Amasra:Layout 1.qxd

advertisement
Gezi Notları
Batı Karadeniz’in En Güzel Kasabalarından Biri
AMASRA
“Lala, Çeşm-i Cihan bu mudur ola?” (Fatih Sultan Mehmet)
Amasra, Batı Karadeniz Bölgesinde, Bartın iline bağlı bir
ilçedir. Son yıllarda turizm potansiyelindeki artışla dikkat
çekmektedir. Denize doğru uzanmış bir burun, burnun
iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve
ana karaya bağlı birbirinden bağımsız adaları ile eşsiz bir
görsel güzelliğe de sahip olan Amasra, hem 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik ve balıkçılığa dayanan yerel sanatları,
hem de kendini çevreleyen ormanlık alanları ile görülmeye değer yerlerden biridir.
Amasra ya da bilinen ilk adıyla Sesamos’un tarihi M.Ö XII.
yüzyıla kadar uzanır. Bu dönemde bölgede görülen Gasgas ve Hitit egemenliğinden sonra şehir, Fenikelilerce ticari amaçlara yönelik bir koloni olarak kullanılmıştır. Kısa
süren Fenike hakimiyeti sonrasında İon kolonizasyon hareketleri ile şehir Miletli ve Megaralı denizcilerce ele geçirilmiş ve kısa zamanda tüm Batı Karadeniz sahilinin
önemli bir ticari çekim merkezi haline gelmiştir. Özellikle
bölgenin zengin orman ürünleri (başta şimşir, meşe palamudu, kestane olmak üzere) ticaretin gelişmesinde en
önemli etkendir. Bir dönem Lidya egemenliğine giren şehir, M.Ö IV. Yüzyılda Pers yönetimine geçmiştir. Makedonyalı Büyük İskender’in Anadolu’yu Pers istilasından
kurtarmasından sonra Sesamos’un yönetiminin Persli bir
prenses olan Amastris’e geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde canlı bir ticari hayat ile şehir tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır. Amastris’ten sonra iki yüzyıl kadar
82
Actual
Pontus Krallığı’na bağlı kalan şehir M.Ö 70’de Romalıların hakimiyetine girdi. Paflagonya eyaletinin merkezi
olan şehir, Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye ayrılması ile Doğu Roma sınırları içerisinde kalmıştır. Doğu
Roma yönetiminde “Amastedos” adı ile anılan şehir, ticari fonksiyonlarını giderek kaybetmiş, özellikle dinsel
bir merkez haline gelmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı sonrasında, Kutalmışoğlu Süleyman Şah önderliğinde başlayan
fetihler Amasra’ya kadar uzanmış, Türk komutanlarından
Emir Kara Tigin tarafından kuşatılan şehir alınamamış ancak buradaki Bizans Garnizonu vergiye bağlanmıştır.
Bizans’ taki taht kavgalarında zaman zaman bir üs merkezi olan şehir, Anadolu Selçukluları devrinde Selçuklu
hükümdarı Rükneddin Süleyman’la dostane ilişkiler kurarak ticaretin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
XIII. Yüzyıl da Cenevizli tüccarlar şehri ele geçirmişlerdir,
Ekim 1460’ta Fatih Sultan Mehmet’in fethine kadar Ceneviz yönetiminde kalan şehirde canlı bir ticari hayatın yansıması olarak pek çok sanat eseri günümüze ulaşmıştır.
Amasra’nın Osmanlılarca fethi öncesinde şehre tepeden
bakan Fatih, hayranlığını şöyle dile getirir: “Lala, Çeşm-i
Cihan bu mudur ola?” Fetih sonrası şehirdeki iki kilise camiye çevrilir, bir kadı atanır ve Fatih’in emriyle Eflani Kalesi halkı Amasra’ya yerleştirilir. Osmanlı yönetimindeki
şehir, Bolu Sancak Beyliği’ne bağlı bir merkez olarak varlığını sürdürmüş, bu dönemde şehri ziyaret eden Batılı
Medicine
Eylül 2009
Gezi Notları
gezginler büyük bir hayranlıkla bahsetmişlerdir.
Amasra, Cumhuriyet’imizin ilanından sonra dünyadaki
ekonomik buhrana paralel olarak kömür ocaklarının üretimi kısması, çekicilik ve gemiciliğin geçersiz hale gelmesi ile yoğun olarak dışarıya göç vermiştir. 1930 Belediyeler Kanunu ile 1901’de ilk belediye teşkilatı kurulan Amasra’nın nüfusu iki binden az olduğu için belediyesi kapatıldı. 1940’lardan itibaren Amasra’da yeni bir canlılık kendini göstemiş. Özellikle yaz aylarında çoğunluğunu büyük
şehirlerde yaşayan bürokrat ve Karabük Demir Çelik
Fabrikasının mühendislerinin oluşturduğu ilk turist kafileleri bu canlılığın temel nedenidir. 1950’li yıllarda
Amasra artık adından söz ettiren bir sayfiye yeridir. 1951
yılında Üs Komutanlığının kurulması, ardından Büyük
Liman Mendireğinin 650 metreye uzatılması ile Amasra
askeri ve ekonomik bir değer de kazanmıştır. Bu hızlı gelişmeye paralel olarak 1955’de yeniden Belediye Teşkilatına kavuşmuştur.
1973 yılında Ereğli Kömür İşletmeleri (E.K.İ)’ne bağlı olarak Amasra Bölge Müdürlüğü (A.T.İ.) kuruldu. Bu tarihten sonra Amasra yönünü yavaş yavaş turizmden madenciliğe çevirdi. Bu gelişme ile Amasra dışarıdan göç almaya, sosyo - ekonomik yapısında yeni gelişmeler yaşamaya başlamıştır. 1987’de T.B.M.M’nin aldığı kararla
Amasra İlçe oldu. 28 Ağustos 1991 tarihinde Bartın'ın il olmasıyla Zonguldak'tan ayrılıp Bartın’a bağlandı.
Tarih boyunca buraya ilk gelenlerin hem denizci hem ticaret erbabı, hem gerektiğinde savaşçı olduklarını söylemeliyiz. Çünkü yarımadanın doğusunda ve batısında oluşan iki koy, şimdiki ismiyle İstanbul boğazından çıkma cesaretini göstererek doğuya yelken basanların güvenle
demir atacakları iki ya da üç sığınma noktasının en uygunudur. Gelenlerin izledikleri serüven ve korku dolu rota;
asıl tehlikeyi, en eski gemicilerin ‘Konuk Sevmez Deniz’
(Pontos-Akseinos) dedikleri, daha sonraları ise bu denizin perilerine şirin gözükmek için ‘Konuksever Deniz’
(Pontos-Eukseinos) demek zorunda kaldıkları Karadeniz’e çıkınca gösteriyordu. Fenikeliler, Karyalı’lar ve
Akalar, bu karlı, sisli, fırtınalı denizin boğazdan geçit vermemek için ‘birbirine çarpan kayalarına’ (Symplegat’lar),
sirenler çalarak denizcileri baştan çıkaran perilerine
(Nympha’lar), şiddetli rüzgarlarına aldırış etmeden doğuya dümen kırmada amansız bir yarış sürdürdüler.
Anadolu ve Kaasya kıyılarındaki bakır, demir, altın maEylül 2009
Actual
denlerini işletmek, ton balığı avlamak, kara avcılığı, buğday ve esir ticareti yapmak başlıca amaçlarıydı. Bunun
içinde ticaret acentası ve sığınma limanı kurmaya elverişli koylara ihtiyaçları vardı. Argos ustanın yaptığı elli kürekli, meşe direkli çift yelkenli gemiye dolup Altın Postu
aramaya çıkan Argonotlar da herhalde bu ilk gözü pek
gemicilerdendi.
Bu efsanevi yolculuk zamanlarından bu yana insanlar doğadan öğrendiklerini kullanarak yaşamayı bildiler. Gün
dönümlerini, cemrelerin düşmesini, suların ısınmasını,
‘sayılı’ rüzgarların günlerini takip ederek doğanın bilinmezlerini bilir, sırlarını çözer oldular. Yelken gemiciliği
döneminde, hava şartlarının el vermediği kış ayları boyunca gemiler Amasra gibi yatak limanlarında karaya çekiliyor; Ruz-i kasım (kasım- nisan kış dönemi) ölü mevsim
olarak geçiriliyordu. Amasralı yelken gemicileri, kendi yatak limanlarında güvenliğe aldıkları teknelerini, kaledeki
evlerinden seyrederek ve çubuk içerek tamamen yerel
bir takvim izliyor; 179 günlük Kasım günlerinde ‘’seksende kalafat, doksanda donat, yüzde yüz, yüz elli de yaz
belli’’ tekerlemesindeki zamanlamaya göre kalafat, donatım, yüzdürme ve denize açılma işlerini yapıyorlardı.
Çeşitli kaynaklar ve kentin içinde, çevresinde görülen arkeolojik kalıntılar Amasra’nın uzun geçmişinin aşamalarına işaret ederler. Amasra bir gemi tezgahları merkezi, bir
kale ve bir sığınak ve yatak limanı kasabasından, geçen
yüzyılın içlerinde bu bölgede maden kömürünün bulunması ile, bir kömür istihsal ve yollama merkezi haline gelmiştir. Aynı zamanda 1950’li yıllardan başlayarak sevilen
bir dinlenme ve plaj yeri olarak iç turizmde kendinden
söz ettirmiş, Ege ve Akdeniz’in ünlendiği 80’li yıllara kadar da Ankara’nın sayfiyesi olmuştur. Cumhuriyetin zor
yıllarının aşıldığı bugünlerde Amasra ve Amasralılar ülkenin ilk gezginlerine kucak açmışlardır. İlk ev pansiyonculuğu Amasra’da yaygınlaşmış, büyük kentlerin insanları
ilk seyahatlerini bu küçük kasabaya yapar olmuşlardır.
İstanbul kentinin gezginleri de Etrüsk ve Tırhan vapurlarıyla yaptıkları Karadeniz seyahatlerinde, Amasra’yı ziyaretlerini unutamamışlardır.
Karadeniz’i gizleyen son dağları aşıp kıvrıla kıvrıla Amasra’ya inmeden, bakacak tepesinden kuşbakışı göreceksiniz kenti. Fakat bu keyifli noktadan bakışta küçük limanı
kapalı bir deniz, Büyük ada (tavşan adası) ve ikinci ada
Boztepe’yi ana karanın bir uzantısı gibi göreceksiniz. Her
Medicine
83
Gezi Notları
iki limanında bütün açıklığıyla göründüğü, adanın karadan bağımsızlığını ilan ettiği seyirlik zaman için karşı yamaca tırmanmak gerekecek. Buna da değecek, çünkü bir
gurup vaktinin kızıllığı bütün Amasra’nın üstünden sizin
içinize kadar süzülecek.
Kemere köprüsüyle ayrılığını ortaya koyan Sormagir mahallesine ve Boztepe’ye gitmek için yarımadanın iki limanının ortasından, Kale kapılarından geçilecektir. Boztepe’den seyredilen Amasra’nın arkasında yeşil yamaçlarıyla ana kara bir sonraki gün yürüyüş yapmak ve Amasra’yı
batı tepesinden doğusuna kadar dolaşmak için sizi çağıracaktır. Hele siz Boztepe’de iken mevsimde ilk baharsa,
işte o zaman Amasra’ya ilk ismini yani Sesamos ismini veren Susamların ne kadar renkli, ne kadar canlı ve ne kadar çok olduğunu görebileceksiniz. Ve artık bu tepelerden gördüğünüz Amasra panoramalarında içinizi burkan
betonlaşmayı bir an olsun unutacaksınız.
Yarımadanın ucundan başlayıp Boztepe adasının bir ucuna kadar uzanan kale duvarlarındaki birçok kapı ve dehliz, ortaçağdan beri insanlara geçit veriyor. Sizi de davet
edecektir. Kalenin Küçük Liman kapısının temelinde
Sezar yazısını da okuyabileceğiniz Roma devrine ait kitabe parçasını gördüğünüzde, Amasra kalesinin yapılması
sırasında tıpkı şimdilerde olduğu gibi Ortaçağda’ da daha
evvelki dönemlerin nasıl tahrip edildiğinin bir örneğini
göreceksiniz. Ayrıca bir çok binanın yapı taşlarında, merdiven basamaklarında, pencere kirişlerinde bahçe duvarlarında önceki uygarlıkların el emeği eserlerinin kullanıldığını görebileceksiniz. İki Roma sütununun üzerinde bir
Bizans frizi, onun üzerinde üç Cenova arması olan bir kapıdan geçip cami yapılmış bir kiliseyi görünce Amasra tarihinin zengin geçmişini hissedeceksiniz.
İşte bu zengin Amasra tarihinin bir ölçüde de olsa derle84
Actual
nip toparlandığı yer Küçük Liman kıyısındaki Amasra müzesidir. Denizcilik okulu olarak yapımına başlanıp yarım
kalmış bina, daha sonraları müzeye çevrilmiş, arkeolojik
ve etnografik eserlere kucak açmıştır. Çeşitli tarzlarda
sütun başlıkları, heykeller, Roma, Bizans ve Osmanlı mezar taşları, lahitler, sunaklar, alınlık ve kaideler gibi buluntular, denizden çıkarılan amforalar, toprak altı künkleri, açılan mezarlarda bulunan gözyaşı kapları, diğer mezar eşyaları ve çeşitli dönemlerin paraları, hatta raptiye
büyüklüğünde metal tiyatro biletleri bu müzede sergilenmektedir.
Bu satırları ödünç aldığımız, Arkeologundan tarihçisine
birçok değerli insan Amasra üzerine eserler yayınlamışlardır. Bu çabalar dışında, inşaat yapımı için açılan temel
kazılarını saymazsak, Amasra’nın geçmişine ışık tutacak
adımlar atılmamış ve gerekli kazılar yapılmamıştır.
Böylece müze dışında bir çok esere, kentin içinde hala
keşfedilmeyi bekleme şansı verilmiştir.
Amasra eserlerini gizlemekte ve onları ancak değer bilir
insanlara göstermekte o kadar ustadır ki; 1930’larda Zonguldak’ta açılması düşünülen müzeye götürülmek üzere
eski eserler rıhtıma toplanmış, fakat bu mümkün olmadan, fırtınalı bir günde, bütün eserler denize sürüklenmişlerdir. Ve hala orada saklanmaktadırlar.
Üç bin yılı aşan tarihi boyunca Amasra; bağımsız site,
müstemleke, küçük krallık, eyalet merkezi ve metro polis dönemlerinden geçmiş; zaman zaman önemini yitirmiş, unutulmuş, köyleşmiş fakat hiç bir zaman terk edilmemiştir. Bu uzun kent hayatının, çok sınırlı ve dar bir
alan üzerinde süregelmesi, her dönemin, önceki dönemlerin izlerini yok etmesi gibi bir realiteyi zorunlu kılmıştır.
Bunda yerleşme, savunma ihtiyaçlarının olduğu kadar,
inanç farklılıklarının da payı söz konusudur.
Medicine
Eylül 2009
Gezi Notları
Fakat 13.yy’da Cenovalıların kaleleri ele geçirmeleri ve
yalnızca bu savunma yapıları ile limanlardan yararlanmalarıyla, ilk çağ kalıntılarının doldurduğu güneydeki düzlük
olduğu gibi bırakılmış ve bu doğal koruma 19.yy sonlarına kadar bozulmamıştır. Yüzyılımıza doğru, Amasra’yı
kalkındıracak girişimler gündeme gelince, henüz eski
eser bilincinin yeşermediği bir sırada, ayakta kalan ne
varsa son bir kez daha tahribe uğramıştır. Bununla birlikte ilk ve orta çağ yerleşimlerinin zemini en azından 1-2
metrelik bir toprak örtüsüyle kapandığına göre, tabiat
ananın yinede epeyce bir şeyi koruduğu düşünülebilir.
Toprak altında kalarak korunma şansı olmayan bir anıtsal
eserde Kuş Kayasıdır. Çünkü o yüzyıllardır kullanılan karayolunun geçtiği yamaçtaki kayalara oyulmuştur. İsmini
2 metrelik boyuyla Roma lejyonlarının sınırsız gücünü
temsil eden kartal oymasından alan bu eser Amasra’nın
belki de en önemli tarihsel varlığıdır. Kuş Kayası,
Anadolu’da bir başka örneği bulunmayan biricik Roma
dönemi yol anıtıdır. Roma İmparatorluğu Doğu Eyaletleri
İnşa Ordusu Komutanı ve Bitinya - Pontus Valisi Galius
Julius Aguilla tarafından Roma yol ağının bir parçası olarak İmparatorun anısına yaptırılan bu anıt; Yua kabartma tekniğiyle kayalara oyulmuş kral heykeli ve Roma hakimiyet kartalı ile birbirini tamamlayan iki kitabe, oturma
sedirleri ve kaya nişlerinden oluşmaktadır. Kitabelerde;
’’Devletler arası barışın ve dostluğun anısına imparator
Cermonius’un yüceliği için G.J. Aguilla dağı yardı ve bu
dinlenme yerini kendi özel ödeneği ile yaptırdı.’’ ifadesi
bulunmaktadır.
Kuş kayasını Karadeniz’e bakan yamaçta bırakıp, o denizin kıyılarına indiğimizde Kefaser, Kuşna, Harsa, Felengit
isimli küçük koy ve girintilerin bütün yakın kıyıyı süslediğini görürüz. Şimdilerde tatilcilerin uğrak yeri olan bu gizEylül 2009
Actual
li köşelere, antik rıhtımda demirlemiş ’Gezmeye Motor’
yazan sandallarla gidilir. Küçük ve Büyük liman ise her
mevsim fırışka rüzgarlarıyla yelkencilere kucak açmaktadır. Denizden ve rüzgardan aldıkları güçle günbatımlarında uu arşınlayan yelkenlilerin seyrine doymak çok zor
olacaktır.
Küçük hamamından Bedestenine, Roma yolu Köprülerinden Cenova armalı kalesine kadar, tarihi kollarında taşıyan Amasra sokaklarını birer ikişer dolaşmak ve gene doğadan insana uzanan ikramı günbatımında balık lokantalarında tadabilmek için yolara düşülür.
Çekiciler çarşısının, el emeği göz nuru ahşap eşyaları, hasır işleri, gemi maketleri, şimşir kaşıkları hepsi doğadan
alınıp işlenmiştir. Her zaman mevsimin en taze sebze ve
meyvelerini, dağ çileğinden böğürtlenine kadar pazara
indiren komşu köylü kadınlarda, Karalardan kara, kap kara kömürü Karadeniz’in kıyıcığında toprağın altından gün
ışığına çıkaranlarda, sabah alacasından ay karanlığı gecelere kadar balık peşinde koşanlarda hep doğadan alınıp
insana verilen nimetlerin manzarasıdır Amasra’da göreceğiniz.
Şehirlerarası ulaşımı sağlayan karayolu, batıda Çaycuma Devrek (Zonguldak), Mengen - Yeniçağa (Bolu), güneyde
de Safranbolu (Karabük - Gerede (Bolu) üzerinden E-80
otoyolu ile E-5 devlet yoluna ulaşmaktadır. Doğuda Cide
(Kastamonu), güneyde de yine Safranbolu (Karabük)
üzerinden Orta ve Doğu Karadeniz ve İç Anadolu'ya açılmaktadır.
Bartın'dan Ankara, İstanbul, İzmir, Trabzon, Bursa ve
Antalya'ya her gün düzenli otobüs seferleri yapılmaktadır. Bartın ile Amasra arasında ise her yarım saatte bir minibüs seferleri vardır.
Medicine
85
Download