1 Türkiye Türklerindir Mehmetçiğe cenaze töreni, teröriste bayram karşılaması! 2 Açılım dedikleri PKK’ya afmış! zurnayla karşılıyorlar? Sonunda AKP’nin Kürt açılımı derken neyi kastettiği ortaya çıkmış oldu: PKK’lı teröristler ellerini kollarını sallaya salllaya Türkiye’ye geldi ve serbest kaldılar. Demek ki Kürt açılımı dedikleri PKK’lı teröristlere afmış! Bakın PKK’lılar davul zurnayla karşılanıyor ama Mehmetçiklerimiz beyaz kefenle iniyor o dağdan! PKK elebaşısı bir mektup gönderiyor Kandil’e ve PKK’lılara “teslim olun” diyor. O PKK’lı teröristler de geliyor Türkiye’ye. Apo’nun İmralı’dan terörü idare ettiğinin bundan açık kanıtı olur mu? AKP’nin Apo’ya izin verdiğinin başka açıklaması olabilir mi? Şehit cenazesine vatandaşın katılımı yasak! Ortada açık bir PKK-AKP antlaşması vardır ve PKK’lı teröristler hiçbir ceza almadan Türkiye’ye gelmektedir. Teröristler serbest, komutanlar hapiste! Apo bir grup PKK’lının teslim olmasını istemişti Tayyip’e bu da yetmemiş ki bütün PKK’lılar gelsin diyor. Ne yapacaksın bütün PKK’lıları? Ülke içinde yeterince PKK’lı yok mu, Meclis’te yok mu? Partine mi alacaksın, danışman mı yapacaksın o PKK’lıları? Azeri bayrağı suç, PKK bayrağı serbest! Bir de mazlum edebiyatı yapar bunlar yıllardır, biz eziliyoruz diye. Dünyada terör özgürlüğü elde etmiş başka bir topluluk var mıdır? Bakın PKK’lı teröristlere nasıl bayram karşılaması yapıyorlar! Hani PKK’lı değildi oranın insanı? Madem değiller neden PKK’lıları davul Şehitlerin cenaze törenine PKK’lıları ülkeye davet eden o adam katılamıyor! Hatta şehitlikte anma töreni bile yasak! Azeri bayrağı taşımak suç! Ama PKK bayrağı açmak, Apo posteri taşımak serbest! Demek ki bu ülkede yasaklar onlara değil bir tek Türklere var! Türk’e acı çekmek, gözyaşı dökmek bile yasak! Açın televizyonları herkes teröristleri destekler ama Türk askerini savunan yok! Yıllarca terör örgütünde Türk Ordusu’na karşı savaşanlar serbest, hem de sorgusuz sualsiz ama PKK ile savaşan askerler cezaevinde. Bu nasıl adalet! Bu ülkede basit bir okul çetesine katılsan bile cezası vardır, ekmek çalsan cezası vardır, kırmızı ışıkta geçsen cezası vardır ama terörist olursan cezası yoktur! Ne yani Türklerin suçu ne? Terörist olmamak mı? Sanki işgal dönemini yaşıyoruz Seçimlerde hesabını soracağız Peki bunun sonu ne olacak? O zaman da Apo’yu böyle davul zurnayla karşılayacaklar! Bu oyunları yine çok sürmeyecek. İki yıl içinde bir seçim olacak ve Türkler bu davul-zurnanınn hesabını sandıkta soracaklar. PKK’ya hepiniz gelin diyenler seçim sandığında görecekler vatana ihanetin bedelini. Türkler de seyredecek öyle mi? Bir dahaki seçime Atatürkçü Parti gelecek. Bu ülkenin 6 bin askerini öldüren teröristlerin içimizde serbestçe dolaşmasını! Yüzlerce doktor, hemşire, öğretmen ve polisi öldüren teröristlerin serbest bırakılmasını! Türk bayraklarının çöpe atılıp PKK flamalarının açılmasını! Gerçek bir Türk partisi kurulacak ve seçimlerde Türk’ten oy isteyecek. Demek ki yakında Apo da serbest bırakılacak! Bizden istedikleri tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi gibi sessiz olmamız. Unutmayalım İstanbul işgal edildiğinde de Yunan gemileri Boğaz’da serbestçe geziyordu. İstiklal Caddesi Yunan bayrakları ile donatılmıştı. İşgali kutluyorlardı. Türklere ise susun denildi! Susun ve kabullenin! Ülkenizin elinizden alınmasını, vatanınızın, onurunuzun ayaklar altına alınmasını sessizce izleyin! Ama izlemedi Türkler! Mustafa Kemal’e, meclisine ve ordusuna katıldılar. İhanet eden padişahı, meclisi ve paşaları umursamadılar, çünkü onlar Türk’ün değil işgalin kuvvetleriydi. PKK’yı bitirmek için! Dağda tek bir terörist yaşatmamak için! Şehre gelenleri içeri tıkmak için! İmralı’daki teröristbaşını asmak için! Onunla masaya oturanları o masaya darağacı kurup asmak için! Evet idam cezası geri gelecek! Teröristi dağa çıkartanlar da, dağdan indirenler de, davul zurnayla karşılayanlar da tüm bu açılımı yapanlar da, hesaplarını darağacında verecek! Ey Türk evladı! Türk’ün partisinin kuruluşuna hazırlan, Atatürkçü Parti saflarına katılmaya hazır ol. 2010 başında siyasette artık Türk’ün de partisi olacak! Sen de yerini belirle ve safa gir... www.ataturkcuparti.org İstanbul: (0212) 292 65 27 - Ankara: (0312) 417 27 01 - İzmir: (0232) 463 59 06 3 Emperyalistler Sevr’i Kürtlere uygulatıyorlar İstanbul Ermenistan Yunanlılara bırakılan bölge Kürdistan Fransızlara bırakılan bölge İtalyanlara bırakılan bölge 4 Cumhuriyet’ten bugüne Kürtler’in bir istila hareketi şeklinde gelişen nüfus hareketi yukarıdaki haritada görülüyor. Kırmızı renkli bölgeler, Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelerle göçtüğü ve nüfus yapısını kendi lehlerine değiştirdiği bölgeler. Bu haritayı emperyalistlerin Sevr haritası ile karşılaştırdığımızda aynı bölgelerin 80 yıl öncesinde de emperyalistler tarafından paylaşılan ve Türkiye’den kopartılan bölgeler olduğunu görürüz. Kısacası emperyalistler Sevr hayallerini Kürtlere gerçekleştirtmektedirler. Fakat görülen o ki Sevr’i yırtan Ankara merkezli Milli Mücadele’den ders alan emperyalistler bu defa Ankara’yı es geçmemişler ve Kürtleri yoğun bir şekilde Ankara’ya göç ettiriyorlar. Kürt göçünün masum bir ekonomik ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünen gözlerin iki haritayı bir kez daha incelemelerini tavsiye ederiz. Kürt açılımının ardındaki oyun Kürt bölücülüğünün yol haritası Kürt bölücülüğü AKP iktidarı ile birlikte zaten meşrulaşmıştı o nedenle AKP’nin yeni “Kürt Açılımı” pek de şaşırtıcı değil. Ama yine de Kürt bölücülüğünün hedeflerinin yeterince anlaşılamadığı ortada. Kaldı ki Kürt bölücülüğünün aldığı yol da pek anlaşılabilmiş değil. Öncelikle Kürt bölücülüğünün hali hazırda Türkiye’ye neleri kabul ettirdiğinin muhasebesini yapalım: 1-) Bugün Türkiye, kendi sınırları içinde Türk milletinden ayrı bir Kürt nüfusun yaşadığını kabul etmiş durumdadır. 2-) Bu Kürt nüfusun her tür kültürel ve siyasal hakları tanınmış durumdadır. 3-) Bu Kürt nüfusun kendi partisi ve kendi politikacıları devletin yönetim kurumlarında resmi yönetici olmuş durumdadır. Bu üç adımın çok basit ve kaçınılmaz sonuçları olacaktır ve önümüzdeki dönemde de bu mesele çözümlenecektir. Eğer Türk milletinden bağımsız bir Kürt nüfus varsa, bu nüfusun anayasal statüsünün belirlenmesi aşamasına geçilmiş demektir. Bu aşamada Kürtler ayrı bir millet olarak tanınmak istemektedir. Ayrı bir millet demekse beraberinde başka bazı seçenekleri getirmektedir: Bu millet kendi kaderini nasıl belirleyecektir? Bunun birinci yolu, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde azınlık statüsü elde etmesi olabilirdi. Ancak artık bu yol bile çoktan kapanmıştır çünkü Kürtler azınlık hakkı değil belirleme hakkı istemektedir. İkinci bir yol ise yine Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde özerklik statüsü olabilir. Fakat Kürtler bu özerkliği res- men olmasa bile fiilen zaten elde etmiştir. Bugün Güneydoğu’da sadece bölücü parti bulunmaktadır ve devlet içinde özerk bir idare olarak çalışmaktadır. Dolayısıyla Kürtler özerklik hakkını resmileştirmek gibi ufak bir hedefle de oyalanmak istememektedir. Üçüncü ve en klasik yol ise Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılması ve bağımsız devletlerini kurmasıdır. Kürt bölücülüğünün 100 yıllık rüyası da zaten budur. Ama bugün Kürtler bu rüyayı bile asıl hedef olarak izlememektedir. Çünkü Kürtlerin derdi bağımsız bir Kürt devleti kurmak değil bağımsız Türk Devleti’ni yok etmektir. Nitekim teröristbaşı Apo ve onun meclisteki vekilleri bunu artık çok açıktan ifade etmektedirler. Apo, Türkiye’den ayrılmayı veya federasyonu kabul etmediklerini Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek iki milletten biri olarak tanınmayı istemektedir. Peki nasıl olacak bu? Kürdistan ve Türkistan! Kürt bölücülüğü Kürdistan olarak adlandırdığı Güneydoğu’da tam söz hakkı sahibi olmak istemektedir. Yani bir Özerk Kürdistan kurulacaktır ve burayı sadece Kürtler yönetecektir. Apo Türklere şunu önermektedir; “Türkler, Kürdistan benim vatanımdır” demeliymiş. Yani zaten bin yıllık Türk yurdu olan Güneydoğumuza Kürdistan diyecekmişiz! Ama asıl mesele bu değil, peki Türkler bu vatanlarına gidip istediklerini yapabilecekler mi? Mesela bir Türkçü parti teşkilatı orada barınabilir mi? Ya da Türkçe özel kurslar kurulabilir mi? 5 6 Türk dilini ve müziğini geliştirecek radyo yayınları yapılabilir mi? Elbette hayır. Zaten Güneydoğu çok uzun süredir Türk’e ait her şeye kapalı ırkçı bir kurtarılmış Kürt alanı haline getirilmiş durumda. Orada değil Türk kültürüne, tek bir Türk’ün varlığına bile izin verilmemektedir. Kısaca Apo Türklere “Orada bir köy var uzakta” şarkısını söyleyip avunmamızı öneriyor. Peki neden federasyon ve bağımsızlığa razı değiller? İşte Kürt açılımının esas nedeni de bu. Güneydoğu’nun Kürtlere teslimi zaten kabul edilmiş bir programdır. Tartışma geri kalan bölgenin ne olacağı üzerinde dönüyor. Yani Güneydoğu hariç Türkiye ne olacak? Eğer Kürtler Güneydoğu’da federasyon ya da özerklik isterse, geri kalan tarafın Türk bölgesi olması gerekir. Yani bir yanda Kürdistan olacaksa diğer yanda da bir Türkistan olabilir. Ama gerek ABD, gerekse PKK buna razı değiller. Rum ve Ermeni savaşçısı Kürtler Şu an bağımsız bir Kürt devleti kurmaya çok yaklaştıkları halde o kadar hızlı adımlarla gittiler ki federal bir yapı ya da bağımsız bir Kürdistan, Kürtlerin sonu olabilir. Şöyle düşünelim, Türk devleti anayasasını değiştirse ve federal bir yapı kabul etse, Kürtlere ait bölgenin resmi dili Kürtçe olsa ama Türklere ait bölgenin de resmi dili Türkçe olsa ne olur? İşte asıl sorun o zaman ortaya çıkacaktır. Yıllardır Türk bölgelerini istila için gönderilen birkaç milyon Kürt ne yapacaktır? Ya geldikleri Türk bölgesinde resmi dil Türkçe olduğu için buna uyacak ve Türkleşeceklerdir ya da kendilerini çok Kürt hissediyorlarsa doğru Kürdistan’a göç edeceklerdir. Şimdi PKK da ABD de bunun telaşı içindedir. 1991’de Halepçe’de yaşanan bu defa Türkiye’nin Batısında yaşanabilir ve Kürtler bohçalarını toplayıp kendi “ana vatanları”na sürülebilirler. Ama Kürtler buna razı değiller. Onlar Türk tarafında da hak sahibi olmak istiyorlar. Yani Diyarbakır’ı sadece Kürtler yönetecek ama iş İstanbul’a geldi mi İstanbul’u Türkler ve Kürtler birlikte yönetecekler! Tam da bu noktada Kürt bölücülüğünün kendisi için bir bölücülük değil ABD için bir bölücülük olduğu ortaya çıkmaktadır. Kürtler burası bizim vatanımız dedikleri Güneydoğu için değil, İstanbul için, İzmir için, Ankara için savaşmaktadır bugün. Bu savaşı ise silahla değil göçle yani istila hareketi ile sürdürmektedirler. Bu göçün teşvikçisi ise ABD’dir. Çünkü ABD sadece bağımsız bir Kürt devleti kurmak peşinde değildir. Asıl niyeti Türkleri Anadolu’dan atmaktır. Fakat 100 yıldır Türklerin Anadolu’dan atılmasının imkânı yoktu. Çünkü İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Trabzon’da, Erzurum’da hak iddia edecek bir Rum ya da Ermeni nüfusu bulunmamaktadır. O nedenle de Rumların ve Ermenilerin yapamadığını yapma görevi Kürtlere verilmiştir. İstanbul’u, İzmir’i, Doğu Anadolu’yu, Adana’yı, Mersin’i istila eden Kürtler buraları Rumlar ve Ermeniler adına kurtarma harekâtı yürütmektedir. Plan hâlâ Sevr’dir. Sevr’in Konstantinapol, Büyük Yunanistan, Büyük Ermenistan, Pontus ve Kürdistan hedefi için 100 yıldır kulllanılan Kürtler şimdi kritik bir eşikte durmaktadır. Biz kendi ülkemizi alalım gerisi bizi ilgilendirmez diyemezler çünkü böyle bir durumda ABD Kürtlerin arkasından çekilir ve Kürtler ezilir. Ama bir yandan da Türk bölgelerdeki Kürt nüfusu potansiyel hedef durumuna getirmektedirler. Yarın öbür gün bir iç karışıklıkta Güneydoğu’da kıyıma uğratılacak bir Türk varlığı yoktur ama Türk tarafında yaşayan Kürtler için durum son derece tehlikeli olabilir. Kürtçe ve Türkçe Bu bıçak sırtı pozisyonunda ABD açısından AKP hâlâ çok işlevseldir. Kürt tarafına Kürtçe öğrenin, Kürtlüğünüze sahip çıkın çağrısı yapan iktidar, Türklere ise bırakın Türkçeyi, milliyetçiliği demektedir. Kozmopolitizm, hümanizm ve Türk-Kürt kardeşliği propagandasının işlevselliği burada ortaya çıkmaktadır. Güneydoğu’daki Kürtler “Biji Apo” diye slogan atacaktır, İstanbul’daki Türklerse “Türk-Kürt kardeşliği” sloganını. Madem çok kardeşlik meraklısısınız o halde Kürtlere de attırın o sloganı! Attırmazlar çünkü zaten Kürt yaratmaya çalışıyorlar. Bu sloganla Kürt yaratılamaz. Ama diğer taraftan Türk varlığını, bilincini, kültürünü, dilini ve heyecanını yok etmek için Türklere sürekli “Türk-Kürt kardeşliği”, “Hepimiz Ermeniyiz”, “Güzel Yunanistan”, “Yes be AB” gibi sloganlar attırılmaktadır. O halde işin temeli Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak için, Türk-Kürt kardeşliği sloganı ile ve bu sloganın ardına saklanan ABD ve PKK’yla mücadele etmek, “Ne mutlu Türk’üm diyene” demek ve her Türk’e de bunu dedirtmek gerekmektedir. Peki Kürtler? Suni bir şekilde imal edilen Kürt nüfus ise dilsizdir. Bunlar hormonlu domatesler gibi yetiştirilmişlerdir. Çok şişkin bir gövdeleri vardır ama içi boştur, tadı yoktur, kokusu yoktur. Aynı şekilde suni metodla imal edilen Kürtler de bugün kültürsüz, dilsiz bir halk yığını oluşturmaktadır. Ne mutlu Kürdüm diyene demektedirler ama bunu bile Türkçe ifade edebilmektedirler. Çünkü uyduruk imal edilen dillerinde bu cümleyi kuramazlar. O nedenle de bugün TBMM’deki Türk milletvekilleri Kürtçe bilmemektedir. Kürtçe bile bilmeden Kürtçülük yapacaklardır. Bu abes durumu ortadan kaldırmak için Kürt milletvekillerine mecliste Kürtçe kurs verilmektedir! Kürtçülerin gülünecek zavallı durumları budur. Apo Kürtçe bilmemektedir, kardeşleri de bilmemektedir, Apo’nun partisindeki milletvekilleri de bilmemektedir. Ama bu bölücü eşkıyanın bilmediği Kürtçe denilen uydurukçayı Türk Sezen Aksu, Ajda Pekkan gibi sanatçılar öğrenmeye çalışmaktadır! İşte ülkemizin içler acısı hali de budur. Ama bu açılımlar yine de kâr etmeyecek. ABD’nin toplum mühendisliği projesi olan Kürt nüfus yaratma politikası iflas edecektir. 100 yılda öğretemedikleri Kürtçeyi öğretecek çok zamanları olmayacak. Atatürkçü Parti iktidarında... Çünkü Atatürkçü Parti kurulacak ve iktidara Türklerin oyları ile gelecek. Atatürkçü Parti’nin yönettiği Türkiye’de tek dil Türkçe olacak. Türkçe dışında televizyonu, radyosu, müziği olmayacak. Aynı zamanda bölücü partileri, belediyeleri de olmayacak. Türkiye’yi Türkler yönetecek. Türklüğüyle mutlu olanlar Türkiye için çalışacak, yaşayacak, Kürtçülük yapacaklarsa kendilerine Zağros dağlarında uygun bir mağara arayacak. O zaman Türk Ordusu o mağaraları bombalamayacak, o mağaralara teröristleri atacak. Bırakacağız birbirlerini yiyecekler. 7 Alçaklığın ulusal tarihi İşgal altındayız PKK’lı terörist grubunun Türkiye’ye girişi sizce ne anlama geliyor? Çıkışları da terör suçu, inişleri de yani. Tek bir anlamı var bunun: Türkiye artık işgal al­tın­daki bir ülkedir! Peki neden serbest bırakıldılar? Düşman “birliği” ülkeye girmiş, törenlerle karşılanmış, davul zurna çalınmıştır. Devlet için asker değil terörist daha değerli olmuş. Kurtuluş Savaşı öncesinde Yunan askerlerini da­vul zurnayla karşılamak ne anlama geliyorsa, bu­gün PKK’lı teröristleri karşılamak da aynıdır. Dün Osmanlı Padişahı, Osmanlı Genel Kurmay Baş­kanı, Osmanlı Başbakanı’nın yaptığı acizlik de­ğil alçaklıktı. 8 Terör örgütü istediği için dağa çıkmışlar ve yine terör örgütü istediği için inmişler! Bugünkü muadilleri ise yaptıklarına “demokratik a­çılım” diyor! “Barış” diyor! Çünkü artık devlet teröre teslim olmuş. Devlet kendi halkına sırtını dönmüş, kendi askerine sırtını dönmüş, şehidine sırtını dönmüş ve ülkede büyük bir utanmazlıkla teröristlerin havai fişekli gösterisi izleniyor. Bu gösteriyi düzenlemek alçaklıktır ama izlemek de o kadar alçaklıktır. Farkında değiliz belki ama yurdumuza bir işgal gücünün elini kolunu sallayarak girişini izleyerek işgale ortak oluyoruz. Oldu olacak dağdan indirdiğiniz “kınalı kuzularınızı” evinize alın. İşbirlikçi oluyoruz. Evinize almakla yetinmeyin yatak odanıza alın. Alçaklaşıyoruz. Yatağınıza alın. Alın ve rahatlatın yavrucakları. Hep şehit aileleri mi fedakârlık yapacak! Onlar oğul acısı çeksin, gözyaşı döksün bağrına taş bassın ama yine de “vatan için canım feda” desin. Siz de dönün onlara şimdi “boşverin, unutun” deyin... Biraz da sizin kadınlarınız barış fedakârlığı yapsın. Yapsın ve rahatlatsın barış elçilerinizi! Açılımı onlar tamamlasın! İzlemek de alçaklık Ne yapmış peki bu dağdan inenler? Niye çıkmışlar dağa ve neden inmişler? Alçalıyoruz. Namussuzlaşıyoruz. Vahdettin’lerden, Ali Kemal’lerden bir farkımız kalmıyor. Ve daha da acısı, bunu kimse barış için yapmıyor, herkesin tek derdi var, rahatının bozulmaması. Kimse yarınını düşünmüyor, yalnızca bugününün derdinde. Yarın öbür gün bu ülkenin gelecek kuşakları dönüp anne babalarına soracaklar; “Baba bu düşman kuvvetleri ülkeye girerken sen ne yapıyordun?” Ne cevap verecek anneler, babalar... İşime gidiyordum... Marketten sana süt alıyordum... Televizyon izliyordum! Bir Kurtuluş Savaşı’nın kahraman insanına ba­kın, bebeğini değil top mermisini bataniyeye saran insanımızı... Senin karına, kızına tecavüz etselerdi de affedecek miydin? Bir de şimdiki insanımızı... Şimdi bu teröristlere “eve dönün” çağrısı yapan yetkili ağızlara, onları serbest bırakanlara bir soru soralım. Sahi neden böyle bozulduk biz? Mesela okul çağında bir kızınız var. Neden bu kadar vatansızlaştık, bu kadar alçaklaştık. Okulda da bir uyuşturucu çetesi. Farkında mıyız; alçaklığın ulusal tarihini yazıyoruz şu anda ve gelecek nesillere bunu miras bırakacağız. Neden sessiziz böyle? Sessiziz çünkü o teröristler bizim evladımızı öl­dür­medi. Bu kadar basit! Bu ülkenin 6 bin asker şehidi var, demek ki yakın aile ve akrabaları ile en fazla 600 bin kişi eder canı yanan. 70 milyonumuzdan gerçekten ama gerçekten ca­nı yanan bu kadar. Boşuna dememişler “ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar” diye. Evet, biz geri kalanlar, hayatta kalanlar ve onların aileleri yalandan ağlıyoruz. Şu Cem Gariboğlu’na bile ulus olarak daha faz­la tepki gösterdik PKK’dan! Cem bir cinayet işlemiş tamam ama diğer tarafta bir cinayet şebekesi var, bir terör örgütü var ve onlar elleri kolları serbest gezecekler aramızda. Ama onları linç etmeye kalkan olmayacak. Oysa birimizin yakınını, oğlunu, kızını öldüren bir katil gördük mü, hemen adliye önünde saldırıyoruz nasıl da. Çünkü canımız yanıyor. Ama vatanımız ve şehitlerimiz için yanmıyor o kadar da. Ateş düştüğü ocağı yakıyor kalan ocaklar yaşamaya aynen devam ediyor. Bu çete kızınızı uyuşturucuya alıştırmış ve tecavüz etmiş. N’apardınız bu çete üyelerini? “Daha fazla uyuşturucu satmasınlar, bu işten vazgeçsinler” der serbest bırakır mıydınız? Evet çok basit: Kızınıza tecavüz edenleri “barış için” serbest bırakır mıydınız? Evet diyorsanız biz susalım ve sineye çekelim. Ama biliyorsunuz evet değil cevabınız. Bu teröristler başkalarının oğullarını öldürdü, sizin değil! Başkalarının hemşire, doktor, öğretmen kızlarnı öldürdü; sizin değil! Başka aileleri parçaladı, sizinkini değil! Bu Türkiye sizin vatanınız değil diye belki ülkenin bölünmesi umrunuzda değil, bu ülke bölününce de o PKK’lılarla birlikte göbek atarsınız belki. Biliyoruz, tanıyoruz sizi. Hepinizi. Ama başkalarının oğullarının katillerini siz affedemezsiniz! Böyle bir hukuki yetkiniz yok. Katili serbest bırakan da katil kadar suçludur ve ay­nı cezaya çarptırılır. Ama hukuğu ele geçirdik diyorsanız, 9 bilin ki hukuk rafa kalktıysa, cezanızı millet kendisi verir. Sen hazmedeceksin Siz niçin varsınız, bu millet sizi neden besliyor sor­sanıza kendinize! Hazmet diyor bir de hazmet! İsyanın ve cesaretin saati yakın Neyi hazmedeceğiz? Sonuçta bugünler uzun sürmeyecek. Oğlumuzun katillerinin serbest bırakılmasını mı? Bir yıl göbek atarsınız, iki yıl atarsınız. Hazmet diyen hazret cevaplasana: Amerika da pılını pırtını toplayıp Kuzey Irak’tan gidecek. Senin oğlunu öldürselerdi n’apardın? Sonra AKP gidecek. Vatanımıza değil de senin karına, kızına tecavüz et­seydi bu köpek sürüsü, yine affeder miydin? O zaman göbek atamayacaksınız. “Hepiniz inin dağdan” der miydin? O zaman Mersin’de, İzmir’de, İstanbul’da, Mu­sul’da, Kerkük’te, Erbil’de saklanacak delik arayacaksınız. Söyle hazmeder miydin? Sindire sindire mi hazmederdin, birden mi hazmederdin! 10 dan son­ra söylesenize? O zaman işgal ettiğiniz mahallelerimizde rahat u­yu­yamayacaksınız. Herkes oyunu bıraksın. Dağdaki köpekleriniz de sizi kurtaramayacak. En namussuz devirlerin bile bir namus düzeyi olmalıdır! Sahi ne yapacaksınız? Bu toprakların da bayram günü gelecek. Kabullenme o zaman Türk de uyanacak ve ayağa kalkacak. Bir ülkede ordunun başkanı bunu seyredebilir mi? Sen ki sınırları korumakla görevli bir yasal kuruluşsun. Sınırdan PKK’lı geçerken onu durdurmak senin görevin değil mi? Gümrük görevlilerinin işi mi bu, senin mi? Teröristi gördüğün yerde onu yakalamak sana ka­nun­la verilmiş görev değil mi? Neden görevini yapmıyorsun? Bir de açıklama yapıyorsunuz, “bu olay kabullenilemez” diye! Kabullenme o zaman! Hem kabullen, sus, seyret; hem de açıklama yap “kabullenilemez” diye! O kadar basit mi sizin için? Ne yüzle o sınıra asker dikeceksiniz bun- Kalkacak ve bu açılımı kapatacak. Fatih nasıl İstanbul’u alıp bir çağı kapattıysa. Atatürk nasıl emperyalizmi yenerek yeni bir çağ açtıysa. Bu toprakların kurtuluşu da yakın. Her alçaklık koynunda bir isyan besler. Her korkaklık içinde bir cesaret gizler. Günü geldiğinde alçaklık ve korkaklık saati biter; isyanın ve cesaretin günleri başlar. Tarihi alçaklar değil Türkler yazar... Diyap Ağa diyor ki: Ben Kürt değil Türk’üm! Diyap Ağa Kürt değildi ki Türk’tü! 12 Aydınlık’ın sürekli kullandığı bir fotoğraf vardır: Mustafa Kemal’in Dersim mebusu Diyap Ağa’yla resmi. Bu resmi Kurtuluş Savaşı’ndaki Türk-Kürt kardeşliğinin bir kanıtı olarak sunarlar. Kurtuluş Savaşı ve Atatürk hakkında ne zaman bir Kürtçü çarpıtma yapmak isteseler, bu resmi kullanırlar. O kadar ki, bunu 2000’e Doğru’da bile yapmışlardı. 2000’e Doğru, Perinçek’in 1987-1993 yılları arasında çıkardığı ve neredeyse PKK yayın organı gibi çalışan bir dergiydi. O dergide “Atatürk: Kürtlere Özerklik” başlıklı haberlerinde de bu fotoğrafı kapağa çıkarmışlardı. Perinçek, “Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası” isimli kitabının kapağına da aynı resmi koymuştu. Aydınlıkçılar Kürtçü tezlerinin kanıtı olarak yıllardır Diyap Ağa’yı gösterirler, ama Diyap Ağa’nın kendisini Kürt değil Türk olarak nitelendirdiğinden hiç bahsetmezler. Şimdi bu çok büyük çarpıtma ve kandırmacayı gerçeklerle ortadan kaldıralım. 1931 yılında Diyap Ağa’yla yapılmış bir röportaj var. (Enver Behnan, “İlk Millet Meclisinin Yüz Yaşındaki Mebusu Anlatıyor”, Yeni Gün, 27 Temmuz 1931) Diyap Ağa Kurtuluş Savaşı’na nasıl katıldığını şöyle anlatıyor: “Gavur Anadolu’yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din ve diyanet ırz ve namus, Türklük tehlikeye düştü. İşittik ki Erzurum taraflarında can kurtaran bir Paşa çıkmış. Meclis kuracakmış. Onu hep gözledik. Öğrendim ki bu Paşa’nın adı Mustafa Kemal imiş. Onun büyük yüzünü görmeğe can attım. ” Görüldüğü gibi Diyap Ağa Kurtuluş Savaşı’na Perinçek’in iddia ettiği gibi “Türk ve Kürtlerin ortak vatanını kurtarmak için” değil “Türklük tehlikeye düştüğü” için katılmış! Ve herhangi bir protokolle, özerklik vaadiyle kandırılarak değil, vatanı kurtarmaya karar veren Mustafa Kemal’in peşinden gitmek için ve O’nun “büyük yüzünü görmek” için katılmış! Üstelik Diyap Ağa tüm bunları Cumhuriyet’in kuruluşundan 8, Şeyh Sait isyanından 6, Ağrı isyanından 1 yıl sonra, 1931’de söylüyor. Perinçek’in sürekli alıntı yaptığı bir konuşması vardır Diyap Ağa’nın. O konuşmada da Diyap Ağa’nın Kürtler adına konuştuğu ve “TürkKürt kardeşliği”nden bahsettiğini iddia eder. Bakın Diyap Ağa 1931 yılında o konuşmasından nasıl bahsediyor: “Lozan Konferansı sırasına kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürtmüş, orada bir Kürt Hükümeti kuracaklarmış, bunu duyunca kızdım kürsüye çıkıverdim. Dedim ki, (...)?Gerek Şafii, gerek Hanbeli, gerek Hanefi hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. Biz Kürt değil, biz Türk’ üz. Şimdiden sonra mı ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız.” Gördünüz mü? Perinçek’lerin Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler var derken kanıt olarak gösterebildikleri bir tek Diyap Ağa var. O da “Ben Kürt değil Türk’üm” diyor. Ve Meclisteki tek konuşmasını da aşiretine Kürt diyenlere sinirlenip yapıyor! 13 Yunan Ordusundaki Kürtler Biraz da Kürtler tarihleriyle yüzleşsin Kürt açılımının gündeme gelmesiyle birlikte çok değişik bir tartışma daha başladı. 30 Ağustos’ta Genel Kurmay Başkanı Başbuğ “Bu ülke için hep birlikte şehit olduk” diyerek şehitlikteki mezar taşlarını gösteriyordu gazetecilere. Benzeri ifadeleri Tayyip Erdoğan’ın ağzından duymaya zaten alışkındık. Çanakkale Savaşı’nın yıldönümünde o da Çanakkale’de “Türk ve Kürtlerin birlikte savaştığını” söylemişti. 14 Açıkçası, Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu ülke için kim savaştı, kim savaşmadı tartışması hiç yapılmamıştı. Yapılmamıştı çünkü bu ülkeyi bölmeye çalışanlar yoktu. Olmadığı için de geçmiş defterleri kimse açmamıştı. Ancak artık ortada bölücü ve Türk düşmanı bir Kürt hareketi var, bu hareketin teröristleri var, bu hareketin milletvekilleri var ve bu hareketin destekçileri var. Bu bölücüler her fırsatta tarih yalanlarıyla piyasaya çıkıyorlar ve diyorlar ki bu ülkeyi Kürtler ve Türkler birlikte kurdu ama Mustafa Kemal onlara ihanet etti, Kürtlerin hakkını vermedi. Kürtlerin hakkı neydi, verildi mi verilmedi mi tartışması sürerken aslında çok daha başka bir şey daha tartışmaya açılmıştı; hakikaten Kürtler bu ülkeyi kurarken Türklerle birlikte miydi? Geçtiğimiz haftalarda Habertürk televizyonunda Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu konuk oldu ve orada Kurtuluş Savaşı’nda ve Çanakkale’de Kürtlerin Türklerle birlikte savaşmadığını söyledi. Bu, bir televizyondan ilk kez dile getiriliyordu. Pamukoğlu, daha önce bizim TÜRKSOLU’nda yayınladığımız rakam ve haritaları göstererek tarihi gerçeği açıklıyordu. Türkiye’de tabuları yıkmaktan bahsedenlerden, resmi tarih anlayışına karşı çıkanlardan, özgürlükçülerden tepki gecikmedi; hemen Türk ırkçılığı, Türk bölücülüğü yaftası yapıştırıldı. Ardından Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nda olduğu, hatta PKK’ya karşı en fazla şehidi Kürtlerin verdiği gibi komik ve zavallı açıklamalara kadar düştü düzey. Ama artık tartışma açılmıştır, tarihi tabular tartışılacaktır ve gerçekler kazanacaktır. O nedenle kimse etnik kimliğinden gocunmasın, tarihiyle yüzleşsin, barışsın: Evet Kürtler Kurtuluş Savaşı’na katıldı ama Türk Ordusu’nda değil Yunan Ordusu’nda savaştılar! Bir şey daha ekleyelim, yıllardır Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu diyenler aynı şeyi Kürtler için de söylemeliler; Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı arkadan vurmuştur. Yunan Büyük İlerleyişi ve Koçgiri isyanının hedefindeki iller Yunan işgali altındaki kentler Yunan Büyük İlerleyişi Koçgiri isyanının başladığı zara Koçgiri isyanı Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu Koçgiri İsyanıdır. Yunan ordusu Büyük İlerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar. Şehit haritası yayınlamanın bölücülük olduğunu, Türk bölücülüğünün Kürt bölücülüğünden daha tehlikeli olduğunun propagandasını yapıyorlar sürekli. Ama diğer yandan da kendileri bir şehit haritası yayınlayarak, Şırnak ve Hakkari’nin PKK’ya karşı savaşta İstanbul’dan ve diğer Türk illerinden daha fazla şehit verdiğini iddia ediyorlar. Tabii bu büyük bir yalan. Köy korucularını da şehit asker rakamlarına ekleyerek akıllarınca gerçekleri değiştirebileceklerini sanıyorlar. Hürriyet’teki köşesinde Özdemir İnce ise Kurtuluş Savaşı’ndaki şehitlerimizin illere göre dağılımını doğru bir şekilde yayınladı. Osmanlı-Rus Harbi’nde Osmanlı’yı arkadan vuran Kürtler Osmanlı’da Kürt meselesinin ortaya çıkışı bir Doğu Cephesi sorunu olarak başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Rus emperyalizmi, 1800’lerin başından itibaren Osmanlı’yı hem Doğu cephesinde Kafkaslar’dan, hem de Batı cephesinde Balkanlar’dan sıkıştırmaya başlar. Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları ve Ortodoks Yunanları kışkırtan Rus- lar Doğu’da ise Ermeni ve Kürtlere el atar. 1800’lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından başlatılır. Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar da bu dönemde Ruslar tarafından yazılır. Rusların bu çabaları karşısında Osmanlı’da da uyanma başlar. Rus destekli Kürt aşiretleri ile Osmanlı arasında çatışmalar başlar. 18301855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı gerçekleşir. Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 OsmanlıRus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da hem de Kafkaslar’da Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar. Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer. Rus General Korganof, Erzurum’a 15 Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır elbette ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır. Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni topraklarını ele geçirmektir yani. Zaten bu alaylar daha sonra lağvedilecektir. Fakat Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da silahları bırakmayacak ve Osmanlı’ya karşı savaşacaklardır. 16 saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü miktarda ödeme yapar. Sonuç olumludur, Kürtler Rusya’ya karşı Osmanlı’yı desteklemezler. Kürt isyanlarının genel karakteri burada şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı başlar. Rusların Kürtlere desteği sonrasında da devam eder. Ama 93 Harbi’nden sonra hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir arada ortaya çıkacaktır. Doğu illerimiz Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam edecektir. Hamidiye Alayları neydi? Bu dönemde 1890 tarihinde Hamidiye Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir. Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar çarpıtmalara girişmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket edecektir. O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri ele geçirmiştir. Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları başlar. Rus Orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara yardım ederler. Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya bağlanacaktır. Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni de budur. 1916 yılında Antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830’dan beri uyguladığı plandır zaten. Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar. Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir. Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na giden dönemde Kürtler hep Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket eder. Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir. Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar: “Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar.” Fakat Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler değişir. Çünkü Lenin Kürtleri değil Mustafa Kemal’i destekler. Sykes-Picot Antlaşması’nı fesheder. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır. Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır. Türkiye’deki komünistler ve Sovyetler de Kürt isyanlarını değil Mustafa Kemal’i destekleyecektir. Kürtler Sarıkamış’ta var mıydı? Tüm bu anlatılanlardan sonra Kürtlerin neden Çanakkale Savaşı’na katılmadığını anlamak kolaylaşır. Daha 1830’lu yıllarda başlayan Kürt ihaneti çoktan kökleşmişti, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Kürtler Türkiye için değil Ruslar için savaşıyordu. Böyle olduğu için de Çanakkale Savaşı sırasında Kürtlerin şehit listesinde olmamasına şaşırmamak gerekir: Çanakkale uzak olduğu için değil Türklere uzak oldukları için katılmadılar savaşa. Kimileri bu gerçeği daha fazla gizleyemeyeceklerini biliyor. O nedenle de Kürtlerin diğer cephelerde, Sarıkamış’ta çarpıştığını söylüyorlar. Elbette bu da büyük bir yalan. Genelkurmay arşivlerinde Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerinin listesi, askerlik şubesi kayıtlarına göre tutulmuştur. Dolayısıyla Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı rakamları gerçektir, kimse bunlara itiraz edemez. Ama Kürtlerin Sarıkamış’ta savaştığını iddia edenler varsa, buyursunlar rakamları açıklasınlar. Yani bizim yaptığımızı yapsınlar, belgeye karşı belgeyle ortaya çıksınlar. Ama Sarıkamış’ta Kürtlerin Ruslara karşı savaşma ihtimali bile yoktur ortada çünkü Kürt aşiretlerini o dönemde zaten Rus Elçiliği kontrol ediyor ve yönlendiriyordu. Hain bir Kürt aşiret reisi Mutkili Hacı Musa Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı 19 Mayıs 1919’dur. 24 Ağustos 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı idare etmek üzereHeyet-i Temsiliye oluşturulmuştur. 9 kişilik kurulda bir de Kürt vardır. Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey. Ancak bu Kürt ağası içeri sokulan bir haindir. Nitekim Hacı Musa Bey, 1923 yılı Mayıs ayında Erzurum’da kurulan Kürt Azadi Cemiyeti’nin de lideridir. Azadi Cemiyeti’nin üyelerinden biri de Şeyh Sait’tir. Azadi Cemiyeti İngilizlerle, Fransızlarla ve Sovyetler Birliği ile temas kurarak Bağımsız Kürdistan için destek aramıştır. Daha sonra bu örgüt İngiliz desteği ile başlayan Nasturi 17 Ayaklanması’na katılır. Nasturi Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra ise İran’a kaçarlar. Daha sonra Mustafa Kemal bu hain Kürt aşiret reisi hakkında Nutuk’ta açıklama yapacaktır. Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak için Nasturi isyanından üç yıl önce 1920 yılında yine Hakkari’de başka bir isyan çıkarttığını da kaydedelim. Mustafa Kemal’e idam kararını da bir Kürt verdi İlk Meclisteki hain Kürt milletvekilleri Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız Ankara’da Millet Meclisi’nin kuruluşu 23 Nisan 1920’dir. Bu tarihten itibaren TBMM Ordusu da kurulmuş ve Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir. O dönemki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi bölücü Kürt milletvekilleri vardır. İşte bu Kürt milletvekilleri Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na yardım etmemiş, tam tersine bu Kurtuluş Savaşı’na karşı bir ayaklanma örgütlemişlerdir. 18 Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey de Azadi örgütünün içindedir. Yusuf Ziya Bey aynı zamanda İngiliz ajanıdır. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey’den kuşkulanmakta ve onu takip ettirmektedir. Gerçekten de Mustafa Kemal’in kuşkuları gerçek olur ve Yusuf Ziya Bey Nasturi İsyanı’na katılır. İşin daha da vahimi Yusuf Ziya Bey’in askeriye içinde de adamları vardır. Nasturi İsyanı’nı bastırmakla görevli birlikten, Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim, Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza da Kürt örgütünün üyesidir ve isyan sırasında 270 askerle birlikte karşı tarafa geçerler! Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımıza katılan ve Türklerle savaşan Kürtlerle değil, Kurtuluş Savaşı’nın içine sızan, ancak kendi Kürt örgütlenmesini devam ettiren, İngiliz, Fransız işgalcilerle işbirliği yapan ve en sonunda da Türk askerine karşı cephe açan Kürtleri görüyoruz. sırasındaki tek ihanetleri bu mudur? Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren Mustafa Kemal’in karşısındadır Kürtler. Mustafa Kemal’in idam emrini veren Kürt Mustafa Paşa’dır!. Aynı Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi ise Kürt İzzet Bey’dir ve İstanbul Hükümeti’nin İçişleri Bakanıdır. Kürt İzzet Bey de İngiliz ajanıdır. Kürt İzzet Bey’in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa, o da Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris temsilcisidir. İstanbul Hükümeti’nin ve İngilizler’in Mustafa Kemal hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle ise Kürtlerdir. Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal’e karşı savaşmayı teklif eder. Damat Ferit Yüksek Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa Kemal’e saldırtmayı teklif eder. Bu yönde en önemli girişim Ali Galip olayıdır. İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya’ya geçerler. Burada bir Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecekler ve Kongre’nin toplanmasına engel olacaklardır. Ancak Mustafa Kemal girişimi haber alır ve tedbir alır. Malatya’da Türk birlikler İngiliz ajanı, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderlerini kıstırırlar. Tutuklama emri vardır. Noel, İngilizlerden yardım ister. Saraya baskı yapılır fakat sonuç varmez. En sonunda kaçmak zorunda kalırlar. Görüldüğü üzere daha Sivas Kongresi öncesinde bile Kürtler İngilizlerle, İstanbul Hükümeti ile birlikte Mustafa Kemal’e kaşıdır. İngiliz gizli belgeleri de bunu doğrulamaktadır. 28 Kasım 1919’da Mr. Kindson’un Londra’ya gönderdiği raporda şöyle yazılıdır: “Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.” 9 Aralık 1919 tarihli Yüksek Komiser Robeck’in Lord Curzon’a raporunda ise şunlar yazılıdır: “Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar” Yunan ordusundaki Kürtler Ama Kürtler bununla da yetinmemektedir. İngiliz Gizli Belgeleri’nin verdiği bilgiye göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla da temas halindedir. Amasya’da Yunan temsilcisi ile görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir. Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler. Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı’dır. Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar. Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle rapor eder: “... Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.” Koçgiri İsyanı’nın başlangıç tarihi sadece Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda Londra ve San Remo Konferansları’na da denk gelir. Ankara Hükümeti böylece sıkıştırılmaktadır. Kürtler Sevr’i istiyor Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar Nuri isyan programını şu şekilde açıklar: “İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru 19 hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.” Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti’ne bir muhtıra yollarlar. Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden oluşmaktadır: “1-İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması 2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi 3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi 20 4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi 5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.” Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım 1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye şu şekilde başvurur: “Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa, bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.” Yunanlar Bursa’ya Kürtler Sivas’a saldırıyor Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa’yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz. Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak için bir plan hazırlar. Topal Osman komutasındaki Giresun alayı da Nurettin Paşa’nın emrine verilir. Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır. 45 bin kişilik Kürt milisleri ile çapışmalar 3 ay sürer. 17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır. Görüldüğü üzere, daha Sivas Kongresi’nin toplanma hazırlıklarından başlanarak Kürtler, Kurtuluş Savaşı için çalışmamış, tam tersine hep Kurtuluş Savaşı’na karşı savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun en büyük kanıtıdır. Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu şekilde değerlendirmektedir: “Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.” Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi, olay münferit bir isyan değil, bir davanın ilk adımıdır! Ardından gelecek olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır. Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle değerlendirmektedir: “Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp bitmedi. Biz son zaferi kazanacağız.” Demek ki Türk İstiklal Savaşı için değil Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar. Tarihi gerçek budur, bunu ne Türk Genelkurmay Başkanı, ne Türk Başbakanı, ne gazeteciler, ne de Kürtler değiştirebilir. Kürtler tarihleriyle yüzleşeceklerdir... 13 Soru 13 Cevap 1- Kürtler Çanakkale Savaşı’na katıldı mı? Hayır katılmadı. Çünkü o dönemde Kürtler Ruslara çalışıyordu, Türkiye’nin Doğusunda Rus işgali vardı ve Kürtler de Rusları destekliyordu. Ayrıca 1914-15 yıllarında Bitlis merkezli bir Kürt ayaklanması da çıkarmışlardı. Yani Türkler Çanakkale’de savaşırken Kürtler Türkiye’ye karşı ayaklanıyordu. 2- Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşı için verilen rakamlar doğru mu? Evet doğru. Rakamlar Genelkurmay’ın askerlik şubesi kayıtlarına göre tespit edilmiştir. Bu rakamlara Ege’de, Trakya’da ve Güney cephesinde verilen çete savaşlarındaki kayıplar dahil değildir. 3- Kürtler çete savaşlarına katılmış olabilir mi? Hayır. Antep, Maraş ve Urfa’da Fransızlara karşı çete savaşları başladığında Kürtler Fransızlarla işbirliği yapıyordu. Urfa “Şanlı Urfa” olmak için direnirken Urfa’daki Kürt Milli Aşireti de Türklere karşı ayaklanmıştı. 4- Madem Kürtler Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda yoktu, şehitliklerde neden var? Çünkü şehitlikler sonradan düzenlenmiştir ve her şehirden ölenler seçilmiştir. Böylece şehitliklerde “koyun koyuna yatan Türk ve Kürt” görüntüsü yaratılmak istenmiştir. 5- PKK’ya karşı en fazla şehidi Güneydoğu vermiş, doğru mu? Tamamen palavra. Güneydoğu doğumlu şehit askerlerin oranı %4’tür. Ama medya sanki Kürtler de PKK’ya karşı savaşıyor görüntüsü vermek için korucuları da şehit sayısına dahil etmektedir. Türkleri inandırmak için manipülasyon yapıyorlar. 6- Kürtler gerçekten Yunan Ordusu’nda savaştı mı? Evet, Kürtlerden bir birlik Yunan Ordusu’nda savaştı. Ama daha önemlisi Yunanlar Batı’dan Türk Ordusu’na saldırırken Kürtler de Doğu’dan saldırıya geçti. Bu Kürt-Yunan Antlaşmasının sonucuydu. 7- Kürtlerle Yunanlar arasında ittifak mı var? Yunanlar her zaman Kürtleri kullandı. Bugün de PKK kampları Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum kesiminde bulunmaktadır. Apo yakalandığında da üzerinden Rum pasaportu çıkmıştı. 8- PKK’nın Karadeniz’de ne işi var? Mantıken PKK’nın Karadeniz’de bir işi olmaması gerekir ama yıllardır bu bölgeye sızmaya çalışıyor. Çünkü Yunanistan böyle emrediyor. 9- Kürtler Ermenilere karşı Hamidiye Alaylarında savaşmış, doğru mu? Evet Kürtler Hamidiye Alaylarına girdiler. Ama Türkleri savunmak için değil Ermenilerden boşaltılan bölgelere el koymak için. Nitekim daha sonra Ermenilerle birbirlerine düştüler. 10- Şehit rakamları vermek bölücülük mü? Elbette değil. Türkler bölücü değil sadece tarihi gerçekleri çarpıtanlara karşı bu rakamlar yayınlanıyor. Resmi tarihten şikayet edenler neden şimdi resmi tarihe sarılıyor? 11- Kurtuluş Savaşı’na katılmamak Kürtleri hain yapar mı? Yapmaz tabii ki. Ama Kürtler de geçmişleriyle yüzleşmeli ve tarihleriyle barışmalı. Yaptıkları yanlışları kabul etmezlerse asla özgür olamazlar! Nasıl bazı Türk aydınları Ermenilerden özür dileme kampanyası başlatıyorsa Kürtlerin aydınları da benzeri bir kampanyayı Türklerden özür diliyorum şeklinde düzenleyebilir. 12- Atatürk Kürtlere özerklik mi verecekti? Yalan tabii ki. İşte Atatürk’ün bu konudaki görüşü: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdad devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.” 13- Türkler bölücülük mü yapıyor? Hayır sadece gerçekleri savunuyorlar. Bugüne kadar bölücülüğe özgürlük olsun, onları fikirle alt edin diyenler neden şimdi bölücülüğe karşı duyarlı oldular? Kürt bölücülüğüne özgürlük istediklerine göre Türk bölücülüğü de serbest olsun, onu fikirle alt etsinler de görelim! DTP’ye özgürlük diyenler, hatta PKK’ya af diyenler, Apo’yu bile konuşturanlar neden Türklerin sesine tahammül edemiyor? 21 22 23 24 Türksolu Gazetesinin Ücretsiz Ekidir. TÜRKSOLU haftalık Siyasi Gazete Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: İleri Yayıncılık Ltd. Şti. adına Fehmi Özgür Erdem Genel Yayın Yönetmeni: Ali Özsoy YÖNETİM YERİ: Kazancı Yokuşu No: 21 D:2 Beyoğlu - İstanbul Tel/Faks (0212) 245 86 60 Basıldığı yer: Günaydın Ofset (0212) 482 11 51