tasavvuf - Burhan Dergisi

advertisement
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
Tasavvuf’un Anlamı ve Önemi
“Tasavvuf; kulun vakt içinde o vakte en uygun şeyle baş başa olmasıdır. Tasavvuf; İslami
esaslara uygun bir hayat yaşamanın gayretinde olmaktır. Tasavvuf; 6666 ayetin yaşanması
çabasıdır. Bu noktada günümüze en uygun şey; tevhidi eğitim ve cihad şuurudur, dolayısıyla
işimiz akide eğitimi ve çok yönlü sömürüye karşı cihad bilinci olmalıdır.”
“Var olmakla yok olmaya, yok olmakla var olmaya inanan insan sorumluluğunun bilincindedir.
İnsan, Yüce Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Hilafet ise, aslın yerine vazife yapmak, kulluk
ölçüleri içinde tebliğ, davet ve cihadla Rabbimiz’in hükümlerini hayata geçirmek, yeryüzünde bir
karış toprak bile İslam’la barışmamışsa bunun sorumluluğunu kendi üzerinde hissetmektir.”
“Zikir nedir? Yüce Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (A’raf 172) sözüne verdiğimiz
“Evet Rabbimizsin” ahdine sadakattir, zikir… Toplumun acı ve sıkıntılı halini göz ardı edip beş
yüzlük tesbihin şıkırtısıyla bir köşede yan gelip yatmak değildir, zikir. Zaman ve mekanına göre
en uygun görevi yerine getirerek sufi meşreb, Rasulullah ahlaklı olup, sahasında uzman insan
yetiştirmektir, zikir.”
1/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
“İlimsiz tasavvufa dalmak zındıklık, tasavvufsuz ilme dalmak ise fasıklıktır. İlim ile tasavvuf
birleşirse hakikat doğar.” (İmam Malik) Şeriatsız bir tasavvuf küfürdür. İşin başında istikamet
gelir. Tasavvuf; bir Salih ve kamil mürşidin yanında yaşanan güzellikler, Rabbimiz’in iradesine
teslimiyet ile hissedilen doyumsuz mutluluktur.
Tasavvuf; “insanı kamil” yetiştirmeyi hedeflemektedir. Tasavvuf; nefsi cihadın yapıldığı
maneviyat kışlasıdır. Tasavvufun gayesi; nefsi dine râm, dini nefs için vicdan kılmak ve böylece
iki cihan saadetini elde etmektir. İçimizi ve dışımızı manevi ve maddi kirlerden temizleyip, güzel
ahlaka ve akl-ı selime ererek cihanın sulhuna ve hayatımızın İslam’la barışmasına gayret
etmektir.
Tasavvufu Üstad Hasan el-Benna, “İslam’ın özü” diye nitelendirerek der ki: “Seyr-u sülûk
denilen bu terbiye metodu İslam’ın özüdür. Ruhun tedavi ve terbiyesinde onun katettiği
mesafeyi hiçbir hareket katetmemiştir. Çünkü mutasavvıflar şeriatı uygulamada, Allah’a
yönelmede insanları planlı bir pratik uygulamaya sevketmişlerdir. Bu sülûk yolu şüphesiz
kalplere, nefislere en büyük etkiyi yapmıştır.
İlk devirlerden sonra tarikat dediğimiz bu düşüncenin fiilî teşkilatlanma dönemine girilmiştir.
Bunların kendilerine has usülleri oldu. Şüphesiz bu ekollerin İslam’ın Asya, Afrika (ve
Avrupa-Amerika) da yayılmasında müstesna bir yeri olmuştur. Eğer yanlış düşünce ve
hareketler bu yollara karışmışsa bilinsin ki düzelmeye, hataları terketmeye en yakın olanlar
bunlardır. Yapılacak iş şudur: İhlaslı ve istikamet sahibi âlimler bu toplulukları inceleyip,
sağlamlığına katkıda bulunsun, uyarıcı olsunlar.”
Merhum Said Havva da bu babta şu güzel açıklamaları yapar: “Çok denedim, çok gördüm.
Ama İslam esaslarına uygun temiz bir tasavvufî terbiye almış kişiler dışında nefiste kemâl,
sülûkta ihsan ve akıllıca muamele gücüne sahip nadir kimseler görebildim. Tasavvufî
tecrübeden faydalanmadan hayat seyrini ve asrın hastalıklarının çoğunu tedavi etmemiz
mümkün değildir.”
2/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
Tasavvuf ve Sosyal Hayat
Tasavvufun ictimai hayatımızdaki rolü büyüktür. Tasavvufi düşünce bir çok bölgede İslam’ın
yayılmasında motorize görevler icra etmiştir. İslam iki yolla fetihler gerçekleştirmiş, gönüllerle
buluşmuş ve yayılma alanı bulmuştur; a) Cihad b) Gönül Erleri’nin “gönül seferleri”. Zira insan
üzerinde hal ve yaşantı, çoğu zaman sözden daha etkili bir tesir bırakmaktadır.
Özellikle 10. asırdan sonra tasavvufun müesseseleşmiş şekli olan tarikatlerin sosyal, siyasi ve
iktisadi alandaki etkisi büyüktür. Selçuklular döneminde Anadolu’da çok sayıda tekke vs. mevcut
ve genelde hükümdarlar bir şeyhe intisablıdır. Dolayısıyla şeyhlerin ve tekkelerin devlet ve halk
nazarında önemli bir nüfuz alanı var. Örneğin Konya’da Şeyh Muhyiddin ibn’ül Arabi, Hamid
el-Kirmani, Mevlana Celaleddin Selçuki ve Sadrettin Konevi, Tokat’ta Fahrettin Iraki, Kayseri ve
Sivas’ta Necmettin Daye ve Hacı Bektaşi Veli ve bir çok zat tasavvufi hayatın tedrisini icra
ediyorlar. Yine 11. yy.’da K. Afrika’da zahitlerin kurduğu Murabıtlar devleti ile sufi devlet şeklinin
örneği sergilenmiştir.
Osmanlı’nın temelinde de tasavvufi düşünce mevcuttur. Zira Osmanlı’nın manevi kurucusu
diye zikredilen Ahi Şeyhi Edebali Hazretleri, Devletin maddi kurucusu Osman Gazi’nin
kayınpederidir. Osmanlı’da Ahiler, Mevleviler, Kadiriler, Fatih Dönemi’nde Nakşiler ve diğer
tarikatler çok etkilidir. Buradan hızlıca 19. yy. gelirsek, karşımıza Mevlana Halidi Bağdadi çıkmaktadır. Mevlana
Halidi Bağdadi Hazretleri, Nakşiliğin Halidiyye kolunun üstadıdır. Tarikatı Orta Asya’dan
Hindistan’a, Anadolu’dan Balkanlara bir çok bölgeyi etkisi altına aldı. Kendisi bizzat fiili cihatta
3/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
bulunan Mevlana Halid’in ve daha sonra gelen şeyh ve müritlerin zalime karşı duruşu tarikatın
önemli bir özelliğidir. Ruslara kök söktüren Çeçenya’daki sufizm’in etkisi ve diğer aksiyonlar
düşünüldüğünde bu özelliği hemen fark ederiz. Şeyh Şamil’den, Şeyh Mansur’a vb. birçok fikir,
zikir ve cihad adamını bünyesinde barındıran Nakşi /Halidi kolun üstadı Mevlana Halid
Hazretleri 1826’da Şam’da vefat etmiştir.
Nakşi/Halidi meşrebin cihadı ön plana çıkaran niteliği pek dikkat çekicidir. Geçtiğimiz 200 yıllık
dönemde Müslüman topraklardan Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlarda işgalcilere özellikle
kominizme karşı direnişi örgütleyen, direnen, yine Osmanlı’nın son zamanlarında özellikle
“İslam Birliği Siyaseti”ni gündeme getiren ve bu siyasetin diğer ülkelerde yayılması ve
benimsenmesinde etken Nakşiler ve diğer tasavvuf erbabı olmuştur.
Kurtuluş Savaşı sırasında tarikat şeyhlerinin ve müridanın düşmana karşı duruşu ve gayreti,
Şeyh Senusi gibi zevatın bizzat halkın arasında motive edici çabaları, tekkelerin silah
sevkiyatında ve depolanmasındaki rolü çok anlamlıdır. Birçok paşanın ve İstanbul’un işgaliyle
kapatılan Son Osmanlı Mebuslar Meclisi üyelerinin ve mühimmatın Anadolu’ya sevkiyatında
Üsküdar Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’nin yardım ve aracılığı buna bir örnektir. Yine
Mevlevi şeyhi Abdülhalim Efendi’nin oluşturduğu “Mücahidan-ı Mevlevi’ye” alayının halkı cihada
motive edici çalışmaları kayda değerdir.
Doğu’da bulunan tekke ve dergahların Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşındaki
yararlılıkları büyüktür. Milli Mücadele’nin daha kongreleri aşamasında birçok Şeyh Efendi bu
çalışmalara fiilen katılmıştır. Bu direkt İman’dan kaynaklanan destek ve çaba, 2. TBMM’nin
açılıp inkılaplar süreci başlayana dek sürmüştür. Ki bu dönemde Nakşi/Halidi meşrepten olan
Şeyh Es’ad Erbili Hazretleri’ne ve yanındakilere yapılan zulmü, yine aynı damardan gelen Şeyh
4/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
Muhammed Zahid el-Kevseri’nin yurt dışına mecburi çıkışı bazı şeyleri anlatmak için yeterlidir
kanaatindeyiz…
Yakın dönem Türkiyesi’ne gelirsek… Son 43 yıla damgasını vuran, “İslam’ın bir bütün
olduğunu ve İslam’ın hayat nizamı olduğunu”, “Hakk’ın Üstünlüğü’nü”, “Ahlak ve Maneviyat”ı,
“Nefis Terbiyesi”ni, “Ümmet Bilinci”ni, “İslam Birliği Siyaseti”ni, “Cihadı ve Emperyalizmle
Mücadele”yi, “SosyoEkonomik Kalkınma”yı merkeze alan Milli Görüş Hareketi’nin köklerinin ve
Lideri Merhum Erbakan Hocamız’ın da tasavvuftan (Nakşi/Halidi meşrepten) feyz alması bu
noktada mühimdir.
Ülkemizde tekkelerin ve şeyh efendilerin ilga edilmesinden sonra tasavvufi düşünce ve hayat
kadim nüfuzunu kaybetse de halk tabanında derin bir dalga olarak etkisini sürdürmüştür.
Siyonizm tarafından tarikatlere biçilen sistemin koruyucusu ve şakşakçısı (oy depoluğu)
elbiselerine maalesef bazı istikametini şaşırmış tasavvufi yapılar izin verse de bunda başarılı
olunamamıştır. Hatta belli dönemlerde bu topraklarda özellikle (güya) şeyhler ve tarikatler
üretilmiştir. Emperyalizme, mandacılığa, ABD’ciliğe, AB’ciliğe ve işbirlikçiliğe alkış tutanlar
olmuştur. Ancak kim ne yaparsa yapsın dün olduğu gibi bugün de var olan istikamet sahibi,
siyasi cihadla nefisle cihadı meczetmiş Allah dostları, gönül seferlerine ve nöbet tutmaya devam
ediyorlar.
Bu vesile ile bütün manevi bağları koparılmak istenen bu topraklarda adeta ab-ı hayat gibi
vazife ikmal eden Esat Erbili Hazretleri’ni, Ali Haydar Efendi’yi, Palu’lu Haydar Efendi’yi,
Süleyman Hilmi Tunahan’ı, Üstad Mehmet Zahid Kotku’yu, Sami Efendi’yi, Yahyalılı Hacı Hasan
Efendi’yi, Bayburtlu Dede Efendi’yi, Harrani Hazretleri’ni, Zara’lı Abdülmuttalip Gökçe Efendi’yi,
Havlucu Ahmet Efendi’yi, Bayburtlu Hacı Şaban Efendi’yi ve diğer muhterem zevatı, hak ve
adalet temelli “yeni bir dünya” için İslam Meddeniyeti’ni yeniden projelendiren Milli Görüş
5/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
Hareketi’ne olan direk ve dolaylı desteklerinden dolayı hayırla yad etmemiz bir vazifedir. Onlar
yolumuzun fenerleridir.
Sonuç
Evet, asrımızı inceleyen aklı selim sahibi kimseler sufi hareketlerin İslami uyanış ve ıslahın bir
parçası olarak yerine getirdiği büyük rolü mutlaka görürler. Bu manada Senusi tarikatını ve
Libya’da Ömer Muhtar’ı, Cezayir’de, Emir Abdulkadir Cezairi ve Şeyh Haddad’ı, Sudan’da
Ahmet el-Mehdi’yi, Filistin’de İzzettin el-Kassam’ı, Türkiye’de Şeyh Es’ad Erbili’yi, Sami
Ramazanoğlu Hazretleri’ni, Ali Haydar Efendi’yi, Mehmet Zahit Kotku Hazretleri’ni, vd. zatları
zikredebiliriz. Onlar gece zikreder, gündüz cihad ederlerdi. Rabbimiz onlardan razı olsun.
Tasavvuf; ruhu bedene hakim kılmak mücadelesidir. Zira ruhunu rehin verip nefsiyle yaşayan
hayvandır. İbadetlerimizden duyacağımız lezzet, gönül iklimimizdeki ilerleme ve terakkiye
bağlıdır. Tasavvuf hal ilmidir, tecrübidir, yaşanarak anlaşılır, anlatmakla anlamak epeyce güçtür.
Bundan dolayı görünüş itibariyle tasavvuf kaygan bir zemindir. Tasavvuf asla gevşeklik
pısırıklık, çökmüşlük ve uyumsuzluk değildir. Yine tasavvuf; ihmalkarlık, kayıtsızlık ve
değersizlik de değildir.
Tasavvufun nefis ve nefsin gaileleriyle olan cihada yoğunlaşması, fitne yerlerinden, heva ve
dünya ehlinden uzak kalmaya çalışması, ne müşteşriklerin ne de onlar gibi düşünen
araştırmacıların tasavvufu, düşmana karşı yapılan savaş ve mücadelelerde gevşeklik
göstermek, zayıf kalmak, boyun eğmek ve olumsuz tavır takınmakla suçlanmalarını haklı
6/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
göstermez. Elbette her şeyin sahtesi ve yanlışı olduğu gibi tasavvufun da vardır, ancak nasıl ki
sahte paralar var diye gerçek paraları yok saymıyorsak, tasavvufu da yok sayamayız ve
tasavvufi düşünce ve aksiyona iftira atamayız. Tasavvufun sözden ve yazıdan ziyade ilm-i hal
yani yaşanan bir hal, yaşanmakla öğrenilen, bilinen bir durum olması üzerinde fazlaca doğru ya
da çokça da yanlış konuşulmasını beraberinde getiriyor. Hani demişler ya, ‘tatmayan bilemez’.
İşte tasavvuf öyle bir şey olduğu kanaatindeyiz… Buradan da hareketle şunu da eklemekte
fayda var, tasavvufi eğitimden konuşarak hatta sadece severek istifade etmek zor bir iştir.
Kişinin kamil (ilim ve istikamet sahibi, icazetli) bir şeyhe intisab edip, tasavvufi eğitimin metod ve
usulüne göre yol alması istifade açısından gereklidir.
Tasavvuf, kuvvet, aksiyon ve mücadeledir. Tasavvuf, onurlu ve izzetli bir hayatı hedefler.
Bunu yaparken de diğer ilimleri asla devre dışı bırakmaz. Elbetteki tasavvufi düşünce de diğer
ilimler gibi gelişme, ilerleme ve gerileme etkenlerinden etkilenmiştir. Ancak zihni ve fiili
fonksiyonunu ve kalitesini asla kaybetmemiştir.
“Müslümanların hayatındaki en büyük ve korkunç tehlike, memleketlere saldıran düşmanlar
değil, kendi içimizde barındırdığımız bizi kendimize ve kardeşlerimize düşman kılan
nefislerimizdir. Nefisleri dünya ve dünyevi arzularda mücadele vadisinde kaybolmuş halde, dil
ve sözleri bir takım dava ve şiarlar vadisinde olursa Müslümanlar nasıl başarılı olabilirler?”
Ezcümle tasavvuf nefiste ve fertte hakkı bütünüyle hakim kılmak, siyaset ise hakkı toplumda
ve devlette hakim kılmaktır. Bu açıdan sahih tasavvufla, İslami siyaset birbirinden asla ayrılmaz,
daima birbirine destek verir. “Zikir ve aksiyon (eylem) yanyana... Cihadı ve aksiyonu ön plana
çıkarmayan bir tasavvuf, sahte bir tasavvuftur ve böyle bir tasavvuf yoktur. Tasavvuf,
Resulullah'ın cihadıdır, Fatih'in cihadıdır, Halidi Bağdadi Hazretleri’nin cihadıdır. Ve bugün
7/8
CİHADIN KIŞLASI; TASAVVUF
Pazar, 09 Haziran 2013 10:50
dünyanın her yanında mücâdele veren Müslüman’ın İslamî hareketi ve hakkın hakim kılınması
siyasetidir.” Vesselam
Yazımızda Yararlandığımız Eserler; Tasavvuf ve Tarikatler, Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf,
Mahir İZ, Hakikat Önderi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Komisyon, Kemal’e Dair Sohbetler, Ali
Ramazan DİNÇ, Sufiler ve Aksiyon, Es’ad el-Hatib.
8/8
Download