ِ۪א َ כِ ْ َ ْ ِ אَ ْ َ ْرَא אَٓ َو َ ْ َא א ُٓ َٔـ ْ َ ْ ِ َْ ِא ُ ً אَ ِر ٓ

advertisement
َ ْ َ‫َو َ ٓ א אَ ْر َ ْ َא ِ ْ َ ْ ِ َכ ِא رِ َ א ً ُ ۪ ِא َ ْ ِ ْ َ ْ ـ َٔ ُ ٓ א א‬
ٓ ِ
‫אت َوא ُ ِ ۜ َو َא ْ َ ْ َٓא ِא َ َכ‬
َ ِّ َ ْ ‫א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ َ ۙن ِא‬
ْ
ِ ِ ِ ِ ‫א ِ ّ ْכ‬
‫ون‬
َ ُ ‫אس َ א ُ ِّ َل ِא َ ْ ِ ْ َو َ َ ُ ْ َ َ َ כ‬
َ ّ َُ َ
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla
gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı
indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın.
Belki onlar da düşünürler. Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız,
zikir ehline sorun. (Nahl: 43,44)
Aktüel Manası ve Hakikati Arasında
İslam Düşüncesi
Prof. Dr. Din Muhammed
Tercüme: Muhammed Uysal
ISBN
978-605-62360-1-3
Kapak Tasarım - İç Düzen:
Mahmut Yurdakul
Baskı
Enes Sarmaşık
Davutpaşa Kışla Cad. İpek İş Merkezi, Kat:3 No:10-11
Topkapı- İstanbul
1 . Baskı
Eylül 2011
Endülüs Kitap
Fevzi Paşa Cad. No: 43/3 Fatih- İstanbul
Tel: 02125213889
www.enduluskitap.com
[email protected]
© Muhammed Uysal
Kitap içindeki yazılardan yazarlar sorumludur.
Aktüel Manası ve Hakikati Arasında
İSLAM
DÜŞÜNCESİ
Prof. Dr. Dîn Muhammed
Tercüme:
Muhammed Uysal
İçindekiler
İçindekiler..........................................................................5
Mütercimin Önsözü .........................................................7
Türkçe Tercümeye Takdim ...........................................14
Mukaddime.....................................................................19
İslam Düşüncesi..............................................................21
İslam Düşüncesinin Tabiatı...........................................23
İslam Düşüncesinin Eşsizliğinin Özellikleri ..............32
İslâm Düşüncesinin Kaynakları ...................................40
1. Vahiy ya da Nas ......................................................41
Nass’ın Güvenilirliğini Sağlama Metodu:
Ulûmu’l Kur’an ve Usûl-u Hadis İlmi .....................43
2. Akıl ...........................................................................47
İslam ve Felsefî Düşüncede Aklın Bilgi Kaynağı
Olarak Değeri..................................................................58
Usûl-u Fıkh ya da Aklın Nas’la Etkileşiminin
Doğru Bir Şekilde Yapılma Metodu.............................66
6 ___________________________________ İslam Düşüncesi
İslam Düşüncesi İctihat Demektir................................ 73
İslam Düşüncesinin Aktüel Haline Kısa Bir Bakış .... 78
Kaynaklar ........................................................................ 81
Mütercimin Önsözü
Son asırlarda İslam dünyasını gözlemleyenler
Müslümanların ilmî ve fikrî çabalarda, olması
gerektiği yerde olmadığını fark etmektedirler.
Müslümanların bir taraftan ilimle diğer taraftan
düşünceyle bağlarını en aza indirmeleri hem
ferdî hayatlarında hem de toplumsal hayatlarında birçok probleme yol açmıştır. İnsanoğluna
Allah (cc.)’ın bir nimeti olan düşünme kabiliyetinin günlük hayatta bile yok denecek kadar az
kullanılması, insanın var olan problemlerini çözemediği gibi bu problemlerin üzerine daha farklı problemler eklenmesi gibi sonuçlar doğurmaktadır. Çünkü çözülmeyen bir problemi hastalık
olarak kabul edersek, tedavi edilmediği sürece
8 ___________________________________ İslam Düşüncesi
hastalık daha da derinleşmekte ve farklı hastalıklar üretmektedir. Bunun sonucu olarak da hayat
birçok problemin üst üste biriktiği sorunlar yumağına dönüşmektedir. Bu gerçek, ferdî hayatta
da toplumsal hayatta da değişmemektedir.
Düşünmek bir kültürün parçasıdır. Düşünmeyi kültürün bir parçası haline getirmeyenler
ne kendi ferdî problemlerinin, ne yaşadıkları
toplumun problemlerinin, ne de ait oldukları
ümmetin problemlerinin çözümüne bir katkıda
bulunamazlar. Oysa Allah (cc.) bizden hakikati
aramamızı ve bunu düşünerek yapmamızı Kurân-ı Kerim’in birçok ayetinde talep etmiştir.
Kur’anda birçok yerde geçen düşünme ve
akletme vurgusu bunun, hayatın bir parçası olması gerekliliğine işaret etmektedir. İslam dünyası geçen asırlarda cehalet ve fakirlik gibi problemlerini bir dereceye kadar çözmüş; fakat düşünceyi hayatın bir parçası haline getirme konusunda geçen asırlardan daha iyi bir durumda
değildir.
Düşünce dünyasında İslam Alem’inde bu
durgunluk yaşanırken Batı Dünya’sında hem
bilgi hem de düşünce sahasındaki hareketlilik
bilinmektedir. Herkesin olmasa da bazı kimselerin tabiatlarında öne çıkan “düşünceye olan ilgi”,
tabii olarak Batı düşüncesinin ürettiklerine karşı
bir ilgi, bunun sonucunda da bir takım etkilen-
Mütercimin Önsözü ________________________________ 9
meler ortaya çıkarmıştır. Bu etkilenme kimilerinde Batı’da üretilen fikirlerin cazibesine kapılıp
peşinden gitmek, kimilerinde bunların zararlı
olanlarını ayıklayıp faydalı olanlarını Müslümanlar’ın hizmetine sunmak, kimilerinde ise
toptan reddetmek şeklinde tezahür etmiştir. Bu
etkilenmeler sadece sosyal bilimler vb. sahalarla
sınırlı kalmamış, İslam düşüncesi sayılabilecek
sahalara da sıçramıştır.
Beden ve ruh olarak Batılılaşmış bir grup ile
Batı ve Batıcılarla gönüllü işbirlikçiliğine girmiş
bir azınlık dışında İslam dünyasının geneli bu
fikirlerden pozitif kaygılarla; kendi ülkelerinde
özellikle maddi sahalarda görülen nisbî gerilik,
bilgi ve fikir dünyasındaki atalet nasıl giderilir
gibi sorulara cevap ararken etkilenmiştir. Emevî,
Abbasî, Endülüs, Hint-İslam, Selçuklu, Osmanlı
medeniyeti gibi medeniyetler kurmuş bir dine
mensup olan Müslümanlar nasıl olur da bilgi ve
fikir dünyasında son dönemlerde görülen şekilde
bir vurdumduymazlık içinde olabilir sorusu,
özellikle batı ile fiziksel ve fikrî temas içinde
olanları bir kaygının içine itmiştir. Bunun sonucunda yaşanan problemi çözmek, yeniden diriliş,
yeniden tarihe dönmek ve tarihte nesne yerine
özne olabilmek için farklı çabalar ortaya çıkmış
ve farklı eserler üretilmiştir. Fakat bir insanın iyi
niyetli olması ulaştığı neticelerin doğruluğuna ve
10 ___________________________________ İslam Düşüncesi
yine bir kimsenin Müslüman olması ürettiği fikirlerin İslamî olmasına delalet etmemektedir. Bu
sebeple yukarıda bahsettiğimiz hayatın bir parçası olması gereken düşünce, önü açık sınırları
çizilmemiş bir düşünce değil, Kur’an ve Sünnete
dayanan ve bunlarla doğru bir metotla aklın etkileşimi ile ortaya çıkan bir düşünce olmalıdır. Bu
sebeple bir düşüncenin İslamî olup olmadığını
belirleyen kriterlere sahip olmanın gerekliliği
açıktır.
Özellikle ülkemizde eli kalem tutan ve bir şekilde İslam’dan bahseden herkes sahip olduğu
ilim ve dayandığı metot pek dikkate alınmadan
İslam düşünürü kabul edilebilmekte ve bunun
sonucu olarak da İslam düşüncesi sahasında bir
karmaşa ve kaos ortaya çıkmaktadır. Belkide
ortaya çıkan bu kaostan dolayı İslam Dünyası
hâlâ birkaç yüzyıldır sorduğu “İslam dünyası neden kendisini yok etmeye çalışan cephe karşısında
gücünü kaybetti?” sorusuna pratik bir çözüm üretememiştir. Bu fikrî kaosun en büyük sebeplerinden birisi İslam dünyasının problemlerini
çözmede usûl-u fıkh gibi asırlarca Müslümanların hem ilim hem düşünce hem de aktüel hayattaki problemlerini çözmüş sağlam bir metoda
dayanılmamasıdır. Bu da sadece batıda üretilen
fikirlerden etkilenenler tarafından değil aynı zamanda Batı ve Batı’da üretilen fikirleri reddet-
Mütercimin Önsözü ________________________________ 11
mesine rağmen nasları belli bir metot çerçevesinde değil de alimlerin asırlık çalışmalarını yok
sayarak hevâ ve hevesleri doğrultusunda okuyan
ve tevil eden kimseler tarafından da gerçekleşebilmektedir. Bu sebeple herhangi bir beşerî düşüncenin bile doğru bir düşünce olması için genel bir kurallar çerçevesi içinde hareket etmesi
gerekiyorsa aynı şekilde hangi düşüncenin İslam’a nispet edilebileceği ve hangisinin edilemeyeceği, İslamî konularda yazı yazan herkesin
İslam düşünürü mü yoksa sadece bir yazar mı
olduğunu belirlemek için önce “İslam düşüncesi”nin ne olduğu veya ne olabileceği konusunda
elimizde kıstaslar ve ölçüler olmalıdır. Böyle yapılmadığı takdirde ciltler dolusu kitap okunsa
bile belki de bunlardan İslam düşüncesi sayılabilecek küçük bir netice çıkarılamayabilir. Hatta
ayetler ve hadislerle yoğrulmuş yazılar bile eğer
bu ayetler ve hadislerden doğru bir metot ve
sahih bir akılla neticelere ulaşılmamışsa bunlar
İslam düşüncesi olarak kategorize edilmeyebilir.
Çünkü İslam düşüncesinde naslara dayanmak ne
kadar önemliyse bu düşüncede nasların doğru
bir metotla, İslamî bir perspektifle yerinde kullanılması da bir o kadar önem arz etmektedir. Asırlar boyu İslam ümmetinin problemlerine çözümler üretmiş olan İslam düşüncesi’nin bugün özellikle dinî, ahlakî, kültürel sahalarda olmak üzere
birçok noktalarda krizler yaşayan ümmetin prob-
12 ___________________________________ İslam Düşüncesi
lemlerine tekrar hakikî çözümler üretebilmesi
için ilim adamları tarafından bu düşüncenin dayanaklarının, ana esaslarının ve metotlarının
tekrar idrak edilip anlaşılarak bunların üzerine
sağlam çözümler inşa edilmesinin gerekliliği
aşikârdır. Bu aynı zamanda düşüncenin hiç olmadığı kadar kıymetli olduğu günümüzde sahip
olduğumuz değerlerin idrakine varmamızın bir
vesilesi olacaktır. Nitekim birkaç yüzyıldır süren
yenilmişlik psikolojisi sebebiyle felç olmuş bize
ait düşünce serüvenimizin tekrar harekete geçmesi için ben idrakinin diriltilmesi gereklidir. Bu
da ancak sahip olduğumuz ilmî ve fikrî mirasımızın ve bunların teorik gücü ve pratik etkinliğinin anlaşılmasıyla gerçekleşir.
Prof. Dr. Din hocamız okulumuzda gerek aldığı klasik medrese eğitimine dayanan güçlü bir
geleneksel ilim mirasına sahip olması, gerekse
lisans, yüksek lisans ve doktora olarak akademik
hayatını geçirdiği Ezher üniversitesi birikimi,
gerekse de günümüz dünyasının dinî düşünce
sorunlarına vukûfiyeti ile öne çıkmış şahsiyetlerden birisidir. Hocamız az ve öz yazmayı seven,
eserlerde mantıkî çelişkiler ve metodolojik yanlışlardan kaçınılması gerektiğine sürekli vurgu
yapan birisi olarak bu çalışmasında, günümüzde
asıl olarak bir metot ve kaynak yoksunluğundan
ve sınırlarının belirlenmemiş olmasından hare-
Mütercimin Önsözü ________________________________ 13
ketle kavramsal açıklığın bulunmadığı İslam
düşüncesi kavramının kendisini hem bir kavram
olarak ne olduğunu, hem de bu düşüncenin dayanması gereken kaynakları ve İslam düşüncesi
çalışmalarında takip edilmesi gereken metodu
kısa ve öz olarak açıklamak istemiştir. Uzun yıllar önce yazılmasına rağmen İslam düşüncesinin
tarifi ve bu düşüncenin uyması gereken kuralları
belirlemesinden dolayı güncelliğini koruması
sebebiyle, eserin Türkçe’ye kazandırılmasında
büyük bir fayda olacağına inandığımdan, geçtiğimiz mayıs ayında, bir sempozyum vesilesiyle
hocamız Türkiye’ye geldiğinde, eseri tercüme
etmek istediğimi söyledim. Hocamız da aslında
kitabı kendisinin de bazı eklemeler ve açıklamalarla tekrar yayınlamak istediğini ama meşguliyeti sebebiyle bunu ne zaman yapacağını kendisi
de bilemediğini söyledi. Bundan dolayı çalışmanın bu haliyle tercüme edilip yayınlanmasını
arzu ettim. İslam düşüncesi hakkında Türkiye’de
yapılan tartışmalara önemli bir katkı olmasını
temenni ediyor ve hocamıza sağlık sıhhat ve afiyet diliyorum.
Not: Ayet Mealleri Elmalılı Hocanın mealinden alınmıştır.
Muhammet Uysal
İstanbul, 09,2011
Türkçe Tercümeye Takdim
Hamd Alemlerin Rabb’ına Salat ve selam da
kapalı kapıları açan, kendisinden önceki risalet
zincirinin son halkası olan, Hakk’a Hak ile nusret
eden ve insanlara doğru yolu gösteren Peygamberimiz Hz. Muhammed’in üzerine olsun.
Bu mukaddimeyi “Aktüel Manası ve Hakikati
Arasında İslam Düşüncesi” adlı çalışmamın Türkçe
tercümesine yazıyorum. Çalışmanın tercüme ve
basımıyla İslamabad Uluslar arası İslam Üniversitesi, Usuluddin Fakültesi “Karşılaştırmalı Dinler” bölümünde okuttuğum öğrencim Muhammed Uysal ilgilenmektedir. Risaleyi yayınladığımda birçok kimsenin özellikle de üniversite
öğrencilerinin bir ihtiyacını karşılayacağını dü-
Türkçe Tercümeye Takdim _________________________ 15
şünmemiştim. Bunlar daha önceleri okudukları
diğer kitap ve araştırmalardan İslam düşüncesinin genel ve sadece ona has olan özelliklerini
bilseler de bu risalede, aradıkları İslam düşüncesinin tarifinin tahdidini buldular. Bu, en azından
Ezher üniversitesi ve İslamabad Uluslar arası
İslam Üniversitesindeki öğrencilerin bana söyledikleridir. Şimdi birçoğu değişik üniversitelerde
hoca olan bu öğrencilerin söyledikleri beni mutlu
etti. Özellikle Malezya ve Türkiye olmak üzere
seyahat ettiğim birçok İslam ülkesinde ve Avrupa, Amerika’daki Müslüman gençlerde gördüğüm İslam düşüncesinin mahiyeti ve ona yeri
gelince İslamîlik vasfını verebileceğimiz şartlar
konusunda bir anlaşılmazlık ve belirsizlik gördüm. Bu sebeple de çalışmamda yaptığım sınırlandırmaları memnuniyetle karşıladılar. Bu da
beni İslam dünyasında son dönemdeki batılılaşmış Müslümanlar ve batı düşüncesinin akımlarından etkilenmiş Modernistlerin artan nüfuzlarını itibara alarak risalenin tekrar neşredilmesini
düşünmeye itti. Ama bunu üniversitedeki görevlerim ve davet çalışmalarından dolayı gerçekleştiremedim. Muhammed Bey ise bunu beklemeye
hazır değildi bilakis Modernist akımın tuğyanı
ve kültürlü tabakanın düşüncelerine nüfuz etme
konusundaki başarısını gördüğünden risaleyi bu
şekliyle tercüme etmek ve yayınlamak istedi.
Bende bu kısa risalenin –az da olsa- İslam dü-
16 ___________________________________ İslam Düşüncesi
şüncesi hakkındaki anlayışların düzeltilmesi ve
akılların aydınlanmasına katkıda bulunmasını
Allahtan temenni ederek, bu teklifi kabul ettim.
Burada şu konuya işaret etmeyi münasip görüyorum ki günümüzde İslam âlemi, Batı dünyasında ortaya çıkmış ve hepsinin ortak noktası
insanın hayata bakışının merkezinden Allah’ın
uzaklaştırılıp aklın ilahlaştırılması olan felsefeler
ve fikir akımlarından etkilenmiş modernist ve
postmodernist girişimlerle karşı karşıyadır. Bu
felsefe ve mezheplerin hepsi pozitivist düşünce,
materyalist eğilimler ve pragmatism gibi İslamî
sabiteler, Kuran ve sünnetin gerekleriyle bir çatışma ve çelişki içinde olan esaslarda ittifak halindedirler. Fakat bu teveccüh (akım) aşırı maddecilik ve aşırı bireysellik ruhu çerçevesinden
çıkmadan postmodernism -bu batılıların kendilerinin ne olduğu konusunda ihtilaf halinde oldukları bir kavramdır- adı altında kendisini yeniledi.
Bu kavram İslam toplumlarındaki kültürlü tabakanın konuşmalarında ve yazılarında hakikati
anlaşılmadan ve İslam’a uzak mı yakın mı olduğu bilinmeden en çok kullanılan kelimelerden
birisi oldu. Bu kelimenin kullanımı düşünce ve
marifet dünyasında medenileşmenin bir delili ve
ilerlemenin bir emaresi oldu. Batılı anlayışlar ve
İslam’ın esasları ve kaideleriyle çatışan akımlar,
barındırdıkları insanın ilahlaştırılması, bilime
Türkçe Tercümeye Takdim _________________________ 17
tapınma gibi özelliklere açıkça işaret edilmeden
modernism, postmodernism ve ondan kaynaklanan kavramların perdesi altında İslam dünyasında sunulmaktadır.
Bu durum bizim İslam düşüncesi kavramının
açık ve anlaşılır bir şekilde sınırlarını belirlememizi gerektirmektedir ki Müslümanlar ve özellikle de gençler İslamî olan ve İslam’dan uzak
olan görüşleri açık bir şekilde birbirinden ayırabilsin. İslamî akıl, Allah’ın vahyi kendimize uydurmak için değil bizim ona uymamız için indirdiğini bilsin.
‫א א אن כ ن‬
‫ُ ْ ِ ٍ َو َ ُ ْ ِ َ ٍ ِא َذא َ َ א ور‬
ُ ُ َ َ ُ َ ْ َ ً ْ َ ُٓ ُ ُ َ َ ُ
‫َ َ ً ُ ۪ ًא‬
َ ْ َ َ ُ َ ُ ‫ْ אَ ْ ِ ِ ْ ۜ َو َ ْ َ ْ ِ א َ َو َر‬
ِ ‫אن‬
َ ‫َو َ א َכ‬
ِ ‫א ْ ِ ُة‬
ََ
Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin
bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur.
Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur. (Ahzap:36)
Yukarıda işaret ettiğimiz üzere, Müslümanlar, Batı’da bilgi (marifet) dünyasında ortaya
çıkan bu yeni felsefelerle ve Batı düşünceleriyle
İslam’ı uzlaştırmanın mümkün olmadığını idrak
etmelidirler. Kültürlü tabakamız ve gençlerimiz
şunu
bilmelidir
ki
modernizm
ve
postmodernizm fikri kendisini bilimsel ilerleme
ve teknolojik gelişme gibi son tahlilde modernist
18 ___________________________________ İslam Düşüncesi
eğilimlerin parçası olmaktan başka bir şey olmayan anlayışların arkasına gizlemektedir.
Allah (cc.) İnşallah bu tercüme ile insanlara
doğru yolu gösterir. Allah’tan bu tercümeyi yapana sadık bir şekilde, iş yapanlara verdiği hayırlardan vermesi için dua ediyorum.
Prof. Dr. Din Muhammed
Katar Üniversitesi, İslamî İlimler Fakültesi
Karşılaştırmalı Dinler ve
Akide Bölümü Öğretim Üyesi
07-05-2011, Konya
Mukaddime
Hamd Alemlerin Rabbine, salât-u selam da
Efendimiz Hz. Muhammed ile onun Ehli Beyti ve
Ashabının üzerine olsun.
İslam düşüncesi farklı boyutlara sahip, derin
bir kavramdır. Günümüzde bu konu hakkında
yazı yazanlar çoğalmış, bu kavramın sırtından
geçinenlerin sayısı artmış, İslam düşüncesinin
büyük ve geniş sahaları pervasızların ve yol kesenlerin gelir kapısı, herkesin rahatlıkla girdiği
açık meralar haline gelmiştir.
İslam düşüncesi sofrasına üşüşenlerin bu
çokluğu ve bu düşüncenin esasları ve ürettikleri
etrafında hevâ ve heveslerin çatışmasından dolayı konu hakkında açık seçik bir bakış açısı ve
20 ___________________________________ İslam Düşüncesi
vizyon ortadan kalkmış, görüşler çoğalmış, işler
birbirine karışmış ve kavramlar zayi olmuştur.
İlk zayi olan kavram da “İslam düşüncesi” kavramının kendisi olmuştur. Bu kavramın anlamları
hakkında zihinlerde karışıklık yaşanmış ve kendisini akıllılara nispet eden birçok kimsenin yanında bu karışıklığın tashih edilmesi ve kavramın anlaşılması güçleşmiştir. Bu sebeple bu kısa
araştırmada herkesin günümüz İslam düşüncesini ve problemlerini anlamaya muvaffak olabilmesi için bu kavram ve onun tezahürlerinin belirlenmesini hedefledim.
Ve alellahi kasdüssebîl ve hüve veliyyü’l
mü’minin.
Dr. Din Muhammed Mira Sahib
1410 Rabiu’l evvel,
Ekim 1989,
Kahire
İslam Düşüncesi
İslam düşüncesi, -kelimenin kökü vb. luğavî
tahlillere ve tarihsel gelişiminin tahkik ve araştırmalarına girmeden söylersek- Kitap, Sünnet ve
onların verilerine dayanan aklî çabaların ürünüdür. Dolayısıyla, başlangıç noktası olarak Kitap
ve Sünnet’ten hareket eder ve tekrar onlara döner. İnsanın dünyasındaki dinî, kültürel, toplumsal ve iktisadî vb. meselelerle muamelesinde bu
kaynaklardan aldığı ışıkla hakikati bulur. Bu
yüzden İslam düşüncesini oluşturan aklî çabalar,
dayanak noktası olan Kuran, Sünnet ve onların
verilerinden uzaklaştığı zaman İslamîlik vasfını
da yitirmiş olur.
22 ___________________________________ İslam Düşüncesi
İslam düşüncesi kavramının açıklığı ve bedâhetine rağmen yaşadığımız vâkıa, özellikle
günümüzde bu kavramın da diğer İslamî kavramlar gibi asaletini ve özgünlüğünü kaybettiğini ve farklı muharriklerin etkisiyle hareket eden,
farklı hedefleri olan ve birbiriyle çatışan metotlara sahip fikrî hareketlerin onun adıyla birbirleriyle mücadele ettiği bir isim ve başlık olduğunu
göstermektedir.
Öyleyse bizim yapmamız gereken ilk satırlarda mefhumunu kısaca belirttiğimiz İslam düşüncesi kavramını ilmî bir şekilde tarif etmek,
sınırlarını belirlemek ve ne olduğunu geniş bir
şekilde açıklamaktır. Bunu da İslam düşüncesinin tabiatını, kaynaklarını ve orjinal kaynaklarındaki metotlarını açıklayarak yapacağız.
İslam Düşüncesinin Tabiatı
İslam, ilahî rahmetin somutlaşması ve vücûda gelmiş hali olan Rabbânî bir hidayet ve insan
hayatının bütün yönlerini düzenleyen İlâhî bir
din olarak, ilk önce insan aklını ve düşüncesini
kuruntular ve hurafelerden kurtarmak, açık ve
sabit olan esaslara ve yolu anlaşılır metotlara
dayanarak eşyanın tabiatı ve fıtratın hakikatiyle
uyumlu bir şekilde aklın doğru yönlendirilmesine önem vermiştir. Çünkü nasların anlaşılması
ve nasların delaleti aklın sıhhatine dayanmaktadır ve vahye muhatap olan kişi ancak ve sadece
akıllı, yani aklî melekelerini fiilî olarak kullanılabilen kimsedir.
24 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Şu açıktır ki İslam, beşerî aklın yönelimleri ve
insan düşüncesinin yapısını Allah’ın kitabı ve
Hz. Peygamber’in sünnetinde temsil edilen masum İlahî vahyin üzerine bina etmiştir. İslam
böyle yaparak aklı tek başına anlayamadığı veya
hakikatini keşfedemediği mevzularda (Kuran’ın
tabiriyle ğayb aleminin meseleleri, felsefî tabirle
metafizik meseleler) şaşkınlığa düşüp sapıtmaktan korumuş ve ona en doğru olan yolu göstermiştir. Ve yine akla ilzam (bağlayıcılık) unsurunun sonuçlarına sahip olmamasından dolayı uygulama safhasına getiremese de tek başına anlayabileceği meselelerle muamelesinde doğru bir
metot göstermiştir. Yani akıl bazı hukuk kuralları
ve ahlakî davranışların belirlenmesinde bağımsız
olabilir; onların yolunu belirler, metotlarını açıklar ve onlarla ilgili sonuçlara ulaşır. Fakat bu
mücerret akıl, gerek ferdî gerek toplumsal şeklinde olsun vahyin sahip olduğu ve vahyin kurallarına bağlı olan düşünceye verdiği ilzam
(bağlayıcılık) unsuruna sahip değildir.1 İlzam
1
Yazar ilzam unsurundan şunu kasdetmektedir. “Herhangi bir felsefe ve düşünceyi takdim ederken bunun sonuçları da dikkate alınmalıdır. Mesela Budizm’i ele aldığımızı düşünelim: Budizm’in güzel bir ahlak felsefesine sahip
olduğu söylenmektedir. Fakat hangi felsefe olursa olsun
bunun bir manası olması için ilzam unsuruna sahip olması gerekir. Bunun manası şudur: Benim sözümü duyan
kişiyi ondan talep ettiklerimi yapmaya iten, buna iltizam
etmeye yönelten unsur nedir? İşte bu unsura ilzam unsu-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 25
olmadan da başarılı ve bağlayıcı bir kanun koymanın ya da etkili ve iyi sonuçları olan bir ahlakın var olması tasavvur edilemez.
İslam düşüncesi, herhangi bir mevzu ile karşılaştığı zaman onunla asıl olarak vahiy dairesinde kalmak suretiyle muamele eder ve böylelikle ulaştığı neticelerde veya meselelerden istihraç ettiği sonuçlarda, kullandığı metotlarda masum olan vahyin yol göstericiliğinden ayrılmaru denir. Budizm, ahlakî sözleri güzel olmasına rağmen
ilzam unsurundan yoksundur. Bunun mukabilinde İslam
ne demektedir? İslam’da Allah’a, ödül ve cezanın olduğu
ahirete iman vardır, Allah’ın murakıp olması insanı hayr
veya şerle cezalandıracak olması, cennet cehennem azap
vb. bunların hepsi insanı ya korkuyla ya sevgiyle ya cehennem korkusu ya cennet sevdası -bunlar insanı yükümlülüklerini yapmaya iten değişik derecelerdir- İslam’ın
emirlerini yapmaya ve yasakladığı şeylerden kaçınmaya
iter. Fakat yaygın olan görüşe göre Budizm’de Allah fikri
yoktur, Ahirete inanç yoktur. O zaman ne kadar güzel
olursa olsun bu ahlakî felsefeye iltizam göstermemi gerektirecek bir unsur yoktur. Mesela Buda yalan söyleme
diyor fakat ben eğer bu yalandan bir şey elde ediyorsam
yalan söylememi engelleyecek bir güç yoktur. Veya yalanın kanunen yasak olduğunu düşündüğümüz durumlarda kanunun boşluklarını bulunarak, rüşvetle kanun yapıcıları satın alınarak yalan söylenilebilir.
İşte insanı bütün bu durumlar dışında ahlakî öğretilere tutunmaya iten iç güce ilzam unsuru adı verilir. İslam’ın dışındaki bütün felsefeler, düşünceler buna sahip değildir ve
bu nedenle de pratik hayatta bir faydası ve manası yoktur.
Bu sebeple İslam’da hem ahlakî hem amelî konular Allah’a
ve ahiret gününe imanla irtibatlandırılmıştır. Buna binaen
de İslam düşüncesi ameli ve pratiktir.” (Mütercim)
26 ___________________________________ İslam Düşüncesi
mış olur. İslam düşüncesinin, koruması gereken
en alt nokta vahiyle çatışıp ondan uzaklaşarak
İslamîlik vasfını kaybetmemesi gerekliliğidir.
İslam düşüncesinin işlediği konular, ulaştığı
neticeler ve bu neticelere ulaşmakta kullandığı
metotlarda vahye bağlı olmasıyla birlikte ilzam
unsuruna sahip olması bu düşünceye diğer bilinen beşerî düşünceler arasında mümeyyiz bir yer
verir, onu yegâne ve benzersiz kılar. Belki de biz
bu yegâneliğin kıymetini, Alman filozof Kant’ın
ahlak ve davranışlar sahasında, kendisinin bilmediği masum vahiy ve bu sahada reddettiği
hatta metafizikte genel olarak aciz kaldığını ilan
ettiği salt akıl dışında bir bağlayıcılık kaynağı
bulmak için ne kadar çabaladığını itibara alırsak
anlayabiliriz. Kant bütün çabaları sonunda bu
ilzam kaynağını bulamamış, açık bir şekilde olmasa da başarısızlığını ilan etmekten başka bir
şey yapamamış ve sonunda da -doğru bir incelemeyle- hevâ diyebileceğimiz - ya da en iyi şekliyle- başlangıçta haklı olarak reddettiği ve sonra
da pratik akıl olarak isimlendiği salt akılla açıklayabileceğimiz “ödev ahlakı” olarak isimlendirdiği bir kavrama ulaşmıştır.2
2
Bu bağlamda Kant’ın teorisinin kıymetli bir sunumu için
Will Durant’ın “Medeniyetin Öyküsü” kitabının Arapça
tercümesinin 41. Cilt, 220 ve 224. sayfalarına bkz.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 27
İslam düşüncesinin, vahyin kurallarına bağlı
kalması ve metodunun da vahyin yol göstericiliğine iltizam etmesinin sonucu olarak kazandığı
bu özellik kendisine, ümmetin şerî delil oldukları
noktasında ittifak ettiği kıyas ve icmâ şeklinde
bağlayıcı kanun koymanın kaynaklarından biri
olma ehliyetini kazandırmıştır. Vahye dayanan
İslam düşüncesinin toplu şekli olan icmâ bağlayıcı İslamî kanun koyma kaynaklarından bir
kaynak olma hükmüyle, mahfuz edilmiş korunmuş- bir düşünce derecesine yükselmiş ve
masum olma hükmünü kazanmıştır. Çünkü
icmâ, dalalet ve sapkınlık üzerine toplanmayan
müminlerin; yani masum olan vahyin kurallarına
bağlı kalıp vahye muhalif olan şeylerin yol göstericiliğinde ittifak etmeyenlerin yoludur. Hz. Peygamber “Ümmetim dalalet üzerine hem fikir
olmaz”3 buyurmuştur. Bundan dolayı nisa suresi
3
Sünen-i Tirmizî’nin Kitâbu’l-Fiten’deki cemaate uymanın
lüzumu babına bkz. el- İbtihâc bi-Tahrîci Ehâdisi’lMinhâc isimli kitabında Hafız Abdullah es-Sıddîk ElĞumâri’nin bu rivayet bağlamında yazdıklarına bkz. 180.
Sayfa ve sonrası. İmam Beyzâvi, Minhâc’ta bu rivayet
hakkında şöyle der: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve
selem, “Ümmetim hata üzerinde hemfikir” olmaz buyurmuştur… Bu rivayetin âhad haberleri lafzen mütevatir
olmasa da kadri müşterekleri –manen- tevatür derecesindedir. (Minhâcu’l-Vusûl, Üçüncü Bölüm, İcma, Üçüncü
Mesele) el-Mustasfâ’daki İmam Gazali’nin bu hadisi incelemesine de müracaat edilmelidir.( 1. cilt, 175. Sayfa)
28 ___________________________________ İslam Düşüncesi
115. ayeti İmam Şafi’ye göre icmâ ve onun delilliği hakkında bir nastır.4
ِ ۪ َ َ ْ َ ْ ِ َ ‫ْ َ ْ ِ َ א َ َ َ َ ُ א ْ ُ ٰ ى َو‬
۟‫َ َ َو ُ ْ ِ ۪ َ َ ۜ َو َ ٓ َאء ْت َ ۪ א‬
َ
ً
ِ ‫َل‬
ِ
ُ ‫َو َ ْ ُ َ א ِ א‬
‫א ْ ُ ْ ِ ۪ َ ُ َ ِّ ۪ َ א‬
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka
bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme
sokarız; o ne kötü bir yerdir. (Nisa,115)
Kıyasa gelince, bunun illetle bağlantılı olmasına ve diğer milletler tarafından da bilinmesine
rağmen kendisine kıyas yapılan esasın ve delilin
nas tarafından açık ve kesin olan bir illet olması
halinde -hatta zannî bir illet olması halinde bile
tahkik edildiğinde mesele nassın dairesinden
12 imamcı şia düşüncesi icmâyı, mülzim şerî bir hüccet
olarak kabul eder fakat bunu imamın görüşünü izhâr
eden bir hüccet olarak görür. Bu farka dikkat edilmelidir.
Bu konuda Molla Abdurrahim’in ‘Hakâiku’l-Usul’ isimli
eserindeki “Naklu’l-Ekvâl fi’l-İcmâ” babına bakılmalıdır.
(Tarihsiz ve sayfa numarasız taş baskı)
4
İmam Ebu Bekir el-Beyhakî’nin topladığı İmam Şafi’nin
Ahkâmu’l-Kur’an s. 39’a bkz. Tarif ve takdim Allâme
Zahid el-Kevserî, Ta’lik Abdulğani Abdulhâlık. Bunu
İmam Gazali’nin el-Mustasfâ’daki görüşü ile karşılaştırmak
için bkz. 2. Cilt, s. 234 ve sonrası. İmam Gazali burada
İmam Şafi’nin görüşünü almayarak bu ayetin icmâ hakkında bir nas olmasını reddetti ve icmanın hucciyyetinin
isbatı hakkında başka bir metot takip etti. Bu konuda
Abdulaliyy Muhammed Ensarî’nin el-Mustasfâ’nın hâşiyesinde bulunan Fevâtihu’r-rahmût Şerh-u Muslim es-Subût
isimli kitabının 2.cilt s. 213 ve sonrasına bkz.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 29
çıkmamaktadır- kıyas İslam düşüncesi çerçevesinde etkileri hükme yansıyan masum bir esas ve
delildir. Böylelikle kanun koyma sahasında kıyasın durumu icmânınki gibi mülzim -bağlayıcıhükmünde olur.5 Kıyas –meselenin hakikatindeAllâme Muhammed Abdu’l Alîm Sıddîki’nin
dikkat çektiği gibi bir mesele hakkında kapalı
kalmış olan Allah’ın hükmünün ortaya çıkarılmasından başka bir şey değildir.6
Biz kesin olarak biliyoruz ki İslam düşüncesi
İslam’ın kendisi değildir veya başka bir tabirle
5
el-Mustasfâ’nın ikinci cildinin 234. ve sonrasındaki sayfalarına ve yine 347. Sayfasına konu hakkında müracaat
edilebilir. Şunu da zihinlere yerleştirmek zorundayız ki
şu anda incelediğimiz Usul-u Fıkıh’taki kıyas Aristo kıyasından farklı bir kıyastır. Usul-u Fıkıh’taki kıyas son devrelerinde Aristo Kıyasının bazı tabirlerini kullanmış olsa
ve bazı konularını itibara almış olsa bile bu, Usul-u Fıkıh
kıyasının oluşmasında Aristo Kıyasının bir tesiri olmadan
doğal olarak gelişmiş bir durumdur. Çünkü Usul kıyasını
Müslümanlar daha Aristo kıyasını öğrenmeden Hz. Peygamber döneminde biliyorlardı. Sahabe ve tabiîn bunu
kullanıyordu. Usul-u Fıkıh Kıyasının benzersizliğini anlamak için İmam Şafii’ye ait Er- Risale’deki Kıyas bölümüne bkz. Ayrıca Üstad Ali Sami en-Neşşar’ın
Menâhicü’l-Bahs el-İlmî Inde Müfekkiri’l İslam kitabına bkz.
Usul-u Fıkıh’taki kıyasın konularına, metotlarına ve esaslarına vakıf olmak içinde Prof. Dr. Mahmud Ferğali’nin
Fi’l-Kıyas isimli kitabına ve Dr. Muhammed Süleyman’ın
Nazratu’l-Kıyas’ü-Usûlî; Menhecun Tecribiyyun İslamî isimli
kitabına bkz.
6
The History of the Codification of Islamic Law.
30 ___________________________________ İslam Düşüncesi
İslam düşüncesi dayandığı vahiy gibi masum
değildir. Ashâb-ı Kiram da, Hz. Peygamber’in
hayatında zaman ve mekanla bağlantılı şartların
temel alındığı meselelerde görüşlerini Allah
Rasulu’ne bildirirken bu ince farkı idrak etmişler
ve mesela Bedir savaşında olduğu gibi o konuda
vahiy gelmediğini bilmişlerdir. Bedir savaşından
önce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem savaş
yerinin seçimi konusunda Ashabıyla istişare etmiş ve ona yüce sahabi Habbâb İbnu’l Münzir;
“Ey Allah’ın Rasul’u, eğer bu yerde seni Allah
(c.c) indirmişse ne ileri ne geri gidebiliriz. Fakat
vahiy gelmemişse bu yeri seçmen kendi görüşünle seçtiğin bir hile ve harp taktiği midir? diye
sormuş, O’da “Vahiy değil, burada durmamız
kendi görüşüm, hile ve harp tekniğidir.” cevabını
verince sahabi; “Ey Allah’ın Rasul’u, burası uygun mekan değildir.” demiş ve Hz. Peygamber
de onun görüşünü kabul etmiş, buna binaen su
kuyularına yakın bir yerde mekan tutup kuyuları
kontrol altına almışlardır.7
Tekrar söylersek biz kesin olarak İslam düşüncesinin İslam’ın kendisinin olmadığını ve
vahiy gibi masum olmadığını biliyoruz fakat bu
düşünceye hükmeden vahiy kuralları ve ışığıyla
7
Suheylî’nin Sîret-i İbn-i Hişama yazdığı er-Ravzu’l-Ünüf
isimli şerhin ikinci cildinin dipnotu. S.66 (Matbaatu’l
Cemâliyye, Mısır, H. 1332)
İslam Düşüncesi ___________________________________ 31
yol aldığı İlahî hidayetin etkileri onun üzerine
yansır ve bu düşünceyi hatalardan ve hevâya
dayanmaktan korur.
O halde, diğer beşeri düşüncelerden farklı
olarak İslam düşüncesi yalnızca çıkış noktası ve
yönelimlerinde vahye dayanmasından dolayı
eşsiz ve yegâne bir düşünce değil aynı zamanda
vahye bağlı olmasına binaen ilzam unsuruna
sahip olmasından dolayı da eşsiz ve diğerlerinden ayrılan bir düşüncedir.
İslam Düşüncesinin Eşsizliğinin
Özellikleri
İslam düşüncesinin eşsiz olması ona cevherî
bir özellik vermiştir, o da; tabiat ve metafizik
konuları ve problemleriyle muamelesinde -bu
konuların değişkenleri ve sabitelerinde- tenakuzun pençelerine yakalanmadan ve çelişkiye
düşmeden problemleri çözme yeteneğidir. Bu,
beşeri sistemlerle eski ve yeni felsefenin gerçekleştirmekten aciz kaldığı bir iştir. İnsanın dünyasında ve kâinattaki sabiteler ve değişkenlerin,
görülen alem ve ğayb aleminin, madde ve ruhun
temiz ve saf bir şekilde İslam inanç esaslarının
şemsiyesi altında kaynaştırılıp birleştirilmesi
İslam Düşüncesi ___________________________________ 33
İslam düşüncesinin özelliklerinden ve en önemli
ayırt edici vasıflarındandır.
İslâm bilgi metodunun asıl karakteri Aristo’nun temsil ettiği sabiteler metodu(Klasik Mantık) ya da Hegel’de görme imkânımız olan diyalektik metot değil, bilakis insanın değişik kapasiteleri ve farklı idraklerini toplayan bambaşka bir
karakter idi. İslâm bilgi metodu sadece aklî, sırf
deneysel, idealist ya da aşırı duyusal olmadı.
Doğu ve batıda İslam düşüncesinin dışındaki
değişik felsefe ekollerinin temsil ettiği bu metotların hepsi insanla, onun içinde yaşadığı âlem,
bu âlemdeki etkenler ve etrafındaki şartlar arasında uzlaşmayı sağlamak bir tarafa insanın iç
âlemindeki değişik kapasiteleri, melekeleri,
saikler ve dürtülerini, heyecanlarını uzlaştırma
ve birleştirmekten aciz kalmıştır.
İslamî düşünce metodu, bunların hepsini
tevhit inancının intizama koyduğu psikolojik,
aklî, metafizik ve ruhî boyutları olan bir metottur. Tevhit inancı gereğince insan, nefsini Allah’a
bağlar ki bunun neticeleri içerisine yansısın ve
bunun sonuncunda da bütün farklı idrakleri ve
kapasiteleri bir bütün olarak tekrar Allah’a yönelmek için birleşsin. Burada bilgide İslamî metot uyumluluk ve insicam içinde rolünü en kâmil
bir şekilde yerine getirmek için öne çıkar.
34 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Bu metot, bütün cephelerinde hayatın gidişatına hükmeden küllî usuller ve ğayb alemi
olarak tasnif edebileceğimiz sabitelerde tamamen masum ilahi vahye dayanırken, bu iki saha
dışında -değişkenler aleminde- ise akla hareket
hürriyeti bırakır. Fakat İslam akla bu hürriyeti
vahiyden tamamen bağımsız hareket edecek bir
şekilde vermemiş bilakis onu vahyin kuralarına
ve vahyin küllî esaslarına boyun eğdirmiştir.
İslam, bilginin sahalarını şehadet ve ğayb alemi
(görünen ve görünmeyen alem) olarak ayırdıktan sonra aklı, ğayb alemiyle ilgili meselelerde;
inanç esasları ve ahlakî değerler ve aynı şekilde
hukuk usulleri ve davranış esaslarında vahye
uymakla yükümlü tuttu. Bunu da şu sebeplerden dolayı yapmıştır: İlk olarak bu insan için bir
rahmettir ve aklı sapkınlık ve hayrete düşmekten korumaktır. Akîde uleması kitaplarında mesela Şerhu’l Makâsıd’da görebileceğimiz gibibu unsuru beşeriyetin peygamberlere olan ihtiyacı konusunu tahkik ederken geniş bir şekilde
incelemişlerdir.
İkinci olarak aklın bu görüş alanına ulaşmaktan ve bunları idrak etmekten aciz olan
tabiatını dikkate alarak bu yükümlülüğü yapmıştır. Bu tecrübe edilmiş bir hakikat olmasına
rağmen felsefî düşünce tarih boyunca bunu
açıkça kabul etmemiştir.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 35
Üçüncü olarak insanın emellerine hürmet
göstererek ve bu konulardaki çaba ve merakına
cevap olarak bunu yapmıştır. Şüphe yok ki insan
meraklı olarak yaratılmıştır, meraklı olmak onun
tabiatıdır. Fakat aynı zamanda kendisini ğayb
âlemi konusunda merak ettiği şeylere ulaştıracak
vesilelere sahip değildir. Bu nedenle ilahi vahiy,
insanın bu psikolojik ve aklî beklenti ve meraklarına ait cevap mesabesindedir. İnsanın bu alemlerle ilgili merakı ve susuzluğunu giderecek şeyleri kendisine sunmuştur. Böylelikle insanı şaşkınlık
ve sapkınlıktan korumuştur. Bu İslam’ın beşeriyete ihsan ettiği fakat şimdiye kadar kıymeti tam
olarak anlaşılamamış büyük bir nimettir.
Felsefî düşüncenin uzun yürüyüşünde bu
konularda insanın derdine derman olacak bir şey
takdim etmeye gücünün yetmediğine işaret etmek, bilinen bir şeyin tekrarı babından olacaktır.
Çünkü beşerî akıl soyutlama kabiliyetini taşımasına rağmen zaman ve mekana boyun eğen sözlerle sınırlıdır.
İslam daha sonra akla görünen varlıkların
dünyasının -insanın dışındaki varlıkların ve
kendi iç dünyası- sahalarını açmıştır ki orada
hareketini gerçekleştirsin ve düşünsün. Bu sahalarda fikrin faaliyetini, düşünmesini başlangıç ve
hedef noktaları dışında serbest bıraktı. Çünkü
36 ___________________________________ İslam Düşüncesi
bunları “Lâ darara vela dırâr”8 (Zarar vermek ve
zarara zararla karşılık vermek yoktur.) kaidesi ve
beş şerî hedef olan nefsin, dinin, aklın, neslin, ve
namusun korunması9 kaideleri olarak özetleyebileceğimiz İslamî kurallara bağlayarak İslam’a
boyun eğdirdi. Tabiatla ilgili sahalardaki araştırmalar için konan bu İslamî kurallar İslâm bilgi
metodunun beşerî hayatın düzeninin bozulmasının engellenmesi için ne kadar istekli olduğunu
göstermektedir.
Sonra da akla vahiyden alınan sabit, küllî
usullerin gölgesinde düşünme ameliyesini gerçekleştirmesi için bütün toplumsal sahaları kapsayan fıkıh dünyasını açmıştır. Son olarak ise
marifet metotlarının boyutlarından başka bir
boyut olan ve iç temizliğin neticesi olarak İlâhî
inayetin göstergesi olan “zevk, basiret veya ilham olan boyutunu göstermiş ve açığa çıkarmıştır. Bu boyut insanı yüksek ufuklara alır götürür,
kapalı kapıları açar ve oradaki hâlleri hissettir.
Dolayısıyla bu kapsamlı metotla İslam insanın
bütün idrâkî melekelerini birbiriyle çatışma ol8
Bu, Hz. Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellemîn,
cevâmiu’l kelim (Az sözle çok mana ifade ettiği sözler)’indendir. İmam Buhari bunu Kitabu’l-Büy’û’da rivayet etmiştir.(3/86)
9
Bu konunun güzel bir sunumu için Şatıbî’nin Muvafakat
ve İmam İz b. Abdusselam’ın Kavâid’ül-Ahkam adlı eserine
müracaat edilebilir.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 37
maksızın içine almakla birlikte aynı zamanda
sabiteler ve değişkenlerin, ğayb ve şehadet aleminin arasını uyumlu bir şekilde birleştirmeye
muvaffak olmuştur. Aynı zamanda birbirine ters
düşme ve çatışma olmaksızın insandaki bütün
idrakî melekeleri içine almıştır. Eğer İslam -iki
esas kaynak olan- vahiy ve aklı, aklı vahiyle sınırlamadan kendi haline bıraksaydı bu ahenk ve
uyuşmayı sağlayamazdı ve bunun sonucunda da
tabii bir netice olarak akıl ve vahiy arasında bir
çatışma olurdu. Bu çatışmadan Hıristiyan milletler geçmişte çok sıkıntı çekmiş ve hala da çekmektedir. Hıristiyanlar şimdi olduğu gibi evhamlar ve kuruntuların arkasından giderse her
zaman da bu sıkıntıyı çekecektir.10
Düşüncenin yaşanan tarihi bize vahiy varken
aklın sınırlarını aşması ya da tam bağımsız olma10
Hıristiyanlığın bu konuda örnek olabilecek vahye sahip bir
din olmadığı bizim bilmediğimiz bir şey değildir, fakat Hıristiyanlara kendi iddialarına göre muamele ediyoruz. Şurası açıktır ki zaten akıl sınırlarına riayet eder, vahiy de masum olursa vahiyle akıl arasında bir çatışma tasavvur edilemez. Vahiy ve akıl arasındaki çatışma ancak aklın kurallarına uymadığı veya vahyin masum olmadığı durumlarda
gerçekleşir. Bu konuya dikkat edilmesi gerekir. Bu konuda
Reason in Religion” isimli kitaba müracaat edilebilir. Bu kitap Filozof Goerge Santiana’nın (İspanya doğumlu, yetişme
ve kültür olarak ise Amerikalı ö. 1952) The Life of Reason
isimli kitabının üçüncü cildidir ve burada Aklın Hıristiyan
inancıyla çatışmasını ve Hıristiyan teolog ve ruhbanların
bundan kurtulmak için yaptıkları çabalar görülebilir.
38 ___________________________________ İslam Düşüncesi
sı durumunda ikisi arasında hepsi şer ve kötülük
olan bir çatışmanın doğduğunu bu şekilde beyan
ediyorsa bir de vahyin esas olarak bulunmadığı
zamanlarda, insanın merak duyduğu ve kapalı
kilitlerini açmaya çalıştığı ğayb aleminin anlamaktan aciz olan aklın bu kibir ve büyüklenmesiyle durumun nasıl olacağını tasavvur etmek
mümkündür! Şüphe yok ki İslam bu bilgi metoduyla insanın onun kokularını içine çekmesi gereken ilahi rahmetin esintilerinden bir esinti ve
ilahi sevginin aklı yükümlülüğün şartı kabul
etmesi ve onunla delil getirmesiyle birlikte insan
aklını evham ve hurafe çukurlarından kurtarma,
hatalara, şaşkınlıklara ve strese düşmekten koruma ve onu en doğru yola hidayet etme şeklinde vücut bulan tecellilerinden bir tecellidir. 11
11
İslam tasavvuruna uygun olarak İlahî Sevginin görünümlerinden birisi olan bu görünümü, Yüce yaratıcının miskin ve zayıf yaratılmışlardan bir intikam istek ve rağbetinin somutlaşması olan Hristiyan sevgi anlayışı ve onun
görünümleriyle karşılaştır. Bu öyle bir rağbetti ki Hristiyan tasavvuruna göre- tecessüd, teslis, hulul, ittihad
ve Hristiyan imanının rükunlarından oluşmuş bütün aklî
çelişkiler ve bunun gibi neticeler doğurdu. Kelimelerin
manalarını ve lafızların anlamlarını da değiştirdi; öyle ki
laneti sevgi, intikamı feda olma yaptı. İnsanda bile bu intikam alma isteği noksanlık ve ayıp olarak kabul edilirken
Allah (cc.) hakkında bu nasıl düşünülebilir ki!
Hristiyan teolojisinin sunduğu şekliyle Hristiyan sevgisindeki bu problemleri bazı akıllı Hristiyanlar idrak etmiş
ve bunun sevgi adıyla sevginin yok edilmesi olduğunu
anlamıştır. Şöyle demektedir “Hz. İsa’nın bizim hatalarımız yüzünden öldüğü ve bununla bizi Allah’ın lanetin-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 39
Öyleyse sözün özü İslam düşüncesi masum
vahiyle bağlantısından dolayı eşsiz bir düşüncedir ve sabiteler ve değişkenler âleminde insanın
değişik fikrî ihtiyaçlarını bunlarla çatışmadan
karşılamaya gücü yeten tek düşüncedir. İslam
düşüncesinde İnsan, âlem ve Allah (cc.) İslam’ın
bilgi metodunun üstünlüğü sebebiyle fikrî çatışma ve aklî kavganın yaşanmadığı sahalardır,
bilakis bunlar arasında tam bir uyumluluk ve
büyük bir insicam olduğu öne çıkar.12
12
den koruduğu ve kurtardığı şeklinde iddia edilen hakikat
tamamen reddedilmelidir. Allah (c.c) lanet teorisi yoluyla
bilinmemeli bilakis hoşgörü ve muhabbet yoluyla tanınmalıdır. Laneti dindirmek için haçın üzerinde olan kanlı ölüm,
ilahî hilm, sabır, sevgi ve sonu olmayan muhabbetle çelişki
halindedir. (Mühendis Ahmed Abdulvahhab’ın “Kitabı
Mukaddesteki ihtilaflar ve Hristiyanlıktaki önemli gelişmeler
s.111” kitabından iktibastır. Kitap modern Hristiyan metinlerinden yapılan tam tercümelerden ibarettir.)
Bu neticenin herkes tarafından bilinen hakikat olmasına
rağmen müsteşrikler bilinen sebeplerden dolayı ısrarla Hıristiyanlıkta gördükleri şekilde İslam’da da akıl ve vahiy
arasında bir çatışmanın olduğunu farz ettiler. Bu çabalar ise
örneklerini zikretmeye okuyucunun ihtiyaç hissetmediği
İslam dünyasındaki bazı modern yazarların da tuzağına
düştükleri fikrî bir sapkınlıktan başka bir şey değildir.
Bu çabalara dayanan kitaplardan birisi İngiliz Müsteşrik
A. J. Arberry’nin “İslamda Akıl ve Vahiy” adlı kitabıdır.
Arberry bu kitapta -kendisinin söylediği gibi- fıkıh, tasavvuf ve ilmi kelam ekollerinin kendi sahalarında akıl ve
vahiy arasındaki çatışmayı engelleme çabalarının kıymetini öğrenmek istemiştir. Ona göre bu ekoller ve ilmî sahalar bu çabaların sonucu olmaktan başka bir şey değildir. “Reason and Revelation in Islam” isimli İngilizce kitabına özellikle de mukaddimesine bkz.
İslâm Düşüncesinin Kaynakları
Şimdiye kadar söylediklerimizden ortaya çıkan sonuç İslam düşüncesinin kaynakları iki
esasla sınırlı olduğudur:
— Kitap ve sünnet olarak vahiy veya nas.
— Sınırlarına riayet eden, vahyin kuralları ve
yönlendirmelerine uyan akıl.
İslam düşüncesi, insanın dünyasında ortaya
çıkan çeşitli sorunların çözümünde aklın nas ile
etkileşime girmesinden başka bir şey değildir.
Bu iki kaynaktan ilki ismet ve korunma ile
ikincisi ise düşünceyi hatalardan, sürçmelerden
ve sapmalardan korumak için bir takım şartlar ve
kurallar ile çerçevelenmiştir. Burada bu şartlar-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 41
dan, kurallardan ve bu kaynakların etrafını çevrelemiş olup aşılmaması gereken sınırlardan
bahsetmemiz gereklidir.
1. Vahiy ya da Nas:
Vahyin Kur’ânî şekli ilâhî bir koruma altındadır bu yüzden tahrif edilmekten ve içerisindekilerin değiştirilmesinden korunmuştur.
‫ِא א َ ْ ُ َ ْ َא א ِ ّ ْכ َو ِא א َ ُ َ َ א ِ ُ َن‬
َ
Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu
yine biz koruyacağız. (Hicr, 9)
‫ْ َ ُ َو ُ ٰא َ ُ ۚ َ ِא َذא َ ْأ َ ُאه‬
َ
ْ
ُۜ َ ‫َ א‬
َ
ِ ۪
ِ
ِ ۪
َ ‫َ ُ َ ِّ ْכ ِ َ א َ َכ َ ْ َ َ ِ ۜ אن َ َ ْ َא‬
‫َ א ِ ْ ُ ٰא َ ُ ۚ ُ ِאن َ َ َא‬
ْ
ْ
Onu (Kur’an-ı) hemen okumak için dilini depretme
(Hareket ettirme). Kuşkusuz onu toplamak ve okumak
bize aittir. O halde biz onu okuduğumuz zaman sen
onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak ta
bize aittir. (Kıyamet, 16-19)
Sünnet ise Kur’an’ın hem teorik olarak açıklaması hem amelî olarak tatbik edilmesi olmasından dolayı Kur’an’ın korunmasına tâbî olarak
korunmuştur. Allah (cc.) şöyle buyurmaktadır.
ِ ِ ِ ِ ‫אت وא ِ ۜ وאَ ْ ْ َٓא ِא َ َכ א ِ ّ ْכ‬
ِ َ ِ ْ ‫ِא‬
ِ ‫אس א ِ ل ِא‬
َ َ ُ َ
َ ّ َُ َ
ْ َْ َ ّ ُ َ
ْ
َّ
‫כ‬
‫و‬
‫ون‬
َ
َ ُ َ ََ ْ ُ َ َ
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki,
42 ___________________________________ İslam Düşüncesi
insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. (Nahl: 44)
Ayetteki açıklamanın manası ayetin umûmunun ifade ettiği üzere şu ayetteki beyan ve açıklamadır.
ۜ ُ َ ‫ُ ِאن َ َ َא َ א‬
َ ْ
Sonra onu açıklamak ta bize aittir. (Kıyamet:19)
Rasulullah bu sebeple şöyle buyurmuştur.
“Bana Kur’an ve onunla birlikte onun benzeri
verildi. 13 Dolayısıyla Rasulullah (sallallahu aleyhi ve selem) hevâsından konuşmuyordu.
ۜ‫َو َ א َ ْ ِ ُ َ ِ א ْ َ ٰ ى‬
O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. (Necm:3)
Bu bağlamda ayette Rasulullah’ın ismetine
açık bir delalet olduğu gizli değildir.
Çünkü Rasulullah Kur’an’ın öğretilerinin
somutlaşmış hali ve bu öğretilerin amelî olarak
tatbik edilmesidir. Allah (cc.) O’nu her müminin
13
Hadisi Ebû Davud tahric etmiştir. Yukarıdaki ۜ ُ َ ‫ُ ِאن َ َ َא َ א‬
َ ْ
ayetinin manasına vâkıf olmak için de Buharî’deki
Kitâbut-Tefsir’in Kıyame suresi hakkındaki bölümüne
bkz. ve bunu Fahruddin er-Razi’nin tefsirinin 8.cilt s.283284 sayfalarına ile karşılaştırınız. Ayetteki beyanaçıklama- kıraatın beyanıdır, mananın beyanı değil diyerek sınırlandırmak zorlama bir hükümdür.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 43
dertlerine deva bulması, esintilerinden faydalanması gereken bir güzel örnek kılmıştır.
‫אن َ ُ א א َ َوא ْ ْ َم‬
‫ِ כ‬
‫אن َ ُכ ۪ َر ُ ِل א ِ א ة‬
‫כ‬
َ
ْ َ َ ََْ
ْ َ َ ْ َ ٌَ َ َ ٌ َ ُْ
۪
ِ
ۜ‫א ْ ٰ َو َذ َכ א َ َכ א‬
َ
ً
َ
Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da
pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne
ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler
için. (Ahzap: 21)
Hz. Aişe, kendisine Resulullah’ın ahlakından
sorulduğunda “O’nun ahlakı Kur’an’dı.” diyerek
bu hakikate işaret etmiştir.14
Nass’ın Güvenilirliğini Sağlama Metodu:
Ulûmu’l Kur’an ve Usûl-u Hadis İlmi
Kur’an nassının selameti, korunması ve ismeti hakkında bütün tarihî, aklî, tecrübî ve ilmî deliller toplanmış, İslam ümmeti ve diğer milletler
onun doğruluğu hakkında ittifak etmişken -bu o
derecede sabittir ki bu konuda tereddüt edenin
aklından şüpheye düşülür ve düşüncesi sapkınlıkla itham edilir- İslam uleması bütün himmet
ve çabalarını bir taraftan bu ilahi hıfz ve korumanın yolları ve vesilelerini beyan etmeye, hevâ
ehlinin bu hıfz yollarıyla oynamasını engellemeye bir diğer taraftan da Kur’an nassından istifa
14
Hadisi İmam Müslim tahric etmiştir. Kitâb-u Salât’ulMusâfirîn s. 397, c.2
44 ___________________________________ İslam Düşüncesi
etmenin kolaylaştırılmasına harcamışlar ve bunun sonucunda da -ıstılahî manasında- Ulûmu’l
Kur’an15 adı verilen ilim ortaya çıkmıştır.
İçerdiği hoş işaretler ve önemli uyarılarla birlikte Ulûmu’l Kur’an konusunda geçmiş alimlerin
çabalarının düzenli bir özeti olan imam Celalettin
Suyutî’nin el-itkân fî ulum’il Kur’an isimli kitabını
dikkatle okuyan kimse bu konuda İslam alimlerinin gösterdiği büyük çabayı ve yukarıda bahsettiğimiz hedefleri gerçekleştirmek için oluşturdukları
bu derin ilmî metodun kıymetini idrak edebilir.
Eski ve yeni yapılan çalışmaların çokluğundan
dolayı müstakil bir ilim haline gelen ve dilbilimsel,
tarihsel, teşriî, sanatsal birçok yönlerden incelenen
“Kur’an’ın Mucizeliği” günümüzdeki yeni bilimsel
gelişmelerden, kendisine iman edenlerin imanını
artıracak şekilde bunun ilahi kaynağını ve korunmasını ortaya çıkaran yeni deliller bulmaktadır.
Modern dönemdeki bilimsel gelişmeler Kur’an
Nass’ı hakkında daha önceden sabit olan kesin
imanı en üst noktaya çıkarmaktadır ve bunda da
bir gariplik yoktur. Bunlar Kur’an’ın sürekli yenilenen verilerindendir.
İslam düşüncesinin dayandığı ikinci kaynak
olan ve vahyin ikinci şekli olan sünnete gelince o da
15
Çünkü genel manada Kur’an’a hizmet eden her ilim bir
yönden Ulumu’l Kur’an ilminin içine girer.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 45
genel olarak Kur’an’ın korunmuşluğuna tâbi olarak
korunmuş olsa bile Kur’an’da olduğu gibi bütün
tafsilatı ile bir İlâhî muhafaza kazanmamıştır.
İşte bundan dolayı âlimler Nebevî Sünnetin
metinlerinin doğrulanması için dayanaklarının
güçlü olduğu sağlam bir metot oluşturmak için
büyük bir çaba göstermişlerdir. Bu metot “Hadis
Usulü” olarak bilinir ve bu usuller Nebevî Sünnetin metinlerini sağlamlaştırarak, sahih olanı
olmayanlarından ayırarak, illetleri ve şaz olan
unsurları ortaya çıkararak sünnetin korunmasını
hedefleme hususunda bir bütünlük içinde toplanan ilimlerin tümüdür.
Gerek eski dönemde gerekse yeni dönemde
metodoloji bilimiyle ilgilenen uzmanlar bu ilmin
kıymeti ve eşsizliğini itiraf etmişler ve hepsi bu
ilmin derecesinin yüksekliğini kabul etmişlerdir.
Bu metottan tarihçiler ve edebiyatçıların yanında
başka pek çok kimse de etkilenmiştir. Burada
şunu itiraf etmek üzerimize borçtur. Günümüzde
metodoloji bilgilerince bilinen, özellikle de tarih
ve sosyolojik araştırmalarda kullanılan “tarihsel
metod” bu İslamî ilmin parçasından başka bir
şey değildir.
Bizim geçmişte bu metodun hadisler üzerinde tatbiki esnasında bir takım sınırları aşmalar
olduğundan ve bunun günümüzde de devam
ettiğinden şüphemiz yoktur. Bu ilimle iştigal
46 ___________________________________ İslam Düşüncesi
eden kimileri kendileri ile alakalı olmayan akide
ve fıkıh konularına -veya buna İslam düşüncesinin meseleleri de diyebilirsin- burunlarını sokmuşlar ve günümüze kadar İslam ümmetinin bir
takım felaketlere -ilmî açıdan- maruz kalmasına
sebep olmuşlardır. Bu sebeple de ilim ehli tarafından tenkit edilmişlerdir. Aynı şekilde bazı
bidat ehli kimseler bu ilmin ehlinin saflarına nüfuz edip bidat ve delaletlerini yaymak için kullanmışlardır. Fakat inanıyoruz ki bunlar bu ilmin
kadir ve kıymetinin büyüklüğünü ve derecesini
düşürmek için ya da bu ilmin mekanını idrak
eden hadis ulemasının kıymetini düşürmek için
bir sebep olmamalıdır. Tatbik esnasında ortaya
çıkan şahsî hataların cezasını hadis ilminin usulü
ve kâideleri çekmemelidir. Aklı selîmin terazisi
bunu gerektirir.
Ulûmu’l Hadis, bir şekliyle Ulûmu’l
Kur’an’la birlikte nassın güvenilirliğinin sağlanması ve korunmasının metodunu oluşturur ki
bunlardan İslam düşüncesi sadır olsun. Nasıl ki
Ulûmu’l Kur’an’dan uzaklaşmak düşünceyi
Kur’anî naslardan derin ve dikkatli bir şekilde
istifade etmekten mahrum ediyorsa, Ulûmu’l
Hadis’ten uzaklaşmak ise aklı onsuz Kur’an metinlerinin anlaşılamayacağı sünnetten tamamen
mahrum eder. Çünkü Kur’an’ın metninin delaleti
ve fikrin bundan istifade etmesi nebevî beyanla -
İslam Düşüncesi ___________________________________ 47
sünnet- bağlantılıdır. Allah (cc.) bu konuda şöyle
buyurmaktadır.
ِ ِ ِ ِ ‫אت وא ِ ۜ وאَ ْ ْ َٓא ِא َ َכ א ِ ّ ْכ‬
ِ َ ِ ْ ‫ِא‬
ِ ‫אس א ِ ل ِא‬
َ َ ُ َ
َ ّ َُ َ
ْ َْ َ ّ ُ َ
ْ
َّ
‫ون‬
َ ُ ‫َو َ َ ُ ْ َ َ َ כ‬
Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki,
insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. (Nahl: 44)
Bu ayet açık bir şekilde Kur’an metinleri konusunda nebevi açıklamanın alınmadan düşüncenin doğru olmayacağını belirtir.
2. Akıl:
Akla gelince bu İslam düşüncesinin ikinci
kaynağıdır. İslam düşüncesi sahasında akıl ile
insanın gerek zâhiri gerekse bâtıni bütün idraki
meleke ve kabiliyetleri kastedilmektedir. Bundan
dolayı tarih boyunca felsefî ekollerin yaptığı tariflerin sınırlandırmalarına İslam’daki akıl kavramında yer yoktur. Felsefî ekollerin anladığı bu
dar akıl kavramından bilgide akılcı, duyusal,
deneysel ekoller ve bunlara benzer dar sınırlandırmaların çerçevesinde hepsi birbirine zıt farklı
ekoller ortaya çıkmıştır. Doğru bir tahlille bu
şekliyle var olmalarını anlamlandıracak herhangi
bir sebep yoktur. Varlıkları fikrî bir abes, hevâ ve
heveslerin peşinde koşmaktan başka bir şeyi
temsil etmemektedir.
48 ___________________________________ İslam Düşüncesi
İslam geniş ve bütün beşeri kavrama kabiliyetlerini kapsayıcı manasında aklı16 düşüncenin bir
kaynağı olarak itibara aldığı, insanın sorumlu
olmasını akıllı olmasına bağladığı ve akla dayanarak delil getirdiğinden dolayı aklı sapmalardan
koruyacak ve vahyin gölgesinde yapacağı güncel
hayatın sabiteleri ve değişkenleri ile ilişkisinde
başarıya ulaştıracak ve doğruluğunu garanti edecek bir takım kurallar ve şartlar koymuştur.
Bu şartlar ve kuralları derinlemesine inceleyen kimse -modern mantığın kurucusu kabul
edilen- Fransis Bacon’un aklın onlardan özgürleşmesini talep ettiği dört evhamın17 -zihnin kur16
İslamda aklın hakikati, manaları, ve yerini anlamak için
İmam Gazali’nin İhyau-Ulumuddin kitabının akıl, onun şerefi, hakikati ve kısımlarını anlatmaya ayırdığı akla has
bölüme bkz. Bu ilim kitabında 7. babtır. İthafussese elMuttakin bi-şerhi Esrar-ı İhyau Ulumuddin adıyla meşhur
Seyyid Zebîdi’nin konuyu şerhi ise bu meselenin anlaşılması için daha faydalıdır. (1. Cilt, s. 448 ve sonrası.)
Aynı şekilde İmam Haris el-Muhasibî’nin Fehmu’l-Kur’an
isimli kitabıyla birlikte basılan Muhasibî’nin Maiyyetu’lAkl isimli kitabına bkz. (Tahkik ve Neşr, Huseyin Kutlu,
Daru’l Fikr, Dimaşk, 2. Baskı, 1978.) Muhasibî’nin
Fehmu’l-Kur’an kitabı naslara nasıl yaklaşılacağı ve onlardan nasıl istifade edileceğini kendine has çok güzel bir
yolla açıklayan kitaplardandır. Yine bu konuda
“Beyanu’l-Fark Beyne’lKalb ves-Sadr ve’l-Fuad ve’l-Lub
isimli kitaba bkz. Bu kitap Hakîm Tirmizî’ye nisbet edilmiştir. (Tahkik: Nikola Hir) Tab’at-u İsa Halebi, 1958
17
a. Kabile (Oymak) putları. Özeti şöyledir: “ Aklın kendi
kabul ettiği şekillerden bir şeklin vâkıa ile uygunluğuna
İslam Düşüncesi ___________________________________ 49
tulması gereken putlar- (Kabile (Oymak) putları,
Mağara putları, Çarşı putları, ve Sahne (Tiyatro)
putları.) Kur’an’ın akıl için vasfettiği bu şartlar ve
kuralların düzgün bir şekilde tasnif edilmemiş
kırıntılarından başka bir şey olmadığını görecektir.
Burada biz bu şartlar ve kurallar hakkında tafsilatlı bir sunum yapmak istemiyoruz, çünkü bu
konuların tam olarak incelenmesi, meselenin hakkı
tam olarak verilmesi için özel bir telif gerektirmektedir. Burada yapmak istediğimiz bu şartlar ve
kuralların en önemlilerine kısaca değinmektir.
1- Hevâ ve nefsin arzularından uzak olmak:
ِ۪
ٍ ِ ٰ َ ‫אَ َ אَ َ ِ א َ َ ِא ٰ َ وאَ َ א‬
َ ُ ٰ ُ َ
َ ْ َ
ُ ُ
ْ َ ٰ َ َ َ َ ‫ْ َو‬
ِ
ِ
۪
ِ
ِ
۪
۪
ِ
‫ون‬
‫כ‬
‫א‬
ۜ
‫א‬
ۜ
‫ة‬
‫אو‬
‫ه‬
ِ
َ ُ َ َ َََ
َْ ْ َ َ ً َ َ
َْ ْ
َ َ ٰ َ َ َ َ ‫َو َ ْ ِ َو‬
bakmaksızın vâkıaya uyduğunu farz etmesidir. Vâkıa
eğer bu kimsenin zihnindeki var olan şekil ve anlayışla
çatışırsa bu evhamlara yakalanmış akıl vâkıayı tevil eder.
b. Mağara evhamları: Bununla insan aklının adetleri, görenekleri ve geçmişten kendisine miras olarak gelen düşüncelerden, kendi içinde olduğu ve çevresindeki şartlardan etkilenmesi kasdedilir.
c. Çarşı Evhamları: Bununla bilgi sahasında kullanılırken
dikkatli kullanılmayan lafızlar ve kelimeler kastedilir.
d. Tiyatro Evhamları: Bununla insanın geçmişten miras
olarak aldığı felsefi düşünceler ve bunlardan etkilenmeleri kastedilir. Bunların tiyatronun izleyiciler üzerindeki etkileri gibi insanlar üzerinde etkisi vardır.
Bu evhamların tafsilatlı bir sunumu için Dr. Habib eşŞaruni’nin “Felsefetu Fransis Bacon” kitabına bkz. (Daru’s
Sekâfe, 1. Baskı, Mısır, 1981.)
50 ___________________________________ İslam Düşüncesi
(Ey Muhammed!) Hevâ ve hevesini kendine ilâh
edinen, Allah'ın kendi ilmi dâhilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim
hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?
(Casiye:23)
ِ ‫א‬
‫אس ِא ْ َ ِّ َو َ َ ِ ِ א ْ َ ٰ ى‬
َ ْ َ ْ ‫َ א ْ ُכ‬
Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife
yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver.
Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir
azab vardır. (Sad:26)
ۜ ِّ َ ْ ‫َو َ َ ِ ْ َא ْ َ ٓ َאء ُ َ א َ ٓ َאء َכ ِ َ א‬
ْ
Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan
sapma. (Maide:48)
ۚ ٍ ْ ِ ِ َ ِ ُ ‫َ ِ א َ א ۪ َ َ َ ُ ٓ א אَ ْ َ ٓ َאء‬
َ
ْ ْ
Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular.
(Rum:29)
ِۜ ‫ِ ِ א َ َ ٰ ُ ِ َ ِ ُ ً ى ِ َ א‬
َ
ْ
َ ‫َو َ ْ َא‬
Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine
uyandan daha sapık kim olabilir? (Kasas:50)
Ve bunlar gibi diğer hevâ ve nefsin arzularına dayanmayı yasaklayan ve onun tesirinden
kurtulmaya çağıran diğer ayetler…
İslam Düşüncesi ___________________________________ 51
2: Kör taklitten uzak olmak.
ۜ‫َو ِא َذא ۪ َ َ ُ א ِ ُ א َ ٓ א אَ ْ َ َل א ُ َ א ُ א َ ْ َ ِ ُ َ ٓ א אَ ْ َ َא َ َ ِ ٰא َ ٓ َאء َא‬
ْ
ْ
ُ
ِ
‫ون‬
‫و‬
‫א‬
‫ـ‬
‫ن‬
۬
‫אؤ‬
‫א‬
‫אن‬
‫כ‬
َ
َ
ٰ
ُ
َ ُ َ ْ َ َ ًٔ ْ َ َ
ْ َ ْ ُ ُ ٓ َ َ َ ْ َ ‫אَ َو‬
Onlara: “Allah'ın indirdiğine uyun.” dendiği vakit
de: “Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona
uyarız.” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve
doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
(Bakara:170)
ْ
ِ ِ ‫ٓ אء َכ ِ א ْ ِ ْ ِ ۙ א َ َכ ِ א‬
َ
َ
َ َ
َ
‫אق‬
۟ ٍ ‫َو َ َو‬
‫َو َ ِ ِ א ْ َ َא ْ َ ٓ َאء ُ َ ْ َ َ א‬
َ
ْ
ٍّ ِ ‫َو‬
Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu
bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan,
sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
(Rad:37)
‫َو َ َ ِ ُ ٓ א َא ْ َ ٓ َאء‬
‫א‬
ً
ِّ َ ْ ‫َ َ ْ ُ א ۪ ۪د ِ ُכ ْ َ ْ َ א‬
۪ ‫َ ْ َ א ِ َ ُ وאَ َ א َכ‬
َ ْ ْ
‫אب‬
ِ َ ‫ُ ْ َٓא َא ْ َ א ْ ِכ‬
‫َ ْ ٍم‬
De ki: “Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve
böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine
uymayın”. (Maide:77)
3: Söz ve fiillerimizde doğru olmayan zanlara
dayanmamak.
‫ِ َ א ْ َ ِّ َ ـ ً ۚא‬
ْٔ
ْ۪
ُ َ
‫ۚ َو ِאن א‬
‫ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א‬
52 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna
uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından bir
şey ifade etmez. (Necm:28)
ۚ ُ ُ ْ َ ْ ‫َو َ א َ ْ َ ى א‬
‫ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א‬
Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar.
(Necm:23)
‫َ ْ ُ َن‬
ُ
‫َو ِא ْن אَ ْ ُ ِא‬
ْ
‫ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א‬
Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz. (En’am: 148)
4: Batıl olan münakaşadan veya konu hakkında
bir bilgiye sahip olmadan yapılan tartışmalardan
kaçınmak.
ٍ َ َ
ۙ ٍ ۪ َ ‫אن‬
ْ
ِ ‫وِ א‬
‫אس َ ْ ُ َ ِאد ُل ِ א ِ ِ َ ِ ِ ْ ٍ َو َ ِ ُ ُכ‬
َ َ
ْ
İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer.
(Hac:3)
ِ ‫وِ א‬
ۙ ٍ ۪ ُ ‫אب‬
ٍ َ ‫אس َ ْ ُ َ ِאد ُل ِ א ِ ِ َ ِ ِ ْ ٍ َو َ ُ ً ى َو َ ِכ‬
َ َ
ْ
İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir
delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır. (Hac:7)
ِ ِ ِ
ِ
۪
ِ
َ ْ ‫َو ُ َ אد ُل א َ َכ َ ُ وא ِא ْ َ א ِ ُ ْ ُ א ِ א‬
Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için
mücadele ediyorlar. (Kehf:56)
İslam Düşüncesi ___________________________________ 53
5: Aklın güç yetiremeyeceği sahalara girmemek.
‫َ َכ ِ ۪ ِ ْ ۜ ِאن א ْ َ َوא ْ َ َوא ْ ُ ٰ َאد ُכ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ‬
ٌ
َ َ
ً ۫ ُ ْ َ ُ ْ َ ‫אن‬
َ ‫َכ‬
َ ْ َ ‫َא‬
ُ ْ َ َ ‫َو‬
Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü
kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından
sorumludurlar. (İsra:36)
6: Akıl düşüncenin doğruluğu için genel mantık
ilkelerine dayanmasının yanında kendisini insan
ve kâinattan kazandığı bilgilerle geliştirmesi için
intilak ettiği noktaların dairesini geliştirmeli ve
kendisine sunulan vesileleri kullanarak işlevini
derinleştirmelidir.
‫א ْ َ ْر ِض َ َ ُכ َن َ ُ ُ ُ ٌب َ ْ ِ ُ َن ِ َ ٓ א אَ ْو ٰא َذא ٌن‬
ْ
ِ ۪ ‫אْ ُ ُ ب א‬
ِ
‫כ‬
‫و‬
ٰ
ُ
ُ َ ْ َ ْ ‫َא َ َ ْ َ א‬
َ ْ َ ْ َ ‫אر‬
ِ‫א ُ ور‬
ِ ‫אَ َ َ ۪ وא‬
ُ َ ْ
‫َ ْ َ ُ َن ِ َ אۚ َ ِא‬
Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek
kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki,
gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler
kör olur.(Hac:46)
Bu hedefin gerçekleşmesi için Kur’an’ın zikrettiği vesileler şunlardır.
a. Tabiat kanunlarını keşfetmek, hakikatlerini
anlamak ve hedeflerine ulaşmak için tabiat olayları hakkında derin bir şekilde düşünmek ve
araştırma yapmak.
54 ___________________________________ İslam Düşüncesi
۪ ‫ِאن‬
ِ
‫אت َوא ْ َ ْر ِض َوא ْ ِ َ ِف א ِ َوא َ אرِ َوא ْ ُ ْ ِכ‬
َ ٰ ‫َِْ א‬
ْ
ِ
ِ ِ
ِ
۪
ْ ‫אس َو َ ٓ א אَ ْ َ َل א ُ َ א َ ٓ אء‬
َ ‫א َ ْ ۪ ي א ْ َ ْ ِ ِ َא َ ْ َ ُ א‬
ٍ
ِ ۪ َ ‫אء َ َא א ِ ِ א ْ َر َض َ ِ א و ۪ א ِ ُכ ّ ِ ٓدא ٍ ۖ و‬
َٓ
ْ َ
ََ َ َْ َْ
ْ
ْ َ َ
َْ
ِ
ٍ ٰ َ ‫אء وא ْ َر ِض‬
‫א‬
‫א‬
‫אب‬
‫א‬
‫و‬
‫אت ِ َ ْ ٍم‬
‫אح‬
‫א‬
ِ
ِ
ِ
َ َْ
َ
ْ َ َٓ
َ ِ َّ
َ
َ ُْ
ِ
‫َ ْ ُ َن‬
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan
bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları
yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer
arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan
bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. (Bakara:164)
ِ
ِ
َ ‫אء َכ ْ َ ُر ِ َ ْ ۠ َو ِא‬
َ ُ ُ ْ َ َ َ َ‫א‬
ٓ َ ‫ون ِא َ א ْ ِ ِ َכ ْ َ ُ ِ َ ْ ۠ َو ِא َ א‬
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
۠ ْ َ ُ َ ‫א ْ ِ אل َכ َ ُ ْ ۠ َوא َ א ْ َ ْرض َכ‬
َ
َ
ْ
ْ
Hala bakmazlar mı o deveye ki, nasıl yaratılmış? Göğe
ki, nasıl kaldırılmış? Dağlara ki, nasıl dikilmişler?
Yere ki, nasıl yayılmış? (Ğaşiye: 17,18,19)
َ ْ َ ْ ‫َ َ َא א‬
َ ْ ‫ُ ْ ۪ ُ وא ِ א ْ َ ْر ِض َ א ْ ُ ُ وא َכ‬
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan
nasıl yaratmış bakın. (Ankebut:20)
b. Geçmiş milletler ve medeniyetlerin durumlarının ve başlarına gelenlerin arka planlarının
okunması.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 55
‫אن‬
َ ‫א ْ َ ْر ِض َ א ْ ُ ُ وא َכ ْ َ َכ‬
ِ
َ ّ۪
ِ ‫وא‬
ُ
‫ُ א ْ ُ َכ‬
۪ َ ۙ َ ‫َ ْ َ َ ْ ِ َ ِ ُכ‬
ٌ ُ ْ ْ ْ
ِ‫א‬
َ َ
Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip
geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların
sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Ali-İmran:137)
ۜ ِ ِ َ ْ ِ َ ۪ ‫אن َ א ِ ُ א‬
‫כ‬
َ َ َ
ْ ْ
‫א ْ َ ْر ِض َ َ ٓ א אَ ْ ٰ َ ْ ُ َ א‬
ْ
‫َن‬
َ ْ ‫َ ۪ ُ وא ِ א ْ َ ْر ِض َ َ ْ ُ ُ وא َכ‬
ِ ‫א אَ ْכ َ ِ ْ وאَ َ ُ ًة و ٰא َאرא‬
ً َ
َ ُْ َ
ِ ‫َכא ُ א ْכ‬
ُ َ
‫א‬
ْ َََ
ٓ ُ ‫َכא‬
Daha yeryüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetindiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerini kurtaramadı. (Mü’min:82)
c. Değişik kültürler ve ırklarla bağlantıya geçilmesi.
ِ ِ
ۜ‫אر ُ א‬
ُ َ ْ َ َ ‫َو‬
َ َ َ َ ‫אכ ْ ُ ُ ًא َو َ َ ٓא‬
Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. (Hucurat:13)
ِ
ۜ ‫אت َوא ْ َ ْر ِض َوא ْ ِ َ ُف َא ْ ِ َ ِ ُכ َو َא ْ َ א ِ ُכ‬
َ ٰ
ْ
ْ
‫َو ِ ْ ٰא َא ِ ۪ َ ْ ُ א‬
Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve
renklerinizin farklı oluşu da O'nun âyetlerindendir.
(Rum:22)
56 ___________________________________ İslam Düşüncesi
7: Aklın kendi ulaştığı şeylerle gurura kapılmaması ve diğerlerinin sahip olduklarından istifade
etmesi gereklidir.
۪ ٍ ِ ‫و َ َق ُכ ّ ِ ۪ذي‬
ْ َ
ٌ َ ْ
Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.(Yusuf:76)
ً َ۪
‫َو َ ٓ א אُو۫ ۪ ُ ِ َ א ْ ِ ْ ِ ِא‬
ْ
Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh
Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir
şey verilmiştir.” (İsra:85)
ۙ‫َ ْ ـ َ ُ ٓ א אَ ْ َ א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َن‬
ْ
ٔ
Eğer bunu bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (Nahl:43)
Bu nedenle İslam’da aklın şiarı sürekli bilginin artırılmasının istenmesiydi.
‫ِ ْ ًא‬
۪ ‫و ُ ْ ر ِب زِ د‬
ْ ّ َ
َ
“Rabbim! benim ilmimi artır” de.(Taha:114)
8: Hak ve hidayet üzere olanların bıraktıkları
mirastan yararlanılması gereklidir.
‫אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ א ۪ َ َ َ ى א ُ َ ِ ُ ٰ ُ א ْ َ ِ ْ ۜه‬
ُ
Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de
onların hidayetine uy. (En’am:90)
İslam Düşüncesi ___________________________________ 57
9: Düşünce kudret ve kapasitelerinin ihmali ve
anlama melekelerinin kullanılmaması insanı
hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşürür.
ۘ‫א ْ ِ ِّ َوא ْ ِ ْ ِ ۘ َ ُ ُ ُ ٌب َ َ ْ َ ُ َن ِ َ א‬
ْ
‫ِ َ אۘ َو َ ُ ٰא َذא ٌن َ َ ْ َ ُ َن ِ َ אۜ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ‬
ْ
‫אَ َ ۜ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ ُ א ْ َא ِ ُ َن‬
ْ
ُ
ِ ۪
َ ‫َ َכ ً א‬
‫ون‬
َ ُ ِ ُْ
ِ
ُ ْ َ ‫َ ْ َ אم‬
َ َ
َ ٌ ُ
ْ ‫َכא‬
ِ ‫و َ َ ْ َذر ْأ َא‬
َ
َ
َْ ‫َو َ ُ ْ א‬
Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu
cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat
onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha
da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.
(A’raf:179)
‫א ْ ْכ א ۪ َ َ َ ْ ِ ُ َن‬
ُ ُ
ِ
‫אب ِ ْ َ א ِ א‬
ِّ ‫אن َ א َ ٓو‬
Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında
en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir. (Enfal:22)
İslam ve Felsefî Düşüncede Aklın Bilgi
Kaynağı Olarak Değeri
Aklın düşüncenin kaynaklarından birisi olarak İslam’daki yerini teemmül ettiğimiz ve İslam’ın ona verdiği kıymeti derin bir şekilde incelediğimizde -bu kıymet verme o kadar büyüktür
ki insanların aklın güç ve kapasitelerini kullanmamasını hayvanlara benzeme olarak tabir etmiştir- ve biraz önce özet olarak zikrettiğimiz
İslam’daki aklın uyması gereken şartları ve kurallarını inceleyip bunu felsefî düşüncenin uzun
yolculuğundaki aklın konumuyla karşılaştırdığımız zaman İslam’daki akıl ile felsefî düşüncedeki aklın arasındaki cevherî farkları anlamaya
yaklaşmış olur ve aklın gerçek kıymetini İs-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 59
lam’da bulduğunu, en kâmil bir şekilde aklın
sınırlarına gerekli hürmet ve onun kudretlerini
takdir etmenin ancak İslam’ın yol göstericiliğinin
çerçevesinde gerçekleştiğini anlarız.
Felsefî düşünce uzun yolculuğunda aklın koruyucusu olduğunu iddia etmiş ve kendisini
özgür aklın sahibi olduğunu kabul etmiş ve bunu
kendisi için diğer düşüncelerde olmayan bir
övünç kaynağı zannetmiştir. Fakat şu noktayı
kaçırmıştır; o da dayandığı ve övünç kabul ettiği
bu unsurun asıl olarak aklın kıymetini düşüren
bir unsur olduğudur.
Bir insana taşıyamayacağı bir yük veya kendisinin 20 misli bir yük yükleyen ve sonra da
bunu taşıyamadığı için onun yüzüstü düşmesini
seyreden bir insanı düşün. Bu kötü işle övünen
bir aklı selim tasavvur edilebilir mi? Akıl sahiplerinin yapması gereken bu insanı seyretmektense ona nasihat etmesi ve dengeli olmaya çağırmasıdır.
Felsefî düşüncenin uzun yolculuğunda akla
yaptığı bu kabilden bir şeydir. Kudretleri sınırlı
olan aklı güç yetiremeyeceği sahalara sokmuş ve
sonrada kovulmuş bir şekilde dönerken veya
vurulmuş bir şekilde yere düşerken seyretmeye
başlamıştır. İlk denemelerinde akla nasihat etmesi gerekirken aklı defalarca anlamadığı hatta güç
yetiremeyeceği sahalara sokmuştur. Bundan da-
60 ___________________________________ İslam Düşüncesi
ha büyük aklı rezil etme ve kıymetini düşürme
görebilir misin?
Eski ve yeni felsefe mirasının18 mesela metafizik sahasında bütün ürettiklerini incelediğinde
felsefenin ulaştığı öncelikle doğru, genel ve kapsayıcı özelliğe sahip sonra da ilzam ve sebat unsuru olan bir netice bulabilir misin? Ne kadar
uğraşırsan uğraş böyle bir neticeye ulaşamazsın.
Bu konuştuğumuz unsurların hepsi felsefî düşünceye zıttır ve onun varlığını tehdit eder. Çünkü felsefe şüphe olmadığı zaman varlık sebebini
kaybeder. Nitekim her hangi bir meselede herkesi bağlayan neticelere ulaşmak -ya da kapsayıcılık ve umumla vasıflanan tabiata sahip olmakbu meselede ya da o sahada felsefi düşüncenin
önünü kapatmaktır. Bir felsefecinin ulaştığı neticeleri kendinden sonra gelenin tekrar gözden
geçirmesi gereklidir zira felsefenin temel kaidesi
budur.
Yaratılış hakkında felsefecilerin görüşlerini
tenkit ederken Berzencî’nin tabiri ne güzeldir.
“Kısır beşerî akılların ğayb perdelerinin arkasındakiler hakkında günümüzde söyleyecekleri
bir şey yoktur. O yüzden felsefecilerin ve onları
18
Bu konuda mesela Bertrand Russel’in “Batı Felsefesinin
Tarihi” kitabına bkz. Yine aynı yazarın “Batı Hikmeti”
isimli kitabına bkz.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 61
takip edenlerin fikirlerinde hep bir ihtilaf ve çelişki görürsün. Bu nedenle de -felsefede- her zaman eskisine muhalif yeni bir metot ve yeni bir
ekol ortaya çıkar.19
O zaman netice nedir? Netice aklın felsefî düşüncede zayi olması ve felsefenin aklı kötü bir
şekilde yönlendirdiğidir.
19
İmam Berzenci’nin sözünün tamamını önemine binaen
naklediyorum. “İslam alimlerine göre ise Alemin hepsi
hâdistir, yani yoktan var edilmiştir. Bunların hepsini var
eden muhtar bir fâil olan Allah (cc.)’dır. Birçok eserin tek
bir müessire istinad etmesi aklı selimle caiz ve mutlak
olarak da bir vâkıadır.
Hz. Allah’ın mevcûdattan bir şeyi var etmesi tabiî olarak
bir ön hazırlığı gerektirmez bilakis Allah (cc.) âlemin yoktan var edildiği gibi varlığı mümkün olan her bir şeyi
yoktan var etmeye kadirdir. Bunları var eden ne ilk akıl
ne küllî nefis ne küllî tabiat ne de heyûladır, bu tabirlerin
hepsi -felsefecilerin- eşyanın varlığını öğrenmek istemeye
daldıklarında aklî sıhhat ve butlan konusunda esas olan
mantık kurallarına dayanan delilleri olmadığı için ve resullerin görünen ve görünmeyen varlıkları bilen Allah
(cc.)’tan getirdikleri naslara dayanmamalarından dolayı
keyfî aklî çıkarımlarına dayanarak ürettikleri ve varlığını
tehayyül ettikleri kuruntulardır.
Bu yüksek ve kıymetli nususların (ayetlerin) bu önemli
konularda tek dayanak olmasıyla birlikte biz burada beyan edilenleri beyan edildiği şekliyle kabul ederiz fakat
sustukları hakkında da susmamız gereklidir. Çünkü bu
kısır akılların ğayb aleminin perdelerinin arkasında olanları ve kapasitesinin üstündeki şeyleri anlama imkanı
yoktur”. “et-tahkîkat el-Ahmediyye fî Himâyeti’l-Hakîkati’lMuhammediyye”, s.11.
62 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Burada aklın doğru bir şekilde kıymetini
nerde bulduğunu ve nerede hürmet edildiğini
takdir etmek sana kalmıştır. Aklı kudreti olmayan sahalara süren felsefede mi yoksa aklın sınırlarına hürmet eden, kudretlerine saygı gösteren
ve aciz kaldığı meselelerde ona yardımcı olan
gücü ve kudreti olan sahalarda onu doğru bir
şekilde yönlendirip inhirafa düşmekten koruyacak kurallar koyarak başarısını garantileyip önünü açan İslam da mı?
Felsefe aklın adıyla akla hakaret etmek olduğundan İslam uleması İslam dünyasında felsefenin propagandası yapılmaya çalışıldığında felsefenin karşısında durmuşlar ve bunun neticesi
olarak da felsefe ile uğraşanlar hep toplumdan
uzak ve soyutlanmış bir azınlık olmuştur. Farabi,
İbn-i Sina ve onların yolunda gidenlerin fikirleri metafizik felsefeciler olmaları itibariyle- İslam
dünyasında kabul görmedi. Ve hâlâ da onların
fikirleri İslam dünyasında yüz çevrilmiş bir durumda ve bu fikirlerle ilgilenenler çekinerek ilgilenen bir azınlık haldedirler.
İbn-i Sina, Farabi vb.lerinin felsefeleri karşısında İslamî duruşu, İslam’da akıl ve din arasında bir çatışma olarak tasvir edenler haddi aşan,
tahkikten uzak, derinlikten yoksun, aklı karışıklardır. Bunlar kalplerinde bir hastalık ya da nefsanî hedefleri olanlardan başkaları değillerdir.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 63
Akıl ve din arasında çatışma İslam’ın tarihi
boyunca olmayan bir şeydir ve olması da mümkün değildir. Kendisini vahiy ve akıl üzerine
bina eden İslam’ın tabiatı böyle bir çatışmaya
müsaade etmez. Bu çeşit bir çatışma ancak
Volter’in mizahi bir üslupla isabetli olarak söylediği gibi Hıristiyanlıkta olur. “Bu mevzuda Hıristiyan Teolojisini kastediyor- yanımda 10 cilt
kitap var, bundan daha vahim olanı ben bunları
okudum ve kendimi akıl hastaları hastanesinde
dolaşıyor zannettim.”20
Diğer alanlardaki faydalı fikirler yerine metafizik ve şerî meselelerde felsefî düşüncelerini
kendilerinden önceki felsefecilerden almış olan
yazarlar tarafından ümmetin modern tarihinin
bir döneminde dile getirilmiş olan ve sadalarının
günümüze kadar ulaştığı bu “Din ve felsefe arasındaki çatışma olduğu” fikri bize psikolojik
yansıma21 hastalığının neticesi olarak Hıristiyan
20
Medeniyetin Öyküsü kitabında Will Durant’dan naklen.
s. 205 Cilt 38, Arapça tercüme.
21
Bir kimsenin kendisine yakıştıramadıklarını başkalarına
yakıştırma hastalığı. İnsanların iç çatışmalarında kullandıkları bir savunma aracıdır. Kimi insanlar kendilerinde
var olduğu halde kabul etmek istemedikleri nitelikleri
başkalarında görürler ve eleştirirler. Örneğin kendisi dedikoducu olan bir kimse başkalarını dedikoduculukla
suçlar. Bu şekilde bazı Hristiyan yazarlarda asıl olarak
kendi dinlerindeki akıl ve vahiy arasındaki çatışmayı İslam dinine yakıştırmaya çalışmaktadırlar.(Mütercim)
64 ___________________________________ İslam Düşüncesi
dünyasından ihraç edilen fikirlerdendir. Bunu,
şu Arap deyimi güzel ifade etmektedir: “Hastalığını bana verdi ve ortadan kayboldu.”
Son zamanlarda felsefe de düştüğü çıkmazdan kurtulmaya, kendine gelmeye buna binaen
de aklın sınırlarını öğrenmeye başladı. Bu da
Alman Filozof Kant eliyle oldu. Kant aklı metafizik dünyasından uzaklaştırmaya çalıştı ve aklî
ilkeler ve kategorilerin sadece fizik dünyanın
fenomenleri ile muamele etmekle donatıldığı bu
yüzden de onun kategorilerinin metafizik meselelere tatbik edilemeyeceği fikrine vardı.
Ona göre akıl bize ancak Allah’ı kainatın
mühendisi, illeti ya da yaratıcısı olarak isbat edebilirdi. Fakat bunun dışındaki hakikatler ve
O’nunla ilgili sıfatlarda akıl acizdir. Kant, Will
Durant’ın naklettiğine göre şöyle demiştir. “Aklımız âlem ve Yüksek Hikmet arasındaki alakayı
bize göstermekten tamamen acizdir. Filozof bu
konuda özel avukat rolüne soyunmamalıdır ve
doğruluğunu anlamaktan aciz olduğu ve felsefeye has düşünce metotlarıyla başaramayacağı
meseleleri savunmamalıdır.22
Kant’ın aklın vazifesini belirleme ve sınırlama çabası, akla isyan eden Hıristiyan Teolojisi’nin içindeki darboğazdan çıkışı olabilir. Bu
22
a.g.e., c. 41, s. 226.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 65
benim neredeyse kesin olduğuna inandığım
kendi kanaatimdir. Fakat bunu objektif bir girişim olarak görsek bile “ed-Din fî Hududi’l Akl”
isimli kitabının metinlerinde gözlemlenebileceği
gibi olgunlaşmamış bir girişimdir ve Kant’ın istediği şekilde tatbik edilmesi zordur.23 Bütün bu
ihtimallerle birlikte biz Kant’ın çabasını üzerinde
düşünülmesi gereken bir çaba ve girişim olarak
kabul ediyoruz.
Yukarıda bahsettiklerimizin gölgesinde özetlersek akıl en geniş manasıyla ifrat ve tefrit olmaksızın hak ettiği yeri kâmil olarak sadece İslam’da bulmuştur. İslam akılla çatışmaya izin
vermeyen Hak bir dindir. İslam’ın koyduğu kurallara uyan aklın -daha önce açıkladığımız manada- düşünme hareketi ve vahiyle ilişkisi İslam
düşüncesi dediğimiz şeyi doğurmaktadır.
23
Bu kitabın orijinalini göremedik, okuduklarımız sadece
Will Durant ve diğer felsefe tarihçilerinin onun hakkında
yazdıkları ve bu kitaptan yaptıkları nakillerdir. Medeniyetin öyküsündeki Kant’la ilgili bölümünü okumak faydalı olacaktır. Ayrıca Kant’ın felsefesinin bütününün bir
tasviri için Dr. Zekeriyya İbrahim’in Kant ve Kritik Felsefesi” isimli kitabına müracaat edilmelidir.
Usûl-u Fıkh ya da Aklın Nas’la
Etkileşiminin Doğru Bir Şekilde Yapılma
Metodu
İslam âlimleri aklın Kur’an ve Sünnet
naslarını anlama çabasının doğru bir şekilde yapılması için titiz ve doğru bir metot belirlenmesi
gerekliliğinin bilincinde idiler. Bununla bir yandan metnin doğru anlaşılması, metinden yapılan
istinbat ve çıkarımların isabetli olmasını ve
nasların rehberliğinden doğru bir şekilde faydalanmayı diğer taraftan da aklın kurallar dışına
çıkıp sapmasının, insanı yönlendirme ve rehberliğinde nefsin arzularına göre hareket etmesinin
önüne bir engel olmayı hedefliyorlardı. Buna
binaen usûl-u fıkh, metot ve mevzusuyla İslamî
İslam Düşüncesi ___________________________________ 67
ilimlerin en büyüğü ve haklı olarak da en önemlisi kabul edilmiştir. İmam Gazali bunu şöyle
açıklar: Usûl-u Fıkıhçının çabasının, semî delillerin şerî hükümlere delalet şekillerini incelemek
olduğunu bildiğinde, amacın delillerden hareketle hükümlerin bilinmesi olduğu sana kapalı kalmayacaktır.”24 Bu nedenle usûl-u fıkıhçının en
önemli işi ve ilk görevi “Kitap ve sünnet metinlerinin anlamlarının delaletlerinden usulî kaidelerin bulup çıkarılması ve bu kaidelerin kurulmasıdır.”25
İmam Şafi’nin er-Risale’yi telif ettiği usûl-u
fıkh ilmi -bu ilmin konularını sunan, ilkelerini
açıklayan, fasıl ve bablarını tanzim eden ilk düzenli kitaptır- bütün zamanlarda İslam aklının
övünç kaynağı, İslam düşüncesinin dikkat ve
derinliğinin şahididir.26
Usûl-u fıkh ilmî, derinliğinden dolayı akılların teslim olduğu bir metot sunmuş, alimler ise
onun usulü ve kaidelerinin sağlamlığını itiraf
etmişlerdir. Bu ilmin çok hassas olan inceliğini
24
el-Mustasfâ, s. 17, 1. cilt
25
Bu ibareyi Dr. Abdulkadir Abdurrahman Sa’di, Eseru’dDelêlâtün-nahviyye ve’l-luğaviyye fi istinbâti’l-ahkâmi mine’lâyatil-Kur’aniyye et-teşriiyye” isimli kitabında İmam Gazali’den nakletmiştir.
26
Bu konuda Dr. Ali Sami en-Neşşâr’ın Menâhicu’l-Bahs elİlmî Inde Müfekkiri’l-İslam (Daru’l Maârif, Kahire) kitabına
bkz. Kitap faydası büyük, kıymetli bir kitaptır.
68 ___________________________________ İslam Düşüncesi
idrak etmeye götürecek şeylerden birisi şudur:
Bazı ilim adamlarımız haklı olarak Farabi, İbni
Sina ve onların yolundan gidenlerin temsil ettiği
“geleneksel ekolün” felsefesinin gerçek İslamî
öğretileri temsil etmediğini görmüş ve batı fikrinin karşısına asil İslamî düşünce ve İslamî aklın
derinliği ile çıkmak istemişler ve usûl-u fıkhtan
başka bir yerde İslam aklının ibdası, yaratıcı buluşları ve sonsuz derinliğinin örneğini bulamamışlardır.27
Tabiat ilimleri, saha ve laboratuar çalışmalarına tâbi olan ilimlerde ve tarihsel metotların
kullanıldığı ilimler gibi dini bir renk taşımayan
ilimlerde vahiy, ancak, daha önce zikrettiğimiz
beş şerî makâsıd ve “Lâ darara velâ dırâr” kaidesi gereğince, onların insan hayatını ifsat etmeyecek şekilde kanunlara riayet etmeleri noktaları
hariç müdahil olmamıştır. Bu ilimlerin dışındaki
ilmî sahalarda ve İslam’daki diğer fikrî çabalarda
ise şerî nasların anlaşılmasında aklı koruyan ve
naslardan vâkıanın yenilenen ve değişen prob-
27
Bu akımın öncüsü Büyük Üstad Mustafa Abdurrazık’tır.
Onu Dr. en-Neşşâr izlemiştir. Bkz. Temhid li tarihi’l-felsefe
fi’l- İslam, Şeyh Mustafa Abdurrazık, Menâhicu’lBahs elİlmî Inde Müfekkiri’l-İslam Dr. Ali Sami En-Neşşar. Aynı
zamanda dikkatli bir şekilde İmam Şafinin er-Risale ve
İmam Gazali’nin el-Mustasfâ isimli kitaplarına müracaat
ediniz.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 69
lemlerini çözmede nasıl istifade edileceğini açıklayan usûl-u fıkhın metoduna teslim olunmalıdır.
Burada usûl-u fıkh ilminin meselelerini açıklama sadedinde değilim ve burası onun alanı
olmadığı gibi ben de o ilmin ehlinden değilim.
Bu meselelere ilgi duyan bunu geniş bir şekilde
usûl-u fıkıh ehlinin kitaplarında bulabilir. Ben
sadece aklın nass ile ilişkisini düzenleyen bu ilme
ve İslam düşüncesinin doğru bir esas üzerine
bina edilmesinin önemine dikkat çekmek istedim. Hangi düşünce nass -Kur’an ve sünnet- ile
ilişkisinde bu ilmin kaideleri ve metoduna uymazsa İslam’a bağlılığını unutması gerekir. Böyle
bir durumda kendisini ilahî hidayet ve masum
vahiyden uzak hevâ ve hevesler üzerine bina
edilmiş fikirlerin içine dâhil etmesi gerekir.
Düşünce ancak usûl-u fıkhın kaideleri, metodu, takrirleri ve araştırmalarına iltizam edip tutunursa İslam düşüncesi olur. İslam gerek geçmiş
tarihinde gerekse günümüzde -daha çok modern
tarihte- İslam düşüncesi başlığı altında kendisini
sunan hevâlar ve zehirlere ancak bu ilimden
uzak durulma sebebiyle mübtelâ olmuş ve maruz kalmıştır. İslam ümmetinde delillerin verilerinden uzak, nefsin arzularından kaynaklanan
birçok konudaki ihtilaflar bu ilmin ihmal edilmesi ve kaidelerinin unutulması sebebiyle gerçekleşmiştir. Aklın, kurallarının dışına çıktığı, dü-
70 ___________________________________ İslam Düşüncesi
şüncenin sınırları ve uyması gerektiği esaslardan
bağımsız olduğu bir şekilde herkes Kur’an ve
Sünnet metinlerini nefsin isteklerine göre anlamaya yönelmiş ve fikir, fikirden başka; akıl, akıldan başka; metot, metottan başka bir şey olmuştur. Bunlar insanlara bilgisiz bir şekilde fetva
verdiler kendi sapkınlıklarının yanında insanları
da saptırdılar. Hatta kendileri hakkında şu hadis
münasip düşmektedir: “Şüphesiz Allah ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lâkin ilmi, ulemâyı almakla
kaldırır. Nihayet hiç bir âlim bırakmadığı vakit, İnsanlar bir takım cahilleri baş edinirler. Onlara sual
sorulur, ilimsiz fetva verirler; bu suretle hem saparlar,
hem saptırırlar.”28 Usulu fıkh ilminin ilzamî gücü,
açık dil kurallarına,29 aklî temel doğrulara ve
sabit şeri kat’iyyâta dayanmasında saklıdır.
28
Buhari, Kitabu’l-İlm, Bâbu Keyfe Yukbazul-ilm. s.36, c.1
29
Buradaki dilden Kur’an’ın onunla indiği ve sünnetin
beyanının gerçekleştiği Arapça kastedildiği açıktır. Hükümlerin istinbatı ve naslardan istifade ederek ictihat
edecek kimsenin derin bir şekilde Arapça’yı bilmesinin
gerekliliği bilinen bir şeydir hatta bu bedehiyyattandır.
Bu sebeple İslam uleması ictihatta Arap dilinin bilinmesini şart koşmuşlardır. Bunun için bu kimsenin Arap olması
şart değildir, olması gereken Arap dilini her yönüyle bilmesi ve bu konuda uzman olmasıdır. Bu şart hakkında
kimsenin münakaşa etmeye hakkı yoktur çünkü bu haddi
zatında masum olan nassın tabiatına dayanmaktadır.
Mesele bu şekildeyken ben burada ictihat ve İslam düşüncesi konusunda gerekli olan bir çok ilmi yetenek ve
kapasiteyi taşımamakla birlikte Arapça dil bilgileri de
ictihat etme hevesleri ve hüküm çıkarma hareketlerine ye-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 71
Dr. Ramazan el-Butî usûl-u fıkh ilminin tabiatını ve bedîhi dayanaklarını şerh etmede başarılı
ve kıymetli bir çabaya girişmiştir. Bunu da sağlam bir üslup ve üzerinde söz söylenilmeyecek
kadar açık bir şekilde usûl-u fıkh ilminden uzak
düşüncenin İslam’a dayandırılmasının tutarsızlığını ancak usul ehlinin bilebileceği İslamî bir
keskin bakışla açıklamıştır.30
Eğer usûl-u fıkh ilminden uzaklaşmak aklın
nasları ele alırken aklı kontrol eden kurallardan
uzaklaşmak oluyorsa bu aynı şekilde düşüncenin
nihai olarak İslamî olmasından da uzaklaşmaktır.
İslam düşüncesinin istikameti kaynak olarak
vahiy, akıl ve onların verilerine dayansa da metot olarak usûl-u fıkha dayanır. Şüphe yok ki ilim
adamları farklı sahalarda yaptıkları araştırmaterli olmayan fakat buna rağmen ictihat heveslisi olan ve
kendilerine İslam düşünürleri adı verilen bir grubun başı
çektiği hür ictihat hareketine dikkat çekmek istiyorum.
Şüphe yok ki modern İslam düşüncesi, bütün dayanaklarının tercüme kitaplar veya Avrupa’da yazılmış kitaplar
olan bu tip düşünce hareketlerinden ve düşünürlerden
muzdariptir. Bu hareketler ve onların öncülerini inceleyen
özel bir araştırma yapmaya beni muvaffak kılmasını Allah’tan temenni ediyorum.
30
Bu konudaki kitabı şudur: Es-Selefiyye merhale zemeniyye
mübareke lâ mezheb İslâmî. / Muhammed Saîd Ramazan
Buti, Dımaşk: Dârü'l-Fikr, 1988. İmam Allâme Celâluddin
es-Suyutî’nin “El-Eşbah ve’n Nezâir” isimli kitabı Usul Kaidelerinin temel dayanaklarının açıklanması bağlamında
çok faydalı bir kitaptır.
72 ___________________________________ İslam Düşüncesi
larda kendi sahalarına uygun metotları kullanırlar. Bu çok açık olarak bilinen bir şeydir. Fakat
eğer araştırmacılar ilmî araştırmalarına ve çalışmalarının sonuçlarına İslamî vasfını vermek istiyorlarsa usûl-u fıkh kendi aralarında müşterek
bir ortak payda olmalıdır. Çünkü usûl-u fıkh bir
araştırma metodu olarak, teşrii olmayan -kanun
koymayan- düşünce sahalarında bile önce bu sahaya uygun kendisine dayanılacak bir nas sağlaması sonra da bu nassın nasıl kullanılacağının kurallarını belirleyerek İslamîlik vasfını kazandırır.
İslam Düşüncesi İctihat Demektir
Geçmiş açıklamalardan anlaşıldığına göre İslam düşüncesi hakikatte açıkladığımız kaynaklara
dayanarak ve metotlara iltizam ederek herhangi
bir mevzuda şeriatın hükmünü beyan etmektir.
İslam mütefekkiri de bir veya birkaç meselede ya
da herhangi bir sahada şeriatın hükmünü açıklayan müctehitten başka birisi değildir.
Müctehitler fikir adamlardır ve şüphe yok ki
fikrî problemlere doğru çözümler aradığımızda
asıl olarak kendilerine sığınmamız talep edilen
zikir ehli kimseler onlardır.
ۙ‫َ ْ ـ َ ُ ٓ א אَ ْ َ א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َن‬
ْ
ٔ
Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (Nahl:43)
74 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Sünnet ve ona tâbi olarak icmâ İslamî düşüncenin ancak ictihat olduğunu kabul etmiştir.
Büyük sahabi Muaz b. Cebel’in meşhur hadisinden bu açıkça anlaşılmaktadır. Rasulullah
Muaz. b. Cebel’i Yemen’e gönderirken şöyle
sordu: “Sana bir dâva getirildiğinde) insanlar arasında hüküm verirken ne ile hüküm vereceksin?” Hz.
Muaz bin Cebel: “Allah’ın kitabı (Kur’ân-ı kerîm) ile
hüküm veririm” dedi. “Ya O’nda yoksa?” buyurunca, “Peygamberin (s.a.v.) sünneti ile hüküm ederim”
dedi. “Ya onda da yoksa?” buyurunca, “İctihâd ederek, anladığımla hükmederim, elimden geleni yapmada geri durmam” dedi.31 Gördüğün gibi burada
“anladığımla” ictihat etmekten kastedilen herhangi bir mesele hakkında nassın verilerinde
aklı çalıştırarak şerî hükmün bilinmesinden
başka bir şey değildir. İslam düşüncesinin görevi de budur.
31
Ebu Davud, 2.Cilt, s.116; Tirmizî, 6.cilt, s.616. Bu hadisin
delaletinin çok açık olmasından dolayı İmam Gazali;
“Ümmet bunu kabul etmiş ve kimsenin bu hadisi inkar
ettiği veya onun hakkında kötü söz söylediği görülmemiştir. Bu şekilde olan bir hadis mürsel olduğu için kötülenmez bilakis onun isnadının araştırılmasına bile gerek
yoktur.” demiştir. (El-Mustasfâ, s.254, c.2) Prof.Dr. Muhammed Ferğalî “Buhusun fi’l-Kıyas” kitabında Hatib elBağdadi’nin el-Fakih ve’l Mütefakkih kitabında bu hadisi
sika olan ravilerle mevsûl olarak zikrettiğini söylemektedir. Bunu, hadis hakkında “el-İbtihac bi tahrici Ehadisi’lMinhac” kitabında Hafız Abdullah es-Sıddık elĞumârî’nin söyledikleriyle karşılaştır.
İslam Düşüncesi ___________________________________ 75
İctihat için konan isabetli şartlar ve sağlam ve
yerleşmiş kaidelere -Allah’a hamdolsun ki bu
kaidelerin hepsi usûl-u fıkh kitaplarının ilgili
bölümlerinde açıklandığı gibi herkesçe kabul
edilen hakikatlere dayanmaktadır- uyarak kendisini ictihada ehil hale getirmeyen hiç kimsenin
İslam adına görüşünü beyan etmemesi ve kendisini İslam düşünürü kabul etmemesi gerekir. Bu
kimsenin yapması gereken İslam ümmetindeki
ehli zikr âlimler arasına kendisinin adını koymaktan kaçınmasıdır dersek hakikatin dışında
bir şey söylemiş olmayız.
İslam Hukuk tarihinin elifbasını bilen herkes
Hz. Peygamberin ashabından fetva ve ictihat ehli
olanların azınlıkta olduğunu idrak eder. Ashab-ı
Kiram anlamadıkları, bilmedikleri meseleleri
bunlara soruyor, dini meselelerde ve başlarına
gelen yeni olaylarda fetva istiyorlardı. Bu şekilde
yapmaları kıymetini tam olarak bildikleri
ictihadın ciddiyetinin idrakinde olduklarından
ve ictihat ehliyetine sahip âlimlerin derecesinin
yüksekliğindendir.
Yoksa eğer şerî görüşleri açıklamak için kendilerini ehli hadis olarak tanıtan asrımızdaki
bazı bidatçilerin istediği gibi- bazı hadis metinlerinin bulunup onların mütalaa edilmesi yeterli
olsaydı Ebu Hureyre (r.a) sahabelerin en çok fetva vereni ve en büyük fakihi olurdu.
76 ___________________________________ İslam Düşüncesi
Eğer şerî hükmün açıklanması ve İslam adıyla görüş beyan etmek keskin bir bakış ve basiret,
doğru bir metot gerektirmeseydi Ashabın hepsi
kendisinin âlimi olur ve karşılaştığı problemlerin
fetvasını kendi verirdi.
Hz. Peygamber Efendimiz de sahih bir ilmi
düşünce metoduna dayanmadan ve nassı anlama
bilgilerini tamamlamadan ictihat eden ve aynı
zamanda istinbata ehil âlimlere de sormayan
kimseleri azarlamıştır. Bu aşağıdaki hadisten
açıkça anlaşılmaktadır. “Ebu Davud'da Hz. Câbir'den şöyle rivayet ediliyor: Bir sefere çıkmıştık. Yolda içimizden birisine bir taş isabet etti ve
başı yarıldı. Sonra o arkadaşımız ihtilâm oldu ve
arkadaşlarına sordu: “Benim için teyemmüm
etmeme ruhsat var mı?” Arkadaşları: “Su varken
ve sen su kullanabilirken sana teyemmüm ruhsatı bulmuyoruz.” dediler. O da su ile gusletti ve
(yarasına su değdiği için yarası azdı ve) öldü.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
geldiğimizde
durumu
haber
verdik,
“Kahrolasıcalar, onu öldürdüler. Madem bilmiyorlar sorsalardı ya. Cahilliğin şifası sormaktır.
Teyemmüm etmesi ve yarasının üzerine bir hırka
sarması, sonra da o hırkanın üzerine mesh edip
İslam Düşüncesi ___________________________________ 77
geri kalan bedenini yıkaması ona yeterdi.” buyurdular.32
İctihat vesilelerine ve yeteneğine sahip olmayan ve bunun şartlarını yerine getirmeyen kimsenin bilmediği şeyleri zikir, fikir ehli âlimlere
sorma ve onların dediklerine uymaktan başka
yapması gereken bir şey yoktur.
Bazı kalem sahipleri alimlerin ictihadî meselelerde takrir ettiklerini yaymaya kadir olabilirler, bunları İslamî düşünceler olarak gösterebilir,
yazma yeteneklerinden ve uygun bir üslupta
bunları sunma maharetlerinden dolayı insanlara
bu düşünceleri sunabilirler. Böylelikle toplum ve
müctehit âlimler arasında bir bağ olurlar. Onlar
bu durumda göz ardı edilmemesi gereken toplumsal bir zorunluluktur. Ancak bunlara bu kavramın taşıdığı tam ve orijinal manasında “İslam
düşünürleri” olarak itibar edilemez.
Öyleyse yapmamız gereken bir düşünceyi
açıklayan, bunu anlatan yazarlarla şartlarına
uyarak İslam adına problemlere çözüm üreten,
görüş bildiren ve ictihat eden fikir adamlarını
birbirinden ayırmamızdır.
32
Sünen-i Ebu Davud, Kitabut-Tahâre, Babu’l Mecdur bi
Teyemmum, s.46. Neylu’l-Evtar da zikredildiğine göre
İbnu Sekken hadise sahih demiştir.
İslam Düşüncesinin Aktüel Haline Kısa Bir
Bakış
Günümüzün fikrî durumuna baktığımızda
İslam dünyasında bir meseleyi tahlil eden, bir
problemi arz eden veya bir düşünceyi ele alan
herkes -bunu yaparken derinlikli olup olmadığı
ve bu konuda yeteneği olup olmadığını bir tarafa
bırakırsak- İslamî düşünür kabul edilmektedir.
Bunun bu lakabı alan kimseye bu sahada amelî
ve ilmî istidatlarına en ufak bir nazar etmeden ve
bunların hepsinden daha önde gelen akidevî ve
ahlaki istikamet ve doğruluğuna bakılmadan din
ve dünya işlerinde İslam düşüncesinin problemlerini çözme ve karara bağlama, İslam adına fet-
İslam Düşüncesi ___________________________________ 79
va verme yetkisi bahşetmesinden dolayı İslam
düşüncesi üzerinde kötü etkileri vardır.
Günümüzde modern İslam düşüncesinin birçok meselesinde doğru bir bakıştan yoksunuz.
Kavramlar birbirine karıştı. Bunun neticesi olarak da İslam dünyasındaki her yazar “İslam düşünürü” veya kelimenin bütün boyutlarıyla
müctehit oldu.
Günümüzde ittifak olmuş meselelerden olduğu gibi eğer bir kimsenin belirlenen kurallar
ve kaideler gölgesinde eğer bunu yapacak amelî
ve ilmî ehliyeti yoksa ve o sahayla ilgili yüksek
kurul bu kimseyi onaylamadıkça pozitif hukuk
kanunlarında bile -bunlar sürekli değişmektedirtefsir etme, tahlil etme, açıklama, sebep ve sonuçlarını bildirme hakkı yoktur. O zaman genellikle
bu ilmî ve amelî ehliyetten yoksun aynı kimsenin
ictihat ve oradan hükümler istinbat etmesi bir
tarafa, vahyin naslarını tefsir ve tahlil etmesine
gösterilen bu hoşgörüye götüren sebep nedir ki?
Medine’nin imamı İmam Malik kimseye bu konuda uzman 40 âlimin teyidi olmadan bir fetva
vermemişse günümüzde İslam düşüncesi meselesinin Müslümanlar üzerinde nasıl basitleştirilip
kolay görüldüğünü düşünmelisin.
Eğer biz İslam düşüncesinin doğru yolunda
yürüyüp devam etmesini istiyor ve inanç, hukukî ve fıkhî problemlerle etrafı sarılmış, fert ve
80 ___________________________________ İslam Düşüncesi
toplum bazında meydan okumalara maruz kalan
günümüz hayatında meyvelerini vermesini istiyor ve bu problemlere çözüm üretmesini istiyorsak, öncelikle yapmamız gereken şey farklı kavramların sınırlarını belirlemek, bunların değişmez sınırlarını çizmek ve ilk olarak da İslam düşüncesi ile İslamî konularda yazı yazmak arasındaki sınırları çizmek olmalıdır.
Yazarlarımız, kültürlülerimiz ve gençlerimiz
günümüzün fikir dünyasında rolünü alması gereken bu farkların ve sınırların farkında olmalı,
kıymetli âlimlerimiz ve kendilerine uyulan fikir
ve zikir ehli kimselerin bununla ilgilenmesi gereklidir.
Kaynaklar
el-İbtihac bi-tahrici Ehâdîsi'l-Minhac, Ebü'l-Feyz Ahmed b.
Muhammed İbnü's-Sıddik el-Ğumari, 1405/1985;
Ta’lik Semîr Taha el-Meczub, Beyzavi’nin Minhacü’lVüsûl ila İlmi’l-usul adlı usul kitabının hadislerinin
tahricidir.
İthafü's-Sadeti'l-Muttakin bi Şerhi İhya-i Ulumi'd-Din,
Ebü'l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed b.
Muhammed Zebîdi, el-Matbaatu’l Yemeniyye, Mısır,
H. 1311.
Eseru’d-Delalâti’n-Nahviyye ve’l-Luğaviyye fi İstinbati’lAhkam mine’l-Âyâti’t-Teşrîiyye, Dr. Abdulkâdir
Abdurrahman Sa’di, Vizaratu’l-Evkafi’l-Irakiyye,
1.Baskı, 1988-1408.
Ahkâmu’l-Kur’an, İmam Şafii, Cem’ul İmam Hafız Ebu
Bekir el-Beyhaki, Takdîm’ul Allâme Zahid el-Kevseri,
Talik eş-Şeyh Abdulhâlık, Daru’l-Kutub el-İlmiyye,
Beyrut, 1980-1400.
82 ________________________________________ Kaynaklar
Buhûsun fi-l Kıyas, Prof. Dr. Muhammed Mahmud Muhammed Ferğali, Daru’l Kitâb el-Câmii, 1403-1983,
Beyan el-Fark Beyne-l-Kalb ves-Sadr Ve’l-Fuad ve’l-Lub,
Mensubun ilel Hakîm Et-Tirmizi, Tahkik, Nikola Hir,
İsa Halebî baskısı, 1958.
Et-Tahkîkâtu’l-Ahmediyye fi Hımêyetu’l-Hakîkatu’lMuhammediyye, el-İmam el-Allâme Seyyid Ahmed
b. İsmail Zeynel Abidin el-Berzencî, Matbaatusseâde, h. 1326.
Temhîdun Litârîhi’l-Felsefe fi’l-İslam, el-Ustaz el- Ekber
Mustafa
Abdurrâzık,
Mektebetu’n-Nahda
elMısrıyye.
Hakâiku’l-Usûl, Molla Abdurrahim, Şia usulu fıkhında
tarihsiz, Taş baskı.
er-Risâle, Mevlana el-İmam eş-Şâfii, Tahkik ve Ta’lik:
Ahmed Şakir, Dârut-Turâs, el-Kahire.
es-Selefiyye Merhale Zemeniyye Mübareke Lâ Mezheb
İslâmî, Muhammed Saîd Ramazan Buti, Dımaşk,
Dârü'l-Fikr, 1978.
Sîret-i İbn-i Hişam, Süheylîye ait er-Ravzu’l Ünüf’ün
hâmişinde, Matbaatu’l Cemâliyye, 1332.
Felsefetu Francis Bacon, Dr. Habib Eş-Şaruni, Darus-sekâfe,
1. Baskı, Mısır, 1981.
Fevatihu’r-Rahmût Şerhu Müslim es-Sübût, Allâme
Abdu’l-Ale Muhammed el-Ensari, Ale Hemişi’lMustasfâ lil-İmam el-Gazali.
Kıssatu’l Hadara, Will Durant, et-tercumetu’l-Arabiyye,
Mecmûatun minel-Esâtize.
el-Mustasfâ fî İlmi’l-Usul, Huccetul-İslam İmam Gazali, elMatbaatu’l emiriyye, 1. Baskı, H.1322.
Mefatihu’l-Gayb (Et-Tefsiru’l Kabir), İmam Fahruddin erRazi, el-Matbaatu’l Hayriyye, H. 1307, ve bihamişihi
Tefsir-i Ebis-Suud.
Kaynaklar ________________________________________ 83
Menâhic el-Bahs el-İlmî Inde Müfekkiri’l-İslam, Dr. Ali
Sami Neşşar, Daru’l Maarif, 5. Baskı.
Minhâcü’l-vüsul ila ilmi’l-usul, Ebu Said Nasırüddin Abdullah b. Ömer b. Muhammed Beyzavi, 685/1286; elİbtihac bi Tahrici Ehâdîsi'l-Minhac kitabıyla birlikte
basım.
Mâiyyatu’l-Akl, İmam Hâris el-Muhasibi, Tahkik ve ta’lik
Huseyin Kutlu, kitab-ı Fehmu’l-Kur’an kitabıyla birlikte neşir, Daru’l-Fikr, Dimaşk 1398-1978.
Nazariyyetu’l-Kıyas el-Usulî, Menhec Tecribi İslami, Muhammed Süleyman Davud, Daru’d-Da’va, 1984.
İNGİLİZCE KAYNAKLAR
1. The History of the codification of İslamic Law, By
Moulana Abdul Ali Sıddıki (Published by Haji
Muhammad İbrahim 1950, Anjuman sunnat va-l
jamaat, Trinidad.
2. Reason and Revelation in Islam, By A. J. Arberry
(Allen& Unwin, London, 1957).
3. Reason in Religion, By George Santyana (Vol, 3 The Life
Of Reason, Dover Publication, New York).
Salih Amellerin O’nun nimetiyle Tamamlandığı Allah’a
Hamdolsun.
Download