Mart 2008 bâçåçãáâ=d∏êΩåΩã= OMMU Yeni dünya, yeni riskler £åë∏ò Bu çalışmada danışmanımız Murat Üçer 2007 yılı değerlendirmelerini ve 2008 yılına ilişkin öngörülerini aktardı. Bu değerlendirmelere göre ABD ekonomisinin resesyonda olup olmadığı halen tartışılsa da, ekonominin sert bir yavaşlama moduna geçtiği kesin. Öte yandan dünyanın geri kalanının bu duruma nasıl tepki vereceği halen meçhul. Bütün bu gelişmeler bize özellikle Türkiye gibi finansman ihtiyacı yüksek ülkeler için en iyi senaryoda bile çok dikkatli olunması gereken bir sürece girildiğini gösteriyor. Bu raporun Türkiye’de çeşitli kesimleri ilgilendiren ekonomik gelişmelerin somut bir çerçeveye oturtulması ve daha sağlıklı yorumlanmasını sağlayacak bir nitelik taşıyacağını umuyoruz. Raporda Türkiye ekonomisinin belli başlı makro göstergelerinin gelişimine yer verildiği gibi mevcut yurtiçi ve yurtdışı koşullar çerçevesinde ekonominin orta vadeli görünümüne ilişkin öngörülere de yer verildi. Ekonomide yaşanan denge arayışının kırılganlıkların önüne geçecek politika tercihleri ile ekonomiyi sağlıklı bir rotaya oturtmasını ve de iyi düşünülerek hazırlanmış yapısal düzenlemelerin daha fazla vakit kaybetmeden devreye girmesini diliyoruz. Deloitte olarak, danışmanımız tarafından hazırlanmış bu çalışmayı yararlı bulmanızı dileriz. Hüseyin Gürer Yönetici Ortak ´áåÇÉâáäÉê Türkiye Ekonomisine Genel Bakış: 2008 Tahminleri Güçlü Lira, güçlü kalır mı? 3 ABD ve dünya ekonomisinde sancılı dönem 6 Piyasalar: Ocak - Şubat böyle olursa… 10 Parasal göstergeler: Artık herkes daha temkinli 12 Büyüme ve istihdam: Eski günleri aramaya başladık 14 Enflasyon ve para politikası: Yeni endeks, yeni umutlar 16 Maliye politikası: Zayıf bir yılın ardından düzelme işaretleri 18 Borç stoku ve finansman: Biz bu konuyla ilgilenmeyeli… 20 Cari denge ve finansman: Büyüyen rakamlar, artan riskler 22 Ek: Detaylı Tablolar v~ò~ê=e~ââ¼åÇ~ Dr. Murat Üçer Deloitte Ekonomi Danışmanı 1 1990 yılında Boston Kolej'den, 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden ekonomi dalında doktora ve lisans derecelerini aldı. Aralarında Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Finans Enstitüsü ve Credit Suisse First Boston yatırım bankasının bulunduğu çeşitli kurumlarda çalıştı. Türkiye’de özel sektör dışında, Hazine ve Merkez Bankası’na danışmanlık yaptı. 2002’den beri, Global Source Türkiye temsilcisi olarak, yabancı yatırımcılara ve çeşitli yerli kurumlara Türkiye'deki makro ekonomik gelişmeler üstüne danışmanlık hizmetleri, ve Koç Üniversitesi’nde makro ekonomi dersleri vermekdedir. Ekonomi alanında yayınlanmış çeşitli makaleleri ve son olarak, Türkiye’de 2001 krizi üzerine yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır. 25 o~éçêìãìò=ó~ó¼å~ Ü~ò¼êä~å¼êâÉåÁ Raporumuz yayına hazırlanırken, global ortamda ve Türkiye’de raporda yapılan analizleri ve tahminleri yakından ilgilendiren üç önemli gelişme oldu.1 Etraflı bir analizi Haziran raporumuza ertelemekle birlikte, bu değişmeleri raporu okurken sizlere ışık tutması ve raporun güncelliğini koruması amacıyla dikkatinize sunmak istedik. Global ortamda ABD doları uzun süre sakin seyrettikten sonra, Şubat ayının sonundan itibaren ciddi şekilde değer kaybetmeye başladı. ABD ekonomisinin görünümündeki zayıflamadan kaynaklanan bu değer kaybının panik satışlarla birleşerek aşırı abartılı bir hal aldığını düşünüyoruz. Raporu hazırladığımız tarihlerde 1.47 civarında seyreden €/$ paritesi Mart’ın ilk haftasında %5 artışla 1.54 seviyesine geldi. ABD ekonomisindeki yavaşlama endişelerinin yarattığı güvensizlik ortamında dolara olan talep azalmakla birlikte biz hala önümüzdeki 12-18 aylık vadede belirsizliğin geride bırakılmasıyla birlikte doların euroya karşı nispeten güçlenmesi beklentimizi koruyoruz. İçeriye dönersek, Şubat enflasyonu gıda fiyatlarındaki aşırı artış dolayısıyla beklentilerin yaklaşık 1 puan yukarısında gerçekleşti. Şubat ayında enflasyon aylık bazda %1.3 olurken 12-aylık enflasyon %9’un üzerine çıktı. Şubat ayında kötü hava koşullarından etkilenen gıdanın geçen aya göre %5 artması nedeniyle bir sıçrama gösteren enflasyonun yılsonunda önceki tahminimiz olan %6.5 yerine %7’nin üzerinde gerçekleşmesini bekliyoruz. Raporun yayına hazırlandığı dönem içerisinde yurtiçinde gerçekleşen en önemli gelişme ise TUIK’in bir senedir açıklanmasını beklediğimiz yeni milli gelir serilerini açıklaması oldu. AB standartlarına uyum çerçevesinde yenilenen istatistiklere göre 2006 yılı sonunda GSYİH büyüklüğü 576 milyar YTL’den 758 milyar YTL’ye yükseldi; yani yaklaşık %30 daha büyük bir ekonomi haline geldik. 2007 yılının tamamına ilişkin rakamlar Mart sonunda açıklanacak olmakla birlikte 2007’nin ilk 3 çeyreğinde büyüme %3.8’den %5’e yükseldi. Bu doğrultuda %4 civarında olan 2007 büyüme beklentimizi tamamen teknik nedenlerde %5 civarına yükseltiyoruz. Öte yandan 2008 yılının görünümüne ilişkin beklentilerimize ve mutlak rakamlarımıza sadık kalıyor, detaylı analizimizi Haziran raporumuzda paylaşmak istiyoruz. 1 v∏åÉíáÅá=£òÉíá Son raporumuzdan beri global ortam bozulmaya devam etti, özellikle ABD ekonomisi ve kredi piyasaları kaynaklı sorunlar derinleşti. Bu sorunların dünya ekonomisinin geneline nasıl yansıyacağı, dünyada ticaret ve finansman trendlerini nasıl etkileyeceği ise tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ama her şartta, dünya ve dolayısıyla Türkiye ekonomisi bu yılın da ciddi bölümünü bu belirsizlikler altında geçirecek gibi duruyor. Son aylarda birçok analizde Türkiye ekonomisinin yüksek dış finansman ihtiyacına dikkat çekilmesi de bu değişen ortamın bir sonucu. Biz bu etkinin içeride iki şekilde hissedildiğini düşünüyoruz. Birincisi, büyüme beklentileri nispeten bozuldu. Başka bir deyişle Temmuz seçimleri sonrasında büyümede beklenen canlanma henüz belirgin olarak gerçekleşmedi. İkinci olarak, normalde yıla güçlü giriş yapan piyasalar, bu yıla oldukça vasat – hatta hisse senedi piyasalarına bakacak olursak çok ciddi kayıplarla – başladılar. Finansman açısından nispeten zor bir yıl olacağı varsayımı altında biz de büyüme beklentimizi geçen raporumuzdaki %5,5 düzeyinden %4-%4,5 düzeylerine çektik. Enflasyonda ise beklentimiz geçen yıldan daha olumlu olmakla birlikte hedefin yine oldukça üstünde kalınacağını yönünde. Büyümedeki göreceli yavaşlamanın cari açık üzerindeki etkisinin hissedilmesinin zaman alacağını düşündüğümüzden, açığın 2008’de nominal dolar bazlı genişlemeye devam etmesini, ama milli gelire oran olarak kabaca 2007’deki %7,5 düzeylerinde sabit kalmasını bekliyoruz. Para politikasının bir müddet daha gevşemesini, ancak en olası senaryoda 1-2 toplantı sonrasında faiz indirimlerine uzunca bir müddet ara verileceğini tahmin ediyoruz. Bu raporda oluşturduğumuz baz senaryomuzda, kurun reel olarak daha fazla değerlenmesine olanak olmadığını, dolayısıyle nominal bazda azda olsa zayıflamasının yüksek olasılık olduğunu düşünüyoruz. Yoğun politik gündem nedeniyle ekonomi politikalarında hala istenen düzeyde bir ivme sağlanamadı. Ancak son aylarda mali politikalarda kısmi bir düzelme ve özelleştirme tarafında ise olumlu bir başlangıç gözlemledik. Global ortamdaki belirsizliğin nispeten kısa sürmesinin yanında, mali tarafta ve özelleştirmede performansın beklentimizi aşması, bu raporda ortaya konan tahminlerimizi olumlu yönde değiştirecektir. Aksi senaryoda büyüme daha da düşecek, son yılardaki makro kazanımlar iyice sekteye uğrayacaktır. Raporun içinde belirttiğimiz gibi raporda yer alan veri ve değerlendirmeler Şubat 15 tarihi itibariyle elimizde olan bilgiler doğrultusunda hazırlanmıştır. qΩêâáóÉ=bâçåçãáëáåÉ=dÉåÉä=_~â¼şW OMMU=q~ÜãáåäÉêáO Son raporumuzdan bu yana global ortamda ABD ekonomisi merkezli bozulma derinleşti, gerek dünya ekonomisinin genel sağlığı, gerekse ülkeler arası finansal akımların sürekliliği açısından ileriye yönelik belirsizlikler ciddi şekilde arttı. Henüz hakim görüş çok ağır ve yıllara yayılan bir kriz senaryosu (global resesyon, ABD’de stagflasyon, finans sektöründe yüksek profilli iflaslar, vb) olmamakla birlikte, global ortamdaki belirsizliğin bir müddet daha devam etmesi kaçınılmaz gözüküyor. Hatırlanacak olursa son raporumuzda Türkiye’nin global ortamdaki bozulmadan nasıl etkileneceğini tartışmış ve özellikle finansal açıdan dış dünyaya oldukça entegre bir ekonomi olan Türkiye ekonomisinin böyle bir durumda gelişmelerden ciddi olarak etkilenmemesi zor demiştik.3 Ancak bunun bir kriz söylemi olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizmiş, en büyük riski Türkiye’nin düşük büyüme ortamına mahkum olması şeklinde gördüğümüzü belirtmiştik. Henüz erken de olsa, son raporumuzdan bu yana gelişmelerin bu görüşümüzü doğrular nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Büyüme tarafında, geçen yılın 4. çeyreğinde bazı kıpırdanma işaretleri aldık ve hala almaya devam ediyoruz. Ancak raporda detaylarını paylaştığımız gibi, dış finansman ve tüketici tarafındaki güncel gelişmeler son raporumuzda öngördüğümüz – resmi tahminlerle de uyuşan – %5,5 oranında bir büyümenin bu sene tutturulmasında zorluk yaşanacağını düşündürüyor. Bu çerçevede bu yıl büyüme tahminimizi %4-%4,5 aralığına çektik. Yani büyümenin yine %4-%4,5 olarak tahmin ettiğimiz 2007 yılı düzeylerinde kalmasını bekliyoruz. Buna rağmen, bazı fiyat ayarlamaları yüzünden enflasyonun %6 olarak belirlenen üst bandın yukarısında, yani yine %4’lük hedefin oldukça üstünde sonuçlanmasını öngörüyoruz. Bu beklentimizin temel gerekçelerini Merkez Bankası’nın sürekli altını çizdiği gıda ve enerji fiyatları dışında, servis enflasyonunda katılığın devam etmesi ve kurdaki değerlenmenin devam etmeyeceği beklentimiz oluşturuyor. Bu görüşümüze rağmen Merkez Bankası/Para Piyasası Kurulu’nun ne yapması gerektiğini değil; ne yapacağını tahmin etmeye çalışmaya devam ediyoruz. Nitekim, geçen raporumuzda öngördüğümüz gibi PPK politika faizlerini Şubat ayı da dahil olmak üzere 50 ve 25’er puanlık ayarlamalarla indirmeye devam etti. TCMB’nin önümüzdeki dönemde uluslararası piyasalardaki dalgalanmanın taşıdığı riskleri göz önünde bulundurarak şu an %15,25 olan gecelik basit borçlanma faizini %15-%14,75 seviyesine indirip, indirimlere ara vermesini bekliyoruz. 2 3 2007 yılındaki gevşemeden sonra, mali politikalar tarafında IMF’nin de devreye girmesiyle son aylarda düzelme işaretleri almaya başladık. Bu senenin tamamında mali performansın geçen yıla oranla bir parça iyileşmesini, ancak bu seneki %5,5’lik faiz dışı fazla hedefinin tutturulamayacağını düşünüyoruz. Hükümet bir yandan yüksek cari açık ve hedeften hala çok uzak seyreden enflasyon yüzünden sıkı maliye politikası uygulamasına devam etmek durumunda. Öte yandan da örneğin başta işçilik maliyetlerinin düşürülmesi olmak üzere, çeşitli bütçesel maliyeti olan taleplerle karşı karşıya. Bu iki kutup arasındaki gerilimin yıl boyunca devam etmesini bekliyoruz. Mart 2009’daki mahalli seçimlerin riskleri daha da arttırmasını bekliyoruz. Son bir kaç aylık gelismeler gösterdi ki, 2008’in en kritik konusu dış finansman olacak. Türkiye 2003-2007 yıllarında kümülatif olarak 110-120 milyar dolar civarında cari açık verdi. Ancak güçlü sermaye akımları sayesinde bu açığı finanse edebilmenin yanında, Merkez Bankası 40 milyar dolara yakın rezerv biriktirdi ve lira, güçlü seyrine devam etti. Sadece 2007’de 38 milyar dolarlık bir cari açık, global ortamdaki çalkantılara rağmen nispeten rahat finanse edilebildi. 2008’e baktığımızda, rakamlar yine oldukça iddialı. Baz senaryomuza göre 2008 yılında Türkiye ekonomisinin 35 milyar kadarı enerji faturası olmak üzere 46-47 milyar dolayında bir cari açık vereceğini öngörüyoruz. Bunu borç ödemeleriyle birleştirdiğimizde önemli bir dış finansman ihtiyacı ortaya çıkmış oluyor. Bu rapor yayınlanma tarihi itibariyle 15 Şubat 2008 tarihine kadar elimizde olan verileri içermekte, bundan sonraki verileri ve gelişmeleri dikkate almamaktadır. Ayrıca resmi veriler, geriye doğru çok ciddi revizyonlara uğrayabilmektedir, ve uzun zamandır üzerinde çalışılan yeni milli gelir serilerinin bir sonraki raporumuzdan önce açıklanma olasılığı vardır. Bu raporda sunulan 2007 ve 2008 yıllarına ait tahminler doğal olarak bu revizyonlara bağlı olarak değişebilecektir. Bkz. Yeni Bir Dengeye Doğru? Deloitte, Ekonomik Görünüm, Aralık 2007. 1 Biz bu tabloda sert bir geriye dönüş öngörmüyoruz. Ama bu tablonun aynı kolaylıkla devam etmesini de beklemenin çok doğru olmadığını düşünüyoruz. Buna bağlı olarak önümüzdeki dönemde kredi ve diğer finansman koşullarının zorlaşacağı varsayımı altında Türkiye’ye döviz girişlerinin yavaşlamasını ve döviz likiditesindeki nispi sıkışıklığın kurlara yukarı yönlü bir baskı oluşturmasını bekliyoruz. Başka bir ifade ile – uluslararası piyasalardaki oynaklık dolayısıyla özellikle kur tarafında bir öngörüde bulunmak zor olmakla birlikte – mevcut koşullar altında YTL’nin yılsonunda nominal bazda döviz kuru sepetine göre bir parça zayıflamasını bekliyoruz. !"# Temel Makro Göstergeler 2003 2004 2005 2006 2007 2008t 5,9 9,9 7,6 6,0 4,0 4,3 Enflasyon (dönem sonu) 18,4 9,4 7,7 9,7 8,4 6,3 Cari Açık (milyar $) -8,0 -15,6 -22,6 -32,9 -38,0 -46,5 Cari Açık (GSMH'ya oran olarak) -3,4 -5,2 -6,2 -8,2 -7,6 -7,6 -22,1 -34,4 -43,3 -54,0 -62,8 -74,1 10,6 13,0 18,6 25,3 29,7 36,0 Doğrudan Yabancı Yatırımlar (milyar $ net) 1,3 1,9 8,7 19,1 19,8 13,0 Reel Efektif Döviz Kuru (1995=100 yılsonu Aralık verileriyle) (% değişim) 140, 6 143, 2 171, 3 160, 1 190, 3 190,0 1,8 19,6 -6,5 18,9 0,0 Döviz Kuru (TL/$ yılsonu Aralık verileriyle) 1,40 1,39 1,35 1,43 1,18 1,25 MB O/N Faiz Oranları (yılsonu basit %) 26,0 0 18,0 0 13,5 0 17,5 0 15,7 5 15,00 … … 8,1 7,5 5,3 5,3 … … -1,3 -0,7 -2,1 -2,0 6,3 7,0 6,2 6,5 4,5 4,5 70,3 64,0 55,3 45,0 39,0 34,0 Büyüme (GSMH %) Son raporumuzdan beri ekonomi politikalarının uygulanmasında yeterli ivme hala sağlanabilmiş değil. Beklentilerimizin aksine, raporumuzun yazıldığı sırada IMF ile yedinci gözden geçirme çalışmaları halen tamamlanmamış; tamamlanması için sosyal güvenlik ve vergi reformu konularında ilerlemeler bekleniyordu. Türkiye için büyük önem taşıyan sosyal güvenlik reformunun halen parlamentoda beklemesi bu çerçevede özellikle cesaret kırıcı. Bunda şüphesiz politikadaki yoğun gündemin etkisi var. Ancak daha önce belirttiğimiz gibi Türkiye’nin artık bir dönüm noktasında olduğunu ve bundan dolayı bazı ekonomik kararların alınmasında zorlanılmasının da rolü olduğunu düşünüyoruz. Başka bir deyişle, kriz sonrası iş başına gelen AKP hükümetinin ilk 5 yılını karakterize eden yüksek büyüme/dezenflasyon ilişkisinin artık farklı, daha zorlayıcı bir zemine oturduğunu, dolayısıyla bu yeni duruma göre politikaların ve tercihlerin oluşturulması gerektiği kanısındayız. Global risklerin belirgin bir şekilde arttığı yeni konjonktürde Türkiye’nin yeni bir ivme, yeni bir makro “hikaye” oluşturması özellikle önem kazanıyor. Bu bağlamda IMF ile ilişkilerin 2008’de nasıl bir formata oturacağının saptanmasının ve ekonomi politikalarında koordinasyonun daha etkinleştirilmesinin temel öncelikler olduğunu düşünmeye devam ediyoruz. Dış Ticaret Açığı (milyar $) Enerji Faturası (milyar $) Merkezi Hükümet Faiz Dışı Fazlası (GSMH'ya oran olarak) Merkezi Hükümet Bütçe Dengesi (GSMH'ya oran olarak) IMF Tanımlı Faiz Dışı Fazlası (GSMH'ya oran olarak) 1 Kamu Net Borç Stoku (GSMH'ya oran olarak) 1 1/ 2007-2008 GlobalSource tahmini 2 dΩ´äΩ=iáê~I=ÖΩ´äΩ=â~ä¼ê=ã¼\ Son aylarda dünya finans piyasaları ağırlıklı olarak ABD ekonomisindeki zayıflamadan kaynaklanan sıkıntılı bir sürece girdi. Ama lira genelde bu gelişmelere pek aldırmadı. Raporun yazıldığı Şubat ortalarında %50 euro-%50 dolardan oluşan bazında nominal kur 1,47 düzeylerinde, yani yaklaşık olarak 2006 yılı başındaki seviyelerinde seyrediyordu. Mayıs/Haziran 2006’da çok sert bir düzeltme yaşandığı hatırlanırsa nominal olarak neredeyse aynı yere dönüldüğü görülüyor. Tabi TL/$ kuru daha da güçlü ama bu nispeten yanıltıcı—bu süreçte paritenin de çok değiştiği unutulmamalı. Ayrıca Türkiye’de enflasyon, ticaret yaptığımız ülkelerin ortalama enflasyonundan yüksek seyrettiği için, bütün bu etkileri yansıtan Merkez Bankası reel kur endeksi o zamana göre reel olarak %10 kadar bir değerlenme yaşamış durumda. Her ne kadar lira yılbaşından bu yana basket karşısında %2,4 kadar zayıflayıp 1,42-1,50 aralığında hareket ettiyse de, daha önce yaşadığımız birçok dalgalanmaya kıyasla bu oldukça makul ve yumuşak bir değişim. Lira bu gücünü neye borçlu, daha da önemlisi liranın gücünü sürdürmesini beklenmeli mi? Bu soruyu cevaplamanın bir yolu, bir “reel döviz kuru modeli” oluşturmak. Başka bir deyişle reel döviz kurunun belirleyicisi olduğu düşünülen ekonomik bazı değişkenlere bakarak (cari açık/dış borç düzeyleri, ticaret hadleri, üretkenlik düzeyleri, vb.) liranın “olması gereken” noktasını veya “denge değerini” istatistiksel veya ekonometrik olarak hesaplamak. Ancak bu tip egzersizlerde sonuçlar hem teorik hem ampirik anlamda modele göre ve/veya analiz edilen zaman dilimine göre çok büyük farklılıklar gösterebiliyor. Türkiye ekonomisi gibi yapısal değişim içindeki ekonomilerde ise böyle bir modelleme çalışması özellikle bir takım zorluklar içeriyor.4 4 5 Daha pratik bir yöntem, kurun değerli olup olmadığına dair bir takım göstergelere bakmak. Mesela ülkede rezervler güçlü mü, cari açık sürdürülebilir düzeylerde mi, ihracat büyüyor mu, ülke genelde sağlıklı bir büyüme trendinde mi, üretkenlik artışları devam ediyor mu, her şeyden önemlisi finansman koşullarının gelişimi nasıl seyrediyor vb? Biz bu rapordaki kısa değerlendirmemizde ikinci yöntemi denedik. İleriye dönük finansman trendlerine bakarak liranın gücünün kalıcı olup olmayacağına cevap aradık. Kısaca özetlersek, bizim görüşümüz liranın oldukça güçlü olduğu, ama bu düzeyin abartılı olmadığı şeklinde. Daha farklı bir ifade ile bizce liranın son yıllarda güçlenmesinin ardında büyük oranda Türkiye ekonomisinin geçirdiği olumlu değişimler yatıyor. Ama bu trendin sürdürülebilirliği konusunda bizim kafamızda da ciddi soru işaretleri var. Öncelikle bize kurdaki değerlemenin çok aşırı olmadığını düşündüren faktörleri çok kısa sıralayalım. Her şeyden önce son yıllarda Türkiye ekonomisi çok önemli üretkenlik artışları sağladı. Örneğin 2003-2006 yılları arasında reel kur yılda ortalama %6,5 değerlendi. Aynı süreçte imalat sanayinde verimlilik artışları da yılda ortalama %7’ye yakın seviyelerde seyretti. Bir yerde bu sayede ihracat 1990’lı yıllarda %8-9 gibi tek haneli seviyelerde artmışken, son 5 yılda %25 düzeylerine sıçramayı başardı. Mali disiplin sağlandı; bunun verdiği güvenle cari açığımız dramatik bir artış göstermesine rağmen büyük oranda “borç yaratmayan akımlarla” yani doğrudan sermaye akımları ve hisse senedi alımlarıyla finanse edilebildi. Bu oran son iki yılda nerdeyse cari açığın üçte ikisi düzeyine yükseldi. Başka bir deyişle 2006-2007 yıllarında toplam 70 milyar dolar cari açık verildi ama doğrudan yabancı yatırım ve hisse senedi piyasasına giren fonlar nerdeyse 50 milyar doları buldu. Ayrıca bizim hesaplarımıza göre bu süreçte cari taraftaki genişlemenin azımsanmayacak bir bölümü tasarruftaki düşüşten ziyade, yatırımdaki artıştan kaynaklandı. Bu olumlu bir şey, çünkü bugün yatırım demek yarın büyüme, dolayısıyla ödeme gücü demek. Son olarak iddia edilenin aksine Türkiye’de ticarete konu olan sektörler, yani sanayi sektörü bu süreçte – en azından milli gelire katkı payı olarak – zemin kaybetmedi. Örneğin milli gelir istatistiklerine baktığımızda imalat sanayinin payının son yıllarda %30’lar seviyesinde oldukça istikrarlı bir eğilim izlediğini görüyoruz. Ayrıca IMF’nin yaptığı hesaplamalara göre Türkiye ihracatta dünya piyasalarında payını arttırdı.5 Bkz. Equilibrium Exchange Rates: Assessment Methodologies, P. Isard, IMF WP/07/296, Aralık 2007. Örneğin bizim takip ettiğimiz bazı model-bazlı tahminlere göre YTL’deki değerleme ihmal edilebilir düzeyler ile %60’lar arasında değişebiliyor! Bkz. IMF May 2007 Staff Report for the Article IV Consultation; IMF sitesinde yayınlanma tarihi Kasım 2007. 3 Sürdürülebilirlik konusunda ikinci endişemiz, üretkenlik artışları. Bizim hesaplamalarımıza göre üretkenlik son birkaç çeyrektir yavaşlıyor. Mesela 2. ve 3. çeyrekte %1 gibi düşük oranlar gördük. Ayrıca üretkenliği de içine alan dolar cinsli birim ücret de son dönemde ciddi yükselişte. Yani uzun bir aradan sonra artık Türkiye iş gücünün dolar cinsinden pahalandığı bir ülke. Aslında bu çok da şaşırtıcı değil; ne de olsa Türkiye kendi grubundaki ülkeler arasında The Economist dergisinin meşhur Big Mac endeksine göre en pahalı olduğu ülkelerden biri.6 Bizce bütün bunlar aşırı kötümser olmamak için yeterli sebepler. Ama ileriye yönelik bir değerlendirme yaptığımızda aynı iyimserliği korumak ve/veya bunun böyle devam edeceğini varsaymak pek doğru değil. Yani kendimize bu trend bu şekilde “sürdürülebilir” mi diye sorduğumuzda aynı iyimserliği koruyamıyoruz. Her şeyden önce bizim çok önem verdiğimiz bir gösterge sıkıntılı sinyaller veriyor: Hacim bazlı ithalat-ihracat makası yeniden açılmaya başladı. Başka bir deyişle farklı sebeplerden hızla değişebilen fiyat (veya ticaret hadleri) etkisini bir kenara bırakırsak, yeniden ithalatın ihracattan hızlı arttığı bir süreçteyiz. Bizim baştan ticaret açığımız olduğu için, aritmetik olarak bırakın azalmayı bu açığı dolar cinsinden sabit tutmak için bile ihracatın ithalattan hızlı büyümesi gerekiyor. Nitekim Mayıs 2006’daki düzeltmeden sonra bu oldu ve bu sayede cari açıktaki artış duruldu. Ama 2007 ortasından beri yine tersi bir dinamikteyiz yani cari açığımız teknik olarak artma trendinde. Bunun bir negatif etkisini de büyüme üstünde görüyoruz. Dış talebin büyümeye katkısı negatif kalmaya – dolayısıyla büyümemiz iç talep ağırlıklı olmaya – devam etmiş oluyor. 6 4 Detaylar için bkz. www.economist.com/markets/bigmac !"# Üçüncü olarak, bir müddet daha yüksek düzeylerde seyredeceği belli olan petrol fiyatları, Türkiye’yi – ekonomik tabiriyle – negatif bir ticaret haddi şokuna maruz bırakıyor. Yani Türkiye’nin ithal ettiği önemli bir malın fiyatı artıyor ve bu süreklilik kazanıyor. Şu ana kadar ihracatımız ağırlıklı olarak Avrupa’ya, ve euro cinsli olduğu için bu etkiyi çok derinden hissetmedik ama petrol fiyatı yüksek kaldıkça – ve bizim tahminlerimiz doğrultusunda dolar euroya karşı biraz toparlanırsa – bu etki belirginleşebilir diye düşünüyoruz. Ancak bize liranın daha fazla güçlenmemesi gerektiğini düşündüren en önemli sebep dış finansman resmi. Başka bir deyişle bu konuda – Doğrudan Yabancı Yatırım’a (DYY) ve uzun vadeli borçlanmaya kayarak – şu ana kadar oldukça büyük bir başarı gösteren Türkiye ekonomisinin bu performansı aynı kolaylıkla sürdürmesinin zor olduğunu düşünüyoruz. Aslında rakamlar kendisini ifade ediyor. Bizim hesaplarımıza göre her yıl döndürülen kısa vadeli 40 milyar dolar civarındaki borç hariç, Türkiye son yıllarda olduğu gibi yine artan bir cari açık ve orta ve uzun vadeli (OUV) borç yüküyle karşı karşıya. Bizim tahminlerimiz 2008 yılında 46-47 milyar doları cari açık ve 41 milyar doları OUV borç olmak üzere bu rakamın 90 milyar dolara yaklaşacağı yönünde. Buna benzer rakamlar daha önce sorun çıkarmadı ama rakamlar hem artıyor hem de global ortam gözle görülür şekilde sertleşiyor. Finansman Tablosu: 2004-2008 (milyar $) 2004 2005 2006 2007 2008 (t) Finansman htiyacı Cari Açık Borç Servisi (orta-uzun vadeli) Kamu o/w: IMF Dı Borç Senetleri Özel 38,9 15,6 23,3 11,9 4,7 3,8 11,4 51,5 22,6 28,9 14,9 7,8 3,1 14,0 63,6 32,2 31,4 14,5 7,5 2,5 16,9 76,0 38,0 38,0 13,6 5,1 3,7 24,3 87,5 46,5 41,0 9,4 2,0 3,4 31,6 Finansman Kaynaı Dorudan Yatırımlar (net) Portföy (özel sektör hisse senetleri; net) Borçlanma (orta-uzun vadeli) Kamu o/w: IMF Borç Senetleri o/w: Yurtiçi (TL) Senetler (net) Özel o/w: Corporate Kısa vadeli (net) Bankaların Döviz Varlıkları (net) 38,9 1,9 0,0 33,0 14,9 1,2 11,8 6,0 18,1 14,9 7,4 -5,0 51,5 8,7 4,4 46,7 15,9 2,4 12,4 5,9 30,8 21,1 6,1 1,2 63,6 19,0 -2,1 59,8 17,4 3,0 12,0 6,1 42,4 33,0 -2,8 -4,1 76,0 19,8 3,1 63,5 5,9 1,1 1,3 -3,3 57,6 48,3 2,4 -4,3 80,0 13,0 3,0 63,5 15,5 3,6 9,5 4,0 48,0 40,2 4,0 2,5 2,3 -0,8 2,1 -17,8 0,0 -6,1 -0,4 -8,0 0,0 -6,0 0,0 0,0 0,0 0,0 7,5 Net Hata Noksan Rezerv Varlıklar (' - ' = rezerv birikimi) Finansman Açıı Kaynak: TCMB, Hazine ve GlobalSource Buna karşın dış finansman nereden gelir diye sorduğumuzda, rakamları bulmak pek kolay değil. Bizim tahminlerimiz kısaca şöyle. Özelleştirmede iyi bir yıla rağmen biz DYY’ın bu sene net bazda 13-14 milyar doları (brüt: 15-16 milyar dolar) aşmasını beklemiyoruz. Portföy – hem hisse senedi hem bono – tarafında aslında bir anlamda iyimseriz: 2008 yılında uluslararası piyasalarda yaşanan çalkantının devam etmesini beklememize rağmen buradan net giriş öngörüyoruz. Geçen sene orta ve uzun vadeli borçlanması toplam 58 milyar doları bulan özel sektörün 2008 yılında da biraz azalsa da uluslararası piyasalarda kriz niteliğinde bir daralma yaşanmadığı sürece 50 milyar dolara yaklaşan bir borçlanma gerçekleştirmesini bekliyoruz. Bütün bunları bir araya koyduğumuzda yine de kaynağını şu anda pek bulamadığımız ek finansman gerekiyor. Tabi ki bu denklem bir türlü denkleşecek. Bir yol, tahminlerimizde yanılıyor olabiliriz. Bir yıl sonra geriye baktığımızda Türkiye yine rahat bir yılı geride bırakmış, ve bizim rakamlarımız fazlaca muhafazkar kaçmış olabilir. Ama tahmin edilenden daha düşük büyüme, nispeten zayıflayan bir kur, bize bu rakamların diğer olası bir yüzü gibi geliyor. Peki öyleyse neden hala lira oldukça dayanıklı? Bunu bazı teknik faktörlerle izah etmek mümkün. Mesela – bunun neden böyle olduğu başka bir yazı konusu ama – Türkiye’de nominal faizler halen riskleri barındıran bir düzeyde yüksek. Bu sermayeyi cezp etmeye – en azından olanı kaçırmamaya – devam ediyor. İkinci önemli faktör ise sistemde döviz likiditesinin oldukça yüksek olması. 2006 ortasından beri artış trendinde olan döviz mevduatları 90 milyar dolarlarda dolanıyor. Tabi ki bunun hepsi bankacılık sektöründe kullanılmaya hazır rezerv olarak beklemiyor. Ama Merkez Bankası tarafından yayınlanan Uluslararası Yatırım Pozisyonu verilerinden edindiğimiz bilgiye göre bankacılık sektörünün muhabirlerinde ve dışarıdaki kendi iştirak ve şubelerinde 30 milyar dolar kadar mevduat rezervi var. Bunun bir kısmı çeşitli şekillerde “bağlanmış” olsa da, bu tarihsel olarak çok yüksek ve hatırı sayılır bir seviye. Yani sistemde henüz cephane var. Ancak eğer yukarda çizdiğimiz finansman resmi doğru ise, bu likidite zamanla eriyecek ve kurda yukarı doğru bir baskı oluşturacaktır diye düşünüyoruz. Özetle, biz Türk lirasındaki değerlenmeyi çok tehlikeli boyutlarda görmüyoruz. Ülkede ciddi bir döviz likiditesi bulunduğununda – en azından bizim tahminlerimiz göre – farkındayız. Ama bu global ortamdan 8-12 ay ilerisine baktığımızda da, liranın bu düzeylerden daha da değerlenmesinin zor olduğunu düşünüyoruz. 5 ^_a=îÉ=ÇΩåó~=ÉâçåçãáëáåÇÉ=ë~åżä¼=Ç∏åÉã Son raporumuzda da değindiğimiz ABD’de çok sert bir yavaşlama veya durgunluk/resesyon riskinin son aylarda iyice arttığını görüyoruz. Hatta birçok önde gelen yatırım bankası ABD ekonomisi ile ilgili beklentilerini resesyona çevirmiş durumda.7 Raporumuzun yazıldığı tarihlerde (Şubat ortası) elimizdeki veriler de genelde bu görüşü destekler nitelikteydi. Örneğin, ABD ekonomisinin 4. çeyrekte sadece 0.6% büyüyerek beklenenin de üstünde hız kestiğini, Aralık-Ocak aylarında işgücü piyasasının resesyon dönemlerinde rastlanan tarzda zayıfladığını ve tüketici güveninin ciddi oranda düştüğünü gözlemledik. Öte yandan eşik-altı konut kredileri (“subprime mortgage”) piyasalarında yaşanan sıkıntılar derinleşerek, kredi piyasalarının tamamına yansımış bulunuyor. Bu çerçevede dünyanın önde gelen bazı bankalarının son aylarda yazdıkları zararlar 130 milyar doları aşmakla birlikte önümüzdeki dönemde bu zararların artması bekleniyor. Örneğin en son G-7 maliye bakanları toplantısında toplam zararın 400 milyar doları bulabileceği tahminleri yapıldı. En büyük sıkıntı zararların bilançolara taşınması sonrasında kaçınılmaz olarak sermaye sıkıntısı yaşayacak olan bankaların kredi hacmini daraltma/azaltma yoluna gitmeleri (“credit crunch”) ve sürecin kendi kendini besleyen bir kısır döngü yaratması. Bu konuda belirsizlik devam ediyor. Ama ABD bankalarının kredi bölümleriyle yapılan rutin anketlerde görünen, kredi koşullarındaki daralmanın Ocak ayı itibariyle belirginlik kazandığı yönünde. Tabi ki önemli soru, önümüzdeki dönemin nasıl şekilleneceği. Şu anda ABD ekonomisi ile ilgili – yukarda bahsettiğimiz verilerle de desteklenen hakim görüş, emlak piyasası ağırlıklı sıkıntıların bir süre daha devam edeceği, bunun tüketici güveni üzerindeki etkisinin derinleşeceği ve buna bağlı olarak ABD ekonomisinin daha bir süre %3-%3¼ olarak kabul edilen potansiyel büyüme hızının altında bir büyümeye mahkum olacağı şeklinde. Nitekim Yale Üniversitesi profesörü ve Irrational Exuberance kitabının yazarı Robert J. Shiller tarafından 1890’lara kadar giden reel emlak fiyatları endeksine göre 2007’deki ufak düzeltmeye rağmen emlak fiyatları hala oldukça şişkin gözüküyor. Bu çerçevede analistler emlak fiyatlarında önümüzdeki dönemde %25’ler civarında ek düşüşler öngörüyor. Kısmen buna bağlı olarak kısmen de kendi içsel dinamikleriyle kredi piyasalarında da sorunların devam etmesi bekleniyor. Nitekim, ABD ekonomisinde derinleşen sorunlar ve bunun global ekonomiye olabilecek yansımalarıyla ilgili devam eden belirsizlik global risk algılamasının bir göstergesi olan – ve ABD hisse senedi opsiyonlarının volatilitesinden hesaplanan – VIX endeksini kalıcı bir şekilde son 5-6 yıldır görmediğimiz seviyelere yükseltmiş gözüküyor. 7 6 ABD ekonomisi kaynaklı sıkıntıların çok uzaması ve/veya genel bir global krize dönüşme ihtimali azımsanmayacak düzeyde olsa da, bu ihtimali azaltan veya dengeleyen bazı sebepleri şöyle özetleyebiliriz. Her şeyden önce ABD’deki para ve mali politika yapıcıları krize nispeten sert ve özellikle mali tarafta tarihte az görülen bir hızla (hatta durgunluk olasılığı henüz tartışılmaya devam ederken) tepki verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Bilindiği gibi ABD Merkez Bankası, sadece 4 ayda faiz oranlarını kümülatif 2.25 puan gibi çok ciddi oranda düşürdü. Bunu çeşitli likidite operasyonlarıyla ve iskonto penceresindeki faizleri de, bu pencereden likidite kullanımını desteklemek amacıyla, 2.75 puan düşürerek destekledi. Faiz indirimlerinden en dramatik olan 75 baz puanlık indirim, Fed’in 31 Ocak’taki olağan toplantısı beklenmeden 22 Ocak tarihinde yapıldı. Büyüme tarafında riskler devam ettikçe de, her geçen gün daha belirginleşen enflasyon riskine rağmen indirimler devam edecek gibi duruyor. Örneğin vadeli piyasalarda 18 Mart toplantısında Fed’in bir 50 puanlık indirim daha yapacağı yüksek bir olasılıkla fiyatlanıyor. Finansal piyasa analistleri tarafından durgunluk 2 çeyrek üst üste negatif büyüme olarak tanımlanırken, resmi tanım ABD’de Cambridge bazlı National Bureau of Economic Research tarafından veriliyor. Bu tanım daha kapsamlı olmakla birlikte çok daha geriden geliyor. Bu iki tanıma göre de ABD’de son resesyon 2001 yılında oldu, ve tarihsel ortalamalara göre kısa sürdü. !! "#$ $$ %" Mali tarafta ise ABD Başkanı Bush, Şubat ayı ortasında ABD milli gelirinin %1’ini biraz aşan (170 milyar dolar dolayında) bir mali paketi onayladı. Büyük bölümü bu yıl kullanılacak olan paket, 2001 yılında uygulanan tedbirlere paralel, ağırlıklı olarak (100 milyar dolardan fazlası) vergi mükelleflerine vergi iadesini içeriyor. Yapılan daha önceki çalışmalar bu iadenin en az %20%40’ının piyasaya harcama olarak geri döneceğini tahmin ediyor. Global resesyonla ilgili riskleri hafifletici ikinci faktör gelişmekte olan piyasa ekonomileri ile ilgili beklentiler. Birçok analist, ABD ve gelişmiş ülkeler sert bir yavaşlama moduna girseler de, nispeten kuvvetli bir görünüm sergileyen GOP ekonomilerinin – özellikle bu kategoride BRIC olarak adlandırılan (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkelerin – bu görünümlerini nispeten korumasını bekliyor. Örneğin IMF’nin son raporlarında gelişmekte olan ülkelerin 2008’de 6,9% civarında, bu kategoride en önemli ülke olan Çin’in ise %10 düzeyinde büyüyeceği tahmin ediliyor. En azından Şubat ortasına kadar bu beklenti piyasalar tarafından da doğrulanmaktaydı. Sene başından beri bütün borsalar ciddi kayıplar yaşamakla beraber, GOP’larda baskının nispi olarak daha az olduğunu söyleyebiliriz. Benzer şekilde tahvil piyasalarında da spreadler artmakla birlikte, tarihsel olarak halen düşük düzeylerde seyrettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca emtia piyasaları özellikle talebin yüksek olacağı beklentileriyle güçlü seyrini devam ettirmekte. Bu birçok gözlemci için makul düzeyde bir ayrışma (“decoupling”) tezinin doğal bir sonucu. 7 Dünya Ekonomik Görünümü Raporu: Büyüme Tahminleri (yıllık de iim, %) 2005 2006 2007 2008 Ekim Raporuna göre de iim 1/ 2008 4,40 2,50 3,10 1,50 1,90 7,00 5,90 5,60 6,60 9,00 10,40 5,60 4,60 5,00 3,00 2,90 2,80 2,40 7,70 5,80 6,40 8,10 9,60 11,10 5,80 5,40 4,90 2,60 2,20 2,60 1,90 7,80 6,00 5,50 8,20 9,60 11,40 6,00 5,40 4,10 1,80 1,50 1,60 1,50 6,90 7,00 4,60 7,00 8,60 10,00 5,90 4,30 -0,30 -0,40 -0,40 -0,50 -0,20 -0,20 -0,20 -0,60 ... -0,10 ... -0,10 ... Güncel tahminler Dünya Geli mi ekonomiler ABD Euro bölgesi Japonya Geli mekte olan piyasalar Afrika Orta ve Dou Avrupa Ülkeleri Baımsız Devletler Topluluu Geli mekte olan Asya Çin Orta Dou Batı Yarımküre Kaynak: Dünya Ekononomik Görünümü Raporu, Ocak 2008, IMF 1/ Ülke grupları aırlıklarında, Dünya Bankası tarafından yayınlanan PPP kuru ile uyumlula tırılmak için Ekim 2007 raporunun göre dei iklik yapılmı tır. ABD ekonomisi kaynaklı sıkıntıların genel bir global krize dönüşmesini engelleyebilecek üçüncü bir faktör ise uluslararası para sisteminde yeni bir güç olarak ortaya çıkan ve ağırlıklı olarak Asya ve petrol ihracatçısı ülkelerin kamu sektörlerinin oluşturduğu servet fonları (“sovereign wealth funds”). Son tahminlere göre yönettikleri rezerv miktarı 3 trilyon dolara yaklaşan bu fonlar, gerek direkt (büyük firmalara sermaye enjeksiyonları), gerekse dolaylı (ABD Hazine tahvillerine devam eden talep, “private equity” fonlara katılım vb.) yollardan gelişmiş ülke sermaye piyasalarında ağırlıklarını hissettirmeye başladılar.8 Gelişmiş ülkelerden kaynaklanan politik tepkiler bir yana konulduğunda, ekonomik açıdan son derece mantıklı olan bu trendin devam etmesi pek şaşırtıcı olmayacaktır. Başka bir deyişle dünyada kaynak fazlası olan ülkelerden – ki bunlar son yıllarda ağırlıklı olarak Asya ülkeleri ve petrol ihracatçısı ülkeler – kaynak ihtiyacı içinde olan ülkelere akım devam edecektir. Elbette bu faktörlerin tahminlerden daha etkisiz olması ve dalganın global düzeyde yayılması mümkün. Her şeyden önce Avrupa’da hızlı bir yavaşlama ve/veya GOP’larda beklenen performansın görülememesi moralleri daha fazla bozacak ve krizin derinleşmesine sebep olabilecektir. Nitekim son gelen veriler, Avrupa ekonomisinin de yavaşlamaya başladığını gösteriyor. İkinci – ve daha önemli – risk ise geçen raporumuzda belirttiğimiz gibi büyüme ile ilgili risklere enflasyonun eklenmesi, daha doğrusu uzun yıllar çok düşük seyreden enflasyonun tekrar bir sorun haline gelmesi durumu. Her ne kadar biz çok büyük ihtimal vermesek de bu tarz bir gelişme “stagflasyon” yani durgunluğa rağmen enflasyon endişelerini tetikleyerek ekonomi politikası yapıcılarının elini bağlayabilecek, yeteri kadar genişleyici olmalarını engelleyebilecektir. Enflasyon cephesindeki son gelişmeler, özellikle ABD’de çekirdek enflasyon trendi, çok yüksek olmasa da böyle bir riskin var olduğunu bize göstermiştir. !"#$%&'() 8 8 Bkz. “Invasion of the sovereign-wealth funds”, The Economist, Ocak 19, 2008 Bu bağlamda enerji fiyatlarını yakından izlemek özellikle önem kazanıyor. ABD ekonomisinde sert yavaşlama beklentilerine rağmen, yukarda değindiğimiz gibi başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde büyümenin çok sert yavaşlamayacağına dair beklentiler spekülatif talep ve arz yönlü özellikle jeopolitik belirsizlikler sonucu petrol fiyatlarında artış devam etti. Şubat ortalarında 100 dolar seviyelerini kırarken, reel olarak 1970’ler düzeyine yaklaştı. Türkiye’yi özellikle enflasyon ve cari açık tarafından son derece yakından ilgilendiren bu piyasada global resesyon senaryosunu bir kenara koyarsak çok ciddi bir gevşeme beklemenin doğru olmadığını düşünüyoruz. € !"#$ %#""#$ ! " Özetle, dünya ekonomisi ile ilgili beklentiler son raporlarımızdan bu yana kötüleşmeye devam etti. ABD ekonomisinin resesyonda olup olmadığı halen tartışılsa da, ekonominin sert bir yavaşlama moduna geçtiği kesin. Öte yandan dünyanın geri kalanının bu duruma nasıl tepki vereceği halen meçhul. Bütün bu gelişmeler bize özellikle Türkiye gibi finansman ihtiyacı yüksek ülkeler için en iyi senaryoda bile çok dikkatli olunması gereken bir sürece girildiğini gösteriyor. Son olarak ABD ekonomisinin görünümünün iyice zayıflamasına rağmen dolar hem euro hem de yen karşısında son raporumuzdan beri nispeten istikrarlı bir seyir izledi. ABD cari açığının bazı düzelme işaretleri vermeye başlaması ve Avrupa ekonomisi ile ilgili büyüme beklentilerinin bozulması, açılan faiz marjını dengeleyici rol oynamış gibi gözüküyor. Yatırımcıların riskli global ortam nedeniyle “yen carry trade”den vazgeçmesi ise yen’i destekliyor gibi algılayabiliriz. Önümüzdeki dönemde birçok analist gibi bize de, doların euro karşısında kuvvetlenmesi ama yen karşısında zayıflaması senaryosu en olası senaryo olarak gözüküyor. 9 máó~ë~ä~êW=lÅ~â=J=ŞìÄ~í=Ä∏óäÉ=çäìêë~Á Her şeye rağmen 2007’yi kuvvetli kapatan iç piyasalar, Temmuz-Ağustos aylarında global piyasaların karışmasıyla oldukça çalkantılı yeni bir döneme girdi. Yılsonuna doğru ABD’de resesyon/durgunluk endişelerinin iyice su yüzüne çıkması özellikle hisse senedi piyasaları olmak üzere gelişmekte olan piyasa (GOP) ekonomilerini yavaş yavaş etkisi altına almaya başladı. Tipik olarak yeni yıla genelde kuvvetli başlayan piyasalar, dışarıda çalkantının devam etmesi sebebiyle bu performansı bu yıl sergileyemedi. Örneğin hisse senedi piyasası, özellikle Ocak ayında yaşanan çıkışlarla 2007’deki olumlu seyrin aksine GOP’lar arasında Türkiye’yi en fazla kaybettiren piyasa konumuna getirdi. Türkiye’nin performansını diğer GOP indeksleriyle kıyaslama olanağı veren Morgan Stanley Gelişmekte Olan Piyasalar Endeksi’ne (MSCI) göre ise Türkiye hisse senedi piyasaları yılbaşından Şubat ortasına kadar olan 1,5 aylık dönemde %23 değer kaybetti. Bu kayıp ortalama endeksteki %9 düşüşle kıyaslandığında çok daha dramatik olmanın yanında, 2007’deki nispeten olumlu performansın hemen hemen kaybedildiğini işaret ediyor (Grafik 4). Başka bir ifade ile özellikle son 1,5 ayda zararın büyüklüğü bakımından GOP’lardan ayrılan Türkiye, MSCI GOP endeksine göre neredeyse Mayıs/Haziran 2006 türbülansı sırasındaki negatif prime denk gelen %20-%25’ler düzeyinde bulunuyordu. Öte yandan YTL, uluslararası para birimlerine karşı nispeten kuvvetli konumunu sürdürdü. 2007 yılını dolara karşı %17 nominal değerlenme ile 1,175 seviyesinde kapatan YTL, eşit olarak ağırlıklandırılmış euro ve dolardan oluşan döviz kuru sepetine göre %13 değer kazandı. Yılbaşından bu yana ise döviz kuru sepetine göre %1,5 gibi sınırlı miktarda değer kaybeden YTL, bu kaybın %1’ini Şubat ayı içerisindeki son global çalkantılar sırasında yaşadı (Grafik 1). Ancak bu dönemde döviz likiditesinde herhangi bir sıkıntı yaşanmaması Merkez Bankası’nın günlük döviz alım ihalelerine devam etmesine olanak sağladı. 60 milyon doları opsiyonlu olmak üzere günlük 90 milyon dolar alan TCMB yılbaşından bu yana piyasalardan toplam 2 milyar dolara yakın alım gerçekleştirdi. Uluslararası tahvil piyasalarında ise risk primi artan Türkiye’nin spreadleri (gösterge 2030 dolar tahvili bazında) 2007 yılını bir önceki yıla göre hemen hemen aynı seviyelerde (240-250 baz puan) tamamlamış, ancak 2008 yılında yükseliş göstermiştir. Spread raporumuzun yazıldığı Şubat ayı ortalarında sene başına kıyasla 20-25 baz puan ek bir artışla, 300 seviyesine yakın seyretmekte idi (Grafik 5). Ancak J.P. Morgan Gelişmekte Olan Piyasalar Endeksi bazında mukayeseli bir perspektiften bakacak olursak, Türkiye spreadi son aylarda GOP ortalamasına göre aşırı kayıplar yaşamamış gözüküyor (Grafik 6). Başka bir deyişle, Kasım 2007’de yaşadığı hızlı toparlanma ile GOP’larla aynı seviyeye gelmeyi başaran Türkiye tahvilleri Ocak ayında GOP’lardan negatif yönde hafif bir ayrışma gösterse de 15 Şubat itibariyle aradaki prim farkını kapatmış görünüyor. Bono piyasası son çalkantılarda hisse senedi piyasasına oranla daha az kırılgan bir profil çizdi. 2007 yılını yaklaşık 450 baz puan düşüşle %16,6 seviyesinde kapatan Hazine gösterge faizi, Ocak-Şubat aylarındaki çalkantıya rağmen Şubat ortası itibariyle aşağı yukarı bu seviyelerini korudu (Grafik 2). EylülEkim aylarında piyasanın (bileşik bazda) %15 altında seyreden fonlama maliyeti ise TCMB’nin Eylül ayında %17,5 seviyesinden başladığı ve Şubat ayındaki 25 baz puan indirimle 225 baz puanı bulan faiz indirimleri sayesinde sıfırlanmış, hatta piyasanın hafif üzerine çıkmış görünüyor. Son iki yılda uluslararası piyasalardaki oynaklıklardan en fazla etkilenen piyasa olan IMKB-100 geçen yılı yaklaşık 55,500 seviyesinde ve bir önceki yılsonuna göre %42 kazançla tamamladı; dolar bazında kazanç ise %70’lere ulaştı (Grafik 3). Ancak 2008 yılına çalkantılı giren global piyasalar, IMKB’yi Ocak ayı sonunda %23 kayıp ile gelişmekte olan ülke endeksleri arasında yatırımcıya en çok kaybettiren piyasalardan biri haline getirdi. Bu olumsuz performansın ardında – IMKB’de kote edilen hisselerin %70’i gibi çok önemli bir kısmını elinde bulunduran – yabancı satışları vardı. IMKB’nin yayınladığı verilere göre Ocak ayında hisse senetleri piyasasında 1 milyar dolarlık yabancı satışı gerçekleşti. IMKB, Şubat ayı ortası itibariyle zararının çok küçük bir kısmını telafi edebilmiş, 44,000 puan civarında, yani yıl başına göre %20’ye yakın düşük bir seviyede dolaşmaktaydı. 10 "#$%&'() *+,-./%0$10€2'() ! ' & & & & () *) !"# $%& '% % () *+, %&% . */0 %&% */0 %&% - +) )' (,)' -,.) !"# $%&!"# ! ! "#$% ! !" #$"%&'( )!* $!&"+!* , !&"(+!* 11 m~ê~ë~ä=Ö∏ëíÉêÖÉäÉêW=^êí¼â=ÜÉêâÉë=Ç~Ü~=íÉãâáåäá Yurtdışı kredi piyasalarındaki çalkantılı seyrin yansımalarının yurtiçi kredi piyasalarında henüz hissedildiği söylenemez. Ancak kredi genişlemesinin, özellikle tüketici tarafında, 20042005 yıllarındaki hızını sürdürmediği de bir gerçek (Grafik 1). Detaylı rakamlara bakacak olursak, 2007 yılını %15 reel artışla yaklaşık 230 milyar YTL seviyesinde (Gayrı Safi Milli Hasıla’nın %35’i düzeyinde) bitiren toplam kredi hacmi içerisinde, ekonomik aktivitedeki hareketlenmenin en önemli öncü göstergelerinden tüketici kredileri ve kredi kartları yılsonunda 90 milyar YTL’yi aşarak, reel olarak %25 büyüme kaydetti. Bu oranlar halen oldukça güçlü sayılabilirse de, son beş yılın en düşük kredi büyüme oranlarına işaret ettiği unutulmamalı. Piyasalarda artan volatilite ilk aylar itibariyle bu yavaşlamanın 2008 yılına da yansıyacağını gösteriyor. Şubat’ın ilk haftasında 8-haftalık ortalamalar bazında baktığımız tüketici kredilerindeki haftalık büyüme oranı gerileme eğilimi gösteriyor (Grafik 2). 2007 yılına nazaran ekonomik büyümede bir yavaşlama beklediğimiz 2008 yılında özellikle tüketici kredilerinde geçmiş yıllarda yaşanan yüksek artış oranlarında hatırı sayılır bir gerileme görülmesini bekliyoruz. Merkez Bankası tarafından çeyreksel olarak düzenlenen Banka Kredileri Eğilim Anketi’nin son çeyreğe ait sonuçlarına göre gerek şirket gerekse bireysel tarafta bankalarca uygulanan standartların belirgin şekilde sıkılaştırılmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu durumun daha çok talep yönlü bir yavaşlama olduğu söylenebilir. Kredi-Mevduat-MB Rezervleri % Deiim Kredi (milyar YTL) Tüketici Kredileri (milyar YTL) Mevduat (milyar YTL) 15 ub 8 ub 1 ub Haftalık Aylık Yıllık … 68,0 234,0 67,8 232,5 67,4 0,66 0,29 1,96 2,38 27,8 45,42 … 320,6 321,1 -0,16 0,60 14,8 … 92,8 94,6 -1,89 -2,79 19,39 … … 269,4 150,9 268,2 149,7 0,46 0,78 1,46 2,41 3,79 4,60 … … 118,5 80,76 118,5 80,07 0,05 0,86 0,28 0,08 2,77 9,13 … 37,8 38,4 -1,64 0,71 -8,62 MB Rezervleri (milyar $) 70,6 71,9 72,6 -1,85 -2,08 13,43 Rezerv Para (milyar YTL) 45,5 40,9 39,6 11,26 0,61 30,51 Döviz Mevduat (milyar $) Bono (milyar TL) Banka Banka Dı ı Yurtiçi Yerle ikler Yurtdı ı Yerle ikler Kaynak: TCMB Mevduatlar 2007 yılını 319 milyar YTL’lik seviyede, Gayrı Safi Milli Hasıla’nın neredeyse yarısı düzeyinde ve reel olarak %6 artış ile tamamlandıktan sonra, Şubat başı itibariyle hafif artışla 321 milyar YTL seviyesine ulaştı. 2006 ortasından beri artış trendinde olan döviz mevduatları, geçen sene içerisinde de – Şubat ve Ağustos türbülansları sonrasında – önemli sıçramalar göstermiş, bir önceki yılsonundaki 76 milyar dolar seviyesinden yılsonunda 95 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Bu süreçte liranın dolar karşısında belirgin şekilde güçlendiği göz önünde bulundurulursa, bu durum tasarruf sahiplerinin dövize kayma eğiliminde bir kemikleşme oluştuğunu göstermektedir. Döviz mevduatlarının geniş para tanımı olan M2’ye oranı olarak tanımladığımız “para ikamesi” göstergesi ise, kurdaki oynaklıktan kaynaklanan değerleme etkisi ile daha dalgalı bir seyir izlemekte, ancak genelde %50 civarında dolaşmaktadır (Grafik 3). 268 milyar YTL’ye yükselmiştir. Piyasalar tarafından çok yakından izlenen yabancı yatırımcıların tuttuğu bono stoku ise, 2007’de dalgalı bir seyir izlemiş, yılı 37 milyar YTL’de, yani 2006 sonu ile aynı seviyede kapattıktan sonra, Şubat başı itibariyle hafif artış göstermiştir. Dolar bazında ise 2006 sonundaki 26 milyar dolar seviyesinden 2007 sonunda 31,5 milyar dolara yükseldi. Bu dönemde görülen %21,5 nominal artışın çok büyük bir kısmı nominal kurdaki değerlenme dolayısıyla gerçekleşmiştir. Ocak ayında sermaye piyasalarında yaşanan çıkışlara karşılık yabancıların tuttuğu bono portföyü Şubat başı itibariyle 32 milyar dolar seviyelerinde, toplam işlem gören bono portföyüne oranla ise %25’ler civarında seyretmektedir. Bu oran 2007 yılının ilk yarısında %30’lara kadar çıkmıştı. Günlük alım ihaleleri yoluyla 2007’de piyasadan 10 milyar dolar çeken TCMB’nin brüt rezervleri yılsonunda 10 milyar dolar artışla 71,3 milyar dolara ulaştı. Ayrıca Turk Telekom özelleştirmesinin kalan taksitleri, Halkbank halka arzı gibi özelleştirme gelirleri de Merkez Bankası rezervlerinin kuvvetli kalmasında önemli rol oynadı. Öte yandan TCMB rezervlerinde geçen sene sonunda başlayan hızlı artış Temmuz-Ağustos 2007 türbülansını takip eden Eylül ayı itibariyle yerini bir durgunluğa bıraktı (Grafik 5). Likidite yönetimi açısından ise 2007 yılı boyunca hızlı bir genişleme gösteren para tabanı 2006 yılındaki 35,5 milyar YTL seviyesinden 2007 sonunda 41,4 milyar YTL’ye yükseldi. TCMB rezervlerinden takip ettiğimiz üzere net dış varlıklardaki artış para tabanındaki bu genişlemenin asıl sebebi oldu. Yıl içerisindeki gelişmelere daha yakından baktığımızda rezervlerdeki değişimin para tabanı genişleme ve daralmasında ağırlıklı olarak etkili olduğunu, özellikle seçim dönemine doğru hükümete verilen net kredilerdeki artışın açık piyasa işlemleri dolayısıyla dengelendiğini ve net iç varlıkların para tabanındaki değişime katkısının nispeten sınırlı kaldığını gözlemliyoruz. 2008 yılına girerken ise 2007 sonunda 41,4 milyar YTL olan para tabanı 15 Şubat itibariyle 41,8 milyar YTL civarındadır (Grafik 6). Bu dönemde Hazine 1 milyar dolarlık bir eurobond ihracı gerçekleştirmiş ancak TCMB’nin sterilizasyonu tercih etmemesine ve APİ’yi yıl sonundaki 10 milyar YTL seviyesinden 6,7 milyar YTL’ye düşürmesine rağmen döviz ve YTL mevduatlarındaki artış para tabanında genişlemenin önünde durmuştur. TCMB Analitik Bilançosu (milyar YTL; dönem sonu 5-günlük ortalama) Para Tabanı Net Dı Varlıklar Net ç Varlıklar 12 2007 Oca-08 35,5 41,4 42,6 ub-08* 41,8 47,9 50,5 52,1 52,4 -10,5 -12,4 -9,1 -9,5 Açık Piyasa lemleri -4,9 -10,2 -8,1 -6,7 Hükümete Verilen Net Krediler -1,6 2,1 -0,1 -1,7 Eksi: Kredi 18,7 16,8 16,8 16,7 Mevduat 20,2 14,7 16,9 18,3 19,2 11,8 14,0 14,5 1,0 2,9 2,9 3,9 -5,9 -1,0 -1,3 -2,2 0,7 5,0 3,7 2,8 Döviz TL Dier Öte yandan bankacılık ve bankacılık dışı kesimin bono portföyü 2007 yılında reel bazda %3,5’lük küçülme ile yılı 265 milyar YTL seviyesinde tamamlamış; Şubat başında bu rakam 2006 Memo: Deerleme Hesabı Kaynak: TCMB; Globalsource *15 ubat itibariyle. !"#$#!##$ !!" # ! "# $"%& ! "# !"#$%&'()* +,($#-&.()* 13 _ΩóΩãÉ=îÉ=áëíáÜÇ~ãW=bëâá=ÖΩåäÉêá=~ê~ã~ó~=Ä~şä~Ǽâ Üçüncü çeyrekte GSMH (GSYİH) büyümesi, öncü göstergelerden sinyallerini aldığımız yavaşlamayı teyit eder nitelikte ama beklediğimizden daha sert bir düşüşle %2 (%1,5) olarak gerçekleşti (Grafik 1). İlk yarıdaki %5,3 büyüme ile karşılaştırıldığında bu oran büyümede çok ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. Bu şekilde yılın ilk 3 çeyreğinde ekonomi GSMH (GSYİH) bazlı %4 (%3.8) büyümüş oldu. Harcamalar tarafında iç talepte yatırımlardan ziyade tüketime dayalı olarak göreli bir toparlanma yaşanmasına karşın dış talepteki %2,6’lık negatif yönlü katkı büyümeyi sınırlayan en önemli unsur oldu (Grafik 2). Genel seçimler öncesi harcamalardaki artış dolayısıyla ilk yarıda %8 ve %25 büyüyen ve GSMH’ye toplam %1,8 katkı yapan kamu kesimi tüketim ve yatırımlarının 3. çeyrekte %6,4 ve %11,5 büyümeyle GSMH’ye %0,9 katkısının olduğunu görüyoruz. Bu oranın yılın son çeyreğinde bütçe dengesine ilişkin alınan önlemler doğrultusunda nispi bir gerileme göstermiş olmasını bekliyoruz. Üretim tarafında ise 3. çeyrekte GSMH içindeki payı mevsimsel olarak %18-%20 ile en yüksek seviyeye ulaşan tarım sektöründeki %7,8’lik daralma büyümenin %1,5-%2 seviyelerinde kalmasına neden oldu. Bu dönemde sanayi %3,7 büyürken ekonomik aktivitenin yarısını oluşturan servis sektörü %2,3 gibi sınırlı bir büyüme gösterdi. GSY H/GSMH Büyüme Oranları 2007 2007 2006 Q3 Q2 Q1 Q1-Q3 Üretim Yöntemiyle Tarım Sanayi Hizmetler -7,8 3,7 2,3 -2,1 4,0 4,4 2,9 7,5 6,3 -5,6 5,0 4,2 2,9 7,4 5,6 Harcamalar Yöntemiyle ç Talep 1/ Stok Deiimi 1/ Dı Talep 1/ 4,0 0,6 -2,6 3,2 0,7 0,2 3,1 -0,1 4,2 3,5 0,4 0,1 8,0 -2,1 0,1 1,5 2,0 4,1 4,1 6,8 6,8 3,8 4,0 6,1 6,0 Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Gayri Safi Milli Hasıla 1/ GSMH büyümesine katkı (bir önceki dönemin GSMH'sine oran olarak) Bizim hesapladığımız mevsimsellikten arındırılmış verilere göre de ekonomide 3. çeyrekte bir önceki çeyreğe göre %0,6 daralma yaşandı. Gelişmelere bu şekilde bakıldığında, 2006’nın ikinci yarısından beri büyümede daha farklı bir ortama girdiğimiz bizce daha belirgin bir şekilde gözüküyor (Grafik 3). Yılın son çeyreğine dair öncü göstergeler genelde karmaşık bir resim çizse de, büyümenin 4. çeyrekte 3. çeyreğe göre daha güçlü bir görünüm sergileyeceğini düşünüyoruz. En önemli öncü göstergelerden sanayi üretimi 4. çeyrekte bir önceki yılın aynı dönemine oranla %5 büyüdü. Öte yandan CNBC-ea tüketim endeksi aynı dönemde %13,5 genişledi. Bu oran mevsimsellikten arındırılmış çeyreksel verilere göre bir önceki çeyreğe oranla %2,1’lik tüketim artışına denk geliyor. Kredi genişlemesinde yatay bir seyir görmemize rağmen o tarafta da göstergeler 3. çeyreğin gerisinde bir performansa işaret etmiyor. Dolayısıyla yılın son çeyreğinde iç talebin bir nebze başını yukarı kaldırmış olmasını bekliyoruz. Dış talep tarafında ise 3. çeyrekteki kadar sert olmasa da negatif katkının GSMH artışını önemli ölçüde sınırlamasını bekliyoruz. Güçlü ihracat 9 14 performansına karşılık özellikle ara malı ithalatının tetiklediği yüksek ithalat (hacim) artışı dış talebin negatif yönlü katkısının devam edeceğini gösteriyor. Bu doğrultuda son çeyrek büyümesinin %4 civarında, yıllık GSMH büyümesinin ise %4%4,5 arasında gerçekleşmesini bekliyoruz.9 2008 yılı büyümesi ile ilgili olarak henüz detaylı bir görünüm vermek güç olsa da yılın ilk göstergelerinin verdiği sinyallere göre uluslararası piyasalarda yaşanan sıkışıklığın borçlanma imkanlarını sınırlaması yatırım tarafında nispeten daha zor bir yıla girdiğimiz izlenimini veriyor. Bu çerçevede tüketici güveninin halen düşük düzeylerde seyretmesini, biz özellikle anlamlı buluyoruz (Grafik 4). Başka bir deyişle, milli gelirin %65’ini oluşturan özel tüketim harcamalarının daha da canlanması %5,5-%6 gibi büyüme oranlarına ulaşılması bakımından büyük önem taşıyor. Öte yandan güçlü YTL ve global yavaşlama net ihracat tarafının da nispeten daha zayıf bir katkı sağlayacağına işaret ediyor. Bu beklentiler ışığında yılın tamamı için %4-%4,5 civarında bir büyüme bekliyoruz ama riskleri aşağı yönlü görüyoruz. Kompozisyon olarak, toplam iç talepten %5 civarında pozitif dış talepten ise %1’in biraz altında negatif katkı bekliyoruz. İşsizlik oranı yılın son çeyreğine karşılık gelen Kasım ayında geçen seneki %9,6 oranından %10,1’e yükseldi (Grafik 5). Bu dönemde işgücü 283,000 kişi azalmasına karşın, istihdam 368,000 kişi azalmış, dolayısıyla işsiz sayısında 85,000 kişilik bir artış meydana gelmiştir. İşgücüne dahil olmayan nüfustaki 1 milyon kişilik artış ise işgücüne katılım oranını %48,2’den %47’ye düşürmüştür. (Bu arada TURKSTAT adrese dayalı nüfus kayıt sistemine geçiş ile birlikte işsizlik verilerinde geriye dönük güncellemeler yapmıştır. Dolayısıyla geçen yıllara dair rakamlar daha önce verdiklerimizden farklılık gösterebilmektedir.) İstihdamın yapısında ise geçen senenin ilk aylarından itibaren tüm sektörlerde önemli daralmalar yaşanmış, bu durum bu sene Kasım ayında da özellikle tarım ve inşaat sektörlerinin negatif katkılarıyla işsizlik oranına olumsuz yönde katkıda bulunmaya devam etmiştir. Hükümet işsizlikle mücadele için kapsamlı bir istihdam paketi üzerine çalışmalarını sürdürüyor ancak bunun etkilerini görmek zaman alacağı ve de önümüzdeki dönemde büyümede beklediğimiz yavaşlamanın istihdam tarafına olumsuz etki etmesini beklediğimiz için 2008 yılı içinde işsizlik oranında ciddi bir düzelme beklemiyoruz. gücü ve stihdam: 2006-2007 (1000 kii) Kas 07 Kas 06 2006 Kurumsal Olmayan Sivil Nüfus 69.185 68.426 68.133 15 Ya ve Üstü Nüfus Gücü stihdam siz Dier 49.511 23.217 20.867 2.350 26.294 48.771 23.500 21.235 2.265 25.271 48.485 23.250 20.954 2.295 25.235 46,9 10,1 12,0 7,1 48,2 9,6 11,7 6,5 48,0 9,9 12,1 6,5 12,6 12,2 12,6 gücüne Katılım Oranı (%) sizlik Oranı (%) Kent Kır Memo: Tarım dı ı i sizlik (%) Kaynak: TUIK; GlobalSource. Tekrar belirtmek gerekirse bu tahminler mevcut 1987 fiyatlarıyla hazırlanmış GSMH serilerine dayanılarak yapıldığından çok yakın zamanda yayınlanmasını beklediğimiz yeni GSMH verileri bu görünümü değiştirebilir. Daha önceki raporlarımızda da değindiğimiz gibi yeni GSMH serilerinin mevcut GSMH seviyesinde %20-%35 arası yukarı yönlü bir etkisinin olması beklenmektedir. !"# $ % & ( ( ' ' )$ )$* * )$+ + )$' ! !" #$% Grafik 3 - GSMH Büyümesi (mevsimsellikten arındırılmı , 4-çeyreklik hareketli ortalama, %) 15 båÑä~ëóçå=îÉ=é~ê~=éçäáíáâ~ë¼W=vÉåá=ÉåÇÉâëI=óÉåá=ìãìíä~ê Değerli YTL’nin olumlu etkisi ve bazı servis sektörlerinde görülen göreli gevşemeye karşılık, gıda ve kamu fiyat ayarlamalarının şekillendirdiği 2007 yılında, tüketici fiyatları enflasyonu %4’lük hedefin iki katı oranda, %8,4 seviyesinde yılı tamamladı (Grafik 1). Böylelikle toplam TÜFE enflasyonu 4. çeyrek güven aralığının üst sınırı olan %6’nın da üzerinde kalarak TCMB’ye, bu durumun nedenleri ve politika önerilerini anlatan bir açık mektup yazma zorunluluğu doğurdu. Ocak ayında özellikle konut kullanımında %19,5 artan elektrik fiyat ayarlamalarının etkisiyle %1’in üzerinde beklenen aylık enflasyon bunun biraz altında, %0,8 olarak gerçekleşti. Yıllık enflasyon ise %8,2’ye geriledi. TÜFE sepetinin neredeyse üçte birini oluşturan gıda enflasyonu dünyada gıda fiyatlarının katılık göstermeye başlamasının da etkisiyle 2006 sonundaki %11,2’lik artışın üzerine çıkarak 2007 yılını %12 seviyesinde bitirdi (Grafik 2). Gıda dışı mal enflasyonu ise 2006 sonundaki %7,1’lik seviyeden, tütün ürünlerinde görülen fiyat ayarlamalarına rağmen, 2007 sonunda %6,2’ye geriledi. Böylelikle toplam mal enflasyonu 2007 yılında bir önceki seneye göre çok ciddi bir yavaşlama göstermeksizin %8,7’den %8,3’e geldi. 2008 yılının ilk ayında enerji fiyatlarına yapılan zamlar, gıda dışı mal grubu fiyatlarının 2006 yılı sonunun da üzerine çıkarak %7,7’ye yükselmesine neden oldu. Öte yandan Ocak ayında gıda fiyatları bir önceki senenin kuvvetli bazının etkisiyle %9,2’ye geriledi. 2007 yılında enflasyonda düşüşe önayak olan asıl grup hizmet fiyatları oldu. Özellikle kira fiyatlarının 2006 sonundaki %20 seviyesinden %16’lara gerilemesi hizmet fiyatlarındaki katılığın çözülmeye başladığının ilk işaretleri olarak algılandı. Öte yandan %39’dan %-2’ye gerileyen tur fiyatları, %16,4’ten %7,9’a gerileyen otel hizmetleri gibi servis sektörlerinin de katkısıyla toplam hizmet grubu fiyatları 2007 yılını %12,2’ten %8,6’ya gerileyerek kapattı. 2008 yılı Ocak ayında ise kira ve tur fiyatlarında gerilemenin devam etmesine rağmen otel hizmetlerinin %10’un üzerinde artış göstermesi ve enerji fiyat ayarlamalarının ikincil etkilerini taşıyan ulaştırma hizmetlerinin %5,9’dan %7,9’a yükselmesi hizmet fiyatlarında gerilemenin önüne geçti ve hizmet enflasyonu %8,6’lık seviyesini korudu. 2007 yılında ana alt kategoriler bazında yıllık enflasyona en büyük katkılar %3,5 ile gıda, %1,9 ile konut ve %0,7 ile otel ve restoran kategorilerinden geldi (Grafik 3). 2006 yılında bu oranlar sırasıyla %2,7, %2 ve %0,9 idi. Görüldüğü gibi hizmet fiyatlarının enflasyona katkısı hafiflerken, 2006 yılında toplam fiyat artışlarının %28’ini oluşturan gıda grubu fiyat artışları 2007 yılı sonunda toplam enflasyonun %40’ını oluşturdu. TUİK tarafından hesaplanan ve Merkez Bankası’nın analizlerinde sık sık başvurduğu çekirdek endekslere bakacak olursak bunlardan en çok kullanılan işlenmemiş gıda, tütün, enerji ve altının hariç tutulduğu H-endeksi geçen sene sonundaki %8,9 seviyesinden %6,6’ya geriledi (Grafik 4). Ocak ayında H endeksi %6,4’e gerilerken Merkez Bankası’nın kendisi hesaplayarak takip etmeye başladığı ve H endeksinden işlenmiş gıdanın da çıkartılmasıyla bulunan yeni çekirdek endeks artışı %4,8’den %4,3’e geriledi. 16 Her ne kadar bu oran Merkez Bankası’nın da vurguladığı gibi %4 hedef enflasyona yakın görünse de, yeni endeksin toplam TÜFE’nin yaklaşık %50’sini dışarıda bırakıyor olması ve tarihsel olarak ana hedef TÜFE ile yakın bir ilişkisinin olup olmadığının bilinmemesi nedeni ile bizim görüşümüze göre endekse verilen önemin abartılmaması gerekiyor. Ancak önümüzdeki dönemde bu endekse referans verilmeye devam etmesi – ve hatta bu bağlamda para politikasının bir nebze daha gevşemesi için zemin yaratılması – bizi şaşırtmayacaktır. Global piyasalardaki rahatsızlık ve ABD ekonomisindeki gelişmelere dayalı olarak orta vadede dünya ekonomisinde bir yavaşlama bekleyen Merkez Bankası geçen aya kadar bu durumun enflasyona yansımaları açısından olumlu öngörülere sahipti. Bu doğrultuda Eylül ayından bu yana yapılan Para Politikası Kurulu toplantılarında kısa vadeli gecelik borçlanma faizleri 175 baz puan indirimle yılı %15,75’te bitirdi. Son enflasyon raporunda ve de hükümete sunulan açık mektupta enerji ve gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin beklenenden uzun sürmesi ve önümüzdeki dönemde de bu fiyatlarda ciddi bir gerileme beklenmemesi yılın son 3 ayında 50’şer baz puan indirime giden Merkez Bankası’nı daha temkinli bir duruşa doğru yöneltmiş görünüyor. Bu doğrultuda TCMB Ocak ve Şubat aylarında 25’er baz puan indirime gitmeyi tercih etti ve kısa vadeli gecelik borçlanma oranı %15,25’e geriledi. 2008’in ilk Enflasyon Raporu’nda TCMB, orta vadede global yavaşlamanın ve bunun talebe etkisinin enflasyona olumlu yansıyacağını beklemesine rağmen değerli YTL’den gelen etkinin zayıflaması ve de enerji ile gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin devam etmesi beklentisine dayanarak yılsonu enflasyon beklentilerinde revizyona gitti. Petrol fiyatı varsayımını varil başına 70 dolardan 85 dolara revize eden TCMB 2008 yılı enflasyonunun %70 olasılıkla %4,1 ile %6,9 arasında kalmasını (orta noktası %5,5) 2009 yılında da %1,8 ile %5,5 aralığına (orta noktası %3,7) gerilemesini bekliyor. Bir önceki enflasyon raporunda orta noktalar sırasıyla %4,1 ve %3,6 idi (Grafik 5). Piyasa beklentileri ise ard arda gelen faiz indirimleri dolayısıyla bir parça gevşeme gösterse de Şubat ortası itibariyle 12 ve 24aylık enflasyon beklentileri halen hedeften uzak ve sırasıyla %6 ve %5,2 seviyelerinde bulunuyordu (Grafik 6). Son anket sonuçlarından gördüğümüze göre Merkez Bankası’nın da olumlu söylemini bir nebze terk etmesi beklentilerde bir durulmaya neden olmuş gibi görünüyor. Global piyasalarda kısa vadede bir düzelme olmaması hatta gelişmekte olan piyasalardan çıkışların artarak kurda bir düzeltmeye doğru gitmesi Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine ara vermesine ve beklentilerde bozulmaya neden olabilir. Dolayısıyla TCMB’nin ve de piyasanın bu beklentilerini, hükümetin devam etmesi beklenen enerji fiyat ayarlamaları, geçen senelere nazaran çok daha az katkısı olacağını düşündüğümüz YTL/$ kuru ve de kuraklık dolayısıyla gıda fiyatlarında sürmesini beklediğimiz fiyat artışları nedeniyle bir parça iyimser buluyor, yılsonunda enflasyonun %6’nın – yani enflasyon hedefin üst sınırının – üzerinde gerçekleşmesini bekliyoruz. !"# !"!"#$%&#! !"#$% &'#(" "#$% !" !"#!$! % &' Grafik 6 - Enflasyon Beklentileri (%) 9,0 8,5 12-aylık 24-aylık 8,0 7,5 7,0 , 6,5 6,0 23%4 0%1, #. +%#.) ' / -. #%# +, $%&* %&'() $%& '() !"# 5,5 5,0 4,5 4,0 Oca-05 May-05 Eki-05 ub-06 Tem-06 Kas-06 Nis-07 Au-07 Oca-08 17 j~äáóÉ=éçäáíáâ~ë¼W=w~ó¼Ñ=Äáê=ó¼ä¼å=~êǼåÇ~å=ÇΩòÉäãÉ=áş~êÉíäÉêá Özellikle ikinci yarıda genel seçimlerin etkilerinin fazlasıyla hissedildiği 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi, yılı 2002’den bu yana görülen en düşük faiz dışı fazla ile kapattı. Bütçede öngörülen 16,8 milyar YTL’lik açığa karşılık Merkezi Yönetim bütçe açığı 13,9 milyar YTL ile GSMH’nin %2,1’i seviyesine geriledi ancak faiz dışı fazla bütçedeki 36,1 milyar YTL’lik hedefin altında kalarak 34,8 milyar YTL, yani yaklaşık GSMH’nin %5,3’ü seviyesinde yılı kapattı. Özellikle seçim yılı olması dolayısıyla açılma yaşanan mali dengede yılsonuna doğru gerek IMF’nin gerekli tedbirleri almak yönündeki baskısı gerekse hafif toparlanan iç talebin vergi gelirlerine yansıması ikinci yarıda bir toparlanma yaşanmasına önayak oldu. 2007 yılının tamamında vergi gelirleri reel bazda %2 artış gerçekleştirdi. KDV ve ÖTV gelirlerinde %3’lük düşüşlere rağmen gerçekleşen bu artışta gelir üzerinden alınan vergilerde görülen %10’luk reel büyümenin önemli katkısı oldu. Öte yandan faiz dışı harcamalardaki reel artış %10 civarında gerçekleşerek faiz dışı fazlanın geçen seneki 42,3 milyar YTL’nin oldukça altında kalmasına neden oldu (Grafik 1). 2007 yılında gelirlerin %27’sini doğrudan vergiler oluştururken %20’sini ÖTV gelirleri, %19’unu ise vergi dışı gelirler oluşturdu. Doğrudan vergilerin oranı 2006 yılında %25,3 idi. Harcamalar tarafında ise toplam harcamaların %24’ünü personel giderleri %24’ünü ise faiz ödemeleri oluşturdu. Sosyal güvenlik transferinin toplam harcamalar içindeki payı 2007 yılında %13,8’den %14,2’ye çıktı (Grafik 2-3). Özelleştirme, faiz gelirleri, TCMB karı ve kamu bankalarının temettü gelirleri hariç tutularak ölçülen IMF tanımlı faiz dışı fazla ise geçen yılın %2,5 altında, GSMH’nin %3,3’ü civarında yılı tamamladı (Grafik 4). Merkezi Yönetim dışındaki kamu kesimi ile ilgili veriler, KİT’ler hariç, tüm yıl için yayınlanmış durumda ve Aralık ayı KİT dengesinin geçen senenin aynısı olduğu varsayımı altında merkezi yönetim dışı kamu kesiminin, konsolide kamu kesimi faiz dışı fazlasına %1’in üstünde katkı yapmasını bekliyoruz (Grafik 5-6). Bu çerçevede 2007 yılında kamu sektörü faiz dışı fazlasını GSMH’nin %4-%4,5 düzeylerinde, yani bir önceki yıla göre %2 aşağıda tahmin ediyoruz. 2008 yılı için ise hükümet 2007 yılındaki açılmayı telafi edecek nitelikte sıkı bir bütçe hazırlayarak bütçe açığı hedefini 17,8 milyar (GSMH’nin %2,5’i), faiz dışı fazla hedefini ise 38,2 milyar (GSMH’nin %5,3’i) olarak açıkladı. Geçen yıla nazaran daha sıkı bir bütçe hazırlanmış olması olumlu bir gelişme ancak önümüzdeki dönemde büyümedeki yavaşlamayı, sosyal güvenlik reformunun henüz hayata geçmemiş olması dolayısıyla artmakta olan sosyal güvenlik açığını, iş dünyasından istihdam üzerindeki yükleri hafifletme beklentilerini göz önüne alırsak yılsonu hedeflerini biraz iyimser buluyoruz. 18 Şubat ayının ikinci haftasında yayınlanan Ocak ayı Merkezi Yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre Ocak ayında bütçe dengesi 0,5 milyar YTL gibi sınırlı bir açık vermiş, faiz dışı fazla geçen seneki 0,9 milyar YTL’nin oldukça üzerinde kalarak 3,8 milyar YTL olmuştur. Bu olumlu performansta %28 reel büyüme gösteren gelir üzerinden alınan vergilerin önemli bir payı oldu. Gelir üzerinden alınan vergilerdeki bu olumlu performansta Maliye Bakanlığı’nın kayıtdışılıkla mücadele çerçevesinde arttırdığı denetimlerin etkili olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan KDV ve ÖTV oranlarında gerçekleşen %9 ve %12’lik reel artışlar talep tarafında yavaşlama sinyalleri ile tezat bir görünüm teşkil etmesi dolayısıyla önümüzdeki dönemde yakından takip edilmesi gerekiyor. Ocak ayı için güçlü bir ithalat rakamına işaret eden %23,5’lik ithalden alınan KDV de vergi gelirlerindeki artışa katkıda bulunan bir diğer önemli unsur oldu. Harcamalar tarafında ise faiz dışı harcamalardaki %3’lük reel gerilemeyi yılın ilk aylarında ödeneklerin hemen serbest bırakılmamasına ve de geçen seneden kalan emanet hesapların kullanılmasına bağlıyoruz. Dolayısıyla hem gelir hem harcamalar tarafındaki gerçek performansı görmek için önümüzdeki aylarda bütçe rakamlarını iyi incelememiz gerekiyor. Önümüzdeki dönemde ekonomide yavaşlama ve yaklaşan mahalli seçimlerin bütçe performansında önemli riskler teşkil ettiğini düşünüyor, kamu sektörünün faiz dışı fazlada yılı geçen sene düzeylerinde yani %5,5 resmi hedefin altında kapatacağını öngörüyoruz. Merkezi Yönetim Bütçesi (milyar YTL) Reel Bütçeye Büyüme (%) Bütçe oranı; % Oca 2007 2006 Merkezi Yönetim Gelirleri Genel Bütçe Gelirler Vergi Geliri Vergi Dı ı Gelirler 15,8 15,6 14,2 1,4 12,4 12,3 11,1 1,2 17,7 17,0 18,2 6,9 202,8 197,7 169,5 28,2 7,8 7,9 8,4 5,0 Giderler Faiz-Dı ı Giderler Faiz Giderleri 16,3 12,0 4,3 18,5 11,5 7,0 -18,5 -3,1 -43,6 222,6 166,6 56,0 7,3 7,2 7,6 Bütçe Dengesi Faiz Dı ı Denge -0,5 3,8 -6,1 0,9 … … -19,7 36,3 2,7 10,4 3,6 1,0 … ... ... Memo: Faiz Dı ı Denge (IMF Tanımlı) Kaynak: Maliye Bakanlıı, GlobalSource. ! !" #$% "$& , -#)#* #)" $ " #* $ " +& ! " ! " !" #$% '(( #)" $ " #* $ " +& !" #"!" $ % & '(!!")"%%$"*+ ! Grafik 6 - Kamu Sektörü Faiz Dı ı Fazlası (GSMH'ye oran olarak) !"#" $ !"'$ $ %"& $ ( &")"*" ''*""+," 19 _çê´=ëíçâì=îÉ=Ñáå~åëã~åW=_áò=Äì=âçåìóä~=áäÖáäÉåãÉóÉäáÁ Borç stoku yapı olarak (vade, enstrüman, maliyet) arzulanan hızda iyileşmemesine rağmen, GSMH’ya oran olarak düşmeye devam etmekte. Merkezi Yönetim toplam borç stoku 2007 yılı sonunda 345 milyar YTL’den 333 milyar YTL’ye gerileyerek yıl içinde 12 milyar YTL düşüş gösterdi. 2006 sonunda GSMH’nin %60’ı civarında olan borç stoku geçen yılsonunda yaklaşık %51’e düştü. Bu rakamın %39’unu iç borç stoku oluştururken kurdaki değerlenmenin önemli rol oynadığı Merkezi Yönetim dış borç stoku %16,3’ten %12’ye geriledi (Grafik 1). 2007 yılı sonunda borcun yapısına kısaca göz atarsak Hazine sabit faizli enstrümanların payını %32,3’ten %35’e çıkarmış, buna karşılık yatırımcıların artan volatilite zamanlarında değişken faizli enstrümanlara yönelmesibu kağıtların toplam Merkezi Yönetim borç stoku içindeki payını %30,5’ten %33,6’ya çıkarmıştır (Grafik 2-3). Dış borç ve dövize endeksli borçların payı ise kısmen kurdaki değerlenmenin de etkisiyle %37’lerden %31’lere gerilemiştir. 2006 yılında 18 ay civarına gerileyen yeni borçlanmanın ortalama vadesi 22 aya uzamış, Haziran 2006 türbülansı sonrasında hızlıca yükselerek 2006 yılını %21,5 seviyesinde kapatan ortalama borçlanma faizi 2007 yılı sonunda %16,5’e gerilemiştir (Grafik 4). Merkezi Yönetim Borç Stokunun Yapısı (toplama % oran olarak) Alacaklıya Göre ç Borç Piyasa Piyasa Dıı Dı Borç Piyasa Piyasa Dıı Döviz Yapısı Sabit Faizli Deiken Faizli Dı Borç ve Dövize Endeksi-Döviz Cinsi Memorandum: ç Borç (yeni borçlanma) Vade (ay olarak) 1/ Faiz (ihaleler) 1/ Ara- 04 Ara- 05 Ara- 06 Ara- 07 Oca- 08 70,9 44,6 26,3 29,1 15,1 14,0 73,8 51,1 22,8 26,2 15,1 11,1 72,9 52,2 20,7 27,1 17,1 10,0 76,6 56,5 20,1 23,4 15,7 7,8 76,8 56,8 20,0 23,2 15,4 7,8 30,0 28,5 41,5 30,6 31,8 37,6 32,3 30,5 37,2 35,1 33,6 31,3 35,6 33,3 31,0 20,4 23,4 31,4 14,0 17,9 21,5 22,0 16,5 21,2 16,4 Kaynak: Hazine, TCMB, Globalsource 1/ Ortalama yıllık. Henüz yılsonu rakamları yayınlanmamakla birlikte kamu net borç stoku 2007 yılının 3. çeyreği itibariyle 2006 yılı sonundaki %45 seviyesinden %40,4’e gerilemiş, bunun %38’ini net iç borç stoku, %2,4’ünü net dış borç stoku oluşturmuştur (Grafik 4). Merkezi Yönetim ve diğer kamu kesimi borç stokundan Merkez Bankası varlıkları, kamu mevduatı ve işsizlik sigortası fonunun çıkartılmasıyla oluşturulan net borç stokunun yüksek seyreden reel faizler ve geçen senenin altında gerçekleşen faiz dışı fazlaya rağmen halen güçlü sayılabilecek büyüme, faiz dışı denge ve özelleştirme gelirleri sayesinde girişte değindiğimiz gibi, yılsonunda %40’ın altına gerilemesini bekliyoruz. 20 Hazine’nin geçen sene sonunda yayınladığı 2008 yılı finansman programına göre, finansman resminin de iyileşmeye devam ettiğini gözlemledik. Programa göre merkezi yönetimin 2008 yılında 150 milyar YTL’lik bir finansman ihtiyacı bulunuyor. Hazine bunun 92 milyar YTL’sini iç borçlanma 15 milyar YTL’sini ise dış borçlanma yoluyla gerçekleştirmeyi planlıyor. Hazine, öngörülerine uygun bir şekilde borçlanması durumunda 87.7 YTL’lik iç borç anapara servisi sonucunda 3,9 milyar YTL’lik net iç borçlanma, 11.8 milyar YTL’lik dış borç anapara servisi sonucunda 3,4 milyar YTL’lik de net dış borçlanma gerçekleştirecektir. Bu doğrultuda 92 milyar YTL’lik iç borçlanmaya karşılık toplam 131 milyar YTL’lik iç borç servisi sonucu borç çevirme rasyosunun %70’e gerilemesi hedefleniyor. Geçen sene beklenenden düşük faiz dışı fazla ve beklenenden daha düşük dış finansman sağlanması nedeniyle hedeflenenden yüksek borçlanma gerçekleştirilmiş; Merkez Bankası’ndan mevduat kullanımıyla birlikte, finansman programında yer alan %74’lük borç çevirme rasyosu %80’e yakın bir gerçekleşme göstermiştir (Grafik 5-6). Dış borçlanmada Hazine 5,5 milyar dolarlık eurobond ihracı öngörmektedir ve bunun 1 milyar dolarlık kısmını Ocak ayında yaptığı yeniden ihraç ile karşılamıştır. 2008 yılının borçlanma dışı kaynaklarını 35 milyar YTL ile faiz dışı fazla, 9,2 milyar YTL ile özelleştirme ve TMSF satışları oluşturuyor. Henüz resmi olarak tamamlanmamış Petkim satışı (2 milyar dolar), Sabah-ATV’nin Çalık grubuna devri (1,1 milyar dolar) ve de geçtiğimiz hafta yapılan ihale ile BAT’a satışı söz konusu Tekel (1,7 milyar dolar) bu rakamın yarısından fazlasını oluşturuyor. Bunun dışında hükümetin bu seneki özelleştirme planları arasında elektrik dağıtım ve üretim, doğalgaz dağıtım, Halkbank’ın geçen sene halka arzı sonrasında kalan %75’lik hissesinin blok satışı, köprü ve otoyollar, şeker fabrikaları ve Milli Piyango bulunuyor. Bu iddialı programın 20 milyar dolar civarı bir gelir ve de 10 milyar dolar DYY potansiyeli olduğunu göz önünde bulundurursak finansman programına konan rakamın oldukça muhafazakar olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Öte yandan hükümetin kamu bankaları ile elektrik sektörü regülasyonları konusunda ağırdan alır tutumu bize 20 milyar dolara ulaşmasının zor olduğunu düşündürüyor. Bu doğrultuda biz bu sene sonunda hükümetin 10 milyar dolar civarında bir özelleştirme, 5 milyar dolar civarında da bir DYY geliri elde etmesini bekliyoruz. Hazine yılsonunda kasa banka hesabında 2 milyar YTL’ye yakın bir birikim öngörüyor. Bütçede 2007 yılına nazaran bir sıkılaştırılma görülse de finansman koşullarında görülebilecek nispi daralma, borçlanma maliyetlerinde ciddi oranlarda gerilemenin çok olası görülmemesi ve gelecek yıl yapılacak yerel seçimler öncesi hükümetin harcamalar tarafında tasarrufa gitme eğiliminin düşük olacağı beklentisi faiz dışı fazla ve özelleştirme gelirlerinde beklenenin altında bir gerçekleşme görülmesine neden olabilir. Bu da borçlanma miktarının bu sene de planın üzerine çıkmasına ve borç çevirme rasyosunun hedefin üzerinde kalmasına neden olabilir. ! ! " !"!#$ !"#$%#%## &'## 21 `~êá=ÇÉåÖÉ=îÉ=Ñáå~åëã~åW=_ΩóΩóÉå=ê~â~ãä~êI=~êí~å=êáëâäÉê Haziran 2006 türbülansı sonrasında kurdaki reel zayıflama ve ekonomik aktivitedeki göreli yavaşlama sayesinde biraz toparlanma eğilimi gösteren cari açık, 2007 yılı ortalarından başlayarak yeniden bir genişleme sürecine girdi (Grafik 1). Nitekim 2006’yı 32 milyar dolar seviyesinde kapattıktan sonra, 2007’de biraz daha genişleyerek, 38 milyar dolara ulaştı. 2008’de tahminimiz açığın normal şartlar altında genişlemeye devam edeceği ve 46-47 milyar doları bulacağı yönünde. Cari açıktaki genişlemeye her zaman olduğu gibi, ticaret açığı sebep oldu. TURKSTAT tanımlı dış ticaret açığı yılın tamamında 107 milyar dolar ihracata karşılık 170 milyar dolar ithalat nedeniyle geçen seneye göre 9 milyar dolar artışla 63 milyar dolara ulaştı (Grafik 2). Bu artışın yarısı enerji açığından kaynaklandı; yılın tamamı için enerji açığı 2006’da 25 milyar dolar iken, 2007’de 29 milyar dolara yükseldi (Grafik 3). Cari Denge (milyon $) Ara Oca-Ara Enerji Dı ı 1/ Dı Ticaret Dengesi Hizmetler (net) Gelir (net) Cari Transfer -5.149 -2.289 -4.909 193 -728 295 -2.998 -689 -3.096 466 -559 191 -37.995 -9.266 -47.497 14.070 -6.794 2.226 -32.194 -6.901 -41.325 13.830 -6.607 1.908 Memo 2/ Dı Ticaret Dengesi -6.372 -4.444 -62.833 -54.041 Cari açık 1/ Enerji açıı (TURKSTAT tanımlı) hariç cari açık Cari açığın diğer bileşenlerinin 2007’de çok az değiştiğini gördük. Örneğin turizmin başı çektiği hizmetler dengesi 2007 yılı sonunda yaklaşık 14,1 milyar dolar ile, geçen seneki 13,8 milyar doların çok hafif üzerinde bir fazla verdi. Bunun içinde turizm gelirleri bir sene önceki 14,1 milyar dolara karşılık 2007’yi net bazda 15,2 milyar ile kapatırken, diğer hizmetler hafif bozulma gösterdi. Öte yandan faiz ödemeleri ve kar transferlerinden oluşan gelir dengesi ise 6,8 milyar açık vererek geçen seneye göre (6,6 milyar) hafif bozulma gösterdi. Her ne kadar bu kalemin önümüzdeki dönemde cari dengeye negatif katkısının artmasını bekliyorsak da, henüz ciddi bir artış görmediğimizi belirtmekte fayda var. Nominal dolar miktarlardaki artışa rağmen, dolar cinsinden GSMH’nın da benzer oranda artması sayesinde cari açığın GSMH’ya oranının 2007’de nispeten stabilize olduğunu gördük. Ödemeler dengesi tanımlı ticaret açığının 2006 yılında %10,3’ten 2007 yılında %9,5’e düşmesinin bunda etkisini gördük. Uluslararası piyasalarda yaşanan çalkantılara rağmen gerek doğrudan yatırım gerekse özel sektör borçlanması açısından çok ciddi bir sıkışıklığın yaşanmadığı yılın sonunda Türkiye’ye toplam sermaye girişi 8 milyar dolar artışla 46,4 milyar dolar olarak gerçekleşti, ve 38 milyar dolarlık cari açığın finansmanının ardından 8 milyar dolarlık bir rezerv birikimine olanak sağladı (Grafik 4). 22 Sermaye Hesabı (milyon $) Ara Cari açık Sermaye Hesabı Do rudan Yabancı Yatırım Portföy Yatırımı Di er Yatırımlar Net Hata Noksan Rezerv Varlıklar 1/ Oca-Ara -5.149 6.685 2007 2006 -2.998 6.909 -37.995 46.443 -32.194 38.456 3.104 607 2.974 1.525 -872 6.256 19.766 717 25.960 18.984 7.373 12.099 Kaynak: TCMB, Globalsource 1/ (-) iaret rezerv birikimini gösterir. Yaklaşık 20 milyar dolarlık net doğrudan yabancı yatırım (DYY) 2007 yılında cari açık finansmanının yarısından biraz fazlasını oluşturdu. (Bu rakam geçen sene cari açığın %60’ını oluşturuyordu.) Halen güçlü olmakla birlikte GSMH’ye oran olarak 2006 yılında %4,7’ye ulaşan DYY’nin 2007 yılında %4’ün biraz altında gerçekleşmesini bekliyoruz (Grafik 5). 2007 yılının en önemli doğrudan yabancı yatırım girişleri (yaklaşık üçte biri) yine bankacılık sektöründen (Akbank/Citi, Oyakbank/ING ve NBG/Finansbank) satışlarından geldi. 2008 yılında ise yukarıda da belirttiğimiz gibi özelleştirme portföyü yaklaşık 10 milyar dolarlık bir DYY potansiyelini içinde barındırıyor. Özelleştirme programının yanı sıra öngörebildiğimiz özel sektör satışları DYY açısından yine başarılı bir yıl vaad ediyor; ancak küreye yayılan kredi darboğazının alıcıların iştahını azaltması ya da finansmanı ulaşılamayacak derecede pahalılaştırma olasılığını hatırlatmak isteriz. 2007 yılı portföy yatırımları açısından net bazda zayıf bir yıl oldu. Yılsonunda toplam portföy yatırımları geçen yıl 2006 yılındaki 7,4 milyar dolara karşılık 0,7 milyar dolar civarında gerçekleşti. Hisse senedi tarafında sermaye girişi 5 milyar dolar gibi kuvvetli bir seviyede gerçekleşmişken asıl bozulma yabancıların tuttuğu bono portföyünde gerçekleşti. Bu kalemde 3,3 milyar dolarlık bir çıkış yaşandığı görülüyor. Eurobond ihracı tarafında ise hükümetin 5,5 milyar dolarlık yılsonu hedefine karşılık yıl içinde yurtdışı tahvil ihracı aracılığıyla borçlanma 4,6 milyar dolarda kaldı. Bu sene IMF ile tamamlanan tek gözden geçirme sonrası gelen 1,1 milyar dolar ile birlikte toplam kamu kesimi borçlanması 5,9 milyar dolar oldu. Kredi ve mevduatlardan oluşan diğer yatırımlar kalemi geçen sene 12 milyar dolarlık girişe karşılık bu sene 26 milyar dolar ile toplam sermaye girişlerinin yarısından fazlasını oluşturdu. Bu olumlu performansın ana tetikleyicileri 27 milyar dolar uzun vadeli borçlanma ile özel sektör ve de bankaların yurtdışında tuttuğu varlıklarda neredeyse geçen senenin üçte birine varacak şekilde yaşanan azalma oldu. 2007 yılının 3. çeyreğinde dış borç stoku 2006 sonundaki 207,7 milyar dolar seviyesinden 237,3 milyar dolar seviyesine yükseldi. Yaklaşık 30 milyar dolarlık bu artışın 29 milyar doları özel sektörün orta ve uzun vadeli borçlanmasından geldi. GSMH’ye oran olarak ise 2006 sonundaki %50,6 seviyesinden %46’ya gerileyen toplam borç stokundaki düşüşte kamu kesimi borç stokundaki %4’lük azalma etkili oldu (Grafik 6). Grafik 1 - Cari Denge Bile enleri (GSMH'ye % oran olarak) 8 6 4 2 0 -2 -4 -6 Dı Ticaret Dengesi Hizmetler Dengesi Gelir Dengesi Cari Transferler Cari Denge -8 -10 -12 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 ! " !"! !"#$%&'() *#$! 23 24 bâW=aÉí~óä¼=q~Ääçä~ê GSY H/GSMH Büyüme Oranları 2007 2007 2006 Q3 Q2 Q1 Q1-Q3 Üretim Yöntemiyle Tarım Sanayi Hizmetler naat Ticaret Ulaım -7,8 3,7 2,3 5,4 1,3 3,6 -2,1 4,0 4,4 15,7 3,4 4,1 2,9 7,5 6,3 16,5 6,5 5,8 -5,6 5,0 4,2 11,5 3,4 4,4 2,9 7,4 5,6 19,4 5,9 3,1 Harcamalar Yöntemiyle ç Talep 1/ Özel Nihai Tüketim Dayanıklı Tüketim Kamu Tüketimi Gayri Safi Sabit Semaye Oluumu Kamu Özel Stok Deiimi 1/ Dı Talep 1/ Mal ve Hizmet hracatı Mal ve Hizmet thalatı statistiki Hata 4,0 3,6 5,1 6,4 5,7 11,5 4,5 0,6 -2,6 7,5 16,8 5,7 3,2 -0,7 -9,7 7,4 9,6 33,7 6,5 0,7 0,2 12,3 9,2 9,6 3,1 2,1 -1,1 8,8 3,0 9,1 2,4 -0,1 4,2 14,7 4,8 3,0 3,5 1,8 -2,1 7,4 6,3 18,5 4,6 0,4 0,1 11,2 10,1 6,3 8,0 5,2 2,9 9,6 14,0 -0,2 17,4 -2,1 0,1 8,5 7,1 14,0 1,5 0,5 2,0 4,1 0,0 4,1 6,8 -0,1 6,8 3,8 0,2 4,0 6,1 -0,2 6,0 Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Net Faktör Gelirleri Gayri Safi Milli Hasıla 1/ GSMH büyümesine katkı (bir önceki dönemin GSMH'sine oran olarak) gücü ve stihdam: 2006-2007 (1000 kii) Kas 07 Kas 06 2006 Kurumsal Olmayan Sivil Nüfus 69.185 68.426 68.133 15 Ya ve Üstü Nüfus Gücü stihdam 49.511 23.217 20.867 48.771 23.500 21.235 48.485 23.250 20.954 5.211 4.292 1.259 10.104 2.350 1.714 636 26.294 1.670 5.560 4.344 1.304 10.027 2.265 1.660 605 25.271 1.854 5.713 4.136 1.189 9.918 2.295 1.691 605 25.235 1.958 46,9 10,1 12,0 7,1 48,2 9,6 11,7 6,5 48,0 9,9 12,1 6,5 12,6 12,2 12,6 Tarım Sanayi n aat Hizmet siz Kent Kır Dier o/w: aramayıp i ba ı yapmaya hazır 1/ gücüne Katılım Oranı (%) sizlik Oranı (%) Kent Kır Memo: Tarım dı ı i sizlik (%) Kaynak: TUIK; GlobalSource. 1/ arayıp son 3 ayda i bulamayanları da içerir. 25 Enflasyon: Ocak 2008 (yüzde) Aylık 12-aylık Oca 08 Oca 07 TÜFE Yiyecek ve Alkolsüz çecek Tütün ve Alkollü çecek 0,8 1,8 Oca 08 Ara 07 1,0 4,4 8,2 9,2 8,4 12,0 17,2 0,0 0,0 17,2 -10,2 -8,4 2,1 4,1 Konut 4,3 1,2 14,9 11,5 Ev Eyası Salık 0,6 0,2 0,1 0,7 4,7 0,4 4,2 0,8 Giyim ve Ayakkabı Ulatırma 1,3 0,0 6,7 5,3 letiim 1,0 1,7 -2,5 -1,8 -1,3 Elence ve Kültür -1,0 0,0 -2,3 Eitim 0,0 0,0 6,0 6,0 Lokanta ve Oteller 1,0 1,1 10,7 10,9 Çeitli Mal ve Hizmetler ÜFE 2,6 0,8 7,0 5,1 0,4 -0,1 6,4 5,9 Tarım 1,6 1,8 15,5 15,7 Maden ve taocakçılıı 0,4 4,2 11,2 15,5 malat Sanayi 0,0 -0,6 4,9 4,3 Elektrik, Gaz ve Su 1,9 -0,1 -3,8 -5,6 Kaynak: TUIK, Globalsource Merkezi Yönetim Bütçesi (milyar YTL) Reel Büyüme (%) Oca 2008 Bütçeye oranı; % 2007 Merkezi Yönetim Gelirleri Genel Bütçe Gelirler Vergi Geliri Gelir Üzerinden Alınan Vergiler Mal ve Hizmet Üzerinden Alınan Vergiler o/w: KDV ÖTV Dı Ticaretten Alınan Vergiler Vergi Dı ı Gelirler 15,8 15,6 14,2 3,9 6,2 2,1 3,4 2,3 1,4 12,4 12,3 11,1 2,8 5,1 1,7 2,8 1,7 1,2 17,7 17,0 18,2 28,3 12,3 9,1 12,4 23,5 6,9 202,8 197,7 169,5 50,9 71,4 17,7 44,7 33,5 28,2 7,8 7,9 8,4 7,6 8,7 11,7 7,5 7,0 5,0 Giderler Faiz-Dı ı Giderler o/w: Personel Salık Harcamaları Yatırım Cari Transferler Sosyal Güvenlik Faiz Giderleri 16,3 12,0 5,5 0,8 0,0 5,0 3,3 4,3 18,5 11,5 4,9 0,5 0,1 5,2 3,0 7,0 -18,5 -3,1 2,9 57,3 -90,1 -10,5 2,3 -43,6 222,6 166,6 55,1 11,3 11,8 66,7 32,3 56,0 7,3 7,2 9,9 7,3 0,1 7,6 10,2 7,6 Bütçe Dengesi Faiz Dı ı Denge -0,5 3,8 -6,1 0,9 … … -19,7 36,3 2,7 10,4 3,6 1,0 … ... ... Memo: Faiz Dı ı Denge (IMF Tanımlı) 1/ Kaynak: Maliye Bakanlıı, Global Source. 1/Global Source 26 Bütçe !"#" $"#"%&' $"#" ( ($)*#* $+, %,'-."/ 0 $"# 2324", 5"%# $+ 3 78 39:&/;0 3/ 0 $"#/ 0 1 1 1 1 1 1 666 666 666 666 1 1 %&'8-(. 4 ,<# 7 "#"" ,'!2""!&" Cari Denge (milyon $) Ara Cari açık Enerji Dı ı 1/ Dı Ticaret Dengesi hracat % thalat % Hizmetler (net) Turizm (net) % Gelir (net) Faiz Harcamaları Cari Transfer Memo 2/ Dı Ticaret Dengesi Enerji 3/ Enerji Dı ı Oca-Ara -5.149 -2.289 -4.909 10.187 9,9 -15.096 22,1 193 542 -2,5 -728 -820 295 -2.998 -689 -3.096 9.272 22,7 -12.368 10,0 466 556 16,3 -559 -570 191 -37.995 -9.266 -47.497 113.156 23,1 -160.653 20,5 14.070 15.227 7,9 -6.794 -7.431 2.226 -32.194 -6.901 -41.325 91.943 19,5 -133.268 20,6 13.830 14.110 -7,7 -6.607 -6.323 1.908 -6.372 -2.860 -3.512 -4.444 -2.309 -2.135 -62.833 -28.729 -34.104 -54.041 -25.293 -28.749 1/ Enerji açıı (TURKSTAT tanımlı) hariç cari açık 2/ TUIK tanımı 3/ STIC tanımlı; ham petrol, petrol ürünleri ve doalgaz içerir. 27 Sermaye Hesabı (milyon $) Ara Cari açık Sermaye Hesabı Do rudan Yabancı Yatırım Portföy Yatırımı Hisse Senedi Borç Senetleri 1/ Yurtiçi Di er Yatırımlar Varlıklar Yükümlülükler Kısa Vadeli Uzun Vadeli Banka Dıı Özel Sektör IMF Kredileri Di er Net Hata Noksan Rezerv Varlıklar 2/ Memo: Borç 3/ Kamu Özel Varlıklar Borçlanma Dıı (net) 4/ Oca-Ara -5.149 6.685 3.104 607 459 491 491 2.974 -3.227 6.201 434 -2.998 6.909 1.525 -872 -621 1.830 1.830 6.256 -1.031 7.287 -1.998 -37.995 46.443 19.766 717 5.138 -2.358 -3.281 25.960 -4.752 30.712 1.877 -32.194 38.456 18.984 7.373 1.939 9.463 6.129 12.099 -13.437 25.536 -3.292 6.005 21.539 17.533 3.122 2007 2006 Kaynak: TCMB, Globalsource 1/ Yerleik olmayanlara yapılan yurtiçi ihraçlar dahil. 2/ (-) iaret rezerv birikimini gösterir. 3/ Sermaye hesabındaki tüm yükümlülük kalemleri ve di er yatırım varlıkları. 4/ Dipnot 3'ün dıında kalanlar ve net hata noksan. Dı Borcun Yapısı (milyar $) Toplam Borç Stoku Kısa Vadeli Kamu Sektörü TCMB Özel Sektör Finans Finans Dı ı Orta ve Uzun Vadeli Kamu Genel Hükümet Dier TCMB Özel Sektör Finans Finans Dı ı Memorandum Items: Dı Borç (net) /1 GSMH'ya oran olarak Dı Borç Stoku Kısa Vadeli Orta ve Uzun Vadeli Kamu Özel Sektör Dı Borç Stoku (net) Kaynak: Hazine, Globalsource 1/MB Rezervleri ile netle tirilmi 28 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007Q3 118,6 28,3 2,5 0,7 25,2 15,4 9,7 113,6 16,4 1,0 0,8 14,6 7,0 7,7 129,7 16,4 0,9 1,7 13,9 5,4 8,4 144,3 23,0 1,3 2,9 18,8 8,4 10,5 160,9 31,9 1,8 3,3 26,8 12,7 14,0 168,9 37,1 2,1 2,8 32,2 16,0 16,2 207,8 42,3 1,7 2,6 38,0 18,3 19,7 237,3 40,4 1,7 2,3 36,3 12,0 24,3 90,3 47,6 42,2 5,4 13,4 29,2 7,6 21,7 97,2 46,1 41,0 5,1 23,6 27,5 4,8 22,7 113,3 63,6 58,9 4,8 20,3 29,3 4,8 24,6 121,3 69,5 65,2 4,3 21,5 30,3 5,2 25,1 129,0 73,8 70,1 3,7 18,1 37,0 8,5 28,5 131,8 68,3 65,9 2,4 12,7 50,9 16,0 34,9 165,4 69,8 67,9 2,0 13,1 82,5 28,9 53,6 197,0 72,4 70,3 2,0 13,3 111,3 38,9 72,4 99,0 94,9 103,0 110,7 124,9 118,4 146,9 165,6 63,6 15,2 48,4 95,8 13,8 82,0 77,5 9,8 67,7 56,5 9,0 47,5 50,2 10,0 40,3 46,7 10,3 36,5 50,8 10,4 40,5 45,9 7,8 38,1 34,4 29,2 53,1 60,3 35,5 80,0 51,7 25,8 61,6 37,3 19,2 43,3 30,3 19,9 39,0 23,7 23,0 32,7 21,4 29,5 36,0 17,3 28,5 32,0 Söz konusu materyaller ile içeriğindeki bilgiler, Deloitte Türkiye tarafından sağlanmaktadır ve belirli bir konunun veya konuların çok geniş kapsamlı bir şekilde ele alınmasından ziyade genel çerçevede bilgi vermek amacını taşımaktadır. Buna uygun şekilde, bu materyallerdeki bilgilerin amacı, muhasebe, vergi, yatırım, danışmanlık alanlarında veya diğer türlü profesyonel bağlamda tavsiye veya hizmet sunmak değildir. Bilgileri kişisel finansal veya ticari kararlarınızda yegane temel olarak kullanmaktan ziyade, konusuna hakim profesyonel bir danışmana başvurmanız tavsiye edilir. Bu materyaller ile içeriğindeki bilgiler, oldukları şekliyle sunulmaktadır ve Deloitte Türkiye, bunlarla ilgili sarih veya zımni bir beyan ve garantide bulunmamaktadır. Yukarıdakileri sınırlamaksızın, Deloitte Türkiye, söz konusu materyal ve içeriğindeki bilgilerin hata içermediğine veya belirli performans ve kalite kriterlerini karşıladığına dair bir güvence vermemektedir. Deloitte Türkiye, satılabilirlik, mülkiyet, belirli bir amaca uygunluk, ihlale sebebiyet vermeme, uyumluluk, güvenlik ve doğruluk konularındaki garantiler de dahil olmak üzere her türlü zımni garantiden burada feragat etmektedir. Materyalleri ve içeriğindeki bilgileri kullanımınız sonucunda ortaya çıkabilecek her türlü risk tarafınıza aittir ve bu kullanımdan kaynaklanan her türlü zarara dair risk ve sorumluluğu tamamen tarafınızca üstlenilmektedir. Deloitte Türkiye, söz konusu kullanımdan dolayı, (ihmalkarlık kaynaklı olanlar da dahil olmak üzere) sözleşmeyle ilgili bir dava, kanunlar veya haksız fiilden doğan her türlü özel, dolaylı veya arızi zararlardan ve cezai tazminattan dolayı sorumlu tutulamaz. Tüm Deloitte Türkiye raporlarına www.deloitte.com.tr, www.verginet.net, www.denetimnet.net, www.deloitteacademy.com.tr adreslerinden ulaşabilirsiniz. Daha fazla bilgi için: Deloitte Danışmanlık A.Ş. Sun Plaza Dereboyu Sok. No:24 34398 Maslak, İstanbul Tel : 90 (212) 366 60 00 Fax : 90 (212) 366 60 25 Armada İş Merkezi A Blok, Kat:7 No:8 06510 Söğütözü, Ankara Tel: +90 (312) 295 47 00 Fax: +90 (312) 295 47 47 www.deloitte.com.tr www.verginet.net www.denetimnet.net www.deloitteacademy.com.tr Deloitte, İsviçre mevzuatına göre kurulmuş olan Deloitte Touche Tohmatsu, üye firmaları ve bunların bağlı ortaklık ve iştiraklerini tek tek veya topluca tanımlar. Deloitte Touche Tohmatsu mükemmelliğe adanmış profesyonel hizmetler sunmayı hedefleyen üye firmalardan oluşan bir organizasyondur. Müşteri memnuniyetine odaklı profesyonel hizmetler 140'tan fazla ülkede global bir strateji ile yerel olarak sunulmaktadır. Üye firmalarımız ve iştirakleri, denetim, vergi, danışmanlık ve kurumsal finansman alanlarında, 150,000 çalışanın oluşturduğu büyük bilgi birikimi ve tecrübeye sürekli erişim olanağı içerisinde, ilgili profesyonel hizmetleri sunmaktadırlar. Müşterilerimiz arasında dünyanın en büyük şirketlerinin yüzde 80'inden fazlası, bir çok büyük ulusal kuruluş, devlet kuruluşları, yerel şirketler ve hızlı büyüyen global firmalar yer almaktadır. Sunduğumuz hizmetler, İsviçre'de kurulu Deloitte Touche Tohmatsu tarafından değil, üye firmalar, bağlı ortaklıklar ve iştirakleri tarafından sunulmaktadır. Yasal veya diğer nedenlerle, bazı üye firmalar, söz konusu profesyonel hizmetlerin tamamını aynı anda sunamayabilirler. Deloitte Touche Tohmatsu, İsviçre mevzuatına göre kurulmuş bir firma olup, Deloitte Touche Tohmatsu ya da üye firmalar diğer üye firmaların eylem ve yükümlülüklerinden sorumlu tutulamaz. Her bir üye firma, “Deloitte”, "Deloitte & Touche", "Deloitte Touche Tohmatsu" ve benzeri isimler altında faaliyet gösteren ayrı ve bağımsız birer tüzel kişiliktir. Tasarım AEN tarafından yapılmıştır. ©2008 Deloitte Türkiye. Her hakkı saklıdır.