“Çoğulcu bir anayasa için toplumsal talep varsa, kimse bu talebi

advertisement
TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Rıza Türmen:
“Çoğulcu bir anayasa için toplumsal talep varsa,
kimse bu talebi görmezden gelemez!”
FES, SODEV, KÜYEREL ve TÜSES’in gerçekleştirdiği Yeni Anayasa Yolunda konferans
dizisinin ikincisi; feministlerin, gençlerin, çocukların, Ermenilerin, Çingenelerin, LGBT
bireylerin, mültecilerin, hayvan hakları savunucularının ve daha pek çok kesimin sesini
duyurmak, yeni anayasada bu seslerin de yankılanmasını sağlamak için düzenlendi.
Konferansın son bölümünde de TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Rıza Türmen konuştu ve
sivil topluma önemli mesajlar verdi.
1 Nisan 2012, Pazar
Türkiye'nin yeni anayasa yolculuğu ivme kazanarak sürerken, anayasa tartışmaları sürecinde sesi
az duyulan toplumsal kesimler ve hak savunucuları İstanbul'da bir araya gelerek, taleplerini bir
konferansta kamuoyuyla paylaştı. İstanbul'da Taksim Point Otel'de gerçekleşen konferansın ev
sahipliğini Friedrich-Ebert-Stiftung Türkiye Temsilciliği (FES), Sosyal Demokrasi Vakfı
(SODEV), Küresel ve Yerel Düşünce Derneği (KÜYEREL) ile Türkiye Sosyal Ekonomik
Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) yaptı.
FES, SODEV, KÜYEREL ve TÜSES’in gerçekleştirdiği Yeni Anayasa Yolu'nda konferans dizisinin
ikincisi; feministlerin, gençlerin, çocukların, Ermenilerin, Çingenelerin, LGBT bireylerin, engellilerin,
hayvan hakları savunucularının ve daha pek çok kesimin sesini duyurmak, yeni anayasada bu
seslerin de yankılanmasını sağlamak için düzenlendi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilcisi
Michael Meier şunları söyledi:
“Konferansımız Türkiye’deki yeni anayasa yapım sürecine katkıda bulunmak isteyen
kurumlar tarafından düzenlendi. Önümüzdeki yeni anayasa, Türkiye’de özgür, şeffaf ve
demokratik bir şekilde hazırlanmış ilk anayasa olacak. Yeni anayasanın, toplumun tüm ile
hazırlanması gerektiğine inanıyoruz.”
Meier’den sonra söz alan TÜSES Yönetim Kurulu Üyesi ve konferans moderatörü Bekir Ağırdır
“Anayasa ihtiyacımız, siyasetçilerin niyet veya niyetsizliklerinden öte, hayatın dayattığı bir
ihtiyaç” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hepimiz farkında olmadan zihnimizde bir mağduriyet hiyerarşisi üretiyoruz. Bu
konferansta bu hiyerarşiden uzaklaşmayı amaçlıyoruz. Daha kolay mutabakat
sağlanabilecek konuları öncelikle konuşmak, toplumun ve siyasetin içinde bir moral
sağlayacaktır. Anayasa sürecini takip ederek siyasetin üzerinde bir baskı oluşturmamız ve
vatandaş mutabakatını hissettirmemiz gerekiyor.”
Birinci Oturum
Toplantının ilk oturumunu diş hekimi ve anayasa aktivisti Tatyos Bebek yönetti. Bebek oturumu
şöyle açtı:
“İlk kez toplumun bütün kesimlerinin anayasa sürecine katılabileceği bir dönemden
geçiyoruz. Bu süreçte öncelikle birbirimizi anlamamız ve dinlememiz gerekiyor.Bu anlamda
bu tür konferanslar sürece faydalı olacaktır. Sesi duyulmayan kesimler olarak bu sürece
tartışmalarımız ve önerilerimizle olumlu katkılarda bulunmak istiyoruz. Ermeniler arasında
anayasal sürece katkıda bulunacak toplantılar yaptık ve bu toplantılarda 350 anayasal talep
toplandı. Biz anayasa yazmak değil, anayasa yapmak istiyoruz. Türkiye toplumunun eline ilk
defa böyle bir fırsat geçti. Ermeni toplumunun meclise sunduğu anayasa önerisi beni çok
gururlandırdı. Bu toplumda bir arada yaşama isteğimizi göstermiş olduk.”
İlk Oturum ve Konuşmacıları:
Mehmet Tarhan (Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği)
“Anayasaya cinsiyet kimliği ibaresi eklenmeli”
“LGBT hareketi 8 yıldır anayasal bir kampanya yürütüyor ve anayasaya “cinsel yönelim” ve
“cinsiyet kimliği” ibarelerinin eklenmesini savunuyor. Birincil talebimiz varlığın görülmesi, ancak
LGBT'lerin sadece eşitlik maddesinde değil diğer maddeler hakkında da söyleyecekleri var.
LGBT'lerin tüm siyasal alan hakkında görüş üretme kapasitesini geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu
sürecin katılımcı bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Anayasa çalışmalarımız diğer LGBT örgütleri ve
örgütlü olmayan LGBT'ler için de teşvik edici oluyor. Örgütlü ya da bireysel olarak görüşlerini
meclis ve kamuoyu ile paylaşıyorlar.Örgütlerin olmadığı illerdeki LGBT'leri de İstanbul'da
toplayarak, anayasa raporuna son halini vereceğiz. Sosyal politikaların aile değil birey temelli
olmasını talep ediyoruz. Bu sadece bizim için değil, toplumdaki pek çok grup için gerekli. Hiçbir
toplumsal kesimi dışarıda bırakmayacak bir katılım sürecinin oluşturulması çok önemli. Demokratik,
laik, sosyal hukuk devletinin evrensel normlarla tanımlanması çok önemli. LGBT’lerin laiklik
konusundaki ısrarı, sürekli moral değerlerle yargılanan bir topluluk olmasından kaynaklanıyor. Yine
anayasada özgürlükleri kısıtlamakta sıkça kullanılan “genel ahlak” gibi muğlak tanımlamaların
olmamasını istiyoruz. Kişinin eşcinselliğinin "tespit edilmeye" çalışması, özel hayatın
dokunulmazlığı konusunda ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Yasemin Öz (Amargi Kadın Akademisi)
“Süreç sivil ve demokratik olmaktan uzak”
“Anayasa tartışması yüksek siyaset tartışması olarak anlaşılıyor. Vatandaşın dâhil edilmesi gereği
düşünülmüyor. Amargi olarak 2011'de anayasa önerilerimizi oluşturmak için bir seri iç toplantı
düzenledik ve hazırladığımız taslağı TBMM'ye gönderdik. Ancak şu anda meclisin sitesi sivil toplum
kuruluşlarının önerilerine kapandı. Sivil ve demokratik olmaktan uzak bir süreç devam ediyor.
Sadece ‘Evet’ veya ‘Hayır’ diyerek tüm anayasa maddelerini bir potada eritmeye çalışmak sürecin
demokratik olmadığının bir göstergesi. Tüm anayasa çalışmalarını inceledik ve her birinden
kendimize yakın bulduğumuz ve raporumuza dâhil ettiğimiz cümleler oldu. Çok genel ilkelerin
düzenlendiği, kısa ve öz bir anayasa yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Kemikleşmiş bir anayasal
sisteme karşıyız. Topluma geniş alan tanıyacak bir anayasa için, öncelikle çok genel hükümlerin
tanımlanması gerekiyor. Mevcut anayasada kaç tane milli kelimesinin geçtiği bile çok şey anlatıyor.
Neyin kimden nasıl korunmak istediği açıkça görülüyor. Laiklik anlayışımız mevcut olandan çok
farklı, devlet ve din işlerinin ayrılmasının yanı sıra ibadet özgürlüğünün de tanınması gerekiyor.
Mevcut meclisin değil, anayasa yapmak için özel olarak oluşturulmuş bir meclisin bu süreci
yürütmesi gerekiyor. Mecliste en az yüzde 50 kadın temsili, toplumun her kesimden kadınlarına yer
verilerek sağlanmalı. Vatandaşları ilgilendiren her şey kadınları da ilgilendiriyor. O yüzden sadece
kadın haklarını değil diğer meseleleri de irdeliyoruz. Anayasal vatandaşlığı temel alan ve mevcut
eşitsizlikleri gidermek için pozitif önlemleri zorunlu gören bir anayasa istiyoruz. Şiddet ve
ayrımcılığın olmadığı bir dünya tasavvur ediyor, tüm canlıların varlık haklarının korunduğu bir
anayasa istiyoruz. Yalnızca doğa ve canlılar üzerinden gitmiyor, kültür varlıklarını da koruyacak bir
anayasal düzenleme talep ediyoruz. Anayasa insan ve doğa merkezli olmalı, toplumun kaderi
hakkındaki kararın bizzat topluma ait olması gerektiği düzenlenmeli. Herkesin ayrım
gözetilmeksizin anayasa önünde eşit olduğu anayasada belirtilmeli, her türlü ayrımcılık
yasaklanmalı. Anayasa vicdani ret, eğitim, sağlık ve asgari geçim hakları düzenlemesine açıkça
yer vermeli, zorunlu askerlik kaldırılmalı. Temel hak ve özgürlükler; ırkçılık, ayrımcılık ve nefret
suçları dışındaki gerekçelerle sınırlandırılmamalı. İnsanın doğa ve diğer canlılar üzerinde tahakküm
kurmadığı bir dünya hayal ediyoruz. Hayvan haklarının güvence altına alınması gerekiyor. Anadilde
eğitim sağlanmalı, Türkçe dışında diğer dillerde de eğitim verilebilmeli. Ekonomik faaliyetlerin
doğaya en az zarar verecek düzeyde yapılmasını istiyoruz. Vatandaşların bu sürece katılabilmesi
için 30 bin imza taşıyan önerilerin mecliste görüşülmesi zorunluluğu maddesini önerdik. İfade
özgürlüğü nefret söylemi, tehdit ve tahrik dışında hiçbir sebep ile sınırlandırılmamalı. Serbest
piyasadaki tekelleşmeyi engellemek için gerekli maddeleri anayasa önerimize ekledik. Dar gelirli
kesimlerin ekonomik çıkarlarının gözetildiği bir anayasa istiyoruz.”
Murat Demirok (Altınokta Körler Derneği)
“8,5 milyon engelliden
sadece 100 bini sokakta!”
“Toplumun yüzde 12'sini temsil eden 8,5 milyon engelli olarak toplumsal hayatta önümüze konulan
engeller bizi gerçek anlamda ‘engelliyor’. Bu toplumda engelliler hak mücadelesi veren, kendi
hakları için savaşan kesimlerdir. Sosyal devletin anayasada başta eşitlik ve ayrımcılık konularında
engellilere haklar tanıması gerekiyor. Anayasadaki özürlüler kelimesi bizi incitiyor. Bizim bir
kabahatimiz mi var? Esas özür dilenecek kesim bizleriz. Bu ülkedeki 8,5 milyon engellinin sadece
100 bini sokağa çıkabiliyorsa, bu sadece bizim değil, bu ülkenin sorunu, Biz korunmak istemiyoruz,
korunmaya muhtaç insanlar değiliz. Yalnızca haklarımızın ve özgürlüklerimizin tanınmasını
istiyoruz. Yerelde de, sivilde de, anayasada da eşit olmak istiyoruz.”
Ahmet Kemal Şenpolat (HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Başkanı)
“Bir hayvana tecavüzle, açık alanda
sigara içmenin cezası aynı!”
“HAYTAP olarak, hayvanların derdini anlatabilmek için Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdik ve
federasyonlaştık. Toplumda küçümsenen bir hakkı, akılcı çalışmalarla ön plana getirmeye
çalışıyoruz. Parlamento üzerinde baskı kurabilmek için STK örgütlerini güçlü tutmak ve
kamuoyunda ses getirmek gerekiyor. Halkın sesini duyurabileceği tek yer seçimler, ancak STK'lar
bu alanda kendini gösteremiyor. Sesini duyurabilen STK'lar genellikle iktidara yakın örgütler ve biz
bu sisteme 'demokratik' sistem diyoruz. 1 milyon imza bile toplasanız, siyaseten en tepedeki ismin
onayı olmadan parlemento üzerinde STK'lar olarak bir etkiniz olamıyor. Hayvanları zehirleyen
belediyeler ve belediye başkanları, seçildikten sonra hiçbir şekilde denetlenmek istemiyor.
Hayvanlara tecavüz ettiğiniz zaman, kapalı alanda sigara içmiş biri gibi idari ceza ile
cezalandırılıyorsunuz. Hayvana yapılan işkence, edilen tecavüz sabıka kaydınıza geçirilmiyor,
mahkeme karşısına çıkarılmıyor. Devlet yarın öbür gün bir çocuğa cinsel istismarda bulunabilecek
bir kişiyi, kabahatler kanunu kapsamında değerlendiriyor. En zayıf halka olan hayvanlara bu bakış
açısıyla baktığınız zaman, toplum içindeki potansiyel suçluları da korumuş oluyorsunuz. Bu ülkede
güçsüzlere yardım edebilmek için güçlü olmak zorundasınız. Sesinizi duyurmak için bu çok gerekli.
Hayvanlar da bu toplumun bir parçası ve hepimiz kadar yaşama hakkına sahip.”
Ali Rıza Keleş (Alternatif Bilişim Derneği)
“Halen 15 bin internet sitesi yasaklı!”
“Bilgi iletişim teknolojilerinin hayatımıza getirdiği değişimler alanında çalışmalar yapıyoruz ve
kullanıcıların haklarını savunuyoruz. İnternette sansür, filtreleme ve erişim engeli esas çalışma
alanımız. Şu an 15 binin üzerinde internet sitesi yasaklı. Moral değerler internet düzenlemelerinde
de etkili oldu. İntenetteki filtrelemeyi BTK'nın tekeline veren bir düzenleme çıkarıldı. Nefret
söyleminin en çok dolaşıma girdiği alanlardan birisi sosyal medya. Aileyi ve çocuğu korumak için
başlatılan filtre uygulaması, Türkiye'deki internetin tümünü merkezi bir filtre sisteminden geçiriyor.
İnternet erişimi temel bir insan hakkıdır, internetin evrenselliği esas alınmalı, hiçbir erişim
sınırlaması getirilmemelidir. Bireyin bilgi toplumuna katılım hakkı sağlanmalı ve kişisel gizlilik
korunarak internetten ücretsiz olarak faydalanabilmelidir. İnternet kullanıcılarının katkılarıyla
hazırladığımız Kullanıcı Hakları Bildirgesi'ni 9 Nisan'da yayınlayacağız. Bildirgemizde internet
kullanımının ücretsiz veya minimum ücretle sunulması gerektiğini söylüyoruz. İnternet temel eğitim
sisteminin bir parçası haline getirilmeli, her kesime internet kullanımı öğretilmeli. BTK, Türkiye'de
pazarın büyük bölümünü elinde tutan TTNET'e kendi servisleri lehine yaptığı uygulamalar nedeniye
soruşturma açtı. İnsanlar kimliklerini açıklayarak bir takım hizmetlerden faydalanmak zorunda
bırakılıyor. Bir görüş bildirmek için TC numarası isteniyor. Anonimliğin her internet kullanıcısının
hakkı olduğunu düşünüyoruz. Kişisel gizlilik konusunda hassasız. Kullanıcıların kişisel verilerinin
gizliliği esas alınmalı, ne amaçla kullanılacağı konusunda da şeffaf olunmalı.”
İkinci Oturum
Moderatör Belma Akçura (Milliyet Gazetisi)
“Türkiye'deki sürece baktığım zaman yargının devletin tehdit algıları üzerinden işlediğini
görüyorum. İktidarlar değişiyor ancak yargının zihniyeti hep aynı kalıyor. Bu zihniyet değişmediği
sürece anayasada yapılacak değişiklikler sonuç vermez. Yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Demirel'in
bir sözü, içinde bulunduğumuz ironiyi anlatıyor "Kürtlere kötü davranıyoruz da Türklere iyi mi
davranıyoruz?"
Abdullah Cıstır (İzmir Romanlar Derneği Başkanı)
”Roman açılımı popülistti, yürümedi”
“Eskiden Roman derneği kurmak bir suçtu, 1996'da kurulan bir dernek bu bağlamda yargılandı.
Türkiye'de halen bizi dezavantajlı sayan bir irade eksikliği var. Dezavantajlı demek, kendiliğinden
bir şey yapamayan demektir. Bizim dezavantajımız da bir uzuv değil algı eksikliğinden
kaynaklanıyor. Romanlar üzerindeki kriminal leke sebebiyle, kanunlar önünde eşit olmadığımız
açıkça görülüyor. Bu ülkede ayrımcılıkla mücadele ve nefret söylemi hukuku geliştirilmediği sürece,
hiçbir anayasa önersii bir işe yaramayacaktır. CHP kurultayının yüzde 5'ini dezavantajlılardan
oluşturalım dediğimde, Romanları nereye koyacağız dediler. Dünyada hiçbir etnik grup dezavantajlı
kategorisinde değildir, Romanlar hariç. Türkiye'deki Roman Açılımı çok yankı buldu, Başbakan
Romanlardan özür bile diledi. Herkes bunun devamı gelecek diye heyecanlıydı. Vatandaş oraya
göbek atmaya gitti, kimse o açılıma elinde bir dosyayla gitmedi. Popülist bir açılımdı. Romanlarla
ilgili çıkarılan ilk dergi olan Rom-Ca dergisi için Türkiye'nin her yerini dolaştım. Bu sosyal bir
projedir. Cumhuriyetin kazanımlarıyla birlikte bir gelişme var gibi gözükse de, Osmanlı döneminde
Romanların durumu daha iyiydi. Bizi sizi eğlendirene kadar seviyorsunuz. Işıklar kapandığında siz
güvenlikli sitelerinize, biz ise yoksul mahallelerimize dönüyoruz. Roman mahallelerine girdiğimde
Başbakan gibiyim, ama meydanlarda istesek 100 kişi toplayamıyoruz. Hizmete erişmek için
eğitimin ön şart olduğu bir toplumdan bahsediyoruz. Siz bizden katılım bekliyorsunuz. Siyasetçilerin
mahallelere girmesi, gerçek insan profilleriyle karşılaşması gerekiyor. Makyajlanmış gezilerin bir
etkisi yok. TOKİ'nin kentsel dönüşüm anlayışıyla, ne kültürel ne toplumsal dokumuzu
koruyabiliyoruz. Projeler hep AB bütçeleriyle yapılıyor. Bu devletin Roman Açılımı için ayıracağı bir
bütçe yok mu? Çocuğunu okula göndermek yerine babasının yanında 3 kilo hurda toplasın, hiç
olmazsa bir faydası olur deniliyor. Eğitimin kendisine getireceği imkânların farkında olmayan bir
toplumdan söz ediyoruz. Yeni Roman açılımının koordinatörü Bekir Bozdağ, bugüne kadar
Romanlarla ilgili bir tek kelime etmedi. Belki seçime beş kala ederler. Yeni anayasaya Romanların
da dâhil edilmesi gerekiyor. Bunun için spesifik yaklaşım metodları geliştirmek lazım. İktidar da
CHP de Roman açılımları yaptı, ama bir tane Roman milletvekili çıkarmadılar.”
Emrah Kırımsoy (Gündem Çocuk Derneği)
“Çocuk anayasada hak sahibi bir
birey olarak tanımlanmalı”
“Farklı spesifik gruplar, talepleriyle büyük resmi oluşturuyorlar. Kendi konularımıza fazlaca
odaklanmak, farklı meselelere at gözlükleriyle bakmamıza neden oluyor. Özel bir gereklilikten
dolayı çocuklarla ilgili merceği biraz daha büyütmek gerekiyor. Oy haklarının olmaması, hak arama
mekanizmalarına doğrudan ulaşma pratiklerinin olmaması çocukların önünde engel teşkil ediyor.
Anayasa yapım sürecine çocukların katılımının sağlanması gereği, hazırladığımız raporda da
vurgulanıyor. Demokrasinin, çocukların günlük hayatına nasıl dâhil edilmesi gerektiği üzerine
birçok yöntem öne sürülüyor. Anayasa nedir sorusuna cevap veremeyen çocuklar, bizim
gerçeğimiz. Bu toplum aslında anayasa sürecinin çok dışında. Anayasa içerisinde çocukların
katılımının önünü açan bir düzenleme yapılması gerekiyor. Çoğulculuk ve şeffaflık ilkelerinin temel
öncelik olarak tanımlanması bir diğer önemli konumuz. 0-18 yaş gibi geniş bir yaş aralığından söz
ediyoruz. Farklı yaş gruplarına göre yöntemlerle ilgili yapılacaklar üzerine çalışıyoruz. Bu süreçte,
herhangi bir çocuk grubunun Türkiye'deki tüm çocukları temsil edemeyeceği gerçeğini de
vurguluyoruz. İnternet erişimi ve TC kimlik numarası verilmesi ile ilgili çocuklara yönelik farklı
uygulamalar olması gerekiyor. TBMM'deki Çocuk Hakları İzleme Komitesi, bundan sonraki
anayasa süreçlerinde zemin oluşturmalı. Anayasada çocuğun tüm boyutlarıyla hak sahibi olan bir
birey olarak tanımlanması gerekiyor. Şu anki anayasada çocuk, bir birey olmaktan ziyade, tüm
kararlarının ailesi tarafından verildiği bir nesne gibi tanımlanıyor. Çocuk haklarının hayata
geçirilmesi konusunda bağımsız izleme mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor.”
Rober Koptaş (Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni)
“Bu toplumda melezleşmek istiyorum”
“Bu toplantının ruhuyla benim hissetiklerim çok örtüşüyor. Biz kavramının benim için önemi büyük.
Ermenilerin haleti ruhiyesinde, Romanlarda olduğu gibi ‘bizi tanıyın’dan çok, ‘bizi unutun’ vurgusu
var. Ermeni olarak kendimize özgü taleplerimiz var, ama Türkiye'deki her mesele bizleri herkes
kadar etkiliyor. Anayasa sürecine katılım; bizi biz yapan, kimseyi dışarıda bırakmayan bir ‘biz’ inşa
etme çabasının bir parçası. Anayasa belli standartlara ulaşabilmemiz için bir kaldıraç olacak ancak
anayasa sürecinin kendisi de çok değerli bir süreç. Eski anayasayla devam etmenin toplumsal bir
meşruiyeti kalmadı. Bizlerin de bunun toplumsal gereğini yapmamız lazım. Türkiye'deki eşitsizliğin
kaynağında Cumhuriyet'in resmi ideolojisinin olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ufak tefek reformlar
"biz"i bir arada tutmak için yeterli değil. Makyaj artık hiçbir şeyi kapatmayacaktır. Ermenilerle benim
anlaşamadığım bir nokta, Ermenilerin Lozan'ı bir güvence olarak görmeye devam etmeleri. Ben
haklarımın Lozan'la tanımlanıyor olmasından rahatsızım. Bu, bir grubu "biz"in dışına çıkaran
sebeplerden birisi. Lozan'ı sürdürmek, zaten öteki olarak görülen Ermeni ve Rumlar hakkındaki bu
algının devam etmesi anlamına geliyor. Ermenilerin bu güvensizliğini anlıyorum, ama Lozan'ı aşan
azınlık anlayışındaki bir anayasayla bu hakları tanıyabilmeliyiz. Patrikhaneler halktan görüş
almadan bir takım uzmanlarla bir metin oluşturdu ve meclise sundular. Patrikhane daha sonra,
bizim hazırladığımız ve Ermeni toplumuyla görüşerek oluşturduğumuz anayasa metnini kullanmayı
uygun gördü. Ermenilerin içinde de yapısal sorunlar var. Cumhuriyet rejimi muhatap olarak
yalnızca Patrikhane'yi alıyor. Bu Ermeni toplumu için de çok sınırlayıcı ve temsil gücünü azaltan bir
durum. Hazırladığımız metindeki temel ilkelerimiz arasında eşitlik, çoğulculuk, özgürlükçülük, din
ve vicdan özgürlüğü yer alıyor. Ermeniler üzerine düşünüyorken bile, Türkiye'nin
demokratikleşmesinin çok önemli olduğunu görüyorum. Ermenilerin yararına olan herşeyin
Türkiye'nin yüzde 99,9’unun da yararına olan imkânlar sunduğunu görüyorum. Uzlaşabileceğimiz
bir zemin olduğunu görmek, umutlanmamı sağlıyor. Demokratikleşmek Türk için de Kürt için de
Ermeni için de önemli. Belirleyici olan bizim bir arada yaşamak isteyip istemediğimizdir. Siyasiler
toplum taleplerine karşı duyarlı olmak durumunda. Mücadele azmini köreltmemek adına, kötümser
olmamak gerektiğini düşünüyorum. Değişime inanmalıyız. Yapabileceğimiz çok şey var. Hayat
devam edeceğine göre, biz de bunları konuşmaya devam edeceğiz. Bu ayrımcı zihniyetin
dönüştürülmesi gerekiyor. Bu toplum içinde sadece Ermeni kimliğimle görülmek istemiyorum.
Sizden farkım olmamasını, sizi de farklı görmemeyi arzu ediyorum. Bu toplum içinde melezleşmek
istiyorum.”
Alper Hasan Tanyel (Mülteci-Der Dayanışma Derneği)
“Mültecilerin yok sayılması utanç kaynağı”
“Derneğimiz kuruluş aşamasında İzmir'deki mültecilerin ihtiyaçları üzerine yoğunlaşmıştı. Ne
sebeple ülkesini terketmiş olursa olsun, mültecilerin ülkemizdeki hukuki hak arayışlarının
savunulması gerekiyor. Ermeni göçmen bir işçi, statüsüzlüğünden dolayı, yargıya başvuramadığı
için ciddi bir travma yaşayıp, intihar etti. Sadece kendi vatandaşlarımızın haklarını tartışırsak,
birçok göçmeni bu yola sürüklemiş olacağız. Göçmenlerle ilgili hak mücadelesi alanında, sağlık
hizmetine erişim, özel hayatın gizliliği gibi hakların elde edilme çalışmaları var. Güney Afrika ve
Almanya anayasasında, bizde 10. maddede sayılan kanun önünde eşitlik ilkesi en başta yer alıyor.
Sağlık hizmetinde Hollanda anayasası "vatandaş" ibaresini kullanmıyor, "nüfus" diyor. Ülkede
herkesin eşit tutulması çok önemli. Ülke sınırları içinde bulunuyor olmak bir gerçekliktir, bunun göz
ardı edilmesi, Festus Okey davasında da olduğu gibi, yok edicidir. Özellikle bürokratik konularda
göçmenler için ne yaparsanız yapın bir cevap alamıyorsunuz. Gerçekte var olan insanların yasal
olarak yok sayılması, utanç kaynağı bir durumdur.”
Üçüncü Oturum
Moderatör Bekir Ağırdır:
“Bazı sorunlar var ki çözümlerini anayasaya gidiş sürecinin kendisi üretecek. Biz olma duygusunun
yolu birbirimizi tanımaktan geçiyor. Türkiye'de 23-24 milyon nüfus göç etmiş durumda. Mesafe
kavramı değişti, önceden ‘el’ olanlar artık sosyal ilişki mesafesine geldi. Bugün dinlediğimiz tüm
gruplar aslında var olduklarını tanımlanmasını ve duyarlılıklarının anayasa karşılık bulmasını
istiyor. Taleplerimizi meclise ilettikten sonra işimiz bitmiyor. Tüm bunların altında toplumun devletle
bir suç ortaklığı var.”
Rıza Türmen (TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi ve CHP İzmir Milletvekili)
“Anayasada çok kimlikli vatandaşlığa yer açabilmek gerekiyor”
“Bugün dinlediklerim çok yararlı şeylerdi. Keşke bütün uzlaşma komisyonunu buraya
getirebilseydik diye düşündüm. Demokrasi azınlığı koruyan, haklarını güvence altına alan bir
sistem olmalı. Bunu yaşama geçirebilmek temel sorunlardan biri. Anayasa Uzlaşma Komisyonu
aslında fena çalışmıyor. Üyeler birbirini tanıdıkça uzlaşma zemini artıyor. Ancak herkesin
kafasındaki soru şu. Giderek otoriterleşen böyle bir ortamda, uzlaşmayı nasıl bekliyorsunuz? Size
umut veren ne? Bunun cevabını vermek kolay değil. Ancak çoğulcu bir anayasa yapmak yolunda
bir toplumsal talep varsa, kimse bunu görmezden gelemez. Siyasiler olarak ancak sivil toplumun
etkin baskısı varsa diyebiliriz ki, biz bu talebi karşılamak zorundayız. O yüzden bu toplantılar çok
önemli. Sivil toplumun önemi asıl bundan sonra ortaya çıkacak. Sivil toplum baskısı asıl Nisan
ayından sonra daha büyük bir önem kazanacak. Toplumsal talep çok önemli. Meclis web sitesinin
anayasa önerilerine kapatılması yanlış bir karardı. Anayasa görüşmelerine çeşitli gruplar geldi.
Örneğin, Yahudi cemaati toplumda yükselen anti-semitizmden korkuyoruz dedi. Çocuk hakları
konusunda asıl yapılması gereken siyasilerin eğitimi. Bunu tamamen bir fantazi olarak gördüler.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocukların katılımı konusunda bize önerdiği tek şey kompozisyon
yarışması açmak oldu. Yargının azınlıklar tutumunda gösterdiği tutum çok önemli. Festus Okey
davası bu anlamda çok tipik bir örnektir. Devlet görevlilerine kol kanat germek yargının bir bakış
açısı oldu. Anayasa önerileri üzerine bir teknik ekip oluşturuldu. Tüm önerilerin özeti çıkarılacak,
istenirse ayrıntılara ulaşılabilecek. Bir ülkede demokrasi kültürü gelişmemişse, dünyanın en iyi
anayasasını yapsanız da demokrasi sakat kalıyor. Ancak demokrasi konusunda belirli bir mesafe
kaydeden, orta derecede demokratik ülkelerde iyi bir anayasa yapmak çok önemli. Başarılı bir
anayasa için, Türkiye'nin çok kültürlülüğe geçmesi ve tek kültürlü üniformadan çıkması gerekiyor.
Farklılıklar kimliklere, kimlikler siyasi taleplere dönüşüyor. Bu anayasa bu talepleri karşılayabilecek
mi, bu çok önemli. Anayasa farklı kültürleri birer zenginlik unsuru olarak muhafaza edebiliyorsa
başarılı bir anayasadır. Çok kimlikli vatandaşlığa yer açabilmek gerekiyor. Farklı kimlikleri
koruyarak ortak bir kimlik çevresinde birleştirebilecek miyiz? Bu da, farklı kimliklerin kendi iç
değerlerinin bu ortak kimlikte korunacağını görmeleriyle mümkün olacaktır. Bu ortak kimliğin
asimilasyona gittiği tehlikesini sezerlerse, bu tabii ki istenmeyen bir ortak kimlik olacaktır. Şu an
Türkiye'de hiçbir dönem olmadığı kadar bir güç yoğunlaşması var. Her kurum siyasal iktidara
bağlanmış durumda. Bunu 4+4+4 düzenlemesinde de gördük. Yürütmenin başının yasamanın
programını dahi çizdiği bir ülkeye demokratik demek mümkün değil. Başbakan 4+4+4
düzenlemesinin Cuma gününe yetişmesini istediği için, o gece mecliste sabah 4'e kadar çalıştık.
Uzmanlaşmış STK'ların ilgili kanunların yapımına dâhil olması, iktidarın gücünden vazgeçmesi
olarak görülüyor. Güç yoğunlaşmasından güç paylaşımına geçebilirsek, anayasa amaçlarına
ulaşacaktır. CHP olarak eşitlikten anladığımız sadece fırsat eşitliği veya kanun önünde eşitlik değil.
Egemenlik ilişkilerine de son veren bir eşitlik anlayışını savunuyoruz. O zaman anayasa özgürlük
getirecektir. Bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, bugün olduğundan çok daha
etkili biçimde yeni anayasada yer almalı. Alman anayasası ‘insan onuru ihlal edilemez’ diye
başlıyor. Belki bizim anayasamıza da böyle bir başlangıç maddesi lazım. Avrupa Birliği'nin insan
hakları şartına bakıldığında, sadece özgürlüklerin olduğu, sınırlama paragrafının olmadığı görülür.
Özgürlük sınırlamalarını yaparken çok dikkat etmek lazım. Uluslararası sınırlama hükmünün
altında elli yıllık bir içtihat yer alıyor. Sınırlama maddesini hiçbir şeyi dikkate almadan oluşturunca,
bu sınırlamalar çok katı olarak uygulanıyor. Fransa Anayasa Mahkemesi kararına göre, yasa
koyucu temel hak ve özgürlüğü zayıflatan kanun çıkaramaz, güçlendiren kanun çıkarabilir. Yargı
eskiden de çok iyi değildi, ama bu bugünkü durumunu haklı göstermiyor. Bu bir zihniyet meselesi.
Yargıyı siyasi iktidar etkisinden çıkarmak gerekiyor. Burada tabii ki HSYK'nın kompozisyonu önem
taşıyacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın diyenler var, bu başkanlık tüm dinlere eşit uzaklıkta
olsun ve hepsini kapsasın diyenler var. Diyanet İşleri Başkanı, "Gayrimüslimlerin bizim
başkanlığımız altında olmak isteyeceklerini sanmıyorum" dedi. Diyanet İşleri Başkanı,"Biz özerk
olmalıyız, niye devlete bağlıyız" diye bana sordu. Papa nasıl seçiliyorsa, o da içeriden seçilmeli.
Anadilde eğitim konusunda biz soruna çocuğun çıkarları açısından bakıyoruz. Anadil konusunda
çeşitli formüller var, ilk üç yıl kendi anadilinde eğitim görmek ve sonra resmi dili öğrenmek gibi.
Bugün anayasada yerel yönetimler merkezi vesayet altındadır diye hüküm var. CHP'li bir
belediyenin, iktidar partisinin onayını alarak uygulamaya geçmesi bu ortamda tabii ki çok zor.
Anayasadaki eşitlik maddesinde, terminoloji bile bilinmiyor. Özürlü deniliyor, engelli olduğunuz için
bir de özür mü dileyeceksiniz? Anayasada pozitif ayrımcılık hükümlerine Romanlar ve diğer kimlik
grupları da dâhil edilebilir. Anayasa yazım aşamasında komisyonda bir uzlaşı ruhu hakim olursa ve
sivil toplum baskısı muhafaza edilirse bu süreç yürüyecektir. Komisyonda bu hava var, ama
dışarıda bu hava yok. Komisyonun anayasal talepler konusunda sivil toplumdan baskı görmesi
gerekiyor. Yapılması gereken bir şey var ve bu yapılabilir. Önemli olan iyi bir şey yapabilmek.
Getirilen öneriler tabii dikkate alınacak ama öneriler bütün çerçeveyi çizmiyor elbette. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına göre, ancak mahkemede konuşulan dil anlaşılmadığı zaman, ana
dil kullanımına izin veriliyor, kanuna ‘Peygamberimiz’ diye ibare koymak, dinsel eşitsizliğin en
önemli örneklerinden. Yeni anayasacılık yöntemlerine göre yapılmış anayasalar gibi, uluslararası
anayasacılık birikiminden de faydalanılacak.”
www.anayasayolunda.com
twitter.com/anayasayolunda
facebook.com/anayasayolunda
Ayrıntılı Bilgi ve Basın İletişimi
pointistanbul
Bilge Kaytan 02122403373 / 05303018217
[email protected]
Download