AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR Başvuru No. 648/10 Y / TÜRKİYE Başkan, András Sajó, Yargıçlar, Işıl Karakaş, Nebojša Vučinić, Helen Keller, Paul Lemmens, Robert Spano, Jon Fridrik Kjølbro ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla 17 Şubat 2015 tarihinde Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), 15 Aralık 2009 tarihinde yapılan başvuruya ilişkin olarak, _________________________________________________________________________ © T.C. Adalet Bakanlığı, 2015. Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme'yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığına atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. Y / TÜRKİYE KARARI davalı Hükümetin sunduğu görüşler ile başvuranın Hükümete cevaben sunduğu görüşler dikkate alınarak gerçekleştirilen müzakerelerin ardından aşağıdaki kararı vermiştir: OLAYLAR 1. Başvuran M.Y. Türk vatandaşı olup 1971 doğumludur. Daire Başkanı, başvuranın kimliğinin açıklanmaması talebini kabul etmiştir. (Mahkeme İçtüzüğünün 47§4 maddesi). Başvuran, İstanbul Barosu’na bağlı Avukat H. Yılmaz Kayar tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (“Hükümet”) ise kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. 2. M.Y. 19 Aralık 2011 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Başvuranın ablası M.Ö. 17 Haziran 2013 tarihinde, Mahkeme’ye gönderdiği bir mektupta başvuruyu mirasçı sıfatıyla takip etme niyetinde olduğunu bildirmiştir. Mahkeme 4 Mart 2014 tarihinde, başvuruyu takip etmesi için başvuranın ablasına başvuran sıfatını atfetmiştir. Uygulamadaki nedenlerden dolayı, işbu davada artık söz konusu sıfatın başvuranın ablasına atfedilmesi gerektiği halde, “başvuran” ifadesi M.Y.’yi belirtmek için kullanılacaktır A. Davanın Koşulları 3. Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekilde aşağıdaki gibi özetlenebilir. 4. Başvuran 22 Şubat 2008 tarihi akşamında, ambulansı çağıran yakınları tarafından evinde bilinci kapalı bir şekilde bulunmuştur. Başvuran saat 21.00 civarında, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine (“hastane”) götürülmüştür. Başvuran hastaneye kaldırıldığı sırada başvuranın yakınları ambulans personelini başvuranın HIV taşıyıcısı olduğu konusunda bilgilendirmişlerdir. 2 Y / TÜRKİYE KARARI 5. Başvurana göre, hastaneye geldikten sonra ambulans personeli önceden kimseye -ne kendisine ne de yakınlarına- haber vermeksizin hastane personeline bu bilgiyi aktarmıştır. 6. Hastanede başvuranla ilk olarak hastanenin Acil Servisinde ilgilenilmiştir. Hastanenin acil cerrahi servisinin talebi üzerine, mikrobiyoloji laboratuvarı tarafından saat 21.24’te gerçekleştirdiği testler sonucunda bir rapor hazırlanmıştır. Hastanenin biyokimya laboratuvarı da saat 22.01’de, aynı cerrahi servisinin talebi üzerine gerçekleştirdiği testler sonucunda ayrı bir rapor hazırlamıştır. 7. Hastanenin acil servisi 23 Şubat 2008 tarihinde, ilk tanı olarak “HIV+intihar” ibaresinin yer aldığı bir gözlem formu düzenlemiştir. Acil servis başhekimi saat 1.10’da, iç hastalıkları uzmanı A.K.Ü’nün de el yazısı ile yazılmış bir notunun bulunduğu söz konusu forma el yazısı ile bir açıklama eklemiştir. Bu formdan başvuranın, 38 derece ateşinin olduğu, HIV pozitif olduğu, baygın halde bulunduğu, bir önceki geceden beri hiç kimseyle temas kurmadığı, bilinci kapalı olduğu, sesli ve ağrılı uyaranlara cevap vermediği ve frontal bölgesinde şişlik olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu notta hastanın intihara teşebbüs etmiş olabileceği belirtilmektedir. 8. Aynı gün, anesteziyoloji ve reanimasyon kliniği başvuranın kayıt formunu hazırlamıştır. Bu formda, ilk teşhis olarak el yazısıyla “intihar?” ibaresi yazılmıştır. Söz konusu formda, alınan anamnezde başvuranın bulantılarının olduğu ve evinde baygın halde bulunduğu ardından da hastanenin acil servisine getirildiği belirtilmektedir. Başvuranın HIV pozitif olduğu ve ilk muayenede yapılanların listesi de söz konusu forma yazılmıştır. 9. Aynı tarihte, hastanenin anesteziyoloji ve reanimasyon kliniği doktorları başvuranın sağlık durumu hakkında rapor hazırlamışlardır. Bu raporda, başvuranın acil servise getirilmeden önce evinde baygın bir şekilde bulunduğu ve sürekli gözetim altında tutulması için yoğum bakım ünitesine nakledildiği belirtilmektedir. Bu raporda da, başvuranın frontal bölge hizasında şişlik ve “nörolojik şişliği” bulunduğu, bilinci kapalı olduğu ve 3 Y / TÜRKİYE KARARI sesli ve ağrılı uyaranlara cevap vermediği belirtmektedir. Ayrıca raporda başvuranın AİDS hastası olduğu belirtmektedir. 10. Başvuranın ablası, kardeşinin durumundan haberdar olduğunu gösteren bir form imzalamış ve kardeşinin durumuna ilişkin gerekli tüm tedavilerin gerçekleştirilebilmesi için izin vermiştir. 11. Başvuranın avukatının başvuru formunda sunduğu olaylara ilişkin açıklamalara göre, başvuranın yakınları, başvurana ne olduğunu anlayabilmek için hastanede bekledikleri sırada, kolluk tarafından ifadeleri alınmış ardından da karakola davet edilmişlerdir. Bu olayların hepsi saat 1.30’a kadar sürmüştür. 12. 23 Şubat 2008 tarihinde, sabah saat 5.00 sularında hastanın bilinci açıldıktan sonra başvuran hastaneden ayrılmıştır. 13. Hastane baştabibi 28 Mart 2008 tarihinde, hastaneye geldiğinde talebi üzerine başvurana tıbbi müdahalede bulunan sağlık personelinin isim listesini teslim etmiştir. Bu listede, bir cerrah, bir dâhiliye uzmanı, bir cerrah asistanı, bir anestezist, yedi anestezi asistanı, altı yoğun bakım hemşiresi ve üç adet diğer yoğun bakım personeli olmak üzere yirmi kişinin ismi bulunmaktaydı. 14. Başvuran 8 Mayıs 2008 tarihinde, acil servis ve yoğun bakım servisinde çalışan hastanenin sağlık personeli hakkında Fatih Cumhuriyet savcısına şikâyette bulunmuştur. Başvuran, hastane sağlık personelinin kendisinin HIV pozitif olduğunu öğrendikten sonra durumunun gerektirdiği dikkat ve özeni göstermediğini ileri sürmekte ve ona göre görevi kötüye kullanma suçu ile ilgili Ceza Kanunu’nun 2571maddesinin 1. ve 2. fıkrasına aykırı olarak görev gerekleri ihmal edilmiştir. Başvuran aynı zamanda öyle dayanılmaz aşağılayıcı bir muameleye maruz kalmış ki doktorun itirazına rağmen hastaneden 1 Kararın orijinal metninde Türk Ceza Kanunu’nun atıf yapılan maddesi 271 olarak geçmekte ise de bu konuda maddi hata yapıldığı değerlendirilerek tercüme metninde konuyla ilgili madde olan 257. maddeye atıfta bulunulmuştur. 4 Y / TÜRKİYE KARARI ayrılmaya karar vermiştir. Başvuran, üç yakınının yaşadığı olaylara tanıklık ettiğini ileri sürmektedir. Başvuran, sağlık durumuna ilişkin bilgilerin paylaşılmasının Ceza Kanunu’nun 134. ve 136. maddelerine aykırı olduğunu zira özel hayatının gizliliğini ihlal edeceğini ve tıbbi verileri hukuka aykırı olarak yayma suçunu teşkil edeceğini iddia etmektedir. Başvuran ayrıca HIV pozitif olması sebebiyle, ona göre Ceza Kanunu’nun 94. ve 122. maddelerine aykırı olarak aşağılayıcı ve ayrımcı bir muameleye maruz kaldığını iddia etmektedir. 15. Hastanenin Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliğinde asistan olarak görev yapan S.K.S. 2 Haziran 2008 tarihinde başhekime şunları yazmıştır: “23 Şubat 2008 tarihinde, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliğinde asistan doktor olarak nöbet tutmaktaydım. Saat 1 sularında Acil Cerrahi Servisinden (…) hasta için konsültasyon talebinde bulunuldu (…) Hastanın yakınları, hastanın HIV taşıyıcısı olduğunu ve klinikte bulaşıcı hastalıklara yönelik tedavisinin yapıldığını söylediler. Hasta muayene edilmiştir (…) Oskültasyon fizik/fizik muayene unsurları ve [hastanın] bilinç durumu arasındaki uyuşmazlıklar göz önünde bulundurulduğunda ve her türlü komplikasyon ihtimaline karşı (…), hastanın yoğun bakım servisinde tedavi edilmesine karar verilmiştir. İzolasyon odaları sadece yoğun bakım servislerinde bulunmaktadır. Bu odaların 24.02.2008 tarihi için başbakan ve devlet adamlarına tahsis edilmesi nedeniyle hasta acil cerrahi servisinde gözetim altına alınmış ve anestezi uzmanı hastaya yer bulabilmek için diğer hastaneleri aramıştır. [Başka bir hastanede yer olmadığı için hasta saat 2.30’da Başbakan için ayrılan iki yataklı izole odaya alındı (…) Bir müddet sonra, hasta kızgın hareketler sergiledi ve nazogastrik sondasını, idrar sondasını ve damar içi kateterini çıkarmıştır. Hastaya, kendisini yoğun bakım ünitesinde bir süre takip etmememiz gerektiği söylenmiştir ancak hasta bütün tedavileri reddetmiştir (…) Yakınları ile görüşülüp [akrabalarının] kalmak istemediği söylenmiştir. Hastanın ve yakınlarının talebi üzerine, [ilgili] 23.02.2008 tarihinde, saat 5.00 sularında yoğun bakım ünitesinden ayrılmıştır.” 16. Belirtilmeyen bir tarihte Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğinde uzman doktor olarak görev yapan Ş.V. hastanenin başhekimine şunları yazmıştır. “ 23.02.2008 tarihinde Anesteoloji ve Reanimasyon Kliniğinde asistan doktor olarak nöbet tutmaktaydım. Cerrahi gözlem hizmeti hasta için (…) saat 1 sularında 5 Y / TÜRKİYE KARARI konsültasyon talebinde bulunmuştur (…) Yoğun bakım ünitesinde sadece izolasyon odaları boştu. İstanbul’a başbakan ve devlet adamları geleceği için bize [hastanemizin] “nöbetçi hastane” olarak seçildiği söylendi ve her türlü ihtimale karşı, en azından izolasyon odalarımızdaki yatakları Başbakan ve devlet adamlarına ayrılması için boş bırakmamız talep edilmişti. Bu sebeple, başka bir hastanede yer aradığımız sırada hastayı gözetim altında tuttuk. [Başka yerlerde] boş yer olmadığından (…), hasta saat 1.45’te yoğun bakıma alınmıştır. Kabul işlemleri saat 2.00’a kadar sürmüştür. Saat 2.20 sularında (…), hasta kızgınlık belirtileri sergiledi ve hastaneden çıkmak istediğini söyledi. Her türlü komplikasyona karşı 24 saat müşahede altında tutma isteğimize rağmen, kendi isteğiyle saat 5.00 sularında hastaneden ayrılmıştır. 1. Hastanın yakınları (…) umursamadan yüksek sesle ve hep bir ağızdan ilgilinin HIV taşıyıcısı olduğunu açıklamışlardır. 2. Yoğun bakım ünitemizde toplam altı yatak bulunmaktadır. Bir hemşire üç hastaya bakmakla yükümlüdür (…) Diğer hastaların sağlığını korumak ve bulaşıcı hastalıklara karşı tedbirler almak için yoğun bakım ünitesinde çalışan doktor, personel ve hemşirelerin kan, solunum veya temas yoluyla bulaşabilecek hastalığı olan hastalar konusunda bilgilendirilmesi gerekir. 3. Prensip olarak izolasyon odamız, sadece temas ve hava yoluyla bulaşabilir bir hastalığa yakalanmış hastaları izole etmek için kullanılmaktadır. HIV virüsü gibi kan yoluyla bulaşabilen bir enfeksiyon hastalığı taşıyıcısı olan hastalar izolasyon odalarına alınmazlar. Ancak sedye üzerinde bir hastanın takip edilmesi uygun görülmediğinden ve de başka bir hastanede hiçbir yer bulunamadığından hasta yoğun bakım ünitemize kabul edilmiştir. Başbakana ve devlet adamlarına ayrılan yataklar hastaya [tahsis edilmiştir] (…) 4. (…) Bakım ünitemizdeki hastaların rahatsızlıklarının ciddi olması nedeniyle (…) diğer hastalardan haberleri yoktur. Bilinci açık, iletişim kurabilecek durumdaki ve iyileşmiş olan hastalar (…) gitmişlerdi. Bu nedenle bakım ünitemizdeki hastaların, [söz konusu] hastanın HIV taşıyıcısı olduğunu bilmeleri mümkün değildir. 5. Hasta, bilinci kapalı (…) ve sözlü uyaranlara cevap veremez (…), haldeyken yoğun bakım ünitemize alındığı için karşılıklı konuşmalardan “rahatsız” olabileceği öngörülememiştir. Doktor, hemşire ve sağlık personelinin kendi aralarındaki konuşmalarda ilgilinin HIV taşıyıcısı olduğunu belirtmiş olabilmelerinin nedeni bu durumun rahatsız edici olabileceğinin düşünülmemesindendir. 6. Bilinci açık [başka] hiçbir hastanın yanında veya hasta yakınlarının karşısında söz konusu kişinin HIV taşıyıcısı olduğu söylenmemiştir. Bu hususa özellikle çok dikkat edilmiştir. 6 Y / TÜRKİYE KARARI 7. Hastanın ihmal edilmesi söz konusu değildir (…)” 17. Dâhiliye uzmanı A.K.Ü. 2 Haziran 2008 tarihinde Hasta Hakları Müdürlüğüne özellikle şunları yazmıştır: “Nöbetçi cerrah asistanının 22.02.2008 tarihinde, hasta için acil dahiliyeden konsültasyon talebinde bulunmasının üzerine (…), hemen Acil Cerrahi Polikliniğine gittim (…) Acil Cerrahi nöbetçi doktoru H.M., konsültasyon sırasında bana eşlik etti ve elde edebildiği bilgileri bana iletmiştir. Doktor H.M. hastanın tıbbi geçmişi hakkında bilgi verirken oldukça makul bir ses tonuyla hastalığın İngilizcedeki karşılığı olan harfleri kullanarak ilgilinin HIV taşıyıcısı olduğunu söylemiştir, Ayrıca Doktor H.M.’nin bu bilgileri bana söylemesi muayene açısından önemliydi. Hastaya hakkında anamnez alabileceğim başvuranın yakınlarından hiç kimse yoktu (hastanın avukatının başvurusunda belirtildiği üzere başvuranın yakınlarının polis karakolunda olduğu belirtilmiştir). Hasta avukatının, [müvekkilinin] özel hayatının gizliliğine saygı göstermediğim ve deontolojiye kurallarına aykırı hareket ettiğim konusundaki iddiaları doğru değildir. Hastayı muayene ettiğim sırada şuuru kapalıydı. Başvuran (…) uyaranlara yanıt vermiyordu. Frontal bölgede şişlik ve parietal-oksipital bölgede lezyon tespit edilmiştir. [Hastanın] ateşinin olduğunu fark ettim (…). [Hastanın] boynunda şüpheli bir sertlik vardı. Bütün bu bilgiler acil servis muayene formunda da mevcuttur (…) Hasta daha donanımlı olan Acil Cerrahi Polikliniğine sevk edilmiştir (…) İlk muayenemde hastanın şuurunun kapalı olması ve yakınlarının orada olmaması nedeniyle detaylı bir anamnez alınamamıştır. Bu amaçla, Medin sisteminde (hastane bilgi yönetim sistemi) hastanın dosyası olup olmadığını araştırdık (…) İlgili “Atipik pnömoni” nedeniyle 11.02.2008 tarihinden 15.02.2008 tarihine kadar hastanemizin Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde yattığını öğrendik. Acil cerrahi doktoru, [oskültasyon] yapıldığı sırada hastanın durumunu öğrenmek ve ensesindeki sertliği değerlendirmek için Enfeksiyon Hastalıkları [Servisinden] konsültasyon talebinde bulunmuştur (…) Hasta nöroloji, enfeksiyon hastalıkları, genel cerrahi, iç hastalıkları (…) servislerinde multidisipliner yaklaşımla muayene edilmiştir. Başvuranın (…) yoğun bakım servisinde takip edil[ebil]mesi için Anesteziyoloji ve Reanimasyon Servisinden konsültasyon talebinde bulunulmuştur. Yoğun bakım ünitesindeki danışman doktor da hastanın yoğun bakımda takip edilmesinin uygun olacağına kanaat getirmiştir. Hastanemizin yoğun bakım ünitesinde [boş] yatak olup olmadığı dâhiliye ve beyin cerrahi uzmanlarına bildirilmemektedir. Servislerdeki boş yatakların listesi sadece ilgili branştaki nöbetçi uzman ve nöbetçi şefte bulunmaktadır. (…) Hasta için dâhiliyeyle ilgili yapılması gereken her şey gecikmeden yapılmıştır. Ayrıca hasta aynı gün, anesteziyoloji, nöroloji, enfeksiyon hastalıkları ve beyin cerrahi uzmanları tarafından da muayene edilmiştir (…)” 7 Y / TÜRKİYE KARARI 18. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 11 Haziran tarihinden 11 Temmuz 2008 tarihileri arasında bir ön inceleme gerçekleştirilmiştir. Söz konusu inceleme sonucu hazırlanan raporda aşağıdaki hususlara dikkat çekilmektedir. Ön inceleme sırasında, 22 Şubat 2008 tarihi akşamında nöbetçi olan Uzman Doktor S.Ş. dinlenmiştir. Uzman Doktor S.Ş.’nin beyanı şu şekildedir: Hastayı kendisinden önce muayene eden genel cerrahideki nöbetçi asistanı, personeli korumak ve güvenliğini sağlamak için bu durumu bildirmesi gerektiğini belirterek, herkesin anlayamayacağı ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyecek şekilde ilgilinin AİDS’li olduğunu söylemiştir. S.Ş. aynı zamanda hasta yakınlarının, ilgilinin durumu hakkında acil servis ekibinde görev yapan personelin bilgilendirdiğini beyan etmiştir. Ön incelme sırasında A.K.Ü. dâhiliye uzmanının da ifadesi alınmıştır. Söz konusu dâhiliye uzmanı 22 Şubat 2008 tarihindeki nöbetinde hastaya ilişkin konsültasyon isteği aldığı için Acil Cerrahi Servisine gittiğini, konsültasyon sırasında nöbetçi asistanın kendisine eşlik ettiğini, nöbetçi asistanın hastanın sağlık durumu hakkında kendisini bilgilendirmeye çalıştığını ve söz konusu asistanın kendisini hastanın HIV pozitif olduğunu söylerken kısık bir ses tonuyla söylediğini beyan etmiştir. A.K.Ü. aynı zamanda söz konusu bilginin hastanın sağlık durumunun değerlendirilmesi için gerekli olduğunu, bilgilendirildiği sırada hasta yakınlarının yanlarında olmadığını, ne hastanın özel hayatının gizliliğine ne de mesleki etik kurallarına aykırı davranmadığını ve hastanın tedavisinin zamanında gerçekleştirildiğini beyan etmiştir. 22 Şubat 2008 tarihi gecesinde nöbetçi olan Hemşire E.U. de ön inceleme sırasında, dinlenilmiştir. Hemşire E.U., hastanın yoğun bakıma alındıktan sonra tüm hemşirelik bakımının gerekli itina gösterilerek yapıldığını ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için doktorlar tarafından sağlık personeline başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunun söylendiğini beyan etmiştir. Ön inceleme raporundan, hastayla hızlı bir şekilde ilgilenildiği, bu konuda herhangi bir ihmal olmadığı ve ilgilinin zaman kaybetmeden yoğun 8 Y / TÜRKİYE KARARI bakıma alındığı sonucu ortaya çıkarılmaktadır. Bu rapordan aynı zamanda, konsültasyon ve oskültasyonlar sırasında başvuranın sağlık durumu hakkında konuşulmasının tamamen ihtiyati tedbirlerin alınmasıyla ilgili olduğu ve bu durumun özel hayatın gizliliğini ihlal durumuyla ilişkilendirilemeyeceği sonucu çıkarılmaktadır. Öte yandan raporda, başvuranın hastaneye geldiğinde bilinci kapalı olduğu, hastalığı hakkında ambulans görevlilerini bilgilendirenlerin yakınlarının olduğu ve yakınlarının konsültasyonlar ve oskültasyonlar esnasında olmadıkları bunun nedenle hastanın, hastane personelinin aralarında yaptığı konuşmalardan haberdar olabilmesinin doğruluğunun şüpheli olacağı belirtilmiştir. Raporda son olarak, hastanın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin söylenmemesi halinde risklere yol açabileceği:ayrıca olayın ihtilaflı koşullarında, deontolojiye ve tıbbı etik kurallarına uygun davranıldığı herhangi bir ihmalkârlığın söz konusu olmadığı belirtilmektedir. 19. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü 15 Temmuz 2008 tarihinde, (İstanbul) Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorunun hazırladığı ön inceleme raporunda yer alan bilgi ve belgeler ışığında başvurana yapılan tedavi biçiminde gecikme, ihmalkârlık ve ayrımcılık yapılmadığını saptamıştır. İl Sağlık Müdürlüğü, ilgilinin hastaneye geldiğinde zaman geçirilmeden yoğun bakıma sevk edildiğini ve personelin ilgilinin AİDS’li olduğuna dair edindiği bilginin güvenlik nedenlerine bağlı olarak söylendiğini ve özel hayatın gizliliğini ihlal olarak nitelendirilemeyeceğini tespit etmiştir. Söz konusu İl Sağlık Müdürlüğü, görevlilerin tıbbı deontoloji ve etik kurallarına uygun hareket etmesi nedeniyle soruşturma izni vermemiştir. 20. Başvuran bu karara karşı İstanbul İdare Mahkemesi nezdinde itiraz etmiştir. Başvuran itiraz dilekçesinde, söz konusu kişisel ve tıbbı verilere ilişkin hususları göz önünde bulundurarak dosya hakkında gizlilik kararı verilmesini istemişlerdir. Başvuran devlet memurları hakkında açılacak her soruşturmadan önce ön inceleme yapılmasının ona göre adil yargılanma hakkına, etkin hukuk yoluna başvurabilme ve ayrımcılık yasağı hakkına 9 Y / TÜRKİYE KARARI aykırı olacak şekilde devlet memurlarına bir tür bir dokunulmazlık sağladığını ileri sürmüştür. Başvuran, devlet memurlarına tanınan bu ayrıcalığın cezai soruşturmaların açılmasında ve açılması düşünülen tazminat davası çerçevesinde söz konusu kişilerin sorumluluklarının tespit edilmesinde engel teşkil ettiği kanaatindedir. Başvuran aynı zamanda, ona göre ön inceleme yapmak için enfeksiyon hastalıkları veya tıp etiği ve deontolojisi ve de hasta hakları konusunda bilgisi olan bir uzman görevlendirilmesi gerektiği halde, seçilen kişinin -HIV konusunda herhangi bir şey bilmeyen bir cerrah- niteliğine itiraz etmiştir. Başvuran ayrıca, ön inceleme raporunun kendisine verilmediği ve başvurulan mahkemedeki hâkimlerin hepsinin eğitimli hukukçu olmamasından şikâyet etmektedir. 21. Başvuranın kimliğinin davacı taraf olarak belirtildiği 11 Eylül 2008 tarihli kararda İstanbul İdare Mahkemesi görevsizlik kararı vermiş ve davayı görmesi için görev yönünden yetkili olduğunu düşündüğü mahkeme olan İstanbul Bölge İdare Mahkemesine göndermiştir. Başvuranın HİV pozitifli olduğu mahkeme kararının aşağıdaki kısmında belirtilmektedir: “(…) Davacı şahıs, yaralı olarak tedavi amaçlı gittiği İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde HIV taşıyıcısı olması sebebi ile teşhis ve tedavisinin yapılmasında ihmal edildiği, görevlilerin HIV taşıyıcısı olduğunu söyleyip yaydıkları (…) için hastanedeki görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin (…) davalı idarece verilen karara itiraz etmek için işbu davayı açmıştır.” 22. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1 Nisan 2009 tarihli kararı ile ilgili hastanenin sağlık personeli hakkında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektiren yeterli bilgi ve belgenin dosya muhteviyatı itibariyle mevcut olmadığını tespit ettikten sonra başvuranın soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara yaptığı itirazı reddetmiştir. Söz konusu kararda başvuranın ismi, itirazı incelenen kişi olarak yer almakta ancak başvuranın HIV pozitif olduğuna dair herhangi bir ibare yer almamaktadır. 23. İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü, başvuranın avukatını söz konusu karardan haberdar etmek ve bu kararın tebliğ edilmesi amacıyla, 10 Y / TÜRKİYE KARARI avukata mektup göndermiştir. Gönderilen mektupta “gizli” ibaresi yer almaktaydı. 24. Cumhuriyet savcısı, suçlanan doktorlar hakkında 15 Temmuz 2008 tarihli İstanbul Valiliği kararı ile soruşturma izni verilmediğini ve bu kararın İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 1 Nisan 2009 tarihinde verdiği karar ile kesinleştiğini tespit ettikten sonra, 21 Mayıs 2009 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. 25. Başvuran söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara, adil yargılanma hakkına ve Sözleşme’nin 6. ve 13. maddeleri ile güvence altına alınan etkili başvuru hakkına aykırı olduğunu iddia ederek itiraz etmiştir. Başvuran özellikle, savcının olayların ihtilaflı koşullarına dair herhangi bir inceleme yapmadığını, dava dosyasının ilk olarak ilgili sağlık dalında profesyonel olmayan bir soruşturmacıya teslim edildiğini, devlet memurları hakkında soruşturma izni verilmesinin yargı dışı bir makam olan Valilikçe verilen ön izne tabi olduğunu ve ön inceleme raporunun kendisine gönderilmediğini iddia etmektedir. Başvuran ayrıca tıbbi ve kişisel verilerinin gizliliğiyle ilgili talebi hakkında, İdare Mahkemesinin karar vermediğini ileri sürmüştür. Başvuran bu bağlamda, dava dosyasının 15 Temmuz 2008 tarihinden 1 Nisan 2009 tarihine kadar olan sürede, dosyayı isteyen herkes tarafından incelemeye açık kaldığını iddia etmiştir. Başvuran bu anlamda, idare mahkemesindeki yargılama sırasında, kimliğinin ve HIV taşıyıcısı olduğunun açıklanmasının Sözleşme’nin 6, 8, 13 ve 14. maddelerini ihlal ettiğini ileri sürmektedir. 26. Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi 23 Eylül 2009 tarihinde itiraz edilen kararda usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden başvuranın itirazını reddetmiştir. B. İlgili İç Hukuk 27. 26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun somut davayla ilgili hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete’de 11 Y / TÜRKİYE KARARI yayımlanmıştır. Olayların meydana geldiği dönemde ilgili hükümler şu şekildedir: “Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi Madde 134. (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (…) (…) “ Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Madde 136. (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi, Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine İlişkin 2 Temmuz 2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanunun 81. maddesi ile değiştirilmiştir. Bu maddenin yeni hali şu şekildedir: “Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi Madde 134. (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (…) (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur. (…)” 12 Y / TÜRKİYE KARARI 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136. maddesi, Terörle Mücadele Kanunu Ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 21 Şubat 2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle değiştirilmiştir. Bu maddenin yeni hali aşağıdaki gibidir: “ Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Madde 136. (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 28. 31 Ocak 1953 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 23 Şubat 1953 tarihli Tıbbı Deontoloji Tüzüğünün 4. maddesinde, tabip ve diş tabibi, meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemeyeceği yer almaktadır. Bu maddede ayrıca tıbbı toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan vakalarda, hastanın hüviyetinin açıklanamayacağını belirtilmektedir. 29. 1 Ağustos 1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliğinin somut dava ile ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir. “İlkeler Madde 5- Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır: a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima göz önünde bulundurulur. b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur. c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, (…) ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir. d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz. e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz. 13 Y / TÜRKİYE KARARI f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (…) Hasta Haklarının Korunması Mahremiyete Saygı Gösterilmesi Madde 21-Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir. Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu isteme hakkı; a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini, b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini, c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının bulunmasına izin verilmesini, d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmamasını, e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesini, f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar. Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez. (…) Bilgilerin Gizli Tutulması Madde 23- Sağlık hizmetinin verilmesi sebebiyle edinilen bilgiler, kanun ile müsaade edilen haller dışında, hiçbir şekilde açıklanamaz. Kişinin rızasına dayansa bile, kişilik haklarından bütünüyle vazgeçilmesi, bu hakların başkalarına devri veya aşırı şekilde sınırlanması neticesini doğuran hallerde bilginin açıklanması, bunları açıklayanın hukuki sorumluluğunu kaldırmaz. Hukuki ve ahlaki yönden geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın hastaya zarar verme ihtimali bulunan bilginin ifşa edilmesi, personelin ve diğer kimselerin hukuki ve cezai sorumluluğunu da gerektirir. Araştırma ve eğitim amacı ile yapılan faaliyetlerde de hastanın kimlik bilgileri, rızası olmaksızın açıklanamaz. 14 Y / TÜRKİYE KARARI 30. 4 Aralık 1999 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan, 2 Aralık 1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 9. maddesinde özellikle şunlar yer almaktadır: “Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya (…) kamu görevlisine ve varsa şikâyetçiye bildirir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya (…) kamu görevlisi soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür. (…)” 31. 20 Ocak 1982 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6 Ocak 1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesine göre, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır. Aynı kanunun 17. maddesinde davada taraflardan birinin isteği üzerine hangi koşullarda duruşma yapılabileceği açıklanmıştır. ŞİKÂYETLER 32. Başvuran, Sözleşme’nin 2. maddesini ileri sürerek somut bir tedavi yapılmadan yaklaşık altı saat kadar bekletildiği için şikâyet etmektedir. Başvuran bu bağlamda, hayati tehlike arz eden HIV durumu nedeniyle ayrımcı bir muameleye maruz kaldığını ve gelecekte de maruz kalabileceğini iddia etmektedir. 33. Başvuran, Sözleşme’nin 3. maddesine dayanarak, hastanede maruz kaldığı insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleden şikâyet etmektedir. Başvuran bu bağlamda, HIV pozitif kişilere yönelik, işkence yasağına aykırı olarak nitelendirdiği sistemli bir idari uygulamanın söz konusu olduğunu ileri sürmektedir. 15 Y / TÜRKİYE KARARI 34. Başvuran, Sözleşme’nin 6. maddesini ileri sürerek ulusal mahkemeler önündeki yargılamanın adil olmamasından şikâyet etmektedir. Başvuran bu bağlamda: ceza soruşturması açılabilmesi için ön izne tabi tutulan devlet memurlarının ayrıcalıklı statüsünden; dosyanın ilk olarak, ilgili tıp branşında profesyonel olmayan bir soruşturmacıya verilmesinin sonuçlarından; ulusal mahkemelerin kararlarına dayanak olan unsurların gönderilmemesinden; kararda itiraz etme imkânının belirtilmemesinden; tamamının hukuk eğitimi almadığı idare mahkemesi hâkimlerinin atanma şeklinden; dosyanın gizliliğine karar verilmesine ilişkin talebine idare mahkemesinin yanıt vermemesinden şikâyet etmektedir.i. 35. Başvuran, Sözleşme’nin 8.maddesi kapsamında, sağlık durumuyla ilgili tıbbi verilerin korunmadığını ve bu konudan tüm hastane personelinin haberinin olduğunu iddia etmektedir. Başvuran ayrıca, gizlilik talebine rağmen davasının ve tıbbi tanısının halka açık bırakılmasından şikâyet etmektedir. Başvuran bu bağlamda, ilgili kişilerin rızası olmadan toplanan ve paylaşılan gizli sağlık bilgilerinin korunması adına Hükümet’in herhangi bir tedbir almadığını iddia etmektedir: Aynı şeyleri, diğer idarelerin ya da işveren gibi pek çok kişinin erişimine imkân tanıyan Sosyal Güvenlik Kurumu için de söylemek mümkündür. 36. Başvuran, Sözleşme’nin 13. maddesini ileri sürerek etkili başvuru yolunun bulunmamasından şikâyetçi olmuştur. 37. Başvuran Sözleşme’nin 14. maddesi bağlamında, HIV pozitif olması nedeniyle yetkilileri, kendisini ayrımcı muameleye maruz bıraktığı için suçlamaktadır. 38. Nihayetinde, başvuran aynı olay ve olgulara dayanarak Sözleşme’nin 7. maddesini ileri sürmektedir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME 16 Y / TÜRKİYE KARARI A. Hükümetin Başvurunun Kayıttan Düşürülmesine İlişkin Talebi 39. Hükümet, başvuranın kız kardeşinin başvuruyu sürdürmesi için bir menfaati olmadığını ileri sürerek, başvuranın hayatını kaybetmesi nedeniyle başvurunun kayıttan düşürülmesi gerektiğini iddia etmektedir. 40. Başvuranın avukatı, Hükümetin görüşlerine cevap olarak sunduğu görüşlerde, başvuranın kız kardeşinin başvuruyu takip etme hakkının olduğunu açıklamakta ve Hükümetin aksi yöndeki açıklamalarını çürütmektedir. 41. Mahkeme, İçtüzüğün 38/A maddesi uyarınca, başvuranın kız kardeşinin başvuruyu takip etmesi ve bu sıfatın kendisine verilmesine ilişkin daha önce de karar verdiğini hatırlatmaktadır (yukarıda 2. paragraf ve bu konuda, ilgili içtihattaki açıklamalar için Ergezen/Türkiye kararına bakınız, No.73359/10, §§ 27-29, 8 Nisan 2014) B. Altı aylık süre hakkında 42. Hükümet, bölge idare mahkemesinin kararının başvuranın temsilcisine 29 Mayıs 2009 tarihinde tebliğ edildiğini ve bu tarihin Mahkeme’ye başvurmak için altı aylık sürenin başlangıç noktası oluşturduğunu iddia etmektedir. Bu bağlamda 4483 sayılı Kanuna göre, somut davadaki gibi devlet memuru görevini yerine getirdiği sırada bir suç işlediği iddia edilirse Cumhuriyet savcısının soruşturma açabilmesi için ön izne tabii olmasının soruşturma açılmasının ön koşulu olduğunu açıklamıştır. Hükümete göre mevcut davada, soruşturma izninin kesin olarak reddedildiği andan itibaren Cumhuriyet savcısının Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesine dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekten başka bir seçeneği yoktur. Bu bağlamda Hükümet, savcının incelemeleri takip edebilmesi başlatabilmesi için herhangi veya bir kendi insiyatifiyle soruşturma yetkisinin olmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla Hükümet, başvuranın itiraz etmeden önce Cumhuriyet savcısının ona göre makul başarı şansı sunmayan kovuşturmaya yer 17 Y / TÜRKİYE KARARI olmadığına dair kararını beklememesi gerektiği kanaatindedir. Bu itibarla Hükümet, 15 Aralık 2009 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmadığını iddia etmektedir. 43. Başvuranın avukatı, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair verdiği karara itiraz edilebileceğini ve başvurunun söz konusu itirazın ardından verilen karardan itibaren başlayan altı aylık süre içinde yapıldığını açıklayarak başvurunun altı aylık süre kuralına uygun olarak yapıldığını iddia etmektedir. 44. Mahkeme, Sözleşme’nin 35. maddesi uyarınca n bir başvurunun iç hukukta verilen nihai karar, yani iç hukukta öngörülen başvuru yollarının tüketilmiş olduğu karar tarihinden itibaren başlayan altı aylık süre içinde yapılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Diğer taraftan, altı aylık süre kuralı, bir davada bireysel başvuru hakkının etkin icrasını sağlayacak şekilde uygulanması ve yorumlanması gereken otonom bir kuralı teşkil etmektedir (bk. Sabri Güneş/Türkiye[BD], No.27396/06, § 55, 29 Haziran 2012 ve Zakrzewska/Polonya, No. 49927/06, § 55, 16 Aralık 2008). 45. Somut davada Mahkeme, Bölge İdare Mahkemesi önündeki yargılamanın 1 Nisan 2009 tarihinde sona erdiğini ve başvuranın 12 Mayıs 2009 tarihinde, yani yapılan başvuru tarihine göre altı aydan daha fazla bir süre önce bilgilendirildiğini tespit etmiştir. Ancak Mahkeme, soruşturma açılmasında idari izin usulünün, sıkıca bağlı olduğu ceza yargılamasının bütünleyici bir parçası olduğunu da göz ardı edemez. Mahkeme söz konusu usulün 23 Eylül 2009 tarihinde sona erdiğini nitekim bu tarihten itibaren altı aylık süre kuralına da riayet edildiğini kaydetmektedir. Bu bağlamda Mahkeme, altı ay süre kuralı hakkında başvuranın mevcut hukuk yollarını dürüstçe denemesi nedeniyle yukarıdaki iki süreci ayırmanın yapay ve aşırı bir biçimcilik olacağı kanaatindedir. Nitekim Mahkeme, Cumhuriyet savcısının tek yetkisinin kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek olduğunu gözlemlemekle birlikte bu gibi kararların ağır ceza mahkemesinin kontrolüne tabi olduğunu da tespit etmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, 18 Y / TÜRKİYE KARARI Hükümetin başvurunun süresinde yapılmadığı iddiası bağlamındaki itirazını reddetmiştir. C. Sözleşme’nin 8. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında 46. Başvuran HIV pozitif olmasıyla ilgili bilgilerin yayılmasından şikâyet etmektedir. Başvuranın dayandığı Sözleşme’nin 8. maddesinin somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir: “1. Herkes özel ve aile hayatına, (…) saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda (…) sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” 1) Hükümetin Görüşleri 47. Hükümet, sadece ilgili sağlık personelinin başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunu bildiğini açıklamaktadır. Bu bağlamda Hükümet, başvuranın, sağlık durumuyla ilgili başka kişilerin nasıl haberdar olabileceğini ortaya koyacak ne bir tanık ne de bir delil sunduğunu, bu nedenle başvuranın şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ve sonuç olarak reddedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. 48. Hükümet ayrıca, menfaat çatışmasının söz konusu olduğu Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde adil denge ve ölçülülük sorununun ortaya çıktığını belirtmektedir. Hükümet sağlık personelinin korunmasının kural olduğunu vurgulamaktadır: Hükümete göre, bir hastanın HIV taşıyıcısı olduğunu öğrenen doktor veya sağlık personelinin, bu bilgiyi, diğer alanlarda çalışan ilgili personele gizli ya da şifreli yöntemlerle açıklaması gerekmektedir. 49. Hükümet bu bağlamda, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 4. maddesine göre doktorların, mesleklerinin icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemeyeceğini belirtmektedir. 19 Y / TÜRKİYE KARARI 50. Hükümete göre, sağlık personelinin hasta bilgilerine erişmesi için çeşitli imkânları bulunmakta ancak hastadan sorumlu doktor dışında, bu personelin söz konusu hastayla ilgili bilgilerin tamamına erişmesi mümkün değildir. Hükümet ayrıca, yürürlükteki mevzuat ve etik kurallara göre tıbbi tedavilerine ilişkin bilgilerin başka kişilerin erişmesini istemeyen hastaların bilgileri inceleme yapmak amacıyla kullanılamayacağını açıklamaktadır. Hükümet bu kuralın, başvuran yoğun bakıma alındığı sırada akrabalarından birisinin imzaladığı onam formunda bulunduğunu eklemektedir. 51. Hükümet ayrıca bu formda şu cümlenin yer aldığını belirtmektedir: “Laboratuvar sonuçları, tıbbi kayıtları, röntgen ve benzerleri gibi verilerin isim ve kimlik zikredilmeden genel sağlık yasaları ve etik kurallar çerçevesinde bilimsel çalışmalarda kullanılması hususunda rıza gösteriyorum”. Hükümet ilgili hastane tarafından bu iznin alınmaya çalışılmasının, hastanenin hastaların mahremiyetine ve haklarına saygı gösterdiğini kanıtladığını düşünmektedir. 52. Öte yandan Hükümet olaylara ilişkin anlatımlarına atıfta bulunarak, aşağıda açıklanan hususlara değinmektedir. Başvuran bilinci kapalı bir şekilde hastaneye sevk edilmiş ve başvuranın yakınları, sağlık personeline başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunu ilk olarak başvuranı hastaneye götüren ambulansta söylemiştir. Başvuran, bu hastanede farklı alanlarda görev yapan uzmanlar tarafından muayene edilmiştir. Bu esnada, başvuranın HIV pozitif olduğunu öğrenen doktorların ve sağlık personelinin, ilgiliye uygulanacak tedavilerde yer alacak diğer doktorları ve personeli uyarması gerekmektedir. Bununla birlikte doktorlar ve sağlık personeli bu bilgileri nezaketle dile getirmişler ve başvuranın HIV taşıyıcısı olduğunu bu hastalığı çağrıştıracak, hastalığın İngilizcedeki karşılığının baş harfleri kullanılarak ifade etmişlerdir. Hastane personeli Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 5. maddesinin f) bendindeki ve Tıbbı Deontoloji Nizamnamesi’nin 4. maddesi sınırları çerçevesinde hareket etmişlerdir. 53. Hükümete göre, doktorlar ve sağlık personelinin olası tüm riskleri önlemek için başvuranın hastalığından haberdar olmaları son derece 20 Y / TÜRKİYE KARARI önemliydi. Hükümet bu bağlamda, Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınlarını kaynak olarak dikkate alarak, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı’nın üniversite hastaneleri ve eğitim ve araştırma hastaneleri ile ortak olarak yürüttüğü çalışmaların sonuçlarına atıfta bulunmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda, AİDS’in aralarında yer aldığı elli bir hastalık, bildirimi zorunlu hastalıklar olarak tanımlanmıştır. 54. Hükümet, başvuranın hastalığına dair sağlık personelinin edindiği bilgilerin Sözleşme’nin 8. maddesinin 2. fıkrası bakımından başkalarının haklarının korunmasını amaçladığını ve dolayısıyla meşru bir amaca yönelik olduğunu ileri sürmektedir. 55. Hükümet, sağlık personelinin başvuranın HIV pozitifli olduğunu bilmeden yapacağı tıbbi müdahalenin, müdahalede bulunan sağlık personelini telafisi mümkün olmayan zararlara uğratabileceğini beyan etmiştir. Hükümete göre, söz konusu durumun bildirilmesi, menfaatleri çatışan başvuran ve sağlık personeli arasında adil bir dengenin kurulması için demokratik bir toplumda gereklidir. Ayrıca Hükümete göre, başvurana ilişkin bilgilerden sadece sağlık personelinin haberdar olması nedeniyle müdahale, izlenen meşru amaçla orantılıydı. 56. İhtilafl konusuidari yargılamaya dair Hükümet, idare mahkemesi ya da bölge idare mahkemesi tarafından başvuranın özel hayatına müdahale edilmediğini açıklamaktadır. Hükümet bu konuda, başvuranın isminin dava dilekçesinde yer aldığını belirtmektedir. Hükümet, tanık olarak hiç kimsenin dinlenmediği ve mahkeme kararının başvuranın vekiline, başvurana ilişkin kişisel bilgilerlerden ilgili olmayan kişiler haberdar olamayacak şekilde tebliğ edildiğini iddia etmektedir. Sonuç olarak Hükümet Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edilmediğini iddia etmektedir. 2) Başvuranın Görüşleri 57. Başvuranın avukatı, başvuranın tedavisinin bütün aşamalarında başvuranın yakınlarının olmadığına dair hastane personelinin beyanlarının gerçekleri yansıtmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı, başvuranın 21 Y / TÜRKİYE KARARI yakınlarının, ilgilinin HIV pozitif olduğuna dair bilgilerin yayılmasına, tedaviyle ilgisi olmayanlar dâhil olmak üzere, hastane personelinin tamamının ve başvuranın hastalığından haberdar olmayan yakınlarının da tanıklık ettiklerini iddia etmektedir. 58. İlgilinin avukatı ayrıca, başvuranın HIV pozitif olduğuna dair bilgilerin tıbbi nedenlerle ifşa edilmişse de temizlik personeline ve başvuranın tedavisiyle herhangi bir şekilde ilgisi olmayan diğer kişilere söylenmesinin gerekli olmadığını ve orantısız olduğunu iddia etmektedir. Başvuranın avukatı, olaylar meydana geldiği sırada ilgilinin yakınlarının hastanede bulunmasına rağmen ifadelerinin alınmaması nedeniyle ulusal makamlardan şikâyetçi olmaktadır. Başvuranın avukatı son olarak, Hükümetin başvuranın tanığı olmadığı iddiasının dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmektedir. 59. Başvuranın avukatı bunlara ek olarak başvuranın tıbbi tedavisiyle ilgili tutulan belgelerin yanlış olduğunu iddia etmektedir: Gerçekte, hastane kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, başvuranın yakınlarına göre başvuran 1.45’te değil 3.30’da hastaneye kabul edilmiştir. Başvuranın avukatı, hastane personelinin yapılan müdahaledeki gecikmeyi gizlemek için bu belgelerin kasıtlı olarak yanlış hazırladığını iddia etmektedir. 60. Başvuranın avukatı ayrıca, ulusal mahkemelerin, yatakların Bakanlığın talebi üzerine başbakanın şehre yapacağı ziyaret kapsamında rezerve edildiğini kanıtlayan herhangi bir belge sunmadığını belirtmektedir. Başvuranın avukatı hastane çalışanlarının, başvuranın durumunu ciddiye almadığı kanaatindedir. 61. Öte yandan başvuranın avukatı, Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nin Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Kişilerin Korunmasına Dair Sözleşme’yi ilk imzalayan ülkelerden birisi olduğunu ancak bu sözleşmeyi imzaladığı halde onaylamayan tek ülkenin de Türkiye olduğunu belirtmektedir. Başvuranın avukatı bu bağlamda, kişisel ve hassas verilerin kaydedilmesine ilişkin söz konusu Sözleşme’ye aykırı olarak uygulamaların, hastaları ve hastaları ilgilendiren 22 Y / TÜRKİYE KARARI bilgilerikoruyamayacak ak nitelikte olduğunuileri sürmektedir. Başvuranın avukatı, hassas bilgilerin paylaşılmasına neden olabilecek ayrımcılığın önüne geçecek düzenlemelerin de olmadığını eklemiştir. Başvuranın avukatı bu bağlamda hastalara ilişkin tüm bilgilerin hastaların onayı olmadan yazılı veya elektronik ortamda kaydedildiğini ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı, kendileri ile bilgilerin paylaşılmasını istemeyen hastaların, sağlık hizmetlerinin sunduğu avantajlarından yararlanma hakkını kaybettiğini iddia etmektedir. 62. Öte yandan yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin 81 ilinde 19.226 adet eczane bulunduğuna atıfta bulunarak başvuranın avukatı hastanın kimlik numarası sistemine girildiğinde tüm eczanelerin hastanın teşhis ve tedavisiyle ilgili bilgilere ulaşabildiğini açıklamaktadır. Başvuranın avukatı, söz konusu eczanelerde minimum (a minima) bir kişinin çalıştığı varsayıldığında, müvekkilinin tıbbi bilgilerine en az 19.226 kişinin ulaşabileceği sonucuna varmıştır. 63. Başvuranın avukatına göre, bilgisayara kayıtlı veriler aynı zamanda tüm hastane personeline açıktır: Hastanelerde bulunan bilgisayar ve çalışan kişi sayısı göz önünde bulundurulduğunda, bu çalışanlardan hastaların tıbbi tedavileri ile herhangi bir ilgisi olmayan birçok kişinin söz konusu bilgilere istedikleri zaman erişebilmektedir. Hükümetin argümanlarına dayanak olması için yararlandığı kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenleme hastalara güvence sağlamamaktadır. 64. Başvuranın avukatı ayrıca, Devlet Denetleme Kurulu’nun “Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Ulusal ve Uluslararası Durum Değerlendirmesi” başlıklı raporun son bölümünde yer alan kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasal bir düzenleme yapılması konusundaki tavsiye kararına atıfta bulunmuştur. Bu bağlamda başvuranın avukatı, yargı kararlarının herhangi bir kısıtlama olmaksızın kamuoyuna açıklanması nedeniyle kişisel verilen korunmasına ilişkin ihtilaflı konuda hala uygulanabilir normların olmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı, hassas bilgileri olan hastaların bilgilerinin paylaşılmasından korkmaları 23 Y / TÜRKİYE KARARI nedeniyle mahkemelere herhangi bir şikâyette bulunmak için başvuramadıklarını eklemiştir. 65. Öte yandan başvuranın avukatı, kişisel verilerin kaydedilmesi ve kullanılmasının sadece hastanın rızasıyla mümkün olması gerektiğini ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı, başvuranın HIV pozitif durumuna ilişkin bilginin tedavisiyle ilgisi olmayan birçok kişiyle paylaşılması nedeniyle hastanenin başvuranın tıbbi tanısının bildirilmesinde temkinli davranmadığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı ek olarak, başvuranın kişisel bilgilerinin yasal dayanak olmaksızın kaydedildiğini ki bu durumun kişisel bilgilerin korunmasına ne kadar az saygı gösterildiğini kanıtladığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı AİDS’i belirtmek için HIV baş harflerinin kullanılması gerektiğini düşünmektedir. Başvuranın avukatı aynı zamanda, HIV durumu söz konusu olduğunda, bilgi bildiriminin zorunlu olması, yetkililere söz konusu bilgiyi herkese söyleme ve açıklama hakkı tanıdığı şeklinde anlaşılmaması gerektiği kanaatindedirler. 66. Başvuranın avukatı ayrıca, tıbbi teşhisin gizliliğinin korunmasının, hastaların, sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını kolaylaştırmayı, tedavi olmalarını güvence altına almayı ve diğer kişilerin korunmasına özen gösterilmesini amaçladığını iddia etmektedir. Başvuranın avukatı bu bağlamda, hastaların tıbbi tedavilerini yapacak sağlık personelinin standart korunma önlemlerini alması gerektiğini ve hastaya HIV teşhisi konmuş olmasının bu tedbirlerin şeklini değiştirmemesi gerektirdiğini ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı sağlık çalışanlarının, HIV’e karşı önyargılı olduklarını ve virüsün fiziksel temas veya hastayla aynı ortamda bulunma yoluyla bulaşacağına inandıklarını ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı birçok AİDS hastasının haksız muameleye maruz kaldığını veya kalmaya devam ettiğini belirtmektedir. Başvuranın avukatı, sağlık personelinin her tıbbi müdahale için standart korunma önlemlerini, hastanın HIV pozitif olduğu bilgisine gerek kalmadan almalarının yeterli olacağını ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı, hasta tanısının açıklanmasının kabul edilemeyeceğine dair görüşünü yinelemektedir. 24 Y / TÜRKİYE KARARI 67. Başvuranın avukatı, idare mahkemeleri önündeki yargılamayla ilgili olarak, şikâyet edenin ismi ve kimliği belirtilmeden dava açılamadığını ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı ayrıca, ceza ve hukuk davaları kapsamında kimlik bilgilerinin gizliliğini sağlayan mevzuat bulunmadığını ileri sürmektedir. Başvuranın avukatı, yargılama boyunca müvekkilinin tanıklarını dinletme imkânı bulamadığını ileri sürmekte ve idare mahkemesinin kararını gerekçelendirmediğini iddia etmektedir. 3) Mahkemenin Değerlendirmesi a) Genel İlkeler 68. Mahkeme, kişisel nitelikli verilerin – özellikle hastanın sağlık durumuna ilişkin veriler- özel hayata saygı gösterilmesi hakkının icra edilmesinde önemli bir rol oynadığını hatırlatmaktadır. (bk. M.S./İsveç, 27 Ağustos 1997, § 41, Karar ve Hükümler Derlemesi 1997-IV) Söz konusu bilgilerin gizliliğine saygı gösterilmesi sadece hastaların, özel hayatlarının korunması açısından değil, aynı zamanda doktorlara ve genel sağlık hizmetlerine olan güvenlerinin sürdürülebilmesi açısından da önemlidir. Dolayısıyla ulusal mevzuatta, kişisel sağlık verilerinin Sözleşme’nin 8. maddesinde öngörülen güvencelere uygun olmayan bir şekilde verilmesini veya yayılmasını önlemek için gerekli güvencelerin düzenlenmesi gerekir. (bk. Z/Finlandiya, 25 Şubat 1997, § 95, Karar ve Hükümler Derlemesi 1997-I). Bu değerlendirmeler özellikle kişinin HIV pozitif olduğuna ilişkin bilgilerin gizliliğinin korunması söz konusu olduğunda geçerlidir. Nitekim ilgili kişinin damgalanması ve dışlanmasına neden olabilecek bu tür bilgilerin paylaşılması, kişinin özel hayatı ve aile hayatı ile sosyal ve mesleki durumu üzerinde yıkıcı etkilerinin olabileceğini göz ardı edemeyiz. Müdahalenin, izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olduğunda bu tür bilgilerin gizliliğinin korunmasına önem verilmesi terazide daha ağır basacaktır. Bu tür bir müdahale sadece kamu yararının önemli bir yönünü savunmaya yönelik olması halinde 25 Y / TÜRKİYE KARARI Sözleşme’nin 8. maddesiyle uyumlu olacağının bilinmesi gerekir. Bununla birlikte Mahkeme, bu bilgilerin son derecede mahrem olma niteliklerini dikkate aldığında, bir devlet tarafından, bu bilgilerin muhafaza edilmesi ve resmi makamlar tarafından, ilgili kişinin rızası olmaksızın kullanımına izin verilmesine ilişkin olarak alınan her tedbiri, ciddi olarak incelemeye tabi tutmalıdır (bk. ibidem, § 96). 69. Kararlarda kişisel nitelikteki verilerin halka açık olmasına ilişkin olarak Mahkeme, bir taraftan mahkemelere olan gerekli güveni korumak için davaların yayınlanmasının korunması (bk. Pretto ve diğerleri/İtalya, 8 Aralık 1983, § 21, A Serisi no 71) ve diğer taraftan, bir tarafın veya üçüncü bir kişinin menfaatlerini yani bu gibi bilgilerin gizliliğinin korunması arasında adil bir denge gözetilmesi için yetkili ulusal makamlara bazı serbestlikler tanınmasının uygun olacağına daha önce de karar verdiğini hatırlatmıştır. Bu konudaki takdir yetkisinin genişliği söz konusu menfaatlerin niteliği ile önemine ve müdahalenin ciddiyetine bağlı olmalıdır (bk. C.C./İspanya, No. 1425/06, § 35, 6 Ekim 2009). b) Somut Olaya Uygulanması 70. Mahkeme öncelikle, başvuranın hem kabul edildiği hastanede hem de ulusal mahkemelerdeki yargılama sürecinde HIV pozitif olmasıyla ilgili bilgilerin yayılması ile meydana gelenlerden ve gizli tıbbi bilgilerin erişilebilir olmasına yönelik Sosyal Güvenlik Kurumunun uygulamasından şikâyet ettiğini tespit etmektedir. 71. Bu bağlamda Mahkeme öncelikle, başvuranın özel hayatıyla ilgili yani HIV pozitif olmasıyla ilgili bilgilerin başvuranın sağlığıyla doğrudan ilişkili hassas ve kişisel nitelikte olmasının taraflar arasında uyuşmazlığa yol açmadığını tespit etmiştir. 72. Mahkeme, bu bilgilerin hastanede yayılması konusunda ise hem başvuranın söz konusu hastaneye kabul işlemleri sırasında şuuru kapalı 26 Y / TÜRKİYE KARARI olduğu hem de HIV Pozitif olduğunu kendisinin ifşa etmediği hususunda itiraz edilmediğini gözlemlemektedir.. Ayrıca bu bilgiyi ambulans görevlilerine başvuranın yakınlarının söylediğine itiraz edilmemiştir. Başvuranın şikayet ettiği husus, ambulans görevlilerinin söz konusu bilgiyi nakledildiği hastane personeline söyleme inisiyatifinde bulunması ve bu bilginin sadece sağlık personeline değil hastanedeki sağlık personelini dışındaki tüm personele yayılmasıdır.. 73. Bu bağlamda Mahkeme, kişisel nitelikli verilerin, özellikle de tıbbi verilerin Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının uygulanmasında çok önemli olduğunu tekrar açıklamaktadır. (bk. M.S./İsveç yukarıda anılan § 41). Mahkeme tıbbi verilere izinsiz erişilmesine karşı etkin ve somut bir korumanın önemini tekrar hatırlatmaktadır (bk. I./Finlandiya, No. 20511/03, § 38, 17 Temmuz 2008). Bu bağlamda Mahkeme, HIV virüsüyle yaşayan savunmasız bir grup kişinin, uzun bir süre önyargılara ve damgalanmaya maruz kaldığını daha önceki bir kararında tespit ettiğini hatırlatmaktadır (bk. Kiyutin/Rusya, No. 2700/10, § 64, CEDH 2011). Mahkeme bu konuda, söz konusu hastalığa bağlı aşağılanma riskini azaltmak ve söz konusu kişilerin ayrımcılığa uğramadan sağlık hizmetlerinden yararlanmalarının sağlanması amacıyla bu hastaları ilgilendiren tıbbi verilerin gizliliğinin önemi hatırlatmaktadır. 74. Bununla birlikte Mahkeme, tıbbi verilere saygı gösterilmesi hakkının da mutlak bir hak olmadığının altını çizmektedir.(bk. Eternit /Fransa (kabul edilebilirlik hakkında karar), no.20041/10, 27 Mart 2012, § 37). Özellikle, HIV taşıyan hastalar dahil olmak üzere hastanelerde ve sağlık hizmetlerinde hastaların tedavileri söz konusu olduğunda salt hastanın uygun tedaviyi almasını sağlamak için değil ayrıca gerekli ihtiyati tedbirlerin alınmasına izin vererek hastanın tedavisinde yer alan bakım yapan personelin haklarının ve menfaatlerinin de korunmasına dikkat edilmesi amacıyla hastanın durumuna ilişkin bilginin aktarılması bazı koşullarda doğru ve gerekli olarak gözükebilir. Dolayısıyla bilgiyi aktaracak kişinin sağlık 27 Y / TÜRKİYE KARARI profesyonellerine özgü gizlilik kurallarına veya benzer gizlilik kurallarına uymasına dikkat edilmesi gerekir. 75. Somut davada Mahkeme ulusal hukukta özel hayata saygı hakkı ile sağlık bilgilerinin gizliliğinin teminat altında alındığını ve söz konusu ilkelerin ihlalinin yaptırım altına alındığını gözlemlemektedir. Nitekim özel hayatın gizliliği, gizli ya da sır niteliğindeki bilgilerin ifşa edilmesi suçunu düzenleyen Tük Ceza Kanunu’nda tanımlanmıştır (bk. yukarıda paragraf 27). Buna ek olarak Tıbbı Deontoloji Tüzüğü ve Hasta Hakları Yönetmeliği tıbbi verilerin gizliliğine saygı gösterilmesini güvence altına almaktadır. Mahkeme öte yandan, söz konusu Yönetmelik ve Tüzük metininde, tıbbi gizliliğin sadece doktorlara değil genel anlamda, mesleği veya mevkisi bakımından hastanın sağlık durumuna ilişkin bilgileri bilen herkese dayatıldığını tespit etmektedir (bk yukarıda paragraf 27-29). 76. Ayrıca Mahkeme, başvuranın HIV pozitif olduğuna dair bilgilerin ambulans ekiplerine, başvuranın yakınları tarafından söylendiğini ortaya koymaktadır. Mahkeme, ambulans görevlilerinin söz konusu bilgiyi hastane personeline iletmiş olmaları nedeniyle suçlanamayacakları görüşündedir. Bu bağlamda Mahkeme, hasta takibinin ve etkili bir sağlık tedavisi sunma zorunluluğunun yapılan tedavilerle ilgili farklı tıbbi müdahalede bulunanlar arasında bilgilerin aktarılmasını haklı kılabileceği kanaatindedir. Nitekim dosyadaki unsurlardan hiçbiri, ambulans personeli ve hastane personeli arasında söz konusu bilgilerin aktarılmasının, tedavisi açısından başvuranın ve başvuranın tedavi işlemlerini yerine getirmesi açısından hastane personelinin yararına olmadığı sonucuna ulaştırmamaktadır. 77. Söz konusu bilginin başvuranın bulunduğu hastanede yayılmasıyla ilgili olarak Mahkeme, kendisine iletilen tüm bilgi ve belgeler ışığında, başvuranın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin tıbbi müşahede ve muayene kâğıtlarına yazıldığını ve bu bağlamda müdahalede bulunan birçok sağlık personeline söylendiğini tespit etmektedir. Hal böyleyken Mahkeme’ye göre, tedavilerin devamlılığını sağlama zorunluluğu ve hastaya teşhis konulmasında ve/veya yapılacak tedavilerde tıbbi müdahalede 28 Y / TÜRKİYE KARARI bulunanların çok fazla olması somut davada başvuranın tedavisinde yer alan farklı uzmanlar arasında ihtilaflı bilginin paylaşılmasını haklı kılabilmektedir. 78. Ayrıca Mahkeme, görevleri nedeniyle sağlık personellerinin de HIV’e yakalanma riskinin bulunduğunu ve bilgilendirilmelerinin bu riski azaltmaya yardımcı olduğunu inkâr edemez. Bu bağlamda Mahkeme, Hükümetin de iddia ettiği gibi hastalığın hastane içinde her türlü bulaşma riskini önlemek için hastanın tedavisiyle ilgili müdahalede bulunan birçok kişi arasında, hastanın HIV taşıyıcısı olduğuna dair bilginin aktarılması hastane personelinin güvenliğini ve kamu sağlığının korunmasını haklı kılabileceği kanaatindedir. 79. Bununla birlikte Mahkeme, mevcut davadaki gibi hassas bir bilgi söylenirken hastanın herhangi bir biçimde damgalanmamasına dikkat edilerek ve bu konuda yeterli güvenceler sunularak yapılması gerektiği kanaatindedir. Somut başvuru kapsamında, Mahkeme, sır niteliğindeki bilgilerin farklı müdahalede bulunanlar arasında paylaşılması halinde hepsinin prensip olarak kendilerine söylenen bu bilgilerin gizliliğine saygı göstermesini gerektirecek şekilde tıbbi sır ve tıbbı verilerin gizliliğinin iç hukukta güvence altına alındığını, aksi halde bu kişiler hakkında disiplin veya ceza soruşturması başlatılabileceğini kaydetmektedir. 80. Mevcut dava koşullarında, dosyadaki belgeleri ve başvuranın hastaneye kabul işlemleri sırasında bilincinin kapalı olmasını göz önünde bulunduran Mahkeme ihtilaflı bilginin açıklanmasının, yapılan tedavi veya teşhis açısından başvuranın yararına olmadığını veya hastane personelinin güvenliğine bağlı zorunluluklara dayanmadığını düşündürecek herhangi bir unsur bulunmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla, başvuranın HIV pozitif olduğuna ilişkin bilginin farklı müdahalede bulunanlar arasında paylaşılması nedeniyle başvuranın özel hayatına saygı hakkının ihlal edildiği değerlendirilemez. 81. Öte yandan başvuranın ulusal mahkemeler önündeki yargılamalarda kimliğinin açıklandığı iddiasıyla ilgili olarak Mahkeme, kendisine sunulan 29 Y / TÜRKİYE KARARI dosyadaki bilgi ve belgeler ışığında başvuranın idare mahkemelerinden davanın gizliliğine karar vermesini talep ettiğini saptamaktadır. Ancak bu mahkemelerin kararlarından bu talep hakkında karar verilmediği anlaşılmaktadır. Başvuranın açtığı dava kapsamında ulusal mahkemeler tarafından verilen kararlar incelendiğinde Mahkeme, sadece İstanbul İdare Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararında başvuranın HIV Pozitif olduğunun belirtildiğini, bu karar dışında söz konusu kararların hepsinde başvuranın isminin yazıldığını tespit etmiştir. Dosyadaki unsurlardan, söz konusu dava kapsamında iç hukukta verilen başka hiçbir kararda başvuranın HIV pozitif olduğu veya sağlık durumuyla ilgili başka bilgiler yer almamaktadır. Başvuranın itirazının esası hakkında karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, başvuranın avukatına kararı tebliğ ettiği sırada kararın gizliliğini belirtmiştir. 82. Bu bağlamda Mahkeme, idare mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulandığını ve davada taraflardan birinin duruşma yapılması yönünde bir isteği olmazsa, duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verildiğinin altını çizmektedir. Şüphesiz somut davada, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararında başvuranın HIV pozitif olduğu açıklanarak ismi belirtilmiştir. Bununla birlikte söz konusu görevsizlik kararı ile kararın herhangi bir şekilde yayımlandığı veya yayınladığı ya da kamuya açık bırakıldığına dair hiçbir bulgu yoktur. Dolayısıyla Mahkeme, sadece bir kararda başvuranın HIV pozitif olduğunun belirtilmesinin tek başına başvuranın özel hayatının gizliliğinin ihlali olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir (bk. bu kapsamda yukarıda anılan Z/Finlandiyave C.C./İspanya davalarının koşulları ile kıyaslayınız). 83. Son olarak, başvuranın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından toplanan sağlık verilerine herkesin kolayca erişebildiği iddiası hakkında Mahkeme, şikâyetin genel anlamda yapıldığını ve somut dava koşulları ile herhangi bir şekilde ilişkilendirilmediğini tespit etmektedir. 84. Dolayısıyla başvurunun bu kısmı dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35. § 3. ve 4. Maddesi uyarınca reddedilmesi gerekir. 30 Y / TÜRKİYE KARARI D. Diğer İhlal İddiaları Hakkında 85. Mahkeme öncelikle elinde bulundurduğu dosyadaki belge ve bilgiler ışığında başvuranın hastanedeyken birçok doktor tarafından muayene edildiğini ve hastaneye kabul edilmesinin hemen ardından çeşitli biyolojik analizlerin yapıldığını tespit etmiştir (bk. yukarıda paragraf 6-9.). Bu kapsamda, Mahkeme başvuranın vücut bütünlüğü veya hayatı açısından risk teşkil edecek veya hastaneye kabul edilmesi sırasında HIV pozitif olması sebebiyle aşağılayıcı veya ayrımcılığa maruz kalacak şekilde tedavisinin yapılmadığını iddialarını desteklemeye yetecek herhangi bir unsur bulunmadığı kanaatindedir. Dolayısıyla başvuranın şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35 § 3. ve 4. maddesi uyarınca reddedilmesi gerekir. 86. Mahkeme Sözleşme'nin ne 6. ve 13. maddelerin ne de başka bir hükmünün, bir başvurana, üçüncü kişiler hakkında kovuşturma başlatma ve mahkûm ettirme ya da "kişisel intikam" hakkı tanımadığını hatırlatmaktadır (bk. Perez/Fransa [BD], No. 47287/99, § 70, AİHM 2004-I). Dolayısıyla, başvuranın bu kapsamdaki şikâyetleri Sözleşme’nin 35§3 maddesi anlamında konu bakımından (ratione materiae) bağdaşmamakta ve 35§4 maddesi uyarınca reddedilmesi gerekir. 87. Son olarak Mahkeme başvuranın Sözleşme’nin 1. ve 7. maddeleri kapsamında yaptığı şikâyetlerin herhangi bir şekilde desteklenmediğini ve açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle Sözleşme’nin Sözleşme’nin 35 § 3. ve 4. maddesi uyarınca reddedilmeleri gerektiğini tespit etmiştir. Bu gerekçelerle, Mahkeme oybirliğiyle, Başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. 31 Y / TÜRKİYE KARARI İşbu karar Fransızca dilinde tanzim edilmiş olup; 19 Mart 2015 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir. Stanley Naismith Yazı işleri Müdürü András Sajó Başkan 32