gençlik - Nizam-ı Alem Finnentrop

advertisement
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolu Eğitim-Bilgi Dergisi
„Başarı, hareketsizlikte ve kolaycılıkta değil; Hakk’a dayalı kuvvette, hedefleri belli ve sürekli
çalışmada, kendini inançları içinde eritecek yüksek bir mücadele azminde saklıdır.“
ALPEREN
GENÇLİK
Avrupa‘da
Alperen Ocakları
Nizâm-ı Âlem
Ülküsü
SAYI: 1
Davamızı arkadaşlarımıza
en iyi şekilde nasıl
anlatmalıyız?
Mart 2015
KO RKM A Z
SUPERMARKT
MEDITERRANE KÖSTLICHKEITEN
Rahat alışverişin adresi Korkmaz Supermarkt
1001 türlü ürünümüzle,
güler yüzlü personelimizle
sizlerin hizmetindeyiz...
Ali Korkmaz
Bahnhofstr. 49 ● 67059 Ludwigshafen
Tel: 0621 - 68 37 14 85 ● Fax: 0621 - 68 37 14 83
Mail:[email protected]
Bu sayıda...
2
02
3
Nizâm-ı Âlem Ülküsü
Avrupa Türk Bir-
liği ve Alperenler
Nizâm-ı Âlem
Ülküsü 6 Fotoğraflarla 9
Faaliyetlerimiz
11
Davayı
farklı metodlarla
anlatmak
Avrupa‘da Alperen Ocakları
11 Davayı anlamak 03
Avrupa
TürkBirliği
Tanıtım
14
ve farklı metod-
larla anlatmak
13 Gençlik Kolu Baş- Kısas
kanımız Ali Küçük
14 Kısas
16 Ak Parti ve 09
Muhsin Başkan
18 Muhsin Başkan‘ın şehadeti ve yapıl-
ması gerekenler
Avrupa‘da
20 İmam Gazali Alperen
Zina
Ocakları 21 Çocuklara Özel
16
Ak Parti
ve
Muhsin
Başkan
Taziye
Türk Dünyası‘na ve Müslümanlığa bir kahraman hediye eden Fidan Annemiz‘e, Özgecan ve Fırat kardeşlerimize Allah‘tan rahmet dileriz.
Mekanları cennet olsun. İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci‘un (‫لِل اَّنِإ‬
َ ‫ي‬
ّ ‫لإِ اـَّنإَِو ِه‬
ْ ‫َنوعِجاَر ِه‬‎)
Ruhlarına El-Fatiha.
1
Nizâm-ı Âlem Ülküsü
Alperenler ve Ülkücüler
Ol deyince olduran, gönüllerimizi iman nuru ile dolduran Allah-u
Teala‘nın doksan dokuz adı ile…..
Alperen nedir, kime denir? Ülkücü nedir, kime denir ? Alperenler
ve ülkücüler birbirinden ayrı başka görüşemi sahiptirler? Yıllardır
çeşitli hesaplardan ötürü ayrıştırılmaya çalışılan alperenler ve ülkücülerin ideolojisini bu yazımızda irdeleyeceğiz.
Peki, alperen kimdir? Nasıl bir özellik taşır? Bilindiği üzere „Alp“,
kahraman ve yiğit anlamına gelen bir sıfattır. Eren ise islâmî manada hakikâti bulmuşluk, ermişlik ve en iyi şekilde yetişmişliktir.
Alperen ise bu iki ulvi vasfın bir insanda birleşerek vücut bulmuş
şeklidir. Bu ölçüler içerisinde bize göre en büyük alperenler başta
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) olmak üzere tüm peygamberlerdir.
Zaten Alperen kavramının çıkışı bir hadise dayandırılmaktadır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyurdu ki: „İki gözü Allah (C.C.)
ateşte yakmaz. Biri Allah korkusuyla ağlayan göz, diğeri düşmana
karşı hudutları gözleyen askerin gözü.“ Bu aslında bir insanın iç ve
dış fethi anlamına gelir. İçe doğru fethini tamamlayan bir insanın
(eren) kalbi Allah (C.C.) anıldığında ürperir. Dışa doğru fethini tamamlayan insan (alp) ise inandığı davası uğruna her şeyi göze alabilecek bir seviyeye gelmiş demektir. İşte bu seviyede içe doğru
fethini tamamlamış bir eren ve dışa doğru fethini tamamlamış alp
kavramlarının bütününü Alperen kavramı ifade eder. Peygamberlerden (A.S.) sonra ise alperenlerin ilk akla gelenleri Efendimiz‘in
(S.A.V.) dört seçkin arkadaşı ve İslam‘ın ilk dört halifesidir. Sonra
da tarih içerisinde İmam-ı Azam, Buhari, İmam Maturidi, İmam
Rabbani, İmam Gazali, Ahmed Yesevî, Bediüzzaman, Yunus Emre,
Alpaslan, Kılıçaslan, Osman Bey, Yıldırım Han, Fatih, Yavuz, Abdulhamid, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi büyük alperenler resmi geçit yapar.
Alperenlik madde ve manada, cenk ve cesaretle, sevgi ve merhametle, insaniyetle, tek ölçü olan Kur’an ve onun hayata yansıyan
uygulaması olan sünnettidir. Diğer şeyler bu temel ölçünün içerisine girdikleri müddetçe kabul edilir. Bu temel kaynağa uymayan
ölçü kabul edilemez.
Gelelim ülkücü kimdir, ülkücü kime denir sorularına. Ülkü kavramı Batı dillerinden dilimize giren „ideal“ kelimesiyle eş bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük veya idealizm insan kafasının içinde
elde edilmesi, varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu
edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması manalarını da içinde taşır.
Ülkemizde Alpaslan Türkeş‘in başlattığı bir fikir hareketi olan Ülkücülük ise genel olarak, „Türk milletini en kısa yoldan, en kısa
zamanda, başkalarına avuç açmadan, çağlar üzerinden sıçrayarak
çağdaş medeniyetin ön safına geçirmek, ilimde, teknikte, medeniyette yeryüzünün en kuvvetli varlığı haline getirmek, Türklüğü
yüceltmek, bütün Türklerin tutsaklıktan kurtulup hür ve bağımsız
olması hedefi“ şeklinde tarifini bulmuştur.
Ülkücülük bu olunca ülkücü de, „Türk Milliyetçiliği ülküsünü
gerçekleştirmek isteyen, Milli Devlet (Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içinde yaşayan her Türk vatandaşını kucaklayan, bağrına basan bir
devlet biçimi) ülküsüne inanan ve bu uğurda mücadele veren kişi“
olarak tarif edilmiştir.
Seyyid Ahmed Arvasi, ise yazmış olduğu Türk-İslam Ülküsü isimli
eserindeki „Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir“ başlıklı yazısında
aynen şöyle söylemektedir: „Türk-İslam Ülkücüleri için İslamiyet,
Allah‘ın dini, kurtarıcımız ve Kâinatın Efendisi Allah‘ın Resulü, şanlı
Türk Milleti Allah‘ın İslam‘a hizmetle şereflendirdiği millet Türk ordusu Allah‘ın ordusu Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile yüce
İslam‘ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının
ifadesidir. Üzerinde Ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise,
İslam’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük ümid ve hayat
kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman-Türk Milleti
yeniden tarihine layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya
ulaşırsa, İslam, bütün ihtişamı ile tekrar bütün âlemi parlatacaktır.
2
Tarih diyor ki, Türk Milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk Milleti çökmüşse İslam dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten
bütün küfür Türk’e düşmandır.“
Seyyid Ahmed Arvasi, „Neden Türk-İslam Ülküsü?“ başlıklı yazısında da şunları ifade etmektedir: „Bunun için, Türk-İslam kültürüne,
Türk-İslam Medeniyeti‘ne, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur
ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü
bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya
Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi
olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.“
Evet yukarıdaki alperen ve ülkücü tariflerinde de görüldüğü üzere
aslında iki ideolojide aynı amaçlara hizmet etmektedirler. Farklılık
sadece bazı insanların kafasında oluşan alıştıkları ayrıştırmadan
ötürü oluşmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Ege Üniversitesi‘nde PKK‘lı canilerce bıçaklanarak öldürülen son şehidimiz Fırat Çakıroğlu‘nun cenazesinde
ve ülke genelindeki gösterilerde alperenler ve ülkücüler kol kola,
omuz omuza bir bütün olarak zalime, teröriste ortak bir tavırla
dur demişlerdir. Bu güzel tablo düşmanı korkutmuş, bizleri ise haliyle sevindirmiştir. Aslında bu tablo o kadarda yeni değil, keza
Başbuğ Alparslan Türkeş Muhsin Başkan hakkında kötü konuşanlara „Muhsin bizim evladımızdır, hakkında konuşmayın“ diyerek
ikazda bulunmuş ve başka partilerde siyaset yapılsa dahi gonüllerin bir olduğunu göstermiştir. Muhsin Başkan da Başbuğ‘un vefat
haberini aldığında soluğu MHP Genel Merkezi‘nde almıştır, hatta
kendisine Başbuğ Muhsin diye slogan atanlara „Bizim başbuğumuz bir tane idi oda Türkeş‘ti“ diyerek karşılık vermiştir. Bu kadar
gönülden bağlılığın olduğu, vefa ve sevginin olduğu bir harekette
bizler kim oluyoruz ki bir olan iki hareketi ayrıştırmaya çalışıyoruz?
Değerli dostlar, ayrılıkta her zaman azap, birlikte rahmet ve güzellik vardır. Bizleri ayrıştıranlardan uzak durmalı, birleştiren gönüllerde birleşmeliyiz Mevlana Celaleddin Rumi‘ninde dediği gibi
„Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım“.
Geçmişin kısa hesaplaşmalarını bu gün görmek isteyen zihniyetler
umduğunuzu bulamayacak ve bu milletin, vatanın, dinin sevdalısı
gençleri ayrıştıramayacaksınız. Bu gün son ülkücü şehit Fırat
Çakıroğlu‘nun cenazesinde birleşen gençler yarın onu şehit eden
hain ellere karşı birlikte dur diyeceklerdir. İşte çelikleşen bu duruş
özlenen Türk-İslam Gençliği‘nin duruşudur.
Evet kalbi vatan için atan, millet için çarpan İslam‘a aşık, Türklüğe
sevdalı genç alperenler ve ülkücüler; sizler aynı duyguların şairi,
aynı kaygıların, dertlerin sahibisiniz. Düşmanlarınız çok, yolunuz
her zamankinden uzun ve çetindir. Bu yolda ayrılıklara tahammül yoktur. Bu yolda birlik ve dirlik vardır. Bu yolda birleşin. Bu
yol Peygamberimiz Hz. Muhammed‘in (S.A.V) yolu, bu yol Alparslan‘ın yolu, bu yol Başbuğ Alparslan Türkeş‘in yolu, bu yol
Büyük Başkan Muhsin Yazıcıoğlu‘nun yoludur. İşte bu yolda tüm
Türk-İslam sevdalıları birlikte, el ele, gönül gönüle yürümeli, bir
bütün olmalı ki o zaman buhranlar içindeki dünya yeniden şekillenecek, atalarımızın adaleti tekrar hakim olacaktır. İşte bunun
için çok çalışmalı, ilimde irfanda gelişmeli, birbirimizle kavgaları
ve küskünlükleri bitirmeli, batıl ile savaşmalıyız. Unutmayınız ki ihtiyacınız olan insanüstü cesaret, vefa ve sevgi sizin içinizde o şanlı
zaferlerle dolu ecdadınızın size miras bıraktığı kanda mevcuttur.
Bu yolda yorulmak ve yılmak asla yok. Çalışmak, çalışmak ve
dahada çalışmak var. ALLAH TÜRK‘Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN….
Not: Ege Üniversitesi‘nde PKK‘lı canilerin şehir uzantıları tarafından şehit edilen Fırat Çakıroğlu kardeşime Allah‘tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Kaynak: Alparslan Türkeş-Dokuz Işık, Seyid Ahmed Arvasi-Türk İslam Ülküsü
EMiN AYGÜN
ATB Gençlik Kolu Başkan Yardımcısı
Biz Kimiz?
K
Avrupa Türk Birliği‘ni Tanıyalım
ısa adı ATB olan Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliği; Avrupa‘nın çeşitli ülkelerinde yaşayan fikir ve olaylarına yaklaşım
biçimi aynı, burada yaşayan Türk insanına
hizmet yöntemi itibarı ile de aynı doğrultuda hizmet yöntemini benimsemiş insanlarımızın
kurduğu teşkilatlardan oluşan bir çatı teşkilattır.
ATB bulunduğu ülkenin hukuk kurallarını ihlal etmeden Türk vatandaşlarının kendi gelenek ve görenekleri ile inanç temellerini ayakta tutmaya ve gelecek
nesillere de bu inanç ve kültürünü devam ettirebilme
imkan ve zemini oluşturma gayretlerini üstlenmiş,
hukuki statüsü bulunan bir sivil toplum örgütüdür.
Resmi kuruluşu 1994
yılı olsada 90‘lı yıllardan beri fikri misyonunun alt yapısı
oluşturulmakta
idi...
Yanlış yapma lükslerinin olmadığının idrakinde olan kadroların,
ince eğirip sık dokuyarak devam ettirdikleri
teşkilatlanma çalışmaları, toplumun bütün
kesimlerini kucaklayabilecek ve hatasız bir temel atılması gerçeği dikkate
alındığında daha iyi anlaşılacaktır. Diğer taraftan, ilk
defa masa başında belirlenmiş şablonlara uydurularak kurulmamış tek teşkilat olması hasebi ile de ayrıcalığı olan ATB tabela ve logo derneği olmaktan öte,
milleti ve insanlıkla bütünleşmeyi hedeflemiş, büyük
ölçüde de başarmış ender teşkilatlardan birisidir.
anlayışıdır. Bayrak, Vatan, Din gibi mukaddes değerler üzerine siyaset yapılmaması ve bu değerlerin
tüm sosyal kesimlerce benimsenip sahip çıkılmasını
savunan bir siyaset anlayışına sahip olan ATB, Milliyetçilik, Atatürkçülük ve laiklik gibi konularda diğer
siyasi ve sosyal gruplar üzerine tahakkümiyet kurup kendi tekelinde bulundurmak anlayışı ile siyaset
yapmayıda gayri ciddi ve gayri mantıki bulmaktadır.
ATB diğer taraftan çokluk içinde birlik prensibi ile
hangi anlayış ve meşrepten olursa olsun toplumun bütün kesimlerini kucaklayan ve varlıklarını
sürdürmelerini istemekle birlikte dernek ve cemaat
taassubuna düşmeyişi ilede ayrıcalıklı bir teşkilattır.
ATB hiç kimsenin ve hiç
bir kuruluşun yanlışları
üzerine gelecek planlamamakta, bilakis kendi
doğruları olarak kabul
ettiği mutlak doğrular
içerisinde kendine özgü
metod ve anlayış ile
çalışma programı geliştirip uygulamaktadır.
ATB mevcut diğer teşkilatları olduklarını ve
kendilerini lanse ettikleri
gibi kabullenmeyi benimserken hiçbir konuda kendisine alternatif ve rakip görememektedir. Onların
varlık sebebi olan sevenlerine, diğer bir manada
tabanlarına saygı açısından meşru ilişkiler ve diyaloglar içinde olmayı ana prensip kabul etmişlerdir.
Yukarıda belirtilen çizgi doğrultusunda Avrupa‘da
başta Almanya olmak üzere, Hollanda, Avusturya,
Başkalarının ne yaptığıyla değil, kendisinin ne yap- İsviçre, Belçika, Danimarka ve Fransa’da dernekleri
ması gerektiği ile meşgul olmayı prensip edinmiş bulunan Merkezi Almanya‘nın Frankfurt şehrinde
olan ATB mevcudiyetinin ilahi misyonunu kavramış mülkiyeti satın alınan 1200 metrekarelik kullanım alanı
olması sebebi ile varlığını asırlar ötesine taşıyabilecek bulunan başta Müslüman Türk insanına ve bütün inmüstesna bir yapıya sahip olma özelliğine haizdir. sanlığa hizmet için açılmış bir sivil toplum örgütüdür.
Milli-İslami bir kimlik taşıyan ATB kendisini diğer sivil
toplum örgütlerinden ayıran bir özelliği de siyaset
3
Biz Kimiz?
Alperenler‘i Tanıyalım
Orta Asya‘dan Avrupa‘ya uzanan iman hareketinin mensubu derviş gaziler...
Alperen ; geçmişi tarihe dayanan, atisi ebede uzanan bir gönül eridir. Allah‘ın (C.C.) birliğine şehadet etmiş
ve Resulü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz‘in risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımayan bir kuldur.
Alperen ; Türkistan‘dan başlayıp Anadolu‘ya ve Rum diyarlarına kadar iman hareketini nakış nakış işlemiş
bir gazidir. Allah‘‘ın (C.C.) emri olan İ‘lây-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem‘i ülkü edinmiş yılmaz bir dava
adamıdır.
Alperen ; „Vatan sevgisi imandandır “ düsturunu nazmetmiş ve vatan uğruna göz kırpmadan şehadet
şerbetini içen bir şehittir.
Alperen ; mazluma Yunus misali merhametli , zalime ise Yavuz gibi hiddetli bir yiğittir. Ana-babasına
hayırlı evlat, çocuklarına iyi bir baba ve helaline sadık bir eştir.
Alperen ; milletini seven delikanlı ve yaradılanı yaratandan ötürü seven bir aşıktır.
Alperen ; tasavvuf münkiri değil, „Ehl-i Sünnet vel Cemaat“ çizgisinde bütün tasav-vuf
hareketlerini hak sayan Allah dostlarını dost edinen bir derviştir.
Alperen ; „Emr-i bil mağruf, nehyi anil münker “ düşüncesini özümsemiş bir hak
dostudur. Kuran-ı Kerim‘in emrini yaşar ve Peygamber Efendimiz‘in sünnetini
kendine örnek alır.
Alperen ; her daim helalinden yer, haram lokma yemez. Devletine bağlıdır. Ahlakı
güzeldir, ahlaksızlığa tahammülü yoktur.
Alperen ; bilimin yitik malı olduğunu bilir ve o ilim Çin‘de dahi olsa alıp gelir.
Alperen ; bağımsız, bağlantısız milli bir harekettir. Kendisini himaye altına alıp sömürmeye çalışacak her türlü güç odaklarının karşısındadır.
Alperen ; milletinin ve dünyanın kurtuluşunun Türk- İslam Birliği‘ne bağlı olduğunu
bilir. Davasını son ocak, son insan, son damla kan kalana kadar terk etmez.
Alperen ; ihanetin kafirlikten geldiğini bilir.
Alperen ; asla dinine, vatanına, milletine, bayrağına, atasına, diline, dostuna ihanet etmez.
Erol Yazıcıoğlu
ATB Genel Başkanı
4
Üç Tuğ ve Hilâl
Avrupa Türk Birliği ve
Alperenler‘in resmi Amblemi
Hilâlin içindeki üç tuğ devlet, millet ve hakimiyeti
temsil eder.
manda o işin olması ve vücudu için mutlak bir kudrete sahiptir.
Devlet: Devlet birliğin, beraberliğin, gücün ve otoritenin adıdır. Türk milleti, tarih boyunca pek çok güçlü
devlet kurmuş ve tarihe yön verebilmiştir. Ama asıl
önemli olan devletin niteliği ve niceliğidir.
Hilâl: Hilâl asırladır küfrün karşısında imanın, haçın
karşısında İslâm‘ın işareti olmuştur. Kur ‘an‘a tabi olanların sancağıdır. Hilâl müslümanlarca sembol kabul edilmiştir.
Alperen Ocakları‘nın devlet anlayışı „millet için devlet“ anlayışıyla izah edilebilir. Devlet millet için
vardır. Milletin mutluluğu, huzuru, namusu, onuru
için vardır. Şeyh Edebali‘nin „İnsan yaşatki devlet
yaşasın“ sözü devlet kavramımızı şekillendirir.
Millet: Millet devlet içerisinde
yaşayan unsurların tümüne verilen addır. Dil,din,ortak tarih şuuru,kültür milleti oluşturan ana
öğelerdir. Alperen Ocakları‘nın millet anlayışı farklı
unsurların bir arada yaşamasını zenginlik telakki eder.
Dokuz asır İslamiyet‘e sancaktarlık ve hizmetkarlık
yapmış olmamız milletimizle övünebilmemizin
tek dayanak noktasıdır. Ayeti kerimede buyrulan „Ben
sizi kavim kavim yarattım
ki tanışıp anlaşasınız diye“
düsturu millet anlayışımızın ana
felsefesini oluşturur. Farklı kavimlerden olmayı, millet içersinde ayrılık gerekçesi gösteren unsurları
Alperen Ocakları kabullenmez.
Hakimiyet: Mutlak hakimiyet sahibi Allah-u Zülcelal Hazretleridir. Mutlak hakimiyete sahip olan Allah
mutlak hikmetle iş görür, yani her işinde müdakkik
ve muntazam bir ilim ve irade sahibidir. Aynı za-
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir,
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir,
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
Mehmed Akif Ersoy
Birlikten kuvvet doğar.
Türk Atasözü
5
Fotoğraflarla
Faaliyetlerimiz
Avrupa Türk Birliği olarak düzenlediğimiz ve Kassel Teşkilatımızın ev sahipliği yaptığı
„Alperen Gençlere İftar“ programı güzel bir havada geçti.
Gençlerimiz birbirleriyle kaynaşıp tanışma imkanı buldular bu vesileyle.
Kassel yönetimimize ve Celil hocamıza gençlerine böyle değer verip yetiştirdiği için teşekkür ederiz.
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı
Ali Küçük
Ramazan Akşamları
“Avrupa Türk Birliği - Alperen Gençlere İftar“ programlarımızdan birinide Münih
Derneğimiz‘de düzenledik.
Viyana , Ludwigshafen, Augsburg ve Münih‘ten gençlerimiz iftar yemeğinde buluştu.
Hoş sohbetler ile, Bölge Başkanımız Günay Bulut‘un sazı
ve sözü ile, Genel Başkan Yardımcıları Ali Kılıç , Recep Kırak ve Gençlik Kolları Başkanları‘nın gençlere hitabı ile ve Serdar Şevik kardeşimizin okumuş olduğu anlamlı şiiri ile alperenlerimiz güzel vakit
geçirdiler.
Herşeyin samimi bir ortamda oluşmasını sağlayan, onca yolu gelen derneklerimizden Allah razı olsun.
Ayrıca iftar yemeklerini hazırlayan, çoğu zaman perde arkasında kalan analarımız, bacılarımız ve Bayan Kolları‘na buradan minnetlerimi sunuyorum.
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı
Ali Küçük
6
Fotoğraflarla
Faaliyetlerimiz
Alperenler Gecesi
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları ve Ludwigshafen Alperen Ocakları birliğinde düzenlenen Alperenler Gecesi‘ne birçok teşkilatımız iştirak etti.
Aile ortamında düzenlenen şölene Grup Hareket duygusal Türk Halk Müziğiyle, Şadan Kurşun anadolu esintileriyle ve zeybek ekibimiz halk oyunları
ile katıldılar ve misafirlerimizle güzel zaman geçirmemize vesile oldular.
Ludwigshafen yönetimimizden Allah razı olsun. Rabbim kolaylık versin.
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı
Ali Küçük
Avrupa Türk Birliği
1. Muhsin Yazıcıoğlu Salon Futbol Turnuvası
Finnentrop/ Almanya Derneğimiz‘in ev sahipliğini yapıtığı 1. Muhsin Yazıcıoğlu Salon Futbol Turnuvası hayırlı ve güzel bir şekilde
gerçekleştirilmiştir. Kazanan takımlar şu şekilde belirlenmiştir;
1. Remscheid1
2. Remscheid2
3. Finnentrop
4. Ludwigshafen
En centilmen takım olarak
Mulhouse/Fransa seçilmiştir. Tüm turnuva boyunca sadece üç faulle centilmenlik kupasını
hakkıyla kazanmışlardır.
Turnuvaya katılan tüm derneklerimize (Finnentrop, Duisburg,
Kassel, Münih, Ludwigshafen, Mulhouse, Remscheid) şükranlarımı sunuyorum.
Finnentrop Bayan Kolları‘na yaptıkları leziz yemekler ve verdikleri
hizmet için ayrıca teşekkür ederim.
Finnentrop Başkanımız Arif Aşçı, ATB Gençlik Bölge Başkanı Mehmet Kocabaş, Alparslan Serdar Çalık, Selim Aşçı
ve tüm Allah rızası için yardım edenlere şükranlarımı arz
ederim.
Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı
Ali Küçük
7
bir
ası
erkezimiz‘de
M
l
e
Bilgi Yarışm
n
e
G
A
IND
k ÇOK YAK
a
r
la
o
lu
o
K
ize sunulur!
çlik
in
n
g
e
il
G
B
i
.
ğ
iz
li
ğ
ir
e
c
B
e
ası düzenley
Avrupa Türk
Bilgi Yarışm
8
Avrupa‘da
ALPEREN OCAKLARI
Saygıdeğer okurlarımız,
sizlere her sayımızda Avrupa‘da hizmet veren
bir ocağımızı tanıtacağız. Dergimizin bu ilk
sayısında açılışı Berlin Alperen Ocakları ile
yapıyoruz. Röportajımızı ocak başkanı Sayın
Adem Karaca ile gerçekleştiriyoruz.
Ocağımızı bizlere tanıtır mısınız?
Berlin Alperen Ocakları, 1992 yılından beri Lindower
Str. 24 adresinde faaliyet gösteren kamuya yararlı
bir dernektir. Bünyesinde Eyüp Sultan Camii, Alperen Gençlik Ocağı ve Alperen Hanımlar Ocağı’nı da
barındırmaktadır. Yönetim Kurulu üyeleri fahri olarak
görev yapmaktadırlar. Gelir kaynağını, üye aidatları,
bağışlar oluşturmaktadır. 1000 m² alan üzerine U
formunda iki katlı bir binanın mülkiyetine sahiptir .
yapmaktadır. Bu doğrultuda konferanslar, seminerler,
dersler, paneller yapmakta, sergiler açmakta, geziler
düzenlemektedir. Ayrıca milli ve dini bayramlarımız
derneğimizde gerektiği gibi kutlanmakta, tarihimizde ve milletimizin vicdanında büyük öneme sahip
kişi ve olaylar, çeşitli programlarla kutlanmakta ve
Berlin Alperen Ocakları üyeleri arasında Türk va- anılmaktadır. Her yıl, kutlu doğum haftasında, yüce
tandaşlarının yanısıra Alman, Boşnak, Yunanistan, peygamberimizin sembolü binlerce gül vatandaşlaBulgaristan, Afrika ülkeleri vatandaşları da bulun- ra dağıtılmakta ve anılmaktadır. Mekke’nin Fethi,
maktadır. Dernek, konumu itibari ile,
İstanbul’un Fethi, İstiklal Marşı’nın
birçok vatandaşımızın kolayca ulaşakabülü ve benzeri önemli hadiseler,
bileceği bir noktada bulunmaktadır.
derneğimizde çeşitli programlarla
S-Bahn, U-Bahn Wedding hatları ve
kutlanmaktadır. İstiklal şairimiz Mehotobüsle ulaşım imkanı bulunmaktadır.
met Akif Ersoy, vatan şairimiz Namık Kemal, Üstad
Çok güzel. Allah dahada büyümenizi nasip et- Necip Fazıl Kısakürek hazırlanan şiir geceleri ile
sin. Vatandaşlarımıza yönelik çalışmalarınız anılmaktadır. Derneğimiz her yıl Çocuk-Festivali adı
altında 3 gün süren sokak şenliği düzenlemektedir.
nelerdir?
Katılımlar Büyükelçilik ve Başkonsolosluk düzeyinde
Berlin Alperen Ocakları vatandaşımızın her türlü milli başarılı bir organizeye imza atmaktadır. 2014 yılında
ve manevi meselesinde yanında olup, gelecek nesil- Pakistan Büyükelçisi onur misafirimizdi.
lerinin de milli ve manevi değerlerine sahip, Alperenlik ruhu ile yetişen bir nesil olması için çalışmalar Türk-İslam Birliği için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
BERLİN
Teşkilat olarak Türk-İslam alemini ilgilendiren milli
meselelerimizde aktif olarak çalışmalar yapmaktayız, İslam aleminin kanayan yarası Filistin, Türk aleminin kanayan yarası Türkistan ve benzeri meselelerde
aktif üstlenici roller ile Berlin’de ses getiren faaliyetlere katılmaktayız.
İçerisinde yaşadığımız toplumda var olan tüm Türk
ve Müslüman kurum ve kuruluşlarla uyum içerisinde
faaliyetler yapmaktayız. Milli ve manevi değerlerimize dil uzatmayan, her kurum ve kuruluşa kapımız
açıktır. Tüm programlarımıza davet eder ve davet
9
edildiğimiz her programa da en üst seviyede katılmaya gayret ederiz.
venle bakan ve ayakları üzerinde durabilen, zorluklar
karşısında yılmayan, dimdik, dosdoğru, Alperenlik
ruhu ile bezenmeleri için kurulmuş bir teşkilattır.
Elbette diğer ocaklarımız gibi Berlin Alperen Oca- Başarılı bir nesil, ancak oturmuş bir kimlik, anadiline
kları da, Alman Anayasası ve kanunlarına riayet eder hakim, milli ve manevi değerlerine sahip gençler ile
ve bu doğrultuda faaliyetlerini yürütür.
kurulacaktır. Teşkilatımız bu doğrultuda Türk İslam
ülküsüne sahip gençler yetiştirmek gayesindedir.
Dini faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Berlin Alperen Ocakları, Eyüp Sultan Camii ile vatandaşların dini ihtiyaçlarını karşılamaktadır, bünyesinde bir imam ile yine 2 fahri olarak görev yapan
bayan hoca bulunmaktadır. Rutin cami görevleri
dışında, vatandaşlarımızın nikah, sünnet, nişanmevlüt programlarıda cami görevlileri tarafından
karşılıksız olarak yapılmaktadır. Derneğimiz tüm bu
merasimlerin yapılacağı teknik alt yapıya sahiptir.
Bu amaç ile teşkilatımızda gençlere dil kurslarından,
bilgisayar kurslarına, sportif ve kültürel faaliyetlere
yer vermekteyiz. Okul derslerine yardımcı kurslar
açılmakta, meslek okulu ve Üniversite seçimlerinde destek olunmaktadır. Ayrıca genç dimağları her
daim uyanık tutmak adına münazaralar, seminerler,
yatılı eğitim programları düzenlenmektedir.
Allah hizmetlerizden ötürü sizden razı olsun,
Çocukların temel dini eğitimleri yine cami göre- başarılarınız daim olsun.
vlilerimiz tarafından yerine getirilmekte, yaz ve kış
dönemleri olmak üzere kız ve erkekler ayrı ayrı olmak üzere kuran kursları verilmektedir. Cami göre- Berlin Alperen Ocakları‘na bu güzel faaliyetvlileri ayrıca açık kapı günlerinde ve yılın 365 günü lerinden ötürü teşekkür eder, bir sonraki saybilgi almak isteyenlere islam dini ve Türk kültürü ımızda sizlerle başka ve farklı bir ocağımızda
hakkında bilgi vermekte, rehberlik yapmaktadır. buluşmak üzere esenlikler dileriz.
Geleceğimizin teminatı olan gençlik icin neler
yapıyorsunuz?
Berlin Alperen Ocakları Gençlik Teşkilatı, gençlerimizin milli ve manevi değerlerine sahip, geleceğe gü-
Surda bir gedik açtık,
Mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr,
Artık ne yandan esersen es!
Necip Fazıl Kısakürek
10
Davayı anlamak ve faydalı
metodlarla anlatmak...
Mehmet Küçük
İnsanlara en doğru yolu göstermek için gönderilmiş
olan Kur’an-ı Kerim, yirmi üç yıllık bir zaman içerisinde, tarihte eşine rastlanmayan büyük bir inkılâp
gerçekleştirmiştir.
Kur’an, hiçbir düzen ve hiçbir hukuk tanımayan
sorumsuz fertlerden, kıyamete kadar her dönemde insanlara örnek olabilecek, derin bir hukuk anlayışına sahip bir topluluğun meydana gelmesini
sağlamıştır. Bunu da insanlık tarihi açısından yirmi üç
yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir.
Bunun yanında hak ve hakikati sunuş biçimi yani,
Davayı anlatma metodu da bu inkılâbı gerçekleştirmesinde büyük rol oynamıştır. Bir ilaç ne kadar tesirli olursa olsun, hastaya uygun dozajda verilmezse
bir faydası görülemez. Bunun gibi, Kur’an’ın getirmiş
olduğu evrensel esaslar, ne kadar yüce ve değerli
olursa olsun, insanlara münasip bir üslup içinde anlatılmazsa, bundan da istenilen fayda sağlanamaz.
İşte Kur’an, bu hususta nasıl bir yol takip etmiştir ki,
az bir zamanda böyle bir başarıyı sağlayabilmiştir.
Biz, burada Kur’an’ın insanları ikna etmede ve hakkı
hakikati onlara ulaştırmadaki metodu üzerinde durup ayetler ışığında Kur’an’ın öngördüğü yöntemleri
açıklamaya çalışacağız.
Kur’an insanları nasıl ikna ederek onlara Allah’ın
varlığını ve birliğini kabul ettirmeye çalışmıştır? Yine
Yüce Allah, Kur’an’da koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir? Bu
hususta ortaya koyduğu deliller nelerdir?
“(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve
güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en
iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.”
(Nahl, 16/125)
Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmayı ve en
güzel biçimde mücadele etmeyi emreden bu ayet,
İslam’da Davayı anlatma metodunu ortaya koymaktadır.
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, Kur’an,
hitap edilmek istenen insanları üç grup halinde
değerlendirmekte ve bunların her birine ne şekilde
hitap edilmesi gerektiği belirtilmektedir:
1. Allah yoluna hikmetle çağırmak.
2. Allah yoluna güzel öğütle çağırmak.
3. En güzel bir biçimde mücadele etmek.
1. Allah Yoluna Hikmetle Çağırmak:
Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği
Uz. Psikolog/
Ludwigshafen Alperen
Ocakları Başkanı
öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı ancak kesin delillerle konuşmak doğru olur
ki, o kesin delil de hikmettir. Nitekim ayette geçen
hikmet kelimesi başlıca şu manaları taşımaktadır:
a) Doyurucu, ikna edici, aynı zamanda -karşısındaki
insanların kültür seviyesine göre- bilimsel ölçüde delillerle davet etmek.
b) Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek.
c) İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete geçirecek misallerle davet etmek.
2. Allah Yoluna Güzel Öğütle Çağırmak:
Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise,
sağlam karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir vicdana sahip ve öğüt kabul eden insanlardır. Bu
tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz,
hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin
bir yararı olmaz. Ancak hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir.
3. En Güzel Bir Biçimde Mücadele Etmek:
En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade
dinî eğitimden uzak, yabancı kültürün tesiri altında
kalıp dine, dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan inkârcı veya çok şüpheci
inatçılara karşı yapılır. Mücadelenin günün şartlarını,
sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate alarak sistemli, seviyeli, şuurlu bir
şekilde yapılması gereklidir.
Bu ayetten başka Kur’an’da, Davayı anlatma metodumuzun nasıl olması gerektiğini açıklayan başka ayetler de vardır. O ayetleri de göz önünde bulundurarak
Kur’an’ın öngördüğü diğer tebliğ yöntemlerini şöyle
açıklayabiliriz:
Şefkat ve Merhametle Davet Etmek
Müslümanların merhametli olması, Kur’an’ın emrettiği bir husustur. Davetçi ise, her müslümandan
11
çok merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı
şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah’ın rızasına kavuşması
için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği
bir şeyi başkaları için de sever.
şüphesiz ki yumuşak söz ve tatlı dildir. Yumuşak söz
ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde
her zaman sevilir ve sayılırlar. Onlara karşı sıcak bir
ilgi, yakın bir alaka, hiç eksik olmaz. İslam davetçisi
bu noktada da herkesten çok duyarlı olarak muhataplarına karşı kullanacağı dilin yumuşak olmasına itina göstermelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, bu hususa
şöyle işaret etmektedir:
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler.
Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şüphesiz
şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra 17/53)
Davayı anlatma esnasında kullanılan kaba ve sert
sözleri şeytan vasıta yaparak insanların arasının açılmasına ve birtakım kötülüklerin çıkmasına çalışır.
Kaba ve sert sözlerin cevapları daha da kaba ve sert
olursa, giderek tartışma kavgaya dönüşür. Bu yüzden beşerî münasebetler iyice bozulmuş olur.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in merhametli olması sebebiyle, insanların O’nun etrafına toplanmış olduğu,
aksi halde katı kalpli olmuş olsaydı etrafındakilerin
dağılıp gitmiş olacakları belirtilmektedir.
“(Ey Muhammed!) Sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli
olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran 3/159)
Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde durmaktadır. Soğuk ve katı
yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir
gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. Güler yüzlü bir çehrenin
ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir
tesir bıraktığını kim inkâr edebilir? Hz. Peygamber’de
güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindi
ki, O’nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir. Enes b. Mâlik bu konuda şöyle demektedir:
“Hz. Peygamber’e on sene hizmet ettim, bir kere dahi
bana (canı sıkılıp) of demedi. Yaptığım bir iş için “niçin
böyle yaptın veya şöyle yapsaydın” demedi.” (Buhârî,
Edeb, 39; Ebu Davud, Vitr, 32; Edeb, 1; Tirmizî, Bir, 69;
Ahmed b.Hanbel, a.g.e., III, 101, 124,
159) İyilik ve müsamaha yönünden Hz.
Peygamber’in hayatı eşsiz örneklerle
doludur.
Bütün peygamberler gönderildikleri
insanlara karşı hep böyle merhametli
ve müsamahakâr davranmışlardır. İşte
İslam’ı insanlara anlatan her davetçinin de muhataplarına karşı bu derece
şefkatli ve merhametli olması gerekmektedir.
Yumuşak Söz Söylemek ve Muhatabı
Güzellikle Savmak
Fikir ve inançların değiştirilmesinde
insanı etkileyen unsurlardan biri de
12
Tatlı ve güzel söz, kalplerdeki yaraları iyileştirir,
katılıkları giderir ve onları sevgi ve saygı etrafında
toplar. Şeytan ise insanların dillerinden yakalamış
olduğu kötü sözlerle insanların arasını açar ve düşmanlığı körükler. Konuşulan güzel sözlerle şeytana
bu fırsat verilmemiş olur.
“Fir’avn’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona tatlı
dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar.”
(Taha 20/43-44)
Yumuşak söz, karşı tarafın kin ve öfkesini tahrik etmez,
onların kibir ve gurur hislerini uyandırmaz. Aksine kalpleri yatıştırır, düşünmeyi ve ibret almayı telkin eder.
Bunun için Yüce Allah, Fir’avn’a söylenecek yumuşak
sözü de şu şekilde tayin etmiştir:
Müjdeleyerek Davayı anlatmak; “Kolaylaştırınız,
güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
(Buhârî, Cihad, 164)
İnsanları güzele, doğruya yönlendirirken kullanacağımız tebliğ ve irşad metodu çok önemlidir. Hz.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bugüne göre
ilim ve tekniğin yok denecek seviyede düşük olduğu
bir devirde ve çok zor şartlarda İslam’ı
ve Davayı insanlara tebliğ etmiştir.
İnsanları karanlıktan nura çıkarmış ve
insanlık tarihinde eşine rastlanmayan büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir. Bu başarıya da ancak Kur’an’ın ön
gördüğü tebliğ yöntemini kullanarak
ulaşmıştır. Bizler de O’nun gibi başarılı
olmak istiyorsak, bu metotları en iyi bir
şekilde öğrenip, yaptığımız tebliğ ve
irşatta bu metotları kullanmalıyız.
Mehmet Küçük
Uz. Psikolog/
Ludwigshafen Alperen Ocakları Başkanı
Gençlik Kolları Başkanımız
Ali Küçük
Başkanım, kendinizi bizlere
tanıtır mısınız?
1977’de Almanya‘da doğdum.
O zamanlar yabancıların kiralık
ev bulma sıkıntısı olduğundan,
üç aylıkken babam bizi ailece
Türkiye‘ye yolladı.
4 Yaşıma kadar Trabzon‘un
Maçka
kasabasına
bağlı
Esiroğlu Temelli köyünde iki
odalı bir evde, 2 abim ile, ablamla ve annemle yaşadık.
İlk okul, orta okul ve liseyi Almanya‘da tamamladım. Sonrasında kendime çeşitli meslekler edindim ve şu anda BASF
firmasında Kimya bölümünde
çalışmaktayım.
13 yaşımda Ülkü Ocaklarıyla
tanıştım. Buralarda abilerimiz
bize ülkücülüğü aşılamaya
çalışsada ben yinede bir arayış
içerisindeydim.
Ve sonunda buldum.
2002
yıllarıydı
zannedersem, Rahmetli Muhsin Başkanım Ludwigshafen Alperen
Ocağı‘na ziyarette bulunmuştu
ve o gün kafeteryaya bakan
arkadaşımız hasta olduğundan
çay servisini ben üstlenmiştim.
Uzun lafın kısası, akşam herkes
dağıldıktan sonra Muhsin Başkan‘ım yanıma geldi ve bana
yaptığım hizmetten dolayı
teşekkür etti.
Kendime dedimki: „Bak Ali,
Rahmetli Başbuğ‘a selam verebilmek için dayak bile yedin ve
bu insan bir çaycının ayağına
geliyor ve teşekkür ediyor.“
Evet gerçek insan sevgisi budur, milliyetçilik budur, iman
sevgisi budur.
Ve o saatten sonra ben bir
Riyakar, korkak, hain, fasık gibi
sıfatların isminin dahi geçtiği
Gençlik Kolu olarak amaçlacümlede görmekten tiksinen,
rınız başlıca nelerdir?
Elinden gelen herşeyi davasına
ATB Gençlik Kolu olarak adamaktan kaçınmayan,
amaçlarımız ilk etapta, Alperenlerimiz‘in birlik ve beraber- Niyeti güzel, kendi güzel olan
liğini sağlayabilmek, bunu ko- Alperenler istiyorum.
rumak ve kollamaktır. Nifak Gençlik, milletlerin geleceği
sokmak isteyen insanları, yani ve en önemli güç kaynağıdır.
içi ve dışı ayrı olan kişileri uzak Bunun için her toplum, kendi
geleceğini garanti altına altutmaktır.
Gençlerimize her yönüyle mak, milli ve manevi değerlerini yükseltip geliştirmek
okul ve iş hayatında en üst
maksadıyla bilgili, görgülü,
seviyelere kadar destek çıkçalışkan ve üretken nesilmak en önemli görevleriler yetiştirmeye önem
mizdendir. Bu nasıl mı
vermektedir.
Gençolacak?
lerini iyi yetiştirmiş
İlk etapta kalplerine
olan toplum, güçlü ve
i‘lây-ı
kelimetullahı
sağlıklı bir yapıya kaaşılayarak.
Burada
vuşmuş olur. Gençlik
eğitim görevlilerimiihmal edilir , iyi eğize ve hocalarımıza
tilmez,
uyuşturubüyük
görevler
cu, alkol, tembellik
düşüyor. Bir Alperen
veya sapık akımların
kolay yetişmez.
ağına düşmeye müsait
bir ortamda kendi başıAlperen gençlerimize de
na
bırakılırsa o zaman pek
büyük görevler düşüyor
çok problem ve sıkıntılarla
burada, onlar davranış ve
karşı
karşıya kalınır.
tavırları ile minik alperenlerimize örnek teşkil edecekGençler ne kadar sosyal
lerdir.
kültürel, milli ve dini değerAlperenlerimden beklentile- lere göre yetiştirilir, ailevi
rim; bir elinizden Kuran, diğer ekonomik kişisel sorunlarıyelinizden Dünya Bilimi eksik la yakından ilgilenir, özellikle
olmasın.
ruh sağlığını bozucu her türlü
Allah rızasının tek hedef ol- etkiden korunup düzenli aile
hayatı teşvik edilerek, sağlıklı
duğu,
Lafla değil, Kur‘an ve sünnete bir hayat biçimine kavuşturulursa gelecekten de o kadar
dayanarak davasını yürüten,
emin olur, Alperen Davası‘na
Peygamber (S.A.V.) hürmetine
sahip çıkar ve korur.
yaratılan bu alemin aldatmaAli Küçük
casına kapılmayan,
Eceli bir son değil, aksine dü- ATB Gençlik Kolları Başkanı
nyada göremediği huzuru görmek için bir anahtar sayan,
ALPEREN olduğumu anladım.
13
Özgecan kızım ve Fırat oğlum için...
Kısas
Prof. Dr. Orhan Arslan
“Ey iman iddiasında bulunanlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi
tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra ma’rûfa/iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak
ödemek gelir. O halde söylenenler, rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak onun için
elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi (kötülüklerden) korursunuz
(Bakara 2/178-179).”
H
ERKES BİR ŞEYLER SÖYLÜYOR,
DOĞRUSU NE? DOĞRUYU KİM
SÖYLER?
Her konuda olduğu gibi, kısas konusunda
da doğruyu anlatmak zorundayız. Doğru
tektir: Allah. Sadakallahul Aziym (Şanı yüce
Allah doğruyu söyler).
Allah söyleyeceklerini Kur‘an‘da söylemiştir; ne eksik ne fazla. Bunun adı İslam’dır.
Kur‘an, Allah’ın bilgisini paylaştığı kitaptır.
O halde İslam nedir?
İslam dinlerden bir din değildir. Allah
katındaki tek dindir.
İslam, insanı Allah’ın koyduğu yerde tutmaktır.
İslam insanı koordinatlarından saptırmamaktır.
İslam, Allah’ın kâinatı idare ettiği sistemin
adıdır.
İslam, dünyadaki bütün insani değerlerin
toplamıdır.
İslam’ın değerleri insanlığın değişmez
değerleridir.
İslam çizgisi ve sınırı olmaktır. Sınırsızlık
domuzluktur.
İslam eski değil yeni olandır.
Bütün çocuklar analarından İslam (ruh)
doğarlar. Bu hesaba göre, dünyada 7
Milyar Müslüman vardır. Ben Müslüman
değilim diyenler, imanlarını örten kâfirlerdir. Zira küfür örtmek demektir.
Müslüman canının istediğinin yerine, Allah’ın istediğini koymaktır.
İslam başkaları ne der demeden önce Allah ne der demektir.
İslam, ilahiyatın ve dinler tarihinin konusu
değildir; insanlığın müşterek doğrusudur
İslam; barış ve huzur içinde yaşamak için
Allah’ın kanunlarına ( Kur‘an‘a ) teslim olmaktır.“
İslamiyet’in hâkim olduğu her yerde
barış ve huzur, İslamiyet’in olmadığı
veya eksik, yanlış, hatalı uygulandığı
her yerde de kan ve gözyaşı olmuştur.
İSLAMA GÖRE KISAS NEDİR?
Onun için kısas kavramı da İslam’a,
yani Kur‘an‘a göre ele alınmalıdır.
14
Kısas; suça eşdeğer, denk ve adil karşılık
demektir. Fazlası değil. Yani, cana can. Bir
can fazla değil. Kısas idam cezası değildir.
Kısas af edilebilen bir cezadır. Ancak devlete ait bir ceza değildir, maktulün yakınlarının yetkisinde bir cezadır.
Gerektiğinde maktulün yakınları katil ile
anlaşarak af edebilirler. Şayet af etmezlerse, mahkeme kararı gereği katili öldürürler: Yakınlarının eline silah verilir, “buyur
öldür” denir. Yakınlarından birisi infaz etmezse, hüküm kalır ve işlemez.
Kısasın ayetlerinin konusu ceza değildir,
adalettir. Aynı ayetin içerisinde af geçiyor,
rahmet, merhamet geçiyor, bağışlama
geçiyor. Demek ki, kısas rahmettir.
Kur‘an‘daki kısas emri adalet emridir. İnsanların kula bakan yüzleri adalettir. Devletin dini adalettir. Allah insanlara adaleti
farz kıldı, kendisine rahmeti farz kıldı.
Kısasta hayat vardır. Adalette sizin için hayat vardır. Zulümde sizin için ölüm vardır.
Her şeyi bilen Rabbimiz, kısas hakkında da
şüphesiz en hayırlısını bilir. Kısas ile ilgili
şartlar kısaca şöyle sayılabilir:
- Kısas, cinayeti (suçu) kim işlemişse ona
uygulanır.
- Kısası ancak Müslüman otorite sahipleri
yerine getirir.
- Bir cinayeti birkaç kişi beraber işlemişse,
kısas hepsine uygulanır.
- Cinayetin işlendiği tam kesin olmazsa,
yani şüphe halinde kısas uygulanmaz.
- Suçun, kasten yani bilerek işlenmesi
gerekir. Hatalı öldürme ve yaralamalarda
başka cezalar uygulanır.
- Öldürülenin vârisleri veya yaralananıSn
kendisi ‘diyet’ isterse veya affederse, kısas
uygulanmaz.
- Kısas, kendi dengine göre uygulanır,
aşırıya gidilmez.
“Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın.
Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın.
Çünkü kendisine yardım edilmiştir ( İsra
17/33).”
“Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir
kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim
affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı
Allah’a aittir (Şura/40).”
“Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın
misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz,
elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır
(Nahl /126).”
“Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da
kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar,
sadakasına sayarsa o, kendisi için kefaret
olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
zalimlerin ta kendileridir (Maide 6/45).”
İNSANLAR İMANDAN, TÖREDEN VE
GELENEKTEN KOPTU
Türkiye’nin pek çok bölgesinde töre uygulaması vardı.
Zamanla töreler yıkıldığı için, insanlar töresiz, geleneksiz açıkta kaldı. Önceden sadece öldüreni öldürürlerdi. Töre kalmadı
ve her şey soysuzlaştı. Kavramlar değersizleştirildi. Hiç bir kutsal kalmadı.
Mars, Darwin ve Freud gibi insanları değersizleştiren, saptırıcılar etkisini gösterdi.
İnsanımız dininden, imanından, töresinden, geleneğinden koparıldı. Onu bağlayan bir şeyler vardı. Bunlar gitti. Yerine ne
getirildi? Hiç bir şey. Hayatınızdan vahyi
çıkartırsanız geriye sapıklık kalır. Öyle
oldu.
İnsanoğlu değersizleştirildi. Hiçbir
şeye inanmayan bir nesil oluştu; sonuç: sapıklık. Bundan daha kötü bir
şey yoktur.
İdam gelsin diyorlar. Gelince ne olacak? Hangi birini öldüreceksiniz?
Doğrusu insanınızı, insan gibi eğitiniz.
ŞU ANDA UYGULANAN CEZA HUKUKU
Şu anda uygulanan ceza hukuku, insanlık
onuruna aykırı hükümler içeriyor.
Bugün babanızı öldürseler dava açma hakkınız yok. Davayı savcı açıyor, siz müdahil
olarak giriyorsunuz. Taraflar tatmin olmuyor. Çünkü insan ancak Allah’la tatmin
olur ( Ela bi zikrillahi tatmeinnel kulüp Rad
13/28). Taraflar karardan tatmin olmayınca
mahkemenin önünde o onu öldürüyor, o
da onu öldürüyor.
Taraflar anlaşsa bile yargı bırakmıyor. Bu
son derece yanlıştır.
diyet uygulanır. İnsanlar arasında adâlet,
ancak Allah’ın koyduğu hükümlerin uygulanmasıyla sağlanır.
İslam hukukunun ana kurallarından biri
olan kısas, suçluya, işlediği suç kabilinden
ceza vermektir. Kasten ve haksız yere bir
insanı öldüren kimseye hapis cezası vermek, aklın kabul edeceği bir şey değildir.
İslam’da hapishane yoktur, tutuk evi vardır.
Suç işleyen bir kimse, ya öldürülür, ya para
ya da sürgün cezasına çarptırılır; hapse
atılmaz. İslam’da af büyük bir yer işgal
eder.
Asıl haksızlık, bu cezaların kaldırılması,
ölenin yakınlarının haklarının kendilerine
sorulmadan ellerinden alınmasıdır. Kim,
hangi yetkiyle öldürülenin vârislerinin bu
hakkını ellerinden alıyor?
İDAMA HAYIR, KISASA EVET
Katile cezâ vermemek, bir başkasının
hakkına saldırıdır. Aynı zamanda ölenin
vârislerinin intikam duygularını kabartır.
Nitekim birçok yerde, katillere hak ettiği
ceza verilmediği için ölünün yakınları ceza
vermeye kalkıyorlar ve kan davaları sürüp
gidiyor.
Kısasta affetmek velinin hakkıdır, devletin
değil. Devletin mi babası ölmüştür ki, katili
affetsin.
Öldüren katilin yaşama hakkı, öleninkinden
daha kutsal değildir. Kısasta insanlar için
hayat vardır. Hem ahlâk yönünden, hem
sosyal barış yönünden, hem caydırıcılık
yönünden, hem de merhamet yönünden
en tutarlı yol, kısastır. Bu da tam bir denge,
adâlet ve merhamettir. Kısas cezasını uygun ve gerekli gören bizzat Allah’tır.
Bizim hükümetler idam cezasını kısas gereken yerlerde uygulamazlar. Siyasi alanda uygularlar. İdam, rakiplerini temizleme
aracıdır.
Babası öldürülenleri devlet affetti. Ama
kendisine yan bakanı astı.
Devlet bazen de kendisini ihya edeni astı:
Menderes örneği.
KISASIN FAYDALARI
Birisini haksız yere öldürdüğü takdirde
kendisinin de öldürüleceğini bilen insan,
kimseyi öldürmeğe cesaret edemez.Böylece toplumda öldürme olayları çok azalır.
Arada sırada gözü dönmüş katiller çıkarsa, onlar da Allah’ın kanunuyla ortadan
kaldırılınca topluma tam bir huzur havası
egemen olur. Zalimler öldürülünce mazlum olarak öldürülen kimsenin yakınlarının
kalbinde kin ve intikam hissi kalmaz.
Hak yerini bulacağı için, fertler intikam hissine kapılıp kendileri ceza vermeğe kalkmazlar, kan davaları olmaz.
Kısas öyle bir eza ki, insanı suç işlemekten
engeller.
600 senelik İstanbul müftülüğü arşivinde
sadece bir tane kısas davası vardır. Adam
öldürme yok denecek kadar azdır.
Kısasta ceza ağır ama caydırıcıdır. %99
nispetinde afla sonuçlanır ve katil ile maktulün ailesi arsında dostluk oluşur.
“Kısasta hayat vardır” sözü, gerçekten icaz
bakımından mucizevi özellikler taşıyan ve
çok dikkate değer bir ifadedir. Çünkü kısas
tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle
pek çok kimsenin yaşaması sağlanır, kan
davaları böyle önlenir.
Kısasta tarafların tam tatmin olması söz
konusudur. Kısas idam değildir, kendi şartları içinde değerlendirilecek bir cezadır.
Toplumun hakkını ferdin affetmesi mümkün olmadığı gibi, bir ferdin hakkını da
toplum veya onlar adına düzenlerin affetme hakkı ve yetkisi yoktur. Katilin toplum
veya kanunlar tarafından affedilmesi veya
Allah’ın koyduğu cezanın dışında hafif cezalara çarptırılması, merhamet değil; zulümdür.
İSLAM CEZA HUKUKU
HIRSIZLIKTA KISAS
Beş günah için had (Allah’ın koyduğu ölçüler) cezası vardır.
1.Zinâ 2. Zinâ iftirası, 3.Hırsızlık, 4.Yol kesicilik, gasp, 5.Öldürme, Yaralama
İslam ceza hukuku, son derece şefkatli
bir babanın evladını cezalandırması gibi
bir şeydir. Hem ıslah edici, hem caydırıcı,
hem de insanlar arasındaki düşmanlıkları
kaldırıcıdır.
Kur‘an‘ın koyduğu sistem, hava gibi, su
gibi hiç kimsenin vazgeçemeyeceği güzelliklerle doludur.
Bir konu Kur’an’da varsa kimse ona karşı
çıkamaz. Karşı çıkan suçlu olduğunu bilir.
Allah’ın koyduğu bütün cezalar içinde pişmanlık yasası vardır.
Kısas, insana ve onun haklarına bir saygıdır. Öldüreni affetmek, ölenin hakkına tecavüzdür. Kur’an, öldürenin (katilin)
bağışlanmasını tavsiye etmektedir. Ancak,
bu af yetkisi, yalnızca ölenin yakınlarına
aittir.
İslam’ın bütün hükümlerinde ve ölçülerinde insanlar için hayırlar ve faydalar vardır.
Yaralamalara ve organlara verilecek zararlara karşı, onların dengi bir ceza, yani bir
Devletin eline ölüm cezasının verilmesine
hayır: kısas, devletin eline verilmiş bir ölüm
cezası değildir.
Sadece adil muhakeme yapılır ve kısas cezasının infazı velinin eline verilir
Bu ölümü savunmak değildir. Kısasa karşı
gelmek ölümü savunmaktır. Kısas mazlumun yanında olmaktır. Suçu savunmak
değil, mazlumu savunmaktır
Norveç’te 77 kişiyi öldüren Breivik isimli sapığa 21 yıl hapis verildi. Bu nedir? Bu
nasıl bir hukuk sistemi ve adalettir? Hukuk
mu, guguk mu? Bu suçu savunmaktır. Bu
cinayete teşviktir. Bu hukuk sistemi, cinayete yardım ve yataklıktan yargılanmalıdır.
Allah’ın verdiği değerler insanları niçin
kesmiyor, anlamak mümkün değildir. Allah’ın söylediklerine niçin itibar edilmiyor?
Allah’a iman var da, güven duyulmuyor. O
zaman insanların Allah ile güven bunalımı
problem var.
Muntekım esması, kişiye yaptığının acısını
tattıran demektir. Bu da anlam kaymasına
uğradı: öç almak olarak anlatıldı. Hiç Allah
öç alır mı?
“Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret
olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve
hikmet sahibidir (Maide 6/38).”
İslam’da hırsızlığın cezası nedir? Hırsızlık cezası, hırsızlıktan caydırmalıdır. İslam
hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için,
önce hırsızlığa neden olan olayları (açlık,
kıtlık, işsizlik...) ortadan kaldırmayı amaçlar.
Bir ülkede açlık, kıtlık, işsizlik varsa, o ülkede hırsızlığın cezası uygulanmaz.
Hz. Ömer, kıtlık vakti hırsızlık cezasını yasaklamış, kendilerini aç bırakıp, hırsızlık yapmak zorunda bırakılan hizmetçilere değil,
onları o hale düşüren kişiye ceza vermiştir.
RECM
Recm; zina eden evli kişilerin taşlanması
cezası, İslam’da var mı?
Dinimizin yüce kitabı kuranda böyle bir
ceza yoktur. Kur’an zina edenlerin toplum
içinde utandırılıp, rezil edilip, 100 sopa
(celde, sadece deride izi kalan) ile cezalandırılmalarını emretmektedir.
15
Muhsin Başkan
Ö
nceden belirtmekte yarar var ki amacımız ne siyasi
bir partiyi kötülemek, nede herhangi bir siyasi kişiliği
kötülemektir.
Burdaki tek amaç Muhsin Başkan‘ın AKP Hükümeti ile ilgili olan görüşlerini açık ve net bir şekilde belirterek insanlarımızı aydınlatmaktır.
Bugünlerde birçok siyasi ve dini gruplar Muhsin Başkan‘ı
kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya kalkmaktadırlar.
Bizler buna asla izin vermeyeceğiz. Aman kimseyi kırmayalım diyerek yalan rüzgarlarının esmesine müsade etmemeliyiz, etmeyeceğiz. Öyle asılsız iddialar ortaya atılmaktadırki, neredeyse Muhsin Başkan‘ı yakinen tanıyan ve onunla
yola çıkmış herkes hain, fakat onunla yakından uzaktan
ilgisi olmayan ve hatta zamanında karşısında engel olarak
duran insanlar ise onun yakın dostuymuş gibi bir görüntü
meydana getirilmiştir.
Son zamanlarda moda olan AKP ve Muhsin Yazıcıoğlu
yakıştırması ise artık bize illallah dedirtmiştir. Ocaklarımızı
karıştırmaya ve kendi fikirlerini yaymaya kalkanlar unutmasınlarki umdukları gibi uysal koyunlarla değil, her zaman kurt duruşlu yiğitlerle karşılacaklardır.
Biz kimseyi düşüncesinden ve ideolojisinden dolayı yargılamayız, fakat gerçekleri çarpıtarak karşımıza geçenlerin
yüzlerine doğruları çarptığımızda şaşırmamalarını tavsiye
ederiz.
Şimdi Muhsin Başkan‘ın kendi ağzından çıkanları dikkatlice
okuyalım.
AKP Bir Projenin Adıdır
Hükümetin kötü icraatlarının oluşturduğu karamsarlık tablosu, AKP‘nin tek başına iktidarın doğurucusu olmuştur.
AKP ise 368 milletvekili ile Türk Milleti‘nin beklentilerini
karşılayamadığı gibi dış politikada da hazırlıksız yakalanmıştır. Nasıl ki 18 Nisan seçimleri sonrası milli sol ve milli
sağ iktidar ortağı olmaya zorlanmışsa, AKP de ABD‘nin Afganistan ve Ortadoğu operasyonlarına karşı Türk halkının
gösterebileceği tepkilerin önüne bir dalgakıran olarak iktidar edilmiştir.
AKP bir projenin adıdır. Gerek Fellucedeki, gerekse askerlerimizin başına çuval geçirilişteki onurumuzu zedeleyici
yaklaşımlara karşı milli onurumuzu koruyamadığı gibi, Filistin, Kıbrıs, Kafkaslar ve Orta Asya Türk Cumhuriyeti‘ndeki
gelişmelere yönelik olarak da hazırlıksız yakalanmışlardır.
Destan Dergisi, Nisan 2005
AKP Bir Projedir
AKP, İmam Hatiplerden YÖK Yasasına, başörtüsüne varana kadar mağduriyetleri giderememiştir. AKP medya ye
para desteğini almanın diyetini sanki birilerinin borçlarını
öteleyerek ödemiş ve milli vicdanda büyük yaralar ortaya
çıkartmıştır. Ekonomide büyüme söylemlerine rağmen
vatandaşın sofraya koyduğu bir tas çorba her geçen gün
16
azalmıştır. Enflasyon düşüyor, döviz kurları düşüyor söylemleri arasına borsanın yükselişte olması gözden kaçmaktadır.
Yüzde 56‘sı yabancı sermayenin tekelinde olan borsa, kanser hücrelerinin büyüyerek, Türkiye için tehdit oluşturmaya
başladığının ispatıdır. AKP bir projedir…
AKP bir projedir demekle neyi kastettiniz?
Büyük Ortadoğu Projesi‘nin ilk ortaya atıldığı günle bugün arasındaki gelişmelere dikkat edildiğinde neden
bahsettiğim gayet iyi anlaşılır. 5 bin yıllık devlet geleneği
olan ve adı Patagonya ile hiç de özdeşleşmeyen Türkiye
limanlarının önüne 3 bin 500 km öteden gelen ABD donanmalarının geliş gerekçesini düşünmek, tek başına bu
sorunuzun cevabıdır. Öte yandan 1 Mart tezkeresine geçiş
vermeyip, hava sahasını sözde yardım amaçlı açmış olmakta çizilen çelişkiler tablosu arasında projeye vücut bulduranların kendi özleri ile kendilerine biçilen rol arasındaki
bocalamalarının ispatıdır.
Destan Dergisi, Nisan 2005
Aklı Sıra AB‘ye Yaranacaktı
Sayın Başbakan önce „Ülkemizde Kürt sorunu vardır” diyerek kapıları açtı.
Aklı sıra AB‘ye yaranacaktı.
Hatırlarsınız... Daha önce de bir başkası „AB‘nin yolu Diyarbakır‘dan geçer“ demişti.
Bizim Başbakan işi daha da ileri götürerek „Silah bırakırlarsa görüşebiliriz“ dedi, sonra bu sözlerini yalanladı.
Daha sonra da bir çeşit isyan provasına benzeyen hareketler başladı.
tidara bir Kürt Sorunu paketi verilmeli, kürdistanın bu kadar
avantaj yakaladığı bir dönemi değerlendirmek gerekir. Aydınlar, sempatizanlar harekete geçirilmelidir.“
Bunun üzerine, ayağı bu topraklara basmayan, bu kültürle
barışık olmayan sözde aydın takımı harekete geçiyor. Sayın
Başbakan‘ın danışmanlarıyla birleşiyorlar ve ardından Baş-
6 yıl boyunca devam eden sessizlik isyana dönüştü.
Başbakan bu konuda, şimdiye kadar hiçbir devlet adamımızda görülmeyen bir tavır sergiliyor.
Önce bir laf atıyor ortaya...
Tepki alınca yalanlatıyor.
Tepkiler daha da büyüyünce „Ben öyle demedim“ diyerek
medyayı suçluyor.
Tepkiler daha da büyüyünce bir numaralı vatansever
edasıyla ortaya çıkıp, „Tek ülke, tek bayrak, tek millet“ söylemine sarılıyor.
Diğer taraftan iktidar, Terörle Mücadele Kanunu‘nun 6.
maddesi ile teröristlere af getirmeye çalışıyor; oldu-bitti ile
kanun çıkarmaya çalışırken yakalanıyor, dağda teröriste diz
çöktüren askerimizin, polisimizin moralini bozuyor.
Bunun adı, bizim dilimizde „Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusudur“.
Konuşma: BBP 6. Olağan Büyük Kurultayı, 30 Nisan 2006
Güneydoğu
Sayın Başbakan „Bazıları Sivas‘tan ve Gâvur Dağı‘ndan
öteye geçemiyorlar“ dediği gün, biz Bitlis‘te miting
yapıyorduk. Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Mardin illerinde toplantılar yapıyor, vatandaşlarımın rastgele dükkânlarına giriyor, çay bahçelerinde oturuyor, ülke meselelerini
konuşuyordum.
Şırnak‘ta aramızda koruma duvarları olmadan, gece
23.30‘da, cep telefonlarının sağladığı aydınlatma ortamında gençlerle sohbet ediyordum. Bu gençlere ne istediklerini
sorduğumda; „iş istiyoruz, üniversite istiyoruz ve tanklarla
çevrili bir şehir gibi gösterilmekten rahatsızlık duyuyoruz“
diyorlardı. Bu gençlerin taleplerini ve benim gözlemlerimi
Mecliste de gündeme getirdim.
Konuşma: BBP 7. Olağan Büyük Kurultayı, 26 Ağustos 2007
bakanlıkta sanki Bakanlar Kurulu ile resmi toplantıymış gibi
bir toplantı yapılıyor. Yabana bir devlete gidecek gibi paket
hazırlanıyor. Ondan sonra „Kürt Sorunu“ kavramı ortaya
atılıyor. „Kürt sorunu var ve bu demokratikleşmeyle halledilecek“ deniliyor. Ama „Kürt Sorunu“nun ne olduğu açıklanmıyor. Çözüm olarak nelerin yapılacağı açıklanmıyor. Demokratik açılımdan ne kastedildiği belli değil. Ondan sonra
ortalık bir anda karışıyor. Sayın Başbakan da, „Kim bastı
bu düğmeye?“ diye etrafına bakmıyor. Bu düğmeye, Sayın
Başbakan basmıştır. Bu düğmeyi o sözde aydınlarla Sayın
Başbakan‘ın danışmanları hazırladılar, Sayın Başbakan‘a da
butona bastırdılar...
Başbakan terör örgütünü okşamış oldu...
Diyarbakır Belediye Başkanı, „Bize verilseydi organizasyon,
buraya milyon yığardık“ diyor. Yani, bir anlamda, „Biz kimseye şov yaptırmayız. Kimseye üzerimizden siyaset yaptırmayız“ mesajını veriyor. „Başbakan dedikleriyle yetinmemeli, bunun içini doldurmalı. Bizim dediğimiz gibi doldu
olmalı...“ diyorlar. Apo‘nun dediği gibi... Apo, „Kürt sorununun çözümü için öncelikle yapılması gereken, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti‘nin yeniden inşasıdır. Yeni bir Anayasa
hazırlanıp, devletin Kürtler ve Türkler arasında bir ortaklık
devleti olduğu ifade edilir. Önce bu kabulle başlanır işe...“
diyor. Sonra da Türk Devleti‘nin asırlardır yürüttüğü politikalardan dolayı Kürtler‘den özür dilemesi gerektiğini savunuyor. Başbakan da „Kürt Sorunu“ kavramının içini doldurmadı. Bununla devlet, pazarlık kapısını aralamış oldu,
terör örgütünü okşamış oldu. Devlet, terör örgütüne yumuşak mesajlar vererek cesaretlenmesini sağladı. Başarma
azmini kazanmasını sağladı. Tabii 3 Ekim tarihinin de bunda
büyük etkisi var.
3 Ekim öncesinde Başbakan‘a „Kürt Sorunu var“ dedirterek,
Kürtler‘in, Türkiye‘nin büyük bir sorunu gibi gösterilmesi
sağlanmıştır.
Başbakan Terör Örgütünü Okşamış Oldu
Öcalan, dokuz-on ay önce avukatlarıyla dışarıya talimat
verdi. Ne diyordu? „Irak‘ın kuzeyindeki yeni gelişmeler,
Türkiye‘nin AB sürecinde geldiği pozisyonda çok iyi değerlendirilmeli. Acilen Türk aydınlarını da işin içine çekerek ik-
Böylece 3 Ekim‘de AB ile masada, Türkiye‘ye „Bu sorunu aç
içini doldur, çözümleri hayata geçir“ gibi baskı oluşturulmasına imkân tanınmıştır.
Söyleşi: Kırmızı Çizgi Dergisi
Kaynak: Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı – Hakkı Öznur
Bir sonraki sayımızda Muhsin Başkan‘ın hükümet ile ilgili söylemlerini yayınlamaya devam edeceğiz.
17
Murat Cenik
ATB Genel Sekreteri
Muhsin Başkan‘ın
şehadeti,
gelinen nokta ve
gençliğin yapması
gerekenler!
Avrupa‘da hizmet veren Alperen gençlerimiz bir çalışma
başlatarak bu güzel dergiyi çıkarma kararı aldılar. Bu güzel
çalışmada kendilerine başarılar diliyorum. Bizde elimizden
geldiğince genç arkadaşlarımıza destek olacağız Allah‘ın izniyle. Çıkaracakları ilk sayılarında benden de bir yazı kaleme almamı isteyen gençlerimize ayrıca teşekkür ediyorum.
Şahsıma verdikleri konu ise başlıktanda görüleceği üzere
Muhsin Başkanımız’ın şehadet süreci, geldiğimiz nokta ve
bilhassa Avrupa’da yaşayan genç Alperenler’in yapması gerekenler hakkında. Muhsin Başkan’ın şehadet sürecini anlatmak benim için çok zor bir konu olsada dilimiz döndüğünce
anlatmaya çalışacağım.
Muhsin Başkan geçmişi ile atik ve mücadeleci bir insan. Ülküsü uğruna birçok kez zindanlara atılmış, işkenceler görmüş, idam sehpalarından dönmüş, ölümle burun buruna
gelmiş, lakin hiç bir zaman inandığı davalardan taviz vermemiş, bilakis göğsünü gererek tüm tehlikeler karşısında
dik durmuş, düz yürümüş, dürüst olmuş ve doğru bildiklerini yapmıştır. Allah‘ta kendisine hem yar olmuş, hemde
yardım ederek yolunu hep açık tutmuştur.
Karşılaştığı tehlikelerden biride birçok kez ölümle tehdit
edilmiş olmasıydı elbette. Muhsin Başkan bu tehditlere
de aldırış etmeden, Hakk bildiği davada taviz vermeden,
‚İlay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem‘ yolunda adım adım
ilerliyordu. Siyaset meydanında milletini aldatmadan, Allah rızası için, vatanı ve bayrağı uğruna çalışmalar yapmaktaydı. Şehit liderimizin bu tutumu ise hem içte hem dışta
birçoklarını rahatsız ediyordu.
Muhsin Yazıcıoğlu ve partisi yüzde 10’luk seçim barajını aşarda, en azından bir grubu olursa neler yapabilirdi?
BBP‘yi tek başına ve önceki dönemlerde 8 milletvekili ola-
18
rak TBMM‘de temsil ederken, hizmet ettikleri zaman birçok
başarıya imza atılmıştı çünkü. Barajı bir sefer aşarsa iktidar
yolu açılır mıydı? Gün gelirde Muhsin Yazıcıoğlu iktidar
yada iktidar ortağı olursa ne olacaktı?
İşte bu ve benzeri sorular içte ve bilhassa dışta birilerinin
kafasını karıştırıyordu. Bu sebepten Muhsin Yazıcıoğlu‘nun
engellenmesi gerektiği gerçeği gün geçtikçe belirgin bir
hal alıyordu. CIA denen ABD‘nin istihbarat örgütünün Türkiye sorumlusu BBP ve Muhsin Yazıcıoğlu hakkında 1994
yılında rapor hazırlıyor ve Muhsin Başkan’a nüfuz edemedikleri için hayıflanarak, kesinlikle partinin büyümesi ve
Muhsin Yazıcıoğlu engellenmeli diyordu. Yine şehadetinden önceki yıllarda bir resepsiyonda Belçika Büyükelçisi ile
ABD İstanbul Konsolosu birbirleriyle konuşurken Muhsin
Yazıcıoğlu‘nun ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Muhsin Yazıcıoğlu Türk Milleti tarafından çok sevilen biri olduğunu, BBP‘nin tabanının bir
anda genişleyebileceğini ve olabilecek bir genel seçimde
barajı rahatlıkla aşabileceğini söylüyorlardı. Buna ilaveten
bir sonraki dönemde iktidar olabileceğini ve bir daha iktidarı kimsenin BBP‘nin ve Muhsin Yazıcıoğlu‘nun elinden
alamayacağını belirtmişlerdi.
Muhsin Başkan’ın başından geçen birçok şaibeli kazalar
kendisini yıldırmamış, tam tersine , daha fazla azim ve gayretle devletine, milletine ve dinine hizmet etmiştir. Birgün
Muhsin Başkan’a bir gazeteci kendisiyle acilen görüşmesi
gerektiğini anlatmış ve aldığı haberi aktarmak istemiştir.
Görüşme esnasında kendisine gelen bilgide Muhsin Yazıcıoğlu‘nun artık öldürülmesi gerektiğini iletmiştir, Muhsin Başkan bu tehdide de aldırış etmeden yoluna devam
etmiştir. Ama şimdiye kadar aldığı tehditlerden çok daha
önemli görmüştür, zira bir gazeteci yoluyla bu haber kendisine iletilmiştir. Şehadetinden iki ay önce Almanya‘da
seçim sonrası birçok konuyu milletiyle paylaşacağını ve
bilinmeyen yada görülmeyen gerçekleri açıklayacağını
söylemişti Muhsin Başkan. Bir düğün merasimi için gelmişti. Aynı düğünde uzun zamandır Avrupa’da yaşayan
bir arkadaşıyla biraraya gelmişti ve bu arkadaşı kendisine
“Başkanım sizi öldürecekler, Türkiye‘ye dönmeyin, Almanya‘da kalın. Alman gizli servisi size başka bir devletin suikast ve operasyon yapmasını engeller” demiştir. Bu sözler
üzerine Muhsin Başkan, eğer burada kalırsa inandığı tüm
değerlerden kendisini vazgeçmiş sayacağını ve Muhsin Yazıcıoğlu‘nun Allah‘tan başka kimseden korkmadığını, eğer
Takdir-i İlahi tecelli edecekse, başımızın üstünde yeri var
diyerek mutlaka geri döneceğini söylemiş. Arkadaşı ise
artık kendisiyle daha görüşemeyeceğini söylemiş ve helalleşerek vedalaşmışlardır.
Nihayetinde Muhsin Başkan gün olmuş seçim çalışmalarının daha hızlı gerçekleşebilmesi için kiralanan helikopterle Sivas‘tan Kahramanmaraş‘ın Göksun Çağlayancerit
ilçesine giderek organize edilen mitinge katılmış ve konuşmasını ‚‘Adaylarımı size, sizleride Allah‘a emanet ediyorum‘‘
diyerek bitirmiştir. Tekrar aynı helikopterle Yozgat‘ta yapılacak mitinge katılmak üzere hareket etmişler ve helikopter ‚‘KANLI ÇUKUR‘‘ mevkiinde helikopter düşmüş, yada
düşürülmüş, yolcuların tamamı zaman içerisinde şehadet
şerbetini içerek Rahmet-i Rahman‘a kavuşmuşlardır.
Kaynak: Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı, Kanlı Çukur, Mart 2009 Seçimleri Şarkışla Mitingi
Murat Cenik
ATB Genel Sekreteri
Yazının devamını bir sonraki sayımızda sizlerle paylaşacağız...
İmam Gazali‘den
Dersler
Zinâ
Allah (C.C.) Kur‘an- ı Kerim‘de şöyle buyurur:
„Kurtuluşa eren müminler,
edep yerlerini (fuhuştan ve diğer haramlardan) korurlar”. (Mü‘minun Suresi: 5)
„Fuhşun açığına da, gizlisine de yanaşmayınız. „ (En‘âm Suresi: 151)
Burada „açık fuhuş“ zina, „gizli- saklı fuhuş“
deyimi ile de öpüşme, elleme ve bakışma
kastediliyor olmalıdır.
Bu konuda Rasulullah (S.A.V.): „Eller de,
ayaklar da, gözler de zina işlerler“ buyurmuştur.
Nitekim Allah şöyle buyuruyor: „Mü‘min
erkeklere de ki; gözlerini bakılması yasak
olandan çevirsinler ve ırzlarını korusunlar, bu kendileri için en temiz yoldur. Hiç
şüphesiz, Allah yaptıklarının iç yüzünü en
iyi bilendir“.
„Mü‘min kadınlara da de ki, (onlar da)
gözlerini yasak olandan çevirsinler, ırzlarını
korusunlar. Kendiliğinden görünenin dışında ziynetlerini açığa vurmasınlar. Başlarını
göğüslerini kapayacak şekilde örtsünler. Süslerini kocalarından, babalarından,
kayın babalarından, oğullarından veya
kocalarının oğullarından, erkek kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız
kardeşlerinin oğullarından, yengelerinin
oğullarından, cariyelerinden, erkeklikten
kesilmiş hizmetçilerden, kadınların edep
yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Saklı
süslerini ortaya çıkaracak şekilde ayaklarını
yere vurmasınlar. Ey Mü‘minler! Hepiniz
Allah‘a (C.C.) tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Nur Suresi: 30- 31)
Görülüyor ki Allah (C.C.) gerek erkeklere
ve gerekse kadınlara harama bakmaktan
sakınmayı ve namusu, haramdan korumayı
emretmiştir. Allah (C.C.) çeşitli ayetler ile
zinayı haram kılmıştır.
Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: „Onu (zinayı)
işleyen ağır azaba çarpılır.“ (Furkan Suresi:
68)
Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Aman
zinadan sakınınız, çünkü onun, üçü dünyada ve üçü ahirette olmak üzere altı afeti
vardır“.
Dünyadaki afetler şunlardır:
Geçim darlığına yol açar,
Ömrü kısaltır,
Sahibini kara yüzlü eder.
Ahirettekiler de şunlardır:
Allah‘ın gazabına sebep olur,
Ağır hesaplaşmaya gerekçe olur,
Cehenneme girmeye yol açar.
20
Rivayete göre; Hz. Musa (A.S.) Allah‘a
(C.C.): „Ya Rabbi! Zina edene ne ceza verirsin? „ diye sorar. Allah (C.C.): “Ya Musa,
ona bir dağın üzerine atılsa dağı küle çevirebilecek olan ateşten bir zırh giydiririm”
diye buyurur.
Yine bildirildiğine göre; kötü yola düşmüş
olan bir kadın şeytan katında bin tane erkekten daha sevimlidir.
„Meşabih“ adlı esere göre; Rasulullah
(S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Kul zina işlerken
imanı kalbinden çıkarak gölge gibi başının
üzerinde asılı kalır,ancak zina işi bitince kulun imanı yine geri döner“.
Kitab‘ül İkna‘da rivayet olunduğuna göre;
Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Allah
katında bir erkeğin nikâhlısı olmayan bir
kadının rahmine akıttığı bir damla meniden daha büyük günah yoktur“.
Erkek erkeğe yapılan cinsi münasebet ise,
zinadan da daha ağır bir günahtır. Nitekim
Enes Bin Mâlik‘den rivayet olunan bir hadiste Rasulullah (S.A.V.) buyuruyor ki: „Erkek- erkeğe cinsi münasebette bulunan
kimse cennetin kokusunu bile duyamaz,
oysaki cennetin kokusu beş yüz senelik
uzaklıktan duyulabilir”.
Hikâye ederler ki Abdullah İbni Ömer (R.A.)
bir gün evinin kapısı önünde oturuyorken
parlak yüzlü ve yakışıklı bir delikanlı görür,
hemen içeri kaçıp kapıyı üzerine kitler, bir
müddet sonra dışarıdakilere „O fitne geçip
gitti mi? „ diye sorar, ona „gitti“ diye cevap
verirler, bunun üzerine dışarı çıkar. Orada
bulunanlar ona „Sana ne oldu, yoksa bu
hususta Rasulullah (S.A.V.) Efendimiz‘den
bir şey mi duydun? „ diye sorarlar. O da
„Evet, duydum. Böylelerine bakmak, onlar
ile konuşmak ve yine onlar ile bir arada
oturmak haramdır” diye cevap verir.
Kadı İmam (R.A.) buyurur ki, „Bir şeyhin
şöyle dediğini duymuştum; „Her kadının
yanında bir, her parlak oğlanın yanında ise
on sekiz tane şeytan vardır.“
Yine söylendiğine göre; bir parlak oğlanı
şehvetle öpen kimseyi, Allah Teâlâ, beş yüz
senelik cehennem azabına çarptırır.
Evli bir kadını şehvet ile öpen kimse, yetmiş bakire ile zina etmiş gibidir. Bir bakire
ile zina eden kimse de yetmiş bin dul ile
zina etmiş gibidir.
Kelbi, „Revnak-üt Tefsir“ adlı eserde der ki:
„İlk erkek erkeğe cinsi münasebeti Lut kavmine öğreten İblis idi, onlara parlak yüzlü bir oğlan kılığında görünerek erkekleri
kendisi ile cinsi münasebette bulunmaya
çağırdı. Bu kışkırtma üzerine bazı erkekler onun üzerinden geçti. Böylece erkek
erkeğe münasebet, aralarında pis bir alışkanlık haline geldi, her yabancı erkek ile
aynı işi yapmaya koyuldular. Bunun üzerine Allah (C.C.) onları bu çirkin alışkanlıktan
vazgeçmeye ve putlara tapmaktan cayarak
Allah‘a (C.C.) ibadet etmeye davet etmek
üzere onlara Hz. Lut (A.S.)‘ı Peygamber
olarak gönderdi.
Hz. Lut onları bu işten menetti. Kendilerini
Allah‘a (C.C.) ibadete çağırdı. Yaptıkları bu
kötülüğe ısrarla devam ettikleri takdirde
başlarına Allah‘tan (C.C.) azap ineceğini
bildirdi ise de bunlar duydukları sözleri
hafife alarak ona: „Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize Allah‘ın (C.C.) azabını getir“
dediler.
Başka bir çare kalmadığını gören Hz. Lut
Allah‘a (C.C.) dua ederek kendisini bu
sapıklara karşı mahcup etmemesini diledi
ve Allah‘a (C.C.) „Ey Rabbim, bu bozguncular karşısında beni muzaffer kıl“ diye
yalvardı. Bunun üzerine Allah (C.C) göğe,
o sapıkların üzerine taş yağdırmasını emretti, her taşın üzerinde kimin üzerine
düşeceği yazılı idi, işte Ayet-i Kerime‘de
yağan taşlardan bahsedilirken „Rabbinin
katında nişanlı“ deyiminin kullanılması, bu
gerçeğin delilidir: Yani taşların her biri üzerinde Allah‘ın ezel hükmünde birer damga,
birer nişan vardı.
Hz. Lut (A.S.) kavminin afete uğramak üzere olduğunu öğrenince karısı ile kendisine
inanan kimseleri toplayarak şehirden çıkmaya koyuldu, ardından gelenlere arkaya
dönüp bakmamalarını tembih etti. Bundan
yalnız karısı müstesna idi. Bu kadın şehrin
afete uğrayacağını duyunca „vah kavmim”
diye dönüp geriye baktı, bu sırada başına
inen bir taş onu cansız yere serdi.
Mücâhid (R.A.) der ki; „O gün sabahleyin
Cebrail (A.S.) bu sapıkların beldesine indi,
beldenin yerle irtibatını keserek araya kanadını soktu, kanadı üzerinde beldeyi ve
üzerinde yaşayanları havalandırdı, gökyüzüne kaldırdı. Öyle ki gök halkı beldedeki
horozların ötüşünü ve köpek havlamalarını duydular. Sonra da bu beldeyi alt üst
ederek yere bıraktı, ilk düşen evlerin damları oldu, arkasından her şey yerle bir oldu.
Onların başına gelen hiç bir kavmin başına gelmemiştir. Allah (C.C.) önce onların
gözlerini kör etti, sonra da yurtlarını alt
üst etti. Burada en büyüğü Sodom olmak
üzere beş şehir vardı. Kuran- ı Kerim‘in
„Tevbe“ suresinde bahis mevzuu edilen
„mü‘tefîkât“ afete uğramış yerler bunlardır.
Buralarda o zaman dört milyon insanın
yaşadığı söylenir.
Kalplerin Keşfi kitabından alıntıdır.
Çocuklara Özel
Boyama
Bilmece
Bilin bakalım;
burada kaç tane
kedi var?
21
Cafe Kiosk
Bahnhofstr.51
67059 Ludwigshafen
Tel: 0178/5005441
Geschäftsführer: BuGra Ilhan
Aktiv
Glas und Gebäudereinigung
Seit 20 jahren sorgen wir fÜr Sauberkeit
Pfaustr.14
67063 Ludwigshafen
Tel: +49 151 59446161
Email: [email protected]
I.C.T BAU GMBH
Hoch- und Tiefbau
Berliner Str. 19
67059 Ludwigshafen
Telefon: 0621/31970478
Fax: 0621/31970479
E-Mail: [email protected]
Tobias Engler
Geschäftsführer
Mobil: 0152/53817220
Teşkilatlarımız
Augsburg, Berlin, Duisburg, Eislingen, Finnentrop, Gelsenkirchen, Kassel, Ludwigshafen, München, Phillipsburg, Remscheid,
Amsterdam (Hollanda), Viyana, Braunau (Avusturya), Suhr (İsviçre), Mulhouse (Fransa)
ATB Gençlik Kolu Yönetimi
Ali Küçük - Gençlik Kolu Başkanı
Mehmet Kocabaş - Kuzey Bölgesi Gençlik Sorumlusu
Yavuz Çakmak - Güney Bölgesi Gençlik Sorumlusu
Emin Aygün - Sekreter, Medya/İnternet Sorumlusu
Kürşat Kerimoğlu - Dergi/Eğitim Sorumlusu
Editör: Kürşat Kerimoğlu
Reklam Sorumlusu: Emin Aygün
Kapak Fotoğrafı: Fotolia
Çizimler: Fotolia
Fotoğraflar: Fotolia, pixabay, Avrupa Türk Birliği Genel Merkezi, Kamil Yılmaz, Sedat Doğan
İletişim: [email protected]
Download