PET SAĞLIĞI DERGİSİ Kedilerde kognitif disfonksiyon 64 Mopsan’ın menüsünde İtalyan lezzetleri var 24 KHVHD mesleğe değer katmaya devam ediyor 56 Metisilin direncili mikroorganizmalar, hem hayvan hem de halk sağlığı açısından ciddi tehlike teşkil etmektedir. OCAK 2015 SAYI 71 İÇİNDEKİLER 24 > Mopsan’ın menüsünde İtalyan lezzetleri var! Bünyesine kattığı yeni İtalyan markaları Golosi ve Better’ın lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri arasında Taksim Intercontinental Otel’de gerçekleştiren Mopsan Veteriner Ürünleri, yeni yılda yeni yatırımlarla karşınızda. 38 > Tehlikenin adı; MRSP ve MRSA Metisiline karşı dirençli stafilokoklarda ciddi bir artış gözlenmektedir. Özellikle de S. aureus ve S. pseudintermedius türlerinde zamanla gelişen bu direnç, hem hayvan hem de halk sağlığını ilgilendiren önemli bir sorun haline gelmiştir. sayfa 08 8 > Dünya ve Türkiye pet sektöründen son haberler Pet dünyasının tüm güncel haberlerinin en doğru adresi olan Petinfo’da, bu ay da sektörel gelişmeleri, bilimin ışındaki verileri ve ilgi çekici hikayeleri siz veteriner hekimlerimizle paylaşıyoruz. 20 > Enrofloksasin üriner sistem enfeksiyonlarında kesin çözüm Veteriner hekimlerin klinikte sıklıkla karşılaştıkları kedi ve köpek üriner sistem enfeksiyonlarının tedavisinde enrofloksasinlerin etkinliği birçok çalışmayla kanıtlanmıştır. Dr. Bayer de bu konuyu ele alarak Baytril’in üriner sistem enfeksiyonlarındaki başarısının sırlarından bahsediyor. sayfa 20 sayfa 28 Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu ile başarılarında rolü büyük olan kendine özel klinik prensiplerini bizlerle paylaştı. 28 > Donanım klinikte değil, hekimin kendisindedir Bolluca Sevgi Turu etkinlikleri ve Bolluca Barınağı’na gerçekleştirilen yardımları vasıtasıyla adına sıklıkla karşılaştığımız Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu’nun gözünden Veteriner hekimlik mesleği... 36 > Global problem; Vektörel hastalıklar Son yıllarda hızla yayılarak tüm dünyayı tehdit eden vektörel hastalıklar gündemden düşmüyor. Peki vektörel hastalıklar hayvanlar ve insanlar için neden bu kadar problem arz ediyor? Tüm dünyada kedi ve köpeklerde en sık rastlanan vektörel hastalıklar nelerdir? sayfa 54 54 > Hayvan sahiplerine 10 adımda kendilerini önemli hissettirin Veteriner kliniklerin sayısı giderek artıyor, bununla beraber klinisyenler arasındaki rekabette son hızla büyümeye devam ediyor. Bu rekabette bir adım öne nasıl geçebilirsiniz? İşte size bu yolda işinize yarayacak ve sizi hasta sahiplerinizin gözünde vazgeçilmez kılacak 10 kolay öneri. 56 > KHVHD nörolojideki umutsuzlukları ortadan kaldırıyor KHVHD tarafından, 18 Ocak’ta sektörde ses getiren bir “Klinik Nöroloji” semineri gerçekleştirildi. Dr. Ateş Barut’un sunum yaptığı seminere katılım oldukça yoğundu. sayfa 56 22 > ULTRAVIYOLE ışın içermeyen ışık terapisi; Bioptron UV ışınları içermeyen, tedavi edici özelliği olan ve iyileşme sürecini hızlandırırken aynı zamanda vücudun savunma sistemini de destekleyen bir ışık terapi sistemiyle tanışmaya ne dersiniz? 64 > Kognitif disfonksiyon Kognitif disfonksiyon tedavi edilmeyen bir hastalık olsa da minik dostlarımızın yaşam tarzını değiştirerek uygulayabileceğiniz ek takviyeler, ilaçlar ve bazı yiyeceklerle hastalığın yavaşlamasını sağlayabiliriz. sayfa 36 PETİNFO 2015/01 04-05 EDİTÖR Yeni yılın ilk sayısına sektörümüze değer katan organizasyonlarla başladık, 2015’de de daha fazla bilimsel organizasyonla mesleğimizi bir adım daha yukarıya taşınması dileğiyle… Veteriner Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU Kognitif disfonksiyon Hayvanların yaşam tarzını değiştirerek hastalığın yavaşlamasını sağlayabiliriz. Sevimli dostlarımızın korkularını yok edelim! Yeni yılda yeni yatırımlarla karşımıza çıkacak olan Mopsan Veteriner Ürünleri, bünyesine kattığı yeni İtalyan markaları Golosi ve Better’ın lansmanını, 9-10 Aralık tarihlerinde “Menümüzde İtalyan lezzetleri var” konseptiyle Taksim Intercontinental Otel’de gerçekleştirdi. Lansmanda organizasyonun renkliliği ve yaratıcılığı herkes tarafından konuşuldu. Camiamız 2015’e girerken gerçekleştirilen etkinliklerle beraber renkli bir ay geçirdi diyebiliriz. Veteriner Hekimlik Eğitim ve Öğretimi’nin 172. yılı tüm veteriner hekim camiası tarafından ülke çapında gerçekleştirilen organizasyonlarla kutlandı. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da sizleri meslektaşlarınızla buluşturmaya devam ediyoruz. Bu ayki konuğumuz, Bolluca Barınağı için düzenlenen yardım etkinliklerden adına petinfo Ocak / Sayı: 71 Pet Sağlığı Dergisi Ayda bir yayımlanır. YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR BARIŞ KOLGU [email protected] sıklıkla duyduğumuz Şükrü Çobanoğlu. Genç veteriner hekim ekibimize mesleki prensiplerinin başarıları üzerindeki rolünden bahsetti. Son dönemlerde karşımıza sıklıkla çıkan MRSA&MRSP… Nedir bunlar? Nasıl bir problemle karşı karşıyayız? Bu organizmalarla nasıl savaşabiliriz? Güncel bir problem olan ve hayvan sağlığı bir yana, insan sağlığın için de ciddi bir tehlike arzeden antibiyotik dirençli mikroorganizmalara Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji AbD Öğretim Üyesi değerli Doç. Dr. Arzu Fındık’ın çalışmaları aracılığıyla sizlere yakından inceleme imkanı sunuyoruz. Unutmayın ki, tehlike uzakta değil, çok yakında… > syf 64 Veteriner Hekim GİZEM KUTUN KHVHD mesleğe değer katmaya devam ediyor KHVHD tarafından, ses getiren bir “Klinik Nöroloji” semineri gerçekleştirildi. Saygılarımla Editör Veteriner Hekim Ayça Üvez GENEL YAYIN YÖNETMENİ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Vet. Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU [email protected] YAZI İŞLERİ SORUMLUSU VET. HEKİM AYÇA ÜVEZ [email protected] VET. HEKİM GİZEM KUTUN [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Veteriner HeK. Mahmut Velayi ART DİREKTÖR EBRU DERELİ [email protected] GRAFİK TASARIM EMEL VURAL [email protected] DANIŞMA KURULU PROF. DR. AHMET ERGÜN PROF. DR. NİLÜFER AYTUĞ PROF. DR. TAMER DODURKA Yrd. Doç. Dr. Özlem Şengöz Şirin Dr. Banu Dokuzeylül VET. HEKİM RAHŞAN EROL > syf 56 BASKI PORTAKAL BASIM MATBAACILIK SANAYİ TİCARET A.Ş HUZUR MAH. TOMURCUK SOK. NO: 5/1 4 LEVENT / İSTANBUL TEL: 0212 332 28 01 ADRES YAYINCILAR SK. 10/4 34414 SEYRANTEPE - İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 - 324 50 59 www.matmedya.com ABONE BANU SAYINÇ [email protected] Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Petinfo Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz, sektörel bir yayındır. PETİNFO 2015/01 06-07 NOTLAR Tiroit hormonunun aritmilere etkisi Görüş bozukluklarının tedavisinde yeni yöntem Köpekler ve sıçanların görüşlerini düzeltmek için gerçekleştirilen gen terapisi insanlarda gözlenen genetik hastalıkların tedavisinde yeni bir umut olacağı düşünülüyor. Kaliforniyalı bilim adamların gerçekleştirdiği araştırmada, köpeklerde ve sıçanlarda meydana gelen kısmi veya tam görüş bozukluklarını restore ederek kontrol altına alınabileceği tespit edildi. Retinada bulunan çubuk ve konilerde meydana gelen dejenerasyonlar sonucunda ortaya çıkan kısmi görüş bozuklukları insanlardaki retinitis pigmantosa hastalığına oldukça çok benzemektedir. Bu buluşun kalıtımsal görüş bozuklukları olan binlerce insan için umut ışığı olacağını düşünülüyor. Retinitis pigmentosa, periferden merkeze doğru derece derece görüş kaybına sebep olan yön kavrama yeteneğini etkilemektedir. Hastalık, gözlerdeki ışığa duyarlı hassas çubuklar ve konileri yok etmektedir, fakat retinadaki diğer hücrelere zarar vermemektedir. Terapi, çubukların ve konilerin yok olduğu alandaki gangliyonlara ve bipolar hücrelere gen yerleştirerek gerçekleştirildi. Terapinin sonunda, köpek ve sıçanların hasar almış retinalarının tamir edildiği ve ışığa tepki verdiği saptanmıştır. Sıçanların labirent içerisinde aynı sağlıklı sıçanlar gibi yönünü doğru olarak bulduğu keşfedilmiştir. Ayrıca hayvanların yanıp sönen ve yanıp sönmeyen ışıkları kolaylıkla ayırt edebildiği saptanmıştır. New York Teknoloji Enstitüsü’nün araştırma ekibi fareler üzerinde gerçekleştirdiği son araştırmalarda tiroit hormonları tehlikeli kalp aritmileri sonucunda meydana gelen kalp krizi riskini azalttığı tespit etmiştir. Journal Cardiac Failure’da yayınlanan son çalışmada araştırmacılar farelerde meydana gelen atrial fibrasyon oranının tiroit hormonu terapileriyle belirgin düzeyde düştüğünden bahsedilmiştir. Atrial fibrilaslasyon kalpte meydana gelen özel bir aritmi çeşididir. Araştırmayı gerçekleştiren ekip, çalışmalarında tiroit fonksiyon bozukluklarını düzelterek, hayvanları kalp aritmileri ve atrial fibrilasyon kaynaklı kalp yetmezliğinden koruyabildiklerini belitti. Yani diğer bir deyişle, kardiyak hormonlar normal seviyenin altındayken, uygulanan kalp yetmezliği sağaltımında tiroit hormonunun kısıtlanması daha da zararlı olabilmektedir. Uzmanlar, bu buluşun kedi-köpek kalp hastaları için önemli etkileri olacağını düşüyor. Kuduz şüphesiyle 50 kedi ötenazi edildi Amerika’nın Delaware eyaletinde 4 haftalık yavru kedide saptanan kuduz hastalığının ardından teması şüpheli olan 50 kedi ötenazi edildi. Pozitif olduğu saptanan yavru kedi 10 Kasım’da yanında birkaç tane kediyle beraber çöp kutusunun yanında bulundu. Çevresinde yaşayan bütün yetişkin kedilere virüsün bulaşmış olabileceğinden şüphelenildi. Delaware çevresinde 50 kedi sahipleri tarafından Hayvan Koruma ve Kontrol kurumuna teslim edildi. PETİNFO 2015/01 08-09 NOTLAR Zorlu kış koşullarında barınak köpeklerine yardım eli Türkiye’nin lider e-ticaret platformu hepsiburada.com, Eukanuba Türkiye Distribütörü DBM ve gönüllü hayvan severler, Bolluca Barınağı’ndaki yardıma muhtaç köpekler için el ele verdi. Düzenlenen yeni kampanya ile hepsiburada.com’dan satın alınan “Bolluca Özel Eukanuba Kuzu Etli Köpek Maması”, zorlu kış koşullarında yaşam mücadelesi veren barınak köpeklerine bağışlanıyor. Barınak hayvanlarına yönelik farkındalık çalışmaları yapan hepsiburada.com, kedi ve köpek mamaları geliştiren Eukanuba Türkiye Distribütörü DBM ile işbirliği yaparak, Bolluca Köpek Barınağı’nda temel ihtiyaçları karşılanamaz durumda olan 1000 yakın köpek için harekete geçti. Hepsiburada.com’da satışa sunulan “Bolluca Özel Eukanuba Kuzu Etli Köpek Maması”, özellikle zor şartlarda yaşam süren köpeklerin beslenmesi için en uygun ürünler arasında yer alıyor. %100 hayvansal protein içeren, karbonhidrat karışımı ile uzun süre tokluk hissi veren mama, Omega 3 ve Omega 6 yağ asitleri ile bağışıklık sistemini, içerdiği probiyotikler ile de sindirim sistemini destekliyor. Akvaryum balığında konstipasyon operasyonu İngiltere’de pet sahibi balığında gariplik olması ve dışkılamada sıkıntı yaşaması sebebiyle Veteriner kliniğine götürdü. Gerçekleştirilen muayene sonucunda balığın anüs çevresinde tıkanmaya sebep olan 2 adet şişlik olduğunu fark eden Veteriner hekim, balığı hemen ameliyata aldı. Özel anestezik yöntem kullanılarak yapılan ameliyatta anüste tıkanıklığa sebep olan şişlikler başarıyla uzaklaştırıldı. Anüsünde tıkanıklığa sebep olan şişlikler operasyonla uzaklaştırıldı. PETİNFO 2015/01 10-11 Protezi kullanmaya başlayan Derby, artık diğer köpekler gibi koşabiliyor. Köpeğe 3D yazıcıdan protez üretildi Teknoloji dünyasının yükselen yıldızlarından 3D yani üç boyutlu yazıcılar benzeri olmayan parça ve nesnelerin üretilmesinde kullanılıyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda maliyetleri düşürmek için kullanılan 3D yazıcılar birçok alanda üretim yapabiliyor. Bunlardan biri de ABD’de bir köpeğe protez ayak üretmek için kullanıldı. 3D Systems firmasının geliştirdiği özel protez, doğuştan ön bacakları olmayan Derby isimli köpeğe takıldı. Yeni protezleriyle diğer köpekler gibi rahatlıkla koşabilen Derby, bu sayede normal hayatına devam ediyor. 3D yazıcıda özel hazırlanan protez, köpeğin daha önce kullandığı tekerli sistemin yerini aldı. NOTLAR Çalışmada aletin kedilerde akut ağrı tanımlanmasında işe yaradığı gözlenmiştir. Kediler için ağrı değerlendirme aleti Glasgow’da Veteriner hemşirelik yapan Giliam Calvo kediler için dünyanın ilk psikometrik yöntemlere dayalı akut ağrı değerlendirme aletini geliştirdi. Gilian Calvo, klinik açıdan önemli olan bu aleti, ağrı yönetimi alanında dünyaca ünlü uzmanlardan oluşan ekibiyle uzun yıllar çalışarak keşfetmiştir. Cihaz akut ağrıyı 6 davranış kategorisi iler değerlendirmektedir; vokalizasyon, aktivite/ duruş, yaraya karşı tepki, insanlara cevap, dokunmaya karşı cevap ve tavırdır. Gilian ve ekibi ayrıca kedilerin yüz ifadelerini de akut ağrı belirtisi olarak değerlendirmiştir. Köpeklerde retinal atrofinin sebep olan defekt bulundu MIchIgan State Üniversitesi ve Helsinki Üniversitesi bilim adamları, İsveç çoban köpeklerinde ilerleyici retinal atrofi hastalığına neden olan defektif geni tespit etti. Bu buluşun insanlarda ve köpeklerde körlüğe sebep olan bu hastalığın tedavisi için yeni terapilerin geliştirilmesine yardımcı olacağı düşünülüyor. Dogmasal retinal hastalıklarından ilerleyici retinal atrofi insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da geri dönüşümsüz körlüğe sebep olur. PETİNFO 2015/01 12-13 Amerikalı bilim adamları yeni klinik çalışmalarını ileri düzeyle böbrek hastası kediler için başlatıyor. Kedilerde kronik böbrek hastalığı kök hücrelerle tamamen yok mu ediliyor? Colorado State Üniversitesinde gerçekleştirilen önceki çalışmalarda kedilerde rastlanan böbrek hastalıklarının erken dönemlerinde kök hücreyle durdurulabileceği saptanmıştır. Çoğunluğu ileri derecede böbrek hastası olan kediler üzerinde yapılan araştırmada tedavinin oldukça yararlı olduğu saptanmıştır, fakat sağaltımdan sonraki dönemde hastalık az miktarda ilerleme göstermektedir. Ekip 4. aşamadaki kronik böbrek hastalara tedaviyi uygulamaya başlamıştır. Kök hücre tedavisi böbrekte hastalığın son evrelerinde meydana gelen skar- laşmayı engellemese de araştırmacılar böbreğin tüm fonksiyonlarını geliştireceğini umuyor. Ekip geçen yıl Baxter adındaki 6 yaşında kedide yapılan kök hücresi çalışma sonucunda böbreklerdeki yıkımlanmanın gerilediği keşfetti. Tedavinin etkinliğini değerlendirebilmek için veteriner hekimler uygulama öncesi, sırasında ve sonrasında diyagnostik testler yaptı. Sonuçlar doğrultusunda araştırmacılar insanlar ve kedilerde gözlenen ileri böbrek hastalıklarının benzerliğinden yola çıkarak, yapılan araştırmanın insan sağlığına da yararı olabileceğini düşünüyor. NOTLAR Yaşlanmanın etkileri yok mu oluyor? Araştırmaya katılan köpeklerin yaşam süreleri üzerine etkileri hayatları boyunca takip edilecek. Amerikan bilim adamları mamalarına eklenen ilaçların köpeklerin yaşam sürelerini 2 ila 5 yıl arasında uzatacağını söylüyor. Bu araştırmaya dayanarak insanlarda gözlenen yaşlanma etkilerinin azalacağıdüşünülüyor. İki bölümden oluşan araştırmalarda düşük dozlarda insanlarda da bulunan anti-red ilacı rapamisin orta yaşlardaki köpeklerin mamalarına eklendi. Araştırmacılar deney öncesinde, deney sırasında ve deney sonrasında hayvanların kalp fonksiyonları, immun fonksiyonlar, aktivite dereceleri, vücut ağırlığı ve kognitiv fonksiyonları gibi yaşlanma kaynaklı faktörleri izleyecek. Kalıtsal hastalık kaydı önemlidir Her 10 veteriner hekimden 9’u kalıtımsal hastalıkların izlenmesi gerektiğini düşünüyor.İngiliz Veteriner Hekimleri Derneği’nin gerçekleştirdiği araştırmaya göre veteriner hekimlerin %90’ı kalça displazisi ve göz problemleri gibi kalıtımsal hastalıkların izlenmesinin hayvan sağlığı ve refahını pozitif etkileyeceğine inanıyor. Bu doğrultuda farkındalık yaratmaya çalışan dernek, hayvan sahiplerini ve ırk yetiştiricilerini hayvan sahibi olmadan önce mutlaka yavrunun ebeveynlerinin sağlıkları hakkında bilgi almaları gerektiği konusunda bilgilendirerek kalıtsal hastalıkların izlenmesi gerektiği mesajını yayıyor. Ebola virüsü ve Köpekler arasındaki ilişki İspanya’da sahibine ebola bulaştıran köpeğin ötenazisinden sonra Ebola’nın saçılımındaki köpeklerin rolü dikkatleri üzerine çekti. Ebola virüsün yayılımında köpekler bir risk faktörü olabilir mi? Bütün dikkat edilmesi gereken hastalıklar gibi bunda da aklımızda bilmediğimiz ve bizi oldukça korkutan birçok soru var. Aşağıdaki kilit noktalarla bu sorularınızı cevaplayabilirsiniz; > Endemik bölgelerde köpeklerin Ebola virüsünün doğal saçılımında oynadığı rol azdır. > Bir köpek Ebola virüsün endemik olduğu Afrika bölgelerinde bile maruz kalması zordur, ancak Ebola virüsü taşıyan ve semptomlarını gösteren insanların vücut sekresyonlarıyla temas eden köpeklerde bu PETİNFO 2015/01 14-15 hastalık gözlenebilmektedir. > Köpeklerin Ebola virüsüyle enfekte olduğu kaydedilse de hastalığın gelişme göstermesi ile ile ilgili hiçbir kanıt yoktur. > Her ne kadar köpekler virusa maruz kalsa da, enfekte köpeklerin virüs yayılımına neden olduğuna dair bir kanıt yoktur. > Köpeklerin Ebola enfekte insanlara maruz kalmaması için çalışmalar devam etmektedir. Köpeklerde Ebola virüs hakkında elimizde yetersiz bilgi olması nedeniyle kanıt bazlı çalışmalar geliştirmek zordur. Ebola virüsü hakkında yeterli bilgi bulunamazsa, birçok köpeğin bu hastalığa maruz kalması muhtemeldir. Riskler insan ve hayvan sağlığı yönünden mutlaka geniş olarak incelenmelidir. NOTLAR Tropikal Pet 15. yılını kutladı Uzmanlar antifriz zehirlenmelerine karşı üreticilere antifriz içeriğine bitterant eklenmesini öneriyor. Antifriz zehirlenmelerine kökten çözüm İngiltere’deKİ kayıtlara göre, 2012 Kasım’dan beri yaklaşık 1,200 kedi ölümcül antifriz zehirlenmesi geçirdi. Bu da her ay ortalama 50 kedinin antifriz sebebiyle hayatını kaybettiği gösteriyor. Tatlı bir tadı olan antifriz, içeriğine yüksek toksik özellikte etilen glikol içermektedir. Az miktarda içilmesi bile ölümcül olan bu madde, böbreklerde kristaller oluşturarak, böbrek yetmezliğine sebebiyet vermektedir. Birçok hayvan refahı organizasyonu üreticileri antifrizlerin içerisine hayvanların içmemesini sağlayacak Bitrex maddesi eklemeye davet ediyor. Parlamento üyeleri, bu maddenin antifrizlerde kullanılmasını teşvik edecek yasa tasarısının yapılması gerektiğini düşünüyor ve ayrıca üreticiler için etilen glikol yerine alternatif bir madde araştırması gerektiği konusunda bakanlığı uyarıyor. Türkiye’nin ilk yerli mama üreticisi Tropikal Pet, kedi-köpek mama pazarında geçirdiği 15 yılını, Tuzla’da düzenlediği iki günlük özel bir organizasyonla kutladı. 15 yıl önce yaklaşık 95 milyon TL civarında olan kedi köpek mama pazarı, 2014 itibariyle 370 milyon TL büyüklüğüne erişti. O dönemlerde yerli üreticilerden söz etmenin imkânsız olduğu yabancı markaların tekelindeki sektöre yatırım yapan, Türkiye’nin ilk, en büyük ve lider yerli kuru mama üreticisi Tropikal Pet, sektöründeki 15. yılını düzenlediği özel bir organizasyon ile kutladı. Tropikal Pet çalışanları, Permium Champion ve Goody markalarını değerlendirmek, geçen 15. yılı ve gelecek yıllara ilişkin hedefleri konuşmak üzere İstanbul Tuzla Radisson Blu Otel’de bir araya geldi. Çalışanlar ürünlerle ilgi önerilerini ve sahadan topladıkları duyumları etkinlik kapsamında yöneticilerle paylaştı. Düzenlenen toplantıda konuşan Tropikal Pet CEO’su İzzet Saban, “Sektörümüzde fabrika kuran, ihracat yapan ve PETİNFO 2015/01 16-17 yabancı yatırım fonu ile ortaklığa giden ilk markayız. 15 yılı geride bıraktık. Amacımız bundan sonra da aynı çizgide güvenilir, etik değerleri yüksek, son tüketiciye daima kaliteli ürünü uygun fiyata vermeyi hedef haline getirmiş ve getirmeye devam edecek bir firma olmak. Gelişmiş ülkelere göre daha çok küçük olan pet pazarının büyümesi, yerli üretimin ve ihracatın teşvik edilmesi için öncülük etmeye devam edeceğiz. İçinde bulunduğumuz sosyal sorumluluk projelerine de hız devam edeceğiz” dedi. İki gün süren keyifli buluşmada Tropikal Pet ailesinin mavi ve beyaz yakalı çalışanları pek çok keyifli grup aktivitesine de katılarak, tuval boyama gibi oyunlarla eğlenceli vakit geçirdi. Etkinlikte ayrıca Tropikal Pet’te 15 yılını dolduran çalışanlar şirket kurucularından Nurettin Salari’nin elinden ödüllerini aldı. NOTLAR Nestlé PurIna’dan büyük destek! Sokaklara atılan hayvanlar, barınaklara terk edilen canlar. Durum aslında ne kadar da içler acısı değil mi? Bu konuda siz evcil hayvan sahipleri ve dostlarının ne kadar duyarlı olduğunun bilincindeyiz. Aynı bilinç içerisinde olan Nestlé PURINA ekibi için de sokaklardaki hayvanlara yönelik sorumluluk projelerinde yer almak çok büyük bir öncelik, bunun bir örneği olarak da Özge Özpirinçci ile yaptığımız röportaj sırasında 18 ton mama bağışı ile yanımızda oluşlarını gösterebiliriz. Ortak bir amaçla aynı yolda ilerleyen hayvan dostu firmalardan Nestlé PURINA’nın güler yüzlü ekibinden sevgili Banu Aytekin Erol ve Cansu Gürler ile soğuk ve yağmurlu bir günde, Kadıköy Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü’ne ait Ataşehir yerleşkesindeki Geçici Hayvan Tedavi ve Bakım Merkezi’ni ziyaret ettik. Bizi görünce heyecandan kuyrukları kopacakmışçasına sallanan tüm köpekleri tek tek sevdik. Götürdüğümüz mamalarla birkaç tanesini de besledik! Biz bu ziyaret sırasında oldukça duygulu anlar yaşadık. Kimisi kör, kimisi topal, kimisiyse sadece kocaman olduğu için terk edilen her köpeğe elimizden geldiğince sevgi vermeye çalıştık. Bir tır dolusu mama bağışını sadece nakliye ile göndermekle kalmayan, yağmur çamur demeden etkinlikte bulunan Nestlé PURINA ekibine tekrar tekrar teşekkür ederiz. Dilerim ki, bu mama bağışlarının arkası kesilmez, patiler üzülmez... Nestlé PURINA'dan soğuk günler öncesi sımsıcak destek! Yapılan 18 ton mama bağışının yanı sıra sevgiye muhtaç olan miniklere şefkatimizi göstererek mutlu anlar yaşadık. PETİNFO 2015/01 18-19 172. yıl onuruna görkemli kutlama Veteriner Hekimlik Eğitim ve Öğretimi’nin Türkiye’deki 172. yılı onuruna İVHO’nun düzenlediği yemeğe her sektörden Veteriner hekim, mesleki ve sivil toplum örgütlerinin değerli yöneticileri ve hekim dostları teşrif etti. Türkiye’de Bilimsel Veteriner Hekimlik Eğitim-Öğretiminin 172. yılı onuruna planladığımız Gala Yemeği yoğun bir katılımla Portaxe Restorant’da gerçekleşti. Yemeğe Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Meclis Başkan Vekili Hüseyin Coşkun, İBB Meclis Üyesi Veteriner Hekim Oktay Aksu, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yetkilileri, İVHO üyeleri ve İzmir’den katılan Veteriner hekim katıldı. Oldukça keyifli geçen gecede konuklar hem eğlendi, hem de hasret giderdi. Meslek büyüğü emekli Veteriner Hekim Gülcemal Karakoç her yıl olduğu gibi içinden gelen dizelerle geceye keyif kattı. Yeni yıla kısa bir süre kala gerçekleşen yemeğe gösterilen bu yoğun ilginin meslekte özlenen birlik ve beraberliğe önemli katkı sağlayacaktır. Enrofloksasin kedi ve köpeklerde meydana gelen üriner sistem enfeksiyonlarında etkili çözüm ortağınızdır. Enrofloksasin ile üriner sistem enfeksiyonlarında başarılı sonuçlar Veteriner hekimlerin klinikte sıklıkla karşılaştıkları kedi ve köpek üriner sistem enfeksiyonlarının tedavisinde enrofloksasinlerin etkinliği birçok çalışmayla kanıtlanmıştır. Dr. Bayer de bu konuyu ele alarak Baytril’in üriner sistem enfeksiyonlarındaki başarısının sırlarından bahsediyor. PETİNFO 2015/01 20-21 Köpeklerde üriner sistem enfeksiyonlarıyla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Vaka bazlı araştırmalarda köpeklerde meydana gelen enfeksiyonların %10’u üriner sistemde meydana gelmektedir. Kedilerde bu oran oldukça düşüktür. Klinik araştırmalarda kedilerde karşılaşılan üriner sistem enfeksiyonları sadece %1’de kalmıştır. Alt üriner sistem enfeksiyonları, anatomik yapı itibariyle üst üriner sistem enfeksiyonlarından daha sık gözlenmektedir. Alt üriner sistem enfeksiyon vakaları genellikle üretritis ve sistitis şekillenmektedir. Patojenler genellikle üretranın assendens bölümünde kolonize olmaktadır. Distal üretrada yer alan apatojenik flora epitel yapıyla kaplanarak patojenlerin invazyonunu engellemek için bakteriosin üretmektedir. Düşük pH ve yüksek üre konsantrasyonları idrarda patojenlerin üremesini ve çoğalmasına neden olur. Üreaz bakterisi tarafından üretilen amonyak, idrarın pH’ını yükselterek ortamı bakterilerin gelişmesi için uygun hale getirir. Urolithiasis ise sıklıkla kısır erkek kedilerde karşımıza çıksa da köpeklerde de problemlere sebep olabilmektedir. Genitoüriner sistemde meydana gelen enfeksiyonlar genellikle tek bir organizma kaynaklıdır. Fakat üriner sistemde meydana gelen enfeksiyonların %20’sinde birden daha fazla bakteri izole edilmektedir. Üriner sistem enfeksiyonlarının en büyük sebebi bağırsaklardan orjin alan aerobik bakterilerdir. E. coli kedi ve köpek üriner sistem enfeksiyonlarında sıklıkla izole edilen bir bakteridir. E. coli dışında tabii ki Staphylococcus spp. Proteus, Klebsiella ve Pseudomonas’da üriner enfeksiyonlara sebebiyet vermektedir. Enrofloksasin, Bayer araştırmacıları Grohe ve Peterson tarafından 1980 yılında Veteriner ilacı olarak geliştirilmiştir. 1988’de pazara sunulmasından sonra, dünya Orijinal molekül enrofloksasin içeren BaytrIl nasıl kullanılmalıdır? Baytril flavour tablet ve Baytril K enjeksiyonluk çözelti olmak üzere 2 farklı formda piyasaya sunulmaktadır. Böylece veteriner hekim dilerse hasta hayvanın tedavisine kliniğinde enjektabl çözeltiyle başlayabilir ve tedavinin devamını hayvan sahibi evinde tablet yutturarak devam edebilir. Baytril flavour, genellikle kedilerde 5 mg/kg dozda, köpeklerde ise 5-20 mg/kg dozda, günde bir kere kullanılması önerilmektedir. Tedaviye 5-10 gün süreyle devam edilmelidir. çapında, kedi ve köpeklerde meydana gelen bakteriyel hastalıkların tedavisinde tercih edilen başlıca ürün haline gelmiştir. Enrofloksasin’ in üriner sistem enfeksiyonlarındaki başarısı 3. nesil bir kinolon olan enrofloksasin, geniş spektrumlu güçlü bir antibiyotiktir. Geniş spektrumlu 3. nesil antibiyotik olması nedeniyle hem gram pozitif bakterilere hem de gram negatif bakterilere etki etmektedir. Enrofloksasin bakterilerin DNA sentezine inhibe ederek etkir. DNA sentezini inhibe ettiği için bakterisidal etki gösterir ve antimikrobiyal ajanlar içerisinde klinik kullanımı açısından önemlidir. İnhibisyon ilacın DNA’nın oluşturduğu kompleks yapılar ile arasındaki etkileşme sonucu ve hedef enzimler olan DNA jiraz enzimi arasındaki etkileşmeler sonucu ortaya çıkar. Antibiyotik seçiminde ideal yol etken izolasyonu ve antibiyogram yapılmasıdır. Ancak gerekli laboratuvar olanaklarına ulaşılamadığı durumlarda ve zaman kaybetmemek için etkili olabileceği düşünülen bir antibiyotik ile tedaviye başlanması pratik bir uygulamadır. Prof. Dr. Trisha Dowling’de enrofloksasinin stafilokok, bazı streptokok ve enterokoklar, E.coli, proteus, klebsiella ve psödomonas gibi bakteriler üzerinde bakterisidal etkisi ve yüksek derecede suda çözünebilme özelliklerinden dolayı tercih edilebileceğini yayınlarında belirtmektedir. Sistitis ve üretritis gibi üriner sistem enfeksiyonlarında da genellikle E. coli üremesi gözlenmesinden dolayı ve bu bölgede gelişen diğer etkenlerin de enroflaksasine duyarlılık göstermesinden dolayı ürinal sistem enfeksiyonlarında hekimlerin aklına ilk olarak gelmesi gereken ilaç grubudur. Üriner enfeksiyonlarda çözüm ortağınız; Baytril > Klinik açıdan önemli patojenleri kapsayan antibakteriyel spektrumu vardır > Bakterisidal etki gösterir > Enfeksiyon bölgesinde yeterli ilaç konsantrasyonuna ulaşır. > Plazmidden köken almamıştır ve bakteriyel direnç yavaş gelişir. > İmmun sistem fonksiyonlarına etki etmez. > Antibakteriyel etkisi yangı ve irinden etkilenmez. > Geniş güvenlik marjı sayesinde hastalar tarafından iyi tolere edilir. > Düşük doz tekrarı sayesinde veteriner hekime ve hasta sahibine kullanım kolaylığı sağlar. > Tablet ve enjeksiyonluk formları bulunmaktadır. ADVERTORIAL UV ışın içermeyen ışık terapisi; BIoptron UV ışınları içermeyen, tedavi edici özelliği olan ve iyileşme sürecini hızlandırırken aynı zamanda vücudun savunma sistemini de destekleyen bir ışık terapi sistemiyle tanışmaya ne dersiniz? Zepter Marka Müdürü Serkan Tekkeli Bioptron ile ilgili merak edilenleri açıkladı. Milenyum çağının mucizevi tedavi yöntemi olan ışık terapisi uygulamaları son dönemlerde pet hayvanlarında yaygınlaşmakta. Peki ya, Zepter firmasının Türkiye pazarına sunduğu İsviçre menşeli ürünü Bioptron’la tanışmaya ne dersiniz? Hastalıklardan korunmak ve bir çok medikal alanda terapi ve rehabilitasyon için kullanılan üstün teknolojiyle üretilmiş Bioptron Işık Terapi Sistemi’yle ilgili merak edilenleri Marka Müdürü Serkan Tekkeli açıkladı. BIOPTRON Işık Terapi Sistemi nedir? BIOPTRON üstün teknolojide bir ışın terapi konseptine dayanan bir medikal cihazdır. Hastalıklardan korunmak için ve bir çok medikal alanda terapi ve rehabilitasyon için kullanılabilir. Bütün BIOPTRON ürünleri İsviçre’de bulunan üretim tesislerinde imal edilmektedir. 1988 yılından bu güne süregelen klinik ve bilimsel araştırmalar ve birçok uygulama bu terapinin temelini oluşturmaktadır. 27 yılı aşkın bir süredir kullanılmasına rağmen, bu zamana kadar herhangi bir yan etki gözlenmemiştir. Ayrıca 93/42/EEC (EEC-Medikal ürünler için yetkili yönerge)’ye göre medikal cihaz olarak uygun görülmüştür. EEC Avrupa’daki tüm medikal ürünlerin üretimi ve satışı için sorumlu ve yetkili yönergedir. Cihazın farklı türden hastalar için farklı tipleri var mı? Evet. Her ihtiyaca uygun en iyi çözümü sunabilmek için, PETİNFO 2015/01 22-23 BIOPTRON’un ürün yelpazesinde üç farklı cihaz türü bulunmaktadır. Bunlar, farklı boyut ve tasarımlara sahip olmalarına karşın, aynı fiziksel ve teknik özelliklerle ışın yayarlar. Yaklaşık filtre çapı 4 cm (BIOPTRON Compact III) ile 11cm’den (BIOPTRON Pro 1) 15 cm’ye (BIOPTRON 2) kadar farklılık gösterebilir. Cihazlarımızın ayrıca standları da bulunmaktadır. BIOPTRON Pro 1 masa standı veya zemin standıyla kullanılabilir. BIOPTRON Compact III ve BIOPTRON 2 için, mevcut isteğe bağlı zemin stantlarından birini öneriyoruz. Stant, tedavi rahatlığını artırmanın yanı sıra, vücudun ulaşması zor alanlarına tedavi uygulamayı da mümkün kılarak cihazın kapasitesini geliştirir. BIOPTRON Işık Terapi Sistemi sadece medikal profesyoneller tarafından mı kullanılabilmekte? Son kullanıcı tarafından da kullanılamaz mı? BIOPTRON profesyonel kullanıcılar gibi son kullanıcı tarafından da kullanılabilir. Hem medikal profesyonellere hem de evinde kendileri özel olarak kullananlara hitabeden her türlü özel ihtiyaca uygun olabilmesi amacıyla dizayn edilmiş 3 değişik türde cihaza sahiptir. BIOPTRON Işık Terapi Sistemi hangi tıbbi alanlarda kullanılabilmektedir? BIOPTRON Işık Terapi Sistemi’nin biyostimülatif etkileri vardır, yani ışığı iyileşme sürecini hızlandırırken bir yandan vücudun savunma sistemini de destekler. Vücudun kendi enerji kapasitesini kullanarak doğal bir yolla çalışır, bu yöntemle vücuda kendi kendini tedavi etmesi için yardımcı olur. Yara tedavisi ve ağrı tedavisi alanlarında belirlenen endikasyonlarda kullanılmaktadır. Bacak ülserleri (çıban gibi çok ağrı verebilen, kanama yapabilen, iltihaplanabilen yaralardır), müzminleşmiş ve ağrılı yaralar, yanıklar ve cerrahi operasyonlar sonrası oluşan yaralarda, travma sonrası yaralarda kullanılabilmektedir. Romatoloji, fizyoterapi ve spor tıbbı ile ilgili ağrılarda kullanılabilmektedir. Medikal endikasyonlara müdahale edilirken BIOPTRON kullanılmadan önce mutlaka genel olarak fizik doktoruna danışılması ve bu tür bir tedavi yönteminin uygulanabilirliği veya başka bir tedavi yönteminin gerekliliği hususunda bilgi alınması gerekmektedir. BIOPTRON ışınının temel özellikleri nelerdir ve güneş Işını ile BIOPTRON ışını arasındaki farklılık nedir? Aşağıdaki özellikler faydayı artırmaya yönelik olarak geliştirilmiştir ve en önemli özellikleri polarizasyon, polikromi, eş değerde olmaması, düşük enerjidir. BIOPTRON Işık Terapisi polarize edilmiş bir ışına sahiptir. Bu, ışın dalgalarının paralel düzlemler halinde yayıldığı anlamına gelmektedir. BIOPTRON ışınının polarizasyonu yaklaşık %95 seviyesindedir. BIOPTRON Işını polikromiktir. Bu lazer-ışını gibi Bioptron Işık Terapi Sistemi’nin başarısı gerçekleştirilen klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır. BIOPTRON Işık Terapi Sistemi nasıl uygulanır? Bütün BIOPTRON cihazları kullanıcıyla dost, pratik ve kolaylıkla uygulanabilir niteliktedir. Her cihazın kendi kullanım kitapçığı bulunmaktadır. Günde bir seans olarak 4 -10 dakika arası uygulanabilir veya günde 2 seans olarak kullanılabilir. Tedavinin süresi uygulanan alanın durumuna ve tedavi nedenine bağlı olarak değişmektedir. Uygulama yapılacak bölge temizlenmiş ve çıplak olmalı. Cihazı 90 derecelik bir açıyla, cildin 10cm uzakta uygulanması gerekmektedir. tek dalga boyuna sahip olmadığı, görülebilen ışık ve infra red (kızıl ötesi) ışığı da içerdiği anlamına gelmektedir, fakat UV radyasyonu içermemektedir! BIOPTRON Işınlarının dalga boyu 480-3.400 nm arasındadır. Bu, elektromanyetik spektrumun görünebilen kısmıyla infrared (kızıl ötesi) ışının bir kısmını içermesinden kaynaklanmaktadır. Lazer ışığına zıt olarak BIOPTRON Işını eş değerli değildir. Bu farklılık ışın dalgalarının senkronize olmadığı anlamına gelmektedir. BIOPTRON Işığı düşük bir enerji yoğunluğuna sahiptir. Dakikada ortalama 2,4 J/cm olan bu enerji, biyostimulatif etkileriyle vücudun çeşitli biyolojik süreçlerini olumlu bir şekilde uyarır. Doğal güneş ışınından farklı olarak teknik olarak sentezlemiş BIOPTRON Işını kontrol edilebilir ve kullanışlı parametrelerde UV içermeyen ışın terapisi sağlamaktadır. TOPLANTI Mopsan’ın menüsünde İtalyan lezzetleri var Bünyesine kattığı yeni İtalyan markaları Golosi ve Better’ın lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri arasında Taksim IntercontInental Otel’de gerçekleştiren Mopsan Veteriner Ürünleri, yeni yılda yeni yatırımlarla karşınızda. Mopsan Veteriner Ürünleri bünyesine kattığı yeni İtalyan markaları Golosi ve Better’ın lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri arasında Taksim Intercontinental Otel’de yaklaşık 300 katılımcı ile gerçekleştirdi. “Menüde İtalyan Lezzetleri Var! ” sloganıyla yola çıkılan lansmanda, 9 Aralık tarihinde 168 veteriner hekim, 10 Aralık tarihinde 120 petshop sahibi/ çalışanı ağırlandı. Mopsan ve İtalyan markaların yöneticilerinin yeni markaların marka yönetimine dair gerçekleştirdikleri sunumlar ve organizasyonun yaratıcı içeriği katılımcılardan tam not aldı. Organizasyon, Mopsan Veteriner Ürünleri kurucusu Veteriner Hekim Cafer İngeç’in açılış konuşmasıyla başlayarak, İtalyan iş ortakları Zoodiaco Genel Müdürü Fabio Bernini, Kalite ve Ürün Formülasyonu Müdürü Dr. Allessia Pellegrino ve Satış ve İhracat Müdürü Roberto Verzini’nin sunum ve bilgilendirmeleri ile devam etti. Gerçekleştirilen sunumlarda Dr. Allessia Pellegrino, Golosi ve Better markalarının, hammadde seçiminden üretimine, ar-ge çalışmalarından analizlerine, lojistik faaliyetlerinden, ürünün nihai tüketicinin eline ulaşması aşamasına kadar ki ürünün tüm süreçleri hakkında katılımcılara PETİNFO 2015/01 24-25 detaylı bilgiler verdi. Organizasyonun devamında Roberto Verzini, Golosi ve Better ürün gamlarından bahsederek, markaları ve markaların tüm ürün kalemlerini eksiksiz bir şekilde katılımcılara aktardı. İtalyan markaların yöneticilerinin sunumlarının ardından Mopsan Veteriner Ürünleri Pazarlama Müdürü Dr. Müge Örs, Mopsan olarak 2015 yılı büyüme stratejilerini ön plana çıkaran konuşmasında, yeni markaların pazarlama ve konumlandırma “Menüde İtalyan Lezzetleri Var! ” sloganıyla yola çıkılan lansmanda, 9 Aralık tarihinde 168 veteriner hekim, 10 Aralık tarihinde 120 petshop sahibi/çalışanı ağırlandı. stratejilerini içeren kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Soru cevap kısmından sonra gala yemeğine geçilen organizasyonda, İtalyan menüsü ve şaraplarıyla oluşturulmuş gala yemeği ve İtalyan konseptli dekor tüm katılımcılardan tam not almayı başardı. Mopsan’ın yeni iş ortağı ZoodIaco kimdir? Mopsan Veteriner Ürünleri’nin 2015 yılında işbirliği yaptığı Zoodiaco firması, PET ve YEŞİL sloganıyla İtalya’da yirmi yılı aşkın bir süredir üretim yapan Avrupa’nın önemli bir evcil hayvan mama üreticisidir. Teknolojik gelişmelere önem veren ve çevre dostu yapısıyla ön plana çıkan firma, bünyesinde toplamda 5 farklı markayı barındırmaktadır. İtalyan Zoodiaco firması tarafından üretilen Golosi ve Better ürünleri, İtalya’nın stratejik alanlarında lokalize olmuş, Zoodiaco’nun kendi fabrikalarında üretilen ve kuvvetli lojistik ağı ile yedi farklı ülkeye ihracatı gerçekleştirilmektedir. 1992 yılında kurulan Zoodiaco firması, bünyesinde bulunan 5 kuru ve ıslak mama markası (Golosi, Better, Profile, Still, Club Dei Golosi) , 1.100 adet ürün kalemi, 104 personeli ve 18.000 metrekare deposu ile Avrupa’nın en önemli mama üreticisi firmaları arasında yer almaktadır. 2014 yılı sonu itibariyle firmanın cirosu 30 milyon Euro’dur. Türkiye pazar için, Mopsan ve Zoodiaco gibi sektörün iki dev firmasının yaptığı işbirliği son derece önemlidir. Müşteri değeri yaratmanın en önemli pazarlama stratejisi olduğu bu yeni markalarla, pazarda orta ve ekonomik segmentte önemli bir pazar payı elde edilmesi planlanmaktadır. Mopsan’ın yeni ürünleri Golosi ve Better Mopsan Veteriner Ürünleri’nin Türkiye pazarına soktuğu iki yeni markadan biri olan Golosi, içinde hiçbir koruyucu ve renklendirici katkı maddesi içermeyen; üstün ve kaliteli içeriğe sahip, köpekler için 11, kediler için 5 farklı ürün kaleminden oluşan “tam” bir mamadır. Golosi ürünlerini diğer markalardan farklı kılan diğer bir özellik ise ürünün formülasyonunda kullanılan “Üzüm Çekirdeği Özü, Zeytin Özü ve Yeşil Kabuklu Midye” içeriğidir. Üzüm çekirdeği özü; evcil hayvanların bağışıklık sistemini destekleyen ve hücre yaşlanmasını önleyen antioksidanlar ve proantisiyadin kaynağı olarak kullanılmaktadır. Zeytin özü; kardiyovasküler sistem sağlığının desteklenmesine yardımcı olan antioksidan aksiyonunu sağlayan polifenol, zeytin ekstratı içermekte ve evcil hayvanın kalp sağlığını korumaktadır. Yeşil kabuklu midye ise evcil hayvanın bağ dokusunun tekrar yapılanmasına yardımcı olan ve eklemlerindeki yangı ile savaşmayı destekleyen glikozaminoglikan (GAGs) kaynağı içermektedir. Mopsan’ın diğer bir markası olan Better ise hiçbir TOPLANTI 1 2 3 1. Mopsan Veteriner Ürünleri kurucusu Veteriner Hekim Cafer İngeç 2. Zoodiaco Genel Müdürü Fabio Bernini 3. Zoodiaco Satış ve İhracat Müdürü Roberto Verzini 4. Zoodiaco Kalite ve Ürün Formülasyonu Müdürü Dr. Allessia Pellegrino 4 5. Mopsan Veteriner Ürünleri Pazarlama Müdürü Dr. Müge Örs 5 ek koruyucu ve lezzet arttırıcı katkı maddesi içermeyen formülü ile %100 sağlıklı beslenmeyi sağlamaktadır. Better köpekler için 4, kediler için 2 çeşit ürün kalemine sahip olan tam bir mamadır. Better mamaları, evcil hayvanların günlük beslenmesindeki ihtiyaçlarını doğru ve dengelenmiş bir şekilde karşılamak için formüle edilmiştir. Tüm Better ürünleri, kedi ve köpeklerin kendilerini günden güne artarak daha sağlıklı ve zinde hissetmesi amacıyla kaliteli besin içerikleri, vitaminler ve minareller ile geliştirilmiş tam bir mamadır.. Mopsan, Better ve Golosi ile tüm tüketicilere ulaşma fırsatı bulacak Golosi markası fiyatlandırma stratejisi gereği orta segmentte, Better markası ise ekonomik segmentte faaliyet gösterecek bir ürün skalası ile pazara sunulmaktadır. 2 Ocak 2015 itibariyle Mopsan’ın hizmet kalitesiyle veteriner klinikleri ve petshoplarla buluşacak olan yeni iki markadaki en önemli iş hedefi ise, profesyonel kanal müşterilerinin istek, ihtiyaç ve beklentilerini, tek bir mama dağıtıcısı firmadan sağlıyor olabilmektir. Mopsan bu bütünleşik iş yapma felsefesi ile müşterilerinin tek çözüm ortağı olma misyonunu üstlenmeye adaydır. Böylece pazardaki farklı sosyo-ekonomik segmentlerden gelen tüm nihai tüketicilerle buluşma fırsatı yakalanmış olacak olan Mopsan, nihai tüketicilere ulaşan profesyonel kanaldaki iş ortaklarına da geniş bir marka yelpazesinde hizmet verecektir. Üstün hizmet kalitesiyle, kalite standardizasyonunu sağlamış dünya mamalarını profesyonel kanala gururla sunan Mopsan, yeni yılda yeni yatırımlarına devam edecektir… Golosi ürünlerinin farkı formülasyonunda kullanılan doğal özlerde saklı... Yeşil midye; bağ dokusunun tekrar yapılanmasını sağlar ve eklemlerde oluşacak rahatsızlıkları önler. Üzüm çekirdeği özü; bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasını destekleyerek hücrelerin yaşlanmasını önler. Zeytin özü; kardiyovasküler sistem sağlığını destekler. Doğal antioksidan aksiyonunu sağlayan zeytin ekstratı kaynağıdır. PETİNFO 2015/01 26-27 Mopsan ve İtalyan markaların yöneticilerinin yeni markaların marka yönetimine dair gerçekleştirdikleri sunumlar ve organizasyonun yaratıcı içeriği katılımcılardan tam not aldı. ZoodIaco’nun kalite felsefesi Zoodiaco firmasının misyonu, evcil hayvan sahiplerinde memnuniyet sağlayabilmek için işbirliği içinde olduğu perakendecileri ile yakın ilişkide olmak ve bu sayede pazarın dinamiklerini ve ar-ge çalışmalarındaki uluslararası trendleri en iyi şekilde anlamaktır. Zoodiaco’nun kalite felsefesi, yüksek kaliteli içeriklerle yenilikçi standartlarda üretim yapmak ve tüketicilerin ilgisini çeken ve talep ettiği özel kanallarla çalışmaktır. Golosi ve Better markalarının misyonu ise kedi ve köpeklerin ihtiyaç ve beklentilerini doğalarına saygı duyarak hiçbir şekilde GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) içermeyen yüksek kaliteli içeriklerle en az düzeyde çevreye etki edecek şekilde üretim gerçekleştirmektir. KLİNİK Donanım klinikte değil, hekimin kendisindedir Mesleğinde 5. yılını doldurmak üzere olan Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu mesleki prensiplerinin başarılarındaki rolünden bahsetti. BolLuca Sevgi Turu etkinlikleri ve BolLuca Barınağı’na gerçekleştirilen yardımlar vasıtasıyla adına sıklıkla karşılaştığımız başarılı Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu’nun gözünden Veteriner hekimlik mesleği... PETİNFO 2015/01 28-29 Aşkta ve tıpta katiyet yoktur Şükrü Çobanoğlu, kliniğinde geniş bir kadroya sahip olmamasına rağmen hastalarına en iyi hizmeti sunmayı prensip edinmiştir. B olluca Barınağı için düzenlediği “Bolluca Sevgi Turu” etkinlikleriyle adını sıklıkla duyduğumuz Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu’nu, Yeniköy’de yer alan kliniğinin kapısını Petinfo’ya açtı. Avrupa Veteriner Kliniği’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde Şükrü Çobanoğlu, mesleğinde geçirdiği 5 yılı değerlendirerek, mesleğe bakış açısı, başarıları ve gelecekte gerçekleştirmeyi planladığı projelerinden bahsetti. Avrupa Veteriner Kliniği’ni açma sürecinizden bize bahsedebilir misiniz? Bu bölgeyi seçme sebepleriniz nelerdir? Açılış sürecini anlatmam için fakülte yıllarımdan başlamam gerekli sanırım. Çünkü klinisyen veteriner hekim olma kararımı o yıllarda verdim. İstanbul’da klinik açmaya karar verdiğim zaman ise bazı bölgelerde araştırma yaptım. Tabii ki bazı özel durumları da göz önünde bulundurmam gerekti o anda. Sonuçta en fazla puanı Sarıyer bölgesi aldığı için burada karar kıldım. Siz ve klinik ekibinizle ilgili biraz bilgi alabilir miyiz? İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimimi Afyonkarahisar’da tamamladıktan sonra Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne girmeye hak kazandım. Her ortamda gurur duyarak belirttiğim gibi, burada da yazmadan geçmeyeceğim. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi; hem akademik kadro hem de Özellikle pet hayvanlarına hizmet anlamında çalışılabilecek en değerli şehirlerden birinde mesleğimizi icra ediyoruz. Mesleğimizin, etik çizgisinden çıkmayarak ve daha fazla özveri göstererek hak ettiği yere hep birlikte taşımayı ümit ediyorum. Fakültede hocalarımızın söylediği bazı cümleler, hayata ve mesleğe bakış anlamında beni ciddi anlamda yönlendirmiştir. Sevgili hocam Prof. Dr. Kemal Yanık’ ın söylediği gibi; ‘’Aşkta ve Tıpta Katiyet Yoktur’’ cümlesini dikkate alarak; her gün yenilikle karşılaştığımız mesleğimizde, tüm meslektaşlarıma kolaylıklar diliyorum... fiziki ve sosyal imkânlar açısından Türkiye’nin en iyi öğretim veren fakültesidir. 5 yıla yakın bir süredir klinisyen hekim olarak mesleğimin kutsallığına inanarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu değeri kaybetmeden, vücudumun bana izin verdiği sürece de çalışmalarıma devam etmeyi düşünüyorum. Kliniğim sayı çok geniş bir kadroya sahip değil aslında. Ama kalite olarak her hizmeti en iyi şekilde sunmak prensibimiz. Donanımlı bir kliniğiniz olduğunu görüyoruz, teknolojik donanımın teşhis ve tedavideki yeri nedir? Kullandığımız ilaçlar, cihazlar, setler ve aklınıza gelen ve donanım dediğimiz her şey bizlere yardımcı olmak adına tasarlanmış öğelerdir. Kliniğimize gelen bir KLİNİK Şükrü Çobanoğlu asıl donanımın klinikte değil hekimin kendisinde olması gerektiğini belirtiyor. hastanın teşhisini koymak adına sizin de belirttiğiniz gibi teknolojik donanımlardan yararlanıyoruz. Muayene sadece elle veya gözle yapılan bir aktivite değildir. Hastalığı teşhis edene kadar yaptığımız her gözlem, her test muayenenin bir parçasıdır. Bu anlamda hem daha doğru sonuca gitmek hem de süreci hızlandırmak adına teknolojik donanımların bizlere verdiği destek göz ardı edilemez. Yaptığımız tetkikler düşündüğümüz teşhisin doğruluğu konusunda daha net olmamıza büyük katkıda bulunuyor. Olaya bu açıdan baktığımızda da şu sonuç ortaya çıkıyor; Donanım klinikte değil, hekimin kendisindedir. Hasta sahipleri kliniğinize en çok hangi tip vakalarla geliyor? Özünde çok sade gibi görünen ancak çok derin bir soru bu. Eğer klinisyen veteriner hekimliği yapıyorsanız; hastalıkların dâhiliyesinden cerrahisine, doğumundan parazitolojisine her alanda bilginizin olması gerekiyor. Olay böyle olunca da doğal olarak her kliniğe her vaka geliyor. Burada farklılığı çevresel ve mevsimsel etkenler oluşturabiliyor. Yaz aylarında genelde travma durumları ile karşılaşmak gibi. Kliniğim adına soruyu cevaplayacak olursam da her mevsimde her hastalıkla karşılaşabiliyoruz. Bu olay çeşitli sebeplerle gruplanabilecek veya ayrım yapılabilecek bir olay değil. Bölgenizdeki insanların evcil hayvanlara bakış açısı nasıl, evcil hayvan hastalıklarına ne kadar duyarlı? ‘’Benimde kedim-köpeğim var’’ cümlesini kurmak için evcil hayvanı olan hasta sahibim yok diyebilirim. Yani sorumluluğunu aldığı hayvanın, her anlamda ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanlarla muhatap oluyorum. Bu hem hastam için hem sahibi için PETİNFO 2015/01 30-31 klinisyen veteriner hekim sorumluluklarının çok olduğunun altını çizen şükrü çobanoğlu iyi bir hekimin dâhiliyesinden cerrahisine, doğumundan parazitolojisine her alanda bilgili olması gerektiğini belirtiyor. hem de benim için tartışmasız iyi bir durum. İhtiyaçları düzenli bir şekilde karşılanan hayvanın sağlık durumu ve yaşam kalitesi de bir o kadar iyi oluyor. Aksi bir durum olduğunda (hastalık gibi) herkesten önce zaten sahibinin dikkatini çekiyor ve ertelemeden bize danışıyorlar. Daha ilk muayenede hasta sahiplerime kurduğum ‘’size saçma gelebilecek soruları bile arayıp danışmaktan çekinmeyin lütfen’’ cümlesi, dostlarımızın başına gelebilecek KLİNİK Hasta sahiplerine “size saçma gelebilecek soruları bile arayıp danışmaktan çekinmeyin lütfen” cümlesi ile bilinçli şekilde davranmalarına katkıda bulunuyor. tehlikelerin riskini azalttığı gibi sahiplerinin de bilinçli şekilde davranmalarına katkıda bulunuyor. Böylece hem anlık yapılacak hataların önüne geçmiş oluyoruz hem de ileride farklı şekilde karşımıza çıkabilecek sıkıntılara karşı önlem alıyoruz. Sokak hayvanları açısından kliniğinizde nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? Bu konu da meslektaşlarınıza önerileriniz nelerdir? Sorunuzu ‘’Sokak hayvanları için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?’’ olarak değiştirmek istiyorum. Çünkü adı üstünde; sokakta yaşayan dostlarımıza sadece kendi kliniğimizde değil, onların yaşam alanlarında da destek olmamız gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda da 3 yılı aşkın bir süredir yürüttüğümüz bir organizasyonun içindeyim. 28 Eylül 2011 tarihinde Bolluca ormanlarında bir zehirlenme vakası olmuştu hatırlarsanız. Yaklaşık 500-600 arası köpeğin olduğu alanda ciddi bir çalışma ortamı yaratıp durumu en az kayıpla atlatmaya çalışmıştık. Bazı belediyelerin ve sivil toplum örgütlerinin de destek olduğu süreçte, gönüllü birkaç klinisyen hekim olarak alanda görev yapmıştık. Sonrasında da orayı çıkartamadım hayatımdan. O günden bu yana düzenlediğimiz ve adını da ‘’Bolluca Sevgi Turu’’ koyduğumuz bir tur organizasyonumuz var. Sevgili dostum Işın Görmüş ile bıkmadan usanmadan gitmeye devam ediyoruz. Fiziki şartları elimizden geldiğince bu süre içinde düzeltmeye çalıştık ancak ciddi bir devlet desteği olmadan Bolluca’nın sağlıklı bir alan haline gelmesi zor. Biz her ne kadar, alanda veya kliniğe PETİNFO 2015/01 32-33 alarak kötü durumda olanların tedavilerini yapmaya çalışsak da; ertesi gün oraya on tane daha köpeğin bırakılması artık olayı kısır bir döngüye sürüklüyor. Sokak hayvanlarına destek veren kliniklere ve değerli meslektaşlarıma sonsuz sevgiyle yaşayacakları bir hayat diliyorum. Şüphesiz hepimiz kendimizce onlara destek olmaya çalışıyoruz. Daha önce böyle bir deneyimi olmayan değerli meslektaşlarıma ise; bu şekilde düzenlenen organizasyonlara katılmalarını tavsiye ediyorum. Mezuniyette elimiz kalbimizde okuduğumuz “Veteriner Hekim Andı”nda da yazdığı gibi; “Çevrenin Korunması ve Olanaklarından Tüm Canlıların Yararlanması İçin Çaba Harcayacağıma” cümlesinin, kutsal mesleğimizle daha anlamlı bir hale geldiğini dile getirmek istiyorum. Global problem; Vektörel hastalıklar Küresel ısınmayla son zamanlarda vektörel hastalıklarda ciddi derecede artışlar gözlenmektedir. Son yıllarda hızla yayılarak tüm dünyayı tehdit eden vektörel hastalıklar gündemden düşmüyor. Peki vektörel hastalıklar neden bu kadar problem arzediyor? Dünyada en sık rastlanan vektörel hastalıklar nelerdir? V ektörel hastalıklar tüm dünyayı tehdit etmeyi devam ediyor. Bulunan yeni organizmalar, bilinen hastalıkların kendilerini geliştirmesi, iklim değişiklikleri, kentselleşme, hastalıkların alternatif formlarla bulaşması, kolaylıkla yapılan hayvan transferleri ve gelişmiş tanı teknikleri vektörel hastalıkların artmasını tetiklemektedir. Birçok klinisyen klinik belirtileri net olan hastalıkların tanısını koyma da uzmanken, belirgin olmayan klinik belirtilerle karşılaştıklarında hastalıkları gözden kaçırmakta ve yanlış tanı koymaktadır. Yanlış tanı sonucunda uygulanan tedavilerle hastalık kalıcı hale gelmekte ya da daha kötü hale gelerek tedaviyi oldukça güçleştirmektedir. Ayrıca, vektörel hastalıklar gerçek hastalık sebebi değilse test sonuçlarını değerlendirmek klinisyenin alternatif tanı yöntemleriyle ilerlemesini engelleyecektir. Riketsiyal hastalıklar (Riketsiyosiz, Ehrlichiozis, Anaplasmozis) Ehrlichia ve Anaplazma spp global bir problemdir. Rhipicephalus, Ixodes, Dermacentor, Amblyomma PETİNFO 2015/01 36-37 türünden keneler tarafından dünyaya yayılır. Riketsiyal enfeksiyonların klasik klinik belirtilerinde ateş, topallık ve trombositopenidir. Klinik tanıda yapılan testler sonucunda gözlenen artmış trombosit miktarı riketsiyal enfeksiyondan şüphelenilmesine neden olmaktadır. Riketsiyal hastalıklar anemiyle beraber meydana geldiyse, anemi genellikle nonrejeneratiftir, fakat bazen immune mediated hemolizis kaynaklı anemi de gözlenebilir. Vaskulitis, üveitis, glomerulonefritis ve lökopeni gibi daha az rastlanan semptomlarla da karşılaşılabilir. Lyme Lyme hastalığı bazı kıtalarda önemli bir hastalıktır. Lyme hastalığı (Borreliosis) genelde Ixodes ricinus türü kenelerin ısırması ile hayvanlara geçen Borrelia burgdorferi adlı bakterinin yol açtığı bir hastalıktır. Köpeklerin %5 - %10’unda enfeksiyon gelişebilir. Topallık ve antibiyotiğe cevap veren bir ateş en tipik semptomudur. Başka bir hastalıkla beraber seyretmediği sürece laboratuvar bulgularında bir anormallik yoktur. Yapılan son araştırmalarda Lyme hastalığının sadece romatizma benzeri tabloya yol açmadığı aynı zamanda vücuda yerleştiği bölgeye göre birçok farklı belirti ile ortaya çıkabileceği anlaşıldı. Günümüzde hızla yaygınlaşan kronik yorgunluk, epilepsi, MS, ALS, lupus, alzheimer, parkinson, romatoid artrid, otizm, hiperaktivite, epilepsi, kalp hastalıkları, migren, tiroid hastalıkları, kronik baş ağrısı, fetus ölümü ve düşük, birçok cilt ve kas hastalığı lyme hastalığıyla karışmaktadır. Bartonellozis Vektör vasıtasıyla geçen hastalıkların coğrafi dağılımı, vektörün ekolojik ihtiyaçlarına bağlıdır. Su, birçok vektör için kilit rol oynamaktadır. Bu yüzden vektör yoluyla geçen hastalıklar mevsimliktir. Babesiozis Babesia spp’in köpeklerde minimum 9 farklı genetik varyantı, kedilerde ise 7 farklı varyantı bulunmaktadır. Dünya çapında sık rastlanan bir hastalıktır. Klinik tanıda her vakada hemolitik anemi, trombositopeni ya da hiperglobulinemi gibi klinik belirtiler gözlenmektedir. Kenelerle bulaşmasının yanı sıra köpek ısırığıyla ve kan transferleriyle babesia etkeni bulaşabilmektedir. Ayrıca transplasental bulaşma da gözlemlenmiştir. Araştırmalarda protein kayıplı nefropati olgulurını sıklıkla artırdığı saptanmıştır. Köpekler ve kedilerde Bartonellozisin yaklaşık 20 çeşit varyantı tanımlanmıştır. Pireler primer vektörler olarak hastalığı bulaştırsa da, keneler ve bitler de hastalığın bulaşmasında rol oynamaktadır. Bartonella spp. köpeklerde önemli bir endokarditis sebebidir. Yürüyüşte tutukluk ve topallık en yaygın semptomdur. Kalp problemleri oluşmadan açıklanamayan tip 2 veya tip 3 hipersensivite reaksiyonları ve bunlarla beraber açıklanamayan granulomatoz inflamatuvar olgular meydana çıkabilir. Bartonella’nın tanısı zordur, serolojik, kültir ve PCR testleri mutlaka beraber yapılmalıdır. Hemoplazmozis Hemotrofik mikoplazmanın vektörel bulaşması az rastlanmasına rağmen, hemoplazmosiz dünya çapında bir problemdir. Kedilerde en az 3 hemoplasma çeşidi enfeksiyona sebep olurken köpeklerde bu sayı 4’tür. Mikoplazma hemofelis türü bağışıklık üzerine etki etmektedir. Tanı sonuçları mutlaka türlerin derecelerini içermelidir, çünkü pozitif sonuç klinik semptomların enfeksiyon kayaklı olduğunu göstermez. Eğer hasta hemoplazma etkenleriyle enfekteyse ve tetrasiklin ya da flouroquinolon tedavisine cevap verilmiyorsa mutlaka ayrıntılı tanı yöntemleriyle teşhise devam etmelisiniz. KEDİ&KÖPEK Tehlikenin adı; MRSP MRSA & Son yıllarda metisiline karşı dirençli stafilokoklarda ciddi bir artış gözlenmektedir. Özellikle de S. aureus ve S. pseudIntermedIus türlerinde zamanla gelişen bu direnç önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. YAZI: Doç. Dr. Arzu FINDIK 19 Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı S taphylococcus spp., Gram pozitif, sporsuz, hareketsiz kok şeklinde bakteriler olup çevrede ve insan ve hayvanların çeşitli sistemlerinde mikrobiyel flora içinde bulunabildiği gibi hem fırsatçı patojen hem de primer patojen olarak çeşitli hastalık vakalarından izole edilmektedir. Hayvanlarda neden olduğu enfeksiyonlar arasında mastitis, piyemi, irinli lezyonlar yer almaktadır. İnsanlarda ise gıda kaynaklı enfeksiyonların yanı sıra deri ve yumuşak doku enfeksiyonları, pnömoni ve septisemiye neden olarak önemli halk sağlığı problemlerine neden olurlar. Staphylococcus cinsi içinde kırkın üstünde valide edilmiş tür ve alttür bulunmaktadır. 16S rRNA sekans analizlerine göre stafilokok türlerinin çoğu 11 küme (cluster) içinde toplanmaktadır. Bu kümeler aşağıda sunulan tabloda verilmiştir. Köpek ve kedilerde en çok görülen türler; koagulaz pozitif S. pseudintermedius, S. aureus ve S. schleiferi subs. coagulans, koagulaz negatif S. epidermidis, S. xylosus, S. sciuri, S. schleiferi subsb. Schleiferi ve S. felis’tir. Bunlar arasında PETİNFO 2015/01 38-39 MRSA nasıl ortaya çıktı? S. aureus enfeksiyonlarında ß-laktamaz üretiminden sorumlu plazmid nedeniyle penisiline karşı direnç geliştiği fark edildikten sonra 1959 yılında çözüm olarak, penisilinaza dirençli yarı sentetik penisilin olan metisilin klinik kullanıma girmiştir. İki yıl sonra, metisiline dirençli ilk suş İngiltere’de izole edilmiş. KEDİ&KÖPEK Tablo 1. Şimdiye kadar tanımlanan Staphylococcus spp.’nin yer aldığı kümeler Staphylococcus grubu İçerdiği türler S. aureus grup S. aureus, S. simiae S. auricularis grup S. auricularis S. carnosus grup S. carnosus, S. condimenti, S. massiliensis, S. simulans, S. piscifermentans S. epidermidis grup S. capitis, S. epidermidis, S. caprae, S. saccharolyticus S. haemolyticus grup S. devriesei, S. haemolyticus, S. hominis S. hyicus-intermedius grup S. chromogenes, S. felis, S. delphini, S. hyicus, S. intermedius, S. lutrae, S. microti, S. muscae, S. pseudintermedius, S. rostri, S. schleiferi S. saprophyticus grup S. arlettae, S. cohnii, S. equorum, S. gallinarum, S. kloosii, S. nepalensis, S. succinus, S. xylosus, S. leei, S. saprophyticus S. sciuri grup S. fleurettii, S. lentus, S. sciuri, S. stepanovicii, S. vitulinus S. simulans grup S. simulans S. warneri grup S. pasteuri, S. warneri S. lugdunensis grup S. lugdunensis Metisilin direnci hem Staphylococcus aureus hem de S. pseudIntermedIus’da önemli bir problem olarak ortaya çıkmış olup hem hayvan hem de halk sağlığını ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. köpeklerde klinik önemi en fazla olanlar öncelikle S. pseudintermedius (önceki ismi S. intermedius) ve daha sonra da S. aureus olup en çok pyoderma, endometritis, sistitis ve yara enfeksiyonlarından izole edilirler. Bunun yanı sıra, S. schlieferi subsp. schleiferi, otitis eksterna ve S. felis ise üriner sistem enfeksiyonlarından primer patojen olarak izole edilmektedir. Stafilokokların insan da dahil birçok konağı kolonize edip enfeksiyon oluşturabilme yeteneği vardır. S. aureus, hemolizini vasıtasıyla eritrositleri lize ettiğinde hemoglobin (Hb) serbest kalır ve bakteri bundan demir kazanır. Hb, S. aureus yüzey reseptörü olan demir yüzey determinantına bağlanır. Bu reseptörün insan hemoglobinine diğer memelilerinkinden daha çok affinitesi vardır. Stafilokok türlerinde konak spesifitesi görülmekle birlikte, özellikle genetik adaptasyon ile (yeni konakta işe yaramayan virülens faktörlerinin kaybedilmesi ile) konak-adapte türler ortaya çıkmıştır (birçok türde bulunabilen ST 398 soyu gibi). Konak-adapte türler, konaklar arasında sık temas veya enfeksiyonlar söz konusu olduğunda diğer konak türleri geçici olarak kolonize edebilir. S. aureus sağlıklı köpeklerde PETİNFO 2015/01 40-41 S. aureus sağlıklı köpeklerde %12-14 ve sağlıklı kedilerde %4,3-20 oranında bulunur. %12-14 ve sağlıklı kedilerde %4,3-20 oranında bulunmuştur. Gerçekte kommensal bir organizma olmayabileceğine dair bildirimler vardır. En çok deri ve kulaktan izole edilir ve S. aureus izolasyonunun “insanlardan kazanılan geçici kolonizasyon veya kontaminasyonu gösterdiği” ifade edilmektedir. Bu durum özellikle köpekler için geçerli olup her iki türden izole edilen suşlar tamamen benzer bulunmuş, türler arasında bulaşma olabileceği bildirilmiştir. Bununla birlikte kedilerde S. aureus’un gerçek bir kommensal olabileceği bildirilmiştir. Zira bu türde S. aureus prevalansı yüksek olup komensal başka bir stafilokok türü de bulunmamaktadır. S. schflieri subsp.coagulans, daha az identifiye edilen tür olup köpekte %0,8-4, kedide %0-2 oranında bulunabilir. S. pseudintermedius kedi ve köpeklerde en çok karşılaşılan Staphylokok türüdür İlk kez 2005’te tanımlanmış olan S. pseudintermedius, köpek ve kedilerde deri ve mukozanın en yaygın sakini ve aynı zamanda bu hayvanlarda deri ve yumuşak doku enfeksiyonlarından sorumlu genel opurtinistik bir patojendir. Sağlıklı köpeklerde kolonizasyon oranı %3168 olup bu oran yavrularda %100’e varabilir. Köpekler aylarca etkeni taşıyabilirler. Sağlıklı kedilerde ise daha az (%6-22) prevalenttir ve köpeklere göre enfeksiyonlar daha nadirdir. Erişkinlerde, nazal, anal ve oral mukoza gibi daha nemli bölgeleri, nadiren de tırnak arası ve kulak kanalı gibi daha kapalı bölgeleri tercih ederler. Doğum sonrası köpeklerin genital mukozasındaki stafilokok, neredeyse sadece S. pseudintermedius’tur. Deri yüzeyi ve distal kıllı bölgede bulunan küçük populasyonlar genelde kontaminasyon veya geçici kolonizasyonu gösterir. Mukozal bölgeler genellikle deri kontaminasyonunun kaynağıdır ve mukozal taşıyıcılık (rezervuar) köpeklerdeki enfeksiyon için önemli bir faktördür. Metisiline dirençli S. pseudintermedius’un (MRSP) prevalansı son birkaç yılda artmıştır. Metisilin direnci hem S. aureus hem de S. pseudintermedius’da önemli bir problem olarak ortaya çıkmış olup hem hayvan hem de halk sağlığını ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. MRSA-pozitif hayvanınızın > Sizinle uyumasına izin vermeyin, > Sizi yalamasına izin vermeyin, > Yüzünü veya derisini öpmeyin, > Tasma ile yürütün ve dışkısını hemen temizleyin, > Yattığı yeri ve oyuncaklarını düzenli şekilde temizleyin. Bu stafilokoların farklı hayvan türleri üzerindeki göreceli önemleri ve zoonotik bulaşmaya ilişkin sorunlar değişkenlik gösterse de her iki türün de veteriner hekimlik için sorun oluşturduğu açıktır. S. aureus’ta hızlı antibiyotik direnç geliştirme özelliği bulunmaktadır. Penisilinin 1928’de Alexander Fleming tarafından keşfinden sonra 2010 YILINDA Avrupa, AMERİKA VE KANADA’da YAPILAN bir çalışmada izole eDİLEN köpek orijinli MRSP suşlarının veteriner kullanımdaki tüm antimikrobiyel sınıflarına karşı direnç gösterdikleri ortaya konulmuştur. 1980’ler ve 1990’larda MRSA ile enfekte petlerin insan enfeksiyonlarına vektör olabildikleri üzerinde durulmuştur. 1940’larda bu antibiyotik stafilokok enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak S. aureus enfeksiyonlarının tedavisinde penisilinin etkili olmadığı, betalaktamaz üretiminden sorumlu plazmidden dolayı penisiline karşı direnç geliştiği fark edilmiştir. Bu direnç problemine çözüm olarak, 1959 yılında, penisilinaza dirençli yarı sentetik penisilin olan metisilin klinik kullanıma girmiştir. Metisilinin mikrobiyolojisi üzerine yapılan orijinal yayında, test edilen 17 S. aureus suşu üniform şekilde duyarlı bulunmuştur. Bununla birlikte sadece iki yıl sonra, 1961’de İngiltere’deki bir hastanede metisiline dirençli ilk suş (MRSA) izole edilmiş, bu tarihten itibaren de tüm dünyada giderek yayılmıştır. MRSA aslında beta-laktamlar olarak anılan penisilin benzeri antibiyotik sınıfına (penisilin, amoksisilin, oksasilin, fluklosasilin gibi) karşı da dirençlidir. MRSA izolatları katlanan bir dirence sahip olup sadece vankomisin gibi glikopeptidlere ve araştırma aşamasındaki ilaçlara karşı duyarlıdır. Bununla birlikte 2002 yılında ABD’de, S. aureus’a karşı son çare olarak kullanılan vankomisine ilk direnç saptanmıştır. Her ne kadar bu durumun antibiyotik direnci hususunda hızla önemli bir sorun olacağı düşünülse de şimdiye kadar vankomisine dirençli suşların hala KEDİ&KÖPEK nadir olduğu görülmektedir. 2002’den 2010’a kadar, on VRSA izolatı (8’i ABD, 1’i İran ve 1’i de Hindistan’dan) daha bildirilmiştir. Haziran 2013 sonuna kadar, VRSA izolatlarının ilk kez Avrupa’da ve Latin Amerika’da izole edilmiş olduğu bildirilmektedir. Şimdiye kadar izole edilen tüm VRSA vakalarında suş yayılımı görülmemiştir. Bununla birlikte, vankomisinin devamlı kullanım potansiyeli ve vankomisin direnç determinantlarını taşıyan elementleri alma yeteneğine sahip suşların sirkülasyonu, daha fazla VRSA seleksiyonu ihtimalini artırmaktadır. Yakın zamanlarda linezolid ve daptomisin dirençliliği de gözlenmeye başlamıştır. Bu suşların ortaya çıkmasını ve yayılmasını önlemek için, enfeksiyon kontrol yönetmeliklerine bağlı kalmak, antibiyotik idaresi ve sürveyans esastır. Antibiyotik direnci çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Örneğin; doğal (kromozomal), mutasyonel, indüklenmiş ve aktarılabilen direnç. Antibiyotik direnç genlerinin insan S. aureus suşlarından hayvan stafilokok suşlarına aktarılma potansiyeli vardır ve multirezistant (birden fazla antibiyotiğe dirençli) stafilokoklar bazen pyodermalı veya antibiyotik tedavi geçmişi olan köpeklerden izole edilmektedir. Epidemiyolojik, klinik ve genetik olarak farklı özelliklere sahip 2 tip MRSA ile karşı karşıyayız Metisilin direnci, penisilinlerin tüm sınıflarına karşı düşük affiniteye sahip olan değişmiş bir penisilin bağlayıcı protein (PBP2a) üretimine bağlı olarak ortaya çıkmakta ve MRSA suşlarını tüm beta laktam antibiyotiklere karşı doğal olarak dirençli kılmaktadır. PBP2a mecA geni tarafından kodlanmakta ve staphylococcal cassette chromosome (SCCmec) olarak adlandırılan hareketli genetik element üzerinde yerleşmektedir. İnsanlarda epidemiyolojik, klinik ve genetik olarak farklı özelliklere sahip 2 MRSA enfeksiyonu tanımlanmıştır. Birisi, nozokomial enfeksiyonlar şeklinde görülen MRSA enfeksiyonları olup immun yetmezliği olan, yaşlı, antimikrobiyel ajanlara maruz kalmış veya operasyon geçirmiş, vb. bireylerde MRSA enfeksiyonu gelişme riski fazladır. Bu tip enfeksiyonlar, bakteriler en çok kullanılan antimikrobiyellere direnç gösterdiklerinden dolayı zor tedavi edilirler. Risk faktörlerinin hastaneler ve diğer sağlık hizmeti veren birimlerle ilişkili olduğundan bu enfeksiyonlara hastane kaynaklı metisilin dirençli S. aureus (hospital associated MRSA- “HA-MRSA”) enfeksiyonları denilmiştir. Bu tip enfeksiyonlar tipik şekilde genetik olarak farklı soyları kapsar. İkinci tip enfeksiyonlar ise özellikle son 10 yılda ciddi şekilde artış gösteren toplumsal kaynaklı metisiline dirençli S. aureus (community associated MRSA- “CA-MRSA”) enfeksiyonlarıdır. İlk kez 1990’ların sonunda genç ve sağlıklı insanlarda ortaya MRSP’nin en önemli risk faktörü, ısırık lezyonlarına direkt temastır. El hijyeni Enfekte bölgeye çıplak elle dokunulmamalıdır. Enfeksiyon kontrolü MRSP cerrahi bölge yaralarında yaygınlaşmakta. Staphylococcus pseudIntermedIus erişkinlerde, KOLONİ ÜRETMEK İÇİN nazal, anal ve oral mukoza gibi daha nemli bölgeleri, nadiren de tırnak arası ve kulak kanalı gibi daha kapalı bölgeleri tercih ederler. PETİNFO 2015/01 42-43 KEDİ&KÖPEK S. pseudintermedius, sağlıklı köpeklerdeki kolonizasyon oranı %31-68 olup bu oran yavrularda %100’e varabilmektedir. Potansiyel işbirliği ve “tek sağlık” yaklaşımı 25-26 Haziran 2014 Hollanda’da “Antibiyotik Direnci: Gelecekte Sağlık İçin Güçler Birleşiyor” konulu konferans gerçekleştirilmiş, 2016’da Global Eylem Planının hazırlanması amaçlanmıştır. çıkan bu tip enfeksiyonların tipik hastane bağlantısı bulunmamıştır. Aynı yıllarda MRSA önemli bir veteriner patojen olarak da fark edilmiş ve hastane dışındaki insan enfeksiyonlarında, hayvan konakçılar rezervuar veya vektör olarak düşünülmüştür. Farklı hayvan konak türlerinde karşılaşılan MRSA suşları arasında önemli epidemiyolojik ve genetik farklılıkların olduğu açıklığa kavuşmuştur. Köpek, kedi, at gibi insanların yakın temasta olduğu ve birlikte yaşadığı hayvan türleri, MRSA gibi zoonotik patojenlerin geçişi için ideal bir fırsat sağlar. Üstelik arkadaş hayvanlar olarak tanımlanan bu hayvanlarda MRSA identifikasyonu, veteriner hekimlikte antimikrobiyel kullanımı hususunda endişelere neden olmuştur. Zira bu, dirençli organizmaların seleksiyonuna öncülük edebilir ve dolayısıyla insan sağlığı için önemli etkileri vardır. “Arkadaş hayvanlar-companion animals”, insanların yanında tuttuğu veya korumaya aldığı, iş gücünden yararlanılan ve spor amaçlı hayvanlar ile çiftlik hayvanları ve laboratuvar hayvanları dışındaki hayvanlar olarak tanımlanabilir. Bu hayvanların toplumda önemli rolleri vardır ve onların refahı bizi ilgilendirmektedir. Bu hayvanlarda ilk MRSA, 1972’de Nijerya’da, sağlıklı köpekler stafilokok taşıyıcılığı yönünden taranırken bildirilmiş olup faj tiplendirme sonuçlarına göre insan orijinli olduğu ileri sürülmüştür. Veteriner hekimler, işleri gereği bu zoonotik bulaşma riski ile karşı karşıyadır Metisiline dirençli stafilokokların pet hayvanlarında önemli enfeksiyonlara neden olduğu ve zoonotik bulaşma potansiyeline sahip olabildiği söylenebilir. Veteriner hekimler işleri gereği bu zoonotik bulaşma riski ile karşı karşıyadır. Metisiline ve ilişkili diğer birçok antimikrobiyel ilaca direnç gösteren stafiloklardan ileri gelen enfeksiyonların tedavisinde zorluklarla karşılaşılmakta, üstelik bu direnç durumu giderek yayılmaktadır. Hem insan hem hayvan sağlığını etkileyen bu tip enfeksiyonların ortaya çıkışını ve yayılmasını önlemek, kontrol altına almak ve kolonizasyonu önlemek gerekmektedir. Bunun için de kapsamlı, ekolojik yaklaşımlı logitudinal çalışmalar yapılması, aktif sürveyans ile birlikte gerektiğinde dekolonizasyona (özellikle insanlarda) yönelik terapinin planlanmasına yönelik çalışmaların yapılması önemlidir. PETİNFO 2015/01 44-45 Suşlar metisiline ve sefalosporinler de dahil beta-laktam antibiyotiklere karşı dirençli bulunmuştur. 1980’ler ve 1990’ların başlarında sporadik vakalar halinde hayvanlardan MRSA izolasyonları, özellikle beşeri tıp dergilerinde yayınlanmış, MRSA ile kontamine veya taşıyıcı petlerin insan enfeksiyonları için vektör olabildikleri üzerinde durulmuştur. Veteriner alanda, 1990’ların sonunda, İngiltere, ABD ve Asya’da köpek ve atlarda MRSA’lara bağlı enfeksiyonlar fark edildiğinde MRSA dikkat çekmiştir. MRSA daha sonraları hem sağlıklı hem de enfekte çeşitli pet hayvanlarından ve kuşlardan da izole edilmiştir. Özellikle hastane enfeksiyonlarının yaygın olduğu Güney Afrika, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerde ve ayrıca hastane ile ilişkili MRSA’nın nadir görüldüğü Hollanda’da, günümüzde pet hayvanlarında MRSA enfeksiyonu ve taşıyıcılığı fark edilmektedir. van Duijkeren ve ark. (2004), Hollanda’da bilinen ilk insandan-hayvana MRSA bulaşmasını bildirmişlerdir. ABD’de bir köpek ile diyabetli sahibi arasında MRSA bulaşması bildirilmiştir. KEDİ&KÖPEK Antibiyotik alternatifleri > Topikal terapi tercih edilebilir . > klorhekzidinli şampuanlar, kulak antiseptikleri (klorhekzidin veya Tris-EDTA’lı) Aşı; Curtis ve arkadaşlarının (2006), otojen MSSP bakterini/idiopatik pyoderma kontrolü çalışmaları. Köpeğin burnundan yapılan kültürde, sahiplerinin yaralarından ve burunlarından izole edilen suşla benzer antimikrobiyel direnç modeline ve aynı PFGE (Pulsed-Field Gel Electrophoresis) modeline sahip MRSA ürediği belirlenmiştir. Bu milenyumda, yeni bir MRSA soyu ortaya çıkmış olup sekans tip (ST) 398 olarak adlandırılan bu soyun geniş spektrumda hayvanları kolonize ettiği ve insanlara da bulaşma gösteren yeni zoonotik bir sorun oluşturduğu bildirilmiştir. 2005-2008 yılları arasında farklı araştırıcılar tarafından yapılan çalışmalarda, sağlıklı köpeklerde düşük yüzdelerde (%0-0,7) MRSA kolonizasyonu saptandığı bildirilmiştir. Bununla birlikte Loeffler ve arkadaşı, İngiltere’de, veteriner personel ve hospitalize edilen hayvanlarda, izole edilen MRSA izolatlarının muhtemel ilişkisini araştırmış, hospitalize edilen köpeklerde mukozal taşıyıcılığı %9, personelde %14 oranında saptarlarken suşların hastane enfeksiyonlarında predominant iki klondan biri olan EMRSA-15’e yakınlığı ortaya konmuştur. Hem köpeklerden hem de insanlardan EMRSA-15 izolasyonu epidemiyolojik olarak önemlidir. Çünkü bu önemli nozokomial patojenin hastanelerle sınırlı olmadığını ve toplumdaki sağlıklı insan ve hayvanlarda çoğalabildiğini göstermektedir. Bu tarihe kadar her ne kadar insan ve pet hayvanları arasındaki MRSA bulaşmasının spesifik olarak araştırıldığı bir çalışma yayınlanmamış olsa da, Loeffler ve Lloyd, 2010’da genetik analizler, çeşitli vaka raporları ve vaka serilerinin her iki yöne böyle bir bulaşmanın olduğunu kuvvetle gösterdiğini bildirmişlerdir. Toplumdaki petlerin kolonizasyonuna yönelik risk faktörleri yeterince araştırılmamıştır. Bununla birlikte, hastane ziyareti ile MRSA kazanan köpekler ile hastane ziyareti olmayan köpeklerin karşılaştırıldığı longitudinal bir çalışmada, MRSA’ya yönelik önemli risk faktörleri olarak insan hastaneleri ile temas ve çocuklarla teması belirlenmiştir. Hastaneleri ziyaret eden köpekler arasında, hastalar tarafından beslenme ve hastaların yalanmasına izin verilmesi MRSA kazanımı için risk faktörleri olduğu bildirilmiş ve potansiyel bulaşma yolları olarak düşünülmüştür. Tiplendirme yöntemlerini kullanıldığı çeşitli çalışmalarda, evde beslenen petlerdeki MRSA’nın, insanlardaki MRSA’nın direkt bir sonucu olarak ortaya çıkmış olduğu hipotezi desteklenmiştir. Tekrarlanan veteriner uygulamaları ve hastaneye yatış, aminoglikozidler gibi antibiyotiklerin kullanımı da risk faktörleri olarak değerlendirilmiştir. Hayvanlarda birey düzeyinde MRSA MRSA ve MRSP arasındaki önemli bir fark, MRSP’un hayvanlarla sıkça temas halinde olan insanlarda bile daha az kolonize olması olup, MRSA’a göre zoonotik patojen olma riski daha azdır. PETİNFO 2015/01 46-47 KEDİ&KÖPEK kolonizasyonunun dinamikleri üzerine sınırlı sayıda araştırma vardır bununla birlikte kolonizasyonun kedi ve köpeklerde geçici olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Bunun nedeni muhtemelen S. aureus’un bu türler için doğal predominant komensal olmadığındandır. Bu önemlidir çünkü kolonizasyonun geçici olması, petleri dekolonize etmeye yönelik aktif girişimlerin gereksiz olduğunu gösterebilir. Son yıllarda metisiline dirençli S. pseudintermedius (MRSP) prevalansının giderek arttığı bildirilmiştir S. intermedius, ilk kez 1976’da tanımlanmış olmakla birlikte geçtiğimiz yıllarda sınıflandırmada bazı karışıklıklar ortaya çıkmış ve 2005’te yeni bir stafilokok türü olarak S. pseudintermedius tanımlanmıştır. Fenotipik özellikleriyle önceden S. intermedius olarak identifiye edilen izolatlar moleküler teknikler kullanılarak, tekrar sınıflandırılmış, sonuçta bu izolatlar 3 kümeye ayrılmıştır: S. intermedius, S. pseudintermedius ve S. delphini. Bu gruplandırma, S. pseudintermedius’un (S. intermedius’un değil) köpek ve kedilerde kolonize olan ve enfeksiyonlara neden olan S. intermedius grubunun (SIG) türlerinden S. aureus izolasyonunun özellikle de köpeklerde “insanlardan kazanılan geçici kolonizasyon veya kontaminasyonu gösterdiği” ifade edilmektedir ve her iki türden izole edilen suşlar tamamen benzer bulunmuştur. olduğunu açıklığa kavuşturmuştur. S. pseudintermedius deri ve mukozanın normal bir sakini olup sağlıklı köpek ve kedilerin burun, ağız, farenks, alın, kasık ve anüslerinden izole edilebilmektedir. Sağlıklı köpeklerde en çok kolonizasyonun olduğu bölgeler anal bölge ve burundur. Etken opurtinistik patojen olup köpek ve kedilerde deri ve kulak enfeksiyonları yanında Antimikrobiyel direncin tarama ve izleme sistemleri > Ulusal Antimikrobiyel Direnç Gelişimi İzleme Programları genellikle pet hayvanları kapsamıyor. > İllerdeki veteriner teşhis laboratuvarlarından, ticari laboratuvarlardan, üniversite ve eğitim hastaneleri laboratuvarlarından bilgi edinilebilir. > İnsanlar ve petlerdeki dirençli mikroorganizmalar arasındaki ilişki araştırılmalıdır. PETİNFO 2015/01 48-49 diğer vücut doku ve boşluklarında enfeksiyonlara ve operasyon sonrası yara enfeksiyonlarına neden olmaktadır. Etken, insanlarda köpek ısırık yaralarının genel ve potansiyel invaziv bir patojenidir. Ayrıca, bakteriyemi, pnömoni, kulak enfeksiyonları, varisli bacak ülserleri, beyin abseleri ve dikiş hattı enfeksiyonları ile de ilişkili bulunduğu bildirilmiştir. S. pseudintermedius antimikrobiyel direnç genlerini kolayca biriktirebiliyor görünmektedir. Son yıllarda metisiline dirençli S. pseudintermedius (MRSP) prevalansının arttığı bildirilmiş, çeşitli çalışmalarda köpek, kedi ve insanlardan MRSP izole edildiği bildirilmiştir. Kadlec ve ekibi, 2010 yılında yapılan çok merkezli bir çalışmada farklı Avrupa ülkeleri ve aynı zamanda ABD ve Kanada’dan izole ettikleri köpek orijinli S. pseudintermedius (MRSP) suşlarının veteriner kullanımdaki tüm antimikrobiyel sınıflarına karşı direnç gösterdiklerini ortaya koymuşlardır. KEDİ&KÖPEK MRSP enfeksiyonlarının tedavisi bu yüzden veteriner hekimlikte sorun haline gelmiş olup veteriner hekimler beşeri hekimlikte kullanılan ilaçları kullanma baskısı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Köpek orijinli MRSP üzerine birçok veri bulunmasına rağmen kedi orijinli suşlar hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. MRSP üzerine yapılan çalışmalar genellikle tek-nokta prevalans çalışmaları olduğundan ve her bireyden tek örnek araştırıldığından dolayı, bireylerin MRSP ile kolonize mi olduğu yoksa sadece kontamine mi olduğu genellikle açık değildir. Aynı bireylerin tekrarlanan kültürlerini kapsayan longitudinal çalışmalar, hayvan veya insanların bu durumlarını (kolonize veya kontamine) ortaya çıkarma bakımından faydası olabilir. Gomez Sanz ve arkadaşları, bir sene boyunca 196 sağlıklı köpekten 7 ayrı örnekleme periyodunda örnekler alınarak MRSP için nazal taşıyıcılık prevalansı, evde tutulan köpeklerde %1 olarak belirlenmiştir. Aynı çalışmada kafeste tutulan köpeklerdeki prevalans %8 gibi endişe verici değerlerde bulunmuştur. Bu veriler potansiyel bir MRSP rezervuar populasyonu ortaya koyarak barınaktan köpek sahiplenen veya bu hayvanlarla temas halinde olan kişiler için özellikle sağlık tehdidi oluşturduğunu göstermiştir. Önceki çalışmalarda ise, yine toplumdaki sağlıklı köpeklerde farklı taşıyıcılık prevalans değerleri (%0’dan %4,5’a kadar) bildirilmiştir. İnsanlarda, petlerde ve klinik MRSP enfeksiyonu olan petlerin bulunduğu ev ortamında MRSP prevalansının araştırıldığı bir çalışmada, aynı zamanda veteriner kliniklerindeki personel ve çevre de incelenerek, enfekte veya kolonize köpek ve kediler ile sağlıklı insanlar arasında MRSP bulaşması olduğu ancak bunun nispeten az olduğu, özellikle indeks olguda hala MRSP klinik bulguları varken temas halindeki petlere bulaşmanın sıklıkla gerçekleştiği bildirilmiştir. Koruma, tedaviden iyidir MRSP enfeksiyonları hemen her zaman ikincil problemlerdir. Doğru kullanım Doğru doz ve sıklıkta ve gerçekten kullanılması gerektiğinde antibiyotik kullanalım. İlk kez 2005’te tanımlanmış olan S. pseudIntermedIus, köpek ve kedilerde deri ve mukozanın en yaygın sakini, ayRICa bu hayvanlarda deri ve yumuşak doku enfeksiyonlarından sorumlu opurtinistik bir patojendir. MRSP ile kolonize olmuş kişilerin cerrahi veya cerrahi olmayan yaralar söz konusu olduğunda MRSP enfeksiyonu riskine sahip olabildiğine dikkat çekilmiştir. MRSP ile karşılaşan petler, özellikle klinik MRSP enfeksiyonu olan petlerle temas halinde olduklarında daha kolay şekilde kolonize olmuşlardır. S. aureus ve S. pseudintermedius arasındaki önemli bir fark, S. pseudintermedius’un hayvanlarla sıkça temas halinde olan insanlarda bile daha az kolonize olması olup PETİNFO 2015/01 50-51 MRSA’ya göre zoonotik patojen olma riski daha az görünmektedir. MRSP taşıyıcılığı klinik enfeksiyon iyileştikten sonra 1 yıl kadar kalabilir. En önemli risk faktörü, lezyonlara direkt temastır. Köpek ısırık yaraları insanlar için potansiyel risk faktörüdür. İngiltere’de 1994’te, ısırık yarasından %18 oranında MRSP izole edilmiştir. Ayrıca nozokomial bulaşma (2008’de Hollanda’daki özel bir veteriner kliniğinde, köpek, kedi, çevre ve personelde aynı PFGE tipi) da bildirilmiştir. SEMİNER Dünyaca ünlü Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Jody Lulich Mopsan sektöre değer katmaya devam ediyor Mopsan, Hill’s markası ile 18-19 Aralık 2014 tarihinde Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde ilk kez düzenlenen Veteriner Üroloji Semineri’ne ev sahipliği yaptı. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde gerçekleştirilen ve iki gün süren organizasyonda idrar yolu rahatsızlığı olan kedi ve köpekler için klinik çözüm yolları arandı. Dünyaca ünlü üroloji uzmanı Prof. Dr. Jody Lulich’in sunumuyla gerçekleşen organizasyonda toplam 94 kişi olmak üzere veteriner fakültesi öğrencileri, akademisyenler ve öğretim üyeleri ağırlandı. Minnesota Üniversitesi Üroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Lulich, idrar yolu problemlerinin tanısında özgül idrar ağırlığının ve radyografinin önemine değindi. Yanında getirdiği minik balonları idrar kesesine benzeterek yaptığı ufak deney ile sunumunu daha da renkli bir hale getiren Lulich, dinleyicilerin ilgisini çekmeyi başardı. Tüm gün süren programda öğle yemeğinin ardından Üriner Sistem Rahatsızlıklarına sahip evcil hayvan vakaları tartışıldı ve bu vakaların pratik çözüm yolları ortaya kondu. Seminerin ikinci günü 19 Aralık sabahı Prof. Dr. Lulich’in ardından Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi A.B.D. başkanı Prof. Dr. Ömer Beşaltı’nın sunumlarıyla eğitim semineri son buldu. Prof. Dr. Jody Lulich, Minnesota Üniversitesi’nde evcil hayvanlarda görülen üriner sistem rahatsızlıkları hakkında yürüttüğü başarılı çalışmaları ve seminer sırasında akıcı anlatımıyla katılımcıların ilgi odağı oldu. Beslenmenin öneminin vurgulandığı sempozyum, ‘Hill’s Prescription Diet c/d Urinary Stress ve beslenme’ konu başlıklı sunumla devam etti. Feline İdiyopatik Sistitis’in (FIC) bilinen bir risk faktörü olan stresi PETİNFO 2015/01 52-53 kontrol etmeye yarayan ve FIC belirtilerinin nüks etmesini %89 oranında azalttığı klinik olarak kanıtlanmış ilk mama olan c/d Urinary Stress ile ilgili detaylı bilgilerin paylaşıldığı seminerde, Hill’s markasının teknik ve işlevsel açıdan pazardaki rakiplerine göre nasıl farklılaştığı gözler önüne serildi. Katılımcılar organizasyondan son derece memnun olarak ayrıldılar. KEDİ&KÖPEK Hayvan sahiplerine 10 adımda kendilerini önemli hissettirin Veteriner kliniklerin sayısı giderek artıyor, bununla beraber klinisyenler arasındaki rekabet de son hızla büyümeye devam ediyor. İşte size bu yolda işinize yarayacak ve sizi hasta sahiplerinizin gözünde vazgeçilmez kılacak 10 kolay öneri. 1 Pet sahipleri bütün veteriner hekimleri sever ya da sevmek ister. Onlar çalıştıkları insanları sevmek ister ve bunun onlara getirisinin çok olduğunu düşünmektedir. En iyi dostlarının dilinden en iyi anlayan kişileri nasıl sevmesinler ki… Veteriner hekimlikte yıllardır, tanı, terapötik ve cerrahi prosedürlerin gelişmelerine bakılarak medikal tedavinin kalitesin öneminden sıklıkla bahsedilmektedir. Oysa ki, şimdi ki zamanın hayvan sahiplerine her konuda ince eleyip sıkı dokuyor. Her yerde kendilerini önemli hissetmek ve hatırlanmak istiyor. İnternet sayesinde de petler ile ilgili devamlı araştırmalar yapıyor ve bazen sizi zorlu sorularla karşı karşıya bırakabiliyor. Son yıllarda git gide değişen hasta sahibi portföyüne karşı siz de gardınızı alın! İşte size hasta sahipleriyle sıcak bağlar kurmanızı sağlayarak hasta sahibi potansiyelinizi giderek daha da artıracak 10 ayrı öneri; Etkili bir başlangıç yapın Hayvan sahibine onu beklediğinizin izlemini verin. Klinik ekibinizi de bu konuda eğitmelisiniz. “Biz de sizi bekliyorduk, hoşgeldiniz…” ile cümlelerle başlayarak onları unutmadığınızı hissettirebilirsiniz. Böyle samimi sohbetlerle bekleme bölümüne geçen bir hayvan sahibi için muayene sırası beklemek pek de sıkıcı gelmeyecektir. 2 Bekleme psikolojisinden uzaklaştırın Hasta sahiplerinin muayene sırası beklediği bölümü eğlenceli hale getirin ve bekleme psikolojisinden uzaklaştırın. Bekleme bölümüne ilgilerini çekecek bilgilendirici notlar, kitaplar, dergilerle süsleyebilirsiniz. Rahat edebilecekleri bir alan planlayın; mesela rahatlıkla çay ve kahve alacakları bir makine koyarak işe başlayabilirsiniz. 3 Her şeyi kolay ve güvenli hale getirin Mutlaka her veteriner hekimin yaşlı hasta sahipleri vardır. Kliniğinizin işleyişinde yaşlı hayvan sahiplerini unutmayın ve onların işlerini kolaylaştırın. Petlerini veteriner kliniğine getirirken birçoğunun yardıma ihtiyacı vardır. Ekibinizden bir kişinin mutlaka yaşlı hayvan sahiplerinizle ilgilenmesini ve yardım etmesini sağlayın. Bu özelliğiniz sizi onlar için vazgeçilmez kılacaktır. 6 Şarj imkanı sağlayın Cep telefonları hayatımızda kesinlikle önemli bir yer kaplamaktadır. Hiç telefonunuz en ummadık zamanda bozulmadı mı ya da tam önemli bir işiniz varken şarjınız bitmedi mi? İşte hayvan sahiplerinin de böyle dönemleri olacağını es geçmeyerek, kliniğinizde onların telefonlarını şarj edebilecekleri ya da yakınlarını arayabilecekleri ortamlar yaratın. 9 Hayvan sahipleri sizler tarafından hatırlandıklarında kendilerini önemli hisseder. 4 Taşıma konusunda onları bilgilendirin Çoğu kedi ve köpeğin korkulu rüyasıdır veteriner klinikleri , dolayısıyla bu korkuyla başa çıkamayan hayvan sahipleri için hayvanlarını kliniğe götürmek giderek eziyete dönüşmektedir. Hayvan sahiplerine randevu sırasında, transfer için yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormanız onların işini kolaylaştıracaktır. 7 Kötü havalarda, onların çözüm ortakları olun Klinik girişinize bir şemsiyelik koymayı unutmayın, böylece hayvan sahipleri klinik muayene sırasında ıslak şemsiyelerini nereye koyacaklarını şaşırmamış olur. Ayrıca petshop bölümünüze yağmurlu günleri düşünerek, kedi ve köpek motifleriyle süslü şemsiyelerde ekleyebilirsiniz. Bu kadar düşünceli olmanız, onları mutlaka çok etkileyecektir. Engelli pet sahiplerinin işlerini kolaylaştırın Engelli dostu bir veteriner kliniği olun. Duyma engelli müşterilerinize petleri hakkında bilgileri yazarak anlatabilirsiniz, görme engellilere ise yol göstererek yardımcı olmayı sakın es geçmeyin. Gerektiğinde petlerini evdeh de muayene edebileceğiniz konusunda onları bilgilendirmeyi unutmayın. 5 Satın alınan ürünlerin taşınmasına yardım edin Her hayvan sahibi petini kliniğinize her getirdiğinde mutlaka petshop bölümüne uğrayıp birkaç alışveriş yapmaktadır. Bazen öyle alışveriş yaparlar ki, müşterinizin taşıması imkansızdır. Böyle durumlarda onlara alınan ürünlerin evlerine kadar bırakılabileceğinin garantisiniz verin. Böylece daha fazla alışveriş yapmalarını bile sağlayabilirsiniz. 8 Yabancı hayvan sahiplerini unutmayın Kliniğinize gelen yabancı müşterileriniz için bekleme bölümünüze farklı dillerde pet kitapları ve dergileri yerleştirmeniz onların dikkatini çekecektir 10 Hasta sahipleriyle birebir ilgilenin Hayvan sahipleriyle iletişiminiz sadece muayene odasında olmasın, gerektiğinde yardım edebileceğinizi onlara hissettirin. Örneğin, onlara resepsiyona kadar eşlik edebilirsiniz. seminer KHVHD nörolojideki umutsuzlukları ortadan kaldırıyor KHVHD tarafından, Hasvet&Evet sponsorluğunda, 18 Ocak 2015 Pazar günü Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de, sektörde ses getiren bir “Klinik Nöroloji” semineri gerçekleştirildi. Dr. Ateş Barut’un sunum yaptığı seminere katılım oldukça yoğundu. KHVHD Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Hekim Erkut Gören, katılım yoğunluğunu dernek başarılarının neticesi olarak değerlendirdi. belirtti. Seminerde interaktif sunumlarıyla tüm katılımcıları etkisi altına alan Dr. Ateş Barut, seminere katılamayan meslektaşları için sunumlarında yer alan en önemli bilgileri Petinfo’yla paylaştı. K HVHD Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Hekim Erkut Gören, Klinik Nöroloji seminerinde gerçekleştirdiği açılış konuşmasında, mesleğe değer katan faaliyetlerin devamının geleceğinin sinyallerini verdi. Klinik Nöroloji seminerinin bir başlangıç olduğunun altını çizen Erkut Gören, özellikle de bu tarz spesifik konuların yer alacağı seminerlerin yıl boyunca süreceğini Nöroloji tıbbın en büyük gizemlerini inceliyor Vücut tarafından en iyi korunmuş ve gizlenmiş dokuları yani beyin, omurilik ve perifer sinirleri inceleyen bu özel biliminin çalışma alanını oluşturan dokulara hekimlerin ne inspeksiyon, ne palpasyon ne de oskultasyonla ulaşması mümkün olmadığından nöroloji bilimi gelişmek için fizik ve mühendislikteki gelişmeleri beklemek zorunda kalmıştır. Önce EEG ve EMG daha sonra bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme tekniklerinin geliştirilmesiyle en sonunda bu PETİNFO 2015/01 56-57 özel dokulara ulaşmak mümkün olmuş, böylece yeni kavramların ve hastalıkların tanımlandığı, bazende aylar içerisinde değiştiği yepyeni bir sürece girmiştir Nöroloji bilimi. Beşeri tıpta bu kadar genç olan bir bilimin, veteriner tıpta daha yeni ilerlemekte olduğunu tabi ki söylemeye bile gerek yok. Ülkemizde veteriner nöroloji çok uzun yıllar boyunca konuyla ilgili birkaç akademisyenin çabaları dışında hep başarısızlık ve umutsuzlukla özdeşleştirilmiş bir dal oldu. Deneysel çalışmalarla sınırlı kalan çabalar birer bebek adımı olmaktan öteye gidemedi. Nörolojik hastalıklar ve vakalar hekimlerin en büyük korkularını oluşturdu çünkü, torakolumbal disk fıtıklı köpekler felç kaldı, beyin tümörlü hastalar bırakın opere edilmeyi teşhis bile edilemeden öldü ya da ötenazi edildi. Hekimler nörolojik problemlerin teşhisinde çoğu zaman yetersiz kalırken, bu hastalıklara müdahalede steroidlerden başka kullanacak hiçbir ilacın olmadığı düşünüldü ve bu yetersizlikler hemen her vakada başarısızlık getirdi. Sonuç olarak; yıllar boyunca hem hayvanlar hem hayvan sahipleri hem de mesleğimizin nörolojik problemlere yetersiz yaklaşımı sebebiyle büyük zararlar gördü. Nöroloji üzerindeki kara bulutlar artık dağılıyor Neyse ki günümüzde veteriner nöroloji üzerindeki karanlık bulutlar artık yavaş yavaş dağılıyor. Nöroloji konusunda çalışan uzman hekim sayısının artması ve bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüleme gibi ileri görüntüleme tekniklerine ulaşım arttıkça teşhis edilen hastalık sayısı da artıyor. Ayrıca daha iyi fiziksel koşullar sağlanan hastaneler kuruldukça, daha başarılı cerrahi girişimler ile daha çok hasta sağlığına kavuşturuluyor. “Ortopedi Travmatoloji ve Nöroşirurji” konularında yoğunlukla çalışan bir uzman cerrah olarak bugün sinir cerrahisi konusunda aldığımız yola bazen kendimiz bile inanmakta güçlük çekiyoruz. Hastanemize zamanında ulaştırılan Dr. Ateş Barut, temel nöroloji bilgisi ile her hekim nörolojik hastalıkları teşhis edilebileceğini söyledi. disk fıtıklı hastaların cerrahilerinde ki başarı yani hastayı tekrar yürütme şansımız %90’ın üzerinde. Omurga kırıklarında “ventral plak fiksasyon” gibi çok zor cerrahi prosedürleri dahi uygulayabiliyoruz. Bazı tip omurga kırıklarında başarıyla uygulanabilen, kendi patentimize sahip bir vertebral fiksasyon sistemimiz dahi var. (Barut Spine) Hidrosefaluslu hastalara “ventrikuloperitoneal shuntlar” takabiliyoruz ve hatta şiddetli syringomyeli hastalarının omuriliklerine “syringosubarachnoid shunt” uygulamaları dahi yapabiliyoruz. Chiari malformasyonlu hayvanlara uyguladığımız foramen magnum dekompresyonu operasyonu sayımız Avrupa’nın önde gelen sinir cerrahlarını dahi geride bırakmış durumda. Başarılı kraniotomi ve beyin tümörü operasyonu vakalarımızın sayısı da her yıl daha da artıyor. Başarı da başarısızlık da dramatik Tabi ki, sinir cerrahisi ile ilgili başarılar çok keyifli ve prestijli ama başarısızlıklar da çok dramatik. Sinir dokusunun vücut tarafından bu kadar iyi korunmuş olmasının, böylesine saklanmasının bir sebebi var. Sinir vücudun en hassas ve en zor iyileşen dokusu. Yani bu dokulara ulaşmak hem kişisel hem de teknik yatırımın seminer Her nörolojik vaka adeta çözülmeyi bekleyen bir bulmaca ve farklı bir bakış açısı ile bu bulmacaların çözülmesi gereklidir. çok üst düzeyde olmasını gerektiriyor. Şüphesiz hiçbir hekimin sinir cerrahisi yapmak gibi bir zorunluluğu yok. Hiçbir hekim bu vakaların stresini ya da hasta sahiplerinin çoğu zaman gerçekçi olmayan beklentilerini göğüslemek zorunda değil. Ama her hekim nörolojik hastalıkları tanımak ve tanımlamak zorunda. Çünkü; eğer klinisyen bu konuda yetersiz kalırsa yani gösterdiği nörolojik semptomlarla adeta “Bana yardım et, yoksa ben çok yakında felç kalcağım” diye bağıran hastasının bu yardım çığlıklarını görmezse, hayat boyu felç kalarak acı çeken bir köpek ve ailesi ile yüzleşmek zorunda kalır. Eğer klinisyen nörolojik semptomları yeterince tanımıyorsa hem hastasına zaman hem de ailesine gereksiz testlerle para kaybettirir ve sonuçta hem hayvan refahı hem de veteriner hekimlik mesleği zarar görür. Temel nöroloji bilmek ve öğrenmek zorundayız İşte bu yüzden her klinisyen hekimin doğru nörolojik muayene yapma ve temel nöroloji bilgisine sahip olmak gibi bir zorunluluğu var. Burada sizlere güzel bir şey de söylemek istiyorum. Hiçbir hekimin SEMİNERİN FARKI; VideolU sunumLAR “Klinik Nöroloji Semineri’nin en önemli farkı videolar. Yıllardır böyle bir seminer verebilmenin hayali ile arşivlediğim nöroloji vakalarımın ve bana vaka danışan meslektaşlarımın hastalarının video görüntüleri, bu seminerin gerçekten en büyük değeri. Bir hekime istediğiniz kadar “serebellar atakside tüm vücutta yaygın spastisite ve hipermetri vardır “ deyin o hekim serebellar ataksili bir hasta görmeden bu durumu gözünde canlandıramayacaktır. Sunduğumuz videoların meslektaşlarımızın zihnine tüm vakaları adeta kazıdığını ve bu metodun nöroloji için önemli olduğunu, seminer sonrasında paylaşılan doğru tanılardan anlamak hiç de zor değil.” diyerek Dr. Ateş Barut video destekli sunumun önemini vurguladı. PETİNFO 2015/01 58-59 bu tablodan korkmasına gerek yok çünkü biraz ekstra çaba ile bu doğru edinimlere ulaşmak hiç de zor değil. 2013 yılında Paris’de düzenlenen “Avrupa Veteriner Nöroloji Konferansı”nda “Münih Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmanın sonuçları sunuldu. 3 doktora adayı veteriner hekime ve hayatı nöroloji olan 2 nöroloji diplomatı profesöre üniversite kliniğine getirilen hastaların nörolojik bir soruna sahip olup olmadığı ve eğer varsa bu sorunun nerede olabileceğine dair soruların sorulduğu bu çalışmanın sonuçları hayli ilginç, çünkü nöroloji diplomatlarının ve doktora adaylarının verdiği doğru yanıtlar arasında neredeyse hiç fark yok. Yani sadece temel nöroloji bilgisi ve doğru nörolojik muayene ile her hekim nörolojik hastalıkları tanıyabilir ya da tanımlayabilir. O zaman bizim yapmamız gereken de kendi hekimlerimize bu temel nosyonu verebilmek. Bu konuda geç kalmış olduğumuz tartışılmaz bir gerçek ama bir yerden başlamak lazım ve Klinik Nöroloji seminerlerimiz işte bu çabanın bir sonucu olarak doğdu. Ben bugün hastaneme giren bir hastanın yürüyüşüne, tavırlarına, tepkilerine, genel hareketlerine ve bazı basit muayene bulgularına bakarak o hastanın nörolojik bir soruna sahip olup olmadığını anlayabiliyorum. İşte Klinik Nöroloji Seminerimize katılan meslektaşlarımıza ilk vermek istediğimiz şey de basit muayene bulgularına bakarak teşhis yapabilmelerini sağlamaktır. Bölüm 1: Nörolojik muayenenin altın kuralları Bunu yapabilmek için seminerimize “Nörolojik Muayenenin Altın Kuralları” bölümü ile başlıyoruz. Bu bölümde meslektaşlarımıza hem doğru bir nörolojik muayeneye nereden başlayacaklarını ve eksiksiz bir nörolojik muayeneyi nasıl yapacaklarını anlatıyor hem de her klinisyen için çok önemli olan bazı altın kuralları üzerine basa basa vermeye çalışıyoruz. Sadece bu kurallara dikkat etmek dahi hekime birçok hastalığın teşhis edilmesi imkanını veriyor. Seminerimizin bu bölümünde bir kediye ya da köpeğe sadece bakarak ve dokunarak yapılabilecek 50 nörolojik tanıyı da 70’in üzerinde orijinal hasta videosu ile meslektaşlarımıza sunuyoruz. Bölüm 2: Torakolumbal disk hastalıkları Seminerimizin ikinci konu başlığını “Torakolumbal Disk Hastalıkları” oluştuyor. Disk dejenerasyonları ve buna bağlı protrüzyon ve ekstrüzyonlar her klinisyen için çok önemli çünkü “torakolumbal disk hastalıkları” köpeklerin en sık rastlanan nörolojik bozukluğu. Bu bölümde tip1 , tip 2 ve tip 3 disk dejenerasyonu mekanizmalarından kısaca bahsettikten sonra bu tiplerin yarattığı klinik semptomların farklarını ortaya koyuyoruz. Bu başlığı incelerken de hastaların klinik muayene videolarını izleyerek, doğru nörolojik muayenenin nasıl yapıldığını örneklendirdik. Aşağı motor nöron ile yukarı motor nöron kavramlarını ve arasındaki farkları meslektaşlarımıza yine videolarla vermeye çalıştık. Ayrıca derin ağrı duyumunun yukarı motor nöron semptomları ile karıştırılmaması gerektiğini videolarla anlatmaya çalıştık. Bu bölümün şüphesiz en önemli kısmı lezyon lokalizasyonu. Sadece klinik muayene bulgularına bakarak hastanın omuriliğinin neresinden hasar gördüğünü tespit etmek mümkün ve bunun nasıl yapılacağını meslektaşlarımızla paylaştık. Torakolumbal disk hastalıklarına medikal yaklaşım ve cerrahi tedavi konusunda da kısaca bilgi verdikten sonra seminerimizin 3. Bölümüne yani “Kauda Equina Sendrom” una geçtik. NÖROLOJİK VAKALARDAKİ BAŞARISIZLIKLARIN SEBEBİ, HASTALIKLA MÜCADELEDE STEROIDLER DIŞINDA HİÇBİR İLACIN KULLANILAMAYACAĞI DÜŞÜNCESİ VE HEKİMLERİN NÖROLOJİ BİLGİSİNDEKİ YETERSİZLİKLERDİR. Bölüm 3: Kauda Equina Kauda Equina Sendrom ya da Dejeneratif Lumbosakral Stenoz özellikle orta yaşı geçmiş büyük ırk köpeklerin çok önemli bir klinik sorunudur. Lumbosakral eklemin tip 2 disk hastalığı bu eklemi oluşturan diğer yumuşak dokuların da yapılarının değişmesine sebep olur ve böylece hem disk dejenerasyonuna bağlı ventral kompresyon hem de yumuşak doku değişimlerine ve yeni kemik üremelerine bağlı dorsal ve çevresel kompresyon da oluşur. Böylece kauda equina’yı oluşturan 7.lumbal, sakral ve kaudal sinir köklerinin etkilenmesiyle siyatik, pudental, pelvik, perineal, kaudal ve rektal sinirlerin çeşitli derecelerde disfonksiyonları oluşur. Seminerimizin üçüncü bölümünde bu hastalığın klinik semptomlarını ve nörolojik muayene bulgularını gösteren videoları izledikten sonra birçok manyetik rezonans görüntü üzerinden hastalığı tartıştık. Hastalığın cerrahi ve medikal sağaltımı ile ilgili de bilgiler vermek için intraoperatif ve postoperatif görüntüler de inceledik. Bölüm 4: Epilepsi Seminerimizin dördüncü kısmı ise her klinisyen için tartışmasız öneme sahip bir hastalığı inceleyen Epilepsi sunumu idi. Beyindeki spesifik nöron seminer KHVHD’nin düzenlediği seminer HASVET&EVET’in ana sponsorluğunda gerçekleşti. DR. ATEŞ BARUT, VETERİNER HEKİMLERE klinik muayene bulgularına bakarak omuriliK hasarININ NEREDE OLDUĞUNU tespit etmeNİN mümkün OLDUĞUNU SÖYLEDİ. gruplarının kontrol edilemeyen ve senkronize elektriksel boşalımı sonucu oluşan, geçici ve istemsiz motor aktivitesi olarak tanımlanabilecek epilepsi hastalığının, köpeklerde sıklığı %0.6 iken kedilerdeyse primer idioptaik epilepsi çok nadir görülen bir hastalıktır. Bu başlıkta her nöbetin epilepsi olmadığından ve nöbetlerin olası sebeplerinden bahsedildi. Gerçek epileptik nöbetlerde görülen tonik klonik kasılmaları ve otonom sinir sistemi bozukluklarını, nöbet geçiren hastaların videolarında izledik. Parsiyel nöbet ve generalize nöbet arasındaki farkları da örnek videolar üzerinde konuşarak tartıştık. Bu bölümün en önemli kısmı ise epilepsi ile karışabilecek porto sistemik shunt ya da sinkop gibi problemlerin videolarının sunulduğu kısımdı. Çok sayıda epilepsi hastası ile ilgilenmiş ve ilgilenmekte olan bir hekim olarak, hasta sahiplerini nasıl yönlendirebileceklerine dair meslektaşlarıma bazı ipuçları vererek kendi tecrübelerimi aktarmaya çalıştım. Antiepileptik tedavi başlığında ise köpeklerde kullanılabilecek tüm epilepsi ilaçlarını meslektaşlarımıza sunduk. Epilepsi sunumumuz tıbbın en önemli ve ölümcül durumlarından biri olan “status epilepticus” ile sona erdi. On dakikadan uzun süren nöbetlerin herhangi bir ilaç müdehalesi olmadan bitmeyeceğini biliyoruz. Böyle hastalar doğru ve hızlı yaklaşım olmazsa, süratle “status epilepticus” a doğru ilerler. Status epilepticus’ta bir nöbet bitmeden diğeri başlar ve 30 dakikadan uzun süren nöbetler sırasında kalıcı beyin hasarı oluşur. Sunum sırasında hekimlerimize status epilepticus sırasında kullanacakları daha doğrusu deneyecekleri tüm ilaçları sırasıyla ve dozlarıyla listelemeye çalıştık. Bölüm 5: Chiari Malformasyon ve Syringomyeli Klinik nöroloji seminerimizin son başlığında ise günümüzün çok önemli ve popüler bir hastalığını inceledik. Chiari malformasyon ve syringomyeli ülkemizde popüleritesi hızla artan, King Charles Cavalier ırkının çok özel bir problemi. Hastalık başka bazı ırklarda da rapor edilmişse bile olguların çok büyük bir kısmını King Charles Cavalierler PETİNFO 2015/01 60-61 oluşturuyor. Hastalık oksipital kemiğin kaudal kısmının gelişimsel bir malformasyonu sonucu; foramen magnum seviyesinde servikomedüller birleşme noktasının aşırı kalabalık ve sıkışık bir hal alması olarak tanımlanabilir. Bu bölgenin ilgili patolojileri serebrosipinal sıvının akış mekanizmasını bozarak, omurilik içerinde çeşitli derecelerde sıvı dolu kaviteler oluşmasına yani syringomyeliye neden olur. Syringomyeli hastaları basit kaşıntı gibi semptomlardan, servikal myelopati, epileptik nöbet aktivitesi ve şiddetli ağrı gibi çok ciddi semptomlara kadar değişebilecek çok farklı klinik tablolar gösterebilir. Seminerimizde bu özel hastalığın tüm olası semptomlarını içeren onlarca video ve muayene görüntüsü paylaşarak hastalığa ait tüm detayları meslektaşlarımıza vermeye çalıştık. Syringomyeli hastası köpeklere medikal yaklaşım ve hastalığın foramen magnum dekompresyonu (FMD) ile cerrahi sağaltımı seminerimizin son konu başlığıydı. Hem FMD hem de syrinks kavitesinin gerektiğinde syringosubarachnoid shunt uygulamalarıyla boşaltılmasına ait video ve intraoperatif fotoğraflar ile meslektaşlarımıza bu zor ve riskli cerrahi girişimler hakkında da bilgi vermeye çalıştık. KEDİ Kognitif disfoksiyon vakalarında kedilerde huysuz ve acılı bakışlar, ısrarcı ve artan tonlarda miyavlamalar, normalden daha agresif ve kızgın tavırlar gözlenmektedir. Kognitif disfonksiyon Kognitif disfonksiyon tedavi edilmeyen bir hastalık olsa da minik dostlarımızın yaşam tarzını değiştirerek uygulayabileceğiniz ek takviyeler, ilaçlar ve bazı yiyeceklerle hastalığın yavaşlamasını sağlayabiliriz. Kognitif disfonksiyon sendromu nöronal kayıp ve nöroaksonal dejenerasyonla karakterize kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. 10 -11 yaşlarındaki kedilerde bu hastalık semptomları ortaya çıkmaya başlayabilir. Yapılan bir araştırmada 15 yaşından büyük kedilerin yaklaşık %50’inde kognitif disfonksiyon semptomları gözlemlenmiştir. Eğer yaşlı bir kedi hastanız varsa ne kadar fiziksel olarak gayet sağlıklı olursa olsun mutlaka kognitif disfonksiyon yönünden de incelemelidir. Muayene sırasında sorduğunuz birkaç soruyla onun davranışlarındaki küçük değişikliklerini hasta sahibinden öğrenebilirsiniz. Mesela hayvan sahipleri sıklıkla kedisinin eskisinden daha çok ses çıkardığı ya da bazı durumlar da çiş kabını PETİNFO 2015/01 64-65 kullanmadığı şikayetleriyle kliniklerinizi ziyarete gelebilir. Aynı insan insanlarda olduğu gibi kedi ve köpeklerinde yaşla beraber mental durumları değişmektedir. Bizler ve hayvanlarımız yaşlandıkça özellikle de beyin fonksiyonlarımızda değişiklikler oluşmaktadır. Aynı kasların kaybedilmesi gibi beyinde de bazı kayıplar söz konusudur. Bazı veterinerler, hayvanların Kaybolma Kedi kaybolabilir ya da evini karıştırabilir ve aile bireylerini kısa süreli olarak hatırlamayabilir. BELİRTİLER Veteriner Hekim Tarık Akan Bakımsızlaşma Hasta kedi artık kendini daha az temizlemeye başlar ve taranmaktan rahatsız olur. Evi kirletme Sık sık kaka kabının yerini unutur, farklı yerlere çiş ve kaka yapabilir. Ayrıca farklı huylar edinerek oyun alanını dağıtmaya başlayabilir. yaşlanmayla geri dönüşümsüz olarak beyin hücrelerinin bir kısmını kaybettiğinden bahsetmektedir. Araştırmacılar beyindeki amiloid rezervlerinin artmasıyla kognitif disfonksiyon meydana geldiğini ve bunun sonucunda hafızada kayıplar oluştuğu söylenmektedir. Kognitif disfonksiyonun şuanda kesin bir tanı yöntemi bulunmamaktadır. Tanı kedilerin davranış değişikliğiyle ilgili anektodal raporlar ve olası diğer sebepleri ekarte ederek yapılabilmektedir. Evde kaybolmuş gibi hareketler, idrar kutusunun yerini şaşırma, farklı yerlerde tuvalet ihtiyacını giderme, mama kabının yerini bulamama, iştahta artış ya da azalma, en sevdiği yiyeceklere karşı tepkisizlik ve geceleri aşırı vokalizasyon gibi davranışsal değişiklikler sıklıkla Uyumada değişiklikler Gün boyunca uyurlar ve geceleri anormal vokalizasyon davranışları gözlenir. Etkileşimler Kognitif disfoksiyon etkileri gözlenen kediler tek başına zaman geçirmeyi tercih eder. Sosyal etkileşimleri reddederler, insanlara veya aile bireylerine karşı tepkisizlerdir. gözlenmektedir. Vokalizasyon hastalığın en yaygın belirtilerindendir. Genellikle hasta kediler tüm günü uyuyarak geçirir ve geceleri ev içerisinde şaşkın bir şekilde dolanır, mızmızlanır ya da yüksek ses çıkarır. Bazı besin takviyeleriyle bunun üstesinden gelebilirsiniz Kognitif disfonksiyon ilerleyen ve kürü olmayan bir hastalıktır. Tanısı konulduktan sonraki adımda amaç hastaya yüksek kalitede yaşam şartları sunarak hayatını devam ettirmesidir. Henüz kognitif disfonksiyon hastası kediler için bir ilaç üretilmemiştir. Fakat bazı kaynaklarda köpek kognitif disfonksiyon hastaları için kullanılan bazı ilaçların kedilerde dikkatlice doze edildiği takdir de güvenle kullanılabileceği söylenmektedir. Kedilerde kognitif disfonksiyon vakaları Günümüzde özellikle de evde bakılan kedilerin ömürlerinde ciddi artışlar söz konusudur. Hasta sahiplerimizin ve bizlerin çok sevdiğimiz minik dostlarımızdan ayrılmamız ömrümüzün en dramatik durumlarından biridir. Dolayısıyla hayvanların yaşam sürelerinin artması amacıyla yıllardır birçok araştırma gerçekleştirilmiştir ve bu araştırmalar sonucunda elde edilen sonuçlar oldukça sevindiricidir. Fakat artan yaşam süresi yanında bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlardan bir tanesi de insanlardaki alzheimer hastalığına benzer semptomlarla meydana gelen kognitif disfonksiyon, yani bunama hastalığı diye düşünebiliriz. Kliniğimize gelen hastalar ile ilgili hayvan sahipleri tarafından bize aktarılan bulguların başında kaygı gelmektedir. Kedilerde kognitif bozukluklar baş göstermeye başladığında ilk olarak kaygılanmaya başlarlar. KEDİ İnsanlarda ve köpeklerde yapılan araştırmalar, antioksidanlar ve esansiyel yağ asitlerinden zengin diyetlerin amiloid üretimini durdurarak kognitif fonksiyonları geliştirdiğini göstermektedir. Bu yararlar tabii ki kediler içinde geçerlidir. Çünkü dokularda gerçekleşen birçok biyokimyasal tepkimeler ve çemberler için beslenme esastır. Potasyum, D vitamini, B1 vitamini, B6 vitamini ve manganez kognitif fonksiyonları arttıran ek takviyelerdir. Bu ek takviyeler vücutta antioksidanlar gibi davranarak döngüyü hızlandırır, inflamasyonu azaltır ve mitokondrileri CoQ10 ile destekler. Holistik veya tamamlayıcı tedavi uygulamaları bu tarz vakalarda mantıklıdır, fakat doğru ürün seçimi ve doz hesaplamaları oldukça önemlidir ve kediler de bireysel değişiklikler gerektirebilmektedir. Ona ayak uydurmak önemlidir > Kaka kabının yerini hatırlamamasından dolayı meydana gelen kazalarda önerebileceğiniz çözüm yolu, kaka kabını sık zaman geçirdiği yere yakın yerleştirmektir. Tabii ki unutkan kedileri periyodik olarak kaka kabına bırakmakta onlar için hatırlatıcı bir çözüm yoludur. Ayrıca kognitif disfonksiyon hastası kedilerin ev içerisindeki kaka kaplarının sayılarını artırarak da onlara yardımcı olunabilir. Böylece kaka kabının yerini hatırlamaya ihtiyacı olmaz. Yeniden öğrenme periyodunda anlayış, pozitif eğitim ve cezalandırmama çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki, kedi bu dönemde sahibinin her emrine muntazam şekilde yerine getirmeyebilir. > Ev dekorasyonunda sıklıkla değişiklik yapmaktan kaçınılması gereklidir. Bu sayede olası kafa karışıklıkları önlenmiş olur. KEDİLERİN beyinde BULUNAN amiloid rezervlerinin artmasıyla kognitif disfonksiyon meydana gelİR ve bu ANORMALİ sonucunda hafızada kayıplar meydana geldiğini söyleNmektedir. PETİNFO 2015/01 66-67 Kedilerin yapıları itibari ile obsessif canlılardır. Etraflarında gerçekleşen değişiklikleri çok fazla kafalarını takabilirler. Bu hastalığın etkileri de minik dostlarımızın hayatları için önemli bir değişiklik arz etmektedir. Kognitif disfoksiyon vakalarında kedilerde huysuz ve acılı bakışlar, ısrarcı ve artan tonlarda miyavlamalar, normalden daha agresif ve kızgın tavırlar gözlenmeye başlar. Kediler kolaylıkla sinirlenmeye başlar. Genç kediler yaşı ilerlemiş dostlarımızı çok irrite eder. Bunun en önemli sebebi hastalıkla beraber meydana gelen aktivite azalmasıdır. Dolayısıyla yaşlı kediler gençlerin oyun teklifine karşılık vermezler ve hatta bu sebeple onlara sinirlenirler. Kedilerde kognitif disfonksiyonun neden olduğu aktivite azalmasının diğer belirgin göstergesi de biri de yalayarak kendilerini temizlemeyi bırakmalarıdır. Bu hastalığın son aşamalarında ise kediler yemek yemeyi unutabilmekte ya da yemeği reddedebilmektedir. Bu tip hastaların en sık rastlanılan kliniğe getirilme sebeplerinden biri kum kabının dışına tuvalet yapmalarıdır. Bu durum hem hafıza kaybıyla hem de hareketlerdeki aksaklıkla ilgilidir. Fakat muayenede esnasında eklem ağrıları da göz ardı kesinlikle edilmemelidir. Meydan gelen hafıza kayıplarının önemli olumsuzluklarının başında kaybolma vardır. Kediler tanıkları yerleri bulamaz ve korkarak KEDİ Kognitif disfonksiyonun göstergelerinden taranmaktan rahatsız olmasıdır. > Her günü sakin ve aynı geçirmesini sağlayarak hasta kedilerdeki kaybolmuşluk hissini azaltırabilir, böylece kediler de zaman zaman karşılaşılan evini yadırgama psikolojisi ortadan kaldırılabilir. > Kognitif disfonksiyon hastası bir kedi gün içerisinde zamanının çoğunluğunu uyuyarak geçirmektedir. Fakat metabolizmalarının düzgün bir şekilde çalışması için bir miktar egzersiz yapması gerekmektedir. Hasta sahipleri sevimli dostlarının fiziksel ve mental aktivasyonlarını artıracak düzenlemeler yapabilirler. Örneğin, bulmaca ve yemek odaklı oyuncaklarla onun zihnini çalıştırabilirler. Yapıcı ve istikrarlı oyun saatleri ve egzersizler stresi ortadan kaldırarak kognitif fonksiyonları güçlendirir. > Ayrıca hayvan sahipleri gün içerisinde pet hayvanlarının uyku düzenine dikkat etmelidir. Örneğin gün içerisinde camları ya da panjurları açarak onun uyanık kalmasını sağlayabilirler. Tedavideki esas amaç kognitif fonksiyonları artırmak ve güçlendirmek olmalıdır. Bu doğrultuda, yaşlı kedilerin oyun bölümlerini yeni öğretici ve zihin çalıştırıcı oyuncaklarla zenginleştirmek önemlidir. Bu çevresel zenginleştirmeleri, antioksidan içeren diyetlerle kombine edildiğinde gelişen sinerjik etkiyle kongnitif fonksiyonlarda meydana gelen gerilemelerin üstesinden gelmek mümkündür. Bu faktörler zihinsel sinirleri geliştirerek hastalar da olumlu sonuçlara varılmasını desteklemektedir. Köpeklerde gerçekleştirilen bir çalışmada, bu sinerjik etkinin başarısı kanıtlanmıştır. Kognitif disfonksiyon sendromu (CDS) kedilerde köpeklere nazaran çok daha az görülür. Bir çalışmaya göre, 15 yaşından büyük kedilerin %50’inde bu bozukluklara rastlanmaktadır. PETİNFO 2015/01 68 bağırmaya başlayabilirler. Bazı durumlarda ise sürekli aynı hareketi yaparak amaçsız bir şekilde gezinmeler de kognitif bozuklukları olan kedilerde gözlenebilmektedir. Çok basit olan sorunları bile çözemeyebilirler. Kolayca çıkacakları yerden çıkamayabilirler. Atlayarak geçebilecekleri yerlerde bekleyerek sürekli bağırabilirler. Hastalarımızın başına gelen diğer bir olumsuzlukta gece uykularıyla ilgilidir. Kediler ayakta uyuyabilir, yatmaz ya da sürekli uyanır. Genellikle etrafı görebildikleri ya da sahibinin varlığı onları rahatlattığı için gündüz uyumayı tercih ederler. Geceleri huzursuzlukları ve tedirginlikleri artması nedeniyle daha huysuz ve endişeli olurlar. Tedavide davranışla ilgili bozuklukları düzeltmek esastır. Kedinin alışık olduğu düzeni ve ortamı korumak gereklidir. Evden ya da yaşadığı ortamdan uzaklaşmasını engellemek kaybolmasını engeller. Fiziksel durumuna uygun materyaller (yatak, tuvalet kabı, yemek kabı, su kabı) kullanılmalıdır. Özellikle ağrılı durumlarda ağrıyı kontrol altına almak çok önemlidir. Medikal olarak anksiyete giderici ilaçlar kullanılabilir. Bir diğer medikal tedavi yolu da selegiline hydrochloridedir. Bu preparat daha önce sadece köpeklerde kullanılmaktaydı. Fakat, gerçekleştirilen son araştırmalar sonucunda bu preparatın kedilerde de kullanılabileceği saptanmıştır.