atmosfer basıncı - Denizcilik Bilgi Bankası

advertisement
ATMOSFERİN KATMANLARI
Atmosferin yapısı
Atmosferin katmanları
•
Katmanlar, basınçları ve bunları oluşturan gazların bileşimi gibi belirgin
fiziksel özelliklerle birbirlerinden farklılaşırlar...
•
Atmosferin Dünya'ya en yakın katmanı "TROPOSFER"dir. Atmosferin
toplam kütlesinin %90'ını oluşturur...
•
Troposfer'in üzerindeki katman "STRATOSFER" dir...
•
Stratosfer'de ultraviyole ışınlarının emildiği katmana "OZONOSFER" adı
verilir...
•
Stratosfer'in üzerindeki tabakaya ise "MEZOSFER" adı verilir... Mezosfer'in
üzerinde "TERMOSFER" yer alır...
•
İyonize olmuş gazlar Termosfer'in içinde "İYONOSFER" adı verilen başka
bir katman oluştururlar...
•
Dünya atmosferinin en dış tabakası ise 450 km. den 960 km. ye kadar
uzanır. Bu katmana "EKZOSFER" adı verilir.
Atmosfer genel olarak 7 tabakadan
oluşur
•
•
•
•
•
•
•
1- TROPOSFER
2- STRATOSFER
3- OZONOSFER
4- MEZOSFER
5- TERMOSFER
6- İYONOSFER
7- EKZOSFER
• En alttaki tabaka Troposfer'dir. Yağmur,
kar ve rüzgar yalnızca Troposfer'de oluşur.
Troposfer
• Atmosferin en alt bölümüdür.
• İçinde bizim de yaşadığımız bu katman bütün
atmosfer kütlesinin yaklaşık % 75'ini kapsar.
• Meteoroloji olayları ve bütün bulutlar bu
katmanda oluşur.
• Troposferde yükseldikçe hem basınç, hem
sıcaklık azalır. Bu katmanın üst kesimlerindeki
sıcaklık -55 ºC’ dir.
• Birçok enlemde troposferin yüksekliği 8 km
kadarken, ekvatorda 18 km’yi bulur.
• Uzaydan bakıldığında, dünyamızın yaydığı
enerjinin dalga boyuyla, -18°C‘ deki bir
cisimden yayılan enerjinin dalga boyunun aynı
olduğu görülür. Ancak, Dünya'da ortalama yüzey
sıcaklığı 15°C'dir. Bu durum, ısının yer yüzüyle
atmosferin alt katmanları arasında tutulduğunu
gösterir.
• Gerçekten de Güneş'ten Dünya'ya gelen enerji,
troposferde tutulur. Atmosfer olayları diye
adlandırdığımız rüzgar, yağmur, dolu, fırtına vb.
olaylar hep bu en alt ve en yoğun tabaka olur.
Stratosfer
• Bu katmanda da yükseklik arttıkça hava giderek
seyrekleşir.
• Seyreltik havanın direnci düşüktür, bu nedenle
stratosferin alt katmanları jet uçuşları için
idealdir.
• Buna karşılık daha üst katmanlarda motorların
bir itme kuvveti oluşturmasına yetecek ölçüde
hava yoktur.
• Bu katmanda 28 km’ nin üstünde sıcaklık artar
ve 50 km yükseltide 10 ºC’ ye ulaşır. Ama
yükseltiden sonra tekrar düşmeye başlar.
Mezosfer
• 50 km’ nin üstündeki yükseltilerde
başlayarak, deniz yüzeyinden yaklaşık 80
km yüksekliğe kadar uzanan katmandır.
Mezosfer kuşağı boyunca sıcaklık hızla
düşer, orta enlemlerde -80 ºC kadar olur.
Termosfer (İyonosfer)
• Mezosferin üstünde, sıcaklığın yükseltiyle birlikte yeniden arttığı
katmandır.
• Yaklaşık 80 km den, 500 km yüksekliğe kadar uzanan bu katmanın
bir adı da İyonosfer’dir.
• İyonosferde hava çok seyrektir ve gaz molekülleri çok seyrek olarak
dağılmıştır.
• Bu moleküllerin sıcaklığı 180 km yükseklikte 395 ºC ye, 320 km
yükseklikte ise 700 ºC ye ulaşacak kadar yüksektir.
• Bu katmandaki parçacıklar Güneş'ten gelen ışınların etkisiyle
iyonlaşmış, yani elektrik iletkeni haline gelmiştir.
• Bu nedenle, iyonlaşmış parçacıkların en yoğun olduğu katmanlar,
radyo dalgaları için bir yansıtıcı görevi görür.
• Biri yaklaşık 110, diğeri 240 km yükseklikte yer alan iki önemli
yansıtıcı katman vardır.
• Yansıtıcı katmanların ötesinde de, Dünya'nın magnetik alanına
yakalanmış yüklü parçacıkların oluşturduğu Van Allen ışınım
kuşakları yer alır.
Magnetosfer (Manyetosfer)
• Bu katmana “mıknatıs küre” ya da “çekim
küre” de denilmektedir. Yeryüzü yoğun bir
radyasyon alanıyla kaplı olup, bu
radyasyon alanına Van Allen Alanı adı
verilmektedir. Van Allen alanı iki kuşağa
bölünmüştür ve dünyayı tümüyle
çevrelemez.
• Atmosferin katmanları, kimyasal bileşimleri
dikkate alınarak da sınıflandırılmaktadır.
Homosfer
• Deniz seviyesi ile 100 km yükseklik
arasındaki bu katmanda havayı meydana
getiren başlıca elementlerin, özellikle de
azot ve oksijenin oranı fazla değişiklik
göstermemektedir.
Heterosfer
•
100 km ile 1000 km arasındaki
katmandır. Bu katmanda azotun yanısıra
hidrojen ve helyum gibi hafif gazlar çok
miktarda bulunur.
Egzosfer
• 1000 km den sonra başlayan katmandır.
Egzosferde atmosferin yoğunluğu o denli
düşüktür ki, molekül çarpışmaları giderek
yok olur ve buna bağlı olarak da sıcaklık
kavramı bilinen anlamını yitirir. Bu bölgede
hidrojen ve helyum gibi hafif atomlar
yerçekiminden tümüyle kurtulmalarına
yetecek hızlara ulaşabilirler.
• Dünya'nın ya da başka bir gezegenin çevresindeki hava
ya da gaz katmanlarına atmosfer denir.
• Dünya’yı kuşatan atmosfer yeryüzündeki canlılar için
koruyucu bir perdedir.
• Atmosfer, geceleri uzayın soğuğunu, gündüzleri
Güneş’in kavurucu sıcağını önleyerek Dünya’daki
sıcaklığın gün boyunca belli sınırlar içinde kalmasını
sağlar.
• Atmosferde iki tür gaz bulunmaktadır.
• Bunlar başta azot (%78), oksijen (%21), argon (% 0.9)
olmak üzere karbondioksit, neon, helyum, kripton,
ksenon, hidrojen ve daha az oranlardaki öteki gazlardan
oluşan ve miktarları her yerde aynı olan gazlar ile
karbonmonoksit, kükürtdioksit, ozon ve su buharını da
içeren ve yoğunlukları bulundukları bölgeye ve zamana
bağlı olarak değişen gazlardır.
• Büyük bölümü 30-80 km arasında bulunan
ozon, Güneş’ten gelen zararlı mor ötesi
ışınları soğurduğundan, yer üzerindeki
yaşam ve atmosfer süreçleri açısından
büyük önem taşır.
• Güneş sisteminde, Merkür dışındaki tüm gezegenlerde, hatta kimi
gezegenlerin uydularında bile atmosfer bulunur.
• Bu atmosferlerin kalınlığı, içerdiği gazlar ve yapısı gezegenden
gezegene değişir.
• Örneğin Mars'ta, Karbon dioksitten (CO2) oluşan ince ve soğuk bir
atmosfer vardır.
• Öte yandan Venüs'te başta yine CO2 olmak üzere, azot, kükürt
dioksit ve su buharından oluşan çok yoğun ve sıcak bir atmosfer
bulunur.
• Mars'ın yüzey sıcaklığı -130°C'ye kadar düşerken Venüs'te sıcaklık
500°C kadardır.
• Mars'ın atmosferi çok incedir ve Güneş'ten gelen yüksek enerjili
morötesi ışınları engelleyecek bir yapıda değildir.
• Öte yandan Venüs'ün atmosferindeki bulut tabakası öylesine kalındır
ki yüzeyden Güneş'i görmek olanaksızdır. Her iki gezegenin
atmosferi de bugün için hem insanlar hem de Dünya'daki başka
canlılar açısından -kimi mikroorganizmalar dışında- bu gezegenleri
yaşanamaz kılıyor. Yeryüzünde yaşam, atmosferimizin oluşturduğu
uygun koşullar sayesinde başlamış ve onun değişimleriyle birlikte
evrim geçirerek biçimlenmiçtir.
• Ay’ın ve Merkür’ün çevresinde atmosfer yoktur.
• Mars’ın atmosferi ise çok seyreltiktir ve en çok
karbondioksit ile azot içerir.
• Venüs’ün çok yoğun olan atmosferinin temel bileşeni de
karbondioksittir. Jüpiter’in ve daha ötedeki gezegenlerin
atmosferlerinde en çok amonyak ve metan bulunur.
• Çekirdek kaynaşması (füzyon) sonucunda sürekli olarak
önce helyuma, sonra öbür elementlere dönüşen aşırı
derecede kızgın hidrojen atomlarından oluşmuş çok
yoğun küreler halindeki yıldızların da atmosferi vardır.
• Yıldızların kütlesine oranla yoğunluğu çok daha az olan
bu atmosferler hidrojen gazından oluşur
• Bilim adamları, oluşumunun ilk aşamalarında Dünya'nın bir
atmosferi bulunmadığını düşünüyorlar.
• Tektonik hareketlerin sonucunda Dünya'nın iç kısımlarından gelen
gazların zamanla bir atmosfer oluşturduğu var sayılıyor. Bu ilk
atmosferin içeriği ve yapısı bugünkünden çok farklıydı.
• Örneğin oksijen yok denecek kadar azdı; bir ozon tabakası da yoktu.
Günümüzde dünya atmosferini oluşturan temel gazlar azot (N2) ve
ok-sijendir (O2).
• Bu iki gazın yanı sıra ar-gon (Ar), karbon dioksit (CO2), metan
(CH4), su buhan (H2O), eser miktarda başka gazlar ve havada asılı
küçük parçacıklar, ayresoller, bulunur.
• Atmosferimiz, birbirinen farklı özellikler gösteren katmanlardan
oluşur.
• Gazların, her katmandaki oranları değişiktir. Ama ilk yüz kilometre
boyunca azotun (% 78) ve oksijenin (% 20,5) oranları pek değişmez.
• Yükseklik arttıkça katmanlardaki gazların yoğunluğu (metreküpteki
atom ya da molekül sayısı) da düşer.
• Atmosferdeki ısı derecesinin düşey
doğrultuda değişmesini göz önünde
tutarak yapılan sınıflandırmada;
Atmosferin katmanları
1-Troposfer
2- Stratosfer
3- Mezosfer
4- İyonosfer
5- Eksozfer
/
Troposfer
• Yer ile 11 km arasındaki atmosfer tabakası.
• Meteorolojide en önemli tabakadır çünkü diğer tabakalardan
• göreceli olarak ince olan bu tabaka, atmosferin bütün kütlesinin
dörtte üçüne sahiptir, yani bu tabakada hava diğer tabakalara göre
çok daha yoğundur.
• Bu tabakada sıcaklık yükseklikle azalır. görülen bütün hava olayları
troposferde meydana gelir. bunun en büyük nedeni, atmosferdeki su
buharı konsantrasyonunun büyük çoğunluğunun troposferde
olmasıdır. ayrıca troposferde, diğer tabakalardan farklı olarak, çok
fazla düşey ve yatay hareket vardır.
• Troposferin kalınlığı 8-15 km arasında değişebilir. Kutuplarda daha
ince, Ekvatorda daha kalındır. ekvatorun daha sıcak olması ve
merkezkaç kuvvetin etkisi, ekvatorda troposferin kalın olmasına
sebep olurken, kutupların soğuk iklimi ve merkezkaç kuvvetin
olmaması, troposferin ince olmasına neden olur.
»
http://www.itusozluk.com/goster.php
• gazların %75 i, su buharının tamamı bu
katmanda bulunur. meterolojik olaylar bu
katmanda gerçekleşir. dikey ve yatay
hareketleri görülür. yükseldikçe her 100 m
de sıcaklık 0,5 derece düşer.
stratosfer
• Atmosferin troposferden sonra gelen, ortalama 11-50 km arasındaki
tabakasıdır. bu tabakada sıcaklık yükseklikle artar. bundaki en büyük
etken, en önemli sera gazlarından biri olan ozonun atmosferdeki
konsantrasyonunun büyük bölümünün bu tabakada olmasıdır. güneş
ışınları ozon tarafından emilerek bu tabakanın ısınmasına sebep
olur.
Stratosferin kararlı yapısı gereğince stratosferde yatay hareket
varken düşey hareket gözlenmez. bunun sonucunda stratosfer ile
diğer tabakalar arasında stratosferden kaynaklanan bir taşınım
olmaz. örneğin yüksek bir volkanik dağın püskürttüğü küller
tropopozu aşıp stratosfere ulaşırsa, bu küller stratosferde
hapsolmuş olurlar ve sürekli bir kirlilik yaratırlar.
• atmosferin stratosferden sonra gelen
tabakasıdır. ortalama 50 km yükseklikte
başlar, 80 km yükseklikte biter. sıcaklık
stratosferin aksine, troposferdeki gibi
yükseklikle azalmaya başlar. bu tabakada
hava yoğunluğu yer seviyesine göre çok
düşüktür.
iyonosfer
• iklime bir etkisi olmayan sadece radyo
dalgalarını yansıtmaya yarayan
atmosferde ki bir tabaka. (bearyn,
12.04.2006 21:02
ozonosfer
•
Yeryüzünün 20-50 kilometre üzerindeki ozon içeren
atmosfer katmanı (stratosferin bir bölümü).
• OZONOSFER (OZON TABAKASI), stratosferin üst
katlarında yer alan ozon tabakası. Yerden 15 ile 40 km
yükseklikte, en yoğun olarak da 25 km yükseklikte
bulunur ...
• Oksijenden türeyen oksijen gazı miktarının yüksek
olduğu atmosfer tabakasıdır. Bu tabakanın görevi güneş
ışınlarına filtre mekanizması oluşturmasıdır. Troposfer ve
stratosfer arasında yer alır ve yüksekliği yerden 15 ile 40
km yükseklikte, en yoğun olarak da 25 km yükseklikte
bulunur
• SICAKLIK : Cisimlerdeki moleküllerinin hareketinden
dolayı ortaya çıkan kinetik enerjidir. İnsanlar tarafından
hissedilir. Ölçü birimi derecedir.
• Santigrad sıcaklık derecenin Fahrenheit sıcaklık
derecesine çevirme formülü:
•
9
F=---xC+32
5
•
5
Fahrenheit’ın Santigrat’a çevrilmesi : C= --- x ( F – 32 )
9
• ISI : Cisimlerin bünyesinde sahip oldukları
potansiyel enerjidir. İnsanlar tarafından
hissedilmez ölçü birimi kaloridir.
• NİSBİ NEM : Havada mevcut su
buharının, o havanın doymuş hale
gelebilmesi için gereken su buharına
oranına denir. ( %)
• RÜZGAR : Yatay ve yataya yakın olan hava
hareketidir. Rüzgarı meydana getiren neden iki
nokta arasındaki basınç farkıdır. Rüzgar, yüksek
basınç alanından alçak basınç alanına doğru
eser. Rüzgar yönleri :
• Ana yönler : Doğu (Gündoğu) Batı(Günbatı),
Kuzey(Yıldız), Güney (Kıble)
• Ara yönler : Kuzeydoğu (Poyraz),
Güneydoğu(Keşişleme), Kuzeybatı(Karayel),
Güneybatı(Lodos).
• Yerel rüzgar isimleri : Yıldız, Kıble, Poyraz,
Lodos, Keşişleme, Karayel, Gündoğu, Günbatı
• GÖKKUŞAĞI : Güneş veya ay ışığının
yağmur damlaları çisenti veya sis gibi
atmosferdeki su damlacıklarından
yansıması veya kırılması sonucu mor dan
kırmızıya doğru sıralanmış iç içe renkli yay
grubudur.
• YAĞIŞ : Atmosferde yoğunlaşan nemin sıvı veya katı halde
yeryüzüne inmesi olayıdır.
• SİS : Çok küçük su damlacıklarının havada hareketsiz kalışı olayına,
diğer bir ifadeyle; Stratus bulutunun yer üzerinde meydana gelmiş
haline Sis denir. Sis olduğu zamanlarda yeryüzündeki görüş
uzaklığı 1 km’den daha azdır.
• YOĞUNLAŞMA İZLERİ : Uçak ekzozundan çıkan ve başlangıçta
çok ince olan su damlacıkları yada buz kristallerine yoğunlaşma izi (
CONTRALS) denir. Bu izler genellikle çabuk dağılır ve kuru hava ile
karşılaştıklarında buharlaşarak kaybolurlar.
• YÜKSEK BASINÇ:Hava soğuduğu zaman yoğun bir durum alır ve
yoğunlaşan hava yerçekimi etkisiyle ağırlaşarak aşağıya doğru
çöker. Bu ağır hava alttaki yüzeylere daha fazla başınç yapar.
Böylece yeryüzüne yakın hava katlarında yuksek basınç alanı
oluşur. Bu alanlara YÜKSEK BASINÇ denir.
Çisenti
• Genellikle stratus bulutlarından düşen,
çapı 0,5 mm den daha küçük birbirine
yakın su damlacıklarının oluşturduğu yağış
şekli.
Stratus (St) :
Genellikle zemini olan gri bir bulut
katmanı. Çisenti, buz prizmaları ve kar
taneleri verebilir. Güneş, bulutun
arkasından göründüğünde çevresi açıkça
ayırt edilebilir. Stratus ayla oluşturmaz;
ayla olayı çok düşük sıcaklıklarda ortaya
çıkabilir. Stratus, kimi zaman parçalar
halinde de görülebilir.
• ALÇAK BASINÇ: Hava ısınırsa genişleyerek
hafifler ve alttaki yüzeylere az basınç yapar. Bu
gibi yerlerde alçak basınç alanı oluşur ki buna
ALÇAK BASINÇ denir.
• HAVA KÜTLESİ : Sahip olduğu özellikler
bakımından benzer olan geniş hava parçalarına
hava kütlesi denir.
• CEPHE : Farklı özellikteki iki hava kütlesinin
birbiriyle temas ettikleri yüzeysel sınıra cephe
denir.
•
• Mevsimler, dünyanın güneş etrafında
dönüşünden meydana gelir. Kuzey yarım
kürede mevsimler;
• 21 Mart – 21 Haziran arası – İLKBAHAR
• 21 Haziran – 23 Eylül arası – YAZ
• 23 Eylül – 21 Aralık arası – SONBAHAR
• 21 Aralık – 21 Mart arası - KIŞ
• BULUT : Atmosferdeki su buharının çok küçük zerrecikler halinde
yoğunlaşarak gözle görülebilir olması sonucu oluşur. Su buharının
buluta dönüşmesi, sıcaklığın azalması ile olur.
• Bulutlar genel olarak, alçak, orta ve yüksek bulutlar olmak üzere üçe
ayrılır.
• İZOBAR : Eş basınç eğrilerine / hatlarına verilen isimdir.
• İZOTERM : Eş sıcaklık eğrilerine / hatlarına verilen isimdir.
• İZOHİT : Eş yağış eğrilerine / hatlarına verilen isimdir.
• İZOHİPS : Eş yükseklik eğrilerine / hatlarına verilen isimdir.
• BOFOR : Rüzgarın yeryüzündeki cisimler üzerinde yaptığı etkiye
göre rüzgar hızını tahmin etmeye yarayan ıskaladır. Amiral
Beaufort’un ismini almiştır. 0 – 12 arasında sıralanır ve denizcilikte
kullanılır
• Rüzgar Hız Birimleri :
• 1 m / sn = 3.6 km / h = 1.94 knots
• 1 km / h = 0.28 m / sn = 0.54 km / h
• 1 knot = 0.51 m / sn = 1.85 km / h
• h : saat, sn : saniye
•
İKLİM : Oldukça geniş bir bölge içerisinde ve uzun yıllar boyunca değişmeyen
ortalama hava koşullarına iklim denir.
•
ATMOSFER BASINCI : Atmosferi meydana getiren gazların bir ağırlığı vardır ve bu
ağırlık atmosferin altındaki ve içindeki cisimler üzerinde etki yaparak hava basıncını
meydana getirirler. Atmosfer basıncı yeryüzünden yukarıya doğru çıkıldıkça azalır.
Atmosfer basıncı birimi milibar = hektopaskal’dır.
•
MED – CEZİR : Deniz suyunun yükselmesi, kabarması Med ve deniz suyunun
alçalması, çekilmesi Cezir olarak adlandırılır. Med ve Cezir olayı ay ve güneşin tesiri
neticesi olarak denizlerin denge yüzeyinin bozulmasıdır.
•
•
•
ATMOSFER : Yer kürenin etrafını çepeçevre kuşatan, kalınlığı tam olarak
bilinmemekle birlikte bin kilometrenin üzerinde olduğu tahmin edilen ve yükseklikle
yoğunluğu azalan bir gaz karışımıdır.
KARA ve DENİZ MELTEMLERİ : Rüzgarların denizlerden karalara doğru
esenlerine deniz meltemleri denir Bu rüzgarlar denizden estikleri için serin ve
nemlidirler.Deniz meltemleri günlük sıcaklığın en yüksek olduğu zamanlarda
hissedilir. Genellikle gece yarısına doğru, rüzgar karadan denize doğru esmeye
başlar. Buna Kara meltemi denir.Kara meltemi sabaha karşı en şiddetli halini alır
ancak güneşin doğmasıyle kesilir. Karadan estikleri için kara meltemleri kurudurlar.
• Kara ve Deniz meltemleri orta enlemler ile Ekvator
kuşağında yaz mevsiminde görülür.
•
YOĞUNLAŞMA : Atmosferdeki su buharının su veya
buz haline geçmesi olayına yoğunlaşma denir.
Yoğunlaşma damlacıkları oldukça küçük olup bulutları
veya sisi meydana getirir.
•
TÜRBÜLANS : Atmosferde normal hava akımı içinde ve
düzensiz bir dağılım gösteren dikine hareketlere (aşağı
ve yukarı doğru ) Türbülans denir.
•
ÇİĞ NOKTASI SICAKLIĞI : Sabit basınç ve su buharı
miktarıyla havanın soğutularak doyma noktasına geldiği
sıcaklıktır.
Karbon döngüsü
• Karbon doğada hem mineral biçiminde ( kömür, elmas,
gaz olarak veya suda çözünmüş durumda karbon dioksit
olarak ) hem organik biçimde bulunur. Canlı varlıkların
temel yapı maddesi olan organik karbon, fotosentez
süreçleri yoluyla atmosferde veya deniz suyunda
çözünmüş olarak bulunan karbon dioksit gazından
yararlanarak üretilir. Yeşil bitkiler, hayvansal ve bitkisel
parazitler, organik maddeleri parçalayarak, karbonu
karbon dioksit gazına çevirirler. Artıklar, dışkılar ve
kadavralar da parçalanma sonucu dönüşümü uğrayarak
yapılarındaki karbon dioksit çıkar. Şekilde görüldüğü gibi,
atmosferde gaz, suda ise çözünmüş olarak bulunan
karbon dioksit, canlıların başlıca karbon kaynağıdır.
• Hayvanların vücutlardaki karbonun bir bölümü
CO2 olarak, solunum yoluyla atmosfere geri
verilir. Bütün canlıların kalıntı ve atıklarındaki
karbon ise, çürüme ve bozulma gibi bir dizi işlem
sonucunda CO2 olarak açığa çıkar. Organik
karbonun bir bölümü, kömür, petrol gibi fosil
yakıtlarda birikmiştir. Bunların yakılmasıyla,
atmosferde bol miktarda karbon dioksit verilir.
Bunun büyük bölümü, hızla deniz ve
okyanuslara geçer ve karbonatlar halinde birikir.
Ayrıca yanardağ püskürmeleri, atmosfere bol
miktarda karbon oksitleri yayar.
Sera Etkisi ve Küresel Isınma
• Güneşin iç bölgelerinde oluşan füzyon tepkimeleri
sırasında, çok büyük miktarlarda enerji açığa çıkar.
Bu enerji yavaş yavaş Güneş'in yüzeyine doğru
iletilir ve oradab da bütün dalga boylarındaki
elektromagnetik dalgalar biçiminde uzaya yayılır.
Güneş sistemindeki gezegenler, büyüklüklerine ve
Güneş'e olan uzaklıklarına göre, bu enerjinin küçük
bir bölümünü paylaşırlar. Geri kalan enerji ise uzayda
yayılmaya devam eder.
Dünyaya gelen ışınların yaklaşık 1/4 i bulutlardan
yansır ve uzaya döner. Kalan enerjinin 1/4 i ozon
tabakası, stratosferdeki bulutlar ve su tarafından
soğurulur.
• Atmosfer tarafından soğurulan ışınların %90 ı bizim
göremediğimiz kızılötesi ve morötesi ışınlar, % 10 u
ise görünür ışınlardır. Yani kısaca atmosfer
yeryüzüne ulaşan görünür ışınların onda dokuzunu
engelleyemez ve yere ulaşır. Bu da yerkürenin
ısısının artmasına neden olur.
Tropikal kutuplar ve soğuk kutuplar arasında
atmosfer olayları, su çevrimi, korbon döngüsü gibi
olaylar nedeniyle bir ısı dengesi vardır. Ancak gelen
ısılarla ısınan dünya dev bir radyatör gibi
davranmaya başlar. Ancak bu ısıyı güneş gibi tüm
dalga boylarında yayamaz. Yalnızca kızılötesi ışın
şeklinde eyayabilir. Ne var ki yayılan bu ışınların
ancak çok az bir kısmı uzaya ulaşabilir. İşte sera
etkisi burada başlar. Uzaya ışınların ulaşamamasının
başrol oyuncuları.
• Atmosferde yer alan( haddinden fazla ) su buharı,
karbondioksit ve metan molekülleridir. Bunlar bu
ışınları soğurur ve dünyaya geri yansır. Böylece
yeryüzeyi ve troposfer olması gereken sıcaklığın çok
üzerindeki değerlere ulaşır. Yani güneşten
dünyamıza ulaşan ışınların tekrar uzaya
gönderilmesi gerekirken büyük kısmı bu gazlar
neticesinde dünyamızın içersinde kalır. Bu olay
güneş tarafından ısıtılan ancak sıcaklığının az bir
kısmını tekrar dışarı bırakabilen bir serayı andırır.
İşte "Sera Etkisi" dediğimiz olay budur. Aşağıda sera
etkisine neden olan gazların üretim kaynaklarının
yüzdeleri şematize edilmiştir.
• Karbonun atmosferdeki bulunuş ve artış oranları ;
• Şu an atmosferimizde yaklaşık olarak 750 milyar ton
civarında karbondioksit gazı bulunmaktadır.
• Bitki, hayvan ve toprak solumaları, fosil kökenli
yakıtların tüketimi, ormansızlaştırma ve
okyanuslardaki atmosfer etkileşimi neticesinde her
yıl yaklaşık olarak 207 milyar ton karbondioksit
atmosfere salınmaktadır.
• Bu miktar her geçen yıl artarak katlanmaktadır. Bu
karbondioksitin her yıl 204 milyar tonu bitkilerin
fotosentezi ve yine atmosfer okyanus etkileşimi ile
atmosferden çekilmektedir.
• 3 milyar tonluk fark ne oldu ?
• Bu fark atmosferde kalan karbondioksit miktarıdır ve sera
etkisinin artmasına neden olan en büyük etkenlerdendir.
• Bu aradaki farkın asıl kaynağı da insanların fosil kökenli
yakıtları tüketiminden kaynaklanan karbondioksit salınım
miktarıdır. Oysa yerküredeki fosil kökenli yakıtların rezervi
atmosferdeki k.dioksit miktarını 5-10 kat artıracak kadar
fazladır.
• Yapılan araştırmalar bu kaynakların yavaş yavaş tüketileceğini
ve atmosfere salınacak yani atmosferdeki k.dioksit oranının
günden güne artacağını göstermektedir.
• 2050 yılında atmosferdeki karbondioksit miktarı 1850
yılındakinin iki, 2100 yılından ise üç kat fazla çıkacaktır.
• Tropikal kutuplar ve soğuk kutuplar arasında
atmosfer olayları, su çevrimi, karbon
döngüsü gibi olaylar nedeniyle bir ısı
dengesi vardır. Ancak gelen ısılarla ısınan
dünya dev bir radyatör gibi davranmaya
başlar. Ancak bu ısıyı güneş gibi tüm dalga
boylarında yayamaz. Yalnızca kızılötesi ışın
şeklinde yayabilir. Ne var ki yayılan bu
ışınların ancak çok az bir kısmı uzaya
ulaşabilir. İşte sera etkisi burada başlar.
• Uzaya ışınların ulaşamamasının başlıca
nedenleri; Atmosferde yer alan aşırı su
buharı, karbondioksit ve metan
molekülleridir. Bunlar bu ışınları soğurur ve
dünyaya geri yansıtır.
• Böylece yeryüzeyi ve troposfer olması
gereken sıcaklığın çok üzerindeki değerlere
ulaşır. Yani güneşten dünyamıza ulaşan
ışınların tekrar uzaya gönderilmesi
gerekirken büyük kısmı bu gazlar neticesinde
dünyamızın içersinde kalır. Bu olay güneş
tarafından ısıtılan ancak sıcaklığının az bir
kısmını tekrar dışarı bırakabilen bir serayı
andırır. İşte "Sera Etkisi" dediğimiz olay
budur. Aşağıda sera etkisine neden olan
gazların üretim kaynaklarının yüzdeleri
şematize edilmiştir.
• Ancak dünyamızın mutlak surette sera
etkisine ihtiyacı vardır. Dengeli bir sera
etkisi sayesinde dünyamız yaşanabilir
bir sıcaklıkta kalmaktadır. Bu müthiş
etki olmasaydı dünymız yaklaşık -18 °C
civarında olurdu. Tıpkı Mars gibi Ancak
bilinçsiz kullanım, teknoloji ve
endüstriyel faaliyeler neticesinde bu
etki artmaktadır. Sera etkisi aşırı olduğu
takdirde dünyamız venüs gibi çok sıcak
yaşanmaz bir yer olabilir.
• 20. yy boyunca atmosferde sera etkisi
yapan gazlar artmış ve hala artmaya
devam etmektedirler. Bilim adamlarınca
yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlara
göre sera etkisinin % 70 lik bölümünden
sorumlu gaz su buharıdır. Ne yazık ki
doğal su döngüsü üzerinde insanların
doğrudan bir etki yapması olanaksızdır. Bu
durum çok tehlikeli bir o kadar ilginç bir hal
alıyor.
• Dünyamız ısındıkça yeryüzünden ve
sulardan çıkan su buharı da artacaktır.
Atmosferde su buharı arttıkça da sera
etkisi dolayısıyla da ısınma üssel olarak
artacaktır. Ancak insanların sera etkisi
yapan diğer gazlara müdahelesi oldukça
mümkündür. Çünkü başta karbondioksit
olmak üzere sera etkisi yapan gazları
insanlar üretmektedirler.
• 17. yy ın başlarında keşfedilen k.dioksit renksiz bir
gazdır. Atmosferde yüzde 3 oranında bulunur. Temel
olarak petrol, kömür, doğalgaz vs.. fosil kökenli
yakıtların tüketimi ile oluşmaktadır. Ayrıca hayvan ve
bitki solunumları ile üretilmektedir.
• Yıllardır süre gelen su döngüsünün fazla etkili
olmadığı çeşitli otoritelerce kabul edilmiştir. Diğer
bilim adamları tarafından sera etkisinin % 60 ından
fazlasının karbondioksit kökenli olduğu
kanısındadırlar. 1860 yılından bu yana yerkürede
ortaya çıkan 0.7-1 °C'lik ısınmanın karbondioksit
kökenli olduğu savunan bilim adamlarının en büyük
ve mantıklı gerekçeleri ise karbondioksitin
günümüzde son 200.000 yılın en üst düzeyinde
bulunmasıdır.
• Nobel ödüllü İsveçli kimyacı Svante
A.Arrhenius yaptığı araştırmalarda
karbondioksitin atmosferdeki
değişiminin önemli iklim farklılıklarına
yol açacağını savunmaktadır. Nitekim
de atmosferdeki karbondioksit
miktarının iki katına çıkması
durumunda yaklaşık 6 °C lik bir artışın
olacağı kanıtlanmıştır.
EKOSİSTEM VE MADDE
DOLAŞIMI
•
Ekosistem, canlı organizmaların yaşam
alanlarını sınırlayan çizgiler arasındaki
organik ve inorganik varlıkları içerisinde
bulunduran biyolojik ortamdır.
• Yaşam alanı sınırları, atmosferde, doğa olaylarının meydana geldiği
en alt tabakasıyla, bazı mikroorganizmaların yaşadığı tahmin edilen
okyanusların en derin bölgelerine kadar olan alanı kapsamaktadır.
Biyolojik olayların devam etiği bu sınırlar arasındaki denizler, göller,
okyanuslar, nehirler, dağlar, kayalıklar, bitki örtüleri ve doğa olayları
ekosistemin birer parçasıdırlar.
Ekosistem değişik canlı türleri için lokalize edilebilir.Örneğin dağ
keçileri için, dağlar ve bu dağlar üzerindeki bitki örtüleri bir
ekosistemi temsil eder.Yada deniz kenarındaki kayalıklar üzerinde
yaşayan yosunlar için deniz, dalgalar ve üzerinde yaşadığı
kayalıklar yosun için bir ekosistem teşkil eder.
• Ekoloji ise, canlı - cansız doğadaki tüm varlıklar
arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır.Bilindiği
gibi doğadaki tüm varlıklar bir hareket
içerisindedirler.durağanmış gibi bir izlenim veren
dağlar, toprak parçaları kayalıklar ve durgun
sular aslında oldukça karmaşık ve hızlı bir
şekilde cereyan eden kimyasal etkileşimlere
eşlik etmektedirler.Doğadaki bu hareketliliğin
başında ise madde dolaşımı ve bu dolaşımda
baş rolü oynayan mikroorganizmalar gelir.
• Madde dolaşımlarını incelerken temelde 4
elementi referans alacağız.Bu elementler
Azot (N), Karbon (C), Fosfor (P) ve Kükürt
(S) olup ilerleyen bölümlerde bu
elementlerin doğadaki dönüşümlerini
şemalarla ele alacağız.Maddesel
döngünün temelini ise " Kemosentez "
oluşturur.
• Kemosentez, kimyasal enerji kullanarak
(örneğin ATP) inorganik maddelerden
organik madde sentezlenmesi olayıdır.Bu
sentezleme işlemlerinde en büyük rolü
mikroorganizmalar üstlenmiştir.
1-) Azot oksidasyonu :
• Periyodik tablodaki sembolü N olan azot, doğadaki tüm
canlıların gereksinim duyduğu ana elementlerden
birisidir.Fakat azot elementi doğada saf olarak
bulunmaz.Genelikle NH3 (amonyak), HNO3 (nitrat) yada
HNO2 (nitrit) bileşikleri şeklinde bulunur.
Toprakta ise azot NH3 (amonyak) şeklinde bulunur.Fakat
NH3 bitkiler ve diğer canlılar için emilime ve kullanıma
müsait değildir.Yani azotun ya nitrit yada nitrat bileşikleri
halinde toprakta bulunması gerekir.Tam bu noktada
bitkilerin imdadına " Nitrosomonas " adı verilen bir tür
bakteri yetişir.Bu bakteri topraktaki NH3 ' ü HNO2 yani
nitrit şekline dönüştürür.Azotun kemosentez reaksiyonu
aşağıdaki gibidir.
DOĞADAKİ MADDE DOLAŞIMI
• Doğada her an her saniye toprağa düşen bir
biyolojik artık, kemosentez reaksiyonları ile
parçalanarak doğaya geri kazandırılır.Bu
artıklar odun, yaprak, kaya parçaları ve
hayvan leşleri olabilir.Fakat doğada hiçbir
zaman madde kaybı söz konusu değildir.
AZOT DEVRİ
•
Tek hücreli olsun çok hücreli olsun doğadaki tüm canlılar, yapılarına aldıkları besin maddeleri ile
amino asit ve bu amino asitlerdende protein sentez ederler.Protein sentezi için gereken ana
elementler ise karbondan sonra azottur.Azot gerek proteinlerin gerekse DNA ' nın moleküler yapısı
için gerekli olan çok önemli bir elementtir.
Proteinlerin bitki ve hayvan hücreleri için mutlaka gerekli olan molekküler olduğunu
belirtmiştik.Yere düşen bir yaprak veya toprak üzerinde duran bir hayvan leşi, zaman geçtikçe
bakterilerin etkisiyle ayrışmaya başlar.
Hücrelere kadar nüfus eden çürüme bakterileri, hücrelerin yapıtaşı olan proteinleri ayrıştırtmaya
başlar.Proteinlerin ayrışmasıyla, yapılarındaki NH3 (amino) grubu serbest kalır (Bkz.Biyokimya-1
sayfası). Azotun oksidasyonu bölümünde adından bahsettiğimiz azot bakterileri, NH3 moleküllerini
okside edip nitrite dönüştürür.
Nitrit ise yine azot oksidasyonu bölümünde deyindiğimiz bakteriler tarafında nitrat ' a
dönüştürülür.Nitrat, ya bitkilerin kökleri tarafından absorbe edilerek kullanılır, yada nitrat
parçalayan bakteriler tarafından ayrıştırılarak yapısındaki azot serbest bırakılır.
Atmosfere serbest bırakılan azot, diğer mikroorganizmalar yada mantar, yosun vs. gibi canlılar
tarafından absorbe edilerek protein sentezinde kullanılırlar.Bitkilerin kendileride azotu kullanıp
protein sentezlediği gibi, hayvanlar tarafından tüketilerek sindirildikten sonra yapılarındaki azotla
yine protein sentezi gerçekleştirilir.
KÜKÜRT DEVRİ
• Kükürt de, azot,karbon ve diğer elementler gibi yaşam için gerekli
olan elementler arasındadır.Bitkiler kükürtü SO4 (-2) şeklinde
topraktan absorbe ederek H2S ' e dönüştürürler.Daha sonra
kükürtüde proteinlerin yapıtaşı olan amino asitlerin sentezinde
kullanırlar.
Kükürtlü bileşikler amino asitlerin yapısına katılmasıyla, dolaylı
yoldan proteinlerin yapısınada girmiş olur.Eğer bir bikti veya hayvan
ölürse, yapılarındaki proteinin parçalanmasıyla kükürt, H2S şeklinde
açığa çıkar.fakat H2S kükürt bakterileri tarafından öncelikle S2O3 (2) ' ye daha sonrada SO4 (-2) iyonuna dönüştürülür.Görüldüğü gibi
kükürtlü bileşikler yine ilk formuna dönmüş olurlar.
SO4 (-2) iyonları, bazen doğada serbest olarak reaksiyona girerek
sülfatlı bileşikleride verebilirler.Organizmalar tarafından alındığı
takdirde kükürt içerene iki amino asit olan Sistein ve Metionin ' nin
yapılarına katılırlar.
KARBON DEVRİ
•
Yeşil bitkilerin, güneşten gelen ışık ve doğadan absorbe ettikleri karbondioksit ve su
molekülleri ile organik maddeleri sentezlediğini biliyoruz.Bitki ve hayvanların
sentezlediği organik maddeler arasında ise karbonhidratlar önemli yer
tutar.Karbonhidratlar ve türevleri, saprofit bakteriler tarafından absorbe edilerek
solunumda kullanılır ve solunum son ürünü olarak atmosfere serbest karbondioksiti
bırakırlar.
Karbonhidrat içeren bitkiler aynı zamanda hayvanlar tarafından besin olarak
tüketilirler.
Gerek hayvanların gerekse mikroorganizmaların ölümleri sonucunda, toprakta
ayrışmaya başlayan vücut yapıları, metan bakterileri tarafından ayrıştırılarak CO2 ' ye
dönüştürülür ve atmosfere serbest olarak bırakılır.Şemada görüldüğü gibi CO2, ışık
ve su varlığında tekrar bitkiler tarafından fotosentez reaksiyonlarında kullanılır.
Bunun dışında bitki ve hayvan ölüleri, toprağın çok derinlerinde, yüksek basıç ve
sıcaklık etkisi altında petrol ve kömür gibi yapılara dönüşebilirler.Petrol ve kömür,
insanlar tarafından enerji ihtiyaçları için kullanılırken yine açığa karbondioksit (CO2)
ve karbonmonoksit (CO) gazları çıkar.
Karbon elementi, doğadaki döngüsünü bu şekilde tamamlamış olur.
Azot döngüsü
•
Azot devri olarak da bilinen, kabaca atmosferdeki serbest inorganik azot
gazının temel yaşamsal organik bileşiklerden en önemlisi olan protein
oluşumu ve yıkılan proteinden atmosfere tekrar seerbest azot gazı
salınımını açıklayan inorganik madde döngüsüdür. Bu döngü temel olarak
fiksasyon, nitrifikasyon ve denitrifikasyon olarak adlandırılan üç aşamada
gerçekleşir.
Fiksasyon aşamasında atmosferde bulunan serbest azot; şimşek, yağmur
ya da azot bağlayıcı bakteriler tarafından veya ölü bitki ya da hayvan
artıklarının ve hayvan dışkılarının protein ve azot içereren kısımlarının
saprofit organizmalar tarafından ayrıştırılmasıyla amonyak gibi azot tuzları
olarak toprağa bağlanır.
Nitrifikasyon aşamasında zararlı amonyak tuzları nitrosomonas basili ve
nitrobakter gibi kemosentetik bakteriler tarafından okside edlilerek canlılığa
zararsız nitrit ve nitrat tuzları haline getirilirler.
Denitrifikasyon aşamasında topraktaki nitrit ve nitrat tuzları, ayrıştırıcı
mikroorganizmalar veya bitkiler tarafından işlenerek atmosfere bırakılır ve
döngünün tekrar başa dönmesi sağlanır.
• AZOT VE KARBON DÖNGÜSÜ
• 1- AZOT DÖNGÜSÜ AZOT NEDİR? Görünüşte canlı maddenin
görünüşüne ortalama %5 gibi çok küçük bir oranda katılmasına
karşılık azot, canlı madde açısından son derece önemlidir. Atmosfer
ve okyanuslarla birlikte yer kabuğu var olan azotun ancak %0,03’
ünü taşır. Geri kalanıysa yaşamın temel taşları olan protein
moleküllerinde bulunur.
• Azot döngüsü terimi azot elementinin biyokimyasal dolaşımını
belirtmek için kullanılır. Azot kimyasal tepkimeye girme etkisi düşük
bir elementtir. Bu yüzden çok az canlı organizma tarafından
değerlendirilebilir yada “bağlanabilir”. Mavi – Yeşil su yosunları ile
bazı bakteri türlerinin içeren söz konusu organizmalarda amonyağa
(NH3) dönüşen azot, aminositlerin, proteinlerin, nükleer asitlerin ve
azot içeren öbür bileşenlerin yapımında kullanılır.
• Azotu değerlendiren bakterilerden Rhizobium bakterileri bezelye,
fasulye gibi baklagillerin ve yoncaların köküne yerleşirler. Azot,
fırtınalı havalarda yıldırımın etkisiyle yükseltgenir ve oluşan azot
oksit (NO) ile azot dioksit (NO2) yağmur suyunda çözündükten
sonra toprağa karışarak nitratlar oluştururlar. Bütün bitkiler topraktaki
amonyağı alarak, bunlardan gerekli azotlu bileşiklerin bir bölümü
yaprak, tohum ve meyvelerin dökülmesiyle yok olup gider; ama
çoğu;bitki ölünceye kadar içinde kalır. Hayvanlarsa doğrudan yada
dolaylı olarak bitkilerden aldıkları azotlu bileşikleri değerlendirip,
fazlasını dışkı yada sidikle atarlar. Atılan artıkların ve bütün ölü
organizmaların amonyağı nitratlara dönüştüren bakteriler tarafından
ayrıştırılmasından sonra, nitratlar toprağa döner. Sulu topraklarda
yaşayan bazı bakteriler, nitratları parçalayarak, solunum için gerekli
oksijeni alırlarken, açığa çıkan azotun atmosfere karışmasıyla döngü
tamamlanır. Modern tarım yöntemlerinde toprağa eklenen ve büyük
bölümü toprağa karışan nitratlı gübreler, doğadaki bu dengeyi
bozmaktadır.
Atmosferde su buharı
Evaporasyon
Evapotranspirasyon
Yoğunlaşma ve yoğunlaşma
ürünleri
Sis oluşum şekilleri
• Su çevrimi, yeryüzünde, yeraltında ve
atmosferde suyun mevcudiyetini ve
hareketlerini tasvir eder. Dünyadaki su
daima hareket halindedir. Buz halden sıvı
hale, sıvı halden buhar haline ve buhar
halinden tekrar sıvı haline dönen suyun bu
hareketi süreklilik arz eder. Su çevrimi
milyonlarca yıldır devam etmekte olup
hayatın mevcudiyeti buna dayanır. Susuz
bir hayat dayanılmaz olurdu.
• Su çevriminin başlama noktası yoktur ama,
okyanuslardan başlayarak su döngüsünü anlatılabilir. Su
çevrimini harekete geçiren güneş, okyanuslardaki suyu
ısıtır, ısınan su da atmosfere buharlaşır. Yükselen hava
akımları, su buharını atmosfer içinde yukarıya kadar
taşır, orada bulunan daha soğuk hava bulutlar içinde
yoğunlaşmaya sebep olur. Hava akımları, bulutları dünya
çevresinde hareket ettirir, bulut zerreleri bir araya
gelerek, büyürler ve yağış olarak gökyüzünden düşerler.
Bazı yağışlar, kar olarak dünyaya geri döner ve donmuş
su kütleleri halinde binlerce yıl kalabilecek olan buz
tepeleri ve buzullar şeklinde birikebilir.
• Ilıman iklimlerde ilkbahar geldiğinde çoğu zaman kar örtüleri erir ve
eriyen su, erimiş kar olarak toprak yüzeyinde akışa geçer ve bazen
de sellere sebep olur. Yağışın çoğu okyanuslara yada toprağa
düşerek yerçekiminin etkisiyle yüzey akışı olarak akar. Akışın bir
kısmı vadilerdeki nehirlere karışır ve buradan da nehirler vasıtasıyla
okyanuslara doğru hareket eder. Yüzey akışları ve yeraltı menşeyli
kaynaklar tatlı su olarak göllerde ve nehirlerde toplanır. Bütün yüzey
akışları nehirlere ulaşmaz. Akışın çoğu sızarak yer altına geçer. Bu
suyun bir kısmı yüzeye yakın kalır ve yeraltı suyu boşaltımı olarak
tekrar yüzeydeki su kütlelerine (ve okyanusa) katılır. Bazı yeraltı
suları yer yüzeyinde buldukları açıklıklardan tatlı su kaynakları
olarak tekrar ortaya çıkarlar. Sığ yeraltı suyu, bitki kökleri tarafından
alınır ve yaprak yüzeyinden terlemeyle atmosfere geri döner.
Yeraltına sızan suyun bir kısmı daha derinlere gider ve çok uzun
zaman süresince büyük miktarda tatlı suyu depolayabilen akiferleri
(suyla doymuş yeraltı materyali)’ besler. Zamanla bu su da hareket
eder ve bir kısmı su döngüsünün başladığı ve bittiği okyanuslara
karışır.
• Okyanuslardaki su
• Su haznesi olan okyanuslar
• Dünyada yaklaşık 1 386 000 000 kilometre
küp (332 500 000 mil küp) suyun
1 338 000 000 kilometre küp’ünün (321
000 000 mil küp) okyanuslarda
depolandığı tahmin edilmiştir. Yani toplam
yeryüzündeki suyun yaklaşık % 96.5’i
okyanuslarda bulunmaktadır. Yine, su
döngüsü içerisinde yer alan su buharının
yaklaşık % 90’ının okyanuslarca
sağlandığı tahmin edilmektedir.
• İklimin daha soğuk geçtiği dönemlerde
daha fazla buz tepeleri ve buzullar
meydana gelmekte olup su döngüsünün
diğer bileşenlerini azaltacak şekilde buz
oranında artış meydana gelir. Sıcak
dönemlerde ise bunun tersi olur. Son buz
çağında buzullar dünya kara yüzeyinin
1/3’ünü kaplamış ve okyanuslar bugüne
göre 400 feet (122 metre) daha düşmüştü.
Dünyanın daha sıcak olduğu yaklaşık üç
milyon yıl önce ise, okyanuslar 165 feet
(50 metre) daha yükselmişti.
Hareket halindeki okyanuslar
• Dünya’mızdaki okyanuslar içinde hareket halinde olan
büyük akıntılar bulunmaktadır. Bu akıntıların, su döngüsü
ve hava durumu üzerinde çok büyük etkisi vardır. Gulf
Stream akıntısı, Meksika Körfezinden Atlantik
Okyanusunu geçerek İngiltere’ye doğru akan bir akıntı
olup çok iyi bilinen bir sıcak su akıntısıdır. Gulf Stream
günde 97 kilometre (60 mil) hızla dünyadaki bütün nehir
sularının yaklaşık 100 katı civarında bir su kütlesini
hareket ettirir. Başta İngiltere’nin batısı olmak üzere bazı
alanların hava durumunu etkileyen Gulf Stream akıntısı,
sıcak iklimlerin sıcak sularını Kuzey Atlantik’e doğru
hareket ettirir.
• Buharlaşma: Suyun sıvı halinden gaz
veya buhar haline dönüşmesi
• Buharlaşma ve meydana gelme neden
• Buharlaşma, suyun sıvı halinden gaz veya buhar haline dönüşmesi
sürecidir. Buharlaşma, suyun sıvı halinden gaz veya buhar olarak
atmosfere iletilmesinin başlıca yoludur. Araştırmalar göstermiştir ki,
okyanuslar, denizler, göller ve nehirler atmosferdeki nemin yaklaşık
% 90’nını sağlarlar, geri kalan % 10’u ise bitki yüzeyindeki
buharlaşmadan meydana gelir.
• Buharlaşmanın olması için ısı (enerji) gereklidir. Enerji, su
moleküllerini bir arada tutan bağları çözmek için gereklidir; bu
yüzden su, kaynama noktası (100° C, 212° F)’nda kolayca
buharlaşır, fakat donma noktasında çok daha yavaş buharlaşır.
Doymuş durumdaki hava ortamında (yani nispi nemi % 100 ise)
buharlaşma devam edemez. Buharlaşma işlemi ısıyı ortamdan
uzaklaştırır, bu yüzden deri üzerinden suyun buharlaşması kişiye
serinlik verir.
• Okyanuslardan meydana gelen buharlaşma, suyun
atmosfere taşınmasının temel yoludur. Okyanusların
geniş yüzey alanı (dünya yüzeyinin % 70’i okyanuslarla
kaplıdır) çok büyük ölçüde buharlaşma imkanı sağlar.
Global ölçekte, buharlaşan su miktarı ile yağış olarak
düşen su miktarı yaklaşık olarak aynıdır. Ancak, bu
durum gerçekte coğrafik olarak değişir. Okyanuslar
üzerinden buharlaşan su miktarı, düşen yağış
miktarından daha fazla iken karalar üzerinde durum tersi
olup yağış miktarı buharlaşma miktarını geçmektedir.
Okyanuslardan buharlaşan suyun çoğu, okyanuslara
yağış olarak geri döner. Buharlaşan suyun sadece %
10’u karalar üzerine nakledilerek yağış olarak düşer.
Buharlaşan su molekülleri havada yaklaşık 10 gün kalır.
• Atmosferde su depolaması: suyun
bulut ve nem şeklinde atmosferde
buhar olarak depolanması
• Atmosfer su ile doludur
• Her ne kadar atmosfer çok büyük bir su
depolama yeri olmasa da, dünya etrafında
suyun hareket etmesini sağlayan mükemmel bir
ortamdır. Atmosferde her zaman su mevcuttur.
Bulutlar atmosferdeki suyun en görünen
biçimidir, su zerrelerinin görülmeyecek kadar
küçük olduğu açık havalarda (bulutsuz günlerde)
da bile atmosferde su bulunmaktadır. Her hangi
bir zamanda atmosferde bulunan su hacmi
yaklaşık 12 900 kilometreküp (3 100 mil küp)’tür.
Şayet atmosferdeki bütün su miktarı yağış olarak
yere bir kerede düşseydi, dünyanın zemini 2,5
santimetre (yaklaşık 1 inç) derinliğinde suyla
kaplanırdı.
• Yoğunlaşma: Suyun buhar halinden sıvı
haline dönüşme süreci
• Yoğunlaşma, havadaki su buharının sıvı
haline dönüşme işlemidir. Yoğunlaşma
bulutları oluşturduğu için su döngüsü
bakımından önemlidir. Çünkü bulutlar,
dünyaya suyun geri dönebilmesinin
başlıca yolu olan yağışı oluştururlar.
Yoğunlaşma buharlaşmanın tersidir.
• Yoğunlaşma sis olayının, sıcak ve nemli
bir günde soğuk odadan dışarı çıktığınızda
bardakta olan buğulanmanın, bir şeyler
içtiğiniz bardağın dış kısmından damlayan
suyun ve soğuk bir günde evinizdeki
pencerelerin iç tarafındaki suyun meydana
gelmesinin sebebidir.
Havadaki yoğunlaşma
• Su buharı içeren hava yükseldiği ve soğuduğu için
bulutlar atmosferde oluşur. Yeryüzüne yakın havanın
güneş ışınları tarafından ısıtılması bu işlemin önemli
bir parçasıdır. Yerüstündeki atmosferin soğumasının
sebebi hava basıncıdır. Havanın bir ağırlığı vardır ve
deniz seviyesinde her inç kare yüzeye yapılan hava
basıncı kolonu ağırlığı yaklaşık 32 kilogram (14,5
pound)’dır. Barometrik basınç olarak adlandırılan bu
basınç, yukarıdaki hava yoğunluğunun bir
neticesidir. Daha yüksek rakımlarda daha az hava
mevcut olduğundan daha az hava basıncı vardır.
Yüksek irtifalarda hava daha az yoğun olup
barometrik basınç da daha düşüktür. Bu durum
havanın daha soğuk olmasına yol açar.
• Yağış: Suyun bulutlardan sıvı veya katı
halde bırakılması
• Yağmur damlaları nasıl oluşur?
• Hemen üzerimizde hareket eden bulutlar, yağış
olarak düşemeyecek kadar küçüklükte fakat
görünebilir bulutlar meydana getirebilecek kadar
büyüklükte, su buharı ve su zerreleri ihtiva
eder. Su gökyüzünde devamlı olarak
buharlaşmakta ve yoğunlaşmaktadır. Şayet
buluta yakından bakarsanız, bazı kısımların
gözden kaybolduğunu (buharlaştığını), bazı
kısımların da büyüdüğünü (yoğunlaştığını)
görebilirsiniz. Yukarıya doğru olan akımlar
bulutları desteklediği için bulutlar içinde
yoğunlaşan suyun çoğu yağış olarak düşemez.
• Yağış miktarları zamana ve bölgeye
göre değişir
• Yeryüzüne düşen yağış miktarı dünyanın her tarafında,
hatta bir ülkede ve şehirde aynı olmaz. Mesela, yaz
aylarında ABD’nin Georgia eyaleti Atlanta şehrinde
görülen yaz sağanakları bir sokağa bir inç yada daha
fazlası yağmuru bırakırken, birkaç kilometre ötesini kuru
bırakabilmektedir. Keza Georgia eyaleti’nin bir ayda
aldığı yağış miktarı çoğu zaman Nevada eyaletindeki
Las Vegas şehrinin bir yıl boyunca aldığı yağmurdan
daha fazladır. Ortalama yıllık yağış için dünya rekoru,
yılda ortalama 1 140 cm (450 inç) ile Havai eyaletindeki
Mt. Waialeale’ye aittir. Burada 12 ay süresince 1 630 cm
(642 inç)’lik olağanüstü yağış kayıtlara geçmiş olup bu
bir günde yaklaşık 5 cm (2 inç) yağış demektir. Söz
konusu aşırı yağış, 14 yıl boyunca hiç yağış alamayan
Şili’deki Arica’nın tam tersi bir durumdur.
• Aşağıdaki harita, milimetre ve inç
cinsinden yeryüzüne düşen ortalama yıllık
yağışı gösterir. Açık yeşil alanlar “çöl”
olarak kabul edilebilir. Afrika’da Sahra’nın
çöl olduğunu biliyorsunuzdur, fakat
Grönland ve Antarktika‘nın çoğu yerinin çöl
olduğunu düşünmüş müydünüz?
• Buz ve kar şeklinde su depolaması:
Genellikle buzullar, buz ve kar
alanlarında donmuş olarak depolanmış
olan tatlı su
• Yeryüzünde görülen buz tepeleri
• Buz, kar ve uzun dönem zarfında buzullarda depolanan
su, küresel su döngüsünün bir parçasıdır. Yeryüzündeki
buz kütlesinin % 10’u Grönland’da, büyük çoğunluğu ise
(% 90)’ı Antarktika’dadır. Grönland’da buz birikimi, su
döngüsünün ilginç bir bölümüdür. Grönland’a eriyen
sudan daha fazla kar yağdığı için, zaman içerisinde buz
birikimi artarak yaklaşık 2,5 milyon kilometre küp (600
000 mil küp) hacme ulaşmıştır. Oluşan kar kütlesi
ortalama olarak 1 500 metre (5 000 feet) kalınlıkta olup 4
300 metre (14 000 feet) kalınlığa ulaşan yerleri de vardır.
Buzun ağırlığından dolayı altındaki kara parçası tabak
şeklinde aşağıya doğru bastırılmıştır.
Buzullar oluşur ve yok olur
• Her ne kadar iklim değişikliği çoğu zaman kişilerin
fark edemeyeceği hızda olsa da, küresel ölçekte
iklim devamlı değişiklik halindedir. Yaklaşık 100
milyon yıl önce Dinazorların yaşadığı sıcak dönemler
ile yaklaşık 20 000 yıl önceki son buz çağının
görüldüğü soğuk dönemler gibi dünyamızda bir çok
dönem olmuştur. Son buz çağında Kuzey
Yarımkürenin çoğu kar, buz ve buzullarla örtülmüştü.
Kanada’nın neredeyse tamamı, Kuzey Asya ve
Avrupa’nın çoğu, ve Amerika Birleşik Devletlerinin
bir kısmı buzullar ile kaplıydı.
Bazı buzullar ve buz tepeleri
• Buzullar, bütün kara alanın % 10-11’ni kapsar.
• Şayet bütün buzullar bugün erimiş olsaydı, denizler
yaklaşık 70 metre (230 feet) daha yükselirdi. Kaynak:
Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi (National Snow and Ice
Data Center)
• Son buz çağında deniz seviyesi bugüne göre yaklaşık
122 metre (400 feet) daha düşük idi ve buzullar kara
yüzeyinin neredeyse 1/3’ünü kaplıyor idi.
• 125 000 yıl önceki son sıcak dönemde denizler bugüne
göre yaklaşık 5,5 metre (18 feet) daha yüksek idi.
Yaklaşık 3 milyon yıl önce ise, yine denizler bugüne göre
50,3 metre (165 feet)’ye kadar daha yüksek idi.
• Akarsulara doğru erimiş kar akışı. Kar
ve buzdan yüzey suyuna, yüzey akışı
olarak suyun hareketi.
• Florida’da yada Fransız Riviera’sında
yaşıyorsanız, eriyen karın su döngüsüne nasıl
her gün katkı sağlandığının farkında
olmayabilirsiniz. Fakat dünya ölçeğinde eriyen
kardan oluşan akış, suyun küresel hareketinin
önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Daha soğuk
iklimlerde ilkbahar zamanındaki yüzey akışının
ve akarsu akışının çoğu eriyen kar ve buzdan
meydana gelmektedir. Ayrıca sel ve hızlı kar
erimesi toprak kaymalarını tetiklemektedir.
• Kar erimesinin akarsulardaki akışı nasıl
etkilediğini anlamanın bir yolu, Kaliforniya’daki
North Fork Barajının kaynağı olan North Fork
Amerikan Nehri için 4 yıl boyunca günlük
ortalama akarsu akışını gösteren hidrograflara
bakmaktır. Grafikteki en yüksek noktalar, esasen
eriyen karın sonucudur. Akarsuyun Mart 2000
ayındaki günlük ortalama akışı 1 200 feet
küp/saniye iken, Ağustos 2000 ayında 55-75
feet küp /saniye arasında olduğuna dikkat edin.
• Yüzey akışı. Yağışın toprak yüzeyi
üzerinden en yakın akarsu kanalına
doğru hareketi yani akışı
• Yüzey akışı, Yağışın kara yüzeyi
üzerinden akışıdır
• Yağışın meydana gelebilmesi için önce
çok küçük zerrelerin yoğunlaşması
lazımdır. Su zerreleri çarpışır ve bulutların
yağış olarak düşmesini sağlayacak kadar
yeterli büyüklüğe ulaşırlar. Tek bir yağmur
damlası milyonlarca bulut damlacığından
oluşur.
• Karalar üzerine düşen yağışın büyük bir
kısmının yüzey akışı şeklinde nehirler
vasıtasıyla okyanuslara boşaldığı
hakkında muhtemelen birçok kişi bir fikre
sahiptir. Gerçekte, akarsular karalarda
hem su kaybetmekte hem de su
kazanmaktadır. Ancak, akarsulardaki
suyun çoğunluğu, yüzey akışı şekilde
tanımlanan doğrudan kara yüzeyinden
gelmektedir.
• Genellikle düşen yağmurun bir kısmı toprak tarafından
emilir, fakat yağmur doymuş yada geçirimsiz tabakaya
düştüğü zaman meyil istikametinde akışa geçer. Yoğun
bir yağmur sırasında oluşan küçük derecikleri
görebilirsiniz. Su nehirler içerisinde aktığı gibi, toprak
içerisinde oluşan kanallar içerisinde de
akacaktır. Yukarıdaki resim, yüzey akışın yoldan nasıl
küçük bir dereye girdiğini gösteren bir örnektir. Bu
örnekte, çıplak toprak üzerinden akışa geçen suyun
akarsuya tortu bırakmaktadır (su kalitesi bakımından
kötü bir durum). Küçük dereye ulaşan bu akış, okyanusa
doğru yolculuğuna tekrar başlayacaktır.
• Su çevriminin tüm kısımlarında olduğu gibi, yağış ile
yüzey akışı arasındaki etkileşim mekana ve zamana
göre değişir. Amazon ormanlarında ve Amerika Birleşik
Devletleri’nin güneybatı çöllerinde olan benzer fırtınalar
farklı yüzey akışı etkileri meydana getirir. Yüzey akışı,
hem meteorolojik faktörlerden hem de arazinin jeolojisi
ve topografyasından etkilenir. Toprağa düşen yağışın
yaklaşık sadece 1/3’ü derelerde ve akarsularda akışa
geçerek okyanusa geri döner. Geri kalan 2/3’ü doğrudan
yüzeylerden yada dolaylı olarak bitkilerden terleme
yoluyla buharlaşır, veya yeraltı suyuna sızar. Yüzey
akışı, insanlar tarafından kendi ihtiyaçları için de
kullanılır.
• Akarsu akışı: Nehir gibi doğal bir kanal
içinde suyun hareketidir.
• Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik
Araştırmaları, “akarsu akışı” terimini, bir
nehir, dere veya çay içinde akan suyun
miktarından bahsetmek için kullanır.
• Akarsular her yerde sadece insanlar için değil, aynı
zamanda diğer tüm canlıların hayatının devamlılığı için
önemlidir. Akarsular insanlar tarafından sadece eğlence
maksadıyla değil, daha da önemlisi içme ve kullanma
suyu, tarımsal sulama, elektrik üretimi, atıkların
uzaklaştırılması, ticari malların taşınması ve gıda üretimi
maksatlarıyla kullanılmaktadır. Nehirler aslında her çeşit
bitki ve hayvan için önemli su ortamlarıdır. Nehirler,
yatakları içinden yüzeyin altına doğru su bırakarak
yeraltındaki akiferlerin dolu kalmasına yardım eder.
Ayrıca, akarsular ve akışlar vasıtasıyla okyanuslar
devamlı tazelenmektedir.
Havzalar ve nehirler
• Nehirleri göz önüne alırken, havzalarını da hesaba
katmak gerekir. Havza nedir? Eğer toprak üzerinde
bulunuyorsanız, sadece yere bakın, siz ve sizinle birlikte
herkes bir havzada bulunuyor demektedir. Havza
denilince, bütün suyun düştüğü ve aynı noktaya akmak
amacıyla boşaldığı toprak alanıdır. Havzalar çamur
içinde ayak izi kadar küçük olabilir, yada Meksika
Körfezine giden Mississippi Nehrine toplanan tüm suyun
boşalma alanını kaplayacak kadar büyük olabilir. Daha
küçük su havzaları, -daha büyük su havzaları
içindedirler. Su havzaları önemlidir, çünkü bir akarsuyun
akışı ve suyunun kalitesi, sularının üst kısımlardan
geldiği yer olan “memba” alanlardaki insanların sebep
olduğu (yada insanların sebep olmadığı) etmenlerden
etkilenir.
• Akarsu akışı günden güne hatta dakikadan dakikaya daima
değişiyor. Şüphesiz akarsu akışındaki ana faktör havzadaki yağışın
oluşturduğu akıştır. Yağış akarsuların yükselmesine sebep olur ve
havza içinde olmak kaydıyla membada uzak bir noktaya yağış düşse
bile nehir yükselebilir. Bir havzaya düşen suyun sonunda drene
edilerek uzaklaşacağını hatırlayın. Nehrin büyüklüğü büyük ölçüde
havzasının büyüklüğüne bağlıdır. Büyük nehirler büyük havzalara,
küçük nehirlerde küçük havzalara sahiptir. Benzer şekilde, farklı
büyüklükte nehirler fırtınalara ve yağışlara farklı bir şekilde tepki
gösterirler. Büyük nehirler küçük nehirlerden daha yavaş yükselir ve
alçalırlar. Küçük bir havzaya sahip bir nehir muhtemelen saatler ve
dakikalar içinde yükselir ve alçalır. Büyük nehirlerin yükselip
alçalması ve sel olayı ise günlerce sürer.
Tatlı su depolaması: yeryüzü
yüzeyinde mevcut tatlı su
• Yeryüzündeki canlılar için gerekli olan su
döngüsünün bir kısmı, kara yüzeyinde
mevcut tatlı sudur. Domatesin, alabalığın,
yada sivrisineğin ihtiyacı olan su, kara
yüzeyindeki mevcut tatlı sudan gelir.
Yüzey suyu dereleri, havuzları, gölleri,
baraj göllerini (insanın yaptığı yapay
göller) ve tatlı su bataklıklarını kapsar.
•
Nil Deltası (Mısır)’nda görüleceği üzere şayet yüzey
suyu (yada yer altı suyu) mevcut ise hayat çölde bile
yeşerir. Kara yüzeyinde hayatı idame ettiren sudur.
Yüzey suyunun yeraltındaki akiferler içine hareketi
sonucunda yeraltı suyu da oluşur. Tatlı su yeryüzü
üzerinde nispeten az bulunur. Yeryüzünde bütün suyun
sadece % 3’ü tatlı sudur ve tatlı su gölleri ve bataklıkları
yeryüzünde tatlı suyun sadece % 0,29 oluşturur. Bütün
yüzeysel tatlı suyun % 20’si sadece bir gölde, Asya’daki
Baykal Gölündedir. Diğer % 20’si ise Büyük Göllerde
(Huron, Michigan, and Superior)’da depolanmıştır.
Nehirler toplam tatlı su rezervlerinin sadece 0,006’sını
meydana getirirler. Yeryüzünde hayat için gerekli olan su
miktarının, yeryüzü toplam su miktarının çok az bir
miktarına bağlı olduğunu görebilirsiniz.
• Sızma: Kara yüzeyinden gelen suyun
aşağı doğru (toprak yada gözenekli
kaya içine) hareketidir
• Yeryüzünün her hangi bir yerine yağış
yada kar olarak düşen suyun bir kısmı
yeraltı toprağına ve kayasına süzülür. Ne
kadar suyun sızdığı bir çok faktöre
bağlıdır. Grönland buz tepesine düşen
yağışın sızması çok az olabilir. Ancak,
ABD Güney Georgia’da bir mağara içinde
gözden kaybolan bir derenin resminde
görülebileceği gibi bir dere doğrudan yer
altı suyuna giderek de kaybolabilir.
• Süzülen suyun bir kısmı toprak katmanı içinde kalabilir
ve tekrar o katmandan kara yüzeyine çıkarak akarsuya
kavuşabilir. Suyun bir kısmı da yüzey altında daha derine
süzülecek ve altı akiferlerin tekrar dolmasını
sağlayacaktır. Şayet akiferler, suyun içinden serbestçe
hareketine izin verecek kadar gözenekli yada sığ iseler,
insanlar akiferleri delebilirler ve kendi amaçları için
kullanabilir. Okyanus yada dereler gibi su kütlelerine
katılmadan, yada yüzeye çıkmadan önce, uzun mesafe
hareket edebilir veya yeraltı su depolamasında uzun
süre bekleyebilir.
Yüzey suyu
• Yağış toprak altına süzüldükçe, genellikle doymuş ve
doymamış bölgeler meydana getirir. Doymamış bölgenin
boşluklarında biraz su bulunur ancak, zemin hala
doymamıştır. Doymamış bölgenin üst kısmı toprak
bölgesidir. Toprak bölgesi, içinden sızmayı sağlayacak
şekilde bitki kökleri tarafından oluşturulan boşluklara
sahiptir. Toprak bölgesindeki bu boşluklara dolan su
bitkiler tarafından kullanılırlar. Kaya ve toprak
parçacıkları arasındaki boşlukların tamamen su ile
doymuş olduğu bölge doymamış bölgenin altındadır.
İnsanlar bu bölgeyi delebilirler ve suyu dışarı
çıkarabilirler.
• Göller, nehirler, buz, yağmur ve kar olarak her
gün etrafınızda suyu görürüsünüz. Bunun
dışında görmediğiniz ve yeraltında hareket eden
çok büyük miktarlarda su da vardır. Yeraltı suyu
bir çok akarsuyun akışına ana katkı sağlayan su
kaynağıdır. İnsanlar yeraltı suyunu yıllardır
kullanmaktadır ve içme, kullanma ve tarımsal
sulama için büyük oranda bugün de kullanmaya
devam etmektedir. Dünyadaki hayat yüzey
sularına olduğu kadar yer altı suyuna da
bağlıdır.
Yüzey altında akan yeraltı suyu
• Kara üzerine düşen yağışın bir kısmı yer
altı suyuna sızarak, yeraltı suyunun bir
parçası olur. Bu suyun bir kısmı kara
yüzeyine yakın hareket eder ve dere
yataklarına boşalarak çok çabuk ortaya
çıkar, ancak yer çekimi yüzünden bu
suyun büyük bir kısmı yer altına doğru
daha derinlere inmeye devam eder.
• yeraltı suyu hareketinin yönü ve hızı, yeraltındaki
akiferlerin ve sınırlayan katmanların (suyun
girmesinin güç olduğu yerler) çeşitli özelliklerine
bağlıdır. Yerin altında hareket eden su, yeraltı
kayasının geçirgenliğine (suyun hareketinin
kolay olup olmadığına) ve gözenekliliğine
(malzeme içindeki boşluk miktarı) bağlıdır. Bir
kaya serbestçe içindeki suyun hareketine izin
verir ise o zaman yeraltı suyu günlerce önemli
mesafe alabilir. Fakat yer altı suyu, yüzeye
çıkması binlerce yıl sürebilecek olan akiferler
içinde daha derinlere de inebilir.
• Su Kaynağı: yer altı suyunun toprak
yüzeyine çıktığı yani boşaldığı yer
• u Kaynağı nedir?
• Su kaynağı, kara yüzeyinden suyun
taşacak noktaya kadar akiferin dolması
sonucunda oluşur. Su kaynakları, önemli
bir yağıştan sonra meydana gelen küçük
su miktarlarından, günde yüz milyonlarca
litre akan büyük havuz şeklindeki
büyüklüklere kadar değişiklik gösterir.
• Su kaynakları, her hangi bir kaya çeşidi
içinde oluşabilir; fakat genellikle kolayca
kırılan ve asidik yağış tarafından
çözülebilen malzemeler (çoğunlukla kireç
taşı, dolomite) içinde bulunur. Kaya
çözüldükçe ve kırıldıkça suyun akışına
imkan sağlayan boşluklar meydana
getirebilir. Eğer akış yatay ise su, kaynak
olarak kara yüzeyine çıkabilir.
• Kaynaklardan çıkan su genellikle durudur. Bununla
beraber, bazı kaynaklardan çıkan su “çay renginde”
olabilir. Bu resim, ABD Güney Colorado’da doğal bir su
kaynağını göstermektedir. Bu demir kırmızısı rengin
sebebi, yeraltı suyunun yer altındaki mineraller ile temas
halinde olmasından dolayıdır. ABD Florida’da birçok
yüzey suyu, yeraltı kayalarındaki organik malzemeden
gelen doğal tannik asit içerir ve bu renk, su
kaynaklarında ortaya çıkar. Kaynaklardan gelen yoğun
renkli boşalım suyun, kireçtaşı tarafından süzülmeksizin
akifer içindeki geniş kanallar yoluyla hızlı bir şekilde
aktığını gösterir.
• Termal kaynaklar, bildiğimiz kaynaklar olmakla beraber
suları sıcaktır ve bazı yerlerde, ABD’nin Wyoming
eyaleti Yellowstone National Parkında fokurdayan çamur
kaynağında olduğu gibi suları sıcaktır. Birçok termal
kaynak, halen faal olan volkanların olduğu bölgelerde
mevcuttur ve aşağıdaki kayaya temas sonucu ısınan su
ile beslenir. Kayaların derinliği arttıkça sıcaklığı da artar;
eğer derindeki su, kara yüzeyine çıkacak bir yol görevi
gören geniş bir çatlağa ulaşır ise, termal kaynak
meydana getirebilir. Georgia ve Arkansas’ın meşhur
sıcak kaynakları bu türdendir. Evet, sıcak kaynaklar
dünyanın her yerinde meydan gelir ve hatta Grönland’da
olduğu gibi hayatı idame ettirmeye yardım edecek
şekilde buzdağları ile beraber bulunabilir.
Bitki Terlemesi: Buharın yaşayan bitkiden
kaçıp atmosfere girme sürecidir
• Bitki terlemesi ve bitki yaprakları
• Bitki Terlemesi, bitkiler yoluyla köklerle
alınan nemin, yaprakların alt
kısımlarındaki küçük gözeneklere ve
oradan da buhar haline gelerek atmosfere
iletilmesi sürecidir. Bitki terlemesi esasen
bitki yapraklarından suyun
buharlaşmasıdır. Atmosferde bulunan
nemin % 10’unun, terleme yoluyla
bitkilerden bırakılan nem olduğu tahmin
edilmektedir.
• Su yaprak yüzeylerinden buharlaştığı için,
bitki terlemesi gözle görülemez bir süreçtir.
Büyüme devresi süresince bir yaprak,
kendi ağırlığından birkaç kat fazla suyu
buharlaştırır. Bir acre (0,404 ha) mısır her
gün yaklaşık 11 400 - 15 100 litre (3 000 4 000 galon) suyu dışarı verir iken, büyük
meşe ağacı her yıl 151 000 litre (40 000
galon) suyu buharlaştırır.
Bitki terlemesini etkileyen
atmosferik etmenler
• Bitki terlemesindeki su miktarı zamana ve bölgeye göre büyük
farklılıklar gösterir. Bitki terlemesi oranlarını belirleyen bir çok
etmen vardır.
• Isı: Bitki terlemesi özellikle havanın daha sıcak olduğu büyüme
mevsiminde, ısı arttıkça artar.
• Nispi nem: Bitkiyi çevreleyen havanın nemi arttıkça bitki
terlemesi azalır. Nem ile doymuş havadan ziyade kuru havada
bitki terlemesi daha kolaydır.
• Rüzgar ve hava hareketi: Bir bitki etrafında havanın artan
hareketi daha fazla bitki terlemesine sebep olacaktır.
• Bitki türü: Bitkiler değişik oranlarda terlerler. Kaktüs gibi kurak
bölgelerde yetişen bazı bitkiler, diğer bitkilerden daha az
terleyerek değerli suyu muhafaza ederler.
Yeraltı suyu depolaması: dünya yüzeyi
altında uzun süreler mevcut kalabilen su.
• Su çevriminin bir kısmı olarak
depolanmış su
• Büyük miktarlarda su yer altında depolanır. Su hala
muhtemelen çok yavaş hareket halindedir ve hala su
döngüsünün bir parçasıdır. Yeraltı suyunun çoğu kara
yüzeyinden aşağı doğru süzülen yağıştan meydana gelir.
Muhtelif zamanlarda içerisinde değişen miktarlarda su
bulunan toprağın üst yüzeyi doymamış katmandır. Bu
tabakanın altında kaya parçacıklarının arasındaki bütün
boşluk, çatlak, ve gözeneklerin tamamen su ile dolu
olduğu doymuş yüzey vardır. Yeraltı suyu deyimi bu alanı
tanımlamak için kullanılır. Yeraltı suyu için diğer bir deyim
“akifer”dir. Akiferler, tüm dünya suyunun büyük depolama
yeridir ve tüm dünya üzerindeki insanların günlük
yaşamlarının su ihtiyacı yeraltı suyuna bağlıdır.
• Umarım kumsalda bu çukuru kazmak için sıcak
güneşin altında neden bir saat harcadığımı
anlıyorsunuzdur. Şayet toprak suyu tutabilecek
kadar geçirgense, kazma işlemi belirli derinlikte
toprağın nasıl suyla doyduğunu göstermenin en
iyi yoludur. Bu çukurda, su havuzunun üstü
taban suyudur. Okyanus dalgaları bu çukurun
tam sağındadır ve bu çukurdaki su seviyesi
okyanus seviyesi ile aynıdır. Şüphesiz dalga
hareketinden dolayı buradaki su seviyesi her
dakika değişir ve dalga yukarı ve aşağı hareket
ettikçe çukurdaki su seviyesi de hareket eder.
• Bir bakıma bu çukur, yer altı suyuna ulaşmak için
kullanılan kazılmış kuyuya benzer. Eğer bu resim tatlı
suyu gösteriyor olsaydı, insanlar eline bir kova alır su
teminine çalışır idi. Bildiğiniz gibi, eğer bir kova alıp bu
çukuru boşaltmaya çalışır iseniz, kum çok geçirgen
olduğu için su kumun arasından kolayca süzülecek ve
kısa zamanda çukuru tekrar dolduracaktır; bu demektir
ki, bu çukur “çok verimli”dir. Tatlı suya ulaşmak için
insanlar, bir akifere ulaşacak kadar derinlikte kuyular
açmak zorundadırlar. Kuyunun, düzinelerce yada
binlerce feet derinlikte olması gerekebilir. Fakat genel
kavram, boşlukların suyla dolu olduğu doymuş bölgeye
ulaşmak için açılan kumsaldaki çukurumuz ile aynıdır.
Dünyadaki suyun dağılımı
• Dünyadaki suyun nerelerde olduğunun detaylı izahı
için, aşağıdaki grafiğe ve veri tablosuna bakın.
Dünyadaki toplam suyun yaklaşık 1 386 milyon
kilometre küp (332,5 milyon mil küp)’nün yani
%
96’dan fazlasının tuzlu su olduğuna dikkat edin.
Bütün tatlı su kaynaklarının % 68’inden fazlası buz ve
buzulların içinde hapsedilmiştir. Tatlı suyun diğer %
30’u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel
tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun yaklaşık
% 1’inin 1/150’ü olan 93 100 kilometre küp (22 300 mil
küp)’nü oluşturur. Bununla birlikte insanların her gün
kullandığı su kaynağının çoğunu nehirler ve göller
teşkil etmektedir.
Küresel su dağılımını gösteren bir tahmin
Kilometreküp
olarak ifade
edilen su hacmi
Metreküp olarak
ifade edilen
su hacmi
Tatlı su yüzdesi
Toplam su
yüzdesi
1,338,000,000
321,000,000
--
96.5
Buz tepeleri,
Buzullar ve Kalıcı
Kar
24,064,000
5,773,000
68.7
1.74
Yer altı suyu
23,400,000
5,614,000
--
1.7
Tatlı
10,530,000
2,526,000
30.1
0.76
Tuzlu
12,870,000
3,088,000
--
0.94
16,500
3,959
0.05
0.001
Zemin buzu ve
sürekli don olan
toprak
300,000
71,970
0.86
0.022
Göller
176,400
42,320
--
0.013
Tatlı
91,000
21,830
0.26
0.007
Tuzlu
85,400
20,490
--
0.006
Atmosfer
12,900
3,095
0.04
0.001
Bataklık suyu
11,470
2,752
0.03
0.0008
Nehirler
2,120
509
0.006
0.0002
Biyolojik Su
1,120
269
0.003
0.0001
1,386,000,000
332,500,000
-
100
Su kaynağı
Okyanuslar
Denizler ve
Körfezler
Toprak nemi
Toplam
Kaynak: Gleick, P. H., 1996: Water resources. In Encyclopedia of Climate and Weather, ed. by S. H. Schneider, Oxford University Press,
New York, vol. 2, pp.817-823.
Dünyadaki suyun dağılımı
• Dünyadaki toplam suyun yaklaşık 1 386 milyon
kilometre küp (332,5 milyon mil küp)’nün yani %
96’dan fazlasının tuzlu sudur.
• Bütün tatlı su kaynaklarının % 68’inden fazlası buz ve
buzulların içinde hapsedilmiştir.
• Tatlı suyun diğer % 30’u ise yer altındadır.
• Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları,
dünyadaki toplam suyun yaklaşık % 1’inin 1/150’ü
olan 93 100 kilometre küp (22 300 mil küp)’nü
oluşturur.
• Bununla birlikte insanların her gün kullandığı su
kaynağının çoğunu nehirler ve göller teşkil
etmektedir.
Küresel su dağılımını gösteren bir tahmin
Su kaynağı
Kilometreküp
olarak ifade
edilen su
hacmi
Metreküp
olarak ifade
edilen su
hacmi
Tatlı su
yüzdesi
Toplam
su
yüzdesi
Okyanuslar
Denizler ve
Körfezler
1,338,000,000
321,000,000
--
96.5
Buz tepeleri,
Buzullar ve
Kalıcı Kar
24,064,000
5,773,000
68.7
1.74
Yer altı suyu
23,400,000
5,614,000
--
1.7
Tatlı
10,530,000
2,526,000
30.1
0.76
Tuzlu
12,870,000
3,088,000
--
0.94
Toprak nemi
16,500
3,959
0.05
0.001
Zemin buzu
ve sürekli
don olan
toprak
300,000
71,970
0.86
0.022
Göller
176,400
42,320
--
0.013
Tatlı
91,000
21,830
0.26
0.007
Tuzlu
85,400
20,490
--
0.006
Atmosfer
12,900
3,095
0.04
0.001
Bataklık
suyu
11,470
2,752
0.03
0.0008
Nehirler
2,120
509
0.006
0.0002
Biyolojik Su
1,120
269
0.003
0.0001
1,386,000,000
332,500,000
-
100
Toplam
Kaynak: Gleick, P. H., 1996: Water resources. In Encyclopedia of Climate and
Weather, ed. by S. H. Schneider, Oxford University Press, New York, vol. 2, pp.817823.
Yağış oluşumu
• Hava kütlesinin herhangi bir şekilde yükselmesi ve
soğuması sonucu içindeki nemin yoğunlaşıp yağmur,
kar ve dolu gibi, sıvı veya katı olarak yeryüzüne
düşmesidir.
• Yağışa dönüşecek yoğunlaşmanın meydana gelmesi
için “yoğunlaşma çekirdeği” denilen ve çapları
1/10000 mikron olan duman, toz, buz gibi
parçacıkların hava içinde yeterli sayıda bulunması
gereklidir.
• Hangi nedenle olursa olsun, yükselen bir hava
kütlesinin nem kapsamı yeterli ve uygun ise sonuçta
genellikle bir yağış oluşmaktadır.
Yağışların sınıflandırılması ve yağış tipleri
• Yağışlar 3 grupta toplanabilir
1- Konveksiyonel yağışlar
2- Orografik yağışlar
3- Depresyonik (siklonik) yağışlar veya cephesel yağışlar
Konveksiyonel yağışlar
• Daha çok tropikal bölgelerde ve ülkemizde de kısmen
yaz aylarında meydana gelir. Sıcak bir günde yeryüzü
ısınmakta ve onunla temas halindeki hava kütlesinin de
sıcaklığı artmaktadır. Bu durum havanın yükselmesine,
genişlemesine ve adiabatik olarak soğumasına ,
yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Böylece yağışlar
olmaktadır.
Orografik yağışlar
• Nemli hava kütlesi, önündeki bir topografik engelden
dolayı yükselmek zorunda kalırsa, yine bir genişleme,
soğuma ve sonuçta orografik yağışlar oluşmaktadır.
• Ülkemizde Karadeniz’de kuzeyden esen sürekli
rüzgarlar, birlikte getirdikleri nemli hava kütlelerini Kuzey
Anadolu Dağları’nın kuzey yamaçlarında yağışlara
dönüştürürler.
• Ülkemizin nemli sahil bölgelerindeki yüksek yağışlar
çoğu zaman böyle meydana gelir.
Depresyonik (siklonik) yağışlar veya
cephesel yağışlar
• Kuzey yarım küresinde, hava alçak basınç merkezine,
saat yelkovanının aksi yönde dönerek helezon şeklinde
hareket ederek girer. Alçak basınç merkezinde hava
kütlesi bir baca gibi yükselir, genişler ve dinamik olarak
soğur ve bünyesindeki nem yoğunlaşarak cephesel
yağışlar meydana gelir.
• Genellikle Türkiye üzerinde meydana gelen şiddetli
yağışların depresyonik olduğu görülür.
• Sahil bölgelerinde ve engebelerin bulunduğu diğer
bölgelerde orografik sağnaklar görülür.
• İç ve Doğu Anadolu’nun etrafı dağlarla çevrili
kısımlarında konveksiyonel sağanaklar görülür.
• Havadaki nem
durumunu ifade etmede
kullanılan tanımlar
Atmosfer ve su buharı
• Su buharı atmosferin en önemli
elemanlarından birisidir. Çünkü atmosferin
diğer gaz unsurları bu formlarını sürekli
olarak korudukları halde su buharı
yoğunlaşarak sıvı veya katı forma
dönüşmekte ve yağışların kaynağını
oluşturmaktadır.
• Mutlak nem: Birim hacimdeki havanın
ağırlık olarak kapsadığı nem miktarına
mutlak nem denir.
• Havadaki bütün gazlar gibi su buharı da
çevresine basınç yapar. Havadaki diğer
gazlardan ayrı olarak su buharının yaptığı
kısmi basınca su buharı basıncı denir.
• Havanın belli bir sıcaklık ve barometrik basınçta
tutulabilmesi en yüksek su buharına ulaştığı
andaki basıncına doygun buhar basıncı adı
verilir.
• Belli sıcaklıktaki bir hava kütlesinin o andaki
gerçek buhar basıncı ile o sıcaklığa tekabül
eden doygun buhar basıncı arasındaki fark
doygunluk açığı olarak tanımlanır. Bunların ifade
edildikleri birimler mm ve Mb dır.
• Havadaki nem durumunu ifade etmede
kullanılan bir diğer tanım da bağıl veya
nisbi nemdir.
• Belli sıcaklıktaki bir hava kütlesinin ihtiva
ettiği su buharı miktarının (n), o
sıcaklıktaki hava kütlesinin tutabileceği en
yüksek su buharı miktarına (N) oranına
Bağıl Nem denir.
• Bn = n/Nx100
• Bn= bağıl nem (%)
• n= havanın o anda ihtiva ettiği nem miktarı
(gr)
• N = o andaki sıcaklıkta tutulabileceği en
yüksek nem miktarı (gr)
• Bağıl nem havanın doyma, dolayısıyla
yoğunlaşma noktasından ne kadar uzak
olduğunu ifade eder. Örneğin bağıl nem %
60 ise havanın doyması için gereken su
buharı miktarının %60 ını ihtiva ediyor
demektir. Bağıl nem hava sıcaklığıyla ters
orantılı olarak değişir.
• Havada mevcut nem miktarı değişmemek
şartı ile soğuma sonucunda
yoğunlaşmanın başladığı sıcaklık
derecesine yoğunlaşma noktası sıcaklığı
denir. Havanın alabileceği nem miktarı
sıcaklığa bağlı olarak artacağından
doymuş haldeki bir hava kütlesinin
sıcaklığı ne kadar yüksekse bunun
soğuması halinde yoğunlaşacak su buharı
miktarı da o kadar fazla olacaktır.
• Nitekim sıcak bölgelerde ve sıcak cephe
yağışlarında yağış şiddetinin fazla olması
bununla açıklanabilir.
Yoğunlaşma
• Havadaki su buharının sıvı veya katı
haldeki suya dönüşmesine yoğunlaşma
denir.
• Yoğunlaşma için 2 koşul aranır
• Sıcaklığın düşmesi
• Nem miktarının artması
• Doğada soğuma sonucu oluşmuş
yoğunlaşma olaylarına daha sık rastlanır
Yağış oluşturan yoğunlaşma
koşulları bakımından soğuma
• Dinamik veya adiyabatik soğuma
• Farklı sıcaklıktaki iki hava kütlesinin
karışımı
• Bir yüzeyle temas sonucu soğuma
• Radyasyonel veya ışıma sonucu soğuma
• Farklı sıcaklıktaki hava kütlelerinin
karışımı daha soğuk bir yüzeyle temas
sonucu ve radyasyonla ısı kaybederek
soğuma suretiyle meydana gelen
yoğunlaşmalar doğada daha az meydana
gelir ve ender olarak yağışlara neden olur.
• Temas ve radyasyonel soğuma ile
meydana gelen yoğunlaşmalar daha çok
çiğ, kırağı ve sis oluşumuna yol açarlar.
• Soğumanın başlıca nedenlerinden biri ise
havzanın yükselmesidir.
• Havanın yükselerek soğuma ve alçalarak
ısınmasına adiyabatik soğuma veya
ısınma denir.
• Yükselen hava kütlesi önce yoğunlaşma
noktasına erişinceye kadar 100 m de 1ºC
olmak üzere KURU ADİYABATİK
SOĞUMAYA maruz kalır. Burada ısı kaybı
düşen atmosferik basınç nedeniyle
meydana gelen genişleme sonucunda
ortaya çıkar. Yukarıya doğru yoğunlaşma
düzeyi ile sınırlandırılmış olan bu safhaya
yağış sağlamadığı için KURU SAFHA
denir.
• Yoğunlşama düzeyine ulaştıktan sonra,
yoğunlaşma nedeni ile bir miktar latent
(saklı) ısı enerjisi açığa çıkacağından
yükselen hava artık eskisi kadar soğuma
göstermeyecektir.
• Yağışların sınıflandırılması ve yağış tipleri
• Bir yoğunlaşma ürünü olan yağışların
meydana gelebilmesi için nemli hava
kütlelerinin herhangi bir nedenle
yükselerek soğuması ve doyma noktasının
aşılması gerekmektedir. Ancak ister kar
ister yağmur şeklinde olsun yağışların
miktarı, şiddeti, süresi, ve dağılışı havanın
ihtiva ettiği su buharı yanında özellikle
soğumanın derecesi, hızı ve şiddetine
bağlı olarak değişir.
Başlıca 3 tip yağış vardır
• Konveksiyonel yağışlar
• Orografik yağışlar
• Siklonik ve cephesel yağışlar
Konveksiyonel yağışlar
• Çevresine nazaran fazla ısınarak hafifleyen
hava kütlelerinin yükselmesi sonucunda
meydana gelir. Böyle bir hava kütlesi yoğunluğu
kendi yoğunluğuna eşit bir düzeye gelinceye
kadar yükselir ve sıcaklığı da o düzeydeki
sıcaklığa düşer. Böylece doyma noktasına ulaşır
ve yağış oluşur. Bu tip yağışlar genellikle
sağınak şeklinde düşerler. Özellikle intertropikal
bölgelerde görülen bu yağışlar ılıman bölgelerde
daha çok yaz mevsimlerinde dikkati çekerler.
Orografik yağışlar
• Nemli hava kütlelerinin dağlarla karşılaştıkları alanlarda
bu dağları aşmak üzere yükselme ve ona bağlı olarak
soğumaları sonucunda oluşurlar. Bu tip yağışların
sağladığı nem miktarı, hava kütlelerinin nemlilik derecesi
ve sıcaklığı yanında, dağların yükseklik ve bakılarına
bağlı olarak da değişim gösterirler. Türkiye’nin kuzey ve
güneyinde yer alan sahil bölgelerinde dağların dış
yamaçlarının fazla yağış alması ve yağış haritası ile
topoğrafya haritası arasındaki genel benzerlik,
yoğunlaşma ve bulutların oluşumu ile topoğrafik yapı
arasındaki sıkı bağlılığın, dolayısıyla orografik yağışların
bir sonucudur.
Siklonik ve cephesel yağışlar
• Yeryüzündeki yağışların büyük çoğunluğu
siklonlara ve değişik hava kütlelerinin temas
yüzeyleri yani cepheler boyunca meydana gelen
düşey hareketlere bağlı olarak oluşurlar. Siklonik
yağışlar alçak basınç merkezine (siklon merkezi)
doğru yatay istikamette yaklaşan hava kütleleri
tatarından oluşturulurlar. Frontal yağışlar ise
cephelere bağlı hareketlerin neden olduğu
soğumalar sonucu meydana gelir ve daha bol
yağışlar şeklinde oluşmaları ile dikkati çekerler.
• Genellikle Türkiye üzerinde meydana gelen
şiddetli yağışların depresyonik olduğu görülür.
• Sahil bölgelerinde ve engebelerin bulunduğu
diğer bölgelerde orografik sağnaklar görülür.
• İç ve Doğu Anadolu’nun etrafı dağlarla çevrili
kısımlarında konveksiyonel sağanaklar görülür.
Yağışların ölçülmesi
Yağışlar yağış ölçer denilen meteoroloji aletleri
ile ölçülür.
1- Standart yağış ölçerler
2- Yazıcı yağış ölçerler
Standart yağış ölçerler
• Günlük yağışları ölçmek için kullanılır.
• Galvanizli saçtan yapılmış silindir şeklindedir.
• Üst tarafında çapı ve alanı belli olan daire
şeklinde bir ağız kesiti vardır.
• Alt tarafta yağış sularının toplandığı bir toplama
kabı bulunur.
• h = V/A
• V= biriken su (mm³)
• A= yağış ölçerin ağız kesiti (mm²)
• h= yağış miktarı (mm)
Yazıcı yağış ölçerler
• Üç ayrı ilkeye göre çalışırlar
1- Tartı esasına göre
2- Sifon esasına göre
3- Salınım esasına göre
Bu yağış ölçerlerle hem toplam günlük ve
haftalık yağışlar, hem de yağışın şiddeti ölçülür.
Birim zaman içinde düşen yağış miktarı yani
yağış şiddeti mm/saat, mm/dk, mm/gün olarak
ifade edilebilir.
Yağış özellikleri
• Yağış şiddeti ve sürekliliği
• Yağışlarda tekerrür (yinelenme) ve yağış
olasılığı
• Yağış etkenliği
• Kuraklık
Yağış şiddeti ve sürekliliği
• Bir yağışın belli bir zaman aralığında
düşen miktarı (mm/dk veya mm/sa vb)
yağış şiddeti veya yoğunluğu olarak
tanımlanır.
Şiddetli yağış
• Yağışların yeryüzüne ulaştırdığı su miktarı
dakikada 2.2 mm veya saatte 17.3 mm ve
daha fazla ise şiddetli yağış olarak
adlandırılır. Bu yağışlar genellikle
konveksiyonel tipte oluşurlar bununla
birlikte orografik ve cephesel yağışlarla
birleştikleri de olur.
Sürekli yağış
• 6 saat aralıksız süren ve saatte en az 0.5
mm su bırakan yağışlardır.
• Özellikle taşkın kontrolü gibi
hidrometeorolojik çalışmalarda bulutların
oluşturabilecekleri yağışa dönüşebilir su
miktarının önceden tahmin edilmesi
konusu üzerinde durulmaktadır.
Yağışlarda tekerrür ve yağış
olasılığı
• Bunun için yağışlar frekans analizine tabi
tutulurlar.
• Yağışların frekans analizinde şiddet-süretekerrür bağıntısı üzerinde durulur. Bu
konuda matematik-istatistik esasa
dayanan değişik yöntemlerle geliştirilen
formül ve abaklardan yararlanılmaktadır.
Yağış etkenliği
• Yağış etkenliği yeryüzüne ulaşan yağış
sularının buharlaşma ve yüzeysel akıştan
artan kısmıyla toprağa sızan su miktarına
bağlı olarak değişmektedir.
Kuraklık
• Genel anlamıyla yağış azlığıdır. Yağış
azlığına buharlaşma da eklendiğinde
kuraklık daha da belirginleşir. Sıcaklığın az
olduğu yerlerde de kuraklık olasılığı vardır.
• Kutup çevreleri bağıl nemin yüksek olması
nedeniyle nemli sanılmakta oysa kuraklık
çekilmektedir.
• Orta enlemlerde kışın egemen olan
karasal antisiklonlar da önemli bir kuraklık
nedeni oluştururlar.
• Orta enlem çölleri ise dağların yağmur
gölgesinde veya denizlerden uzakta
kaldıklarından kuraklığın fazla olduğu
alanlardır.
• Bazı yıllar nemli bölgelerde de önemli
kuraklık olaylarına rastlanabilir.
Yağışların dağılışı
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Yağışların dağılışında rol oynayan etkenler
-Rejyonel etkenler
Topografya
Bakı
Yamaç eğimi
Yükselti
Ormanlar
Denizden uzaklık
Deniz akıntıları
Yağışlarda zamana bağlı
değişimler
•
•
•
•
1- Yağışlarda günlük değişim
Karasal tip günlük değişim
Denizsel tip günlük değişim
2- Yağışlarda aylık ve mevsimlik
değişimler
Yağış rejimi
• Yıllık yağışın aylara veya mevsimlere göre
dağılış tarzına denir.Yağış rejimi belli koşullar
altında oluştuğundan, belli alanlarda her yıl
hemen hemen aynı değişim seyrinin izlendiği
tipler ve alanların ortaya çıkmasına yol açar. Bu
tipler ve etkili oldukları alanların belirlenmesinde
daha çok mevsimlik yağışlar üzerinde durulur.
Bir yerde nemlilik durumu ve hidrolojik
özelliklerin değerlendirilebilmesi için yalnız yağış
miktarı değil rejimin de dikkate alınması gerekir.
• Örneğin, su üretim havzalarında yapılacak ağaçlandırma
çalışmalarında tür seçimi için yağış rejiminin
bilinmesinde büyük yarar vardır. Yağışların büyük
çoğunluğunun kış dönemine rastladığı bir yörede
yaprağını dökmeyecek ağaç türleriyle yapılacak bir
ağaçlandırma intersepsiyon kaybını arttıracağından su
veriminin azalmasına neden olabilecektir.
• Yine tarımsal üretimde uygulanacak rotasyon yağış
rejimi dikkate alınmadan düzenlenecek olursa yağışlı
dönemde toprağın açık kalması halinde erozyon zararları
aşırı derecede artabilecektir.
• İntersepsiyon: Yağışın ağaçların tepe
tacında tutularak toprağa ulaşmadan
buharlaşan kısmıdır.
• Rotasyon: Tarımsal ürünlerin yıl içerisinde
dönüşümlü olarak yetiştirilmesidir.
Yağış rejimi tipleri
•
•
•
•
•
•
•
Ekvatoral yağış rejimi
Tropikal yağış rejimi
Subtropikal yağış rejimi
Muson yağış rejimi
Akdeniz yağış rejimi
Okyanusal yağış rejimi
Kontinental yağış rejimi
Kar yağışı, kar erimesi ve daimi
kar sınırı
• Kar yağışları, kar yağışlarının başlangıç ve sona
eriş tarihleri, kar örtüsünün kalınlığı, süresi ve
karların erimesi sadece meteorolojik ve
klimatolojik yönden değil, bir yerdeki hidrolojik
ilişkiler bakımından da önemlidir.
• Özellikle dağlık bir ülke olan ülkemizde kar
örtüsünün oluşum ve erime koşulları, yağış
havzalarındaki akımlar, sel ve taşkınların
meydana gelişi ile çok yakın ilgili bulunmaktadır.
• Hava sıcaklığındaki değişmeler sonucu
ortay çıkan ani kar erimeleri, kısa sürede
yüksek akımların oluşmasına ve sel ve
taşkın zararlarına yol açmaktadır. Bu gibi
durumlara sağınak yağışların eşlik etmesi
halinde karşılaşılan tehlike ve zararlar
daha da büyük boyutlara ulaşmaktadır.
• Kar örtüsünün süresi, kar halindeki yağışların
miktarı ve erimelerinde rol oynayan etmenlere
bağlıdır. Normal koşullar altında devamlı bir kar
örtüsünün oluşumu için sıcaklığın 0C ile -5C
arasında olması gerektiği halde, nemli
yamaçlarda bu oluşum, sıcaklık 0 C ye
düşmeden de görülebilir. Diğer atarftan düzlük
alanlarda kar örtüsü günlük ortalama sıcaklığın =
yi aşması halinde ortadan kalktığı halde bol
yağışlı dağlar üzerinde 5C ye kadar
kalabilmektedir.
• Bu durum karların erimesinde etkili olan etkenler dikkate
alındığında açıklanabilir.
• Sıcaklık
• Güneşlenme süresi
• Yağmur halindeki yağışlar
• Hareket eden hava kütlelerinin temas yüzeylerinde kar
örtüsüne ilettikleri enerji,
• yer altında daha yüksek olan ısının kar örtüsüne geçişi
• kar örtüsü ile temas halinde bulunan hava içerisindeki su
buharının yoğunlaşması sırasında açığa çıkan saklı
enerji gibi etkenler
• Bu etkenler büyük ölçüde yükselti, bakı, ve enlem
derecelerine bağlıdır.
•
•
•
•
Yükselti arttıkça;
Kar örtüsünün kalınlığı fazlalaşmakta,
Yerde kalış süresi uzamakta,
Belli bir yükseltiden sonra yeryüzü sürekli
olarak karla kaplı bulunmaktadır
• Sürekli karla kaplı bu yükselti kademesine
daimi kar sınırı denir.
• Oluşumları bakımından birbirlerinden farklı
iki sınırdan söz edilebilir.
• 1- Topografik yapının uygunluğu nedeniyle
karların erimeden kalıcı kütleler
oluşturduğu orografik daimi kar sınırı
• 2- Yerel özellikleri nedeniyle karın
tutunmasına uygun bulunmayan dik
eğimler, kar birikimine elverişli çukurluklar
veya gölgelik alanlar gibi koşullarla ilgisi
bulunmayan kalıcı kar kütlelerinin oluştuğu
klimatik daimi kar sınırı
• Orografik daimi kar sınırı yükselti
bakımından çoğu kez klimatik kar sınırının
altında kalmaktadır.
• Genellikle aralarındaki fark 50-100 m veya
fazla olabilmektedir.
• Türkiye’de daimi kar sınırı
• Doğu Karadeniz dağlarının kuzey
bakısında 3100 m civarında, güney
bakısında 3400 m,
• İç Anadolu’da 3500 m den geçen bu sınır
• Doğu Anadolu’da 3700-4000 m ye
ulaşmaktadır.
• Buharlaşma, nem ve yağış ölçmeleri
• Topraktan, serbest su yüzeyinden
buharlaşma ve bitki örtüsünün
transpirasyon yoluyla sarfettiği su
kayıplarının belirlenmesi hidrometeorolojik
çalışmalarda büyük önem taşımaktadır.
• Örneğin buharlaşma miktarının bilinmesi
önerilen bir baraj veya göletin yapılabilirliği
açısından yer seçiminde veya bir baraj
sisteminin çalıştırılma aşamasında üzerinde
önemle durulması gereken bir kriterdir.
• Hemen her tip su bilançosunun
hesaplanmasında buharlaşma ve
evapotranspirasyon en önemli unsur olarak öne
çıkmaktadır.
• Buharlaşmanın indirekt yoldan
belirlenmesine yarayan aletler genelde
Atmometre veya Evaporimetre isimleriyle
tanınırlar. Bu aletler;
• 1- Buharlaşma panları (havuzları veya
tankları)
• 2- Gözenekli porselen cisimler,
• 3- Islak kağıt yüzeyler.
1- Buharlaşma panları (havuzları veya tankları)
• Bunlarla ölçülen buharlaşma miktarları göl
ve barajlardan yani açık su yüzeylerinden
buharlaşmanın hesaplanmasında
kullanılırlar. Hidrometeorolojik amaçlı en
çok kullanılan panlar;
• 1- A-sınıfı buharlaşma panı
• 2- GGI-3000 tipi panlar
• Buharlaşma panlarıyla yapılan
gözlemlerde günlük buharlaşma miktarı,
birbirini izleyen günler arasındaki su
seviyesi farkı olarak hesaplanır. Bu arada
yağış meydana gelirse hesaplamada
dikkate alınır. Pandaki su seviyesi, panın
duvarındaki sabit işarete kadar su ilave
edilerek veya yağışla gelen su
uzaklaştırılarak tayin edilir. Bu şekilde
birbirlerini izleyen iki gün için belirlenen su
seviyeleri arasındaki farktan buharlaşma
miktarı bulunur.
•
•
•
•
•
E = P± ΔH
Burada;
E = buharlaşma miktarı (mm)
P = Yağış (mm)
ΔH = pandaki suya ilave edilen
veya uzaklaştırılan su miktarı
Nem ölçmeleri
• Havadaki nem miktarının ölçülmesi, değişik
cihazlardan yararlanılarak yapılmaktadır. En
yaygın kullanılanları;
• Higrometre
• Psikometre
Nem değişmelerini sürekli olarak kaydedenlere
Higrograf
Ve sıcaklıkla nem değişmelerini birlikte
kaydedenlere Termohigrograf kullanılmaktadır.
Yağış ölçmeleri
• Yağış ölçmelerinin dayandığı temel ilke;
• Bir düzlem üzerine yağış olarak düşen su
miktarının yükseklik olarak ifadesidir.
Kuraklık ve Türkiye Açısından
• Genel Bir Değerlendirme
• KURAKLIK VE KURAKLIK TİPLERİ
• Kuraklık meteorolojik olarak yağışların "normal"
seviyesinin altına düşmesi olarak tanımlanır.
• kuraklık "yağışların kaydedilen normal seviyelerinin
önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su
kaynaklarını olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengede
bozulmalara sebep olan doğal olay " olarak
tanımlanabilir (BMÇMS, 1997).
• Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif
olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi, ve
ekonomik boyutunun yüksek olması onu diğer doğal
afetlerden ayıran en önemli özellikleridir.
• Herhangi bir bölgede kuraklık, frekans, şiddet, süre ve
etki alanı gibi ifadelerle tanımlanır.
• Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok
çeşidi olmakla beraber dört belirgin
kuraklık tipi vardır (Wilhite ve Glantz,
1987). Bunlar;
• meteorolojik kuraklık,
• tarımsal kuraklık,
• hidrolojik kuraklık ve
• sosyo-ekonomik kuraklıktır (Şekil 1).
Şekil 1. Kuraklık Tipleri ve Kuraklığın Farklı Kaynaklar Üzerinde Etkisi
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Meteorolojik kuraklık;
uzun bir zaman içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına
düşmesi olarak tanımlanır.
Nem azlığının derecesi ve uzunluğu meteorolojik kuraklığı belirler ve
bölgeden bölgeye gelişiminde farklılıklar gözlenir.
Örneğin yağışın ve yağışlı gün sayısının belirli bir değerden az olması
temeline dayanarak kurak periyotlar teşhis edilir. Diğer bir tanım şekli
yağışın aylık, mevsimlik veya yıllık toplamlarının ortalamadan olan farkları
ile ilişkilidir.
Tarımsal kuraklık;
meteorolojik kuraklığın çeşitli özellikleri ile çok yakın ilişkilidir.
Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması olarak
tanımlanan tarımsal kuraklık nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluştuğu
zaman meydana gelir. Ürün miktarında azalmaya, büyümelerinde değişime
ve hayvanlar için tehlikeye sebep olur.
Hidrolojik kuraklık;
yeraltı su kaynakları, yüzey suları veya yağış periyotlarının etkisi ile ilişkilidir.
• Meteorolojik kuraklığın uzaması durumunda hidrolojik kuraklıktan
söz edilir. Uzun süreli yağış azlığının kaynak seviyeleri, yüzey akışı
ve toprak nemi gibi hidrolojik sistemin bileşenlerinde kendisini
göstermesidir. Yeraltı suları, nehirler ve göllerin seviyesinde keskin
bir düşüşe sebep olur. Bir dönemde yaşanan yağış miktarında
azalma toprak neminde hızlı azalmaya neden olacağı için tarımla
uğraşanlarca hemen hissedileceği halde hidroelektrik santrallerinde
bir süre etkili olmayacaktır.
• Kuraklığın sosyo-ekonomik tanımı meteorolojik, hidrolojik ve
tarımsal kuraklıkla bağlantılı bazı ekonomik ürünlerin arz ve
talepleriyle ilgilidir (NDMC,1995).
• Sosyo-ekonomik kuraklık, yukarıda bahsedilen kuraklık tiplerinden
farklı bir durum arz eder. Çünkü bu kuraklık yer ve zamana bağlı
olarak ortaya çıkar. Sosyo-ekonomik kuraklık yağışlardaki azalmanın
sonucu olarak gelişen ve üretimin ihtiyacı karşılayamadığı
durumlarda ortaya çıkar.
• TÜRKİYE'DE KURAK KOŞULLARI
• Yağışa bağlı iklim sınıflandırmalarında genelde kabul edilen
esaslara göre,
• yıllık ortalama yağışı 250 mm'den az olan yerler kurak,
• 250-500 mm arası olan yerler ise yarıkurak iklime sahip olarak
tanımlanır ( Kömüşçü ve Erkan,1998).
• Türkiye'de İç Anadolu ile Doğu Anadolu'nun önemli bir kısmı
yarıkurak iklim alanına girmektedir (Şekil 2).
• Türkiye'de sadece yağışa bağlı olarak ciddi derecede kurak
sayılabilecek alanlar yoktur. Bununla beraber İç Anadolu'da Tuz
Gölü ve çevresi 300 mm'ye yakın yıllık yağışları ile kurak bölge olma
sınırına yakın özellikler gösterirler. Bu arada Aydeniz metoduna göre
yapılan ve yağışın yanında sıcaklık, nispi nem ve güneşlenme süresi
gibi diğer faktörlerin dikkate alındığı çalışmaya göre ise Türkiye'de
kuraklıktan etkilenen alanların sınırlarının genişlediği görülmüştür.
• Buna göre, İç Anadolu'nun tamamı, Doğu Akdeniz,
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin bir kısmı kurak özelliğe
sahip olup, yer yer çöl ve çok kurak özellik gösterirler.
Erinç tarafından uygulanan yağış etkinliği indisi ise
Türkiye'de tam kurak sayılabilecek bir bölge olmadığını,
ancak Akçakale, Urfa, Iğdır, Tuzluca ve Konya'da indisler
kuraklık sınırına yakın değerler vermektedirler. Yine
Erinç indisine göre, İç Anadolu Bölgesi (Yukarı Kızılırmak
Bölümü hariç) ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Urfa
Platoları, Diyarbakır Havzası, Mardin Çevresi yarıkurak
alanlar sınıfına girmektedir. Ancak bu alanların yarıkurak
karakteri her yerde aynı değildir. Özellikle bitki örtüsü
etkisi faktörü de dikkate alındığında Konya ve Urfa
çevrelerinin güneyinde kalan yörelerde kuraklığa karşı
eğilim daha kuvvetlidir.
• Yağış özellikleri bakımından yağışlı günler sayısının
bilinmesi kuraklık ihtimalleri bakımından önem taşır.
Türkiye'nin büyük bir kısmında yağışlı günler sayısı azdır
ve bölgelere göre ortalama 60 ile 175 gün arasında
değişmektedir. En yüksek değerler ülkenin kuzeyinde
Karadeniz kıyıları boyunca uzanan şerit üzerinde olup,
bu kuşak içinde yağışlı günlerin sayısı yer yer 138 ve
141'e kadar ulaşmaktadır. Diğer taraftan Akdeniz
Bölgesinde yağışların yılın belli bir dönemine ait olması
nedeniyle yağış miktarının ve yağışlı gün sayısının
toplamı fazla değildir. Türkiye'nin yarıkurak bölgelerini
oluşturan İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde yağışlı günler sayısı 100'ün altına düşer.
• Özellikle Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri
yıllar-arası yağış değişkenliklerinin en fazla olduğu
bölgelerdir. Bölgesel bazda yağış değişkenliğini
göstermek için kullanılan varyasyon katsayısı, yağış
ortalamalarının yüzde 36 ile Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde olduğunu gösterirken, bu oran Doğu
Anadolu'nun büyük bir kısmında ve Akdeniz kıyı
kuşağında yüzde 25'e ve Karadeniz Bölgesi'nde yüzde
20'nin altına düşmektedir. Genelde, varyasyon
katsayısının yüzde 20'nin üzerine çıktığı bölgeler ise,
yağıştaki değişkenlikler sebebiyle kuraklığın şiddet ve
sıklığının en fazla olabileceği yerleri ifade eder.
TÜRKİYE'DE KURAKLIĞA ETKİ
EDEN FAKTÖRLER
• atmosferik koşullar,
• fiziki coğrafya faktörleri, ve
• iklim koşulları yer almaktadır.
• Türkiye soğuk aylarda polar, sıcak aylarda ise tropikal hava
kütlelerinin etkisi altındadır (Şensoy,S.2001). Sibirya üzerinden
gelen cP hava kütlesi karasal karakterli soğuk ve kurudur. Kış
aylarında sis ve ayaza neden olur, bazen Karadeniz'i geçerken nem
kazanarak orografik yağışlar yapabilir. Atlas Okyanusundan gelen
mP hava kütlesi ise Avrupa ülkeleri ve Balkanları geçerek ülkemizi
etkiler. Yerde belirgin olmayan A.B. Sistemleri ile gelmedikleri için
kararsızlık yağışları yapar. Yağış olarak Karadeniz sahilinde yağmur
iç kesimlerde kar bırakabilir. Akdeniz Üzerinden geldiğinde ise daha
fazla etkili olur ve her türlü yağışı bırakır. mT hava kütlesi sıcak ve
nemli karakterli olduğu için batı bölgelerimizde oldukça fazla yağış
bırakır. cT hava kütlesi ise K. Afrika üzerinden gelir karasal sıcak ve
kurudur. Kuzey sistemlerle karşılaşırsa Akdeniz cephesini oluşturup
yağış bırakabilir. Diğer taraftan Akdeniz'den geçerken yeterli ölçüde
nem kazandığı takdirde yine yağış yapması söz konusudur. Zaman
zaman gördüğümüz çamur yağışları da bu hava kütlesinin ülkemizi
etkilemesinin bir sonucudur.
• Yeryüzünde iklim özelliklerinin meydana gelişinde fiziki
coğrafya faktörlerinin de önemli etkileri vardır. Bunlar
denize yakınlık-uzaklık (karasallık derecesi), yükselti ve
oroğrafik özelliklerdir.
• Türkiye yüksek bir ülkedir ve ortalama yükseltisi 1100 m
den fazladır. Örnek olarak, ülkemizin deniz seviyesi ile
500 m arasında kalan alçak alanları ancak % 17,5 kadar
iken, 1000 m den daha yüksek alanları ülke
yüzölçümünün % 55 den fazlasını meydana getirir. Bu
durumun Türkiye'nin iklim koşulları üzerinde çok önemli
etkiler yapacağı açıktır.
• Her şeyden önce birbirine yakın yerler arasında büyük
yükselti farklarının varlığı, yerel farkların ortaya
çıkmasına ve özellikle yağış ve sıcaklık koşullarının
yatay ve düşey yönde hızlı değişmeler göstermesine
neden olmaktadır. Kıyı bölgelerinden iç kısımlara ve
batıdan doğuya doğru yükseltinin artması ve ülke
yüzölçümünün yarıdan fazla bir kısmının 1000 m' den
daha yüksek olması yüzünden buralarda kış aylarının
soğuk ve sert geçeceği, yaz mevsiminin ise kısa
süreceği kolayca anlaşılabilir. Bununla birlikte yükseltinin
iklim şartlarına etkisi, yalnız sıcaklık dağılışı ve farkları
yönünden değil, yağış ve nemlilik yönünden de olur.
• Gerçekten ülkemizde yüksek dağlar ve platolar en fazla
yağış alan yerler olurken, dağlarla çevrili İç Anadolu
havzalarında yağış miktarlarının çok düşük olduğu tespit
edilir. Nemli rüzgarlara karşı olan yüksek dağlar,
yağışların dağılışında doğrudan doğruya etkili olurken,
yükselti faktörü aynı zamanda yağış şeklini de tayin
etmektedir. Gerçekten alt yamaçlarda ve alçak alanlarda
yağmur şeklindeki yağışlar baskın iken, yüksek
yamaçlarda ve doruklarda kar şeklindeki yağışlar
egemen olmakta ve sıcaklığın düşük olması nedeniyle
kar örtüsünün yerde kalma süresi de yılın büyük bir
kısmını kapsamaktadır. Türkiye'de bölgeler, hatta yöreler
arasında görülen kuvvetli iklim farkları, her şeyden önce,
mevcut yükselti farkının bir sonucudur.
• Türkiye gibi orta kuşak ülkelerinde yıl
içinde yağışlı kış ve kurak yaz dönemleri
olmak üzere birbirinden farklı iki dönem
bulunur. Türkiye yıllık toplam yağışlarının
%35'ini kış aylarında almaktadır. Bunu
ilkbahar ve sonbahar mevsimleri
izlemekte, yaz aylarında ise bu oran %11'e
düşmektedir.
• Bu durum, genel atmosfer sirkülasyonu ve hava kütleleri ile
yakından ilgilidir. Türkiye kış aylarında denizel kutupsal ve karasal
kutupsal hava kütlelerinin etkisinde kalır. Bu hava kütleleri ve
bunlara bağlı cephe sistemleri Türkiye'de kış aylarının yağışlı
geçmesini sağlar. Bu hava kütlelerinin kuzeye ve güneye hareketleri
sırasında kararsızlık kazanması bol yağışlara sebep olur. Bu
sebeple Türkiye'de kış kuraklığı ciddi boyutlarda söz konusu değildir.
Yazın ise bu hava kütleleri değişen termik koşullara bağlı olarak
alansal olarak küçülür ve etkilerini kaybederler. Bunların yerine
tropikal hava kütleleri etkinlik kazanır ve Azor yüksek basıncı
kuvvetlenerek etki alanını genişletir. Ayrıca güneyde kara
yüzeylerinin ısınmasına bağlı olarak Basra alçak basıncı oluşur. Bu
durum iki büyük sistem altında kalan Akdeniz Havzasında denizel
tropikal ve karasal tropikal hava kütlelerinin etkinliğini artırır. Gelişen
bu basınç sistemlerine bağlı olarak etkili olan kuzey-kuzeybatı yönlü
rüzgarlar ülkenin kuzeyinin yağışlı diğer yerlerin ise kurak
geçmesine sebep olur.
• Atmosferik koşulların yanında topoğrafik koşullar da kurak alanların
belirlenmesinde önemli rol oynar. Türkiye'yi kuzeyden ve güneyden
kuşatan dağ sıraları yağış miktarı bakımından ülkemizi iki farklı
bölgeye ayırır. Türkiye'nin yıllık ortalama yağış dağılışı incelenirse,
Türkiye'de en fazla yağış alan yerlerin kıyı kuşağına giren alanlar
olduğu görülür. Buna karşılık iç bölgelerde yağışlar belirgin bir
şekilde azalmaktadır. Öncelikle, Türkiye'yi çevreleyen ılık denizlerin
buharlaşma kaynağı olarak yağış koşulları üzerindeki etkisi
önemlidir. Kıyı bölgelere ulaşan nemli hava kütleleri, Kuzey Anadolu
dağları ve Torosların dış yamaçlarında yükselir ve kıyı kuşağı ile bu
dağlara bol yağış düşer. Buna karşılık iç kısımlara ulaşan hava
kütleleri taşıdıkları nemin önemli bir kısmını kıyı kuşağında bırakmış
olduklarından ve dağları aştıktan sonra alçaldıkları sırada adyabatik
olarak ısındıklarından daha az nem içerirler. Bu nedenle iç
bölgelerde yağış, kıyı bölgelerine oranla daha azdır. Diğer taraftan,
iç bölgelerde kış mevsiminde yüksek basınç koşullarının egemen
olması, yazında yüksek olan sıcaklığın yoğuşmayı zorlaştırması,
yağışların bu alanda daha az etkili olmasına neden olur.
TÜRKİYE'DE KURAKLIK EĞİLİMLERİ
• Sahel'de ve Subtropikal kuşak yağışlarında 1960'lı
yıllarda başlayan ani azalma, 1970'li yıllarla birlikte Doğu
Akdeniz Havzası'nda ve Türkiye'de de etkili olmaya
başlamıştır. Yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve
kuraklık olayları, kış mevsiminde daha belirgin olarak
ortaya çıkmıştır. 1970'li yılların başı ile 1990'lı yılların
başı arasındaki kurak koşullardan en fazla, Ege,
Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri
etkilenmiştir (Turkeş, 1996a). Kuraklık olaylarının en
şiddetli ve geniş yayılışlı olanları, 1973, 1977, 1990 ve
1991 yıllarında oluşmuştur (Şekil 3). 1994-1998
döneminde ise, Doğu Anadolu Bölgesi dışında
Türkiye'nin büyük bir bölümünde önemli bir yağış azlığı
gözlenmemiş ya da meteorolojik kuraklıklar
yaşanmamıştır.
• Bu dönemin hemen ardından 1999-2000 yıllarında ve
2001 yılının ilk üç ayında ise, Türkiye'nin büyük bir
bölümünde yeniden kuraklık olayları yaşanmıştır. Şiddetli
ve yaygın meteorolojik kuraklıklar, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu ile Ege ve Akdeniz bölgelerinde
etkili olmuştur. Uzun süreli ortalamaların çok altındaki
yağış koşullarına bağlı meteorolojik kuraklıkların bir
sonucu olarak, Türkiye'de tarımsal ve hidrolojik
kuraklıklar da ortaya çıkmıştır. Su açığı ve su sıkıntısı,
yalnız tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulamayı,
içme suyunu, öteki hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri
içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir
noktaya ulaşmıştır. Nisan-Mayıs 2001'de ise, Türkiye'nin
büyük bir bölümünde bereketli yağışlar oluşmuştur.
• Genel olarak Doğu Akdeniz Havzası'nın ve
Türkiye'nin yıllık ve özellikle kış yağışlarında
gözlenen önemli azalma eğilimleri, bu bölgede
egemen olan cephesel orta enlem ve Akdeniz
alçak basınçlarının sıklıklarında özellikle kış
mevsiminde gözlenen azalma ile yüksek basınç
koşullarında gözlenen artışlarla bağlantılı olabilir.
Öte yandan, özellikle karasal yağış rejimine
sahip bazı istasyonların ilkbahar ve yaz
yağışlarında, zayıf bir artış eğilimi
gözlenmektedir.
• Son 30 yılda Türkiye'de kurak koşulların hakim olmasına
neden olan meteorolojik koşullar daha çok sirkülasyon
sistemleri ve Kuzey Atlantik Salınımı'nda görülen
değişmelere bağlı olarak açıklanabilir. 1980'den sonra
Sibirya Antisiklonun zayıflaması (kış kuraklığı), Azor
antisiklon sırtının Doğu Akdeniz'e ulaşması (kış
kuraklığı), Akdeniz'e gelen cephe sistemlerinin azlığı,
Basra alçak basıncının kuzeye sokulması (yaz
kuraklıkları) ve Azor ve Basra alçak basınçlarının
birleşerek kuvvetlenmesi (yaz kuraklıkları) olarak kendini
göstermiştir. Ayrıca Kuzey Atlantik Salınımı (NAO) 'nın
pozitif devreleri Türkiye'de ki kurak koşullarla oldukça
uyumludur (Şekil 4).
Download