Uluslararası Para Sistemi

advertisement
YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM
ULUSLAR ARASI PARA
SİSTEMİ DÜNÜ VE BUGÜNÜ
Giriş


Uluslar arası para sistemi genel anlamda ülkelerin döviz
kuru sistemlerini, uluslar arası anlaşmalarla yapılan
düzenlemeleri, öngörülen mekanizmaları ve oluşturulan
mali kuruluşları ifade eder.
Bu çerçevede önce altın para sistemi tanıtılacak, sonra
1973’te son bulan Bretton Woods Sistemi ele alınacak ve en
son daha yakın geçmişteki gelişmeler ve bugünkü
uygulamalar söz konusu edilecektir.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ




Döviz kuru sistemlerinin bir ucunda sabit kur sistemi, diğer ucunda ise
serbest dalgalı kur sistemi yer almaktadır.
En eski sabit kur sistemi altın standartıdır. İkinci Dünya Savaşı
sonrasından 1973’e kadar uluslarası para sistemi olarak uygulanan
Bretton Woods Sistemi de bir sabit kur sistemiydi.
Katı sabit kur sistemleri ile en aşırı serbest dalgalı kur sistemleri arasında
çok çeşitli karma sistemler oluşturulmuştur. Bu sistemler sabit ve
değişken kur sistemlerinin belirli özelliklerinin birleştirilmesinden elde
edilmiştir.
Farklı döviz kuru sistemlerinin bir yelpaze oluşturdukları düşünülürse bu
yelpazenin bir ucunda serbest değişken veya dalgalı kur sistemi
(freely fluctuating exchange rate system), diğer ucunda ise sabit kur
sistemi (pegged exchange rate system) yer almaktadır. Ancak bu iki
sistemde aşırı uygulamalardır, bunların arasında bir çok karma model
bulunmaktadır. Uygulamada doğal olarak bu iki aşırı sistemin belirli
özelliklerini barındıran karma modellere rastlanılmaktadır.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ

Sabit kur sistemlerinin ana özelliği döviz kurlarının belirli bir düzeyde
sürdürülmesidir. En eski sabit kur sistemi altın standardıdır. Ancak
çağdaş ekonomilerdeki kağıt para sistemlerinde de sabit kur sistemleri
uygulanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasından 1970 başlarına
kadar dünyada uygulanan ve Bretton Woods Sistemi olarak adlandırılan
sistem bir sabit kur sistemi idi. Bugünkü farklı uygulamalar içinde de çoğu
ülkeler sabit kur sistemleri uygulamaktadırlar.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ
1. Altın Para Standardı

Dünyada altın para standardı 19. yüzyılın ikinci
yarısından 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar
kesintisiz biçimde uygulanmıştır. Savaşın bitişinden sonra
ülkeler yeniden altın standardına dönmüşseler de bu ikinci
deneme uzun süreli olmamıştır.
Altın para standardında her ülkenin parasının değeri
belirli ağırlıkta saf altın olarak tanımlanır. Bu fiyata altın
paritesi adı verilir. Ulusal paranın değerinin parite
düzeyinde sürdürebilmesi için merkez bankası veya
darphane gibi görevli bir kurum bu fiyattan dileyen herkese
altın satar ve kendisine arz edilen altınları bu fiyattan satın
alır. Böylece ülke düzeyinde sabit altın fiyatı
uygulaması gerçekleştirilmiş olmaktadır.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ
1. Altın Para Standardı

Her ülke bu şekilde ulusal parasını altına bağlayınca tüm
ulusal paralar otomatik biçimde sabit kurlarla birbirine
bağlanmış olmaktadır. Ulusal paralar arasındaki değişim oranı
bu paraların kapsadığı altın miktarlarının oranına bağlı olarak
belirlenir. Örneğin, *bir Osmanlı akçesi bir gram, bir İngiliz sterlini
iki gram saf altına eşitse olduğu durumda, 1 ingiliz sterlini 2
osmanlı akçesine eşit olmaktadır.
Uluslarası düzeyde ulusal paralar arasındaki değişim oranının
bunların altın miktar oranına eşit olarak sürdürülmesi, altının
ihraç ve ithalinin serbest olması dolayısıyla gerçekleşmektedir.
Yani, eğer bir yabancı para ulusal para karşılığında bunların altın
kapsamları oranından daha yüksek bir değere çıkma eğilimi
gösterirse, kimse o dövizi satın almaz. Bu nedenlye dışarıya
ödeme yapacak olanlar yüksek fiyattan para ödemektense
altın göndermeyi tercih edebilirler.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ
1. Altın Para Standardı

Örnek üzerinden gitmek gerekirse, yukarıdaki anlatılanlara bağlı
olarak İngiltere’ye ödeme yapmak için İstanbul’da sterlin talep
eden bir kimseyi ele alalım. Sterlinin altın fiyatı 2 Osmanlı
lirası olduğu için ona daha yüksek bir fiyat ödemez. Bunun
yerine İngiltereye altın ihraç eder. Benzer şekilde elinde sterlin
bulunan ve bunu Osmanlı lirasına dönüştürmek isteyen bir kimse
de bir sterlin karşılığında 2 Osmanlı lirasından daha düşük bir
fiyata razı olmayacaktır. Çünkü bunu yapmak yerine altın
getirmek daha avantajlı olacaktır.
Bu açıklamalarda altının gönderilmesi masrafsız olarak düşünüldü.
Fakat gerçekte altını uluslarası alanda taşımanın bir maliyeti
olmaktadır. Taşıma giderleri dikkate alındığında yukardaki
sonuçlarda ufak değişiklikler gerekli olacaktır. Bu değişiklik, ulusal
paralar arasındaki değişim oranı (döviz kurları) taşıma giderleri
kadar bu paraların altın oranından sapma gösterebileceğidir.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ
1. Altın Para Standardı

Özetle, ele alınan ülkede bir yabancı paranın piyasa kuru en fazla, *onun
altın kapsamına göre belirlenen fiyatı ile kapsadığı altın miktarının ilgili
ülkeye taşınması için gereken giderlerin toplamın eşit olabilmektedir.
Yabancı paranın bu kuruna, ele alınan ülke açısından altın ihraç noktası
adı verilmektedir. Yukardaki örnek bağlamında, 1 gram altının İstanbul
ile İngiltere arasında taşıma masrafı 0,02 Osmanlı lirası varsayılırsa,
1 sterlin = 2,04 Osmanlı Lirası edecektir. Bunun nedeni Sterlinin 2
gram altın değerinde olmasıdır. Doğal olarak bu fiyattan yüksek bir
Osmanlı lirasını sterlin için ödemek yerine altın tercih edilmesi
beklenecektir.
Tersi durumda, dövizin alabileceği en düşük değer ise, *paraların altın
oranına göre belirlenen fiyattan altının taşıma giderlerinin çıkartılması ile
elde edilebilmektedir. Bu da ilgili paranın altın ithal noktasıdır. Yukardaki
örnek bağlamında bu durum, 1 Sterlin = 1,96 Osmanlı lirası.
Kısaca, altın para standardı bir sabit kur sistemidir. Bu sistemde döviz
kurlarının sabit oluşu görevli kuruluşun bu fiyattan serbest altın alım satım
faaliyetlerinde bulunması ve altının ihraç ve ithalinin serbest oluşuyla
sağlanmaktadır.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
A. SABİT KUR SİSTEMİ
2. Ayarlanabilir Sabit Kur Sistemi


Sabit kur sistemlerinin temeli, döviz kurunun belli bir
düzeyde belirlenmesi ve piyasada arz ve talep gelişmeleri
ne olursa olsun bu kur düzeyinin sürdürülmek istenmesidir.
Altın para sistemi kendiliğinden bir sabit kur sistemidir.
Oysa bugünkü uygulamalarda ulusal para hükümet
tarafından başka bir ülke parasına bağlanmakta ve
hükümetin piyasaya yapacakları müdahalelerle sabit
tutulmaya çalışılmaktadır.
Bu şekilde ülkenin ulusal parası ile yabancı paralar arasında
belirlenmiş olan sabit fiyata parite kuru adı verilir. Fakat
genellikle piyasada oluşacak kurun parite etrafında belirli
sınırlar arasında değişebilmesine izin verilir. Bu uygulamaya
ayarlanabilir sabit kur sistemi denmektedir.
9
Örneğin;
 1$=2,00 TL (Parite kuru)
 Dalgalanma Marjı=±%1
 Bu durumda üst sınır 1$=2,02 TL ve alt sınır 1$=1,98 TL
Doların TL
Kuru
Üst Destekleme Noktası
T
2,02
A
T1
A1
Dolar satımı
2,00
Parite Kuru
1,99
Dolar alımı
1,98
A
T
Alt Destekleme Noktası
0
M
A1
T1
Dolar Miktarı
10
Piyasa kurlarının bu düzeylerin dışına çıkmasına izin
verilmeyeceğinden, doların arz eğrisi (AA) üst destekleme,
doların talep eğrisi (TT) ise alt destekleme kuru düzeyinde
yatay eksene paralel olacaktır.
Doların TL
Kuru
Üst Destekleme Noktası
T
2,02
A
T1
A1
Dolar satımı
2,00
Parite Kuru
1,99
Dolar alımı
1,98
A
T
Alt Destekleme Noktası
0
M
A1
T1
Dolar Miktarı
11
 TT ve AA’nın kesiştiği noktada piyasa denge kuru 1,99 TL/$, bu
kurdan alınıp satılan döviz miktarı 0M kadardır.
 Eğer dolar talebi aniden artarsa dolar talep eğrisi T1T1
biçiminde sağa kayar ve kur 2,02 TL’nin üzerinde yükselme
eğilimi gösterir.
Doların TL
Kuru
Üst Destekleme Noktası
T
2,02
A
T1
A1
Dolar satımı
2,00
Parite Kuru
1,99
Dolar alımı
1,98
A
T
Alt Destekleme Noktası
0
M
A1
T1
Dolar Miktarı
12
 Kurun 2,02 TL’nin üzerine çıkmasını engellemek için merkez bankası
ülkenin resmi döviz rezervlerini kullanarak piyasada AT1 miktarında dolar
satacaktır.
 Eğer döviz kurları geçici değil, ciddi bir nedenden dolayı üst destekleme
düzeyine çıkmışsa, ülkenin ulusal parasını devalüe etmesi (ayarlaması)
gerekir. Çünkü merkez bankasının müdahalede kullanacağı döviz
rezervlerinin bir sınırı vardır.
Doların TL
Kuru
Üst Destekleme Noktası
T
2,02
A
T1
A1
Dolar satımı
2,00
Parite Kuru
1,99
Dolar alımı
1,98
A
T
Alt Destekleme Noktası
0
M
A1
T1
Dolar Miktarı
13
 Ayarlanabilir Sabit Kur Sisteminin Sakıncaları
 Dış denkleşme sorunu: Sabit kur sisteminde dış dengenin
yükü, dış rezervlerin tükenmesi sorunu yüzünden açık veren
ülkelere yüklenir. Dış açık veren ülkede, hükümetin
devalüasyon kararı alması, uygulanan ekonomik politikaların
başarısızlığının kanıtı sayılır. Bu yüzden hükümetler son ana
kadar devalüasyon kararı almaktan çekinir ve ulusal paranın
aşırı değerlenmesine yol açar.
 Likidite sorunu: Geçici dış açıklar sonucu ulusal para değer
kaybetmeye başlayınca, merkez bankası piyasaya döviz arz
ederek bu durumu önlemeye çalışır. Bunun için merkez
bankasının yeterli dış rezerve sahip olması gerekir.
14
 Ayarlanabilir Sabit Kur Sisteminin Sakıncaları
 Güven sorunu: Spekülatörler hükümetin sabit kuru
sürdürmesinden şüphe duyarsa, hemen o paradan kaçıp
sağlam paralara yönelirler. Bu ise, ulusal para üzerindeki
baskıları daha da artırıp olası bir devalüasyonu kaçınılmaz
kılar. Spekülatörler için işlem giderleri dışında kayıp riski
bulunmamaktadır.
 Emisyon kazançları sorunu: Bir büyük yabancı ülke parasının
uluslararası rezerv olarak tutulması, emisyon kazançları
(seignorage) sorunu doğurur. ABD, baskı maliyeti sıfıra yakın
olan dolarlarla ithalatını finanse etmekte, böylece ithalatının
değeri kadar emisyon kazancı sağlamaktadır. Türkiye ise,
dolar rezervlerini artırabilmek için mal ve hizmet ihraç etmek
ya da başka bir reel kaynak maliyetine katlanmak zorundadır.
15
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
B. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİ

Döviz kurları, rekabetçi piyasa
koşulları altındaki bir mal gibi,
döviz piyasasında arz ve talep
güçlerinin işleyişine bırakılmıştır.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
B. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİ
Döviz
Kuru

Döviz
Kuru
Toplam döviz talebi,
E1
D
ülkenin mal ve hizmet
R1
E
K
ithali ile yurt dışına ihraç
R0
D’
edilmek istenen sermaye
S
miktarından oluşur.
D
O
O
Zaman
M0 M1
M2
Döviz

Kur yükseldikçe yabancı
Miktarı
(b) Kur Değişmeleri Grafiği
(a) Döviz Arz ve Talebi
Grafik 13.1: Serbest Kur Değişmeleri
mallar pahalılaşır ve talep
edilen yabancı mal miktarı
dolayısıyla döviz talebi
Grafiğin (a) kısmında
azalır.
görüldüğü gibi döviz
piyasasında denge DD döviz

Kur yükseldikçe ihraç
talebi ile SS döviz arzının
malları döviz cinsinden
kesiştiği E noktasında olur.
ucuzlamış olacaktır.
D’
S
Piyasa hacmi OMo, denge kuru

I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
B. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİ
Döviz
Kuru
Döviz
Kuru
D’

S
E1
D
R1
E
R0
K
D’
S

D
O
M0
M1
(a) Döviz Arz ve Talebi
M2
Döviz
Miktarı
O
Zaman
(b) Kur Değişmeleri Grafiği
Grafik 13.1: Serbest Kur Değişmeleri

Örneğin, halkın ithal malları
tercihindeki artış dolayısıyla
döviz talebi eğrisi D’D’
biçiminde sağa kayacak olursa,
kurlar da buna bağlı olarak
OR1’e yükselir.

Piyasada hiçbir
hükümet müdahalesi
olmadığından kur,
herhangi bir sınıra tabi
olmadan değişebilir.
Grafiğin (b) kısmında
görüldüğü gibi döviz
kurlarındaki
değişmenin grafiği bir
testerenin ağzına
benzer.
Ancak Uygulamada
hiçbir ülke parasının
sınırsız bir biçimde
dalgalanmasına izin
vermez.
I. DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
B. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİ
Döviz
Kuru
Döviz
Kuru
D’

S
E1
D
R1
E
R0
K
D’
S
D
O
M0
M1
(a) Döviz Arz ve Talebi
M2
Döviz
Miktarı
O
(b) Kur Değişmeleri Grafiği
Grafik 13.1: Serbest Kur Değişmeleri


Ödemeler Bilançosu bir ülkenin tüm
dış gelir sağlayan ve gider doğuran
işlemlerinin kaydedildiği bir
tablodur.
Ödemeler Bilançosunun borçlu
işlemleri döviz talebini, alacaklı
işlemleri ise döviz arzını temsil eder.

Grafikte serbest değişken kur
sistemi altında döviz talebi
eğrisinin D’D’ şeklinde
kayması ile dış denge döviz
kurunun E1 seviyesine
yükselmesi durumunda
Zaman
oluşur.
Döviz kuru Ro
seviyesinde tutulmak
istenirse Merkez Bankası,
ödemeler bilançosunda
oluşan M0M2 miktarında
dövizi açığı kadar
piyasaya döviz satışında
bulunması gerekir.
1. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİ LEHİNDEKİ
GÖRÜŞLER

A) Ulusal Paranın Gerçek Değerini Yansıtması
döviz piyasasına hükümetlerin karışmadığı bir sistemde,
döviz kurları arz ve talep dengesine bağlı olarak oluşacak
ve dolayısıyla para gerçek değerini bulmuş olacaktır.
Ancak, döviz kurlarının resmi makamlarca belirlendiği
sistemlerde ise daima kurların gerçekçi olmaması
olasılığından söz etmek mümkündür.
Kurlar başlangıçta denge düzeyinde belirlenmiş olsa bile, belli
bir zaman geçtikten sonra arz ve talep koşulları değiştiğinde
sabit resmi kurlar artış gerçek değerleri yansıtmayacaktır.
Özellikle enflasyon oranı yüksek olan ekonomilerde sabit kur
sistemi uygulamalarının doğal sonucu, ulusal parada
aşırı değerlenmenin ortaya çıkmasıdır.
B) Dış Ödemeler Bilançosunun
Dengesinin Sağlanması

•
Serbest değişken kur sisteminin en önemli
özelliği, bu sistemde dış açık ve dış ödeme
fazlalarının kendiliğinden serbest
değişmelerle dengeye gelebilmesidir. Oysa
sabit kur sistemlerinde dış denge hükümet
kararlarını ve yoğun bürokratik
faaliyetleri gerektirecektir.
21

C) İç Ekonomik Politika Uygulamalarında
Bağımsızlık
• Serbest dalgalı kur sisteminde hükümetler, sabit kur
sistemindeki gibi iç ekonomi politikaları belirlerken dış dengeyi
bozacağı endişesi taşımazlar. Yani, iç denge amacına
yönelik politika uygulamalarında bağımsız hareket etme
olanağı elde edilmiş olacaktır.
Böylece, dış denge amacına yönelik harcama genişletici ve
harcama daraltıcı politikaların uygulanması ihtiyacı
doğmayacaktır. Dış denge, kur değişmelerinin serbest olarak
değişmesine bağlı olarak kendiliğinden sağlanacağı için,
hükümetler ödemeler bilançosundan bağımsız olarak,
ülkenin iç meseleleri olan işsizliğin önlenmesi veya enflasyonla
mücadele gibi konularla ilgilenebilir.
22


D) Dış Rezervlere İhtiyacı Azaltması
Sabit kur sisteminin gereği olarak merkez bankaları yüksek
miktarlarda döviz rezervlerine sahip olmak zorundadırlar.
Ancak, değişken kur sisteminin özellliği bu dış rezervlere
olan ihtiyacı en aza indirmektir. Sonuç olarak, ülkeler kıt
kaynaklarını dış rezervlere bağlamak gibi bir zorunluluktan
kurtulmuş olmaktadırlar.
Bu sistemde sabit resmi bir kur olmadığı için, merkez
bankası döviz piyasasına müdahale yapma
gereksinimi duymayacaktır. Olabilecek rezerv ihtiyacı
yalnızca döviz arz ve talebi arasında görülebilecek geçici
dengesizliklere bağlı ortaya çıkabilecektir.
23

E) Ekonomiyi Dış Şoklardan Koruma
• Sabit kur sistem, ulusal ekonomiyi dışarıdan
kaynaklanan enflasyon ve deflasyon gibi ekonomik
istikrarsızlık etkilerine karşı korumasız bırakmaktadır.
Ekonomik istikrarsızlıkların ülkeler arasında hızlı bir
şekilde yayılması sabit kur sistemlerinde daha güçlü
olmaktadır. Özetle, değişken kur sistemi, yabancı
enflasyon ve duruma bağlı dalgalanmalara karşı daha
yüksek bir koruyucu etki sağlamaktadır.
24

F) Sadelik
• Değişken kur sistemi uygulama anlamında basit ve kolay bir
yöntemdir. Döviz kurlarını belirlemek ve kurları bu doğrultuda
devam ettirmek için sabit kur sisteminde mevcut olan
bürokratik kararlara gerek duyulmaz.
Dalgalı döviz kurlarında hükümet döviz işlemlerini piyasanın
işleyişine bırakmıştır. Bu piyasaya karışılmaması anlamına
gelmektedir. Sonuç olarak bu sistemde kur sistemini yürütmek
için sabit kur sisteminde gerekli olan birçok kurum ve kuruluşa
ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu devletin kaynaklarının daha
tasarruflu kullanılması manasına gelmektedir. Bu nedenle
değişken kur sisteminin, en az kaynak maliyeti ile
uygulanabilecek, etkin bir sistem olduğu söylenmektedir.
25

G) Ani ve Büyük Kur
Değişikliklerinden Korunma
• Döviz kurlarının arz ve talep güçlerine bağlı olarak
kendiliğinden belirlenmesi, kurların piyasadaki gelişmelere
göre sürekli değişmesi anlamına gelecektir. Kurların bu şekilde
değişebildiği durumda, büyük değişiklikler doğal olarak daha
ufak miktarlarda ve uzun sürelerde gerçekleşmektedir.
Sabit kur sisteminde bunun aksine, uzun süre zorla elde
tutulmaya çalışan kur tutulamayacak duruma geldiği zaman,
döviz kurlarında çok büyük değişmelerin olması muhtemeldir.
Ekonomi açısından değişikliklerin böyle alıştıra alıştıra gelmesi,
ani ve büyük değişikliklere nazaran daha çabuk ve kolay
uyum sağlamayı getirmektedir.
26

H) Karşılaştırmalı Üstünlük Modeline
Uygun Ticaret
• Değişken kur sistemi, döviz kurlarının uzun dönemde denge
düzeylerine yönelmesine ortam hazırlayarak, Karşılaştırmalı
Üstünlük modeline uygun bir uluslarası uzmanlaşmanın
oluşmasına yardımcı olmaktadır.
Bir ülkenin ulusal parası resmi kurdan aşırı değerlenirse, o
ülkeye ait kaynaklar dünya piyasalarında yapay olarak
pahalılaşacaktır ve böylece dışarıya satacağı mal ve
hizmetlerin hacmi daralırken, ithalatı da genişlemiş olacaktır.
Özetle, döviz kurlarının uzun dönem denge değerlerini
almasına izin verilmesi, dünya ticaret hacminin ve kaynak
dağılımını optimuma ulaşması konusunda yardımcı
olacaktır.
27
2. SERBEST DEĞİŞKEN KUR SİSTEMİNE KARŞI
GÖRÜŞLER
1)
2)
3)
4)
5)
6)
Ticaret Ve Yatırımları Caydırıcı Etki
Esnekliklerin Düşüklüğü
İstikrar Bozucu Spekülasyon
Yurtiçi Enflasyon
Ödemeler Bilançosu Disiplinin
Bozulması
Kısa Dönem Kur Değişmelerinde
Hedefi Aşma

1. Ticaret ve Yatırımları Caydırıcı Etki
Dalgalı kur sistemi, kurların gelecekteki değişmeleri konusunda
belirsizliğe yol açtığı için uluslararası ekonomik işlemlerde
riskleri arttırmaktadır. Bunun anlamı dış ticaret ve uluslarası
sermaye hareketlerinin bir bakıma kısıtlanması demektir. Eğer
işadamları yapacakları dış alım veya satım işlemlerinin bedelini,
önceden sağlıklı biçimde tahmin edemezlerse, bu durum onların
dış ticaret işlemlerini caydırıcı bir etkiye sebep olacaktır.
Kur değişmelerinin ticari ve mali faaliyetlerde doğuracağı bu risk,
vadeli döviz işlemleri ile giderilebilmektedir. (hedging) Ancak bu
işlemlerin bir maliyete yol açtığı da unutulmamalıdır. Ayrıca, çoğu
ülkede vadeli döviz piyasaları henüz kurulmamış veya kurulmuş
olanlarda da etkinlik çok düşük seviyelerde gerçekleşmektedir.
29

2. Esnekliklerin Düşüklüğü
Döviz piyasalarında istikrar, Marshall-Lerner Koşulu’na bağlıdır.
Değişken kur sisteminden yana olanlar, döviz arz ve talep esnekliklerinin
yüksek olduğunu söylemektedir, yani arz ve talebin kurlardaki değişmeye
hemen tepki vereceğini varsaymaktadırlar. Bu şartlar altında kurdaki ufak
bir değişme, arz ve talep dengesini sağlamaya yeterli olabilecektir. Bu
nedenle, değişken kur sistemlerinde kurlardaki değişmenin istikrarlı
olacağı söylenmektedir.
Ancak döviz arz ve talep esnekliklerinin düşük olduğu varsayımında, bu
kez dış ticaret akımlarında belirli bir değişme sağlayabilmek için döviz
kurlarının önemli ölçüde değişmesi gerekli olacaktır. Bu sebeple, değişken
kur sistemin karşı olanlar, esnekliklerin değerinin düşük olduğunu
varsayarak, döviz piyasasının istikrarsız olacağını savunmuşlardır.
Diğer taraftan ekonometrik tekniklerin gelişmesiyle yapılan uygulamalı
çalışmalar döviz arz ve talep esnekliklerinin yeterince büyük olduğunu
göstermektedir. Bu bağlamda bu eleştirinin pek destek bulduğunu
söylemek doğru olmaz.
30


3. Maliyet Enflasyonu Yaratma
Değişken kur sistemine karşı olanlar, bu sistemin iç maliyetler
üzerinde “tek yönlü” etkiler (rachet effect) doğurarak yurtiçi
enflasyonu körükleyeceğini belirtirler.
Örnek vermek gerekirse, ulusal paranın değer kaybetmesi
durumunda, dışarıdan ithal edilen temel gıda maddelerinin fiyatları
yükselecektir. Bu işçileri reel gelirleri korumak maksadıyla ücret
artışı talebinde bulunmaya itecektir. Diğer taraftan, paranın değer
kaybı ile birlikte sanayide kullanılan yabancı hammadde ve yarı
mamul fiyatları da aynı şekilde yükselecektir. Böylece bir yandan
ücretlerin artışı, diğer yandan ithal mal girdileri fiyatlarındaki bu
artışlar yurtiçi üretim maliyetlerini yükseltecektir. Sonuç olarak,
tüm bunlara bağlı olarak ekonomi enflasyonist bir ortama
sürüklenecektir.
31

Önemli bir nokta, ulusal paranın değer kazandığı durumda bu
mekanizmanın tersine işlemediği gerçeğidir. Özetle, ücretlerde ve
ithal malı girdilerin yurtiçi fiyatları buna bağlı olarak düşüş
göstermeyecektir. Ulusal paranın değer kaybetmesinin veya değer
kazanmasının net etkisi sadece üretim maliyetlerinin artması
yönünde ortaya çıkmaktadır. Bu da maliyet enflasyonunun önemli
bir nedenini oluşturmaktadır.
Karşı görüşü savunanlar ise, kurlara bağlı fiyat artışlarının dış
ticaret kesiminin ulusal ekonomideki payına ve sanayinin gelişme
düzeyine bağlı olduğunu belirtmektedirler. GSYİH (Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla) içinde dış ticaret kesiminin payı göreceli olarak
düşük ve yabancı girdilerin fiyatlarındaki artışın yerli üretimi
özendireceği durumlarda, iç fiyat artışı beklendiği gibi çok yüksek
olmayacağı düşünülmektedir.
32

Ayrıca, kur değişmelerinin tek-yönlü fiyat artışı sonucunu
doğurması ancak merkez bankasının iç para arzını
genişleterek buna bir anlamda onay vermesiyle
gerçekleşeceği açıktır. Bu görüşte olanlar tek yönlü fiyat
etkisinin sabit kur sistemlerinde de söz konusu
olabileceğini söylemektedirler. Çünkü, döviz kurunun sabit
tutulması, kurlarda bir değişme yerine döviz rezervlerinin
bundan etkilenmesi sonucunu doğuracaktır. Sabit kur
sistemlerinde dış ödeme fazlası oluşmuşsa bu fazlalık ulusal
para arzını arttıracak ve ekonomide genişletici bir etki
yapacaktır. Eğer hükümet yetkilileri ekonominin
genişlemesine karşı koymazlarsa, ortaya çıkacak etki; iç
fiyatların artışı şeklinde olacaktır.
33
•4. Enflasyon Üzerindeki Denetimi Gevşetmesi
• Bu görüşe göre, sabit kur sistemi yurtiçi fiyat artışlarını engelleyici
bir sistemdir. Değişken kur sisteminin ise böyle bir sınırlayıcı etkisi
yoktur. Diğer bir ifade ile, sabit kur sisteminde genişletici yönde
uygulanan para ve maliye politikaları enflasyonu hızlandırarak
ülkenin ödemeler bilançosu açıkları vermesine neden olur. Bu da
ülkenin dış rezervlerinin erimesine yol açar. Ama dış açıklar sınırsız
bir şekilde sürdürülemeyeceğine göre, ülke aşırı enflasyonu önlemek
ve fiyat istikrarı sağlamak zorunda kalır.
•Oysa serbest değişken kur sisteminde dış açıklar, kur değişmeleri ile
hiç değilse teoride otomatik biçimde ve ani olarak giderileceğinden,
esnek kur sisteminde böyle bir zorlayıcı etki yoktur. Hükümet
yetkilileri dış dengeyi bozma endişesi taşımadıkları için aşırı dozda bir
para ve maliye politikası izlemekten çekinmeyebilirler.

5. İstikrar Bozucu Spekülasyon
Serbest değişken kur sistemine karşı olanlar, bu sistemin istikrar bozucu
spekülasyona yol açabileceğini ve kur dalgalanmalarının şiddetleneceğini
iddia etmektedirler.
Ulusal paranın değerindeki bir düşmeyi, spekülatörler bunu ilerde daha
büyük düşüşler olacağı şeklinde yorumlayarak, elindeki ulusal
parayı satıp, daha sağlam paralara geçiş yapma yoluna gidebilirler.
Bu durumda, ulusal para daha büyük değer kayıplarına uğramış olacaktır.
Gerçekçi olmak gerekirse, döviz piyasalarının istikrarında spekülasyonun
etkisinin büyük olduğunu söylememiz gereklidir. Ancak, spekülasyonla kur
değişmeleri arasındaki ilişkiler araştırılırken, önce değişken kur sisteminin
spekülasyona sebep olup olmadığı, eğer spekülasyona neden oluyorsa
bunun niteliğinin ne olduğu iyice araştırılmalıdır. (istikrar bozucu nitelik,
istikrar sağlayıcı nitelik)
35

İstikrar bozucu spekülasyon, spekülatörlerin ulusal paranın
değeri düştüğünde bu parayı satmaları, değeri yükseldiğinde de
bu satın almaları durumunda gerçekleşecektir. Çünkü bu tarz bir
hareket kur dalgalanmalarının şiddetini yapay olarak arttıracaktır.
Diğer taraftan, istikrar bozucu bir spekülasyon, spekülatörlerin
ancak günlük kur değişmelerin göre hareket ettiği ve bir düşüşü,
gelecekte daha büyük düşüşlerin izleyeceğini düşündükleri
durumda görülmektedir. Bu varsayım yerine, spekülatörlerin
“sağlam” hareket ettikleri ve hesaplarını günlük yerine daha
uzun süreli ekonomik dengelere göre yaptıkları kabul edilirse,
spekülasyon istikrar bozucu olmak yerine istikrar sağlayıcı
olacaktır. (stabilizing)
36

Sözü edilen durumda ulusal paranın değerinin uzun süreli denge değerinin altına
düştüğünü gören spekülatörler, bu parayı satın alma yoluna gidecekler ve denge
değerinin üzerine çıkınca da satmayı planlayacaklardır. Onların bu şekilde hareket
etmeleri, kurda meydana gelen dalgalanmaları hafifletecek bir etki doğuracaktır.
Sonuç olarak döviz piyasalarında istikrar sağlayıcı bir nitelikte olacaklardır.
Aşağıdaki grafikte istikrar bozucu ve istikrar sağlayıcı spekülasyon gösterilmiştir.
37

Bu bağlamda, dalgalı kur sisteminin yanında ve karşısında olanlar, bu
sistemde spekülasyonun niteliği konusunda ayrışmaktadırlar. Karşı
olanlara göre spekülasyon istikrar bozucu olarak kabul edilirken, diğerleri
tarafından ise spekülasyon istikrar sağlayıcı olarak düşünülmektedir.
Serbest döviz kuru sistemini savunanlara göre, spekülatörler uzun vadeli
hesaplar yaparak, bir para ucuz olduğunda o parayı satın almayı
seçecektir. Doğal olarak kâr etmeleri de ancak bu şekilde mümkün
olmaktadır. Bu görüşte olanlara göre istikrar bozucu spekülasyon yapanlar
yanlış hesap yapanlar ve sonuçta zarara uğrayacak kesimler olarak kabul
edilmektedir.
Bazı iktisatçılarda spekülasyon konusunda sabit döviz kuru sisteminin
daha kötü olduğunu ifade ederler. Bu iktisatçıların söyledikleri; kısaca,
sabit kur sisteminde devalüasyon veya revalüasyon beklentisi olduğunda
bu durum spekülatörler tarafından büyük spekülatif akımlara dönüşeceği
ve söz konusu etkilerin daha yıkıcı bir hal alması olasılığıdır. Nitekim, bu
yazarlar sabit kur sistemlerinde spekülatif faaliyetlerin ciddi boyutlara
ulaşmasını önleyecek bir mekanizma bulunmadığını da söylemektedirler.
38

6. Kısa Dönem Kur Değişmelerinde “Hedefi Aşma”
Kısa dönemde döviz kurlarının uzun dönem denge
değerlerinin etrafında iniş çıkışlar göstermesine “hedef
aşma” (over-shooting) olayı denilmektedir. Değişken kur
sistemine karşı olanlar, denetimsiz bir dalgalanmanın
kaynakları gereksiz yere dış ticaret kesimleri ve yurtiçi
kesimler arasında ileri geri kaydırarak bir kaynak israfı
doğurabileceğini öne sürerler. Bu düşünceye göre devletin
müdahalesi bu noktada gereklidir. Ancak bu müdahale kısa
dönemli dalgalanmaları önlemeye yönelik olması
beklenmektedir.
39
3. Serbest Dalgalanan Kur Sistemini
Düzenleyici Yaklaşımlar

Akademik çevrelere ne kadar çekici görünürse görünsün, tam bir
serbest değişken kur uygulamacılar tarafından
benimsenmemektedir. Gerçek uygulamalara bakıldığında sınırsız
bir dalgalanmayı bazı olağan dışı durumlar hariç neredeyse hiçbir
ülkede görmemekteyiz.
Bu yüzden serbest değişken döviz kuru sistemlerine uygulanabilir
bir nitelik kazandırabilmek amacıyla çeşitli düzenlemeler
yapılmıştır. Bu yeni tasarlanan modellerin bir kısmında dalgalı kur
sistemine değişik ölçülerde müdahale edilerek daha istikrarlı bir
model oluşturulmaya çalışılmıştır. Aşağıdaki bağlantıları tıklayarak
günümüzde uygulamada rastlanan ve serbest dalgalanan kur
sistemi ile sabit kur sistemi arasında bir uzlaşma niteliği taşıyan
başlıca düzenlemelere ulaşabilirsiniz.
40
3 . SERBEST KUR SİSTEMİNİ DÜZENLEME YAKLAŞIMI
a. Yönetimli Dalgalanma
•Günümüzde birçok sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkede kur uygulamaları
“yönetimli dalgalanma” (managed float) modeline dayanmaktadır. Bu
sistemde kurlar ile olarak serbest dalgalanmaya bırakılmıştır. Ancak, bu
dalgalanma merkez bankasının denetimi altında yürütülen bir serbest
değişken kur yaklaşımıdır. Yani, kurlar arz ve talebe göre değişebilmektedir,
fakat aşırı kabul edilen değişmeler söz konusu olduğunda merkez bankası
piyasaya müdahale etmektedir.
Merkez bankasının bu müdahaleleri kurlarda arzulanan istikrarın ölçüsüne
bağlı olarak belirlenir. *Piyasa mekanizmasına daha çok olanak vermeyi
amaçlayan ülkelerde merkez bankası müdahaleleri minimum düzeyde
olurken, daha çok kur istikrarından yana olan ülkelerde ise bu müdahaleler
daha yoğun olmaktadır.
Görüldüğü gibi, yönetimli dalgalanma hem serbest dalganan hem de sabit
kur sisteminin belirli özelliklerini taşıyan karma bir uygulama
niteliğindedir. Bu şekilde, her iki sistemin olumlu yönlerinin bir araya
getirilmesiyle her iki sistemden de yararlanmak ve olumsuz yönlerden
kaçınmak mümkün olmaktadır.
3. SERBEST KUR SİSTEMİNİ DÜZENLEME YAKLAŞIMI
a. Yönetimli Dalgalanma
Yönetimli dalgalanma sisteminde amaç kısa süreli aşırı dalgalanmaların giderilmesidir.
Bu nedenle kurlardaki uzun dönemli değişme trendi merkez bankası
müdahalelerinden etkilenmemelidir. Doğal olarak burada karşılaşılacak olan sorun döviz
kurlarının uzun dönemde denge değerlerinin tahmini olmaktadır. Bu konuda
hükümetlerin diğer mali işlemcilerden daha ileri bir durumda olduğunu söylemek de
mümkün değildir.
Ancak, izlenebilecek “rüzgara karşı durma” (leaning against the wind) diye
adlandırılan bir politika ile bu sorundan kurtulmak mümkündür. Kısaca, sözü edilen
politikalarla kurlardaki uzun vadeli değişme trendini bilmeye gerek duymadan, kısa süreli
dalgalanmalar istikrara kavuşturulabilmektedir.
Rüzgara Karşı Durma politikası şöyle özetlenebilir. Döviz piyasasında kısa süreli bir
talep fazlası ortaya çıkınca, merkez bankası bu talep fazlasının belirli bir oranı kadar
(tümü değil) piyasaya döviz satışı yapacaktır. Bu sayede ulusal paradaki değer kaybı
(kurlardaki yükselme) yumuşatılmış olmaktadır. Bunun gibi, kısa süreli bir döviz fazlası
durumunda da piyasadan aynı oranda döviz satın alınarak ulusal paranın değerinde
görülecek artış frenlenmektedir.
Bu tarz bir politikanın uygulanması kurlardaki uzun dönemli trendi etkilemeden kısa
süreli dalgalanmaların şiddetini azaltacaktır. Ayrıca söz konusu müdahaleleri
gerçekleştirebilmek için doğal olarak merkez bankası yeterli miktarda döviz rezervine
sahip olmak zorundadır.
3. SERBEST KUR SİSTEMİNİ DÜZENLEME YAKLAŞIMI
b. Dalgalanma Sınırlarının Genişletilmesi ve Sürünen Pariteler
• Bu sistemde döviz kurlarının sabit paritelere
bağlılığı sürdürülür. Fakat parite etrafında izin
verilen dalgalanma sınırı genişletilir. (Geniş Marjlı
Pariteler)
3. SERBEST KUR SİSTEMİNİ DÜZENLEME YAKLAŞIMI
b. Dalgalanma Sınırlarının Genişletilmesi ve Sürünen Pariteler
• Merkezi kurun (Parite) otomatik biçimde küçük
miktarlarda ve sürekli değiştirilmesine dayanan bir
yöntemdir.
• Döviz kurlarının parite etrafında belirli sınırlar
içinde dalgalanmasına izin verilir.
• Sistemin temel özelliği merkezi kurun son birkaç
hafta veya ayın ortalamasına göre değiştirilmesidir.
3. SERBEST KUR SİSTEMİNİ DÜZENLEME YAKLAŞIMI
c. Ortak Para Alanları
•Sabit ve değişken kur sistemleri arasında diğer bir karma model
de “ortak para alanı” (currency areas) ya da “parasal birlikler”dir.
(monetary union) Para alanı, yakın ekonomik ilişkide bulunan bir
grup ülkenin, ulusal paralarını sabit kurlarla birbirine bağlayıp öteki
paralara karşı dalgalanmaya bırakmaları ile oluşturulur. Bölge
içerisindeki ülkelerin paraları arasındaki kurlar sabittir. Bu
nedenle denkleşme sorununun çözümü için birliğe girecek ülkelerin
belirli özelliklere sahip olmaları gerekir.
“Optimum para alanı” teorisi 1960’lı yıllarda Robert Mundell ve
Ronald McKinnon gibi yazarlar tarafından geliştirildi. Optimum para
alanı, sabit kurlara dayalı bir parasal birliktir, sözü edilen yazarlar
böyle bir parasal birliğe hangi ülkelerin katılmasının ekonomik
açıdan uygun olacağını açıklamaya çalışmışlardır. Sonuç olarak,
böyle bir birliğe girecek ülkelerin arasında ileri derece bir faktör
hareketliliği olması gerektiği düşüncesine varmışlardır.
II. Uluslararası Para Sistemleri: Tarihçe
 Uluslararası Para Sistemi: Ülkeler arasında mevcut döviz kurları ve
ödeme ilişkilerini düzenleyen kural, anlaşma ve kurumların
oluşturduğu bir bütündür.
 Bu sistem ne kadar iyi işlerse, uluslararası ödemeler o kadar kolay ve
doğru şekilde gerçekleşecektir.
 Tarihsel gelişim süreci içerisinde insanlar, eski çağlardan beri alış
verişlerini gerçekleştirmek üzere çeşitli araçlar kullanmıştır.
 Uluslar arası ödeme sistemleri bakımından, dünya ekonomi tarihi
belirli dönemlere ayrılabilir.
 Bunlardan birincisi, 1870’lerden 1930’lara kadar süren “altın para çağı”,
 İkincisi, 1930 ile 1944 arasını kapsayan “buhran dönemi”,
 Üçüncüsü, 1944 ile 1973 yılları arasında uygulanan “Bretton Woods Sistemi”dir.
 Dördüncüsü ise, halen içinde bulunduğumuz dönemi kapsar.
46
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
A. ALTIN PARA DÖNEMİ
Düzenli olarak kullanılan ilk para sistemi
Altın Standardı (Gold Standard)’dır.
Altın Standardı, 1870’li yıllardan 1914
yılında I. Dünya Savaşı’nın başlangıcına
kadar geçerli olmuştur.
47
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
A. ALTIN PARA DÖNEMİ
 Dünyada 1870lerden Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına
kadar kesintisiz olarak altın standardı uygulanmıştır. Şüphesiz, o
zamanlarda dünya ekonomisinin merkezi Batı Avrupa, ve özellikle
İngiltere olarak söylenebilirdi.

Bu sistemin başlıca özellikleri şunlardır:
• Ulusal paralar arasındaki değişim oranı, ilgili paraların altın değerine
göre belirlenmektedir.
• Döviz kurlarındaki değişmeler, altının bir ülkeden diğerine gönderilmesi
için gerekli masrafların belirlediği altın ithal ve ihraç noktalarıyla
sınırlandırılır.
• Bu durumda iktisat politikasının temel amacı olan dış denkleşme,
otomatik gelir ve fiyat mekanizması aracılığıyla sağlanmaktadır.
• Altın Para Standardı gereği olarak ülkeler, bir dış dengesizliğin para arzı
üzerindeki otomatik etkilerini önleme (kısırlaştırma) yoluna
gidememektedir.
48
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
A. ALTIN PARA DÖNEMİ

19. yüzyılda, altın standardı “altın çağı” nı yaşanmıştır. Bu dönemde uluslararası
ödemelerde mali buhranlara nadir rastlanmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle altın standardı uygulamasına ara
verilmiştir. Savaş ekonomisinin getirdiği güçlükler nedeniyle, belli başlı paraların
altına bağlılığı kaldırıldı ve serbest dalgalanmaya bırakıldı. Ancak bu dünya ekonomisi
açısından sürekli bir çözüm olarak kalamazdı. Çünkü tekrar altın standardının
getireceği istikrarlı bir sisteme istek vardı. Sonuç olarak savaş sona erdiği gibi,
ülkeler ardı ardına altın standardına dönmeye başlamıştır. Ulusal paralar yeniden
altına bağlanırken, savaş öncesi paritelerin aynen kabul edilmesine çok önem
verilmekteydi. Bu durum bir ulusal prestij konusu olarak görülmekteydi. Oysa bu
tutum, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacak parasal buhranların altyapısını oluşturacaktı.
Çünkü savaş sırasındaki enflasyonist gelişmeler nedeniyle, ülkelerin göreceli rekabet
güçleri değişmiş durumdaydı.
1919’da ilk olarak ABD, eski kurdan altın standardına dönüş gerçekleşmiştir. Bu
durum diğer ülkelere örnek olmuştur. İngiltere de 1925 yılında savaş öncesi paritesi
üzerinden altına bağlanmıştır. 1928 yılına gelindiğinde tüm ülkeler yeniden altın
standardına dönmüşlerdir.
49
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
A. ALTIN PARA DÖNEMİ

Dünya para tarihindeki bu ikinci altın standardı dönemi başarılı olamamıştır.
Çünkü her şeyden önce, böyle bir sistemin varolabilmesi için gereken temel koşullar
mevcut değildi. Devlet müdahalesinin giderek arttığı 20. yüzyılın ekonomik ve
sosyal dünyası, 19. yüzyılın liberal ekonomisinden oldukça farklıydı. Artık
uluslararası ticaret ve ödemelerde sınırsız bir serbestlik söz konusu değildi.
Devlet, ekonomik ve sosyal alanda yeni görevler edinmiştir. İşsizlikle mücadele,
sosyal güvenlik, dengeli gelir dağılımı, fiyat istikrarı ve iktisadi kalkınma bunların
başlıcalarıdır. Hükümetler bu amaçlara yönelik olarak serbest ticarete giderek artan
kısıtlamalar koyuyorlardı. Dış açık ve fazlaların ulusal para arzını etkilemesi de
otomatik olmaktan çıkmıştı. Merkez bankaları dış dengesizliklerin para arzı üzerindeki
istenmeyen etkilerini derhal kısırlaştırıyorlardı. (önlüyorlardı) Dış dengenin
sağlanması birinci amaç olmaktan çıkmış, onun yerine iç denge gelmişti. Ayrıca savaş
başta Almanya olmak üzere birçok ülke için dış borç ve savaş tazminarı sorununu
doğurmuştur, bu da sermaye akımlarının hızını yavaşlatmıştır. Sözü edilen nedenlere
bağlı olarak 1920 lerdeki ikinci altın standardı uygulaması uzun ömürlü olmamıştır.
50
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

Büyük Dünya Depresyonu, altın standardının yıkılışını hızlandırmıştır. 1929 buhranı
önce ABD nin sermaye piyasasında bir panik olarak ortaya çıkmış ve sonra da bu
ülkenin sanayi üretiminde ve istihdam düzeyinde aşırı düşüşler şeklinde etkisini
göstermiştir. Neticesinde, bu ülkenin ithalatı aniden azalmış ve dış dünyaya sağladığı
krediler kesilmiştir. ABD ayrıca, içerde yaşanan işsizliği önlemek amacıyla 1930 da
Smooth-Hawley tarife kanunu ile gümrük tarifelerini de (ortalama 50%)
yükseltmiştir. Bu durum Amerikan ekonomisinin canlılığı diğer ülkeler için çok önemli
olduğu için dikkate alınması gereken bir noktadır.
Amerika’daki bu olaylara diğer ülkelerin gösterdiği ilk tepki, altın standardından
ayrılmak ve dış alımlar üzerinde kısıtlamalar koymak şeklinde olmuştur. Bu dönemde,
milli gelir ve çalışma düzeyindeki düşmeyi önlemek için tarifeler ve öteki ticaret
engelleri sık kullanılan araçlar olmuşlardır. Ülkelerin kendi milli gelir ve istihdam
düzeylerini bu gibi yollarla korunmaya çalışılmasına “komşuyu zarara sokma
politikası” (beggar-thy-beighbor policy) denilmektedir. Bütün bu uygulamalar
dünya üretim ve ticaret hacmini daha önce görülmemiş bir şekilde düşürmüştür.
1932 ortalarında sanayi mallarının dünya üretim ve ticareti, 1929 yılı
başlarındaki miktarın yaklaşık 1/3 ü oranında gerilemiştir.
51
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

Uluslararası mali alanda beklenen panik ise 1931 yılında “Credit Anstalt”
adlı bir Viyana ticaret bankasının iflasa sürüklenmesi üzerine başlamıştır.
Hemen tüm Avrupa ülkelerinde yabancı alacaklılar, kısa süreli alacaklarını
geri çekmek için bankalara akın ettiler. Alman Merkez Bankası bu durumda
ülkenin altın ve döviz rezervlerinin tükenmesini önlemek için, “kambiyo
denetimi” uygulamaya başlamıştır. Bu uygulamayı birçok kuzey ve doğu
avrupa ülkesi de takip etmiştir.
Böylece, 1930lara gelindiğinde ülkeler birer ikişer altın standardını terk
etmiş bulunuyorlardı. İngiltere altın standardından 1931de, ABD ise
1933de ayrılmıştır.
Altın standardı işlevini yitirdikten sonra ulusal paraları birbirine
dönüştürebilme imkanı kalmamıştı. Bu durum ülkeleri, uluslararası
ödemelerde iki taraflı (bilateral) anlaşmalar yapmaya zorlamış ve böylece
dünyada varolan çok taraflı denkleştirme mekanizması ortadan kalkmıştı.
Bu gelişmelerin neticesinde dünya ticareti ciddi bir darboğaza girmişti.
52
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

İrdelenmesi gereken bir nokta ise, para alanları ve para blokları adı verilen
mali gruplaşmaların bu dönemde ortaya çıktığı gerçeğidir. Örneğin,
İngiltere altın standardından ayrıldıktan sonra sterlinin değerini serbest
bırakmıştır. Buna istinaden parasındaki aşırı dalgalanmayı önlemek için
piyasaya yapacağı müdahaleleri desteklemek için “İngiliz Kambiyo
Denkleştirme Fonu” (Exchange Equalization Fund) kurmuştur. Bu fonun
görevi günümüzdeki merkez bankalarının yaptıklarına benzer şekilde,
serbest piyasada, sterlin karşılığında yabancı paralar alıp satarak ulusal
paranın istikrarını sağlamaktı.
Altın standardının yıkılmasından sonra, çoğunluğu eski İngiliz
sömürgelerinden oluşan bir grup ülke, ulusal paralarını sterline
bağlamıştır. İngiltere de parasındaki aşırı dalgalanmayı önleyerek bu
ülkeleri zarara uğratmaktan kaçınıyordu. Sonuç olarak, sözü edilen ülkeler
İngiltere’nin önderliğinde bir “sterlin sahası” ortaya çıkmıştır.
53
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

Sterlin sahasının merkezi Londra idi. Bu gruba bağlı ülkeler dış rezervlerini
çoğunlukla sterlin olarak Londra’da tutuyorlardı. Bölge içi ticarette
ödemeler, Londra’daki bu rezervlerin kullanılması ile göreceli biçimde
serbestçe yapılabiliyordu. Fakat sterlin alanının dışındaki ülkelerle ticaret,
sıkı kambiyo denetimi ve yoğun ithal kısıtlamalarına tabi tutulmaktaydı.
Fransa’nın önderliğinde de ufak bir grup ülke (İsviçre, Belçika ve Hollanda)
ulusal paralarını altına bağlı olarak sürdürmüşlerdir. Bu ülkeleri de altın
bloku olarak sayabiliriz. Fakat ödemeler birçok kısıtlamaya tabi
tutuluyordu. Nitekim, söz konusu dönemde büyük dış ödeme açıklarını
önleyebilmek için Fransa, ithalatta kota sistemini uygulamaya
koymuştu.
Almanya önderliğindeki çoğunluğu az gelişmiş ülkelerden oluşan geniş bir
grup ise, kambiyo denetimi uygulamasına başlamışlardır. (Türkiye
dahil)
54
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

ABD’ye gelirsek, bu ülke serbest dalgalanmaya bıraktığı
doların bir miktar değer yitirmesine izin verdikten, 31 Ocak
1934 te 1 ons altın: 35$ olarak dolar değeri
belirlenmiştir. Bu tarihte saptanan resmi dolar fiyatında
1971 yılı Aralık ayına kadar doların devalüasyonuna kadar
bir değişme yapılmamıştır.
Özetle söylenebilir ki, İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde,
uluslararası mali alan tam bir karışıklık içinde
bulunmaktaydı. Evrensel altın standardı yıkılmış ve onun
yerine üstte ifade edilen birbirinden ilgisiz başlıca üç para
bloku oluşmuştu.
55
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
B. İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ BUHRAN DÖNEMİ

Kambiyo denetimi uygulayan geniş bir grup ülkenin ulusal paraları
konvertibilitesini yitirmiştir. Bu ülkelerde ticaret iki yanlı
anlaşmalarla düzenlenmeye çalışılmıştır, yüksek gümrük tarifeleri
ve sıkı miktar kısıtlamaları yaygın kullanılan uygulamalar
durumuna gelmiştir. Sabit kurdan parası aşırı değerlenen
ülke devalüasyon yapıyor, ancak ticaret ortakları da
bundan zarar görmemek için karşı devalüasyonlara
başvuruyorlardı.
Altın Bloku’na bağlı ülkeler de sabit kurlardan doğan dış açıklarını
önlemek için gümrük tarifelerini yükseltmekte ve yoğun miktar
kısıtlamaları uygulamaktaydı. Yalnızca sterlin bölgesi içinde ticaret
bir ölçüde serbestçe yürütülüyor ve diğer bloklara göre paralar
oldukça sınırlı bir konvertibiliteye sahip bulunuyordu.
56
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
C. BRETTON WOODS SİSTEMİ
 Temmuz 1944'te ABD'nin New Hampshire eyaletinin küçük
bir beldesi olan Bretton Woods'da imzalanan "Uluslararası
Para Anlaşması" ile uluslararası ödemelerde kullanılacak yeni
bir sistem geliştirilmiştir.
 1944 yılında Bretton Woods kasabasındaki toplantıda
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (WB)
kurularak Bretton Woods Para Sistemi’ne geçilmiştir.
 Bu sisteme göre, her ülke parasını belirli bir değişim
oranından dolar ya da altına sabitlemiş ve sadece ±%1
bandında dalgalanmaya izin verilmiştir.
 Uygulanmasından IMF sorumlu olması nedeniyle Bretton
Woods Sistemi’ne, IMF Sistemi veya Ayarlanabilir Sabit Kur
Sistemi (Adjustable Peg) denmiştir.
57
II. ULUSLARARASI PARA SİSTEMLERİ
C. BRETTON WOODS SİSTEMİ
 Bretton Woods anlaşmasıyla ortaya çıkan yeni uluslararası
para sisteminin özellikleri şöyledir:
 Anlaşmayı kabul eden her ülkenin parasının değeri dolara göre
saptanmıştır. Dolar altın ile dönüştürülebilirliğini koruyan tek
ulusal para olarak kalmıştır. Anlaşma ile 1 ons altın = 35 dolar
ya da 1 dolar 0,88867 gr. altın olarak belirlenmiştir.
 Ulusal paraların dolar paritesi etrafında dalgalanma marjı, alt
ve üst yünde yüzde bir (±%1) olarak sınırlandırılmıştır.
 Anlaşma, ancak çok özel ve düzeltilmesi olanaksız parasal
dengesizliklerde herhangi bir ülkeye, parasının dolar
karşısındaki değerini değiştirme olanağı tanımaktadır. Bu tür
düzeltmeler için öngörülmüş olan devalüasyon ve revalüasyon
oranları en çok % 10’dur. Ancak söz konusu ekonominin
yapısından doğan dengesizlikler nedeni ile yapılacak değişiklik
% 10'u aşacaksa , bu takdirde IMF’nin izni gerekmektedir.
58
Doların “Anahtar Para” Statüsü Kazanması

Bretton Woods Sisteminde dolar altına bağlı, değeri sabit bir para
idi. Diğer taraftan bütün ulusal paraların bağlandığı ortak payda
(numeraire) olmaktaydı.
Bu özellikleri neticesinde dolar uluslararası ekonomik ve mali
alanda aşağıdaki işlevleri üstlenmiş olmaktaydı.
1. Uluslararası Ödeme Aracı
Dolar bir uluslararası ödeme aracı idi; çünkü uluslararası
ödemelerde ağırlıklı olarak dolar kullanılıyordu. (günümüzde bu
durum Euro’nun ortaya çıkışı ve ABD nin tek güç özelliğini
yitirmesine bağlı olarak değişim içerisindedir)
2. Uluslararası Değer Standardı
Değeri değişmeyen bir para olduğu için uluslararası borç, alacak,
ödeme, bütçe gibi mali değerler dolara bağlanıyor veya bu
değerler dolar ile ölçülmekteydi.
59

3. Rezerv Aracı
Dış ödemelerde yaygın olarak kullanıldığı için dolar, altın ile
birlikte ülkelerin dış ödemelerinde kullanmak üzere biriktirdikleri
bir dış rezerv parası durumundaydı.
4. Müdahale Aracı
Tüm ülkeler paralarının resmi değerini dolar cinsinden
tanımladıkları için bu değerin sabit tutulması için piyasaya
yaptıkları müdahelelerde (merkez bankasının piyasadan döviz alım
ve satımları) dolar kullanılmıştır.
Bütün bu özellikler ise Amerikan dolarına uluslar arası ekonomide
bir çeşit “anahtar para” (key currency) statüsü sağlamıştır.
60
BRETTON WOODS SİSTEMİ UYGULAMASI
 Dolar Kıtlığı Dönemi
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1950’lerin başına kadar olan
süreçte dünyada şiddetli bir dolar kıtlığı (dollar shortage)
meydana gelmiştir. Aynı dönemde, Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya,
savaşta yıkılan ekonomilerini onarmak için yoğun bir çaba içinde
idiler. Onarım için gerekli araç gereçlerin sağlanabileceği tek
kaynak ABD idi. Bu sebeple, bu ülkelerin tüm altın rezervleri
Amerika’ya akmaktaydı. Ayrıca ABD de çoğunluğu hibe yoluyla olan
Marshall yardımlarıyla söz konusu ülkelerin kalkınmalarına
önemli
ölçüde
destek
olmuştur.
Ancak 1950’lerin başlarında ilerisi için çok önemli olan, fakat
dikkatleri fazla çekmeyen bir olay ortaya çıkmıştır. ABD’nin
ödemeler bilançosu ilk kez açık veriyordu. O dönemde sisteminin
işleyişi açısından açıkların yararlı olacağı bile düşünülüyordu. Çünkü
dünyada likidiye arzının arttırılması, herşeyden önce, Amerika’nın
dış ödeme açıklarına bağlı olmaktaydı.
61
Aşırı Dolar Bolluğu
Amerika’nın dış açıkları giderek süreklilik kazanmış ve bu durum Bretton
Woods sisteminin yıkılmasındaki temel etken olmuştur. 1958’e gelindiğinde
dünyada artık bir dolar kıtlığı değil, aşırı ‘dolar bolluğu’ (dollar glut)
sorunu ortaya çıkmıştır. Yani bu tarihlerde Amerikan doları aşırıdeğerlenmiş bir para durumuna gelmiş olmaktaydı. Bu sebeple dolar
devalüasyonu gerekliydi. Fakat doların sahip olduğu anahtar para statüsü
nedeniyle, onun devalüasyonu engelleniyordu. ABD’nin bunu tek başına
yapması da mümkün değildi.
Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya, 1960’ların kalkınmalarını gerçekleştirip
önemli birer ekonomik güç halinde ortaya çıkınca, biriktirdikleri doları vakit
geçmeden FED (Federal Reserve Bank) ta altına çevirmeye başlamışlardır.
Amaçları, Savaş sırasındaki altın stoklarında yaşanan erimeyi geri getirmek
ve doğal olarak altın rezervlerini büyütmekti. Ayrıca Fransız Devlet Başkanı
aynı dönemde dolara adeta savaş ilan etmişti. Bu ülke sisteminin ABD’ye
sağladığı ayrıcalıklar nedeniyle sistemi eleştirmekteydi. Altın fiyatlarının 2
veya 3 kat arttırılarak yeniden altın para standardına dönüşün gerekli
olduğunu savunuyorlardı.
62

Uluslarası mali alanda beklenen kriz ilk kez 1960 yılında “altına
hücum” ile başlamıştır. Amerika’nın giderek eriyen altın stokları
karşısında spekülatörler doların er geç altına göre devalüe
edileceğini tahmin ederek, altın borsasında yoğun alımlara
başlamıştır. Bu aşırı talep karşısında sekiz sanayileşmiş ülke (ABD,
İngiltere, Belçika, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, İsviçre) altın
resmi fiyatı 35 dolar seviyesinde tutabilmek için söz konusu
tarihte “Londra Altın Fonu” (Gold Pool) adı verilen fonu
oluşturmuştur. Bu fonla amaçlanan altın fiyatlarının sabit
tutulması ve İngiliz bankasına altın satışlarında destek olmaktır.
Bu satışların büyük bir bölümünü karşılayan ABD olmuştur.
63

Buhran Dönemi
Bu dönemde uluslararası para piyasalarındaki buhranlar giderek
yoğunluk kazanmaya başlamıştı. Örneğin, İngiliz Sterlini 1964 den
beri sarsıntı geçiriyordu. Sterlin 1967 yılında devalüe edildi.
1968 başlarında spekülatörler yeniden altına hücuma başladılar.
Bunun üzerine 1968’de altın fonu üyeleri, bundan böyle serbest
piyasada altın fiyatlarını destekleme kararı almışlardır. Merkez
bankaları arasındaki işlemlerde resmi altın fiyatı uygulaması
sürdürülecekti. Böylece Altın Fonu dağılmış ve altın için ikili bir
fiyat sistemi benimsenmiş olmaktaydı. Birisi serbest piyasada arz
ve talebe göre oluşan fiyat, diğeri ise merkez bankaları arasındaki
işlemlerde geçerli olan resmi fiyattır. İkili fiyat uygulaması,
altının parasal fonksiyonunda önemli bir gerilemeye sebep
olmuştur.
Bu süreçten sonra Fransız Frankı baskı altına girmiştir. Mali fonlar
kitleler halinde franktan kaçırılıp, Alman markı gibi sağlam
paralara yöneltiliyordu. 1969 yılında frank devalüe edilmiştir.
64
Doların Devalüe Edilmesi ve Bretton Woods
Sisteminin Yıkılması

1960’ların sonlarında “sürekli istikrarsızlıklar” uluslararası mali
alanın başlıca özelliği durumuna gelmişti. ABD ise bu şartlar
altında Almanya ve Japonya gibi ödemeler bilançosu fazla veren
ülkelerden paralarını dolara göre revalüe etmelerini istiyor. Fakat
onlar ise buna yanaşmıyorlardı.
Bunun doğal nedenlerine saymak gerekirse, dış ödeme fazlaları bu
ülkelere önemli bir ekonomik ve siyasal güç sağlıyordu. Ayrıca
ihracatçı firmalar ve çiftçiler revalüasyona gitmemesi için
hükümete baskı yapıyorlardı.
Sonuç olarak Amerikan Devlet Başkanı Nixon, Batılı ülkeleri ve
Japonya’yı revalüasyona zorlamak amacıyla, 1971 de çeşitli
önlemler almıştır. Örneğin, ithalat üzerindeki gümrük vergileri
yüzde 10 oranında arttırılmış ve yerli malların
satınalımında vergi indirimi sağlanmıştır.
65

Bu gelişmeler üzerine Washington’da Smithsonian Institute’de toplanan “Onlar
Grubu”nun üyeleri, doların devalüasyonu konusunda anlaşmaya vardılar ve 1971
deki Smithsonian Kararları ile dolar, diğer paralara göre ortalama yüzde 9 oranında
devalüe edildi. Altının resmi fiyatı 35 dolardan 38 dolara çıkartılmıştır. Sonuç
olarak doların altın konvertibilitiesi sürekli olarak kaldırılmış olmaktaydı. Smithsonian
düzenlemeleri, uluslar arası para sisteminde çok az değişiklik yapmıştır. Ulusal
paralar, daha yüksek kurlardan yine dolara bağlanmış ancak dalgalanma marjları
genişletilmekle, sisteme biraz esneklik kazandırılmış oluyordu.
Doların devalüasyonuna karşın, ABD’nin dış ödeme açıklarındaki artışlar sürmekteydi.
Bu büyük açıklar, uluslararası ticari ve mali çevrelerde Smithsonian düzenlemelerinin
başarısız olduğu ve yeni bir devalüasyonun gerekli olduğu düşüncesini ortaya
çıkarmıştı. 1973 yılında dolar bir kez daha spekülatif baskı altına girmiş ve Batılı
sanayileşmiş ülkeler doların yeniden devalüasyonuna karar vermişlerdir. Böylece,
ikinci kez, ortalama yüzde 5 oranında dolar devalüasyonu gerçekleştirilmiştir. Altının
resmi fiyatıda 38 dolardan 42,3 dolara yükseltilmiştir. Fakat yapılan kur
ayarlamalarına ve alınan tüm önlemlere karşın uluslar arası mali piyasalarda istikrar
bir türlü sağlanamıyordu.
66

Bu karışıklık ortamında Japonya,
Kanada ve İskandinav ülkeleri
paralarını dalgalanmaya bıraktılar.
AET ülkeleri de 16 Mart tarihinde
ulusal paralarını dolar karşısında
dalgalanmaya bıraktıklarını ilan
ettiler. Bu sabit kurlu Bretton Woods
sisteminin yıkılması anlamına
geliyordu.
67
Bretton Woods Sistemi Neden
Yıkıldı?

1944 yılında ortaya çıkarılan ve sabit kurlara dayanan
Bretton Woods Sistemi, 1973 yılında gelişmiş ülke
paralarının dalgalanmaya bırakılmasıyla yıkılmıştır.
Ancak sistem 1960’ların ortalarına kadar herhangi bir
aksaklık yaşamadan işleyişini sürdürmüştür. Almanya ve
Japonya gibi ülkeler de bu sistemde o meşhur
kalkınmalarını gerçekleştirmişlerdir.
Önemli nokta bu sistemin neden 1970 lerde yıkıldığının
irdelenmesidir.
Bretton Woods sisteminin temel aksaklıkları beş temel
grupta toplanabilir. Olması gereken uluslararası para
sistemini bilebilmek için bu yanlışları iyi incelemek
gereklidir.
68


Dış Denkleşme Sorunu
Bretton Woods Sistemi, altın standardı veya dalgalı kur
sistemlerinde olduğu gibi otomatik bir denkleşme mekanizmasına
da dayanmıyordu. Denkleşme sorunu, hükümetlerin alacağı
kararlara bırakılmıştı. Başlıca kur ayarlamaları, açık veren
ülkenin devalüasyon, fazla veren ülkenin de revalüasyon
yapması şeklinde olmaktaydı. Fakat sistem sabit kur modeli
olduğu için, çok sır kur ayarlaması da yapılamazdı. Devalüasyona
en son çare olarak başvurulacak, öncesinde para ve maliye
politikası gibi yurtiçi önlemler denenmesi öngörülüyordu.
Bretton Woods Sistemi’nin sabit kur özelliği, uygulamada döviz
kurlarına adeta bir dokunulmazlık kazandırmıştı. Kamuoyu,
devalüasyonu hükümetlerin uyguladığı ekonomik ve mali
politikaların bir göstergesi olarak değerlendiriyordu. Bu nedenle,
hükümetler de bu aracı olabildiğince kullanmaktan kaçınıyorlar ve
bir takım yapay önlemler de dış açıkları baskı altına alma yoluna
gitmişlerdir.
69

Devalüasyon etkin bir biçimde kullanılamayınca geriye, daraltıcı para ve maliye
politikası ile dış ticaret ve kambiyo kısıtlamaları gibi önlemler kalmaktaydı. Dış ticaret
ve kambiyo denetimleri, serbest ticaret mantığına ters düşüyordu. Para ve maliye
politikası ile toplam harcamaları değiştirerek dış denkleşmeyi sağlamak da kendine
özgü zorlukları mevcuttu.
Örneğin; dış ticaret kesiminin ulusal ekonomi içindeki payı göreceli olarak küçük olan
ülkelerde , bir dış açığını kapamak için toplam harcamaların çok büyük ölçülerde
kısılması gereklidir ki, bu da ülkedeki işsizlik sorununu inanılmaz boyutlarda
arttıracaktır. Kısaca, istikrar yönünde ekonominin içinde bulunduğu durum, dış
dengeyi sağlamak amacıyla toplam harcamaların kısılmasına olanak vermediği
durumlar söz konusu olabilmektedir.
Tüm bunlardan ayrı olarak, Bretton Woods Sistemi uluslararası denkleşme yükünü,
açık veren ülkelerin sırtına yüklemektedir. Buna karşılık dış fazla veren ülkeler
açısından dış rezerv biriktirmenin bir üst sınırı yoktur. Dolayısıyla dış fazla veren
ülkeyi denkleşmeye zorlayan böyle bir mekanizma bulunmamaktadır. Bu da
denkleşmenin yükü açısından açık veren ülkelerle dış fazlaya sahip ülkeler arasında
eşitsizlik bulunması demektir.
70

Likidite Sorunu
Sabit kur rejimlerinde dış açıkları finanse etmek için uluslararası rezervlere
gerek duyulmaktadır. Çünkü açık veren ülkede döviz talebinin döviz arzını
aşması karşısında kur yükselme eğilimi gösterecek, bunu önlemek için de
merkez bankasının piyasaya müdahale edip döviz satması gerekecektir.
Bütün ülkelerin bulundurdukları dış rezervlerin toplamına uluslararası
likidite adı verilmektedir. Bretton Woods Sistemi’nin temel rezerv araçları,
altın ve Amerikan Doları idi. Ancak, altın, üretiminin yetersizliği ve
sanayideki yaygın kullanış alanları nedeniyle, giderek büyüyen uluslararası
likidite ihtiyacına cevap verecek durumda değildi. O bakımdan likidite
ihtiyacı, zorunlu olarak, Amerikan Doları ile karşılanmıştır. Bu da sistemin
en arızalı yönlerinden birini oluşturmaktaydı. Çünkü uluslararası likiditenin
elde edilmesi, bir ülkenin dış ödeme açığı vermesi gibi istikrarsız ve
uluslararası denetimden uzak bir kaynağa bağlanmış olmaktaydı.
Diğer yandan, Amerika’nın dış ödeme açıkları likidite artışı sağlarken,
ayrıca dolara olan güveni sarsmıştır. Sonuç olarak, dünya çapında
istikrarsızlıklar ortaya çıkmıştır.
71

Güvensizlik Sorunu
Bretton Woods Sistemi, yazımızın üst kısmında belirtildiği gibi uygulamaların
sürdürülebilir olup olmayacağı konusunda güvensizlik doğurmaktaydı. Bu yüzden,
spekülasyonu adeta körükleyen bir sistemdi. Spekülasyon hem döviz
piyasalarında hem de altın piyasalarında kendini göstermekteydi.
Sistemin temelinin altına dayalı olması, ABD’nin sınırsız dış açıkları vermesi nedeniyle
bir gün gelip ABD’nin yabancı merkez bankalarına tanıdığı dolar altın konvertibilitesini
sürdüremeyeceği beklentisi ortaya çıkmıştır. Bu durum resmi altın fiyatlarındaki olası
bir yükselişten yararlanmak üzere altın spekülatörlerini yoğun bir satın alma
faaliyetine yöneltmişti.
Aynı şekilde sistemin özünü oluşturan sabit parite modeli, döviz spekülasyonları için
uygun bir ortam yaratıyordu. Artan dış açıklar karşısında ülkenin hala eski
sürdürmeye çalışmasının er geç başarısız olacağı biliniyor, böyle olunca da yoğun
spekülatif kaçışlar ortaya çıkabiliyordu. Bu da olası bir devalüasyon kaçınılmaz ve
daha derin hale getiriyordu.
Özetle, sistemin temelinde yatan sabit kur uygulaması, doğurduğu güvensizlik
nedeniyle adeta spekülasyonu teşvik eden bir mekanizma özelliği taşıyordu.
72

Emisyon Kazançları Sorunu
Altın ve gümüş gibi, para olarak kullanılan madenlerin üretimi için, diğer
mallarda olduğu gibi, değişen ölçülerde reel üretim faktörlerine ihtiyaç
duyulmaktadır. Yani, madeni paraların bir “reel üretim maliyeti”, bir de
“paralık değeri” (üzerinde yazılı olan değer) bulunmaktadır. Altın
standardının uygulandığı dönemlerde altın madenin üretim maliyetinden
yüksek olan paralık değeri farkı, bu paraları çıkartan ülkelerin kral ve
hükümdarlarına gidiyordu. (bu yüzden buna seignorage hakkı
denilmektedir)
Günümüzde kağıt para standardı geçerlidir, kağıt paraların üretim maliyeti
yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, merkez bankalarının para basması,
net olarak basılan paranın değerine yakın miktarda mal ve hizmeti temsil
etmektedir. Seignorage hakkı bugünkü toplumlar için de söz konusudur.
Yalnız bu haktan hükümdar veya herhangi bir kurum değil, bütün toplum
yararlanmaktadır. Kağıt para rejiminde seignorage yerine emisyon
kazançları terimini kullanmak daha doğru olmaktadır.
73

Bretton Woods sisteminde seignorage veya emisyon kazançları sorunu,
ABD’nin rezerv para ülkesi olarak elde ettiği ayrıcalıklarla ilgili
olmaktadır. Kısaca, dolar basmanın sıfıra yakın maliyeti ile bu dolarları
kullanarak elde edilen yabancı mal ve hizmetlerin değeri arasındaki fark,
bir anlamda ABD’nin seignorage kazancı oluyordu.
ABD’nin bu karşılık sorumluluğu ise, önceleri yabancı merkez bankaları
tarafından kendisine sunulan dolarları altına çevirmekten ibaretti. 1960
lardan sonra bu yükümlülükte fiilen sona ermiştir. Bugünde devam eden
sorumluluğu ise yabancıların elinde bulunan dolarlar ABD’nin bu ülkelere
karşı borçlarını temsil etmesidir. Bu durum ABD için bir tür faizsiz kredi
açılması gibi özellik taşımaktadır.
Bretton Woods sistemi yıkılmadan önce ABD’ye sağladığı ayrıcalıkları
nedeniyle öteki ülkeler tarafından büyük eleştiriler almıştır.
74

Az Gelişmiş Ülkelerin Kalkınma Sorunları
Bretton Woods Sistemi, az gelişmiş ülkelerin
kalkınma gereksinimlerini karşılayamamıştır.
Sistemin temel felsefesi olan serbest ticaret ve
sınırsız konvertibilite, o dönemlerde çoğu
gelişmekte olan ülkenin ekonomik gerçeklerine
ters düşmekteydi. Yani sistemin az gelişmiş
ülkelere yeterli ölçüde reel kaynak transferi
sağladığı söylenemez.
75
III. BRETTON WOODS SONRASI GELİŞMELER
Arz Yanlı Ekonomi Politikası ve Dolar
 1973 başlarında belli başlı sanayileşmiş ülkeler, Bretton Woods sisteminin
temelini oluşturan, paralarını sabit kurlardan Amerikan Doları’na bağlama
uygulamalarına son vermişlerdir. Sonuç olarak, bu ülkelerin paraları ile
Amerikan Doları birbirlerine karşı dalgalanmaya bırakılmış olmaktaydı.
Bretton Woods Sistemi’nin kilit parası olan doların dalgalanmaya
bırakılması, çok çeşitli yönlerden önem taşımaktaydı. Çünkü dolar önce,
uluslararası bir değer standardı idi. Fakat dalgalanmanın olduğu bir para bu
standart olma işlevini yerine getiremezdi. İkinci boyut ise, doların rezerv
parası olması özelliğidir. Ülkeler resmi rezervlerinin büyük bir bölümünü
Amerikan
Doları
cinsinden
tutmaktaydı.
Yeni
durum,
rezervleri
çeşitlendirmek anlamına gelen “rezerv yönetimi” sorununu ortaya
çıkarmıştır. Üçüncü boyut ise, yukarda belirtildiği üzere, Bretton Woods
sisteminin yıkılmasından sonra çoğunluğu az gelişmiş ülkelerden oluşan bir
grup ülke, sabit kur uygulamalarını sürdürerek paralarını yeniden Amerikan
dolarına bağlamışlardır. Doların öteki paralara göre değerinin değişmesi, o
ülkelerin ulusal paralarının da, aynı yabancı paralar karşısında değerlerinin
değişmesi anlamına gelmekteydi. Bu nedenle bu tarz bir gelişme dış denge
durumlarını olumsuz etkileyeceği ve parasının dolara bağlayan ülkeler
açısından
olumsuz
sonuçlar
doğurması
kaçınılmaz
olmaktaydı.
76
III. BRETTON WOODS SONRASI GELİŞMELER
Arz Yanlı Ekonomi Politikası ve Dolar
 Bu bahsedilen sorunlar münasebetiyle, günümüzdeki sistemin
önemli bir parçası olan “para sepetleri”ne verilen büyük önem
ortaya çıkmıştır. Ülkeler SDR ve ECU gibi genel veya bölgesel para
sepetleri dışında, özel olarak oluşturdukları birleşik hesap paraları
oluşturma yoluna da gitmişlerdir. Bir tek para yerine, değer
standardı olarak bir para sepetinin belirlenmesi, tek para değerinde
görülebilecek ani ve sık değişikliklerin etkilerini azaltmaktadır.
Bu duruma bağlı olarak SDR ve ECU gibi birleşik para birimlerinin
uluslar
arası
değer
ölçüsü
olarak
kullanılması
oldukça
yaygınlaşmıştır. Avrupa para birimi Euro nunda bu amaçla
kullanılması
beklenilmektedir.
Dolar 1973 Mart ayında dalgalanmaya bırakılınca piyasada bir
miktar değer kaybetmişti. Fakat birinci petrol şoku, doların değerini
yükseltici bir etki ortaya çıkarmıştır. 1977’den sonra dolar tekrar
inişe geçince, Carter Yönetimi doları desteklemek için bazı
önlemler
almıştır.
(sıkı
para
ve
maliyet
politikaları)
77
III. BRETTON WOODS SONRASI GELİŞMELER
1. Arz Yanlı Ekonomi Politikası ve Dolar
 Doların değerinde yükselmeye yol açan diğer bir gelişme ise
1980’de Reagan Yönetimi’nin iş başına gelmesiyle uygulanan “ArzYanlı Ekonomi Politikası”dır. (supply-side economics) Talepten
çok arz faktörüne ağırlık veren bu politikalar Keynes ekonomisinin
tersine, ekonominin canlandırılması için üretimin artırılması, bu
amaçla da özel kesimin özendirilmesi esasına dayanmaktadır. Özel
kesimi teşvik etmek için vergilerin indirilmesi ve kamu
harcamalarının kısılması öngörülmektedir. Bu önlemlerin ortaya
çıkardığı bütçe açıkları ise iç ve dış borçlanma, yani yüksek faiz
politikası
ile
finanse
edilmiştir.
1980 başlarında uygulamaya konulan bu politika ile, Avrupa ve
Uzak Doğu piyasalarında kısa süreli fonların yoğun bir şekilde
ABD’ye doğru aktığı görülmüştür. Ülkeye yoğun olarak giren
yabancı
sermaye
fonları,
doların değerini
yapay olarak
yükseltiyordu. Doların değerinin bu şekilde yükselmesine rağmen,
ABD’nin bunu önlemek adına bir girişimde bulunmaması “özel
çıkar sağlamaya yönelik ihmal” (benign neglect) politikası
olarak adlandırılmaktadır. Bu durum 1981 den 1985 e kadar
sürmüştür.
78
III. BRETTON WOODS SONRASI GELİŞMELER
Arz Yanlı Ekonomi Politikası ve Dolar

Ülkelerinden sermaye kaçışına neden olduğu için, Japonya ve
Almanya gibi ülkeler bu politikalardan şikayetçiydiler. ABD ise bu
ülkelerin, özellikle Japonya’nın kısıtlayıcı politikaları sonucu
biriktirdikleri dış ödeme fazlalarının Amerikan ticaret bilançosu
açıklarına yol açtığını savunarak, bu ülkelerin daha liberal bir dış
ticaret rejimi ve harcama genişletici politikalar izlemeleri
gerektiğini söylemekteydi. Sonuçta, 1985 yılının Eylül ayında
taraflar arasında anlaşma sağlanmıştır. Bu duruma göre, ABD
yüksek faiz politikasını bırakmış, Japonya da iç piyasada
harcamalarını genişletici politikalar uygulamayı kabul etmiştir.
Plaza Anlaşması’ndan sonra dolar, döviz piyasalarında inişe
geçmiş ve bir süre sonra da belli bir istikrara kavuşmuştur. Bugün
itibariyle uluslar arası borsalardaki gelişmelere bağlı olarak doların
değeri değişmektedir. Ancak çeşitli piyasalarda doların değerinde
ortaya çıkan ani iniş ve çıkışlar çoğunlukla ilgili yabancı ülke
merkez bankaları tarafından piyasaya yapılan müdahaleler ile
önlenmeye çalışılır.
79
III. BRETTON WOODS SONRASI GELİŞMELER
2. Avrupa Birliği ve Tek Para Birimi:Euro

Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurucuları,
topluluğun ekonomik ve siyasal birleşme
yolundaki başarısının büyük ölçüde ortak
ekonomik, sosyal ve parasal politikalar
izlenmesine bağlı olduğunun bilincindeydiler. Her
ülkenin bağımsız şekilde uygulayacağı ekonomik
ve parasal politikalar, diğer üyeler Üzerinde
önemli derecede olumsuz etkiler doğurabilirdi. O
bakımdan ekonomik birleşme yolunda ileri
adımlar atılabilmesi için, parasal birleşme
alanında da ortak politikalar benimsenmesi
gerekiyordu.
80
a) Parasal Birliğe Varan
Gelişmeler

Bununla birlikte, Topluluk kurulduğu zaman, üye ülkeler
henüz ortak bir para politikası izlemeye hazır durumda
değildiler. Başka bir deyişle bütçe, para ve maliye politikası
gibi alanlarda egemenlik haklarını kısmen de olsa,
Topluluğa devredecek bir anlayışa sahip bulunmuyorlardı. O
nedenle böyle bir yola gitmek yerine parasal istikrar, dış
denge, fiyat istikrarı ve tam çalışma gibi konulan, ulusal
ekonomi politikalarının ortak amaçlan olarak benimsemeyi
tercih ettiler. Ancak zaman geçtikçe, diğer ekonomik
konularda olduğu gibi, parasal alanda da ortak politikalar
izlemenin Avrupa'nın bütünleşmesi için zorunlu olduğu daha
iyi anlaşılmıştır.
81

Avrupa parasal birliği konusundaki gelişmeler aşağıdaki gibi bir
gelişme seyri izlemiştir:



1. Tüneldeki Yılan
Parasal birleşme yolundaki önemli adımlardan birisi Smithsonian
Kur Ayarlamaları ile doların devalüasyonu sırasında atılmıştır.
Daha önce de belirtildiği gibi, 18 Aralık 1971 tarihli Smithsonian
Kararları ile dolar öteki paralara göre ortalama yüzde 9 o-ranında
devalüe edilmiş ve ulusal paraların dolar paritesi etrafında toplam
dalgalanma marjı yüzde 4,5'a (± % 2.25) çıkartılmıştı. Bu ise
dolar dışında iki ulusal para arasındaki dalgalanma marjları
toplamının yüzde 9'a ulaşması demekti.
82


Oysa AET ülkeleri bu derece yüksek bir dalgalanmayı ilerdeki parasal birleşme amaçlarına uygun bulmuyorlardı. O nedenle de 1972 yılında aldıkları
bir kararla, ulusal paralan arasında olabilecek dalgalanmanın toplam
sınırlarını yüzde 2.25'a indirdiler. Diğer yandan da paralannın dolara karşı
olan bağlılıklarını Smithsonian Anlaşması'nm öngördüğü biçimde daha
geniş dalgalanma sınırlan içinde sürdürdüler. İşte bu "İki-bağlı" (two-tier)
kur sistemine "tüneldeki yılan" (snake in the tunnel) adı verilir.
Kısacası, Avrupa para yılanı, üye ülkelerin birbirlerine göre dar sınırlarla
dalgalanan ulusal paralarının Amerikan Doları karşısında daha geniş
aralıklar içinde dalgalanmasından oluşuyordu. Daha somut olarak, iki
Topluluk üyesinin paraları, birbirlerine karşı en fazla toplam yüzde 2.25
oranında değişebilirken, bunlardan her biri dolar karşısında toplam yüzde
4.5 oranında değer kazanabilecek veya kaybedebilecekti. Böylece yüzde
2.25'lik sınır "yılanı", yüzde 4.5'luk sınır da "tünelin" genişliğini ifade
ediyordu. Böylece yılan, tünelin sınırları içinde hareket edebilecekti!.
83



Tünelsiz Yılan
Smithsonian Anlaşması'ndan sonra da uluslararası para piyasaları
durulmamıştı. 1972'de para buhranları yeniden yoğunluk kazandı.
1973 Şubatında doların ikinci kez devalüasyonuna karşın
spekülatif akımların ardı arkası kesilmiyordu. Bunun üzerine,
yukarıda değinildiği gibi, 1973 Martının başında Avrupa döviz
piyasaları iki haftalık bir süreyle kapatıldı.
16 Martta piyasalar yeniden açıldığında Topluluk üyeleri, yeni bir
sistem uygulamaya koyduklarını dünyaya duyuruyorlardı. Şöyle ki,
ulusal paralarını dolar karşısında ayrı ayrı ve herhangi bir sınıra
bağlı olmadan dalgalanmaya bırakıyorlardı. Diğer bir deyişle,
Smithsonian Anlaşmasındaki dolara karşı yüzde 4.5'luk dalgalanma sının kaldırılmış oluyordu. Bununla birlikte, söz konusu
ülkeler, kendi parala-n arasında daha önceden belirlenen sabit kur
(toplam ±%2.25 dalgalanma sınırlan içindeki) uygulamasını
sürdürüyorlardı. Bu uygulama da literatürde "tünelsiz yılan"
(snake without tunnel) olarak adlandınlır.
84
b) Avrupa Para Sistemi



1979 Martında kurulan Avrupa Para Sistemi (EMS-European
Monetary System), Topluluk ülkeleri arasında parasal birlik
yolunda sağlanan önemli bir ilerlemedir.
EMS'nin temeli "Avrupa Para Birimi-ECU"ye (European Currency
Unit) dayanıyordu. ECU, para sepeti tekniğine göre oluşturulmuş
bir hesap birimi idi; üye ülke paralarının, ekonomik ağırlıklarına
göre belirlenen miktarlarının bir araya getirilmesinden oluşuyordu.
Örneğin, ECU sepetinde Alman markına yaklaşık yüzde 30, Fransız
frankına da yüzde 20 ağırlık verilmişti.
ECU, değeri sabit bir para olarak Avrupa Birliği'nin hesap birimi idi
Farklı ulusal paralarla ilgili mali işlemler, örneğin ülkelerarası kredi
ve faiz işlemleri, üyelik aidatları, tarımsal sübvansiyonlar, topluluk
bütçesi, vs., ECU ile değerlendiriliyordu.
85


Avrupa Para Sistemi'nin dayandığı Döviz Kuru Mekanizması
(Exchange Rate Mechanism-ERM)'nın bazı özellikleri şöyle idi:
Sisteme katılan her üye ülkenin parası sabit bir pariteden ECU'ye
bağlanmıştı; ulusal para ile ECU arasındaki bu sabit fiyata
"merkezi kur" (central rate) adı veriliyordu. Piyasada kurların
merkezi kur (ECU paritesi) etrafındaki dalgalanma marjı Önceleri
toplam yüzde 2.25 ile sınırlandırılmıştı ("tünel" uygulamasında
olduğu gibi), ancak 1993 Ağustosunda yaşanan döviz krizinden
sonra bu oran ± %15'e çıkartılmıştı.
Avrupa Para Sistemi Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa,
İrlanda, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında kurulmuştu.
İngiltere, karşılaştığı ekonomik sorunlar dolayısıyla ancak Ekim
1990'da APS'ye katılabilmiş, fakat 1992'deki ekonomik kriz
sırasında İtalya ile birlikte söz konusu sistemin döviz kuru
mekanizmasından çekilmişti. Topluluğa sonradan girenlerden
İspanya, Portekiz ve Avusturya da kur mekanizmasına
katılmışlar,Yunanistan ise dışarıda kalmıştı.
86
Maastricht Antlaşması ve
Parasal Birlik



Avrupa Topluluğu Konseyi'ni oluşturan on iki üye ülkenin devlet
veya hükümet başkanları 1991 yılı sonlarında Hollanda'nın
Maastricht kentinde toplanarak ekonomik ve parasal birlik
konusunu karara bağladılar.
Maastricht Anlaşması, Avrupa Birliği için aşamalı biçimde
ekonomik ve parasal birlik kurulmasını öngörmekteydi. Ekonomik
ve parasal birlik, AB içinde serbest mal, hizmet, emek ve
sermayenin dolaşımı ile birlikte tek para biriminin kabulü anlamına
gelmektedir.
Bu amaçlara ulaşmak üzere ortak para politikası uygulanması,
ekonomik politikaların yakınlaştırılması ve maliye politikası başta
olmak üzere daha birçok alanda uyum sağlanması gerekir.
87


Maastricht Anlaşması'nda öngörülen aşamalardan geçilerek Avrupa
Birliği'nin tek para birimini oluşturacak Euro, 1 Ocak 1999
tarihinde uygulamaya konmuştur. Bu tarihte parasal birliğe katılan
ülkelerin para birimleri, geri dönülmez biçimde Euro'ya
dönüştürülürken 31.12.1998 tarihindeki döviz kurları esas alınmış
ve 1 ECU - 1 Euro olarak değiştirilmiştir.
Euro yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1999 tarihinden 1 Ocak 2002
tarihine kadar yalnız bir kaydi para olarak bankacılık ve finans
İşlemlerinde kullanılacak, fiziki bir-varlığa sahip bulunmayacaktı.
Fiziki varlığa sahip ve piyasada kullanılan bİT para durumuna
gelmesi ise 2002 yılının Ocak ayı başında gerçekleşmiştir. O
tarihten sonra altı aylık bir süre daha ulusal paraların Euro ile
birlikte dolaşımı sürdürülmüş, 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra
ise ulusal paralar kaldırılmış ve Euro Avrupa Birliğinin tek para
birimi durumuna gelmiştir
88





Maastricht Anlaşmasında AB içinde güçlü ve istikrarlı bir Euroya sahip
olabilmek için üye ülkelerden yerine getirilmesi istenen koşullar, diğer bir
deyişle Maastricht kriterleri şunlardır:
Fiyat İstikrarı: Her üye ülkenin yıllık ortalama enflâsyon oranı, bu alanda
en iyi sonuç elde eden (fiyat artış oranlan en düşük olan) üç üye ülke
ortalamasının 1,5 puan fazlasını geçmeyecektir.
Kamu açığı: Üye ülkenin bütçe açığı, o ülke GSYİH'sının yüzde 3'ünü aşmamalıdır.
Kamu borçlan: Üye ülkenin kamu borçlarının onun GSYİH'sına oranı yüzde
60'ı geçmemelidir.
Faiz oranları: Her üyenin ortalama faiz oranı fiyat İstikrarı konusunda en
iyi durumdaki üç ülkenin faizlerinin ortalamasını iki puandan fazla
aşmamalıdır.
89

Euro başlangıçta on bir AB ülkesinin katılımıyla uygulamaya
girmiştir. Yunanistan Maastricht kriterlerine uyum sağlayamadığı için önceleri Avrupa parasal birliğinin dışında
kalmış, fakat 2000 yılı yazında sisteme katılmıştır.
Danimarka, İsveç ve İngiltere ise bu kıstasların karşılanması açısından önemli sorunları olmamasına karşın
sistemin dışında kalmayı tercih etmişler ve bugüne kadar da
sisteme katılmamışlardır.
90
Avrupa Merkez Bankası

Birliğin para politikasının yönetimi tek ve bağımsız bir kuruluş olan
Avrupa Merkez Bankası'na verilmiştir. Avrupa Merkez Bankası
(AMB) 1998 yılında Frankfurt'ta faaliyete geçmiştir, ilk
başkanlığına bir Hollandalı seçilmiştir. AMB'nin temel hedefi Euro
bölgesinde fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu hedefi yerine getirirken
de AB'nin sürdürülebilir ekonomik büyüme, yeni istihdam alanları
yaratılması, yaşam standardının iyileştirilmesi, vs. gibi temel
hedefleriyle uyumlu olmaya çalışılacaktır. Diğer bir deyişle, AMB,
Birlik İçinde optimal bir politika bileşimi oluşturmada önemli bir
görev üstlenmiştir. Bunun yanında Birliğe üye ülkelerin, başta maliye politikası olmak üzere, uygulayacakları politikaların da ortak
para politikası ile uyumlu olması gerekir.
91
Beklenen Yararlar



Parasal birlik aynı zamanda Avrupa Birliği içinde tek pazarı
güçlendirici ve ekonomik istikran artırıcı bir gelişmedir. Böyle bir
uygulamanın sağlayabileceği yararlan daha somut biçimde
aşağıdaki gibi belirtebiliriz:
Tek para birimine geçiş ile döviz kurlarında ani ve öngörülemeyen
dalgalanmalar ortadan kalkacak, bu da bölgeye yönelik ticaret ve
sermaye akımlarını hızlandırıcı etki yapacaktır.
Ulusal paraları birbirine dönüştürmenin gerektirdiği masraflar (alış
ve satış kurları farkı ve komisyonlar, vs. gibi) ortadan kalkacak,
finans ve bankacılık işlemleri ucuzlayacak, aynı para birimini
kullanan birleşik ve daha güçlü sermaye piyasaları oluşacaktır.
92



Euro, birlik ülkelerinde fiyatlara saydamlık getirecektir, böylece
tüketiciler fiyatları doğrudan karşılaştırabilme olanağına
kavuşacaklar, bu da firmalar arası rekabeti artıracak ve verimliliği
yükseltecektir.
Tek para biriminin uygulanması bölge içinde finansmanı
kolaylaştırıp yatırımları artırırken, bölge dışından dolaysız yabancı
sermaye yatırımlarım özendirecek, böylece de ekonomik büyümeyi
hızlandıracaktır.
-Ekonomik büyümenin hızlanması vergi gelirlerini artırıp kamunun
borçlanma gereğini azaltarak kamunun faizler üzerindeki baskısını
da hafifletebilir.
93
IV. GÜNÜMÜZDEKİ ULUSLARARASI
PARASAL UYGULAMALAR


1973 yılının Mart ayında başlıca sanayileşmiş ülkeler paralarını Amerikan
doları karşısında dalgalanmaya (tek tek veya Avrupa Topluluğu'nda olduğu
gibi birlikte) bıraktılar. Böylece de sabit kurlu Bretton Woods Sistemi
yıkılmış oldu.
Bu durumda serbest dalgalanmaya geçmek, başlıca sanayileşmiş ülkeler
için hemen hemen tek seçenek durumunda idi. Çünkü uygulayabilecekleri,
önceden hazırlanmış, anlaşmalara dayalı bir para sistemi yoktu. Ancak
yine de dalgalı kur uygulamalarının kısa süreli olacağı düşünülüyordu.
İlerde, geçmiştekine benzer biçimde geniş kapsamlı yeni bir uluslararası
düzenleme yapılacağı bekleniyordu. Ancak geçen zaman, ülkelerin bu
uygulamalardan fazla şikayetçi olmadıklarını gösterdi. Belki o nedenle de,
yeni bir sistem oluşturulması konusu büyük ölçüde güncelliğini yitirdi.
94


Özet olarak belirtmek gerekirse, bugün dünyada bütün ülkeler
tarafından paylaşılan, anlaşmalarla kurulmuş, aynı kur sistemine
bağlı bir uluslararası para sistemi yoktur. Bunun yerine, sabit kur
sisteminden dalgalı kur sistemine kadar değişebilen ve ülkelerin
kendileri tarafından seçilen, farklı sistem ve uygulamalar vardır.
Uluslararası Para Fonu (IMF), uluslararası mali ilişkileri düzenleme
görevini sürdürmektedir. Ancak Bretton Woods Sistemi'nin
yıkılmasından sonra üye ülkelerin farklı uygulamalarına yasallık
kazandırmak için, IMF'nin kuruluş yasasında bir değişiklik
yapılmıştır. Bu değişiklikle, belirli ilkelere uymak kaydıyla, dileyen
üyenin dilediği kur sistemini benimseyebileceği resmen kabul
edilmiştir.
95
1. IMF’nin Tasnifine Göre Dünyadaki Kur
Uygulamaları


Yukarıda da belirtildiği gibi, bugün
çeşitli dünya ülkelerinin döviz
kurlarına İlişkin uygulamaları, sabit
kur sisteminden dalgalı kur sistemine
kadar uzanan geniş bir yelpaze
oluşturur.
Ülkelerin uyguladıkları farklı kur
politikaları IMF tarafından şu şekilde
sınıflandırılmıştır:
96



Ayrı bir ulusal para birimine sahip bulunmayan ülkeler: Bu ülkelerin
bir kısmı başka bir ülkenin parasını kendi yasal para birimi olarak
kullanırlar. Çoğunlukla benimsenen para birimi Amerikan dolarıdır. Bir
kısmı da ortak para alanı içinde yer almaktadır ve ortaklaşa olarak aynı
para birimini kullanırlar. Bunun örneği Euro bölgesinde görülür.
Para Kurulu Düzenlemeleri: Para kurulu (currency board), daha önce
de değinildiği gibi, ulusal paranın bir sabit kur üzerinden yabancı paraya
dönüştürülmesine dayanan ve emisyon kurumunun (merkez bankası) bu
yasal zorunluluğu karşılamak üzere sıkı kısıtlamalara tabi olduğu bir sabit
kur sistemidir.
Söz konusu sistemde ulusal para, ancak döviz karşılığı çıkartılabilir, dolaşımda olduğu sürece de yabancı varlıklarla desteklenir. Dolayısıyla para
kurulu düzenlemelerinde merkez bankası, para arzını kontrol etmek,
krediler konusunda son başvuru (lender of last resort) makamı olarak
görev yapmak gibi geleneksel para politikası fonksiyonlarına sahip
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, para kurulunun nasıl oluşturulduğuna
bağlı olarak para arzını ayarlama konusunda emisyon kurumuna yine de
bir ölçüde esneklik verilmiş olabilir.
97



Geleneksel Sabit Kur Uygulamaları:Geleneksel sabit, kur
sistemlerinde (fixed peg arrangements), ülke ulusal parasını bir
büyük yabancı ülke parasına veya yabancı paralar sepetine bağlar.
Bu sistemlerde döviz kurları merkezi bir kur etrafında oldukça dar
sınırlar arasında (genellikle ± %1 gibi) dalgalanır.
Bu amaçla, ülkenin dış ticaret veya mali ilişkide bulunduğu
ülkelerin ulusal paralarından özel para sepetleri oluşturulabilir.
Sepete katılan her para birimine onunla olan mal ve hizmet
ticaretinin veya sermaye akımlarının payı ölçüsünde ağırlıklar
verilir.
Yatay Bantlar İçinde Dalgalanan Sabit Kur Sistemleri:Yatay
bantlar içinde dalgalanan sabit kur (pegged exchange rates within
horizontal bands) sistemi diye adlandırılan bu uygulamalarda,
ulusal paranın değeri yasal veya fiili bir merkezi kur etrafında
geleneksel sabit kur sistemlerine göre biraz daha geniş (± %1'den
büyük) sınırlar içinde değişebilir.
98

Sürünen Pariteler: Sürünen
pariteler (crawling peg)
uygulamasında, ulusal paranın
değerinde periyodik olarak, önceden
ilân edilen sabit oranlarda veya belirli
istatistik göstergelerin (örneğin
hedeflenen veya gerçekleşen iç ve
dış enflasyon oranları farkı gibi)
sonuçlarına göre ayarlamalar yapılır.
99

Sürünen Bantlar İçinde Döviz
Kurları: Ulusal paranın değeri,
merkezi bir kur etrafında en az
±%’lik sınırlar içinde tutulur.
Merkezi kurlarda belirli aralıklarla ya
sabit oranlarda, ya da belirli
göstergelere göre ayarlamalar
yapılır.
100

Bağımsız Dalgalanma
(Independent floating): Bu
uygulamalarda döviz kurlanmn
oluşumu piyasa güçlerine
bırakılmıştır. Arada bir döviz
piyasasına yapılan müdahaleler, fiyat
dalgalanmalarını yumuşatmaya ve
gereksiz dalgalanmaları önlemeye
yönelmiştir, parite kuru belirleme
uygulaması yoktur.
101
Download