vajina esnekliğini kısmen
yitirmektedir.
Klitoris ilk kez Hipokrat tarafından tanımlanmıştır. Masters ve Johnson klitorise birincil
bir cinsel organ olarak işaret edip, orgazmın yeterli klitoral uyarı gerektirdiğini
belirtmişlerdir. Anatomik olarak klitoris sinir ağlarından zengin bir yapıya sahiptir.
Klitoris küçük dudaklar ile bir devamlılık gösterip, cinsel ilişki sırasında penisin klitorise
doğrudan uyarısı söz konusu değildir. Penisin küçük dudaklar üzerindeki basıncı klitorise
traksiyon uygulayıp uyarılmayı sağlamaktadır.
Klitoris orgazmdan hemen önce
iskiokavernöz kasların kasılması ile geri çekilmektedir. Bu durumda cinsel ilişki sırasında
klitoris penis teması gerçekleşmemektedir.
G noktası 1950’li yıllarda Ernst Grafenberg tarafından tanımlanmıştır. Üretra
çevresinde vajina ön duvarında yaklaşık 0.5 –1 cm boyutlarında bir alanı oluşturup, bu
32
alanın uyarılmasının yüksek oranda haz oluşturduğu ve orgazma yol açabildiği
belirtilmiştir. Grafenberg bu bölgenin embriyolojik köken itibarıyla prostat dokusuna
benzerliğinin uyarımda önem taşıyabileceğini öne sürmüştür.
Cinsel Organların İnnervasyonu:
Cinsel organların innervasyonu birincil olarak otonomik sinir sistemi üzerinden
yürümektedir.
Penisin
ereksiyonu
iki
nörofizyolojik
yolağın
çalışması
ile
gerçekleşmektedir. Parasempatik bileşenler pelvik splanknik sinirler (S2,S3,S4) yolu ile
refleks olarak oluşan ereksiyonları meydana getirmektedir. Sempatik torakolumbar
yolaklar ise psikolojik olarak oluşan uyarımları taşımaktadır. Kavernozal düz kasların
gevşemesi endotel kökenli bir relaksasyon faktörü olan Nitrik Oksit tarafından
düzenlenir. Klitoral büyüme ve vajinal ıslanma parasempatik yolakların genitallerekan
akışını arttırması ile gerçekleşmektedir. Sempatik yolaklar ejakülasyonda önemli rol
oynamaktadır. Kadında ise sempatik sinir sistemi vajina, üretra ve uterusta düz kas
kasılmalarına neden olmaktadır.
Cinsel yanıt döngüsü , kadında cinsel fizyoloji:
Cinsel
yanıt
döngüsü;
istek,
uyarılma,
orgazm
ve
çözülme
olarak
tanımlanabilecek dört evreden oluşmaktadır.(85). Cinsel disfonksiyon bu evrelerden bir
veya birkaçında anatomik, fizyolojik veya psikolojik nedenlerle bozulma olması olarak
tanımlanabilir. İnsan cinsel fizyolojisi, cinsel uyarılma ve orgazmı oluşturmak üzere sinir
sistemi, endokrin ve vasküler sistemlerin karşılıklı etkileşimlerini içerir.
Cinsel isteğin varlığında görsel, fiziksel veya fantaziler ve imgelem gibi
psikolojik faktörlerin etkisi altında cinsel uyarılma gerçekleşir. Kadında bu uyarılma
sonrasında parasempatik sinir sisteminin uyarılması ile birlikte genital organların
kanlanması artar, bu uyarılmayı takiben vajinal ıslanma artarak objektif uyarılma
gerçekleşir. Klitoris’in ve sinirsel uyarım bakımından zengin bir ağa sahip olan vajina alt
1/3’ünün düzenli ritmik uyarılması ile orgazm gerçekleşir ve önceki aşamalarda oluşan
fizyolojik değişikliklerin dakikalar içerisinde aynı sırayı takip ederek kaybolması ile
çözülme evresi tamamlanır. Bu son evrenin süresi, cinsiyete, orgazmın yaşanıp
yaşanmadığına ve cinsel uyaranın sürmesine gore değişiklikler gösterir. Kadınlar cinsel
uyaranla yeniden karşılaştıklarında yeniden başka bir cinsel yanıt döngüsüne girme
potansiyeline sahiptirler.
33
Her iki cinste dopaminerjik sinir dizgeleri uyarılmayı ve orgazmı arttıran
düzenleyici bir özellik sergilerken, serotoninerjik sistem bu fonksiyonları engelleyici bir
nitelik taşır. Kadın ve erkeklerde androjen varlığı cinsel isteğin oluşumunda önemli bir
rol oynarken, östrojenin ve progestinlerin varlığı kadında cinsel işlevlerin sürmesi için
önem taşır. Cinsel işlevlerin fizyolojik doğada sürmesi için normal endokrin fonksiyon
eşliğinde genitallere, sağlam bir nöral ve vasküler bağlantılara ihtiyaç vardır.
Cinsel istek, kişinin biyolojik, psikolojik ve sosyal konumundan etkilenen ve
ancak geniş bir perspektifle ele alınması gereken belirleyenlerden oluşmaktadır. Merkezi
Sinir Sistemi yapılarından hipotalamus, paleokorteksde yer alan posterior orbito-frontal
korteks, cinsel uyarılmanın oluşumunda önem teşkil eder (86). Cinsel uyarımda
ovulasyon sürecindeki ve overleri alınmış hayvanların karşılaştırıldığı bir çalışma bu
paleokortikal alanların önemini desteklemektedir (87). Anterior hipotalamik medyal preoptik çekirdek ve posterior hipotalamik ventromedyal çekirdek cinsel davranışların temel
özelliklerinin yönlendirilmesinde önem taşıdığı belirtilmektedir (88). Merkezi sinir
sisteminin bahsedilen alanlardaki uyarılarının etkisi altında genitaller hem uyarı sırasında
hem de cinsel aktivitenin var olduğu sürece bu uyarılara hormonal yanıtlar verir. Bu
yanıtların oluşumunda hipofiz-adrenal aksın bir öneminin oluşunun yanısıra kadınlarda
over erkeklerde ise testis hormonal düzenlemede temel rol oynarlar. Hem erkekte hem de
kadında cinsel istek oluşumunda östrojen ve progesteronun ve bu ikisinden de daha
önemli olarak testesteronun önemi bildirilmiştir. Progesteronun ise genel olarak cinsel
istek üzerinde ketleyici bir etkisi olduğu bildirilmiştir (89).
Cinsel istek, yaşam zorlukları, ilişkilerdeki çatışmalar, ekonomik güçlükler, iş
koşulları, evlilik , sevilen bir kişiden ayrılma veya kayıp durumlar gibi önemli yaşam
deneyimlerinden çok büyük oranda etkilenmektedir. (90) Cinsel isteğin değerlendirilmesi
sadece biyolojik değil, psikolojik ve hatta sosyolojik etmenlerin göz önüne alınmasını
gerektirir.
Cinsel
disfonksiyon
Cinsel
istek
bozukluklukları,cinsel
bozuklukları,orgazm bozuklukları,ağrı bozuklukları
ıncelenmektedir.
34
uyarılma
olarak ayrı gruplar halında
Cinsel İstek Bozukluklari
Cinsel istek bozuklukları; “Azalmış (hipoaktif) Cinsel İstek Bozukluğu” ve
“Cinsel Tiksinti (Aversiyon ) Bozukluğu” başlıkları altında incelenmiştir.
Azalmış (hipoaktif) cinsel istek bozukluğu:
DSM-IV sınıflandırma sistemine göre azalmış cinsel istek, “Sürekli ya da
yineleyici olarak cinsel fantazilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az oluşu ya da
hiç olmaması” olarak tanımlanır, ancak bu tanının konabilmesi için klinisyenin, kişinin
yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenlerin göz önüne alınarak
cinsel isteğin azaldığı ya da olmadığı yargısına varılabileceği vurgulanmaktadır. Bu
durumun başka bir psikiyatrik bozukluğa ikincil olarak gelişen bir durum olmadığı veya
diğer bir cinsel soruna ikincil olarak gelişmediği de klinisyence gösterilmelidir. Bu
bozukluk cinsel etkinliğin kişide yoğun anksiyete ile kaçınma yarattığı cinsel tiksinti
bozukluğundan ayırt edilmelidir. Toplumun %20’sinde azalmış cinsel istek bozukluğu
olduğu düşünülmektedir (83).
Cinsel tiksinti bozukluğu
Bu bozukluk sürekli ya da yineleyici olarak cinsel eş ile genital cinsel ilişki
kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma olarak tanımlanmaktadır. Bu
bozuklukta kişi eşi ile bir cinsel ilişki fırsatı ile karşı karşıya kaldığında anksiyete, korku,
iğrenme
tanımlamakta
ve
bazı
durumlarda
panik
atak
benzeri
bir
tablo
gözlenebilmektedir. Bozukluğun niteliğine göre bu durum kişide genital salgılar, koitus
gibi cinsel yaşamın belirli öğelerine odaklanabilir ya da tüm cinsel uyaranlara genel bir
yanıt şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta bu bozukluğun sıklıkla
azalmış cinsel istek ile birlikte oluşudur ve hatta bazı araştırmacılar bu iki bozukluk
arasındaki sınırların belirsiz olduğuna işaret etmektedirler. Schover ve Lo Piccolo cinsel
tiksinti bozukluğunu, hafif formunda azalmış cinsel istek bozukluğunun bulunduğu diğer
ucunda ise fobik düzeyde cinsel kaçınmaların bulunduğu bir uzanımda değerlendirmeyi
uygun bulmuştur.
.
Çocukluk çağında yaşanan cinsel taciz varlığı veya ilk cinsel birleşmenin kötü
deneyimlerinin pekişmesi, cinsel uyarımın bilinçdışı suçluluk ve utanç ile birleştiği
durumlarda gözlenebileceği ifade edilmiştir.(90).
35
Cinsel uyarılma bozukluklari:
Cinsel uyarılma bozuklukları “Sürekli ya da yineleyici olarak cinsel uyarının
yeterli bir ıslanma ve kabarma tepkisini sağlayamaması ya da cinsel etkinlik bitene dek
bu durumu sürdürememe” olarak tanımlanmıştır.
Uyarılma bozukluğu bulunan kadınlar cinsel istek ve fantazilerin varlığında
yeterli bir önsevişme ve klitoral uyarı olmasına rağmen yeterince uyarılamama ile
tanımlanabilir. Kadınlarda uyarılma bozuklukları ile ilgili sağlıklı bilgiler bulunmamakla
birlikte psikolojik çatışmalar ve cinsellikle ilgili toplumsal baskılar genellikle cinsel isteği
ve orgazm aşamalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer bir deyişle, cinsel isteği
yeterli olan ve orgazm sorunu bulunmayan kadınların genellikle uyarılma sorunları da
bulunmamaktadır (88). Ülkemiz için farklı bir durum söz konusu olup, yeterli cinsel
eğitimin
ve
cinsel
deneyimin
olmaması
bu
bozukluğun
gelişiminde
önem
taşıyabilmektedir (87). Kadınlarda uyarılma bozukluklarının ayırıcı tanısı dikkatli
yapılmalı ve ağrılı ilişkiye neden olabilecek ya da uyarımı bozan olası tıbbi hastalıkların
varlığı ortaya konulmalıdır.
Orgazm bozukluklari
Kadında orgazm bozukluğu olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra sürekli ya
da yineleyici olarak masturbasyon ya da koitus ile orgazmın gecikmesi ve/veya hiç
olmaması tarzında gözlenene inhibe kadın orgazmı ve anorgazmi olarak da adlandırılan
klinisyenin tanı koyabildiği bir tablodur. Bu bozukluğu “olağan bir cinsel uyarılma
evresinden sonra orgazmın sürekli ya da yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç
olmaması” olarak tanımlamaktadır.
Kadında orgazm işlevinin anlaşılması için birtakım kavramlar ortaya atılmıştır.
Bu kavramın tartışılması eski bir psikanalitik görüş olan klitoral-vajinal orgazm
düalitesinin yarattığı karışıklıkla başlamıştır (91). İlk dönem psikanalitik literatürde kadın
orgazmının iki bileşenden meydana geldiği kabul göremekteydi. Klitoral orgazm,
klitorisin embriyolojik ve anatomik gelişimi itibarıyla penis eşdeğeri olarak
değerlendirilmesi ve penise benzer şekilde korpus yapısının bulunması, kadın orgazmının
erkek orgazmına benzer bir şekilde değerlendirilmesine yol açmıştır. Freud ve bu okulu
takip edenler klitoral orgazmın infantil bir cinselliği yansıttığı görüşünü öne sürmüşlerdir.
Klitorisin erotik uyarıları vajinaya yönlendirmesi ile psikoseksüel gelişimin sağlıklı
36
tamamlandığı kabul edilmekteydi. Klitoral orgazmı sürdüren kadınların nörotik olduğu
görüşü savunulmaktaydı. Ancak fizyolojik olarak kadında orgazm, perine ve vajina
etrafındaki kaslarla vazokonjesyon sonucu büyüyen dokuların ritmik refleks kasılmaları
ile belirlidir. Öznel olarak bu uyarılar pelviste, klitoral bölge ve vajinada duyumsanır .
Klitoris, kadın dış cinsel organlarının sinir uçlarından en zengin, dolayısı ile en
duyarlı bölümüdür ve tetiği her zaman klitoris çeker. Bu fizyolojik bilgilerin ışığında
klitorisin yeterli ve doğru bir şekilde uyarılması, orgazm bozukluklarının cinsel
terapisinde büyük bir önem taşır. Klitoral ve vajinal orgazmın bir düalite olmadığı ve
birbirini tamamlayan işlevleri olduğu bugün kabul edilmektedir. Orgazm sorunlarının
sıklığı konusunda farklı oranlar verilmekle birlikte bu oranın %5-20 oranında rastlandığı
bildirilmektedir (90). Bu oranın daha çok primer anorgazmi olgularını kapsadığı, bu oran
dahil edildiğinde tüm nedenlere bağlı orgazm sorunlarının yaklaşık olarak %30
düzeyinde gözlendiği ifade edilmektedir (92). Kadında orgazm bozukluğunun
gelişiminde sayısız faktör rol oynayıp diğer tıbbi nedenler dışlandığında bunlar içerisinde
gebe kalma korkusu, cinsel partner tarafından rededilme korkusu, genitallerin zarar
görebileceği korkusu, erkeğe yönelik düşmanca duygular ve cinsellik konusunda suçluluk
sayılabilir. Bazı kadınlarda orgazm kontrolünü kaybetme veya agresif dürtülerin kontrol
edilememesi olarak yorumlanabilir. Kültürel beklentiler ve sosyal kurallar, yaşanılan
toplumun sosyal yapısı, bireyden beklentileri önem taşıyabilir.
,
Cinsel ağrı bozuklukları:
Disparoni:
Disparoni erkek ya da kadında cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da sonrasında
yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak genital ağrının olması durumu olarak
tanımlanmaktadır.
Bu
duruma
yol
açabilecek
diğer
tıbbi
nedenler
dikkatle
sorgulanmalıdır. Kadınlarda bu duruma sıklıkla vajinismus eşlik edebilmektedir.
Organik bir neden saptanamadığı durumlarda kişinin cinselliğe dair korku ve
anksiyetesinin bozukluğun gelişiminde etkisi üzerinde durulmuştur. Bu hastalarda kronik
ağrı ve çocukluk çağında yaşanmış olabilen cinsel taciz bu bozukluğa sıklıkla eşlik
edebilmektedir. Erkekte bu durum oldukça nadir gözlenmekte olup, etyolojik
37
incelemelerde çoğunlukla prostatit, herpes enfeksiyonu veya peyronie hastalığı gibi
organik durumlar öncelikli olarak düşünülmelidir.
Vajinismus
Vajinismusun başlıca özelliği, vajinal penetrasyon denediğinde vajinanın dış üçte
birini çevreleyen perineal kaslarda yineleyici ya da sürekli bir biçimde istemsiz
kasılmalar olmasıdır. Bu kasılamaya tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması,
korku, kaçınma tepkisi, girişin olamayacağı inancı eşlik eder (93). Vajinismus ülkemizde
batı ülkelerinde bildirilenden çok daha fazla görülmektedir (94).
Cinsel eğitimsizliğin, kadınların kendi cinselliklerini tanımayışlarının, cinsel
deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının, cinselliğe
yönelik bakış açısı zemininde toplumsal bir boyut çerçevesinde değerlendirilebilir.
CİNSEL DİSFONKSİYON YAYGINLIĞI:
İnsan cinselliği konusundaki bilgilerimiz genellikle batılı toplumların yaptıkları
araştırmalar dayanmaktadır. Oysa bu konudaki kavramlar, tutumlar ve inançlar ve
bunlara bağlı olarak gelişen cinsel uygulamalar büyük değişiklik göstermektedir. Aynı
şekilde cinsel disfonksiyon
sunumlarının, bireye etkilerinin ve en önemlisi tedavi
yaklaşımlarının da değişik olacağı beklenir.
Farklı kültürlere göre değişkenlik gösteren cinsel işlevler hemen her kültürde
gizli olan ve tabu olarak kabul edilen bir alanı teşkil ettiğinden bu alanda yapılan
çalışmalar sınırlıdır ve
gerçek yaygınlık oranlarını tam olarak saptamak mümkün
değilidir. 1978 yılında 100 mutlu evli çift ile yapılan bir çalışmada bu çiftlerde erkeklerin
%40’ında yaşamlarının bazı dönemlerinde sertleşme ve boşalma bozuklukları yaşadıkları
belirlenmiştir. Aynı çalışmada kadınların %63’ünde orgazm ve uyarılma bozuklukları
saptanmıştır. Kadınların %70’i ve erkeklerin %50’sinde cinsel yaşamda sorun ve
zorlukların varlığı gösterilebilmiştir (43). Cinsel ilişkinin tümel sıklığı erkeklerde ayda
yedi kadınlarda ayda altıdır. Erkeklerin çoğunluğu (%75) seks sırasında orgazma
ulaşmaktadır. Kadınların %42’si genellikle %29’u daima orgazma ulaşmaktadır. Kadınlar
yaşlandıkça
orgazm potansiyelinde artış olur. Birlikte yaşayan ve evli
kadınlarda
orgazma ulaşma olasılığı daha fazladır.
1990 yılında Spector ve Carey’in literatürü gözden geçirdikleri yazılarının
yayınlanmasından sonra 2001 yılında Simon ve Carey cinsel disfonksiyonun yaygınlığı
38
konusundaki yazıları yeniden gözden geçirmişler ve toplum örneklemlerinde %0-3
oranında erkek orgazm bozukluğu, erkeklerde %0-3 oranında azalmış cinsel istek
bozukluğu, %4-5 oranında ise erken boşalma saptamışlardır. Aynı çalışmada ise
kadınlarda orgazm’a ilişkin bozukluklar %7-10 oranında belirlenmiştir.A.B.D.de yapılan,
amerikan toplumunu temel alan ve 19-59 yaşlar arasında yapılan incelemede disparoni
oranı erkeklerde %3 kadınlarda %15, orgazm’a ilşkin bozukluklar erkeklerde %10
kadınlarda ise %25, kadınlarda azalmış cinsel istek %33, cinsel uyarilma bozuklukları
%20, ekeklerde prematür ejakülasyon oranı %27 erektil disfonksiyon %10 olarak
saptanmıştır(94).
Kadın cinsel disfonksiyonu çok faktörlü ve yaygın bir durumdur. Jinekolojik
değerlendirmenin giderek daha fazla bir parçası haline gelmektedir. Tanımlanmaısı ve
tedavinin planlanması için öykü,fizik muayene ve labaratuar değerlendirme son derece
önemlidir.
39
3) MATERYAL VE METOD
PISQ-12’nin
Türkçe versiyonunun kendi içinde tutarlılığını ve test-retest
güvenilirliği için 31 hastadan oluşan bir pilot çalışma yapıldıktan sonra çalışmaya
başlandı. Yapılan pilot çalışmada urodinamik çalışma yapılan ve urodinamik olarak
inkontinans saptanan hastalara klinisyen tarafından değerlendirilmeden PISQ-12 formu
doldurmaları istendi. Bu testin ardından hastalardan aynı soruları 2 hafta sonra tekrar
cevaplamaları
istendi
.
Test-retest
güvenilirliği
Spearman’s
rho
kullanılarak
değerlendirildi. Testin kendi içinde tutarlılığını değerlendirmek için de Cronbach’s alpha
kullanıldı. Çalışma hastaların aydınlatılmış onamı ve hastane etik kurulunun onayı
alındıktan sonra başlandı.
Testin kendi içinde tutarlılığı ve güvenilirliği kanıtlandıktan sonra Zeynep Kamil
Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi ürojinekoloji kliniğine Kasim 2007 – Nisan 2008
tarihleri arasında başvuran üriner inkontinans şikayeti olan, seksüel aktf, okuma-yazma
bilen 172 hasta ve urojınekolojik problem dışı şikayetle jinekoloji polikliniğine başvuran
prolapsus ve inkontinansı olmayan 98 kontrol grubu hasta olmak üzere, toplam 270 hasta
çalışmaya dahil edildi. Hasta grubunda 17 hasta ve kontrol grubundaki 4 hasta sorgulama
formunundaki soruları mahrem bulduklarını ifade ederek doldurmayı reddetti.(özellikle
soru 4,soru 6 ve soru 11) katılımcılar urodinamik olarak inkontinansı gösterilen (ve/veya
prolapsus
olan)
ve
inkontinansı
ve
prolapsusu
olmayan
iki
grup
halinde
sınıflandırıldı.155 hastada urodinamik olarak inkontinans gösterildi. Urodinamik olarak
inkontinansı gösterilen hastalar ise ürodinamik stres inkontinans(USI),overaktif
detrusor(OD),mıxt(ürodinamik olarak hem inkontinans hemde overaktif detrusor
gösterilen ) olarak üç gruba ayrıldı. 96(%61.93) hasta stres üriner inkontinans,
33(%21.29)
hasta
mixt,
26(%16.77)
hastada
overaktif
gözlenmiştir.İnkontinans ve prolapsusu olmayan 94 hasta da
inkontinans
kontrol grubu olarak
değerlendirilmiştir.
Tüm hastalara rutin olarak anamnez, fizik muayene,idrar kültürü ve ürodinami
çalışması yapıldı; Türk populasyonuna valide edilmiş (uygun hale getirilmiş)
‘Incontinence Impact Questionnaire (IIQ-7)’ ve ‘Urogenital distress Inventory (UDI-6)’
Prolapsus ‘Quality of life (P-QoL)’ hayat kalitesi sorgulama formları (68) doldurtuldu.
UDI-6 sorgu formu obstruktif(Oİ),stress(Sİ),urge(Uİ) semptom sorgularına göre alt
40
gruplarına ayrıldı.. Tüm hastalardan validasyon amaçladığımız PISQ-12(pelvik organ
prolapsusu/idrar
incontinans cinsel fonksiyon sorgulamasi) formunun doldurulması
istendi.
Ürodinamik incelemeler Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi
ürodinami laboratuarında kompleks sistometri yöntemiyle yapıldı. . Ürodinami öncesinde
tam idrar tetkiki ve idrar kültürü istendi ve enfeksiyon varlığında tedavi sonrası
ürodinamik değerlendirme yapıldı. Hastalar jinekolojik masada dorsal litotomi
pozisyonunda iken antiseptik solüsyon ile perine temizliği yapıldı. Steril 8F 2 yollu
sistometri kateteri üretraya yerleştirildi. 5 ml.lik balonu olan rektal kateter rektuma
yerleştirildi. Sistometrik değerlendirme rezidüel idrar ölçümü yapıldıktan sonra
gerçekleştirildi. Mesane 50 ml/dk hızında oda sıcaklığındaki serum fizyolojik ile
dolduruldu. Hastalar her 150 ml.de öksürtüldü. Öksürme sırasında veya sonrasında olan
idrar kaçakları tespit edildi. Detrusor kontraksiyonları ve buna bağlı olan idrar kaçakları
kaydedildi. Hastaların ilk idrar hissi ve şiddetli idrar hisleri kaydedildi
PISQ -12 ; üriner inkontinans ve/ veya pelvik organ prolapsusu olan kadınlarda
seksüel fonksiyonu değerlendiren bir sorgu formudur. Her bir başlıktaki sorulara verilen
cevaplar 0-4 arası skorlandırılır. 12 sorudan oluşan bu sorgu formunun maksimum total
skoru 48 dir. Üç alt başlık halinde gruplandırılır. Sorgu formunu oluşturan sorular 1-4
emosyonel, 5-9 arası fiziksel,10-12 partner bağımlı olarak alt gruplara ayrılmaktadır..
Hastalar
formlarını
doldurduktan
sonra
tüm
hastalara
dorsal
litotomi
pozisyonunda ICS ‘nin önerdiği POP-Q evreleme sistemi uygulandı.72 hastada prolapsus
saptandı..37 hastada evre 2ba, 16 hastada evre 2bp, 11 hastada evre 3 ba, 5 hastada evre
3 bp,3 hastada da evre 3 c prolapsus saptandı. Prolapsuslu hastalar P-QQL sorgusu
skorları ve PISQ-12 sorgu skorlari birlikte kullanilarak değerlendirildi
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 15.0 programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma,
frekans) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren
parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve farklılığa neden
çıkan grubun tespitinde Tukey HDS testi kullanıldı.
41
Normal dağılım göstermeyen
parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden
çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test kullanıldı. Normal dağılım gösteren
parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Student t test, normal dağılım
göstermeyen parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test
kullanıldı. Parametreler arasındaki ilişkilerin incelenmesinde ise Pearson korelasyon testi
kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar
%95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
42
4)BULGULAR
Çalışma Kasim 2007 – Nisan 2008 Tarihleri arasında yaşları 22 ile 72 arasında
değişmekte olan toplam 249 kadın hasta üzerinde yapılmıştır. Hastaların ortalama yaşı
45.72±9.37’dir.
Tablo 1: Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi
Hasta
Kontrol
(n=155)
(n=94)
Ort±SD
Ort±SD
P
+
Yaş
46,50±8,42
44,44±10,68
0,111
+
BMI
30,89±5,22
28,30±5,00
0,001**
5,40±2,83
3,31±1,97
(5)
(3)
3,73±2,03
2,11±0,88
++
++
Gravida (Medyan)
Parite (Medyan)
+++
Doğum
Şekli
+
0,001**
0,001**
(3)
(2)
n (%)
N (%)
Yok
0 (%0)
5 (%5,3)
NSD
144 (%92,9)
81 (%86,2)
C/S
11 (%7,1)
8 (%8,5)
Student t test
* p<0.05
++
Mann Whitney U Test
+++
0,013*
Ki-kare test
** p<0.01
Gruplara göre hastaların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Hasta gruptaki
BMI düzeyleri, parite sayıları, Kontrol grubu hastalarından
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01).
43
Doğum şekline göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.05). Hasta grupta NSD (%92.9) oranı, Kontrol grubundaki NSD
(%86.2) oranından anlamlı düzeyde yüksektir.
Tablo 2: PQol ve PISQ12’ye Göre Grupların Değerlendirilmesi
++
PQol (Medyan)
Hasta
Kontrol
(n=155)
(n=94)
Ort±SD
Ort±SD
43,23±18,90
4,44±4,42
(46)
(2)
P
0,001**
+
PISQ12 Total
23,67±8,40
34,88±6,00
0,001**
+
PISQ12 Emosyonel
5,87±3,05
8,36±3,32
0,001**
+
PISQ12 Fiziksel
10,58±5,35
18,31±1,76
0,001**
+
PISQ12 Partner Bağımlı
7,22±2,08
8,21±2,10
0,001**
+
++
Student t test
Mann Whitney U Test
** p<0.01
Hasta gruptaki
PQol düzeyleri, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı yüksektir (p<0.01).
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Hasta
Kontrol
PQol
44
Şekil 1: Gruplara Göre PQol Dağılımı
Hasta gruptaki PISQ12 toplam puanları, Kontrol grubundan istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01).
35
30
25
20
15
10
5
0
Hasta
Kontrol
PISQ12 Total
Şekil 2: Gruplara Göre PISQ12 Total Dağılımı
Hasta gruptaki PISQ12 emosyonel puanları, PISQ12 fiziksel puanları ve PISQ12
partner bağımlı puanları, Kontrol grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
düşüktür (p<0.01).
Tablo 3: Hasta Grupta PQol ve PISQ12 Korelasyonu
Hasta Grup (n=155)
PISQ12 Total
PQol
R
-0,558
P
0,001**
r: Pearson Korelasyon testi
** p<0.01
45
PQol ile PISQ 12 toplam puanı arasında negatif yönde, %55.8 düzeyinde ve
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir korelasyon bulunmaktadır (p<0.01).
Hasta
Grup
50,00
PISQ-12 Total
40,00
30,00
20,00
10,00
0,00
0,00
20,00
40,00
60,00
80,00
P-Qol
Şekil 3: Hasta Grupta PISQ12 Total Puanı ile P-Qol Korelasyonu
Tablo 4: Hasta Grupta Kontinansa Göre Değerlendirmeler
Kontinans
Hasta Grup
SUI
Overaktif
Mixt
(n=96)
(n=33)
(n=26)
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
p
+
PISQ12 Total
24,67±7,87
22,91±10,99
21,03±7,66
0,092
+
UDI-7
10,72±5,93
11,18±6,91
13,78±6,22
0,050*
+
IIQ-6 (Uİ)
4,36±1,90
4,68±1,61
5,00±1,50
0,200
+
IIQ-6 (Sİ)
4,47±1,61
2,63±1,79
5,00±1,37
0,001**
+
IIQ-6 (Oİ)
2,17±1,92
2,68±2,01
3,50±1,85
0,003**
+
Oneway ANOVA testi
* p<0.05
p<0.01
46
**
Çalışmaya 155 inkontinans hastası dahil edilmiştir. 96(%61.93) hasta stres üriner
inkontinans, 33(%21.29) hasta mixt, 26(%16.77) hastada overaktif inkontinans
gözlenmiştir. Kontinans sınıflamasına göre hastaların PISQ 12 total puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kontinans sınıflamasına göre hastaların UDI-7 ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mixt grubun UDI-7 puanları, SUI
grubundan anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.040; p<0.05). Overaktif grubunun UDI-7
puanı ile SUI (p:0.946; p>0.05) ve Mixt (p:0.280; p>0.05) gruplarının UDI-7 ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Kontinans sınıflamasına göre olguların IIQ6 (Uİ) total puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Kontinans sınıflamasına göre olguların IIQ6 (Sİ) ortalamaları arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Overaktif grubunun IIQ6
(Sİ) puanları, SUI (p:0.001; p<0.01) ve Mixt (p:0.001; p<0.01) gruplarından ileri düzeyde
anlamlı düşüktür. SUI ve Mixt gruplarının IIQ6 (Sİ) puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.232; p>0.05).
Kontinans sınıflamasına göre hastaların IIQ6 (Oİ) ortalamaları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Mixt grubun
IIQ6 (Oİ) puanları, SUI grubundan ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0.002; p<0.01).
Overaktif grubunun IIQ6 (Oİ) puanı ile SUI (p:0.503; p>0.05) ve Mixt (p:0.276; p>0.05)
gruplarının IIQ6 (Oİ) ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
47
Tablo 5: Prolapsus Dağılımı
Hasta Grup
Evre
N
%
Prolapsus Yok
84
53,8
Semptomatik evre 2ba
37
23,7
Semptomatik evre 2bp
16
10,3
Evre 3 ba
11
7,1
Evre 3 bp
5
3,2
Evre 3 c
3
1,9
Ön
48
66,7
21
29,2
Apikal
3
4,2
Var
72
46,2
Yok
84
53,8
Prolapsus Arka
Prolapsus
Evre dağılımına bakıldığında, hastaların %53.8’inde prolapsus görülmezken,
%23.7’sinde semptomatik ön duvarda, %10.3’ünde semptomatik arka duvarda,
%7.1’inde evre 3 ön prolapsusta, %3.2’sinde evre 3 arka prolapsusta ve %1.9’unda
apikal prolasustadır.
Evre
3. Arka Prolapsus
3,2%
3. Ön Prolapsus
7,1%
Semptomatik Arka Duvar
10,3%
3. Apikal Prolapsus
1,9%
Prolapsus Yok
53,8%
Semptomatik Ön Duvar
23,7%
Şekil 6: Evre Dağılımı
48
Hastalarda da prolapsus dağılımına bakıldığında %66.7’sinde ön kısmında, %29.2’sinde
arka kısımda ve %4.2’sinde apikalde olduğu görülmektedir.
Prolapsus
Apikal
4,2%
Arka
29,2%
Ön
66,7%
Şekil 7: Prolapsus Dağılımı
Hastaların %46.2’sinde prolapsus görülürken, %53.8’inde prolapsus yoktur.
Prolapsus
Var
46,2%
Yok
53,8%
Şekil 8: Prolapsus Görülme Dağılımı
Tablo 6: Prolapsusa Göre PISQ12 Değerlendirilmesi
PISQ12 Total
Ort±SD
Propalsus
21,07±8,31
Kontrol
34,88±6,00
p
0,001**
Student t testi
** p<0.01
49
Prolapsus görülen hastaların
PISQ12 total puanları, Kontrol grubundan
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0.01).
35
30
25
20
15
10
5
0
Propalsus
Kontrol
PISQ12 Total
Şekil 9: Prolapsus ve Kontrol Gruplarında PISQ12 Total Puan Dağılımı
Tablo 7: Prolapsusa Göre PISQ12 Değerlendirilmesi
Propalsus
PISQ12 Total
Ort±SD
Medyan
Ön
18,06±6,72
18,5
Arka
28,33±7,50
30
Apikal
18,33±7,02
19
p
0,001**
Kruskal Wallis testi
** p<0.01
50
Arka prolapsus olanların PISQ12 total puanları, ön prolapsus (p:0.001; p<0.01) ve
apikal (p:0.050; p<0.05) olanların PISQ12 total puanlarından anlamlı düzeyde yüksektir.
Ön prolapsus ve apikal olanların PISQ12 total puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.936; p>0.05).
30
25
20
15
10
5
0
Ön
Arka
Apikal
Prolapsus
PISQ12 Total
Şekil 10: Prolapsusa Göre PISQ12 Total Puan Dağılımı
51
TARTIŞMA
Üriner inkontinans ve pelvik organ prolapsusu premenapozal kadınların yaklaşık
1/3’ünü , postmenapozal kadınların ortalama %45’ini etkileyen yaygın hastalıklardır. Bu
hastalıklar kadının sosyal, fizyolojik, fiziksel ve cinsel mutluluğunu etkilemektedir. Ana
problem, inkontinansın hayat üzerindeki bu etkilerin en iyi nasıl nicelendirileceği ve
tedavi sonrasındaki değişiklikleri en
hassas şekilde gösterecek hangi metodun
kullanılacağıdır. İşte bu noktada hayat kalitesi sorgulamaları oldukça yararlı olmaktadır.
İkinci Uluslararası İnkontinans Konsültasyonunda (Second International Consultation on
Incontinence) üriner inkontinans hastalarında kullanılmak üzere bazı hayat kalitesi
sorgulamaları önerilmiştir :King’s Health Questionnaire(KHQ), Urogenital Distress
Inventory (UDI-6), Incontinence Impact Questionnaire(IIQ-7), Incontinence Quality of
Life Questionnaire(I-QOL), PISQ – 12 ( Pelvik organ prolapsusu/İdrar inkontinansı
cinsel fonksiyon sorgulaması). Bu önerilen hayat kalitesi sorgularının kullanılacağı
toplumun konuştuğu dile valide edilmiş (uygun hale getirilmiş) olması zorunludur.
Bizim çalışmamızdaki amacımız hastanın kendisinin cevapladığı uygun
yapılandırılmış ve standardize edilmiş bir sorgulama formu olan PISQ – 12 ( Pelvik
organ prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması)
toplumuna uyarlanmasıdır. Bizim validasyon çalışmamızda
formunun Türk
hasta ve kontrol grubu
PISQ-12 total skorları istatiksel olarak anlamlı farklı bulunmuş; inkontinans ve /veya
prolapsuslu kadınların cinsel hayatlarının olumsuz yönde etkilendiği tesbit edilmiştir.
Çalışmamızdaki bulgular aynı formun ingilizce versiyonu kullanılarak yapılan
çalışmadaki bulgularla tutarlılık göstermektedir.(95)
Üriner inkontinansın seksüel fonksiyon üzerine etkilerini araştıran birçok çalışma
bulunmaktadır. Bununla birlikte detrusor aktivitesi ve üriner stres inkontinans değişik
semptomlara sahiptir. Üriner stres inkontinans genellikle ıntraabdominal basınçtaki
artışla önceden öngörülürken ,urge inkontinans genelde tahmin edilmeden gerçekleşir.
Bundan dolayı her iki durum hastanın hayat kalitesini farklı etkilemektedir görüşünü
destekleyen çalışmalar
bulunmaktadır. Gordon ve arkadaşları, urge inkontinansın stres
üriner inkontinanstan daha şanslı olduklarını söylemektedir.(96) Clark ve arkadaşları ise
üriner stres inkontinansın cinsel hayatı en fazla etkileyen durum olduğunu
52
belirtmişlerdir.(98) Bununla birlikte Aslan G ve arkadaşlarıda inkontinans tiplerinin
cinsel
fonksiyon
üzerine
etkilerinin
aynı
olduğunu
söylemişlerdir.(99)
bulgularımızda üriner inkontinanslı seksüel aktif kadınlarda
Bizim
PISQ – 12 formu ile
değerlendirilen cinsel fonksiyonun inkontinans tipine göre değişmemesi yönündedir.
Pelvik organ prolapsusu kadınların büyük bir bölümünü etkilemektedir ve
bunların yaklaşık %11’nide prolapsuslarının tedavisi için cerrahi uygulanmaktadır. Bu
kadınların hayat kalitelerinin ne kadar etkilendiğini göstermeye çalışan birçok çalışma
yapılmıştır. Bir kadının cinsel mutluluğu hayat kalitesini değerlendirmede önemli bir
ölçüdür. Weber ve arkadaşları pelvik organ prolapsusu olan ve olmayan kadınlar arasında
cinsel fonksiyon açısından anlamlı derecede fark bulmuşlardır.(100) Bununla birlikte bu
çalışmalarında spesifik bir sorgu formu kullanılmamıştır. Roger ve arkadaşları ise
spesifik bir sorgu formu kullanarak pelvik organ prolapsuslu kadınların daha kötü cinsel
hayatları
olduğunu
göstermişlerdir.(101)
Roger
ve
arkadaşlarının
çalışmasında
prolapsusu saptamak için spesifik pelvik muayene yapılmamıştı. Spesifik pelvik muayene
ve sorgulama formlarını kullanan Joseph ve arkadaşları ise pelvik organ prolapsusu olan
kadınların daha önce saptanan da daha fazla cinsel hayatlarının kötü yönde etkilendiğini
bulmuştur. (97)
Bizim çalışmamızda spesifik bir sorgu formu olan PISQ-12 ile ; pelvik organ
prolapsus ve/veya inkontinanslı kadınların cinsel hayatlarının olumsuz yönde etkilendiği
bulunmuştur. Ayrıca vagen ön duvarı prolapsuslarının arka duvar prolapsuslarına gore
daha fazla cinsel disfonksiyona yol açtıkları kadınların cinsel hayatlarını daha olumsuz
etkilediğini tespit ettik. Daha
önce Türk toplumuna valide edilmiş P-QQL sorgu
formundada benzer sonuçlar elde edilmişti. Arka duvar prolapsusların kadınların hayat
kalitesini ön prolapsuslara göre daha az etkilediği tesbit edilmiştir.(82)
PISQ-12 sorgulama formu hastanın kendisinin cevapladığı uygun yapılandırılmış
ve standardize edilmiş bir sorgulama formudur. Türkçe konuşan toplumlar bu formu
rahatlıkla anlayabilmekte ve cevaplandırabilmektedir.
53
KAYNAKLAR
1- Abrams P, Blaivas JG, Stanton SL, Andersen JT. The standardisation of terminology
of lower urinary tract function. Br J Obstet Gynaecol 1990; 97:1-16
2- Herzog AR: Prevalence and incidence of urinary incontinence in community dwelling
populations. J Am Geriat Soc 1990;38: 273-276
3. Diokno AC, Brock BM, Brown D. Prevalence of urinary incontinence and other
urologic symptoms in the noninstitutionalized patient. J Urol 1986; 136: 1022-25
4.Işıkoğlu M, Yalçın Ö, Günay S, Yazıcı G, Ayyıldız G. Türkiye’ deki kadınlarda üriner
ve anal inkontinansın prevalansı. 1st International Congress on the menopause&The 4th
National Congress. 17-21 Mayıs Antalya-Türkiye
5. Moore KL. Clinically oriented anatomy 3rd ed. Williams & Wilkins. 243 -260.
6. Norton PA. Pelvic flor disorders: the role of the fascia and ligaments. Clin Obstet.
Gynecol 1993; 36:926-938
7. Strohbehn K. normal pelvic floor anatomy. Obstet Gynecol Clin North am 1998;
25:683-705
8. Norton PA. Pelvic flor disorders: the role of the fascia and ligaments. Clin Obstet.
Gynecol 1993 ; 36:926-938
9. Strohbehn K. normal pelvic floor anatomy. Obstet Gynecol Clin North am 1998;
25:683-705
10. DeLancey JOL. Anatomic aspects of vaginal eversion after hysterectomy. Am J
Obstet Gynecol 1992; 166: 1717-1728
11..Klutke CG, Siegel CL : Functional Female Pelvic Anatomy. Evaluation and
Treatment of the Incontinent Female Patient, The Urologic Clinics of North America
(Klutke CG, Raz S. ed) . Philadelphia, Saunders Company.
12. .Wahle GR, Young GPH, Raz S : Anatomy and Pathophysiology of Pelvic Support.
Female Urology (Raz S, ed). Second edition. Philadelphia, Saunders Company.
13. Tanagho EA : Anatomy of the Lower Urinary Tract. Campell's Urology (Walsh PC,
Retık AB, Stamey TA, Vaughan ED, ed). Sixth edition. Philadelphia, Saunders
Company.
54
14. Stoker J. The anatomy of the pelvic flor and spincters. İn: İmaging pelvic flor
disorders. Baert AL, sartor K(ed), 2003; 6
15. 14. Tanagho EA : Anatomy of the Genitourinary Tract. Smith's General Urology
(Tanagho EA, McAninch JW, ed). Fourteenth edition. Lebanon, Appleton & Lange, A
Simon & Schuster Company.
16. Bannister LH, Berry MM,Collins P, Dyson M, Dussek JE, Ferguson MWJ Gray’s
anatomy, 38th edn. Churchill livingstone, New York.
17. Hınman F : Female Genital Tract, Urethra and Sphincters : Structure and function.
Atlas of Urosurgıcal Anatomy (Hınman F, ed ). Philadelphia, Saunders Company.1993;
23:396-407
18. Gosling JA, Dixon JS. Light and electron microscopic observation on the human
external urethral sphincter.J Anat 1979;12: 129:216
19. Klutke CG, Golomb J et al : The anatomy of stress incontinence magnetic resonance
imaging of thefemale bladder neck and urethra. J.Urol, 1990;143:563-566
20. Haab F, Zimmem PE, Leach GA : Female stress urinary incontinence due to intrinsic
sphinteric deficieney : recognition and management. J. Urol 1996; 156:3-17
21Walters MD. Mechanism of continence and voiding, with International Continence
Society classification of dysfunction. Obstet Gynecol Clin North Am 1989; 16:773-785
22. Yalçın Ö .Pelvik taban bozuklukların fizyopatoloji. Güner H. Ed. Ürojinekoloji , 1.
Baskı, Ankara Atlas kitapçılık Tic.Ltd.ªti, 2000: 11.
23. DeLanceyJ O L. Structural support of the urethra as it relates to stress urinary
incontinance: the hammock hypothesis. Am J,Obstet Gynecol ,1994; 170:1713-1719.
24. Walter M D, Newton E R. Maile D W , Michey M K. Urogynecology and
recontrictive Pelvic Pelvik Surgery ,2. Ed. , Mosby, 1999: 141
25. Raz S, Little NA, Juma S. Female Urology. In Walsh P C , Retik A B, Stamey T A ;
Vaughan E Eds. D.. Campbell’s Urology, 6. Ed. , Philadelphia: WB Saunders
Company,1992:2782-2829
26. Brushewitz R. Uretral pressure profile in female lower urinary tract dysfunction. In
Raz S: Ed. Female Urology , WB Saunders Co, Philadelphia, 1983 : 113-112
27)Blok BFM, Sturms LM, Holstege G. Brain activation during micturititon in women.
Brain.1998;121: 2002-2033
55
28)Blok BFM, Willemsen AT, Holstege G. A PET study on brain control of micturition
in humans. Brain.1997;120:111-121
29)Tanagho
EA.The
anatomy
and
physiology
of
micturition.
Clin
Obstet
Gynecol.1978;5: 3-9
30)Kamo I, Cannon TW, Conway DA, Torimoto K, Chancellor MB, de Groat WC,
Yoshimura N. Active urethral dosure mechanisms under sneeze induce stress condition is
impaired in a rat model of birth trauma. J Urol.1994; 169(4): 270
31)DeLancey JOL. Structural support of the urethra as it relates to Stress Urinary
Incontinence: The hammock hypothesis. Am J OB Gynecol. 1994; 170: 1713- 1 720
32)Pregazzi R, Sartore A, Troiano L, Grimaldi E, Bortoli P, Siracusano S, Guaschino S .
Postpartum urinary symptoms: prevalence and risk factorso Obstet Gynecol. 2002; 103:
179-182
33)Cardozo L. Role of estrogens in the treatment of female urinary incontinence. Obstet
Gynecol. 2001;97:637-639
34)Lee JY, Cannon TW, Pruchnic R, Fraser MO, Huard J, Chancellor MB. The effects of
periurethral muscle-derived stern cell injection on leak point pressure in arat model of
stress urinary incontinence. In Urogynecol.2003;14:31-37
35)Snooks SJ, Swash M, Mathers SE, Henry MM. Effect of vaginal delivery on the
pelvic floor: a 5-year follow-up. Br J Surg. 1990;77: 1358-1360
36)Snooks SJ, Barnes PRH, Swash M. Damage to the İnnervation of the voluntary anal
and periurethral sphincter musculature in incontinence: an electrophysiological study. J
Neurol Neurosurg Psychiatry. 1984;47: 1269-1273
37)Sultan AH, Kamm MA, Hudson CN. Pudendal nerve damage during labour:
prospective study before and after childbirth. Br J Obstet& Gynaecol. 1994;101:22-28
38)DeLancey JOL. Stress urinary incontinence:Where are we now, where should we go?
Am J Obstet Gynecol. 1996; 175:311-319
39)Elbadawi A, Yalla SV, Resrnek NM. Structural Basis of Geriatric Voiding
Dysfunction. VII. Prospective ultrastructura1/urodynamic evaluation of its natural
evolution. J Urol. 1997;157:1814-1822
40) Sand PK. The effect of retropubic urethropexy on detrusor instability. Obstet
Gynecol. 1988;71:818-822
56
41)Ohlsson BL, Fall M, Frankenberg-Sommar S. Effects of external and direct pudendal
nerve maximal electrical stimulation in the treatment of the uninhibited overactive
bladder. Br J Urol 1989;64:374-380
42)Sampselle CM, Harlow SD, Skurnick J, Brubaker L, Bondarenko I. Urinary
incontinence predictors and life impact in ethniCally diverse perimenopausal women.
Obstet Gynecol. 2002 ;100:1230-1238
43)Hampel C, Wienhold D, Benken N, Eggersman C, Thuroff JW. Prevalence and
natural history of female incontinence. Eur Urol. 1997;32(suppl 2): 3-12
44) Bai SW, Jeon MJ, Kim JY, Chung KA, Kim SK, Park KH. Relationship between
stress urinary incontinence and pelvic organ prolapse. Int Urogynecol J Pelvic Floor
Dysfunct. 2002;13(4):256-260
45) Moller LA, LoseG, JorgensenT. Theprevalence and bothersomeness of lower urinary
tract symptoms in women 40-60 years of age. Acta Obstet Gynecol Scand. 2000;79: 298
46)Samuelsson EC, Victor FT, Svardsudd KF. Five year incidence and remission rates of
female urinary incontinenee in a Swedish population less than 65 years old. Am J Obstet
Gynecol. 2000;183:568-574
47)Cannon WT, DaMaser M. Patophsiology of the lower urinary tract: continence and
incontinence. Clinical Obstetrics and Gynecology. 2004; 47:28-35
48)Viktrup L, Lose G, Rolff M, Barfoed K. The symptom of stres s incontinence caused
by pregnancy or delivery in primiparas. Obstet Gynecol. 1992;79:945-949
59) Rortveit G, Daltveit AK, Hannestad YS, Hunskaar S; Norwegian EPINCONT Study.
Urinary incontinence after vaginal delivery or cesarean section. N Engl J Med.
2003;348(10):90-97
50)Kuh D, Cardozo L, Hardy R. Urinary incontinence in middle aged women: childhood
enuresis and other lifetime risk factors in British prospective cohorts. J Epidemiol
Community Health. 1999;53:453
51)Snooks SJ, Swash M, Mathers SE. Effect of vaginal delivery on the pelvic floor: A
five year follow-up study. Br J Surg. 1990;77: 1342
52)Foldspang A, Mommse S, Djurhuus JC. Prevalence ofurinary incontinence as a
correlate of pregnancy, vaginal childbirth and obstetric techniques. Am J Publie Health.
1999;89:209
57
53)Thom DH, Van den Eeden SK, Brown JS. Evaluation of parturition and other
reproductive variables as risk factors for urinary incontinence in later life. Obstet
Gynecol. 1997;90:983
54) The Simon Foundation. Vital Issues. Consensus Statement of First International
Conference for Prevention of Incontinence. www.simonfoundation.org
55. Romanzi LJ, Heritz DM, Blaivas JG ; Prelımınary Assessment of the Incontınent
Woman. Evaluation and Treatment of the İncontinent Female Patient, The Urologıc
Clınıcs of North America (Klutke CG, Raz SUİ ed). Philadelphia, Saunders Company.
1995; 3: 513-520
56. Chancellor Mb, Blavias Jg Kaplan Sa Axelrod S Bladder Outleet Obstruction Versus
İmpaired Detrusor Contractility. Role Of Uroflow J Urol 1991;145:81-83
57. Mostwin JL, Yang A, Sanders R, Genadry R : Radiography, Sonography and
Magnetic Resonance İmaging for Stress İncontinence. Evaluation and Treatment of the
İncontinent Female Patient, The Urologıc Chnıcs of North Amenca (Klutke CG, Raz SUİ
ed). Philadelphia, Saunders Company. 1995:22: 539-549.
58..Ala-Ketola L, Kauppila A, Jouppila P, et al : Pre and postoperative bead chain
urethrocystography in female stress incontinence. Acta Obstet. Gynecol. Scand.,
1981;60:369-370
59. Bates CP, Whiteside CG, Turner-Warwick R ; Synchronous cine-pressureflowcystouretrography with special reference to stress incontinence.Br.J.Urol 1970; 42:714-715
60. Weil EH, van-Waalwijk-van-Doom ES, Heesakken İP, et al : Transvaginal
ultrasonography : A study with healty volunteers and women with genuine stress
incontinence. Eur.Urol, 1993;24:226-227
61.Yamada T, Mizuo T, Kawakami S, et al : Application of transrectal ultrasonography
in modified Stamey procedure for stress urinary incontİnence J.Urol.1991; 146:15551556
62. Yang A, Mostwin JL, Rosenshein N, et al: Dynamic evaluation of pelvic floor
descent using fastscan MRI and cinematic display. Radiology 1991;179:25-26
63.Yang A, Mostwin JL, Genadry R, et al : High-resolution magnetic resonance imaging
of urethra and periurethral structures using intravaginal surface coil and quadrature
phased array surface coil.Neurourol Urodyn.1993; 12:329-330
58
64.Arnold EP, Webster JR, Lose H, et al : Urodynamics of female incontinence. Am
J.Obstet.Gynecol. 1973; 117:805-806
65.McGuire EL, Lytton B, Ppep V, et al: The vakue of urodynamic testing in stress
urinary incontinence. J.Urol. 1980;124:256-258
66.Ouslander J, Staskin D, Raz S, et al : Clinical versus urodynamic dîagnosis in an
incontinent geriatric female population. J.Urol. 1997; 137:68-71
67. Blavias JG, Awad Sa Bıssada N Et Al Urodynamic Procedure Recommendations Of
TheUrodynamic Socıety 1 Procedure That Should Available For Routıne Urologıc
Practice Neurourol Urodynamics 1998;2: 1-51
68. McGuire EJ : Bladder instability and stress incontinence. Neurourol. Urodyn. 1998;
7:563-567
69. McGuire EJ : The unstable bladder. Advances in Urology, 1992;5:107-108
70. McGuire EJ, Savastano JA : Stress incontinence and detrusor instability.
Neurouro.Urodyn. 1985; 4:313-314
71. McGuire EJ : Urodynamic Evaluation of Stress İncontinence. Evaluation and
Treatment of the incontinent Female Patient, The Urologic Clınıcs of North Amertca
(Klutke CG, Raz SUİ ed). Philadelphia, Saunders Company. 1995;22: 551-556
72. Heritz DM , Blaivas JG: reliability and specifity of the leak point pressure. J Urol
1995;153: 492
73. Bourcier AP, Juras JC : Nonsurgical Therapy for Stress incontinence Evaluation and
Treatment of the İncontinent Female Patient The Urologıc Clınıcs of North America
(Klutke CG, Raz SUİ ed). Philadelphia,
74)Barber MD, Kuchibhatla MN, Pieper CF, Bump RC. Psychometric evaluation of two
comprehensive condition-specific quality oflife instruments for women with pelvic floor
disorders. Am J Obstet Gynecol. 2001;185: 1388-1395
75)Rogers RG, Kammerer-Doak D, Villarreal A, Coates K, Qualls C. A new instrument
to measure sexual function in women with urinary incontinence or pelvic organ prolapse.
Am J Obstet Gynecol. 2001; 184:552-558
76) Shumaker SA. Wyman IF, Uehersax JS, et al. Health-related quahu of life measures
for women with urinary incontinence~ the incontinence Impact Questionnaire and the
59
Urogenital Distress inventory. Continence Fragrant in Women (CPW) Research Group.
Qual Life Res 1994;3:291—306
77)Robinson B. Pearce RE. Preisser JS. et al Relationship between patient reports of
urinary incontinence svmptoms and quality of life measures. Obstet Gvnecol 1998;
91:224-228
78) Uebersax JS, Wyman SE Shumaker SA. e al. Short forms to assess life qualirt and
symptom distress for urinary incontinence in women: the Incontinence impact
Questionnaire and the Urogenital Distress mientori. Continence Program for Women
Research Group. Neurouroll Urodvn 1995;14:131-139
79)Dugan F. Cohen Si. Robinson B, Ct al The qualiri of life of older adults with urinary
incontinence, determining generic and condition-specific predictors. Goal Li/c Res
1998;7:337-344
80)Norton PA. MacDonald LD, Sedgwick PM. et al. Distress and delay associated with
urinary incontinence. frequency, and urgency in women. BMJ 1988;297:1187—1189
81)Cam C. , Karateke A., Sakallı M. Validation of the short forms of Incontinence
Impact Questionnaire(IIQ-7) and Urogenital Distress Inventory(UDI-6) in a Turkısh
Population. Neurourology Urodynamics .Neurourology and Urodynamıcs 2007;26:129133
82)Validation of the prolapse quality of life questionnaire (P-QOL) in a Turkish
population Cetin Cam, Mustafa Sakalli , Pinar Ay, Turhan Aran , Meltem Cam , Ates
Karateke European Journal of Obstetrics & Gynecology and Reproductive Biology
2007;135 :132–135
83) Soroka D, Drutz HP, Glazener CM, Hay-Smith EJ, Ross S. Perineal pad test in
evaluating outcome of treatrnents for female incontinence: a systematic review. Int
Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct. 2002; 13: 165-175
84. Ayşalurs K : İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ders Kitabı 2.
baskı, Emek Matbaacılık 1998;11
85.Sadock B,Sadock V. Anormal Cinsellik ve Cinsel Disfonksiyon . Concise Textbook of
Clinical Psychiatry –Türkçe Çeviri. Klinik Psikiyatri 2.Baskı Güneş Kitabevi 2005 ;277279
60
86.Masters V.B. ,Johnson V.E. (1966) Human Sexual Behavior İnsanda Cinsel Davranış
Sayın.Ü.(Çev.Ed.).İstanbul.Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı.,1994 ).
87.Frank E., Anderson C. Rubenstein D. Frequency of Sexaul Dysfunction in normal
couples.New Eng.J.Medicine 1978; 299 :111-115
88. APA (2000) Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatri’de Hastalıkların Tanılanması ve
Sınıflandırılması El Kitabı ,Yeniden Gözden geçirilmiş Dördüncü baskı (DSM-IV TR)
,Amerikan Psikiyatri Birliği,Washington D.C.; 2000’den çeviren Köroğlu E.,hekimler
Yayın Birliği ,Ankara ,2001
89.Cummings L.C.,Mega M.SDisturbances of Sleeps ,appetite and sexual behavior
Neuropsychiatry and Behavioural Neuroscience. Sf: 344-359 Oxford University Press.
90. Ferris C.F,Snowdon C.T.,ve ark. Functional imaging of brain activity in conscious
monkey responding to sexually arousing cues Neuroreport 2001;12:2231- 2236
91. Yetkin N, İncesu C. Kadınlarda Uyarılma ve Orgazm Bozuklukları Kadınlarda Cinsel
İşlev Bozuklukları Cinsel İşlev Bozuklukları Monograf Serisi 1998;19-24
92. Segraves R.T. ‘’Hormones and Libido’’ ,Sexual Desire Disorders,Leblum R.S.,
Rosen R.C.(ed) New York ,The Guillford Press ,1998 ;271-312
93. Kaplan Helen S., The Sexual Desire Disorders Dysfunctional Regulation of Sexual
Motivation, Brunner mazel Publishers New York
94. Kaplan Helen S. The New Sex Therapy Active Treatment of sexual dysfunctions.
Brunner-Mazel 1974;10-36
95. Rogers RG, Kammerer-Doak D, Villarreal A, Coates K, Qualls C A new instrument
to measure sexual function in women with urinary incontinence and/or pelvic organ
prolapse.Am.J.Obstet.Gynecol.2001;184:552–558
96.Rebecca G. Rogers Kimberly W. Coates, Dorothy Kammerer-Doak, Satkirin Khalsa
and Clifford Qualls, A short form of the Pelvic Organ Prolapse/Urinary Incontinence
Sexual Questionnaire (PISQ-12).InternationalUrogynecologyJournalIncluding Pelvic
Floor Dysfunction 2003;10:192-193
97. Gordon D, Groutz A, Sinai T, Weitzman A, Lessing JB, David MP, et al. Sexual
function in women attending a urogynecology clinic. Int Urogynecol J Pelvic Floor
Dysfunct 1999;10:325-328
61
98. Kim YH, Seo JT, Yoon H. The effect of overactive bladder syndrome on the sexual
quality of life in Korean young and middle aged women. Int J Impot Res 2005;17:158163.
99. Clark A, Romm J. Effect of urinary incontinence on sexual activity in women. J
Reprod Med 1993;38:679-683
99. Aslan G, Koseoglu H, Sadik O, Gimen S, Cihan A, Esen A. Sexual function in
women with urinary incontinence. Int J Impot Res 2005; 17:248-251
100. Weber, A. M., Walters, M. D. and Piedmonte, M. R.: Sexual function and vaginal
anatomy in women before and after surgery for pelvic organ prolapse and urinary
incontinence. Am J Obstet Gynecol, 2000;182: 1610-1615
101. Rogers, R. G., Villarreal, A., Kammerer-Doak, D. and Qualls, C.: Sexual function in
women with and without urinary incontinence and/or pelvic organ prolapse. Int
Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct, 2001;12: 361-366
62
63
64
65
66
67
68
69
Download