Sevgili Şirmen kardeşim

advertisement
OSMANLI SONRASI ÜLKEMİZDE FAŞİZMİN HUKUKU
Ali Nejat Ölçen
İnsan haklarının ve özgürlüklerin yok edilişinin kaynağı olarak faşizmin hukukunu
algılamak eksik bir düşünce olarak kalabilir çünkü, ülkemizde olay, insan haklarını aşan
ulusal varoluş sorununa dönüşmüş bulunmaktadır.
İçinde yaşadığımız faşizmin hukuku uzun dönemde adım adım yürünerek oluşturuldu. Bu
yazıda faşizmin hukukunun tarihsel gelişimini açıklamaya çalışırken önce bir öz eleştiri
sürecinden toplum olarak geçmemiz gerekecek:
1.Olguların kendisini değil sonuçlarını eleştiriyor ve fakat o sonucu yaratan nedenleri
yani genel’i görmekten uzak kalıyoruz.
2.Genelin yarattığı ayrıntıyı irdelemeye çalışırken birbirimizle anlaşmazlık yaratmakta da
uzmanlaşmaktayız.
3.Birbirimizle anlaşmazlığımız tersine dönerek ayrıntıyı yaratan geneli görmemize engel
olmakta.
4.Tarih bilincinden ve tarihin diyalektiğinden yoksunuz..
Faşizmin Hukukunun doğuşuna ilişkin süreçleri gözden geçirirken geneli görme yetisinden şimdilerde ne denli uzakta kaldığımız ortaya çıkmaktadır.
1.1909 Meşrutiyetle Birlikte Faşizm Hukukuna Giriş
Tunceli Mebusu Fikri Lütfi bey, 18 Aralık 1326 (2.1.1911) günlü Meclisi Mebusan’ın 20’nci
birleşiminde bu konudan şöyle yakınmıştı:
Bendeniz Ağustos sonlarına doğru idi, Rıza Nur beyin tutuklanması Temmuzdadır,
kendisini kimseyle görüştürmüyorlardı. Bilmem Hakkı Paşa Hazretleri (başbakan,a.n.ö)
görüşebildi mi? Bendeniz birkaç kez girişimde bulundum, başaramadım. Yalnız Ağustos
aylarında idi, yolda birine rastladım, Rıza Nur beyle görüştürüyorlar, dedi. O vakit ben de
sizin gibi düşündüm. Bu, Divan-ı Harbe ait bir sorundur, dedim; Divan-ı Harb dairesine
başvurdum. Kenan Paşa ile o vakit tanıştım. Dedi ki: Bu konuda size yardımcı olamam,
çünkü gizli ekibin soruşturmasından biz de bilgi sahibi değiliz. Bu soruşturma bizim
yönetimimizde yapılmıyor.
Rıza Nur milletvekili (mebus idi) ve tutuklanmış hiç kimse onun nerede olduğunu
bilmiyordu.
Başbakan R.T.Erdoğan’ın devlet içinde kendisinin yapılandırdığı “Paralel Devlet” dediği
örgütün benzerini ilk kez Meşrutiyetin öncüsü İttihat ve Terakki iktidarı oluşturmuştu.
Tunceli mebusu Fikri Lütfi bey o gün konuşmasında ( 2 Ocak 1911) şunları söyler:
Hafız Sami’yi postaneden paketleri alırken gözetleyen ve tutuklattıran kişinin ne Kanun
Dairesi’nden ne de Sıkıyönetimce bu tür sorunlarla ilgilenen birisi olmamasıdır.
Lütfi Fikri bey’in konuşmasını Meclisi Mebusan üyeleri sessizlik içinde dinliyorlardı.
Elindeki kanlı sopayı göstererek:
“Orada çaresizler üzerinde kırılmış sopadır” diyor, elindeki zarfın içindeki cismi
göstererek “şu gördüğünüz ufak şey, işkence edilen adamın parmağından düşmüş
tırnaktır. Bu kadar kesin ve açık suçlamalar karşısında sanırım namuslu bir kabine...
diyordu.
Edirne mebusu Feylesof Rıza Tevfik bey, 1911 yılında bugünkü AKP iktidarını anlatıyor
gibiydi:
Benim görüşümde memlekette bir felaket var, oysa gerçek hükümetin hangi ellerde
olduğuna dair bende kuşkular var. Acaba hükümet (hükümet üyelerini göstererek) şu
sayın kurul mu? Bence değil. Acaba?
Meşrutiyeti savunan İttihat ve Terakki Cemiyeti, paralel Devletin ilk yapımcısı mı olmuştu!
2. 1950 Demokrat Parti İle Gelen Faşizm
1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, İttihat ve Terakki iktidarının benzeriydi.
Adındaki demokrasiyi yerle bir etmiş, kendisine oy vermeyen Kırşehiri, ilçe’ye dönüştürmüş, eleştiri yazıları nedeniyle Hüseyin Cahit Yalçın’ı, Bedii Faik’i tutuklatarak hapse
atılmış, Demokrat İzmir gazetesini partisinin militanları eliyle tahrip edilmesini sağlamış,
kendisine demokratik koşulları kazandıran CHP genel başkanı İsmet İnönü’yü, taşlatarak
yurtiçi gezilerini sürdürmesini önlemeye çalışmış, Büyük Millet Meclisinde Tahkikat Komisyonu kurarak yasama ile yargıyı kendi elinde toplamaya yeltenmişti. İstanbul
Üniversitesi Rektörü Prof.Sıddık Sami Onar’ın saçlarından tutup sürükleyerek dışarı atan
polis Bumin Yamanoğlu cezasız kalabilmişti. Halkevlerini kapatarak ulusal kültürün birliktelik içinde gelişimini önlemiş Cumhuriyetin kitap yakan ilk siyasal iktidarı olmuştur.
1955-60 dönemi İttihat ve Terakki iktidarının faşizminin benzerini yaşamaya başlamıştı
Cumhuriyet Türkiyesi. Ülkede bu denli gaddar ve zalim olan Demokrat Parti iktidarı
İstanbul’da azınlık haklarını yok eden 6-7 Eylül 1955 olaylarına karşı Yunanistan‘dan
gelen tepkilere boyun eğmiş ve yazar Nazlı Ilıcak’ın Bayındırlık Bakanı olan Babası
Muammer Çavuşoğlu, İzmir’de Yunan bayrağının göndere çekilerek selam duruşuyla o
ülkeden özür dilemeye boyun eğmişti.
Ülkeyi ikiye bölme girişimi Menderes hükümetinin eseridir. Vatan Cephesi ile devletin
radyo denilen haberleşme aracıTRT her gün o cephe’ye katılanların (aralarında yaşamı
terk etmiş olanlar da vardı) adlarını yayınlamakla görevlendirilmişti.
3. 61 Anayasasında Özgürlüğün Güvencesi : 11.madde
27 Mayıs 1960 devriminin en önemli girişimi Anayasa Mahkemesi’ni ve planlı ekonomiye
girmesini sağlayan Devlet Planlama Teşkilatını kurmuş olmasıdır. Bunun kadar önemli
olan konu Anayasa’da “Teme hak ve özgürlükler”i güvenceye alan 11. maddenin yer
almasıdır. O maddenin en önemli yönü “Yasaların temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunamayacağını, ön görmüş olmasıydı. 12 Eylül 1980 de yürürlüğe sokulan
Anayasada bu hükmün kaldırılmış, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan yasaların
gündeme girmesi dönemi başlamıştı.
Demirel hükümetleri “Millî Cephe” tanımıyla ikilem yaratmış olsa ve o hükümetim Adalet
Bakanı (Milli Selamet Partisi üyesi) Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, gençlik olaylarını
“vatan sever ile vatan sevmeyenler arası çatışma” olarak nitelese bile Anayasa’nın bu çok
önemli 11.maddesini bugünkü kadar ülkeyi tehlikeye sürükleyen sorunları gündeme
getirmemişti.
4.12 Eylül 1980 ile Hortlayan Faşizim
2
Aslında 12 Eylül 1980 öncesinde, 23 Nisan 1980 günlü Tercüman gazetesi, Prof. Orhan
Aldıkaçtı’nın başkanlığında Anayasa değişikliğini tartışmaya açmıştı. O yayında, Prof.
Orhan Aldıkaçtı, İlhan Akın, Yaşar Karayalçın, düşün birliği içinde:
“Anayasada Yürütme kuvvetine, Yasama ve Yargı kuvvetlerinin altında yer verildiğini ileri
sürerek ve Bakanlar Kurulu’na takdir yetkisini kullanacağı çok dar bir alan bırakıldığını
eleştirerek”, işe giriştiler. Tercüman gazetesinin bir sonraki 24 Nisan 1980 günlü yayımında
Prof. Orhan Aldıkaçtı,
Anayasa Mahkemesi, Anayasada değişiklikleri sadece şekil bakımından incelemeye
yetkili olduğu halde, Anayasa’nın 9.maddesine yeni bir anlam vererek değişikliklerin
muhtevasını denetlemeye devam etmekte böylece Anayasa millet iradesinin üstüne
çıkmaktadır, diyebilmişti.
Söz konusu 9.madde, Cumhuriyetin korunması için şu koşula yer vermişti:
Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve
değiştirilmesi teklif edilemez.
Prof.Aldıkaçtı bu maddeye ilişkin bir siyasal iktidarın değişiklik getirmesini istemesine
karşın “Anayasa Mahkemesi’nin konuyu sadece biçim yönünden incelemesini” ileri
sürüyor, Anayasaya uygunluğu bakımından incelemenin tartışmaya açılmasını öneriyordu. Üstelik :
Yürütme organının, yasama organını feshedebilmesini
önermiş ve de yazabilmişti. (23.4.1980 Tercüman).
Ve o Prof. Orhan Aldıkaçtı’yı, 12 Eylül 1980 Kenan Evren darbesinde 1982 Anayasasını
hazırlayan komisyonun başkanı olarak görüyoruz. Yasaların “temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunan dokunamayacağı” hükmünün kalkmasını sağlamış ve bununla yetinilmedi
konut dokunulmazlığını koşul gören 16’ncı maddede:
Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de,
kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça konuta girilemeyeceği, hükmündeki
“millî güvenlik ve kamu düzeni” koşulları, Prof. Aldıkaçtı’nın başkanı olduğu komisyonda
kaldırılarak, yerine “yetkili merciin kararıyla gece yarısı konutların girilmesi yetkisi siyasal
iktidarların eline geçmesini” sağladı. (Resmi Gazete 9.11.1982,sayı 17863)
Adalet ve Kalınma Partisi (AKP) iktidarında, “hukuk” kavramının, tutarlı, belirgin ve adalet
duygusunu besleyen kurallar dizgesinden uzaklaştırabilmesinin birincil kaynağı,
Prof.Aldıkaçtı’nın 82 Anayasasıdır.
5.Hükümetler devletin kendisi değildir.
Ülkemiz, Osmanlı devletinin enkazı üzerinde ilk kez John Stuart Mill’in “Temsili Hükümet”
(Representative Government) modelini Mustafa Kemal Atatürk sayesinde yaşamaya başladık…Demokrasiye geçebilmek için bu gerekliydi bu. Temsilî Hükümet modeli,“hükümetin
kimler tarafından nasıl temsil edileceğine karar verme yetkisinin toplumda olmasını
öngörüyordu. 1921 Kanunu Esasi (Anayasa) bunu getirdi.
6.Hukuk’ta Güvenlik Güçlerinin Egemenliği
Önce 61 Anayasasındaki 11.maddede öngörülen “temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunulamaz” koşulu82 Anayasasıyla yok edildi. Bununla da yetinilmedi, bilişim teknikleri
geliştiği için, bilgisayardaki internet kayıtlarının da suça delil olması hükmü. Ceza
3
Muhakemeleri Yasası nadde 134’de yer aldı. Bununla da yetinildiği sanılmasın. İlk
soruşturma yetkisi, savcıların denetimi dışında güvenlik güçlerine tanındı. Bugün güvenlik
güçlerinin gizli tanık, imzasız ihbar yazıları, internete düşen kaynağı belirsiz kayıtlar,
gazete haberlerinden kesilen parçalar hatta cep telefonlarına yapıştırılan kime ait olduğu
bilinmeyen mesajlar, suç kanıtları olarak, yargıçların önüne el arabalarıyla taşınır oldu.
Bununla da yetinilmedi ve Gizli tanığı korumak İçin Devlete Sahtekârlık yapma Yetkisi
tanındı. Şöyle:
5726 sayılı yasa ile gizli tanığın tanınmaması için kimliğinin tüm belgelerinde (evlilik
cüzdanı, pasaport, nüfus kaydı dahil) değişiklikler yapılmasını,
devletimiz sağlayacak yani sahtekârlık yapacaktır. Devleti korumakla görevli olan Çankaya’daki kişi Abdullah Gül,bu ahlak dışı yasayı onaylamıştır.
61 Anayasasında “milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça konuta girilemez,
arama yapılamaz” hükmünün kapsamı 82 Anayasasında genişletildi: Yani, “Suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın ve ya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması koşulları eklenerek yetkili merci, kişinin suç işleyeceğini tahmin
ederek konuta baskın düzenlenmesine karar verebilmektedir.
Kişinin dokunulmazlığı da ortadan kaldırıldı. 82.Anayasasındaki madde 17 ile “tutuklu ya
da hükümlünün kaçmasını önlemek için yetkili merciin verdiği emirle silah kullanılarak
yaşamı yok edilebilmektedir. Anayasa’nın 17.ci maddesi:
Bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın
bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin
uygulanması sırasında silah kullanılması birinci fıkra hükmü dışındadır”deniyor. Nedir
17.maddenin ilk fıkrası: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip” olamayacaktır. Bir hükümlünün kaçacağına kim karar verecek, ilgili merci. İlgili merci kim, siyasal iktidarın görevlendirdiği silahlı müneccimler!
Ceza Muhakemeleri Yasasında 1992 yılındaki değişiklikle
Zabıta amir ve memurlarına ilk tahkikatı yapma yetkisi,
Verildiğinde, İki ayda bir yayınlamayı sürdürdüğüm Türkiye Sorunları kitap dizisinin ilk
sayısında (Şubat 1994) CHP eski Senatörü arkadaşım Hayri Öner ile yaptığımız söyleşide
CMUK’da 1992 yılında yapılan değişiklik bir yanlış yöntemi yasal hale getirmiş ve bu
niteliğiyle bir hukuk cinayeti işlenmiş oldu, demişti.
61 Anayasa’nın bir önemli maddesi “İktisadî ve Sosyal hayatın düzeni güvence altına
alınmıştı:
Madde 41-İktisadî ve sosyal hayat, adalete, tam çalışma çalışma esasına ve herkes
için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre
düzenlkenir
hükmü de 82 Anayasasında kaldırılmış ve AKP iktidarında taşeron işçilik gibi bir uğraş
alanı yaratılmıştır.
7.AKP’nin Hukuku 1860’ların Mecelle Hukukunun da Gerişine Düşmüştür.
1850’lili yıllarda Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmaya yönelik çok önemli devrimler
gerçekleşmiştir. Bunlardan en önemlisi mezhepler arası hukukun (Fıkh’ın) birbiriyle çelişen
4
hükümlerini ve padişahın iki dudağı arasından çıkan sözün yasa olması koşulunu ortadan
kaldırarak Mecelle denilen tek bir hukuksal yapıya indirgemiştir. Osmanlı Devleti geç
kalmış olsa bile ilk kez evrensel hukuka adım atmış oldu.
Ne yazık ki Sözcü Gazetesi’nin başmakale yazarı Rahmi Turan,29 Eylül 2014 günlü
yazısına “Mecelle Denilen Ahmaklık” başlığını koyabilmiş ve ne denli yanıldığını
kendisine bildiren yazımız yanıtsız kalmıştır. Oysa bugün AKP iktidarının faşizmin hukuku
Mecelle’nin de çok gerisindedir. Örneğin Mecelle’nin 1717’nci maddesi, kişinin tanık olabilmesini ve sözüne güvenilir olmasını sağlamayı bakınız nasıl koşul görüyordu:
Şahitler gerek sırren ve gerek alenen (gizli ve açık) mensup oldukları canibden yani
talebe-i ulümden ise sakin oldukları medrese müderrisi ile mutemed ahalisinden ve
askeriyeden ise taburu zabitan ve kâtiblerinden ve ketebeden ize kalem zabitan ve hülafesinden ve tüccardan ise tüccarın muteberanınden ve esnaftan ise kethüdasıyla lonca
ustalarından.. teskiye olunur.
Adaletsiz ve kalkınmasız parti iktidarı (AKP) Cumhuriyet Türkiye’sinin hukukunu 220 yıl
öncesi Mecellesinin gerisine düşürmüştür. AKP iktidarın hukukunda gizli tanığın sözleri
kanıt olabilmekte ve kimsenin onu tanımaması için nüfus kayıtlarında tahrifat yapılması
devlete görev olarak verilmiş yani sahtekârlık dahi hukuklaştırılmıştır.
8. AKP İktidarının Faşizmin Hukuku, Roma Hukukunun da Gerisindedir.
AKP iktidarında hukuk kavramı 1500 öncesinin Roma hukukun da gerisine çekilmiştir.
İmparator Iustinianus, eyaletlerin birbirinden farklı hukuksal kurallarını Corpus Iurus Civilis
adıyla bütünleştirmişti. Oysa AKP iktidarı, yasalara ve yargı organlarına getirdiği ikilemle
bütünlüğü bozmuş yargı kararları arasında çelişkiler doğmasına neden olmuştur.
Özetle:
Kenan Evren Anayasasından ayrılarak 61 Anayasasının temel ilkelerine yeniden ulaşmak
amaç olabilmelidir. Çünkü o Anayasanın 28’nci, maddesi:
Herkesin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri
yürüyüşü yapma hakkını sahip, olmasını tanımıştı.
82 Anayasası böylesi gösteri yürüyüşlerinin biber gazıyla, basınçlı su fışkırtan tomalarla,
güvenlik güçlerinin çizmeleri ve silahlarıyla önleyen faşizmi Türkiye’mize getirmiştir Ve
AKP iktidarı, tarihte yönetime çalanı, ekonomiye talanı ve hukuka yalanı sokan parti
olarak anılacaktır. Onun böyle anılmasının kaynağı 82 Temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunan yasaların tümüdür. Öylelikle 61 Anayasasını saygıyla anımsıyorum. Çünkü o
Anayasanın 11’ci maddesine yeniden gereksinim duymamız gerekecektir:
Teme hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel
sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer maddelerinde gösterilen özel
sebeplerle, Anayasanın özüne ve ruhuna uygun olarak, ancak kanunla
sınırlanabilir. Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusuyla var olabilmesinin temel koşuludur bu. Ülkeyi faşizmin hukukundan kurtaracak bir Anayasa bu koşulla birlikte var olabilecektir. Çünkü 61
Anayasası, yüksek yargı kurumlarına Cumhurbaşkanının asil ve yedek üye atamasına
olanak sağlamamıştı. Eski TBMM Başkanı Sayın Hasan Korkmazcan’ın “Yeni Anayasa
Cumhuriyete saldırı demektir” sözü (Ulusal Kanal,6.1.2016 saat 19) yanlıştır; tersine 61
5
Anayasanın ilk 30 maddesi korunarak siyasal iktidarın yüksek yargı kurumlarına üye
ataması söz konusu olmaksızın erkler arası tam bağımsızlığın sağlanması koşulunda 82
Anayasasının kaynağı olan faşizmin hukukunun tüm yasalarının yok edileceği yepyeni
demokratik ve tam bağımsızlığımızı koruyacak Anayasa gereklidir. Mustafa Kemal Atatürk
1930 “İktisadî Program”ının 3’ncu maddesinde:
Adil yasalar ve yargıçlar iktisadi gelişmeyi özendirerek geliştirmelidir, ilkesine yer
vermişti.
Bu temel ilke 1950’ler sonrası yok edildi. Toplumsal refah (gönenç) ancak adil yasalarla
korunabilir. Adil yasaların koruyucusu da tam bağımsız yargı organları olacaktır. Muhalif
Parti liderlerinin AKP ile Anayasal pazarlığına girişimi o nedenle çok sakıncalıdır.
Kendilerine soruyoruz Anayasa taslağınız var mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tük
ulusuyla birlikte varlığını sonsuza kadar koruyacaktır.
Azınlıklara özerklik kavramı misak-millî sınırlarımıza sahip çıkmamazın yok oluşunu
sağlamayı amaç almaktadır ve bunun mimarı BOP eşbaşkanlığını üstlenen AKP iktidarıdır.
BOP’a karşı mısınız yanıt veriniz muhalif partiler? Faşizmin hukuku ülkemizde BOP’un
aracıdır. Böyle biline çare buluna.
10.1.2016
Dr.Ölçent .
6
Download