AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ

advertisement
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR
Başvuru No. 648/10
Y / TÜRKİYE
Başkan,
András Sajó,
Yargıçlar,
Işıl Karakaş,
Nebojša Vučinić,
Helen Keller,
Paul Lemmens,
Robert Spano,
Jon Fridrik Kjølbro
ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla 17 Şubat
2015 tarihinde Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(İkinci Bölüm), 15 Aralık 2009 tarihinde yapılan başvuruya ilişkin olarak,
_________________________________________________________________________
© T.C. Adalet Bakanlığı, 2015. Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış
İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme'yi
bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı
bilgisiyle beraber olması koşulu ile Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel
Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla
alıntılanabilir.
Y / TÜRKİYE KARARI
davalı Hükümetin sunduğu görüşler ile başvuranın Hükümete cevaben
sunduğu görüşler dikkate alınarak gerçekleştirilen müzakerelerin ardından
aşağıdaki kararı vermiştir:
OLAYLAR
1.
Başvuran M.Y. Türk vatandaşı olup 1971 doğumludur. Daire
Başkanı, başvuranın kimliğinin açıklanmaması talebini kabul etmiştir.
(Mahkeme İçtüzüğünün 47§4 maddesi).
Başvuran, İstanbul Barosu’na bağlı Avukat H. Yılmaz Kayar tarafından
temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (“Hükümet”) ise kendi görevlisi tarafından
temsil edilmiştir.
2.
M.Y. 19 Aralık 2011 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Başvuranın
ablası M.Ö. 17 Haziran 2013 tarihinde, Mahkeme’ye gönderdiği bir
mektupta başvuruyu mirasçı sıfatıyla takip etme niyetinde olduğunu
bildirmiştir. Mahkeme 4 Mart 2014 tarihinde, başvuruyu takip etmesi için
başvuranın ablasına başvuran sıfatını atfetmiştir. Uygulamadaki nedenlerden
dolayı, işbu davada artık söz konusu sıfatın başvuranın ablasına atfedilmesi
gerektiği halde, “başvuran” ifadesi M.Y.’yi belirtmek için kullanılacaktır
A. Davanın Koşulları
3.
Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekilde
aşağıdaki gibi özetlenebilir.
4.
Başvuran 22 Şubat 2008 tarihi akşamında, ambulansı çağıran
yakınları tarafından evinde bilinci kapalı bir şekilde bulunmuştur. Başvuran
saat 21.00 civarında, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine (“hastane”)
götürülmüştür. Başvuran hastaneye kaldırıldığı sırada başvuranın yakınları
ambulans personelini başvuranın HIV taşıyıcısı olduğu konusunda
bilgilendirmişlerdir.
2
Y / TÜRKİYE KARARI
5.
Başvurana göre, hastaneye geldikten sonra ambulans personeli
önceden kimseye -ne kendisine ne de yakınlarına- haber vermeksizin
hastane personeline bu bilgiyi aktarmıştır.
6.
Hastanede başvuranla ilk olarak hastanenin Acil Servisinde
ilgilenilmiştir.
Hastanenin
acil
cerrahi
servisinin
talebi
üzerine,
mikrobiyoloji laboratuvarı tarafından saat 21.24’te gerçekleştirdiği testler
sonucunda bir rapor hazırlanmıştır. Hastanenin biyokimya laboratuvarı da
saat 22.01’de, aynı cerrahi servisinin talebi üzerine gerçekleştirdiği testler
sonucunda ayrı bir rapor hazırlamıştır.
7.
Hastanenin acil servisi 23 Şubat 2008 tarihinde, ilk tanı olarak
“HIV+intihar” ibaresinin yer aldığı bir gözlem formu düzenlemiştir. Acil
servis başhekimi saat 1.10’da, iç hastalıkları uzmanı A.K.Ü’nün de el yazısı
ile yazılmış bir notunun bulunduğu söz konusu forma el yazısı ile bir
açıklama eklemiştir. Bu formdan başvuranın, 38 derece ateşinin olduğu,
HIV pozitif olduğu, baygın halde bulunduğu, bir önceki geceden beri hiç
kimseyle temas kurmadığı, bilinci kapalı olduğu, sesli ve ağrılı uyaranlara
cevap vermediği ve frontal bölgesinde şişlik olduğu anlaşılmaktadır. Söz
konusu notta hastanın intihara teşebbüs etmiş olabileceği belirtilmektedir.
8.
Aynı gün, anesteziyoloji ve reanimasyon kliniği başvuranın kayıt
formunu hazırlamıştır. Bu formda, ilk teşhis olarak el yazısıyla “intihar?”
ibaresi yazılmıştır. Söz konusu formda, alınan anamnezde başvuranın
bulantılarının olduğu ve evinde baygın halde bulunduğu ardından da
hastanenin acil servisine getirildiği belirtilmektedir. Başvuranın HIV pozitif
olduğu ve ilk muayenede yapılanların listesi de söz konusu forma
yazılmıştır.
9.
Aynı tarihte, hastanenin anesteziyoloji ve reanimasyon kliniği
doktorları başvuranın sağlık durumu hakkında rapor hazırlamışlardır. Bu
raporda, başvuranın acil servise getirilmeden önce evinde baygın bir şekilde
bulunduğu ve sürekli gözetim altında tutulması için yoğum bakım ünitesine
nakledildiği belirtilmektedir. Bu raporda da, başvuranın frontal bölge
hizasında şişlik ve “nörolojik şişliği” bulunduğu, bilinci kapalı olduğu ve
3
Y / TÜRKİYE KARARI
sesli ve ağrılı uyaranlara cevap vermediği belirtmektedir. Ayrıca raporda
başvuranın AİDS hastası olduğu belirtmektedir.
10. Başvuranın ablası, kardeşinin durumundan haberdar olduğunu
gösteren bir form imzalamış ve kardeşinin durumuna ilişkin gerekli tüm
tedavilerin gerçekleştirilebilmesi için izin vermiştir.
11. Başvuranın avukatının başvuru formunda sunduğu olaylara ilişkin
açıklamalara
göre,
başvuranın
yakınları,
başvurana
ne
olduğunu
anlayabilmek için hastanede bekledikleri sırada, kolluk tarafından ifadeleri
alınmış ardından da karakola davet edilmişlerdir. Bu olayların hepsi saat
1.30’a kadar sürmüştür.
12. 23 Şubat 2008 tarihinde, sabah saat 5.00 sularında hastanın bilinci
açıldıktan sonra başvuran hastaneden ayrılmıştır.
13. Hastane baştabibi 28 Mart 2008 tarihinde, hastaneye geldiğinde
talebi üzerine başvurana tıbbi müdahalede bulunan sağlık personelinin isim
listesini teslim etmiştir. Bu listede, bir cerrah, bir dâhiliye uzmanı, bir cerrah
asistanı, bir anestezist, yedi anestezi asistanı, altı yoğun bakım hemşiresi ve
üç adet diğer yoğun bakım personeli olmak üzere yirmi kişinin ismi
bulunmaktaydı.
14. Başvuran 8 Mayıs 2008 tarihinde, acil servis ve yoğun bakım
servisinde çalışan hastanenin sağlık personeli hakkında Fatih Cumhuriyet
savcısına şikâyette bulunmuştur.
Başvuran, hastane sağlık personelinin kendisinin HIV pozitif olduğunu
öğrendikten sonra durumunun gerektirdiği dikkat ve özeni göstermediğini
ileri sürmekte ve ona göre görevi kötüye kullanma suçu ile ilgili Ceza
Kanunu’nun 2571maddesinin 1. ve 2. fıkrasına aykırı olarak görev gerekleri
ihmal edilmiştir. Başvuran aynı zamanda öyle dayanılmaz aşağılayıcı bir
muameleye maruz kalmış ki doktorun itirazına rağmen hastaneden
1
Kararın orijinal metninde Türk Ceza Kanunu’nun atıf yapılan
maddesi 271 olarak geçmekte ise de bu konuda maddi hata yapıldığı
değerlendirilerek tercüme metninde konuyla ilgili madde olan 257. maddeye
atıfta bulunulmuştur.
4
Y / TÜRKİYE KARARI
ayrılmaya karar vermiştir. Başvuran, üç yakınının yaşadığı olaylara tanıklık
ettiğini ileri sürmektedir. Başvuran, sağlık durumuna ilişkin bilgilerin
paylaşılmasının Ceza Kanunu’nun 134. ve 136. maddelerine aykırı
olduğunu zira özel hayatının gizliliğini ihlal edeceğini ve tıbbi verileri
hukuka aykırı olarak yayma suçunu teşkil edeceğini iddia etmektedir.
Başvuran ayrıca HIV pozitif olması sebebiyle, ona göre Ceza Kanunu’nun
94. ve 122. maddelerine aykırı olarak aşağılayıcı ve ayrımcı bir muameleye
maruz kaldığını iddia etmektedir.
15. Hastanenin Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliğinde asistan olarak
görev yapan S.K.S. 2 Haziran 2008 tarihinde başhekime şunları yazmıştır:
“23 Şubat 2008 tarihinde, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliğinde asistan doktor
olarak nöbet tutmaktaydım. Saat 1 sularında Acil Cerrahi Servisinden (…) hasta için
konsültasyon talebinde bulunuldu (…) Hastanın yakınları, hastanın HIV taşıyıcısı
olduğunu ve klinikte bulaşıcı hastalıklara yönelik tedavisinin yapıldığını söylediler.
Hasta muayene edilmiştir (…) Oskültasyon fizik/fizik muayene unsurları ve [hastanın]
bilinç durumu arasındaki uyuşmazlıklar göz önünde bulundurulduğunda ve her türlü
komplikasyon ihtimaline karşı (…), hastanın yoğun bakım servisinde tedavi
edilmesine karar verilmiştir. İzolasyon odaları sadece yoğun bakım servislerinde
bulunmaktadır. Bu odaların 24.02.2008 tarihi için başbakan ve devlet adamlarına
tahsis edilmesi nedeniyle hasta acil cerrahi servisinde gözetim altına alınmış ve
anestezi uzmanı hastaya yer bulabilmek için diğer hastaneleri aramıştır. [Başka bir
hastanede yer olmadığı için hasta saat 2.30’da Başbakan için ayrılan iki yataklı izole
odaya alındı (…) Bir müddet sonra, hasta kızgın hareketler sergiledi ve nazogastrik
sondasını, idrar sondasını ve damar içi kateterini çıkarmıştır. Hastaya, kendisini yoğun
bakım ünitesinde bir süre takip etmememiz gerektiği söylenmiştir ancak hasta bütün
tedavileri reddetmiştir (…) Yakınları ile görüşülüp [akrabalarının] kalmak istemediği
söylenmiştir. Hastanın ve yakınlarının talebi üzerine, [ilgili] 23.02.2008 tarihinde, saat
5.00 sularında yoğun bakım ünitesinden ayrılmıştır.”
16. Belirtilmeyen bir tarihte Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğinde
uzman doktor olarak görev yapan Ş.V. hastanenin başhekimine şunları
yazmıştır.
“ 23.02.2008 tarihinde Anesteoloji ve Reanimasyon Kliniğinde asistan doktor olarak
nöbet tutmaktaydım. Cerrahi gözlem hizmeti hasta için (…) saat 1 sularında
5
Y / TÜRKİYE KARARI
konsültasyon talebinde bulunmuştur (…) Yoğun bakım ünitesinde sadece izolasyon
odaları boştu. İstanbul’a başbakan ve devlet adamları geleceği için bize
[hastanemizin] “nöbetçi hastane” olarak seçildiği söylendi ve her türlü ihtimale karşı,
en azından izolasyon odalarımızdaki yatakları Başbakan ve devlet adamlarına
ayrılması için boş bırakmamız talep edilmişti. Bu sebeple, başka bir hastanede yer
aradığımız sırada hastayı gözetim altında tuttuk. [Başka yerlerde] boş yer
olmadığından (…), hasta saat 1.45’te yoğun bakıma alınmıştır. Kabul işlemleri saat
2.00’a kadar sürmüştür. Saat 2.20 sularında (…), hasta kızgınlık belirtileri sergiledi
ve hastaneden çıkmak istediğini söyledi. Her türlü komplikasyona karşı 24 saat
müşahede altında tutma isteğimize rağmen, kendi isteğiyle saat 5.00 sularında
hastaneden ayrılmıştır.
1. Hastanın yakınları (…) umursamadan yüksek sesle ve hep bir ağızdan ilgilinin
HIV taşıyıcısı olduğunu açıklamışlardır.
2. Yoğun bakım ünitemizde toplam altı yatak bulunmaktadır. Bir hemşire üç
hastaya bakmakla yükümlüdür (…) Diğer hastaların sağlığını korumak ve bulaşıcı
hastalıklara karşı tedbirler almak için yoğun bakım ünitesinde çalışan doktor, personel
ve hemşirelerin kan, solunum veya temas yoluyla bulaşabilecek hastalığı olan hastalar
konusunda bilgilendirilmesi gerekir.
3. Prensip olarak izolasyon odamız, sadece temas ve hava yoluyla bulaşabilir bir
hastalığa yakalanmış hastaları izole etmek için kullanılmaktadır. HIV virüsü gibi kan
yoluyla bulaşabilen bir enfeksiyon hastalığı taşıyıcısı olan hastalar izolasyon odalarına
alınmazlar. Ancak sedye üzerinde bir hastanın takip edilmesi uygun görülmediğinden
ve de başka bir hastanede hiçbir yer bulunamadığından hasta yoğun bakım ünitemize
kabul edilmiştir. Başbakana ve devlet adamlarına ayrılan yataklar hastaya [tahsis
edilmiştir] (…)
4. (…) Bakım ünitemizdeki hastaların rahatsızlıklarının ciddi olması nedeniyle (…)
diğer hastalardan haberleri yoktur. Bilinci açık, iletişim kurabilecek durumdaki ve
iyileşmiş olan hastalar (…) gitmişlerdi. Bu nedenle bakım ünitemizdeki hastaların,
[söz konusu] hastanın HIV taşıyıcısı olduğunu bilmeleri mümkün değildir.
5. Hasta, bilinci kapalı (…) ve sözlü uyaranlara cevap veremez (…), haldeyken
yoğun bakım ünitemize alındığı için karşılıklı konuşmalardan “rahatsız” olabileceği
öngörülememiştir. Doktor, hemşire ve sağlık personelinin kendi aralarındaki
konuşmalarda ilgilinin HIV taşıyıcısı olduğunu belirtmiş olabilmelerinin nedeni bu
durumun rahatsız edici olabileceğinin düşünülmemesindendir.
6. Bilinci açık [başka] hiçbir hastanın yanında veya hasta yakınlarının karşısında
söz konusu kişinin HIV taşıyıcısı olduğu söylenmemiştir. Bu hususa özellikle çok
dikkat edilmiştir.
6
Y / TÜRKİYE KARARI
7. Hastanın ihmal edilmesi söz konusu değildir (…)”
17. Dâhiliye uzmanı A.K.Ü. 2 Haziran 2008 tarihinde Hasta Hakları
Müdürlüğüne özellikle şunları yazmıştır:
“Nöbetçi cerrah asistanının 22.02.2008 tarihinde, hasta için acil dahiliyeden
konsültasyon talebinde bulunmasının üzerine (…), hemen Acil Cerrahi Polikliniğine gittim
(…) Acil Cerrahi nöbetçi doktoru H.M., konsültasyon sırasında bana eşlik etti ve elde
edebildiği bilgileri bana iletmiştir. Doktor H.M. hastanın tıbbi geçmişi hakkında bilgi
verirken oldukça makul bir ses tonuyla hastalığın İngilizcedeki karşılığı olan harfleri
kullanarak ilgilinin HIV taşıyıcısı olduğunu söylemiştir, Ayrıca Doktor H.M.’nin bu
bilgileri bana söylemesi muayene açısından önemliydi. Hastaya hakkında anamnez
alabileceğim başvuranın yakınlarından hiç kimse yoktu (hastanın avukatının başvurusunda
belirtildiği üzere başvuranın yakınlarının polis karakolunda olduğu belirtilmiştir). Hasta
avukatının, [müvekkilinin] özel hayatının gizliliğine saygı göstermediğim ve deontolojiye
kurallarına aykırı hareket ettiğim konusundaki iddiaları doğru değildir.
Hastayı muayene ettiğim sırada şuuru kapalıydı. Başvuran (…) uyaranlara yanıt
vermiyordu. Frontal bölgede şişlik ve parietal-oksipital bölgede lezyon tespit edilmiştir.
[Hastanın] ateşinin olduğunu fark ettim (…). [Hastanın] boynunda şüpheli bir sertlik vardı.
Bütün bu bilgiler acil servis muayene formunda da mevcuttur (…) Hasta daha donanımlı
olan Acil Cerrahi Polikliniğine sevk edilmiştir (…) İlk muayenemde hastanın şuurunun
kapalı olması ve yakınlarının orada olmaması nedeniyle detaylı bir anamnez alınamamıştır.
Bu amaçla, Medin sisteminde (hastane bilgi yönetim sistemi) hastanın dosyası olup
olmadığını araştırdık (…) İlgili “Atipik pnömoni” nedeniyle 11.02.2008 tarihinden
15.02.2008 tarihine kadar hastanemizin Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde yattığını
öğrendik. Acil cerrahi doktoru, [oskültasyon] yapıldığı sırada hastanın durumunu öğrenmek
ve ensesindeki sertliği değerlendirmek için Enfeksiyon Hastalıkları [Servisinden]
konsültasyon talebinde bulunmuştur (…) Hasta nöroloji, enfeksiyon hastalıkları, genel
cerrahi, iç hastalıkları (…) servislerinde multidisipliner yaklaşımla muayene edilmiştir.
Başvuranın (…) yoğun bakım servisinde takip edil[ebil]mesi için Anesteziyoloji ve
Reanimasyon
Servisinden
konsültasyon
talebinde
bulunulmuştur.
Yoğun
bakım
ünitesindeki danışman doktor da hastanın yoğun bakımda takip edilmesinin uygun
olacağına kanaat getirmiştir. Hastanemizin yoğun bakım ünitesinde [boş] yatak olup
olmadığı dâhiliye ve beyin cerrahi uzmanlarına bildirilmemektedir. Servislerdeki boş
yatakların listesi sadece ilgili branştaki nöbetçi uzman ve nöbetçi şefte bulunmaktadır. (…)
Hasta için dâhiliyeyle ilgili yapılması gereken her şey gecikmeden yapılmıştır. Ayrıca hasta
aynı gün, anesteziyoloji, nöroloji, enfeksiyon hastalıkları ve beyin cerrahi uzmanları
tarafından da muayene edilmiştir (…)”
7
Y / TÜRKİYE KARARI
18. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 11 Haziran
tarihinden 11 Temmuz 2008 tarihileri arasında
bir ön inceleme
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu inceleme sonucu hazırlanan raporda
aşağıdaki hususlara dikkat çekilmektedir.
Ön inceleme sırasında, 22 Şubat 2008 tarihi akşamında nöbetçi olan
Uzman Doktor S.Ş. dinlenmiştir. Uzman Doktor S.Ş.’nin beyanı şu
şekildedir: Hastayı kendisinden önce muayene eden genel cerrahideki
nöbetçi asistanı, personeli korumak ve güvenliğini sağlamak için bu durumu
bildirmesi gerektiğini belirterek, herkesin anlayamayacağı ve özel hayatın
gizliliğini ihlal etmeyecek şekilde ilgilinin AİDS’li olduğunu söylemiştir.
S.Ş. aynı zamanda hasta yakınlarının, ilgilinin durumu hakkında acil servis
ekibinde görev yapan personelin bilgilendirdiğini beyan etmiştir.
Ön incelme sırasında A.K.Ü. dâhiliye uzmanının da ifadesi alınmıştır.
Söz konusu dâhiliye uzmanı 22 Şubat 2008 tarihindeki nöbetinde hastaya
ilişkin konsültasyon isteği aldığı için Acil Cerrahi Servisine gittiğini,
konsültasyon sırasında nöbetçi asistanın kendisine eşlik ettiğini, nöbetçi
asistanın hastanın sağlık durumu hakkında kendisini bilgilendirmeye
çalıştığını ve söz konusu asistanın kendisini hastanın HIV pozitif olduğunu
söylerken kısık bir ses tonuyla söylediğini beyan etmiştir. A.K.Ü. aynı
zamanda söz konusu bilginin hastanın sağlık durumunun değerlendirilmesi
için gerekli olduğunu, bilgilendirildiği sırada hasta yakınlarının yanlarında
olmadığını, ne hastanın özel hayatının gizliliğine ne de mesleki etik
kurallarına aykırı davranmadığını ve hastanın tedavisinin zamanında
gerçekleştirildiğini beyan etmiştir.
22 Şubat 2008 tarihi gecesinde nöbetçi olan Hemşire E.U. de ön inceleme
sırasında, dinlenilmiştir. Hemşire E.U., hastanın yoğun bakıma alındıktan
sonra tüm hemşirelik bakımının gerekli itina gösterilerek yapıldığını ve
gerekli önlemlerin alınabilmesi için doktorlar tarafından sağlık personeline
başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunun söylendiğini beyan etmiştir.
Ön inceleme raporundan, hastayla hızlı bir şekilde ilgilenildiği, bu
konuda herhangi bir ihmal olmadığı ve ilgilinin zaman kaybetmeden yoğun
8
Y / TÜRKİYE KARARI
bakıma alındığı sonucu ortaya çıkarılmaktadır. Bu rapordan aynı zamanda,
konsültasyon ve oskültasyonlar sırasında başvuranın sağlık durumu
hakkında konuşulmasının tamamen ihtiyati tedbirlerin alınmasıyla ilgili
olduğu ve bu durumun özel hayatın gizliliğini ihlal durumuyla
ilişkilendirilemeyeceği sonucu çıkarılmaktadır. Öte yandan raporda,
başvuranın hastaneye geldiğinde bilinci kapalı olduğu, hastalığı hakkında
ambulans görevlilerini bilgilendirenlerin yakınlarının olduğu ve yakınlarının
konsültasyonlar ve oskültasyonlar esnasında olmadıkları bunun nedenle
hastanın, hastane personelinin aralarında yaptığı konuşmalardan haberdar
olabilmesinin doğruluğunun şüpheli olacağı belirtilmiştir. Raporda son
olarak, hastanın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin söylenmemesi halinde
risklere yol açabileceği:ayrıca olayın ihtilaflı koşullarında, deontolojiye ve
tıbbı etik kurallarına uygun davranıldığı herhangi bir ihmalkârlığın söz
konusu olmadığı belirtilmektedir.
19. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü 15 Temmuz 2008 tarihinde,
(İstanbul)
Okmeydanı Eğitim
ve
Araştırma
Hastanesi doktorunun
hazırladığı ön inceleme raporunda yer alan bilgi ve belgeler ışığında
başvurana yapılan tedavi biçiminde gecikme, ihmalkârlık ve ayrımcılık
yapılmadığını saptamıştır. İl Sağlık Müdürlüğü, ilgilinin hastaneye
geldiğinde zaman geçirilmeden yoğun bakıma sevk edildiğini ve personelin
ilgilinin AİDS’li olduğuna dair edindiği bilginin güvenlik nedenlerine bağlı
olarak
söylendiğini
ve
özel
hayatın
gizliliğini
ihlal
olarak
nitelendirilemeyeceğini tespit etmiştir. Söz konusu İl Sağlık Müdürlüğü,
görevlilerin tıbbı deontoloji ve etik kurallarına uygun hareket etmesi
nedeniyle soruşturma izni vermemiştir.
20. Başvuran bu karara karşı İstanbul İdare Mahkemesi nezdinde itiraz
etmiştir. Başvuran itiraz dilekçesinde, söz konusu kişisel ve tıbbı verilere
ilişkin hususları göz önünde bulundurarak dosya hakkında gizlilik kararı
verilmesini istemişlerdir. Başvuran devlet memurları hakkında açılacak her
soruşturmadan önce ön inceleme yapılmasının ona göre adil yargılanma
hakkına, etkin hukuk yoluna başvurabilme ve ayrımcılık yasağı hakkına
9
Y / TÜRKİYE KARARI
aykırı olacak şekilde devlet memurlarına bir tür bir dokunulmazlık
sağladığını ileri sürmüştür. Başvuran, devlet memurlarına tanınan bu
ayrıcalığın cezai soruşturmaların açılmasında ve açılması düşünülen
tazminat davası çerçevesinde söz konusu kişilerin sorumluluklarının tespit
edilmesinde engel teşkil ettiği kanaatindedir. Başvuran aynı zamanda, ona
göre ön inceleme yapmak için enfeksiyon hastalıkları veya tıp etiği ve
deontolojisi ve de hasta hakları konusunda bilgisi olan bir uzman
görevlendirilmesi gerektiği halde, seçilen kişinin -HIV konusunda herhangi
bir şey bilmeyen bir cerrah- niteliğine itiraz etmiştir. Başvuran ayrıca, ön
inceleme raporunun kendisine verilmediği ve başvurulan mahkemedeki
hâkimlerin hepsinin eğitimli hukukçu olmamasından şikâyet etmektedir.
21. Başvuranın kimliğinin davacı taraf olarak belirtildiği 11 Eylül 2008
tarihli kararda İstanbul İdare Mahkemesi görevsizlik kararı vermiş ve davayı
görmesi için görev yönünden yetkili olduğunu düşündüğü mahkeme olan
İstanbul Bölge İdare Mahkemesine göndermiştir. Başvuranın HİV pozitifli
olduğu mahkeme kararının aşağıdaki kısmında belirtilmektedir:
“(…) Davacı şahıs, yaralı olarak tedavi amaçlı gittiği İstanbul Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde HIV taşıyıcısı olması sebebi ile teşhis ve tedavisinin yapılmasında ihmal
edildiği, görevlilerin HIV taşıyıcısı olduğunu söyleyip yaydıkları (…) için hastanedeki
görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin (…) davalı idarece verilen
karara itiraz etmek için işbu davayı açmıştır.”
22. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1 Nisan 2009 tarihli kararı ile ilgili
hastanenin sağlık personeli hakkında hazırlık soruşturması yapılmasını
gerektiren yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibariyle mevcut
olmadığını tespit ettikten sonra başvuranın soruşturma izni verilmemesine
ilişkin karara yaptığı itirazı reddetmiştir. Söz konusu kararda başvuranın
ismi, itirazı incelenen kişi olarak yer almakta ancak başvuranın HIV pozitif
olduğuna dair herhangi bir ibare yer almamaktadır.
23. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü, başvuranın avukatını söz
konusu karardan haberdar etmek ve bu kararın tebliğ edilmesi amacıyla,
10
Y / TÜRKİYE KARARI
avukata mektup göndermiştir. Gönderilen mektupta “gizli” ibaresi yer
almaktaydı.
24. Cumhuriyet savcısı, suçlanan doktorlar hakkında 15 Temmuz 2008
tarihli İstanbul Valiliği kararı ile soruşturma izni verilmediğini ve bu kararın
İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 1 Nisan 2009 tarihinde verdiği karar ile
kesinleştiğini tespit ettikten sonra, 21 Mayıs 2009 tarihinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar vermiştir.
25. Başvuran söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara, adil
yargılanma hakkına ve Sözleşme’nin 6. ve 13. maddeleri ile güvence altına
alınan etkili başvuru hakkına aykırı olduğunu iddia ederek itiraz etmiştir.
Başvuran özellikle, savcının olayların ihtilaflı koşullarına dair herhangi bir
inceleme yapmadığını, dava dosyasının ilk olarak ilgili sağlık dalında
profesyonel olmayan bir soruşturmacıya teslim edildiğini, devlet memurları
hakkında soruşturma izni verilmesinin yargı dışı bir makam olan Valilikçe
verilen ön izne tabi olduğunu ve ön inceleme raporunun kendisine
gönderilmediğini iddia etmektedir. Başvuran
ayrıca
tıbbi
ve
kişisel
verilerinin gizliliğiyle ilgili talebi hakkında, İdare Mahkemesinin karar
vermediğini ileri sürmüştür. Başvuran bu bağlamda, dava dosyasının 15
Temmuz 2008 tarihinden 1 Nisan 2009 tarihine kadar olan sürede, dosyayı
isteyen herkes tarafından incelemeye açık kaldığını iddia etmiştir. Başvuran
bu anlamda, idare mahkemesindeki yargılama sırasında, kimliğinin ve HIV
taşıyıcısı olduğunun açıklanmasının Sözleşme’nin 6, 8, 13 ve 14.
maddelerini ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
26. Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi 23 Eylül 2009 tarihinde itiraz edilen
kararda usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden başvuranın itirazını
reddetmiştir.
B. İlgili İç Hukuk
27. 26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun somut
davayla ilgili hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete’de
11
Y / TÜRKİYE KARARI
yayımlanmıştır. Olayların meydana geldiği dönemde ilgili hükümler şu
şekildedir:
“Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi
Madde 134. (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki
yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya
seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az
olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (…)
(…)
“ Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme
Madde 136. (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan
veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi, Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine
İlişkin 2 Temmuz 2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanunun 81. maddesi ile
değiştirilmiştir.
Bu maddenin yeni hali şu şekildedir:
“Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi
Madde 134. (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (…)
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden
kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin
basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
(…)”
12
Y / TÜRKİYE KARARI
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136. maddesi, Terörle Mücadele
Kanunu Ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair 21 Şubat 2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 4.
maddesiyle değiştirilmiştir.
Bu maddenin yeni hali aşağıdaki gibidir:
“ Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme
Madde 136. (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan
veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
28. 31 Ocak 1953 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 23 Şubat 1953
tarihli Tıbbı Deontoloji Tüzüğünün 4. maddesinde, tabip ve diş tabibi,
meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni
mecburiyet olmadıkça, ifşa edemeyeceği yer almaktadır. Bu maddede ayrıca
tıbbı toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan
vakalarda, hastanın hüviyetinin açıklanamayacağını belirtilmektedir.
29. 1 Ağustos 1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Hasta Hakları Yönetmeliğinin somut dava ile ilgili bölümleri aşağıdaki
gibidir.
“İlkeler
Madde 5- Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:
a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel
insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima göz önünde bulundurulur.
b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz
olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı
bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.
c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, (…) ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate
alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp
düzenlenir.
d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin
vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.
e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.
13
Y / TÜRKİYE KARARI
f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel
hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
(…)
Hasta Haklarının Korunması
Mahremiyete Saygı Gösterilmesi
Madde 21-Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta
mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale,
hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir.
Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu isteme hakkı;
a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde
yürütülmesini,
b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer
işlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini,
c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının bulunmasına izin
verilmesini,
d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında
bulunmamasını,
e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi hayatına müdahale
edilmemesini,
f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar.
Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez.
(…)
Bilgilerin Gizli Tutulması
Madde 23- Sağlık hizmetinin verilmesi sebebiyle edinilen bilgiler, kanun ile
müsaade edilen haller dışında, hiçbir şekilde açıklanamaz.
Kişinin rızasına dayansa bile, kişilik haklarından bütünüyle vazgeçilmesi, bu
hakların başkalarına devri veya aşırı şekilde sınırlanması neticesini doğuran hallerde
bilginin açıklanması, bunları açıklayanın hukuki sorumluluğunu kaldırmaz.
Hukuki ve ahlaki yönden geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın hastaya zarar
verme ihtimali bulunan bilginin ifşa edilmesi, personelin ve diğer kimselerin hukuki
ve cezai sorumluluğunu da gerektirir.
Araştırma ve eğitim amacı ile yapılan faaliyetlerde de hastanın kimlik bilgileri,
rızası olmaksızın açıklanamaz.
14
Y / TÜRKİYE KARARI
30. 4 Aralık 1999 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan, 2 Aralık 1999
tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun 9. maddesinde özellikle şunlar yer almaktadır:
“Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını
Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya (…) kamu
görevlisine ve varsa şikâyetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur
veya (…) kamu görevlisi soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
(…)”
31.
20 Ocak 1982 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6 Ocak
1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1.
maddesine göre, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri
ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme
evrak üzerinde yapılır. Aynı kanunun 17. maddesinde davada
taraflardan
birinin
isteği
üzerine
hangi
koşullarda
duruşma
yapılabileceği açıklanmıştır.
ŞİKÂYETLER
32. Başvuran, Sözleşme’nin 2. maddesini ileri sürerek somut bir tedavi
yapılmadan yaklaşık altı saat kadar bekletildiği için şikâyet etmektedir.
Başvuran bu bağlamda, hayati tehlike arz eden HIV durumu nedeniyle
ayrımcı bir
muameleye maruz kaldığını ve gelecekte de maruz
kalabileceğini iddia etmektedir.
33. Başvuran, Sözleşme’nin 3. maddesine dayanarak, hastanede maruz
kaldığı insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleden şikâyet etmektedir.
Başvuran bu bağlamda, HIV pozitif kişilere yönelik, işkence yasağına aykırı
olarak nitelendirdiği sistemli bir idari uygulamanın söz konusu olduğunu
ileri sürmektedir.
15
Y / TÜRKİYE KARARI
34. Başvuran,
Sözleşme’nin
6.
maddesini
ileri
sürerek
ulusal
mahkemeler önündeki yargılamanın adil olmamasından şikâyet etmektedir.
Başvuran bu bağlamda: ceza soruşturması açılabilmesi için ön izne tabi
tutulan devlet memurlarının ayrıcalıklı statüsünden; dosyanın ilk olarak,
ilgili tıp branşında profesyonel olmayan bir soruşturmacıya verilmesinin
sonuçlarından; ulusal mahkemelerin kararlarına dayanak olan unsurların
gönderilmemesinden; kararda itiraz etme imkânının belirtilmemesinden;
tamamının hukuk eğitimi almadığı idare mahkemesi hâkimlerinin atanma
şeklinden; dosyanın gizliliğine karar verilmesine ilişkin talebine idare
mahkemesinin yanıt vermemesinden şikâyet etmektedir.i.
35. Başvuran, Sözleşme’nin 8.maddesi kapsamında, sağlık durumuyla
ilgili tıbbi verilerin korunmadığını ve bu konudan tüm hastane personelinin
haberinin olduğunu iddia etmektedir. Başvuran ayrıca, gizlilik talebine
rağmen davasının ve tıbbi tanısının halka açık bırakılmasından şikâyet
etmektedir. Başvuran bu bağlamda, ilgili kişilerin rızası olmadan toplanan
ve paylaşılan gizli sağlık bilgilerinin korunması adına Hükümet’in herhangi
bir tedbir almadığını iddia etmektedir: Aynı şeyleri, diğer idarelerin ya da
işveren gibi pek çok kişinin erişimine imkân tanıyan Sosyal Güvenlik
Kurumu için de söylemek mümkündür.
36. Başvuran, Sözleşme’nin 13. maddesini ileri sürerek etkili başvuru
yolunun bulunmamasından şikâyetçi olmuştur.
37. Başvuran Sözleşme’nin 14. maddesi bağlamında, HIV pozitif olması
nedeniyle yetkilileri, kendisini ayrımcı muameleye maruz bıraktığı için
suçlamaktadır.
38. Nihayetinde, başvuran aynı olay ve olgulara dayanarak Sözleşme’nin
7. maddesini ileri sürmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
16
Y / TÜRKİYE KARARI
A. Hükümetin Başvurunun Kayıttan Düşürülmesine İlişkin Talebi
39. Hükümet, başvuranın kız kardeşinin başvuruyu sürdürmesi için bir
menfaati olmadığını ileri sürerek, başvuranın hayatını kaybetmesi nedeniyle
başvurunun kayıttan düşürülmesi gerektiğini iddia etmektedir.
40. Başvuranın avukatı, Hükümetin görüşlerine cevap olarak sunduğu
görüşlerde, başvuranın kız kardeşinin başvuruyu takip etme hakkının
olduğunu
açıklamakta
ve
Hükümetin aksi
yöndeki
açıklamalarını
çürütmektedir.
41. Mahkeme, İçtüzüğün 38/A maddesi uyarınca, başvuranın kız
kardeşinin başvuruyu takip etmesi ve bu sıfatın kendisine verilmesine ilişkin
daha önce de karar verdiğini hatırlatmaktadır (yukarıda 2. paragraf ve bu
konuda, ilgili içtihattaki açıklamalar için Ergezen/Türkiye kararına bakınız,
No.73359/10, §§ 27-29, 8 Nisan 2014)
B. Altı aylık süre hakkında
42. Hükümet,
bölge
idare
mahkemesinin
kararının
başvuranın
temsilcisine 29 Mayıs 2009 tarihinde tebliğ edildiğini ve bu tarihin
Mahkeme’ye başvurmak için altı aylık sürenin başlangıç noktası
oluşturduğunu iddia etmektedir. Bu bağlamda 4483 sayılı Kanuna göre,
somut davadaki gibi devlet memuru görevini yerine getirdiği sırada bir suç
işlediği iddia edilirse Cumhuriyet savcısının soruşturma açabilmesi için ön
izne tabii olmasının soruşturma açılmasının ön koşulu olduğunu
açıklamıştır. Hükümete göre mevcut davada, soruşturma izninin kesin
olarak reddedildiği andan itibaren Cumhuriyet savcısının Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 172. maddesine dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermekten başka bir seçeneği yoktur. Bu bağlamda Hükümet, savcının
incelemeleri
takip
edebilmesi
başlatabilmesi için herhangi
veya
bir
kendi
insiyatifiyle
soruşturma
yetkisinin olmadığını belirtmiştir.
Dolayısıyla Hükümet, başvuranın itiraz etmeden önce Cumhuriyet
savcısının ona göre makul başarı şansı sunmayan kovuşturmaya yer
17
Y / TÜRKİYE KARARI
olmadığına dair kararını beklememesi gerektiği kanaatindedir. Bu itibarla
Hükümet, 15 Aralık 2009 tarihinde yapılan başvurunun süresinde
yapılmadığını iddia etmektedir.
43. Başvuranın avukatı, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer
olmadığına dair verdiği karara itiraz edilebileceğini ve başvurunun söz
konusu itirazın ardından verilen karardan itibaren başlayan altı aylık süre
içinde yapıldığını açıklayarak başvurunun altı aylık süre kuralına uygun
olarak yapıldığını iddia etmektedir.
44. Mahkeme, Sözleşme’nin 35. maddesi uyarınca n bir başvurunun iç
hukukta verilen nihai karar, yani iç hukukta öngörülen başvuru yollarının
tüketilmiş olduğu karar tarihinden itibaren başlayan altı aylık süre içinde
yapılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Diğer taraftan, altı aylık süre kuralı,
bir davada bireysel başvuru hakkının etkin icrasını sağlayacak şekilde
uygulanması ve yorumlanması gereken otonom bir kuralı teşkil etmektedir
(bk. Sabri Güneş/Türkiye[BD], No.27396/06, § 55, 29 Haziran 2012 ve
Zakrzewska/Polonya, No. 49927/06, § 55, 16 Aralık 2008).
45. Somut davada Mahkeme, Bölge İdare Mahkemesi önündeki
yargılamanın 1 Nisan 2009 tarihinde sona erdiğini ve başvuranın 12 Mayıs
2009 tarihinde, yani yapılan başvuru tarihine göre altı aydan daha fazla bir
süre önce bilgilendirildiğini tespit etmiştir. Ancak Mahkeme, soruşturma
açılmasında idari izin usulünün, sıkıca bağlı olduğu ceza yargılamasının
bütünleyici bir parçası olduğunu da göz ardı edemez. Mahkeme söz konusu
usulün 23 Eylül 2009 tarihinde sona erdiğini nitekim bu tarihten itibaren altı
aylık süre kuralına da riayet edildiğini kaydetmektedir. Bu bağlamda
Mahkeme, altı ay süre kuralı hakkında başvuranın mevcut hukuk yollarını
dürüstçe denemesi nedeniyle yukarıdaki iki süreci ayırmanın yapay ve aşırı
bir biçimcilik olacağı kanaatindedir. Nitekim Mahkeme, Cumhuriyet
savcısının tek yetkisinin kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek
olduğunu gözlemlemekle birlikte bu gibi kararların ağır ceza mahkemesinin
kontrolüne tabi olduğunu da tespit etmiştir. Sonuç olarak Mahkeme,
18
Y / TÜRKİYE KARARI
Hükümetin başvurunun süresinde yapılmadığı iddiası bağlamındaki itirazını
reddetmiştir.
C. Sözleşme’nin 8. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında
46. Başvuran HIV pozitif olmasıyla ilgili bilgilerin yayılmasından
şikâyet etmektedir. Başvuranın dayandığı Sözleşme’nin 8. maddesinin
somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
“1. Herkes özel ve aile hayatına, (…) saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin
yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda (…) sağlığın veya ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması
durumunda söz konusu olabilir.”
1) Hükümetin Görüşleri
47. Hükümet, sadece ilgili sağlık personelinin başvuranın HIV taşıyıcısı
olduğunu bildiğini açıklamaktadır. Bu bağlamda Hükümet, başvuranın,
sağlık durumuyla ilgili başka kişilerin nasıl haberdar olabileceğini ortaya
koyacak ne bir tanık ne de bir delil sunduğunu, bu nedenle başvuranın
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ve sonuç olarak
reddedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
48. Hükümet
ayrıca,
menfaat
çatışmasının
söz
konusu
olduğu
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde adil denge ve ölçülülük sorununun
ortaya çıktığını belirtmektedir. Hükümet sağlık personelinin korunmasının
kural olduğunu vurgulamaktadır: Hükümete göre, bir hastanın HIV taşıyıcısı
olduğunu öğrenen doktor veya sağlık personelinin, bu bilgiyi, diğer
alanlarda çalışan ilgili personele gizli ya da şifreli yöntemlerle açıklaması
gerekmektedir.
49. Hükümet bu bağlamda, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 4.
maddesine göre doktorların, mesleklerinin icrası vesilesiyle muttali olduğu
sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemeyeceğini belirtmektedir.
19
Y / TÜRKİYE KARARI
50. Hükümete göre, sağlık personelinin hasta bilgilerine erişmesi için
çeşitli imkânları bulunmakta ancak hastadan sorumlu doktor dışında, bu
personelin söz konusu hastayla ilgili bilgilerin tamamına erişmesi mümkün
değildir. Hükümet ayrıca, yürürlükteki mevzuat ve etik kurallara göre tıbbi
tedavilerine ilişkin bilgilerin başka kişilerin erişmesini istemeyen hastaların
bilgileri inceleme yapmak amacıyla kullanılamayacağını açıklamaktadır.
Hükümet bu kuralın, başvuran yoğun bakıma alındığı sırada akrabalarından
birisinin imzaladığı onam formunda bulunduğunu eklemektedir.
51. Hükümet ayrıca bu formda şu cümlenin yer aldığını belirtmektedir:
“Laboratuvar sonuçları, tıbbi kayıtları, röntgen ve benzerleri gibi verilerin
isim ve kimlik zikredilmeden genel sağlık yasaları ve etik kurallar
çerçevesinde
bilimsel
çalışmalarda
kullanılması
hususunda
rıza
gösteriyorum”. Hükümet ilgili hastane tarafından bu iznin alınmaya
çalışılmasının, hastanenin hastaların mahremiyetine ve haklarına saygı
gösterdiğini kanıtladığını düşünmektedir.
52. Öte yandan Hükümet olaylara ilişkin anlatımlarına atıfta bulunarak,
aşağıda açıklanan hususlara değinmektedir. Başvuran bilinci kapalı bir
şekilde hastaneye sevk edilmiş ve başvuranın yakınları, sağlık personeline
başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunu ilk olarak başvuranı hastaneye götüren
ambulansta söylemiştir. Başvuran, bu hastanede farklı alanlarda görev yapan
uzmanlar tarafından muayene edilmiştir. Bu esnada, başvuranın HIV pozitif
olduğunu öğrenen doktorların ve sağlık personelinin, ilgiliye uygulanacak
tedavilerde yer alacak diğer doktorları ve personeli uyarması gerekmektedir.
Bununla birlikte doktorlar ve sağlık personeli bu bilgileri nezaketle dile
getirmişler ve başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunu bu hastalığı çağrıştıracak,
hastalığın İngilizcedeki karşılığının
baş
harfleri kullanılarak
ifade
etmişlerdir. Hastane personeli Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 5. maddesinin
f) bendindeki ve Tıbbı Deontoloji Nizamnamesi’nin 4. maddesi sınırları
çerçevesinde hareket etmişlerdir.
53. Hükümete göre, doktorlar ve sağlık personelinin olası tüm riskleri
önlemek için başvuranın hastalığından haberdar olmaları son derece
20
Y / TÜRKİYE KARARI
önemliydi. Hükümet bu bağlamda, Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınlarını
kaynak olarak dikkate alarak, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı’nın üniversite
hastaneleri ve eğitim ve araştırma hastaneleri ile ortak olarak yürüttüğü
çalışmaların sonuçlarına atıfta bulunmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda,
AİDS’in aralarında yer aldığı elli bir hastalık, bildirimi zorunlu hastalıklar
olarak tanımlanmıştır.
54. Hükümet, başvuranın hastalığına dair sağlık personelinin edindiği
bilgilerin Sözleşme’nin 8. maddesinin 2. fıkrası bakımından başkalarının
haklarının korunmasını amaçladığını ve dolayısıyla meşru bir amaca yönelik
olduğunu ileri sürmektedir.
55. Hükümet, sağlık personelinin başvuranın HIV pozitifli olduğunu
bilmeden yapacağı tıbbi müdahalenin, müdahalede bulunan sağlık
personelini telafisi mümkün olmayan zararlara uğratabileceğini beyan
etmiştir. Hükümete göre, söz konusu durumun bildirilmesi, menfaatleri
çatışan başvuran ve sağlık personeli arasında adil bir dengenin kurulması
için demokratik bir toplumda gereklidir. Ayrıca Hükümete göre, başvurana
ilişkin bilgilerden sadece sağlık personelinin haberdar olması nedeniyle
müdahale, izlenen meşru amaçla orantılıydı.
56. İhtilafl konusuidari yargılamaya dair Hükümet, idare mahkemesi ya
da bölge idare mahkemesi tarafından başvuranın özel hayatına müdahale
edilmediğini açıklamaktadır. Hükümet bu konuda, başvuranın isminin dava
dilekçesinde yer aldığını belirtmektedir. Hükümet, tanık olarak hiç kimsenin
dinlenmediği ve mahkeme kararının başvuranın vekiline, başvurana ilişkin
kişisel bilgilerlerden ilgili olmayan kişiler haberdar olamayacak şekilde
tebliğ edildiğini iddia etmektedir. Sonuç olarak Hükümet Sözleşme’nin 8.
maddesinin ihlal edilmediğini iddia etmektedir.
2) Başvuranın Görüşleri
57. Başvuranın avukatı, başvuranın tedavisinin bütün aşamalarında
başvuranın yakınlarının olmadığına dair hastane personelinin beyanlarının
gerçekleri yansıtmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı, başvuranın
21
Y / TÜRKİYE KARARI
yakınlarının, ilgilinin HIV pozitif olduğuna dair bilgilerin yayılmasına,
tedaviyle ilgisi olmayanlar dâhil olmak üzere, hastane personelinin
tamamının ve başvuranın hastalığından haberdar olmayan yakınlarının da
tanıklık ettiklerini iddia etmektedir.
58. İlgilinin avukatı ayrıca, başvuranın HIV pozitif olduğuna dair
bilgilerin tıbbi nedenlerle ifşa edilmişse de temizlik personeline ve
başvuranın tedavisiyle herhangi bir şekilde ilgisi olmayan diğer kişilere
söylenmesinin gerekli olmadığını ve orantısız olduğunu iddia etmektedir.
Başvuranın avukatı, olaylar meydana geldiği sırada ilgilinin yakınlarının
hastanede bulunmasına rağmen ifadelerinin alınmaması nedeniyle ulusal
makamlardan şikâyetçi olmaktadır. Başvuranın avukatı son olarak,
Hükümetin başvuranın tanığı olmadığı iddiasının dayanaktan yoksun
olduğunu ileri sürmektedir.
59. Başvuranın avukatı bunlara ek olarak başvuranın tıbbi tedavisiyle
ilgili tutulan belgelerin yanlış olduğunu iddia etmektedir: Gerçekte, hastane
kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, başvuranın yakınlarına göre başvuran
1.45’te değil 3.30’da hastaneye kabul edilmiştir. Başvuranın avukatı,
hastane personelinin yapılan müdahaledeki gecikmeyi gizlemek için bu
belgelerin kasıtlı olarak yanlış hazırladığını iddia etmektedir.
60. Başvuranın
avukatı
ayrıca,
ulusal
mahkemelerin,
yatakların
Bakanlığın talebi üzerine başbakanın şehre yapacağı ziyaret kapsamında
rezerve edildiğini kanıtlayan herhangi bir belge sunmadığını belirtmektedir.
Başvuranın avukatı hastane çalışanlarının, başvuranın durumunu ciddiye
almadığı kanaatindedir.
61. Öte yandan başvuranın avukatı, Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nin
Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında
Kişilerin Korunmasına Dair Sözleşme’yi ilk imzalayan ülkelerden birisi
olduğunu ancak bu sözleşmeyi imzaladığı halde onaylamayan tek ülkenin de
Türkiye olduğunu belirtmektedir. Başvuranın avukatı bu bağlamda, kişisel
ve hassas verilerin kaydedilmesine ilişkin söz konusu Sözleşme’ye aykırı
olarak
uygulamaların,
hastaları
ve
hastaları
ilgilendiren
22
Y / TÜRKİYE KARARI
bilgilerikoruyamayacak ak nitelikte olduğunuileri sürmektedir. Başvuranın
avukatı, hassas bilgilerin paylaşılmasına neden olabilecek ayrımcılığın
önüne geçecek düzenlemelerin de olmadığını eklemiştir. Başvuranın avukatı
bu bağlamda hastalara ilişkin tüm bilgilerin hastaların onayı olmadan yazılı
veya elektronik ortamda kaydedildiğini ileri sürmektedir. Başvuranın
avukatı, kendileri ile bilgilerin paylaşılmasını istemeyen hastaların, sağlık
hizmetlerinin sunduğu avantajlarından yararlanma hakkını kaybettiğini iddia
etmektedir.
62. Öte yandan yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin 81 ilinde
19.226 adet eczane bulunduğuna atıfta bulunarak başvuranın avukatı
hastanın kimlik numarası sistemine girildiğinde tüm eczanelerin hastanın
teşhis
ve
tedavisiyle
ilgili
bilgilere
ulaşabildiğini
açıklamaktadır.
Başvuranın avukatı, söz konusu eczanelerde minimum (a minima) bir
kişinin çalıştığı varsayıldığında, müvekkilinin tıbbi bilgilerine en az 19.226
kişinin ulaşabileceği sonucuna varmıştır.
63. Başvuranın avukatına göre, bilgisayara kayıtlı veriler aynı zamanda
tüm hastane personeline açıktır: Hastanelerde bulunan bilgisayar ve çalışan
kişi sayısı göz önünde bulundurulduğunda, bu çalışanlardan hastaların tıbbi
tedavileri ile herhangi bir ilgisi olmayan birçok kişinin söz konusu bilgilere
istedikleri zaman erişebilmektedir. Hükümetin argümanlarına dayanak
olması için yararlandığı kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenleme
hastalara güvence sağlamamaktadır.
64. Başvuranın avukatı ayrıca, Devlet Denetleme Kurulu’nun “Kişisel
Verilerin
Korunmasına
İlişkin
Ulusal
ve
Uluslararası
Durum
Değerlendirmesi” başlıklı raporun son bölümünde yer alan kişisel verilerin
korunmasına ilişkin yasal bir düzenleme yapılması konusundaki tavsiye
kararına atıfta bulunmuştur. Bu bağlamda başvuranın avukatı, yargı
kararlarının herhangi bir kısıtlama olmaksızın kamuoyuna açıklanması
nedeniyle kişisel verilen korunmasına ilişkin ihtilaflı konuda hala
uygulanabilir normların olmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı,
hassas bilgileri olan hastaların bilgilerinin paylaşılmasından korkmaları
23
Y / TÜRKİYE KARARI
nedeniyle
mahkemelere
herhangi
bir
şikâyette
bulunmak
için
başvuramadıklarını eklemiştir.
65. Öte yandan başvuranın avukatı, kişisel verilerin kaydedilmesi ve
kullanılmasının sadece hastanın rızasıyla mümkün olması gerektiğini ileri
sürmektedir. Başvuranın avukatı, başvuranın HIV pozitif durumuna ilişkin
bilginin tedavisiyle ilgisi olmayan birçok kişiyle paylaşılması nedeniyle
hastanenin
başvuranın
tıbbi
tanısının
bildirilmesinde
temkinli
davranmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı ek olarak, başvuranın
kişisel bilgilerinin yasal dayanak olmaksızın kaydedildiğini ki bu durumun
kişisel bilgilerin korunmasına ne kadar az saygı gösterildiğini kanıtladığını
iddia etmektedir. Başvuranın avukatı AİDS’i belirtmek için HIV baş
harflerinin kullanılması gerektiğini düşünmektedir. Başvuranın avukatı aynı
zamanda, HIV durumu söz konusu olduğunda, bilgi bildiriminin zorunlu
olması, yetkililere söz konusu bilgiyi herkese söyleme ve açıklama hakkı
tanıdığı şeklinde anlaşılmaması gerektiği kanaatindedirler.
66. Başvuranın avukatı ayrıca, tıbbi teşhisin gizliliğinin korunmasının,
hastaların, sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını kolaylaştırmayı, tedavi
olmalarını güvence altına almayı ve diğer kişilerin korunmasına özen
gösterilmesini amaçladığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı bu
bağlamda, hastaların tıbbi tedavilerini yapacak sağlık personelinin standart
korunma önlemlerini alması gerektiğini ve hastaya HIV teşhisi konmuş
olmasının bu tedbirlerin şeklini değiştirmemesi gerektirdiğini ileri
sürmektedir. Başvuranın avukatı sağlık çalışanlarının, HIV’e karşı önyargılı
olduklarını ve virüsün fiziksel temas veya hastayla aynı ortamda bulunma
yoluyla bulaşacağına inandıklarını ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı
birçok AİDS hastasının haksız muameleye maruz kaldığını veya kalmaya
devam ettiğini belirtmektedir. Başvuranın avukatı, sağlık personelinin her
tıbbi müdahale için standart korunma önlemlerini, hastanın HIV pozitif
olduğu bilgisine gerek kalmadan almalarının yeterli olacağını ileri
sürmektedir. Başvuranın avukatı, hasta tanısının açıklanmasının kabul
edilemeyeceğine dair görüşünü yinelemektedir.
24
Y / TÜRKİYE KARARI
67. Başvuranın avukatı, idare mahkemeleri önündeki yargılamayla ilgili
olarak, şikâyet edenin ismi ve kimliği belirtilmeden dava açılamadığını ileri
sürmektedir. Başvuranın avukatı ayrıca, ceza ve hukuk davaları kapsamında
kimlik bilgilerinin gizliliğini sağlayan mevzuat bulunmadığını ileri
sürmektedir.
Başvuranın
avukatı,
yargılama
boyunca
müvekkilinin
tanıklarını dinletme imkânı bulamadığını ileri sürmekte ve idare
mahkemesinin kararını gerekçelendirmediğini iddia etmektedir.
3) Mahkemenin Değerlendirmesi
a) Genel İlkeler
68. Mahkeme, kişisel nitelikli verilerin – özellikle hastanın sağlık
durumuna ilişkin veriler- özel hayata saygı gösterilmesi hakkının icra
edilmesinde önemli bir rol oynadığını hatırlatmaktadır. (bk. M.S./İsveç, 27
Ağustos 1997, § 41, Karar ve Hükümler Derlemesi 1997-IV) Söz konusu
bilgilerin gizliliğine saygı gösterilmesi sadece hastaların, özel hayatlarının
korunması açısından değil, aynı zamanda doktorlara ve genel sağlık
hizmetlerine olan güvenlerinin sürdürülebilmesi açısından da önemlidir.
Dolayısıyla ulusal mevzuatta, kişisel sağlık verilerinin Sözleşme’nin 8.
maddesinde öngörülen güvencelere uygun olmayan bir şekilde verilmesini
veya yayılmasını önlemek için gerekli güvencelerin düzenlenmesi gerekir.
(bk. Z/Finlandiya, 25 Şubat 1997, § 95, Karar ve Hükümler Derlemesi
1997-I). Bu değerlendirmeler özellikle kişinin HIV pozitif olduğuna ilişkin
bilgilerin gizliliğinin korunması söz konusu olduğunda geçerlidir. Nitekim
ilgili kişinin damgalanması ve dışlanmasına neden olabilecek bu tür
bilgilerin paylaşılması, kişinin özel hayatı ve aile hayatı ile sosyal ve
mesleki durumu üzerinde yıkıcı etkilerinin olabileceğini göz ardı edemeyiz.
Müdahalenin, izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığının belirlenmesi
söz konusu olduğunda bu tür bilgilerin gizliliğinin korunmasına önem
verilmesi terazide daha ağır basacaktır. Bu tür bir müdahale sadece kamu
yararının
önemli
bir
yönünü
savunmaya
yönelik
olması
halinde
25
Y / TÜRKİYE KARARI
Sözleşme’nin 8. maddesiyle uyumlu olacağının bilinmesi gerekir. Bununla
birlikte Mahkeme, bu bilgilerin son derecede mahrem olma niteliklerini
dikkate aldığında, bir devlet tarafından, bu bilgilerin muhafaza edilmesi ve
resmi makamlar tarafından, ilgili kişinin rızası olmaksızın kullanımına izin
verilmesine ilişkin olarak alınan her tedbiri, ciddi olarak incelemeye tabi
tutmalıdır (bk. ibidem, § 96).
69. Kararlarda kişisel nitelikteki verilerin halka açık olmasına ilişkin
olarak Mahkeme, bir taraftan mahkemelere olan gerekli güveni korumak
için davaların yayınlanmasının korunması (bk. Pretto ve diğerleri/İtalya, 8
Aralık 1983, § 21, A Serisi no 71) ve diğer taraftan, bir tarafın veya üçüncü
bir kişinin menfaatlerini yani bu gibi bilgilerin gizliliğinin korunması
arasında adil bir denge gözetilmesi için yetkili ulusal makamlara bazı
serbestlikler tanınmasının uygun olacağına daha önce de karar verdiğini
hatırlatmıştır. Bu konudaki takdir yetkisinin genişliği söz konusu
menfaatlerin niteliği ile önemine ve müdahalenin ciddiyetine bağlı olmalıdır
(bk. C.C./İspanya, No. 1425/06, § 35, 6 Ekim 2009).
b) Somut Olaya Uygulanması
70. Mahkeme öncelikle, başvuranın hem kabul edildiği hastanede hem
de ulusal mahkemelerdeki yargılama sürecinde HIV pozitif olmasıyla ilgili
bilgilerin yayılması ile meydana gelenlerden ve gizli tıbbi bilgilerin
erişilebilir olmasına yönelik Sosyal Güvenlik Kurumunun uygulamasından
şikâyet ettiğini tespit etmektedir.
71. Bu bağlamda Mahkeme öncelikle, başvuranın özel hayatıyla ilgili
yani HIV pozitif olmasıyla ilgili bilgilerin başvuranın sağlığıyla doğrudan
ilişkili hassas ve kişisel nitelikte olmasının taraflar arasında uyuşmazlığa yol
açmadığını tespit etmiştir.
72. Mahkeme, bu bilgilerin hastanede yayılması konusunda ise hem
başvuranın söz konusu hastaneye kabul işlemleri sırasında şuuru kapalı
26
Y / TÜRKİYE KARARI
olduğu hem de HIV Pozitif olduğunu kendisinin ifşa etmediği hususunda
itiraz edilmediğini gözlemlemektedir.. Ayrıca bu bilgiyi ambulans
görevlilerine başvuranın yakınlarının söylediğine itiraz edilmemiştir.
Başvuranın şikayet ettiği husus, ambulans görevlilerinin söz konusu bilgiyi
nakledildiği hastane personeline söyleme inisiyatifinde bulunması ve bu
bilginin sadece sağlık personeline değil hastanedeki sağlık personelini
dışındaki tüm personele yayılmasıdır..
73. Bu bağlamda Mahkeme, kişisel nitelikli verilerin, özellikle de tıbbi
verilerin Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan özel ve aile
hayatına saygı gösterilmesi hakkının uygulanmasında çok önemli olduğunu
tekrar açıklamaktadır. (bk. M.S./İsveç yukarıda anılan § 41). Mahkeme tıbbi
verilere izinsiz erişilmesine karşı etkin ve somut bir korumanın önemini
tekrar hatırlatmaktadır (bk. I./Finlandiya, No. 20511/03, § 38, 17 Temmuz
2008). Bu bağlamda Mahkeme, HIV virüsüyle yaşayan savunmasız bir grup
kişinin, uzun bir süre önyargılara ve damgalanmaya maruz kaldığını daha
önceki bir kararında tespit ettiğini hatırlatmaktadır (bk. Kiyutin/Rusya, No.
2700/10, § 64, CEDH 2011). Mahkeme bu konuda, söz konusu hastalığa
bağlı aşağılanma riskini azaltmak ve söz konusu kişilerin ayrımcılığa
uğramadan sağlık hizmetlerinden yararlanmalarının sağlanması amacıyla bu
hastaları ilgilendiren tıbbi verilerin gizliliğinin önemi hatırlatmaktadır.
74. Bununla birlikte Mahkeme, tıbbi verilere saygı gösterilmesi hakkının
da mutlak bir hak olmadığının altını çizmektedir.(bk. Eternit /Fransa (kabul
edilebilirlik hakkında karar), no.20041/10, 27 Mart 2012, § 37). Özellikle,
HIV taşıyan hastalar dahil olmak üzere hastanelerde ve sağlık hizmetlerinde
hastaların tedavileri söz konusu olduğunda salt hastanın uygun tedaviyi
almasını sağlamak için değil ayrıca gerekli ihtiyati tedbirlerin alınmasına
izin vererek hastanın tedavisinde yer alan bakım yapan personelin haklarının
ve menfaatlerinin de korunmasına dikkat edilmesi amacıyla hastanın
durumuna ilişkin bilginin aktarılması bazı koşullarda doğru ve gerekli
olarak
gözükebilir.
Dolayısıyla
bilgiyi
aktaracak
kişinin
sağlık
27
Y / TÜRKİYE KARARI
profesyonellerine özgü gizlilik kurallarına veya benzer gizlilik kurallarına
uymasına dikkat edilmesi gerekir.
75. Somut davada Mahkeme ulusal hukukta özel hayata saygı hakkı ile
sağlık bilgilerinin gizliliğinin teminat altında alındığını ve söz konusu
ilkelerin ihlalinin yaptırım altına alındığını gözlemlemektedir. Nitekim özel
hayatın gizliliği, gizli ya da sır niteliğindeki bilgilerin ifşa edilmesi suçunu
düzenleyen Tük Ceza Kanunu’nda tanımlanmıştır (bk. yukarıda paragraf
27). Buna ek olarak Tıbbı Deontoloji Tüzüğü ve Hasta Hakları Yönetmeliği
tıbbi verilerin gizliliğine saygı gösterilmesini güvence altına almaktadır.
Mahkeme öte yandan, söz konusu Yönetmelik ve Tüzük metininde, tıbbi
gizliliğin sadece doktorlara değil genel anlamda, mesleği veya mevkisi
bakımından hastanın sağlık durumuna ilişkin bilgileri bilen herkese
dayatıldığını tespit etmektedir (bk yukarıda paragraf 27-29).
76. Ayrıca Mahkeme, başvuranın HIV pozitif olduğuna dair bilgilerin
ambulans ekiplerine, başvuranın yakınları tarafından söylendiğini ortaya
koymaktadır. Mahkeme, ambulans görevlilerinin söz konusu bilgiyi hastane
personeline iletmiş olmaları nedeniyle suçlanamayacakları görüşündedir. Bu
bağlamda Mahkeme, hasta takibinin ve etkili bir sağlık tedavisi sunma
zorunluluğunun yapılan tedavilerle ilgili farklı tıbbi müdahalede bulunanlar
arasında bilgilerin aktarılmasını haklı kılabileceği kanaatindedir. Nitekim
dosyadaki unsurlardan hiçbiri, ambulans personeli ve hastane personeli
arasında söz konusu bilgilerin aktarılmasının, tedavisi açısından başvuranın
ve başvuranın tedavi işlemlerini yerine getirmesi açısından hastane
personelinin yararına olmadığı sonucuna ulaştırmamaktadır.
77. Söz konusu bilginin başvuranın bulunduğu hastanede yayılmasıyla
ilgili olarak Mahkeme, kendisine iletilen tüm bilgi ve belgeler ışığında,
başvuranın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin tıbbi müşahede ve
muayene kâğıtlarına yazıldığını ve bu bağlamda müdahalede bulunan birçok
sağlık
personeline
söylendiğini
tespit
etmektedir.
Hal
böyleyken
Mahkeme’ye göre, tedavilerin devamlılığını sağlama zorunluluğu ve hastaya
teşhis konulmasında ve/veya yapılacak tedavilerde tıbbi müdahalede
28
Y / TÜRKİYE KARARI
bulunanların çok fazla olması somut davada başvuranın tedavisinde yer alan
farklı
uzmanlar
arasında
ihtilaflı
bilginin
paylaşılmasını
haklı
kılabilmektedir.
78. Ayrıca Mahkeme, görevleri nedeniyle sağlık personellerinin de
HIV’e yakalanma riskinin bulunduğunu ve bilgilendirilmelerinin bu riski
azaltmaya yardımcı olduğunu inkâr edemez. Bu bağlamda Mahkeme,
Hükümetin de iddia ettiği gibi hastalığın hastane içinde her türlü bulaşma
riskini önlemek için hastanın tedavisiyle ilgili müdahalede bulunan birçok
kişi arasında, hastanın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin aktarılması
hastane personelinin güvenliğini ve kamu sağlığının korunmasını haklı
kılabileceği kanaatindedir.
79. Bununla birlikte Mahkeme, mevcut davadaki gibi hassas bir bilgi
söylenirken hastanın herhangi bir biçimde damgalanmamasına dikkat
edilerek ve bu konuda yeterli güvenceler sunularak yapılması gerektiği
kanaatindedir. Somut başvuru kapsamında, Mahkeme, sır niteliğindeki
bilgilerin farklı müdahalede bulunanlar arasında paylaşılması halinde
hepsinin prensip olarak kendilerine söylenen bu bilgilerin gizliliğine saygı
göstermesini gerektirecek şekilde tıbbi sır ve tıbbı verilerin gizliliğinin iç
hukukta güvence altına alındığını, aksi halde bu kişiler hakkında disiplin
veya ceza soruşturması başlatılabileceğini kaydetmektedir.
80. Mevcut dava koşullarında, dosyadaki belgeleri ve başvuranın
hastaneye kabul işlemleri sırasında bilincinin kapalı olmasını göz önünde
bulunduran Mahkeme ihtilaflı bilginin açıklanmasının, yapılan tedavi veya
teşhis açısından başvuranın yararına olmadığını veya hastane personelinin
güvenliğine bağlı zorunluluklara dayanmadığını düşündürecek herhangi bir
unsur bulunmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla, başvuranın HIV pozitif
olduğuna ilişkin bilginin farklı müdahalede bulunanlar arasında paylaşılması
nedeniyle
başvuranın özel hayatına saygı
hakkının
ihlal edildiği
değerlendirilemez.
81. Öte yandan başvuranın ulusal mahkemeler önündeki yargılamalarda
kimliğinin açıklandığı iddiasıyla ilgili olarak Mahkeme, kendisine sunulan
29
Y / TÜRKİYE KARARI
dosyadaki bilgi ve belgeler ışığında başvuranın idare mahkemelerinden
davanın gizliliğine karar vermesini talep ettiğini saptamaktadır. Ancak bu
mahkemelerin
kararlarından
bu
talep
hakkında
karar
verilmediği
anlaşılmaktadır. Başvuranın açtığı dava kapsamında ulusal mahkemeler
tarafından verilen kararlar incelendiğinde Mahkeme, sadece İstanbul İdare
Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararında başvuranın HIV Pozitif
olduğunun belirtildiğini, bu karar dışında söz konusu kararların hepsinde
başvuranın isminin yazıldığını tespit etmiştir. Dosyadaki unsurlardan, söz
konusu dava kapsamında iç hukukta verilen başka hiçbir kararda başvuranın
HIV pozitif olduğu veya sağlık durumuyla ilgili başka bilgiler yer
almamaktadır. Başvuranın itirazının esası hakkında karar veren İstanbul
Bölge İdare Mahkemesi, başvuranın avukatına kararı tebliğ ettiği sırada
kararın gizliliğini belirtmiştir.
82. Bu bağlamda Mahkeme, idare mahkemelerinde yazılı yargılama
usulü uygulandığını ve davada taraflardan birinin duruşma yapılması
yönünde bir isteği olmazsa, duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar
verildiğinin altını çizmektedir. Şüphesiz somut davada, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararında başvuranın HIV pozitif
olduğu açıklanarak ismi belirtilmiştir. Bununla birlikte söz konusu
görevsizlik kararı ile kararın herhangi bir şekilde yayımlandığı veya
yayınladığı ya da kamuya açık bırakıldığına dair hiçbir bulgu yoktur.
Dolayısıyla Mahkeme, sadece bir kararda başvuranın HIV pozitif olduğunun
belirtilmesinin tek başına başvuranın özel hayatının gizliliğinin ihlali olarak
değerlendirilemeyeceği kanaatindedir (bk. bu kapsamda yukarıda anılan
Z/Finlandiyave C.C./İspanya davalarının koşulları ile kıyaslayınız).
83. Son olarak, başvuranın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından toplanan
sağlık verilerine herkesin kolayca erişebildiği iddiası hakkında Mahkeme,
şikâyetin genel anlamda yapıldığını ve somut dava koşulları ile herhangi bir
şekilde ilişkilendirilmediğini tespit etmektedir.
84. Dolayısıyla başvurunun bu kısmı dayanaktan yoksundur ve
Sözleşme’nin 35. § 3. ve 4. Maddesi uyarınca reddedilmesi gerekir.
30
Y / TÜRKİYE KARARI
D. Diğer İhlal İddiaları Hakkında
85. Mahkeme öncelikle elinde bulundurduğu dosyadaki belge ve bilgiler
ışığında başvuranın hastanedeyken birçok doktor tarafından muayene
edildiğini ve hastaneye kabul edilmesinin hemen ardından çeşitli biyolojik
analizlerin yapıldığını tespit etmiştir (bk. yukarıda paragraf 6-9.). Bu
kapsamda, Mahkeme başvuranın vücut bütünlüğü veya hayatı açısından risk
teşkil edecek veya hastaneye kabul edilmesi sırasında HIV pozitif olması
sebebiyle aşağılayıcı veya ayrımcılığa maruz kalacak şekilde tedavisinin
yapılmadığını iddialarını desteklemeye yetecek herhangi bir unsur
bulunmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla başvuranın şikâyetleri açıkça
dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35 § 3. ve 4. maddesi uyarınca
reddedilmesi gerekir.
86. Mahkeme Sözleşme'nin ne 6. ve 13. maddelerin ne de başka bir
hükmünün, bir başvurana, üçüncü kişiler hakkında kovuşturma başlatma ve
mahkûm ettirme ya da "kişisel intikam" hakkı tanımadığını hatırlatmaktadır
(bk. Perez/Fransa [BD], No. 47287/99, § 70, AİHM 2004-I). Dolayısıyla,
başvuranın bu kapsamdaki şikâyetleri Sözleşme’nin 35§3 maddesi
anlamında konu bakımından (ratione materiae) bağdaşmamakta ve 35§4
maddesi uyarınca reddedilmesi gerekir.
87. Son olarak Mahkeme başvuranın Sözleşme’nin 1. ve 7. maddeleri
kapsamında yaptığı şikâyetlerin herhangi bir şekilde desteklenmediğini ve
açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle Sözleşme’nin Sözleşme’nin
35 § 3. ve 4. maddesi uyarınca reddedilmeleri gerektiğini tespit etmiştir.
Bu gerekçelerle, Mahkeme oybirliğiyle,
Başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
31
Y / TÜRKİYE KARARI
İşbu karar Fransızca dilinde tanzim edilmiş olup; 19 Mart 2015 tarihinde
yazılı olarak tebliğ edilmiştir.
Stanley Naismith
Yazı işleri Müdürü
András Sajó
Başkan
32
Download