İslam`ı Güneydoğu Asya`da yayan Çinli amiral

advertisement
İslam’ı Güneydoğu Asya’da yayan
Çinli amiral
İslam’ın Güneydoğu Asya’daki yayılmasında kilit rol oynayan Çinli amiral hakkında
12.08.2017 / 09:25
İslam’ı Güneydoğu Asya’da Yayan Çinli Amiral
Çocukluğumda Kunming’deki (昆明) evime yakın olan Yunnan (雲南) bölgesi, en ünlü evladına,
Amiral Zheng He’ye tahsis edilmiş bir alandır. Öğretmenimiz, bizi Ming Hanedanı’nın
büyük haremağasını takdir etmemiz için memlekete şeref getiren efsanevi yedi
seferini anlatırdı.
Zheng He’nin mermer büstü; kare şeklinde bir çene, tüylü kaşlar ve düz bir burun ile
tipik bir Çinlinin yüzünü gösteriyor. Babam onun bir amiralden çok yoldaşa benzediğini
söyleyerek şaka yapmıştı. Seneler sonra bunun ne kadar doğru olduğunun farkına
vardım. Heykel, Deng Xiaoping’in (鄧小平) serbest ticaret politikasına girişmesinden bir sene
sonra, 1979’da dikildi. Zheng, Kültürel Devrim sırasında güçbela zikredilmişti,
belirsizlikten koparılmış ve Çin’in açık ruhunu somutlaştıran milli bir kahraman olarak
selamlanmıştı. Atalarından kalma evinin yakınındaki bir park, ona tahsis edildi.
Devrimci heykelleri üreten aynı zanaatkarlar, bunu inşa etmek için işe koyuldular.
Hakikatte, Zheng muhtemelen daha farklı görünüyordu. Okul ders kitabım, yalnızca
onun Hui azınlığından (Müslüman Çinli) olduğunu ifade ediyordu. Aslında, amiral güçlü
bir Farisi ailenin neslinden geliyordu. 2014’te, Şangay’daki Fudan Üniversitesi’nde
bulunan bilim insanları, bu teoriyi teste soktu. 1913’te keşfedilen kayıtlar, Kubilay
Han tarafından Yunnan’ı fethetmek için yollanan ve oranın ilk yöneticisi olan Seyyid
Ecel ile olan kökenini işaret ediyor. Amiralin yakın akrabalarının soyundan toplanan
DNA örneklerini incelediler ve günümüz İran’ına dayandığını keşfettiler. Zheng He’ye
ek olarak, Ming donanmasındaki kıdemli yetkililerin birçoğu Müslüman’dı.
"İslam’ın Güneydoğu Asya’daki yayılmasında kilit
rol oynadı"
Geçtiğimiz birkaç on yılda, araştırmacılar Zhang ve donanmasının İslam’ın Güneydoğu
Asya’daki yayılmasında kilit rolü oynadığı sonucuna vardı. Araplar, Güneydoğu
Asya’da sekizinci yüzyılda yerleşim alanları kurdu. Ancak İslam orada, Amiral Zheng’in
Güney Çin Denizi’ne açıldığı zamanlar olan 15. Yüzyıla kadar hakim olmadı. Tarihçiler,
Zheng’in davet çalışmalarına yönelik delilleri, Endonezya Semarang’da Hollandalı
yetkililer tarafından 1925’te bulunan dokümanlarda buldu. Bu, Endonezyalı dini lider
Hamka’yı 1961’de şunu yazmaya yönelik harekete geçirdi: ‘’Endonezya ve Malezya’da
İslam’ın gelişmesi, Çinli bir Müslüman olan Amiral Zheng He’ye çok yakından bağlıdır.’’
Zheng’in seferinin parlak hareketi, Maleka Kralı Paramesvara’nın 1411’de Pekin’de
İmparator Yongle’ye bağlılık göstermesinden sonra Müslüman olmasına sebep
olmuştu. Yunnan Üniversitesi Profesörü Xiao Xian’a göre, bu görüşme İslam’ın
Güneydoğu Asya’da yayılmasında kritik bir rol oynadı.
Xiao, 2005’teki uluslararası bir sempozyumda Zheng He üzerine araştırma çalışması
sunan bilim insanlarından biriydi. Çokuluslu girişimin tüm unsurlarını barındıran Ming
donanmasının canlı bir resmini çizdi.
Bazıları dönemin en büyük Avrupalı gemilerinden iki kat büyük olan 300 gemi, Jiangsu
( 江蘇 ) bölgesindeki Nanjing’deki ( 南京 ) kuru havuzlarda inşa edilmişti. İnşa malzemeleri,
Ming Hanedanlığı’ndan tedarik edilmişti. 27.000 kişilik güçlü mürettebat; Han
Çinlilerini, Hui Müslümanlarını, Arapları, İranlıları ve Orta ile Doğu Asya’dan insanları
içeriyordu. Ortak dil, Farsça ya da Nanjing Üniversitesi’nden Profesör Liu Yingsheng’e
göre eski İpek Yolu’ndaki tüccarlar tarafından yüzyıllarca kullanılan bir dil olan
Soğdca’ydı.
Zheng’in donanmasıyla 70 yıl sonra Christopher Columbus’unki arasındaki tek fark
boyut değildi. Santa Maria’da bulunan Avrupalılar yalnızca Katolik’ti, Ming donanması
ise kültürel ve dini anlamda türlü türlüydü. Zheng Müslüman’dı ama Konfüçyüs,
Budizm ve klasik Çin felsefesinin öğretilerinde akıcıydı. Donanma, birçok Budist
misyoneri barındırıyordu. Birçoğu yolculuklarını, Çin medeniyetinin en çok yükseldiği
nokta olarak dikkate alıyor. Ming donanmasının hakiki büyüklüğü, boyutunda veya çok
yönlülüğünde değil de çeşitliliğinde ve toleransının altında yatıyor.
"Çin medeniyeti aşama aşama dinçliğini kaybetti"
İmparator Yongle’nin ölümünden sonra, Ming hükümdarlığı küresel vizyonunu
kaybetti. Güç, diğer düşünce okullarına karşı kıskanç bir şekilde gard alan Konfüçyüs
seçkin sınıfının elindeydi. Çin, gittikçe artan bir şekilde içgözlemsel ve yalıtılmış hale
geldi. Hükümranlık, başka yolculuklar yapmayı durdurdu ve denizciliği yasakladı. Çin
medeniyeti aşama aşama dinçliğini kaybetti ve uzun bir düşüşe başladı.
Bugün yeni ‘’İpek Yolu’’ ve ‘’yumuşak güç’’ Çin’in herkesçe bilinen sözleri haline
gelmişken, Çin medeniyetini ilk aşamada eşsiz yapan şeyin ne olduğunu hatırlamak
önemli. Onun en büyük gücü, insanının farklı kültürleri inanılmaz derecede
özümseyebilme, onlara uyum sağlayabilme ve onları sindirebilme kabiliyetinde yatıyor.
Hindistan’da ortaya çıkan Budizm, Çin’de gelişti. Hindistan Budizmi ve Çin Taoizmi
karması olan Zen okulu, Doğu Asya’ya Tang hanedanlığı dönüeminde rahipler
tarafından yayıldı ve ana görüş haline geldi. Zhang’ın donanmasıyla Güneydoğu
Asya’ya yayılmadan önce, Çin’in batısında kök saldı. Hatırlamalıyız ki; bundan 100 yıl
önce Çin, Vestfalya anlayışında bir ulus devleti değildi. Dar kafalı milliyetçilik ve
yabancı düşmanlığı, dünyanın hayatta kalmış en eski medeniyeti normundan ziyade
istisna durumunda.
Chow Chung-yan'in yazısı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.
© 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır!
Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz!
Tasarım ve Yazılım: Mepanews
Download