َ ْ ََو َ ٓ א אَ ْر َ ْ َא ِ ْ َ ْ ِ َכ ِא رِ َ א ً ُ ۪ ِא َ ْ ِ ْ َ ْ ـ َٔ ُ ٓ א א ٓ ِ אت َوא ُ ِ ۜ َو َא ْ َ ْ َٓא ِא َ َכ َ ِّ َ ْ א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ َ ۙن ِא ْ ِ ِ ِ ِ א ِ ّ ْכ ون َ ُ אس َ א ُ ِّ َل ِא َ ْ ِ ْ َو َ َ ُ ْ َ َ َ כ َ ّ َُ َ Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun. (Nahl: 43,44) Aktüel Manası ve Hakikati Arasında İslam Düşüncesi Prof. Dr. Din Muhammed Tercüme: Muhammed Uysal ISBN 978-605-62360-1-3 Kapak Tasarım - İç Düzen: Mahmut Yurdakul Baskı Enes Sarmaşık Davutpaşa Kışla Cad. İpek İş Merkezi, Kat:3 No:10-11 Topkapı- İstanbul 1 . Baskı Eylül 2011 Endülüs Kitap Fevzi Paşa Cad. No: 43/3 Fatih- İstanbul Tel: 02125213889 www.enduluskitap.com [email protected] © Muhammed Uysal Kitap içindeki yazılardan yazarlar sorumludur. Aktüel Manası ve Hakikati Arasında İSLAM DÜŞÜNCESİ Prof. Dr. Dîn Muhammed Tercüme: Muhammed Uysal İçindekiler İçindekiler..........................................................................5 Mütercimin Önsözü .........................................................7 Türkçe Tercümeye Takdim ...........................................14 Mukaddime.....................................................................19 İslam Düşüncesi..............................................................21 İslam Düşüncesinin Tabiatı...........................................23 İslam Düşüncesinin Eşsizliğinin Özellikleri ..............32 İslâm Düşüncesinin Kaynakları ...................................40 1. Vahiy ya da Nas ......................................................41 Nass’ın Güvenilirliğini Sağlama Metodu: Ulûmu’l Kur’an ve Usûl-u Hadis İlmi .....................43 2. Akıl ...........................................................................47 İslam ve Felsefî Düşüncede Aklın Bilgi Kaynağı Olarak Değeri..................................................................58 Usûl-u Fıkh ya da Aklın Nas’la Etkileşiminin Doğru Bir Şekilde Yapılma Metodu.............................66 6 ___________________________________ İslam Düşüncesi İslam Düşüncesi İctihat Demektir................................ 73 İslam Düşüncesinin Aktüel Haline Kısa Bir Bakış .... 78 Kaynaklar ........................................................................ 81 Mütercimin Önsözü Son asırlarda İslam dünyasını gözlemleyenler Müslümanların ilmî ve fikrî çabalarda, olması gerektiği yerde olmadığını fark etmektedirler. Müslümanların bir taraftan ilimle diğer taraftan düşünceyle bağlarını en aza indirmeleri hem ferdî hayatlarında hem de toplumsal hayatlarında birçok probleme yol açmıştır. İnsanoğluna Allah (cc.)’ın bir nimeti olan düşünme kabiliyetinin günlük hayatta bile yok denecek kadar az kullanılması, insanın var olan problemlerini çözemediği gibi bu problemlerin üzerine daha farklı problemler eklenmesi gibi sonuçlar doğurmaktadır. Çünkü çözülmeyen bir problemi hastalık olarak kabul edersek, tedavi edilmediği sürece 8 ___________________________________ İslam Düşüncesi hastalık daha da derinleşmekte ve farklı hastalıklar üretmektedir. Bunun sonucu olarak da hayat birçok problemin üst üste biriktiği sorunlar yumağına dönüşmektedir. Bu gerçek, ferdî hayatta da toplumsal hayatta da değişmemektedir. Düşünmek bir kültürün parçasıdır. Düşünmeyi kültürün bir parçası haline getirmeyenler ne kendi ferdî problemlerinin, ne yaşadıkları toplumun problemlerinin, ne de ait oldukları ümmetin problemlerinin çözümüne bir katkıda bulunamazlar. Oysa Allah (cc.) bizden hakikati aramamızı ve bunu düşünerek yapmamızı Kurân-ı Kerim’in birçok ayetinde talep etmiştir. Kur’anda birçok yerde geçen düşünme ve akletme vurgusu bunun, hayatın bir parçası olması gerekliliğine işaret etmektedir. İslam dünyası geçen asırlarda cehalet ve fakirlik gibi problemlerini bir dereceye kadar çözmüş; fakat düşünceyi hayatın bir parçası haline getirme konusunda geçen asırlardan daha iyi bir durumda değildir. Düşünce dünyasında İslam Alem’inde bu durgunluk yaşanırken Batı Dünya’sında hem bilgi hem de düşünce sahasındaki hareketlilik bilinmektedir. Herkesin olmasa da bazı kimselerin tabiatlarında öne çıkan “düşünceye olan ilgi”, tabii olarak Batı düşüncesinin ürettiklerine karşı bir ilgi, bunun sonucunda da bir takım etkilen- Mütercimin Önsözü ________________________________ 9 meler ortaya çıkarmıştır. Bu etkilenme kimilerinde Batı’da üretilen fikirlerin cazibesine kapılıp peşinden gitmek, kimilerinde bunların zararlı olanlarını ayıklayıp faydalı olanlarını Müslümanlar’ın hizmetine sunmak, kimilerinde ise toptan reddetmek şeklinde tezahür etmiştir. Bu etkilenmeler sadece sosyal bilimler vb. sahalarla sınırlı kalmamış, İslam düşüncesi sayılabilecek sahalara da sıçramıştır. Beden ve ruh olarak Batılılaşmış bir grup ile Batı ve Batıcılarla gönüllü işbirlikçiliğine girmiş bir azınlık dışında İslam dünyasının geneli bu fikirlerden pozitif kaygılarla; kendi ülkelerinde özellikle maddi sahalarda görülen nisbî gerilik, bilgi ve fikir dünyasındaki atalet nasıl giderilir gibi sorulara cevap ararken etkilenmiştir. Emevî, Abbasî, Endülüs, Hint-İslam, Selçuklu, Osmanlı medeniyeti gibi medeniyetler kurmuş bir dine mensup olan Müslümanlar nasıl olur da bilgi ve fikir dünyasında son dönemlerde görülen şekilde bir vurdumduymazlık içinde olabilir sorusu, özellikle batı ile fiziksel ve fikrî temas içinde olanları bir kaygının içine itmiştir. Bunun sonucunda yaşanan problemi çözmek, yeniden diriliş, yeniden tarihe dönmek ve tarihte nesne yerine özne olabilmek için farklı çabalar ortaya çıkmış ve farklı eserler üretilmiştir. Fakat bir insanın iyi niyetli olması ulaştığı neticelerin doğruluğuna ve 10 ___________________________________ İslam Düşüncesi yine bir kimsenin Müslüman olması ürettiği fikirlerin İslamî olmasına delalet etmemektedir. Bu sebeple yukarıda bahsettiğimiz hayatın bir parçası olması gereken düşünce, önü açık sınırları çizilmemiş bir düşünce değil, Kur’an ve Sünnete dayanan ve bunlarla doğru bir metotla aklın etkileşimi ile ortaya çıkan bir düşünce olmalıdır. Bu sebeple bir düşüncenin İslamî olup olmadığını belirleyen kriterlere sahip olmanın gerekliliği açıktır. Özellikle ülkemizde eli kalem tutan ve bir şekilde İslam’dan bahseden herkes sahip olduğu ilim ve dayandığı metot pek dikkate alınmadan İslam düşünürü kabul edilebilmekte ve bunun sonucu olarak da İslam düşüncesi sahasında bir karmaşa ve kaos ortaya çıkmaktadır. Belkide ortaya çıkan bu kaostan dolayı İslam Dünyası hâlâ birkaç yüzyıldır sorduğu “İslam dünyası neden kendisini yok etmeye çalışan cephe karşısında gücünü kaybetti?” sorusuna pratik bir çözüm üretememiştir. Bu fikrî kaosun en büyük sebeplerinden birisi İslam dünyasının problemlerini çözmede usûl-u fıkh gibi asırlarca Müslümanların hem ilim hem düşünce hem de aktüel hayattaki problemlerini çözmüş sağlam bir metoda dayanılmamasıdır. Bu da sadece batıda üretilen fikirlerden etkilenenler tarafından değil aynı zamanda Batı ve Batı’da üretilen fikirleri reddet- Mütercimin Önsözü ________________________________ 11 mesine rağmen nasları belli bir metot çerçevesinde değil de alimlerin asırlık çalışmalarını yok sayarak hevâ ve hevesleri doğrultusunda okuyan ve tevil eden kimseler tarafından da gerçekleşebilmektedir. Bu sebeple herhangi bir beşerî düşüncenin bile doğru bir düşünce olması için genel bir kurallar çerçevesi içinde hareket etmesi gerekiyorsa aynı şekilde hangi düşüncenin İslam’a nispet edilebileceği ve hangisinin edilemeyeceği, İslamî konularda yazı yazan herkesin İslam düşünürü mü yoksa sadece bir yazar mı olduğunu belirlemek için önce “İslam düşüncesi”nin ne olduğu veya ne olabileceği konusunda elimizde kıstaslar ve ölçüler olmalıdır. Böyle yapılmadığı takdirde ciltler dolusu kitap okunsa bile belki de bunlardan İslam düşüncesi sayılabilecek küçük bir netice çıkarılamayabilir. Hatta ayetler ve hadislerle yoğrulmuş yazılar bile eğer bu ayetler ve hadislerden doğru bir metot ve sahih bir akılla neticelere ulaşılmamışsa bunlar İslam düşüncesi olarak kategorize edilmeyebilir. Çünkü İslam düşüncesinde naslara dayanmak ne kadar önemliyse bu düşüncede nasların doğru bir metotla, İslamî bir perspektifle yerinde kullanılması da bir o kadar önem arz etmektedir. Asırlar boyu İslam ümmetinin problemlerine çözümler üretmiş olan İslam düşüncesi’nin bugün özellikle dinî, ahlakî, kültürel sahalarda olmak üzere birçok noktalarda krizler yaşayan ümmetin prob- 12 ___________________________________ İslam Düşüncesi lemlerine tekrar hakikî çözümler üretebilmesi için ilim adamları tarafından bu düşüncenin dayanaklarının, ana esaslarının ve metotlarının tekrar idrak edilip anlaşılarak bunların üzerine sağlam çözümler inşa edilmesinin gerekliliği aşikârdır. Bu aynı zamanda düşüncenin hiç olmadığı kadar kıymetli olduğu günümüzde sahip olduğumuz değerlerin idrakine varmamızın bir vesilesi olacaktır. Nitekim birkaç yüzyıldır süren yenilmişlik psikolojisi sebebiyle felç olmuş bize ait düşünce serüvenimizin tekrar harekete geçmesi için ben idrakinin diriltilmesi gereklidir. Bu da ancak sahip olduğumuz ilmî ve fikrî mirasımızın ve bunların teorik gücü ve pratik etkinliğinin anlaşılmasıyla gerçekleşir. Prof. Dr. Din hocamız okulumuzda gerek aldığı klasik medrese eğitimine dayanan güçlü bir geleneksel ilim mirasına sahip olması, gerekse lisans, yüksek lisans ve doktora olarak akademik hayatını geçirdiği Ezher üniversitesi birikimi, gerekse de günümüz dünyasının dinî düşünce sorunlarına vukûfiyeti ile öne çıkmış şahsiyetlerden birisidir. Hocamız az ve öz yazmayı seven, eserlerde mantıkî çelişkiler ve metodolojik yanlışlardan kaçınılması gerektiğine sürekli vurgu yapan birisi olarak bu çalışmasında, günümüzde asıl olarak bir metot ve kaynak yoksunluğundan ve sınırlarının belirlenmemiş olmasından hare- Mütercimin Önsözü ________________________________ 13 ketle kavramsal açıklığın bulunmadığı İslam düşüncesi kavramının kendisini hem bir kavram olarak ne olduğunu, hem de bu düşüncenin dayanması gereken kaynakları ve İslam düşüncesi çalışmalarında takip edilmesi gereken metodu kısa ve öz olarak açıklamak istemiştir. Uzun yıllar önce yazılmasına rağmen İslam düşüncesinin tarifi ve bu düşüncenin uyması gereken kuralları belirlemesinden dolayı güncelliğini koruması sebebiyle, eserin Türkçe’ye kazandırılmasında büyük bir fayda olacağına inandığımdan, geçtiğimiz mayıs ayında, bir sempozyum vesilesiyle hocamız Türkiye’ye geldiğinde, eseri tercüme etmek istediğimi söyledim. Hocamız da aslında kitabı kendisinin de bazı eklemeler ve açıklamalarla tekrar yayınlamak istediğini ama meşguliyeti sebebiyle bunu ne zaman yapacağını kendisi de bilemediğini söyledi. Bundan dolayı çalışmanın bu haliyle tercüme edilip yayınlanmasını arzu ettim. İslam düşüncesi hakkında Türkiye’de yapılan tartışmalara önemli bir katkı olmasını temenni ediyor ve hocamıza sağlık sıhhat ve afiyet diliyorum. Not: Ayet Mealleri Elmalılı Hocanın mealinden alınmıştır. Muhammet Uysal İstanbul, 09,2011 Türkçe Tercümeye Takdim Hamd Alemlerin Rabb’ına Salat ve selam da kapalı kapıları açan, kendisinden önceki risalet zincirinin son halkası olan, Hakk’a Hak ile nusret eden ve insanlara doğru yolu gösteren Peygamberimiz Hz. Muhammed’in üzerine olsun. Bu mukaddimeyi “Aktüel Manası ve Hakikati Arasında İslam Düşüncesi” adlı çalışmamın Türkçe tercümesine yazıyorum. Çalışmanın tercüme ve basımıyla İslamabad Uluslar arası İslam Üniversitesi, Usuluddin Fakültesi “Karşılaştırmalı Dinler” bölümünde okuttuğum öğrencim Muhammed Uysal ilgilenmektedir. Risaleyi yayınladığımda birçok kimsenin özellikle de üniversite öğrencilerinin bir ihtiyacını karşılayacağını dü- Türkçe Tercümeye Takdim _________________________ 15 şünmemiştim. Bunlar daha önceleri okudukları diğer kitap ve araştırmalardan İslam düşüncesinin genel ve sadece ona has olan özelliklerini bilseler de bu risalede, aradıkları İslam düşüncesinin tarifinin tahdidini buldular. Bu, en azından Ezher üniversitesi ve İslamabad Uluslar arası İslam Üniversitesindeki öğrencilerin bana söyledikleridir. Şimdi birçoğu değişik üniversitelerde hoca olan bu öğrencilerin söyledikleri beni mutlu etti. Özellikle Malezya ve Türkiye olmak üzere seyahat ettiğim birçok İslam ülkesinde ve Avrupa, Amerika’daki Müslüman gençlerde gördüğüm İslam düşüncesinin mahiyeti ve ona yeri gelince İslamîlik vasfını verebileceğimiz şartlar konusunda bir anlaşılmazlık ve belirsizlik gördüm. Bu sebeple de çalışmamda yaptığım sınırlandırmaları memnuniyetle karşıladılar. Bu da beni İslam dünyasında son dönemdeki batılılaşmış Müslümanlar ve batı düşüncesinin akımlarından etkilenmiş Modernistlerin artan nüfuzlarını itibara alarak risalenin tekrar neşredilmesini düşünmeye itti. Ama bunu üniversitedeki görevlerim ve davet çalışmalarından dolayı gerçekleştiremedim. Muhammed Bey ise bunu beklemeye hazır değildi bilakis Modernist akımın tuğyanı ve kültürlü tabakanın düşüncelerine nüfuz etme konusundaki başarısını gördüğünden risaleyi bu şekliyle tercüme etmek ve yayınlamak istedi. Bende bu kısa risalenin –az da olsa- İslam dü- 16 ___________________________________ İslam Düşüncesi şüncesi hakkındaki anlayışların düzeltilmesi ve akılların aydınlanmasına katkıda bulunmasını Allahtan temenni ederek, bu teklifi kabul ettim. Burada şu konuya işaret etmeyi münasip görüyorum ki günümüzde İslam âlemi, Batı dünyasında ortaya çıkmış ve hepsinin ortak noktası insanın hayata bakışının merkezinden Allah’ın uzaklaştırılıp aklın ilahlaştırılması olan felsefeler ve fikir akımlarından etkilenmiş modernist ve postmodernist girişimlerle karşı karşıyadır. Bu felsefe ve mezheplerin hepsi pozitivist düşünce, materyalist eğilimler ve pragmatism gibi İslamî sabiteler, Kuran ve sünnetin gerekleriyle bir çatışma ve çelişki içinde olan esaslarda ittifak halindedirler. Fakat bu teveccüh (akım) aşırı maddecilik ve aşırı bireysellik ruhu çerçevesinden çıkmadan postmodernism -bu batılıların kendilerinin ne olduğu konusunda ihtilaf halinde oldukları bir kavramdır- adı altında kendisini yeniledi. Bu kavram İslam toplumlarındaki kültürlü tabakanın konuşmalarında ve yazılarında hakikati anlaşılmadan ve İslam’a uzak mı yakın mı olduğu bilinmeden en çok kullanılan kelimelerden birisi oldu. Bu kelimenin kullanımı düşünce ve marifet dünyasında medenileşmenin bir delili ve ilerlemenin bir emaresi oldu. Batılı anlayışlar ve İslam’ın esasları ve kaideleriyle çatışan akımlar, barındırdıkları insanın ilahlaştırılması, bilime Türkçe Tercümeye Takdim _________________________ 17 tapınma gibi özelliklere açıkça işaret edilmeden modernism, postmodernism ve ondan kaynaklanan kavramların perdesi altında İslam dünyasında sunulmaktadır. Bu durum bizim İslam düşüncesi kavramının açık ve anlaşılır bir şekilde sınırlarını belirlememizi gerektirmektedir ki Müslümanlar ve özellikle de gençler İslamî olan ve İslam’dan uzak olan görüşleri açık bir şekilde birbirinden ayırabilsin. İslamî akıl, Allah’ın vahyi kendimize uydurmak için değil bizim ona uymamız için indirdiğini bilsin. א א אن כ ن ُ ْ ِ ٍ َو َ ُ ْ ِ َ ٍ ِא َذא َ َ א ور ُ ُ َ َ ُ َ ْ َ ً ْ َ ُٓ ُ ُ َ َ ُ َ َ ً ُ ۪ ًא َ ْ َ َ ُ َ ُ ْ אَ ْ ِ ِ ْ ۜ َو َ ْ َ ْ ِ א َ َو َر ِ אن َ َو َ א َכ ِ א ْ ِ ُة ََ Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur. (Ahzap:36) Yukarıda işaret ettiğimiz üzere, Müslümanlar, Batı’da bilgi (marifet) dünyasında ortaya çıkan bu yeni felsefelerle ve Batı düşünceleriyle İslam’ı uzlaştırmanın mümkün olmadığını idrak etmelidirler. Kültürlü tabakamız ve gençlerimiz şunu bilmelidir ki modernizm ve postmodernizm fikri kendisini bilimsel ilerleme ve teknolojik gelişme gibi son tahlilde modernist 18 ___________________________________ İslam Düşüncesi eğilimlerin parçası olmaktan başka bir şey olmayan anlayışların arkasına gizlemektedir. Allah (cc.) İnşallah bu tercüme ile insanlara doğru yolu gösterir. Allah’tan bu tercümeyi yapana sadık bir şekilde, iş yapanlara verdiği hayırlardan vermesi için dua ediyorum. Prof. Dr. Din Muhammed Katar Üniversitesi, İslamî İlimler Fakültesi Karşılaştırmalı Dinler ve Akide Bölümü Öğretim Üyesi 07-05-2011, Konya Mukaddime Hamd Alemlerin Rabbine, salât-u selam da Efendimiz Hz. Muhammed ile onun Ehli Beyti ve Ashabının üzerine olsun. İslam düşüncesi farklı boyutlara sahip, derin bir kavramdır. Günümüzde bu konu hakkında yazı yazanlar çoğalmış, bu kavramın sırtından geçinenlerin sayısı artmış, İslam düşüncesinin büyük ve geniş sahaları pervasızların ve yol kesenlerin gelir kapısı, herkesin rahatlıkla girdiği açık meralar haline gelmiştir. İslam düşüncesi sofrasına üşüşenlerin bu çokluğu ve bu düşüncenin esasları ve ürettikleri etrafında hevâ ve heveslerin çatışmasından dolayı konu hakkında açık seçik bir bakış açısı ve 20 ___________________________________ İslam Düşüncesi vizyon ortadan kalkmış, görüşler çoğalmış, işler birbirine karışmış ve kavramlar zayi olmuştur. İlk zayi olan kavram da “İslam düşüncesi” kavramının kendisi olmuştur. Bu kavramın anlamları hakkında zihinlerde karışıklık yaşanmış ve kendisini akıllılara nispet eden birçok kimsenin yanında bu karışıklığın tashih edilmesi ve kavramın anlaşılması güçleşmiştir. Bu sebeple bu kısa araştırmada herkesin günümüz İslam düşüncesini ve problemlerini anlamaya muvaffak olabilmesi için bu kavram ve onun tezahürlerinin belirlenmesini hedefledim. Ve alellahi kasdüssebîl ve hüve veliyyü’l mü’minin. Dr. Din Muhammed Mira Sahib 1410 Rabiu’l evvel, Ekim 1989, Kahire İslam Düşüncesi İslam düşüncesi, -kelimenin kökü vb. luğavî tahlillere ve tarihsel gelişiminin tahkik ve araştırmalarına girmeden söylersek- Kitap, Sünnet ve onların verilerine dayanan aklî çabaların ürünüdür. Dolayısıyla, başlangıç noktası olarak Kitap ve Sünnet’ten hareket eder ve tekrar onlara döner. İnsanın dünyasındaki dinî, kültürel, toplumsal ve iktisadî vb. meselelerle muamelesinde bu kaynaklardan aldığı ışıkla hakikati bulur. Bu yüzden İslam düşüncesini oluşturan aklî çabalar, dayanak noktası olan Kuran, Sünnet ve onların verilerinden uzaklaştığı zaman İslamîlik vasfını da yitirmiş olur. 22 ___________________________________ İslam Düşüncesi İslam düşüncesi kavramının açıklığı ve bedâhetine rağmen yaşadığımız vâkıa, özellikle günümüzde bu kavramın da diğer İslamî kavramlar gibi asaletini ve özgünlüğünü kaybettiğini ve farklı muharriklerin etkisiyle hareket eden, farklı hedefleri olan ve birbiriyle çatışan metotlara sahip fikrî hareketlerin onun adıyla birbirleriyle mücadele ettiği bir isim ve başlık olduğunu göstermektedir. Öyleyse bizim yapmamız gereken ilk satırlarda mefhumunu kısaca belirttiğimiz İslam düşüncesi kavramını ilmî bir şekilde tarif etmek, sınırlarını belirlemek ve ne olduğunu geniş bir şekilde açıklamaktır. Bunu da İslam düşüncesinin tabiatını, kaynaklarını ve orjinal kaynaklarındaki metotlarını açıklayarak yapacağız. İslam Düşüncesinin Tabiatı İslam, ilahî rahmetin somutlaşması ve vücûda gelmiş hali olan Rabbânî bir hidayet ve insan hayatının bütün yönlerini düzenleyen İlâhî bir din olarak, ilk önce insan aklını ve düşüncesini kuruntular ve hurafelerden kurtarmak, açık ve sabit olan esaslara ve yolu anlaşılır metotlara dayanarak eşyanın tabiatı ve fıtratın hakikatiyle uyumlu bir şekilde aklın doğru yönlendirilmesine önem vermiştir. Çünkü nasların anlaşılması ve nasların delaleti aklın sıhhatine dayanmaktadır ve vahye muhatap olan kişi ancak ve sadece akıllı, yani aklî melekelerini fiilî olarak kullanılabilen kimsedir. 24 ___________________________________ İslam Düşüncesi Şu açıktır ki İslam, beşerî aklın yönelimleri ve insan düşüncesinin yapısını Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber’in sünnetinde temsil edilen masum İlahî vahyin üzerine bina etmiştir. İslam böyle yaparak aklı tek başına anlayamadığı veya hakikatini keşfedemediği mevzularda (Kuran’ın tabiriyle ğayb aleminin meseleleri, felsefî tabirle metafizik meseleler) şaşkınlığa düşüp sapıtmaktan korumuş ve ona en doğru olan yolu göstermiştir. Ve yine akla ilzam (bağlayıcılık) unsurunun sonuçlarına sahip olmamasından dolayı uygulama safhasına getiremese de tek başına anlayabileceği meselelerle muamelesinde doğru bir metot göstermiştir. Yani akıl bazı hukuk kuralları ve ahlakî davranışların belirlenmesinde bağımsız olabilir; onların yolunu belirler, metotlarını açıklar ve onlarla ilgili sonuçlara ulaşır. Fakat bu mücerret akıl, gerek ferdî gerek toplumsal şeklinde olsun vahyin sahip olduğu ve vahyin kurallarına bağlı olan düşünceye verdiği ilzam (bağlayıcılık) unsuruna sahip değildir.1 İlzam 1 Yazar ilzam unsurundan şunu kasdetmektedir. “Herhangi bir felsefe ve düşünceyi takdim ederken bunun sonuçları da dikkate alınmalıdır. Mesela Budizm’i ele aldığımızı düşünelim: Budizm’in güzel bir ahlak felsefesine sahip olduğu söylenmektedir. Fakat hangi felsefe olursa olsun bunun bir manası olması için ilzam unsuruna sahip olması gerekir. Bunun manası şudur: Benim sözümü duyan kişiyi ondan talep ettiklerimi yapmaya iten, buna iltizam etmeye yönelten unsur nedir? İşte bu unsura ilzam unsu- İslam Düşüncesi ___________________________________ 25 olmadan da başarılı ve bağlayıcı bir kanun koymanın ya da etkili ve iyi sonuçları olan bir ahlakın var olması tasavvur edilemez. İslam düşüncesi, herhangi bir mevzu ile karşılaştığı zaman onunla asıl olarak vahiy dairesinde kalmak suretiyle muamele eder ve böylelikle ulaştığı neticelerde veya meselelerden istihraç ettiği sonuçlarda, kullandığı metotlarda masum olan vahyin yol göstericiliğinden ayrılmaru denir. Budizm, ahlakî sözleri güzel olmasına rağmen ilzam unsurundan yoksundur. Bunun mukabilinde İslam ne demektedir? İslam’da Allah’a, ödül ve cezanın olduğu ahirete iman vardır, Allah’ın murakıp olması insanı hayr veya şerle cezalandıracak olması, cennet cehennem azap vb. bunların hepsi insanı ya korkuyla ya sevgiyle ya cehennem korkusu ya cennet sevdası -bunlar insanı yükümlülüklerini yapmaya iten değişik derecelerdir- İslam’ın emirlerini yapmaya ve yasakladığı şeylerden kaçınmaya iter. Fakat yaygın olan görüşe göre Budizm’de Allah fikri yoktur, Ahirete inanç yoktur. O zaman ne kadar güzel olursa olsun bu ahlakî felsefeye iltizam göstermemi gerektirecek bir unsur yoktur. Mesela Buda yalan söyleme diyor fakat ben eğer bu yalandan bir şey elde ediyorsam yalan söylememi engelleyecek bir güç yoktur. Veya yalanın kanunen yasak olduğunu düşündüğümüz durumlarda kanunun boşluklarını bulunarak, rüşvetle kanun yapıcıları satın alınarak yalan söylenilebilir. İşte insanı bütün bu durumlar dışında ahlakî öğretilere tutunmaya iten iç güce ilzam unsuru adı verilir. İslam’ın dışındaki bütün felsefeler, düşünceler buna sahip değildir ve bu nedenle de pratik hayatta bir faydası ve manası yoktur. Bu sebeple İslam’da hem ahlakî hem amelî konular Allah’a ve ahiret gününe imanla irtibatlandırılmıştır. Buna binaen de İslam düşüncesi ameli ve pratiktir.” (Mütercim) 26 ___________________________________ İslam Düşüncesi mış olur. İslam düşüncesinin, koruması gereken en alt nokta vahiyle çatışıp ondan uzaklaşarak İslamîlik vasfını kaybetmemesi gerekliliğidir. İslam düşüncesinin işlediği konular, ulaştığı neticeler ve bu neticelere ulaşmakta kullandığı metotlarda vahye bağlı olmasıyla birlikte ilzam unsuruna sahip olması bu düşünceye diğer bilinen beşerî düşünceler arasında mümeyyiz bir yer verir, onu yegâne ve benzersiz kılar. Belki de biz bu yegâneliğin kıymetini, Alman filozof Kant’ın ahlak ve davranışlar sahasında, kendisinin bilmediği masum vahiy ve bu sahada reddettiği hatta metafizikte genel olarak aciz kaldığını ilan ettiği salt akıl dışında bir bağlayıcılık kaynağı bulmak için ne kadar çabaladığını itibara alırsak anlayabiliriz. Kant bütün çabaları sonunda bu ilzam kaynağını bulamamış, açık bir şekilde olmasa da başarısızlığını ilan etmekten başka bir şey yapamamış ve sonunda da -doğru bir incelemeyle- hevâ diyebileceğimiz - ya da en iyi şekliyle- başlangıçta haklı olarak reddettiği ve sonra da pratik akıl olarak isimlendiği salt akılla açıklayabileceğimiz “ödev ahlakı” olarak isimlendirdiği bir kavrama ulaşmıştır.2 2 Bu bağlamda Kant’ın teorisinin kıymetli bir sunumu için Will Durant’ın “Medeniyetin Öyküsü” kitabının Arapça tercümesinin 41. Cilt, 220 ve 224. sayfalarına bkz. İslam Düşüncesi ___________________________________ 27 İslam düşüncesinin, vahyin kurallarına bağlı kalması ve metodunun da vahyin yol göstericiliğine iltizam etmesinin sonucu olarak kazandığı bu özellik kendisine, ümmetin şerî delil oldukları noktasında ittifak ettiği kıyas ve icmâ şeklinde bağlayıcı kanun koymanın kaynaklarından biri olma ehliyetini kazandırmıştır. Vahye dayanan İslam düşüncesinin toplu şekli olan icmâ bağlayıcı İslamî kanun koyma kaynaklarından bir kaynak olma hükmüyle, mahfuz edilmiş korunmuş- bir düşünce derecesine yükselmiş ve masum olma hükmünü kazanmıştır. Çünkü icmâ, dalalet ve sapkınlık üzerine toplanmayan müminlerin; yani masum olan vahyin kurallarına bağlı kalıp vahye muhalif olan şeylerin yol göstericiliğinde ittifak etmeyenlerin yoludur. Hz. Peygamber “Ümmetim dalalet üzerine hem fikir olmaz”3 buyurmuştur. Bundan dolayı nisa suresi 3 Sünen-i Tirmizî’nin Kitâbu’l-Fiten’deki cemaate uymanın lüzumu babına bkz. el- İbtihâc bi-Tahrîci Ehâdisi’lMinhâc isimli kitabında Hafız Abdullah es-Sıddîk ElĞumâri’nin bu rivayet bağlamında yazdıklarına bkz. 180. Sayfa ve sonrası. İmam Beyzâvi, Minhâc’ta bu rivayet hakkında şöyle der: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem, “Ümmetim hata üzerinde hemfikir” olmaz buyurmuştur… Bu rivayetin âhad haberleri lafzen mütevatir olmasa da kadri müşterekleri –manen- tevatür derecesindedir. (Minhâcu’l-Vusûl, Üçüncü Bölüm, İcma, Üçüncü Mesele) el-Mustasfâ’daki İmam Gazali’nin bu hadisi incelemesine de müracaat edilmelidir.( 1. cilt, 175. Sayfa) 28 ___________________________________ İslam Düşüncesi 115. ayeti İmam Şafi’ye göre icmâ ve onun delilliği hakkında bir nastır.4 ِ ۪ َ َ ْ َ ْ ِ َ ْ َ ْ ِ َ א َ َ َ َ ُ א ْ ُ ٰ ى َو َ۟ َ َو ُ ْ ِ ۪ َ َ ۜ َو َ ٓ َאء ْت َ ۪ א َ ً ِ َل ِ ُ َو َ ْ ُ َ א ِ א א ْ ُ ْ ِ ۪ َ ُ َ ِّ ۪ َ א Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir. (Nisa,115) Kıyasa gelince, bunun illetle bağlantılı olmasına ve diğer milletler tarafından da bilinmesine rağmen kendisine kıyas yapılan esasın ve delilin nas tarafından açık ve kesin olan bir illet olması halinde -hatta zannî bir illet olması halinde bile tahkik edildiğinde mesele nassın dairesinden 12 imamcı şia düşüncesi icmâyı, mülzim şerî bir hüccet olarak kabul eder fakat bunu imamın görüşünü izhâr eden bir hüccet olarak görür. Bu farka dikkat edilmelidir. Bu konuda Molla Abdurrahim’in ‘Hakâiku’l-Usul’ isimli eserindeki “Naklu’l-Ekvâl fi’l-İcmâ” babına bakılmalıdır. (Tarihsiz ve sayfa numarasız taş baskı) 4 İmam Ebu Bekir el-Beyhakî’nin topladığı İmam Şafi’nin Ahkâmu’l-Kur’an s. 39’a bkz. Tarif ve takdim Allâme Zahid el-Kevserî, Ta’lik Abdulğani Abdulhâlık. Bunu İmam Gazali’nin el-Mustasfâ’daki görüşü ile karşılaştırmak için bkz. 2. Cilt, s. 234 ve sonrası. İmam Gazali burada İmam Şafi’nin görüşünü almayarak bu ayetin icmâ hakkında bir nas olmasını reddetti ve icmanın hucciyyetinin isbatı hakkında başka bir metot takip etti. Bu konuda Abdulaliyy Muhammed Ensarî’nin el-Mustasfâ’nın hâşiyesinde bulunan Fevâtihu’r-rahmût Şerh-u Muslim es-Subût isimli kitabının 2.cilt s. 213 ve sonrasına bkz. İslam Düşüncesi ___________________________________ 29 çıkmamaktadır- kıyas İslam düşüncesi çerçevesinde etkileri hükme yansıyan masum bir esas ve delildir. Böylelikle kanun koyma sahasında kıyasın durumu icmânınki gibi mülzim -bağlayıcıhükmünde olur.5 Kıyas –meselenin hakikatindeAllâme Muhammed Abdu’l Alîm Sıddîki’nin dikkat çektiği gibi bir mesele hakkında kapalı kalmış olan Allah’ın hükmünün ortaya çıkarılmasından başka bir şey değildir.6 Biz kesin olarak biliyoruz ki İslam düşüncesi İslam’ın kendisi değildir veya başka bir tabirle 5 el-Mustasfâ’nın ikinci cildinin 234. ve sonrasındaki sayfalarına ve yine 347. Sayfasına konu hakkında müracaat edilebilir. Şunu da zihinlere yerleştirmek zorundayız ki şu anda incelediğimiz Usul-u Fıkıh’taki kıyas Aristo kıyasından farklı bir kıyastır. Usul-u Fıkıh’taki kıyas son devrelerinde Aristo Kıyasının bazı tabirlerini kullanmış olsa ve bazı konularını itibara almış olsa bile bu, Usul-u Fıkıh kıyasının oluşmasında Aristo Kıyasının bir tesiri olmadan doğal olarak gelişmiş bir durumdur. Çünkü Usul kıyasını Müslümanlar daha Aristo kıyasını öğrenmeden Hz. Peygamber döneminde biliyorlardı. Sahabe ve tabiîn bunu kullanıyordu. Usul-u Fıkıh Kıyasının benzersizliğini anlamak için İmam Şafii’ye ait Er- Risale’deki Kıyas bölümüne bkz. Ayrıca Üstad Ali Sami en-Neşşar’ın Menâhicü’l-Bahs el-İlmî Inde Müfekkiri’l İslam kitabına bkz. Usul-u Fıkıh’taki kıyasın konularına, metotlarına ve esaslarına vakıf olmak içinde Prof. Dr. Mahmud Ferğali’nin Fi’l-Kıyas isimli kitabına ve Dr. Muhammed Süleyman’ın Nazratu’l-Kıyas’ü-Usûlî; Menhecun Tecribiyyun İslamî isimli kitabına bkz. 6 The History of the Codification of Islamic Law. 30 ___________________________________ İslam Düşüncesi İslam düşüncesi dayandığı vahiy gibi masum değildir. Ashâb-ı Kiram da, Hz. Peygamber’in hayatında zaman ve mekanla bağlantılı şartların temel alındığı meselelerde görüşlerini Allah Rasulu’ne bildirirken bu ince farkı idrak etmişler ve mesela Bedir savaşında olduğu gibi o konuda vahiy gelmediğini bilmişlerdir. Bedir savaşından önce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem savaş yerinin seçimi konusunda Ashabıyla istişare etmiş ve ona yüce sahabi Habbâb İbnu’l Münzir; “Ey Allah’ın Rasul’u, eğer bu yerde seni Allah (c.c) indirmişse ne ileri ne geri gidebiliriz. Fakat vahiy gelmemişse bu yeri seçmen kendi görüşünle seçtiğin bir hile ve harp taktiği midir? diye sormuş, O’da “Vahiy değil, burada durmamız kendi görüşüm, hile ve harp tekniğidir.” cevabını verince sahabi; “Ey Allah’ın Rasul’u, burası uygun mekan değildir.” demiş ve Hz. Peygamber de onun görüşünü kabul etmiş, buna binaen su kuyularına yakın bir yerde mekan tutup kuyuları kontrol altına almışlardır.7 Tekrar söylersek biz kesin olarak İslam düşüncesinin İslam’ın kendisinin olmadığını ve vahiy gibi masum olmadığını biliyoruz fakat bu düşünceye hükmeden vahiy kuralları ve ışığıyla 7 Suheylî’nin Sîret-i İbn-i Hişama yazdığı er-Ravzu’l-Ünüf isimli şerhin ikinci cildinin dipnotu. S.66 (Matbaatu’l Cemâliyye, Mısır, H. 1332) İslam Düşüncesi ___________________________________ 31 yol aldığı İlahî hidayetin etkileri onun üzerine yansır ve bu düşünceyi hatalardan ve hevâya dayanmaktan korur. O halde, diğer beşeri düşüncelerden farklı olarak İslam düşüncesi yalnızca çıkış noktası ve yönelimlerinde vahye dayanmasından dolayı eşsiz ve yegâne bir düşünce değil aynı zamanda vahye bağlı olmasına binaen ilzam unsuruna sahip olmasından dolayı da eşsiz ve diğerlerinden ayrılan bir düşüncedir. İslam Düşüncesinin Eşsizliğinin Özellikleri İslam düşüncesinin eşsiz olması ona cevherî bir özellik vermiştir, o da; tabiat ve metafizik konuları ve problemleriyle muamelesinde -bu konuların değişkenleri ve sabitelerinde- tenakuzun pençelerine yakalanmadan ve çelişkiye düşmeden problemleri çözme yeteneğidir. Bu, beşeri sistemlerle eski ve yeni felsefenin gerçekleştirmekten aciz kaldığı bir iştir. İnsanın dünyasında ve kâinattaki sabiteler ve değişkenlerin, görülen alem ve ğayb aleminin, madde ve ruhun temiz ve saf bir şekilde İslam inanç esaslarının şemsiyesi altında kaynaştırılıp birleştirilmesi İslam Düşüncesi ___________________________________ 33 İslam düşüncesinin özelliklerinden ve en önemli ayırt edici vasıflarındandır. İslâm bilgi metodunun asıl karakteri Aristo’nun temsil ettiği sabiteler metodu(Klasik Mantık) ya da Hegel’de görme imkânımız olan diyalektik metot değil, bilakis insanın değişik kapasiteleri ve farklı idraklerini toplayan bambaşka bir karakter idi. İslâm bilgi metodu sadece aklî, sırf deneysel, idealist ya da aşırı duyusal olmadı. Doğu ve batıda İslam düşüncesinin dışındaki değişik felsefe ekollerinin temsil ettiği bu metotların hepsi insanla, onun içinde yaşadığı âlem, bu âlemdeki etkenler ve etrafındaki şartlar arasında uzlaşmayı sağlamak bir tarafa insanın iç âlemindeki değişik kapasiteleri, melekeleri, saikler ve dürtülerini, heyecanlarını uzlaştırma ve birleştirmekten aciz kalmıştır. İslamî düşünce metodu, bunların hepsini tevhit inancının intizama koyduğu psikolojik, aklî, metafizik ve ruhî boyutları olan bir metottur. Tevhit inancı gereğince insan, nefsini Allah’a bağlar ki bunun neticeleri içerisine yansısın ve bunun sonuncunda da bütün farklı idrakleri ve kapasiteleri bir bütün olarak tekrar Allah’a yönelmek için birleşsin. Burada bilgide İslamî metot uyumluluk ve insicam içinde rolünü en kâmil bir şekilde yerine getirmek için öne çıkar. 34 ___________________________________ İslam Düşüncesi Bu metot, bütün cephelerinde hayatın gidişatına hükmeden küllî usuller ve ğayb alemi olarak tasnif edebileceğimiz sabitelerde tamamen masum ilahi vahye dayanırken, bu iki saha dışında -değişkenler aleminde- ise akla hareket hürriyeti bırakır. Fakat İslam akla bu hürriyeti vahiyden tamamen bağımsız hareket edecek bir şekilde vermemiş bilakis onu vahyin kuralarına ve vahyin küllî esaslarına boyun eğdirmiştir. İslam, bilginin sahalarını şehadet ve ğayb alemi (görünen ve görünmeyen alem) olarak ayırdıktan sonra aklı, ğayb alemiyle ilgili meselelerde; inanç esasları ve ahlakî değerler ve aynı şekilde hukuk usulleri ve davranış esaslarında vahye uymakla yükümlü tuttu. Bunu da şu sebeplerden dolayı yapmıştır: İlk olarak bu insan için bir rahmettir ve aklı sapkınlık ve hayrete düşmekten korumaktır. Akîde uleması kitaplarında mesela Şerhu’l Makâsıd’da görebileceğimiz gibibu unsuru beşeriyetin peygamberlere olan ihtiyacı konusunu tahkik ederken geniş bir şekilde incelemişlerdir. İkinci olarak aklın bu görüş alanına ulaşmaktan ve bunları idrak etmekten aciz olan tabiatını dikkate alarak bu yükümlülüğü yapmıştır. Bu tecrübe edilmiş bir hakikat olmasına rağmen felsefî düşünce tarih boyunca bunu açıkça kabul etmemiştir. İslam Düşüncesi ___________________________________ 35 Üçüncü olarak insanın emellerine hürmet göstererek ve bu konulardaki çaba ve merakına cevap olarak bunu yapmıştır. Şüphe yok ki insan meraklı olarak yaratılmıştır, meraklı olmak onun tabiatıdır. Fakat aynı zamanda kendisini ğayb âlemi konusunda merak ettiği şeylere ulaştıracak vesilelere sahip değildir. Bu nedenle ilahi vahiy, insanın bu psikolojik ve aklî beklenti ve meraklarına ait cevap mesabesindedir. İnsanın bu alemlerle ilgili merakı ve susuzluğunu giderecek şeyleri kendisine sunmuştur. Böylelikle insanı şaşkınlık ve sapkınlıktan korumuştur. Bu İslam’ın beşeriyete ihsan ettiği fakat şimdiye kadar kıymeti tam olarak anlaşılamamış büyük bir nimettir. Felsefî düşüncenin uzun yürüyüşünde bu konularda insanın derdine derman olacak bir şey takdim etmeye gücünün yetmediğine işaret etmek, bilinen bir şeyin tekrarı babından olacaktır. Çünkü beşerî akıl soyutlama kabiliyetini taşımasına rağmen zaman ve mekana boyun eğen sözlerle sınırlıdır. İslam daha sonra akla görünen varlıkların dünyasının -insanın dışındaki varlıkların ve kendi iç dünyası- sahalarını açmıştır ki orada hareketini gerçekleştirsin ve düşünsün. Bu sahalarda fikrin faaliyetini, düşünmesini başlangıç ve hedef noktaları dışında serbest bıraktı. Çünkü 36 ___________________________________ İslam Düşüncesi bunları “Lâ darara vela dırâr”8 (Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.) kaidesi ve beş şerî hedef olan nefsin, dinin, aklın, neslin, ve namusun korunması9 kaideleri olarak özetleyebileceğimiz İslamî kurallara bağlayarak İslam’a boyun eğdirdi. Tabiatla ilgili sahalardaki araştırmalar için konan bu İslamî kurallar İslâm bilgi metodunun beşerî hayatın düzeninin bozulmasının engellenmesi için ne kadar istekli olduğunu göstermektedir. Sonra da akla vahiyden alınan sabit, küllî usullerin gölgesinde düşünme ameliyesini gerçekleştirmesi için bütün toplumsal sahaları kapsayan fıkıh dünyasını açmıştır. Son olarak ise marifet metotlarının boyutlarından başka bir boyut olan ve iç temizliğin neticesi olarak İlâhî inayetin göstergesi olan “zevk, basiret veya ilham olan boyutunu göstermiş ve açığa çıkarmıştır. Bu boyut insanı yüksek ufuklara alır götürür, kapalı kapıları açar ve oradaki hâlleri hissettir. Dolayısıyla bu kapsamlı metotla İslam insanın bütün idrâkî melekelerini birbiriyle çatışma ol8 Bu, Hz. Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellemîn, cevâmiu’l kelim (Az sözle çok mana ifade ettiği sözler)’indendir. İmam Buhari bunu Kitabu’l-Büy’û’da rivayet etmiştir.(3/86) 9 Bu konunun güzel bir sunumu için Şatıbî’nin Muvafakat ve İmam İz b. Abdusselam’ın Kavâid’ül-Ahkam adlı eserine müracaat edilebilir. İslam Düşüncesi ___________________________________ 37 maksızın içine almakla birlikte aynı zamanda sabiteler ve değişkenlerin, ğayb ve şehadet aleminin arasını uyumlu bir şekilde birleştirmeye muvaffak olmuştur. Aynı zamanda birbirine ters düşme ve çatışma olmaksızın insandaki bütün idrakî melekeleri içine almıştır. Eğer İslam -iki esas kaynak olan- vahiy ve aklı, aklı vahiyle sınırlamadan kendi haline bıraksaydı bu ahenk ve uyuşmayı sağlayamazdı ve bunun sonucunda da tabii bir netice olarak akıl ve vahiy arasında bir çatışma olurdu. Bu çatışmadan Hıristiyan milletler geçmişte çok sıkıntı çekmiş ve hala da çekmektedir. Hıristiyanlar şimdi olduğu gibi evhamlar ve kuruntuların arkasından giderse her zaman da bu sıkıntıyı çekecektir.10 Düşüncenin yaşanan tarihi bize vahiy varken aklın sınırlarını aşması ya da tam bağımsız olma10 Hıristiyanlığın bu konuda örnek olabilecek vahye sahip bir din olmadığı bizim bilmediğimiz bir şey değildir, fakat Hıristiyanlara kendi iddialarına göre muamele ediyoruz. Şurası açıktır ki zaten akıl sınırlarına riayet eder, vahiy de masum olursa vahiyle akıl arasında bir çatışma tasavvur edilemez. Vahiy ve akıl arasındaki çatışma ancak aklın kurallarına uymadığı veya vahyin masum olmadığı durumlarda gerçekleşir. Bu konuya dikkat edilmesi gerekir. Bu konuda Reason in Religion” isimli kitaba müracaat edilebilir. Bu kitap Filozof Goerge Santiana’nın (İspanya doğumlu, yetişme ve kültür olarak ise Amerikalı ö. 1952) The Life of Reason isimli kitabının üçüncü cildidir ve burada Aklın Hıristiyan inancıyla çatışmasını ve Hıristiyan teolog ve ruhbanların bundan kurtulmak için yaptıkları çabalar görülebilir. 38 ___________________________________ İslam Düşüncesi sı durumunda ikisi arasında hepsi şer ve kötülük olan bir çatışmanın doğduğunu bu şekilde beyan ediyorsa bir de vahyin esas olarak bulunmadığı zamanlarda, insanın merak duyduğu ve kapalı kilitlerini açmaya çalıştığı ğayb aleminin anlamaktan aciz olan aklın bu kibir ve büyüklenmesiyle durumun nasıl olacağını tasavvur etmek mümkündür! Şüphe yok ki İslam bu bilgi metoduyla insanın onun kokularını içine çekmesi gereken ilahi rahmetin esintilerinden bir esinti ve ilahi sevginin aklı yükümlülüğün şartı kabul etmesi ve onunla delil getirmesiyle birlikte insan aklını evham ve hurafe çukurlarından kurtarma, hatalara, şaşkınlıklara ve strese düşmekten koruma ve onu en doğru yola hidayet etme şeklinde vücut bulan tecellilerinden bir tecellidir. 11 11 İslam tasavvuruna uygun olarak İlahî Sevginin görünümlerinden birisi olan bu görünümü, Yüce yaratıcının miskin ve zayıf yaratılmışlardan bir intikam istek ve rağbetinin somutlaşması olan Hristiyan sevgi anlayışı ve onun görünümleriyle karşılaştır. Bu öyle bir rağbetti ki Hristiyan tasavvuruna göre- tecessüd, teslis, hulul, ittihad ve Hristiyan imanının rükunlarından oluşmuş bütün aklî çelişkiler ve bunun gibi neticeler doğurdu. Kelimelerin manalarını ve lafızların anlamlarını da değiştirdi; öyle ki laneti sevgi, intikamı feda olma yaptı. İnsanda bile bu intikam alma isteği noksanlık ve ayıp olarak kabul edilirken Allah (cc.) hakkında bu nasıl düşünülebilir ki! Hristiyan teolojisinin sunduğu şekliyle Hristiyan sevgisindeki bu problemleri bazı akıllı Hristiyanlar idrak etmiş ve bunun sevgi adıyla sevginin yok edilmesi olduğunu anlamıştır. Şöyle demektedir “Hz. İsa’nın bizim hatalarımız yüzünden öldüğü ve bununla bizi Allah’ın lanetin- İslam Düşüncesi ___________________________________ 39 Öyleyse sözün özü İslam düşüncesi masum vahiyle bağlantısından dolayı eşsiz bir düşüncedir ve sabiteler ve değişkenler âleminde insanın değişik fikrî ihtiyaçlarını bunlarla çatışmadan karşılamaya gücü yeten tek düşüncedir. İslam düşüncesinde İnsan, âlem ve Allah (cc.) İslam’ın bilgi metodunun üstünlüğü sebebiyle fikrî çatışma ve aklî kavganın yaşanmadığı sahalardır, bilakis bunlar arasında tam bir uyumluluk ve büyük bir insicam olduğu öne çıkar.12 12 den koruduğu ve kurtardığı şeklinde iddia edilen hakikat tamamen reddedilmelidir. Allah (c.c) lanet teorisi yoluyla bilinmemeli bilakis hoşgörü ve muhabbet yoluyla tanınmalıdır. Laneti dindirmek için haçın üzerinde olan kanlı ölüm, ilahî hilm, sabır, sevgi ve sonu olmayan muhabbetle çelişki halindedir. (Mühendis Ahmed Abdulvahhab’ın “Kitabı Mukaddesteki ihtilaflar ve Hristiyanlıktaki önemli gelişmeler s.111” kitabından iktibastır. Kitap modern Hristiyan metinlerinden yapılan tam tercümelerden ibarettir.) Bu neticenin herkes tarafından bilinen hakikat olmasına rağmen müsteşrikler bilinen sebeplerden dolayı ısrarla Hıristiyanlıkta gördükleri şekilde İslam’da da akıl ve vahiy arasında bir çatışmanın olduğunu farz ettiler. Bu çabalar ise örneklerini zikretmeye okuyucunun ihtiyaç hissetmediği İslam dünyasındaki bazı modern yazarların da tuzağına düştükleri fikrî bir sapkınlıktan başka bir şey değildir. Bu çabalara dayanan kitaplardan birisi İngiliz Müsteşrik A. J. Arberry’nin “İslamda Akıl ve Vahiy” adlı kitabıdır. Arberry bu kitapta -kendisinin söylediği gibi- fıkıh, tasavvuf ve ilmi kelam ekollerinin kendi sahalarında akıl ve vahiy arasındaki çatışmayı engelleme çabalarının kıymetini öğrenmek istemiştir. Ona göre bu ekoller ve ilmî sahalar bu çabaların sonucu olmaktan başka bir şey değildir. “Reason and Revelation in Islam” isimli İngilizce kitabına özellikle de mukaddimesine bkz. İslâm Düşüncesinin Kaynakları Şimdiye kadar söylediklerimizden ortaya çıkan sonuç İslam düşüncesinin kaynakları iki esasla sınırlı olduğudur: — Kitap ve sünnet olarak vahiy veya nas. — Sınırlarına riayet eden, vahyin kuralları ve yönlendirmelerine uyan akıl. İslam düşüncesi, insanın dünyasında ortaya çıkan çeşitli sorunların çözümünde aklın nas ile etkileşime girmesinden başka bir şey değildir. Bu iki kaynaktan ilki ismet ve korunma ile ikincisi ise düşünceyi hatalardan, sürçmelerden ve sapmalardan korumak için bir takım şartlar ve kurallar ile çerçevelenmiştir. Burada bu şartlar- İslam Düşüncesi ___________________________________ 41 dan, kurallardan ve bu kaynakların etrafını çevrelemiş olup aşılmaması gereken sınırlardan bahsetmemiz gereklidir. 1. Vahiy ya da Nas: Vahyin Kur’ânî şekli ilâhî bir koruma altındadır bu yüzden tahrif edilmekten ve içerisindekilerin değiştirilmesinden korunmuştur. ِא א َ ْ ُ َ ْ َא א ِ ّ ْכ َو ِא א َ ُ َ َ א ِ ُ َن َ Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr, 9) ْ َ ُ َو ُ ٰא َ ُ ۚ َ ِא َذא َ ْأ َ ُאه َ ْ ُۜ َ َ א َ ِ ۪ ِ ِ ۪ َ َ ُ َ ِّ ْכ ِ َ א َ َכ َ ْ َ َ ِ ۜ אن َ َ ْ َא َ א ِ ْ ُ ٰא َ ُ ۚ ُ ِאن َ َ َא ْ ْ Onu (Kur’an-ı) hemen okumak için dilini depretme (Hareket ettirme). Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak ta bize aittir. (Kıyamet, 16-19) Sünnet ise Kur’an’ın hem teorik olarak açıklaması hem amelî olarak tatbik edilmesi olmasından dolayı Kur’an’ın korunmasına tâbî olarak korunmuştur. Allah (cc.) şöyle buyurmaktadır. ِ ِ ِ ِ אت وא ِ ۜ وאَ ْ ْ َٓא ِא َ َכ א ِ ّ ْכ ِ َ ِ ْ ِא ِ אس א ِ ل ِא َ َ ُ َ َ ّ َُ َ ْ َْ َ ّ ُ َ ْ َّ כ و ون َ َ ُ َ ََ ْ ُ َ َ Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, 42 ___________________________________ İslam Düşüncesi insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. (Nahl: 44) Ayetteki açıklamanın manası ayetin umûmunun ifade ettiği üzere şu ayetteki beyan ve açıklamadır. ۜ ُ َ ُ ِאن َ َ َא َ א َ ْ Sonra onu açıklamak ta bize aittir. (Kıyamet:19) Rasulullah bu sebeple şöyle buyurmuştur. “Bana Kur’an ve onunla birlikte onun benzeri verildi. 13 Dolayısıyla Rasulullah (sallallahu aleyhi ve selem) hevâsından konuşmuyordu. َۜو َ א َ ْ ِ ُ َ ِ א ْ َ ٰ ى O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. (Necm:3) Bu bağlamda ayette Rasulullah’ın ismetine açık bir delalet olduğu gizli değildir. Çünkü Rasulullah Kur’an’ın öğretilerinin somutlaşmış hali ve bu öğretilerin amelî olarak tatbik edilmesidir. Allah (cc.) O’nu her müminin 13 Hadisi Ebû Davud tahric etmiştir. Yukarıdaki ۜ ُ َ ُ ِאن َ َ َא َ א َ ْ ayetinin manasına vâkıf olmak için de Buharî’deki Kitâbut-Tefsir’in Kıyame suresi hakkındaki bölümüne bkz. ve bunu Fahruddin er-Razi’nin tefsirinin 8.cilt s.283284 sayfalarına ile karşılaştırınız. Ayetteki beyanaçıklama- kıraatın beyanıdır, mananın beyanı değil diyerek sınırlandırmak zorlama bir hükümdür. İslam Düşüncesi ___________________________________ 43 dertlerine deva bulması, esintilerinden faydalanması gereken bir güzel örnek kılmıştır. אن َ ُ א א َ َوא ْ ْ َم ِ כ אن َ ُכ ۪ َر ُ ِل א ِ א ة כ َ ْ َ َ ََْ ْ َ َ ْ َ ٌَ َ َ ٌ َ ُْ ۪ ِ ۜא ْ ٰ َو َذ َכ א َ َכ א َ ً َ Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için. (Ahzap: 21) Hz. Aişe, kendisine Resulullah’ın ahlakından sorulduğunda “O’nun ahlakı Kur’an’dı.” diyerek bu hakikate işaret etmiştir.14 Nass’ın Güvenilirliğini Sağlama Metodu: Ulûmu’l Kur’an ve Usûl-u Hadis İlmi Kur’an nassının selameti, korunması ve ismeti hakkında bütün tarihî, aklî, tecrübî ve ilmî deliller toplanmış, İslam ümmeti ve diğer milletler onun doğruluğu hakkında ittifak etmişken -bu o derecede sabittir ki bu konuda tereddüt edenin aklından şüpheye düşülür ve düşüncesi sapkınlıkla itham edilir- İslam uleması bütün himmet ve çabalarını bir taraftan bu ilahi hıfz ve korumanın yolları ve vesilelerini beyan etmeye, hevâ ehlinin bu hıfz yollarıyla oynamasını engellemeye bir diğer taraftan da Kur’an nassından istifa 14 Hadisi İmam Müslim tahric etmiştir. Kitâb-u Salât’ulMusâfirîn s. 397, c.2 44 ___________________________________ İslam Düşüncesi etmenin kolaylaştırılmasına harcamışlar ve bunun sonucunda da -ıstılahî manasında- Ulûmu’l Kur’an15 adı verilen ilim ortaya çıkmıştır. İçerdiği hoş işaretler ve önemli uyarılarla birlikte Ulûmu’l Kur’an konusunda geçmiş alimlerin çabalarının düzenli bir özeti olan imam Celalettin Suyutî’nin el-itkân fî ulum’il Kur’an isimli kitabını dikkatle okuyan kimse bu konuda İslam alimlerinin gösterdiği büyük çabayı ve yukarıda bahsettiğimiz hedefleri gerçekleştirmek için oluşturdukları bu derin ilmî metodun kıymetini idrak edebilir. Eski ve yeni yapılan çalışmaların çokluğundan dolayı müstakil bir ilim haline gelen ve dilbilimsel, tarihsel, teşriî, sanatsal birçok yönlerden incelenen “Kur’an’ın Mucizeliği” günümüzdeki yeni bilimsel gelişmelerden, kendisine iman edenlerin imanını artıracak şekilde bunun ilahi kaynağını ve korunmasını ortaya çıkaran yeni deliller bulmaktadır. Modern dönemdeki bilimsel gelişmeler Kur’an Nass’ı hakkında daha önceden sabit olan kesin imanı en üst noktaya çıkarmaktadır ve bunda da bir gariplik yoktur. Bunlar Kur’an’ın sürekli yenilenen verilerindendir. İslam düşüncesinin dayandığı ikinci kaynak olan ve vahyin ikinci şekli olan sünnete gelince o da 15 Çünkü genel manada Kur’an’a hizmet eden her ilim bir yönden Ulumu’l Kur’an ilminin içine girer. İslam Düşüncesi ___________________________________ 45 genel olarak Kur’an’ın korunmuşluğuna tâbi olarak korunmuş olsa bile Kur’an’da olduğu gibi bütün tafsilatı ile bir İlâhî muhafaza kazanmamıştır. İşte bundan dolayı âlimler Nebevî Sünnetin metinlerinin doğrulanması için dayanaklarının güçlü olduğu sağlam bir metot oluşturmak için büyük bir çaba göstermişlerdir. Bu metot “Hadis Usulü” olarak bilinir ve bu usuller Nebevî Sünnetin metinlerini sağlamlaştırarak, sahih olanı olmayanlarından ayırarak, illetleri ve şaz olan unsurları ortaya çıkararak sünnetin korunmasını hedefleme hususunda bir bütünlük içinde toplanan ilimlerin tümüdür. Gerek eski dönemde gerekse yeni dönemde metodoloji bilimiyle ilgilenen uzmanlar bu ilmin kıymeti ve eşsizliğini itiraf etmişler ve hepsi bu ilmin derecesinin yüksekliğini kabul etmişlerdir. Bu metottan tarihçiler ve edebiyatçıların yanında başka pek çok kimse de etkilenmiştir. Burada şunu itiraf etmek üzerimize borçtur. Günümüzde metodoloji bilgilerince bilinen, özellikle de tarih ve sosyolojik araştırmalarda kullanılan “tarihsel metod” bu İslamî ilmin parçasından başka bir şey değildir. Bizim geçmişte bu metodun hadisler üzerinde tatbiki esnasında bir takım sınırları aşmalar olduğundan ve bunun günümüzde de devam ettiğinden şüphemiz yoktur. Bu ilimle iştigal 46 ___________________________________ İslam Düşüncesi eden kimileri kendileri ile alakalı olmayan akide ve fıkıh konularına -veya buna İslam düşüncesinin meseleleri de diyebilirsin- burunlarını sokmuşlar ve günümüze kadar İslam ümmetinin bir takım felaketlere -ilmî açıdan- maruz kalmasına sebep olmuşlardır. Bu sebeple de ilim ehli tarafından tenkit edilmişlerdir. Aynı şekilde bazı bidat ehli kimseler bu ilmin ehlinin saflarına nüfuz edip bidat ve delaletlerini yaymak için kullanmışlardır. Fakat inanıyoruz ki bunlar bu ilmin kadir ve kıymetinin büyüklüğünü ve derecesini düşürmek için ya da bu ilmin mekanını idrak eden hadis ulemasının kıymetini düşürmek için bir sebep olmamalıdır. Tatbik esnasında ortaya çıkan şahsî hataların cezasını hadis ilminin usulü ve kâideleri çekmemelidir. Aklı selîmin terazisi bunu gerektirir. Ulûmu’l Hadis, bir şekliyle Ulûmu’l Kur’an’la birlikte nassın güvenilirliğinin sağlanması ve korunmasının metodunu oluşturur ki bunlardan İslam düşüncesi sadır olsun. Nasıl ki Ulûmu’l Kur’an’dan uzaklaşmak düşünceyi Kur’anî naslardan derin ve dikkatli bir şekilde istifade etmekten mahrum ediyorsa, Ulûmu’l Hadis’ten uzaklaşmak ise aklı onsuz Kur’an metinlerinin anlaşılamayacağı sünnetten tamamen mahrum eder. Çünkü Kur’an’ın metninin delaleti ve fikrin bundan istifade etmesi nebevî beyanla - İslam Düşüncesi ___________________________________ 47 sünnet- bağlantılıdır. Allah (cc.) bu konuda şöyle buyurmaktadır. ِ ِ ِ ِ אت وא ِ ۜ وאَ ْ ْ َٓא ِא َ َכ א ِ ّ ْכ ِ َ ِ ْ ِא ِ אس א ِ ل ِא َ َ ُ َ َ ّ َُ َ ْ َْ َ ّ ُ َ ْ َّ ون َ ُ َو َ َ ُ ْ َ َ َ כ Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. (Nahl: 44) Bu ayet açık bir şekilde Kur’an metinleri konusunda nebevi açıklamanın alınmadan düşüncenin doğru olmayacağını belirtir. 2. Akıl: Akla gelince bu İslam düşüncesinin ikinci kaynağıdır. İslam düşüncesi sahasında akıl ile insanın gerek zâhiri gerekse bâtıni bütün idraki meleke ve kabiliyetleri kastedilmektedir. Bundan dolayı tarih boyunca felsefî ekollerin yaptığı tariflerin sınırlandırmalarına İslam’daki akıl kavramında yer yoktur. Felsefî ekollerin anladığı bu dar akıl kavramından bilgide akılcı, duyusal, deneysel ekoller ve bunlara benzer dar sınırlandırmaların çerçevesinde hepsi birbirine zıt farklı ekoller ortaya çıkmıştır. Doğru bir tahlille bu şekliyle var olmalarını anlamlandıracak herhangi bir sebep yoktur. Varlıkları fikrî bir abes, hevâ ve heveslerin peşinde koşmaktan başka bir şeyi temsil etmemektedir. 48 ___________________________________ İslam Düşüncesi İslam geniş ve bütün beşeri kavrama kabiliyetlerini kapsayıcı manasında aklı16 düşüncenin bir kaynağı olarak itibara aldığı, insanın sorumlu olmasını akıllı olmasına bağladığı ve akla dayanarak delil getirdiğinden dolayı aklı sapmalardan koruyacak ve vahyin gölgesinde yapacağı güncel hayatın sabiteleri ve değişkenleri ile ilişkisinde başarıya ulaştıracak ve doğruluğunu garanti edecek bir takım kurallar ve şartlar koymuştur. Bu şartlar ve kuralları derinlemesine inceleyen kimse -modern mantığın kurucusu kabul edilen- Fransis Bacon’un aklın onlardan özgürleşmesini talep ettiği dört evhamın17 -zihnin kur16 İslamda aklın hakikati, manaları, ve yerini anlamak için İmam Gazali’nin İhyau-Ulumuddin kitabının akıl, onun şerefi, hakikati ve kısımlarını anlatmaya ayırdığı akla has bölüme bkz. Bu ilim kitabında 7. babtır. İthafussese elMuttakin bi-şerhi Esrar-ı İhyau Ulumuddin adıyla meşhur Seyyid Zebîdi’nin konuyu şerhi ise bu meselenin anlaşılması için daha faydalıdır. (1. Cilt, s. 448 ve sonrası.) Aynı şekilde İmam Haris el-Muhasibî’nin Fehmu’l-Kur’an isimli kitabıyla birlikte basılan Muhasibî’nin Maiyyetu’lAkl isimli kitabına bkz. (Tahkik ve Neşr, Huseyin Kutlu, Daru’l Fikr, Dimaşk, 2. Baskı, 1978.) Muhasibî’nin Fehmu’l-Kur’an kitabı naslara nasıl yaklaşılacağı ve onlardan nasıl istifade edileceğini kendine has çok güzel bir yolla açıklayan kitaplardandır. Yine bu konuda “Beyanu’l-Fark Beyne’lKalb ves-Sadr ve’l-Fuad ve’l-Lub isimli kitaba bkz. Bu kitap Hakîm Tirmizî’ye nisbet edilmiştir. (Tahkik: Nikola Hir) Tab’at-u İsa Halebi, 1958 17 a. Kabile (Oymak) putları. Özeti şöyledir: “ Aklın kendi kabul ettiği şekillerden bir şeklin vâkıa ile uygunluğuna İslam Düşüncesi ___________________________________ 49 tulması gereken putlar- (Kabile (Oymak) putları, Mağara putları, Çarşı putları, ve Sahne (Tiyatro) putları.) Kur’an’ın akıl için vasfettiği bu şartlar ve kuralların düzgün bir şekilde tasnif edilmemiş kırıntılarından başka bir şey olmadığını görecektir. Burada biz bu şartlar ve kurallar hakkında tafsilatlı bir sunum yapmak istemiyoruz, çünkü bu konuların tam olarak incelenmesi, meselenin hakkı tam olarak verilmesi için özel bir telif gerektirmektedir. Burada yapmak istediğimiz bu şartlar ve kuralların en önemlilerine kısaca değinmektir. 1- Hevâ ve nefsin arzularından uzak olmak: ِ۪ ٍ ِ ٰ َ אَ َ אَ َ ِ א َ َ ِא ٰ َ وאَ َ א َ ُ ٰ ُ َ َ ْ َ ُ ُ ْ َ ٰ َ َ َ َ ْ َو ِ ِ ۪ ِ ِ ۪ ۪ ِ ون כ א ۜ א ۜ ة אو ه ِ َ ُ َ َ َََ َْ ْ َ َ ً َ َ َْ ْ َ َ ٰ َ َ َ َ َو َ ْ ِ َو bakmaksızın vâkıaya uyduğunu farz etmesidir. Vâkıa eğer bu kimsenin zihnindeki var olan şekil ve anlayışla çatışırsa bu evhamlara yakalanmış akıl vâkıayı tevil eder. b. Mağara evhamları: Bununla insan aklının adetleri, görenekleri ve geçmişten kendisine miras olarak gelen düşüncelerden, kendi içinde olduğu ve çevresindeki şartlardan etkilenmesi kasdedilir. c. Çarşı Evhamları: Bununla bilgi sahasında kullanılırken dikkatli kullanılmayan lafızlar ve kelimeler kastedilir. d. Tiyatro Evhamları: Bununla insanın geçmişten miras olarak aldığı felsefi düşünceler ve bunlardan etkilenmeleri kastedilir. Bunların tiyatronun izleyiciler üzerindeki etkileri gibi insanlar üzerinde etkisi vardır. Bu evhamların tafsilatlı bir sunumu için Dr. Habib eşŞaruni’nin “Felsefetu Fransis Bacon” kitabına bkz. (Daru’s Sekâfe, 1. Baskı, Mısır, 1981.) 50 ___________________________________ İslam Düşüncesi (Ey Muhammed!) Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın kendi ilmi dâhilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz? (Casiye:23) ِ א אس ِא ْ َ ِّ َو َ َ ِ ِ א ْ َ ٰ ى َ ْ َ ْ َ א ْ ُכ Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. (Sad:26) ۜ ِّ َ ْ َو َ َ ِ ْ َא ْ َ ٓ َאء ُ َ א َ ٓ َאء َכ ِ َ א ْ Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. (Maide:48) ۚ ٍ ْ ِ ِ َ ِ ُ َ ِ א َ א ۪ َ َ َ ُ ٓ א אَ ْ َ ٓ َאء َ ْ ْ Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. (Rum:29) ِۜ ِ ِ א َ َ ٰ ُ ِ َ ِ ُ ً ى ِ َ א َ ْ َ َو َ ْ َא Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? (Kasas:50) Ve bunlar gibi diğer hevâ ve nefsin arzularına dayanmayı yasaklayan ve onun tesirinden kurtulmaya çağıran diğer ayetler… İslam Düşüncesi ___________________________________ 51 2: Kör taklitten uzak olmak. َۜو ِא َذא ۪ َ َ ُ א ِ ُ א َ ٓ א אَ ْ َ َل א ُ َ א ُ א َ ْ َ ِ ُ َ ٓ א אَ ْ َ َא َ َ ِ ٰא َ ٓ َאء َא ْ ْ ُ ِ ون و א ـ ن ۬ אؤ א אن כ َ َ ٰ ُ َ ُ َ ْ َ َ ًٔ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ٓ َ َ َ ْ َ אَ َو Onlara: “Allah'ın indirdiğine uyun.” dendiği vakit de: “Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız.” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar? (Bakara:170) ْ ِ ِ ٓ אء َכ ِ א ْ ِ ْ ِ ۙ א َ َכ ِ א َ َ َ َ َ אق ۟ ٍ َو َ َو َو َ ِ ِ א ْ َ َא ْ َ ٓ َאء ُ َ ْ َ َ א َ ْ ٍّ ِ َو Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu. (Rad:37) َو َ َ ِ ُ ٓ א َא ْ َ ٓ َאء א ً ِّ َ ْ َ َ ْ ُ א ۪ ۪د ِ ُכ ْ َ ْ َ א ۪ َ ْ َ א ِ َ ُ وאَ َ א َכ َ ْ ْ אب ِ َ ُ ْ َٓא َא ْ َ א ْ ِכ َ ْ ٍم De ki: “Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın”. (Maide:77) 3: Söz ve fiillerimizde doğru olmayan zanlara dayanmamak. ِ َ א ْ َ ِّ َ ـ ً ۚא ْٔ ْ۪ ُ َ ۚ َو ِאن א ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א 52 ___________________________________ İslam Düşüncesi Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez. (Necm:28) ۚ ُ ُ ْ َ ْ َو َ א َ ْ َ ى א ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. (Necm:23) َ ْ ُ َن ُ َو ِא ْن אَ ْ ُ ِא ْ ِא ْن َ ِ ُ َن ِא א Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz. (En’am: 148) 4: Batıl olan münakaşadan veya konu hakkında bir bilgiye sahip olmadan yapılan tartışmalardan kaçınmak. ٍ َ َ ۙ ٍ ۪ َ אن ْ ِ وِ א אس َ ْ ُ َ ِאد ُل ِ א ِ ِ َ ِ ِ ْ ٍ َو َ ِ ُ ُכ َ َ ْ İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer. (Hac:3) ِ وِ א ۙ ٍ ۪ ُ אب ٍ َ אس َ ْ ُ َ ِאد ُل ِ א ِ ِ َ ِ ِ ْ ٍ َو َ ُ ً ى َو َ ِכ َ َ ْ İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır. (Hac:7) ِ ِ ِ ِ ۪ ِ َ ْ َو ُ َ אد ُل א َ َכ َ ُ وא ِא ْ َ א ِ ُ ْ ُ א ِ א Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. (Kehf:56) İslam Düşüncesi ___________________________________ 53 5: Aklın güç yetiremeyeceği sahalara girmemek. َ َכ ِ ۪ ِ ْ ۜ ِאن א ْ َ َوא ْ َ َوא ْ ُ ٰ َאد ُכ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ ٌ َ َ ً ۫ ُ ْ َ ُ ْ َ אن َ َכ َ ْ َ َא ُ ْ َ َ َو Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar. (İsra:36) 6: Akıl düşüncenin doğruluğu için genel mantık ilkelerine dayanmasının yanında kendisini insan ve kâinattan kazandığı bilgilerle geliştirmesi için intilak ettiği noktaların dairesini geliştirmeli ve kendisine sunulan vesileleri kullanarak işlevini derinleştirmelidir. א ْ َ ْر ِض َ َ ُכ َن َ ُ ُ ُ ٌب َ ْ ِ ُ َن ِ َ ٓ א אَ ْو ٰא َذא ٌن ْ ِ ۪ אْ ُ ُ ب א ِ כ و ٰ ُ ُ َ ْ َ ْ َא َ َ ْ َ א َ ْ َ ْ َ אر ِא ُ ور ِ אَ َ َ ۪ وא ُ َ ْ َ ْ َ ُ َن ِ َ אۚ َ ِא Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.(Hac:46) Bu hedefin gerçekleşmesi için Kur’an’ın zikrettiği vesileler şunlardır. a. Tabiat kanunlarını keşfetmek, hakikatlerini anlamak ve hedeflerine ulaşmak için tabiat olayları hakkında derin bir şekilde düşünmek ve araştırma yapmak. 54 ___________________________________ İslam Düşüncesi ۪ ِאن ِ אت َوא ْ َ ْر ِض َوא ْ ِ َ ِف א ِ َوא َ אرِ َوא ْ ُ ْ ِכ َ ٰ َِْ א ْ ِ ِ ِ ِ ۪ ْ אس َو َ ٓ א אَ ْ َ َل א ُ َ א َ ٓ אء َ א َ ْ ۪ ي א ْ َ ْ ِ ِ َא َ ْ َ ُ א ٍ ِ ۪ َ אء َ َא א ِ ِ א ْ َر َض َ ِ א و ۪ א ِ ُכ ّ ِ ٓدא ٍ ۖ و َٓ ْ َ ََ َ َْ َْ ْ ْ َ َ َْ ِ ٍ ٰ َ אء وא ْ َر ِض א א אب א و אت ِ َ ْ ٍم אح א ِ ِ ِ َ َْ َ ْ َ َٓ َ ِ َّ َ َ ُْ ِ َ ْ ُ َن Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. (Bakara:164) ِ ِ َ אء َכ ْ َ ُر ِ َ ْ ۠ َو ِא َ ُ ُ ْ َ َ َ َא ٓ َ ون ِא َ א ْ ِ ِ َכ ْ َ ُ ِ َ ْ ۠ َو ِא َ א ِ ِ ِ ِ ِ ۠ ْ َ ُ َ א ْ ِ אل َכ َ ُ ْ ۠ َوא َ א ْ َ ْرض َכ َ َ ْ ْ Hala bakmazlar mı o deveye ki, nasıl yaratılmış? Göğe ki, nasıl kaldırılmış? Dağlara ki, nasıl dikilmişler? Yere ki, nasıl yayılmış? (Ğaşiye: 17,18,19) َ ْ َ ْ َ َ َא א َ ْ ُ ْ ۪ ُ وא ِ א ْ َ ْر ِض َ א ْ ُ ُ وא َכ De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. (Ankebut:20) b. Geçmiş milletler ve medeniyetlerin durumlarının ve başlarına gelenlerin arka planlarının okunması. İslam Düşüncesi ___________________________________ 55 אن َ א ْ َ ْر ِض َ א ْ ُ ُ وא َכ ْ َ َכ ِ َ ّ۪ ِ وא ُ ُ א ْ ُ َכ ۪ َ ۙ َ َ ْ َ َ ْ ِ َ ِ ُכ ٌ ُ ْ ْ ْ ِא َ َ Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Ali-İmran:137) ۜ ِ ِ َ ْ ِ َ ۪ אن َ א ِ ُ א כ َ َ َ ْ ْ א ْ َ ْر ِض َ َ ٓ א אَ ْ ٰ َ ْ ُ َ א ْ َن َ ْ َ ۪ ُ وא ِ א ْ َ ْر ِض َ َ ْ ُ ُ وא َכ ِ א אَ ْכ َ ِ ْ وאَ َ ُ ًة و ٰא َאرא ً َ َ ُْ َ ِ َכא ُ א ْכ ُ َ א ْ َََ ٓ ُ َכא Daha yeryüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetindiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerini kurtaramadı. (Mü’min:82) c. Değişik kültürler ve ırklarla bağlantıya geçilmesi. ِ ِ ۜאر ُ א ُ َ ْ َ َ َو َ َ َ َ אכ ْ ُ ُ ًא َو َ َ ٓא Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. (Hucurat:13) ِ ۜ אت َوא ْ َ ْر ِض َوא ْ ِ َ ُف َא ْ ِ َ ِ ُכ َو َא ْ َ א ِ ُכ َ ٰ ْ ْ َو ِ ْ ٰא َא ِ ۪ َ ْ ُ א Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun âyetlerindendir. (Rum:22) 56 ___________________________________ İslam Düşüncesi 7: Aklın kendi ulaştığı şeylerle gurura kapılmaması ve diğerlerinin sahip olduklarından istifade etmesi gereklidir. ۪ ٍ ِ و َ َق ُכ ّ ِ ۪ذي ْ َ ٌ َ ْ Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.(Yusuf:76) ً َ۪ َو َ ٓ א אُو۫ ۪ ُ ِ َ א ْ ِ ْ ِ ِא ْ Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsra:85) َۙ ْ ـ َ ُ ٓ א אَ ْ َ א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َن ْ ٔ Eğer bunu bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (Nahl:43) Bu nedenle İslam’da aklın şiarı sürekli bilginin artırılmasının istenmesiydi. ِ ْ ًא ۪ و ُ ْ ر ِب زِ د ْ ّ َ َ “Rabbim! benim ilmimi artır” de.(Taha:114) 8: Hak ve hidayet üzere olanların bıraktıkları mirastan yararlanılması gereklidir. אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ א ۪ َ َ َ ى א ُ َ ِ ُ ٰ ُ א ْ َ ِ ْ ۜه ُ Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. (En’am:90) İslam Düşüncesi ___________________________________ 57 9: Düşünce kudret ve kapasitelerinin ihmali ve anlama melekelerinin kullanılmaması insanı hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşürür. ۘא ْ ِ ِّ َوא ْ ِ ْ ِ ۘ َ ُ ُ ُ ٌب َ َ ْ َ ُ َن ِ َ א ْ ِ َ אۘ َو َ ُ ٰא َذא ٌن َ َ ْ َ ُ َن ِ َ אۜ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ ْ אَ َ ۜ אُو۬ ٰ ٓ ِ َכ ُ א ْ َא ِ ُ َن ْ ُ ِ ۪ َ َ َכ ً א ون َ ُ ِ ُْ ِ ُ ْ َ َ ْ َ אم َ َ َ ٌ ُ ْ َכא ِ و َ َ ْ َذر ْأ َא َ َ َْ َو َ ُ ْ א Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. (A’raf:179) א ْ ْכ א ۪ َ َ َ ْ ِ ُ َن ُ ُ ِ אب ِ ْ َ א ِ א ِّ אن َ א َ ٓو Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir. (Enfal:22) İslam ve Felsefî Düşüncede Aklın Bilgi Kaynağı Olarak Değeri Aklın düşüncenin kaynaklarından birisi olarak İslam’daki yerini teemmül ettiğimiz ve İslam’ın ona verdiği kıymeti derin bir şekilde incelediğimizde -bu kıymet verme o kadar büyüktür ki insanların aklın güç ve kapasitelerini kullanmamasını hayvanlara benzeme olarak tabir etmiştir- ve biraz önce özet olarak zikrettiğimiz İslam’daki aklın uyması gereken şartları ve kurallarını inceleyip bunu felsefî düşüncenin uzun yolculuğundaki aklın konumuyla karşılaştırdığımız zaman İslam’daki akıl ile felsefî düşüncedeki aklın arasındaki cevherî farkları anlamaya yaklaşmış olur ve aklın gerçek kıymetini İs- İslam Düşüncesi ___________________________________ 59 lam’da bulduğunu, en kâmil bir şekilde aklın sınırlarına gerekli hürmet ve onun kudretlerini takdir etmenin ancak İslam’ın yol göstericiliğinin çerçevesinde gerçekleştiğini anlarız. Felsefî düşünce uzun yolculuğunda aklın koruyucusu olduğunu iddia etmiş ve kendisini özgür aklın sahibi olduğunu kabul etmiş ve bunu kendisi için diğer düşüncelerde olmayan bir övünç kaynağı zannetmiştir. Fakat şu noktayı kaçırmıştır; o da dayandığı ve övünç kabul ettiği bu unsurun asıl olarak aklın kıymetini düşüren bir unsur olduğudur. Bir insana taşıyamayacağı bir yük veya kendisinin 20 misli bir yük yükleyen ve sonra da bunu taşıyamadığı için onun yüzüstü düşmesini seyreden bir insanı düşün. Bu kötü işle övünen bir aklı selim tasavvur edilebilir mi? Akıl sahiplerinin yapması gereken bu insanı seyretmektense ona nasihat etmesi ve dengeli olmaya çağırmasıdır. Felsefî düşüncenin uzun yolculuğunda akla yaptığı bu kabilden bir şeydir. Kudretleri sınırlı olan aklı güç yetiremeyeceği sahalara sokmuş ve sonrada kovulmuş bir şekilde dönerken veya vurulmuş bir şekilde yere düşerken seyretmeye başlamıştır. İlk denemelerinde akla nasihat etmesi gerekirken aklı defalarca anlamadığı hatta güç yetiremeyeceği sahalara sokmuştur. Bundan da- 60 ___________________________________ İslam Düşüncesi ha büyük aklı rezil etme ve kıymetini düşürme görebilir misin? Eski ve yeni felsefe mirasının18 mesela metafizik sahasında bütün ürettiklerini incelediğinde felsefenin ulaştığı öncelikle doğru, genel ve kapsayıcı özelliğe sahip sonra da ilzam ve sebat unsuru olan bir netice bulabilir misin? Ne kadar uğraşırsan uğraş böyle bir neticeye ulaşamazsın. Bu konuştuğumuz unsurların hepsi felsefî düşünceye zıttır ve onun varlığını tehdit eder. Çünkü felsefe şüphe olmadığı zaman varlık sebebini kaybeder. Nitekim her hangi bir meselede herkesi bağlayan neticelere ulaşmak -ya da kapsayıcılık ve umumla vasıflanan tabiata sahip olmakbu meselede ya da o sahada felsefi düşüncenin önünü kapatmaktır. Bir felsefecinin ulaştığı neticeleri kendinden sonra gelenin tekrar gözden geçirmesi gereklidir zira felsefenin temel kaidesi budur. Yaratılış hakkında felsefecilerin görüşlerini tenkit ederken Berzencî’nin tabiri ne güzeldir. “Kısır beşerî akılların ğayb perdelerinin arkasındakiler hakkında günümüzde söyleyecekleri bir şey yoktur. O yüzden felsefecilerin ve onları 18 Bu konuda mesela Bertrand Russel’in “Batı Felsefesinin Tarihi” kitabına bkz. Yine aynı yazarın “Batı Hikmeti” isimli kitabına bkz. İslam Düşüncesi ___________________________________ 61 takip edenlerin fikirlerinde hep bir ihtilaf ve çelişki görürsün. Bu nedenle de -felsefede- her zaman eskisine muhalif yeni bir metot ve yeni bir ekol ortaya çıkar.19 O zaman netice nedir? Netice aklın felsefî düşüncede zayi olması ve felsefenin aklı kötü bir şekilde yönlendirdiğidir. 19 İmam Berzenci’nin sözünün tamamını önemine binaen naklediyorum. “İslam alimlerine göre ise Alemin hepsi hâdistir, yani yoktan var edilmiştir. Bunların hepsini var eden muhtar bir fâil olan Allah (cc.)’dır. Birçok eserin tek bir müessire istinad etmesi aklı selimle caiz ve mutlak olarak da bir vâkıadır. Hz. Allah’ın mevcûdattan bir şeyi var etmesi tabiî olarak bir ön hazırlığı gerektirmez bilakis Allah (cc.) âlemin yoktan var edildiği gibi varlığı mümkün olan her bir şeyi yoktan var etmeye kadirdir. Bunları var eden ne ilk akıl ne küllî nefis ne küllî tabiat ne de heyûladır, bu tabirlerin hepsi -felsefecilerin- eşyanın varlığını öğrenmek istemeye daldıklarında aklî sıhhat ve butlan konusunda esas olan mantık kurallarına dayanan delilleri olmadığı için ve resullerin görünen ve görünmeyen varlıkları bilen Allah (cc.)’tan getirdikleri naslara dayanmamalarından dolayı keyfî aklî çıkarımlarına dayanarak ürettikleri ve varlığını tehayyül ettikleri kuruntulardır. Bu yüksek ve kıymetli nususların (ayetlerin) bu önemli konularda tek dayanak olmasıyla birlikte biz burada beyan edilenleri beyan edildiği şekliyle kabul ederiz fakat sustukları hakkında da susmamız gereklidir. Çünkü bu kısır akılların ğayb aleminin perdelerinin arkasında olanları ve kapasitesinin üstündeki şeyleri anlama imkanı yoktur”. “et-tahkîkat el-Ahmediyye fî Himâyeti’l-Hakîkati’lMuhammediyye”, s.11. 62 ___________________________________ İslam Düşüncesi Burada aklın doğru bir şekilde kıymetini nerde bulduğunu ve nerede hürmet edildiğini takdir etmek sana kalmıştır. Aklı kudreti olmayan sahalara süren felsefede mi yoksa aklın sınırlarına hürmet eden, kudretlerine saygı gösteren ve aciz kaldığı meselelerde ona yardımcı olan gücü ve kudreti olan sahalarda onu doğru bir şekilde yönlendirip inhirafa düşmekten koruyacak kurallar koyarak başarısını garantileyip önünü açan İslam da mı? Felsefe aklın adıyla akla hakaret etmek olduğundan İslam uleması İslam dünyasında felsefenin propagandası yapılmaya çalışıldığında felsefenin karşısında durmuşlar ve bunun neticesi olarak da felsefe ile uğraşanlar hep toplumdan uzak ve soyutlanmış bir azınlık olmuştur. Farabi, İbn-i Sina ve onların yolunda gidenlerin fikirleri metafizik felsefeciler olmaları itibariyle- İslam dünyasında kabul görmedi. Ve hâlâ da onların fikirleri İslam dünyasında yüz çevrilmiş bir durumda ve bu fikirlerle ilgilenenler çekinerek ilgilenen bir azınlık haldedirler. İbn-i Sina, Farabi vb.lerinin felsefeleri karşısında İslamî duruşu, İslam’da akıl ve din arasında bir çatışma olarak tasvir edenler haddi aşan, tahkikten uzak, derinlikten yoksun, aklı karışıklardır. Bunlar kalplerinde bir hastalık ya da nefsanî hedefleri olanlardan başkaları değillerdir. İslam Düşüncesi ___________________________________ 63 Akıl ve din arasında çatışma İslam’ın tarihi boyunca olmayan bir şeydir ve olması da mümkün değildir. Kendisini vahiy ve akıl üzerine bina eden İslam’ın tabiatı böyle bir çatışmaya müsaade etmez. Bu çeşit bir çatışma ancak Volter’in mizahi bir üslupla isabetli olarak söylediği gibi Hıristiyanlıkta olur. “Bu mevzuda Hıristiyan Teolojisini kastediyor- yanımda 10 cilt kitap var, bundan daha vahim olanı ben bunları okudum ve kendimi akıl hastaları hastanesinde dolaşıyor zannettim.”20 Diğer alanlardaki faydalı fikirler yerine metafizik ve şerî meselelerde felsefî düşüncelerini kendilerinden önceki felsefecilerden almış olan yazarlar tarafından ümmetin modern tarihinin bir döneminde dile getirilmiş olan ve sadalarının günümüze kadar ulaştığı bu “Din ve felsefe arasındaki çatışma olduğu” fikri bize psikolojik yansıma21 hastalığının neticesi olarak Hıristiyan 20 Medeniyetin Öyküsü kitabında Will Durant’dan naklen. s. 205 Cilt 38, Arapça tercüme. 21 Bir kimsenin kendisine yakıştıramadıklarını başkalarına yakıştırma hastalığı. İnsanların iç çatışmalarında kullandıkları bir savunma aracıdır. Kimi insanlar kendilerinde var olduğu halde kabul etmek istemedikleri nitelikleri başkalarında görürler ve eleştirirler. Örneğin kendisi dedikoducu olan bir kimse başkalarını dedikoduculukla suçlar. Bu şekilde bazı Hristiyan yazarlarda asıl olarak kendi dinlerindeki akıl ve vahiy arasındaki çatışmayı İslam dinine yakıştırmaya çalışmaktadırlar.(Mütercim) 64 ___________________________________ İslam Düşüncesi dünyasından ihraç edilen fikirlerdendir. Bunu, şu Arap deyimi güzel ifade etmektedir: “Hastalığını bana verdi ve ortadan kayboldu.” Son zamanlarda felsefe de düştüğü çıkmazdan kurtulmaya, kendine gelmeye buna binaen de aklın sınırlarını öğrenmeye başladı. Bu da Alman Filozof Kant eliyle oldu. Kant aklı metafizik dünyasından uzaklaştırmaya çalıştı ve aklî ilkeler ve kategorilerin sadece fizik dünyanın fenomenleri ile muamele etmekle donatıldığı bu yüzden de onun kategorilerinin metafizik meselelere tatbik edilemeyeceği fikrine vardı. Ona göre akıl bize ancak Allah’ı kainatın mühendisi, illeti ya da yaratıcısı olarak isbat edebilirdi. Fakat bunun dışındaki hakikatler ve O’nunla ilgili sıfatlarda akıl acizdir. Kant, Will Durant’ın naklettiğine göre şöyle demiştir. “Aklımız âlem ve Yüksek Hikmet arasındaki alakayı bize göstermekten tamamen acizdir. Filozof bu konuda özel avukat rolüne soyunmamalıdır ve doğruluğunu anlamaktan aciz olduğu ve felsefeye has düşünce metotlarıyla başaramayacağı meseleleri savunmamalıdır.22 Kant’ın aklın vazifesini belirleme ve sınırlama çabası, akla isyan eden Hıristiyan Teolojisi’nin içindeki darboğazdan çıkışı olabilir. Bu 22 a.g.e., c. 41, s. 226. İslam Düşüncesi ___________________________________ 65 benim neredeyse kesin olduğuna inandığım kendi kanaatimdir. Fakat bunu objektif bir girişim olarak görsek bile “ed-Din fî Hududi’l Akl” isimli kitabının metinlerinde gözlemlenebileceği gibi olgunlaşmamış bir girişimdir ve Kant’ın istediği şekilde tatbik edilmesi zordur.23 Bütün bu ihtimallerle birlikte biz Kant’ın çabasını üzerinde düşünülmesi gereken bir çaba ve girişim olarak kabul ediyoruz. Yukarıda bahsettiklerimizin gölgesinde özetlersek akıl en geniş manasıyla ifrat ve tefrit olmaksızın hak ettiği yeri kâmil olarak sadece İslam’da bulmuştur. İslam akılla çatışmaya izin vermeyen Hak bir dindir. İslam’ın koyduğu kurallara uyan aklın -daha önce açıkladığımız manada- düşünme hareketi ve vahiyle ilişkisi İslam düşüncesi dediğimiz şeyi doğurmaktadır. 23 Bu kitabın orijinalini göremedik, okuduklarımız sadece Will Durant ve diğer felsefe tarihçilerinin onun hakkında yazdıkları ve bu kitaptan yaptıkları nakillerdir. Medeniyetin öyküsündeki Kant’la ilgili bölümünü okumak faydalı olacaktır. Ayrıca Kant’ın felsefesinin bütününün bir tasviri için Dr. Zekeriyya İbrahim’in Kant ve Kritik Felsefesi” isimli kitabına müracaat edilmelidir. Usûl-u Fıkh ya da Aklın Nas’la Etkileşiminin Doğru Bir Şekilde Yapılma Metodu İslam âlimleri aklın Kur’an ve Sünnet naslarını anlama çabasının doğru bir şekilde yapılması için titiz ve doğru bir metot belirlenmesi gerekliliğinin bilincinde idiler. Bununla bir yandan metnin doğru anlaşılması, metinden yapılan istinbat ve çıkarımların isabetli olmasını ve nasların rehberliğinden doğru bir şekilde faydalanmayı diğer taraftan da aklın kurallar dışına çıkıp sapmasının, insanı yönlendirme ve rehberliğinde nefsin arzularına göre hareket etmesinin önüne bir engel olmayı hedefliyorlardı. Buna binaen usûl-u fıkh, metot ve mevzusuyla İslamî İslam Düşüncesi ___________________________________ 67 ilimlerin en büyüğü ve haklı olarak da en önemlisi kabul edilmiştir. İmam Gazali bunu şöyle açıklar: Usûl-u Fıkıhçının çabasının, semî delillerin şerî hükümlere delalet şekillerini incelemek olduğunu bildiğinde, amacın delillerden hareketle hükümlerin bilinmesi olduğu sana kapalı kalmayacaktır.”24 Bu nedenle usûl-u fıkıhçının en önemli işi ve ilk görevi “Kitap ve sünnet metinlerinin anlamlarının delaletlerinden usulî kaidelerin bulup çıkarılması ve bu kaidelerin kurulmasıdır.”25 İmam Şafi’nin er-Risale’yi telif ettiği usûl-u fıkh ilmi -bu ilmin konularını sunan, ilkelerini açıklayan, fasıl ve bablarını tanzim eden ilk düzenli kitaptır- bütün zamanlarda İslam aklının övünç kaynağı, İslam düşüncesinin dikkat ve derinliğinin şahididir.26 Usûl-u fıkh ilmî, derinliğinden dolayı akılların teslim olduğu bir metot sunmuş, alimler ise onun usulü ve kaidelerinin sağlamlığını itiraf etmişlerdir. Bu ilmin çok hassas olan inceliğini 24 el-Mustasfâ, s. 17, 1. cilt 25 Bu ibareyi Dr. Abdulkadir Abdurrahman Sa’di, Eseru’dDelêlâtün-nahviyye ve’l-luğaviyye fi istinbâti’l-ahkâmi mine’lâyatil-Kur’aniyye et-teşriiyye” isimli kitabında İmam Gazali’den nakletmiştir. 26 Bu konuda Dr. Ali Sami en-Neşşâr’ın Menâhicu’l-Bahs elİlmî Inde Müfekkiri’l-İslam (Daru’l Maârif, Kahire) kitabına bkz. Kitap faydası büyük, kıymetli bir kitaptır. 68 ___________________________________ İslam Düşüncesi idrak etmeye götürecek şeylerden birisi şudur: Bazı ilim adamlarımız haklı olarak Farabi, İbni Sina ve onların yolundan gidenlerin temsil ettiği “geleneksel ekolün” felsefesinin gerçek İslamî öğretileri temsil etmediğini görmüş ve batı fikrinin karşısına asil İslamî düşünce ve İslamî aklın derinliği ile çıkmak istemişler ve usûl-u fıkhtan başka bir yerde İslam aklının ibdası, yaratıcı buluşları ve sonsuz derinliğinin örneğini bulamamışlardır.27 Tabiat ilimleri, saha ve laboratuar çalışmalarına tâbi olan ilimlerde ve tarihsel metotların kullanıldığı ilimler gibi dini bir renk taşımayan ilimlerde vahiy, ancak, daha önce zikrettiğimiz beş şerî makâsıd ve “Lâ darara velâ dırâr” kaidesi gereğince, onların insan hayatını ifsat etmeyecek şekilde kanunlara riayet etmeleri noktaları hariç müdahil olmamıştır. Bu ilimlerin dışındaki ilmî sahalarda ve İslam’daki diğer fikrî çabalarda ise şerî nasların anlaşılmasında aklı koruyan ve naslardan vâkıanın yenilenen ve değişen prob- 27 Bu akımın öncüsü Büyük Üstad Mustafa Abdurrazık’tır. Onu Dr. en-Neşşâr izlemiştir. Bkz. Temhid li tarihi’l-felsefe fi’l- İslam, Şeyh Mustafa Abdurrazık, Menâhicu’lBahs elİlmî Inde Müfekkiri’l-İslam Dr. Ali Sami En-Neşşar. Aynı zamanda dikkatli bir şekilde İmam Şafinin er-Risale ve İmam Gazali’nin el-Mustasfâ isimli kitaplarına müracaat ediniz. İslam Düşüncesi ___________________________________ 69 lemlerini çözmede nasıl istifade edileceğini açıklayan usûl-u fıkhın metoduna teslim olunmalıdır. Burada usûl-u fıkh ilminin meselelerini açıklama sadedinde değilim ve burası onun alanı olmadığı gibi ben de o ilmin ehlinden değilim. Bu meselelere ilgi duyan bunu geniş bir şekilde usûl-u fıkıh ehlinin kitaplarında bulabilir. Ben sadece aklın nass ile ilişkisini düzenleyen bu ilme ve İslam düşüncesinin doğru bir esas üzerine bina edilmesinin önemine dikkat çekmek istedim. Hangi düşünce nass -Kur’an ve sünnet- ile ilişkisinde bu ilmin kaideleri ve metoduna uymazsa İslam’a bağlılığını unutması gerekir. Böyle bir durumda kendisini ilahî hidayet ve masum vahiyden uzak hevâ ve hevesler üzerine bina edilmiş fikirlerin içine dâhil etmesi gerekir. Düşünce ancak usûl-u fıkhın kaideleri, metodu, takrirleri ve araştırmalarına iltizam edip tutunursa İslam düşüncesi olur. İslam gerek geçmiş tarihinde gerekse günümüzde -daha çok modern tarihte- İslam düşüncesi başlığı altında kendisini sunan hevâlar ve zehirlere ancak bu ilimden uzak durulma sebebiyle mübtelâ olmuş ve maruz kalmıştır. İslam ümmetinde delillerin verilerinden uzak, nefsin arzularından kaynaklanan birçok konudaki ihtilaflar bu ilmin ihmal edilmesi ve kaidelerinin unutulması sebebiyle gerçekleşmiştir. Aklın, kurallarının dışına çıktığı, dü- 70 ___________________________________ İslam Düşüncesi şüncenin sınırları ve uyması gerektiği esaslardan bağımsız olduğu bir şekilde herkes Kur’an ve Sünnet metinlerini nefsin isteklerine göre anlamaya yönelmiş ve fikir, fikirden başka; akıl, akıldan başka; metot, metottan başka bir şey olmuştur. Bunlar insanlara bilgisiz bir şekilde fetva verdiler kendi sapkınlıklarının yanında insanları da saptırdılar. Hatta kendileri hakkında şu hadis münasip düşmektedir: “Şüphesiz Allah ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lâkin ilmi, ulemâyı almakla kaldırır. Nihayet hiç bir âlim bırakmadığı vakit, İnsanlar bir takım cahilleri baş edinirler. Onlara sual sorulur, ilimsiz fetva verirler; bu suretle hem saparlar, hem saptırırlar.”28 Usulu fıkh ilminin ilzamî gücü, açık dil kurallarına,29 aklî temel doğrulara ve sabit şeri kat’iyyâta dayanmasında saklıdır. 28 Buhari, Kitabu’l-İlm, Bâbu Keyfe Yukbazul-ilm. s.36, c.1 29 Buradaki dilden Kur’an’ın onunla indiği ve sünnetin beyanının gerçekleştiği Arapça kastedildiği açıktır. Hükümlerin istinbatı ve naslardan istifade ederek ictihat edecek kimsenin derin bir şekilde Arapça’yı bilmesinin gerekliliği bilinen bir şeydir hatta bu bedehiyyattandır. Bu sebeple İslam uleması ictihatta Arap dilinin bilinmesini şart koşmuşlardır. Bunun için bu kimsenin Arap olması şart değildir, olması gereken Arap dilini her yönüyle bilmesi ve bu konuda uzman olmasıdır. Bu şart hakkında kimsenin münakaşa etmeye hakkı yoktur çünkü bu haddi zatında masum olan nassın tabiatına dayanmaktadır. Mesele bu şekildeyken ben burada ictihat ve İslam düşüncesi konusunda gerekli olan bir çok ilmi yetenek ve kapasiteyi taşımamakla birlikte Arapça dil bilgileri de ictihat etme hevesleri ve hüküm çıkarma hareketlerine ye- İslam Düşüncesi ___________________________________ 71 Dr. Ramazan el-Butî usûl-u fıkh ilminin tabiatını ve bedîhi dayanaklarını şerh etmede başarılı ve kıymetli bir çabaya girişmiştir. Bunu da sağlam bir üslup ve üzerinde söz söylenilmeyecek kadar açık bir şekilde usûl-u fıkh ilminden uzak düşüncenin İslam’a dayandırılmasının tutarsızlığını ancak usul ehlinin bilebileceği İslamî bir keskin bakışla açıklamıştır.30 Eğer usûl-u fıkh ilminden uzaklaşmak aklın nasları ele alırken aklı kontrol eden kurallardan uzaklaşmak oluyorsa bu aynı şekilde düşüncenin nihai olarak İslamî olmasından da uzaklaşmaktır. İslam düşüncesinin istikameti kaynak olarak vahiy, akıl ve onların verilerine dayansa da metot olarak usûl-u fıkha dayanır. Şüphe yok ki ilim adamları farklı sahalarda yaptıkları araştırmaterli olmayan fakat buna rağmen ictihat heveslisi olan ve kendilerine İslam düşünürleri adı verilen bir grubun başı çektiği hür ictihat hareketine dikkat çekmek istiyorum. Şüphe yok ki modern İslam düşüncesi, bütün dayanaklarının tercüme kitaplar veya Avrupa’da yazılmış kitaplar olan bu tip düşünce hareketlerinden ve düşünürlerden muzdariptir. Bu hareketler ve onların öncülerini inceleyen özel bir araştırma yapmaya beni muvaffak kılmasını Allah’tan temenni ediyorum. 30 Bu konudaki kitabı şudur: Es-Selefiyye merhale zemeniyye mübareke lâ mezheb İslâmî. / Muhammed Saîd Ramazan Buti, Dımaşk: Dârü'l-Fikr, 1988. İmam Allâme Celâluddin es-Suyutî’nin “El-Eşbah ve’n Nezâir” isimli kitabı Usul Kaidelerinin temel dayanaklarının açıklanması bağlamında çok faydalı bir kitaptır. 72 ___________________________________ İslam Düşüncesi larda kendi sahalarına uygun metotları kullanırlar. Bu çok açık olarak bilinen bir şeydir. Fakat eğer araştırmacılar ilmî araştırmalarına ve çalışmalarının sonuçlarına İslamî vasfını vermek istiyorlarsa usûl-u fıkh kendi aralarında müşterek bir ortak payda olmalıdır. Çünkü usûl-u fıkh bir araştırma metodu olarak, teşrii olmayan -kanun koymayan- düşünce sahalarında bile önce bu sahaya uygun kendisine dayanılacak bir nas sağlaması sonra da bu nassın nasıl kullanılacağının kurallarını belirleyerek İslamîlik vasfını kazandırır. İslam Düşüncesi İctihat Demektir Geçmiş açıklamalardan anlaşıldığına göre İslam düşüncesi hakikatte açıkladığımız kaynaklara dayanarak ve metotlara iltizam ederek herhangi bir mevzuda şeriatın hükmünü beyan etmektir. İslam mütefekkiri de bir veya birkaç meselede ya da herhangi bir sahada şeriatın hükmünü açıklayan müctehitten başka birisi değildir. Müctehitler fikir adamlardır ve şüphe yok ki fikrî problemlere doğru çözümler aradığımızda asıl olarak kendilerine sığınmamız talep edilen zikir ehli kimseler onlardır. َۙ ْ ـ َ ُ ٓ א אَ ْ َ א ِ ّ ْכ ِ ِא ْن ُכ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َن ْ ٔ Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (Nahl:43) 74 ___________________________________ İslam Düşüncesi Sünnet ve ona tâbi olarak icmâ İslamî düşüncenin ancak ictihat olduğunu kabul etmiştir. Büyük sahabi Muaz b. Cebel’in meşhur hadisinden bu açıkça anlaşılmaktadır. Rasulullah Muaz. b. Cebel’i Yemen’e gönderirken şöyle sordu: “Sana bir dâva getirildiğinde) insanlar arasında hüküm verirken ne ile hüküm vereceksin?” Hz. Muaz bin Cebel: “Allah’ın kitabı (Kur’ân-ı kerîm) ile hüküm veririm” dedi. “Ya O’nda yoksa?” buyurunca, “Peygamberin (s.a.v.) sünneti ile hüküm ederim” dedi. “Ya onda da yoksa?” buyurunca, “İctihâd ederek, anladığımla hükmederim, elimden geleni yapmada geri durmam” dedi.31 Gördüğün gibi burada “anladığımla” ictihat etmekten kastedilen herhangi bir mesele hakkında nassın verilerinde aklı çalıştırarak şerî hükmün bilinmesinden başka bir şey değildir. İslam düşüncesinin görevi de budur. 31 Ebu Davud, 2.Cilt, s.116; Tirmizî, 6.cilt, s.616. Bu hadisin delaletinin çok açık olmasından dolayı İmam Gazali; “Ümmet bunu kabul etmiş ve kimsenin bu hadisi inkar ettiği veya onun hakkında kötü söz söylediği görülmemiştir. Bu şekilde olan bir hadis mürsel olduğu için kötülenmez bilakis onun isnadının araştırılmasına bile gerek yoktur.” demiştir. (El-Mustasfâ, s.254, c.2) Prof.Dr. Muhammed Ferğalî “Buhusun fi’l-Kıyas” kitabında Hatib elBağdadi’nin el-Fakih ve’l Mütefakkih kitabında bu hadisi sika olan ravilerle mevsûl olarak zikrettiğini söylemektedir. Bunu, hadis hakkında “el-İbtihac bi tahrici Ehadisi’lMinhac” kitabında Hafız Abdullah es-Sıddık elĞumârî’nin söyledikleriyle karşılaştır. İslam Düşüncesi ___________________________________ 75 İctihat için konan isabetli şartlar ve sağlam ve yerleşmiş kaidelere -Allah’a hamdolsun ki bu kaidelerin hepsi usûl-u fıkh kitaplarının ilgili bölümlerinde açıklandığı gibi herkesçe kabul edilen hakikatlere dayanmaktadır- uyarak kendisini ictihada ehil hale getirmeyen hiç kimsenin İslam adına görüşünü beyan etmemesi ve kendisini İslam düşünürü kabul etmemesi gerekir. Bu kimsenin yapması gereken İslam ümmetindeki ehli zikr âlimler arasına kendisinin adını koymaktan kaçınmasıdır dersek hakikatin dışında bir şey söylemiş olmayız. İslam Hukuk tarihinin elifbasını bilen herkes Hz. Peygamberin ashabından fetva ve ictihat ehli olanların azınlıkta olduğunu idrak eder. Ashab-ı Kiram anlamadıkları, bilmedikleri meseleleri bunlara soruyor, dini meselelerde ve başlarına gelen yeni olaylarda fetva istiyorlardı. Bu şekilde yapmaları kıymetini tam olarak bildikleri ictihadın ciddiyetinin idrakinde olduklarından ve ictihat ehliyetine sahip âlimlerin derecesinin yüksekliğindendir. Yoksa eğer şerî görüşleri açıklamak için kendilerini ehli hadis olarak tanıtan asrımızdaki bazı bidatçilerin istediği gibi- bazı hadis metinlerinin bulunup onların mütalaa edilmesi yeterli olsaydı Ebu Hureyre (r.a) sahabelerin en çok fetva vereni ve en büyük fakihi olurdu. 76 ___________________________________ İslam Düşüncesi Eğer şerî hükmün açıklanması ve İslam adıyla görüş beyan etmek keskin bir bakış ve basiret, doğru bir metot gerektirmeseydi Ashabın hepsi kendisinin âlimi olur ve karşılaştığı problemlerin fetvasını kendi verirdi. Hz. Peygamber Efendimiz de sahih bir ilmi düşünce metoduna dayanmadan ve nassı anlama bilgilerini tamamlamadan ictihat eden ve aynı zamanda istinbata ehil âlimlere de sormayan kimseleri azarlamıştır. Bu aşağıdaki hadisten açıkça anlaşılmaktadır. “Ebu Davud'da Hz. Câbir'den şöyle rivayet ediliyor: Bir sefere çıkmıştık. Yolda içimizden birisine bir taş isabet etti ve başı yarıldı. Sonra o arkadaşımız ihtilâm oldu ve arkadaşlarına sordu: “Benim için teyemmüm etmeme ruhsat var mı?” Arkadaşları: “Su varken ve sen su kullanabilirken sana teyemmüm ruhsatı bulmuyoruz.” dediler. O da su ile gusletti ve (yarasına su değdiği için yarası azdı ve) öldü. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e geldiğimizde durumu haber verdik, “Kahrolasıcalar, onu öldürdüler. Madem bilmiyorlar sorsalardı ya. Cahilliğin şifası sormaktır. Teyemmüm etmesi ve yarasının üzerine bir hırka sarması, sonra da o hırkanın üzerine mesh edip İslam Düşüncesi ___________________________________ 77 geri kalan bedenini yıkaması ona yeterdi.” buyurdular.32 İctihat vesilelerine ve yeteneğine sahip olmayan ve bunun şartlarını yerine getirmeyen kimsenin bilmediği şeyleri zikir, fikir ehli âlimlere sorma ve onların dediklerine uymaktan başka yapması gereken bir şey yoktur. Bazı kalem sahipleri alimlerin ictihadî meselelerde takrir ettiklerini yaymaya kadir olabilirler, bunları İslamî düşünceler olarak gösterebilir, yazma yeteneklerinden ve uygun bir üslupta bunları sunma maharetlerinden dolayı insanlara bu düşünceleri sunabilirler. Böylelikle toplum ve müctehit âlimler arasında bir bağ olurlar. Onlar bu durumda göz ardı edilmemesi gereken toplumsal bir zorunluluktur. Ancak bunlara bu kavramın taşıdığı tam ve orijinal manasında “İslam düşünürleri” olarak itibar edilemez. Öyleyse yapmamız gereken bir düşünceyi açıklayan, bunu anlatan yazarlarla şartlarına uyarak İslam adına problemlere çözüm üreten, görüş bildiren ve ictihat eden fikir adamlarını birbirinden ayırmamızdır. 32 Sünen-i Ebu Davud, Kitabut-Tahâre, Babu’l Mecdur bi Teyemmum, s.46. Neylu’l-Evtar da zikredildiğine göre İbnu Sekken hadise sahih demiştir. İslam Düşüncesinin Aktüel Haline Kısa Bir Bakış Günümüzün fikrî durumuna baktığımızda İslam dünyasında bir meseleyi tahlil eden, bir problemi arz eden veya bir düşünceyi ele alan herkes -bunu yaparken derinlikli olup olmadığı ve bu konuda yeteneği olup olmadığını bir tarafa bırakırsak- İslamî düşünür kabul edilmektedir. Bunun bu lakabı alan kimseye bu sahada amelî ve ilmî istidatlarına en ufak bir nazar etmeden ve bunların hepsinden daha önde gelen akidevî ve ahlaki istikamet ve doğruluğuna bakılmadan din ve dünya işlerinde İslam düşüncesinin problemlerini çözme ve karara bağlama, İslam adına fet- İslam Düşüncesi ___________________________________ 79 va verme yetkisi bahşetmesinden dolayı İslam düşüncesi üzerinde kötü etkileri vardır. Günümüzde modern İslam düşüncesinin birçok meselesinde doğru bir bakıştan yoksunuz. Kavramlar birbirine karıştı. Bunun neticesi olarak da İslam dünyasındaki her yazar “İslam düşünürü” veya kelimenin bütün boyutlarıyla müctehit oldu. Günümüzde ittifak olmuş meselelerden olduğu gibi eğer bir kimsenin belirlenen kurallar ve kaideler gölgesinde eğer bunu yapacak amelî ve ilmî ehliyeti yoksa ve o sahayla ilgili yüksek kurul bu kimseyi onaylamadıkça pozitif hukuk kanunlarında bile -bunlar sürekli değişmektedirtefsir etme, tahlil etme, açıklama, sebep ve sonuçlarını bildirme hakkı yoktur. O zaman genellikle bu ilmî ve amelî ehliyetten yoksun aynı kimsenin ictihat ve oradan hükümler istinbat etmesi bir tarafa, vahyin naslarını tefsir ve tahlil etmesine gösterilen bu hoşgörüye götüren sebep nedir ki? Medine’nin imamı İmam Malik kimseye bu konuda uzman 40 âlimin teyidi olmadan bir fetva vermemişse günümüzde İslam düşüncesi meselesinin Müslümanlar üzerinde nasıl basitleştirilip kolay görüldüğünü düşünmelisin. Eğer biz İslam düşüncesinin doğru yolunda yürüyüp devam etmesini istiyor ve inanç, hukukî ve fıkhî problemlerle etrafı sarılmış, fert ve 80 ___________________________________ İslam Düşüncesi toplum bazında meydan okumalara maruz kalan günümüz hayatında meyvelerini vermesini istiyor ve bu problemlere çözüm üretmesini istiyorsak, öncelikle yapmamız gereken şey farklı kavramların sınırlarını belirlemek, bunların değişmez sınırlarını çizmek ve ilk olarak da İslam düşüncesi ile İslamî konularda yazı yazmak arasındaki sınırları çizmek olmalıdır. Yazarlarımız, kültürlülerimiz ve gençlerimiz günümüzün fikir dünyasında rolünü alması gereken bu farkların ve sınırların farkında olmalı, kıymetli âlimlerimiz ve kendilerine uyulan fikir ve zikir ehli kimselerin bununla ilgilenmesi gereklidir. Kaynaklar el-İbtihac bi-tahrici Ehâdîsi'l-Minhac, Ebü'l-Feyz Ahmed b. Muhammed İbnü's-Sıddik el-Ğumari, 1405/1985; Ta’lik Semîr Taha el-Meczub, Beyzavi’nin Minhacü’lVüsûl ila İlmi’l-usul adlı usul kitabının hadislerinin tahricidir. İthafü's-Sadeti'l-Muttakin bi Şerhi İhya-i Ulumi'd-Din, Ebü'l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed b. Muhammed Zebîdi, el-Matbaatu’l Yemeniyye, Mısır, H. 1311. Eseru’d-Delalâti’n-Nahviyye ve’l-Luğaviyye fi İstinbati’lAhkam mine’l-Âyâti’t-Teşrîiyye, Dr. Abdulkâdir Abdurrahman Sa’di, Vizaratu’l-Evkafi’l-Irakiyye, 1.Baskı, 1988-1408. Ahkâmu’l-Kur’an, İmam Şafii, Cem’ul İmam Hafız Ebu Bekir el-Beyhaki, Takdîm’ul Allâme Zahid el-Kevseri, Talik eş-Şeyh Abdulhâlık, Daru’l-Kutub el-İlmiyye, Beyrut, 1980-1400. 82 ________________________________________ Kaynaklar Buhûsun fi-l Kıyas, Prof. Dr. Muhammed Mahmud Muhammed Ferğali, Daru’l Kitâb el-Câmii, 1403-1983, Beyan el-Fark Beyne-l-Kalb ves-Sadr Ve’l-Fuad ve’l-Lub, Mensubun ilel Hakîm Et-Tirmizi, Tahkik, Nikola Hir, İsa Halebî baskısı, 1958. Et-Tahkîkâtu’l-Ahmediyye fi Hımêyetu’l-Hakîkatu’lMuhammediyye, el-İmam el-Allâme Seyyid Ahmed b. İsmail Zeynel Abidin el-Berzencî, Matbaatusseâde, h. 1326. Temhîdun Litârîhi’l-Felsefe fi’l-İslam, el-Ustaz el- Ekber Mustafa Abdurrâzık, Mektebetu’n-Nahda elMısrıyye. Hakâiku’l-Usûl, Molla Abdurrahim, Şia usulu fıkhında tarihsiz, Taş baskı. er-Risâle, Mevlana el-İmam eş-Şâfii, Tahkik ve Ta’lik: Ahmed Şakir, Dârut-Turâs, el-Kahire. es-Selefiyye Merhale Zemeniyye Mübareke Lâ Mezheb İslâmî, Muhammed Saîd Ramazan Buti, Dımaşk, Dârü'l-Fikr, 1978. Sîret-i İbn-i Hişam, Süheylîye ait er-Ravzu’l Ünüf’ün hâmişinde, Matbaatu’l Cemâliyye, 1332. Felsefetu Francis Bacon, Dr. Habib Eş-Şaruni, Darus-sekâfe, 1. Baskı, Mısır, 1981. Fevatihu’r-Rahmût Şerhu Müslim es-Sübût, Allâme Abdu’l-Ale Muhammed el-Ensari, Ale Hemişi’lMustasfâ lil-İmam el-Gazali. Kıssatu’l Hadara, Will Durant, et-tercumetu’l-Arabiyye, Mecmûatun minel-Esâtize. el-Mustasfâ fî İlmi’l-Usul, Huccetul-İslam İmam Gazali, elMatbaatu’l emiriyye, 1. Baskı, H.1322. Mefatihu’l-Gayb (Et-Tefsiru’l Kabir), İmam Fahruddin erRazi, el-Matbaatu’l Hayriyye, H. 1307, ve bihamişihi Tefsir-i Ebis-Suud. Kaynaklar ________________________________________ 83 Menâhic el-Bahs el-İlmî Inde Müfekkiri’l-İslam, Dr. Ali Sami Neşşar, Daru’l Maarif, 5. Baskı. Minhâcü’l-vüsul ila ilmi’l-usul, Ebu Said Nasırüddin Abdullah b. Ömer b. Muhammed Beyzavi, 685/1286; elİbtihac bi Tahrici Ehâdîsi'l-Minhac kitabıyla birlikte basım. Mâiyyatu’l-Akl, İmam Hâris el-Muhasibi, Tahkik ve ta’lik Huseyin Kutlu, kitab-ı Fehmu’l-Kur’an kitabıyla birlikte neşir, Daru’l-Fikr, Dimaşk 1398-1978. Nazariyyetu’l-Kıyas el-Usulî, Menhec Tecribi İslami, Muhammed Süleyman Davud, Daru’d-Da’va, 1984. İNGİLİZCE KAYNAKLAR 1. The History of the codification of İslamic Law, By Moulana Abdul Ali Sıddıki (Published by Haji Muhammad İbrahim 1950, Anjuman sunnat va-l jamaat, Trinidad. 2. Reason and Revelation in Islam, By A. J. Arberry (Allen& Unwin, London, 1957). 3. Reason in Religion, By George Santyana (Vol, 3 The Life Of Reason, Dover Publication, New York). Salih Amellerin O’nun nimetiyle Tamamlandığı Allah’a Hamdolsun.