Broşürü yüksek çözünürlükle indirmek için

advertisement
1
Türkiye
Türklerindir
Mehmetçiğe cenaze töreni,
teröriste bayram karşılaması!
2
Açılım dedikleri PKK’ya afmış!
zurnayla karşılıyorlar?
Sonunda AKP’nin Kürt açılımı derken
neyi kastettiği ortaya çıkmış oldu: PKK’lı
teröristler ellerini kollarını sallaya salllaya Türkiye’ye geldi ve serbest kaldılar.
Demek ki Kürt açılımı dedikleri PKK’lı
teröristlere afmış!
Bakın PKK’lılar davul zurnayla
karşılanıyor ama Mehmetçiklerimiz
beyaz kefenle iniyor o dağdan!
PKK elebaşısı bir mektup gönderiyor
Kandil’e ve PKK’lılara “teslim olun”
diyor. O PKK’lı teröristler de geliyor
Türkiye’ye. Apo’nun İmralı’dan terörü
idare ettiğinin bundan açık kanıtı olur
mu? AKP’nin Apo’ya izin verdiğinin
başka açıklaması olabilir mi?
Şehit cenazesine vatandaşın katılımı
yasak!
Ortada açık bir PKK-AKP antlaşması
vardır ve PKK’lı teröristler hiçbir ceza
almadan Türkiye’ye gelmektedir.
Teröristler serbest,
komutanlar hapiste!
Apo bir grup PKK’lının teslim olmasını
istemişti Tayyip’e bu da yetmemiş ki
bütün PKK’lılar gelsin diyor.
Ne yapacaksın bütün PKK’lıları?
Ülke içinde yeterince PKK’lı yok mu,
Meclis’te yok mu?
Partine mi alacaksın, danışman mı
yapacaksın o PKK’lıları?
Azeri bayrağı suç,
PKK bayrağı serbest!
Bir de mazlum edebiyatı yapar bunlar
yıllardır, biz eziliyoruz diye. Dünyada
terör özgürlüğü elde etmiş başka bir
topluluk var mıdır?
Bakın PKK’lı teröristlere nasıl bayram
karşılaması yapıyorlar!
Hani PKK’lı değildi oranın insanı?
Madem değiller neden PKK’lıları davul
Şehitlerin cenaze törenine PKK’lıları ülkeye davet eden o adam katılamıyor!
Hatta şehitlikte anma töreni bile yasak!
Azeri bayrağı taşımak suç!
Ama PKK bayrağı açmak, Apo posteri
taşımak serbest!
Demek ki bu ülkede yasaklar onlara
değil bir tek Türklere var!
Türk’e acı çekmek, gözyaşı dökmek bile
yasak!
Açın televizyonları herkes teröristleri
destekler ama Türk askerini savunan yok!
Yıllarca terör örgütünde Türk Ordusu’na
karşı savaşanlar serbest, hem de sorgusuz sualsiz ama PKK ile savaşan askerler
cezaevinde.
Bu nasıl adalet!
Bu ülkede basit bir okul çetesine katılsan
bile cezası vardır, ekmek çalsan cezası
vardır, kırmızı ışıkta geçsen cezası vardır
ama terörist olursan cezası yoktur!
Ne yani Türklerin suçu ne? Terörist olmamak mı?
Sanki işgal dönemini yaşıyoruz
Seçimlerde hesabını soracağız
Peki bunun sonu ne olacak?
O zaman da Apo’yu böyle davul zurnayla
karşılayacaklar!
Bu oyunları yine çok sürmeyecek. İki yıl
içinde bir seçim olacak ve Türkler bu
davul-zurnanınn hesabını sandıkta soracaklar. PKK’ya hepiniz gelin diyenler seçim
sandığında görecekler vatana ihanetin
bedelini.
Türkler de seyredecek öyle mi?
Bir dahaki seçime Atatürkçü Parti gelecek.
Bu ülkenin 6 bin askerini öldüren teröristlerin içimizde serbestçe dolaşmasını!
Yüzlerce doktor, hemşire, öğretmen
ve polisi öldüren teröristlerin serbest
bırakılmasını! Türk bayraklarının çöpe
atılıp PKK flamalarının açılmasını!
Gerçek bir Türk partisi kurulacak ve seçimlerde Türk’ten oy isteyecek.
Demek ki yakında Apo da serbest
bırakılacak!
Bizden istedikleri tıpkı Kurtuluş Savaşı
öncesi gibi sessiz olmamız.
Unutmayalım İstanbul işgal edildiğinde de
Yunan gemileri Boğaz’da serbestçe geziyordu. İstiklal Caddesi Yunan bayrakları ile
donatılmıştı. İşgali kutluyorlardı.
Türklere ise susun denildi!
Susun ve kabullenin!
Ülkenizin elinizden alınmasını,
vatanınızın, onurunuzun ayaklar altına
alınmasını sessizce izleyin!
Ama izlemedi Türkler!
Mustafa Kemal’e, meclisine ve ordusuna
katıldılar. İhanet eden padişahı, meclisi
ve paşaları umursamadılar, çünkü onlar
Türk’ün değil işgalin kuvvetleriydi.
PKK’yı bitirmek için!
Dağda tek bir terörist yaşatmamak için!
Şehre gelenleri içeri tıkmak için!
İmralı’daki teröristbaşını asmak için!
Onunla masaya oturanları o masaya
darağacı kurup asmak için!
Evet idam cezası geri gelecek!
Teröristi dağa çıkartanlar da, dağdan indirenler de, davul zurnayla karşılayanlar
da tüm bu açılımı yapanlar da, hesaplarını
darağacında verecek!
Ey Türk evladı!
Türk’ün partisinin kuruluşuna hazırlan,
Atatürkçü Parti saflarına katılmaya hazır ol.
2010 başında siyasette artık Türk’ün de
partisi olacak!
Sen de yerini belirle ve safa gir...
www.ataturkcuparti.org
İstanbul: (0212) 292 65 27 - Ankara: (0312) 417 27 01 - İzmir: (0232) 463 59 06
3
Emperyalistler Sevr’i Kürtlere uygulatıyorlar
İstanbul
Ermenistan
Yunanlılara bırakılan bölge
Kürdistan
Fransızlara bırakılan bölge
İtalyanlara bırakılan bölge
4
Cumhuriyet’ten bugüne Kürtler’in bir istila hareketi şeklinde gelişen nüfus hareketi yukarıdaki haritada
görülüyor. Kırmızı renkli bölgeler, Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelerle göçtüğü ve nüfus yapısını
kendi lehlerine değiştirdiği bölgeler. Bu haritayı emperyalistlerin Sevr haritası ile karşılaştırdığımızda aynı
bölgelerin 80 yıl öncesinde de emperyalistler tarafından paylaşılan ve Türkiye’den kopartılan bölgeler
olduğunu görürüz. Kısacası emperyalistler Sevr hayallerini Kürtlere gerçekleştirtmektedirler. Fakat görülen o ki Sevr’i yırtan Ankara merkezli Milli Mücadele’den ders alan emperyalistler bu defa Ankara’yı es
geçmemişler ve Kürtleri yoğun bir şekilde Ankara’ya göç ettiriyorlar. Kürt göçünün masum bir ekonomik
ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünen gözlerin iki haritayı bir kez daha incelemelerini tavsiye ederiz.
Kürt açılımının
ardındaki oyun
Kürt bölücülüğünün yol haritası
Kürt bölücülüğü AKP iktidarı ile birlikte
zaten meşrulaşmıştı o nedenle AKP’nin
yeni “Kürt Açılımı” pek de şaşırtıcı değil.
Ama yine de Kürt bölücülüğünün hedeflerinin yeterince anlaşılamadığı ortada. Kaldı
ki Kürt bölücülüğünün aldığı yol da pek
anlaşılabilmiş değil.
Öncelikle Kürt bölücülüğünün hali hazırda
Türkiye’ye neleri kabul ettirdiğinin muhasebesini yapalım:
1-) Bugün Türkiye, kendi sınırları içinde Türk
milletinden ayrı bir Kürt nüfusun yaşadığını
kabul etmiş durumdadır.
2-) Bu Kürt nüfusun her tür kültürel ve siyasal
hakları tanınmış durumdadır.
3-) Bu Kürt nüfusun kendi partisi ve kendi
politikacıları devletin yönetim kurumlarında
resmi yönetici olmuş durumdadır.
Bu üç adımın çok basit ve kaçınılmaz
sonuçları olacaktır ve önümüzdeki dönemde
de bu mesele çözümlenecektir.
Eğer Türk milletinden bağımsız bir Kürt nüfus
varsa, bu nüfusun anayasal statüsünün belirlenmesi aşamasına geçilmiş demektir.
Bu aşamada Kürtler ayrı bir millet olarak
tanınmak istemektedir. Ayrı bir millet demekse beraberinde başka bazı seçenekleri
getirmektedir: Bu millet kendi kaderini nasıl
belirleyecektir?
Bunun birinci yolu, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde azınlık statüsü elde
etmesi olabilirdi. Ancak artık bu yol bile çoktan kapanmıştır çünkü Kürtler azınlık hakkı
değil belirleme hakkı istemektedir.
İkinci bir yol ise yine Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde özerklik statüsü
olabilir. Fakat Kürtler bu özerkliği res-
men olmasa bile fiilen zaten elde etmiştir.
Bugün Güneydoğu’da sadece bölücü parti
bulunmaktadır ve devlet içinde özerk bir
idare olarak çalışmaktadır. Dolayısıyla Kürtler
özerklik hakkını resmileştirmek gibi ufak bir
hedefle de oyalanmak istememektedir.
Üçüncü ve en klasik yol ise Kürtlerin Türkiye
Cumhuriyeti’nden ayrılması ve bağımsız devletlerini kurmasıdır. Kürt bölücülüğünün 100
yıllık rüyası da zaten budur.
Ama bugün Kürtler bu rüyayı bile asıl hedef
olarak izlememektedir. Çünkü Kürtlerin
derdi bağımsız bir Kürt devleti kurmak değil
bağımsız Türk Devleti’ni yok etmektir.
Nitekim teröristbaşı Apo ve onun meclisteki
vekilleri bunu artık çok açıktan ifade etmektedirler. Apo, Türkiye’den ayrılmayı veya
federasyonu kabul etmediklerini Türkiye
Cumhuriyeti’ni yönetecek iki milletten biri
olarak tanınmayı istemektedir.
Peki nasıl olacak bu?
Kürdistan ve Türkistan!
Kürt bölücülüğü Kürdistan olarak adlandırdığı
Güneydoğu’da tam söz hakkı sahibi olmak istemektedir. Yani bir Özerk Kürdistan
kurulacaktır ve burayı sadece Kürtler yönetecektir.
Apo Türklere şunu önermektedir; “Türkler,
Kürdistan benim vatanımdır” demeliymiş.
Yani zaten bin yıllık Türk yurdu olan
Güneydoğumuza Kürdistan diyecekmişiz!
Ama asıl mesele bu değil, peki Türkler bu
vatanlarına gidip istediklerini yapabilecekler
mi?
Mesela bir Türkçü parti teşkilatı orada
barınabilir mi?
Ya da Türkçe özel kurslar kurulabilir mi?
5
6
Türk dilini ve müziğini geliştirecek radyo
yayınları yapılabilir mi?
Elbette hayır.
Zaten Güneydoğu çok uzun süredir Türk’e ait
her şeye kapalı ırkçı bir kurtarılmış Kürt alanı
haline getirilmiş durumda. Orada değil Türk
kültürüne, tek bir Türk’ün varlığına bile izin
verilmemektedir.
Kısaca Apo Türklere “Orada bir köy var uzakta” şarkısını söyleyip avunmamızı öneriyor.
Peki neden federasyon ve bağımsızlığa razı
değiller?
İşte Kürt açılımının esas nedeni de bu.
Güneydoğu’nun Kürtlere teslimi zaten kabul
edilmiş bir programdır. Tartışma geri kalan
bölgenin ne olacağı üzerinde dönüyor.
Yani Güneydoğu hariç Türkiye ne olacak?
Eğer Kürtler Güneydoğu’da federasyon ya da
özerklik isterse, geri kalan tarafın Türk bölgesi olması gerekir. Yani bir yanda Kürdistan
olacaksa diğer yanda da bir Türkistan olabilir.
Ama gerek ABD, gerekse PKK buna razı
değiller.
Rum ve Ermeni savaşçısı Kürtler
Şu an bağımsız bir Kürt devleti kurmaya çok
yaklaştıkları halde o kadar hızlı adımlarla
gittiler ki federal bir yapı ya da bağımsız bir
Kürdistan, Kürtlerin sonu olabilir.
Şöyle düşünelim, Türk devleti anayasasını
değiştirse ve federal bir yapı kabul etse,
Kürtlere ait bölgenin resmi dili Kürtçe olsa
ama Türklere ait bölgenin de resmi dili
Türkçe olsa ne olur?
İşte asıl sorun o zaman ortaya çıkacaktır.
Yıllardır Türk bölgelerini istila için gönderilen
birkaç milyon Kürt ne yapacaktır?
Ya geldikleri Türk bölgesinde resmi dil
Türkçe olduğu için buna uyacak ve
Türkleşeceklerdir ya da kendilerini çok Kürt
hissediyorlarsa doğru Kürdistan’a göç edeceklerdir.
Şimdi PKK da ABD de bunun telaşı içindedir.
1991’de Halepçe’de yaşanan bu defa
Türkiye’nin Batısında yaşanabilir ve Kürtler
bohçalarını toplayıp kendi “ana vatanları”na
sürülebilirler.
Ama Kürtler buna razı değiller. Onlar Türk
tarafında da hak sahibi olmak istiyorlar. Yani
Diyarbakır’ı sadece Kürtler yönetecek ama
iş İstanbul’a geldi mi İstanbul’u Türkler ve
Kürtler birlikte yönetecekler!
Tam da bu noktada Kürt bölücülüğünün
kendisi için bir bölücülük değil ABD için bir
bölücülük olduğu ortaya çıkmaktadır. Kürtler
burası bizim vatanımız dedikleri Güneydoğu
için değil, İstanbul için, İzmir için, Ankara
için savaşmaktadır bugün.
Bu savaşı ise silahla değil göçle yani istila
hareketi ile sürdürmektedirler. Bu göçün
teşvikçisi ise ABD’dir. Çünkü ABD sadece
bağımsız bir Kürt devleti kurmak peşinde
değildir. Asıl niyeti Türkleri Anadolu’dan
atmaktır.
Fakat 100 yıldır Türklerin Anadolu’dan
atılmasının imkânı yoktu. Çünkü İstanbul’da,
İzmir’de, Ankara’da, Trabzon’da, Erzurum’da
hak iddia edecek bir Rum ya da Ermeni nüfusu bulunmamaktadır. O nedenle de Rumların
ve Ermenilerin yapamadığını yapma görevi
Kürtlere verilmiştir.
İstanbul’u, İzmir’i, Doğu Anadolu’yu,
Adana’yı, Mersin’i istila eden Kürtler buraları
Rumlar ve Ermeniler adına kurtarma harekâtı
yürütmektedir.
Plan hâlâ Sevr’dir. Sevr’in Konstantinapol,
Büyük Yunanistan, Büyük Ermenistan, Pontus
ve Kürdistan hedefi için 100 yıldır kulllanılan
Kürtler şimdi kritik bir eşikte durmaktadır.
Biz kendi ülkemizi alalım gerisi bizi ilgilendirmez diyemezler çünkü böyle bir
durumda ABD Kürtlerin arkasından çekilir ve
Kürtler ezilir.
Ama bir yandan da Türk bölgelerdeki Kürt
nüfusu potansiyel hedef durumuna getirmektedirler. Yarın öbür gün bir iç karışıklıkta
Güneydoğu’da kıyıma uğratılacak bir Türk
varlığı yoktur ama Türk tarafında yaşayan
Kürtler için durum son derece tehlikeli olabilir.
Kürtçe ve Türkçe
Bu bıçak sırtı pozisyonunda ABD açısından
AKP hâlâ çok işlevseldir. Kürt tarafına Kürtçe
öğrenin, Kürtlüğünüze sahip çıkın çağrısı
yapan iktidar, Türklere ise bırakın Türkçeyi,
milliyetçiliği demektedir.
Kozmopolitizm, hümanizm ve Türk-Kürt
kardeşliği propagandasının işlevselliği burada
ortaya çıkmaktadır. Güneydoğu’daki Kürtler
“Biji Apo” diye slogan atacaktır, İstanbul’daki
Türklerse “Türk-Kürt kardeşliği” sloganını.
Madem çok kardeşlik meraklısısınız o halde
Kürtlere de attırın o sloganı!
Attırmazlar çünkü zaten Kürt yaratmaya
çalışıyorlar. Bu sloganla Kürt yaratılamaz.
Ama diğer taraftan Türk varlığını, bilincini,
kültürünü, dilini ve heyecanını yok etmek için
Türklere sürekli “Türk-Kürt kardeşliği”, “Hepimiz Ermeniyiz”, “Güzel Yunanistan”, “Yes be
AB” gibi sloganlar attırılmaktadır.
O halde işin temeli Türkiye Cumhuriyeti’ni
korumak için, Türk-Kürt kardeşliği sloganı
ile ve bu sloganın ardına saklanan ABD ve
PKK’yla mücadele etmek, “Ne mutlu Türk’üm
diyene” demek ve her Türk’e de bunu dedirtmek gerekmektedir.
Peki Kürtler?
Suni bir şekilde imal edilen Kürt nüfus ise
dilsizdir. Bunlar hormonlu domatesler gibi
yetiştirilmişlerdir. Çok şişkin bir gövdeleri
vardır ama içi boştur, tadı yoktur, kokusu
yoktur.
Aynı şekilde suni metodla imal edilen Kürtler
de bugün kültürsüz, dilsiz bir halk yığını
oluşturmaktadır. Ne mutlu Kürdüm diyene
demektedirler ama bunu bile Türkçe ifade
edebilmektedirler. Çünkü uyduruk imal edilen
dillerinde bu cümleyi kuramazlar.
O nedenle de bugün TBMM’deki Türk milletvekilleri Kürtçe bilmemektedir. Kürtçe bile
bilmeden Kürtçülük yapacaklardır. Bu abes
durumu ortadan kaldırmak için Kürt milletvekillerine mecliste Kürtçe kurs verilmektedir!
Kürtçülerin gülünecek zavallı durumları budur. Apo Kürtçe bilmemektedir, kardeşleri de
bilmemektedir, Apo’nun partisindeki milletvekilleri de bilmemektedir.
Ama bu bölücü eşkıyanın bilmediği Kürtçe denilen uydurukçayı Türk Sezen Aksu, Ajda Pekkan gibi sanatçılar öğrenmeye çalışmaktadır!
İşte ülkemizin içler acısı hali de budur.
Ama bu açılımlar yine de kâr etmeyecek.
ABD’nin toplum mühendisliği projesi olan
Kürt nüfus yaratma politikası iflas edecektir.
100 yılda öğretemedikleri Kürtçeyi öğretecek
çok zamanları olmayacak.
Atatürkçü Parti iktidarında...
Çünkü Atatürkçü Parti kurulacak ve iktidara
Türklerin oyları ile gelecek.
Atatürkçü Parti’nin yönettiği Türkiye’de tek
dil Türkçe olacak.
Türkçe dışında televizyonu, radyosu, müziği
olmayacak.
Aynı zamanda bölücü partileri, belediyeleri
de olmayacak.
Türkiye’yi Türkler yönetecek.
Türklüğüyle mutlu olanlar Türkiye için
çalışacak, yaşayacak, Kürtçülük yapacaklarsa
kendilerine Zağros dağlarında uygun bir
mağara arayacak.
O zaman Türk Ordusu o mağaraları bombalamayacak, o mağaralara teröristleri atacak.
Bırakacağız birbirlerini yiyecekler.
7
Alçaklığın ulusal tarihi
İşgal altındayız
PKK’lı terörist grubunun Türkiye’ye girişi
sizce ne anlama geliyor?
Çıkışları da terör suçu, inişleri de yani.
Tek bir anlamı var bunun: Türkiye artık
işgal al­tın­daki bir ülkedir!
Peki neden serbest bırakıldılar?
Düşman “birliği” ülkeye girmiş, törenlerle
karşılanmış, davul zurna çalınmıştır.
Devlet için asker değil terörist daha
değerli olmuş.
Kurtuluş Savaşı öncesinde Yunan askerlerini da­vul zurnayla karşılamak ne anlama geliyorsa, bu­gün PKK’lı teröristleri
karşılamak da aynıdır.
Dün Osmanlı Padişahı, Osmanlı Genel
Kurmay Baş­kanı, Osmanlı Başbakanı’nın
yaptığı acizlik de­ğil alçaklıktı.
8
Terör örgütü istediği için dağa çıkmışlar
ve yine terör örgütü istediği için inmişler!
Bugünkü muadilleri ise yaptıklarına “demokratik a­çılım” diyor!
“Barış” diyor!
Çünkü artık devlet teröre teslim olmuş.
Devlet kendi halkına sırtını dönmüş,
kendi askerine sırtını dönmüş, şehidine
sırtını dönmüş ve ülkede büyük bir
utanmazlıkla teröristlerin havai fişekli
gösterisi izleniyor.
Bu gösteriyi düzenlemek alçaklıktır ama
izlemek de o kadar alçaklıktır.
Farkında değiliz belki ama yurdumuza
bir işgal gücünün elini kolunu sallayarak
girişini izleyerek işgale ortak oluyoruz.
Oldu olacak dağdan indirdiğiniz “kınalı
kuzularınızı” evinize alın.
İşbirlikçi oluyoruz.
Evinize almakla yetinmeyin yatak
odanıza alın.
Alçaklaşıyoruz.
Yatağınıza alın.
Alın ve rahatlatın yavrucakları.
Hep şehit aileleri mi fedakârlık yapacak!
Onlar oğul acısı çeksin, gözyaşı döksün
bağrına taş bassın ama yine de “vatan
için canım feda” desin. Siz de dönün
onlara şimdi “boşverin, unutun” deyin...
Biraz da sizin kadınlarınız barış
fedakârlığı yapsın.
Yapsın ve rahatlatsın barış elçilerinizi!
Açılımı onlar tamamlasın!
İzlemek de alçaklık
Ne yapmış peki bu dağdan inenler?
Niye çıkmışlar dağa ve neden inmişler?
Alçalıyoruz.
Namussuzlaşıyoruz.
Vahdettin’lerden, Ali Kemal’lerden bir
farkımız kalmıyor.
Ve daha da acısı, bunu kimse barış
için yapmıyor, herkesin tek derdi var,
rahatının bozulmaması.
Kimse yarınını düşünmüyor, yalnızca
bugününün derdinde.
Yarın öbür gün bu ülkenin gelecek
kuşakları dönüp anne babalarına soracaklar;
“Baba bu düşman kuvvetleri ülkeye girerken sen ne yapıyordun?”
Ne cevap verecek anneler, babalar...
İşime gidiyordum...
Marketten sana süt alıyordum...
Televizyon izliyordum!
Bir Kurtuluş Savaşı’nın kahraman
insanına ba­kın, bebeğini değil top mermisini bataniyeye saran insanımızı...
Senin karına, kızına tecavüz etselerdi
de affedecek miydin?
Bir de şimdiki insanımızı...
Şimdi bu teröristlere “eve dönün” çağrısı
yapan yetkili ağızlara, onları serbest
bırakanlara bir soru soralım.
Sahi neden böyle bozulduk biz?
Mesela okul çağında bir kızınız var.
Neden bu kadar vatansızlaştık, bu kadar
alçaklaştık.
Okulda da bir uyuşturucu çetesi.
Farkında mıyız; alçaklığın ulusal tarihini
yazıyoruz şu anda ve gelecek nesillere
bunu miras bırakacağız.
Neden sessiziz böyle?
Sessiziz çünkü o teröristler bizim
evladımızı öl­dür­medi.
Bu kadar basit!
Bu ülkenin 6 bin asker şehidi var, demek
ki yakın aile ve akrabaları ile en fazla
600 bin kişi eder canı yanan.
70 milyonumuzdan gerçekten ama gerçekten ca­nı yanan bu kadar.
Boşuna dememişler “ağlarsa anam ağlar
gerisi yalan ağlar” diye.
Evet, biz geri kalanlar, hayatta kalanlar ve
onların aileleri yalandan ağlıyoruz.
Şu Cem Gariboğlu’na bile ulus olarak
daha faz­la tepki gösterdik PKK’dan!
Cem bir cinayet işlemiş tamam ama diğer
tarafta bir cinayet şebekesi var, bir terör
örgütü var ve onlar elleri kolları serbest
gezecekler aramızda.
Ama onları linç etmeye kalkan olmayacak.
Oysa birimizin yakınını, oğlunu, kızını
öldüren bir katil gördük mü, hemen
adliye önünde saldırıyoruz nasıl da.
Çünkü canımız yanıyor.
Ama vatanımız ve şehitlerimiz için
yanmıyor o kadar da.
Ateş düştüğü ocağı yakıyor kalan ocaklar
yaşamaya aynen devam ediyor.
Bu çete kızınızı uyuşturucuya alıştırmış
ve tecavüz etmiş.
N’apardınız bu çete üyelerini?
“Daha fazla uyuşturucu satmasınlar, bu
işten vazgeçsinler” der serbest bırakır
mıydınız?
Evet çok basit: Kızınıza tecavüz edenleri
“barış için” serbest bırakır mıydınız?
Evet diyorsanız biz susalım ve sineye
çekelim.
Ama biliyorsunuz evet değil cevabınız.
Bu teröristler başkalarının oğullarını
öldürdü, sizin değil!
Başkalarının hemşire, doktor, öğretmen
kızlarnı öldürdü; sizin değil!
Başka aileleri parçaladı, sizinkini değil!
Bu Türkiye sizin vatanınız değil diye
belki ülkenin bölünmesi umrunuzda
değil, bu ülke bölününce de o PKK’lılarla
birlikte göbek atarsınız belki.
Biliyoruz, tanıyoruz sizi. Hepinizi.
Ama başkalarının oğullarının katillerini
siz affedemezsiniz!
Böyle bir hukuki yetkiniz
yok.
Katili serbest
bırakan da
katil kadar
suçludur ve
ay­nı cezaya
çarptırılır.
Ama hukuğu
ele geçirdik
diyorsanız,
9
bilin ki hukuk rafa kalktıysa, cezanızı
millet kendisi verir.
Sen hazmedeceksin
Siz niçin varsınız, bu millet sizi neden
besliyor sor­sanıza kendinize!
Hazmet diyor bir de hazmet!
İsyanın ve cesaretin saati yakın
Neyi hazmedeceğiz?
Sonuçta bugünler uzun sürmeyecek.
Oğlumuzun katillerinin serbest
bırakılmasını mı?
Bir yıl göbek atarsınız, iki yıl atarsınız.
Hazmet diyen hazret cevaplasana:
Amerika da pılını pırtını toplayıp Kuzey
Irak’tan gidecek.
Senin oğlunu öldürselerdi n’apardın?
Sonra AKP gidecek.
Vatanımıza değil de senin karına, kızına
tecavüz et­seydi bu köpek sürüsü, yine
affeder miydin?
O zaman göbek atamayacaksınız.
“Hepiniz inin dağdan” der miydin?
O zaman Mersin’de, İzmir’de,
İstanbul’da, Mu­sul’da, Kerkük’te, Erbil’de
saklanacak delik arayacaksınız.
Söyle hazmeder miydin?
Sindire sindire mi hazmederdin, birden
mi hazmederdin!
10
dan son­ra söylesenize?
O zaman işgal ettiğiniz mahallelerimizde
rahat u­yu­yamayacaksınız.
Herkes oyunu bıraksın.
Dağdaki köpekleriniz de sizi kurtaramayacak.
En namussuz devirlerin bile bir namus
düzeyi olmalıdır!
Sahi ne yapacaksınız?
Bu toprakların da bayram günü gelecek.
Kabullenme o zaman
Türk de uyanacak ve ayağa kalkacak.
Bir ülkede ordunun başkanı bunu seyredebilir mi?
Sen ki sınırları korumakla görevli bir
yasal kuruluşsun.
Sınırdan PKK’lı geçerken onu durdurmak
senin görevin değil mi?
Gümrük görevlilerinin işi mi bu, senin
mi?
Teröristi gördüğün yerde onu yakalamak
sana ka­nun­la verilmiş görev değil mi?
Neden görevini yapmıyorsun?
Bir de açıklama yapıyorsunuz, “bu olay
kabullenilemez” diye!
Kabullenme o zaman!
Hem kabullen, sus, seyret; hem de
açıklama yap “kabullenilemez” diye!
O kadar basit mi sizin için?
Ne yüzle o sınıra asker dikeceksiniz bun-
Kalkacak ve bu açılımı kapatacak.
Fatih nasıl İstanbul’u alıp bir çağı
kapattıysa.
Atatürk nasıl emperyalizmi yenerek yeni bir çağ açtıysa.
Bu toprakların kurtuluşu da yakın.
Her alçaklık koynunda bir isyan
besler.
Her korkaklık içinde bir cesaret
gizler.
Günü geldiğinde alçaklık ve
korkaklık saati biter; isyanın ve
cesaretin günleri başlar.
Tarihi alçaklar değil
Türkler yazar...
Diyap Ağa
diyor ki:
Ben Kürt değil
Türk’üm!
Diyap Ağa
Kürt değildi ki Türk’tü!
12
Aydınlık’ın sürekli kullandığı bir fotoğraf
vardır: Mustafa Kemal’in Dersim mebusu
Diyap Ağa’yla resmi. Bu resmi Kurtuluş
Savaşı’ndaki Türk-Kürt kardeşliğinin bir
kanıtı olarak sunarlar. Kurtuluş Savaşı ve
Atatürk hakkında ne zaman bir Kürtçü
çarpıtma yapmak isteseler, bu resmi
kullanırlar.
O kadar ki, bunu 2000’e Doğru’da bile
yapmışlardı. 2000’e Doğru, Perinçek’in
1987-1993 yılları arasında çıkardığı ve
neredeyse PKK yayın organı gibi çalışan
bir dergiydi. O dergide “Atatürk: Kürtlere
Özerklik” başlıklı haberlerinde de bu
fotoğrafı kapağa çıkarmışlardı.
Perinçek, “Kurtuluş Savaşı’nda Kürt
Politikası” isimli kitabının kapağına da
aynı resmi koymuştu.
Aydınlıkçılar Kürtçü tezlerinin kanıtı
olarak yıllardır Diyap Ağa’yı gösterirler,
ama Diyap Ağa’nın kendisini Kürt değil
Türk olarak nitelendirdiğinden hiç bahsetmezler.
Şimdi bu çok büyük çarpıtma ve
kandırmacayı gerçeklerle ortadan
kaldıralım.
1931 yılında Diyap Ağa’yla yapılmış bir
röportaj var. (Enver Behnan, “İlk Millet Meclisinin Yüz Yaşındaki Mebusu
Anlatıyor”, Yeni Gün, 27 Temmuz 1931)
Diyap Ağa Kurtuluş Savaşı’na nasıl
katıldığını şöyle anlatıyor:
“Gavur Anadolu’yu sardı. Hepimizi
bir düşünce aldı. Din ve diyanet ırz ve
namus, Türklük tehlikeye düştü. İşittik
ki Erzurum taraflarında can kurtaran bir
Paşa çıkmış. Meclis kuracakmış. Onu hep
gözledik. Öğrendim ki bu Paşa’nın adı
Mustafa Kemal imiş. Onun büyük yüzünü
görmeğe can attım. ”
Görüldüğü gibi Diyap Ağa Kurtuluş
Savaşı’na Perinçek’in iddia ettiği gibi
“Türk ve Kürtlerin ortak vatanını kurtarmak için” değil “Türklük tehlikeye
düştüğü” için katılmış!
Ve herhangi bir protokolle, özerklik
vaadiyle kandırılarak değil, vatanı kurtarmaya karar veren Mustafa Kemal’in
peşinden gitmek için ve O’nun “büyük
yüzünü görmek” için katılmış!
Üstelik Diyap Ağa tüm bunları
Cumhuriyet’in kuruluşundan 8, Şeyh Sait
isyanından 6, Ağrı isyanından 1 yıl sonra,
1931’de söylüyor.
Perinçek’in sürekli alıntı yaptığı bir
konuşması vardır Diyap Ağa’nın.
O konuşmada da Diyap Ağa’nın
Kürtler adına konuştuğu ve “TürkKürt kardeşliği”nden bahsettiğini iddia
eder. Bakın Diyap Ağa 1931 yılında o
konuşmasından nasıl bahsediyor:
“Lozan Konferansı sırasına kürsüye çıktım.
Aha bizim memleket ahalisi Kürtmüş,
orada bir Kürt Hükümeti kuracaklarmış,
bunu duyunca kızdım kürsüye çıkıverdim.
Dedim ki, (...)?Gerek Şafii, gerek Hanbeli,
gerek Hanefi hepimizin kıblesi birdir.
Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. Biz Kürt değil, biz Türk’ üz.
Şimdiden sonra mı ayrı bir din, ayrı bir
millet olacağız.”
Gördünüz mü? Perinçek’lerin Kurtuluş
Savaşı’nda Kürtler var derken kanıt olarak
gösterebildikleri bir tek Diyap Ağa var. O
da “Ben Kürt değil Türk’üm” diyor.
Ve Meclisteki tek konuşmasını da aşiretine
Kürt diyenlere sinirlenip yapıyor!
13
Yunan Ordusundaki Kürtler
Biraz da Kürtler tarihleriyle
yüzleşsin
Kürt açılımının gündeme gelmesiyle birlikte çok değişik bir tartışma
daha başladı. 30 Ağustos’ta Genel
Kurmay Başkanı Başbuğ “Bu ülke
için hep birlikte şehit olduk” diyerek
şehitlikteki mezar taşlarını gösteriyordu gazetecilere.
Benzeri ifadeleri Tayyip Erdoğan’ın
ağzından duymaya zaten alışkındık.
Çanakkale Savaşı’nın yıldönümünde
o da Çanakkale’de “Türk ve Kürtlerin
birlikte savaştığını” söylemişti.
14
Açıkçası, Türkiye’de Cumhuriyet’in
kuruluşundan bu yana bu ülke için
kim savaştı, kim savaşmadı tartışması
hiç yapılmamıştı. Yapılmamıştı
çünkü bu ülkeyi bölmeye çalışanlar
yoktu. Olmadığı için de geçmiş defterleri kimse açmamıştı.
Ancak artık ortada bölücü ve Türk
düşmanı bir Kürt hareketi var, bu
hareketin teröristleri var, bu hareketin
milletvekilleri var ve bu hareketin
destekçileri var.
Bu bölücüler her fırsatta tarih
yalanlarıyla piyasaya çıkıyorlar ve diyorlar ki bu ülkeyi Kürtler ve Türkler
birlikte kurdu ama Mustafa Kemal
onlara ihanet etti, Kürtlerin hakkını
vermedi.
Kürtlerin hakkı neydi, verildi mi
verilmedi mi tartışması sürerken
aslında çok daha başka bir şey
daha tartışmaya açılmıştı; hakikaten
Kürtler bu ülkeyi kurarken Türklerle
birlikte miydi?
Geçtiğimiz haftalarda Habertürk
televizyonunda Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu konuk oldu
ve orada Kurtuluş Savaşı’nda ve
Çanakkale’de Kürtlerin Türklerle
birlikte savaşmadığını söyledi. Bu,
bir televizyondan ilk kez dile getiriliyordu. Pamukoğlu, daha önce bizim
TÜRKSOLU’nda yayınladığımız
rakam ve haritaları göstererek tarihi
gerçeği açıklıyordu.
Türkiye’de tabuları yıkmaktan bahsedenlerden, resmi tarih anlayışına
karşı çıkanlardan, özgürlükçülerden tepki gecikmedi; hemen Türk
ırkçılığı, Türk bölücülüğü yaftası
yapıştırıldı. Ardından Kürtlerin
Kurtuluş Savaşı’nda olduğu, hatta
PKK’ya karşı en fazla şehidi Kürtlerin verdiği gibi komik ve zavallı
açıklamalara kadar düştü düzey.
Ama artık tartışma açılmıştır, tarihi
tabular tartışılacaktır ve gerçekler
kazanacaktır.
O nedenle kimse etnik kimliğinden
gocunmasın, tarihiyle yüzleşsin,
barışsın: Evet Kürtler Kurtuluş Savaşı’na
katıldı ama Türk Ordusu’nda değil
Yunan Ordusu’nda savaştılar!
Bir şey daha ekleyelim, yıllardır Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu diyenler
aynı şeyi Kürtler için de söylemeliler;
Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı
arkadan vurmuştur.
Yunan Büyük İlerleyişi ve
Koçgiri isyanının hedefindeki iller
Yunan işgali altındaki kentler
Yunan Büyük İlerleyişi
Koçgiri isyanının başladığı zara
Koçgiri isyanı
Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu
Koçgiri İsyanıdır. Yunan ordusu Büyük
İlerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan
eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken
Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar.
Şehit haritası yayınlamanın bölücülük olduğunu, Türk bölücülüğünün
Kürt bölücülüğünden daha tehlikeli
olduğunun propagandasını yapıyorlar
sürekli. Ama diğer yandan da kendileri bir şehit haritası yayınlayarak,
Şırnak ve Hakkari’nin PKK’ya karşı
savaşta İstanbul’dan ve diğer Türk illerinden daha fazla şehit verdiğini
iddia ediyorlar. Tabii bu büyük bir yalan. Köy korucularını da şehit asker
rakamlarına ekleyerek akıllarınca gerçekleri değiştirebileceklerini sanıyorlar.
Hürriyet’teki köşesinde Özdemir İnce
ise Kurtuluş Savaşı’ndaki şehitlerimizin
illere göre dağılımını doğru bir şekilde
yayınladı.
Osmanlı-Rus Harbi’nde
Osmanlı’yı arkadan vuran Kürtler
Osmanlı’da Kürt meselesinin ortaya
çıkışı bir Doğu Cephesi sorunu olarak
başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren
yükselişe geçen Rus emperyalizmi,
1800’lerin başından itibaren Osmanlı’yı
hem Doğu cephesinde Kafkaslar’dan,
hem de Batı cephesinde Balkanlar’dan
sıkıştırmaya başlar.
Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları
ve Ortodoks Yunanları kışkırtan Rus-
lar Doğu’da ise Ermeni ve Kürtlere el
atar. 1800’lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından
başlatılır. Kürtçülerin bugün bile en temel
başvuru kaynakları olan kitaplar da bu
dönemde Ruslar tarafından yazılır.
Rusların bu çabaları karşısında
Osmanlı’da da uyanma başlar. Rus
destekli Kürt aşiretleri ile Osmanlı
arasında çatışmalar başlar. 18301855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı
gerçekleşir.
Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da
1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih 93
Harbi olarak bilinen 1877-78 OsmanlıRus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da
hem de Kafkaslar’da Ruslarla savaşan
Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt
aşiretleri
açar. Bedirhanlar
ve Şeyh
Ubeydullah
isyanları tam
dört yıl sürer.
Rus General
Korganof,
Erzurum’a
15
Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır
elbette ama bu aşiretler Osmanlı
silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya
başlamıştır. Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni
topraklarını ele geçirmektir yani.
Zaten bu alaylar daha sonra
lağvedilecektir. Fakat Hamidiye
Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da
silahları bırakmayacak ve Osmanlı’ya
karşı savaşacaklardır.
16
saldırıya geçmeden önce Zeylani ve
Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü
miktarda ödeme yapar. Sonuç olumludur, Kürtler Rusya’ya karşı Osmanlı’yı
desteklemezler.
Kürt isyanlarının genel karakteri burada
şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir
düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı
başlar.
Rusların Kürtlere desteği sonrasında da
devam eder. Ama 93 Harbi’nden sonra
hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir
arada ortaya çıkacaktır. Doğu illerimiz
Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin
hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam edecektir.
Hamidiye Alayları neydi?
Bu dönemde 1890 tarihinde Hamidiye
Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk
halkına yönelik Ermeni katliamlarını
önlemektir. Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar
çarpıtmalara girişmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile
birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde
Ruslarla birlikte hareket edecektir. O
dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği
Kürtleri ele geçirmiştir. Nitekim hemen
1914 yılında Kürt isyanları başlar. Rus
Orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken
Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara
yardım ederler.
Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre
Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya bağlanacaktır. Kürtlerin
Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni
de budur. 1916 yılında Antlaşmaya
dökülen plan, Rusların 1830’dan beri
uyguladığı plandır zaten.
Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri
alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem
Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla
hem de Amerikalılarla işbirliği yapar.
Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması
ile karar verilir.
Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş
Savaşı’na giden dönemde Kürtler hep
Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte
hareket eder.
Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya
Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması
o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir. Rus Gordlevski aynen şu satırları
yazar:
“Türkler vatan savunmasına
katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya
başladılar.”
Fakat Rusya’da Bolşevik İhtilali
gerçekleşince işler değişir. Çünkü Lenin
Kürtleri değil Mustafa Kemal’i destekler.
Sykes-Picot Antlaşması’nı fesheder. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir
ve Kürtler yalnız kalır.
Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas
hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır.
Türkiye’deki komünistler ve Sovyetler
de Kürt isyanlarını değil Mustafa Kemal’i
destekleyecektir.
Kürtler Sarıkamış’ta var mıydı?
Tüm bu anlatılanlardan sonra Kürtlerin
neden Çanakkale Savaşı’na katılmadığını
anlamak kolaylaşır. Daha 1830’lu yıllarda
başlayan Kürt ihaneti çoktan kökleşmişti,
Birinci Dünya Savaşı sırasında da Kürtler
Türkiye için değil Ruslar için savaşıyordu.
Böyle olduğu için de Çanakkale
Savaşı sırasında Kürtlerin şehit listesinde olmamasına şaşırmamak gerekir: Çanakkale uzak olduğu için değil
Türklere uzak oldukları için katılmadılar
savaşa.
Kimileri bu gerçeği daha fazla gizleyemeyeceklerini biliyor. O nedenle de
Kürtlerin diğer cephelerde, Sarıkamış’ta
çarpıştığını söylüyorlar.
Elbette bu da büyük bir yalan. Genelkurmay arşivlerinde Çanakkale ve Kurtuluş
Savaşı şehitlerinin listesi, askerlik şubesi
kayıtlarına göre tutulmuştur. Dolayısıyla
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı rakamları
gerçektir, kimse bunlara itiraz edemez.
Ama Kürtlerin Sarıkamış’ta savaştığını iddia edenler varsa, buyursunlar rakamları
açıklasınlar. Yani bizim yaptığımızı
yapsınlar, belgeye karşı belgeyle ortaya
çıksınlar.
Ama Sarıkamış’ta Kürtlerin Ruslara karşı
savaşma ihtimali bile yoktur ortada
çünkü Kürt aşiretlerini o dönemde zaten
Rus Elçiliği kontrol ediyor ve yönlendiriyordu.
Hain bir Kürt aşiret reisi
Mutkili Hacı Musa
Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı 19 Mayıs
1919’dur. 24 Ağustos 1919’da Kurtuluş
Savaşı’nı idare etmek üzereHeyet-i Temsiliye oluşturulmuştur. 9 kişilik kurulda
bir de Kürt vardır. Mutki Aşireti reisi Hacı
Musa Bey.
Ancak bu Kürt ağası içeri sokulan bir
haindir.
Nitekim Hacı Musa Bey, 1923 yılı
Mayıs ayında Erzurum’da kurulan Kürt
Azadi Cemiyeti’nin de lideridir. Azadi
Cemiyeti’nin üyelerinden biri de Şeyh
Sait’tir. Azadi Cemiyeti İngilizlerle,
Fransızlarla ve Sovyetler Birliği ile temas
kurarak Bağımsız Kürdistan için destek
aramıştır.
Daha sonra
bu örgüt
İngiliz desteği
ile başlayan
Nasturi
17
Ayaklanması’na katılır. Nasturi
Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra
ise İran’a kaçarlar.
Daha sonra Mustafa Kemal bu hain Kürt
aşiret reisi hakkında Nutuk’ta açıklama
yapacaktır.
Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak
için Nasturi isyanından üç yıl önce 1920
yılında yine Hakkari’de başka bir isyan
çıkarttığını da kaydedelim.
Mustafa Kemal’e
idam kararını da bir Kürt verdi
İlk Meclisteki hain Kürt milletvekilleri Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız
Ankara’da Millet Meclisi’nin kuruluşu
23 Nisan 1920’dir. Bu tarihten itibaren
TBMM Ordusu da kurulmuş ve Kurtuluş
Savaşı’nı vermiştir.
O dönemki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi bölücü Kürt milletvekilleri vardır. İşte bu Kürt milletvekilleri Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na
yardım etmemiş, tam tersine bu
Kurtuluş Savaşı’na karşı bir ayaklanma
örgütlemişlerdir.
18
Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey
de Azadi örgütünün içindedir. Yusuf
Ziya Bey aynı zamanda İngiliz ajanıdır.
Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey’den
kuşkulanmakta ve onu takip ettirmektedir. Gerçekten de Mustafa Kemal’in
kuşkuları gerçek olur ve Yusuf Ziya Bey
Nasturi İsyanı’na katılır.
İşin daha da vahimi Yusuf Ziya Bey’in
askeriye içinde de adamları vardır. Nasturi İsyanı’nı bastırmakla görevli birlikten,
Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim,
Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza da Kürt
örgütünün üyesidir ve isyan sırasında
270 askerle birlikte karşı tarafa geçerler!
Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımıza
katılan ve Türklerle savaşan Kürtlerle
değil, Kurtuluş Savaşı’nın içine sızan,
ancak kendi Kürt örgütlenmesini devam
ettiren, İngiliz, Fransız işgalcilerle işbirliği
yapan ve en sonunda da Türk askerine
karşı cephe açan Kürtleri görüyoruz.
sırasındaki tek ihanetleri bu mudur?
Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başından
itibaren Mustafa Kemal’in karşısındadır
Kürtler. Mustafa Kemal’in idam emrini
veren Kürt Mustafa Paşa’dır!.
Aynı Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi
ise Kürt İzzet Bey’dir ve İstanbul
Hükümeti’nin İçişleri Bakanıdır. Kürt
İzzet Bey de İngiliz ajanıdır. Kürt İzzet
Bey’in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa,
o da Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris
temsilcisidir.
İstanbul Hükümeti’nin ve İngilizler’in
Mustafa Kemal hareketini engellemek
için kullanmayı düşündükleri kütle ise
Kürtlerdir. Damat Ferit, Kürdistan Teali
Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal’e karşı
savaşmayı teklif eder. Damat Ferit Yüksek
Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr
koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt
ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa
Kemal’e saldırtmayı teklif eder.
Bu yönde en önemli girişim Ali Galip
olayıdır. İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Ali
Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya’ya geçerler. Burada bir
Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecekler ve Kongre’nin
toplanmasına engel olacaklardır.
Ancak Mustafa Kemal girişimi haber alır
ve tedbir alır. Malatya’da Türk birlikler
İngiliz ajanı, Ali Galip ve Kürdistan Teali
Cemiyeti liderlerini kıstırırlar. Tutuklama
emri vardır. Noel, İngilizlerden yardım
ister. Saraya baskı yapılır fakat sonuç
varmez. En sonunda kaçmak zorunda
kalırlar.
Görüldüğü üzere daha Sivas Kongresi
öncesinde bile Kürtler İngilizlerle,
İstanbul Hükümeti ile birlikte Mustafa
Kemal’e kaşıdır.
İngiliz gizli belgeleri de bunu
doğrulamaktadır.
28 Kasım 1919’da Mr. Kindson’un
Londra’ya gönderdiği raporda şöyle
yazılıdır:
“Kürtlere her ne kadar inanmasak
da onları kullanmamız çıkarlarımız
gereğidir.”
9 Aralık 1919 tarihli Yüksek Komiser
Robeck’in Lord Curzon’a raporunda ise
şunlar yazılıdır:
“Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara
Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya
başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa
Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para
ödemeye hazırdırlar”
Yunan ordusundaki Kürtler
Ama Kürtler bununla da yetinmemektedir.
İngiliz Gizli Belgeleri’nin verdiği bilgiye
göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla
da temas halindedir.
Amasya’da Yunan temsilcisi ile görüşen
Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele
geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını
ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı
kullanılmasını önerir. Teklif kabul edilir
ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler.
Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı’dır. Yunan ordusu
büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce
Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya
doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru
yürümeye başlar.
Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle
rapor eder:
“... Yunanlılar önemli bir zafer
kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin
arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir.
Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine
gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz
bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt
sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa
Kemal’in Musul’a el koyamayacağını
düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt
akımına yardımcı olmaktadırlar.”
Koçgiri İsyanı’nın başlangıç tarihi sadece
Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda
Londra ve San Remo Konferansları’na
da denk gelir. Ankara Hükümeti böylece
sıkıştırılmaktadır.
Kürtler Sevr’i istiyor
Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar
Nuri isyan programını şu şekilde açıklar:
“İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan
edilecek,
Hozat’a
Kürdistan
bayrağı
çekilecek,
Kürt milli
kuvveti Erzincan, Elazığ
ve Malatya
istikametlerinden
Sivas’a doğru
19
hareket ederek Ankara Hükümeti’nden
Kürdistan istiklalinin tanınmasını
isteyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle
desteklenmiş olacaktı.”
Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara
Hükümeti’ne bir muhtıra yollarlar. Telgraf
yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden
oluşmaktadır:
“1-İstanbul Hükümeti’nce kabul
edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp
tanınmayacağının açıklanması
2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda
Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt
vermesi
3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi
20
4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk
memurlarının çekilmesi
5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin
geri alınması.”
Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım
1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye şu şekilde başvurur:
“Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır,
Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir
Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle
bu oluşturulmalıdır. Yoksa, bu hakkı silah
zoruyla almaya mecbur kalacağımızı
beyan ederiz.”
Yunanlar Bursa’ya
Kürtler Sivas’a saldırıyor
Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların
Bursa’yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere
karşı geri adım atmaz. Merkez Ordusu
Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak
için bir plan hazırlar. Topal Osman
komutasındaki Giresun alayı da Nurettin
Paşa’nın emrine verilir.
Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır. 45 bin kişilik
Kürt milisleri ile çapışmalar 3 ay sürer.
17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim
alınır.
Görüldüğü üzere, daha Sivas Kongresi’nin
toplanma hazırlıklarından başlanarak
Kürtler, Kurtuluş Savaşı için çalışmamış,
tam tersine hep Kurtuluş Savaşı’na karşı
savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun
en büyük kanıtıdır.
Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu
şekilde değerlendirmektedir:
“Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan
bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık
davasının ilk basamağının Koçgiri olayları
ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en
açık ve kesin delilidir.”
Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi,
olay münferit bir isyan değil, bir davanın
ilk adımıdır! Ardından gelecek olan
Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır.
Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle
değerlendirmektedir:
“Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi
kaybettik, fakat harp bitmedi. Biz son
zaferi kazanacağız.”
Demek ki Türk İstiklal Savaşı için değil
Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar.
Tarihi gerçek budur, bunu ne Türk Genelkurmay Başkanı, ne Türk Başbakanı, ne
gazeteciler, ne de Kürtler değiştirebilir.
Kürtler tarihleriyle yüzleşeceklerdir...
13 Soru 13 Cevap
1- Kürtler Çanakkale Savaşı’na katıldı mı?
Hayır katılmadı. Çünkü o dönemde Kürtler Ruslara
çalışıyordu, Türkiye’nin Doğusunda Rus işgali vardı
ve Kürtler de Rusları destekliyordu. Ayrıca 1914-15
yıllarında Bitlis merkezli bir Kürt ayaklanması da
çıkarmışlardı. Yani Türkler Çanakkale’de savaşırken
Kürtler Türkiye’ye karşı ayaklanıyordu.
2- Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşı için verilen
rakamlar doğru mu?
Evet doğru. Rakamlar Genelkurmay’ın askerlik
şubesi kayıtlarına göre tespit edilmiştir. Bu rakamlara
Ege’de, Trakya’da ve Güney cephesinde verilen çete
savaşlarındaki kayıplar dahil değildir.
3- Kürtler çete savaşlarına katılmış olabilir mi?
Hayır. Antep, Maraş ve Urfa’da Fransızlara karşı çete
savaşları başladığında Kürtler Fransızlarla işbirliği
yapıyordu. Urfa “Şanlı Urfa” olmak için direnirken Urfa’daki Kürt Milli Aşireti de Türklere karşı
ayaklanmıştı.
4- Madem Kürtler Çanakkale ve Kurtuluş
Savaşı’nda yoktu, şehitliklerde neden var?
Çünkü şehitlikler sonradan düzenlenmiştir ve her
şehirden ölenler seçilmiştir. Böylece şehitliklerde
“koyun koyuna yatan Türk ve Kürt” görüntüsü
yaratılmak istenmiştir.
5- PKK’ya karşı en fazla şehidi Güneydoğu vermiş,
doğru mu?
Tamamen palavra. Güneydoğu doğumlu şehit
askerlerin oranı %4’tür. Ama medya sanki Kürtler
de PKK’ya karşı savaşıyor görüntüsü vermek için
korucuları da şehit sayısına dahil etmektedir. Türkleri
inandırmak için manipülasyon yapıyorlar.
6- Kürtler gerçekten Yunan Ordusu’nda savaştı mı?
Evet, Kürtlerden bir birlik Yunan Ordusu’nda
savaştı. Ama daha önemlisi Yunanlar Batı’dan Türk
Ordusu’na saldırırken Kürtler de Doğu’dan saldırıya
geçti. Bu Kürt-Yunan Antlaşmasının sonucuydu.
7- Kürtlerle Yunanlar arasında ittifak mı var?
Yunanlar her zaman Kürtleri kullandı. Bugün de
PKK kampları Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum kesiminde bulunmaktadır. Apo yakalandığında da üzerinden Rum pasaportu çıkmıştı.
8- PKK’nın Karadeniz’de ne işi var?
Mantıken PKK’nın Karadeniz’de bir işi olmaması
gerekir ama yıllardır bu bölgeye sızmaya çalışıyor.
Çünkü Yunanistan böyle emrediyor.
9- Kürtler Ermenilere karşı Hamidiye Alaylarında
savaşmış, doğru mu?
Evet Kürtler Hamidiye Alaylarına girdiler. Ama
Türkleri savunmak için değil Ermenilerden boşaltılan
bölgelere el koymak için. Nitekim daha sonra Ermenilerle birbirlerine düştüler.
10- Şehit rakamları vermek bölücülük mü?
Elbette değil. Türkler bölücü değil sadece tarihi gerçekleri çarpıtanlara karşı bu rakamlar yayınlanıyor.
Resmi tarihten şikayet edenler neden şimdi resmi
tarihe sarılıyor?
11- Kurtuluş Savaşı’na katılmamak Kürtleri hain
yapar mı?
Yapmaz tabii ki. Ama Kürtler de geçmişleriyle
yüzleşmeli ve tarihleriyle barışmalı. Yaptıkları
yanlışları kabul etmezlerse asla özgür olamazlar!
Nasıl bazı Türk aydınları Ermenilerden özür dileme
kampanyası başlatıyorsa Kürtlerin aydınları da
benzeri bir kampanyayı Türklerden özür diliyorum
şeklinde düzenleyebilir.
12- Atatürk Kürtlere özerklik mi verecekti?
Yalan tabii ki. İşte Atatürk’ün bu konudaki görüşü:
“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası
içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve
hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda
edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır.
Fakat mazinin istibdad devirleri mahsulü olan bu
yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”
13- Türkler bölücülük mü yapıyor?
Hayır sadece gerçekleri savunuyorlar. Bugüne kadar
bölücülüğe özgürlük olsun, onları fikirle alt edin
diyenler neden şimdi bölücülüğe karşı duyarlı oldular? Kürt bölücülüğüne özgürlük istediklerine göre
Türk bölücülüğü de serbest olsun, onu fikirle alt
etsinler de görelim! DTP’ye özgürlük diyenler, hatta
PKK’ya af diyenler, Apo’yu bile konuşturanlar neden
Türklerin sesine tahammül edemiyor?
21
22
23
24
Türksolu Gazetesinin Ücretsiz Ekidir.
TÜRKSOLU haftalık Siyasi Gazete Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: İleri Yayıncılık Ltd. Şti. adına
Fehmi Özgür Erdem Genel Yayın Yönetmeni: Ali Özsoy
YÖNETİM YERİ: Kazancı Yokuşu No: 21 D:2 Beyoğlu - İstanbul Tel/Faks (0212) 245 86 60
Basıldığı yer: Günaydın Ofset (0212) 482 11 51
Download