Metis ilin d iren cili M ikr oo rg aniz M alar , he M ha yv

advertisement
PET SAĞLIĞI DERGİSİ
Kedilerde kognitif disfonksiyon 64
Mopsan’ın menüsünde İtalyan lezzetleri var 24
KHVHD mesleğe değer katmaya devam ediyor 56
Metisilin direncili mikroorganizmalar,
hem hayvan hem de halk sağlığı açısından
ciddi tehlike teşkil etmektedir.
OCAK 2015 SAYI 71
İÇİNDEKİLER
24 > Mopsan’ın menüsünde
İtalyan lezzetleri var!
Bünyesine kattığı yeni İtalyan
markaları Golosi ve Better’ın
lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri
arasında Taksim Intercontinental
Otel’de gerçekleştiren Mopsan
Veteriner Ürünleri, yeni yılda yeni
yatırımlarla karşınızda.
38 > Tehlikenin adı; MRSP ve MRSA
Metisiline karşı dirençli
stafilokoklarda ciddi bir artış
gözlenmektedir. Özellikle de S.
aureus ve S. pseudintermedius
türlerinde zamanla gelişen bu
direnç, hem hayvan hem de halk
sağlığını ilgilendiren önemli bir
sorun haline gelmiştir.
sayfa
08
8 > Dünya ve Türkiye pet
sektöründen son haberler
Pet dünyasının tüm güncel
haberlerinin en doğru adresi olan
Petinfo’da, bu ay da sektörel
gelişmeleri, bilimin ışındaki verileri
ve ilgi çekici hikayeleri siz veteriner
hekimlerimizle paylaşıyoruz.
20 > Enrofloksasin üriner sistem
enfeksiyonlarında kesin çözüm
Veteriner hekimlerin klinikte
sıklıkla karşılaştıkları kedi ve köpek
üriner sistem enfeksiyonlarının
tedavisinde enrofloksasinlerin
etkinliği birçok çalışmayla
kanıtlanmıştır. Dr. Bayer de bu
konuyu ele alarak Baytril’in
üriner sistem enfeksiyonlarındaki
başarısının sırlarından bahsediyor.
sayfa
20
sayfa
28
Veteriner Hekim Şükrü Çobanoğlu
ile başarılarında rolü büyük olan
kendine özel klinik prensiplerini
bizlerle paylaştı.
28 > Donanım klinikte değil,
hekimin kendisindedir
Bolluca Sevgi Turu etkinlikleri ve
Bolluca Barınağı’na gerçekleştirilen
yardımları vasıtasıyla adına sıklıkla
karşılaştığımız Veteriner Hekim
Şükrü Çobanoğlu’nun gözünden
Veteriner hekimlik mesleği...
36 > Global problem;
Vektörel hastalıklar
Son yıllarda hızla yayılarak tüm
dünyayı tehdit eden vektörel
hastalıklar gündemden düşmüyor.
Peki vektörel hastalıklar hayvanlar
ve insanlar için neden bu kadar
problem arz ediyor? Tüm dünyada
kedi ve köpeklerde en sık rastlanan
vektörel hastalıklar nelerdir?
sayfa
54
54 > Hayvan sahiplerine 10 adımda
kendilerini önemli hissettirin
Veteriner kliniklerin sayısı giderek
artıyor, bununla beraber klinisyenler
arasındaki rekabette son hızla
büyümeye devam ediyor. Bu rekabette
bir adım öne nasıl geçebilirsiniz?
İşte size bu yolda işinize yarayacak
ve sizi hasta sahiplerinizin gözünde
vazgeçilmez kılacak 10 kolay öneri.
56 > KHVHD nörolojideki
umutsuzlukları ortadan kaldırıyor
KHVHD tarafından, 18 Ocak’ta
sektörde ses getiren bir “Klinik
Nöroloji” semineri gerçekleştirildi.
Dr. Ateş Barut’un sunum yaptığı
seminere katılım oldukça yoğundu.
sayfa
56
22 > ULTRAVIYOLE ışın içermeyen
ışık terapisi; Bioptron
UV ışınları içermeyen, tedavi edici
özelliği olan ve iyileşme sürecini
hızlandırırken aynı zamanda
vücudun savunma sistemini
de destekleyen bir ışık terapi
sistemiyle tanışmaya ne dersiniz?
64 > Kognitif disfonksiyon
Kognitif disfonksiyon tedavi
edilmeyen bir hastalık olsa da
minik dostlarımızın yaşam tarzını
değiştirerek uygulayabileceğiniz
ek takviyeler, ilaçlar ve
bazı yiyeceklerle hastalığın
yavaşlamasını sağlayabiliriz.
sayfa
36
PETİNFO 2015/01 04-05
EDİTÖR
Yeni yılın ilk sayısına sektörümüze
değer katan organizasyonlarla
başladık, 2015’de de daha
fazla bilimsel organizasyonla
mesleğimizi bir adım daha
yukarıya taşınması dileğiyle…
Veteriner Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
Kognitif disfonksiyon
Hayvanların yaşam
tarzını değiştirerek
hastalığın yavaşlamasını
sağlayabiliriz.
Sevimli dostlarımızın korkularını yok edelim!
Yeni yılda yeni yatırımlarla karşımıza
çıkacak olan Mopsan Veteriner Ürünleri,
bünyesine kattığı yeni İtalyan markaları
Golosi ve Better’ın lansmanını, 9-10
Aralık tarihlerinde “Menümüzde İtalyan
lezzetleri var” konseptiyle Taksim
Intercontinental Otel’de gerçekleştirdi.
Lansmanda organizasyonun renkliliği ve
yaratıcılığı herkes tarafından konuşuldu.
Camiamız 2015’e girerken
gerçekleştirilen etkinliklerle beraber
renkli bir ay geçirdi diyebiliriz. Veteriner
Hekimlik Eğitim ve Öğretimi’nin 172.
yılı tüm veteriner hekim camiası
tarafından ülke çapında gerçekleştirilen
organizasyonlarla kutlandı.
Her sayımızda olduğu gibi bu
sayımızda da sizleri meslektaşlarınızla
buluşturmaya devam ediyoruz. Bu
ayki konuğumuz, Bolluca Barınağı için
düzenlenen yardım etkinliklerden adına
petinfo
Ocak / Sayı: 71
Pet Sağlığı Dergisi
Ayda bir yayımlanır.
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
BARIŞ KOLGU
[email protected]
sıklıkla duyduğumuz Şükrü Çobanoğlu.
Genç veteriner hekim ekibimize mesleki
prensiplerinin başarıları üzerindeki
rolünden bahsetti.
Son dönemlerde karşımıza sıklıkla
çıkan MRSA&MRSP… Nedir bunlar?
Nasıl bir problemle karşı karşıyayız?
Bu organizmalarla nasıl savaşabiliriz?
Güncel bir problem olan ve hayvan
sağlığı bir yana, insan sağlığın için de
ciddi bir tehlike arzeden antibiyotik
dirençli mikroorganizmalara Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Mikrobiyoloji AbD Öğretim Üyesi değerli
Doç. Dr. Arzu Fındık’ın çalışmaları
aracılığıyla sizlere yakından inceleme
imkanı sunuyoruz. Unutmayın ki, tehlike
uzakta değil, çok yakında…
> syf 64
Veteriner Hekim
GİZEM KUTUN
KHVHD mesleğe değer
katmaya devam ediyor
KHVHD tarafından,
ses getiren bir “Klinik
Nöroloji” semineri
gerçekleştirildi.
Saygılarımla
Editör Veteriner Hekim Ayça Üvez
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Vet. Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU
[email protected]
YAZI İŞLERİ SORUMLUSU
VET. HEKİM AYÇA ÜVEZ
[email protected]
VET. HEKİM GİZEM KUTUN
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Veteriner HeK. Mahmut Velayi
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. AHMET ERGÜN
PROF. DR. NİLÜFER AYTUĞ
PROF. DR. TAMER DODURKA
Yrd. Doç. Dr. Özlem Şengöz Şirin
Dr. Banu Dokuzeylül
VET. HEKİM RAHŞAN EROL
> syf 56
BASKI
PORTAKAL BASIM MATBAACILIK
SANAYİ TİCARET A.Ş
HUZUR MAH. TOMURCUK SOK. NO: 5/1 4
LEVENT / İSTANBUL TEL: 0212 332 28 01
ADRES
YAYINCILAR SK. 10/4 34414
SEYRANTEPE - İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56 - 324 50 59
www.matmedya.com
ABONE
BANU SAYINÇ
[email protected]
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz.
Petinfo Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz, sektörel bir yayındır.
PETİNFO 2015/01 06-07
NOTLAR
Tiroit hormonunun
aritmilere etkisi
Görüş bozukluklarının
tedavisinde yeni yöntem
Köpekler ve sıçanların
görüşlerini düzeltmek
için gerçekleştirilen gen
terapisi insanlarda gözlenen
genetik hastalıkların
tedavisinde yeni bir umut
olacağı düşünülüyor.
Kaliforniyalı bilim adamların
gerçekleştirdiği araştırmada,
köpeklerde ve sıçanlarda
meydana gelen kısmi veya
tam görüş bozukluklarını
restore ederek kontrol altına
alınabileceği tespit edildi.
Retinada bulunan çubuk ve
konilerde meydana gelen
dejenerasyonlar sonucunda
ortaya çıkan kısmi görüş
bozuklukları insanlardaki
retinitis pigmantosa
hastalığına oldukça çok
benzemektedir. Bu buluşun
kalıtımsal görüş bozuklukları
olan binlerce insan için umut
ışığı olacağını düşünülüyor.
Retinitis pigmentosa,
periferden merkeze doğru
derece derece görüş kaybına
sebep olan yön kavrama
yeteneğini etkilemektedir.
Hastalık, gözlerdeki ışığa
duyarlı hassas çubuklar ve
konileri yok etmektedir, fakat
retinadaki diğer hücrelere
zarar vermemektedir.
Terapi, çubukların ve
konilerin yok olduğu alandaki
gangliyonlara ve bipolar
hücrelere gen yerleştirerek
gerçekleştirildi. Terapinin
sonunda, köpek ve sıçanların
hasar almış retinalarının
tamir edildiği ve ışığa
tepki verdiği saptanmıştır.
Sıçanların labirent içerisinde
aynı sağlıklı sıçanlar gibi
yönünü doğru olarak
bulduğu keşfedilmiştir.
Ayrıca hayvanların yanıp
sönen ve yanıp sönmeyen
ışıkları kolaylıkla ayırt
edebildiği saptanmıştır.
New York Teknoloji
Enstitüsü’nün araştırma
ekibi fareler üzerinde
gerçekleştirdiği son
araştırmalarda tiroit
hormonları tehlikeli kalp
aritmileri sonucunda
meydana gelen kalp
krizi riskini azalttığı
tespit etmiştir. Journal
Cardiac Failure’da
yayınlanan son
çalışmada araştırmacılar
farelerde meydana
gelen atrial fibrasyon
oranının tiroit hormonu
terapileriyle belirgin
düzeyde düştüğünden
bahsedilmiştir.
Atrial fibrilaslasyon
kalpte meydana
gelen özel bir aritmi
çeşididir. Araştırmayı
gerçekleştiren ekip,
çalışmalarında tiroit
fonksiyon bozukluklarını
düzelterek, hayvanları
kalp aritmileri ve atrial
fibrilasyon kaynaklı
kalp yetmezliğinden
koruyabildiklerini
belitti. Yani diğer
bir deyişle, kardiyak
hormonlar normal
seviyenin altındayken,
uygulanan kalp
yetmezliği sağaltımında
tiroit hormonunun
kısıtlanması daha da
zararlı olabilmektedir.
Uzmanlar, bu buluşun
kedi-köpek kalp hastaları
için önemli etkileri
olacağını düşüyor.
Kuduz şüphesiyle 50 kedi ötenazi edildi
Amerika’nın Delaware eyaletinde 4 haftalık yavru kedide saptanan kuduz hastalığının ardından teması şüpheli
olan 50 kedi ötenazi edildi. Pozitif olduğu saptanan yavru kedi 10 Kasım’da yanında birkaç tane kediyle beraber
çöp kutusunun yanında bulundu. Çevresinde yaşayan bütün yetişkin kedilere virüsün bulaşmış olabileceğinden
şüphelenildi. Delaware çevresinde 50 kedi sahipleri tarafından Hayvan Koruma ve Kontrol kurumuna teslim edildi.
PETİNFO 2015/01 08-09
NOTLAR
Zorlu kış koşullarında
barınak köpeklerine yardım eli
Türkiye’nin lider e-ticaret
platformu hepsiburada.com, Eukanuba
Türkiye Distribütörü DBM ve gönüllü
hayvan severler, Bolluca Barınağı’ndaki
yardıma muhtaç köpekler için el ele
verdi. Düzenlenen yeni kampanya
ile hepsiburada.com’dan satın alınan
“Bolluca Özel Eukanuba Kuzu Etli
Köpek Maması”, zorlu kış koşullarında
yaşam mücadelesi veren barınak
köpeklerine bağışlanıyor.
Barınak hayvanlarına yönelik
farkındalık çalışmaları yapan
hepsiburada.com, kedi ve köpek
mamaları geliştiren Eukanuba Türkiye
Distribütörü DBM ile işbirliği yaparak,
Bolluca Köpek Barınağı’nda temel
ihtiyaçları karşılanamaz durumda olan
1000 yakın köpek için harekete geçti.
Hepsiburada.com’da satışa sunulan
“Bolluca Özel Eukanuba Kuzu Etli
Köpek Maması”, özellikle zor şartlarda
yaşam süren köpeklerin beslenmesi
için en uygun ürünler arasında yer
alıyor. %100 hayvansal protein içeren,
karbonhidrat karışımı ile uzun süre
tokluk hissi veren mama, Omega 3
ve Omega 6 yağ asitleri ile bağışıklık
sistemini, içerdiği probiyotikler ile de
sindirim sistemini destekliyor.
Akvaryum balığında konstipasyon operasyonu
İngiltere’de pet sahibi balığında
gariplik olması ve dışkılamada sıkıntı
yaşaması sebebiyle Veteriner kliniğine
götürdü. Gerçekleştirilen muayene
sonucunda balığın anüs çevresinde
tıkanmaya sebep olan 2 adet şişlik
olduğunu fark eden Veteriner hekim,
balığı hemen ameliyata aldı. Özel
anestezik yöntem kullanılarak yapılan
ameliyatta anüste tıkanıklığa sebep
olan şişlikler başarıyla uzaklaştırıldı.
Anüsünde tıkanıklığa sebep olan
şişlikler operasyonla uzaklaştırıldı.
PETİNFO 2015/01 10-11
Protezi kullanmaya
başlayan Derby, artık
diğer köpekler gibi
koşabiliyor.
Köpeğe 3D
yazıcıdan
protez üretildi
Teknoloji
dünyasının yükselen
yıldızlarından 3D yani üç
boyutlu yazıcılar benzeri
olmayan parça ve
nesnelerin üretilmesinde
kullanılıyor. Uluslararası
Uzay İstasyonu’nda
maliyetleri düşürmek
için kullanılan 3D
yazıcılar birçok alanda
üretim yapabiliyor.
Bunlardan biri de ABD’de
bir köpeğe protez ayak
üretmek için kullanıldı.
3D Systems firmasının
geliştirdiği özel protez,
doğuştan ön bacakları
olmayan Derby isimli
köpeğe takıldı.
Yeni protezleriyle
diğer köpekler gibi
rahatlıkla koşabilen
Derby, bu sayede
normal hayatına devam
ediyor. 3D yazıcıda
özel hazırlanan protez,
köpeğin daha önce
kullandığı tekerli
sistemin yerini aldı.
NOTLAR
Çalışmada
aletin kedilerde
akut ağrı
tanımlanmasında
işe yaradığı
gözlenmiştir.
Kediler için ağrı değerlendirme aleti
Glasgow’da
Veteriner hemşirelik yapan
Giliam Calvo kediler için
dünyanın ilk psikometrik
yöntemlere dayalı akut
ağrı değerlendirme aletini
geliştirdi. Gilian Calvo, klinik
açıdan önemli olan bu aleti,
ağrı yönetimi alanında
dünyaca ünlü uzmanlardan
oluşan ekibiyle uzun yıllar
çalışarak keşfetmiştir.
Cihaz akut ağrıyı 6
davranış kategorisi iler
değerlendirmektedir;
vokalizasyon, aktivite/
duruş, yaraya karşı
tepki, insanlara cevap,
dokunmaya karşı cevap
ve tavırdır. Gilian ve
ekibi ayrıca kedilerin
yüz ifadelerini de akut
ağrı belirtisi olarak
değerlendirmiştir.
Köpeklerde retinal atrofinin
sebep olan defekt bulundu
MIchIgan State Üniversitesi ve Helsinki Üniversitesi
bilim adamları, İsveç çoban köpeklerinde ilerleyici retinal
atrofi hastalığına neden olan defektif geni tespit etti. Bu
buluşun insanlarda ve köpeklerde körlüğe sebep olan
bu hastalığın tedavisi için yeni terapilerin geliştirilmesine
yardımcı olacağı düşünülüyor. Dogmasal retinal
hastalıklarından ilerleyici retinal atrofi insanlarda olduğu
gibi hayvanlarda da geri dönüşümsüz körlüğe sebep olur.
PETİNFO 2015/01 12-13
Amerikalı bilim adamları yeni klinik
çalışmalarını ileri düzeyle böbrek
hastası kediler için başlatıyor.
Kedilerde kronik böbrek
hastalığı kök hücrelerle
tamamen yok mu ediliyor?
Colorado
State Üniversitesinde gerçekleştirilen
önceki çalışmalarda
kedilerde rastlanan
böbrek hastalıklarının
erken dönemlerinde
kök hücreyle durdurulabileceği saptanmıştır. Çoğunluğu
ileri derecede böbrek
hastası olan kediler
üzerinde yapılan
araştırmada tedavinin
oldukça yararlı olduğu
saptanmıştır, fakat
sağaltımdan sonraki
dönemde hastalık az
miktarda ilerleme
göstermektedir. Ekip
4. aşamadaki kronik
böbrek hastalara
tedaviyi uygulamaya
başlamıştır. Kök hücre
tedavisi böbrekte hastalığın son evrelerinde
meydana gelen skar-
laşmayı engellemese
de araştırmacılar
böbreğin tüm fonksiyonlarını geliştireceğini umuyor. Ekip geçen
yıl Baxter adındaki 6
yaşında kedide yapılan
kök hücresi çalışma
sonucunda böbreklerdeki yıkımlanmanın
gerilediği keşfetti.
Tedavinin etkinliğini
değerlendirebilmek
için veteriner hekimler
uygulama öncesi,
sırasında ve sonrasında diyagnostik testler
yaptı. Sonuçlar doğrultusunda araştırmacılar
insanlar ve kedilerde
gözlenen ileri böbrek
hastalıklarının benzerliğinden yola çıkarak,
yapılan araştırmanın
insan sağlığına da
yararı olabileceğini
düşünüyor.
NOTLAR
Yaşlanmanın etkileri yok mu oluyor?
Araştırmaya
katılan
köpeklerin
yaşam süreleri
üzerine
etkileri
hayatları
boyunca takip
edilecek.
Amerikan bilim adamları mamalarına eklenen ilaçların köpeklerin
yaşam sürelerini 2 ila 5 yıl arasında uzatacağını söylüyor. Bu araştırmaya
dayanarak insanlarda gözlenen yaşlanma etkilerinin azalacağıdüşünülüyor.
İki bölümden oluşan araştırmalarda düşük dozlarda insanlarda da bulunan
anti-red ilacı rapamisin orta yaşlardaki köpeklerin mamalarına eklendi.
Araştırmacılar deney öncesinde, deney sırasında ve deney sonrasında
hayvanların kalp fonksiyonları, immun fonksiyonlar, aktivite dereceleri, vücut
ağırlığı ve kognitiv fonksiyonları gibi yaşlanma kaynaklı faktörleri izleyecek.
Kalıtsal hastalık
kaydı önemlidir
Her 10 veteriner hekimden 9’u
kalıtımsal hastalıkların izlenmesi
gerektiğini düşünüyor.İngiliz
Veteriner Hekimleri Derneği’nin
gerçekleştirdiği araştırmaya göre
veteriner hekimlerin %90’ı kalça
displazisi ve göz problemleri gibi
kalıtımsal hastalıkların izlenmesinin
hayvan sağlığı ve refahını pozitif
etkileyeceğine inanıyor. Bu
doğrultuda farkındalık yaratmaya
çalışan dernek, hayvan sahiplerini
ve ırk yetiştiricilerini hayvan sahibi
olmadan önce mutlaka yavrunun
ebeveynlerinin sağlıkları hakkında
bilgi almaları gerektiği konusunda
bilgilendirerek kalıtsal hastalıkların
izlenmesi gerektiği mesajını yayıyor.
Ebola virüsü ve Köpekler arasındaki ilişki
İspanya’da sahibine ebola
bulaştıran köpeğin ötenazisinden
sonra Ebola’nın saçılımındaki
köpeklerin rolü dikkatleri üzerine
çekti. Ebola virüsün yayılımında
köpekler bir risk faktörü olabilir
mi? Bütün dikkat edilmesi
gereken hastalıklar gibi bunda
da aklımızda bilmediğimiz ve bizi
oldukça korkutan birçok soru
var. Aşağıdaki kilit noktalarla bu
sorularınızı cevaplayabilirsiniz;
> Endemik bölgelerde köpeklerin
Ebola virüsünün doğal
saçılımında oynadığı rol azdır.
> Bir köpek Ebola virüsün
endemik olduğu Afrika
bölgelerinde bile maruz kalması
zordur, ancak Ebola virüsü taşıyan
ve semptomlarını gösteren
insanların vücut sekresyonlarıyla
temas eden köpeklerde bu
PETİNFO 2015/01 14-15
hastalık gözlenebilmektedir.
> Köpeklerin Ebola virüsüyle
enfekte olduğu kaydedilse de
hastalığın gelişme göstermesi ile
ile ilgili hiçbir kanıt yoktur.
> Her ne kadar köpekler
virusa maruz kalsa da, enfekte
köpeklerin virüs yayılımına neden
olduğuna dair bir kanıt yoktur.
> Köpeklerin Ebola enfekte
insanlara maruz kalmaması için
çalışmalar devam etmektedir.
Köpeklerde Ebola virüs hakkında
elimizde yetersiz bilgi olması
nedeniyle kanıt bazlı çalışmalar
geliştirmek zordur. Ebola
virüsü hakkında yeterli bilgi
bulunamazsa, birçok köpeğin
bu hastalığa maruz kalması
muhtemeldir. Riskler insan ve
hayvan sağlığı yönünden mutlaka
geniş olarak incelenmelidir.
NOTLAR
Tropikal Pet 15. yılını kutladı
Uzmanlar antifriz
zehirlenmelerine karşı
üreticilere antifriz içeriğine
bitterant eklenmesini öneriyor.
Antifriz
zehirlenmelerine
kökten çözüm
İngiltere’deKİ kayıtlara
göre, 2012 Kasım’dan beri
yaklaşık 1,200 kedi ölümcül
antifriz zehirlenmesi geçirdi. Bu
da her ay ortalama 50 kedinin
antifriz sebebiyle hayatını kaybettiği
gösteriyor. Tatlı bir tadı olan antifriz,
içeriğine yüksek toksik özellikte
etilen glikol içermektedir. Az
miktarda içilmesi bile ölümcül olan
bu madde, böbreklerde kristaller
oluşturarak, böbrek yetmezliğine
sebebiyet vermektedir. Birçok
hayvan refahı organizasyonu
üreticileri antifrizlerin içerisine
hayvanların içmemesini sağlayacak
Bitrex maddesi eklemeye davet
ediyor. Parlamento üyeleri,
bu maddenin antifrizlerde
kullanılmasını teşvik edecek yasa
tasarısının yapılması gerektiğini
düşünüyor ve ayrıca üreticiler
için etilen glikol yerine alternatif
bir madde araştırması gerektiği
konusunda bakanlığı uyarıyor.
Türkiye’nin ilk yerli
mama üreticisi Tropikal Pet,
kedi-köpek mama pazarında
geçirdiği 15 yılını, Tuzla’da
düzenlediği iki günlük özel bir
organizasyonla kutladı. 15 yıl
önce yaklaşık 95 milyon TL
civarında olan kedi köpek mama
pazarı, 2014 itibariyle 370
milyon TL büyüklüğüne erişti. O
dönemlerde yerli üreticilerden
söz etmenin imkânsız olduğu
yabancı markaların tekelindeki
sektöre yatırım yapan,
Türkiye’nin ilk, en büyük ve
lider yerli kuru mama üreticisi
Tropikal Pet, sektöründeki
15. yılını düzenlediği özel
bir organizasyon ile kutladı.
Tropikal Pet çalışanları, Permium
Champion ve Goody markalarını
değerlendirmek, geçen 15. yılı ve
gelecek yıllara ilişkin hedefleri
konuşmak üzere İstanbul Tuzla
Radisson Blu Otel’de bir araya
geldi. Çalışanlar ürünlerle
ilgi önerilerini ve sahadan
topladıkları duyumları etkinlik
kapsamında yöneticilerle
paylaştı. Düzenlenen toplantıda
konuşan Tropikal Pet CEO’su
İzzet Saban, “Sektörümüzde
fabrika kuran, ihracat yapan ve
PETİNFO 2015/01 16-17
yabancı yatırım fonu ile ortaklığa
giden ilk markayız. 15 yılı geride
bıraktık. Amacımız bundan
sonra da aynı çizgide güvenilir,
etik değerleri yüksek, son
tüketiciye daima kaliteli ürünü
uygun fiyata vermeyi hedef
haline getirmiş ve getirmeye
devam edecek bir firma olmak.
Gelişmiş ülkelere göre daha
çok küçük olan pet pazarının
büyümesi, yerli üretimin ve
ihracatın teşvik edilmesi
için öncülük etmeye devam
edeceğiz. İçinde bulunduğumuz
sosyal sorumluluk projelerine
de hız devam edeceğiz” dedi.
İki gün süren keyifli buluşmada
Tropikal Pet ailesinin mavi ve
beyaz yakalı çalışanları pek
çok keyifli grup aktivitesine de
katılarak, tuval boyama gibi
oyunlarla eğlenceli vakit geçirdi.
Etkinlikte ayrıca Tropikal Pet’te
15 yılını dolduran çalışanlar
şirket kurucularından Nurettin
Salari’nin elinden ödüllerini aldı.
NOTLAR
Nestlé PurIna’dan büyük destek!
Sokaklara atılan hayvanlar,
barınaklara terk edilen canlar.
Durum aslında ne kadar da içler
acısı değil mi? Bu konuda siz evcil
hayvan sahipleri ve dostlarının
ne kadar duyarlı olduğunun
bilincindeyiz. Aynı bilinç içerisinde
olan Nestlé PURINA ekibi için de
sokaklardaki hayvanlara yönelik
sorumluluk projelerinde yer almak
çok büyük bir öncelik, bunun bir
örneği olarak da Özge Özpirinçci
ile yaptığımız röportaj sırasında
18 ton mama bağışı ile yanımızda
oluşlarını gösterebiliriz.
Ortak bir amaçla aynı
yolda ilerleyen hayvan dostu
firmalardan Nestlé PURINA’nın
güler yüzlü ekibinden sevgili Banu
Aytekin Erol ve Cansu Gürler ile
soğuk ve yağmurlu bir günde,
Kadıköy Belediyesi Veteriner
İşleri Müdürlüğü’ne ait Ataşehir
yerleşkesindeki Geçici Hayvan
Tedavi ve Bakım Merkezi’ni ziyaret
ettik. Bizi görünce heyecandan
kuyrukları kopacakmışçasına
sallanan tüm köpekleri tek tek
sevdik. Götürdüğümüz mamalarla
birkaç tanesini de besledik! Biz bu
ziyaret sırasında oldukça duygulu
anlar yaşadık. Kimisi kör, kimisi topal,
kimisiyse sadece kocaman olduğu
için terk edilen her köpeğe elimizden
geldiğince sevgi vermeye çalıştık.
Bir tır dolusu mama bağışını
sadece nakliye ile göndermekle
kalmayan, yağmur çamur demeden
etkinlikte bulunan Nestlé PURINA
ekibine tekrar tekrar teşekkür ederiz.
Dilerim ki, bu mama bağışlarının
arkası kesilmez, patiler üzülmez...
Nestlé PURINA'dan
soğuk günler öncesi
sımsıcak destek!
Yapılan 18 ton mama
bağışının yanı sıra
sevgiye muhtaç olan
miniklere şefkatimizi
göstererek mutlu
anlar yaşadık.
PETİNFO 2015/01 18-19
172. yıl onuruna
görkemli kutlama
Veteriner Hekimlik Eğitim
ve Öğretimi’nin Türkiye’deki 172.
yılı onuruna İVHO’nun düzenlediği
yemeğe her sektörden Veteriner
hekim, mesleki ve sivil toplum
örgütlerinin değerli yöneticileri ve
hekim dostları teşrif etti.
Türkiye’de Bilimsel Veteriner
Hekimlik Eğitim-Öğretiminin 172.
yılı onuruna planladığımız Gala
Yemeği yoğun bir katılımla Portaxe
Restorant’da gerçekleşti. Yemeğe
Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü
Genç, Meclis Başkan Vekili Hüseyin
Coşkun, İBB Meclis Üyesi Veteriner
Hekim Oktay Aksu, İl Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürlüğü yetkilileri,
İVHO üyeleri ve İzmir’den katılan
Veteriner hekim katıldı. Oldukça
keyifli geçen gecede konuklar hem
eğlendi, hem de hasret giderdi.
Meslek büyüğü emekli Veteriner
Hekim Gülcemal Karakoç her yıl
olduğu gibi içinden gelen dizelerle
geceye keyif kattı. Yeni yıla kısa
bir süre kala gerçekleşen yemeğe
gösterilen bu yoğun ilginin meslekte
özlenen birlik ve beraberliğe önemli
katkı sağlayacaktır.
Enrofloksasin kedi ve
köpeklerde meydana
gelen üriner sistem
enfeksiyonlarında
etkili çözüm
ortağınızdır.
Enrofloksasin
ile üriner sistem
enfeksiyonlarında
başarılı sonuçlar
Veteriner hekimlerin klinikte sıklıkla karşılaştıkları
kedi ve köpek üriner sistem enfeksiyonlarının
tedavisinde enrofloksasinlerin etkinliği birçok
çalışmayla kanıtlanmıştır. Dr. Bayer de bu konuyu
ele alarak Baytril’in üriner sistem enfeksiyonlarındaki
başarısının sırlarından bahsediyor.
PETİNFO 2015/01 20-21
Köpeklerde üriner
sistem enfeksiyonlarıyla sıklıkla
karşılaşılmaktadır. Vaka bazlı
araştırmalarda köpeklerde meydana
gelen enfeksiyonların %10’u üriner
sistemde meydana gelmektedir.
Kedilerde bu oran oldukça
düşüktür. Klinik araştırmalarda
kedilerde karşılaşılan üriner sistem
enfeksiyonları sadece %1’de kalmıştır.
Alt üriner sistem enfeksiyonları,
anatomik yapı itibariyle üst üriner
sistem enfeksiyonlarından daha sık
gözlenmektedir. Alt üriner sistem
enfeksiyon vakaları genellikle
üretritis ve sistitis şekillenmektedir.
Patojenler genellikle üretranın
assendens bölümünde kolonize
olmaktadır. Distal üretrada
yer alan apatojenik flora epitel
yapıyla kaplanarak patojenlerin
invazyonunu engellemek için
bakteriosin üretmektedir. Düşük pH
ve yüksek üre konsantrasyonları
idrarda patojenlerin üremesini ve
çoğalmasına neden olur. Üreaz
bakterisi tarafından üretilen
amonyak, idrarın pH’ını yükselterek
ortamı bakterilerin gelişmesi için
uygun hale getirir. Urolithiasis ise
sıklıkla kısır erkek kedilerde karşımıza
çıksa da köpeklerde de problemlere
sebep olabilmektedir.
Genitoüriner sistemde meydana
gelen enfeksiyonlar genellikle tek
bir organizma kaynaklıdır. Fakat
üriner sistemde meydana gelen
enfeksiyonların %20’sinde birden
daha fazla bakteri izole edilmektedir.
Üriner sistem enfeksiyonlarının
en büyük sebebi bağırsaklardan
orjin alan aerobik bakterilerdir. E.
coli kedi ve köpek üriner sistem
enfeksiyonlarında sıklıkla izole edilen
bir bakteridir. E. coli dışında tabii
ki Staphylococcus spp. Proteus,
Klebsiella ve Pseudomonas’da üriner
enfeksiyonlara sebebiyet vermektedir.
Enrofloksasin, Bayer
araştırmacıları Grohe ve Peterson
tarafından 1980 yılında Veteriner
ilacı olarak geliştirilmiştir. 1988’de
pazara sunulmasından sonra, dünya
Orijinal molekül enrofloksasin
içeren BaytrIl nasıl kullanılmalıdır?
Baytril flavour tablet ve Baytril K enjeksiyonluk çözelti olmak üzere 2 farklı
formda piyasaya sunulmaktadır. Böylece veteriner hekim dilerse hasta hayvanın
tedavisine kliniğinde enjektabl çözeltiyle başlayabilir ve tedavinin devamını
hayvan sahibi evinde tablet yutturarak devam edebilir. Baytril flavour, genellikle
kedilerde 5 mg/kg dozda, köpeklerde ise 5-20 mg/kg dozda, günde bir kere
kullanılması önerilmektedir. Tedaviye 5-10 gün süreyle devam edilmelidir.
çapında, kedi ve köpeklerde meydana
gelen bakteriyel hastalıkların
tedavisinde tercih edilen başlıca
ürün haline gelmiştir.
Enrofloksasin’ in üriner sistem
enfeksiyonlarındaki başarısı
3. nesil bir kinolon olan
enrofloksasin, geniş spektrumlu güçlü
bir antibiyotiktir. Geniş spektrumlu 3.
nesil antibiyotik olması nedeniyle hem
gram pozitif bakterilere hem de gram
negatif bakterilere etki etmektedir.
Enrofloksasin bakterilerin DNA
sentezine inhibe ederek etkir.
DNA sentezini inhibe ettiği
için bakterisidal etki gösterir ve
antimikrobiyal ajanlar içerisinde
klinik kullanımı açısından önemlidir.
İnhibisyon ilacın DNA’nın oluşturduğu
kompleks yapılar ile arasındaki
etkileşme sonucu ve hedef enzimler
olan DNA jiraz enzimi arasındaki
etkileşmeler sonucu ortaya çıkar.
Antibiyotik seçiminde
ideal yol etken izolasyonu ve
antibiyogram yapılmasıdır. Ancak
gerekli laboratuvar olanaklarına
ulaşılamadığı durumlarda ve zaman
kaybetmemek için etkili olabileceği
düşünülen bir antibiyotik ile tedaviye
başlanması pratik bir uygulamadır.
Prof. Dr. Trisha Dowling’de
enrofloksasinin stafilokok, bazı
streptokok ve enterokoklar, E.coli,
proteus, klebsiella ve psödomonas
gibi bakteriler üzerinde bakterisidal
etkisi ve yüksek derecede suda
çözünebilme özelliklerinden dolayı
tercih edilebileceğini yayınlarında
belirtmektedir. Sistitis ve üretritis
gibi üriner sistem enfeksiyonlarında
da genellikle E. coli üremesi
gözlenmesinden dolayı ve bu
bölgede gelişen diğer etkenlerin
de enroflaksasine duyarlılık
göstermesinden dolayı ürinal
sistem enfeksiyonlarında hekimlerin
aklına ilk olarak gelmesi gereken
ilaç grubudur.
Üriner enfeksiyonlarda
çözüm ortağınız; Baytril
> Klinik açıdan önemli
patojenleri kapsayan antibakteriyel
spektrumu vardır
> Bakterisidal etki gösterir
> Enfeksiyon bölgesinde yeterli
ilaç konsantrasyonuna ulaşır.
> Plazmidden köken almamıştır
ve bakteriyel direnç yavaş gelişir.
> İmmun sistem fonksiyonlarına
etki etmez.
> Antibakteriyel etkisi yangı ve
irinden etkilenmez.
> Geniş güvenlik marjı sayesinde
hastalar tarafından iyi tolere edilir.
> Düşük doz tekrarı sayesinde
veteriner hekime ve hasta sahibine
kullanım kolaylığı sağlar.
> Tablet ve enjeksiyonluk
formları bulunmaktadır. 
ADVERTORIAL
UV ışın içermeyen
ışık terapisi; BIoptron
UV ışınları içermeyen, tedavi edici özelliği olan ve iyileşme
sürecini hızlandırırken aynı zamanda vücudun savunma sistemini
de destekleyen bir ışık terapi sistemiyle tanışmaya ne dersiniz?
Zepter Marka Müdürü
Serkan Tekkeli Bioptron ile ilgili
merak edilenleri açıkladı.
Milenyum çağının mucizevi
tedavi yöntemi olan ışık terapisi
uygulamaları son dönemlerde pet
hayvanlarında yaygınlaşmakta. Peki
ya, Zepter firmasının Türkiye pazarına
sunduğu İsviçre menşeli ürünü
Bioptron’la tanışmaya ne dersiniz?
Hastalıklardan korunmak ve bir çok
medikal alanda terapi ve rehabilitasyon
için kullanılan üstün teknolojiyle
üretilmiş Bioptron Işık Terapi
Sistemi’yle ilgili merak edilenleri Marka
Müdürü Serkan Tekkeli açıkladı.
BIOPTRON Işık Terapi Sistemi nedir?
BIOPTRON üstün teknolojide
bir ışın terapi konseptine dayanan
bir medikal cihazdır. Hastalıklardan
korunmak için ve bir çok medikal
alanda terapi ve rehabilitasyon için
kullanılabilir. Bütün BIOPTRON
ürünleri İsviçre’de bulunan üretim
tesislerinde imal edilmektedir. 1988
yılından bu güne süregelen klinik
ve bilimsel araştırmalar ve birçok
uygulama bu terapinin temelini
oluşturmaktadır. 27 yılı aşkın bir
süredir kullanılmasına rağmen, bu
zamana kadar herhangi bir yan etki
gözlenmemiştir. Ayrıca 93/42/EEC
(EEC-Medikal ürünler için yetkili
yönerge)’ye göre medikal cihaz olarak
uygun görülmüştür. EEC Avrupa’daki
tüm medikal ürünlerin üretimi ve satışı
için sorumlu ve yetkili yönergedir.
Cihazın farklı türden hastalar için
farklı tipleri var mı?
Evet. Her ihtiyaca uygun
en iyi çözümü sunabilmek için,
PETİNFO 2015/01 22-23
BIOPTRON’un ürün yelpazesinde
üç farklı cihaz türü bulunmaktadır.
Bunlar, farklı boyut ve tasarımlara
sahip olmalarına karşın, aynı fiziksel
ve teknik özelliklerle ışın yayarlar.
Yaklaşık filtre çapı 4 cm (BIOPTRON
Compact III) ile 11cm’den (BIOPTRON
Pro 1) 15 cm’ye (BIOPTRON 2) kadar
farklılık gösterebilir.
Cihazlarımızın ayrıca standları
da bulunmaktadır. BIOPTRON Pro
1 masa standı veya zemin standıyla
kullanılabilir. BIOPTRON Compact III
ve BIOPTRON 2 için, mevcut isteğe
bağlı zemin stantlarından birini
öneriyoruz. Stant, tedavi rahatlığını
artırmanın yanı sıra, vücudun
ulaşması zor alanlarına tedavi
uygulamayı da mümkün kılarak
cihazın kapasitesini geliştirir.
BIOPTRON Işık Terapi Sistemi sadece
medikal profesyoneller tarafından
mı kullanılabilmekte? Son kullanıcı
tarafından da kullanılamaz mı?
BIOPTRON profesyonel
kullanıcılar gibi son kullanıcı
tarafından da kullanılabilir. Hem
medikal profesyonellere hem
de evinde kendileri özel olarak
kullananlara hitabeden her türlü
özel ihtiyaca uygun olabilmesi
amacıyla dizayn edilmiş 3 değişik
türde cihaza sahiptir.
BIOPTRON Işık Terapi
Sistemi hangi tıbbi alanlarda
kullanılabilmektedir?
BIOPTRON Işık Terapi
Sistemi’nin biyostimülatif etkileri
vardır, yani ışığı iyileşme sürecini
hızlandırırken bir yandan vücudun
savunma sistemini de destekler.
Vücudun kendi enerji kapasitesini
kullanarak doğal bir yolla çalışır,
bu yöntemle vücuda kendi kendini
tedavi etmesi için yardımcı olur. Yara
tedavisi ve ağrı tedavisi alanlarında
belirlenen endikasyonlarda
kullanılmaktadır. Bacak ülserleri
(çıban gibi çok ağrı verebilen,
kanama yapabilen, iltihaplanabilen
yaralardır), müzminleşmiş ve
ağrılı yaralar, yanıklar ve cerrahi
operasyonlar sonrası oluşan
yaralarda, travma sonrası yaralarda
kullanılabilmektedir. Romatoloji,
fizyoterapi ve spor tıbbı ile ilgili
ağrılarda kullanılabilmektedir.
Medikal endikasyonlara
müdahale edilirken BIOPTRON
kullanılmadan önce mutlaka genel
olarak fizik doktoruna danışılması
ve bu tür bir tedavi yönteminin
uygulanabilirliği veya başka bir tedavi
yönteminin gerekliliği hususunda bilgi
alınması gerekmektedir.
BIOPTRON ışınının temel özellikleri
nelerdir ve güneş Işını ile BIOPTRON
ışını arasındaki farklılık nedir?
Aşağıdaki özellikler faydayı
artırmaya yönelik olarak
geliştirilmiştir ve en önemli özellikleri
polarizasyon, polikromi, eş değerde
olmaması, düşük enerjidir.
BIOPTRON Işık Terapisi polarize
edilmiş bir ışına sahiptir. Bu, ışın
dalgalarının paralel düzlemler
halinde yayıldığı anlamına
gelmektedir. BIOPTRON ışınının
polarizasyonu yaklaşık %95
seviyesindedir. BIOPTRON Işını
polikromiktir. Bu lazer-ışını gibi
Bioptron Işık
Terapi Sistemi’nin
başarısı
gerçekleştirilen
klinik çalışmalarla
kanıtlanmıştır.
BIOPTRON Işık
Terapi Sistemi
nasıl uygulanır?
Bütün BIOPTRON cihazları kullanıcıyla
dost, pratik ve kolaylıkla uygulanabilir
niteliktedir. Her cihazın kendi kullanım
kitapçığı bulunmaktadır. Günde bir
seans olarak 4 -10 dakika arası
uygulanabilir veya günde 2 seans
olarak kullanılabilir. Tedavinin süresi
uygulanan alanın durumuna ve tedavi
nedenine bağlı olarak değişmektedir.
Uygulama yapılacak bölge
temizlenmiş ve çıplak olmalı. Cihazı
90 derecelik bir açıyla, cildin 10cm
uzakta uygulanması gerekmektedir.
tek dalga boyuna sahip olmadığı,
görülebilen ışık ve infra red (kızıl
ötesi) ışığı da içerdiği anlamına
gelmektedir, fakat UV radyasyonu
içermemektedir! BIOPTRON
Işınlarının dalga boyu 480-3.400
nm arasındadır. Bu, elektromanyetik
spektrumun görünebilen kısmıyla
infrared (kızıl ötesi) ışının bir kısmını
içermesinden kaynaklanmaktadır.
Lazer ışığına zıt olarak
BIOPTRON Işını eş değerli değildir. Bu
farklılık ışın dalgalarının senkronize
olmadığı anlamına gelmektedir.
BIOPTRON Işığı düşük bir enerji
yoğunluğuna sahiptir. Dakikada
ortalama 2,4 J/cm olan bu enerji,
biyostimulatif etkileriyle vücudun
çeşitli biyolojik süreçlerini olumlu
bir şekilde uyarır. Doğal güneş
ışınından farklı olarak teknik
olarak sentezlemiş BIOPTRON
Işını kontrol edilebilir ve kullanışlı
parametrelerde UV içermeyen ışın
terapisi sağlamaktadır.
TOPLANTI
Mopsan’ın
menüsünde
İtalyan
lezzetleri var
Bünyesine kattığı yeni İtalyan
markaları Golosi ve Better’ın
lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri
arasında Taksim IntercontInental
Otel’de gerçekleştiren Mopsan
Veteriner Ürünleri, yeni yılda yeni
yatırımlarla karşınızda.
Mopsan Veteriner Ürünleri
bünyesine kattığı yeni İtalyan
markaları Golosi ve Better’ın
lansmanını, 9-10 Aralık tarihleri
arasında Taksim Intercontinental
Otel’de yaklaşık 300 katılımcı ile
gerçekleştirdi. “Menüde İtalyan
Lezzetleri Var! ” sloganıyla yola
çıkılan lansmanda, 9 Aralık tarihinde
168 veteriner hekim, 10 Aralık
tarihinde 120 petshop sahibi/
çalışanı ağırlandı. Mopsan ve
İtalyan markaların yöneticilerinin
yeni markaların marka yönetimine
dair gerçekleştirdikleri sunumlar
ve organizasyonun yaratıcı içeriği
katılımcılardan tam not aldı.
Organizasyon, Mopsan Veteriner
Ürünleri kurucusu Veteriner Hekim
Cafer İngeç’in açılış konuşmasıyla
başlayarak, İtalyan iş ortakları
Zoodiaco Genel Müdürü Fabio Bernini,
Kalite ve Ürün Formülasyonu Müdürü
Dr. Allessia Pellegrino ve Satış ve
İhracat Müdürü Roberto Verzini’nin
sunum ve bilgilendirmeleri ile devam
etti. Gerçekleştirilen sunumlarda Dr.
Allessia Pellegrino, Golosi ve Better
markalarının, hammadde seçiminden
üretimine, ar-ge çalışmalarından
analizlerine, lojistik faaliyetlerinden,
ürünün nihai tüketicinin eline
ulaşması aşamasına kadar ki ürünün
tüm süreçleri hakkında katılımcılara
PETİNFO 2015/01 24-25
detaylı bilgiler verdi. Organizasyonun
devamında Roberto Verzini, Golosi
ve Better ürün gamlarından
bahsederek, markaları ve markaların
tüm ürün kalemlerini eksiksiz
bir şekilde katılımcılara aktardı.
İtalyan markaların yöneticilerinin
sunumlarının ardından Mopsan
Veteriner Ürünleri Pazarlama Müdürü
Dr. Müge Örs, Mopsan olarak 2015
yılı büyüme stratejilerini ön plana
çıkaran konuşmasında, yeni markaların
pazarlama ve konumlandırma
“Menüde İtalyan Lezzetleri Var! ” sloganıyla yola çıkılan
lansmanda, 9 Aralık tarihinde 168 veteriner hekim, 10 Aralık
tarihinde 120 petshop sahibi/çalışanı ağırlandı.
stratejilerini içeren kısa bir konuşma
gerçekleştirdi. Soru cevap kısmından
sonra gala yemeğine geçilen
organizasyonda, İtalyan menüsü
ve şaraplarıyla oluşturulmuş gala
yemeği ve İtalyan konseptli dekor tüm
katılımcılardan tam not almayı başardı.
Mopsan’ın yeni iş ortağı
ZoodIaco kimdir?
Mopsan Veteriner Ürünleri’nin
2015 yılında işbirliği yaptığı Zoodiaco
firması, PET ve YEŞİL sloganıyla
İtalya’da yirmi yılı aşkın bir süredir
üretim yapan Avrupa’nın önemli
bir evcil hayvan mama üreticisidir.
Teknolojik gelişmelere önem veren ve
çevre dostu yapısıyla ön plana çıkan
firma, bünyesinde toplamda 5 farklı
markayı barındırmaktadır.
İtalyan Zoodiaco firması
tarafından üretilen Golosi ve Better
ürünleri, İtalya’nın stratejik alanlarında
lokalize olmuş, Zoodiaco’nun kendi
fabrikalarında üretilen ve kuvvetli
lojistik ağı ile yedi farklı ülkeye
ihracatı gerçekleştirilmektedir. 1992
yılında kurulan Zoodiaco firması,
bünyesinde bulunan 5 kuru ve ıslak
mama markası (Golosi, Better, Profile,
Still, Club Dei Golosi) , 1.100 adet
ürün kalemi, 104 personeli ve 18.000
metrekare deposu ile Avrupa’nın
en önemli mama üreticisi firmaları
arasında yer almaktadır. 2014 yılı
sonu itibariyle firmanın cirosu 30
milyon Euro’dur. Türkiye pazar için,
Mopsan ve Zoodiaco gibi sektörün
iki dev firmasının yaptığı işbirliği son
derece önemlidir. Müşteri değeri
yaratmanın en önemli pazarlama
stratejisi olduğu bu yeni markalarla,
pazarda orta ve ekonomik segmentte
önemli bir pazar payı elde edilmesi
planlanmaktadır.
Mopsan’ın yeni ürünleri
Golosi ve Better
Mopsan Veteriner Ürünleri’nin
Türkiye pazarına soktuğu iki yeni
markadan biri olan Golosi, içinde
hiçbir koruyucu ve renklendirici
katkı maddesi içermeyen; üstün ve
kaliteli içeriğe sahip, köpekler için 11,
kediler için 5 farklı ürün kaleminden
oluşan “tam” bir mamadır. Golosi
ürünlerini diğer markalardan farklı
kılan diğer bir özellik ise ürünün
formülasyonunda kullanılan “Üzüm
Çekirdeği Özü, Zeytin Özü ve Yeşil
Kabuklu Midye” içeriğidir. Üzüm
çekirdeği özü; evcil hayvanların
bağışıklık sistemini destekleyen
ve hücre yaşlanmasını önleyen
antioksidanlar ve proantisiyadin
kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Zeytin özü; kardiyovasküler sistem
sağlığının desteklenmesine yardımcı
olan antioksidan aksiyonunu sağlayan
polifenol, zeytin ekstratı içermekte
ve evcil hayvanın kalp sağlığını
korumaktadır. Yeşil kabuklu midye
ise evcil hayvanın bağ dokusunun
tekrar yapılanmasına yardımcı olan
ve eklemlerindeki yangı ile savaşmayı
destekleyen glikozaminoglikan (GAGs)
kaynağı içermektedir. Mopsan’ın diğer
bir markası olan Better ise hiçbir
TOPLANTI
1
2
3
1. Mopsan Veteriner Ürünleri kurucusu
Veteriner Hekim Cafer İngeç
2. Zoodiaco Genel Müdürü Fabio Bernini
3. Zoodiaco Satış ve İhracat Müdürü
Roberto Verzini
4. Zoodiaco Kalite ve Ürün Formülasyonu
Müdürü Dr. Allessia Pellegrino
4
5. Mopsan Veteriner Ürünleri Pazarlama
Müdürü Dr. Müge Örs
5
ek koruyucu ve lezzet arttırıcı katkı
maddesi içermeyen formülü ile %100
sağlıklı beslenmeyi sağlamaktadır.
Better köpekler için 4, kediler için 2
çeşit ürün kalemine sahip olan tam
bir mamadır. Better mamaları, evcil
hayvanların günlük beslenmesindeki
ihtiyaçlarını doğru ve dengelenmiş
bir şekilde karşılamak için formüle
edilmiştir. Tüm Better ürünleri, kedi
ve köpeklerin kendilerini günden
güne artarak daha sağlıklı ve zinde
hissetmesi amacıyla kaliteli besin
içerikleri, vitaminler ve minareller ile
geliştirilmiş tam bir mamadır..
Mopsan, Better ve
Golosi ile tüm tüketicilere
ulaşma fırsatı bulacak
Golosi markası fiyatlandırma
stratejisi gereği orta segmentte,
Better markası ise ekonomik
segmentte faaliyet gösterecek bir
ürün skalası ile pazara sunulmaktadır.
2 Ocak 2015 itibariyle Mopsan’ın
hizmet kalitesiyle veteriner klinikleri
ve petshoplarla buluşacak olan yeni
iki markadaki en önemli iş hedefi
ise, profesyonel kanal müşterilerinin
istek, ihtiyaç ve beklentilerini, tek bir
mama dağıtıcısı firmadan sağlıyor
olabilmektir. Mopsan bu bütünleşik
iş yapma felsefesi ile müşterilerinin
tek çözüm ortağı olma misyonunu
üstlenmeye adaydır. Böylece pazardaki
farklı sosyo-ekonomik segmentlerden
gelen tüm nihai tüketicilerle buluşma
fırsatı yakalanmış olacak olan
Mopsan, nihai tüketicilere ulaşan
profesyonel kanaldaki iş ortaklarına da
geniş bir marka yelpazesinde hizmet
verecektir. Üstün hizmet kalitesiyle,
kalite standardizasyonunu sağlamış
dünya mamalarını profesyonel kanala
gururla sunan Mopsan, yeni yılda yeni
yatırımlarına devam edecektir…
Golosi ürünlerinin farkı formülasyonunda kullanılan doğal özlerde saklı...
Yeşil midye; bağ dokusunun tekrar
yapılanmasını sağlar ve eklemlerde
oluşacak rahatsızlıkları önler.
Üzüm çekirdeği özü; bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasını destekleyerek hücrelerin yaşlanmasını önler.
Zeytin özü; kardiyovasküler sistem
sağlığını destekler. Doğal antioksidan aksiyonunu sağlayan zeytin ekstratı kaynağıdır.
PETİNFO 2015/01 26-27
Mopsan ve İtalyan markaların yöneticilerinin yeni markaların
marka yönetimine dair gerçekleştirdikleri sunumlar ve
organizasyonun yaratıcı içeriği katılımcılardan tam not aldı.
ZoodIaco’nun
kalite
felsefesi
Zoodiaco firmasının misyonu,
evcil hayvan sahiplerinde
memnuniyet sağlayabilmek
için işbirliği içinde olduğu
perakendecileri ile yakın
ilişkide olmak ve bu sayede
pazarın dinamiklerini ve
ar-ge çalışmalarındaki
uluslararası trendleri en
iyi şekilde anlamaktır.
Zoodiaco’nun kalite felsefesi,
yüksek kaliteli içeriklerle
yenilikçi standartlarda üretim
yapmak ve tüketicilerin
ilgisini çeken ve talep
ettiği özel kanallarla
çalışmaktır. Golosi ve Better
markalarının misyonu ise
kedi ve köpeklerin ihtiyaç
ve beklentilerini doğalarına
saygı duyarak hiçbir şekilde
GDO (Genetiği Değiştirilmiş
Organizma) içermeyen
yüksek kaliteli içeriklerle
en az düzeyde çevreye
etki edecek şekilde üretim
gerçekleştirmektir.
KLİNİK
Donanım klinikte
değil, hekimin
kendisindedir
Mesleğinde 5. yılını
doldurmak üzere
olan Veteriner Hekim
Şükrü Çobanoğlu
mesleki prensiplerinin
başarılarındaki
rolünden bahsetti.
BolLuca Sevgi
Turu etkinlikleri
ve BolLuca
Barınağı’na
gerçekleştirilen
yardımlar
vasıtasıyla
adına sıklıkla
karşılaştığımız
başarılı
Veteriner
Hekim Şükrü
Çobanoğlu’nun
gözünden
Veteriner
hekimlik mesleği...
PETİNFO 2015/01 28-29
Aşkta ve tıpta
katiyet yoktur
Şükrü Çobanoğlu,
kliniğinde geniş
bir kadroya sahip
olmamasına
rağmen
hastalarına
en iyi hizmeti
sunmayı prensip
edinmiştir.
B
olluca Barınağı için
düzenlediği “Bolluca
Sevgi Turu” etkinlikleriyle
adını sıklıkla duyduğumuz
Veteriner Hekim Şükrü
Çobanoğlu’nu, Yeniköy’de yer
alan kliniğinin kapısını Petinfo’ya
açtı. Avrupa Veteriner Kliniği’nde
gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde
Şükrü Çobanoğlu, mesleğinde
geçirdiği 5 yılı değerlendirerek,
mesleğe bakış açısı, başarıları ve
gelecekte gerçekleştirmeyi planladığı
projelerinden bahsetti.
Avrupa Veteriner Kliniği’ni açma
sürecinizden bize bahsedebilir
misiniz? Bu bölgeyi seçme
sebepleriniz nelerdir?
Açılış sürecini anlatmam için
fakülte yıllarımdan başlamam
gerekli sanırım. Çünkü klinisyen
veteriner hekim olma kararımı o
yıllarda verdim. İstanbul’da klinik
açmaya karar verdiğim zaman ise
bazı bölgelerde araştırma yaptım.
Tabii ki bazı özel durumları da göz
önünde bulundurmam gerekti o
anda. Sonuçta en fazla puanı Sarıyer
bölgesi aldığı için burada karar kıldım.
Siz ve klinik ekibinizle ilgili biraz
bilgi alabilir miyiz?
İlkokul, ortaokul ve lise
öğrenimimi Afyonkarahisar’da
tamamladıktan sonra Uludağ
Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne
girmeye hak kazandım. Her ortamda
gurur duyarak belirttiğim gibi, burada
da yazmadan geçmeyeceğim. Uludağ
Üniversitesi Veteriner Fakültesi;
hem akademik kadro hem de
Özellikle pet hayvanlarına
hizmet anlamında çalışılabilecek en değerli şehirlerden
birinde mesleğimizi icra
ediyoruz. Mesleğimizin, etik
çizgisinden çıkmayarak ve
daha fazla özveri göstererek
hak ettiği yere hep birlikte
taşımayı ümit ediyorum.
Fakültede hocalarımızın söylediği bazı cümleler, hayata
ve mesleğe bakış anlamında
beni ciddi anlamda yönlendirmiştir. Sevgili hocam Prof. Dr.
Kemal Yanık’ ın söylediği gibi;
‘’Aşkta ve Tıpta Katiyet
Yoktur’’ cümlesini dikkate
alarak; her gün yenilikle
karşılaştığımız mesleğimizde,
tüm meslektaşlarıma kolaylıklar diliyorum...
fiziki ve sosyal imkânlar açısından
Türkiye’nin en iyi öğretim veren
fakültesidir. 5 yıla yakın bir süredir
klinisyen hekim olarak mesleğimin
kutsallığına inanarak çalışmalarımı
sürdürüyorum. Bu değeri
kaybetmeden, vücudumun bana
izin verdiği sürece de çalışmalarıma
devam etmeyi düşünüyorum. Kliniğim
sayı çok geniş bir kadroya sahip değil
aslında. Ama kalite olarak her hizmeti
en iyi şekilde sunmak prensibimiz.
Donanımlı bir kliniğiniz olduğunu
görüyoruz, teknolojik donanımın
teşhis ve tedavideki yeri nedir?
Kullandığımız ilaçlar, cihazlar,
setler ve aklınıza gelen ve
donanım dediğimiz her şey bizlere
yardımcı olmak adına tasarlanmış
öğelerdir. Kliniğimize gelen bir
KLİNİK
Şükrü Çobanoğlu asıl
donanımın klinikte değil
hekimin kendisinde olması
gerektiğini belirtiyor.
hastanın teşhisini koymak adına
sizin de belirttiğiniz gibi teknolojik
donanımlardan yararlanıyoruz.
Muayene sadece elle veya gözle
yapılan bir aktivite değildir. Hastalığı
teşhis edene kadar yaptığımız her
gözlem, her test muayenenin bir
parçasıdır. Bu anlamda hem daha
doğru sonuca gitmek hem de süreci
hızlandırmak adına teknolojik
donanımların bizlere verdiği destek
göz ardı edilemez. Yaptığımız tetkikler
düşündüğümüz teşhisin doğruluğu
konusunda daha net olmamıza
büyük katkıda bulunuyor. Olaya bu
açıdan baktığımızda da şu sonuç
ortaya çıkıyor; Donanım klinikte değil,
hekimin kendisindedir.
Hasta sahipleri kliniğinize en çok
hangi tip vakalarla geliyor?
Özünde çok sade gibi görünen
ancak çok derin bir soru bu. Eğer
klinisyen veteriner hekimliği
yapıyorsanız; hastalıkların
dâhiliyesinden cerrahisine,
doğumundan parazitolojisine her
alanda bilginizin olması gerekiyor.
Olay böyle olunca da doğal olarak
her kliniğe her vaka geliyor. Burada
farklılığı çevresel ve mevsimsel
etkenler oluşturabiliyor. Yaz aylarında
genelde travma durumları ile
karşılaşmak gibi. Kliniğim adına
soruyu cevaplayacak olursam
da her mevsimde her hastalıkla
karşılaşabiliyoruz. Bu olay çeşitli
sebeplerle gruplanabilecek veya
ayrım yapılabilecek bir olay değil.
Bölgenizdeki insanların evcil
hayvanlara bakış açısı nasıl,
evcil hayvan hastalıklarına
ne kadar duyarlı?
‘’Benimde kedim-köpeğim var’’
cümlesini kurmak için evcil hayvanı
olan hasta sahibim yok diyebilirim.
Yani sorumluluğunu aldığı hayvanın,
her anlamda ihtiyaçlarını gidermeye
çalışan insanlarla muhatap oluyorum.
Bu hem hastam için hem sahibi için
PETİNFO 2015/01 30-31
klinisyen veteriner hekim
sorumluluklarının çok
olduğunun altını çizen
şükrü çobanoğlu iyi bir
hekimin dâhiliyesinden
cerrahisine, doğumundan
parazitolojisine her
alanda bilgili olması
gerektiğini belirtiyor.
hem de benim için tartışmasız iyi bir
durum. İhtiyaçları düzenli bir şekilde
karşılanan hayvanın sağlık durumu
ve yaşam kalitesi de bir o kadar iyi
oluyor. Aksi bir durum olduğunda
(hastalık gibi) herkesten önce
zaten sahibinin dikkatini çekiyor ve
ertelemeden bize danışıyorlar. Daha
ilk muayenede hasta sahiplerime
kurduğum ‘’size saçma gelebilecek
soruları bile arayıp danışmaktan
çekinmeyin lütfen’’ cümlesi,
dostlarımızın başına gelebilecek
KLİNİK
Hasta sahiplerine “size saçma gelebilecek
soruları bile arayıp danışmaktan
çekinmeyin lütfen” cümlesi ile bilinçli
şekilde davranmalarına katkıda bulunuyor.
tehlikelerin riskini azalttığı gibi
sahiplerinin de bilinçli şekilde
davranmalarına katkıda bulunuyor.
Böylece hem anlık yapılacak hataların
önüne geçmiş oluyoruz hem de ileride
farklı şekilde karşımıza çıkabilecek
sıkıntılara karşı önlem alıyoruz.
Sokak hayvanları açısından kliniğinizde nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? Bu konu da meslektaşlarınıza
önerileriniz nelerdir?
Sorunuzu ‘’Sokak hayvanları için
ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?’’
olarak değiştirmek istiyorum. Çünkü
adı üstünde; sokakta yaşayan
dostlarımıza sadece kendi kliniğimizde
değil, onların yaşam alanlarında
da destek olmamız gerektiğine
inanıyorum. Bu anlamda da 3 yılı
aşkın bir süredir yürüttüğümüz bir
organizasyonun içindeyim. 28 Eylül
2011 tarihinde Bolluca ormanlarında
bir zehirlenme vakası olmuştu
hatırlarsanız. Yaklaşık 500-600
arası köpeğin olduğu alanda ciddi
bir çalışma ortamı yaratıp durumu
en az kayıpla atlatmaya çalışmıştık.
Bazı belediyelerin ve sivil toplum
örgütlerinin de destek olduğu
süreçte, gönüllü birkaç klinisyen
hekim olarak alanda görev yapmıştık.
Sonrasında da orayı çıkartamadım
hayatımdan. O günden bu yana
düzenlediğimiz ve adını da ‘’Bolluca
Sevgi Turu’’ koyduğumuz bir tur
organizasyonumuz var. Sevgili dostum
Işın Görmüş ile bıkmadan usanmadan
gitmeye devam ediyoruz. Fiziki şartları
elimizden geldiğince bu süre içinde
düzeltmeye çalıştık ancak ciddi bir
devlet desteği olmadan Bolluca’nın
sağlıklı bir alan haline gelmesi zor.
Biz her ne kadar, alanda veya kliniğe
PETİNFO 2015/01 32-33
alarak kötü durumda olanların
tedavilerini yapmaya çalışsak da;
ertesi gün oraya on tane daha köpeğin
bırakılması artık olayı kısır bir döngüye
sürüklüyor. Sokak hayvanlarına
destek veren kliniklere ve değerli
meslektaşlarıma sonsuz sevgiyle
yaşayacakları bir hayat diliyorum.
Şüphesiz hepimiz kendimizce onlara
destek olmaya çalışıyoruz. Daha
önce böyle bir deneyimi olmayan
değerli meslektaşlarıma ise; bu
şekilde düzenlenen organizasyonlara
katılmalarını tavsiye ediyorum.
Mezuniyette elimiz kalbimizde
okuduğumuz “Veteriner Hekim
Andı”nda da yazdığı gibi; “Çevrenin
Korunması ve Olanaklarından Tüm
Canlıların Yararlanması İçin Çaba
Harcayacağıma” cümlesinin, kutsal
mesleğimizle daha anlamlı bir hale
geldiğini dile getirmek istiyorum.
Global problem;
Vektörel hastalıklar
Küresel ısınmayla son
zamanlarda vektörel
hastalıklarda ciddi
derecede artışlar
gözlenmektedir.
Son yıllarda hızla yayılarak tüm dünyayı tehdit eden vektörel hastalıklar
gündemden düşmüyor. Peki vektörel hastalıklar neden bu kadar problem
arzediyor? Dünyada en sık rastlanan vektörel hastalıklar nelerdir?
V
ektörel hastalıklar tüm
dünyayı tehdit etmeyi
devam ediyor. Bulunan
yeni organizmalar, bilinen
hastalıkların kendilerini
geliştirmesi, iklim değişiklikleri,
kentselleşme, hastalıkların alternatif
formlarla bulaşması, kolaylıkla
yapılan hayvan transferleri ve
gelişmiş tanı teknikleri vektörel
hastalıkların artmasını tetiklemektedir.
Birçok klinisyen klinik belirtileri net
olan hastalıkların tanısını koyma
da uzmanken, belirgin olmayan
klinik belirtilerle karşılaştıklarında
hastalıkları gözden kaçırmakta ve
yanlış tanı koymaktadır. Yanlış tanı
sonucunda uygulanan tedavilerle
hastalık kalıcı hale gelmekte ya da
daha kötü hale gelerek tedaviyi oldukça
güçleştirmektedir. Ayrıca, vektörel
hastalıklar gerçek hastalık sebebi
değilse test sonuçlarını değerlendirmek
klinisyenin alternatif tanı yöntemleriyle
ilerlemesini engelleyecektir.
Riketsiyal hastalıklar
(Riketsiyosiz, Ehrlichiozis,
Anaplasmozis)
Ehrlichia ve Anaplazma spp
global bir problemdir. Rhipicephalus,
Ixodes, Dermacentor, Amblyomma
PETİNFO 2015/01 36-37
türünden keneler tarafından dünyaya
yayılır. Riketsiyal enfeksiyonların
klasik klinik belirtilerinde ateş,
topallık ve trombositopenidir. Klinik
tanıda yapılan testler sonucunda
gözlenen artmış trombosit
miktarı riketsiyal enfeksiyondan
şüphelenilmesine neden olmaktadır.
Riketsiyal hastalıklar anemiyle
beraber meydana geldiyse, anemi
genellikle nonrejeneratiftir, fakat
bazen immune mediated hemolizis
kaynaklı anemi de gözlenebilir.
Vaskulitis, üveitis, glomerulonefritis
ve lökopeni gibi daha az rastlanan
semptomlarla da karşılaşılabilir.
Lyme
Lyme hastalığı bazı kıtalarda
önemli bir hastalıktır. Lyme
hastalığı (Borreliosis) genelde
Ixodes ricinus türü kenelerin
ısırması ile hayvanlara geçen
Borrelia burgdorferi adlı
bakterinin yol açtığı bir hastalıktır.
Köpeklerin %5 - %10’unda
enfeksiyon gelişebilir. Topallık ve
antibiyotiğe cevap veren bir ateş
en tipik semptomudur. Başka bir
hastalıkla beraber seyretmediği
sürece laboratuvar bulgularında
bir anormallik yoktur. Yapılan son
araştırmalarda Lyme hastalığının
sadece romatizma benzeri tabloya
yol açmadığı aynı zamanda
vücuda yerleştiği bölgeye göre
birçok farklı belirti ile ortaya
çıkabileceği anlaşıldı. Günümüzde
hızla yaygınlaşan kronik
yorgunluk, epilepsi, MS, ALS, lupus,
alzheimer, parkinson, romatoid
artrid, otizm, hiperaktivite,
epilepsi, kalp hastalıkları, migren,
tiroid hastalıkları, kronik baş
ağrısı, fetus ölümü ve düşük,
birçok cilt ve kas hastalığı lyme
hastalığıyla karışmaktadır.
Bartonellozis
Vektör vasıtasıyla geçen
hastalıkların coğrafi
dağılımı, vektörün ekolojik
ihtiyaçlarına bağlıdır. Su,
birçok vektör için kilit rol
oynamaktadır. Bu yüzden
vektör yoluyla geçen
hastalıklar mevsimliktir.
Babesiozis
Babesia spp’in köpeklerde
minimum 9 farklı genetik varyantı,
kedilerde ise 7 farklı varyantı
bulunmaktadır. Dünya çapında
sık rastlanan bir hastalıktır. Klinik
tanıda her vakada hemolitik
anemi, trombositopeni ya da
hiperglobulinemi gibi klinik
belirtiler gözlenmektedir. Kenelerle
bulaşmasının yanı sıra köpek
ısırığıyla ve kan transferleriyle
babesia etkeni bulaşabilmektedir.
Ayrıca transplasental bulaşma da
gözlemlenmiştir. Araştırmalarda
protein kayıplı nefropati olgulurını
sıklıkla artırdığı saptanmıştır.
Köpekler ve kedilerde
Bartonellozisin yaklaşık 20 çeşit
varyantı tanımlanmıştır. Pireler primer
vektörler olarak hastalığı bulaştırsa
da, keneler ve bitler de hastalığın
bulaşmasında rol oynamaktadır.
Bartonella spp. köpeklerde önemli
bir endokarditis sebebidir. Yürüyüşte
tutukluk ve topallık en yaygın
semptomdur. Kalp problemleri
oluşmadan açıklanamayan tip 2 veya
tip 3 hipersensivite reaksiyonları ve
bunlarla beraber açıklanamayan
granulomatoz inflamatuvar olgular
meydana çıkabilir. Bartonella’nın tanısı
zordur, serolojik, kültir ve PCR testleri
mutlaka beraber yapılmalıdır.
Hemoplazmozis
Hemotrofik mikoplazmanın
vektörel bulaşması az rastlanmasına
rağmen, hemoplazmosiz dünya
çapında bir problemdir. Kedilerde en
az 3 hemoplasma çeşidi enfeksiyona
sebep olurken köpeklerde bu sayı
4’tür. Mikoplazma hemofelis türü
bağışıklık üzerine etki etmektedir. Tanı
sonuçları mutlaka türlerin derecelerini
içermelidir, çünkü pozitif sonuç klinik
semptomların enfeksiyon kayaklı
olduğunu göstermez. Eğer hasta
hemoplazma etkenleriyle enfekteyse
ve tetrasiklin ya da flouroquinolon
tedavisine cevap verilmiyorsa mutlaka
ayrıntılı tanı yöntemleriyle teşhise
devam etmelisiniz.
KEDİ&KÖPEK
Tehlikenin adı;
MRSP
MRSA
&
Son yıllarda metisiline karşı dirençli stafilokoklarda
ciddi bir artış gözlenmektedir. Özellikle de S. aureus
ve S. pseudIntermedIus türlerinde zamanla gelişen bu
direnç önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.
YAZI: Doç. Dr. Arzu FINDIK 19 Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
S
taphylococcus spp., Gram pozitif, sporsuz, hareketsiz
kok şeklinde bakteriler olup çevrede ve insan ve
hayvanların çeşitli sistemlerinde mikrobiyel flora
içinde bulunabildiği gibi hem fırsatçı patojen hem de
primer patojen olarak çeşitli hastalık vakalarından izole
edilmektedir. Hayvanlarda neden olduğu enfeksiyonlar arasında
mastitis, piyemi, irinli lezyonlar yer almaktadır. İnsanlarda ise
gıda kaynaklı enfeksiyonların yanı sıra deri ve yumuşak doku
enfeksiyonları, pnömoni ve septisemiye neden olarak önemli halk
sağlığı problemlerine neden olurlar. Staphylococcus cinsi içinde
kırkın üstünde valide edilmiş tür ve alttür bulunmaktadır. 16S
rRNA sekans analizlerine göre stafilokok türlerinin çoğu 11 küme
(cluster) içinde toplanmaktadır. Bu kümeler aşağıda sunulan
tabloda verilmiştir. Köpek ve kedilerde en çok görülen türler;
koagulaz pozitif S. pseudintermedius, S. aureus ve S. schleiferi
subs. coagulans, koagulaz negatif S. epidermidis, S. xylosus, S.
sciuri, S. schleiferi subsb. Schleiferi ve S. felis’tir. Bunlar arasında
PETİNFO 2015/01 38-39
MRSA nasıl ortaya çıktı?
S. aureus enfeksiyonlarında ß-laktamaz
üretiminden sorumlu plazmid nedeniyle
penisiline karşı direnç geliştiği fark edildikten
sonra 1959 yılında çözüm olarak, penisilinaza
dirençli yarı sentetik penisilin olan metisilin
klinik kullanıma girmiştir. İki yıl sonra, metisiline
dirençli ilk suş İngiltere’de izole edilmiş.
KEDİ&KÖPEK
Tablo 1. Şimdiye kadar tanımlanan Staphylococcus
spp.’nin yer aldığı kümeler
Staphylococcus grubu
İçerdiği türler
S. aureus grup
S. aureus, S. simiae
S. auricularis grup
S. auricularis
S. carnosus grup
S. carnosus, S. condimenti, S. massiliensis,
S. simulans, S. piscifermentans
S. epidermidis grup
S. capitis, S. epidermidis, S. caprae, S. saccharolyticus
S. haemolyticus grup
S. devriesei, S. haemolyticus, S. hominis
S. hyicus-intermedius grup
S. chromogenes, S. felis, S. delphini, S. hyicus,
S. intermedius, S. lutrae, S. microti, S. muscae,
S. pseudintermedius, S. rostri, S. schleiferi
S. saprophyticus grup
S. arlettae, S. cohnii, S. equorum,
S. gallinarum, S. kloosii, S. nepalensis,
S. succinus, S. xylosus, S. leei, S. saprophyticus
S. sciuri grup
S. fleurettii, S. lentus, S. sciuri,
S. stepanovicii, S. vitulinus
S. simulans grup
S. simulans
S. warneri grup
S. pasteuri, S. warneri
S. lugdunensis grup
S. lugdunensis
Metisilin direnci hem Staphylococcus aureus hem de
S. pseudIntermedIus’da önemli bir problem olarak
ortaya çıkmış olup hem hayvan hem de halk sağlığını
ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir.
köpeklerde klinik önemi en fazla
olanlar öncelikle S. pseudintermedius
(önceki ismi S. intermedius) ve
daha sonra da S. aureus olup en çok
pyoderma, endometritis, sistitis ve
yara enfeksiyonlarından izole edilirler.
Bunun yanı sıra, S. schlieferi subsp.
schleiferi, otitis eksterna ve S. felis
ise üriner sistem enfeksiyonlarından
primer patojen olarak izole
edilmektedir. Stafilokokların insan
da dahil birçok konağı kolonize
edip enfeksiyon oluşturabilme
yeteneği vardır. S. aureus, hemolizini
vasıtasıyla eritrositleri lize ettiğinde
hemoglobin (Hb) serbest kalır ve
bakteri bundan demir kazanır. Hb, S.
aureus yüzey reseptörü olan demir
yüzey determinantına bağlanır. Bu
reseptörün insan hemoglobinine
diğer memelilerinkinden daha çok
affinitesi vardır. Stafilokok türlerinde
konak spesifitesi görülmekle birlikte,
özellikle genetik adaptasyon ile (yeni
konakta işe yaramayan virülens
faktörlerinin kaybedilmesi ile)
konak-adapte türler ortaya çıkmıştır
(birçok türde bulunabilen ST 398
soyu gibi). Konak-adapte türler,
konaklar arasında sık temas veya
enfeksiyonlar söz konusu olduğunda
diğer konak türleri geçici olarak
kolonize edebilir.
S. aureus sağlıklı köpeklerde
PETİNFO 2015/01 40-41
S. aureus sağlıklı
köpeklerde %12-14
ve sağlıklı kedilerde
%4,3-20 oranında
bulunur.
%12-14 ve sağlıklı kedilerde
%4,3-20 oranında bulunmuştur.
Gerçekte kommensal bir organizma
olmayabileceğine dair bildirimler
vardır. En çok deri ve kulaktan izole
edilir ve S. aureus izolasyonunun
“insanlardan kazanılan geçici
kolonizasyon veya kontaminasyonu
gösterdiği” ifade edilmektedir. Bu
durum özellikle köpekler için geçerli
olup her iki türden izole edilen
suşlar tamamen benzer bulunmuş,
türler arasında bulaşma olabileceği
bildirilmiştir. Bununla birlikte
kedilerde S. aureus’un gerçek bir
kommensal olabileceği bildirilmiştir.
Zira bu türde S. aureus prevalansı
yüksek olup komensal başka bir
stafilokok türü de bulunmamaktadır.
S. schflieri subsp.coagulans,
daha az identifiye edilen tür olup
köpekte %0,8-4, kedide %0-2
oranında bulunabilir.
S. pseudintermedius kedi ve
köpeklerde en çok karşılaşılan
Staphylokok türüdür
İlk kez 2005’te tanımlanmış
olan S. pseudintermedius, köpek
ve kedilerde deri ve mukozanın en
yaygın sakini ve aynı zamanda bu
hayvanlarda deri ve yumuşak doku
enfeksiyonlarından sorumlu genel
opurtinistik bir patojendir. Sağlıklı
köpeklerde kolonizasyon oranı %3168 olup bu oran yavrularda %100’e
varabilir. Köpekler aylarca etkeni
taşıyabilirler. Sağlıklı kedilerde
ise daha az (%6-22) prevalenttir
ve köpeklere göre enfeksiyonlar
daha nadirdir. Erişkinlerde, nazal,
anal ve oral mukoza gibi daha
nemli bölgeleri, nadiren de tırnak
arası ve kulak kanalı gibi daha
kapalı bölgeleri tercih ederler.
Doğum sonrası köpeklerin genital
mukozasındaki stafilokok, neredeyse
sadece S. pseudintermedius’tur.
Deri yüzeyi ve distal kıllı bölgede
bulunan küçük populasyonlar
genelde kontaminasyon veya
geçici kolonizasyonu gösterir.
Mukozal bölgeler genellikle deri
kontaminasyonunun kaynağıdır
ve mukozal taşıyıcılık (rezervuar)
köpeklerdeki enfeksiyon için önemli
bir faktördür. Metisiline dirençli
S. pseudintermedius’un (MRSP)
prevalansı son birkaç yılda artmıştır.
Metisilin direnci hem S. aureus hem
de S. pseudintermedius’da önemli bir
problem olarak ortaya çıkmış olup
hem hayvan hem de halk sağlığını
ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir.
MRSA-pozitif hayvanınızın
> Sizinle uyumasına izin vermeyin,
> Sizi yalamasına izin vermeyin,
> Yüzünü veya derisini öpmeyin,
> Tasma ile yürütün ve dışkısını
hemen temizleyin,
> Yattığı yeri ve oyuncaklarını
düzenli şekilde temizleyin.
Bu stafilokoların farklı hayvan türleri
üzerindeki göreceli önemleri ve
zoonotik bulaşmaya ilişkin sorunlar
değişkenlik gösterse de her iki türün
de veteriner hekimlik için sorun
oluşturduğu açıktır.
S. aureus’ta hızlı antibiyotik
direnç geliştirme özelliği
bulunmaktadır. Penisilinin
1928’de Alexander Fleming
tarafından keşfinden sonra
2010 YILINDA Avrupa, AMERİKA VE KANADA’da YAPILAN bir
çalışmada izole eDİLEN köpek orijinli MRSP suşlarının
veteriner kullanımdaki tüm antimikrobiyel sınıflarına
karşı direnç gösterdikleri ortaya konulmuştur.
1980’ler ve 1990’larda MRSA
ile enfekte petlerin insan
enfeksiyonlarına vektör
olabildikleri üzerinde durulmuştur.
1940’larda bu antibiyotik stafilokok
enfeksiyonlarının tedavisinde
kullanılmaya başlanmıştır. Ancak S.
aureus enfeksiyonlarının tedavisinde
penisilinin etkili olmadığı, betalaktamaz üretiminden sorumlu
plazmidden dolayı penisiline karşı
direnç geliştiği fark edilmiştir. Bu
direnç problemine çözüm olarak,
1959 yılında, penisilinaza dirençli
yarı sentetik penisilin olan metisilin
klinik kullanıma girmiştir. Metisilinin
mikrobiyolojisi üzerine yapılan orijinal
yayında, test edilen 17 S. aureus suşu
üniform şekilde duyarlı bulunmuştur.
Bununla birlikte sadece iki yıl sonra,
1961’de İngiltere’deki bir hastanede
metisiline dirençli ilk suş (MRSA)
izole edilmiş, bu tarihten itibaren
de tüm dünyada giderek yayılmıştır.
MRSA aslında beta-laktamlar olarak
anılan penisilin benzeri antibiyotik
sınıfına (penisilin, amoksisilin,
oksasilin, fluklosasilin gibi) karşı da
dirençlidir. MRSA izolatları katlanan
bir dirence sahip olup sadece
vankomisin gibi glikopeptidlere ve
araştırma aşamasındaki ilaçlara karşı
duyarlıdır. Bununla birlikte 2002
yılında ABD’de, S. aureus’a karşı son
çare olarak kullanılan vankomisine
ilk direnç saptanmıştır. Her ne kadar
bu durumun antibiyotik direnci
hususunda hızla önemli bir sorun
olacağı düşünülse de şimdiye kadar
vankomisine dirençli suşların hala
KEDİ&KÖPEK
nadir olduğu görülmektedir. 2002’den
2010’a kadar, on VRSA izolatı (8’i
ABD, 1’i İran ve 1’i de Hindistan’dan)
daha bildirilmiştir. Haziran 2013
sonuna kadar, VRSA izolatlarının ilk
kez Avrupa’da ve Latin Amerika’da
izole edilmiş olduğu bildirilmektedir.
Şimdiye kadar izole edilen tüm
VRSA vakalarında suş yayılımı
görülmemiştir. Bununla birlikte,
vankomisinin devamlı kullanım
potansiyeli ve vankomisin direnç
determinantlarını taşıyan elementleri
alma yeteneğine sahip suşların
sirkülasyonu, daha fazla VRSA
seleksiyonu ihtimalini artırmaktadır.
Yakın zamanlarda linezolid ve
daptomisin dirençliliği de gözlenmeye
başlamıştır. Bu suşların ortaya
çıkmasını ve yayılmasını önlemek için,
enfeksiyon kontrol yönetmeliklerine
bağlı kalmak, antibiyotik idaresi ve
sürveyans esastır. Antibiyotik direnci
çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir.
Örneğin; doğal (kromozomal),
mutasyonel, indüklenmiş ve
aktarılabilen direnç. Antibiyotik direnç
genlerinin insan S. aureus suşlarından
hayvan stafilokok suşlarına aktarılma
potansiyeli vardır ve multirezistant
(birden fazla antibiyotiğe dirençli)
stafilokoklar bazen pyodermalı
veya antibiyotik tedavi geçmişi olan
köpeklerden izole edilmektedir.
Epidemiyolojik, klinik ve genetik
olarak farklı özelliklere sahip
2 tip MRSA ile karşı karşıyayız
Metisilin direnci, penisilinlerin
tüm sınıflarına karşı düşük
affiniteye sahip olan değişmiş bir
penisilin bağlayıcı protein (PBP2a)
üretimine bağlı olarak ortaya
çıkmakta ve MRSA suşlarını tüm
beta laktam antibiyotiklere karşı
doğal olarak dirençli kılmaktadır.
PBP2a mecA geni tarafından
kodlanmakta ve staphylococcal
cassette chromosome (SCCmec)
olarak adlandırılan hareketli genetik
element üzerinde yerleşmektedir.
İnsanlarda epidemiyolojik, klinik
ve genetik olarak farklı özelliklere
sahip 2 MRSA enfeksiyonu
tanımlanmıştır. Birisi, nozokomial
enfeksiyonlar şeklinde görülen MRSA
enfeksiyonları olup immun yetmezliği
olan, yaşlı, antimikrobiyel ajanlara
maruz kalmış veya operasyon
geçirmiş, vb. bireylerde MRSA
enfeksiyonu gelişme riski fazladır.
Bu tip enfeksiyonlar, bakteriler en
çok kullanılan antimikrobiyellere
direnç gösterdiklerinden dolayı zor
tedavi edilirler. Risk faktörlerinin
hastaneler ve diğer sağlık hizmeti
veren birimlerle ilişkili olduğundan
bu enfeksiyonlara hastane kaynaklı
metisilin dirençli S. aureus (hospital
associated MRSA- “HA-MRSA”)
enfeksiyonları denilmiştir. Bu tip
enfeksiyonlar tipik şekilde genetik
olarak farklı soyları kapsar. İkinci
tip enfeksiyonlar ise özellikle son
10 yılda ciddi şekilde artış gösteren
toplumsal kaynaklı metisiline dirençli
S. aureus (community associated
MRSA- “CA-MRSA”) enfeksiyonlarıdır.
İlk kez 1990’ların sonunda genç
ve sağlıklı insanlarda ortaya
MRSP’nin en
önemli risk
faktörü, ısırık
lezyonlarına
direkt temastır.
El hijyeni
Enfekte bölgeye çıplak elle
dokunulmamalıdır.
Enfeksiyon kontrolü
MRSP cerrahi bölge
yaralarında yaygınlaşmakta.
Staphylococcus pseudIntermedIus erişkinlerde,
KOLONİ ÜRETMEK İÇİN nazal, anal ve oral mukoza gibi daha
nemli bölgeleri, nadiren de tırnak arası ve kulak kanalı
gibi daha kapalı bölgeleri tercih ederler.
PETİNFO 2015/01 42-43
KEDİ&KÖPEK
S. pseudintermedius,
sağlıklı köpeklerdeki
kolonizasyon oranı %31-68
olup bu oran yavrularda
%100’e varabilmektedir.
Potansiyel işbirliği ve
“tek sağlık” yaklaşımı
25-26 Haziran 2014 Hollanda’da
“Antibiyotik Direnci: Gelecekte Sağlık
İçin Güçler Birleşiyor” konulu konferans
gerçekleştirilmiş, 2016’da Global Eylem
Planının hazırlanması amaçlanmıştır.
çıkan bu tip enfeksiyonların tipik
hastane bağlantısı bulunmamıştır.
Aynı yıllarda MRSA önemli bir
veteriner patojen olarak da fark
edilmiş ve hastane dışındaki insan
enfeksiyonlarında, hayvan konakçılar
rezervuar veya vektör olarak
düşünülmüştür. Farklı hayvan konak
türlerinde karşılaşılan MRSA suşları
arasında önemli epidemiyolojik ve
genetik farklılıkların olduğu açıklığa
kavuşmuştur. Köpek, kedi, at gibi
insanların yakın temasta olduğu
ve birlikte yaşadığı hayvan türleri,
MRSA gibi zoonotik patojenlerin
geçişi için ideal bir fırsat sağlar.
Üstelik arkadaş hayvanlar olarak
tanımlanan bu hayvanlarda MRSA
identifikasyonu, veteriner hekimlikte
antimikrobiyel kullanımı hususunda
endişelere neden olmuştur. Zira bu,
dirençli organizmaların seleksiyonuna
öncülük edebilir ve dolayısıyla insan
sağlığı için önemli etkileri vardır.
“Arkadaş hayvanlar-companion
animals”, insanların yanında tuttuğu
veya korumaya aldığı, iş gücünden
yararlanılan ve spor amaçlı
hayvanlar ile çiftlik hayvanları ve
laboratuvar hayvanları dışındaki
hayvanlar olarak tanımlanabilir.
Bu hayvanların toplumda önemli
rolleri vardır ve onların refahı bizi
ilgilendirmektedir. Bu hayvanlarda
ilk MRSA, 1972’de Nijerya’da, sağlıklı
köpekler stafilokok taşıyıcılığı
yönünden taranırken bildirilmiş olup
faj tiplendirme sonuçlarına göre
insan orijinli olduğu ileri sürülmüştür.
Veteriner hekimler,
işleri gereği bu
zoonotik bulaşma
riski ile karşı
karşıyadır
Metisiline dirençli stafilokokların pet
hayvanlarında önemli enfeksiyonlara
neden olduğu ve zoonotik bulaşma
potansiyeline sahip olabildiği
söylenebilir. Veteriner hekimler işleri
gereği bu zoonotik bulaşma riski ile
karşı karşıyadır. Metisiline ve ilişkili
diğer birçok antimikrobiyel ilaca direnç
gösteren stafiloklardan ileri gelen
enfeksiyonların tedavisinde zorluklarla
karşılaşılmakta, üstelik bu direnç
durumu giderek yayılmaktadır. Hem
insan hem hayvan sağlığını etkileyen
bu tip enfeksiyonların ortaya çıkışını ve
yayılmasını önlemek, kontrol altına almak
ve kolonizasyonu önlemek gerekmektedir.
Bunun için de kapsamlı, ekolojik yaklaşımlı
logitudinal çalışmalar yapılması, aktif
sürveyans ile birlikte gerektiğinde
dekolonizasyona (özellikle insanlarda)
yönelik terapinin planlanmasına yönelik
çalışmaların yapılması önemlidir.
PETİNFO 2015/01 44-45
Suşlar metisiline ve sefalosporinler
de dahil beta-laktam antibiyotiklere
karşı dirençli bulunmuştur. 1980’ler
ve 1990’ların başlarında sporadik
vakalar halinde hayvanlardan MRSA
izolasyonları, özellikle beşeri tıp
dergilerinde yayınlanmış, MRSA
ile kontamine veya taşıyıcı petlerin
insan enfeksiyonları için vektör
olabildikleri üzerinde durulmuştur.
Veteriner alanda, 1990’ların
sonunda, İngiltere, ABD ve Asya’da
köpek ve atlarda MRSA’lara bağlı
enfeksiyonlar fark edildiğinde
MRSA dikkat çekmiştir. MRSA
daha sonraları hem sağlıklı hem de
enfekte çeşitli pet hayvanlarından
ve kuşlardan da izole edilmiştir.
Özellikle hastane enfeksiyonlarının
yaygın olduğu Güney Afrika, Yeni
Zelanda, Avustralya, Kanada ve
Almanya gibi ülkelerde ve ayrıca
hastane ile ilişkili MRSA’nın nadir
görüldüğü Hollanda’da, günümüzde
pet hayvanlarında MRSA enfeksiyonu
ve taşıyıcılığı fark edilmektedir. van
Duijkeren ve ark. (2004), Hollanda’da
bilinen ilk insandan-hayvana MRSA
bulaşmasını bildirmişlerdir. ABD’de
bir köpek ile diyabetli sahibi arasında
MRSA bulaşması bildirilmiştir.
KEDİ&KÖPEK
Antibiyotik alternatifleri
> Topikal terapi tercih edilebilir .
> klorhekzidinli şampuanlar, kulak
antiseptikleri (klorhekzidin veya Tris-EDTA’lı)
Aşı; Curtis ve arkadaşlarının (2006),
otojen MSSP bakterini/idiopatik pyoderma
kontrolü çalışmaları.
Köpeğin burnundan yapılan
kültürde, sahiplerinin yaralarından
ve burunlarından izole edilen
suşla benzer antimikrobiyel direnç
modeline ve aynı PFGE (Pulsed-Field
Gel Electrophoresis) modeline sahip
MRSA ürediği belirlenmiştir.
Bu milenyumda, yeni bir MRSA
soyu ortaya çıkmış olup sekans tip
(ST) 398 olarak adlandırılan bu soyun
geniş spektrumda hayvanları kolonize
ettiği ve insanlara da bulaşma
gösteren yeni zoonotik bir sorun
oluşturduğu bildirilmiştir.
2005-2008 yılları arasında
farklı araştırıcılar tarafından yapılan
çalışmalarda, sağlıklı köpeklerde
düşük yüzdelerde (%0-0,7) MRSA
kolonizasyonu saptandığı bildirilmiştir.
Bununla birlikte Loeffler ve arkadaşı,
İngiltere’de, veteriner personel ve
hospitalize edilen hayvanlarda,
izole edilen MRSA izolatlarının
muhtemel ilişkisini araştırmış,
hospitalize edilen köpeklerde
mukozal taşıyıcılığı %9, personelde
%14 oranında saptarlarken
suşların hastane enfeksiyonlarında
predominant iki klondan biri olan
EMRSA-15’e yakınlığı ortaya
konmuştur. Hem köpeklerden hem
de insanlardan EMRSA-15 izolasyonu
epidemiyolojik olarak önemlidir.
Çünkü bu önemli nozokomial
patojenin hastanelerle sınırlı
olmadığını ve toplumdaki sağlıklı
insan ve hayvanlarda çoğalabildiğini
göstermektedir. Bu tarihe kadar
her ne kadar insan ve pet hayvanları
arasındaki MRSA bulaşmasının
spesifik olarak araştırıldığı bir
çalışma yayınlanmamış olsa da,
Loeffler ve Lloyd, 2010’da genetik
analizler, çeşitli vaka raporları ve
vaka serilerinin her iki yöne böyle
bir bulaşmanın olduğunu kuvvetle
gösterdiğini bildirmişlerdir.
Toplumdaki petlerin
kolonizasyonuna yönelik risk
faktörleri yeterince araştırılmamıştır.
Bununla birlikte, hastane ziyareti
ile MRSA kazanan köpekler ile
hastane ziyareti olmayan köpeklerin
karşılaştırıldığı longitudinal bir
çalışmada, MRSA’ya yönelik önemli
risk faktörleri olarak insan hastaneleri
ile temas ve çocuklarla teması
belirlenmiştir. Hastaneleri ziyaret
eden köpekler arasında, hastalar
tarafından beslenme ve hastaların
yalanmasına izin verilmesi MRSA
kazanımı için risk faktörleri olduğu
bildirilmiş ve potansiyel bulaşma
yolları olarak düşünülmüştür.
Tiplendirme yöntemlerini kullanıldığı
çeşitli çalışmalarda, evde beslenen
petlerdeki MRSA’nın, insanlardaki
MRSA’nın direkt bir sonucu olarak
ortaya çıkmış olduğu hipotezi
desteklenmiştir. Tekrarlanan
veteriner uygulamaları ve hastaneye
yatış, aminoglikozidler gibi
antibiyotiklerin kullanımı da risk
faktörleri olarak değerlendirilmiştir.
Hayvanlarda birey düzeyinde MRSA
MRSA ve MRSP arasındaki önemli bir fark, MRSP’un
hayvanlarla sıkça temas halinde olan insanlarda
bile daha az kolonize olması olup, MRSA’a göre
zoonotik patojen olma riski daha azdır.
PETİNFO 2015/01 46-47
KEDİ&KÖPEK
kolonizasyonunun dinamikleri
üzerine sınırlı sayıda araştırma vardır
bununla birlikte kolonizasyonun kedi
ve köpeklerde geçici olduğuna dair
kanıtlar bulunmaktadır. Bunun nedeni
muhtemelen S. aureus’un bu türler
için doğal predominant komensal
olmadığındandır. Bu önemlidir
çünkü kolonizasyonun geçici
olması, petleri dekolonize etmeye
yönelik aktif girişimlerin gereksiz
olduğunu gösterebilir.
Son yıllarda metisiline dirençli
S. pseudintermedius (MRSP)
prevalansının giderek arttığı
bildirilmiştir
S. intermedius, ilk kez 1976’da
tanımlanmış olmakla birlikte
geçtiğimiz yıllarda sınıflandırmada
bazı karışıklıklar ortaya çıkmış
ve 2005’te yeni bir stafilokok
türü olarak S. pseudintermedius
tanımlanmıştır. Fenotipik
özellikleriyle önceden S. intermedius
olarak identifiye edilen izolatlar
moleküler teknikler kullanılarak,
tekrar sınıflandırılmış, sonuçta bu
izolatlar 3 kümeye ayrılmıştır: S.
intermedius, S. pseudintermedius
ve S. delphini. Bu gruplandırma,
S. pseudintermedius’un (S.
intermedius’un değil) köpek
ve kedilerde kolonize olan ve
enfeksiyonlara neden olan S.
intermedius grubunun (SIG) türlerinden
S. aureus izolasyonunun özellikle de köpeklerde
“insanlardan kazanılan geçici kolonizasyon veya
kontaminasyonu gösterdiği” ifade edilmektedir ve her iki
türden izole edilen suşlar tamamen benzer bulunmuştur.
olduğunu açıklığa kavuşturmuştur. S.
pseudintermedius deri ve mukozanın
normal bir sakini olup sağlıklı köpek ve
kedilerin burun, ağız, farenks, alın, kasık
ve anüslerinden izole edilebilmektedir.
Sağlıklı köpeklerde en çok
kolonizasyonun olduğu bölgeler anal
bölge ve burundur. Etken opurtinistik
patojen olup köpek ve kedilerde
deri ve kulak enfeksiyonları yanında
Antimikrobiyel direncin tarama
ve izleme sistemleri
> Ulusal Antimikrobiyel Direnç Gelişimi İzleme
Programları genellikle pet hayvanları kapsamıyor.
> İllerdeki veteriner teşhis laboratuvarlarından,
ticari laboratuvarlardan, üniversite ve eğitim
hastaneleri laboratuvarlarından bilgi edinilebilir.
> İnsanlar ve petlerdeki dirençli mikroorganizmalar
arasındaki ilişki araştırılmalıdır.
PETİNFO 2015/01 48-49
diğer vücut doku ve boşluklarında
enfeksiyonlara ve operasyon
sonrası yara enfeksiyonlarına neden
olmaktadır. Etken, insanlarda
köpek ısırık yaralarının genel ve
potansiyel invaziv bir patojenidir.
Ayrıca, bakteriyemi, pnömoni,
kulak enfeksiyonları, varisli bacak
ülserleri, beyin abseleri ve dikiş hattı
enfeksiyonları ile de ilişkili bulunduğu
bildirilmiştir. S. pseudintermedius
antimikrobiyel direnç genlerini
kolayca biriktirebiliyor görünmektedir.
Son yıllarda metisiline dirençli
S. pseudintermedius (MRSP)
prevalansının arttığı bildirilmiş,
çeşitli çalışmalarda köpek, kedi ve
insanlardan MRSP izole edildiği
bildirilmiştir. Kadlec ve ekibi, 2010
yılında yapılan çok merkezli bir
çalışmada farklı Avrupa ülkeleri ve
aynı zamanda ABD ve Kanada’dan
izole ettikleri köpek orijinli S.
pseudintermedius (MRSP) suşlarının
veteriner kullanımdaki tüm
antimikrobiyel sınıflarına karşı direnç
gösterdiklerini ortaya koymuşlardır.
KEDİ&KÖPEK
MRSP enfeksiyonlarının tedavisi bu
yüzden veteriner hekimlikte sorun
haline gelmiş olup veteriner hekimler
beşeri hekimlikte kullanılan ilaçları
kullanma baskısı ile karşı karşıya
kalmaktadırlar. Köpek orijinli MRSP
üzerine birçok veri bulunmasına
rağmen kedi orijinli suşlar hakkında
çok az bilgi bulunmaktadır. MRSP
üzerine yapılan çalışmalar genellikle
tek-nokta prevalans çalışmaları
olduğundan ve her bireyden tek örnek
araştırıldığından dolayı, bireylerin
MRSP ile kolonize mi olduğu yoksa
sadece kontamine mi olduğu
genellikle açık değildir. Aynı bireylerin
tekrarlanan kültürlerini kapsayan
longitudinal çalışmalar, hayvan
veya insanların bu durumlarını
(kolonize veya kontamine) ortaya
çıkarma bakımından faydası olabilir.
Gomez Sanz ve arkadaşları, bir
sene boyunca 196 sağlıklı köpekten
7 ayrı örnekleme periyodunda
örnekler alınarak MRSP için nazal
taşıyıcılık prevalansı, evde tutulan
köpeklerde %1 olarak belirlenmiştir.
Aynı çalışmada kafeste tutulan
köpeklerdeki prevalans %8 gibi endişe
verici değerlerde bulunmuştur. Bu
veriler potansiyel bir MRSP rezervuar
populasyonu ortaya koyarak
barınaktan köpek sahiplenen veya
bu hayvanlarla temas halinde olan
kişiler için özellikle sağlık tehdidi
oluşturduğunu göstermiştir. Önceki
çalışmalarda ise, yine toplumdaki
sağlıklı köpeklerde farklı taşıyıcılık
prevalans değerleri (%0’dan %4,5’a
kadar) bildirilmiştir. İnsanlarda,
petlerde ve klinik MRSP enfeksiyonu
olan petlerin bulunduğu ev ortamında
MRSP prevalansının araştırıldığı bir
çalışmada, aynı zamanda veteriner
kliniklerindeki personel ve çevre de
incelenerek, enfekte veya kolonize
köpek ve kediler ile sağlıklı insanlar
arasında MRSP bulaşması olduğu
ancak bunun nispeten az olduğu,
özellikle indeks olguda hala MRSP
klinik bulguları varken temas
halindeki petlere bulaşmanın
sıklıkla gerçekleştiği bildirilmiştir.
Koruma, tedaviden iyidir
MRSP enfeksiyonları hemen her zaman
ikincil problemlerdir.
Doğru kullanım Doğru doz ve sıklıkta
ve gerçekten kullanılması gerektiğinde
antibiyotik kullanalım.
İlk kez 2005’te tanımlanmış olan S. pseudIntermedIus,
köpek ve kedilerde deri ve mukozanın en yaygın
sakini, ayRICa bu hayvanlarda deri ve yumuşak doku
enfeksiyonlarından sorumlu opurtinistik bir patojendir.
MRSP ile kolonize olmuş kişilerin
cerrahi veya cerrahi olmayan
yaralar söz konusu olduğunda
MRSP enfeksiyonu riskine sahip
olabildiğine dikkat çekilmiştir. MRSP
ile karşılaşan petler, özellikle klinik
MRSP enfeksiyonu olan petlerle
temas halinde olduklarında daha
kolay şekilde kolonize olmuşlardır.
S. aureus ve S. pseudintermedius
arasındaki önemli bir fark, S.
pseudintermedius’un hayvanlarla
sıkça temas halinde olan insanlarda
bile daha az kolonize olması olup
PETİNFO 2015/01 50-51
MRSA’ya göre zoonotik patojen
olma riski daha az görünmektedir.
MRSP taşıyıcılığı klinik enfeksiyon
iyileştikten sonra 1 yıl kadar
kalabilir. En önemli risk faktörü,
lezyonlara direkt temastır. Köpek
ısırık yaraları insanlar için potansiyel
risk faktörüdür. İngiltere’de 1994’te,
ısırık yarasından %18 oranında MRSP
izole edilmiştir. Ayrıca nozokomial
bulaşma (2008’de Hollanda’daki özel
bir veteriner kliniğinde, köpek, kedi,
çevre ve personelde aynı PFGE tipi)
da bildirilmiştir.
SEMİNER
Dünyaca ünlü Üroloji Uzmanı
Prof. Dr. Jody Lulich
Mopsan sektöre değer
katmaya devam ediyor
Mopsan, Hill’s markası ile 18-19 Aralık 2014 tarihinde Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nde ilk kez düzenlenen Veteriner Üroloji Semineri’ne ev sahipliği yaptı.
Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nde gerçekleştirilen ve iki
gün süren organizasyonda idrar yolu
rahatsızlığı olan kedi ve köpekler için
klinik çözüm yolları arandı. Dünyaca
ünlü üroloji uzmanı Prof. Dr. Jody
Lulich’in sunumuyla gerçekleşen
organizasyonda toplam 94 kişi
olmak üzere veteriner fakültesi
öğrencileri, akademisyenler ve
öğretim üyeleri ağırlandı.
Minnesota Üniversitesi Üroloji
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Lulich,
idrar yolu problemlerinin tanısında
özgül idrar ağırlığının ve radyografinin
önemine değindi. Yanında getirdiği
minik balonları idrar kesesine
benzeterek yaptığı ufak deney ile
sunumunu daha da renkli bir hale
getiren Lulich, dinleyicilerin ilgisini
çekmeyi başardı. Tüm gün süren
programda öğle yemeğinin ardından
Üriner Sistem Rahatsızlıklarına
sahip evcil hayvan vakaları tartışıldı
ve bu vakaların pratik çözüm
yolları ortaya kondu. Seminerin
ikinci günü 19 Aralık sabahı Prof.
Dr. Lulich’in ardından Ankara
Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Cerrahi A.B.D. başkanı Prof. Dr. Ömer
Beşaltı’nın sunumlarıyla eğitim
semineri son buldu. Prof. Dr. Jody
Lulich, Minnesota Üniversitesi’nde
evcil hayvanlarda görülen üriner
sistem rahatsızlıkları hakkında
yürüttüğü başarılı çalışmaları ve
seminer sırasında akıcı anlatımıyla
katılımcıların ilgi odağı oldu.
Beslenmenin öneminin vurgulandığı
sempozyum, ‘Hill’s Prescription Diet
c/d Urinary Stress ve beslenme’ konu
başlıklı sunumla devam etti.
Feline İdiyopatik Sistitis’in (FIC)
bilinen bir risk faktörü olan stresi
PETİNFO 2015/01 52-53
kontrol etmeye yarayan ve FIC
belirtilerinin nüks etmesini %89
oranında azalttığı klinik olarak
kanıtlanmış ilk mama olan c/d
Urinary Stress ile ilgili detaylı
bilgilerin paylaşıldığı seminerde,
Hill’s markasının teknik ve işlevsel
açıdan pazardaki rakiplerine göre
nasıl farklılaştığı gözler önüne serildi.
Katılımcılar organizasyondan son
derece memnun olarak ayrıldılar.
KEDİ&KÖPEK
Hayvan sahiplerine
10 adımda kendilerini
önemli hissettirin
Veteriner kliniklerin sayısı giderek artıyor, bununla beraber klinisyenler arasındaki
rekabet de son hızla büyümeye devam ediyor. İşte size bu yolda işinize yarayacak ve
sizi hasta sahiplerinizin gözünde vazgeçilmez kılacak 10 kolay öneri.
1
Pet sahipleri bütün veteriner
hekimleri sever ya da sevmek ister.
Onlar çalıştıkları insanları sevmek
ister ve bunun onlara getirisinin
çok olduğunu düşünmektedir. En iyi
dostlarının dilinden en iyi anlayan
kişileri nasıl sevmesinler ki…
Veteriner hekimlikte yıllardır, tanı,
terapötik ve cerrahi prosedürlerin
gelişmelerine bakılarak medikal
tedavinin kalitesin öneminden
sıklıkla bahsedilmektedir. Oysa ki,
şimdi ki zamanın hayvan sahiplerine
her konuda ince eleyip sıkı dokuyor.
Her yerde kendilerini önemli
hissetmek ve hatırlanmak istiyor.
İnternet sayesinde de petler ile
ilgili devamlı araştırmalar yapıyor
ve bazen sizi zorlu sorularla karşı
karşıya bırakabiliyor. Son yıllarda git
gide değişen hasta sahibi portföyüne
karşı siz de gardınızı alın! İşte size
hasta sahipleriyle sıcak bağlar
kurmanızı sağlayarak hasta
sahibi potansiyelinizi giderek
daha da artıracak 10 ayrı öneri;
Etkili bir başlangıç yapın
Hayvan sahibine onu beklediğinizin izlemini verin. Klinik ekibinizi de
bu konuda eğitmelisiniz. “Biz de
sizi bekliyorduk, hoşgeldiniz…”
ile cümlelerle başlayarak onları
unutmadığınızı hissettirebilirsiniz.
Böyle samimi sohbetlerle bekleme
bölümüne geçen bir hayvan sahibi
için muayene sırası beklemek pek
de sıkıcı gelmeyecektir.
2
Bekleme psikolojisinden
uzaklaştırın
Hasta sahiplerinin muayene sırası
beklediği bölümü eğlenceli hale
getirin ve bekleme psikolojisinden
uzaklaştırın. Bekleme bölümüne
ilgilerini çekecek bilgilendirici
notlar, kitaplar, dergilerle süsleyebilirsiniz. Rahat edebilecekleri bir
alan planlayın; mesela rahatlıkla
çay ve kahve alacakları bir makine
koyarak işe başlayabilirsiniz.
3
Her şeyi kolay ve
güvenli hale getirin
Mutlaka her veteriner hekimin
yaşlı hasta sahipleri vardır.
Kliniğinizin işleyişinde yaşlı hayvan
sahiplerini unutmayın ve onların
işlerini kolaylaştırın. Petlerini
veteriner kliniğine getirirken
birçoğunun yardıma ihtiyacı
vardır. Ekibinizden bir kişinin
mutlaka yaşlı hayvan sahiplerinizle
ilgilenmesini ve yardım etmesini
sağlayın. Bu özelliğiniz sizi onlar
için vazgeçilmez kılacaktır.
6
Şarj imkanı sağlayın
Cep telefonları hayatımızda
kesinlikle önemli bir yer kaplamaktadır. Hiç telefonunuz en ummadık
zamanda bozulmadı mı ya da tam
önemli bir işiniz varken şarjınız bitmedi mi? İşte hayvan sahiplerinin
de böyle dönemleri olacağını es
geçmeyerek, kliniğinizde onların
telefonlarını şarj edebilecekleri
ya da yakınlarını arayabilecekleri
ortamlar yaratın.
9
Hayvan sahipleri
sizler tarafından
hatırlandıklarında
kendilerini önemli
hisseder.
4
Taşıma konusunda
onları bilgilendirin
Çoğu kedi ve köpeğin korkulu
rüyasıdır veteriner klinikleri ,
dolayısıyla bu korkuyla başa
çıkamayan hayvan sahipleri için
hayvanlarını kliniğe götürmek
giderek eziyete dönüşmektedir.
Hayvan sahiplerine randevu
sırasında, transfer için yardıma
ihtiyaçları olup olmadığını sormanız
onların işini kolaylaştıracaktır.
7
Kötü havalarda, onların
çözüm ortakları olun
Klinik girişinize bir şemsiyelik
koymayı unutmayın, böylece
hayvan sahipleri klinik muayene
sırasında ıslak şemsiyelerini
nereye koyacaklarını şaşırmamış
olur. Ayrıca petshop bölümünüze
yağmurlu günleri düşünerek,
kedi ve köpek motifleriyle süslü
şemsiyelerde ekleyebilirsiniz. Bu
kadar düşünceli olmanız, onları
mutlaka çok etkileyecektir.
Engelli pet sahiplerinin
işlerini kolaylaştırın
Engelli dostu bir veteriner kliniği
olun. Duyma engelli müşterilerinize
petleri hakkında bilgileri yazarak
anlatabilirsiniz, görme engellilere
ise yol göstererek yardımcı olmayı
sakın es geçmeyin. Gerektiğinde petlerini evdeh de muayene
edebileceğiniz konusunda onları
bilgilendirmeyi unutmayın.
5
Satın alınan ürünlerin
taşınmasına yardım edin
Her hayvan sahibi petini kliniğinize
her getirdiğinde mutlaka petshop
bölümüne uğrayıp birkaç alışveriş
yapmaktadır. Bazen öyle alışveriş
yaparlar ki, müşterinizin taşıması
imkansızdır. Böyle durumlarda
onlara alınan ürünlerin evlerine kadar bırakılabileceğinin garantisiniz
verin. Böylece daha fazla alışveriş
yapmalarını bile sağlayabilirsiniz.
8
Yabancı hayvan
sahiplerini unutmayın
Kliniğinize gelen yabancı müşterileriniz için bekleme bölümünüze farklı dillerde pet kitapları ve
dergileri yerleştirmeniz onların
dikkatini çekecektir
10
Hasta sahipleriyle
birebir ilgilenin
Hayvan sahipleriyle iletişiminiz
sadece muayene odasında
olmasın, gerektiğinde yardım
edebileceğinizi onlara hissettirin.
Örneğin, onlara resepsiyona kadar
eşlik edebilirsiniz.
seminer
KHVHD nörolojideki
umutsuzlukları
ortadan kaldırıyor
KHVHD tarafından, Hasvet&Evet sponsorluğunda,
18 Ocak 2015 Pazar günü Crowne Plaza İstanbul Harbiye
Hotel’de, sektörde ses getiren bir “Klinik Nöroloji”
semineri gerçekleştirildi. Dr. Ateş Barut’un sunum
yaptığı seminere katılım oldukça yoğundu.
KHVHD Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner
Hekim Erkut Gören, katılım yoğunluğunu dernek
başarılarının neticesi olarak değerlendirdi.
belirtti. Seminerde interaktif
sunumlarıyla tüm katılımcıları etkisi
altına alan Dr. Ateş Barut, seminere
katılamayan meslektaşları için
sunumlarında yer alan en önemli
bilgileri Petinfo’yla paylaştı.
K
HVHD Yönetim
Kurulu Başkanı Veteriner
Hekim Erkut Gören, Klinik
Nöroloji seminerinde
gerçekleştirdiği açılış konuşmasında,
mesleğe değer katan faaliyetlerin
devamının geleceğinin sinyallerini
verdi. Klinik Nöroloji seminerinin
bir başlangıç olduğunun altını
çizen Erkut Gören, özellikle de bu
tarz spesifik konuların yer alacağı
seminerlerin yıl boyunca süreceğini
Nöroloji tıbbın en büyük
gizemlerini inceliyor
Vücut tarafından en iyi korunmuş
ve gizlenmiş dokuları yani beyin,
omurilik ve perifer sinirleri inceleyen
bu özel biliminin çalışma alanını
oluşturan dokulara hekimlerin ne
inspeksiyon, ne palpasyon ne de
oskultasyonla ulaşması mümkün
olmadığından nöroloji bilimi gelişmek
için fizik ve mühendislikteki gelişmeleri
beklemek zorunda kalmıştır.
Önce EEG ve EMG daha sonra
bilgisayarlı tomografi ve manyetik
rezonans görüntüleme tekniklerinin
geliştirilmesiyle en sonunda bu
PETİNFO 2015/01 56-57
özel dokulara ulaşmak mümkün
olmuş, böylece yeni kavramların ve
hastalıkların tanımlandığı, bazende
aylar içerisinde değiştiği yepyeni bir
sürece girmiştir Nöroloji bilimi.
Beşeri tıpta bu kadar genç
olan bir bilimin, veteriner tıpta
daha yeni ilerlemekte olduğunu
tabi ki söylemeye bile gerek yok.
Ülkemizde veteriner nöroloji çok
uzun yıllar boyunca konuyla ilgili
birkaç akademisyenin çabaları dışında
hep başarısızlık ve umutsuzlukla
özdeşleştirilmiş bir dal oldu.
Deneysel çalışmalarla sınırlı
kalan çabalar birer bebek adımı
olmaktan öteye gidemedi. Nörolojik
hastalıklar ve vakalar hekimlerin en
büyük korkularını oluşturdu çünkü,
torakolumbal disk fıtıklı köpekler
felç kaldı, beyin tümörlü hastalar
bırakın opere edilmeyi teşhis bile
edilemeden öldü ya da ötenazi edildi.
Hekimler nörolojik problemlerin
teşhisinde çoğu zaman yetersiz
kalırken, bu hastalıklara müdahalede
steroidlerden başka kullanacak
hiçbir ilacın olmadığı düşünüldü ve
bu yetersizlikler hemen her vakada
başarısızlık getirdi. Sonuç olarak;
yıllar boyunca hem hayvanlar
hem hayvan sahipleri hem de
mesleğimizin nörolojik problemlere
yetersiz yaklaşımı sebebiyle büyük
zararlar gördü.
Nöroloji üzerindeki kara bulutlar
artık dağılıyor
Neyse ki günümüzde veteriner
nöroloji üzerindeki karanlık bulutlar
artık yavaş yavaş dağılıyor. Nöroloji
konusunda çalışan uzman hekim
sayısının artması ve bilgisayarlı
tomografi ya da manyetik rezonans
görüntüleme gibi ileri görüntüleme
tekniklerine ulaşım arttıkça teşhis
edilen hastalık sayısı da artıyor. Ayrıca
daha iyi fiziksel koşullar sağlanan
hastaneler kuruldukça, daha başarılı
cerrahi girişimler ile daha çok hasta
sağlığına kavuşturuluyor.
“Ortopedi Travmatoloji ve
Nöroşirurji” konularında yoğunlukla
çalışan bir uzman cerrah olarak
bugün sinir cerrahisi konusunda
aldığımız yola bazen kendimiz
bile inanmakta güçlük çekiyoruz.
Hastanemize zamanında ulaştırılan
Dr. Ateş Barut, temel
nöroloji bilgisi ile
her hekim nörolojik
hastalıkları teşhis
edilebileceğini söyledi.
disk fıtıklı hastaların cerrahilerinde
ki başarı yani hastayı tekrar yürütme
şansımız %90’ın üzerinde. Omurga
kırıklarında “ventral plak fiksasyon”
gibi çok zor cerrahi prosedürleri dahi
uygulayabiliyoruz. Bazı tip omurga
kırıklarında başarıyla uygulanabilen,
kendi patentimize sahip bir vertebral
fiksasyon sistemimiz dahi var.
(Barut Spine) Hidrosefaluslu
hastalara “ventrikuloperitoneal
shuntlar” takabiliyoruz ve hatta
şiddetli syringomyeli hastalarının
omuriliklerine “syringosubarachnoid
shunt” uygulamaları dahi
yapabiliyoruz. Chiari malformasyonlu
hayvanlara uyguladığımız foramen
magnum dekompresyonu operasyonu
sayımız Avrupa’nın önde gelen sinir
cerrahlarını dahi geride bırakmış
durumda. Başarılı kraniotomi ve beyin
tümörü operasyonu vakalarımızın
sayısı da her yıl daha da artıyor.
Başarı da başarısızlık da dramatik
Tabi ki, sinir cerrahisi ile ilgili
başarılar çok keyifli ve prestijli ama
başarısızlıklar da çok dramatik. Sinir
dokusunun vücut tarafından bu kadar
iyi korunmuş olmasının, böylesine
saklanmasının bir sebebi var. Sinir
vücudun en hassas ve en zor iyileşen
dokusu. Yani bu dokulara ulaşmak
hem kişisel hem de teknik yatırımın
seminer
Her nörolojik vaka adeta
çözülmeyi bekleyen bir bulmaca
ve farklı bir bakış açısı ile bu
bulmacaların çözülmesi gereklidir.
çok üst düzeyde olmasını gerektiriyor.
Şüphesiz hiçbir hekimin sinir cerrahisi
yapmak gibi bir zorunluluğu yok.
Hiçbir hekim bu vakaların stresini ya
da hasta sahiplerinin çoğu zaman
gerçekçi olmayan beklentilerini
göğüslemek zorunda değil. Ama her
hekim nörolojik hastalıkları tanımak
ve tanımlamak zorunda. Çünkü;
eğer klinisyen bu konuda yetersiz
kalırsa yani gösterdiği nörolojik
semptomlarla adeta “Bana yardım et,
yoksa ben çok yakında felç kalcağım”
diye bağıran hastasının bu yardım
çığlıklarını görmezse, hayat boyu
felç kalarak acı çeken bir köpek ve
ailesi ile yüzleşmek zorunda kalır.
Eğer klinisyen nörolojik semptomları
yeterince tanımıyorsa hem hastasına
zaman hem de ailesine gereksiz
testlerle para kaybettirir ve sonuçta
hem hayvan refahı hem de veteriner
hekimlik mesleği zarar görür.
Temel nöroloji bilmek ve
öğrenmek zorundayız
İşte bu yüzden her klinisyen
hekimin doğru nörolojik muayene
yapma ve temel nöroloji bilgisine
sahip olmak gibi bir zorunluluğu
var. Burada sizlere güzel bir şey de
söylemek istiyorum. Hiçbir hekimin
SEMİNERİN
FARKI; VideolU
sunumLAR
“Klinik Nöroloji Semineri’nin en
önemli farkı videolar. Yıllardır
böyle bir seminer verebilmenin
hayali ile arşivlediğim nöroloji
vakalarımın ve bana vaka
danışan meslektaşlarımın
hastalarının video görüntüleri,
bu seminerin gerçekten en
büyük değeri. Bir hekime
istediğiniz kadar “serebellar
atakside tüm vücutta yaygın
spastisite ve hipermetri vardır “
deyin o hekim serebellar ataksili
bir hasta görmeden bu durumu
gözünde canlandıramayacaktır.
Sunduğumuz videoların
meslektaşlarımızın zihnine tüm
vakaları adeta kazıdığını ve bu
metodun nöroloji için önemli
olduğunu, seminer sonrasında
paylaşılan doğru tanılardan
anlamak hiç de zor değil.” diyerek
Dr. Ateş Barut video destekli
sunumun önemini vurguladı.
PETİNFO 2015/01 58-59
bu tablodan korkmasına gerek yok
çünkü biraz ekstra çaba ile bu doğru
edinimlere ulaşmak hiç de zor değil.
2013 yılında Paris’de
düzenlenen “Avrupa Veteriner
Nöroloji Konferansı”nda “Münih
Üniversitesi’nde yapılan bir
çalışmanın sonuçları sunuldu. 3
doktora adayı veteriner hekime
ve hayatı nöroloji olan 2 nöroloji
diplomatı profesöre üniversite
kliniğine getirilen hastaların nörolojik
bir soruna sahip olup olmadığı
ve eğer varsa bu sorunun nerede
olabileceğine dair soruların sorulduğu
bu çalışmanın sonuçları hayli ilginç,
çünkü nöroloji diplomatlarının ve
doktora adaylarının verdiği doğru
yanıtlar arasında neredeyse hiç fark
yok. Yani sadece temel nöroloji bilgisi
ve doğru nörolojik muayene ile her
hekim nörolojik hastalıkları tanıyabilir
ya da tanımlayabilir.
O zaman bizim yapmamız
gereken de kendi hekimlerimize
bu temel nosyonu verebilmek. Bu
konuda geç kalmış olduğumuz
tartışılmaz bir gerçek ama bir yerden
başlamak lazım ve Klinik Nöroloji
seminerlerimiz işte bu çabanın bir
sonucu olarak doğdu. Ben bugün
hastaneme giren bir hastanın
yürüyüşüne, tavırlarına, tepkilerine,
genel hareketlerine ve bazı basit
muayene bulgularına bakarak o
hastanın nörolojik bir soruna sahip
olup olmadığını anlayabiliyorum.
İşte Klinik Nöroloji Seminerimize
katılan meslektaşlarımıza ilk
vermek istediğimiz şey de basit
muayene bulgularına bakarak teşhis
yapabilmelerini sağlamaktır.
Bölüm 1: Nörolojik
muayenenin altın kuralları
Bunu yapabilmek için
seminerimize “Nörolojik Muayenenin
Altın Kuralları” bölümü ile başlıyoruz.
Bu bölümde meslektaşlarımıza
hem doğru bir nörolojik muayeneye
nereden başlayacaklarını ve eksiksiz
bir nörolojik muayeneyi nasıl
yapacaklarını anlatıyor hem de her
klinisyen için çok önemli olan bazı
altın kuralları üzerine basa basa
vermeye çalışıyoruz. Sadece bu
kurallara dikkat etmek dahi hekime
birçok hastalığın teşhis edilmesi
imkanını veriyor. Seminerimizin bu
bölümünde bir kediye ya da köpeğe
sadece bakarak ve dokunarak
yapılabilecek 50 nörolojik tanıyı da
70’in üzerinde orijinal hasta videosu ile
meslektaşlarımıza sunuyoruz.
Bölüm 2: Torakolumbal
disk hastalıkları
Seminerimizin ikinci konu
başlığını “Torakolumbal Disk
Hastalıkları” oluştuyor. Disk
dejenerasyonları ve buna bağlı
protrüzyon ve ekstrüzyonlar her
klinisyen için çok önemli çünkü
“torakolumbal disk hastalıkları”
köpeklerin en sık rastlanan nörolojik
bozukluğu. Bu bölümde tip1 ,
tip 2 ve tip 3 disk dejenerasyonu
mekanizmalarından kısaca
bahsettikten sonra bu tiplerin
yarattığı klinik semptomların
farklarını ortaya koyuyoruz.
Bu başlığı incelerken de
hastaların klinik muayene videolarını
izleyerek, doğru nörolojik muayenenin
nasıl yapıldığını örneklendirdik. Aşağı
motor nöron ile yukarı motor nöron
kavramlarını ve arasındaki farkları
meslektaşlarımıza yine videolarla
vermeye çalıştık. Ayrıca derin ağrı
duyumunun yukarı motor nöron
semptomları ile karıştırılmaması
gerektiğini videolarla anlatmaya
çalıştık. Bu bölümün şüphesiz en
önemli kısmı lezyon lokalizasyonu.
Sadece klinik muayene bulgularına
bakarak hastanın omuriliğinin
neresinden hasar gördüğünü tespit
etmek mümkün ve bunun nasıl
yapılacağını meslektaşlarımızla
paylaştık. Torakolumbal disk
hastalıklarına medikal yaklaşım ve
cerrahi tedavi konusunda da kısaca
bilgi verdikten sonra seminerimizin
3. Bölümüne yani “Kauda Equina
Sendrom” una geçtik.
NÖROLOJİK VAKALARDAKİ
BAŞARISIZLIKLARIN SEBEBİ,
HASTALIKLA MÜCADELEDE
STEROIDLER DIŞINDA HİÇBİR
İLACIN KULLANILAMAYACAĞI
DÜŞÜNCESİ VE HEKİMLERİN
NÖROLOJİ BİLGİSİNDEKİ
YETERSİZLİKLERDİR.
Bölüm 3: Kauda Equina
Kauda Equina Sendrom ya da
Dejeneratif Lumbosakral Stenoz
özellikle orta yaşı geçmiş büyük
ırk köpeklerin çok önemli bir klinik
sorunudur. Lumbosakral eklemin tip
2 disk hastalığı bu eklemi oluşturan
diğer yumuşak dokuların da yapılarının
değişmesine sebep olur ve böylece
hem disk dejenerasyonuna bağlı
ventral kompresyon hem de yumuşak
doku değişimlerine ve yeni kemik
üremelerine bağlı dorsal ve çevresel
kompresyon da oluşur. Böylece kauda
equina’yı oluşturan 7.lumbal, sakral ve
kaudal sinir köklerinin etkilenmesiyle
siyatik, pudental, pelvik, perineal,
kaudal ve rektal sinirlerin çeşitli
derecelerde disfonksiyonları oluşur.
Seminerimizin üçüncü bölümünde
bu hastalığın klinik semptomlarını
ve nörolojik muayene bulgularını
gösteren videoları izledikten sonra
birçok manyetik rezonans görüntü
üzerinden hastalığı tartıştık. Hastalığın
cerrahi ve medikal sağaltımı ile ilgili
de bilgiler vermek için intraoperatif ve
postoperatif görüntüler de inceledik.
Bölüm 4: Epilepsi
Seminerimizin dördüncü kısmı ise
her klinisyen için tartışmasız öneme
sahip bir hastalığı inceleyen Epilepsi
sunumu idi. Beyindeki spesifik nöron
seminer
KHVHD’nin düzenlediği
seminer HASVET&EVET’in ana
sponsorluğunda gerçekleşti.
DR. ATEŞ BARUT, VETERİNER
HEKİMLERE klinik muayene
bulgularına bakarak
omuriliK hasarININ NEREDE
OLDUĞUNU tespit etmeNİN
mümkün OLDUĞUNU SÖYLEDİ.
gruplarının kontrol edilemeyen ve
senkronize elektriksel boşalımı sonucu
oluşan, geçici ve istemsiz motor
aktivitesi olarak tanımlanabilecek
epilepsi hastalığının, köpeklerde
sıklığı %0.6 iken kedilerdeyse primer
idioptaik epilepsi çok nadir görülen
bir hastalıktır. Bu başlıkta her nöbetin
epilepsi olmadığından ve nöbetlerin
olası sebeplerinden bahsedildi.
Gerçek epileptik nöbetlerde görülen
tonik klonik kasılmaları ve otonom
sinir sistemi bozukluklarını, nöbet
geçiren hastaların videolarında
izledik. Parsiyel nöbet ve generalize
nöbet arasındaki farkları da örnek
videolar üzerinde konuşarak tartıştık.
Bu bölümün en önemli kısmı ise
epilepsi ile karışabilecek porto
sistemik shunt ya da sinkop gibi
problemlerin videolarının sunulduğu
kısımdı. Çok sayıda epilepsi hastası
ile ilgilenmiş ve ilgilenmekte olan
bir hekim olarak, hasta sahiplerini
nasıl yönlendirebileceklerine dair
meslektaşlarıma bazı ipuçları
vererek kendi tecrübelerimi
aktarmaya çalıştım. Antiepileptik
tedavi başlığında ise köpeklerde
kullanılabilecek tüm epilepsi ilaçlarını
meslektaşlarımıza sunduk. Epilepsi
sunumumuz tıbbın en önemli ve
ölümcül durumlarından biri olan
“status epilepticus” ile sona erdi. On
dakikadan uzun süren nöbetlerin
herhangi bir ilaç müdehalesi olmadan
bitmeyeceğini biliyoruz. Böyle
hastalar doğru ve hızlı yaklaşım
olmazsa, süratle “status epilepticus”
a doğru ilerler. Status epilepticus’ta
bir nöbet bitmeden diğeri başlar ve
30 dakikadan uzun süren nöbetler
sırasında kalıcı beyin hasarı oluşur.
Sunum sırasında hekimlerimize status
epilepticus sırasında kullanacakları
daha doğrusu deneyecekleri tüm
ilaçları sırasıyla ve dozlarıyla
listelemeye çalıştık.
Bölüm 5: Chiari Malformasyon
ve Syringomyeli
Klinik nöroloji seminerimizin
son başlığında ise günümüzün çok
önemli ve popüler bir hastalığını
inceledik. Chiari malformasyon ve
syringomyeli ülkemizde popüleritesi
hızla artan, King Charles Cavalier
ırkının çok özel bir problemi.
Hastalık başka bazı ırklarda da rapor
edilmişse bile olguların çok büyük
bir kısmını King Charles Cavalierler
PETİNFO 2015/01 60-61
oluşturuyor. Hastalık oksipital
kemiğin kaudal kısmının gelişimsel
bir malformasyonu sonucu;
foramen magnum seviyesinde
servikomedüller birleşme noktasının
aşırı kalabalık ve sıkışık bir hal alması
olarak tanımlanabilir. Bu bölgenin
ilgili patolojileri serebrosipinal
sıvının akış mekanizmasını
bozarak, omurilik içerinde çeşitli
derecelerde sıvı dolu kaviteler
oluşmasına yani syringomyeliye
neden olur. Syringomyeli hastaları
basit kaşıntı gibi semptomlardan,
servikal myelopati, epileptik nöbet
aktivitesi ve şiddetli ağrı gibi çok ciddi
semptomlara kadar değişebilecek
çok farklı klinik tablolar gösterebilir.
Seminerimizde bu özel hastalığın
tüm olası semptomlarını içeren
onlarca video ve muayene görüntüsü
paylaşarak hastalığa ait tüm detayları
meslektaşlarımıza vermeye çalıştık.
Syringomyeli hastası köpeklere
medikal yaklaşım ve hastalığın
foramen magnum dekompresyonu
(FMD) ile cerrahi sağaltımı
seminerimizin son konu başlığıydı.
Hem FMD hem de syrinks kavitesinin
gerektiğinde syringosubarachnoid
shunt uygulamalarıyla boşaltılmasına
ait video ve intraoperatif fotoğraflar
ile meslektaşlarımıza bu zor ve riskli
cerrahi girişimler hakkında da bilgi
vermeye çalıştık. 
KEDİ
Kognitif disfoksiyon
vakalarında kedilerde
huysuz ve acılı bakışlar,
ısrarcı ve artan tonlarda
miyavlamalar, normalden
daha agresif ve kızgın
tavırlar gözlenmektedir.
Kognitif disfonksiyon
Kognitif disfonksiyon tedavi edilmeyen bir hastalık olsa da minik
dostlarımızın yaşam tarzını değiştirerek uygulayabileceğiniz ek takviyeler,
ilaçlar ve bazı yiyeceklerle hastalığın yavaşlamasını sağlayabiliriz.
Kognitif disfonksiyon
sendromu nöronal kayıp ve
nöroaksonal dejenerasyonla
karakterize kronik ve ilerleyici bir
hastalıktır. 10 -11 yaşlarındaki
kedilerde bu hastalık semptomları
ortaya çıkmaya başlayabilir. Yapılan
bir araştırmada 15 yaşından
büyük kedilerin yaklaşık %50’inde
kognitif disfonksiyon semptomları
gözlemlenmiştir. Eğer yaşlı bir kedi
hastanız varsa ne kadar fiziksel
olarak gayet sağlıklı olursa olsun
mutlaka kognitif disfonksiyon
yönünden de incelemelidir. Muayene
sırasında sorduğunuz birkaç
soruyla onun davranışlarındaki
küçük değişikliklerini hasta
sahibinden öğrenebilirsiniz. Mesela
hayvan sahipleri sıklıkla kedisinin
eskisinden daha çok ses çıkardığı
ya da bazı durumlar da çiş kabını
PETİNFO 2015/01 64-65
kullanmadığı şikayetleriyle
kliniklerinizi ziyarete gelebilir. Aynı
insan insanlarda olduğu gibi kedi
ve köpeklerinde yaşla beraber
mental durumları değişmektedir.
Bizler ve hayvanlarımız yaşlandıkça
özellikle de beyin fonksiyonlarımızda
değişiklikler oluşmaktadır. Aynı
kasların kaybedilmesi gibi beyinde
de bazı kayıplar söz konusudur.
Bazı veterinerler, hayvanların
Kaybolma
Kedi kaybolabilir ya
da evini karıştırabilir
ve aile bireylerini
kısa süreli olarak
hatırlamayabilir.
BELİRTİLER
Veteriner Hekim Tarık Akan
Bakımsızlaşma
Hasta kedi artık kendini
daha az temizlemeye
başlar ve taranmaktan
rahatsız olur.
Evi kirletme
Sık sık kaka kabının
yerini unutur, farklı
yerlere çiş ve kaka
yapabilir. Ayrıca farklı
huylar edinerek oyun
alanını dağıtmaya
başlayabilir.
yaşlanmayla geri dönüşümsüz
olarak beyin hücrelerinin bir kısmını
kaybettiğinden bahsetmektedir.
Araştırmacılar beyindeki amiloid
rezervlerinin artmasıyla kognitif
disfonksiyon meydana geldiğini ve
bunun sonucunda hafızada kayıplar
oluştuğu söylenmektedir.
Kognitif disfonksiyonun
şuanda kesin bir tanı yöntemi
bulunmamaktadır. Tanı kedilerin
davranış değişikliğiyle ilgili anektodal
raporlar ve olası diğer sebepleri
ekarte ederek yapılabilmektedir.
Evde kaybolmuş gibi hareketler,
idrar kutusunun yerini şaşırma, farklı
yerlerde tuvalet ihtiyacını giderme,
mama kabının yerini bulamama,
iştahta artış ya da azalma, en
sevdiği yiyeceklere karşı tepkisizlik
ve geceleri aşırı vokalizasyon gibi
davranışsal değişiklikler sıklıkla
Uyumada değişiklikler
Gün boyunca uyurlar ve
geceleri anormal vokalizasyon
davranışları gözlenir.
Etkileşimler
Kognitif disfoksiyon etkileri
gözlenen kediler tek başına
zaman geçirmeyi tercih eder.
Sosyal etkileşimleri reddederler,
insanlara veya aile bireylerine
karşı tepkisizlerdir.
gözlenmektedir. Vokalizasyon
hastalığın en yaygın belirtilerindendir.
Genellikle hasta kediler tüm günü
uyuyarak geçirir ve geceleri ev
içerisinde şaşkın bir şekilde dolanır,
mızmızlanır ya da yüksek ses çıkarır.
Bazı besin takviyeleriyle bunun
üstesinden gelebilirsiniz
Kognitif disfonksiyon ilerleyen
ve kürü olmayan bir hastalıktır.
Tanısı konulduktan sonraki adımda
amaç hastaya yüksek kalitede
yaşam şartları sunarak hayatını
devam ettirmesidir. Henüz kognitif
disfonksiyon hastası kediler için
bir ilaç üretilmemiştir. Fakat
bazı kaynaklarda köpek kognitif
disfonksiyon hastaları için kullanılan
bazı ilaçların kedilerde dikkatlice
doze edildiği takdir de güvenle
kullanılabileceği söylenmektedir.
Kedilerde
kognitif
disfonksiyon
vakaları
Günümüzde özellikle de evde
bakılan kedilerin ömürlerinde
ciddi artışlar söz konusudur. Hasta sahiplerimizin ve
bizlerin çok sevdiğimiz minik
dostlarımızdan ayrılmamız
ömrümüzün en dramatik durumlarından biridir. Dolayısıyla
hayvanların yaşam sürelerinin
artması amacıyla yıllardır
birçok araştırma gerçekleştirilmiştir ve bu araştırmalar
sonucunda elde edilen sonuçlar oldukça sevindiricidir. Fakat
artan yaşam süresi yanında
bazı sorunları da beraberinde
getirmektedir. Bu sorunlardan
bir tanesi de insanlardaki
alzheimer hastalığına benzer
semptomlarla meydana
gelen kognitif disfonksiyon,
yani bunama hastalığı diye
düşünebiliriz. Kliniğimize
gelen hastalar ile ilgili hayvan
sahipleri tarafından bize
aktarılan bulguların başında
kaygı gelmektedir. Kedilerde
kognitif bozukluklar baş
göstermeye başladığında ilk
olarak kaygılanmaya başlarlar.
KEDİ
İnsanlarda ve köpeklerde
yapılan araştırmalar, antioksidanlar
ve esansiyel yağ asitlerinden
zengin diyetlerin amiloid üretimini
durdurarak kognitif fonksiyonları
geliştirdiğini göstermektedir. Bu
yararlar tabii ki kediler içinde
geçerlidir. Çünkü dokularda
gerçekleşen birçok biyokimyasal
tepkimeler ve çemberler için
beslenme esastır. Potasyum, D
vitamini, B1 vitamini, B6 vitamini
ve manganez kognitif fonksiyonları
arttıran ek takviyelerdir. Bu ek
takviyeler vücutta antioksidanlar
gibi davranarak döngüyü hızlandırır,
inflamasyonu azaltır ve mitokondrileri
CoQ10 ile destekler.
Holistik veya tamamlayıcı tedavi
uygulamaları bu tarz vakalarda
mantıklıdır, fakat doğru ürün seçimi
ve doz hesaplamaları oldukça
önemlidir ve kediler de bireysel
değişiklikler gerektirebilmektedir.
Ona ayak uydurmak önemlidir
> Kaka kabının yerini
hatırlamamasından dolayı meydana
gelen kazalarda önerebileceğiniz
çözüm yolu, kaka kabını sık zaman
geçirdiği yere yakın yerleştirmektir.
Tabii ki unutkan kedileri periyodik
olarak kaka kabına bırakmakta
onlar için hatırlatıcı bir çözüm
yoludur. Ayrıca kognitif disfonksiyon
hastası kedilerin ev içerisindeki kaka
kaplarının sayılarını artırarak da
onlara yardımcı olunabilir. Böylece
kaka kabının yerini hatırlamaya
ihtiyacı olmaz. Yeniden öğrenme
periyodunda anlayış, pozitif eğitim
ve cezalandırmama çok önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, kedi bu dönemde
sahibinin her emrine muntazam
şekilde yerine getirmeyebilir.
> Ev dekorasyonunda sıklıkla
değişiklik yapmaktan kaçınılması
gereklidir. Bu sayede olası kafa
karışıklıkları önlenmiş olur.
KEDİLERİN beyinde BULUNAN amiloid
rezervlerinin artmasıyla kognitif
disfonksiyon meydana gelİR
ve bu ANORMALİ sonucunda
hafızada kayıplar meydana
geldiğini söyleNmektedir.
PETİNFO 2015/01 66-67
Kedilerin yapıları itibari ile
obsessif canlılardır. Etraflarında gerçekleşen değişiklikleri
çok fazla kafalarını takabilirler. Bu hastalığın etkileri de
minik dostlarımızın hayatları
için önemli bir değişiklik arz
etmektedir. Kognitif disfoksiyon vakalarında kedilerde
huysuz ve acılı bakışlar, ısrarcı
ve artan tonlarda miyavlamalar, normalden daha agresif
ve kızgın tavırlar gözlenmeye
başlar. Kediler kolaylıkla
sinirlenmeye başlar. Genç
kediler yaşı ilerlemiş dostlarımızı çok irrite eder. Bunun en
önemli sebebi hastalıkla beraber meydana gelen aktivite
azalmasıdır. Dolayısıyla yaşlı
kediler gençlerin oyun teklifine
karşılık vermezler ve hatta bu
sebeple onlara sinirlenirler.
Kedilerde kognitif disfonksiyonun neden olduğu aktivite
azalmasının diğer belirgin
göstergesi de biri de yalayarak
kendilerini temizlemeyi
bırakmalarıdır. Bu hastalığın
son aşamalarında ise kediler
yemek yemeyi unutabilmekte
ya da yemeği reddedebilmektedir. Bu tip hastaların en sık
rastlanılan kliniğe getirilme
sebeplerinden biri kum kabının
dışına tuvalet yapmalarıdır.
Bu durum hem hafıza kaybıyla
hem de hareketlerdeki aksaklıkla ilgilidir. Fakat muayenede
esnasında eklem ağrıları da
göz ardı kesinlikle edilmemelidir. Meydan gelen hafıza
kayıplarının önemli olumsuzluklarının başında kaybolma
vardır. Kediler tanıkları
yerleri bulamaz ve korkarak
KEDİ
Kognitif
disfonksiyonun
göstergelerinden
taranmaktan
rahatsız
olmasıdır.
> Her günü sakin ve aynı
geçirmesini sağlayarak hasta
kedilerdeki kaybolmuşluk hissini
azaltırabilir, böylece kediler de zaman
zaman karşılaşılan evini yadırgama
psikolojisi ortadan kaldırılabilir.
> Kognitif disfonksiyon hastası
bir kedi gün içerisinde zamanının
çoğunluğunu uyuyarak geçirmektedir.
Fakat metabolizmalarının düzgün
bir şekilde çalışması için bir miktar
egzersiz yapması gerekmektedir.
Hasta sahipleri sevimli dostlarının
fiziksel ve mental aktivasyonlarını
artıracak düzenlemeler yapabilirler.
Örneğin, bulmaca ve yemek
odaklı oyuncaklarla onun zihnini
çalıştırabilirler. Yapıcı ve istikrarlı
oyun saatleri ve egzersizler
stresi ortadan kaldırarak kognitif
fonksiyonları güçlendirir.
> Ayrıca hayvan sahipleri
gün içerisinde pet hayvanlarının
uyku düzenine dikkat etmelidir.
Örneğin gün içerisinde camları ya
da panjurları açarak onun uyanık
kalmasını sağlayabilirler.
Tedavideki esas amaç
kognitif fonksiyonları artırmak
ve güçlendirmek olmalıdır.
Bu doğrultuda, yaşlı kedilerin
oyun bölümlerini yeni öğretici
ve zihin çalıştırıcı oyuncaklarla
zenginleştirmek önemlidir. Bu
çevresel zenginleştirmeleri,
antioksidan içeren diyetlerle kombine
edildiğinde gelişen sinerjik etkiyle
kongnitif fonksiyonlarda meydana
gelen gerilemelerin üstesinden
gelmek mümkündür.
Bu faktörler zihinsel sinirleri
geliştirerek hastalar da olumlu
sonuçlara varılmasını desteklemektedir.
Köpeklerde gerçekleştirilen bir
çalışmada, bu sinerjik etkinin
başarısı kanıtlanmıştır. 
Kognitif disfonksiyon sendromu
(CDS) kedilerde köpeklere
nazaran çok daha az görülür.
Bir çalışmaya göre, 15 yaşından
büyük kedilerin %50’inde bu
bozukluklara rastlanmaktadır.
PETİNFO 2015/01 68
bağırmaya başlayabilirler. Bazı
durumlarda ise sürekli aynı
hareketi yaparak amaçsız bir
şekilde gezinmeler de kognitif
bozuklukları olan kedilerde
gözlenebilmektedir. Çok basit
olan sorunları bile çözemeyebilirler. Kolayca çıkacakları
yerden çıkamayabilirler. Atlayarak geçebilecekleri yerlerde
bekleyerek sürekli bağırabilirler. Hastalarımızın başına
gelen diğer bir olumsuzlukta
gece uykularıyla ilgilidir. Kediler ayakta uyuyabilir, yatmaz
ya da sürekli uyanır. Genellikle
etrafı görebildikleri ya da sahibinin varlığı onları rahatlattığı
için gündüz uyumayı tercih
ederler. Geceleri huzursuzlukları ve tedirginlikleri artması
nedeniyle daha huysuz ve
endişeli olurlar.
Tedavide davranışla ilgili bozuklukları düzeltmek esastır.
Kedinin alışık olduğu düzeni
ve ortamı korumak gereklidir.
Evden ya da yaşadığı ortamdan uzaklaşmasını engellemek kaybolmasını engeller.
Fiziksel durumuna uygun
materyaller (yatak, tuvalet
kabı, yemek kabı, su kabı)
kullanılmalıdır. Özellikle ağrılı
durumlarda ağrıyı kontrol
altına almak çok önemlidir.
Medikal olarak anksiyete
giderici ilaçlar kullanılabilir.
Bir diğer medikal tedavi yolu
da selegiline hydrochloridedir.
Bu preparat daha önce sadece köpeklerde kullanılmaktaydı. Fakat, gerçekleştirilen
son araştırmalar sonucunda
bu preparatın kedilerde de
kullanılabileceği saptanmıştır.
Download