KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÜNİTE 1 GİRİŞ Yaşam tarzı, düşünüş biçimi

advertisement
KİŞİLERARASI İLETİŞİM
ÜNİTE 1
GİRİŞ
Yaşam tarzı, düşünüş biçimi, değer yargıları, tutum ve davranışları ile birey, bir değerler
bütününü temsil eder ve bu bütün içerisinde kişilik ve kimlik kazanır.
İNSAN İLİŞKİLERİ
Birey, hem içinde yaşadığı toplumun kurallarına uyarak belirli bir konum kazanmayı hedefler
hem de bu konumunda süreklilik arar.
Birey, yaşamının her anında kendisiyle iletişim içindedir; çevresi ile iletişimi
kaçınılmazdır ve yaşamını sürdürmek için doğa ile etkileşime girmektedir.
Kimi zaman birey, ruh sağlığını koruyan, kendisini mutlu eden ilişkiler kurarken; kimi zaman
da hiçbir zaman yaşamamış olmayı dileyeceği ilişkiler
içerisinde olabilir. Ancak tüm ilişkiler, bireyin yaşamında bir deneyim ve geleceğe dönük
alınacak önlemler açısından birer yol gösterici niteliğine
bürüne bilmektedir.
İnsan İlişkilerinde İletişimin Gerekliliği
İletişim, bireysel ve toplumsal bir olgu olarak çeşitli ihtiyaçları karşılar. Mevcut yaşam
koşulları ve beklentiler, bireyin ilişkilerini ve iletişim sürecini olumlu ve/veya olumsuz olarak
etkileyebilir.
Fiziksel İhtiyaçlar
İletişim, insanın fiziksel ihtiyaçlarını karşılaması için gereklidir. Bireyin temel psikolojik
gereksinimleri arasında ‘ilişki kurma’ süreci yer alır. İletişimin olmaması durumu, yaşamı
tamamen altüst edebilir.
Tıbbi araştırmacılar, sosyal yaşamda yakın ilişkileri olmayan insanların çok çeşitli sorunlar
yaşadıklarına temas etmektedirler
. Güçlü ilişkilerden yoksun olan bireyler, kötü alışkanlıklar edinebilmekte (sigara, alkol,
uyuşturucu vb.) ve fiziksel egzersizlerden uzak durabilmektedirler. Bu durum da
bireylerin erken yaşta hayatlarını kaybetmelerine neden olabilmektedir.
. Boşanmış, ayrı yaşayan ya da dul insanların zihinsel sağlık sorunlarıyla karşılaşma
riskleri diğerlerine nazaran daha yüksektir.
. Bebek bekleyen kadınların psikolojik dengeleri kolayca bozulurken;
kendilerine destek verenler sayesinde daha sağlam ve sağlıklı olurlar.
. Sosyal ağlardan uzak, toplumdan kendisini soyutlamış bireylerin hastalanma riskleri
daha fazladır.
Benlik (self/kendi/kendilik), kişinin kendisini tanımlama çabasında kendisine uygun düşen
kavramlar sistemidir. Bu tanımlamalar, isim, sosyal roller, değişik gruplardaki üyelikler, vd.
niteliklerden oluşmaktadır.
Kimliğe Dayanan İhtiyaçlar
Aslında iletişim, bizim kim olduğumuzu öğrenmemizin temel aracıdır. Benlik,
bireyin kendine, kendi özelliklerine, yeteneklerine, değerlerine, amaçlarına; kısaca nasıl bir
insan olduğuna ilişkin öznel algılarının bütünüdür
‘Kendi’nin Tarifi
İnsanlara, kim olduklarını sorduğunuzda, öncelikli olarak adlarını belirtecek ve kimliklerine
ilişkin çeşitli ifadeleri sıralayacaklardır. ‘Yeter DURSUN’, karşı tarafa bu kişinin cinsiyetinin
‘kadın’ olduğu fikrini sunmasının yanı sıra adı
ile soyadının kombinasyonunun karşı tarafta bir gülümseme yaratması ihtimali de yüksektir.
Kişinin kendini sözlü olarak ifade etmesinin ardından Kayserili ve 25 yaşında, Türk vatandaşı
olduğu gibi temel enformasyonu da edinmek olasıdır.
Bu çerçevede birkaç kavram önem kazanmaktadır:
Benlik (self): Kişinin kendini başka herkesten ve her şeyden ayrı, eşsiz bir bütünlük olarak
hissetmesi ve bunun bilincinde olmasıdır.
Benlik şeması (self-schema): Kişinin kendisi hakkında geçmiş deneyimlerinden türettiği
genellemedir.
Kendini Açma (self-disclosure): Kişinin kişisel duygularını, düşüncelerini, fantazilerini,
özlemlerini vb. açığa vurma ve ifade etme yetisidir.
Algılama (self-perception): Kendi benliğini oluşturan şeylerin, yani kendi eşsiz
duygularının, dürtülerinin, özlemlerinin, kişilik özelliklerinin vb. farkında olmasıdır.
Kendini Keşfetme (self-discovery): Kişinin kendi eşsiz benliğini bulması, kimlik arayışıdır.
Kendini İfade Etme (self-expression): Kişinin duygularını, yeteneklerini, tutumlarını,
dürtülerini vb. sanat, şiir, dans
gibi etkinlikler yoluyla özgürce dışa vurmasıdır.
Kendini Ortaya Koyma (self-assertion): Kişinin, kendi haklarını, duygularını, düşüncelerini
başkalarını rahatsız etmeyecek, zorlamayacak, özgürlüklerini kısıtlamayacak bir şekilde
gereğince dışavurabilme yetisidir.
Kendini Kandırma (self-deception): Kişinin kendi kusurlarını, sınırlarını, tutarsızlıklarını
vb. görmekten kaçınması veya görememesidir.
Kendini Sabotaj (self-handicapping): Kişinin başarısızlık beklentisi karşısında kendi
performansını sabote ederek -başarısızlığı kendi yetersizliğine değil, dış koşullara bağlayarakbeklenen başarısızlık için geçerli bahaneler
üretmesidir.
Joseph Luft ve Harry Ingham tarafından 1955 yılında geliştirilen ve
psikologların ön adlarının bileşiminden oluşan Johari Penceresi, iki veya daha fazla bireyin
kişilerarası iletişim ve ilişki süreçlerini anlamlandırmalarını kolaylaştırmayı amaçlayan
bilişsel psikoloji modelidir. Kendini Tanıma -Kendini Tanımama -Diğerleri tarafından
tanınma Açık Mücadele Alanı (Arena) Kör Nokta/Görünmeyen (Blind Spot) Diğerleri
tarafından tanınmama Gizli Dış Görünüş (Façade) Bilinmeyen/Yabancı (Unknown)
Düşünme/davranma/algılama/kişilik alışkanlıkları (bireyin kendi iç benini dışa yansıttığı
iletişimsel davranışını ifade etme biçimi) Sembolik Kendi (Symbolic Self) ‘Kendi’nin
farklılaşmasın /karakteristikleşmesini etkileyen geniş çaplı sosyal baskılar (diğerleri ile sosyal
etkileşimleri sırasında bireyin farklı koşullara bağlı olarak‘kendisi’nin farklılaşması)
Performansa Dayalı Kendi
(Performative Self) ‘Kendi’yi etkileyen mevcut sosyal koşullar (Birey, kendisini çevreleyen
sosyal talepler ve normlar çerçevesinde hareket etmektedir.)
Pratiğe/Sembollere Dayalı Kendi (Practical Self)
Materyal dünyanın bireyin kendi hakkında nasıl düşüneceğini belirlemesi (bireyin kendisinin
nasıl bir insan olduğuna dair fikirlerini sembolik olarak ortaya koyması hâli)
Değerlendirilebilir Kendi Accountable Self) Sosyal bağlamların tanımlama üzerindeki etkisi
(Kişilik, kavram olarak oldukça özet bir ifade tarzıdır. Bireyler, genellikle sosyal fikirler ve
davranış kalıpları setleri çerçevesinde hareket etmektedirler.)
Anında Değişen Performans (Improvisational Performance) ‘Kendi’nin sunumunda
retoriksel olarak dönüşüm yaşanmaktadır (Birey, kendisini, toplumun beklentilerinden
hareketle sunmaktadır.)
Sosyal İhtiyaçlar
İletişim, bireyin kendisini tanımlamasına yardımcı olur ve diğer insanlarla
arasında yaşamsal bağlar kurar.
Yapılan araştırmalar sonucunda, iletişim sayesinde karşılanan çok sayıda sosyal ihtiyaç
bulunduğu ortaya konulmuştur. Bunlar:
. Zevk/lezzet/memnuniyet (Çünkü ‘iyi vakit geçirmek’ insanlar için
önemlidir.)
. Sevgi/muhabbet (Çünkü ‘diğerlerine yardım etmek’, ‘diğerlerini
önemsemek’ duygusu insanı mutlu eder.)
. Katılma/hesaba katma (Çünkü ‘çevrede konuşacak birilerinin olması’
insanın yalnızlık duygusunu azaltır.)
. Kaçış (“Bir şeyleri bırakmak için bir şeyler yapmalıyım” duygusunun
insan yaşamında hâkimiyet kazanması.)
. Rahatlama (İnsanların gevşemeye de ihtiyaçları vardır.)
. Kontrol (“Birilerinin benim için bir şeyler yapmasını istiyorum” ya da
‘sahip olmadığım bir şeyi elde etmek istiyorum’ gibi ifadeler insanlar
üzerinde kurulmak istenen kontrol mekanizmasına işaret eder.)
Pratikteki İhtiyaçlar
İletişim, bireyin günlük yaşamında önemli işlevler yüklenen bir unsur
olmanın dışında, basit ve sıradan işlerini yürütmesinde de gereklidir. Günlük
yapıların tamamının işleyişinde mevcut olan iletişimin önemini ortaya koyan çok
sayıda araştırma bulunmaktadır. Mesela bir işyerinde çalışanların, teknik beceri ve iş
deneyimine sahip olmalarının yanında iletişim becerilerinin de gelişmiş olması
gerekmektedir. Okulda, evde, iş yerinde, resmî ilişkilerde, özel hayatta, sosyal ilişkilerin
geliştirildiği mekânlarda (kafe, sinema, lokanta vd.) etkili iletişim kurulması gerekmektedir.
Mekânsal, zamansal ve kişilerin konumlarına bağlı olarak değişen iletişim tarzları, kişilerin
ortam ve ortamın gerektirdiği şekilde davranması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır.
KİŞİLERARASI İLİŞKİLERİN DOĞASI VE ÖNEMİ
Aile, arkadaşlar, komşular ve sürekli etkileşimde bulunulan diğer bireylerle ve elbette kısa
süreli veya anlık karşılaşmalarda temas kurulan ‘dışardakiler’le etkileşim kurma konusunda
başarılı olamayan bireyler, yalnızlaşmakta ve toplumsal kabul görmekte zorlanmaktadırlar.
Her türlü anlamlandırma eyleminin esasında merak etme, sorgulama, inceleme, neden-sonuç
ilişkisi kurma, öğrenme, değerlendirme, yargılama ve bir kanıya ulaşma süreci
gözlemlenmektedir. Kişilerarası ilişkiler, bireyin sosyo-psikolojik yapısını doğrudan etkiler.
Çevresi tarafından benimsenen ve onaylanan bireyin kendisine güveni artar ve daha girişimci
olur. Sürekli reddedilen, hor görülen, davranışları onaylanmayan ya da engellenen birey, içine
kapanık olur ve çevresi ile etkileşimden kaçınır. Bu tür ilişki biçimi, bireyin tüm yaşamını
olumsuz yönde etkiler.
Kişilerarası İlişkilerin Temel Özellikleri
Birey, yaşamının ilk yıllarından itibaren kendisini, çevresini ve çevresindeki
nesne-olay-olguları anlama ve anlamlandırma çabasına girmektedir. Bireyin kişiliğinin
şekillenmesinde doğuştan var olan mizacının ötesinde yetiştiği çevre ve içinde bulunduğu
ilişkilerin önemli rolü bulunmaktadır. Bireylerin ilişkilerinde güçlü ve zayıf yönleri ortaya
çıkmaktadır. Bu yönlerini ortaya çıkaran deneyimlerinden hareketle kendi kişilik özelliklerini
gözden geçirme ihtiyacı duyabilmektedirler.
Birey ve bireyin yaşantısı, diğerleri ile etkileşimleri bağlamında kişilerarası
ilişkilerin doğasına bakıldığında çeşitli iletişimsel özelliklerin belirginlik kazandığı
gözlenmektedir (Yüksel, 2009):
. Kişilerarası ilişkiler, mekân, zaman ve bireylerin üstlendikleri rollere
bağlı olarak farklılaşmaktadır.
. Kişilerarası ilişkiler, bir süreci ifade eder; ilişkiler başlar, gelişir
ve/veya aynı seviyede kalır, süreklilik kazanır ya da sonlanır.
. Kişilerarası ilişkiler amaçlıdır; bireyler, ilişkilerini bu amaçlar
doğrultusunda yönlendirme eğilimi gösterir.
. Kişilerarası ilişkilerde, çeşitli boyutlarda anlamlandırmalar yapılır.
. Kişilerarası ilişkiler, doğası gereği devingendir; kişiler, olaylar ve
amaçlar doğrultusunda her an değişime açıktır.
. Kişilerarası ilişkiler, tekrarlanamaz, tersine çevrilemez.
. Kişilerarası ilişkiler, karmaşık bir yapıyı temsil eder.
Kişilerarası ilişkiler, andan ana kendi iç kuralları ve örüntüleri çerçevesinde
devingenlik sergilemektedir. Aslında ilişkiler, doğası gereği durumsaldır. Diğer
insanlarla olan iletişim, ‘süregelen’ bir özellik taşır. Bir başka ifade ile insanların ilişkileri bir
yerde başlayıp bir yerde bitmez; tersine değişen yoğunluklarda (az-çok, sık-seyrek gibi) ve
tarzlarda (olumlu-olumsuz, samimi-mesafeli, resmî-gayriresmî gibi) gelişen bir süreçtir. İnsan
ilişkilerindeki tekrarlanamazlık özelliğinin temelinde de iletişim yer almaktadır. İletişim,
ilişkilere yön verici bir özelliğe sahiptir.
Kişilerarası İlişkilerde Etkili Olan Faktörler
Kişilerarası ilişkilerde bireyler kendilerini çeşitli şekillerde sergilerler. Kişinin kendisini ifade
etme tarzı geliştirmesinde gözlemleri ve deneyimleri önem taşımaktadır. Kişinin duygu ve
düşünceleri, ilişkinin doğası üzerinde etkili olabilmektedir. Kişilerarası ilişki sürecinde
tarafların birbirlerinden beklentileri ve bu beklentilerin gerçekleşme düzeyi, ilişkiye yön
verilmesi noktasında önem taşımaktadır. İlişkiye yüklenen anlam, ilişkinin düzeyini
belirleyici etmen olabilmekte; aynı zamanda beklentilerin karşılanmaması durumunda
bireyler, ilişkiyi sonlandırma ya da belirli bir seviyede tutma eğilimi gösterebilmektedirler.
Kişilerarası ilişkilerini sürekli geliştiren, çevresinde kabul gören, kolayca
benimsenen ve çevresinin saygısını kazanan bireylerin benlik algısı artmaktadır.
Diğer kişilerle olan ilişkiler bireyin yeni alışkanlıklar edinmesini ve eski
alışkanlıklarını terk etmesini sağlayıcı etmen olabilmektedir. Bu alışkanlıklar bireyin ilerdeki
yaşamını olumsuz etkileyebileceği gibi, gelecekte rahat bir yaşam sürmesini de
sağlayabilmektedir. Kişinin dâhil olduğu ilişkiler, kendisini ve çevresini anamlandırmasında
çeşitli ipuçları sunabilmektedir. Çok farklı yaşam tarzlarına sahip olan bireylerle birlikte olan
bir kişinin çok daha hoşgörülü olduğu gözlemlenmektedir (Yüksel, 2009). İlişkiler yoluyla
kazanılan deneyimler, bireyin yaşamını zenginleştirir ve ona, farklı bakış açılarını tanıma,
kavrama ve değerlendirme olanağı sağlar. Birey, bu sayede diğer bireylerin nasıl ilişki
kurdukları, karşılaştıkları sorunlarla nasıl başa çıktıkları ve duygu ve düşüncelerini nasıl
paylaştıkları konularında bilgi sahibi olur.
Kişisel Özellikler
Kişilerarası ilişkilerde, iletişimde bulunan ve ilişkiye dâhil olan bireylerin
çeşitli özelliklerinin ilişkinin doğasını etkilediği ifade edilebilir. Çok açıktır ki, bireylerin
ilişkilerinde, cinsiyetleri, yaşları, fiziksel görünümleri, çeşitli davranış biçimleri ve geçmiş
deneyimleri belirleyici rol oynar. İlişkilerde, bireylerin cinsiyetleri onlara karşı nasıl
davranılacağını belirleyen önemli unsurlardan birisidir.
Algılama Süreci
Bireylerin çeşitli etkinliklerde bulunabilmeleri, belirli davranışları
sergileyebilmeleri ve alternatifler arasından seçim yapabilmeleri için öncelikli
olarak algılamaları gerekir. İletişim sürecinde önemli yeri olan algı ve algılama, bireyin dış
dünyasındaki somut ve/veya soyut tüm nesnelere ilişkin duyumsal enformasyon edinmesini
ifade etmektedir. Duyumsal enformasyon edinme
denildiğinde, beş duyu organı ve bunlar aracılığıyla ‘duyma, tatma, görme, koklama ve
dokunma akla gelmektedir. Bu bağlamda,
ALGILAMAK
. olay nesne veya ilişkileri görerek duyarak tadarak dokunarak koklayarak hissetmektir.
Görsel nesnelerin nerede olduklarını belirlemek, ‘uzamsal yerleştirme’ ya da
‘yerleştirme’ olarak ifade edilir. Yerleştirme, bireyin içinde bulunduğu ortamda
hareket etmesini sağlar. Bu yetenek sayesinde birey, çevresindeki nesnelere
çarpmadan hareket edebilmekte; istediği nesneye uzanarak onu tutabilmekte;
nesneleri çeşitli yönlerde hareket ettirebilmektedir.
Birey, çevresini gözlemler ve nesnelerin, kişilerin, canlı ve cansız tüm
varlıkların konumlarını algılar. Bunun temel nedeni de nesne-figür ile art alanı
ayrımını yapabilmek gereksinimidir. Bu bağlamda algı sistemi, üç boyutlu
dünyadaki nesnelerin konum, uzaklık ve hareket örüntülerini kapsar. Gestalt
psikolojisinde tüm nesne veya formların nasıl düzenlendiğine ilişkin çeşitli ilkeler ortaya
konulmuştur (Atkinson, vd., 2010:158-164):
. Şekil ve Zemin: Birden çok farklı bölgeyi içeren bir uyaranda, uyaranın bir parçası şekil,
geri kalanı da zemin olarak görülür. Şekil gibi görünen bölgeler, ilgilenilen nesneleri kapsar;
zeminden daha belirgin ve önde görülür.
. Nesnelerin Gruplanması: Bir zemin bağlamında salt nesne değil nesneler grubunu görmek
de mümkündür. Pek çok gruplama belirleyeni bulunmaktadır:
. Yakınlık: Birbirlerine yakın unsurlar, grup halinde görüneceklerdir.
. Tamamlama: Aralıklı şekilleri bütünleştirme eğilimidir.
. Benzerlik: Benzer nesneleri bir arada gruplama eğilimidir.
Bir nesnenin nerede olduğunu bilmek için uzaklık ve derinliğinin bilinmesi
gerekir. Algılanan uzaklığı belirlemek için birleştirilen çok sayıda uzaklık ipucu
bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:
. Göreceli büyüklük: Bir imge sıra halinde dizilmiş, büyüklük bakımından
farklı nesneler içeriyorsa, bireyler, daha küçük nesneleri daha uzakta
yorunlama eğilimi gösterirler.
. Üst üste binme: Bir nesne, diğerinin görünmesini engelleyecek şekilde
yerleştirilirse, birey, üstü örten nesneyi daha yakın olarak algılar.
. Göreceli yükseklik: Benzer nesneler arasında daha yüksek görünenler,
daha uzak algılanır.
. Çizgisel perspektif: Birleşiyormuş gibi görünen paralel çizgiler, uzakta
kayboluyormuş gibi algılanır.
Alanda Yükseklik
Algılama, çeşitli duyuları gerektirdiği için fizyolojik olmasının yanı sıra sosyal ve psikolojik
bir süreçtir ve dış müdahalelere açıktır. Bireyin yaşamında, bütün davranışlarında, dış
dünyanın zihninde oluşturduğu ‘temsili imgeler’ etkilidir. Bu bağlamda algıyı üç başlık
altında sınıflandırmak mümkündür:
. Simgesel Algı: İletişim sürecinde, birçok simge bir arada değerlendirilerek sonuca
ulaşılabilir. Jestler, mimikler, ses tonu, tercih edilen kavramlar, giyinme tarzı, rozet, aksesuar
vb. birer simgesel algı modeli oluşturmaktadır. Kimi zaman simge parçaları, insan zihninde
bir bütün oluşmasını sağlayabilir. Simge ve semboller, bireyler arasındaki ortak anlaşma
biçimlerine bağlı olarak anlamlılık kazanırlar. Bu bağlamda, simgelerin değeri ve anlamı,
öğrenilmiş birer uyarıcı olmalarından kaynaklanır. Simgelerin birey üzerinde uyandırdığı
çağrışımlar ikonografik olabilir ve zihnin simge bütününü bulması yönünde işlemesini
sağlayabilir.
. Duygusal Algı: Birey, olay, nesne veya ilişkiyi algıladığında, sadece
zihnindeki izlenimi, simge veya sembollerle özdeşleştirmez; aynı zamanda, ‘iyi-kötü’,
‘hoşlanma-hoşlanmama’ gibi duygularla değerlendirme yapar. Bu nedenle algılama, hem
çevrenin uyaranlarından etkilenmekte hem de bireyin bilgi birikimi ve deneyimleri ile anlam
kazanmaktadır.
. Seçimleyici Algı: Bireyin algı dünyasında, eğitim süreci, kültürü,
inançları, değerleri gibi birçok faktör etkili olmaktadır. Bireysel ilişkiler
tüm bu faktörler çerçevesinde şekillenmektedir. Bu nedenle, her birey nesne, olay veya
ilişkileri, birbirinden farklı olarak, kendisini oluşturan değerler, beklentiler ve kültürel
örüntüler çerçevesinde algılamaktadır. Öyle ki, bir pastanede oturan avukat, mühendis, mimar
ve öğretmen, meslekleri gereği seçilmeyici algılamalarının etkisiyle farklı mekân
değerlendirmesinde bulunacaklardır.
Bireysel Etkinlik
•Bireyin algılama sürecine ilişkin olarak çevrenizdeki nesneleri, tanımlamaya çalışın. Bu
nesneleri algılarken konumları ve hareketleri ne kadar önemlidir? Simgesel, duygusal ve
seçilmeyici algıya günlük yaşamınızdan örnekler bulun.
Kişilerarası ilişkilerde, algılama sürecini, bireyin duygu durumları etkileyebilmektedir. Birey,
sinirli veya gergin olduğu durumlarda ya da mutlu ve
neşeli olduğu durumlarda kişi, nesne ve olayları aynı biçimde algılamayacaktır.Bu bağlamda,
pek çok durum, davranış veya söz gerçekte olduğundan farklı algılanabilmektedir. Algısal
hataların bir diğer nedeni de ‘hale etkisi’dir.
Hale etkisi, bireyin diğer birey veya olayları, tek bir olumlu özelliğinden dolayı tamamen
‘olumlu’ ya da tek bir olumsuz özelliğinden dolayı tamamen ‘olumsuz’ değerlendirmesi
eğilimidir.
Bireyler arasında söylenen mesajların davranışlarla tutarsızlığı, algısal
hataların oluşmasına sebep olacaktır. Bu durum, kişilerarası ilişkilerde bireyler arasında
güven duygusunun ortadan kalkmasının en önemli nedenidir. Toplumda, önemli bir konumda
bulunan ve birçok kişi tarafından referans alınan ya da lider olarak görülen kişilerin, gözden
düşmelerinde bu tür güven eksiklikleri önemli rol oynamaktadır.
Duygular ve Yansımaları
Bireyin duygusal durumu, kişilerarası ilişkilerinde etkin rol oynamaktadır.
Örneğin, kendisini mutlu hisseden birisinin çevresindekilere olumlu yaklaşması
olasılığı oldukça yüksektir. Bununla beraber, birey günlük yaşamında olumlu veya
olumsuz çok farklı duygular yaşamasına rağmen, diğer bireylerle benzeşen ya da
farklılaşan kararlı duygu kalıplarına sahiptir. Bireyler, bu kararlı duygu kalıplarından
hareketle çevrelerince, “heyecanlı, soğukkanlı, rahat veya kötümser” olarak
tanımlanabilmektedirler.
Kişilerarası ilişkilerde, karşılıklı olarak duyguların dışa vurumu, bireyler açısından ‘itici’ veya
‘çekici’ rol oynayabilmektedir.
Birey, yaşantıları çerçevesinde sayısız duygulanım içerisine girebilmektedir.
Bununla beraber, duygular (Siyez, 2010:75):
. Olumlu duyuş (mutlu, heyecanlı, memnuniyet uyandırıcı vb.)
. Olumsuz duyuş (sinirli, gergin, mutsuz vb.)
olmak üzere iki boyutta ele alınabilir. Kişilerarası iletişim sürecinde, olumlu
duyuş özellikleri ağır basan bireylerin çok daha etkin oldukları ve çevrelerince daha rahat
benimsendikleri gözlemlenmektedir.
Duyguların dışa vurumu, bireyler arasındaki ilişkilerin doğasını belirlemektedir. Elbette
ilişkilerde her zaman olumlu duyuş hâkim olmayacaktır.
Ancak gerek olumlu gerekse olumsuz duyuşun ifade ediliş biçimi, karşı tarafı
memnun edici veya rahatsız edici boyutlara ulaşabilir. Abartılı mutluluk veya
mutsuzluk hali, karşıdakinin o anki duyuşuna bağlı olarak çeşitli gerginliklerin
ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Bu bağlamda, kişilerarası ilişkilerde tarafların
birbirlerini tanımaları ve o anki duyuşlarını dikkate alarak tepkide bulunmaları
gerekmektedir.
Kültür ve İletişim
Sosyolojik bir olgu olarak kültür, kişilerarası ilişkilerin yürütülmesinde önemli rol oynar.
Sözlü ve sözsüz iletişim, kültürel farklılıklara göre biçimlenmektedir. Akrabalık, arkadaşlık
ve dostluk ilişkileri kültürler arasında farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda, ilişkilerin
bireyler tarafından algılanmasında çeşitli yanlış anlama ve sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir.
Örneğin, bir kültürde arkadaş için özverili davranmak önemli ve gerçek arkadaşlığın bir
ifadesi iken; bir başka kültürde, özverili olup olmamak önem taşımayabilmektedir.
Fiziksel Çevrenin Kişilerarası İlişkiler Üzerindeki Rolü
İletişim belli bir zamanda belli bir yerde/mekânda gerçekleşir. Fiziksel çevre,
bireyin ilişkide bulunduğu ortamı ifade eder. Mekân kimi zaman okul, ev, bahçe,
fabrika, postane, metro istasyonu, kimi zaman da işyerindeki ofis, evdeki mutfak, tren
garındaki bekleme salonudur. Tüm bu mekânlar bireyin kişilerarası ilişkilerini
düzenlemesinde önemli rol oynamaktadır. Öncelikli olarak bireyin bu mekânlarda zaman
geçirmesinin temel nedenleri bulunmaktadır. Birey, okula eğitim almak veya eğitimci olarak
giderken, postaneye mektup atmak ya da faturalarını ödemek, metro istasyonuna bir yerden
başka bir yere ulaşmak için gidecektir. Mutfakta bulunmanın nedeni ise yemek pişirmek ya da
yemek isteğidir.
Maça spor kıyafetleri ile gidip, arkadaşları ile bağıra çağıra espriler yapan birey, aynı
arkadaşları ile toplantı odasında oldukça mesafeli ve resmî bir iletişim kurmak zorunda
kalmaktadır. Birey, aynı zamanda giyim tarzını da mekâna göre belirleme ihtiyacı
duymaktadır. İş yerinde oldukça resmi kıyafetler tercih eden birey, alışveriş merkezine daha
rahat kıyafetlerle gitmeyi tercih edecektir. Burada temel amaç, mekânın gerektirdiği tarzda
giyinmek ve davranmaktır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi insan ilişkilerinde iletişimin gerekliliğini ortaya koyan bir
ifadedir?
a) Güçlü ilişkiler, bireyin kötü alışkanlıklar edinmesinin en önemli nedenidir.
b) Toplumdan bağımsız yaşayan bireyler, sağlık sorunlarıyla karşılaşmaz.
c) Sevdiklerini kaybeden bireylerin uzunca bir süre toplumdan ayrı yaşamaları,
kendilerini psikolojik olarak toparlamalarına yardımcı olur.
d) Tek yönlü etkileşim, bireyin kimliğini güçlendirici rol oynamaktadır.
e) Birey, temelde fiziksel, kimliğe dayanan, sosyal ve pratikteki ihtiyaçlarından hareketle
iletişim kurmaktadır.
2. Aşağıdaki kavramlardan hangisi “kişinin duygularını, yeteneklerini, tutumlarını, dürtülerini
vb. sanat, şiir, dans gibi etkinlikler yoluyla özgürce dışa vurması” anlamına gelmektedir?
a) Kendini keşfetme
b) Kendini açma
c) Kendini ifade
d) Kendini algılama
e) Kendini kandırma
3. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim ve ilişki süreçlerini açıklayan Johari Penceresi
Modeli’nin bileşenlerinden biri değildir?
a) Dış görünüş
b) Mücadele alanı
c) Bilinmeyen
d) Güçlü yönler
e) Kör nokta
4. Aşağıdakilerden hangisi simgesel algıya örnek olarak verilebilir?
a) Aksesuarlar
b) Kişiler ve nesnelerden hoşlanma ya da hoşlanmama
c) Kişinin eğitim süreci
d) İnançlar ve değer yargıları
e) Beklentiler
5. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası ilişkilerin temel özellikleri arasında yer almaz?
a) Kişilerarası ilişkiler, mekân, zaman ve bireylerin üztlendikleri rollere bağlı olarak
farklılaşmaktadır.
b) Kişilerarası ilişkiler, anlıktır ve herhangi bir amaç taşımaz.
c) Kişilerarası ilişkilerde çeşitli boyutlarda anlamlandırmalar yapılır.
d) Kişilerarası ilişkiler, tekrarlanamaz, tersine çevrilemez.
e) Kişilerarası ilişkiler, karmaşık bir yapıyı temsil eder.
6. Aşağıdakilerden hangisi iletişim sayesinde karşılanan sosyal ihtiyaçlar arasında yer almaz?
a) Memnuniyet
b) Sevgi
c) Stres
d) Katılma
e) Rahatlama
7. Aşağıdaki kişilik özelliklerinden hangisi kişilerarası ilişki kurma sürecinin olumlu yönde
gelişimini sağlar?
a) Bireyin içe dönük olması
b) Bireyin olumsuzluklara odaklanan nevrotik kişilik sergilemesi
c) Bireyin sürekli yeni deneyimler yaşama isteği içerisinde olması
d) Bireyin dalgın ve unutkan olması
e) Bireyin durum, koşul ve diğer bireylere uyumlu tavır ve davranışlar sergilemesi
8. Aşağıdakilerden hangisi nesnelerin algılanan uzaklığını belirlemek için kullanılan
ipuçlarından biri değildir?
a) Göreceli perspektif
b) Göreceli büyüklük
c) Göreceli yükseklik
d) Çizgisel perspektif
e) Üst üste binme
9. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası ilişkilerde etkili olan faktörler arasında yer almaz?
a) Duygular ve yansımaları
b) Kişisel özellikler
c) Algılama süreci
d) Araç-amaç ilişkisi
e) Kültür
10. Aşağıdakilerden hangisi nesnelerin birey tarafından tanınması sürecinde algı sisteminin üç
önemli örüntüsünü oluşturmaktadır?
a) Nesne-hareket-ilişki
b) Konum-uzaklık-hareket
c) Yakınlık-tamamlama-benzerlik
d) Hat-şekil-zemin
e) Benzerlik-farklılık-tutarlılık
Cevap Anahtarı:
1.E, 2.C, 3.D, 4.A, 5.B, 6.C, 7.E, 8.A, 9.D, 10.B
ÜNİTE 2 KİŞİLERARASI İLETİŞİM SÜRECİ KİŞİLERARASI İLETİŞİM
GİRİŞ
Toplumsal bir yaşam süren bireyler, kendileri dışındaki bireylerle sürekli iletişim ve etkileşim
hâlindedirler.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM: TANIM VE ANLAMLANDIRMA
Kişilerarası iletişim (interpersonal communication), en genel ve günlük yaşamda en çok
rastlanan iletişim türüdür. Oyun parklarında, okullarda, iş yerlerinde, alışveriş merkezlerinde,
toplu taşım araçlarında ve benzeri birçok ortamda insanlar, kişilerarası iletişim sürecine dâhil
olmaktadırlar. Çok geniş gruplar (sınıflar, verilen partiler, kutlamalar, aileler-akrabalar vb.)
arasında bile çoklu, değişen kişilerarası iletişim durumlarından söz etmek mümkündür.
eşitli kurallarla yapılandırılmış yer ve zamanda,
biçimlerde,
(kişisel veya resmî),
-üst, denk vb.),
iki veya daha fazla kişi arasında, yüz yüze veya aracılanmış olarak gerçekleşir. Yüz yüze
iletişimde egemen tarz, ‘sözlü’ iletişimdir. Yüz yüze iletişimde bulunanlar arasında zaman ve
yer bakımından beraberlik vardır. Sözlü iletişim, sosyal üretim ilişkilerinin bütünleşik bir
parçasıdır. Kimin hangi konumda, nasıl konuşması gerektiğini güç ilişkileri belirler.
Yüz yüze olmayan iletişim, mekânsal bakımından aynı yerde olmamayı anlatır. Mekânsal
farklılık, kullanılan araca göre zaman faktörü ön plana çıkar. Bu iletişim biçimleri, iki tarafın
da iletişim üretim araçlarını ve koşullarını kontrol etme olanaklarına sahip olduğunda simetrik
iletişim olanağını sağlar.
Bu durum, aile bağları ve akrabalık ilişkileri, uzun süreli arkadaşlık ve dostlukları, evlilik ve
çocuk sahibi olma isteğini anlamlı kılmaktadır. Kişilerarası boyutta iletişim kurmanın üç
önemli nedeni vardır:
enformasyon elde etme çabası,
fertleri, arkadaşlar ve çeşitli düzeylerde ilişkisi bulunan bireylerin yardımcı olması,
en çoklaştırma ve zararı da en
azlaştırma çabası
KİŞİLER ARASI İLETİŞİM VE GELİŞİMSEL YAKLAŞIM
Kişilerarası iletişimde, iki tür yaklaşım hâkimdir: İlişkisel ve gelişimsel yaklaşım. Kişilerarası
iletişim, ilişki esaslı olarak ele alındığında süreç ve bireyler ön plana çıkar. Gelişimsel
yaklaşımda ise bireyin çevresi, ait olduğu kültürel yapı, mesleği ve statüsü iletişimi etkileyen
önemli unsurlar olarak önem kazanır. Ancak, ilişkinin ilerlemesi ve gelişimi ile birlikte tüm
bu unsurlar ikinci planda kalmakta, bireyler iletişim tarzlarını kişisel boyutlara
taşımaktadırlar. Bu bağlamda, kişilerarası iletişimin, hem ilişkisel hem de gelişimsel açıdan
ele alınması gerekir.
Kişilerarası İletişime İlişkisel Yaklaşım
İletişim, bireyin yaşamının temel unsurudur. Birey, ilişkilerinde çeşitli etkileşimlerde bulunur.
Bu bağlamda, kişilerarası iletişim, belirli ilişkisel düzeylerde gerçekleşir. İnsanlar çeşitli
nedenlerle birbirleriyle dönem dönem, anlık ya da uzun süreli bağlantılar kurarlar. Aile
fertleri, iş arkadaşları, meslektaşlar arasında vb. kişilerarası iletişimden söz etmek
mümkündür.
•Eda ve Esra, çocukluk arkadaşıdırlar ve İstanbul’da çalışmak için memleketlerinden
ayrılarak aynı evi paylaşmaya başlamışlardır. Ancak, yaşam koşulları ve masrafları
karşılayamaz hale gelmeleri üzerine ertesi yıl yanlarına bir ev arkadaşı almaya karar
vermişlerdir. Artık evde Semiha ile birlikte üç kişi yaşamaktadır. Bununla beraber, ikili
ilişkilerin önceliği yitirilmemiştir. Üç kişi arasında da ikili ilişki mevcuttur. Yani artık üç ikili
ilişkiden söz edilebilir. Eda ile Esra, Eda ile Semiha, Esra ile Semiha arasında ikili ilişki
ortaya çıkmaktadır. Eda ile Esra eski dostluklarına bağlı olarak ortak alışkanlıklarını bir arada
yürütmektedirler. Eda ile Semiha, birlikte sinemaya gitmekten zevk almaktadır. Esra ile
Semiha, sabahları yürüyüş yapmaktan ve yüzmekten zevk almaktadırlar. Üçü birden
etkileşime girdiği zaman bile, konuşulan konuya göre önceliği ikisi alır. Bireylerin farklı
zevkleri ve benzer ilgileri onları bir araya getirmekte ve kişilerarası iletişim sürecine
girmelerini sağlamaktadır. Bu da sayıları fark etmeksizin bireylerin ikili ilişkileri sürdürmeye
devam edeceklerini göstermektedir.
Kişilerarası İletişime Gelişimsel Yaklaşım
Kişilerarası iletişimde, bireyler, psikolojik veriler üzerinde birbirleriyle ilgili kendi ön
yargılarını esas alma eğilimindedirler. Çeşitli kişilerarası karşılaşmalarda bireyler, ait
oldukları sınıf, grup, topluluk, kısaca içinde yer aldığı kültürden hareketle tepkide bulunurlar.
Başlangıçta bireyleri karşılaşılan statüsü, mesleği ya da konumunu esas alarak
değerlendirirken, daha sonraları, ilişki kişisel boyut kazanır. Okulda ilk karşılaştığınızda
öğretmeniniz ‘sadece öğretmen’dir. Etkileşim ve paylaşımın artması ile birlikte, öğretmene
ilişkin anlam yüklemeleri artar. Aynı durum öğretmen için de geçerlidir. O da başlangıçta sizi
‘sadece öğrenci’ olarak tanımlar. İlerleyen zamanla birlikte sizin çeşitli özellikleriniz,
etkileşimde önemli birer unsura dönüşür. Unutulmamalıdır ki, toplumsal yapı içerisinde
etkileşimin yoğunluğu ne olursa olsun, roller ön plana çıkacaktır. Yani öğretmeninizle ne
kadar samimi olursanız olun, o sizin öğretmeniniz olmaya devam edecektir.
Gelişimsel yaklaşıma göre, kişilerin diğer kişilerle tüm ilk etkileşimleri kişisel olmayan bir
nitelik taşımaktadır. Bir başka ifade ile kişiler, diğer kişilerle öncelikle onların sosyal rolleri
aracılığıyla ilişki kurmaktadırlar (Gürüz ve Temel Eğinli, 2008:67). Kişilerin karşılıklı
açıklamaları ve bu açıklamaları yaparken kullandıkları iletişim tarzları, iletişimde yönlendirici
olmaktadır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİMİN BİLEŞENLERİ
Kişilerarası iletişim, kendiliğinden gerçekleşmez. Her zaman amaçlı, çoğu zaman da planlıdır.
Toplumsal bağlamından kopuk bir iletişim düşünülemez. iki insan arasındaki herhangi bir
iletişim, aralarındaki ilişkiden etkilenir. İlişki, kültürel farklılıklar, cinsiyet farklılıkları,
medeni durum, meslekler, unvanlar ve statü farklılıklarına göre değişir. Farklı yer ve
zamanlarda bireylerin aynı tip ve nitelikte iletişim kurmaları da beklenemez. İş yerinde rolleri
gereği aralarında oldukça resmî kişilerarası iletişim gerçekleşen bireyler, özel yaşamlarında
çok daha yakın ve samimi olabilirler. Kişinin yetişme tarzı veya birlikte yaşadığı insanların
egemen iş yapış biçiminden kaynaklanan algısal farklılıklar ve kalıp yargılar da kişilerarası
iletişimin doğasını etkiler. Birey, farklı cinsiyetten kişilerle rahat iletişim kuramayabilir,
kendisinden yaşça büyük veya statü olarak yüksek olanlardan çekinebilir. Güvensiz bir
ortamda yetişen birey sürekli yalan söyleyebilir.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Kişilerarası iletişim, insanın varolduğu toplum içerisinde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
İnsan, istisnalar dışında bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelir. Aile ortamında birey, akrabalık
ilişkileri çerçevesinde sosyal ilişkiler kurar; kişilerarası iletişim süreci oldukça samimi ve
güven duygusuna dayalı olarak gelişir.
Kendi ve karşısındakine ilişkin olarak geliştirilen inanışlar seti, kişilerarası iletişimi doğrudan
etkiler.
ı iletişim geri alınamaz.
Fiziksel yakınlık sayesinde bireyler karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi tanıma ve anlama
olanağını yakalayabilirler. En önemlisi de etkileşimdeki bireylerin birbirlerine tepki vermeleri
kolaylaşmaktadır.
Kişilerarası iletişimde, karşı tarafa yansıtılan söz, tavır ve davranışların geri alınması mümkün
değildir.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE ÖNEMLİ UNSURLAR
Bireyin, diğer bireylerle iletişiminde çok farklı unsurlar ön plana çıkar. Kişinin kendisi
hakkındaki düşünceleri ve kendisini algılayış biçimi, iletişim sürecinde etkilidir. Kültürün
içerisinde çeşitli roller üstlenen birey, iletişiminde bu rollerin sınırlamalarında hareket eder.
Bu bağlamda, ‘benlik’, ‘rol’ ve ‘kültür’ kişilerarası iletişim sürecinin önemli bileşenlerini
oluşturur.
Benlik ve Kişilerarası İletişim
Benlik, özlüce, kendimize ilişkin inançlarımızın bütünüdür. Benliğin gelişimi, bireyin
çevresiyle olan ilişkilerini algılayış biçimlerine göre farklılaşmaktadır.
Kişinin kendisine saygısı, salt hangi niteliklere sahip olduğuyla değil, bu niteliklerini nasıl
değerlendirdiğiyle de ilgilidir.
ÖZ KAVRAYIŞIN KAYNAKLARI
yaptığı kıyaslamalar
nin kendisi hakkındaki öz bilgisi, diğer insanlar tarafından yansıtılan bilgilerdir. Bir
başka ifade ile öz bilgi, benliğin süreklilik gösteren özelliklerine dair gerçek ve fantezilerin
keşfidir.
Bu çerçevede, öz kavrayış, tamamen iletişime dayanır. Öz kavrayışın değişimindeki en
önemli unsurlar, ‘kişilerarası etkenler’dir
Yüksek öz saygısı olan bireyler,
avrayışa sahiptir.
-geliştirmeci motivasyonlara yönelmiştir.
Düşük öz saygısı olan bireyler,
-elde etme konusunda şüpheleri vardır.
ysel, tutarsız ve kararsız bir öz kavrayışa sahiptir.
Başarılı olabilme ve yaşamından doyum sağlama çabası içerindeki bireyin öz saygısını tehdit
eden yıkıcı inançlar şu başlıklar altında sıralanabilir:
lliyetçilik
Kendine Saygı Ölçeği
Roller ve Kişilerarası İletişim
Her rol, farklı beklenti kümeleri olan bir takım ortaklıkları beraberinde getirir. Bir kişiye
yönelik beklentiler arasında ciddi bir uzlaşmazlığın ortaya çıkması, ‘rol çatışması’ veya ‘rol
gerilimi’ olarak adlandırılır. Örnek Çocuğunun dünyaya gelmesi ile birlikte anne veya baba
olan birey, aynı zamanda mesleği gereği öğretmen olabilmektedir. Bu durumda okulda
çocuğuna öğretmen evde ise ebeveyn olarak davranması gerekecek ve çocuğuyla iletişiminde
çeşitli sıkıntılar yaşayabilecektir. Kimi zaman kişilerarası iletişimde roller, bireyleri ‘etken’ ya
da ‘edilgen’ konuma düşürebilir. Rolleri bireyleri iletişimi başlatan konumuna taşıyabilir.
Soru sormak hakkı üste aitken, ast sadece soruları cevaplar.
Kültür ve Kişilerarası İletişim
Kişilerarası iletişim her zaman iki yönlüdür. Kişilerarası iletişim, salt mesajların değiş tokoşu
anlamına gelmez. Bu süreçte esas olan anlamın inşası ve karşılıklı paylaşımıdır. ‘İnsan
davranışı belirsizdir.’ gibi bir ifade elbette kabul görmez, ancak, insan davranışının ‘farklı
yorumlanabileceği’ gerçeği kabul görebilir. Bu farklı yorumlama da çoğu zaman iletişim
sürecine dâhil olanların farklı kültürel geçmişlerinden kaynaklanır.
“Dün gece iyi vakit geçirdiniz mi?” sorusuna ilişkin farklı yorumlar gelebilecektir. Bu soru,
ailede eve geç dönmek alışılmış ve kabul gören bir durum olmayabilir.)
-babasından bir talebi olan çocuğun, konuya girmek için ‘yumuşatma’ amaçlı bir
girişimi olabilir.
larını ve
kendisini rahatsız ettiklerini ifade etmek amaçlı olabilir.
tanıdıklarına bir yakınması olabilir.
KİŞİLERARASI İLKİŞİLER İLETİŞİM SÜRECİNİN AŞAMALARI
Bireyler arasındaki kişilerarası iletişimin başlangıcı, gelişimi ve sonlanması aşamalarında,
“birleşme, yönetim ve ayrışma” kavramları önem kazanır. Birleşme aşamasında, yani ilişkinin
başlangıcında bireyler birbirlerini tanımaya çalışır.
Kişilerarası İletişimde Başlangıç ve İlişkinin Gelişimi
Kişilerarası ilişkilerin başlamasında ilk izlenim önem taşır. Kişilerarası iletişimde, ilk izlenimi
etkileyen temel faktörler, “fiziksel çekicilik, yakınlık, benzerlik, saygınlık ve sözle olmayan
işaretler gibi başlıklar altında sıralanabilir.
Kişilerarası iletişim sürecinin başlangıcında bireyler birbirlerini dış görünüşlerine göre
değerlendirirler. Karşıdaki kişinin fiziksel görünümü çekici veya itici gelerek ilişkinin
başlaması ya da başlamamasında önemli etken olabilir. Duyu organlarından beyne ulaşan
verilerin örgütlenmesi, yorumlanması ve anlamlandırılması süreci olarak algı, karşıdaki
kişinin tanınmasında önemlidir Fiziksel yakınlık, ilişkinin başlangıcında önemlidir. Etkileşim
ve tanıma arasında güçlü bir bağ bulunur. Bireylerin birbirlerine yakınlaşmaları ve ilişki
kurmaları ile benzer yönleri bulunması arasında güçlü bağlar bulunur. Benzerlik, ilişkinin
başlangıcında olumlu bir unsur olabilir. Bir kişi ile ilişki kurmada saygınlık ve prestij de
önem taşır. Çevresince saygı duyulan, kendisi hakkında olumlu bahsedilen bireyler, pek çok
kişi tarafından çekici bulunur. Bununla beraber, ilk kez karşılaşılan kişinin sözel olmayan
davranışları da ilişki başlatıcı unsur olabilir. Kişinin güler yüzlü veya asık suratlı olması, jest
ve mimikleri ile çevresiyle olumlu ilişkiler kurması ya da sert ifadeleri ile çevresinde korku ve
kuşku ortaya çıkarması, kendisi ile kurulacak ilişkileri
Kişilerarası İletişimde Kendini Açma, Karşılıklı Konuşma ve Güven
Kişilerarası iletişim sürecinde bireyler, kendileri hakkında konuşur, yani öz anlatımda
bulunurlar. Kişinin kendisine dair bilgileri bir başkasına açması, belirli bir güven ortamını
gerektirir. ‘Kendini açma’ her zaman bilinçli olarak yapılmaz. Öz-anlatım sürecinde,
karşıdaki insana yakınlık, dinleyici sayısı, konuşulan konu, cinsiyet, verilen tepkiler gibi
birçok unsur belirleyici olabilmektedir. Öz anlatım sürecinde birey, aynı zamanda kişisel,
ilişkisel ve mesleki riskler almaktadır.
Kişilerarası iletişim sürecinde ilişkiyi tanımlayan altı aşama mevcuttur
Karşıdaki kişiyle algısal ya da etkileşimsel olarak kontak kurulur.
Bireyler birbirlerinin farkına varırlar ve ilk etkileşim başlar.
atılım: Karşı taraf hakkında daha fazla bilgi edinilmeye çalışılır; ortaklık kurma ve
bağlantı arayışı söz konusudur.
: Kişilerarası bağlanma ile birlikte kişilerarası iletişimde yakınlaşma, karşıdakine
yakınlık besleme söz konusu olur.
a: Kişilerarası bağın zayıflaması ile birlikte ilişki bozulur. Kişisel güven kaybı
kişilerarası iletişimde bozulmaya yol açar.
İlişkide sıkıntılar yaşanmaya başlanması ile birlikte ilişkiyi kurtarmak amacıyla
çeşitli girişimlerde bulunulabilir.
Karşıdaki kişiyle bağların koptuğu aşamadır. Bu ayrılık anlamına gelir ve bu
süreçte bireyler birbirlerini görmek bile istemezler.
Kişilerarası İletişimde Dinleme
İletişimde ‘dinleme’, anlamanın önemli bir koşuludur. Günlük yaşamında birey, çeşitli
davranışlarda bulunmadan ya da tepki vermeden önce dinleme eyleminde bulunur. Duymak,
pasiftir; dinlemek ise aktif bir eylemdir. Bireyler, çevrelerinde birçok sesi duyarlar, ancak
amaçlı olarak dinlerler. Dinlemek, algılamak için gereklidir. Uyaranlar, herhangi bir mesaj,
konuşmacı, kanal ve fiziksel çevre olabilir. Dinleme eyleminin niteliğini belirleyen de yine bu
uyaranlardır.
Dinleme sürecini etkileyen çeşitli unsurlar bulunmaktadır
kişi dinlenirken,
motivler ve gereksinimler devreye girer.
minde devamlılığı etkiler. Kişinin neyi duymayı beklediği,
gerçekte neyi duyduğunu etkileyebilir.
Seçici algılama ve anlamlandırma da kişinin alışkanlık ve tutumları çerçevesinde
şekillenmektedir.
Aktif ve Pasif Dinleme Eleştirel ve Eleştirel Olmayan Dinleme Yüzeysel ve Derin
Dinleme Empatik ve Objektif Dinleme Aktif dinlemede dinleyici konuya sözlü veya
sözsüz katkıda bulunurken; pasif dinlemede hiçbir tepki yoktur. Dinleyen kişinin yargılayıcı
tavırda olmaması beklenir, ancak kimi zaman dinleyici eleştirel olur ve çeşitli yargılarda
bulunur. Dinleyicide, konuşma sonucunda herhangi bir hatırlama olmamışsa, dinleme
yüzeysel olmuştur. Ancak, konuşmanın sonunda hatırlama ve değerlendirme varsa bu dinleme
eylemi derinlemesine gerçekleşmiştir. Empatik dinleme, karşıdaki kişinin duygularını
anlamaya yöneliktir. Tarafsız dinleme, önyargısız bir bakışaçısı sunar. Bilgilendirici Dinleme
İlişkisel Dinleme Takdir Edici Dinleme Tanımlayıcı Dinleme Dinleyicinin temel amacı,
verilen mesajları alma ve anlama odaklıdır. Amaç, kişiler arasındaki ilişkileri geliştirmek ve
yeni ilişkiler oluşturmaktır.
İlişkilerde çatışma kimi zaman uyuşmazlık, kimi zaman zıtlaşma, kimi zaman da kavga ve
sürtüşme düzeylerinde gözlemlenebilir.
Kişilerarası İletişimde Çatışma ve Çatışma Çözümü
İnsan ilişkileri esasında çatışma kaçınılmazdır. Dolayısıyla birey, kendisi, mevcut yapı,
çıkarları ve ilişkileriyle ters düşen durumlarda karşısındaki birey(ler) ile çatışma yaşar.
Çatışma çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir
Karşı karşıya gelen zıt düşünceler, tavırlar ve duygular
Küslük, tartışma, çekinme nedeniyle sözlü iletişimin olmaması
Sözlerin tamamen farklı algılanması, mesajın anlamından ilgisiz
olarak karşı tarafa iletilmesi
Mesajın tümüyle reddedilmesi ve aksi görüşün savunulması
: Peşin hüküm verilen düşüncelerin tartışmanın sonuna kadar
savunulması
ışması: İki kişinin görüşleri arasında kısmen de olsa bir uyuşmanın ortaya
çıkması
Kısmi Algılama Çatışması: İletilen mesajın sadece bir kısmının algılanması
Algılanan bir mesajın üçüncü bir kişiye doğru olarak
aktarılamaması
Çatışmanın çözümü, ilişkilerin devamlılığı ve sağlıklı yürütülmesi açısından önem taşır.
Çatışmada suçlayıcı tavır takınmak, hem asıl konudan uzaklaşılmasına neden olmakta hem de
sorunu baş edilemez bir boyuta taşımaktadır.
Çatışma çözümünde ideal olan süreç
Uygun ortamın oluşturulması,
anlaşmanın yapılmasıdır.
Çatışma çözme süreci, bireylerin birbirlerini suçlamadığı ve aşağılamadığı bir ortamda,
sağlıklı bir iletişim kurularak gerçekleştirildiğinde başarılı olacaktır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişimi tanımlarken öne çıkan unsurlar arasında yer
almaz?
a) Kişilerarası iletişim, farklı neden ve amaçlarla gerçekleşir
b) Kişilerarası iletişim, çeşitli kurallarla yapılandırılmış yer ve zamanda gerçekleşir
c) Kişilerarası iletişim, aynı yakınlık ve yoğunlukta gerçekleşir
d) Kişilerarası iletişim, anında veya zamansal farklılıklarla gerçekleşir
e) Kişilerarası iletişim, değişen ilişkisel bağlamda gerçekleşir
2. Aşağıdakilerden hangisi dinleme türlerinden biridir?
a) İlişkilendirici dinleme
b) Enformatik dinleme
c) Kendiliğinden dinleme
d) Subjektif dinleme
e) Yüzeysel ve derin dinleme
3. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişimde gelişimsel yaklaşımın unsurlarından biridir?
a) İkili iş birliği
b) Açıklayıcı bilgi
c) Durumsallık
d) İlişkisel öncelik
e) Planlı ilişkisellik
4. Aşağıdakilerden hangisi düşük öz saygısı olan bireylerin özellikleri arasında yer almaz?
a) Öz-geliştirmeci motivasyonlara yönelmiştir.
b) Karakteri sarsılabilir.
c) İsteme-elde etme konusunda şüpheleri vardır.
d) Kolaylıkla incinebilir.
e) Yüzeysel, tutarsız ve kararsız bir öz-kavrayışa sahiptir.
5. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim sürecinde ilişkiyi tanımlayan aşamalar arasında
yer almaz?
a) Katılım
b) Yakınlık
c) Çözümsüzlük
d) Bozulma
e) Onarma
6. Aşağıdakilerden hangisi yüksek öz-saygısı olan bireylerin özellikleri arasında yer almaz?
a) Başarısızlıklar karşısında çabuk toparlanır
b) Daha az esnektir
c) Olumlu tepkiler verir
d) Tutarlı ve kararlı öz-kavrayışa sahiptir
e) Kolay ikna olur
7. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim sürecinin temel özellikleri arasında yer almaz?
a) Kişilerarası iletişim, ‘kendi’ ile başlar.
b) Kişilerarası iletişim geri alınamaz
c) Kişilerarası iletişim tamamen karşılıklıdır
d) Kişilerarası iletişim, karşılıksız ve kendiliğinden ilişkiler bütünüdür
e) Kişilerarası iletişim sosyal rollerle şekillenir
8. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişimde ilk izlenimi etkileyen temel faktörlerden biri
değildir?
a) Göreceli yaklaşımlar
b) Fiziksel çekicilik
c) Yakınlık
d) Saygınlık
e) Benzerlik
9. Aşağıdakilerden hangisi bireylerin öz-saygısını tehdit eden yıkıcı inançlar arasında yer
almaz?
a) Mükemmelliyetçilik
b) Güçlülük
c) Acelecilik
d) Zoru denemek
e) Şüphecilik
10. Aşağıdakilerden hangisi dinlemenin aşamalarını oluşturmaktadır?
a) Seçme ve Alma-Karşılıklı Etkileşim-Algı/Anlama-İlgilenme/Hazır BulunmaHatırlama/Yorum
b) Seçme ve Alma-İlgilenme/Hazır bulunma-Algı/Anlama-Hatırlama/Yorum-Karşılık Verme
c) Karşılıklı Etkileşim-Algı/Anlama-Karşılık Verme-Hatırlama/Yorum-İlgilenme/Hazır
bulunma
d) Seçme ve Alma-Algı/Anlama-Hatırlama/Yorum-Karşılık Verme-İlgilenme/Hazır bulunma
e) İlgilenme/Hazır bulunma-Seçme ve Alma-Algı/Anlama-Hatırlama/Yorum-Karşılık Verme
Cevap Anahtarı:
1.C, 2.E, 3.B, 4.A, 5.C, 6.E, 7.D, 8.A, 9.E, 10.B
Ünite 3 KİŞİLERARASI İLETİŞİM BECERİLERİ
GİRİŞ
Kişilerarası iletişimin temeli, toplumsal bir varlık olan insanın, çevresindeki diğer insanlarla
etkileşime girme ihtiyacına dayanır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM BECERİSİ: GENEL BİR BAKIŞ
İnsanoğlu, yaşadığı toplumla bağlar kurmak, bu bağları geliştirmek ve bu bağların
sürekliliğini sağlamak için çevresiyle etkileşim hâlindedir. Bireyin davranışları, yalnızken ve
yanında birileri varken farklıdır. Kişilerarası iletişim süreci, oldukça karmaşık bir yapıya
sahiptir, her an değişebilir ve birbiriyle ilişkili birçok faktörden etkilenir. Bununla beraber,
kişilerarası iletişim, çeşitli becerilerin bütünleşik bir ifadesidir.
Bununla beraber, sosyal becerilerin kazanılmasında altı faktör önem taşır.
Sözlü ve sözlü olmayan davranışlar bütünüdür.
Belirli motivleri ve tepkileri gerektirir.
Elde edilecek ödülleri en yüksek seviyeye çıkarır.
Belirli zamana ihtiyaç vardır.
Belirli davranışların konrolünü gerektirir.
Genel bağlamsal faktörlerin etkisi altındadır.
Kişilerarası iletişim becerilerinin geliştirilebilmesi için birey kendisini tanımalıdır. Kişinin
kendisine yapacağı atıflar ise diğerlerinden geçerek yapılandırılır. Kişi, çevresindeki
uyaranlara karşı duyarlıdır.
Algı
Yorumlama ve Değerlendirme
Enformasyonu İlişkilendirme ve Tepki Seçimi
Tepkinin Ortaya Konulması ve Gözlem
KİŞİLERARASI İLETİŞİM BECERİLERİ MODELİ GELİŞTİRME
Kişilerarası ilişkilerinde birey, belirli bir ‘amaç’ çerçevesinde harekete geçer. Davranışın
bağlamı ne olursa olsun, birey ulaşmak istediği amaca dönük iletişim tarzı geliştirecektir.
Becerilerin gelişmesi de bu amaca dönüktür. Beceri kazanımı sırasında hem kullanılan
araçlar, hem de bedensel reflekslerin göz önünde
Toplumsal Beceriler Modeli’nin kişilerarası iletişim sürecine uyarlanması mümkündür. Her
bireyin mutlaka toplumsal amaçları bulunur. Bu amaçlar, çeşitli seviyelerde ve birbirini
izleyen hedefler çerçevesinde genişleyebilir. herhangi bir etkileşimin sonucunda ne
istediğinizi tanımlamak, iletişim sürecinin daha iyi nasıl yönetileceğini öğrenme sürecinde
çok önemli aşamadır.
Burada ortaya konulması gereken temel bazı noktalar şunlardır:
İki insanın etkileşiminde, temelde birbirinden farklı olsa bile, her iki taraf için de
amaçlılık söz konusudur.
İnsanlar toplumsal bağlamda iletişime girerler.
Birey, sadece karşısındakinin tepkilerini gözlemlemekle kalmaz, kendi davranışlarını da
gözlemleyerek geribildirim olarak değerlendirir.
İletişimde hem duygular hem de düşünceler etkili unsurlardır.
Argyle’in Toplumsal Beceriler Modeli, bireyin toplumsal durumlarda nasıl davranacağını
öğrendiği önermesinde bulunur. İletişimsel eylemler amaçlıdır ve doğası gereği çeşitli
hedeflere ulaşma isteği taşır.
DÖNÜŞTÜRME
Modeli’nin başlangıç noktası, ‘AMAÇ’tır. İhtiyaçlar, motivasyon ve amaç arasında da bir
ilişkisellik bulunur. Çeşitli amaçlar ve motivasyon, bilişsel süreç üzerinde etkilidir ve
düşüncelerin davranışlara dönüşmesinde farklılaştırıcı etmendir.
Modelde yer alan ‘ARACI FAKTÖRLER’, bireyin içsel durumu, etkinlikleri ve koşullar
karşısındaki tepkilerini harekete geçiren unsurlar olarak sıralanabilir. Biliş, duyumsal
girdilerin dönüştürülmesi, azaltılması, işlenmesi, saklanması, onarılması ve kullanımı
süreçlerinin tamamını kapsar.
Bu tanım aşağıda sıralanan durumları vurgulamaktadır:
Biliş, duyumsal enformasyonun dönüştürülmesi veya açımlanması yoluyla kullanılacak
hale getirilmesi sürecini kapsar.
Bu amaçla, sisteme fazla yüklenme olmaması için genellikle enformasyonun azaltılması
gerekir.
Aksine bazen bir k onuda yorumda bulunulabilmesi, kişi veya olayların muhakeme
edilebilmesi ve değerlendirilebilmesi için
Enformasyon, kısa süreli veya uzun süreli bellekte saklanmaktadır. Bu tür bir saklama
süreci, bireyin iletişimsel eylemlerinde tepkide bulunabilmesini sağlar.
Bireyin karar vermesi ya da sorun çözmesi durumlarında enformasyon yeniden gözden
geçirilir ve onarılır.
Birey, çoğu zaman duygu merkezli ‘TEPKİ’lerde bulunur. Bireyin sosyal tepkileri de
sürecin yönünü tayin edicidir. Bireyin konuşması, sözlü ifadeleri kadar, sözü destekleyen ya
da sözün inandırıcılığını şüpheye düşüren davranışsal tepkileri de bulunur. Kişilerarası
iletişim sürecinde söz ve davranış birbirine eşlik eder.
‘GERİBİLDİRİM’, kişilerarası iletişim becerisi geliştirirken bireyin ulaştığı aşamayı
görmesini sağlar. Tepkinin ortaya çıkması ile birlikte geribildirim, bu tepkinin birey
üzerindeki etkilerini ve sonuçlarını sergilemesi açısından önem taşırGeribildirimin üç
önemli işlevi bulunmaktadır:
Geribildirim, motivasyon kaynağıdır –özellikle başarılı bir süreç söz konusuysa.
Geribildirim performansın değerlendirilebilmesini sağlar.
Geribildirim, davranışın sonuçlarını görmeyi sağlar. Başarısız bir eylem sonucunda
hatanın nerede olduğunun belirlenmesi ve yeni stratejiler geliştirilebilmesi açısından
önemlidir.
Etkileşim sırasındaki geribildirim, karşı tarafın eylemini sürdürmesi açısından destek
niteliğindedir.
‘ALGI’, iletişim becerisi geliştirebilmesi açısından bireyin yaşamındaki anahtar unsurdur.
Yaşanan dünyayla bağların kopmamasını sağlar ve bireyi koşullara hazırlar. ‘KİŞİ-KOŞUL
BAĞLAMI’, bireyin iletişim becerilerinin gelişiminde kişi-koşul ilişkisini ortaya koyar.
Bireyin kişilik özellikleri, olayları, olguları ve diğer insanları algılamasında yönlendirici rol
oynar. Eğitimin başarıyla yürütülmesi ise, karmaşık yapıdaki sürecin doğru işlemesi ile
mümkün olacaktır. Bu bağlamda,
Toplumsal becerilerin, tam anlamıyla motor beceriler gibi olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Toplumsal becerilerin belirlenmesi, karmaşık bir süreci gerektirir.
Belli toplumsal becerilerin bir bileşeni olan davranışı belirlemek oldukça güçtür.
Her bir beceri için tek bir davranış kalıbı yoktur.
Beceri geliştirmek yönünde farklı eğitim yöntemleri kullanılmaktadır.
ğitim süreci sonucunda bireydeki dönüşümleri ölçmek, her zaman kolay olmamaktadır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM BECERİLERİNİN BİLEŞENLERİ
Kişilerarası iletişim becerilerine dönük çok farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Birey,
toplumsal bir varlık olmakla birlikte, kişilerarası ilişkilerinde farklı davranışlar sergileyebilir.
Ortak bir noktanın yakalanabilmesi açısından, kişilerarası iletişim becerilerinin bileşenlerini
şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
Sözlü olmayan iletişim becerileri
Söylem ve konuşma
Sosyal etkileşimde mesaj üretimi
Sosyal iletişimde mesajın algılanma süreci
İzlenim yaratma
Sözlü iletişim ile sözsüz iletişimi birbirinden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir.
İnsan, bedeninden bağımsız değildir ve bedeniyle birlikte anlam üretir. Sosyal yeterlilik,
bilgi/biliş (knowledge/cognition) ve bu bilginin performansa/davranışa
(performance/behavior) dönüştürülmesinin bir bileşenidir. Sözlü olmayan iletişim sürecinde,
hem iletme-alma yeteneği hem de duygusal zekâ ön plana çıkmaktadır
İletme (Encoding) ve Alma (Decoding) Yeteneği: Mesajın karşı tarafa sözlü olmayan
becerilerle iletimi, ‘sözsüz ifade yeteneği’, mesajın alınması sürecindeki beceriler ise ‘sözsüz
duyarlılık’ olarak ifade edilir.
Duygusal Zekâ: Mayer ve Salovey (1997), duygusal zekayı, “duygusal ve entelektüel
gelişimin sağlanması açısından duyguları ve duygusal bilgiyi anlamak; duyguların
yansımalarını düzenlemek ve düşünceleri yönlendirmek için duyguları algılama ve duygulara
erişim becerisi” olarak tanımlar. Duygusal zeka, çok boyutlu bir yapı sergiler. Mayer ve
Salovey’in geliştirmiş oldukları modelde, (i) dikkat, (ii) açıklık, (iii) bilgi ve (iv) kişinin
kendisinin ve diğerlerinin duygusal durumlarının yansımalı düzenlemesi boyutları yer alır.
Bununla beraber, Goleman (1995, 1998) tipolojisinde gözlemlenen yeterlilikler ise, (i)
kendinin farkında olma, (ii) kendini düzenleme, (iii) motivasyon, (iv) empati ve (v) sosyal
beceridir. Bu yaklaşım, oldukça bireyseldir; Goleman’ın yaklaşımı, kişilerarası boyuttadır.
Benzer biçimde Bar-On’un (1997) boyutları ise, (i) stres yönetimi, (ii) kişilerarası beceriler,
(iii) şartlara ve çevreye uymadır.
Sözlü Olmayan İletişim Becerilerinin Tayin Edilmesinde Kullanılan Teknikler
Sözlü olmayan iletişim becerilerinin tayin edilmesi sürecinde, standartlaştırılmış performans
ölçümleri, bireyselleştirilmiş performans ölçümleri ve kendini-raporlama ölçümlerinden
yararlanılmaktadır.
Kadınlar sosyal ortamlarda çok daha etkileyicidirler. Bunların başında kültür gelir. Değerler,
normlar ve çeşitli kurallar kültürün bir parçasıdır ve sözlü olmayan iletişim üzerinde etkilidir.
Cinsiyet, sözsüz iletişim becerisi geliştirilmesinde rol oynayan bir diğer önemli faktördür.
Bireysel farklılıklar, sözlü olmayan iletişim becerilerinin geliştirilmesinde önem taşır. Mesaj
iletilirken farklı (örneğin jest ve mimiklerin kullanımı) mesaj alınırken farklı (örneğin işitsel
boyutta, kulağa dayalı bir algılama) davranışsal özelliklerden yararlanılabilir. Kanal ve
seçilen kanalın mesajla uyumlu olması, başarılı biçimde iletim ve algılama açısından
önemlidir.
Söylem ve Konuşma
İletişim becerisi üzerine yoğunlaşıldığında, ilişkilerde istendik sonuçlara ulaşılabilmesi
açısından insanların ‘nasıl hareket ettikleri’ konusu gündeme gelir. İnsan ilişkilerinin
karşılıklı ya da bir arada oluşturulan/planlanan etkileşimsel bir doğası bulunur
Etkileşimin, bir bütün olarak değerlendirilebilmesi, bireylerin birbirleriyle olan geçmiş
deneyimleri, yaşanmışlıkları, karakterleri ve birçok faktörün göz önünde bulundurulmasıyla
mümkündür. Bireyler, çeşitli nedenlerle sürekli etkileşim halindedirler. Bu etkileşimlerde çok
farklı görsel ipuçları ortaya çıkmaktadır.
Türkçe, Fransızca, Almanca veya farklı bir dili konuşmak, kültürel bir özelliktir. Oysa
sözcüklerdeki vurgular, konuşmada tercih edilen sözcükler, ses tonu gibi birçok unsur ise
bireyden bireye fark eder. Bununla birlikte, etkileşim sırasında konuşmanın önemi ve ortaya
çıkardığı etki bağlamında ortak sonuçlar bulunur. Sosyal ve iletişim performansının
geliştirilmesi, çoğu zaman günlük yaşam bağlamında değil de iş yaşamında duyulan
gereksinimlere bağlı olarak gündeme gelir. Bu etkileşimler, formal ya da informal, işbirlikçi
ya da rekabetçi, hiyerarşik ya da denkler arasında gerçekleşir.
Amaç, Plan ve Eylem İlişkisi
Bireysel eylemler ve sosyal etkileşim, amaç çerçevesinde organize olur; ‘bilgi’ eylem için
gerekli bir unsura dönüşür. İnsanlar yaşamlarının her anında, çevrelerinden ‘veri’ toplar,
verileri işler ve biriktirir. “hedeflerinin olması ve bu hedefleri gerçekleştirmekten doyuma
ulaşmak,
Örnek Mesleğinizin gazetecilik olduğunu varsayalım. İletişim becerisine sahip olan bir
gazeteci, haber kaynağına hangi soruları, hangi sıra ile soracağını çok iyi bilir. Kaynağın
güveninin kazanılması ve ardından çarpıcı sorunun sorulması gerekir. Gazeteci, yeri gelip
kaynağın kendisinin konuşmasına izin verir, yeri gelip konuşmayı yönlendirici ifadeler dile
getirir. bireylerin yaşam stratejisidir” (aktaran Berger, 2003:258). Dil, bireyin iletişiminde
kullandığı bir araçtır. İnsanlar, söylemleri birleştirme eğilimindedirler, bunu da dili kullanmak
için değil, şeyleri ilişkilendirmek için gerçekleştirirler.
Witgenstein (1953), bu tür etkinlikleri dil oyunları olarak adlandırır.
Mesaj, koşullara bağlı olarak üretilir. Birey, çeşitli hedeflerine ulaşmak isterken diğer
insanların eylemlerini göz önünde bulundurur. Manav, restaurant, otel, alışveriş merkezi gibi
birçok yapılanma, temel ve ortak amaçlar için geliştirilir.
Rutin olmayan sosyal etkileşimlerde mesaj üretiminin amaçları farklılaşır. Olağandışı
durumlarda, birey davranış geliştirmek için enformasyon arayışına girer. ATM (Automatic
Teller Machine) kullanıcıları, her zaman kullandıkları ATM’nin pazar sabahı hizmet dışı
olduğunu fark ettiklerinde, nakit para ihtiyaçlarını karşılamak için hemen çözüm arayışına
girerler.
Mesaj üretimi, iletişim ihtiyacı çerçevesinde biçimlenir. Bazı iletişimsel etkileşim
örneklerinde çok nadiren sözlü iletişime başvurulurken (otobüse binerken bilet ya da ücret
uzatılması, alışveriş sonrasında kasiyerle kısa bir diyaloğa geçilmesi, gibi); bazılarında ise
uzun konuşmalar ve çok yoğun görüşmelerin yapıldığı gözlemlenir.
İletişim durumları, kimi zaman anlık tepki vermeye dönük mesaj üretimini gerektirir. Bazı
iletişimsel amaçlar, bireyi anında tepki vermeye zorlar. Mesela karşıdan karşıya geçerken
aniden karşınıza bir aracın çıkması gibi. Genellikle bireyler tehlike ile karşı karşıya
kaldıklarında anlık kararlar vermek zorunda kalırlar.
Mesaj Üretim Becerisi Belirleme Kriterleri
Mesaj üretim becerisinin kendisi çoğu zaman belirli kriterlerin varlığını gerektirir. Bireyin,
sosyal ilişkilerinde mesaj üretirken beceri kazanmış olduğunu tayin etmek her zaman
mümkün olmaz. Amacına ulaşma, yeterlik ve sosyal uygunluk/yerindelik Birey, sosyal
ilişkilerinde amacına ulaşmak üzere yaptığı planlarda ‘basite indirgeme’ eğilimindedir. Çoğu
sosyal durumda, aynı amaca ulaşmak için alternatif planlara başvurulması gerekir. Burada
en önemli parametre zamandır. Bu bağlamda, planlar arasında amaca ulaşmada en yeterli
olanı seçmek mantıklı olacaktır. Yeterlik, alternatiflerin farkında olmayı gerektirir. Mesaj
üretiminde bir diğer önemli kriter de sosyal uygunluk/yerindeliktir. Sosyal etkileşim sırasında
bireyler karşılıklı olarak birbirlerine olabildiğince nazik davranma eğilimi taşırlar.
Sosyal İletişimde Mesajın Algılanışı
Sosyal etkileşimde bireylerin maruz kaldıkları mesajları kavramasında etkili olan çok sayıda
unsur vardır. Bu faktörlerin başında kişinin kendisi gelmektedir.
Tüm bu nedenlerle, iletilen mesajın algılanmasında genel sonuçlar tahmin etmek pek mümkün
olmaz. Krauss ve Chiu’nun (1998) da ifade ettiği gibi, iletişim etkileşimsel bir süreçtir ve bu
nedenle de mesajın başarılı bir şekilde alınması, kişilerarası iletişimde bulunan tarafların amaç
ve niyetlerinin doğru anlaşılması ile mümkün olacaktır (aktaran Wyer and Adaval, 2003:292).
Wyer ve Radvansky (1999)’nin teorisine dayanılarak ayrıntılandırılır. Bu bağlamda, şu
iletişim süreçleri ön plana çıkmaktadır:
Yüz yüze, telefonda ya da elektronik posta aracılığıyla iki veya daha fazla kişinin
enformasyon paylaşımında bulunduğu informal konuşma
Belirli amaçlarla hazırlanmış sorulara maruz kalan bireylerin bu soruları bağlamı
çerçevesinde değerlendirerek cevaplamak durumunda kaldıkları görüşme/mülakat veya kanaat
araştırması gibi koşullar
Enformasyon talebinde bulunmayan ve yanıt vermesine gerek görülmeyen genel bir
kitlenin mesaja maruz kaldığı durumlar
Şekil 3.4. Mesajın Anlamlandırılmasında İki Aşamalı Model
Anlamlandırma iki biçimde gerçekleşebilir: Mesajı, üreten tarafça kurgulandığı semantik
kavramlar ve referans özellikli bilgi çerçevesinde kelimesi kelimesine anlamlandırma ve
iletilen mesaja iletişimci tarafından yüklenen anlamın ön plana çıktığı pragmatik
anlamlandırma. İletişimsel meselelere çağrışımsal veya değerlendirmeci yaklaşıldığında,
‘iyi’ ve/veya ‘kötü’ boyutlar ele alınır. İletişimcinin mesajının değerlendirmeci mi yoksa
tanımlayıcı bir yaklaşımla mı ele alınacağı her zaman açık değildir. Örneğin, “Ahmet bir
psikopat” ifadesinde,
MESAJ
İnsanlar, her karşılaştıkları mesaj için zihinlerini kurcalama eğiliminde olmazlar. Akıllarına
en çabuk ve kolaylıkla gelen enformasyon aracılığıyla mesajları değerlendirirler.
Anlamlandırma, aynı zamanda ‘sembolik’tir ve metaforlar üzerinden gerçekleştirilir.
Örneğin, “Amerika, kocaman bir fast-food restaurantıdır.” ifadesi, harfi harfine doğru
olmamakla birlikte, burada ‘fast-food restaurantlar’ ifadesi ile kastedilen, Amerikalıların ucuz
ve kalitesiz mallar konusunda takıntılı olduklarıdır.
Anlamlandırma sürecinde,
Sözlü olmayan kodlama ve sözlü enformasyon
Sözlü kodlama ve görsel enformasyon
Değerlendirme ve yargılama sürecinde enformasyon formatının etkisi
Mesajın değerlendirilmesi sürecinde bilgiye erişilebilirliğin etkis
Farkında olmanın etkileri gibi birçok faktör belirleyici olmaktadır.
Mesaj Algılama Becerilerinde Öne Çıkan İlkeler
Sosyal ilişkilerde, bireyler tarafından karşılıklı olarak iletilen mesaj(lar)ın algılanması
sürecinde, önem kazanan genel ilkeler sıralanmak istendiğinde aşağıdaki hususlar ön plana
çıkmaktadır (Wyer and Adaval, 2003:302):
Sosyal bir bağlam içerisinde ortaya konulan mesajın alıcısı, kendiliğinden zihinsel bir
temsiliyet arayışına girerek bu mesajı, insan veya olaylarla ilişkilendirme yoluna gidebilir.
Zihinsel temsiliyet bir kere yapılandırıldıktan sonra, mesajla ilişkili diğer tüm
enformasyonlara ilişkin tepkileri de kendiliğinden belirleyecektir.
İnsanların mesajı yorumlamak için kullandıkları kavramlar, enformasyonu kullanma
amaçlarına göre değişmektedir.
İzlenim Yaratma: Amaçlar, Stratejiler ve Beceriler
İnsanların izlenimlerinin oluşumunda hiçbir sosyal, profesyonel ve/veya kamusal bağlam
dışarıda tutulamaz. İzlenim yaratmada, dimdik yürüme ve konuşma önemli birer unsura
dönüşebilir. Sosyal etkileşimlerde tarafların memnun ayrılmaları, intiba yönetiminin başarı ile
yürütülmesine bağlı olabilir.
İzlenim Yaratma Kavramını Ayrıntılandırmak
Aslında ‘izlenim yaratma’ (impression management) kavramı, insanların kendilerini nasıl
sundukları ve diğerlerinin kendilerini sunuş tarzlarına nasıl tepkide bulunduklarını ifade eder.
Kendini Sunma: ‘Kendini sunma’ ve ‘stratejik kendini sunma’ kavramları, öncelikli olarak
psikoloji ve sosyal psikolojinin çalışma alanı içerisinde yer almıştır.
Kendini sunma, bir kere gerçekleştikten sonra, bireysel eğilimleri, bireyin kendisini
algılamasını ve davranışları ne düzeyde etkiler?
Konumlandırılmış Sosyal Kimlik: Kavramın kökeni, sosyoloji ile sosyo-linguistik,
linguistik ve iletişime dayanır. Bu nedenle, ‘izlenim’ tasarımının belirli güdülerle stratejik
bağları bulunmaktadır. Birey, toplumsal yaşamında üstlendiği rolü ve rolün sorumluluklarını
yerine getirirken bir sosyal katılımcı olarak kendi imajını oluşturur.
ERVING GOFFMAN (1922-1982)
1960’lı ve 1970’li yılların en etkili mikro-sosyoloğu olan Erving Goffman, sosyolojide
dramaturjik bakış açısının öncülüğünü yapmıştır. Chicago’daki öğrenim sürecinde sembolik
etkileşimcilerin (Everett Hughes ve Herbert Blumer), neo-Durkheimcıların (Lloyd Warner,
Edward Shils ve Edward Banfield) ve sosyal antropolojide hâkim olan düşüncelerin etkisinde
kalmıştır.Dilard (1990), temel amaçların başarılı olmasında beş ikincil amaç belirlemiştir
Kimlik amaçları
Etkileşim amaçları
İlişkisel kaynak amaçları
Kişisel kaynak amaçları
canlandırma amaçları
Bu amaçlardan dördü, izlenim yaratma ile doğrudan ilişkilidir. Kimlik amaçları, etik, moral
ve kişisel standartların sürdürülmesini temsil eder. Etkileşim amaçları, izlenim yaratma ve
karşılıklı diyaloğun sürdürülmasi ile ilgilidir. Canlandırma araçları ise duygusal durumların
kontrolünde önemli rol oynar. İlişkisel kaynak amaçları, değer ve tarafları sürece dahil etme
bağlamında izlenim yaratma ile ilişkilidir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim becerilerinin özelliklerinden biridir?
a) Kişilerarası iletişim becerileri doğuştan vardır
b) Kişilerarası iletişim becerileri sadece sözlü iletişimle ilgilidir
c) Kişilerarası iletişim becerileri belirli motivleri ve tepkileri gerektirir
d) Kişilerarası iletişim becerileri tüm davranışların serbest olmasına dayanır
e) Kişilerarası iletişim becerileri sadece resmi ilişkiler için geçerlidir
2. Aşağıdakilerden hangisi sosyal enformasyon işleme sürecinde işlerlik kazanan faktörlerden
biri değildir?
a) Algı
b) Yorumlama ve analiz etme
c) Enformasyonu ilişkilendirme ve tepki seçimi
d) Tepkinin ortaya konulması ve gözlem
e) Yorumlama ve değerlendirme
3. Aşağıdakilerden hangisi Argyle’in Toplumsal Beceriler Modeli’nin unsurları arasında yer
almaktadır?
a) Tepki
b) Aracı faktörler
c) Kişi-koşul bağlamı
d) Geribildirim
e) Dış dünyadaki değişiklikler
4. Aşağıdakilerden hangisi bilişe ilişkin değildir?
a) Enformasyon, kısa süreli ve uzun süreli bellekte saklanmaktadır
b) Sistemin işlemesi için enformasyonun fazlaca yüklenmesi gerekir
c) Duyumsal enformasyonun sistemden çıkarılması gerekir
d) Enformasyon daimidir, asla üzerinde değişiklik yapılamaz
e) Enformasyon alındığı şekliyle saklanır, herhangi bir bilişsel işlemden geçmez
5. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim becerisi geliştirilmesinde geribildirimin
önemini ortaya koyan bir ifadedir?
a) Geribildirim, iletişimde zaman kaybına neden olmaktadır
b) Geribildirim, sosyal etkileşimleri sırasında bireyleri isteksiz kılar
c) Geribildirim, karşılıklı olarak motivasyonu düşürücü rol oynar
d) Etkileşim sırasındaki geribildirim, karşı tarafın eylemini sürdürmesi açısından destek
niteliğindedir
e) Geribildirim, iletişim sürecinde dönüşü olmayan hatalar yapılmasına neden olur
6.Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim becerilerinin özelliklerinden biri değildir?
a) Kişilerarası iletişim becerileri öğrenilir
b) Kişilerarası iletişim becerileri elde edilecek ödülleri en yüksek seviyeye çıkarır
c) Kişilerarası iletişim becerileri belirli motivleri ve tepkileri gerektirir
d) Kişilerarası iletişim becerileri belirli bir zamanı gerektirir
e) Kişilerarası iletişim becerilerinin hiçbir koşulu bulunmamaktadır
7. Aşağıdakilerden hangisi Hargie’nin İletişimsel Beceriler Modeli’nde yer alan ‘aracı
faktörler’i açıklayan ifadedir?
a) Aracı faktörler, kişilerarası iletişim becerisi geliştirirken, bireyin ulaştığı aşamayı
görmesini sağlar.
b) Aracı faktörler, bireyin kişilik özellikleri, olayları, olguları ve diğer insanları algılamasında
yönlendirici rol oynamaktadır.
c) Aracı faktörler, ihtiyaçlar, motivasyon ve amaç arasındaki ilişkiselliğe vurgu yapar.
d) Aracı faktörler, bireyin içsel durumu, etkinlikleri ve koşullar karşısındaki tepkilerini
harekete geçiren unsurlardır.
e) Aracı faktörler, sadece sosyal rollerle şekillenir.
8. Aşağıdakilerden hangisi insanların toplumsal beceriler geliştirmelerinde eğitimin başarı ile
yürütülmesi açısından karmaşık yapıdaki süreci ortaya koyan bir ifadedir?
a) Beceri geliştirmek yönünde farklı eğitim yöntemleri kullanılmaktadır.
b) Toplumsal beceriler, tam anlamıyla motor beceriler gibidir.
c) Her bir becerinin belli davranış kalıbı mevcuttur.
d) Eğitim süreci sonucunda bireydeki dönüşümler kolaylıkla ölçülebilir.
e) Toplumsal becerilerin belirlenmesinde her zaman basit ve sıradan bir süreç söz konusudur.
9. Aşağıdakilerden hangisi kişilerarası iletişim becerilerinin bileşenleri arasında yer almaz?
a) Sözlü olmayan iletişim becerileri
b) Sosyal iletişimde mesajın algılanma süreci
c) Aktivasyonel beceri geliştirme süreci
d) Söylem ve konuşma
e) İzlenim yaratma
10. Aşağıdakilerden hangisi insan eylemlerini etkileyen ve mesaj üretim sürecinde rol
oynayan faktörler arasında yer alır?
a) Mesaj üretiminin değişmez şartları bulunur.
b) Rutin olmayan sosyal etkileşimlerde mesaj üretiminin amaçları farklılaşmaktadır.
c) Mesaj üretiminde en önemli belirleyici unsur ilgilenim ve seçiciliktir.
d) Mesaj üretimi her zaman belirli bir zaman diliminde düşünme ve değerlendirmede
bulunmayı gerektirir.
e) Mesaj üretimi her zaman planlı ve organizedir, ani gelişmelere açık değildir.
Cevap Anahtarı:
1.C, 2.B, 3.E, 4.A, 5.D, 6.E, 7.D, 8.A, 9.C, 10.B
ÜNİTE 4 SOSYAL BİLİŞ VE HAFIZANIN İŞLEYİŞİ
GİRİŞ
Bu bölüm, ilerleyen bölümlerde daha kapsamlı değerlendirmesi yapılacak olan kişilerarası
iletişim sürecinin, psikolojik temellerde nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin ortaya konulması
açısından önem taşımaktadır. Diğer durumda, ilişki ve etkileşimlerin çeşitli unsurlar
çerçevesinde anlam kazandığını kavramak güçleşir.
İNSAN PSİKOLOJİSİ VE SOSYAL BİLİŞ
Biliş, insanların çevreleri ile etkileşimlerinde diğer bireylere ilişkin olarak edindikleri
enformasyonu nasıl yorumladıkları, çözümledikleri, hatırladıkları ve kullandıklarıyla ilgilidir.
İçinde yaşadığı çevre ve her gün karşılaştığı sayısız insan hakkında bilgi ile karşı karşıya
kalan birey, toplumsal yaşamını bu bilgiler çerçevesinde sürmektedir.
Yeni girdiği bir mekân ya da yeni tanıştığı kişiler hakkında bilgi toplayan birey, hangi
bilgileri kullanacağına karar verir ve bilgilerini bir yargıda bütünleştirerek bireysel
etkileşimlerini düzenler.
Toplumsal Dünyayı Anlama
Sosyal biliş, dünyayı doğru olarak anlama ve toplumsal yaşamı çözümleme kaygısını ortaya
koymakla birlikte, bireyin değerlendirmeleri, algıladığı ve deneyimlediği bilgi çerçevesinde
olmaktadır. Bu bağlamda bireyin anlamlandırma ve açıklamalarının yanlı olduğunu ifade
etmek yanlış olmaz.
Toplumsal Çıkarsama
Birey, içinde bulunduğu toplum, ait olduğu topluluk, yaşadığı mekân ve ilişkiler hakkında
sürekli enformasyon edinme çabası içerisindedir. Yaşantısını anlamlandırması için bireyin
böyle bir iletişimsel sürece girmesi gerekir.
Bilgi Toplama: İnsanlar, bir konu, kişi, olay veya olgu hakkında belirli kanılara ulaşabilmek
ve değerlendirmede bulunabilmek için çeşitli kaynaklardan bilgi toplamaya çalışırlar.
Önceden beklentiler: Birey, yeni bir durum, koşul, kişi veya mekâna ilişkin olarak
geçmiş bilgilerinden hareketle değerlendirmelerde bulunma eğilimi taşır.
Ancak, dört koşul özellikle sorunludur:
Yanlış beklentiler
Farkındalık eksikliği
Bilgilerin dikkate alınmasının bütünüyle engellenmesi
Bilginin beklentilerle tutarlı olmadığı için reddedilmesi
Bilgide yanlılıklar: Toplumsal algılayıcı bir kez bir çıkarsamayla hangi bilgilerin ilgili
olduğuna karar verdikten sonra bilgileri toparlamaya başlar ve hangi bilgi parçalarının gözden
geçirilmesi gerektiğine karar verir.
Küçük örneklem: Elde edilen bilgi çok azsa ve çıkarsama bu bilgi üzerinden yapılıyorsa,
yanılma payı yüksektir. Bilgi kaynağı ve miktarı arttıkça yanılma payı azalmaktadır.
İstatistiki bilgi-olay tarikçesi bilgisi: İnsanlar istatistiki olana değil de olayların renkli
tarihlerine ilişkin bilgiye daha fazla ilgi duyarlar.
Olumsuz bilgi: Bir konu, olay veya kişi üzerine yapılan araştırmada ulaşılan birkaç
olumsuz bilgi, yanıltıcı kararlar vermeye yol açabilir.
Bilgileri Bütünleştirme: İnsanların bilgileri bütünleyici yetenekleri ve bir kanı oluşturma
süreçleri rastlantısaldır. Birey, karar alma yeteneğine çok güvenir. Karar alma sürecinde,
tutarlı olduğunu, yeterince bilgiden yararlandığını ve karmaşık ilişki ve bağlantıları
değerlendirdiğini ileri sürer.
Birlikte değişme yargıları: Toplumsal yaşamında birey, olay, olgu veya kişiler hakkında
bilgi toplamakla kalmaz, neyin neyle ilişkisi olduğunu da çözümlemeye çalışır. Örneğin,
“işleyen demir, pas tutmaz.”, “bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” gibi. Birlikte
değişmeye ilişkin yargılarda bulunurken insanlar belirli hatalar yapmak eğilimindedirler.
Yanılsama Korelasyon: İki şey arasında ilişkililik durumunu abartmak ya da bir ilişki
olmadığı hâlde varmış gibi görmek eğilimidir. Çağrışımsal anlam, yani, beklentiler temelinde
birlikte gitme durumu bir nedendir. Yanılsama korelasyonun nedenlerinden birisi de
eşleştirilmiş seçilebilirliktir.
Çevreleme Etkileri: Karar seçeneklerinin ifade edilmesinde kullanılan sözcükler, olumlu
ya da olumsuz bakış açısına neden olabilir.
Heyecanlar ve Çıkarsama
Birey, yaşantısına ve olaylar örgüsüne duygu merkezli bakar. Bu bağlamda, duygunun
doğruluk arayışında bilinci yanıltan bir süreç olduğu düşünülebilir.
Duygu-Durum ve Çıkarsama: İyi bir duygu-durumda olan birey, -arkadaşları ile güzel vakit
geçirmiş, sınavda başarılı olmuş vb.- sosyalleşir ve davranışlarında daha özgeci (yardım edici)
hâle gelir. Kötü bir duygu-durumunda ise, içine kapanır ve başkalarına karşı duyarsızlaşır.
Kimi zaman da kötü durumdan kurtulmak isteyen birey, sosyalleşerek olumlu davranış ve
etkileşimlerde bulunabilir.
Duygu-durum belleği etkiler. İnsanlar değeri o anki duygu-durumlarına uyan malzemeyi
daha kolay anımsamaktadırlar. Bu etki, duygu-durum tutarlı bellek olarak ifade edilir.
Duygu-durum yargıları etkiler: Neşeli insanın vereceği kararlar ile mutsuz, kederli bir
insanınkiler aynı olmaz. Olumsuz duygu-durum hâlindeki birey, başkaları hakkında olumsuz
değerlendirmelerde bulunabilir.
Duygu-durum insanların geleceğe ilişkin kestirmelerini etkiler: Depresyondaki birey,
kötümser kestirmelerinde daha gerçekçi olmak eğilimindedir. Bununla beraber olumlu
olayları kestirmede o kadar iyi değildir. İyimserler içinse tersi durum geçerlidir.
Duygu-durum yargılara nasıl varılacağını etkiler: Mutlu insanlar, karar almada daha
kapsayıcı, içerici ve içtepiseldirler. Kararları çabuk alırlar. Daha değişken şeyleri bir kategori
altında toplar ve kalıp yargısal düşünürler.
Otomatik Değerlendirme: İnsan yaşamındaki birçok biliş süreci otomatik ve farkında
olunmaksızın gerçekleşir. Yaşamı boyunca birçok olumlu ve olumsuz durumla karşılaşan
birey, duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkilerinde otomatik hâle gelebilir.
Güdü ve Çıkarsama: Bireyin bilgileri nasıl işleyeceği ve bir araya getireceği,
Düşünce ve Duyguları Bastırma: Birey yaşamı boyunca duygularını düzenleme girişiminde
bulunur. Ya iyi bir duygu-durumu getirecek davranışlarda bulunur ya da duygu yüklü
düşüncelerini bastırır.
Duygusal Kestirmeler: Birey, geleceğe ilişkin karar verirken duygularını kullanır.
Genellikle, olaylara, durumlara karşı ne düzeyde tepki vereceğini kestirmeye çalışır, ancak
tahmin etmekte kimi zaman güçlük yaşayabilir.
Bunun temel nedeni de,
vb.) geleceği üzerindeki etkisini abartması ve
etkileyeceğini anlamadaki başarısızlıktır.
r
Bir kalıp belirli bir süre için standart bir davranışlar sırasını ifade eder. Şemalar, hiyerarşik
biçimde örgütlenir. Genellikle durum, olay ve olgulara ilişkin insanların zihninde bir oluş
sırası mevcuttur.
Şemaların içerdiği çağrışımlar ise hiyerarşik bir yapıdan çok karmaşıktır. Şematik bilgi
işlemenin çeşitli avantajları bulunmaktadır
Şemalar bilgi işleme sürecini kolaylaştırır: Şemalar, büyük bilgi yığınlarının hızla ve
kolaylıkla işlenmesini, bilginin anımsanmasını, yeni bilgilerin yorumlanmasını ve
çıkarsamalarda bulunmayı sağlar.
Şemalar anımsamayı kolaylaştırır: Bellek, kişi, olay, durum ve olguların şematik
temsiline bağlı olarak işler. Şamalar, ayrıntıları taşır.
Şemalar bilgi işlemeyi hızlandırır: Bilgi, durum ya da kişiye ilişkin önceden bir bilgiye
sahip olunduğunda bilginin işlenmesi kolaylaşır.
Şemalar otomatik çıkarsamayı kolaylaştırır: Bazı şema-ilişki çıkarsamalar, bilinçli
çabaya gerek kalmaksızın otomatik olarak gerçekleşir.
Şemalar bilgi ekler: Şemalar, bilgilerdeki eksiklik ya da boşlukların kapatılmasına
yardımcı olur. Eksik bilgiler, şema-tutarlı ayrıntılarla doldurulur.
Şemalar yorumlamayı kolaylaştırır: Belirli bir alanla ilgili bütün bilgileri
ilişkilendirmede yardımcı olan şemalar, belirsiz durumların yorumlanmasını kolaylaştırır.
Şemalar, nelerin olması gerektiği
konusunda beklentileri kapsar. Beklentiler ise belirli bir durumun ne kadar olumlu ya da
olumsuz bulunacağını belirler.
Belirli bir şemanın kullanımı, duygusal bir tepkiye yol açabilir.
Çevreden kaynaklanan bilgi, belli bir şemaya uyduğunda, o şemaya bağlanmış duyguyu
tetikler.
Nesne veya kavramların yapısal bir birimini oluşturan şema, kısa ve genelleştirilmiş bilgiyi
temsil etmektedir. Şemalar, ilgili enformasyonla birlikte aktif hale gelirler. Sık kullanımla
birlikte şemalara erişim kolaylaşır. Şemalar zihinsel değerlendirme ve yargılama süreçlerini
harekete geçirme özelliğine sahiptirler.
BİLİŞSEL KESTİRME YOLLAR
Temel olarak, uyuşma derecesinin belirlenmesi için çevreden alınan bilgiler, şemalardakilerle
eşleştirilir. Bu yol, belirli bir kişi ya da olayın, belirli bir şemanın örneği olup olmadığına
karar vermede yardımcı olur.
ETMENLER
Hafıza, insan varlığına ilişkin tüm olguları tek bir bütün içerinde toplar. Kodlama, saklama ve
geri çağırma işlevselliğine sahiptir.Birey çıkarsamalarında ikili bilgi işleme yoluna başvurur.
Bir başka ifadeyle insanlar, bilgileri ya şemaların hızlı, çabasız yol gösterici kullanımları
yoluyla ya da özgül durumdaki kanıtlardan yararlanarak sitematik yollarla işlerler. Şemaların
daha az kullanılmasına ve bilgi üzerinde daha fazla durulmasına yol açan koşullar arasında
çıktı bağımlılığı gelmektedir. İnsanların çıktıları işin içine girdiğinde, başkaları hakkındaki
bilgilere daha fazla dikkat edilir. İnsanların şemalarına daha az, verilere daha çok dikkat
etmelerinin bir diğer koşulu da sorumlu tutulma olasılığıdır. İnsanlar başkalarına kendilerini
haklı göstermek isteğindeyse veya sorumlu tutulmaları olasılığı bulunuyorsa, şemanın ötesine
geçerek verilere odaklanmaktadırlar. İnsanlar zaman baskısı altında karar alırken şemalarını
daha çok kullanma eğilimi taşırlar. Birey, kişi veya duruma ilişkin daha önceden elde ettiği
verilerle deneyimlerini karşılaştırır ve buna doğrulayıcı denence sınaması denir. Kimi zaman
birisi hakkında sahip olunan şema, daha sonraki şemaları etkilemesinin yanı sıra o kişinin
gerçek davranışlarını ve kendisine ilişkin izlenimlerini de etkiler. Bu duruma, kendisini
doğrulayan kehanet adı verilir. Şemalar o kadar güçlüdür ki, çevreden gelen bilgilerin
yorumunu etkilemesinin yanı sıra çevrenin şemayla tutarlı hâle gelecek biçimde
değiştirilmesine de neden olur. Her zaman olmamakla birlikte, beklentilerin benlik
kavramını zorladığı durumlarda, yani algılayıcının beklentileri hedefin davranışı üzerinde
etkili olduğunda değişim gerçekleşir.
HAFIZA: İŞHAFIZA: İŞLEYİŞİ VE GEREKLİLİĞİ
Bireyin gelişimi, yaşadıkları ve yaşamakta olduklarının tamamı hafızasına bağlıdır. İnsan
düşüncesi ve kavramsallaştırmaları hafızayla işlerlik kazanır.
Hafızanın Biyolojik ve Psikolojik Temelleri
Kodlama sırasında faaliyete geçen beyin bölgelerinin çoğu sol yarı kürede, geri çağırma
sırasında faaliyete geçen beyin alanlarının çoğu da sağ yarı kürededir.
Hafızanın üç evresi (kodlama, saklama ve geri çağırma) bütün durumlarda aynı şekilde
işlemez. Hafıza, materyali birkaç saniye için depolamayı gerektiren durumlar (kısa süreli
hafıza) ile uzun aralıklarla kaydetmeyi gerektiren durumlar (uzun süreli hafıza) arasında
ayrım yapar. Farklı bilgi türleri için farklı hafızalar işlemektedir. Geçmişte, belirli bir
zamanda ve mekânda gerçekleşmiş bir olayın hatırlanmasını sağlayan açık hafıza, kodlama,
saklama ve geri çağırma işlemleri açısından farklılıklar sergiler. Beceriler için kullanılan
hafıza ise gizli hafıza olarak adlandırılmaktadır.
Kısa Süreli Hafıza
Bilginin birkaç saniye için saklanması durumunda bile kodlama, saklama ve geri çağırma
evreleri söz konusudur. Bilginin kısa süreli hafızaya kodlanması sırasında sadece ‘seçilmiş
olan şey’ içerilir. Bireyin karşılaştığı her şey kısa süreli hafızaya girmez ve daha sonra da geri
çağrılmaz. Bu da bireyin dikkatini toplamasıyla ilgili bir durumdur. Bilgi, hafızaya belirli bir
kod ya da temsil olarak girilir.
Uzun süreli hafıza, birkaç dakika kadar kısa ve bir ömür kadar uzun aralıklarla bilgi
saklanmasını içerir.
Hem akustik hem de görsel kodların varlığı, kısa süreli hafızanın, ‘akustik tampon’ ve ‘görseluzamsal tampon’ vasıtasıyla depolandığını ortaya koymaktadır.. Kısa süreli hafızanın
kapasitesi çok sınırlıdır. Ortalama olarak bu sınır yedi ögedir (7 ± 2) ve bu sayı iki öge kadar
değişebilir. Bazıları beş öge sayabilirken, bazıları hafızalarında dokuz ögeyi saklayabilirler.
Bu rakam bireyin hafıza uzamını ifade etmektedir. Ancak birey, birbirini izleyen harf ve sayı
gruplarını uzun süreli hafızada tutulabilen birimler içinde yeniden gruplayarak kısa süreli
hafızasını destekleyebilir. Bu türden birimler, küme (chunk) olarak adlandırılır.
Uzun Süreli Hafıza
Uzun süreli hafıza, birkaç dakika kadar kısa ve bir ömür kadar uzun aralıklarla bilgi
saklanmasını içerir. Uzun süreli hafızada kodlama ile geri çağırma arasında önemli
etkileşimler vardır. “Sözlü metaryal için baskın olan uzun süreli hafıza, ne akustik ne de
görseldir; o, ögelerin anlamını temel alır. Hafıza ögeler arasında gerçek ya da yapay
bağlantılar kurarak hatırlama işlemini gerçekleştirir. Uzun süreli hafızada unutma durumunun
geneli, bilginin kendisinin kaybedilmesinden çok bilgiye ulaşımın kaybedilmesinden
kaynaklanır. Geri çağırmayı zayıflatan etkenler arasında bozucu etki gelmektedir.
Kişisel farklılıkları bulgulamak amaçlı olarak yürütülen çalışmalarda ve yapılan testlerde,
yeniden üretilebilen tutarlı sonuçlara ulaşılabilmesi açısından güvenilirlik, ilişkiselliğin doğru
kurulabilmesi bağlamında ise geçerlilik önem kazanmaktadır.
Duygu, uzun süreli hafızayı en az beş biçimde etkiler:
yüklü durumları, nötr durumları düşünmekten daha fazla
eğilimlidir.
anlamına gelir.
umsuz duygular geri çağırmayı engelleyici rol oynayabilir.
KİŞİLİK VE BİREYSELLİK
Sokak, durak, sınıf, iş yeri, alışveriş merkezi ve kütüphane gibi birçok mekânda her an çok
sayıda insanla karşılaşılmaktadır. Bu insanların her biri kendine ‘özel’dir. Birbirinden kişisel
özellikleri, yetenekleri, tutumları gibi çeşitli yönleri ile ayrışırlar. Ancak, biyolojik ve
psikolojik süreçler -gelişme, bilinç, öğrenme, algı, motivasyon vb.- göz önünde
bulundurulduğunda, bunların temelde her birey için aynı olduğu görülecektir.
Kişisel Farklılıklar
Kişisel farklılıkları ortaya koyma çabası, kimi zaman toplumsal yaşamın düzenlenmesinde
belirleyici rol oynar. İnsanların yaşamlarında doğrudan etkisi bulunan bireysel benzerlik ve
farklılıklar bir arada yaşayabilmelerinin ve dayanışma içerisinde olabilmelerinin bir ön
koşulunu oluşturur.
Kişisel farklılıkları bulgulamak amaçlı olarak yürütülen çalışmalarda ve yapılan testlerde,
yeniden üretilebilen tutarlı sonuçlara ulaşılabilmesi açısından güvenilirlik, ilişkiselliğin doğru
kurulabilmesi bağlamında ise geçerlilik önem kazanmaktadır.
Zekânın bileşenleri üzerine yapılan çalışmalarda,
n süreçler),
ön plana çıkar.
Kişilik
Kişilik, bireyin fiziksel ve sosyal ortamıyla etkileşim tarzını ortaya koyan, düşünce, duygu ve
davranışın ayırt edici ve karakteristik örüntüleridir. Günlük yaşam pratiklerinde, herhangi bir
nedenle birisi hakkında kanılar öğrenilmek istendiğinde verilecek yanıt, “zeki, dışa dönük,
dürüst” gibi ifadelerdir. Bu da insanların çevrelerinde bıraktıkları izlenimlerle ilişkilidir.
İnsanlarla etkileşim, çeşitli kişilik özelliklerinin ortaya konulmasını sağlar.
Her an birileri ile etkileşim halinde olan birey, her bir etkileşimine bağlı olarak karşısındaki
hakkında çeşitli kanılara ulaşabilir.
Doğuştan belirli bir zekâ seviyesine sahip olmakla birlikte birey, ailesinin kendisi için
hazırlayacağı entelektüel olarak uyarıcı bir ortamda gelişimine devam edecektir.
Deneğin, doğru veya yanlış olarak yanıtladığı ifadelerle kişilin analiz edilmeye çalışıldığı
‘Ölçüt Anahtarlı Yöntem’; üzerinde kişilik özelliklerinin yer aldığı kartların deneğe sunularak
kendisine en yakın olan ifadeleri ayırmasının istendiği ‘Q Yöntemi’; serbest çağrışım
tekniğinin kullanıldığı ‘Projektif Testler’; mürekkep lekesine benzeyen karmaşık şekillerin
anlamlandırılmasına dayanılarak kişilik özelliklerinin belirlenmeye çalışıldığı ‘Rorshach
Testi’; kişisel deneyimleri veya zihinsel kurgulamaları açığa çıkarması amaçlanan resimlerin
gösterilmesi ve ardından bireyden bir deneysel öykülendirme yapmasının istendiği ‘Tematik
Kavrama Testi’ en yaygın kullanılan testler arasında yer almaktadır.
Kişilik Farklılıklarının Nedeni Olarak Kişilik-Çevre Etkileşimleri
Kişiliğin oluşmasında çevre faktörünün etkileri, bireyin doğumuna değin uzanır. Bir aile
ortamına doğan birey için sunulan ortam, anne ve babasının örgütlediği ortamdır. Çocuğun
genetik özellikleri ile çevresel faktörlerin iç içe geçtiği bir etkilenme süreci söz konusudur.
Çocuğu ile sürekli ilgilenen ebeveynlerin, onlara kitap okuması, birlikte müzik dinlemeleri,
müze gezileri vb. entelektüel ortamın bir parçasını oluşturur.. Çevre, üç etkileşim biçimi ile
çocuğun kişiliğinin bir işlevi hâline gelir: Reaktif, evokatif ve proaktif etkileşim (bakınız
Tablo 4.2.).
yaşarlar. Duyarlı bir çocuğu sert bir bakış kolayca etkilerken; kardeşi belki de bu kadar
etkilenmeyecektir.
esnel bir çevreden çıkmakta ve daha sonraki
kişilik gelişmesini etkilemektedir. Örneğin ailede tüm bireyler için aynı ortam oluşturulsa da
bu ortam tüm bireyler için psikolojik olarak eşit olmayacaktır.
ireyin kişiliği başkalarından ayrı tepkileri uyarır. Bir noktada çocuğun kişiliği, annebabanın çocuk yetiştirme tarzı üzerinde etkili olur.
Etkileşim
aşma çabası ortaya çıkabilir.
Böylelikle kendi ortamını seçmeye ve oluşturmaya başlar.
kişilerin kendi kişilik gelişimlerinde aktif ajanlar hâline geldikleri bir sürece işaret etmektedir.
Kişiliğin Yaşam Boyu Sürekliliği
İnsan yaşamında belirli kişilik örüntüleri ve davranış biçimlerinin süreklilik taşıdığı görülür.
Aynı zamanda birey, sürekli bir değişim içerisinde olduğunu da yaşantılarından hareketle fark
eder. Bireyin yaşamı boyunca, kişiliğindeki süreklilik ve değişim ilişkisini anlamlandırmak,
birçok ilişki ve etkileşimini değerlendirebilmek açısından önemlidir. Bireyin yaşamındaki en
güçlü süreklilikler, entelektüel performans ölçümlerinde gözlemlenir. Genellikle kalıtsallığı
en yüksek olan özellikler en güçlü sürekliliği gösterir. Arkadaş ve eş seçiminde birey,
kendisine yakın hissettiği, kendisi ile benzer değerleri taşıyanlarla yakınlaşır. Bu da bireyin
kendisinde mevcut olan değer ve özelliklerin kalıcılaşmasını sağlar.
Değişim baskısının en sık rastlanan kaynağı, toplumun cinsiyet rolü normlarıdır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “_______, insanların çevreleri ile etkileşimlerinde diğer bireylere ilişkin olarak edindikleri
enformasyonu nasıl yorumladıkları, çözümledikleri, hatırladıkları ve kullandıklarıyla
ilgilidir.” ifadesinde boş bırakılan yere uygun gelen kavram aşağıdakilerden hangisidir?
a) Düşünce
b) Çıkarsama
c) Algı
d) Hafıza
e) Biliş
2. Aşağıdakilerden hangisi şemayı açıklayan bir ifade değildir?
a) Belirli kişiler ve toplumsal rollere ilişkin olabilir.
b) Fark edilmesi ihtimali düşük durumlara ilişkin olabilir.
c) Belirli nesnelere ilişkin tutumlar olabilir.
d) Sık karşılaşılan algılara ilişkin tutumlar olabilir.
e) İnsanların kendilerine ilişkin olabilir.
3. Aşağıdakilerden hangisi şematik bilgi işlemenin avantajlarından değildir?
a) Şemalar bilgi işleme sürecini kolaylaştırır.
b) Şemalar bilgi işlemeyi hızlandırır.
c) Şemalar mantıksaldır.
d) Şemalar bilgi ekler.
e) Şemalar yorumlamayı kolaylaştırır.
4. “Kimi zaman birisi hakkında sahip olunan şema, daha sonraki şemaları etkilemesinin yanı
sıra o kişinin gerçek davranışlarını ve kendisine ilişkin izlenimlerini de etkiler. Bu duruma,
_______ adı verilir.” ifadesinde boş bırakılan yere uygun gelen kavram aşağıdakilerden
hangisidir?
a) Doğrulayıcı denence sınaması
b) Zaman baskısı
c) Çıktı bağımlılığı
d) Kendisini doğrulayan kehanet
e) Sorumlu tutulma olasılığı
5. Aşağıdakilerden hangisi bilişsel kestirme yolları arasında yer alır?
a) Ulaşılabilirlik kestirme yolu
b) Merkezi nokta kestirme yolu
c) Bilinmezlik kestirme yolu
d) Güçlü yönler kestirme yolu
e) Kör nokta kestirme yolu
Sosyal Biliş ve Hafızanın İşleyişi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
6. “Farklı hafıza evreleri, beyindeki farklı yapıları devreye sokar. __________ sırasında
faaliyete geçen beyin bölgelerinin çoğu sol yarı kürede, _________ sırasında faaliyete geçen
beyin alanlarının çoğu da sağ yarı kürededir.” ifadesinde boş bırakılan yerlere uygun gelen
kavramlar aşağıdaki seçeneklerden hangisinde yer almaktadır?
a) Hafıza - saklama
b) Kısa süreli saklama - geri çağırma
c) Kodlama - korteks
d) Kodlama - geri çağırma
e) Saklama - kodlama
7. Aşağıdakilerden hangisinde çevreye bağlı üç etkileşim biçimi sıralanmıştır?
a) Evokatif etkileşim - Preaktif etkileşim - Resesif etkileşim
b) Reaktif etkileşim - Aktivatit etkileşim - Evokatif etkileşim
c) Reaktif etkileşim - Evokatif etkileşim - Proaktif etkileşim
d) Aktivatit etkileşim - Resesif etkileşim - Proaktif etkileşim
e) Resesif etkileşim - Reaktif etkileşim - Aktivatit etkileşim
8. Aşağıdakilerden hangisinde duygu-duruma ilişkin verilen ifade yanlıştır?
a) Duygu-durum belleği etkiler.
b) Duygu-durum etkileşim kesitlerini etkiler.
c) Duygu-durum yargıları etkiler.
d) Duygu-durum insanların geleceğe ilişkin kestirmelerini etkiler.
e) Duygu-durum yargılara nasıl varılacağını etkiler.
9. Aşağıdakilerden hangisinde otomatik değerlendirmeye ilişkin verilen ifade doğrudur?
a) İnsan yaşamındaki bilişlerin tamamı farkında olunarak gerçekleşir.
b) Bireyin iyi ya da kötü olarak değerlendirmeleri, uzaklaşma tepkilerini artırır.
c) Bireyin sadece duygusal tepkileri otomatik hale gelir.
d) Bireyin değerlendirmeye ilişkin yargıları, sonradan edineceği bilgilerin işlenmesine
rehberlik eder.
e) Karşılaştığı olumlu ve olumsuz durumlar bireyde bilişsel olarak yakınlaşma tepkisi açığa
çıkarır.
10. Aşağıdakilerden hangisi bilgi yorumlamada hangi şemanın kullanılacağı belirleyen
etmenlerden birisi değildir?
a) Tepkisellik geliştirme
b) Bireysel farklılıklar
c) Doğal dış sınırlar
d) Öncelik
e) Önem
Cevap Anahtarı:
1.E, 2.B, 3.C, 4.D, 5.A, 6.D, 7.C, 8.B, 9.D, 10.A
ÜNİTE 5 KARŞILIKLI BAĞIMLILIK VE PSİKOLOJİK DOYUM
GİRİŞ
İnsan ilişkileri, üzerinde en fazla tartışma yürütülen konular arasında yer alır. Öncelikli olarak
karşılıklı bağımlılığın insan yaşamındaki önemi tartışılmakta, ardından da insan ilişkilerinde
yakınlık ve karşılıklı açılmanın dinamikleri ele alınmaktadır.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE KARŞILIKLI BAĞIMLILIK
İnsan doğumundan ölümüne değin geçen süre içerisinde, bir yandan yakın aile çevresi diğer
yandan toplumun tüm diğer gruplarıyla sosyal ilişkiler ağına bağlı yaşar. Örnek İnsan ilişkileri
karşılıklıdır. Herhangi birinden yardım gören birey, kendisini ona karşı borçlu hisseder. Yeri
geldiğinde o da karşısındakine yardım etmek ister. En basitinden, birey, herhangi bir
arkadaşını akşam yemeğine davet ederken, onun da kendisini mutlaka bir gün yemeğe davet
edeceğini düşünür.
Ödül-Bedel İlişkisi
Ödülün iki boyutu vardır:
boyutu
Kişiye özgülük boyutu, ödülün değerinin, onu verene bağlı olma derecesiyle ilişkilidir.
Somutluk boyutu ise gözle görülüp, elle tutulan somut ödüller ile tavsiye, öğüt vb. somut
olmayan ödüller arasındaki ayrıma işaret eder.
Çıktıların Değerlendirilmesi
Birey tüm ilişki ve etkileşimlerini sürekli gözden geçirir, ödül ve bedel dengesini sorgular.
bakmaktır.
dirilebilir.
İlişkilerinde bireylerin çıktılarını olumlu yönde en üst düzeye çıkarmasında, etkinliklerin eş
güdüm içinde yapılması gündeme gelir.
Eşitlikçi Değişim
İnsanlar ilişkilerinde eşitliğin bulunduğuna inandıkları zaman rahat, huzurlu ve mutludurlar.
İlişkilerinde samimiyetin olmadığı, aldatıldıklarını ya da kullanıldıklarını düşündükleri veya
hissettikleri zamanlarda ise gergin ve streslidirler. Temelde eşitlik, kişinin kazancının
katkılarıyla doğru orantılı olmasıyla ilişkilidir.
ya da gruptaki bireyler kazançlarını en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar.
normlar geliştirerek ortak ödüllerini en üst düzeye çıkarabilirler.
işkinin hakkaniyete uygun olmadığını anladıklarında, hoşnutsuz olurlar.
Hakkaniyetsizlik arttıkça, hoşnutsuzluk da artar.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE YAKINLIK
İnsanın var olduğu tüm kurumlar, iletişim süreçlerine dâhildir. İnsan ve algısı, toplumsal
yapıya dâhil olma biçimi gibi pek çok faktör iletişim süreci üzerinde etkilidir. Yakınlığın
olabilmesi için etkileşimin olması gerekir. Bir kişinin, bir başkasına kişisel duygu ve
bilgilerini açmasıyla yakınlık süreci başlar. Bu paylaşım sözlü veya sözsüz iletişim
aracılığıyla olur.
Yakınlık denildiğinde, kişisel duyguların karşı tarafla paylaşılması, değer bilmek, cana
yakınlık ve birlikte gerçekleştirilen etkinlikler akla gelir.
. Genel anlamda insanlar, yakınlığı, ‘kişisel duyguların ve sevginin açığa vurulması’ olarak
ifade ederler. Toplumsal ya da kültürel yapılar, kadınları ilişkilerin duygusal liderleri
konumuna taşımakta; bu bağlamda kadınlar yakınlığı başarmaya daha istekli olmaktadırlar.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE GÜÇ DENGESİ
Toplumsal bir varlık olarak insanın, kendisiyle ve çevresiyle etkileşime girmesi âdeta bir
zorunluluktur. İnsan doğası gereği çevresini ve çevresindekileri etkilemeye çalışır.
Güç Dengesini Değerlendirme
Genel olarak bireyin, çevresinde etkileşimde bulunduklarıyla arasında -kişiliği, olaylara bakış
açısı, değerlendirme ölçütleri ve sosyo-kültürel birikimleri vb. nedenlerden- kaynaklanan ve
büyük ölçüde tıkanmalara yol açan ‘güç dengesi’ kurma çabası ya da kuramama durumu gibi
sorunlara sıkça rastlanır.
Toplumsal kurallar çoğunlukla insan ilişkilerinde belirleyici rol oynar. Liderlik, karar alma
mekanizmasının işleyişi, statü, konum vb. faktörlerin tamamı, ilişkilerin düzeyini, tarzını ve
güç dengesini belirler. Bunun yanı sıra etkileşimde bulunan tarafların kaynaklarının güçleri
(bilgi düzeyleri, sahip olunan materyaller vb.) iletişim sürecini etkiler. Taraflar kaynakları
açısından dengesiz olduklarında, daha fazla kaynağa sahip olan kişi daha fazla güce de
sahiptir. Tarafların iletişim sürecine verdikleri değer ve ilgi de güç dengesi üzerinde etkili
olur.
Güç Dengesi ve Çatışma
İlişkilerin en eşitçil ve en dengeli görünenlerinde bile çatışma kaçınılmazdır. İlişkilerde
çatışma çoğunlukla bir kişinin davranışı diğerini engelleyici bir boyuta ulaştığı zaman ortaya
çıkar. Kimi çatışmalar taraflardan birinin özgül davranışına bağlı olarak yaşanır.
Sorumluluklarını yerine getirmeyen bireyler çatışma ortamına zemin hazırlarlar. Kimi
çatışmalar da tarafların güdüleri ve kişiliği üzerinde yoğunlaşır. Temelde
elişim için bir güç olabilir.
Çözümlenme biçimlerine göre çatışmalar bireyler arasındaki ilişkiyi destekleyebilir ya da
sonlanmasına neden olur.
Çatışma çözümünde ‘saldırganlık’, ‘kaçınma’ ve ‘problem çözme’ davranışlarından
hangisinin tercih edildiği bu güç dengesinin nasıl yapılandırıldığına işaret
Benim kazanmam için sen kaybetmelisin’ yaklaşımının bir yansıması olarak saldırganlık,
çatışma ortaya çıktığında taraflardan birinin diğeri üzerinde güç kullanarak sorunu çözmeye
çalışması anlamına gelmektedir. Bu yola başvurulduğunda,
katılmak için hiçbir istek duymaz.
lişir.
gelişimini engeller.
neden olur.
Sorun ortaya çıktığı anda kaçınmayı tercih eden birey için çözüm arayışına gerek yoktur.
Çoğu zaman bir sorun olduğu bile kabul edilmez. Bu yola
Diğerleri ve ilişki önemli
UYMA-PROBLEM ÇÖZME-UZLAŞMA-KAÇINMA-ZORLAMA
Amaç ve birey önemli
naşmama duyguları gelişir.
ine açıktır.
ğlar.
Temelde unutulmamalıdır ki, çatışmanın çözümü için uygun ortam oluşturulmalı, tarafların
algıları netleştirilmeli, karşılıklı olarak gereksinimler ortaya konulmalı, olumlu bakış açısı
geliştirilmeye çalışılmalı, soruna ilişkin detaylı açıklamalar yapılmalı ve soruna ilişkin çözüm
seçenekleri geliştirilmelidir.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE DOYUM VE BAĞLANMA
Bireyin mutluluğu ve huzuru, ihtiyaçlarının dengeli biçimde karşılanmasına, düzenli,
doyumlu ve verimli ilişkilerin kurulup sürdürülmesine bağlıdır.
İnsan İlişkilerini Düzenleyen İlkeler
Birey, bir topluluk içerisinde, diğer bireylerle bir arada yaşar.
İnsan ilişkilerinin temelinde
yer almaktadır. Birey bunlar çerçevesinde hayatını yönlendirmektedir.
Karşılıklı İlgi
İnsanların birbiriyle ilişkilerinin temelinde karşılıklı ilgi söz konusudur. Birlikteliklerin
sağlıklı yürütülmesi de karşılıklı ilgi ve duyarlılığın olmasına bağlıdır. Karşılıklı ve birbirini
tamamlayıcı ilgi ile toplanan insanların sorunlara ilişkin çözüm arayışları da karşılıklı ve
anlayış çerçevesinde olacaktır. Bir arada bulunmalarda denge ve anlayış bu sayede
geliştirilebilecektir.
Kendine Özgü Olma
Toplumlar, farklılıkların dengeli ve uyumlu bir biçimde yönetilmesiyle birlikteliklerin uyumu,
gücü ve dengesi her bir bireyin bu ortaklığa bakış açısına ve katkılarına bağlıdır.Bu nedenle
kişinin kendine özgülüğü önemli bir unsurdur.
Eylemde İsteklilik
İnsan iş bölümü ve iş birliği çerçevesinde yaşama katkıda bulunur. Sosyal yaşamında insanları
bir araya getiren çeşitli motivasyon unsurları vardır. Yaptığı işten zevk almak ya da iş
arkadaşlarını sevmek bunların başında gelir. İnsanlar ancak motive oldukları etkinliklerde
yüksek seviyede başarı sergileyebilirler.
Onur
İnsan onuru, ilişkilerin etik ve moral esasını oluşturmaktadır. Bütün insanlar ilişkilerinde, yer
aldıkları ortamlarda ve yaşamlarının her anında saygınlık kazanmak ve dürüst ilişkiler kurmak
isterler. Her birey kendine özgü kişiliğe sahiptir ve bu kişiliğe saygı duyulmasını bekler.
Doyum ve Bağlanma
Doyum ve bağlanma aynı kavramlar değildir. İnsanlar kimi ilişkilerinden yüksek doyum
almakta ama bağlanmasını engelleyen faktörlerle karşılaşmakta kimi ilişkilerinden ise doyum
almadığı hâlde koşullar, sosyal normlar ve daha birçok nedenden ötürü bağlılığını
bitirememektedir. Her gün bir araya geldiği, aynı evi, aynı ortamları paylaştığı insanlarla
duygusal doyum yaşayamayan bireylere rastlamak mümkündür.
Doyum
Bireyin, bir ilişkinin niteliğine ilişkin öznel değerlendirmesi ‘doyum’ olarak ifade edilir.
İlişkinin ödüllerinin bedellerini aşması doyumun varlığını ortaya koymaktadır. İlişkilerinden
memnun olan birey, arkadaşları ile daha fazla zaman geçirmeye istekli olur. Genellikle bu tür
ilişkilerde mizah unsuru da ön plana çıkar. Eğlence, sevgi-saygı ifadeleri, yıpratıcı olmayan
eleştiriler, davranışların dostça olması gibi birçok unsur ilişkideki doyumun ipuçlarını
sunması açısından önem taşır.
Bağlanma
Bir kişiyi ilişkide tutma yönünde etkili olan olumlu ve olumsuz güçlerin tümü ‘bağlanma’
olarak adlandırılır. İlişkiye bağlanmanın güçlü ve zayıf düzeyleri olabilir. Tüm bireyler
ilişkilerine güçlü düzeylerde bağlanmazlar. Bağlanmayı etkileyen üç ana unsurdan söz etmek
mümkündür.
çekim güçlerinden etkilenir.
kuruludur.
İnsanın ilişkisini devam ettiren olumlu çekim güçleri vardır. Etkileşim sırasında taraflar
birbirlerini sever, birlikte etkinliklerde bulunmaktan ve zaman geçirmekten zevk alır, ilgi
alanları arasında uyum olduğunu keşfeder ve geçinmeyi kolay bulursa ilişkiyi sürdürme
yönünde olumlu motivasyona sahip olacaklardır. Bağlanmanın bu bileşeni kişisel bağlanma
olarak ifade edilir. Çünkü burada kişisel olarak ilişkiyi sürdürme veya sonlandırma arzusu söz
konusudur.
Kişilerin değerleri ve ahlaksal ilkelrinden, yani bir ilişkide kalmanın gerektiği yönündeki
duygudan hareket edildiğinde ahlaksal bağlanma söz konusudur. İnsanları, ilişkiyi terk
etmekten alıkoyan çekici seçeneklerin yokluğu ve ilişkiye hâlihazırda yapılmış olan yatırımlar
zoraki bağlanmayı ifade eder. Evli birey, boşanmanın toplumsal, maddi ve yasal
sonuçlarından korkarak evliliğini sürdürmeye devam edebilir.
Yatırımlar
İnsan ilişkilerinde bağlanma, ilişkiye yapılan yatırımlara bağlı olarak farklı düzeylerde
olabilmektedir. İlişkiye yapılan yatırım zaman, enerji ve para olabileceği gibi duygusal
katılım, yaşanan deneyimler ve karşılıklı özveri de olabilir. Örnek Ahmet Efendi, bir inşaatın
şantiyesinde gece bekçisi olarak çalışmaktadır. İş koşulları oldukça zorlu, çalışma arkadaşları
da geçimsiz olmasına rağmen işine her gün düzenli olarak gelmekte ve sorumluluklarını
yerine getirmektedir. Her gün patronunun soğuk şakalarına ve alaycı sözlerine maruz
kalmakta olan Ahmet Efendi, tüm bu koşullar altında patronu ve iş arkadaşlarıyla ilişkisini
sürdürmektedir. Bunun temel nedeni de maddi anlamda ailesini geçindirecek bir kaynağa
ihtiyacının olması ve bundan daha iyi bir iş bulamamış olmasıdır.
Doyum ve Bağlanma İlişkisi
Doyum ve bağlanmayı birbirinden bağımsız düşünmek pek mümkün değildir. İlişkide
ödüllerin keşfedilmesi, bağlanmayı geliştirici rol oynar. Hoşça vakit geçiren ve iyi anlaşan
bireyler, diğer etkinliklerinden ödün vererek sürekli bir arada olmanın yollarını ararlar.
İlişkinin derinleşmesi ve paylaşımların artması ile birlikte bağlılık da artacaktır. İlişkiye
yapılen her yatırım bağlanmayı ileri düzeylere taşır.
Bağlanılmış Bir İlişkiyi Koruma
İnsan ilişkileri inişli çıkışlıdır. Bireyler her zaman ilişkilerinde doyuma ulaşamayabilirler.
Çeşitli ödünler vermeleri, tercihte bulunmaları ve bazı seçeneklerden vazgeçmeleri gereken
durumlar ortaya çıkabilir. Zaman zaman ilişkide yaşanan düş kırıklıkları ve engellemelere
taraflarca gösterilen tepkiler, ilişkinin uzun önürlü olmasını sağlayıcı bir faktör olabilir.
İlişkiler için en önemli tehdit, çekici alternatiflerin bulunmasıdır. Bireyler ilişkilerini
sürdürdükleri süre boyunca bu alternatiflerden vazgeçiyorlar demektir. İlişkilerine yüksek
düzeyde bağlanmış olan bireyler, alternatifleri olumsuz yönleri ile değerlendirerek, bir nevi
gözlerinde değersizleştirerek bilişsel mekanizmalarını harekete geçirebilmektedirler.
Doyumsuzluğa Tepkiler
İnsanlar ilişkilerinden doyum almadıklarında farklı tepkiler sergilerler. Seslendirme, bağlılık,
boş verme ve bitirme bu tepkilerin önde gelenleridir. Birey, doyumsuz ilişkisine dair tepkisini
seslendirme biçiminde verdiğinde genelde sorunu tartışma eğilimindedir. Uzlaşmaya çalışan
birey, yardım arar, durumu, koşulu ve ilişkideki partnerini ilişkinin devamlılığı için çeşitli
yönleriyle değiştirmeye çalışır. Örnek İş ortamında birey, doyumsuzluğunu yöneticisi ile
tartışarak, çözüm önerileri geliştirerek ortadan kaldırmaya çalışır. Evlilik ilişkisinde birey,
eşiyle konuşmayı tercih eder, soruna çözüm bulabilmek için profesyonel yardım almayı bile
teklif eder.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi eşitlik ve hakkaniyet yaklaşımının varsayımlarından birisidir?
a) Bir ilişkide, bireyler birbirlerinin kazançlarını en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar.
b) Bireyler, bir ilişkinin hakkaniyete uygun olmadığını anladıklarında hoşnutsuz olurlar.
c) Hakkaniyetsizliği algılayan birey, o çevreden uzaklaşır.
d) Birey ödül dağıtımında kural dışı davranabilir.
e) Ödüllerin dağıtımında statü etkili olur.
2. İnsan ilişkilerinde karşılıklı bağımlılığı ödül-ceza ilişkisi bağlamında ele alan aşağıdaki
ifadelerden hangisi yanlıştır?
f) Ödül, maddi ya da manevi olabilir.
g) Ödül, kişiden kişiye azalan ya da artan değerdedir.
h) Ödülün sadece kişilik boyutu işlevseldir.
i) Birisi için ödül olan şey diğeri için olmayabilir.
j) Mevki, para, bilgi, mal ya da hizmet birer ödül niteliği taşıyabilir.
3. Aşağıdakilerden hangisi çatışmaya ilişkin doğru bir ifadedir?
a) Çatışma, günlük yaşamın doğal bir parçasıdır.
b) Çatışmanın kendisi olumsuzdur.
c) Çatışmaların her zaman yıkıcı sonuçları olur.
d) Çatışma çözümünde tepkiler olumsuzdur.
e) Çatışmalar her zaman ilişkilerin sonlanmasına neden olur.
4. Aşağıdakilerden hangisi çatışmaya neden olan sorundan kaçınmayı tercih eden bireyin
başvurduğu yollardan birisi değildir?
a) Davranış görmezden gelinir.
b) Kaybeden, kazanana karşı düşmanlık besler.
c) Karşı tarafa duyulan saygı azalır.
d) Kazananda anlayışsızlık ve bencillik duyguları gelişir.
e) Korkuya bağlı boyun eğme davranışı gelişir.
5. Aşağıdakilerden hangisi “doyum” kavramını açıklayan ifadedir?
a) Bireyi ilişkide tutma yönünde etkili olan olumlu ve olumsuz güçlerin tümüdür.
b) Bireyin, bir ilişkinin niteliğine ilişkin öznel değerlendirmesidir.
c) Bireyin, ilişkilerinde, yer aldığı ortamlarda ve yaşamının her anında saygınlık kazanma
isteğidir.
d) Bireyin sorunlara ilişkin çözüm arayışlarında birbirini tamamlayıcı bilgi arayışıdır.
e) Bireyin çeşitli nedenlerle etkileşimde bulunduğu ortamlarda kurallara uyumlu davranışlar
sergilemesidir.
6. Aşağıdakilerden hangisi insan ilişkilerinin temelinde yer alan unusrlardan birisi değildir?
a) Karşılıklı ilgi
b) Kendine özgü olma
c) Bedel ödeme
d) Eylemde isteklilik
e) Onur
Karşılıklı Bağımlılık ve Psikolojik Doyum
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
7. “___________, tarafların ilişkinin kötüye gitmesine izin verdikleri durumu ifade eder”
cümlesinde boş bırakılan yere uygun kavram aşağıdakilerden hangisidir?
a) Terk etme
b) Bitirme
c) Ayrılık
d) Boş verme
e) Yatırım
8. Aşağıdakilerden hangisinde bağlanmayı etkileyen unsurlardan birisi yer almaktadır?
a) Bağlanma, bireylerin değerleri ve ahlak ilkelerinden etkilenir.
b) Bağlanma, sadece bireyler arası farklılıklardan beslenir.
c) Bağlanma, ilişkiden memnuniyet duyan bireyin doyuma ulaşmasıyla gerçekleşir.
d) Bağlanma, bedel ve özveri ile doğrudan ilişkilidir.
e) Bağlanma, bireyin etik ve moral değerlerinden bağımsızdır.
9. Aşağıdakilerden hangisi ilişkiye yapılan yatırım unsurlarından birisi değildir?
a) Zaman
b) Bağlanma
c) Enerji
d) Duygusal katılım
e) Karşılıklı özveri
10. “İnsanlar ilişkilerinden doyum almadıklarında seslendirme, ___________, boş verme ve
____________ tepkilerinden herhangi birini sergilerler.” İfadesinde boş bırakılan yerlere
uygun kavramlar aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
a) ayrılık - tepki vermeme
b) geri çekilme - bitirme
c) ayrılık - kaçınma
d) geri çekilme - tepki vermeme
e) bağlılık - bitirme
Cevap Anahtarı:
1.B, 2.C, 3.A, 4.E, 5.B, 6.C, 7.D, 8.A, 9.B, 10.D,
ÜNİTE 6 KİŞİLERARASI İLETİŞİMİN TOPLUMSAL BAĞLAMI
GİRİŞ
İnsan, içinde yaşadığı toplumdan bağımsız olarak değerlendirilemez. Bu nedenle insan
ilişkileri ele alınırken toplumsal bağlamın değerlendirilmesi gerekir. İletişim sürecinin
toplumsal bağlamda ele alınması ise çeşitli unsurların birlikte değerlendirilmesini gerekli
kılmaktadır.
TOPLUMSAL BAĞLAM: TANIMI VE ÖNEMİ İnsan iletişimi, toplumsal unsurlardan
bağımsız incelenemez. İnsanın ilişkilerini düzenlemesi, toplumsal süreçlerle birlikte işlerlik
kazanır. Dolayısıyla insan ilişkileri, belli bir toplumda, belli bir zaman ve mekân örgütlenmesi
içerisinde anlam kazanır. İletişim bireysel olduğu kadar toplumsaldır. Bunun temel nedeni de
bireyin belirli bir çevrede, diğer insanlarla birlikte yaşıyor olması ve kendisi ile iletişiminde
bile toplumsal bağlamdan hareket etmesidir.
Toplumsal yapı denildiğinde akla belirli zaman ve mekânda açığa çıkan bir olayın örgütlenme
biçimi gelmektedir.
Unutulmamalıdır ki, farklı kültürler arasındaki iletişim, bu kültürler arasında ortak anlayış ve
davranış kalıpları geliştirilebileceğinin göstergesidir. Kültürlerarası etkileşim, hem
farklılıkların ortaya çıkarılması hem de benzer iletişim tarzlarının keşfedilmesi açısından
önem taşır. Günümüz koşullarında bu etkileşim oldukça kolaydır. Yeni iletişim
teknolojilerinin sağladığı olanaklar çerçevesinde kültürler arasında geçişkenlik sağlanmakta,
uzlaşı ortamları gündeme gelmekte, etkileşim tarzları ve yoğunlukları artmaktadır.
TOPLUMSAL BAĞLAMIN BİLEŞENLERİ
Toplumsal yapı denildiğinde akla belirli zaman ve mekânda açığa çıkan bir olayın örgütlenme
biçimi gelir. Hemen hemen toplumların veya insan topluluklarının bulunduğu her yerde
yerleşmiş iş yapış biçimleri mevcuttur. Bir düğüne ya da cenaze merasimine katıldığında
birey genellikle ne yapması gerektiğini bilir. Birey topluluk içerisinde mevcut kurallar
çerçevesinde kendine özgü kişilik özellikleri sergileyebilir, ancak kuralları tamamen
reddetmesi mümkün değildir.
Örnek Bir araştırmaya göre dağınık bir laboratuvar ortamı, deney yapan bilim adamını daha
yüksek statülü gösterebilmektedir. Bir başka çalışma da dağınık, pis, temiz, düzenli, aydınlık
veya loş olmasına bağlı olarak mekânın insanların yüzlerinin farklı değerlendirilmesine neden
olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmaların sonuçları, birey, olay veya olguların zamanmekân koşullarına bağlı olarak değerlendirildiklerini açığa çıkarmaktadır.
Toplumsal Normlar
Norm, kültürel açıdan arzu edilir ve uygun olarak değerlendirilen davranışları akla getiren
ortak bir davranış beklentisidir. Norm, toplumsal düzenleme, toplumsal denetim ve toplumsal
düzenle yakından ilişkilidir Birey her girdiği ortamda, kendisinden beklenen davranışları
sergileme eğilimi gösterir. Her an birey, toplumsal normların düzenleyiciliği ve sınırlayıcılığı
ile karşı karşıyadır. Toplumsal normları bilen ve bu normlar çerçevesinde hareket eden
bireyin toplum tarafından kabul görmesi kolaylaşır.
Rutinler, kurallar, davranış standartları, savunulacak değerler, grup etkileşiminde önem
taşımakta; oluşan bu üstyapı, ‘sosyal normlar’ biçiminde adlandırılmaktadır.
Sosyal durumlarda faktörler birbirleriyle ilişkili olarak etki gösterir. Bu faktörler şu
başlıklar altında sıralanabilir:
Sosyal durumda yer alan bireylerle ilişkili faktörler: (a) Kişi sayısı, bu kişilerin
sosyokültürel ve ekonomik özellikleri, eğitim düzeyleri, medeni durumları, vb., (b) Sosyal
duruma katılan diğer kişilerle ilişkiler, (c) farklı kişiler için bazı güdülerin ne ölçüde ortak
olduğu.
Problemle veya yapılan işle ilişkili faktörler: (a) Sorun ya da işin yeni veya alışıldık
olması ve yapısı, (b) etkinlik için kaç kişiye ihtiyaç duyulduğu, (c) bireylerin konum ve
statüleri, görev ve sorumlulukları, (d) durumla ilişkili iletişim türü.
Ortam ve olanaklarla ilgili faktörler: (a) Fiziksel ortamın özellikleri, (b) mevcut
ekipman, (c) etkinliğe katılmayan bireylerin ortamda bulunması ve olay ile kişilerle ilişkisi,
(d) ortamın yapılan iş için elverişli olması.
Bireyin diğer kişilerle, ortamla, problemle veya işle ilişkilerine ait faktörler: (a)
Kişinin problemle veya işle ilişkisi, (b) işin kişi açısından önemi, (c) bireylerin yetenekleri,
becerileri, (d) bireyler arasındaki ilişki, (e) olayın geçtiği yere, duruma, probleme ve diğer
bireylere ilişkin sosyal normların veya davranış standartlarının var olması veya olmaması.
Toplumsal Kurallar
İnsanın davranışları, belli durumlarda geçerli olan belli kurallarla yönlendirilir. Resmî olarak
belirlemiş kuralların yanı sıra kendiliğinden gelişen ve toplumlara özgü olan kurallar da
mevcuttur. Birey tarafından bir becerinin sergilenmesi, hem neyin yapılması gerektiğinin
bilinmesine hem de bu davranışların sergilenebilme yeteneğine bağlıdır. İlişkilerinde birey,
nasıl davranması gerektiği konusunda kabul gören yollara dair bilgi ve deneyime sahip
olmalıdır.
Toplumsal İlişkiler
İnsanlar arasındaki ilişki her zaman aynı düzeyde kalmaz. Toplumsal örüntüler içerisinde
bireyler, kendilerine yüklenen roller çerçevesinde hareket ederler. Bireyden toplumsal olarak
beklenenler, ilişki düzeylerini de belirler Örneğin, işveren-çalışan ilişkisi ile arkadaşlık
ilişkileri aynı tarz iletişimle gerçekleşmez. Çalışanın işvereni, yöneticisi ya da patronu ile her
zaman hiyerarşik ve mesafeli bir ilişkisi bulunurken, arkadaşlık ilişkileri görece dengeli ve
eşitçil, hatta daha samimidir.
Bireyin kişisel özellikleri, toplumsal ilişkilerini çeşitli düzeylerde etkiler. Örneğin, karakteri
itibariyle çekingen ve konuşmayı sevmeyen bir birey, ilişkilerinde daha az girişken olacak, ilk
hamleyi karşı taraftan bekleyecektir. İnsan yaşamında bunun tersi örneklere de rastlamak
mümkündür.
Fiziksel Çevre
Fiziksel çevrenin doğrudan fiziksel etkileri bulunur. İnsan fizyolojisi bu koşullar çerçevesinde
olumlu ya da olumsuz yönde değişebilmektedir. Çevrenin sembolik anlamı olabilir. Örneğin
ürün tasarlanırken, bireyde uyandıracağı anlamlar üzerinde düşünülerek tasarımlar
gerçekleştirilir. Ürünün ambalajı da bu doğrultuda tasarlanır.
Fiziksel çevre, davranışların gerçekleştirilmesini kolaylaştırabileceği gibi zorlaştırabilir de.
Örneğin, çok katlı apartmanlar, insan etkileşimini güçleştirir, insanların bir araya gelmelerinin
ve birbirlerini tanımalarının önüne geçer.
Toplumsal Çevre
Toplumsal çevre, egemen iklim yapısı itibariyle insanın davranışlarını destekleyici ya da
sınırlayıcı özelliklere sahip olabilmektedir.Örnek Bankalar ağırlıklı renk olarak yeşili tercih
etmektedir. Bunun nedeni de yeşil rengin güven duygusunu artırmasıdır. Fast food
restaurantlarında parlak ve neşeli renkler tercih edilmekte, müzik tercihi de yine müşteriye
çekici gelecek nitelikte seçilmektedir. Şık restaurantlarda ise loş ışık hakimdir, arkadan çok
hafif fon müziği verilmektedir. Hastanelerde temizliğin sembolü olarak beyaz renk
kullanılmaktadır. Kreş veya çocuk yuvalarında ise çok parlak renkler, çeşitli şekil ve desenler
kullanılmaktadır. •Beyaz ve mavi, temizlikle özdeşleştirilirken, kırmızı ve sarı ‘sıcak’ ve
‘heyecan’ ile örtüştürülür.
TOPLUMSAL BAĞLAMIN BİLEŞENLERİNİ
Toplumsal bağlamın bileşenlerini birbirinden ayrı faktörler olarak ele almak mümkün
değildir. Tüm kültürlerde öne çıkan dört kural şunlardır
ştığı sırrı bir başkasına açıklamamak
Somut bir örnek üzerinden konu detaylandırılacak olursa, arkadaş edinme sürecinde temel üç
aşamadan söz etmek mümkündür
Teması arkadaşlığa dönüştürmek
İnsanlar arasında etkileşimin olabilmesi için birbirlerinden haberdar olmaları gerekir. İlişkinin
olabilmesi, tarafların birbirleri hakkında izlenimlerinin bulunmasına bağlıdır.
Toplumsal benzerlik, etkileşimi kolaylaştıran bir faktördür. Benzer toplumsal örüntülerin
paylaşıldığı insanlar arasında bulunan ortak noktalar, paylaşımı artırıcı rol oynayacaktır.
Fiziksel çekim ise insanların ilişkilerini devam ettirmelerini sağlamaktadır. İletişim becerisi
fazla olan, insanlarla uyumlu ilişkiler kurabilen insanların, çevrelerinde de birçok insan
bulunmaktadır. İnsanların henüz birbirlerini tam olarak tanımadıkları ilk karşılaşma
anında çeşitli faktörler ön plana çıkar:
lmayan bilgileri paylaşma
eğilimi taşırlar.
çe özel konulara geçilir.
n
uzak durulur.
konusu ise görüşmelerin devamlılığı için iletişim bilgilerinin paylaşılması söz konusudur .
Kişilerin birbirlerine açılmaları, birbirlerini tanıdıkça genelden özele doğru olacaktır.
Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış
bir ilişki biçimidir.
TOPLUMSAL KİMLİK
Toplumsal kimliğin ne olduğunun anlaşılması, bireyin kişiliği ve kendisini nasıl algıladığıyla
ilişkilidir. İnsan ilişkilerini düzenlemesi bağlamında toplumsal kimliğin üç bileşeni ön plana
çıkmaktadır: Kişilik, kendilik kavrayışı ve rol. Nitekim birçok durumda bu üç bileşen birbiri
ile ilişkilidir.
Kişiliğin belirgin özellikleri (örneğin, sinirli, içe kapanık, hoşgörülü, anlayışlı olmak), ilişkide
bulunulan kişilerin tutum ve davranışlarını önemli derecede etkiler. İnsan kişiliği, ortak ve
ayrışık prensiplerden hareketle ifade edilebilir. Çok genel bir söyleme göre, her insan çeşitli
yönleri ile (i) diğer tüm insanlara benzer, (ii) kimi insanlara benzer ve (iii) hiç kimseye
benzemez Bu da insanların birbirleriyle ortak yönlerinin ve şahıslarına özgü niteliklerinin
bulunabileceği gerçekliğini ortaya koyar. Örnek İçine kapanık bir kişiliği olan birey,
kendisini muhtemelen toplum tarafından dışlanmış ve onaylanmayan birisi olarak görecektir.
Kişilik çalışmalarının büyük bir çoğunluğu kişiliğin yapısı ve kökenleri üzerine
yoğunlaşmaktadır. Temelde kişilik, insanın iletişimini iki yolla etkilemektedir
Yatkınlık: Kişilik özelliklerimiz bizi belli şekillerde davranmaya yatkınlaştırır.
Kişilik özelliklerimiz iletişimimiz için geniş sınırlar koyar. Bu, fiziksel
özelliklerin fiziksel olarak ne yapabileceğimizi sınırlayabilmesi gibidir.
İnsanı diğer varlıklardan özel kılan kendi hareket ve tepkileri hakkında düşünebiliyor
olmasıdır.
Kişinin kendilik kavrayışı, toplumsal etkileşimlerine bağlı olarak ortaya çıkar. Topluma
uyumlu davranabilmek, diğerlerinin davranışlarını gözlemlemekten geçer.
Kişinin kendilik kavrayışında iki temel süreç önemlidir: Özgüven ve bilginin düzenlenmesi.
Özgüven, kişinin değeri hakkında kendi tahminidir. Kendilik, aynı zamanda, her gün
TOPLUMSAL ALGI
Toplumsal algı, bireyin etkileşimde bulunduğu insanlar ile içinde bulundukları ortam ve
koşulları anlama ve yorumlama sürecidir. Toplumsal ilişkilerde bu tür örneklere sıkça
rastlanır. Birey, yaşadığı çevrenin etiketlemelerine maruz kalabileceği gibi, çevresindeki
bireyleri etiketleme eğilimi de taşıyabilir.
Toplumsal Algıyı Açıklayan Kuramlar
Toplum içerisinde yaşayan bireylerin kişilik özellikleri her dönem inceleme konusu olmuştur.
Hangi kişilik özelliklerinin daha önemli bulunduğu ya da hangi
Çok ünlü bir deneyde Harold Kelley, bir grup üniversite öğrencisine yeni gelen bir geçici
okutman hakkında o gelmeden önce kısa bir tanıtım yapmıştır. Öğrencilerin tanımadıkları
okutmanla ilgili iki farklı form rastgele dağıtılmıştır. İki form arasındaki tek fark birinde “çok
sıcak” ifadesinin, diğerinde ise “çok soğuk” ifadesinin kullanılmış olmasıdır. Yani her öğrenci
Bay X hakkında aşağıdaki gibi bir şey okumuştur:
Bay X, ekonomi ve Toplumsal Bilimler Bölümünde yüksek lisans öğrencisidir. Bir başka
okulda üç dönem psikoloji öğretmenliği deneyimi vardır. Bu ziyaret bu birimdeki
öğretmenliğinin ilk dönemidir. Yirmi altı yaşında ve evlidir. Tanıyanlar onu eleştirel, pratik,
kararlı, üretken ve oldukça soğuk (ya da sıcak) bir kişi olarak görmektedirler.
Bu bağlamda, toplumsal algıyı açıklamak üzere geliştirilen belli başlı kuramlardan söz etmek
mümkündür:
Örtük Kişilik Kuramı
İnsanlar, çevrelerinde yaşayan ve çeşitli nedenlerle ilişki hâlinde oldukları insanlarda bir
arada bulunan kişilik özellikleri hakkında tutarlı tahminlerde bulunurlar. İzlenimlerin birey
zihninde düzenlenmesi sürecinde bireye ilişkin kimi özellikler diğerlerinin merkezinde yer
alır. Kişiler, belirli özellikleri merkeze alma yönünde kendilerine has değerlendirmelerde
bulunmaktadırlar. Bu da kişiye, duruma ve koşullara göre değişim göstermektedir.
Kişisel İnşa Kuramı
George Kelly tarafından geliştirilen bu kuram, her insanın algılarını düzenlemek için
kullandığı bir dizi ruhsal kategori bulunduğunu ileri sürmektedir. Bu kategoriler, ‘kişisel
inşalar’ olarak adlandırılmaktadır. İlk olarak psikoterapide kullanılan kişisel inşa kuramı, bazı
önemli genellemeler açığa çıkarmıştır.
Atıf Kuramı
Bu kuram, insanların diğer insanların hareketlerinin nedenlerini nasıl açıkladıklarıyla ilgili
karar mekanizmalarını ele almaktadır. Aynı zamanda bireyin kendi hareketlerini nasıl
açıkladığı da inceleme alanına girmektedir. Tüm bu soruların yanıtlanmasının ardından şu
karara varmak mümkündür:
Davranışta bulunanın niyetine bağlı olarak kişisel özellikleri hakkında karar verilip
verilmemesi söz konusudur.. Bu kuram, farklı insanların aynı olayın farklı yorumlarına nasıl
ulaştığını açıklamaya çalışır. Olaya şahit olan her bir bireyin olayı ve davranışları farklı
değerlendirme eğilimi mevcuttur.
Farklı Yaklaşımların Bağdaştırılması
Tutarlı bir insan algısı modelinin ortaya konulmasında farklı yaklaşımları bağdaştırmaya
çalışmak mümkün değildir. Ancak yine de belli başlı ortak noktaları bulunduğunu söylemek
yanlış olmaz
Örgüt: Bireyin diğer insanlar hakkındaki algıları örgütlüdür.
Algı iletişimi etkiler: Bireyin diğer insanlar hakkındaki algısı, nasıl iletişim kuracağı
yönündeki kararlarını etkiler.
Kişisel önyargılar: Diğer insanlar hakkındaki algılar, onların davranışlarına değil de
bireyin dünya hakkındaki inançlarına dayalı olarak ortaya çıkabilir.
Diğer insanlar hakkındaki algılar, dikkatli biçimde ortaya çıkarılmış bir dizi
çıkarsamayı ve geniş bir kanıtlar dizgesi üzerine temellenmiş kararları içerebilir.
Değişime direnç: İnsanlara ilişkin algılar, çeşitli kanıtlar mevcut olsa bile değişime karşı
dirençli olabilir.
Bir kültürün ya da alt kültürün üyeleri, bir grubun tüm üyelerini belirli bir kavramla
karakterize ederek inandıkları bir kategori ortaya çıkarır, bu kategoriye kalıp yargı denir.
Durumu algılamak: İnsanlar, belli bir durumun gerektirdiği kuralları bilir ve durumlara
ilişkin inşalarda bulunurlar.
İnsanlar ve durumlar: Diğer insanlar hakkındaki algı, değiştirilmez biçimde bireyin
durumlar hakkındaki algısıyla bağlantılıdır.
Diğer İnsanlar Hakkındaki Algıların Doğruluğu
Yanlış algılara neden olan temel iki kaynak mevcuttur: Kalıp yargılar ve atıf ön yargıları.
Her dönem toplumsal kalıpyargılar oluşmaktadır. Kimi toplum despot, kimisi cimri kimisi de
soğuk olarak değerlendirilir. Bu tür kategorilerin yanlışlanması mümkündür ancak, genel
eğilim bu kalıpyargılara inanmak yönündedir.
Kalıp yargıların tamamı olumsuz değildir. Kalıp yargılar, bireylerin kimliklerini ifade
etmeleri üzerinde önemli etkiye sahiptir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “İnsan ilişkileri, belli bir toplumda, belli bir …………. ve …………. örgütlenmesi
içerisinde anlam kazanır” ifadesinde boş bırakılan yerlere uygun gelen kavramlar
aşağıdakilerden hangi seçenekte doğru verilmiştir?
a) süreç-yapı
b) zaman-mekân
c) kimlik-tarih
d) öznellik-kamusallık
e) doğa-deneyim
2. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal bağlamın bileşenleri arasında yer alır?
a) Toplumsal yapı
b) Toplumsal etkileşim
c) Toplumsal kimlik
d) Toplumsal geçiş
e) Toplumsal gerilim
3. “Kültürel açıdan arzu edilir ve uygun olarak değerlendirilen davranışları akla getiren ortak
bir davranış beklentisidir.” açıklaması aşağıdaki hangi kavrama karşılık gelir?
a) Çevre
b) İlişki
c) Kültür
d) Norm
e) Yapı
4. Aşağıdakilerden hangisinde toplumsal yapının bileşenleri doğru sıralanmıştır?
a) Toplumsal çevre-toplumsal geçiş-toplumsal yatırım
b) Toplumsal etkileşim-toplumsal sınırlılık-toplumsal bağlam
c) Toplumsal normlar-toplumsal kurallar-toplumsal ilişkiler
d) Toplumsal geçiş-toplumsal gerilim-toplumsal ilişkiler
e) Toplumsal gerilim-toplumsal kurallar-toplumsal normlar
5. Aşağıdakilerden hangisi örtük kişilik kuramının özelliklerinden biri değildir?
a) İnsanlar, ilişki hâlinde bulundukları insanların kişilik özellikleri hakkında tutarlı
tahminlerde bulunurlar.
b) Birey hakkında edinilen ufak bir bilgi, birey hakkındaki diğer özellikleri çağrıştırır.
c) Sıcak olarak tanımlanan birisi için başarılı ya da kendisiyle barışık gibi birçok özellik ön
plana çıkar.
d) Konuşma ve bilgi aktarımı çok daha farklı ve detaylı ipuçları sunar.
e) Bireyin herhangi bir olay karşısında vereceği davranışsal tepki, her zaman onun karakterini
açıklayıcı nitelikte olmayabilir.
6. Kişinin kendilik kavrayışında hangi süreçler önemlidir?
a) Kalıp yargı ve toplumsal algının gözlemlenmesi
b) Kimlik ve kişilik özelliklerinin örtüşmesi
c) Öz güven ve bilginin düzenlenmesi
d) Fiziksel çekim ve duyguların değerlendirilmesi
e) Toplumsal benzerlik ve etkileşimin paylaşılması
7. Aşağıdakilerden hangisi fiziksel çevrenin temel özellikleri arasında yer almaz?
a) Fiziksel çevre, mekânın şekli, boyutu, kullanılan renkler vb. fiziksel nesne ve etkenleri
kapsar.
b) İnsanlar, fiziksel çevreler hakkında tutarlı yargılara sahiptirler.
c) Fiziksel çevre, bireyin davranış biçimleri üzerinde etkilidir.
d) Fiziksel çevrenin doğrudan fiziksel etkileri bulunur.
e) İnsan fizyolojisi, fiziksel çevreye bağlı olarak olumlu ya da olumsuz yönde değişebilir.
8. Aşağıdakilerden hangisi insanlar arasındaki etkileşime ilişkin değildir?
a) Ortak noktalar insanların ilişkilerini zorlaştırıcı rol oynar.
b) Etkileşim olması için insanların birbirinden haberdar olması gerekir.
c) İnsanların etkileşimleri amaçlı faaliyetleri içerir.
d) Toplumsal benzerlik etkileşimi kolaylaştıran bir faktördür.
e) Fiziksel çekim insanların ilişkilerini devam ettirmelerini sağlar.
9. Aşağıdakilerden hangisinde toplumsal kimliğin üç bileşeni doğru sıralanmıştır?
a) Kimlik-benlik-aidiyet
b) Bağlam-kimlik-benlik
c) Rol-norm-kimlik
d) Kişilik-kendilik kavrayışı-rol
e) Norm-benlik-bağlam
10. Aşağıdakilerden hangisinde toplumsal algıyı açıklayan kuramlar arasında yer alır?
a) Kapalı Kişilik Kuramı
b) Atfedilen Benlik Kuramı
c) Çelişkili Kişilik Kuramı
d) Kişilik Oluşturma Kuramı
e) Kişilik İnşa Kuramı
Cevap Anahtarı:
1.B, 2.A, 3.D, 4.C, 5.E, 6.C, 7.B, 8.A, 9.D, 10.E
ÜNİTE 7 SOSYAL DAVRANIŞ VE SOSYAL ETKİ
GİRİŞ
İnsanların bir toplum içerisinde, sistemli bir yaşam sürmeye başlamalarıyla birlikte birbirleri
üzerinde etkide bulunma çabaları da artarak gelişmiştir. Birey, yaşamı boyunca birçok
kaynağın etkileme unsuru yani hedef konumunda olmuştur.
SOSYAL DAVRANIŞ
Toplumsal birer varlık olmalarına rağmen insanlar hem birbirlerinden çok farklıdırlar hem de
birbirlerine çok benzemektedirler. Toplum içerisinde yaşıyor olmasından dolayı bireylerin
davranışları birbirleriyle benzeşir. Bireyin farklı davranışlarından çok benzer davranışlarına
odaklanmanın temel nedeni, toplumsal yaşantıda ‘sosyal etki’nin önemli bir rol oynamasıdır.
“Sosyal etki sonucu meydana gelen gruba uyma davranışı, kişilerin ‘benzerliğini’ ve
dolayısıyla sosyal davranış düzenliliğini yaratır. ÖrnekBir kültürde egemen olan yemek yeme
tarzı, bir diğer kültürde onaylanmayabilir; bir toplumun yücelttiği cesur, atak ve saldırgan
kişilik tipi, bir başka toplum tarafından zarar verici görülebilir; bir sosyal tabakaya mensup
olanların uyguladıkları nezaket kuralları, bir başka sosyal tabaka insanları tarafından yersiz ve
gereksiz bulunabilir.
Toplumsal kabuller, gelenekler, grup normları vb. değişkenler dikkate alınarak,
gerekli/gereksiz ve uygun/uygunsuz davranışların düzenlenip sınıflandırıldığı her bir sosyal
ortam davranış düzlemi olarak nitelendirilir.
ÖN YARGILAR
Birey davranışında ‘ön yargı’ (prejudice) önemli bir unsurdur. İnsan yaşamında farkında
olunmaksızın ön yargılar gelişir. İnsanlar kendilerinden farklı olanlardan çekinir ve savunucu
bir davranış olarak ön yargılar geliştirirler. Ön yargının iki temel ögesi ön plana çıkar:
1- Bir grup ya da kişiye karşı olumsuz bir duygu
2- Kalıp yargı (stereotip), bireyleri tanımadan onları bir grubun üyesi olarak yargılamak
Ön yargıların kaynağı dört temel yaklaşımla açıklanmaya çalışılır:
1- Ön yargı çocuklukta öğrenilmiştir.
2- Ön yargı kişiliğin bir parçasıdır.
3- Ön yargı grup üyeliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar.
4- Ön yargının temelinde algılanan benzerlik ve farklılıklar yatar.
Sosyal Davranış İle İlgili Sezgisel Kuramlar
İnsanların sosyal birer varlık olarak çevrelerindeki diğer insanlarla nasıl etkileşim hâlinde
oldukları, bu etkileşimleri sırasında neler hissettikleri, birbirlerini nasıl etkiledikleri ve
ilişkilerinin düzeylerini ne tür faktörler çerçevesinde belirledikleri sosyal psikolojinin
inceleme konularından birisini oluşturmaktadır.
Birey, insanları anlamaya çalışırken öncelikle enformasyon toplar. Bir fikir sahibi olmaksızın
karar vermesi mümkün değildir. Bir sonraki aşamada ise veriler arasında bağ, korelasyon
kurulur. Nihayetinde ise neden sonuç ilişkisi aranır.
Şema, insanlar, nesneler, olaylar ve durumlar hakkında benimsediğimiz inançlar ve
bilgilerdir.
başlıkları altında sıralamak mümkündür.
Verileri Saklama ve Geri Çağırma
Sistematik ve tarafsız bilgi toplamak oldukça güçtür. İnsanın veri kaynağını çevresindekiler,
tanıdıkları ya da etkileşimde bulunduğu kişiler oluşturmaktadır. İnsan hayatındaki bir diğer
veri kaynağı ise kitle iletişim araçlarıdır.
Bireyin bilgiyi dikkate alıp hatırlamasını sağlayan etkenlerden biri bilginin canlılığıdır.
Benlik şeması, bilgiyi etkin olarak düzenlemeyi sağlar. Şemalar ve şematik işleme sayesinde
birey, aşırı bilgi yüklemesinden kurtulmaktadır. Örnek Farklı türden insanlar için
şemalarımız vardır. Size dışa dönük bir kişiyle tanıştırılacağınız söylendiğinde,
dışadönüklükle ilgili şemanızı bir beklentiye yol açacak şekilde geri çağırırsınız. Dışa
dönüklük şeması, sosyallik, içtenlik ve olasılıkla ses yüksekliği ve itkisellik gibi birbirleriyle
bağlantılı özelliklerden ibarettir. Bu gibi genel kişilik şemalarına bazen stereotipler
denilmektedir.
Şemaların çeşitli özelliklerini şu başlıklar altında sıralamak mümkündür:
a fazla hatırlanır.
beklentisini etkilemektedir.
Tüm bu özellikler, bireyin algılama ve anlamlandırma sürecinde şemaların ne kadar önemli
roller üstlendiğini göstermektedir.
Birlikte Değişmeyi Algılama
İnsanları anlama çabası içerisinde farklı bileşenlerin değişimleri ve birbirleriyle ilişkiselliği
önem taşımaktadır. Bireyin, kişileri sınıflandırma şemaları, yani stereotipler, birlikte
değişmenin bir kuramı olarak karşımıza çıkar. Bu kuram temelde belirli özellik ve
davranışların başka özellik ya da davranışlarla birlikte olduğuna dayanır. Şemalar ya da
kuramlar bireyi, iki şeyi birlikte değişen şeyler olarak görmeye yönelttiğinde varolmayan
korelasyonlar kurma eğilimi gelişebilir
Nedensellik Oluşturma
İnsanların davranışlarının nedenleri hakkında bilgi sahibi olmak, o davranışı anlamlandırmak
açısından önemlidir. İnsan davranışının nedenlerinin her biri bir atıf sorunu açığa çıkarır.
Bireyin, çevresinde herhangi bir davranışla karşı karşıya kaldığında, o davranışı hangi nedene
atfedeceğine karar vermesi gerekir.
Gündelik yaşamda karşı karşıya kalınan başlıca atfetme görevlerinden biri, gözlemlenen
davranışın birey hakkında benzersiz bir durum mu yoksa bireyin içinde bulunduğu duruma
bağlı gelişen bir sonuç mu olduğuna karar vermektir. Bireyle ilgili bir şeyin davranıştan
sorumlu olduğu sonucuna varılırsa, çıkarılan sonuç içsel ya da eğilimsel atıf olarak
adlandırılır. Bireyin inanç, tutum ve kişilik özellikleri eğilim olarak ifade edilir. Davranış
üzerinde dışsal bir nedenin sorumlu olduğu sonucu ise dışsal ya da durumsal atıf olarak
adlandırılır.
Atfetme kuramını geliştiren Fritz Heider (1958), bireylerin davranışlarının yüzeydeki
değeriyle kabul edilmek zorunda kalındığını ve davranışı çevreleyen koşullara yeterince önem
verilmediğini ifade etmiştir Diğer Kişilerin Davranışlarının Altında Yatan Nedenlerle İlgili
Karar Verme Sürecinde Öne Çıkan Özellikler Davranışın olağan ve alışılagelmiş veya tuhaf
H. H. Kelley, bu boyutu görüş birliği olarak adlandırmaktadır. Kişiler birçok kimsenin
yaptığı türden davranışları yapıyorsa bu yüksek görüş birliği davranışı olarak adlandırılır. H.
H. Kelley davranışın bu yönüne tutarlılık adını vermiştir. H. H. Kelley bu boyuta ayırt
edicilik adını verir. Yalnız bir tek durumda çıkan davranış ayırt edicidir. Kişi sanıldığı gibi
içine kapanık değil, sosyal ve dışa dönük olabilir. Bir diğer ifadeyle herkesin insan
davranışlarına ilişkin neden-sonuç şeması bulunur. Durumsal atıftan çok eğilimse atfın ağır
basması temel atıf hatası olarak adlandırılır
Diğer Kişilerin Davranışlarını, Onların Özelliklerine Atfetmenin Temel Faktörleri FAKTÖR
Bir kişinin değişik durumlarda aynı biçimde davrandığı ne kadar sık gözlenirse, onun
davranışlarının altında yatan nedenler o ölçüde kişinin kendi özelliklerine atfedilir. Göze
Ne kadar göze batarsa, dikkati çekerse (farklı elbiseler giyme, farklı konuşma ve davranma
gibi) o kişinin davranışının altında yatan nedenler o ölçüde kişinin kendi özelliklerine
atfedilir.
Bir kimse belirli bir durumda başarılı bir iş yaptığında, o kişinin başarısı onun kişisel
özelliklerine yüklenir. Beklentimize Uyan Davranışlar
Bir kimse beklediği gibi davrandığında (başarılı olması beklendiği zaman başarılı ve başarısız
olması beklendiği zaman başarısız olduğunda) bu kişinin davranışı o derecede kişilik
özellikleriyle açıklanır. Diğer Kişi Hakkında Bilgi Eksikliği
Bir kişi ne kadar az tanınırsa, o kişinin davranışları o derecede çevre koşullarıyla açıklanır.
Diğerleri ve biz başkalarını daha çok kişiye bağlı özelliklerle açıklama eğiliminde olduğumuz
hâlde, kendi davranışlarımızı daha fazla çevresel koşullarla açıklarız.
Örnek
•Çok sık kullanılan şu tip sözler bu önermelere örnek oluşturur:
•“Bu benim ikinci sandvicim; sandığımdan daha çok acıkmışım.” Burada konuşan kişi içsel
bir durumu yanlış yargıladığına ilişkin bir iç gözlem temelinde karar vermiştir.
•Aynı şekilde “Bütün gün tırnaklarımı yedim; beni tedirgin eden bir şeyler olmalı.” şeklinde
bir iç gözlem aynı dışsal bulguları temel alır. Bu bulgular yakın bir arkadaşımızı şunları
söylemeye yöneltebilir: “Bütün gün tırnaklarını yedin; seni tedirgin eden bir şeyler olmalı.”
Tutumlar
Tutumun konusu bir eşya veya bir birey olabilacaği gibi soyut bir kavram -mutluluk, hüzün,
sevgi vb.- da olabilir. Tutumlar duyguları ifade etseler de genellikle bilişlerle, özgül olarak
tutum nesneleri hakkındaki inançlarla yakından ilgilidir. Tutumların temelde öne çıkan
özellikleri şu başlıklar altında sıralanabilir
özelliği vardır
İnsanların bir nesne veya durum karşısında gösterdikleri davranışlar, tutumlarının birer
yansımasıdır. Tutumların bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç ögesi vardır.
Çevre ile ilgili bilgi, duyum ve deneyimlerin sınıflandırılması ve bu sınıflandırma sürecinde
olumlu-olumsuz olayların, hedeflenen ya da hedeflenmeyen amaçların ilişkilendirilmesi
tutumun duygusal ögesini (affective component) temsil eder.
Tutumların oluşumunda çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Bunlar:
Kişilik
Tutum, insanın sosyal ortama uyumunu sağladığı gibi, gelecekteki davranışlarını da
etkileyebilir. Tutumlar, sosyal sistemin işleyişinde bireyleri belirli bir düzen içerisinde
yaşamaya yöneltir. alığı
Bütün tutumlar olumlu ve olumsuz iki uç nokta arasında bir değişim aralığına sahiptir. Tutum
ögesine karşı konuşlanılan yer, tutumun derecesi olarak gösterilir. Tutum derecesi, rir tutum
araştırmasında, herhangi bir kişinin o ögeye karşı olan tutumunun sayısal değerinin, ortalama
parametrik değerden uzaklığını ifade eder Tutumların bilişsel, duygusal ve davranışsal ögeleri
kendi aralarında tutarlılık gösterdiği zaman tutumların değiştirilmeleri oldukça zordur.
Tutum değişimi konusunda yapılan çalışmaları ve geliştirilen kuramsal yaklaşımları dört
başlık altında toplamak mümkündür:
Öğrenme kuramları, uyarıcı-tepki ilişkisinden hareketle tutum değişimini ortaya koymaya
çalışır. Denge Kuramı, Bilişsel Tutarlılık Kuramı ve Bilişsel Tutarsızlık Kuramı bu başlık
altında sıralanabilecektir. Algısal yaklaşımlar, tutum değişimi konusunda algısal süreçleri ön
plana çıkarmaktadır.
Kişilerarası Çekim
Kişiler arasındaki çekiciliğin temelinde öğrenme ve bilişsel denge yatmaktadır. Bir kişi
memnun ve mutlu olduğu durumlarda çevresindeki diğer unsurlara ilişkin olarak da olumlu
duygular besleyecektir. Birey, genel olarak belirli özelliklere sahip olan kişileri çekici
bulacaktır.
Genel olarak birçok konuda bireyin kendisine benzeyen kişiler,Düşünce, duygu ve
davranışlarında benzer olanlar, Fiziksel olarak benzer olanlar, Aynı sosyal statüye sahip
olanlar, Hemen hemen aynı yaşta olanlar
Kişiler arasındaki ilişkilerin temeklinde dengenin önemini şu başlıklar altında toplamak
mümkündür:
engeli ilişkiler hoştur ve bu tür ilişkiler devam etme eğilimi gösterir.
işinin kendisi için önemli birçok konuda benzer
düşüneceğini varsayar.
ANLAMI, ÖNEMİ VE KAYNAĞI
Sosyal etki, insanların bilinçli veya bilinçsiz olarak, çevresinde etkileşimde bulunduğu kişi
ve/veya kişilerin herhangi bir konudaki duygu, düşünce ve davranışlarını politik, sosyal ya da
ekonomik kaynaklı olarak değiştirme sürecidir. İnsanlar toplu yaşam içerisinde yoğun
biçimde yer almaya başlayınca farklılıklar yavaş yavaş ortadan kalkar. Toplum birimi
küçüldükçe üyeleri arasındaki benzerliklerin arttığı görülür
Örnek
•Esra arkadaşlarıyla bir kafede buluşur. Kafeden içeri girer girmez arkadaşlarını fark eder ve
onların yanına giderek bir koltuğa oturur. Yerine oturur oturmaz çaprazında ayakta duran ve
çevresine bakınan genç bir kızın kendisini, kıyafetini ve yeni aldığı gözlükleri dikkatle
incelediğini fark eder. Önce ne yapacağına karar veremez. Ancak, daha sonra hiç fark
etmemiş gibi davranarak kendine çeki düzen verir ve bakışlarını başka tarafa çevirir.
Örnek
•Beş yaşındaki Kerem uykulu ve sakin bir hâlde kendi kendine oynarken eve annesinin iki
arkadaşı gelir. Konuklara yer gösterilip sohbete başlanacağı sırada Kerem, sanki az önce
uyuklamakta olan çocuk kendisi değilmiş gibi, oturma odasının içinde koşuşturmaya, eşyalara
çarpmaya ve gürültü yapmaya başlamıştır. Burada Kerem’in asıl amacı herkesin dikkatini
kendi üzerinde yoğunlaştırmak ve ilgi odağı olmaktır.
Örnek
•Özer, özel bir lisede eğitimine devam etmektedir. Babasının eve getirdiği bilgisayar oyununu
biraz sıkıcı bulmuştur. Ertesi gün okuldan iki arkadaşıyla konuşurken, her ikisinin de bu
oyunu çok beğendiklerini öğrenmiştir. Kendisine arkadaşları oyun hakkındaki fikrini
sorduklarında ise biraz duraksadıktan sonra arkadaşlarıyla aynı fikirde olduğunu ifade
etmiştir.
Uyma, bir kişinin davranış ve inançlarını açık bir istek olmadan diğer kişilere göre
değiştirmesidir.
ÖNDE GELEN İKİ SOSYAL ETKİ ARAŞTIRMASI Grup Normunun Oluşması
Deneyi Muzaffer Şerif’in ‘klasik’ olarak adlandırılan bu araştırması (1935), otokinetik etki
olarak bilinen bir görsel algı yanılgısına dayanmaktadır. Birey, tamamen karartılmış bir odada
hareketsiz duran bir ışık noktasına bir süre gözünü kaydırmadan dikkatle baktığında ışığı
hareket ediyormuş gibi görür. Araştırmada birbirini tanımayan bireyler bir araya getirilmiştir.
Öncelikli olarak denekler tamamen karartılmış odaya alınmış ve ufak bir ışık kısa aralarla
kendilerine gösterilmiştir. Şerif’in bu çalışmasına göre, fiziksel gerçeğin belirsiz olduğu
durumlarda birey bir yere tutunmak ister. Ortaya çıkarılan gerçek, birey yalnız ise
onun tarafından, başkaları ile beraber ise etkileşim sonucu grup tarafından üretilir.
Uyma Deneyi S. E. Asch (1951), insanın doğru bildiğini sandığı durum, olay ve/veya
olgunun tersini iddia eden bir grupla karşılaştığında ne yaptığı üzerine araştırma yapmıştır.
Laboratuvar ortamında belirli sayıdaki bireylerden oluşan gruplara sırayla birçok kart çifti
gösterilmiştir. Deneklere, tek çizginin uzunluk açısından diğer karttaki çizgilerden hangisine
benzediği sorulmuştur. Asch’in araştırmasında fiziksel gerçek açık seçik ortadadır. Bu
deneyde birey, grubun fikrine yanlış olmasına rağmen uymaktadır.
Sosyal etki sonucu ortaya çıkan gruba uyma davranışı, kişiler arasında benzerlik ve sosyal
davranış düzenliliği sağlar. Sosyal davranışın düzenli olması sonucunda bireyler, başkalarının
davranışlarını önceden tahmin edebilir ve kendi davranışlarını ayarlayabilirler. Yasal Otorite
Ancak, sosyal etkinin oluşumu iki kaynağa bağlanabilir (Sakallı, 2006:27):
Bireyin içinde yer aldığı gruptan ve/veya grup
üyelerinden ödül almak (saygınlık kazanma, kabul görme vb.) ya da cezadan kaçınmak
(reddedilme, dışlanma, nefret edilme vb.) amacıyla uyum sağlaması durumudur.
Bireyin, doğru ve tam bilgi elde etmek için diğer kişi(ler) ve
gruba uyması durumudur. Birey, her durum ve
koşul için nasıl davranması gerektiğini her zaman kestiremeyebilir. Çoğu bilgiye diğer
insanlar gözlemlenerek ulaşılır. Bir ortamda nasıl davranacağına ilişkin herhangi bir fikri
bulunmayan birey, genellikle etrafındakileri gözlemler ve davranışlarının doğruluğuna
inandığı kişiyi kendisine referans alır.
Sosyal Etki Ortamı
İnsan yaşamında iletişim sürecinin her anında az ya da çok gerçekleşen (veya çeşitli
nedenlerle mümkün olmayan) sosyal etki, çeşitli koşulları gerektirir. Yaşamın her anında
gerçekleşen sosyal etkinin, ortaya çıkışında çeşitli faktörler ön plana çıkar. Sosyal etkinin
oluştuğu ortamlar üç başlık altında sınıflandırılabilir :
ekleştiği ortamlar
İtaat-Boyun Eğme-Uyma-Bağımsızlık-Hak İddiası-Savunma-Etkilenmeye meyilli olmaEtkilenmeye karşı direnç-En mikro düzeyden en makro düzeye değin, iletşimin tüm
aşamalarında bir tarafın, diğer taraf üzerinde etkili olma, karşıdakini kendi güç alanı
içerisinde tutma amacı bulunur.
-grup iletişiminin gerçekleştiği ortamlar
Kişilerarası iletişim ortamında, bir veya birden fazla birey sosyal etki kaynağı ve hedefi
konumunda etkileşime girer. Kişilerarası iletişimin gerçekleştiği sosyal etki ortamının etkili
olmasını sağlayan faktörleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
sorunlara çözüm öneren tekrarlı tartışmalar yürütülmesi
artırılması
Gruba yeni katılanları motive edici olumlu unsurlara ağırlık verilmesi
Birey-grup iletişiminin gerçekleştiği ortamlarda, iletişimsel işleyişe yön veren birey,
konuşmacı rolünü üstlenir ve dinleyicilerinin kendisi ile hemfikir olmasını sağlamaya çalışır.
Bu gibi ortamlarda, süreç kişisel değil, çok sayıda kişiye yönelik işler. Bu tür iletişimde,
konuşmacının kişisel özellikleri, seyirciyi etkilemek için kullandığı taktikler ve seyircinin
özellikleri önem kazanır.
Örnek
•Bireyin, en yakın arkadaşının sigara içmesinden rahatsız olduğunu varsayalım. Bu durumda
birey, bir sosyal etki kaynağı olarak, arkadaşını -yani sosyal etki hedefini- etkileme çabasına
girer ve arkadaşının sigara içme davranışını değiştirmek ister. Birebir etkileşim sırasında
oluşan bu sosyal etkinin ‘hedef’ üzerinde değişim açığa çıkarma olasılığı yüksektir.
Grubun birey üzerinde uyma davranışı ortaya çıkarması açısından,
Bununla beraber, kimi zaman grup içerisindeki azınlıklar da grup üzerinde etkili olabilir. Bu
durumun gerçekleşmesi çeşitli şartlara bağlıdır:
ine güvenmeleri
Örnek
•Parti liderleri ve politikacılar, seçmenlere dönük yaptıkları konuşmalar sırasında kendi
fikirlerini benimsetmeye çalışır ve bireyin grup üzerinde etkili olma çabasına örnek teşkil
ederler. Birey-grup iletişime dayanan ortamların sosyal etkide başarısına örnek olarak Adolph
Hitler verilebilir. Hitler, ses tonunu çok etkili kullanmış ve hisli konuşmacı imajını kolayca
kitleler üzerinde oluşturabilmiştir. Hitler, kitlelerin algılama yeteneklerinin kısıtlı olduğu,
kolaylıkla ve hızla unutma eğilimleri bulunduğu noktasından hareketle konuşmalarını basit
düzeyde tutmuş ve herkesin anlayabileceği ifadeler kullanmaya özen göstermiştir.
Bireyin kendi düşünce ve tutumlarına uygun bilgilere yönelmesi, seçici maruz kalma, kendi
düşünce ve tutumlarına ters düşen bilgiden uzaklaşması seçici kaçınma olarak
adlandırılmaktadır.
Kitle iletişim araçlarıyla aracılanan iletişim ortamlarında, iletişimsel işleyişe yön veren
gönderici, ileti, araç, alıcı, geribildirim gibi ögelerin konum, rol ve anlamlandırmaları çeşitli
amaçlı hedeflere hizmet etmektedir. Televizyon, radyo ve gazete gibi kitle iletişim araçları
insanların duygu, düşünce ve davranşlarını yönlendirmek amacıyla çeşitli programlar sunar ve
çeşitli haberler verirler..
Örnek
•Sadece fikir ve tutum bakımından çoğunluktan ayrılan azınlık gruplar, çoğunluktan hem fikir
ve tutum hem de grup üyeliği açısından ayrılan azınlıklara oranla sosyal etkide daha
başarılıdır.
•Örneğin aynı köydeki kişilerden oluşan bir grup içinde ortaya çıkan fikir ayrılığında
azınlıkların gruba etki etme olasılığı (tek azınlık durumu), farklı köyden gelip de, o köydeki
insanların fikirlerine aykırı fikirler öne süren bir azınlık grubun (çifte azınlık durumu) etki
etme olasılığından daha fazladır.
Örnek
•Bir televizyon istasyonu, tüm çalışanlarıyla, teknik donanımıyla, yönetimsel yapısıyla,
teknolojik durumuyla, patronunun çıkar ilişkileriyle, yayın politikasıyla bir bütün olarak
sistem içerisinde, onun işleyişine katkı yapmak üzere işleyiş gösterir. Araç, yapısıyla ve
işleviyle iletinin yalnızca iletilmesi değil, aynı zamanda üretilmesine de etki eder.
•İleti ise ‘ürün’ olarak adlandırılır ve bir materyal de iletişimsel işleyişin ürünü olarak kabul
edilebilir. Nike marka spor ayakkabı giyen biri yalnızca rahatlık olsun diye değil, güç
gösterisi yapmak için de o ayakkabı markasını tercih edebilir.
•Sonuç olarak iletişimsel işleyiş bir ilişkiye gönderme yapar. İlişki, her zaman karşılıklı
olmayacak kadar karmaşık ve çetrefilli bir ağ biçiminde işler. Ağın işleyiş biçimi, birilerince
kendi istek ve gereksinimleri doğrultusunda oluşturulmuştur.
Sosyal kural, farklı ortamlarda duruma uygun davranışın belirtilmesidir, sosyal rol ise bir
insanın nasıl davranacağının belirlenmesidir.
Bireyin kendi düşünce ve tutumlarına uygun bilgilere yönelmesi, seçici maruz kalma, kendi
düşünce ve tutumlarına ters düşen bilgiden uzaklaşması seçici kaçınma olarak
adlandırılmaktadır.
Sosyal Kurallar ve Sosyal Roller
Sosyal kural, farklı ortamlarda duruma uygun davranışın belirtilmesidir, sosyal rol ise bir
insanın nasıl davranacağının belirlenmesidir. Sosyal kurallar, herhangi bir durumda ne
‘söyleneceğini’ ve ‘yapılacağını’ belirler. Sosyal rol, verilen bir durumda kişinin pozisyonuna
bağlı olarak bu kişiden beklenen davranışları ifade eder.
Sosyal kurallar,
m tarafından onaylanan davranışlardır.
sızın konuşmasını ve hareket etmesini
sağlar.
Her sosyal kural, grup hâlinde yaşama düzenini etkilemektedir. Bu bağlamda grup üyeleri, bir
arada yaşayan insanlar, sosyal kuralları izlemedikleri takdirde bir şekilde
cezalandırılacaklarını bilirler. Bu ceza ters bir bakış, imalı sözler ya da dışlanma vb. olabilir.
Uyma Davranışını Etkileyen Faktörler
Bir toplum içerisinde yaşayan ve sürekli etkileşim hâlinde olan bireylerin birbirlerinin
düşünce ve davranışlarından etkilenmesi, ‘uyma’ olgusunu akla getirmektedir. Bireylerin
uyma davranışlarını etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar Tablo 7.6.’da ayrıntılı
olarak görülmektedir.
Uyma Davranışını Etkileyen Faktörler FAKTÖR AÇIKLAMA/ÖRNEK Kişilik
Herkes aynı ölçüde uyma davranışı sergilemez. Sevilme ihtiyacı olan kişiler daha fazla uyma
gösterir. Gruptan farklı olma ihtiyacı içinde olan kişiler gruba uymamayı tercih eder.
Yaşamlarında birçok şeyi kontrol etme isteği içerisinde olanlar da özgür davranabilirler.
Sosyal gerçeklik açık olduğunda grup üye sayısındaki artış uyma davranışını artırır. Kişilerin
kendi gerçek cevapları olsa bile, grupta farklı cevap verenlerin sayısının fazla olması
durumunda kendi cevaplarını vermekten kaçınırlar. Sosyal gerçekliğin açık olmadığı
durumlarda ise üye sayısı az bile olsa uyma davranışı sergilenecektir. Sosyal
Uyulması istenen konu kişinin ilgi alanına giriyorsa ve kişi ele alınan konuda olumlu tutuma
sahipse uyma davranışı gözlenebilir. İlgi alanına giren konuda diğerlerinden farklı farklı
tutuma sahip olan birey, kendisinden beklenen davranışı sergilemeyecektir. Cinsiyet
Kadınlar ile erkekler arasında cinsiyete bağlı olarak farklılaşan bir uyma davranışından söz
edilemez. Birarada yaşayabilmenin temelinde uyma davranışı yatmaktadır. Sosyal kurallara
uyma sosyal ilişkilerin düzenini olumlu etkiler.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “Toplumsal kabuller, gelenekler, grup normları vb. değişkenler dikkate alınarak,
gerekli/gereksiz ve uygun/uygunsuz davranışların düzenlenip sınıflandırıldığı her bir sosyal
ortam ……………… olarak nitelendirilir.” İfadesinde boş bırakılan yere gelmesi gereken en
uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?
a) Uyma davranışı
b) Sosyal etki
c) Davranış düzenliliği
d) Referans davranış
e) Davranış düzlemi
2. Aşağıdakilerden hangisi ön yargıların kaynağını ortaya koyan bir ifade değildir?
a) Ön yargı çocuklukta öğrenilmiştir.
b) Ön yargı toplumdan bağımsız ortaya çıkar.
c) Ön yargı kişiliğin bir parçasıdır.
d) Ön yargı grup üyeliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar.
e) Ön yargının temelinde algılanan benzerlik ve farklılıklar yatar.
3. Aşağıdaki kavramlardan hangisi ‘insanlar, nesneler, olaylar ve durumlar hakkında
benimsediğimiz inançlar ve bilgiler’ anlamına gelmektedir?
a) Şema
b) İşlem
c) Algı
d) Ön yargı
e) Veri
4. Aşağıdakilerden hangisi duygu ve düşünce tarzlarını açıklamaya çalışan sezgisel
kuramlardan biridir?
a) Nedensellik Oluşturma
b) Veri İşlem Süreci
c) Birlikte Değişmeyi Algılama
d) Sezgisel Değişim
e) Algısal Değişim
5. Aşağıdakilerden hangisi temel atıf hatasını ifade etmektedir?
a) Davranışın benzer durumlarda tekrar ortaya çıkması
b) Davranışın yalnız belirli durumlara özgü olması
c) Tutarlılıklar gözlenerek davranış sergilenmesi
d) Durumsal atıftan çok eğilimsel atfın ağır basması
e) Çoğunluğun davranışının tekrarlanması eğilimi taşınması
6. Aşağıdakilerden hangisi şemanın özelliklerinden biri değildir?
a) Şema, bireyin bilgi işlemesine yardımcı olur.
b) Şemalar bireyde tutarsız davranışlara neden olur.
c) Şemalar doğrulayıcı olmayan veriler karşısında direnme eğilimindedir.
d) Bireyin sonraki algıları şema tarafından yönlendirilir.
e) Şemalarla tutarlı olan bilgi, tutarlı olmayan bilgiden daha fazla hatırlanır.
7. Tutumların üç ögesi aşağıdakilerden hangisinde ifade edilmiştir?
a) Algısal öge – duygusal öge – uyarıcı öge
b) Kişiliksel öge – davranışsal öge – görsel öge
c) Tepkisel öge – 252 \'67üdüsel öge – örgütsel öge
d) Bilişsel öge – algısal öge – davranışsal öge
e) Bilişsel öge – duygusal öge – davranışsal öge
8. Aşağıdakilerden hangisi diğer kişilerin davranışlarını, onların özelliklerine atfetmenin
temel faktörlerinden biri değildir?
a) Yüksek tutarlılık
b) Göze batıcılık
c) Başarılı uygulama
d) Beklenti karşıtı davranışlar
e) Aksini yapma
9. Aşağıdakilerden hangisi tutumların oluşumunda etkili olan faktörlerden biri değildir?
a) Kişilik
b) Deneyim
c) Stres
d) Meslek
e) Aile
10. Aşağıdakilerden hangisi tutumun işlevlerinden biridir?
a) Bilgi sağlama işlevi
b) Deneyim kazanma işlevi
c) Uyumsuzluk işlevi
d) Benlik yargılama işlevi
e) Hafıza değerleme işlevi
Cevap Anahtarı:
1.E, 2.B, 3.A, 4.C, 5.D, 6.B, 7.E, 8.D, 9.C, 10.A
ÜNİTE 8 SOSYAL PSİKOLOJİ VE GELİŞİM PSİKOLOJİSİ BAĞLAMINDA İNSAN
İLİŞKİLERİ MODELLERİ
GİRİŞ
İnsan ilişkilerinin doğası her zaman inceleme konusu olmuş; bireyin toplumsal bir varlık
olarak tutumları, davranışları, değer yargıları ve tepkileri anlamlandırılmaya çalışılmıştır.
İNSAN İLİŞKİLERİYLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR
Kişilik ve öğrenme, insan ilişkilerinin anlamlandırılmasında kilit öneme sahip olan
kavramlardır. Bireyin, giderek karmaşıklaşan yaşamın bir ferdî olarak varlığını anlamlı
kılması, kişiliğinin gelişimi ve öğrenme süreçleriyle ilişkisellikler taşımaktadır. Tarihsel
süreçte deneyim ve davranış birbirinden bağımsız olarak ele alınmıştır. Oysaki davranışla
sınırlandırılmış bir inceleme alanı, bireyin doğrudan gözlemlenemeyen belli başlı tepkilerinin
gözden kaçırılmasına neden olacaktır. Bireyin yaşadığı deneyimlerden hareketle oluşan ve
organize olan iç örüntüleri, davranışları ile ortaya çıkacaktır.
1. ‘İnsanlararası çekicilik’ kavramı, ‘tutum’ kavramından etkilenmiş; bu nedenle de olumluolumsuz (hoşlanmak-hoşlanmamak) uçları olan tek boyutlu bir değerlendirme ölçütü olarak
düşünülmüştür. 2. ‘Kişilerarası çekicilik’ kavramına ilişkin olarak, bu kavramın her türden
ilişki için kullanılan genel bir kavram olduğu ve farklı duygu ve düşünceleri belirlemekte
yetersiz kaldığı eleştirisi de getirilmiştir. 1. Çoğunlukla laboratutar ortamında, birbirini
tanımayan insanların tepkileri ölçülmüştür. 2. Yapay koşullarda yürütülen deneyler, gerçek
yaşamda karmaşıklık, değişkenlik ve çeşitlilik gösteren insan ilişkilerini anlamlandırmada
yetersiz kalmıştır. 3. Araştırma birimi olarak en az iki kişilik grupların incelenmesi gereken
durumlarda tek kişi ile yetinilmiştir. 4. İnsanların birbirine ilişkin duygu ve düşünceleri tek
boyutlu (olumlu-olumsuz) olmadığı için araştırmalar yetersiz kalmıştır. 1. Gerçek etkileşim
değil de bireyin düşünce, algı ve değerlendirmeleri incelenmiştir. 2. İnsan ilişkilerinin çok
kısıtlı bir bölümü incelenmiş ve bu incelemelerden sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır. 3.
Araştırmaların çoğunda ikili ilişkiler, sosyal çevreden soyutlanarak incelenmiştir.
Elbette, 1970’lere değin gerçekleştirilen çalışmalar, alanda belirli bir bilgi birikiminin ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Konular ile kullanılan kavram ve yöntemlere getirilen eleştirilere
rağmen, insan ilişkilerini ele alan ve anlamlandırmaya çalışan çeşitli yaklaşım tarzlarının
gelişmiş olduğunu söylemek mümkündür. Eleştiriler çerçevesinde insan ilişkilerinin
incelenmesinde çeşitli gelişmelerin yaşandığı yadsınamaz. Yaşanan gelişmelere paralel
olarak, Sosyal Psikoloji alanında ‘kişilerarası çekicilik’ kavramının yerine kişilerarası
ilişkiler (interpersonal relationships) kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Alanda, ‘ilişki’
kavramının ön plana çıkması ile birlikte, karşılıklı etkileşimden kaynaklanan unsurlar nedensonuç ilişkiselliğinde önemli bir yer kazanmıştır. İlişkilerin dinamik doğası, zaman içerisinde
değişebileceği ve çevre ile etkileşim içerisinde bulunduğu, alandaki bakış açısında yaşanan bir
başka gelişmeye işaret etmektedir. İlişkilerin davranışlar dizisi olmayıp, etkileşimler dizisi
olduğu yaklaşımı ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede,
Her sistem kendi dışındaki sistemin bir parçasıdır.
Sistemlerin dinamik birer dengesi bulunmaktadır.
Sistemler sürekli olarak birbirini etkiler.
Ögeler arasındaki denge kalıcı olmayıp, dinamik ve zaman içinde değişen bir dengedir.
İnsan ilişkilerinde fiziksel ve toplumsal çevrenin, etkileşimin anlamlandırılması yönünde
önemli rolü vardır. Durumsallık (contextualism) yaklaşımına göre, çevre ve durum, bireylerin
kimlerle hangi tür etkileşimde bulunduklarını, değişik davranışların olasılık, yorum ve
değerlendirmelerini belirlemektedir. Bu bağlamda, ilişkilerin anlamlandırılmasında, ilişkiler
ağının (relationships network) önemi artmıştır.
Daha önceki çalışmalarda ağırlıklı olarak genç, erişkin ve ergenler, araştırma örneklemi
olarak seçilirken; 1970’lerden itibaren insan ilişkileri gelişimsel açıdan ele alınmaya başlamış
ve çocuk ve yaşlılar da araştırmalara dâhil edilmiştir.
İNSAN İLİŞKİLERİ MODELLERİ
Bireyin yaşamında, ilişkilerine yön veren ve ilişkilerinin doğasını belirleyen sayısız sosyal
uyaran durumundan söz etmek mümkündür. Bu uyaranları, temelde ‘diğer insanlar’ ve
‘kültürel ürünler’ başlıkları altında toplamak mümkündür. Birey, psikolojik bir varlık olmanın
ötesinde aynı zamanda da sosyaldir. Bireyin kişilerarası ilişkileri, konuşması, susması ya da
selamlaşma tarzları, öznel olaylara bağlı olabileceği gibi sosyal normların belirleyiciliğinde
ortaya çıkabilir. İnsan yaşamında ‘diğer bireyler’, en fazla farkında olunan sosyal uyarandır.
Birey, tüm yaşam pratiklerini gerçekleştiriken diğerleri ile kişilerarası ilişki hâlindedir;
diğerleri ile arasında duygusal ve güdüsel ilişki açığa çıkar.
Sosyal Psikoloji Modelleri
Psikoloji, bireyi analiz birimi olarak ele almaktadır. Bu bağlamda güdü, algı, yargı, öğrenme
gibi olgulardan hareketle deneyim ve davranışla ilgili ilkeler geliştirmeye çalışmaktadır.
Sosyal psikoloji ise, bireyi, kültürü hem öğrenen hem de oluşturan konumunda ele almaktadır.
Deneyim ve davranışı, insan ile çevresi arasındaki etkileşimin ürünü olarak görme eğilimi
vardır.
Bilişsel Tutarlılık (Cognitive Consistency) Modelleri
Bilişsel tutarlılık modelleri, ilişki ve toplumsal çevre olgularını bireylerin düşüncelerine
yansıması bağlamında ele almaktadır. İnsanların bilişsel sistemlerinde farklı nedenlerle
tutarsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Bunların başında,
Toplumsal yaşamda bireyin üstlendiği çelişkili roller,
Sosyal yaşamın dinamik doğasının, bireyin bilişlerini yenilikleri izleme ve katılmaya
zorunlu kılması,
Bireyin dış baskılara bağlı olarak gönüllü olmaksızın çeşitli davranışlar sergilemesi (yalan
söylemek, verilen emirlere boyun eğmek vb.),
Bireyin bilgi birikimine ve deneyimlerine ters düşen davranışlarda bulunması
gelmektedir (İnceoğlu, 1993:31-32). Her türlü ilişkide aynı temel varsayımın –insanların
düşüncelerin arasında uyum aramaları varsayımı– geçerliliğini savunan bu modellere göre,
bireyin düşünceleri arasında çelişki bulunmaması gerekir.
Fritz Heider tarafından tarafından (1946, 1958) geliştirilen Denge (Balance) Modeli, kişi
(Person), bir başka kişi (Other Person) ve üçüncü bir kişi veya nesne (X) ögeleri arasındaki
ilişkiyi açıklamaktadır.
T. M. Newcomb tarafından 1963’de geliştirilen Simetri Eğilimi (Strain for Symmetry)
Modeli, kişiler arasındaki ilişkilere odaklanmış ve bir erkek yurdundaki arkadaşlık
ilişkilerinin gelişimini incelemiştir. Araştırma kapsamında, dönem dönem, öğrencilerin (i)
çeşitli konulara ilişkin tutumları, (ii) diğer öğrencilerden hoşlanma dereceleri ile (iii) diğer
öğrencilerin tutumlarına ilişkin düşünceleri sorulmuştur. Yapılan araştırmanın sonucunda
yapılan analizlere dayanarak tutum benzerliği ile hoşlanma arasında anlamlı bir ilişkinin
varlığı ve bu ilişkinin gücünün aynı yurtta yaşama süresine bağlı olarak değiştiği
bulgulanmıştır. Ancak, bu araştırmada göz ardı edilen nokta, hoşlanmanın gerçek tutum
benzerliğinden çok, bireylerin tutum benzerliğine ilişkin zanlarıdır.
Leon Festinger tarafından 1957 yılında geliştirilen Bilişsel Çelişki (Cognitive Dissonance)
Modeli, çelişkili düşüncelerin insanlarda olumsuz duygular ortaya çıkardığı görüşünü ileri
sürmektedir. Bu model, bireyin iç dünyasındaki tutarsızlıkları ortadan kaldırmak için bilişleri,
duyguları ve davranışları arasında tutarlılık sağlamaya çalıştığını ileri sürmektedir Bu
tutarsızlıklar ‘çelişki’ olarak adlandırılmaktadır. Çelişkinin büyüklüğü, uyuşumsuzluğa neden
olan unsurların önemine göre artar ya da azalır. Belli bir anda beliren çelişkili bilişlerin
sayısı da gerilimi artırıcı neden olabilmektedir. Gerilime neden olan unsurların birey için
önem taşıması durumunda, çelişkinin azaltılması yönünde çeşitli çözüm arayışlarına
girilecektir (İnceoğlu, 1993:37):
Davranışla ilgili bir bilişin değiştirilmesi.
Ç evre ile ilgili bir bilişin değiştirilmesi.
Çelişkili unsurlardan birni desteklemek için yeni bilişler eklenmesi.
Bir ya da birkaç bilişin daha az önemli olduğuna karar verilmesi.
Ödül ve Zararı Temel Alan Görüşler
A. J. Lott ve B. E. Lott tarafından 1960’da geliştirilen Klasik Şartlanma Modeli, bireylerin
mutlu oldukları zaman ve durumlardaki duygularını, o sırada yakınlarında ya da çevrelerinde
bulunan kişi ve/veya nesnelere de genelledikleri görüşüne dayanmaktadır. D. Byrne’ın 1969
yılına uzanan Tutum Benzerliği ve Kişilerarası Çekicilik Modeli, bireyin karşısındakinden
hoşlanmasının, ortak tutumların oranı ile ilişkili olduğunu savunur. Bu görüşün ortaya
konulmasında yapay deneysel koşullar sağlanmış, birbirini tanımayan deneklerin
doldurdukları anketlerden hareketle sonuçlar ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Elliot Aranson ve D. Linder, 1956 yılında Kazanç-Zarar Modeli’ni (Gain-Loss Model)
geliştirmişlerdir. İlerleyen dönemde gerçekleştirilen araştırmalar bu sonucu açıklar
niteliktedir. Bu bağlamda,
Değerlendirenin ayırt ediciliği
Değerlendirmenin kaygısı
Değerlendirilenin yeterliliği
George C. Homans’ın Toplumsal Değiş-Tokuş Modeli (Social Exchange Model), 1961
yılında geliştirilmiştir. Psikoloji prensiplerine dayanan bu model, bireylerin, kendilerini
ödüllendiren veya ödüllendirme ihtimali bulunan kişilerle ilişki kurma eğilimlerinin yüksek
olduğu görüşünü ileri sürer.
John Stacey Adams’ın 1965’de geliştirdiği Hakkaniyet Teorisi (Equity Theory), Homans’ın
adil paylaşım yaklaşımı ile bilişsel çelişki modelini esas almıştır.
Zaman Çaba Sadakat Çalışkanlık Yetenek Sorumluluk Şartlara ve çevreye uyum
yeteneği Meslektaş ya da iş arkadaşlarının desteği Esneklik Hoşgörü Azim
Heyecan/Heves Kişisel fedakarlık Üstlere güven Beceri
Çalışanın kazançları Harcamalar Tanınma İtibar Sorumluluk Başarı hissi Övünç
Kişilerarası ilişki modelleri arasında yer alan Değiş-Tokuş Modeli (Exchange Model), J. W.
Thibaut ve H. Kelley tarafından 1959’da geliştirilmiştir. Modelin belli başlı kavramları,
Ödül (Reward)
Bedel (Cost)
Çıktı (Out-come)
Kıyaslama Düzeyi (Comparison Level)
Seçeneklerin Kıyaslama Düzeni (Comparison Level for Alternatives)
olarak sıralanabilir.
Irwin Altman’ın 1973’de geliştirdiği Sosyal Nüfuz Modeli (Social Penetration), Lewin’in
‘kişilik modeli’ ve ‘değiş-tokuş modeli’nin bileşimidir. İnsan ilişkilerinin derinleşmesi ile
birlikte kendileri ile ilgili daha fazla özel bilgi paylaştıklarını ileri sürmektedir.
L. R. Huesslman ve G. Levinger’in 1976 yılına dayanan Çoğalan Değiş-Tokuş Modeli
(Incremental Exchange), temelde Bu modelde farklı olan, bireyler ve ilişkiler açısından
değişecek olan üç ögedir
Şimdiki zaman ve geleceğe verilen ağırlıklı önem
Bireyin kendi ve ilişkide bulunduğu bireyin çıktısına verdiği ağırlıklı önem
Bireyin, ilişkinin geçmişinden yola çıkarak karşısındaki bireye ilişkin bilgi edinmesi ve bu
bireyin davranışlarını tahmin etme becerisi kazanması, kısaca, geçmiş deneyimlerden
öğrenebilme yetisi
Duygusal Modeller
Duygusal modeller, insan ilişkilerini, duygulardan hareketle açıklama girişiminde bulunur.
S. Schacter, 1959’da, Birlikte Olma İsteğini Açıklama Modeli’ni geliştirmiştir. Bu model,
‘cefa dost arar’ deneyine dayanmaktadır. Bu deneyin başlangıcında deneklerin yarısına
elektrik şoku verileceği belirtilirken; diğer yarısına bu tür bir bilgi verilmemiştir
Leon Festinger’in 1954 yılında geliştirmiş olduğu Sosyal Kıyaslama (Social Comparison)
yaklaşımı ile açıklanmıştır.
ve W. Walster tarafından 1979 yılında ileri sürülen Romantik Aşk (Romantic Love)
modelidir. S. Schacter, 1962 yılında yaptığı deneylerde adrenalin iğnesinin yol açtığı
fizyolojik uyarılmalara neden olduğunu ifade etmiştir.
Sevgi ve Hoşlanma Türlerine İlişkin Görüşler
Kişilerarası çekicilik kavramına eleştiri olarak 1970’lerle birlikte geliştirilen çeşitli modellere
rastlanmaktadır. Bu yaklaşımlar genelde bütün ilişki türlerini açıklama amacı
taşımamaktadır.
Zick Rubin, 1974 yılında, Sevgi-Hoşlanma Ayırımı Modeli’ni geliştirmiştir. Temelde
Rubin, kişilerarası ilişkiler için kullanılan iki kavramın ölçümü ile uğraşmıştır. İlişkilerin
başlayış ve bitiş süreçleri inceleme dışında tutulmuştur. Bu modelde, sevgiliye duyulan sevgi
ile arkadaşa duyulan hoşlanma duygularını ayırt etmek amacıyla iki ayrı ölçek geliştirilmiştir:
Sevgi, bağlılık (attachment), şefkat (affection), gözetme (caring) ve yakın sırdaşlıktan
(intimacy) oluşmaktadır.
Hoşlanma, olumlu değerlendirme (positive evaluation) ve benzerlikten (similarity)
oluşmaktadır.
C. ve S. Hendrick, 1986’da Sevgi Türleri üzerine bir ölçek geliştirmeye çalışmışlardır.
Araştırmalarında, çeşitli sorular yönelttikleri iki örneklem grubunun değerlendirmeleri
ışığında istatistiksel analizler (faktör analizi) yaparak altı tür sevginin mevcut olduğunu ileri
sürmüşlerdir:
Romantik aşk: İlk görüşte aşk
Ludus: Kısa süreli aşk oyunu
Storge: Zamanla gelişen sevgi
P ragma: Pratik aşk, evlenilebileceği düşünülen eşlere duyulan aşk
Mania: Bağımlı, sahip olucu, kıskanç aşk
Agape: Fedakâr sevgi
R. J. Sternberg, 1986 yılında Üçgen Sevgi Modeli’ni geliştirmiştir. Bu model, hem değişik
ilişkileri hem de ilişkilerin zaman içinde değişme ve gelişmelerini açıklama çabası
gütmektedir.
Bu üç öge,
Kalıcılık
Kontrol edilebilirlik
Dikkat çekicilik
Kısa ve uzun süreli ilişkilerdeki önem derecesi
‘İlişki’ olgusunu ön plana çıkaran bu modeller, 1970’lerin ardından ortaya çıkmıştır. Kişinin
ilişkiye yön vermesi bağlamında önemi göz ardı edilmemiştir.
Her tür sevgi ilişkisi için geçerli olup olmama
Psiko-fizyolojik boyutun işe karışması
Bilinçli olma düzeyi
bağlamında farklılıklar göstermektedir. Yakınlık, uzun süreli ilişkiler için önemli ve her tür
ilişki için geçerlidir. Kararlılık-bağıtlılık ise kontrol edilebilir, kalıcı ve bilinçlidir. İhtirasta
durum farklıdır. İhtiras, kontrol edilemez, geçici ve bilinçsizdir. Bu üç öge, ilişkilere göre
farklılık gösterdiği gibi, aynı ilişki içinde zamanla değişiklik sergileyebilir.
İlişki Modelleri
‘İlişki’ olgusunu ön plana çıkaran bu modeller, 1970’lerin ardından ortaya çıkmıştır. Kişinin
ilişkiye yön vermesi bağlamında önemi göz ardı edilmemiştir.
Levinger ve Snoek, 1984’de, İlişki Düzeyleri Görüşü’nü (Levels of Human Relatedness)
geliştirmişlerdir. Bu model, dört ilişki düzeyi ortaya koymaktadır:
sıfır ilişki
farketme
yüzeysel ilişkiler
karşılıklı ilişkiler
Sıfır ilişki düzeyinde birbirinin varlığından habersiz iki kişi söz konusudur. İkinci düzey ilişki
olan farketme, kişilerden birinin diğerinin dış görünümünün farkına varmayı ifade etmektedir.
R. A. Hinde, 1979’da Kişilerarası İlişkiler Görüşü’nü ileri sürmüştür. Bu görüşün temel
özelliklerini şunlar oluşturur (Hortaçsu, 1997:37):
İlişkiler, onları meydana getiren kişilerin etkileşimlerinden doğarlar.
İlişkiler, yalnızca ilişkiye dâhil olan kişilerin davranış ve kişilik özellikleri ile sınırlı
değildir.
Her ilişki, bir ilişkiler ağı içinde yer alır.
Her ilişki, başka ilişkilerden etkilenir ve diğer ilişkileri de etkiler.
Etkileşimlerin içeriği
Etkileşimlerin çeşitliliği
Etkileşimlerin niteliği
F arklı etkileşimlerin sıklığı ve örüntüleri
İlişkideki kişilerin davranışlarındaki karşılıklı birbirini tamamlayıcılık
İlişkideki kişilerin davranışlarındaki benzerlik
Kişilerin kendilerini ve ilişkide bulundukları kişileri algılayışları
İlişkideki algıların ideal kişi ve ilişki kavramlarına benzerliği
Kişilerin ilişkinin devam ve gelişmesine bağlılıkları
S. Duck’un, 1983’de geliştirdiği İlişkilerin Gelişmeleri ve Çözülmelerine İlişkin Model,
bir süreç olan ilişkileri kararlar dizisi olarak ele almaktadır. Bu modelin temelinde ilişki,
kişiler ve çevre unsurları yer almaktadır.
‘Gelişim’ ile İlgili Temel Kavramlar
Yaş: Zaman ile eş anlamlı bir kavramdır ve kendi başına hiçbir şeyin nedeni değildir. Yaş
sadece biyolojik, kronolojik bir kavram değildir; aynı zamanda psikolojik, toplumsal bir
gerçekliktir.
Gelişim: Olgunlaşma, öğrenme ve yaşantılar ya da bir başka deyişle kalıtım ve çevresel
etkenler sonucunda bireylerde meydana gelen düzenli ve sürekli değişikliklerdir.
Olgunlaşma: Organizmanın fonksiyonda bulunma kapasitesindeki artıştır. Bu kavram,
reflekslerin, içgüdülerin ve diğer öğrenilmemiş davranışların gelişimiyle ilgilidir.
Kritik dönemler: Yaşam süresinde, sürekli ve geri dönülmez sonuçları olabilen elverişli ve
elverişsiz durumlarla ilgili zamanlardır.
Gelişim Psikolojisi Modelleri
Psikoloji, genellikle birey davranışı ve zihinsel süreçlerle ilgilenirken; gelişim psikolojisi,
insan gelişiminin çeşitli yönlerini ele almakta ve gelişime ilişkin temel kavram, ilke ve
kuramları ortaya koyacak yönde çalışmalar yürütmektedir
Psikanalitik Görüş
Sigmund Freud’a dayanan bu görüş, insanın psikolojik olarak evrensel ilkelere göre geliştiği,
ancak bireysel kişiliğin işlevsel yönlerinin toplumsal bir bağlam içinde ortaya çıktığı
iddiasında bulunur
Bu çerçevede, Erikson’a göre
Bebeklik dönemindeki anne-çocuk ilişkisi, çocukta temel güven duygusunun gelişmesi
açısından önemlidir.
İnsan ilişkilerinin ön plana çıktığı genç erişkinlik döneminde, kişinin başka kişilerle
ilişkiye girerek yakınlık duygusunu yaşaması gerekmektedir.
Yakınlık duygusu, kişinin benliğini kazanmasından sonra gelmektedir.
Toplumun değer yargıları ve beklentileri, hem anne-çocuk ilişkisini hem de çocuk
yetiştirme yöntemlerini etkilemektedir.
Her toplum kendi yapısına en uyumlu bireyler yetiştirmektedir.
Farklı toplumlarda değişik kişiliklerin bulunması, çocuk yetiştirme yöntemleri ve anneçocuk ilişkisindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Psikanalitik görüşün temsilcileri arasında yer alan Harry Stack Sullivan, kişiliğin, ilişkiler
içerisinde geliştiğini ifade etmiştir.
Toplumsal Öğrenme Yaklaşımına Dayanan Görüş
Albert Bandura’nın öncülü olduğu Toplumsal Öğrenme Yaklaşımı (Social Learning
Theory), bağlılık ve bağımlılığın öğrenme kuralları sonucunda geliştiğini ileri sürmektedir.
Toplumsal Öğrenme Yaklaşımı, dolaylı pekiştirme ve dolaylı ceza unsurlarını ön plana
çıkarmaktadır. Bandura, bireyin kendisine değer vermesi ve yeterlilik gelişimini sağlayan bir
unsur olarak içsel pekiştirmenin dışsal pekiştirme kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.
Bandura’ya göre bireyin deneyimleri, öz yeterlik ve öz düzenleme kavramlarıyla doğrudan
ilişkilidir. Birey, davranışlarının önemli bir kısmını kendisi düzenlemektedir.
İvan Petroviç Pavlov, fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile alana katkıda
bulunmuş; psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden
Pavlov’un Deneyi
Köpeğe ilk olarak birkaç kez zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir.
Köpeğin salyaları akar. Sonra et ile birlikte zil çalınır. Bu durum, şartlı ya da şartlandırılmış
refleks olarak tanımlanmaktadır.
Biyolojik Kökenli Görüş
Gelişim alanında Arnold Gessell tarafından geliştirilmiş olan Olgunlaşma Kuramı
(Maturational Theory) ve K. Lorenz ile N. Timbergen tarafından geliştirilmiş olan Etolojik
Kuram genellikle biyolojik kuramlar olarak adlandırılmaktadır. Biyolojik kökenli görüş,
insanların, korunmak ve hayatta kalabilmek için yaşamlarının ilk devresinde bir erişkin ile
bağlılık ilişkisi kurduklarını ifade etmektedir.
Bilişsel Görüş
Gelişim Psikolojisinde Jean Piaget, Bilişsel Gelişim Kuramı ile önemli bir yere sahiptir.
Piaget, toplumsal ve ahlaki gelişimin bilişsel temellerine vurgu yapmıştır. R. L. Selman,
Piaget ve Kohlberg’in geliştirdikleri yöntemlerden yararlanarak arkadaşlık, arkadaşlar
arasında yaşanan çatışmalar, arkadaş grubu, liderlik ve anne-baba-çocuk ilişkilerinde
ceza kavramı üzerine incelemelerde bulunmuştur. Bilişsel gelişmenin beş düzeyi
bulunduğunu ileri süren Selman, bu düzeyleri, şu şekilde açıklama yoluna gitmiştir
Birinci düzeyde arkadaşlık ilişkisi fiziksel yakınlıkla belirlenir, çatışmalar bireylerden
birinin oradan uzaklaşması ya da fiziksel yollarla çözülür.
İkinci düzeyde arkadaşlar arası çatışmaların tek kişiden kaynaklandığı ve tek tarafın
davranışı ile çözümleneceği düşüncesi hâkimdir.
Üçüncü düzeyde arkadaşlıklar,
çift yönlü ilişkiler olarak değerlendirilir; çatışma
çözümünde özür dileyenin içtenliği önem kazanır.
Dördüncü düzeyde arkadaşlıkların kalıcılığı vurgulanır; çatışmaların iki tarafın da kabul
ettiği biçimde çözüme ulaştırılması kabul görür.
En yüksek düzeyde arkadaşların karşılıklı bağımlılıkları ile birlikte özerkliklerinin de
bulunduğu ifade edilerek; çatışmaların çözümünde sözel olmayan sembolik davranışların
yeterli olacağı düşünülmektedir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi 1970’lere değin sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalara
hâkim olmuştur?
a) Kişilerarası ilişkilerde değişen denge
b) Kişisel bağlılıklar
c) Kişilerarası ilişkiler
d) Kişilerarası çekicilik
e) Kişilerarası ilişkiler ağı
2. Aşağıdakilerden hangisi ilişkilerin davranışlar dizisi olmayıp etkileşimler dizisi olduğu
yaklaşımına ilişkin bir ifade değildir?
a) Her sistem kendi dışındaki sistemin bir parçasıdır.
b) Sistemlerin dinamik birer dengesi bulunmaktadır.
c) Sistemler birbirinden bağımsız yapılardır.
d) Sistemler sürekli olarak birbirini etkiler.
e) Ögeler arasındaki denge dinamik ve değişkendir.
3. “…………………., insan ilişkilerini ele alan ve anlamlandırmaya çalışan çeşitli modellerin
geliştirildiği bir bilimdir.” ifadesinde boş bırakılan yeri tamamlayan kavram aşağıdakilerden
hangisidir?
a) Antropoloji
b) Fizyoloji
c) Felsefe
d) Sosyoloji
e) Psikoloji
4. Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikoloji modelleri arasında yer almamaktadır?
f) Bilişsel Tutarlılık Modelleri
g) Psikanalitik Görüş
h) Duygusal Modeller
i) İlişki Modelleri
j) Ödül ve Zararı Temel Alan Görüşler
5. Aşağıdakilerden hangisi insan ilişkilerinin açıklanmasında ‘ödül ve zarar’ın önemini
vurgulayan modellerden biridir?
a) Klasik Şartlanma Modeli
b) Denge Modeli
c) Üçgen Sevgi Modeli
d) İlişkilerin Gelişmeleri ve Çözülmelerine İlişkin Model
e) Simetri Eğilimi Modeli
6. Aşağıdakilerden hangisi insanların bilişsel sistemlerinde ortaya çıkan tutarsızlık
nedenlerinden biri değildir?
a) Toplumsal yaşamda bireyin üstlendiği çelişkili roller
b) Bireyin bilgi birikimine ve deneyimlerine ters düşen davranışlarda bulunması
c) Tutum benzerliklerinin bireyin davranışlarını monotonlaştırması
d) Sosyal yaşamın dinamik doğasının, bireyin bilişlerini yenilikleri izleme ve katılmaya
zorunlu kılması
e) Bireyin dış baskılara bağlı olarak gönüllü olmaksızın çeşitli davranışlar sergilemesi
7. Gelişim Psikolojisi içerisinde gelişen, bağlılık ve bağımlılığın öğrenme kuralları sonucunda
geliştiğini savunan ve kişisel-çevresel etkenlerin belirleyiciliği üzerinde duran görüş
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Kazanç-zarar modeli
b) Hakkaniyet modeli
c) Bilişsel çelişki modeli
d) İlişki düzeyleri görüşü
e) Toplumsal öğrenme kuramına dayanan görüş
8. Aşağıda sunulan kişi-model eşleştirmesinden hangisi yanlıştır?
a) Fritz Heider – Denge Modeli
b) Leon Festinger – Bilişsel Çelişki Modeli
c) George C. Homans – Toplumsal Değiş-Tokuş Modeli
d) Irwin Altman – Çoğalan Değiş-Tokuş Modeli
e) John Stacey Adams – Hakkaniyet Teorisi
9. Aşağıdakilerden hangisi Thibaut ve Kelley tarafından geliştirilen Değiş-Tokuş Modelinin
belli başlı kavramları arasında yer alır?
a) Kıyaslama düzeyi
b) Ceza
c) Seçenek
d) Kazanç seviyesi
e) Güvenlik düzeyi
10. Aşağıdakilerden hangisi Levinger ve Snoek tarafından geliştirilen İlişki Düzeyleri Görüşü
Modelinin ilişki düzeyleri arasında yer almaz?
a) Sıfır ilişki
b) Gözlemleme
c) Farketme
d) Yüzeysel ilişkiler
e) Karşılıklı ilişkiler
Cevap Anahtarı:
1.D, 2.C, 3.E, 4.B, 5.A, 6.C, 7.E, 8.D, 9.A, 10.B
ÜNİTE 9 ÇOCUKLUKTA KİŞİLERARASI İLETİŞİM
GİRİŞ
Çoğu zaman birbirine karıştırılan büyüme (growth) ile gelişme (development) kavramları,
oldukça farklı anlamlara gelmektedir.
GELİŞİM: TEMEL İLKE KURALLARI
İnsanın gelişiminde biyolojik yapıdaki dönüşümler önem taşır.
Bu çerçevede gelişimin temel özellikleri şu başlıklar altında sıralanabilir
Gelişim, dinamik bir olgudur.
Gelişim, genetik bireyselliğin bir sonucudur.
Gelişim, giderek artan bir özelleşme sürecidir.
Gelişimde denge vardır.
Gelişim, art arda görülen, düzenli bir süreçtir.
İnsan gelişimini, doğum öncesi dönemdeki ve doğum sonrası dönemdeki gelişim olarak
evrelere ayırmak mümkündür.
Algılama, gerek iç gerekse dış dünyadan elde edilen bilgilerin yorumlanması, organize
edilmesi ve yeniden bulunmasıdır. Bellek, algılanan bilginin bulunup getirilmesi ve depo
edilmesidir. Muhakeme, belli bir anlam çıkarma ve sonuca varma amacıyla
kullanılabilmesidir.
Çocuklarda bedensel gelişim, dönemseldir. Çocuklarda dört belirgin büyüme döneminden söz
edilebilir. Doğum öncesi ve doğumdan sonraki ilk yıl içinde büyüme hızı yüksektir. Yaşamın
birinci yılının sonunda büyüme yavaşlar. 12 yaş ve 16 yaş arasındaki hızlı gelişim ise
ergenlik fışkırması olarak nitelenir. Bu dönemi, olgunlaşma zirvesine kadar dikleşerek
süregelen büyüme evresi izler.
Büyüme dönemlerindeki ortak özellikler
Uyum zorlukları: Yavaş büyüme dönemlerinde uyum kolayca sağlanırken, hızlı büyüme
dönemlerinde uyum çabası, duygusal yönden rahatsız edici olabilir.
Enerji düzeyi: Hızlı büyüme dönemlerinde çok enerji sarfettikleri için çocuklar çabuk
yorulurlar. Yavaş büyüme döneminde ise çocuğun enerjisini oyunlara ayırması daha kolay
olmaktadır.
Beslenme gereksinmeleri: Büyüme gereksinimlerine göre beslenme önem taşır. Gerekli
türde gıdalarla beslenemeyen çocuklar yorgun ve huysuz olurlar.
Isı dengesinin sürdürülmesi: Yavaş büyüme dönemlerinde ısı dengesi korunur. Hızlı
büyüme dönemlerinde açığa çıkan dengesizlik çocukta iştahsızlık, bitkinlik ve huysuzluk
açığa çıkar.
Beceriksizlik: Hızlı büyüme dönemlerinde çocuk beceriksizce davranır, hantallaşabilir
veya sık sık tökezler.
İnsanın düşünmesi, bilgi ve çözümlerin nitelik olarak değerlendirilmesini ifade eder. Bilginin
kısımları arasındaki ilişkiselliklerin tanınabilmesi ise ‘kavrama’dır. Çocuk, gelişim evreleri
süresince farklı işlemler kazanır ve giderek ergenliğe ulaşır.
İnsanın hareketle ilgili gelişimi ise üç başlık altında ele alınır:
Baştan ayağa doğru gelişim
Merkezden dışa doğru gelişim
Bütünden özel hareket gelişimine geçiş
Örnek
•Şişman bir çocuk, kendisinden zayıf arkadaşları ile bir aradayken uyumsuzluk sorunları
yaşayabilir. Bu durum çocukta, kişisel yetersizlik duygusunun açığa çıkmasına neden
olacaktır.
Heyecan, çocukların toplumsal uyumlarını etkiler. Heyecanlar,
Çocukların yaşama bakış açılarını düzenler.
Sosyal etkileşimi sağlar.
Bir iletişim biçimi şeklinde görev yapar.
Zihinsel faaliyetler heyecanları etkin şekilde uyarır.
Motor becerileri ve yetenekleri bozabilir.
Bedeni harekete hazırlar.
Çocukların günlük deneyimlerini olumlu biçimde etkiler.
Birey, sosyal davranışı toplumun diğer bireyleriyle etkileşim hâlinde öğrenir.
Bireyin ne öğreneceğini, içinde yaşadığı toplumun kültürü belirler.
Bireyin öğrenimi, bir sosyal organizasyona etkin bir biçimde katılmasıyla tamamlanır.
İnsanın tüm yaşamında bahsi geçen bütün gelişim süreçlerinin önemi büyüktür.
Gelişimi anlayabilmek ve yorumlayabilmek için bu kuralların dikkate alınması gerekir
Gelişim, hem kalıtımdan hem de çevreden etkilenir.
Gelişim, organizmanın çeşitli kısımları için farklı oran ve hızlarda gerçekleşir.
Hızlı değişikliklerin olduğu gelişim dönemlerinde çevredeki değişikliklerin etkisi büyük
olur, değişiklikler yavaşladıkça çevredeki değişikliklerin etkisi de azalır.
Gelişim, düzenli bir sırayı izler.
Gelişim, dönemler halinde betimlenebilir.
Gelişimde kural, ödünleme (telafi) değil, ilişkidir.
Gelişim, genellikle başladığı hızda devam eder.
Gelişimde bireyler arasında büyük ölçüde farklılıklar vardır.
Gelişim, tesadüfi değildir, belirli bir sıra izler.
İLİŞKİLER ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER Genellikle bebeğin anne ile olan
bağlılık ilişkisi, niteliksel olarak diğer ilişkilerden farklı özellikler gösterir.
Çocuklar, değişik kişilerle ilişkilerinde tercih sıralamaları yapar ve bu sıralamalar büyük
ölçüde kalıcıdır. Anne ve yaşıtlarla olan ilişkiler elbette doğası itibariyle farklıdır ancak,
zaman içinde çeşitli ortamlarda farklılık gösterir. Yaşıtlar arasında gerçek anlamda bir
etkileşim vardır. Çocukların büyüklerle ve yaşıtları ile ilişkileri arasında benzerlikler ve
farklılıklar bulunur. Güvenli ilişkiye sahip olan çocuk, sonraki ilişkilerinde daha güvenli
olabilir.
BEBEKLİK ÇAĞINDA İNSAN İLİŞKİLERİ
Ailelere yeni bireylerin katılması ile birlikte iletişim ve etkileşim süreçleri değişime uğrar.
Bebeğin ebeveynleri ya da çevresindekilerle iletişim tarzı, genellikle deneyimlenerek
çözümlenebilmektedir.
Anne-Bebek İlişkisi
Bebeklerin davranışı ve tepkileri, içinde bulundukları duruma bağlı olarak değişir. Durum,
uyku, uyuşukluk, uyanıklık gibi genel uyarılmışlık düzeylerini belirtir. Bebeklerin durumu
dikkate alındığında Tablo 9.2.’deki durum sınıflaması yapılır.
Öğrenme kuramlarına göre bebek, annesini genellikle açlığının ve çeşitli rahatsızlıklarının
giderilmesi sırasında gördüğü için rahatlama duygusu ile annesi arasında bir bağlantı kurar.
Bu nedenle annesine ilişkin sevgi geliştirir. Öğrenme kuramı, ayrıca, bir kişilik özelliği olarak
bağlılık kavramına değinir. Bağlılık ilişkisinin benzerliklerinden söz etmek mümkündür:
Yavru ile annenin birbirlerinden uzaklaşmaması
Özellikle tehlike anında birbirini araması
İlişkinin yaşamın çok erken devrelerinde kurulması
Diğer ilişkilerden niteliksel olarak farklı olması
Böyle bir ilişkiden yoksun kalmanın olumsuz sonuçlar doğurması
Anneler, bebekleri ile ilişkilerinde kimi zaman farkında olmadan, iletişimi kolaylaştırıcı bazı
davranışlarda bulunurlar. Bunlardan birisi abartılı davranışlardır.
Anne-bebek ilişkisinin başka bir özelliği de annenin sözlerini, yüz ifadelerini ve
davranışlarını sık sık yinelemesidir. Bu yinelemeler bebeklere hem öğrenme fırsatı sağlar
hem de annenin davranışlarını bebek açısından önceden tahmin edebilir bir biçime sokar.
Annenin bir başka davranış özelliği de bebeği taklit etmesidir. Anne taklit ederek bebeğin
ilgisini çeker ve bazı davranışlarını değiştirir.
Anneler, bebekleri ile ilişki kurmaya yarayan davranışlarını, eğitime gereksinmeden
gösterirler.
Heyecanlar ve anlatımları insan davranışının önemli bir parçasıdır. Yaygın bazı heyecanlar,
kıskançlık, kızgınlık, sevgi, kaygı, korku ve hazdır. Yeni doğmuş bebeğin heyecansal tepkileri
farklılaşmamıştır. Genel heyecanlanma, haz veren ve vermeyen uyarımlara yapılan basit
tepkiler şeklindedir. Haz, bir güdünün doyumu sağlandığında ya da bir amaca varıldığında
yaşanır. Bebek, fiziksel açıdan rahat olduğunda, annesi tarafından emzirilirken, salıncakta
sallanırken haz belirtileri gösterir. Bebek duyduğu hazları, bedensel olarak gevşeyerek ve
cıvıldama türünden sesler çıkararak ifade eder (Yavuzer, 1996:72). Hazzın en açık belirtisi
gülümsemedir. Doğumdan sonraki haftalarda bebeğin duygusal yaşamında belirgin farklılıklar
açığa çıkar. Bebek çevresini gözlemlemeye başlar. Çocuk, büyüdükçe tepkileri de farklılaşır.
Küçük bebekler bir uyarandan haz duymadıklarında çığlık ve ağlama tepkisi gösterirler. Daha
sonraki gelişim evrelerinde ise çocuklar kimi zaman kaçma, saklanma, direnç gösterme kimi
zaman da sözlü anlatım şeklinde tepkilerini ifade ederler. Böylece kendilerini, duygu ve
düşüncelerini karşı tarafa iletmeleri kolaylaşır.
Öfke de özellikle çocukluk döneminde birçok uyarana bağlı olarak ortaya çıkar. 1-3 yaş
aralığındaki çocuklarda öfkeyi oluşturan etkenler şu başlıklar altında toplanabilir:
Çocuğun oturakta oturmaya zorlanması
Oynamakta olduğu oyuncağın elinden alınması
Yüzünün yıkanması
Odada yalnız bırakılması
Uğraştığı işte başarılı olamaması
Diğer çocuklarla oyununda başarısız olması
Giydirilmesi
Giysilerinin çıkarılması
Yıkanması
Burnunun silinmesi
Çocuk öfke tepkisini bir savunma aracı gibi kullanır. Öfkelendiği an dikkat çekeceğini ve
istediğinin yapılacağını bilir. Sık sık öfkelendiği kişiye karşı düşmanlık beslemeye başlar.
İlk Bağlılığın Kurulması
Bebekler altı ay dolaylarında annelerini tanımaya, ona yönelip takip etmeye ve dokunmaya
başlarlar. Anne çocuk ilişkisinde en önemli etmenlerden biri fiziksel temastır. Yakın temas
hem annenin hem de bebeğin davranışlarını etkiler. Bu tür ilişkiler karşılıklı bağlılık
süreçlerini beraberinde getirmektedir. Yapılan araştırmaların çoğunda yabancı oda (strange
room) durumu kullanılmıştır.
Bebeklerin yabancı oda durumundaki davranışları gözlemlenerek temelde üç bağlılık ilişkisi
türü saptanmıştır
Güvenli bağlılık (secure attachment): Güvenli bağlılık gösteren bebekler, anneleri odada
iken, ondan uzaklaşıp oyuncaklarla ilgilenmiş, oyuncakları ve oyunları ile ilgili duygularını
anneleri ile paylaşmış ve tanımadıkları araştırmacıya yaklaşıp onunla ilişki kurmuşlardır.
Gerilimli kaçınıcı bağlılık (anxious-avoidant attachment): Gerilimli kaçınıcı bağlılık
gösteren bebekler, anneleri odada iken oyuncaklar ve tanımadıkları yabancı ile ilgilenmiş,
annelerinden bağımsız bir biçimde araştırmalarını sürdürmüşlerdir.
Gerilimli karşı koyucu bağlılık (anxious-resistant attachment): Geri-limli-karşı koyucu
bağlılık gösteren bebekler yabancı oda durumunda korkuya kapılmışlardır.
Benzer biçimde annelerin çocuklarına karşı çok sert, ilgisiz ve yeterli davranış göstermelerine
göre çocukları ile ilişkileri farklılaşmaktadır. Sert anneler, çocuklarının davranışlarına aşırı
derecede karışmakta ve onları gereğinden fazla kontrol etmektedirler. İlgisiz anne-ler insan
ilişkilerinden doyum sağlamanın olanaksızlığına inanır ve depresif kişilik özellikleri
gösterirler. İlgisiz annelerin çocukları edilgendir. Yeterli bir annenin, ilgi göreceğine inanan
çocuğu, öğretmenin de kendi olumlu çabalarını ödüllendireceğini düşünerek akıllıca sorular
sorup, yanıtlar vererek öğretmenin ve arkadaşlarının beğenisini kazanıp, kendisine sınıf içinde
saygın bir konum edinebilir
Bebeklerin Erişkinlerle İlişkisi
Bebekler doğumlarının ardından geçen kısa süre içerisinde erişkinlerle ilişki kurmaya
yardımcı olabilecek özelliklere sahip olurlar. bebek, özellikle insan yüzünden hoşlanma
içgüdüsüyle doğmaz, insan yüzü tercih ettikleri şekiller arasında yer alır.
Bebeklerin işitme duyuları da, normal insan sesini algılayabilecek düzeyde gelişmiştir.
Bebekler, doğumlarından hemen sonra kafalarını duydukları ses yönüne çevirebilir ve işitmeduyma duyuları arasında koordinasyon sağlayabilirler. Bebeklerin anne-bebek ilişkisini
kolaylaştırıcı diğer önemli bir özellikleri de gün içinde düzenli aralıklarla uyumaları,
acıkmaları, hareketlilik ve durgunluk göstermeleridir. Bu özellikleri, annelerin bebeklerinin
gereksinmelerini ve davranışlarını önceden tahmin ederek, kendilerini ona göre
ayarlayabilmeleri açısından büyük kolaylık sağlar.
Yaşıtlarla İlk İlişkiler
Yaşıtlara dönük tepki, anne ve babalara olandan biraz daha geç başlar. Küçük bebekler
yaşıtlarının ağlamalarına olumsuz tepki gösterir. Bir yaşından küçük çocuklar yaşıtlarının
konuşmalarının yarısından çoğunu anlayabilir.
Bir yaşından sonra, bebeklerin yaşıtlarına karşı davranışları, anneleri ile olan ilişkilerine
benzemeye başlar. Bu ilişkilerde birbirini tamamlayıcılık (complementarity) ve karşılıklılık
(reciprocity) görülür. Çünkü çocukların anlaşabilmelerini sağlayan ortak bir dilleri vardır. Dil
gelişmesinin de etkisi ile üç yaşından sonra çocuklar, arkadaşlarının davranışları, zevkleri,
hatta aileleri ile ilgili konuşurlar. 3-5 yaş aralığında yakın arkadaş ve oyun arkadaşı ayırımı
da yapılır.
Yaşıtlar ve özellikle büyük kardeşler taklit edilebilecek model rolü oynayarak bebeğin bazı
davranışları öğrenmelerini sağlarlar
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA İNSAN İLİŞKİLERİ
Çocukluk devresi, anne ve baba ile ilişkilerin, çocuğun kişilik gelişimi ve okul başarısı
üzerinde önemli olduğu, arkadaşlık ilişkilerinin ise okul yaşamı ve gelecekteki uyumunu
etkilediği bir devredir.
Anne-Baba-Çocuk İlişkileri
Anne ile çocuk arasındaki ilişkinin duygusal açıdan olumlu olması, çocuğun zihinsel
gelişimini ve davranışlarını olumlu yönde etkiler. Annesi ile olumlu ilişkileri bulunan
çocukların kendilerine güvenleri yüksektir ve zor işleri çözmekte daha girişkendirler.
edebileceğini gözlemlerler.
Davranışlar üzerinde durum, koşul veya şahısların etkileri göz ardı edilerek, davranış
kaynağı olarak çocukların görülmesi ve durumun kalıcı kişilik özellikleri ile açıklanması:
Anne ve babaların, kendilerini ve yaptıklarını sürekli olumlu görme arzuları: Ebeveynler,
“Kimsenin çocuğu benimki kadar huysuz olamaz.” ifadesini, durumu kendi başarısızlıkları
olarak görmeye yeğlerler. Kötü ve başarısız bir ebeveyn olmayı hiçbir anne baba kolayca
kabullenemez.
İnsanların kendi düşüncelerini destekleyecek durumları araması veya anımsama eğilimi
göstermesi; varsayımlarını çürütecek durumları ise anımsamamaları:
Anne ve babanın çocuğunun kişiliğine ilişkin inançlarının -doğru veya yanlış- ona dönük
beklentilerini, davranışlarını ve eğitim yöntemlerini etkilemesi:
Anne ve babaların çocuklarına davranışlarında, çocuklarının kişilikleri ile ilgili görüşleri
kadar, gelişim, aşama ve zamanlamaları ve çocukların nasıl öğrendiklerine ilişkin
inançlarının da etkili olması: Çocuğunun
Anne ve babaların, yaş, çevre faktörleri ile belli deneyimlerin çocukların
davranışları üzerindeki etkilerine önem vermesi:
Anne ve babaların algılarının gelişmişlik düzeyinin, çocuklarına karşı davranışlarını
etkilemesi:
Anne ve babaların kendilerini eğitici veya terbiyeci olarak algılamalarının, çocuklarıyla
ilişkilerini ve çocuğun zihinsel gelişimini etkilemesi:
Anne, baba ve aile içindeki diğer bireylerin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki
yerini belirler. Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir.
Yaşıtlar, kişinin kendi yaş ve konumundaki kişilerdir. Yaşıt grubu, etkileşen, ortak amaç ve
değerleri paylaşan ve davranışları, üzerinde anlaşmaya varılmış kurallarla yönetilen, göreli
olarak kararlı ya da kalıcı bireyler grubudur.
Okul Çağı ve Akranlarla İlişkiler
Kendisini toplumdan soyutlayan ve arkadaş edinmekten çekinen birey ise psikolojik ve
fiziksel sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Arkadaşlık, öncelikli olarak ait olma ve
sahiplenme duygularının gelişimini sağlar. Arkadaşlığın gelişmesi için sadakat önemli
görülmezken; sadakatsizlik, arkadaşlığın sona ermesi için en önemli nedenlerden biridir
Empati, bir başkasının psikolojik durumunu gerçekte onu hissettiğini hissetmeden anlama
yeteneğidir.
Çocuklar arası çatışmalar temelde değerli kaynaklar, başkalarının davranışını kontrol etme,
kurallar, olay ve gerçekler konularında ortaya çıkar. Çocuklar çatışmalarını çoğunlukla
büyüklere ve saldırganlığa başvurmadan çözerler.
Bu nedenle çocukların değişik ilişkilerini,
Güvenilir birlik (reliable alliance)
Duygusal yakınlık (intimacy)
Şefkat (affection)
Göreceli güç (relative power)
Kişiyi yüceltme (enchancement of worth)
Çatışma (conflict)
İlişkiden alınan doyum (satisfaction)
Dostluk-arkadaşlık (companionship)
İlişkinin önemi (importance)
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi insan gelişiminin temel özellikleri arasında yer almaz?
a) Gelişim, dinamik bir olgudur.
b) Gelişim, kişiden kişiye farklılaşan aşamalarda gerçekleşir.
c) Gelişim, art arda görülen, düzenli bir süreçtir.
d) Gelişimde denge vardır.
e) Gelişim, genetik bireyselliğin bir sonucudur.
2. İnsanların 12 yaş ve 16 yaş arasındaki hızlı gelişimi nasıl adlandırılır?
a) Hızlı büyüme
b) Büyüme dengesizliği
c) Ergenlik fışkırması
d) Büyüme hızı
e) Zirve büyüme
3. Aşağıdakilerden hangisi çocukların büyüme dönemlerindeki ortak özelliklerinden biridir?
a) Tek tip beslenme
b) Isı dengesizliği
c) Uyumlu davranışlar
d) Enerji gereksinimi
e) Beceriksizlik
4. İnsanın bilişsel süreçlerinin doğru sıralanmış biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
a) kavrama muhakeme düşünme algılama Bellek
b) kavrama bellek düşünme muhakeme Algılama
c) muhakeme kavrama algılama düşünme Bellek
d) kavrama düşünme muhakeme bellek Algılama
e) kavrama muhakeme algılama düşünme Bellek
5. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi anne-baba-çocuk ilişkisini doğru ifade etmektedir?
a) Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir.
b) Kardeşler arası ilişkilerde yaş farkı etkili bir faktör değildir.
c) Büyük çocuklar küçüklerine göre daha sık büyüklerini taklit ederler.
d) Çocuk deneyimlerini arkadaşlarından kazanır.
e) Çocuğun aile içindeki yerini kardeşleri belirler.
6. Aşağıdakilerden hangisi insanın hareketle ilgili gelişimini ifade etmektedir?
a) Ayaktan başa doğru gelişim
b) Merkezden dışa doğru gelişim
c) Bütünden özele doğru gelişim
d) Dıştan merkeze doğru gelişim
e) Dıştan içe doğru gelişim
7. Aşağıdakilerden hangisi heyecanların insan yaşamındaki rolüne ilişkin bir ifade değildir?
a) Çocukların yaşama bakış açılarını düzenler.
b) Sosyal etkileşimi sağlar.
c) Motor becerileri ve yetenekleri bozabilir.
d) Bedeni harekete hazırlar.
e) Günlük deneyimleri olumsuz yönde etkiler.
8. Aşağıdakilerden hangisi gelişimin kurallarından biridir?
a) Gelişim, hem kalıtımdan hem de çevreden etkilenir.
b) Gelişim, her birey için farklı dönemler içerir.
c) Gelişim, giderek zayıflar.
d) Gelişim, organizmanın tamamı için aynı oran ve hızdadır.
e) Gelişim, düzensiz ve devamsızdır.
9. Aşağıdakilerden hangisi 1-3 yaş aralığındaki çocuklarda öfkeyi oluşturan etkenler arasında
yer almaz?
a) Yüzünün yıkanması
b) Giydirilmesi
c) Ayakta durmaya zorlanması
d) Burnunun silinmesi
e) Odada yalnız bırakılması
10. “………… anneler, çocuklarının davranışlarına aşırı derecede karışmakta ve onları
gereğinden fazla kontrol etmektedirler” ifadesinde tanımlanan anne tipi hangisidir?
a) Yeterli anne
b) Ilımlı anne
c) İlgisiz anne
d) Sert anne
e) Kararsız anne
Cevap Anahtarı:
1.B, 2.C, 3.E, 4.D, 5.A, 6.B, 7.E, 8.A, 9.C, 10.D
ÜNİTE 10 ERGENLİK DÖNEMİNDE KİŞİLERARASI İLETİŞİM
GİRİŞ
Bu bölümün amacı, çağdaş toplumlarda ergen gelişiminin toplumsal süreçler bağlamında
kapsamlı bir bakış açısıyla ele alınması planlanmaktadır. Ergenlerin toplum içerisinde yaşantı
ve hayata bakış açılarıyla farklılaşmaları, iletişim süreçlerini sorgulamayı zorunlu kılar. Bir
geçişler dönemi olarak ergenliğin incelenmesi, bu geçişlerin neden olduğu tüm değişimlerin
ele alınmasını gerektirir.
ERGEN GELİŞİMİ
Ergenlik (adolescense) kavramı, (i) yetişkin olmayla ilintili görünen duygular ve davranışlar
için, (ii) yaşam çevriminde büluğ çağıyla ilişkilendirilen fiziksel değişikliklerin çevrede fark
edilmesinden önceki evre için ya da (iii) çocukluk statüsünden yetişkinlik statüsüne geçiş için
kullanılır (Marshall, 1999:205).
Bu dönemde birey,
Daha üst düzey düşünebilir hâle gelir.
Kendi kararlarını alabilir.
Çocuk sahibi olabilecek yetkinlik kazanır.
Kendisinin daha fazla farkına varır.
Geleceğin kendisinden ne beklediğiyle daha fazla ilgilenmeye başlar.
Bağımsız hareket edebilir.
İş yaşamına atılır.
Evlilik kararı alır.
Ergenlikteki gelişimi sırasında birey, olgunlaşmamışlıktan olgunluğa doğru kısa ve uzun
süreli, yumuşak ve sert geçişler yaşar.
Erken, Orta ve İleri Ergenlik
Ergenliğin başlangıcından, fizyolojik ve psikolojik erişkinliğe ulaşıncaya değin geçen
dönemde birey, çocukluğun bağımlılığından ve hamlığından kurtularak olgunluğa ve
bağımsızlığa yönelir (Budak, 2000:269). Ergenlik, sosyal bilimciler tarafından (aktaran Özbay
ve Öztürk, 1995:19-23) şöyle sınıflandırılır:
Erken ergenlik: (10-13 yaş arası dönem) Kendi cinsinden özel bir kişiye, yakın bir arkadaş
veya sırdaşa duyulan ilgi belirginleşir.
Orta ergenlik: (14-17 yaş arası dönem) Yakınlık ve güvenlik gereksinimleriyle
bağdaşmayan duygu reddedilir.
İleri ergenlik: (18-22 yaş arası dönem) Diğerlerinin yaşama dair görüşleri ve ilişkilerdeki
sorunların ele alınışına tanışıklık artar.
Ergenlik Asiliği (Adolescent Rebellion): Ergenlerin bir bölümünde görülen ve aileyle
çatışma, erişkin toplumuna yabancılaşma ve erişkin değerlerine düşmanlık gibi davranışları
içerebilen bir tür duygusal çalkantı.
Ergenlik Benmerkezciliği (Adolescent Egocentrism): Bazı ergenlerin, sosyal ortamlarda
ilginin odağı olduklarına, sorunlarının başka hiç kimsede bulunmayan benzersiz sorunlar
olduğuna inanmalarına, olağandışı ölçüde ikiyüzlü olmalarına ve aptal numarası yapmalarına
yol açan düşünme tarzları.
Ergenlik Gelişim Parlaması (Adolescent Growth Spurt): Cinsel olgunluktan hemen önce
boyda ve kiloda görülen ani artış.
Ergenlik Krizi (Adolescent Crisis): Ergenlerin, egonun eski duygusal bağlardan kurtulup
yeni ilişkiler kurarak ve vücuttaki değişimlere uyum sağlayarak bağımsızlık kazanma itkisine
eşlik eden duygusal dalgalanmaları.
Ergenlikte Sınırlılık (Adolescent-Limited): Yaşam boyu suç görüşünde, antisosyal
davranışların yaygınlığının ve sıklığının, ergenlik döneminde doruk noktasına çıkması ve
daha sonra azalması.
Ergenlik Törenleri (Puberty Rites): Toplumda erişkin statüsü kazandırmaya yönelik
kültürel törenler. Bu törenler, sembolik ya da fiziksel olabilir.
Ergenliğin Temel Değişimleri
İnsan yaşamında ergenlik dönemi denildiğinde akla üç önemli gelişim özelliği gelir:
Biyolojik geçiş: Erinliğin başlaması
Bilişsel geçiş: Daha ileri düşünme yeteneklerinin ortaya çıkışı
Toplumsal geçiş: Toplumda yeni rollere geçiş
Bu temel değişimler her birey için geçerlidir.
Erinlik özellikleri yaşam boyunca bir daha görülmez. Bu özellikler şunlardır (Temel ve
Aksoy, 2001:2-3):
Erinlik, çakışan bir dönemdir.
Erinlik, kısa bir dönemdir.
Erinlik, çabuk değişme dönemidir.
Erinlik, bir olumsuzluk evresidir.
Erinlik yaşı değişiktir.
‘Bilişsel’ kavramı, insanların şeyler hakkında nasıl düşündüklerinin temelini oluşturan
süreçleri ifade eder.
Kişilik, bireyin sosyal ve psikolojik tepkilerinin tümünü ifade eder. Kimlik, “birinin belirli
bir kimse olmasını sağlayan şartların bütünü” olarak tanımlanır.
Ergenlik Döneminde Benlik, Kimlik ve Kişiliğin Gelişimi
Bireyin düzenli ve mutlu bir yaşam sürebilmesi, sağlıklı bir kişilik gelişimi ile mümkündür.
Ergen, Ben kimim?, Hangi hareket doğru? ve Nasıl davranmalıyım? gibi sorulara cevap
arayışındadır.
Erikson, kimlik krizi kavramını bu etkin kendini tanımlama sürecini anlatmak için kullanır.
Erikson, kimlik oluşumu konusunda dört kimlik durumu ileri sürer (Atkinson vd.,
2010:110):
Kimlik Kazanma: Bu durumda olanlar, bir kimlik krizinden, etkin bir sorgulama ve kendini
tanımlama döneminden geçmişlerdir.
Engellenme: Bu durumda olanlar, mesleki ve ideolojik konumlara bağlanırlar, ancak bir
kimlik krizinden geçtiklerini gösteren hiçbir belirti sergilemezler.
Geciktirme: Bunlar, kimlik krizinin ortalarında bulunan genç insanlardır.
Kimlik Dağılması: Bu sınıflamada yer alanlar, geçmişte kimlik krizi yaşamış ya da
yaşamamış olabilirler.
Genetik ve biyolojik etkenler: Beden yapısı, fiziksel görünüş, yüzün yapısı, boy ve ağırlık
büyük oranda genetik olarak belirlenir.
Bireyin içinde yaşadığı kültürel etkenler: Her toplumun kültürü birbirinden farklıdır.
Bireysel davranışların önemli bir kısmını çevresel faktörler ve egemen kültür belirler.
Bireyin içinde bulunduğu sosyal sosyal sınıfa bağlı etkenler: Ergenin mensubu olduğu
sosyal sınıf, tutum ve değerlerini etkiler. Sosyal sınıf, mesleki, eğitimsel ve ekonomik
düzeyde oluşabilir.
İçinde yaşanılan psikolojik ortama bağlı etkenler: Psikolojik temelli belirli istek ve
ihtiyaçlar, dışavurumu açısından ergenden ergene değişir.
1. Büyüme, gelişme ve kuvvetlenme isteği
2. İlerleme, olgunlaşma ve değişme isteği
3. Bireysel bağımsızlık elde etme isteği
4. Başarma ve güven kazanma isteği
5. Beğenilme ve takdir edilme isteği
6. Olumlu sosyal ilişkiler kurma isteği
7. Mutlu olma isteği
Ergenlik Döneminde Bilişsel Gelişim
Ergenlikte fiziksel ve duygusal değişikliklerin yanı sıra bilişsel gelişim de yaşanır. Ergenin
bilişsel gelişimini açıklama çabası nedeniyle Jean Piaget ve çalışmaları önemlidir.
Duyu-hareket evresi: Bu dönem, doğumdan 2 yaşa kadarki süreyi kapsar. Bebekler, dil
gelişimi öncesinde çevreleriyle etkili iletişim kurarlar.
İşlem öncesi evre: 2 yaşına doğru çocuklar dil sembollerini belirli bir ustalıkla kullanmaya
başlarlar.
Somut işlem evresi: 6 yaş dolayında somut işlemlerin bilişsel evresi başlar. Bu evrede ilk
zihinsel işlemler ortaya çıkar.
Soyut işlem evresi: Soyut düşünen kişi sadece şimdi ve burada hakkında düşünmekle
kalmayıp, şimdi ve buradanın olası çeşitlemelerini de düşünebilir.
Soyut işlemler döneminde ergen, yeni birçok kavramsal beceri kazanır. Bu beceriler (Temel
ve Aksoy, 2001:55-56):
1. Ergen, bu dönemde iki ayrı kategorideki değişken hakkında aynı anda fikir yürütebilir.
Örneğin, bir gezi planlarken hız, uzaklık ve zamanı aynı anda düşünebilir.
2. Ergen, gelecekteki değişiklikler hakkında düşünme becerisi kazanır. Örneğin, ailesindeki
ilişkilerin on yıl sonra farklı olabileceğini düşünür.
3. Olayların mantıki sıraları hakkında hipotezler kurabilir. Örneğin, kendisine açık olan okul
ve mesleki seçimlere bağlı olarak hangi dersleri aldığında kendisine daha yararlı olacağını
bilir.
4. Davranışların sonuçlarını merakla bekler. Örneğin, okuldan atıldığında belirli meslek
alanlarının kendisine kapandığını bilir.
5. Bir grup olay ya da durumda mantıki olarak tutarlı olan ya da tutarlı olmayan fikirleri
araştırabilir. Fikirleri destekleyen ya da çürüten kanıtları bularak gerçek durumu test eder.
6. Ergen, kendisi, diğer bireyler ve dünya hakkında bağıntılı düşünceler geliştirebilir. Kendi
davranışları kadar başkalarının davranışlarını açıklarken birçok değişkeni bağlantılı olarak
düşünebilir.
Sonuç olarak soyut işlemler dönemindeki ergenin düşüncesi, somut işlemler dönemindeki
çocuk düşüncesinden farklılık gösterir
1. Ergen, gerçek olanla düşüncelerini sınırlamak yerine neyin olası olduğunu çocuklardan
daha iyi bilebilir.
2. Ergen, soyut kavramları daha iyi düşünebilir.
3. Ergenlikte birey, düşünce sürecinin kendisi hakkında daha çok düşünmeye başlar.
4. Ergenin düşüncesi tek bir konuyla sınırlanmak yerine çok yönlü olmaya başlar.
5. Ergen, çocuklara oranla şeyleri mutlak yerine daha göreli görebilir.
6. Ergen, görünen olayları, aralarında zihinden birleştirme yoluyla çoğaltır.
7. Ergenin düşüncesi daha az saplantılı yani daha esnektir.
ERGENLİK ÜZERİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR İnsan yaşamının ergenlik
dönemini açıklama çabası içerisinde olan yaklaşım tarzlarından bahsetmek, ergenliğin farklı
yönlerden algılanışını anlamlandırmak açısından önemlidir.
Kuramlar şu başlıklar altında sıralanabilir
Biyolojik Kuramlar
Organizmik Kuramlar
Öğrenme Kuramları
Sosyolojik Kuramlar
Tarihsel ve Antropolojik Yaklaşımlar
Alanda isminden söz ettiren en önemli biyososyal kuramcı G. Stanley Hall’dır. Hall,
geliştirmiş olduğu Özünü Yineleme Kuramı’nda bireyin gelişiminin insan türlerinin
gelişimine paralel olduğunu ileri sürer.
Organizmik kuramcılar da biyososyal kuramcılar gibi ergenliğin biyolojik değişimlerinin
önemine dikkat çekerler. Aynı zamanda biyolojik zorunlulukların yanı sıra bağlamsal güçleri
de incelerler. Organizmik kuramcılar arasında Sigmund Freud, Erik Erikson ve Jean
Piaget, bireyin büyüme ve gelişiminin farklı yönlerini vurgulamaları açısından öne çıkan
isimlerdir.
Sigmund Freud’un Psikoanalitik Kuramı’nda ergenlik bir çalkantı dönemi olarak görülür.
Erinliğin hormonal değişimleri, daha önceki psikoseksüel evre olan ‘örtülü evre’de kazanılmış
olan psişik dengeyi bozmaktadır.
Erik Erikson’un Psikososyal Kuramı, büyümenin her döneminin özelliği olan psikososyal
bunalımları vurgular. Erikson da biyolojik gelişmelerin bireyi bir gelişim döneminden
diğerine götürdüğünü ileri sürer.
Psikososyal Gelişme Evreleri EVRELER PSİKOSOSYAL KRİZLER İSTENEN
1. Yaşamın ilk yılı Güvensizliğe karşı güven Güven ve iyimserlik
2. İkinci yıl Kuşkuya karşı özerklik Özdenetim ve yeterlilik duygusu
3. Üçüncü yıldan beşinci yıla kadar Suçluluğa karşı inisiyatif Amaç ve yönelim; bir etkinliği
başlatma yeteneği
4. Altıncı yıldan ergenliğe Değersizliğe karşı alışkanlık Entelektüel, sosyal ve fiziksel
becerilerde yetkinlik
5. Erişkinlik Karmaşaya karşı kimlik Benzersiz bir kişi olarak bütünleşmiş bir benlik imgesi
6. Erken Yetişkinlik Soyutlanmaya karşı candanlık Yakın ve kalıcı ilişkiler kurma, mesleki
ilgiler geliştirme
7. Yetişkinlik İçe çekilmeye karşı dışa açılma Aile, toplum ve gelecek kuşaklarla ilgili
kaygılar
8. Yaşlılık yılları Umutsuzluğa karşı bütünlük Kendi yaşamından kıvanç ve tatmin duyma;
ölümle yüz yüze gelme istekliliği
Jean Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı, biyolojik ve bağlamsal güçler arasındaki etkileşimi
vurgular. Piaget, özellikle zekâ gelişimi üzerinde yoğunlaşır; zeka, çocukluk ve ergenlik
arasında birbirinden farklı dört evrede gelişir: Duyu-hareket evresi, sezgi evresi, somut
işlemler evresi ve soyut işlemler evresi. Piaget’e göre, soyut düşünce derece derece gelişir
(Gallatin, 1995).
İlki, gençlerin marjinal olmalarıyla ilgili olarak yetişkinler ve ergen kuşaklar arasında var
olan güç farklılıklarıdır. Bu çerçevede Kurt Lewin ve Edgar
Ergenliğin sosyolojik kuramlarının diğer temas noktası, kuşaklararası çatışma, yani
kuşaklararası farklılıkla ilgilidir. Karl Mannheim ve James Coleman gibi kuramcılar
ergenler ve yetişkinlerin farklı koşullar altında büyüdüğünü ve bu nedenle farklı tutum, değer
ve inanç düzeyleri geliştirdiklerini vurgular. Sonuç olarak ergen ve yetişkin kuşakları arasında
kaçınılmaz bir gerilim olur.
Ergenliği çalışan tarihçi ve antropologlar, insanların büyüdüğü ortamla ilgilenir. Glau
Elder, Joseph Kett ve Thomas Hine tarafından önerilen tarihsel bakış açıları, ergenliğin bir
gelişim dönemi olarak bir tarihsel dönemden diğerine farklılaştığını vurgular.
Ergenlik üzerine çalışan ve Ruth Benedict ile Margaret Mead’in önemli araştırmacıları
olduğu antropolojik yaklaşımlar, ergenliğin kültürel olarak belirlendiğini varsayar. Benedict,
süreksiz ve sürekli toplumlar arasında bir ayrım yapmıştır.
ERGENLİK DÖNEMİNDE KİŞİLERARASI İLKİŞİLER
Ergenlik ile birlikte bireyin kişilerarası ilişkileri de gelişir, artar ve nitelik değiştirir. Birey,
artık çocuk değildir. Özellikle yakın çevresi ve yaşıtlarıyla sosyal ilişkilerini düzenler ve
yönlendirir.
Ergenlik Döneminde İnsan İlişkileri
Birey ergenlik döneminde, her alanda değişik olasılıkları düşünüp, deneyerek, kendi benliğini
bulmaya çalışır. Bazıları benliklerini belli bir süre sonunda bulamayıp, orta yaşlarda bile
arayışlarını sürdürür. Bu gibi bireyler, benlik çözülmesi (identity diffusion) durumundadırlar.
Erikson, bu bireylerin benliğinin önceden kapatılmış (foreclosure) olduğunu, bilinçli ve
olgun bir benlik niteliği taşımadığını öne sürer (Hortaçsu, 1997:91-93).
Ergenlikte Ebeveynlerle İlişkiler
Yüksek öğrenim düzeyine gelen bireylerin anne ve babalarından uzaklaşmayı algılama
boyutları şu başlıklar altında sıralanabilir
Kendi kendini yönetme (self-governance)
Duygusal uzaklaşma (emotional detachment)
Maddi bağımsızlık (financial independence)
Ayrı yerde yaşama (seperate residence)
İlişki azaltma (disengagement)
Okula bağlılık (school affilation)
Aile kurma (starting a family)
Mezuniyet (graduation)
Gençler “kendi kendini yönetme” boyutuna çok önem verirlerken, “duygusal uzaklaşma”
boyutunu çok daha az önemseme eğilimindedirler.
Akran grubu, kendilerini yaş, etnisite ya da meslek gibi ortak özelliklerle algılayan ve
başkalarının gözünde farklı bir toplumsal kolektivite kimliği taşıyan bir bireyler kümesidir
(Marshall, 1999:14).
Ergenlikte Arkadaşlık İlişkileri
Ergen için aynı yaşta ve her iki cinsten başkalarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak
oldukça önemli ve gelişimsel bir süreci ifade eder.
Ergenlikteki yakın arkadaşlıkların, bireyin gelişimi açısından birçok işlevi vardır:
Bireyin kendisini akranları ile kıyaslayarak değerlendirmesi ve tanıması
Bireyin tek başına girişmekten korktuğu ya da zevk alamayacağını düşündüğü bazı
deneyimleri birlikte yaşayabileceği dostlarının olması
Bireyin bazı konuları arkadaşlarıyla tartışarak kendi bilişsel düzeyini yükseltmesi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi bireyin ergenlik döneminde sahip olduğu özelliklerden birisi
değildir?
a) Kendi kararlarını alabilir.
b) İş yaşamına atılır.
c) Evlilikten kaçınır.
d) Bağımsız hareket edebilir.
e) Daha üst düzey düşünebilir hâle gelir.
2. Aşağıdakilerden hangisi sosyal bilimcilerin ergenlik sınıflandırması evrelerinden birisidir?
a) Erken ergenlik
b) Geç ergenlik
c) İlk dönem ergenlik
d) İleri dönem ergenlik
e) Son dönem ergenlik
3. Aşağıdaki kavramlardan hangisi “cinsel olgunluktan hemen önce boyda ve kiloda görülen
ani artış” anlamına gelmektedir?
a) Ergenlik asiliği
b) Ergenlik benmerkezciliği
c) Ergenlik krizi
d) Ergenlik gelişim parlaması
e) Ergenlik törenleri
4. Aşağıdaki ifadelerden hangisi ‘ergenlik asiliği’ kavramını tanımlamaktadır?
a) Ergenleri, sosyal ortamda ilgi odağı olmalarını sağlayıcı davranışlarda bulunmaya iten
düşünme tarzı
b) Ergenlerin, eski duygusal bağlardan koparak yeni ilişkiler kurmalarını sağlayan duygusal
dalgalanmaları
c) Ergenlerde anti-sosyal davranışların gelişmesine neden olan dürtüler
d) Ergenlikte toplumsal statü kazanmaya dönük davranışların kültürel törenlerle dışa vurumu
e) Ergenlerin bir bölümünde görülen aileyle çatışma, erişkin toplumuna yabancılaşma ve
erişkin değerlerine düşmanlık davranışlarını içeren duygusal çalkantı
5. Aşağıdakilerden hangisinde ergenlik döneminin gelişim özellikleri doğru sunulmuştur?
a) Biyolojik geçiş – Bilişsel geçiş – Toplumsal geçiş
b) Fiziksel geçiş – Sosyal geçiş – Kültürel geçiş
c) Davranışsal geçiş – Mekanik Geçiş – Toplumsal geçiş
d) Olgusal geçiş – Doğrusal Geçiş – Devinimsel Geçiş
e) Psikolojik geçiş – Sosyolojik Geçiş – Ekolojik Geçiş
6. Aşağıdakilerden hangisi yaşam boyunca bir daha görülmeyen erinlik özelliklerinden biri
değildir?
a) Erinlik, çakışan bir dönemdir.
b) Erinlik, uzun bir dönemdir.
c) Erinlik, çabuk değişme dönemidir.
d) Erinlik, bir olumsuzluk evresidir.
e) Erinlik yaşı değişiktir.
7. Aşağıdakilerden hangisinde kişi-kuram eşleştirmesi doğru verilmiştir?
a) Erik Erikson - Edimsel Koşullanma Kuramı
b) Albert Bandura - Psikososyal Kuramı
c) Jean Piaget - Bilişsel Gelişim Kuramı
d) Kurt Lewin - Psikoanalitik Kuramı
e) Sigmund Freud - Toplumsal Öğrenme Kuramı
8. Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kimlik oluşumuna ilişkin ileri sürdüğü kimlik durumu
değildir?
a) Kimlik kazanma
b) Engellenme
c) Geciktirme
d) Kimlik kaybı
e) Kimlik dağılması
9. Aşağıdakilerden hangisi yüksek öğrenim düzeyine gelen bireylerin anne ve babalarından
uzaklaşmayı algılama boyutları arasında yer almaz?
a) Kendi kendini yönetme
b) Duygusal uzaklaşma
c) Okula bağlılık
d) İlişki azaltma
e) Aynı yerde yaşama
10. Aşağıdakilerden hangisi bireyin kimliğinin oluşmasında etkili olan değişkenlerden biri
değildir?
a) Genetik ve biyolojik etkenler
b) Duygusal ve uzlaşımsal etkenler
c) Bireyin içinde yaşadığı kültürel etkenler
d) Bireyin içinde bulunduğu sosyal sınıfa bağlı etkenler
e) İçinde yaşanılan psikolojik ortama bağlı etkenler
1.C, 2A, 3.D, 4.E, 5.A, 6.B, 7.C, 8.D, 9.E, 10.B
ÜNİTE 11 YETİŞKİNLİK DÖNEMİNDE KİŞİLERARASI İLETİŞİM
GİRİŞ
İletişim, bireyin yaşamının her anında vardır. Ancak, insan yaşamının her dönemi, bireyin
gelişim sürecine bağlı olarak farklılaşır ve iletişim süreçleri de bu bağlamda şekillenir.
YETİŞKİNLİK: TANIMI, EVRELERİ VE KURAMLARI
İnsan, yaşadığı toplumsal çevrede varlığını kabul ettirmek, kendisini güvende hissetmek ve
yaşamsal düzeni kontrol etmek üzere çeşitli sosyal bağlar geliştirir. Bu istek ve beklentiler
insanın yaşamının her dönemine hâkimdir.
Yetişkin ve Yetişkinlik
Yetişkin (adult) kavramı, Latince büyümek (adolescere) fiilinin geçmiş zaman ortacından
türemiştir. Bu bağlamda, yetişkin birey büyümüş sayılır. Birey hem psikolojik hem de fiziksel
özellikleri anlamında olgunlaşmıştır. Fiziksel ve psikolojik olgunlaşmanın ölçümünde
yaşanan sıkıntılar nedeniyle genellikle bireyin yaş düzeyi ön plana çıkar. Ancak, yaş ve yaş
sınırlarında da kimi zaman anlaşmaya varılamamaktadır.
Yaşam yapısı, bireyin topluma girme yolları (roller, üyelikler, ilgiler, amaçlar), aynı zamanda
bireyin yaşadığı kişisel anlamlar, düşlemler, değerler olarak tanımlanır.
tanımlanır. Yetişkinlik anlayışı bile toplumdan topluma ve toplumların kendi içlerinde farklı
anlamlara gelebilir.
Yetişkinlik çoğu zaman yaşlılık ve biyolojik ya da toplumsal değişimle bir arada düşünülür.
Biyolojik yaşlanma, insan organizmasının yapı ve işleyişinin zaman içindeki değişimine;
toplumsal yaşlanma, bireyin zaman içinde rolleri üstlenmesi ve terk etmesindeki değişimlere
dayanır. Birey, doğduğu andan ölünceye değin gelişimsel evrelerin yanı sıra toplumsal olarak
düzenlenmiş evrelerden geçer. Toplumsal olarak belirlenen gayri resmî düzenlemelerde
etkinlikler için birey, ‘çok genç’, ‘çok yaşlı’ ya da ‘tam yaşında’ olabilir.
Yetişkinliğin Evreleri
Kuramcılar, yetişkin gelişiminin birbirini izleyen evrelerden oluştuğunu ileri sürerler. Daniel
J. Levinson ve Yale araştırmacıları 1970’li yıllarda yetişkinlikteki gelişim evrelerini
belirlemeye çalışmışlardır. Erkek yetişkinin gelişiminde altı evre belirleyen Lvinson ve
arkadaşları, yetişkinliğin temel görevinin yaşam boyu süren bir yapı yaratmak olduğunu ileri
sürerler. Levinson’un gelişim kuramı, Erikson’un Psikososyal Kuramı’na dayanır.
Levinson’un gelişim kuramının varsayımları,
Kuram, ilk ve orta yetişkinlikte ortaya çıkan çeşitli evreleri ve geçişleri saptar.
Kuramın temel kavramı, yaşam yapısıdır.
Yaşam akışı, huzurlu ya da kargaşalı olabilen geçişlerle kesintiye uğrayan görece kararlı
dönemlerden oluşur.
Geçişler, bireyin yaşamını yeniden değerlendirmesine ve yeni bir yaşam yapısına yeniden
bağlanmasına ilişkin bunalımı içerir.
Yerleşik evrelerle geçiş evreleri birbirini düzenli bir sıra içinde izler.
Yerleşik evrelerde birey, amaçlarını az çok sakin bir biçimde izler.
Geçiş evrelerinde bireyin yaşam yapısında büyük değişimler olur.
Levinson’un yaptığı araştırmalara bağlı olarak erkek yetişkinin gelişim dönemlerine ilişkin
değerlendirmeleri
Yetişkinlik Kuramları
İnsanın gelişim sürecini bütüncül olarak açıklamak her zaman tercih edilen bir durumdur.
Bu kuramlar sırasıyla,
İnsan Yaşamının Akışı Kuramı
Yaşam Evreleri Anlayışı
İnsanın Sekiz Çağı
Yaşam Yapısı Kuramı
Dönüşüm Kuramı
İnsan Yaşamının Akışı Kuramı
Charlotte Bühler ve öğrencileri, yaşam akışını (life course) Viyana’da topladıkları yaşam
öyküsü ve özyaşam öyküsü verilerinden hareketle ele almışlardır. İnsanın yaşam döngüsünde
ortaya çıkan olay, tutum ve başarılardaki değişimlere dayanan evrelerin düzenli akışını ortaya
koyan bir yöntem bilim geliştirmişlerdir.
Kuhlen’e göre insanın yaşam döngüsü bir genişleme ve daralma eğrisi olarak nitelenebilir.
psikososyal süreçler arasındaki koşutluğu vurgular. Çoğu zaman biyolojik eğri psikososyal
eğriden daha ilerdedir.
Kuhlen bu büyüme, yükselme ve daralma kuramını değiştirmiştir. Kuhlen’e göre büyümegenişleme güdüleri (başarı, güç, yaratıcılık ve kendini gerçekleştirme) bireyin davranışına
yaşamının ilk yarısında egemendir.
Yaşam Evreleri Anlayışı
Jung’un, yaşam evrelerine ilişkin görüşü, klinik çalışmalarına ve kendi psikoloji kuramına
dayanır. Jung, yaşam evrelerini açıklamaya ‘gençlik’le başlar ve bu evreyi erinlik sonrasından
35 ile 40’lı yıllara dek uzandırır.
Jung, pek çok insanın ileri yaşlara doyurulmamış isteklerle ulaştığını, ancak geriye
bakmalarının tehlikeli olduğunu ve geleceğe ilişkin bir amaç edinmeleri gerektiğini savunur
Özetle kişilik Jung’a göre yaşam döngüsünün birinci ve ikinci döneminde farklı yönlerde
gelişir. Birinci dönemde birey dış dünyaya açılır, toplumsal ödüller kazanmaya çalışır.
İlerleyen yaşlarda birey artık hedeflerinin ve hırslarının önemini yitirdiğini hisseder.
İnsanın Sekiz Çağı
Erikson, özellikle klinik gözlemlere dayanarak yaptığı çalışmalarında insanın tüm yaşamı
boyunca gelişimini, bilişsel, duygusal ve toplumsal yönleri arasında
Bu kuramda son iki evre yaşam döngüsünde orta ve ileri yıllara karşılık gelir. Robert Peck,
orta ve ileri yaşların önemli dönüm noktalarını keskinleştirmek amacıyla yeni bir düzenleme
yapmıştır:
Akla karşı fiziksel güce değer verme
İnsan ilişkilerinde toplumsallaşmaya karşı cinselleşme
Duygusal esnekliğe karşı duygusal yoksunlaşma
Zihinsel esnekliğe karşı zihinsel katılık
Robert Peck, yaşlılıktaki sorunları ise şu başlıklar altında sıralar:
Ego ayrışmasına karşı iş rolünün ağırlık kazanması
Bedenin aşılmasına karşı bedene aşırı ilgi
Ego aşkınlığına karşı egoya aşırı ilgi
Bu yaklaşımlar, doyumlu bir gelişim ve başarılı bir yaşlanma üzerinde
Levinson’a göre akış kavramı, sırayı, geçici dalgayı, yaşamın yıllar boyunca açılımını
inceleme gereksinimini belirtir. Döngü imgesi insanın yaşam akışında alttan alta bir düzenin
var olduğunu telkin eder.
Yaşam Yapısı Kuramı
Daniel J. Levinson, yetişkin gelişimini bir disiplin olarak psikoloji için anlamlı bir sorun
olarak görür. biyopsiko-sosyal niteliği bulunduğunu ileri süren bu kuram, şu ögeleri içerir
(Onur, 2004:72):
Yetişkin gelişimi alanına temel bir çerçeve sağlayan yaşam akışı (life course) ve yaşam
döngüsü (life cycle) kavramları,
Kişiliğin ve dış dünyanın birçok yönünü içeren, ama bunların hiçbirisiyle aynı olmayan ve
kendi farklı yolunda gelişen bireysel yaşam yapısı (life structure) kavramı,
Bireysel yaşam yapısının ilk ve orta yetişkinlikteki gelişimini dile getiren bir yetişkinlik
gelişimi anlayışı.
Yaşam akışı kavramı, bir yaşamın başlangıçtan sona gelişimi içindeki somut özelliğine
dayanır. Her birinin yeri ve bütüne katkısı vardır. Genel olarak yaşam döngüsü üçe ayrılır:
Çocukluğu ve ergenliği içeren yaklaşık 20 yıllık ilk bölüm (yetişkinlik öncesi dönem)
65 yaşında başlayan sonuncu bölüm (yaşlılık)
Bu bölümler arasında yer alan, yetişkinlik olarak bilinen biçimlenmemiş zaman
Yetişkinlik öncesi gelişimin incelenmesi, her insanın yaşamını gitgide bireyselleştiren süreci
yöneten genel gelişim ilkelerini saptamayı amaçlar. Her çağ ve gelişim dönemi iyi
tanımlanmış bir ortalama yaşta başlar ve biter:
Birinci Çağ:
Yetişkinlik öncesi, döllenme ile 22 yaş arasında yer alır.
İlk yetişkinliğe geçiş dönemi, 17-22 yaşlardır.
İkinci Çağ:
İlk yetişkinlik, 17-45 yaşlar arasında yer alır.
Orta yaş geçişi, yaklaşık 40-45 yaşlar arasındadır.
Üçüncü Çağ:
Orta yetişkinlik, 40-65 yaşlar arasındadır.
Son yetişkinlik, 60 yaşında başlar.
Son yetişkinlik geçişi, 60-65 yaşlar arasında yer alır; orta ve son yetişkinliği birleştirir.
Yaşam yapısı kavramı, Levinson’un yetişkin gelişimi anlayışının temelini oluşturur. Yetişkin
gelişimindeki dönemler yaşam yapısının evrimindeki dönemlerdir.
üstünde en fazla iki yıllık farklılık bulunmaktadır.
İlk yetişkinliğe geçiş, 17-22 yaşlar arasında yer alır.
İlk yetişkinlik için yaşam yapısı girişi, 22-28 yaşlar arasında yer alır.
30 yaş geçişi, 28-33 yaşlar arasındadır.
İlk yetişkinliğin yaşam yapısını sonuçlandırma, 33-40 yaşlar.
Orta yaş geçişi, 40-45 yaşlar.
Orta yetişkinlik için yaşam yapısına giriş, 45-50 yaşlar.
50 yaş geçişi, 50-55 yaşlar.
Orta yaşın yaşam yapısını sonuçlandırma, 55-60 yaşlar.
Son yetişkinlik geçişi, 60-65 yaşlar.
Dönüşüm Kuramı
Roger L. Gould’un 1970’lerde geliştirdiği Dönüşüm Kuramı, hem kadın hem de erkekler
açısından yetişkin gelişiminin bir dizi dönüşümden geçerek oluştuğunu kabul eder.
Birinci evre: Ergenliğin sonunda başlayıp 22 yaşına kadar sürer. Birey anne ve babasının
dünyasından ayrılarak kimliğini güçlendirir.
İkinci evre: 22-28 yaşlar arasına denk düşer. Birey bu evrede amaçlarını gerçekleştirmeye
girişir.
Geçiş evresi: 28-34 yaşları arasında birey önceki amaçlarını, evliliğini yeniden
değerlendirmeye başlar.
İstikrarsız evre: 35 yaşında hoşnutsuzlukları artan birey, orta yaşların farkına varmaya
başlar. Yaşam zor, acımasız ve belirsiz gelir. 45 yaşına kadar süren bu evrede zamanın baskısı
hissedilmeye başlanır.
Birey için 45-50’li yaşlar kararlı yıllardır. Evlilik doyumu artar, dostlar daha önemli olur.
Birey yaşama daha olumlu bakmaya başlar. Gould, evre ile bunalım arasında ilişki kurar ve
orta yaşlarda da ergenlik gibi kargaşa yaşandığını kabul eder. Gould’un dönüşüm evreleri
43-53 Alışma, yaşamını kabullenme 7 53-60 Daha fazla hoşgörü, geçmişi kabullenme, daha
az olumsuzluk, genel bir olgunluk Erikson, Levinson ve Gould’un yetişkin gelişimine ilişkin
ortak yönleri eleştirel olarak şu başlıklar altında toplanır:
Dayandıkları araştırmalar çok fazla bilimsel değildir.
Evreleri gelişimdeki bunalımlara dayandırma eğilimindedirler.
Gelişimde evreden çok yaşam olaylarını önemseyen alternatif bir yaklaşım mevcuttur.
İnsanlar evreleri yaşarken önemli bireysel farklılıklar gösterirler.
Ayrıca, sözü edilen bütün kuramlar betimledikleri deneyimlerin ‘normatif’ ve ‘yaşa bağlı’
olduğunu ileri sürer.
YETİŞKİNLİK PSİKOLOJİSİ VE TOPLUMSAL YAŞAMDA YETİŞKİNLİK ARASI
İLİŞKİLER
Bireyin yetişkinlik döneminde de önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Birey bu dönemde
hem benliğinin iç dünyasını düzenlemek hem de kendisine bir dış dünya örgütlemek
durumundadır.
Yetişkinlik ve Toplumsal Yaşam
Birey, genç yetişkinlik döneminde başlayan toplumsal katılım ve sorumlulukları konusunda
ilerleyen yaşlarda daha duyarlı hâle gelir. Yetişkinler, yaşama, doğumla başlayan bir süre
olarak bakmak yerine, yaşamak için önlerinde kaç yıl olduğu konusuna odaklanırlar.
‘Aile’, birbirine kan bağı ile bağlı insanlardan oluşmuş bir gruptur. Aile, zaman içinde ayakta
kalmayı ve değişikliklere uyum göstermeyi başarmış, çok esnek bir toplumsal birimdir.
Yetişkinlerin Kişilerarası İlişkilerini Etkileyen Faktörler
Bireyin yaşamında orta yaş, bir geçiş dönemi özelliği gösterir. İnsanlar yaşamlarının orta
dönemine yaklaştıkça, yaşam süresine ilişkin görüşleri değişime uğrar.
Aile
Temel toplumsal bir kurum olarak aile, bireyin kişilerarası ilişkilerinin yoğun olarak
gerçekleştiği ortamlardan birisidir.
Bütün toplumlarda aile şu ortak özelliklere sahiptir
Topluluğun devamını sağlamak için çoğalmak
Çoğalmayı sağlayacak düzenlerin veya evlilik ilişkilerinin kurulması
Hısımlık sistemine bağlılık
Grup üyelerinin paylaştığı çocuk yetiştirme görevi
Aileyi oluşturan bireyler arasında dayanışma
Ailenin toplumsal kurallarla çevrili olması
Yetişkin bireyler, diğer aile fertlerinin yaşama hazırlanmasında önemli rol oynarlar. Aile
kurumu içerisinde yetişkinler, diğer aile fertlerinin çeşitli gereksinimlerini karşılamaya
çalışırlar. Bunlar,
Değerli olma duygusu: Yetişkinler, aile içindeki etkileşimi düzenleyerek çocuk ve
gençlerin kendilerini değerli hissetmelerini sağlarlar.
Güven ortamı: Yetişkinler, deneyimlerinden hareketle ve aldıkları sorumluluklarla aile
fertlerinin kendilerini güvende hissetmelerini sağlarlar.
Yakınlık ve dayanışma duygusu: Yetişkinler, aile fertleri ile kuracakları ilişkiler sayesinde
bu bireyleri çeşitli toplumsal çevre ve ortamlara hazırlarlar.
Sorumluluk duygusu: Yetişkinler, davranışları ve sözlü ifadeleri ile diğer aile fertleri
tarafından örnek alındıklarını bilir ve bu bireylere sorumluluk sahibi olma gibi özellikler
kazandırmaya çalışırlar.
Zorluklarla mücadele etme: Yetişkinler, diğer aile fertlerinin içinde bulundukları gelişme
aşamasına uygun zorluk derecesindeki sorunlarla başa çıkmaları için çaba gösterirler.
Kendini gerçekleştirme ortamı: Yetişkinlerin, ailenin diğer fertleriyle gurur duymaları,
başarıları takdir etmeleri, mutlu bir aile ortamı sağlamanın yanı sıra bireylerin özgüvenini
artırıcı rol oynar.
İş ve Meslek
Aile ve iş yaşamı birbirinden ayrı değerlendirilemez. Birey, aile yaşam döngüsünün yanı sıra
iş yaşam döngüsünü de yaşar. Tipik bir iş yaşam döngüsü, (1) İşe giriş, (2) ilerleyen yıllar ve
(3) emeklilik dönüm noktalarından oluşur.
Emeklilikten sonra hastalanma, zihinsel süreçlerde gerileme, depresyon gibi faktörler bireyi
çevresinden yalıtır ve yalnızlaştırır. Emekli kişi sürekli tıbbi bakıma gereksinim duyarsa,
bağımsızlık duygusunu, öz saygısını, yeterlilik duygusunu, anlamlılık duygusunu koruması da
güçleşir. Emekliliğe ilişkin çeşitli sosyo-kültürel özellikler sıralanmaktadır
Emeklilik, rollerde ani değişime neden olur.
Emekliliğin isteyerek ya da zorunlu olması birey üzerindeki anlamını farklılaştırır.
Yüksek gelir, eğitim ve mesleki statü sahibi kişiler uzun süre çalışmaktadır.
Kadınlar emekliliği, erkeklerden daha az istemektedir.
Erken emekli olanlar, geç olanlara oranla emeklilikten daha hoşnut olmaktadır.
Emekliler, toplumdaki yeni konumlarına bağlı olumsuzluklara hoşgörüyle bakmaktadırlar.
Kötü bir işten ayrılınıyorsa ve daha iyi şeyler yapılabilecekse emeklilik insan yaşamında
olumlu bir geçiştir.
Eş yaşıyorsa emeklilik çifti daha yoğun bir ilişkiye sokar. (Ancak, emekli erkek eşinin
yaşam alanına girdiğinde bu alanın paylaşımında sıkıntılar çıkabilir.)
Emekliliğin önceden planlanması, gelir kaynaklarının düzenlenmesi, boş zaman ilgilerinin
geliştirilmesi ve emekliliğe ilişkin bir bilincin oluşmasını kolaylaştırır.
Toplumsal Çevre
Birey, orta yaşta sosyo-ekonomik düzeyine bağlı olarak toplumsal ilişkilerini düzenler. Gelir
düzeyi, bireyin toplum içerisinde katılacağı etkinlikleri ve gerçekleştireceği eylemleri etkiler.
Benlik kavramı (self concept), benliğe ilişkin algıların örgütlenmiş, bütünleşmiş, tutarlı
örüntüsü olarak tanımlanır.
Yetişkin arkadaşlığında şu unsurlar ön plana çıkar
Yaşantı benzerliği: Deneyim, etkinlik ve ilgi paylaşımını içerir.
Karşılıklılık: Destek olma, bağlılık, kabul edicilik ve güvenilirlik özelliklerini içerir.
Uyuşabilme: Haz duyma özelliğini içerir.
Yapısal: Coğrafi yakınlığı, sürekliliği ve uygunluğu içerir.
Model olma, rehberlik etme: Hayranlık ve saygınlığı içerir.
Emeklilikte boş zaman önemli bir faktördür. Bu, zamanı daha fazla televizyon izleyerek, daha
fazla yolculuk yaparak veya arkadaşlarla etkileşime girerek geçirmek anlamına gelebilir.
Toplumsal değerler boş zamanın tanımlanmasında etkilidir.
Yetişkinlik Psikolojisinin Temel Sorunları
Bireyin yaşamının her evresi değişimler ve değişime uyum arayışlarını beraberinde getirir.
Yetişkinlik döneminde özellikle iki temel sorun sorgulanır: (1) Kişiliğin zaman içinde değişip
değişmediği sorunu ve (2) Zekânın yaşla birlikte azalıp azalmadığı sorunu.
Kişilik Sorunu
Bireyin ergenlikten yetişkinliğe geçişinde benlik kavramı bazı değişimler gösterebilir. Bireyin
fiziksel görünümü, yetenekleri ve rolleri benlik kavramıyla yakından ilişkilidir. Kişilikleri
yıllar boyunca görece aynı kaldığı hâlde insanlar kendilerini değişmiş olarak algılarlar.
Kişiliğin en az sabit göründüğü dönem, bireyin
‘Zekâ’ (intelligence), soyut düşünme, kavrama, problem çözme, bildiklerini yeni durumlara
uygulama, akıl yürütme, bellek, geçmiş deneyimlerden kazanılan bilgileri kullanma vb. de
dahil olmak üzere zihinsel yetilerin toplamıdır.
Orta yaş bunalımı (mid-life crisis), orta yaşın gelişim görevleri bir kişinin içsel kaynaklarını
ve toplumsal desteklerini aşma tehdidi yarattığında ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik
rahatsızlık durumudur. Orta yaş geçişine eşlik eden ve 40’lı yaşlarda açığa çıkan orta yaş
bunalımı, bireyin yaşamında 30’larında ya da 60’larında yaşadığı çalkantılardan daha fazla
olası değildir. Bu kriz, üç sorunda kendini gösterir
1) Yetişkin insan olarak neleri gerçekleştirip, neleri gerçekleştiremediklerine bakarak bir
yaşam değerlendirmesi yapmak,
2) Genç/yaşlı, yıkma/yapma, erkeksi/dişi ve bağlılık/bağımsızlık gibi iki kutuplu olma özelliği
gözteren temel nitelikleri kendi bünyesinde kaynaştırarak daha bütünlüğe ulaşmış bir insan
olma çabası göstermek,
3) Kendi yaşamı için yeni bir yön seçebilmek ve bu yönde yeni bir düzenleme yapmak
Orta yaş krizini destekleyen kanıtlar ise şu başlıklar altında sıralanabilir:
1) Aile yapısında olan değişiklikler
2) Meslek yaşamında ulaşılan aşama
3) Anne ve babalarla olan ilişkiler
4) Bedensel yaşlanma ve ölümün kaçınılmazlığını algılama
Bireyin yaşamdaki değişimlerle baş etme yolları, benliğini nasıl algıladığını da etkiler.
Araştırmalara göre yaşamdan en az doyum alan kişiler genç yetişkinler, en doyumlu kişiler de
elli yaşını geçmiş yetişkinlerdir
Zekâ Sorunu
Zekâ testleri, ilerleyen yaşla birlikte bireyin zekâsında düşüş sergilerken, deneyim önemli bir
kazanç olarak sunulur. Kesitsel araştırmalar, birçok yeteneğin orta yaşların başlarında en üst
noktaya çıktığını, sonra 50’lerin sonlarına ya da 60’ların başlarına kadar süren bir platonun
geldiğini ve bunu 70’lerden sonra hızlanan aşamalı bir düşüşün izlediğini gösterir (Onur,
2004:96).Yetişkinlikle ilgili olarak sonul düşüş kavramı ise, sağlık ile zekâ bölümü
arasındaki bağlantıya dayanır. Bu bağlamda zekâ puanlarındaki düşüş, yaşa değil, ölümlülüğe
bağlıdır ve açık bir biçimde bedensel bozulmanın ya da hasarın sonucudur
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. “………………….. yaşlanma, insan organizmasının yapı ve işleyişinin zaman içindeki
değişimine; …………….. yaşlanma, bireyin zaman içinde rolleri üstlenmesi ve terk
etmesindeki değişimlere dayanır.” ifadesinde boş bırakılan yerlere uygun kavramlar
aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
a) Fizyolojik - bilişsel
b) Kültürel - psikolojik
c) Biyolojik - toplumsal
d) Fiziksel - davranışsal
e) Psikolojik - sosyolojik
2. Aşağıdakilerden hangisi Daniel J. Levinson’un kuramının temel kavramıdır?
a) Yaşam yapısı
b) Yaşam evreleri
c) Yaşamın dönüşümü
d) Yaşamın kararlılığı
e) Yaşamın ilerlemesi
3. Daniel J. Levinson ve Yale araştırmacıları hangi yıllarda yetişkinlikteki gelişim evrelerini
belirlemeye çalışmışlardır?
a) 1940’lı yıllar
b) 1950’li yıllar
c) 1960’lı yıllar
d) 1970’li yıllar
e) 1980’li yıllar
4. Aşağıdakilerden hangisi yetişkinlik kuramlarından biri değildir?
a) İnsan Yaşamının Akışı Kuramı
b) Yaşam Evreleri Anlayışı
c) İnsanın Sekiz Çağı
d) Yaşam Yapısı Kuramı
e) Döngüsellik Kuramı
5. Aşağıdakilerden hangisi Bühler’e göre yaşam dönemi ve yaş aralığı eşleştirmesine
uygundur?
a) İlerleyici büyüme = 0-10 yaşlar
b) Büyümenin cinsel üretme yeteneğiyle birlikte sürmesi = 15-20 yaşlar
c) Büyümede kararlılık = 25-45 yaşlar
d) Cinsel üretme yeteneğinin yitirilmesi = 30-55 yaşlar
e) Gerileyen büyüme ve biyolojik iniş = 80 yaş ve sonrası
6. “Kuhlen’e göre insanın yaşam döngüsü bir …………………………. olarak nitelenebilir.”
ifadesinde boş bırakılan yeri aşağıdakilerden hangisi tamamlar?
a) psikolojik ve sosyal süreç
b) genişleme ve daralma eğrisi
c) bilinmeyen ve kör nokta doğrusu
d) güçlü yönler ve zayıf yönler toplamı
e) gençlik ve erinlik ufku
7. Aşağıdakilerden hangisi Jung’un yaşam evreleri anlayışını açıklayan bir ifade değildir?
a) Kişilik, yaşam döngüsünün birinci ve ikinci döneminde benzer gelişim gösterir.
b) Jung, yaşam evrelerini açıklamaya gençlikle başlar.
c) Gençlik dönemi çocuğun ufkunun genişlediği dönemdir.
d) Jung, nörotik hastalıkları, gençlik evresinin psikolojisinin orta yıllara taşınmak istenmesi
olarak görür.
e) Yaşamın ikinci yarısında bireyin dikkati kendi iç dünyasına yönelir.
8. Aşağıdakilerden hangisi yetişkinlerin kişilerarası ilişkilerini etkileyen faktörlerdir?
a) Fiziksel görünüm, yetenek, zihinsel gelişim
b) Zihinsel süreçler, değer yargıları, toplumsallaşma
c) Aile, iş ve meslek, toplumsal çevre
d) İnançlar ve değer yargıları, beklentiler, yetenek
e) Beklentiler, yetenek, toplumsallaşma
9. Aşağıdakilerden hangisi emekliliğin evreleri arasında yer almaz?
a) Emeklilik öncesi
b) Uyanma
c) Yeniden yönelim
d) Kararlılık
e) Sonlanma
10. Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un Epigenetik Kuramı’nın evrelerinden biri değildir?
a) Kimliğe karşı rol karmaşası
b) Yakınlığa karşı yalıtılmışlık
c) Üretkenliğe karşı durgunluk
d) Bir aradalığa karşı ayrılık
e) Bütünleşmeye karşı umutsuzluk
Cevap Anahtarı:
1.C, 2.A, 3.D, 4.E, 5.C, 6.B, 7.A, 8.C, 9.E, 10.D
ÜNİTE 12 YAŞLILIK DÖNEMİNDE KİŞİLERARASI İLETİŞİM
GİRİŞ
Uzun yıllar ölümün ilk basamağı olarak algılanan yaşlılık, günümüz toplumlarında
istenmeyen bir sonuç olarak görülmekten ziyade ilerleyen yaşın bir sonucu olarak
değerlendirilmeye başlamıştır. Yaşlılık psikolojik, sosyal ve fiziksel boyutları olan bir süreçtir.
Psikolojik boyutta yaşlılık, algı, öğrenme, psikomotor, problem çözme ve kişilik özellikleri
açısından insanın uyum sağlama kapasitesinin kronolojik yaş ilerledikçe değişmesidir.
YAŞLILIK: TANIMI SINIFLANDIRILMASI VE KURAMLARI
Bütün dünyada genç yaşlardaki insan sayısı azalırken, yaşlanan insan sayısı artmaktadır.
“Tüm dünyada 65 yaş ve üstü popülasyon 2008 yılı ortalarında 506 milyon olarak
hesaplanmıştır; bu sayı 2040 yılında iki katına çıkarak 1.3 milyar olacaktır.
Yaşlılık ve Yaşlanma: Tanımı ve Sınıflandırılması
‘Yaşlılık’ ve ‘yaşlanma’ kavramları farklı anlamlardadır. Yaşlılık, bir durumu, bir olguyu ve
toplum içinde belirli bir yaşın üzerinde olanları ifade eder. Yaşlanma ise, insanın
doğumundan itibaren başlayan bir süreci anlatmak için kullanılır.
Yaşlanma, “insanların izlenimleri ve davranışlarında ortaya çıkan ve nedenleri biyolojik,
zihinsel ve çevresel fakörlere dayalı olan değişimler” (Lehr, 1994:12) olarak ele alındığında
çok farklı yönleri bulunduğu açıkça görülmektedir.
Yaşlanmaya İlişkin Temel Kavramlar
Yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili birkaç kavram önem kazanmaktadır:
Yaşlanma (aging): Fiziksel, ruhsal, bilişsel ve toplumsal süreçlerde giderek artan bir
kötüleşmeye ve sonunda ölüme yol açan kesintisiz normal gelişim süreci.
Yaşlılık (senility): Yaşlılık ve yaşa bağlı olarak bellek işlevlerinin (özellikle yeni yaşantılarla
ilişkili olanların), dikkat ve düşünme kıvraklığının, fiziksel gücün zayıflaması, zihin
karışıklığı vb. semptomlarla tanımlanan durum.
Yaşlılık bunaması (senile dementia): Sinir hücrelerinin şu veya bu nedenle ölmesiyle
birlikte beyinde baş gösteren genel körelme ile ilişkili kronik, ilerlemeli bir tür bunama.
Yaşlılık plakı (senile plaque): Yaşlanmaya bağlı olarak beyin dokusundaki bozulmalar
sonucu oluşan plaklar. Alzheimer hastalarının tipik semptomları bu plaklarla ilişkilidir.
Yaşlılık psikozu (senile psychosis): Temelde beynin yaşla birlikte işlevini kaybetmesinden
kaynaklanan psikozlar.
Yaşla ilişkili bellek zayıflığı (age-associated memory impairment): Bellek işleyişinde, yaşla
birlikte ortaya çıkan unutkanlık gibi hafif zayıflamalar.
Yaşla ilişkili bilişsel zayıflama (age-related cognitive decline): Yaşlanma sürecinin sonucu
olarak, bellek ve akıl yürütme de dahil olmak üzere, bilişsel işleyişte görülen zayıflama.
Yaş etkileri (age effects): Kronolojik yaşa göre değerlendirilme. Örneğin 65 yaşın üstünde
olanlar için bunak, 21 yaşın altında olanlar için ehliyetsiz veya sorumsuz denmesi.
Yaşçılık (ageism): Genel anlamda, yaşlarından ötürü insanlara yönelik ön yargı, ayrımcılık ve
düşmanlıkla tanımlanan bir davranışlar, inançlar ve algılar toplamı. Her yaş grubuna, hatta
gençlere yönelik bir olabilir.
İnsan yaşamına ilişkin bir olgu olan yaşlılığın sınıflandırılması ise şu şekilde
yapılmaktadır:
Biyolojik Yaşlılık: Gelişim sürecinde insan vücudunun yapısal ve işlevsel olarak değişimidir.
Yaşam biçimi, hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatabilir de hızlandırabilir de.
Psikolojik Yaşlılık: İnsanın gelişim sürecinde deneyimlerin artmasıyla oluşan davranış
değişiklikleri ve davranışsal uyum yeteneğindeki yaşa bağlı değişmelerdir. Anılarda yaşama,
geçmişe duyulan özlem, geçmişten kopamama gibi duygular psikolojik yaşlılığın örnekleridir.
Sosyolojik Yaşlılık: Kişinin toplumsal rol, statü ve beklentilerinin değişmesidir.
Toplum içinde insanların kendilerini yaşlı hissetmelerine neden olan birçok faktör bulunur.
Toplumda yaşlılığa yüklenen anlam, yaşlı bireyin yaşantısını, rollerini ve konumunu
değiştirir.
Yaşlılık döneminin özelliklerini şu başlıklar altında sıralamak mümkündür
Emeklilik: Yaşlılık, gelirin azaldığı dönemdir. Birey, görevinden emekli olup herhangi bir
uğraşısı kalmadığında kendisini işe yaramaz hisseder.
Ebeveynlik Rolü: Çocukların evden ayrılması, rollerin değişmesi ve çocuklarının bakımına
muhtaç olunması, yaşlıların kendilerini yük olarak görmelerine neden olur.
Yas: Eş ve arkadaşların vefatı ile yaşlı birey ölümü hatırlar ve hüzünlenir. Eşlerden biri,
diğerinden daha önce öldüğünde, geride kalan kişinin bunu kabullenmesi beklenir.
Yalnızlık: Yaşlılar genellikle kendi yaşıtlarıyla bir araya gelirler. Ancak, ölümlere bağlı
olarak çevresinde iletişim hâlinde olduğu insanların sayısı azalır ve yaşlı birey iyice
yalnızlaşır.
Sağlık Sorunları: Hareket yeteneği ve enerjinin azalması, kronik hastalıklar, görme ve işitme
kaybı nedeniyle yaşlı birey depresyona girer.
Hafızanın Zayıflaması ve Unutkanlık: Yaşı ilerledikçe unutkanlığı artan birey bunama
endişesine kapılır.
Ölüm Korkusu: Yaşlı birey için ölüm, her an gerçekleşecek olan somut bir olay hâlini alır.
Toplumlarda yaşlılıkla ilgili olarak çeşitli ön yargılar gelişmiştir (aktaran Kalkan, 2008):
1. Yaşlı, üretken değil tüketicidir.
2. Yaşlı, tek başına ve yalnız olmayı sever.
3. Yaşlılar, akranlarıyla bir arada olmak isterler, gençlerle anlaşamazlar.
4. Yaşlı, hoşgörülü ve esnek değildir.
5. Yaşlılık, durağan ve değişmez bir dönemdir.
6. Yaşlılık, sağlıklı olmak için bir engeldir.
7. Yaşlılar hasta, dayanıksız ve bakıma muhtaçtırlar.
8. Pek çok yaşlı, karakter ve davranışlarıyla birbirine benzer.
9. Yaşlılar üzgün ve huysuzdurlar.
Modern toplumlarda yaşlılığın başlangıcı olarak emeklilik yaşı verilir. Ancak, bu ölçüt her
zaman geçerli değildir.
Bunun temel nedenini ise artan insan ömrü, gelişen teknoloji, aile yapısındaki farklılaşma ile
ekonomi, sağlık ve toplum hizmetlerindeki değişime bağlayarak yaşlılık tiplerini şu başlıklar
altında sınıflandırırlar:
Yaşlılık Tipleri Egoları yeterli, bilişsel yetenekleri tam, yaşam doyumları yüksek ve iç
yaşamları görece karmaşıktır. Bu kişilikler üçe ayrılır:
a) Yeniden örgütleyici kişiler: Sürekli etkinlik içinde olan ve yeni etkinlikler oluşturarak
yaşamlarını yeniden düzenleyen kişiler
b) Odaklanmış kişiler: Enerjilerini bir veya iki rolde yoğunlaştıran kişiler
c) Kopmuş kişiler: Etkinlik düzeyleri düşük, kendi dünyalarına çekilmiş kişiler 2. ZırhlıBirey, bu koşullara bağlı olarak günlük yaşamını sürerken psikolojik olarak olumlu ya da
olumsuz duygulara kapılabilmektedir. Yaşam beklentisi (life expectancy), bireyin
doğumundan itibaren ne kadar yaşayacağına ilişkin beklentisini ifade eder (Onur, 2004:292).
Toplumsal roller ve yaşantılar bireyin yaşam beklentisi üzerinde olumlu ya da olumsuz etkide
bulunur. Bunun dışında, yaşa bağlı olarak bireyin yaşam süreci sınıflandırılır. Dinamik bir
olgu olan yaşlılık, kültürden kültüre, dönemsel olarak değişen dinamik bir olgudur.
Yaşlılık Kuramları
Yaşlılıkla ilgili sistemli kuramsal çalışmalar özellikle son yüzyıl içerisinde yürütülmeye
başlanmıştır. Geliştirilen kuramsal yaklaşımların ise yaşlılığın belirli özelliklerine odaklandığı
gözlenmektedir. Yaşlılık sürecine ilişkin bilgi üretmenin zorluğu, konunun “nasıl” ele
alınacağı ve “hangi bağlamda” değerlendirileceği kararlarının verilmesi noktasında açığa
çıkmaktadır. Yaşlılık, doğası gereği disiplinler arası çalışmaların araştırma konusu
olmaktadır.
Biyolojik Kuramlar
Yaşlanmaya ilişkin olarak geliştirilen biyolojik kuramlar, bireyin fiziksel ve bedensel
özelliklerinde meydana gelen değişimlerden hareketle açıklama yapar.
a. Somatik Mutasyon Kuramı: Radyobiyolojinin gelişimini takiben 1950-1960 yılları
arasında ilgi gören bu yaklaşım, somatik hücrelerde yeteri kadar mutasyon birikmesinin
bedende yaşlılığa özgü fizyolojik değişikliklere yol açacağını iddia eder.
b. Serbest Radikal Kuramı: Yaşlanmanın vücutta bazı hücrelerin yıkımıyla gerçekleştiği
bilgisinden yola çıkan yaklaşım, bu hücreleri bozan ve yıkıma uğratan süreçler üzerine
odaklanır.
c. Genetik Programlama Kuramı: Yaşam süresinin genetik şifre tarafından belirlendiğini ileri
süren kurama göre, bir türün bütün üyelerinde ortaya çıkan aşamalı, kaçınılmaz ve yaşa bağlı
değişimler vücuttaki hücreler tarafından kontrol edilmektedir.
d. İmmünolojik ve Endokrin Kuramı: Yaşlanmayı çeşitli organların derece derece bozulması
olarak gören kurama göre, yaşlanma sürecinde hormonların etkisi büyüktür. Bağışıklık
sisteminin yaşlanma üzerindeki etkisi vurgulanır.
e. Yanlış Kuramı: Kuram temelde genetik mesajın tekrar tekrar kopyalanması sırasında
yanlışların yıkıma yol açacak denli biriktiğini ve hücrelerin normal olarak işleyemediğini öne
sürer.
Toplumsal Kuramlar
Genel olarak bu kuramlar Yaşlılığa Toplumsal Yaklaşımlar başlığı altında incelenir
a. İlişki Kesme/Geri Çekilme Kuramı: Sosyolojideki işlevselci yaklaşımdan hareketle
geliştirilen bu kuram, toplumsal alanda ve bireyin yaşamında gerçekleşen tüm değişimlerin
bir işlevi bulunduğu üzerinde durur.
b. Etkinlik Kuramı: Yaşllıların sosyal ve psikolojik ihtiyaçları bağlamında orta yaşlılardan
farklı olmadıklarını ve geri çekilmenin yaşlı hayatında doğal olmadığını savunan bu yaklaşım,
toplumsal yapının yaşlıya bakışını ön plana çıkarır.
c. Rol Bırakma Kuramı: Bu kurama göre insan, çeşitli rollerin belirlenmiş olduğu bir
dünyada doğar. Toplum bir sahne, bireyse kendisine biçilmiş rolü üstlenen bir aktördür.
Sosyo-ekonomik koşullar ve bireysel yetenekler bu rolü kimi zaman değiştirse bile roller
temelde belirlenmiştir.
d. Süreklilik Kuramı: Yetişkinlik döneminde önemli işlevleri olan bazı kişilik özelliklerinin
yaşlılıktaki yeni koşullara uyum sağlamada da gerekli olduğunu vurgulayan bu kurama göre,
bireyin başarılı yaşlanması için kendi standartlarını geliştirmesi gerekir.
e. Toplumsal Değiş-Tokuş Kuramı: Kuram insanları, çıkarlarını en yüksek düzeyde tutmaya
çalışan hedonistik canlılar olarak ele alır. İnsan yaşamını düzenleyen ödüller ve bedeller
mevcuttur. Kurama göre ilişkilerinde kişilerin elde ettiği sonuç, ödüle karşılık ödenen bedelle
ilgilidir.
f. Psiko-Sosyal Kuram: İnsan yaşamını bir bütün olarak değerlendiren kuram, insanların
farklı yaş dönemlerinde farklı psiko-sosyal ihtiyaçlarının bulunduğunu ileri sürer. Yaşamın
her dönemi, kendi içinde çatışan ilişki sistemlerinden oluşur.
g. Jung’un Analitik Yaklaşımı: Jung, bireysellik ya da bireyleşme sürecinin kişinin hayatı
boyunca yavaş yavaş geliştiğini ve hayatın ikinci yarısında daha fazla fark edilir olduğunu
ileri sürer. Yaşlılık, Jung’a göre yaşamın ikinci dönemidir ve bütünleşmeye hizmet eden bir
dönemdir.
YAŞLILIK DÖNEMİ FİZİKSELVE ZİHİNSEL ÖZELLİKLERİ
Yaşlanma ile birlikte bireyde fizyolojik değişiklikler açığa çıkmaktadır. Yaşamındaki
psikolojik, sosyal, biyolojik ve çevresel olaylar fizyolojik olaylar bireyin fizyolojisini etkiler.
Yaşlılık Dönemi Fiziksel Özellikleri
Bununla beraber, yaşlılık döneminin fiziksel özelliklerini çeşitli başlıklar altında ele almak
gerekir. Yaşlanma sürecinde meydana gelen fizyolojik değişiklikler,
Deri sistemi, görme, işitme, dokunma, koku, tad alma duyularındaki dönüşümler ile
İnsanı oluşturan temel sistemlerde ortaya çıkan değişiklikler şeklinde incelenebilir.
Deri Sistemi ve Duyulardaki Değişiklikler
Yaşlılıkla beraber deride birtakım değişiklikler açığa çıkar. Cilt yaşlanma belirtilerini en
belirgin olarak yansıtan organdır.
Yaşlanma ile birlikte,
Derinin yapısı değişirken hücre yenilenme hızı da azalır.
Bariyer fonksiyonu, yara iyileşmesi ve ısı düzenlenmesi gibi fonksiyonlarda azalma ve
yavaşlama olur.
Deriye renk veren hücrelerin sayısı ve fonksiyonu azalır.
Ter bezi sayısı ve salgısı azaldığı için terleme de azalır.
Yağ bezlerinin yağ salgısı üretme kapasitesi azalır.
Gri veya beyaz saçlar yaşlılığın en belirgin işaretidir.
Kıl üniteleri sayıca azalır ve büyüme hızları düşer.
Yaşın ilerlemesine bağlı olarak göz sağlığında bozulmalar olur. Bireyin görme duyusunda
gerilemeler açığa çıkar. Yaşlanma işitme organlarında da görülür. Kulağa giden damarlar
özelliklerini yitirir. Soğuk, ısı ve dokunma duyuları ile ağrı eşiğinde azalma olur.
Yaşlanmaya bağlı olarak koku alma duyusu azalır. Hatta bireyde ileriye fırlamış ve çıkıntılı
burun şekli gelişir.Yaşlanan bireyin tad alma duyusu da azalır. Tükürük salgıları azalan
bireyin ağzı kurur, yutkunmakta güçlük çekme sorunu ortaya çıkar.
Temel Fiziksel Sistemde Ortaya Çıkan Değişiklikler
İnsanın kas ve iskelet sistemi, yaşlanmaya bağlı olarak değişime uğrar. Bu değişimi, diğer
sistemlerde oluşan farklılıklar da tetikler. Yaşlanmaya bağlı olarak bireyin sindirim sistemi
enzimleri, metabolik aktiviteleri yavaşlar. Bireyin yaşlanma sürecinde açığa çıkan bir başka
sorun da ürogenital sistemdedir. Nefronların fonksiyonlarında önemli kayıplar olur.
Yaşlanma, bireyin hematopoetik sisteminde bozulmalara yol açar. Beyin ağırlığındaki ve
belli bölgelerdeki hücre sayısındaki azalmaya bağlı olarak nörolojik sistemde sıkıntılar açığa
çıkar Kalp kapak çapı artar, kalınlaşır ve kireçlenir. Nabız yavaşlar. Kardiyovasküler
sistemde çeşitli sorunlar açığa çıkar. Postür değişikliği gelişebilir. Solunum sisteminde
sorunlar yaşanır. Yaşlılıkta metabolik ve endokrin sistemde de sorunlar yaşanır. Yağsız
vücut kitlesi azalır, yağ oranı artar. Tiroid bezinde değişiklikler ortaya çıkar. İmmün sistemin
yaşlanmasıyla birlikte enfeksiyon gelişme sıklığı
Yaşlılık Dönemi Zihinsel Özellikleri
Yaşlıların zihinsel özelliklerindeki değişimleri doğrudan gözlemlemek oldukça güçtür.
Düşünme hızında gerileme olur ve hareketleri yavaşlar. Beyin işlevlerindeki fizyolojik
gerileme ve psikolojik faktörler, bireyin öğrenmeye dönük motivasyonunu düşürür. Bu
durumda birey yaşamdan geri çekilir. Kendini işe yaramaz hissetmeye başlar.Hesaplamalar,
soyut ve somut kavram ilişkisi, algısı bozulur.
Yaşlılarda genellikle bellek değişiklikleri gözlemlenir:
Bellek azalması (hatırlamada tutukluk ve zorluk)
Kusurlu ve eksik hatırlama (isim, sayı, tarih hatırlamada eksiklik, yanlışlık ve zorluk)
Bellek sapması (gerçek olmayan anıların gerçek olarak anlaşılıp kabul edilmesi)
Bellek sürecinde yaşa bağlı değişiklikleri açıklayan dört görüş mevcuttur (Barut, 2008:26):
Semantik kodlamada bozulma: Yapılan kodlamaların derinliği ve zenginliği azalır. Özel
bağlamsal bilgiler kodlanamaz.
Geri Getirme Sürecinde Bozulma: Geri getirme için bağlamsal bilgiye ihtiyaç duyulur.
Bilgi işleme sürecine ilişkin kaynakların azalması: Çalışma belleği kapasitesinde azalma
ve bilişsel yavaşlama gözlenir.
Meta-belleğin zayıflaması: Meta-bellek, kişinin belleğini kullanmasına ilişkin kendilik
bilgisi ya da kendi bellek becerilerine ilişkin düşünce ve değerlendirmeleridir.
Yaşlılıkta karşılaşılan bellek sorunlarını azaltmak için şu öneriler geliştirilmiştir:
Bellek geliştirme becerileri (Taşınabilir elektronik veya normal ajanda, alarmlı saat,
anahtarlık gibi kişisel ve çok kullanılan eşyalara not iliştirmek vb.)
Korunan bellek işlevlerini en üst düzeyde kullanabilme becerisi (Bulmaca çözme, kağıt
oyunları ve satranç oynama vb.)
Bellek kayıplarına ilişkin korku ve kaygıyla başa çıkma becerisi (Bilişsel süreçlerde ortaya
çıkan bozulmalarla başa çıkabilmek için yaşlılara eğitim verme vb.)
Fiziksel ve zihinsel sağlığın korunması
YAŞLILIK DÖNEMİ SOSYAL ÖZELLİKLERİ VE KİŞİLERARASI İLETİŞİM
SÜRECİ
İnsanoğlunun yaşama entegre olmasında kullanılan sosyalizasyon kavramı, bir süreç
içerisinde uyuma karşılık gelir. Bireyin konuşurken, eylemde bulunurken ve şeçim yaparken
kullandığı yollar, ait olduğu toplumun özü ve formunu yansıtır (Görgün-Baran, 2008:89).
Sosyalleşme, bir başka ifade ile “değerler, normlar, inançlar gibi kültürün bütün maddi
olmayan ya da manevi unsurlarını öğrenme ve onlara uyma, maddi unsurlarını tanıma ve
yaşam koşullarına uyarlanma işlemi”dir Yaşamı boyunca bireyin temelde iki gereksinimi
vardır:
Bağımlı olmak
Bağımsız olmak
Birey kendisini bir yerlere ait hissetmek ihtiyacı duyar
Buna bağlı olarak, yaşlanan bireyin karşılanmasını istediği çeşitli ihtiyaçlarından söz
edilebilir:
Saygı görme, kendini kontrol edebilme
Hoşlanılan ve memnunluk veren etkinliklerde bulunma
Topluma katkıda bulunan bir birey olma
Genç insanlarla iletişime devam etme
Fiziksel ve zihinsel açıdan sağlıklı bir hayat sürme
Yaşlılıkta toplumsal rol, sorumluluk ve ilişkilerde oldukça önemli dönüşümler yaşanır.
Yaşlılık ve emeklilik, bireyin yaşamda aktif rol almaktan uzaklaşması olarak algılanmaktadır.
Çoğu insan için yaşlanmak sosyal bir geri çekiliş ve kayıp anlamına gelir. Bu dönemde yaşlı
bireylerin çeşitli gelişim görevlerinden söz edilebilir
Azalan fiziksel güç ve sağlığına uyum sağlama
Emeklilik ve azalan gelire uyum sağlama
Eşinin ölümüne uyum sağlama
Yaş grubu ile açık bir yakınlık kurma
Toplumsal ve vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirme
Doyurucu fiziksel yaşama düzenlemesi oluşturma
Yaşam kalitesi bakımından yaşamı algılayış ve yorumlayış mekanizması bireyin sosyalleşme
süreci içinde öğrendiği tüm bilgi ve deneyimleri ifade eder. Gençler için yaşlılar, ailenin
geçmişi ve bugünü arasında köprü görevi üstlenirler. Bununla beraber yaşlı birey, eşleri,
çocukları, torunları ve diğer akrabalarıyla ilişkilerinde çeşitli sorunlar yaşayabilmektedirler.
Bunlar
Başkalarının karakteristik özelliklerine ve gereksinimlerine uyum sağlayamama
Toplumsal ilişkilerin sürdürülmesinde yaşanan güçlük
Performansın düşmesi
Çocukların hedefleriyle özdeşleşme sıkıntısı
Durumunu kabullenememe
Sağlık sorunlarına ilişkin stresli olma
Beklentileri yenileme güçlüğü
Yaşananları olumlu yorumlayamama
Depresif reaksiyonlarda bulunma
Kaçış şeklinde tepkiler verme
Aşırı alınganlık
Yeniliklere direnç geliştirme
Fırsatları yakalamada yaşanan güçlük
Saldırganlık ve eleştirel tutum geliştirme
Yardım istemede yaşanan güçlük
Durumu olayların akışına bırakamama
Gençlere nazaran yaşlıların kişilerarası etkileşimleri daha zayıftır. Yaşlılar, önemli konularda
aile fertlerine ve uzun sürmüş dostluklara gençlerden daha çok güvenirler.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Yaşlılığa ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
a) Tüm dünyada yaşlı nüfus giderek azalmaktadır.
b) Yaşlılık psikolojik, sosyal ve fiziksel boyutları olan bir süreçtir.
c) Yaşlılık, ekonomik büyüme üzerinde olumlu etkide bulunur.
d) Yaşlılık ve yaşlanma kavramları aynı anlamdadır ve birbirinin yerine kullanılabilir.
e) Yaşlanma, ani gelişen fizyolojik bir süreçtir.
2. Aşağıdaki kavramlardan hangisi “temelde beynin yaşla birlikte işlemini kaybetmesinden
kaynaklanan psikozlar” anlamına gelmektedir?
a) Yaşlılık psikozu
b) Yaşlılık plakı
c) Yaşlılık bunaması
d) Yaşlılık algısı
e) Yaşlılık sendromu
3. Aşağıdakilerden hangisi Hobson’un yaşlanma sınıflandırmasının bölümlerinden biri
değildir?
a) Moleküler yaşlanma
b) Bireysel yaşlanma
c) Doku ve organ yaşlanması
d) Zihinsel yaşlanma
e) Hücresel yaşlanma
4. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılık döneminin özelliklerinden birisidir?
a) Güçlü hafıza
b) Sağlıklı beden
c) Emeklilik
d) Evlilik
e) Beklentiler
5. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılıkla ilgili olarak gelişen ön yargılardan biri değildir?
a) Yaşlı, üretken değil tüketicidir.
b) Yaşlı, hoşgörülü ve esnektir.
c) Yaşlı, tek başına ve yalnız olmayı sever.
d) Yaşlılar, hasta dayanıksız ve bakıma muhtaçtırlar.
e) Yaşlılar üzgün ve huysuzdurlar.
6. Aşağıdakilerden hangisi zırhlı- savunmacı kişiliklerin özelliklerinden biridir?
a) Enerjilerini bir veya iki rolde sınırlarlar.
b) Yeni etkinliklerle yaşamlarını yendien düzenlerler.
c) Etkinlik düzeyleri düşüktür.
d) Yaşlılık tehdidine karşı toplumsal ilişkilerini sınırlarlar.
e) Yüksek düzeyde bağımlılık ihtiyacı duyarlar.
7. Aşağıdakilerden hangisinde Dünya Sağlık Örgütünün yaşlılık sınıflandırması doğru olarak
verilmiştir?
a) Erken Yaşlılık – Orta Yaşlılık – Güçsüz Yaşlılık
b) Zırhlı Yaşlılık – Edilgin Yaşlılık – Bütünleşmiş Yaşlılık
c) Erken Yaşlılık – İhtiyarlık – İleri Yaşlılık
d) Yaşlılık – Erken Yaşlılık – Orta Yaşlılık
e) Yaşlılık – İhtiyarlık – İleri İhtiyarlık
8. “………….., bireyin doğumundan itibaren ne kadar yaşayacağına ilişkin beklentisini ifade
eder.” cümlesinde boş bırakılan yere uygun gelen ifade aşağıdakilerden hangisidir?
a) Yaşam beklentisi
b) Yaşam sınırı
c) Yaşam düzeyi
d) Yaşam tehdidi
e) Yaşam bağlılığı
9. Aşağıdakilerden hangisi yaşlanmayla ilgili biyolojik kuramlardan biri değildir?
a) Somatik Mutasyon Kuramı
b) Serbest Radikal Kuramı
c) Rol Bırakma Kuramı
d) Genetik Programlama Kuramı
e) Yanlış Kuramı
10. Aşağıdakilerden hangisi yaşlanma bağlı olarak deri sisteminde gelişen değişimlerden
biridir?
a) Yaz bezlerinin çalışma hızı yükselir.
b) Kıl üniteleri sayıca azalır ve büyüme hızları düşer.
c) Kulağa giden damarlar özelliklerini yitirir.
d) Tükürük salgıları azalır.
e) Yutkunma güçlüğü açığa çıkar.
Cevap Anahtarı:
1.B, 2.A, 3.D, 4.C, 5.B, 6.D, 7.E, 8.A, 9.C, 10.B
ÜNİTE 13 GRUP İÇİ İLETİŞİM SÜREÇLERİ
GİRİŞ
Bireylerin sosyal yaşamlarında gruplar önemli bir yapı taşı olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan
sosyal bir grubun (aile) içinde dünyaya gelir, yaşı ilerledikçe çok çeşitli ve farklı
işlevsellikleri bulunan grupların içinde yer alır.
GRUP: OLUŞUMU, YAPISI, ÖZELLİKLERİ VE İŞLEYİŞİ
“Ortak toplumsal/ruhsal etkenler temelinde, doğal olarak bir arada bulunan veya ortak bir
çıkar, inanç, etkinlik, amaç vb. temelinde bir araya gelen ve ortak bir kimliği paylaşan
insanlar kümesi” (Hargie and Dickson, 2004:401) olarak tanımlanan grup, yapısı, işleyişi ve
etkileşimin doğası itibariyle farklılaşır.
Toplum içerisinde en sık rastlanan gruplar:
Aile: Bireyin dâhil olduğu ilk grup.
Arkadaşlık: Bireyin duygularını, heyecanlarını ve üzüntülerini paylaştığı, rahatladığı grup.
İş: Verimliliği sağlayan yapılanma.
Bireyin kendisini desteklediği gruplar: Bireyin ve grubun hareketliliğini ve
desteklenmesini sağlayan yapılar.
Eğitim ve terapi grupları: Kişisel farkındalık ve gelişimi destekleyen yapılar.
Laboratuvar/odak gruplar: Herhangi bir araştırmaya destek veren kısa süreliğine bir araya
gelen grup.
Grupların Oluşma Nedenleri
Bireylerin eylemleri farklı yapı ve süreçlere işaret etmektedir. İnsanlar belirli amaçlarla
sembolik ve kültürel seviyelerde temsil edilen ve referans alınan kurallar, sistemler ve
birliktelikler geliştirmişlerdir.
Gruba İlişkin Temel Kavramlar
Grup ve grup oluşumuna ilişkin birkaç kavram önem kazanmaktadır:
Toplumsal grup (social group): Resmî ya da gayri resmî üyelik ölçütleriyle tanımlanan,
görece istikrarlı bir karşılıklı ilişkiler modeliyle birlik olma duygusunu paylaşan ya da
kendilerini birbirlerine bağlı hisseden çok sayıdaki kişinin oluşturduğu bir küme.
Akran grubu (peer group): Kendilerini yaş, etnisite ya da meslek gibi ortak özelliklerle
algılayan ve başkalarının gözünde farklı bir toplumsal kolektivite kimliği taşıyan bir bireyler
kümesi.
Grup atmosferi (social climate): Bireylerin ve grupların yaşadığı çağın tipik özellikleri, yani
davranışı ve topluma uyumu etkileyen egemen geleneklerin ahlak kurallarının, toplumsal
değer yargılarının ve davranış normlarının toplamı.
Grup baskısı (group pressure): Grup standartlarına, değer yargılarına ve davranış kalıplarına
uymaları için grubun üyeleri üzerinde uyguladığı psikolojik baskı.
Baskı grubu (pressure group): Hükümetlere, geniş anlamda kamusal çıkarlara ya da diğer
çıkar gruplarına karşı, belirli bir kesimin çıkarlarını temsil etmek üzere bir araya gelen insan
grupları, işverenler ya da diğer örgütler.
Grup bilinci (group consciousness): 1) Kişinin ortak değerleri, sorunları, hedefleri bulunan
belli bir gruba ait olduğu bilinci. 2) Grup üyelerinin bilincinin toplamını aşan ortak bilinç.
Grup dayanışması (group cohesion): Bir grup veya topluluğun kendini koruma, üyelerini bir
arada tutma eğilimi.
Grup dinamikleri (group dynamics): 1) Grubun oluşmasından, dağılmasına kadar geçen
süreçte grup üyeleri arasında gelişen her türlü ortak etkileşim.
Grup düşüncesi (groupthink): Sorunlara ya da konulara, bağımsız hareket eden bireyler
tarafından değil de bir grubun görüş birliğiyle ele alınması gerekirmiş gibi yaklaşma,
uydumculuk; bireysel yaratıcılık ya da kişisel sorumluluk yoksunluğu.
Grup kutuplaşması (group polarization): Grupların sık sık ve belli bir tartışma sürecinden
sonra, üyelerinin başlangıçtaki görüşlerinin ortalamasıyla tahmin edilemeyen daha aşırı
tutumlar benimseme; üyelerinin birer birey olarak alacağından çok daha aşırı kararlar alma
eğilimi.
Grup kültürü (group culture): Bir gruba kılavuzluk eden ve grubun yorumlama çerçevesini
oluşturan ortak düşünceler kümesi.
Grup ruhu (group mind): Bireysel bilinci aşan veya nitelik açısından bireysel bilinçten
farklı, bir gruba veya topluma özgü olan aşkın, ortak ruh veya bilinç durumu.
Bu etkenler çeşitli başlıklar altında sıralanabilir:
Dış etkenler: Fiziksel ve toplumsal çevreyi oluşturan faktörler grup oluşumuna neden
olabilir.
İnsanın doğasından kaynaklanan özellikler: Grup içinde yaşayan insanların soylarını
sürdürme olasılıkları daha yüksektir.
Tek kişinin ulaşamayacağı amaçlar için bir araya gelme: Birey, her amacına tek başına
ulaşamaz.
Kalabalık: Rastlantısal olarak bir arada bulunan, aralarında yüz yüze etkileşim olmayan,
bilinçli olarak ortak bir amacı paylaşmayan topluluklar olarak kalabalıkların grup olarak kabul
edilmeme eğilimi yüksektir.
Grupların Özellikleri ve Yapısal Olarak Sınıflandırılması
Bireyler, gruplara çok farklı nedenlerle dâhil olurlar. Temelde birtakım ihtiyaçların
karşılanması amaçlanmaktadır.
Bireylerin grup içerisindeki ilişkilerinin ve işlevlerinin devamlılığı için grupların şu
özellikleri
Görülebilirlik: Grup üyeleri ve grup dışı kişiler tarafından.
Örgütlü olma: Grup üyeleri rastgele hareket etmezler.
Rol: Grup üyeleri kendilerine özgü rolleri oynarlar.
Etkileşim: Grup üyeleri daima birbirlerinden haberdardırlar.
Normlar: Grup üyelerinin rol ve davranışlarını etkiler.
Değerler: Grup üyelerinin ortak değerleri ve ilgileri vardır.
Amaçlar: Grup çalışması bir ve/veya birkaç amaca dönük olabilir.
Devamlılık: Grup belirli bir süre için bir arada kalır.
Grup Normları ve Oluşması
Mevcut sosyal sistem içerisinde insanlar, belirli rolleri gerçekleştirirler.
Normlar, grup üyelerinin grup içinde ve birbirleriyle karşılıklı ilişkilerinde uymak zorunda
oldukları kurallardır. Normların bir kısmı yazılı, bir kısmı ise biçimsel olarak geliştirilmiştir.
Bütün normlar, grup üyeleri tarafından bilinir. Normlar, grupları düzenleyen bir araç
fonksiyonu görürler.
Normların belli başlı nitelikleri şunlardır:
1. Normlar, grup içinde üyelerin davranışlarını etki ve baskı altına alarak düzenleyen kolektif
değer yargılarıdır.
2. Normlar, grubun büyük bir kısmı tarafından, grup üyelerinin bir çoğu veya tamamı için
önemli olduğu kabul edilen davranışlar için geliştirilir.
3. Normlar, bireyin kişisel düşünce ve duygularını tamamen ortadan kaldırmaz, baskı altına
alır.
4. Normların oluşması belli bir süreyi gerektirir.
5. Grup liderleri bazı normları açıklayarak gruba benimsetmeye çalışırlar.
6. Grup, çeşitli müzakereler sonucu ve karşılıklı ödünler vermek suretiyle normları
biçimlendirir.
7. Bazı normlar tüm üyelerce kabul görmez.
8. Grup üyeleri, yaptıkları işin en kolay ve en iyi şekilde nasıl yapılacağına ilişkin normlar
geliştirirler.
9. İş grupları kendi aralarında zamanla normlar geliştirirler.
GRUP İÇİ İLETİŞİM SÜREÇLERİ
Toplumlar, belirli alt grupların varlığını gerekli kılar. İnsanlar çeşitli nedenlerle etkileşim
kurarlar. Esas olarak bir grubun oluşabilmesi için dört temel özelliğin var olması gerekir
1. Ortak algılama: Farklı kişilerin bir araya gelmesi, kendilerini bir bütün olarak
algılamalarıyla mümkündür.
2. Motivasyon: Grup üyelerinin her birinin kişisel motivasyonunun yanı sıra grup olarak
birlikte hareket etmekten doğan motivasyonunun da bulunması gerekir.
3. Belirli amaçları başarmak: Grubun temel hedefi belirli amaçlara ulaşmaktır.
4. Karşılıklı dayanışma ve bağlılık: Grup içerisinde belirli amaç(lar) çerçevesinde, belirli
rolleri üstlenen bireyler, belirli çerçevelerde etkileşimde bulunarak işlerini yürütüler.
Bireylerin gruplara dâhil olmalarındaki temel amaçların başlıcaları şunlardır:
1. Sosyal ilişkiler oluşturmak
2. Görevleri başarmak
3. Kendini kanıtlamak
4. Kendini tanımak
5. Kültürel değerleri devam ettirmek
6. Eğitim sağlamak
7. İkna etmek
8. Sorun çözmek
9. Kararlar almak
10. Enformasyon akışını kolaylaştırmak
11. Takım çalışması yürütmek
12. Fikir alışverişinde bulunmak
Grup İçi Etkileşim
Muzaffer Şerif (1996:144), grup kavramının tanımını yaparken sadece bireylerin bir araya
gelişlerini değil, bir araya gelindiğinde üyelerin davranışlarının düzenlenmesini de göz
önünde bulundurmuştur: “Grup, birbirleriyle (az çok) belirli statü ve rol ilişkileri içinde
bulunan kişilerden oluşan ve en azından grubu ilgilendiren önemli meselelerde üyelerin
davranışını düzenleyen kendine ait bir dizi değer ve normu olan sosyal bir birimdir.” Sosyal
bir birim olması grubu, diğer gruplardan ayırır. Kişilerden oluşması grubu, etkileşimsel ve
dinamik kılar.
Bireylerin küçük gayri resmî grupların içinde yer almalarını sağlayan temel unsurlar
şunlardır
1. Bireyler arası etkileşime yol açan ortak güdüler
2. Etkileşimin, etkileşimde bulunan bireyler üzerindeki sosyal etkileri
3. Birlikteliği gerekli kılan durumlar
4. Roller ve hiyerarşik statülerden oluşan bir grup yapısının oluşumu
5. Grup için önem taşıyan ilişkileri ve etkinlikleri düzenleyen değerlerin ve normların
standartlaşması
Etkileşimi sağlayan ortak güdü ve amaçlar tek kişinin değil, bir araya gelmiş bireylerin
çoğunluğunun ihtiyaç ve isteklerini temsil eder.
Geçici birliktelik durumlarında iletişim süreçlerinin gelişiminde birkaç unsurun ön plana
çıktığı gözlemlenir
1. Yapılan işin doğası
2. İşin katılan bireyler için önemi
3. Önceden var olan statü ilişkileri
4. Bireylerin kişisel özellikleri
5. Bireylerin birbirleri hakkındaki izlenimleri
6. Bireylerin beklenti ve tercihleri
7. Farklı kişilerin işe göreli katkıları
Tüm bireylerin beklentileri birbirine yakınsa ve işe ilişkin yaklaşımları aynı ise iletişim
süreçlerinde herhangi bir sorun yaşanmaz. Grup içinde uyumun sağlanması
ÖrnekAilelerin temel ihtiyaçları karşılayacak olanakları bulunmadığı zaman gençler bu
imkânı sağlayacak yollara başvurabilirler. Çeteler buna örnek olarak verilebilir. Yiyeceğin
yetersiz olduğu savaş kamplarında tutsaklar, kişisel ıstıraplarıyla mevcut olan azıcık yiyeceği
paylaştırabilmek ya da daha fazla yiyecek sağlayabilmek için birleşirler. Ortak bir hayati
tehlike ya da geçim yollarının tehlikeye girmesi insanları bir araya getirebilir.
Savunmacı ve Destekleyici İklimin Davranış Özellikleri Savunmacı İklim Destekleyici
Kayıtsızlık Stratejik olma Kontrol etme Değerlendirme
Kendiliğindenlik Soruna
yönelme Tanımlama
Kesinlik
Üstünlük gösterme
Esneklik Eşitlik gösterme
Empati kurma
Grup İçi İletişim Ağları
Grup içerisinde etkili iletişim süreçlerinin geliştirilmesi, grubun amacına ulaşmasını sağlayıcı
temel unsurdur. Bireysel değil de grup hâlinde hareket etmek, grubun ortak hedeflerinin
farkında olmak, gruba aidiyeti sağlamlaştırmak, grubun verimliliğini ve devamlılığını
sağlamak, etkili iletişim ağlarının geliştirilmesiyle mümkündür.
Grup üyelerinin bir araya gelişleri, birbirleriyle etkileşimleri ve fikirlerini, görüşlerini
paylaşmaları gibi birçok süreç, doğru ve zamanında gerçekleştirilen
Grup içi iletişimde, görevlerin yerine getirilmesi sırasında çeşitli faktörler ön plana çıkar.
Bunlar
1. Hiyerarşik yapı
2. İletişimin merkezi
3. İletişimin grup üyelerine yayılması
4. Bilginin paylaşımının doğrudan veya dolaylı olması
5. Bir grup üyesinden diğerine enformasyonun aktarılış biçimi
6. Bir grup üyesinden diğerine enformasyonun aktarılış yolu
7. İletişim kanallarının hangi durumlarda açık hangi durumlarda kapalı olduğu
Yukarıda sıralanan faktörlere bağlı olarak grup içi iletişim süreçleri temelde altı iletişim
kanalı aracılığıyla yürütülmekte ve yönetilmektedir:
(a) Merkezî iletişim ağı,
(b) Daire iletişim ağı,
(c) Zincir iletişim ağı,
(d) Tekerlek iletişim ağı,
(e) Y iletişim ağı
(f) Tüm kanallar iletişim ağı
a. Merkezî İletişim Ağı: Mesaj, merkezde bulunan kişiden diğerlerine aktarılır. Yetkiler tek
elde toplandığı zaman bu tür bir iletişim ağı tercih edilir.
b. Daire İletişim Ağı: Bu tür iletişim ağında üyeler mesajı birbirlerine sıra ile aktarırlar.
Hiçbir üye diğerinden daha üst ve önemli değildir.
c. Zincir İletişim Ağı: Bu tür iletişimde bireylerin birbirlerine yakınlıkları önem taşır.
İletişimin zayıfladığı, mesajın doğruluk düzeyinin düştüğü gözlemlenebilir. d. Tekerlek
İletişim Ağı: İletişim akışı merkezîdir. Merkezdeki kişi, akışı kontrol eder. Tüm enformasyon
merkezdeki kaynaktan alınır ve tekerlek etrafındaki üyelere aynı anda iletilir.
e. Y İletişim Ağı: Tekerlek iletişim ağı ve zincir iletişim ağının bazı özelliklerini taşır. Y
iletişim ağında merkezde lider yer alır; her türlü enformasyon ve veri, liderlerden üyelere
doğru gönderilir.
f. Tüm Kanallar İletişim Ağı: Liderin olmadığı bir grup iletişimini ifade eder. Grup üyeleri
sıralanan tüm iletişim ağlarını kullanarak etkileşime girerler.
Grup İçi İletişimde Bireylerin Konumu ve Liderin Rolü
Grupların temel yapısı, tek tek bireyler arasındaki ilişkilerden ve onları ortak kılan norm ve
değerlerden oluşur. Grup içerisinde bireylerin konum farklılıkları, grup içi etkileşimi etkiler
ve egemen iletişim tarzından etkilenir. Grubun doğasına göre üyelerin konumu başlangıçta
aynı olsa bile ilerleyen zamanda katılımın farklılaşmasıyla dönüşüme uğrar. Grubun
kuruluşundan itibaren üyeler arasında farklı konumlandırmalar olduğunda ise, bireyler rol ve
statülerine göre hareket etme eğilimi gösterirler.
Grubun temel iki işlevi bulunmaktadır: (a) İş işlevi, yani grubu amacına ulaştırmak ve (b)
toplumsal-duygusal işlev, yani grup birlikteliğini sağlamak. Eşit bireylerden oluşan
gruplarda bireyler, geliştirdikleri fikirler, getirdikleri çözüm önerileri, olumlu ve olumsuz
duygusal ifadeleri ile grup içerisinde farklı konumlara taşınırlar (Hortaçsu, 1998:140).
Bu bağlamda liderin çeşitli özellikleri ön plana çıkmaktadır
Liderin Grup İçindeki Rolü ÜNİTE 13 TABLOYA LMS DEN BAK
Grup İçi Sosyal Etki
Sosyal etki, her zaman aynı yönde ve sabit değildir. Söz konusu etki, işin veya sorunun
niteliği ile kişi için anlam ve önemine göre değişir. Birey sürekli insanlarla etkileşim
hâlindedir ve deneyimler kazanır.
Grupların Bireysel ve Örgütsel Etkinlik Üzerindeki Etkileri ÜNİTE 13 LMS DEN BAK
TABLOYABireysel Etkinlik
Gruplar, değişikliklere genellikle ekonomik (işsizlik ihtimali, ücretlerde dengeli artş
olmaması vb.), psikolojik (dengenin aleyhte bozulacağı korkusu vb.) ve sosyal (sosyal ilişki
ve doatlukların bozulma ihtimali, bazı olanakları yitirme riski vb.) nedenlerle direnirler.
Grup üyelerinin çeşitli özellikleri, verilecek kararları yönlendirici rol oynar. Grup üyesi:
Baskın veya itaatkâr
Cana yakın veya soğuk
Otoriteyi kabul eden veya reddeden özelliklere sahip olabilir.
Açık ve destekleyici olması
Grupta iş birlikçi bir iklim geliştirmesi
Görev, sorumluluk ve rolleri açık bir biçimde ifade etmesi
Sürekli gelişimi teşvik etmesi gerekir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Grup olgusuna ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
a) Gruplarda ilişkiler yüz yüzedir.
b) Gruplarda sık etkileşme temel koşuldur.
c) Gruplar ortak amaçlar etrafında toplanan insanlardan oluşur.
d) Gruplar, amaçları, işlevleri ve üyeleri itibariyle aynıdır.
e) Gruplarda gönüllü katılım esastır.
2. Aşağıdaki kavramlardan hangisi “bir grup veya topluluğun kendini koruma, üyelerini bir
arada tutma eğilimi” anlamına gelmektedir?
a) Grup dayanışması
b) Grup atmosferi
c) Grup dinamikleri
d) Grup düşüncesi
e) Grup kültürü
3. Aşağıdakilerden hangisi toplum içerisinde en sık rastlanan gruplardan biri değildir?
a) Aile
b) Arkadaşlık
c) Eğitim ve terapi grupları
d) Çatışma grupları
e) Laboratuvar/odak grupları
4. Aşağıdakilerden hangisi grupların oluşum nedenlerinden biri değildir?
a) Fiziksel etkenler
b) Toplumsal etkenler
c) İnsanın doğasından kaynaklanan özellikler
d) Tek kişinin ulaşamayacağı amaçlar için bir araya gelme
e) Tesadüfi olarak bir araya gelme
5. Aşağıdakilerden hangisi grup ilişkilerinin devamlılığını sağlayan unsurlardan birisidir?
a) Gizlilik
b) Etkileşim
c) Rastlantısallık
d) Kuralsızlık
e) Özgürlük
6. Aşağıdakilerden hangisi grup normları ve oluşumuna ilişkin bir ifade değildir?
a) Normlar, davranışların esnekliğini sağlar.
b) Birey, belirli roller çerçevesinde davranışlar geliştirir.
c) Grup üyeleri, grup içinde çeşitli kurallara uymak zorundadır.
d) Normlar davranış kalıplarına ait fikirdir.
e) Birey normlara uymaması durumunda uyarılır.
7. Aşağıdakilerden hangisi esas olarak bir grubun oluşması için gerekli olan dört temel özellik
arasında yer almaz?
a) Ortak algılama
b) Karşılıklı dayanışma ve bağlılık
c) Motivasyon
d) Sosyal ilişkilerden kopuş
e) Belirli amaçları başarmak
8. Aşağıdakilerden hangisi bireylerin gruplara dâhil olma amaçlarından biridir?
a) Sorumluluktan kaçınmak
b) Bireysel çaba göstermek
c) Sorun çözmek
d) Toplumsal değişim açığa çıkarmak
e) Karşıt fikir üretmek
9. Aşağıdakilerden hangisi geçici birliktelik durumlarında, iletişim süreçlerinin gelişimindeki
unsurlar arasında yer almaz?
a) Yapılan işin doğası
b) Bireylerin kendileri hakkındaki izlenimleri
c) İşin katılan bireyler için önemi
d) Bireylerin beklenti ve tercihleri
e) Bireylerin kişisel özellikleri
10. Aşağıdakilerden hangisinde savunmacı ve destekleyici iklimin özellikleri yanlıştır?
Savunmacı İklim Destekleyici İklim
a) Değerlendirme Tanımlama
b) Kontrol etme Soruna yönelme
c) Stratejik olma Kendiliğindenlik
d) Üstünlük gösterme Empati kurma
e) Esneklik Kayıtsızlık
1.C, 2.A, 3.D, 4.E, 5.B, 6.A, 7.D, 8.C, 9.B, 10.E
ÜNİTE 14 GRUPLARARASI İLİŞKİLER VE DEĞİŞİM
GİRİŞ
Sosyalleşme, insan yaşamındaki en basit, en gerekli ve en sık karşılaşılan yaşam gerçeğidir.
Yaşamları boyunca insanlar birçok grubun üyesi olurlar.
İnsanların içinde yer aldıkları gruplardaki iletişim tarzları, grup üyelerinin tamamının uyum
sağladığı bir formatta iken bir başka gruptaki birey(ler)le iletişim kurulmak istendiğinde aynı
kurallar geçerli olmayabilir.
GRUPLARRUPLARARASI İLİŞKİLER: GEREKLİLİĞİ VE ÖNEMİ
Bireyin kendisi dışındaki bireyleri tanıması hiç de kolay değildir. İnsan, çevresindeki
bireyleri, etkileşimde bulunduğu insanları, yaşantıları çerçevesinde algılar ve değerlendirir.
Bu nedene insanları tanıma süreci oldukça karmaşıktır; olay ve olguların bağlamı içerisinde
Gruplararası ilişkiler ve bunların düzenlenmesi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar sonucunda
şu sonuçlar açığa çıkmıştır:
Grup içinde zamanla ortaya çıkan normlar, üyelerin ilgili nesne ve kişilere karşı sosyal
tutumlarına bir temel oluşturur.
İki veya daha fazla sayıda grup, rekabete dayalı ve karşılıklı engellenme içeren durumlarda,
birbirleriyle işlevsel bir temasta bulundukları zaman, birbirlerine karşı olumsuz tutumlar ve
kalıp yargılar geliştirirler.
Aralarında gerginlik olan gruplar, herkesin çok arzuladığı ancak tek bir grubun enerji ve
kaynaklarıyla ulaşılamayacak üst amaçlara yönelik olarak birbirleriyle etkileşimde
bulundukları zaman, iş birliği açığa çıkar.
Gruplararası ilişkilerdeki eğilimler, gruplar içerisindeki ilişkilerde bağımsız değildir.
Gruplararası sürtüşmenin azaltılması için grup içi ve gruplararası tutumların birbiriyle uyumlu
olması gerekir.
Düşman gruplar arasındaki farklılıklar azaltılabilir. Psikolojik azaltma için ya benzerlikler
özellikle vurgulanır ya da farklılıkların değeri ve anlamı indirgenir.
GRUPLAR ARARASI İLİŞKİLER: SÜREÇ VE İŞLEYİŞ
Birey, içinde yer aldığı grubun amaçlarını ve yapısını benimseme eğilimi taşır. Bu benimseme
ile birlikte dâhil olmadığı grupları çeşitli yönleri ile eleştirir. Bu nedenle bireyin içinde yer
aldığı grubu ve karşıt grupları ele alış biçimi, ilişkiler ağı hakkında önemli ipuçları sunar.
Bireylerin Aidiyet Gruplarını ve Karşıt Grupları Ele Alış Biçimleri
Grup içerisinde karar alma mekanizmaları karmaşık ve çok aşamalı olabilmektedir. Grup
üyelerinin konumları ve rolleri, karar alma mekanizmalarında yer alışlarının düzeyini etkiler.
Bireyin içinde yer aldığı gruba ilişkin yargılarında olumlu tavır takınırken; karşıt gruplarda
böyle bir tavır sergilememesi gruplararası yanlılık (intergroup bias) olarak adlandırılır.
Birey yaşamı boyunca grup üyelerinin birbirine benzerliği ve farklılığı hakkında bilgi edinir.
Birey, bazı durumlar dışında kendi grubunu daha değişken (heterojen), karşıt grupları ise
türdeş (homojen) olarak algılamaktadır. Birey, başka gruptan kişileri algılar ve yargılarken
özümseme (assimilation), kendi gruplarından kişileri algılar ve yargılarken de uyarlama
(accomodation) taktiği uygular (Hortaçsu, 1998:269).
Bireylerin Kendi Gruplarını Kayırmaları
Birey, içinde yer aldığı gruba ilişkin olumlu duygular besler, herhangi bir şeyin paylaşımında
da kendi grubuna öncelik tanır. İnsanın aidiyet duygusu, koruma ve savunma duygularını
beraberinde getirir. Perdue ve arkadaşları (1990), yaptıkları laboratuvar çalışmasında,
insanların ‘biz’le birlikte verilen anlamsız heceleri olumlu, ‘onlar’la birlikte verilen heceleri
ise olumsuz değerlendirdiklerini gözlemlemişlerdir (aktaran Hortaçsu, 1998:277).
Birey, kendi gruplarındaki insanların olumlu davranışları ile karşıt gruptakilerin olumsuz
davranışlarını kişiye özgü nedenlerle açıklar ve kendi grubunu yüceltici yüklemede bulunur.
Bireyin Kendi Grubunu Kayıran Farklı Türden Yüklemeleri ÜNİTE 14 TABLOYA BAK
Gruplararası İlişkilerde Eşitlik ve Eşitsizlik
Toplumsal güç ve toplumsal konum arasında önemli ilişki bulunur. Güç, genellikle etki
uyandıran bir kavramdır ve ‘kişi veya gruba istemediği bir şeyi yaptırabilmek’ anlamına gelir.
Güç kullanımı açık ve örtük olabilir. Kişinin kendi grubuyla özdeşleşme düzeyi de çatışmayı
artırıcı rol oynayabilir.
Uluslararası ilişkiler çerçevesinde iletişim ağlarının gelişmesiyle birlikte ülkelerin karşılıklı
bağımlılıklarının artması, gruplar arasında ilişkilerin düzeltilmesini gerekli kılmıştır. Artık,
güçlüler güçsüzlerin görüşlerini göz önünde bulundurmaya başlamışlardır.
Gruplararası Rekabet ve Çatışma
Gruplararası ilişkilerin önemli bir kısmı rekabete dayanır. Sosyal organizasyonlarda işbirliği
ve rekabet bir arada işlerlik kazanabilir. Gruplararasında kaynakların paylaşımı, bir grubu zor
durumda bıraktığı zaman çatışma ortamı doğar. Bu, yetersiz kaynaklar durumu olarak
adlandırılır. Çıkarların olumsuz ilişkide olduğu bir durumdur. Bir grubun kazancına karşılık
diğer grup zarara uğrar. Bireylerden kaynakları, kendi grupları ve karşıt grup üyeleri arasında
paylaştırmaları istendiğinde, bireylerin
Kendi gruplarından kişilerin çıkarlarını en üst düzeye çıkaracak biçimde
İki grup üyelerinin toplam çıkarlarını en üst düzeye çıkaracak biçimde ve
İki grup arasındaki farkı en yüksek düzeye çıkaracak biçimde
dağıtım yapabilecekken, genellikle iki grup arasındaki farkı en yüksek düzeye çıkarmayı
tercih ettikleri gözlemlenmektedir (aktaran Hortaçsu, 1998:293).
Gruplararası yarışma, toplumsal kimliğin ön plana çıkmasının bir sonucudur.
Öyle ki Tırmanan Çatışma Kuramı’na göre tarafların gücü arttıkça, zorlayıcı tedbir kullanma
isteği artar. Eşit ve yüksek güçte iki grup karşı karşıya geldiklerinde her iki grubun da
zorlayıcı yöntemler kullanma isteği ve karşılıklı olarak bu yöntemi kullanacaklarına ilişkin
beklentileri yüksek olur. Bu durumu açıklayan yaklaşım Karşılıklı Önleyicilik Kuramıdır.
Bu koşullar altında şu davranış kalıpları açığa çıkar:
Grup üyeleri ön yargılı algılar geliştirirler.
Grup, birbirine çok bağlı ve uymacı bir hâle gelir. Göreve iyice odaklanırlar.
Her grup, otoriter ve göreve iyice odaklanmış bir lider seçer.
Gruplar her fırsatta birbirlerinin aleyhinde davranırlar.
Karşıt Grupları Uzlaştırma
Karşıt grupların varlığı toplumsal yaşamda huzursuzluk açığa çıkarabilir.
İnsanların gruplar içerisinde yer almalarının temel nedeni, güç kazanmak, güç ve etki
alanlarını genişletmektir.
Tarafsız bir arabulucunun yararları:
Çözüm yolları geliştirmesi
Tarafların birbirlerine ödün vererek uzlaşmalarını sağlaması
Tarafların kendilerine saygılarını yitirmeden uzlaşmalarını sağlaması
Tarafları ortak bir değer etrafında birleştirmesi
Taraflar arasındaki sınırları geçici olarak yıkması
Çıkar çatışmasının çok olduğu durumlarda arabulucunun varlığı uzlaşmayı olumlu yönde
etkiler.
TOPLUMSAL KALICILIK VE DEĞİŞİM
Özellikleri ve var oluş nedenleri fark etmeksizin her grup bir sosyal yapıdır. Her bir grubun
varlığını ortaya koyması ve kimliğini çevresine kanıtlaması için dışarıyla ve diğer gruplarla
ilişki kurması gerekir. Üye sayıları ve büyüklükleri ne olursa olsun her bir grup başka
grupların ve kesimlerin onayına gereksinim duyar (Güngör, 2011:183). Gruplar arasındaki
eşitsizlik, ilişkilerine de yansır.
Gruplararası İlişkiler Kuramı
Taylor ve McKirnan (1984), hem toplumsal kalıcılık hem de toplumsal değişime neden olan
koşul ve süreçleri açıkladıkları Gruplararası İlişkiler Kuramı’nı geliştirmişlerdir. Bu
kuramda, toplumsal değişim beş evrede açıklanır (Hortaçsu, 2007:182-185):
Tabakalaşmanın kesin ve belirgin olduğu gruplararası ilişkiler: Toplumsal
tabakalaşmanın temelini ırk, cinsiyet gibi kişiye özgü değişmez özellikler belirler.
Değişmezlik algısı ve tabakalaşmayı oluşturan özelliklerin kabulü ölçütleri meşrulaştırır.
Bireysel ideoloji: Kişi gruptan önemlidir ve kendi yaşamından sorumludur. Kişi zekâ ve
çabalarıyla durumunu iyileştirebilir.
Bireysel toplumsal hareket: Toplumsal tabakalaşmanın temeli olan değişebilir özelliklerde
kişisel çabalarla gelişim kaydeden bazı alt grup üyeleri üstgruba girerler.
Bilinçlenme: Dördüncü döneme geçişin en önemli koşullarından birisi altgruptan çok sayıda
kişinin üst gruba geçmeye çabalaması, ancak başarılı olamamasıdır.
Toplumsal eylem: Gruplararası kıyaslama yapan alt grup üyeleri, grup temelinde yoksunluk
duyar ve bunun nedenini de üst grubun geçmişteki davranışlarıyla gerekçelendirir.
Toplumsal Kalıcılık
Toplumsal Üstünlük Kuramı, toplumsal eşitsizliği bütün toplumların değişmez özelliği olarak
kabul eder.
Monroe prensibi, kralların Tanrı tarafından verilmiş hakları inancını ifade eder.
ilişkisel ve bir aradalık düzeylerinde sembolik davranışların incelenmesini gerektirir.
Toplumlardaki eşitsizliğin kalıcı olması,
Toplumsal yapı
İnanç sistemleri
İçinde bulunulan ortamlar
Düşünce biçimleri nedenlerine bağlanır.
Toplumsal Üstünlük Kuramı
Bu yaklaşım, toplumsal eşitsizliği bütün toplumların değişmez özelliği olarak kabul eder.
Toplumsal Üstünlük Kuramı’nın üç varsayımı ve üç ögesi vardır.
Varsayımlar:
Ekonomik fazlanın üretildiği toplumlarda yaş ve cinsiyet gibi özelliklere dayanan
hiyerarşilere ek olarak keyfî olarak belirlenmiş unsurlara göre düzenlenmiş hiyerarşiler
oluşur.
İnsanlar doğuştan grup temelli toplumsal hiyerarşi oluşturma eğilimine sahiptirler,
gruplararası çatışma ve baskılar bu eğilimin değişik belirtileridir.
Toplumları birbirini dengeleyen iki güç etkiler: (1) Grup temelli eşitsizliği yaratan ve
sürdüren hiyerarşiyi artırıcı güç, (2) Gruplararası eşitliğe neden olan hiyerarşi azaltıcı güç.
Ögeler:
Toplumsal üstünlük yönelimi (Bir kişilik özelliğidir).
Haklı gösteren söylenceler (Toplumun inanç sistemleri).
Toplumsal yapı ve davranışlar (Gruplararası hiyerarşinin sürmesini sağlar).
Kurumsal ayrımcılık (Resmî, yarı resmî, resmî olmayan şiddet vb.)
Bireysel ayrımcılık (Dışlama ve olumsuz değerlendirmeler vb.)
Alt ve üstkonumlu grup üyelerinin farklı davranışları (Ayrımcılık vb.)
Altkonumlu Grup Üyelerinin Eşitsizliği Meşru ve Haklı Görmesi
Bu yaklaşımla, toplumsal yapının toplumsal kıyaslama ve sosyal algı yoluyla sürdürüldüğü
ileri sürülür. Bu görüşü savunan Major, ‘hak etme’ kavramına odaklanır. Bu yaklaşım,
gruplararası kıyaslamalardan ziyade insanların kendi durumlarını, geçmişteki durumlarıyla ve
kendi gruplarındaki diğer bireylerle karşılaştırma eğilimleri olduğunu savunulur.
Alt konumdakiler ve Ayrımcılık
İnsanlar yaşamları boyunca ayrımcılık hedefi olmaktan kaçınırlar. Ayrımcılığa maruz
kaldığını kabul etmek, âdeta ikinci sınıf vatandaş olduğunu ilan etmek anlamına gelir.
Azınlıkların karşılaştıkları ayrımcılığın farkına varmamalarının önemli bir nedeni, insanların
genelde ayrımcılık yaparken kişinin toplumsal grubu dışında bir açıklama sunmalarıdır.
Topluluk adına suçluluk duygusu, insanların kendi gruplarının başkalarına zarar veren
ahlak dışı davranışlardan sorumlu olduğunu kabul etmesinden kaynaklanan üzüntüdür.
Düzeni Destekleyerek Kendini Kurtarma veya Düzeni Değiştirerek Grubu Kurtarma
Grubun sağlam, dış faktörlere karşı dayanıklı ve devamlılığı olan bir yapı olmasını sağlayan
faktör, üyelerinin aidiyet duygusu kazanmış olmalarıdır.
Gruplararası ilişkilerde eşitsizlik, toplumsal yapılarda belirli bir düzeni temsil ettiği gibi
düzen arayışlarına da işaret eder. Bu gibi durumlarda alt konumlu grup üyeleri, kendi kişisel
konumlarını iyileştirmek amacıyla düzeni destekleyebilir ya da gruplarının toplum içindeki
konumunu iyileştirme çabasına girebilirler. Bu tercihin yapılmasında meşruluk algısı önemli
yer tutar.
Topluluk Adına Suçluluk Duygusu
Birey genellikle içinde bulunduğu grubun amacını, yaptıklarını ve ulaştığı sonuçları haklı
gerekçelerle meşrulaştırma eğilimi içerisindedir. Grubun devamlılığında ve amacına
ulaşmasında öncelikle üyelerin yaptıkları işi benimsemeleri gelir. Grup içerisinde birey, dâhil
olduğu gruba ilişkin olarak topluluk adına suçluluk duygusu hissediyorsa, bu duygunun üç
bileşeninden söz edilebilir:
Topluluk adına suçluluğu kabul etme
Topluluk adına suçluluk yükleme
Bütün grubu sorumlu tutma
Topluluk adına suçluluğu kabul eden birey, kendi grubunun başka gruplara karşı geçmişte
gerçekleştirdiği zararlı eylemleri kabul eder ve bu eylemlerden ötürü üzüntü duyar.
Suçluluk duygusunda geçmiş olaylara ilişkin bilgi kaynakları da önemlidir. Olumsuz bilgi
kaynağı grup içinden ise bilginin kabul görme olasılığı oldukça yüksektir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Gruplararası ilişkilere ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
a) Grup yapıları karşılıklı ilişkiler üzerinde etkili değildir.
b) Normlar, gruplararası ilişkilerde uymaktan kaçınılan davranışlardır.
c) Ararlarında gerginlik bile bulunsa gruplar çeşitli amaçlarla iş birliği yoluna gidebilirler.
d) Gruplararası ilişkilerle grup içi ilişkiler birbirinden bağımsızdır.
e) Düşman gruplar arasındaki farklılıklar çoğaltılarak uyum sağlanabilir.
2. Aşağıdaki kavramlardan hangisi “bireyin grubuna ilişkin aidiyet ve bağlılık duygusu”
anlamına gelmektedir?
a) Bağımlılık
b) Uzlaşma
c) Çatışma
d) Bağlılık
e) Özdeşleşme
3. “Birey, başka gruptan kişileri algılar ve yargılarken …………….., kendi gruplarından
kişileri algılar ve yargılarken de ……………….. uygular” ifadesinde boş bırakılan yerlere
gelmesi gereken uygun kavramlar aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?
a) saldırı – kayırma
b) özümseme – uyarlama
c) önleme – savunma
d) özdeşlik – ayrımcılık
e) zorlayıcılık – dayanışmacılık
4. Aşağıdakilerden hangisinde gruplararası rekabet ve çatışmayı açıklayan kuramlar doğru
verilmiştir?
a) Saldırı Beklentisi – Saldırıdan Kaçınma
b) Bireysel Saldırı – Çoğunluk Savunması
c) Güç Aralığı – Savunma Aralığı
d) Karşılıklı Önleyicilik – Tırmanan Çatışma
e) Zorlayıcı Tedbir Kullanma – Çatışmanın Artacağı Beklentisi
5. Aşağıdakilerden hangisi tarafsız bir arabulucunun sağladığı yararlardan biri değildir?
a) Çözüm yollarını taraflara buldurması
b) Çözüm yolları geliştirmesi
c) Ödün verilerek uzlaşmanın sağlanması
d) Ortak değer etrafında birleşme
e) Sınırların geçici olarak yıkılması
6. Aşağıdakilerden hangisi Gruplararası İlişki Kuramı’nın evrelerinden biri değildir?
a) Bireysel ideoloji
b) Bütünleşik yapı tasarımı
c) Bireysel toplumsal hareket
d) Bilinçlenme
e) Toplumsal eylem
7. Aşağıdakilerden hangisi gruplararası ilişkilerde çatışma halinde açığa çıkan davranışlardan
biridir?
a) Grup üyeleri görev bilincinden uzaklaşır.
b) Grup üyelerinde ön yargılı algı en düşük düzeydedir.
c) Her grup, otoriter ve göreve iyice odaklanmış bir lider seçer.
d) Grup üyeleri her fırsatta dayanışma yolunu ararlar.
e) Grup üyeleri kendi çabalarının değerini önemsemezler.
8. Aşağıdakilerden hangisi toplumlarda eşitsizliğin kalıcı nedenlerinden biri değildir?
a) Toplumsal yapı
b) İnanç sistemleri
c) İçinde bulunulan ortamlar
d) Düşünce biçimleri
e) Karşılıklı etkileşim
9. Aşağıdakilerden hangisi Toplumsal Üstünlük Kuramı’nın ögelerinden biridir?
a) Toplumsal denge
b) Sistem ayrıcalığı
c) Ortam söylencesi
d) Toplumsal yapı ve davranışlar
e) Etkisel üstünlük
10. Aşağıdakilerden hangisi insanların ayrımcılık hedefi olmalarına ilişkin ifadelerden biri
değildir?
a) Toplumsal dengenin sağlanması için ayrımcılık hedefi olmak gerekir.
b) Ayrımcılık yapılan birey bunu kendi başarısızlığı olarak görür.
c) Ayrımcılık hedefi olmak, olumsuz duygular açığa çıkarır.
d) Ayrımcılık hedefi olmak, kişide düşük özdeğer ve kontrol kaybına neden olur.
e) Ayrımcılığa maruz kalan bireyin davranışları olumsuz yönde etkilenir.
Cevap Anahtarı:
1.C, 2.E, 3.B, 4.D, 5.A, 6.B, 7.C, 8.E, 9.D, 10.A.
Download