Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
SOĞUK SAVAŞ SONRASI AVRUPA BİRLİĞİ - ÇİN İLİŞKİLERİ TEHDİTLER, FIRSATLAR, ÖNERİLER
Özlem Zerrin KEYVAN
DOKTORA TEZİ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
NİSAN 2015
iv
SOĞUK SAVAŞ SONRASI AVRUPA BİRLİĞİ - ÇİN İLİŞKİLERİ TEHDİTLER, FIRSATLAR, ÖNERİLER
(Doktora Tezi)
Özlem Zerrin KEYVAN
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Nisan 2015
ÖZET
Avrupa ve Çin iki eski medeniyettir. Avrupa ve Çin arasındaki ilişkilerin başlangıcı
1500'lü yıllara dayanmaktadır. Uluslararası sistemin değişen doğası sonucunu takiben;
Avrupa ve Çin arasındaki ilişkiler, AB ve Çin arasındaki ilişkilere dönmüştür. 1975 yılında
AB ve Çin arasında ilk resmi ilişkiler kurulmuştur. Bu tarihten itibaren de ilişkiler hızla
ilerlemiştir. İlişkilerin 30 yıllık değişimi sonrasında AB ve Çin ilişkileri yeni bir noktaya
ulaşmıştır. 2004 yılından beri ilişkiler stratejik ortaklık olarak tanımlanmıştır. AB ile Çin
ilişkileri, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, Tayvan, Tibet, Dalai
Lama, Doğu Türkistan, Afrika, Orta Asya, Şanghay İşbirliği Örgütü, ABD, anti-damping
önlemleri, silah ambargosu, yabancı doğrudan yatırımlar ve son olarak fikri mülkiyet
hakları gibi geniş yelpazedeki birçok meseleyle ilgilenmiştir. İki aktörün bu meselelerle
uğraşması anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. İlişkiler; siyasi, askeri ve güvenlik,
ekonomik ve kültürel anlamda ilerlemiştir. Çok kutuplu dünya düzeninde iki önemli
aktörler olarak AB ve Çin farklılıklara rağmen ortak çıkarları paylaşmıştır. Bu çalışmanın
temel amacı AB ve Çin ilişkilerinin doğasının anlaşılmasını sağlamak ve anlaşılmasına
katkıda bulunmak olmuştur. Bu çalışma da AB ile Çin arasında değişen ilişki ile
ilgilenilmiştir.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Page Number
Danışman
: 1141
:AB, Çin, insan hakları, silah ambargosu, fikri mülkiyet hakları
:285
: Doç.Dr. Mustafa Nail ALKAN
v
THE EUROPEAN UNION- CHINA RELATIONS IN THE POST COLD WAR ERA THREATS, OPPORTUNITIES, PROPOSALS
(Ph. D. Thesis)
Özlem Zerrin KEYVAN
GAZI UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES
April 2015
ABSTRACT
Europe and China are two ancient civiliziations. The beginning of relations between
Europe and China dates back to 1500s. Following the conclusion of the changing nature of
international system, the relations between Europe and China have turned into the relations
between the European Union and China. In 1975, the EU and China established formal
diplomatic relationship for the first time. Since then relations between the EU and China
have developed fast. After three decades of evolution, the EU and China relations has
reached a new milestone. Since 2004, The EU and China relations has been defined as a
strategic partnership. The EU relationship with China touches on an exceptionally broad
range of issues from human rights, rule of law, democracy, sovereignty, Taiwan, Tibet,
Dalai Lama, East Turkestan, Africa, Central Asia, Shanghai Cooperation Organization,
The US, arms embargo to anti-dumping measures, foreign direct investment and lastly
intellectual property rights. Two actors deal with these issues which have led to intense
conflict. Relations flourish in all aspects; political, economic, security and cultural in order
to solve these areas of conflict. Since being two important actors in a multipolar world, the
EU and China share common interests in spite of differences. The main purpose of this
work is to try and contribute to the understanding about the nature of the EU and China
relations. This work deals with the changing relationship between the EU and China.
Science Code
Key Words
Page Number
Supervisor
: 1141
:The European Union, China, human rights, arm embargo,
intellectual property rights
: 285
: Assoc. Prof. Dr. Mustafa Nail ALKAN
vi
TEŞEKKÜR
Çalışmam boyunca bilimsel ve yapıcı bakış açısıyla tezin yazımında önemli bir paya sahip
olan ve desteklerini hiç esirgemeyen değerli hocam Doç Dr. Mustafa Nail Alkan'a, tez
izleme komitesinde yer alan ve yapıcı bilimsel katkılarıyla tezimin geliştirilmesine katkı
sağlayan değerli hocalarım Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol'a ve Prof. Dr. Çınar Özen'e
sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Tez yazım sürecindeki en büyük destekçilerim olan sadece
manevi olarak yanımda olmayıp tezimi okuyup katkılarda bulunan annem Şaziye Nesrin
Keyvan'a ve bana teşekkür edilen doktora tezine karşılık yıllar sonra kendi doktora tezimde
teşekkür imkanı bulduğum babam Dr.Nuri Çağlar Keyvan'a teşekkürlerimi sunmayı bir
borç bilirim.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ..............................................................................................................................
iv
ABSTRACT ....................................................................................................................
v
TEŞEKKÜR ....................................................................................................................
vi
İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................
vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ .............................................................................................
x
KISALTMALAR ............................................................................................................
xii
1.GİRİŞ .........................................................................................................................
1
2. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN TARİHİ GEÇMİŞİ ............
9
2.1. 1500-1800 Yılları Arası: Avrupa'nın Çin'den Etkilendiği Yıllar ........................
12
2.2. 1800-1949 Yılları Arası: Avrupa'nın Modernleşmesini Çin’in Etkilediği
Yıllar ...................................................................................................................
13
2.3. 1949-1989 Yılları Arası: Soğuk Savaş Dönemi ..................................................
16
2.4. 1990-1994 Yılları Arası: Geçici Dönem .............................................................
22
2.5. 1995-2002 Yılları Arası: Gelişme Dönemi .........................................................
25
2.6. 2003-2005 Yılları Arası: Stratejik Ortaklık Dönemi ..........................................
27
2.7. 2006-Günümüz: Çıkar Temelli İlişkiler Dönemi ................................................
31
3. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLER ......................................................
41
3.1. AB İle Çin Arasındaki Siyasi İlişkiler ................................................................
44
3.1.1. İnsan Hakları ...............................................................................................
46
3.1.2. Hukukun Üstünlüğü.....................................................................................
55
3.1.3. Demokrasi....................................................................................................
57
3.1.4. Egemenlik (Tek Çin Politikası) ...................................................................
59
3.1.4.1.Tayvan Meselesi ...................................................................................
61
3.1.4.2. Tibet Meselesi ......................................................................................
66
3.1.4.3. Doğu Türkistan Meselesi .....................................................................
70
viii
Sayfa
3.2. AB İle Çin Arasındaki Askeri Ve Güvenlik İlişkileri .........................................
71
3.2.1. Silah Ambargosu .........................................................................................
81
3.3. AB İle Çin Arasındaki Ekonomik İlişkiler..........................................................
90
3.3.1. Ekonomik Ve Ticari İlişkilerdeki Sorunlar .................................................
96
3.3.1.2. Anti-Damping Önlemleri .....................................................................
99
3.3.1.2.1.Tekstil Krizi .................................................................................. 101
3.3.1.2.2. Güneş Enerjisi Panelleri Krizi...................................................... 104
3.3.1.3. Piyasa Ekonomi Statüsü ...................................................................... 107
3.3.1.4. Doğrudan Yabancı Yatırımlar ............................................................. 109
3.3.1.4. Fikri Mülkiyet Hakları ......................................................................... 112
3.3.2. Enerji ........................................................................................................... 115
3.3.2.1. Enerji Tüketimi .................................................................................... 115
3.3.2.1.1. Petrol ............................................................................................ 116
3.3.2.1.2. Doğal Gaz .................................................................................... 121
3.3.2.1.3. Kömür .......................................................................................... 123
3.3.2.1.4. Nükleer Enerji .............................................................................. 125
3.3.2.1.5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ................................................... 127
3.3.3.2. Enerji Politikaları ................................................................................. 129
3.3.2. Çevre............................................................................................................ 131
3.4. AB ile Çin Arasındaki Kültürel İlişkiler ............................................................. 136
3.4.1. Bilim, Teknoloji ve Yenilik ......................................................................... 141
4. AB'NİN ÇİN İLE İLİŞKİLERİ ETKİLEYEN AKTÖRLER .................... 145
4.1. Almanya ve Çin Arasındaki İlişkileri ................................................................. 150
4.2. İngiltere ve Çin Arasındaki İlişkiler .................................................................... 160
4.3. Fransa ile Çin Arasındaki İlişkiler ...................................................................... 167
4.4. ABD ile Çin Arasındaki İlişkiler ......................................................................... 179
ix
Sayfa
4.5. Afrika İle İlişkiler ................................................................................................ 187
4.6. Orta Asya İle İlişkiler .......................................................................................... 196
4.6.1. Şanghay İşbirliği Örgütü İle İlişkiler ........................................................... 198
5. SONUÇ VE ÖNERİLER .................................................................................... 203
KAYNAKLAR ............................................................................................................... 227
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 285
x
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 3.1. AB'nin Ekonomik Güç Algısı .....................................................................
43
Çizelge 3.2. AB üyesi 3 büyük ülkenin Çin'de insan haklarına bakışı(%) .....................
55
Çizelge 3.3. AB İle Tayvan Arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) .........................
62
Çizelge 3.4. Çin İle Tayvan arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) ..........................
64
Çizelge 3.5. Çin’in Toplam Askeri Gücü .......................................................................
72
Çizelge 3.6. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İhracatçıları ................................
73
Çizelge 3.7. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İthalatçı ......................................
73
Çizelge 3.8. Ülkelerin Nükleer Kapasitesi ......................................................................
74
Çizelge 3.9. Çin’in Katıldığı Barış Koruma Operasyonları
(31 Aralık 2012’ye kadar) .........................................................................
80
Çizelge 3.10. AB İle Çin Ticaret Hacmi (Milyar Avro) .................................................
93
Çizelge 3.11. AB-Çin Hizmet Alanında Ekonomik Ve Ticari İlişkiler
(Milyar Avro) ...........................................................................................
93
Çizelge 3.12. Çin'in Hızlı Büyümesine Avrupa Ülkelerinin Memnuniyeti ....................
95
Çizelge 3.13. Çinli İşletmelerin AB Üyesi Ülkeler İle Yatırımlarını Etkileyen
Faktörler ...................................................................................................
96
Çizelge 3.14. AB Üyesi Ülkelerin Çin’e Şarap İthalatı (Milyar Dolar) ......................... 106
Çizelge 3.15. 2012 Yılında Çin’deki 10 Büyük AB Üyesi Yatırımcı (Milyar Avro) ..... 109
Çizelge 3.16. AB'nin Çin'e Doğrudan Yabancı Yatırımları (Milyar Dolar) ................... 110
Çizelge 3.17. Çin'in AB'ye doğrudan yabancı yatırımları (milyar avro) ........................ 111
Çizelge 3.18. Bölgelere Göre Dünya Enerji Tüketimi .................................................... 116
Çizelge 3.19. Bölgelere Göre Dünya Enerji Üretimi ...................................................... 116
Çizelge 3.20. Çin’in Petrol Üretimi ve Tüketimi(Günlük Bin Varil) ............................. 117
Çizelge 3.21. Çin'in Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013...................................................... 118
Çizelge 3.22. AB'nin Petrol Üretimi ve Tüketimi (Günlük Bin Varil) ........................... 119
Çizelge 3.23. AB-28 Üyesinin Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013 ..................................... 120
xi
Çizelge
Sayfa
Çizelge 3.24. Çin'in Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) ................................................... 121
Çizelge 3.25. AB'nin Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) ................................................. 122
Çizelge 3.26. Çin'in Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) ............................ 124
Çizelge 3.27. AB'nin Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) .......................... 125
Çizelge 3.28. AB ve Çin Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) ........ 126
Çizelge 3.29. AB'nin ve Çin'in Yenilenebilir Enerji Tüketimi
(Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) .................................................................. 128
Çizelge 3.30. Bölgelere Göre Dünya Karbondioksit Salınımları .................................. 133
Çizelge 3.31. 25-34 Yaş Arası Nüfusun Yükseköğretim Düzeyindeki Payı .................. 140
Çizelge 3.32. Özel ve Kamu Sektöründeki Toplam Araştırmacılar ............................... 142
Çizelge 4.1. Çin'e Göre AB İle Çin Karşılaştırması ....................................................... 145
Çizelge 4.2. ABD-Çin Ticaret Hacmi (Milyon Dolar) ................................................... 185
Çizelge 4.3. Çin-Afrika Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) .................................................. 189
Çizelge 4.4. Çin'in Afrika'ya Yumuşak Güç Uygulamaları (%) ..................................... 194
xii
KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar
Açıklamalar
AAET
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
AET
Avrupa Ekonomik Topluluğu
AHO
Anlaşmazlıkların Halli Organı
AKÇT
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
ARF
ASEAN Bölgesel Forumu
AR-GE
Araştırma ve Geliştirme
ASEAN
Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği
ASEM
Avrupa-Asya Toplantısı
AT
Avrupa Topluluğu
BM
Birleşmiş Milletler
ÇHC
Çin Halk Cumhuriyeti
ÇKP
Çin Komünist Partisi
DTÖ
Dünya Ticaret Örgütü
GSMH
Gayri Safi Milli Hasıla
GSYH
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
NATO
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü
ODGP
Ortak Dış ve Güvenlik Politikası
SAGP
Satın Alma Gücü Paritesi
SSCB
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
ŞİÖ
Şanghay İşbirliği Örgütü
1
1.GİRİŞ
Uluslararası dünya düzeninde ortaya çıkan radikal gelişmeler ve değişmeler Avrupa
ile Çin, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC, Çin) ve Avrupa
Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri şekillendirmiştir. Küreselleşmeye,
modernleşmeye ve modern karşılıklı bağımlılık teorisine bağlı olarak ülkelerin ekonomik
olarak birbirlerine gereksinim duyması, ekonominin bir dış politika unsuru olarak ortaya
çıkmasını tetiklemiştir. Ekonomi, ülkeler arası ilişkilerde ve uluslararası dünya düzeninde
politikayı belirleyici ve oluşturucu bir etkiye sahip olmuştur. Bu yeni düzen ortamında
1975 yılında AET ve Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasından, 1978 yılında ilk
ticaret anlaşmasının ve 1985 yılında AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
imzalanmasından itibaren, iki aktör arasındaki ilişkiler birçok benzerlik ve farklılık ile
ekonomik ve ticari anlamda başlamıştır. AB, normatif büyük bir güçtür. Çin ise küresel
seviyede yükselen bir güçtür ve büyük güçler arasında olma hedefiyle hızla ilerlemeye
çabalamaktadır. Gelecekte AB ve Çin ilişkilerinin uluslararası dünya düzeninin şartlarının
ana gündemi olabilme ihtimali AB ile Çin ilişkilerinin değer kazanmasını sağlamıştır.
1970'li ve 1980'li yıllarda Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye karşı olarak ABD ve
Güneydoğu Asya Ülkeleri
Birliği
(ASEAN)
ile
birlikte
ilişkiyi
AET
ile
Çin
temellendirmiştir. Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber ekonomik ve ticari işbirliği
çerçevesinde ilişkilere hızlı bir yön vermiştir. 1995 ve 2005 yılları arasında uluslararası
ekonomik işbirliği aracılığıyla ilişkiler stratejik ortaklık boyutunu kazanmasıyla iki aktör
stratejik ortak olarak ifade edilmeye başlanmıştır. 2006 yılından itibaren de daha normal
seyir takip eden bir ilişkiye geçilmiştir. 1975 yılında diplomatik bağların kurulmasıyla
başlayan ilişkiler 1978 yılında ekonomik ve ticari ilişkilerin eklemlenmesiyle 2005 yılına
kadar ekonomik ve ticari işbirliği anlamında değer kazanarak devam etmiştir. Ekonomik ve
ticari ilişkiler iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari sorunların artmasını da beraberinde
getirmiştir. 2006 yılından bu yana da, ekonomik ve ticari sorunların yanına AB siyasi
ilişkilerde insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi koşulluluğu ile ilgili konuları da
daha fazla gündemine alır hale gelmiştir. Son yirmi yılda AB ve Çin arasındaki ilişkiler,
Çin'in küresel aşamadaki ekonomik büyümesinden ve bu sayede kazandığı yeni siyasi
kimliğinden dolayı yeni bir yön kazanmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerlemesiyle
ilişkilerin her alanda gelişmesine zemin hazırlamıştır. AB ile Çin arası ilişkiler ve işbirliği
silah ambargosu, iklim değişikliği, çevre, enerji, küresel ısınma, Çin'in siyasi, ekonomik
2
reformları ve ekonomik büyümesi, makroekonomik dengeler, Çin'e piyasa ekonomi
statüsünün tanınmamasından kaynaklanan ekonomik ve ticari sorunlar, anti-damping
önlemleri, fikri mülkiyet hakları, bilimsel, yenilik ve teknolojik gelişmeler, insan hakları,
hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, Tayvan, Tibet, Doğu Türkistan, Afrika ve ABD
gibi küresel meseleleri içermiştir. Silah ambargosu, tam piyasa ekonomisi statüsünün
tanınmaması, fikri mülkiyet haklarının korunmaması, anti-damping önlemleri ve Tibet
meseleleri ilişkilerde anlaşmazlıkların ve çatışmaların ortaya çıkmasına neden olan
meseleler olmuştur. Bu meseleler AB-Çin Zirvelerinin merkezini oluşturmuştur.
Diplomatik olarak AB ve Çin; zirveler, stratejik diyaloglar, yüksek düzey diyaloglar ve
çalışma grupları vasıtasıyla ile bir araya gelerek anlaşmazlık ve çatışma meselelerini
çözmeye çalışmıştır. AB ile Çin de ilişkilerini geliştirmek ve derinleştirmek amacıyla her
meseleyle ilgili ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmeye çalışmıştır. AB’nin Çin ile ilişkilerini
geliştirmesi Avrupa'daki ve Asya'daki dengeleri etkileyebilmesi bağlamında da önem
kazanmıştır.
Bu çalışma, Soğuk Savaş sonrasında Avrupa Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti
arasında ilişkileri fırsatlar, tehditler ve öneriler açısından değerlendirmeyi amaçlamıştır.
Çalışma boyunca Çin Halk Cumhuriyeti yerine Çin, Çin Cumhuriyeti yerine de Tayvan
ifadesi literatür taramalarında bu şekilde kullanımına rastlanıldığından tercih edilmiştir.
AB ile Çin arasındaki ilişkilerin ekonomik ve ticari gelişme ile beraber ilerlediğini ve AB
üyesi ülkelerin değişen niteliğine göre geliştiğini ve derinleştiğini savunmuştur. AB'nin
Çin ile ilişkileri Avrupa'nın etkisi altında, ekonomisinin liberalize edildiği, hukukun
üstünlüğünün
geliştirildiği
ve
politikanın
demokratikleştirildiği
strateji
üzerine
kurulmuştur. Bu strateji ikili anlaşmaları, ortak tebliğleri, ortak niyet bildirgelerini
(momerandum of Understanding-MoU), AB-Çin zirvelerini, resmi bakanlık ziyaretlerini,
özel sektör diyaloglarını, yüksek düzey diyaloglarını içermiştir. Bu süreç, AB ve Çin
arasındaki çok taraflı işbirliği alanlarını oluşturmuştur. Bu çerçevede, AB ile Çin
arasındaki ilişkilerinde en önemli gelişmeler nelerdir, 1500'lü yıllarda başlayan Avrupa ve
Çin arasındaki ilişkiler günümüze AB ile Çin ilişkilerine nasıl yansımıştır, AB için Çin'in
ve Çin için AB'nin önemi nedir, AB ve Çin siyasi ilişkilerinde aynı siyasi kavramları nasıl
farklı yorumlamıştır, AB ve Çin arasındaki ilişkileri bu farklı yorumlar nasıl etkilemiştir,
iki taraf bu farklılıkları nasıl giderebilir, bu farklılıklardan nasıl ortaklık yaratılabilir,
AB'nin ve Çin'in ilişkilerinin kurulmasını ve hızla ilerlemesini sağlayan ekonomik ve ticari
ilişkilerde karşılaşılan sorunlar neler olmuştur, bu ekonomik ve ticari sorunların çözülmesi
3
için tarafların alması gereken önlemler neler olabilir, AB ve Çin güvenlik ilişkilerinde
karşılaştıkları silah ambargosu meselesine taraflarının yaklaşımları nasıldır, silah
ambargosunun kaldırılmaması ilişkilere nasıl yansımıştır, taraflar silah ambargosunun
kaldırılması için hangi yöntemlere başvurmalıdır, son yıllarda önem kazanan kültürel
ilişkilerini geliştirmek için neler yapmaktadırlar, kurumsal AB'nin ötesinde Çin'in üç
büyük AB üyesi ülkesi olan Almanya, Fransa ve İngiltere ilişkileri nasıl başlamış, nasıl
ilerlemiş, hangi noktaya ulaşmıştır, AB ile AB'nin üç büyük ülkesinin Çin ile ilişkilerinin
bağlantısı nedir, Afrika, ABD, Orta Asya ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerin AB ve
Çin arasındaki ilişkilere yansıması nasıldır sorularının cevapları ile ilgilenilmiştir. Çalışma
bu soruların cevaplarını vermek amacıyla üç bölümden oluşmuştur.
Çalışmanın birinci bölümünde Çin İmparatorluğundan Avrupa'ya ilişkilerinden Çin
Halk Cumhuriyet'inden AET’ye, AT’ye ve AB'ye kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilere
değinilmiştir. AB ile Çin arasında Soğuk Savaş sonrası ilişkilerin oluşmasını etkileyen
Avrupa ile Çin arasındaki tarihsel gelişimden bahsedilmiştir; bu tarihsel gelişimden
bahsederken AB ile Çin arasındaki günümüzdeki ilişkilere yansıması vurgulanarak
incelenmiştir. Bu tarihsel genel bakış, geçmiş ve gelecek arasında devamlılığın, devam
etmeyen ve devamı mümkün olmayan durumların olduğuna işaret etmemizi sağlamıştır.
AB ve Çin, uluslararası dünya düzeninin değişen ve gelişen şartlarına dinamik iki aktör
olarak ayak uydurmuştur. Avrupa ile Çin arasında 1500'lü yıllarda başlayan ilişkilere
rağmen, AB ile Çin arasında coğrafi uzaklığın ötesinde oluşmuş fiziksel uzaklık hala
giderilememiştir. Soğuk Savaşın sona ermesiyle iki taraf bağımsız ilişkiler kurarak bu
fiziksel uzaklığı gidermeye çalışmıştır. Buna rağmen; AB ile Çin arasındaki ilişkiler
uluslararası gelişmelerden ve şartlardan etkilenerek ilerlerken; ortaklıklar, farklılıklar,
ortak çıkarlar ve ortak çıkarlara farklı yaklaşımlar da ilişkilerin genel seyrini etkilemiştir.
Tarihsel olarak ilişkilerin gelişimine bakıldıktan sonra, ilişkilerin stratejik ortaklık
boyutu ve karşılıklı bağımlılık teorisi çerçevesinde AB ile Çin arasındaki ilişkiler dört
şekilde sınıflandırma ile incelenmiştir. İkinci bölümde AB ile Çin arasındaki ilişkiler
siyasi, askeri ve güvenlik, ekonomik, kültürel ilişkiler olmak üzere dört sınıfa ayrılarak
detaylı olarak açıklanmıştır. AB ile Çin siyasi ilişkilerinin gündeminin oluşmasını sağlayan
meseleler insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, özelinde Çin’in hassas
olduğu, yumuşak karnı olarak algıladığı ve ulusal bütünlüğü ile egemenliğini ilgilendiren
meseleler olarak gördüğü Tayvan meselesi, Tibet meselesi ve Doğu Türkistan meselesi ele
4
alınmıştır. AB ile Çin arasındaki siyasi ilişkileri zorlayan mesele Tibet meselesi ve Dalai
Lama olmuştur. Tibet meselesi ve Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmeleri ilişkilerin
zaman zaman durma noktasına gelmesine neden olmuştur. AB ile Çin arasındaki askeri ve
güvenlik ilişkileri, özelinde de bu ilişkileri etkileyen en önemli mesele olarak 1989 yılında
AB tarafından Çin'e uygulanmaya başlanan ve hala devam eden silah ambargosu olarak
görülmüştür. AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması yönünde Çin,
kampanyalar ve lobi faaliyetleri yürütmesine rağmen, günümüze kadar bu mesele ile ilgili
herhangi olumlu bir sonuç alamamıştır. Silah ambargosunun uygulanmasının sembolik
olarak algılanmasına rağmen, Çin silah ambargosunun devamından yana olmadığından
acilen kaldırılması gerektiğine inanmıştır. ABD'nin baskısıyla silah ambargosunun hala
uygulanmaya devam etmesi AB'nin Çin ile stratejik ortaklık veya ABD ile müttefiklik
yönünde tercihte bulunması Çin açısından önem taşımış, silah ambargosunun kaldırılması
önerisi ile AB ikisinden birini tercih etmeye zorlanmış görünmüştür. Bu arka plan ışığında
AB ile Çin arasındaki ilişkileri etkileyen mesele olarak silah ambargosu meselesi ele
alınmıştır. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler özellikle Çin'in Dünya Ticaret
Örgütüne üyeliği ile hızla ekonomik büyümesinin yansıması ile açıklanmıştır. Çin'in hızla
ekonomik olarak büyümesi AB açısından aranan önemli bir aktör halini almasını
sağlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkiler ilerledikçe, beraberinde ekonomik ve ticari
sorunlarda ortaya çıkmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkileri etkileyen ekonomik ve ticari
sorunlar olarak anti-damping ve telafi edici vergi önlemleri, doğrudan yabancı yatırımlar,
fikri mülkiyet hakları ve AB'nin Çin'e tanımadığı piyasa ekonomisi statüsü olarak
belirlenmiş ve bu sorunlar üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. AB'nin Çin'e uyguladığı
anti-damping önlemlerinden dolayı ilişkilerde ortaya çıkan tekstil krizinden ve yakın
zamanda ortaya çıkan güneş enerjisi panelleri krizinden bahsedilmiştir. Güneş enerjisi
panelleri krizinde Çin, sopa yaklaşımı ile AB'nin geri adım atmasını sağlamıştır. Bu
ekonomik ve ticari sorunlarının yanında birbirleri ile paralel gelişen çevre ve enerji
meseleleri de ele alınmıştır. Çevre ve enerji konularının ekonomik ve ticari ilişkilerde ele
alınmasının nedeni olarak AB ve Çin arasında yürütülen ekonomik ve sektörel
diyaloglarda enerji çalışma gruplarına ve çevre diyaloglarına yer verilmiş olması belirleyici
bir faktör olmuştur. AB ile Çin kültürel ilişkilerini etkileyen yumuşak gücün tanımı
yapılarak Çin'in AB'nin deneyimlerini dikkate alarak yumuşak güç unsuru olma
çabasından bahsedilmiştir. Eğitim, turizm, spor, sanat, bilimsel ve teknolojik gelişmeler
yoluyla kültürel ilişkileri geliştirme ve yumuşak güç olma unsuru ayrıntılı bir şekilde
incelenmiştir.
5
Ekonomik finansal krizine ve ardından tüm Avrupa'ya domino etkisiyle yayılan Avro
bölgesi borç krizine kadar Çin'e yönelik AB üyesi ülkelerinin tutumları üzerine çeşitli
araştırmalara göre, Almanya'nın, Fransa'nın ve İngiltere'nin Avrupa'nın üç büyüğü olarak
Çin ile ilişkileri önem taşımıştır. Bu üç temel AB üyesi ülke, AB’nin Çin politikasını
şekillendirmiş ve Çin'e yönelik politika oluşturulması sürecine liderlik etmiştir. Almanya,
Fransa ve İngiltere; AB’nin Çin politikasının ve Çin’in AB politikasının oluşmasında en
etkili üç büyük AB üyesi ülke olarak kabul edilmiştir. Bu ülkelerin her biri Çin'in
Avrupa'daki ortağı olmak için rekabet içinde yer alarak Çin ile güçlü ekonomik ve ticari
ilişkilere ve Çin'e yönelik farklı tarihi geçmişlerden kaynaklanan farklı yaklaşımlara sahip
olmuştur. Almanya, Fransa ve İngiltere dışında geriye kalan AB üyesi ülkeler Çin ile ikili
ilişkilerde kilit aktörler olamamıştır. AB'nin kurumsal olarak politikasının oluşmasını
etkileyemedikleri gibi, Çin ile diğer üç büyük AB üyesi ülke kadar pragmatik ortak
çıkarlara ve ortak anlayışa sahip olamamışlardır. Çin'e Almanya'nın, Fransa'nın ve
İngiltere’nin ilişkilerinde gösterdiği önemi de göstermemişlerdir. Almanya, Fransa ve
İngiltere, kurumsal birlik politikası hesabına ulusal politikalarını çıkarları doğrultusunda
yürütmüştür. Bu yüzden de bu çalışmanın üçüncü bölümünde AB üyesi üç büyük ülke ile
Çin arasındaki ilişkiler incelenmiştir. AB üyesi üç büyük ülke, AB'nin Çin politikasının
oluşmasını etkilerken; ABD de bu politika yapım sürecini etkilemiştir. Asya Pasifik
Bölgesinde ABD, Pivot stratejisi ışığında yükselen Asya ve Çin politikasını geliştirmiştir.
Üçüncü bölümde ABD'nin bu yeni stratejisinden bahsedilmiştir. ABD, Ortadoğu
bölgesiyle ilgilenirken, Asya'da Çin güçlü bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine,
ABD de Asya Pasifik bölgesiyle Asya Pasifik ülkesi olarak ilgilenmesi gerektiğini fark
etmiştir. Asya Pivot Stratejisi (Asya’nın Kalbi), Asya Pasifik bölgesiyle ilgilenmeye
başlayan ABD'yi ve bu bölgede güçlenen Çin'i karşı karşıya getirmiştir. Bu karşı karşıya
geliş, sadece ABD ile Çin ilişkilerini değil, aynı zamanda AB ile Çin ilişkilerini de
etkilemiştir. AB'nin üç büyük üyesi Almanya’nın, İngiltere’nin ve Fransa'nın Çin ile
ilişkileri ve ABD'nin Çin ile ilişkileri dışında, AB ile Çin ilişkilerini etkileyen Afrika ile
ilişkiler, Orta Asya ile ilişkiler ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkiler de olmuştur. Bu
yüzden de üçüncü bölümde Afrika, Orta Asya ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerin
AB ile Çin arasındaki ilişkilere etkilerinden bahsedilmiştir. Afrika hem AB hem Çin için
zengin doğal kaynak rezervlerine sahip olması bakımından cazip bir kıta olmuştur. AB'nin
kıtayla ilgili sömürge geçmişine sahip olması Çin'in kıtadaki rolünün ve nüfuzunun AB'ye
oranla artmasını ve Afrika ülkelerinin AB'ye göre Çin'i daha samimi bulmasını sağlamıştır.
Afrika'nın AB ile Çin ilişkilerini etkilemesi Çin'in rolü ve nüfuzu bağlamında ele
6
alınmıştır. Afrika'da Çin'in etki alanını ve nüfuzunu arttırması AB'nin dikkatini çekmiş ve
Çin'in de dahil olduğu üçlü işbirliği girişimini başlatma çabasına girmiştir. Orta Asya
bölgesi hem AB hem de Çin açısından özellikle artan enerji ihtiyacını karşılama hedefinde
stratejik öneme sahip bir bölge olarak kabul edilmiştir. AB, Orta Asya bölgesiyle ilgili
politikalarını yeni yürürlüğe koymuştur. Çin, ŞİÖ aracılığıyla da bölgede aktif olarak yer
almıştır. Çin'in üyesi olduğu ŞİÖ, AB'nin ŞİÖ aracılığıyla Çin'e ve Rusya'ya ulaşmasını
sağlamıştır. Bunun yanında AB'nin Çin ile ilişkileri Rusya'ya ŞİÖ üyesi olan Çin sayesinde
ulaşmasına imkân vermiştir. Çin'de Avrupa'da AB, Asya'da üyesi olduğu ŞİÖ aracılığıyla
güçlü bir aktör olarak üçlü işbirliğini sağlamaya çalışmıştır. AB'nin Çin'e yüklediği rol ve
bakış çerçevesinde AB, Çin ve ŞİÖ ilişkileri arasındaki bağlantıdan bahsedilmiştir.
Ana hatlarıyla bu plan kapsamında çalışmamda birinci bölümde ele alınan Avrupa ile
Çin arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişimi, ikinci bölümde değinilen tarihsel bağlardan,
ortaklıklardan ve farklardan etkilenen siyasi ilişkiler, askeri ve güvenlik ilişkileri,
ekonomik ve ticari ilişkiler ve kültürel ilişkiler, üçüncü bölümde incelenen AB üyesi üç
büyük ülke Almanya, Fransa ve İngiltere; ABD; Afrika ve Şanghay İşbirliği Örgütü
kapsamında etkilenen AB ile Çin ilişkileri çerçevesinde çok kutuplu uluslararası dünya
düzenini inşa etme sürecinde her iki aktöründe birbirlerine duyduğu özellikle ekonomik ve
ticari ilişkiler bağlamındaki karşılıklı bağımlılık içeren işbirliğinden ve ihtiyaçtan dolayı
AB ile Çin arasındaki ilişkilerde uzun dönemli güçlüklerin ve sıkıntıların yaşanmasının
mümkün olmadığı, ayrıca bu ilişkinin yarattığı dinamizmin ve AB'nin Çin'i etkileyerek
oluşmasını sağladığını deneyimlerin, uluslararası dünya düzenini tek kutupluluktan çok
kutupluluğa geçiş sürecinde teşvik edeceği ve ilişkilerde yakalanan sinerjinin oluşturacağı
iyi örneğin yakın gelecekte diğer ülkeler üzerinde olumlu sonuçlar yaratacağı temel tez
olarak ele alınıp vurgulanmıştır. Çalışmanın temelini oluşturan varsayımlardan biri;
tarihsel, siyasi, bölgesel ve uluslararası gelişmelerinin AB ve Çin arasındaki ilişkilerinde
yönlendirici ve belirleyici bir rol oynadığı şeklinde olmuştur. İki aktörün ekonomik
dönüşümü ve yeni uluslararası dünya düzenine uyum isteği ve çabası ilişkilerin
yakınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Varsayımlarından bir diğeri, ilişkiler stratejik ortaklık
boyutu olarak tanımlanmasına rağmen rağmen; birtakım ekonomik ve ticari, siyasi, askeri
ve güvenlik meseleleri ilişkilerin stratejik ortaklığını engellemektedir. Bu ekonomik, ticari,
askeri ve güvenlik, siyasi meselelerin ortadan kaldırılması stratejik ortaklığını içeren
işbirliğinin önündeki engeller olarak kaldırılmış olacaktır. Bu çerçeve de ilişkilerdeki
sınırlandırıcı engellerin ortadan kaldırılmasıyla ilişkiler işbirliği çerçevesinde sorunsuz
7
ilerleyecektir. Ülkeler, küresel sorunları çözmek için işbirliğine ihtiyaç duymaktadır.
Varsayımlarından üçüncüsü, ilişkilerin karşılıklı bağımlılık içerdiği yönündedir. Her iki
aktör arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerlemesi; siyasi, askeri ve güvenlik ve
kültürel ilişkilerininde ilerlemesine zemin hazırlayacaktır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde
ekonomik ve ticari işbirliği şeklinde başlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin yanında
siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel ilişkilerde geliştirilmeye çalışılmıştır. İlişkileri
geliştirme çabaları farklılıklar en aza indirilerek ortaklıklar ön plana çıkarılmaya
çalışılmıştır. İki aktörün ilişkilerini yönlendiren uluslararası dünya düzenine ve ekonomik
dönüşümlerine uyum birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayan en önemli faktör olmuştur. Bu
çalışma ile uluslararası dünya düzeninin değişen ve gelişen şartlarının tasviriyle AB ve Çin
arasındaki ilişkilerin geldiği nokta anlaşılmaya çalışılacaktır.
8
9
2. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN TARİHİ GEÇMİŞİ
1970’li yıllarla birlikte uluslararası dünya düzeni değişim sürecine girmiştir. Soğuk
Savaşın bitimini realist teorinin açıklamadaki başarısızlığı, liberalist teorinin önem
kazanmasını sağlamıştır. Serbest ticareti zorlayan engellerin ortadan kalkması; uluslararası
ticaretin gelişmesini ve malların, sermayenin ve emeğin serbest dolaşımının gerekliliğini
ortaya çıkarmıştır. Realizmin ilişkileri belirleyen en önemli olarak gördüğü güvenlik
boyutu; yerini sosyal, ekonomik sorunlara bırakmıştır. Serbest ticaretin uluslararası barışın
ve refahın sağlanmasındaki en önemli unsur olduğunun anlaşılması sonucunda liberaller
karşılıklı bağımlılık gibi yeni kavramsal yaklaşımlar ile bu dönemi tanımlamaya
başlamıştır. Robert O. Keohane ve Joseph S.Nye, 1977 yılında Güç ve Karşılıklı bağımlılık
ilişkisi (Power and Interdependence: World Politics in Transition) üzerine yoğunlaşarak
karşılıklı bağımlılık teorisini hassasiyet (sensitivity) ve etkilenme derecesi (vulnerability)
durumlarını göz önünde bulundurarak ilişki de belirli gelişmişlik düzeyine ulaşmış her iki
tarafa da bir maliyet yüklenmesi sonucunda taraflardan hareket serbestisi kısıtlı olanın
daha çok etkilenmesi olarak ifade etmiştir (Keohane ve Nye, 2001: 11). Kesin ve
belirleyici kuralları olmayan karşılıklı bağımlılık teorisi Soğuk savaşın sona ermesiyle
uluslararası ilişkilerde küreselleşmenin ve modernleşmenin yansımasıyla dönüşüme tabi
olmuştur. Karşılıklı bağımlılık, bir asimetrik güç ilişkisinin yönlendirdiği bağımlılık
ilişkilerinden farklı olarak tarafların birbirine bağımlı olmadığı, herhangi olumsuz bir
gelişme de her iki tarafında mutlaka etkilendiği ancak taraflardan biri için daha çok
önemlilik atfedilmiş ilişkileri içermiştir (Barkin, 2013: 19). Bir ülkenin başka bir ülkeye
her alanda tek taraflı vazgeçilmez olarak bağımlı olması, dış politikasını etkileyen ciddi bir
zafiyetlik unsuru içermektedir. Karşılıklı bağımlılığı fayda, maliyet ve simetri unsurlarının
varlığı oluşturmaktadır. Ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılık göreceli olarak denge
içeren ilişkileri kapsamaktadır. Liberaller karşılıklı bağımlılık teorisinin işbirliğini, uyumlu
çalışmayı, şeffaflığı, güveni arttırmayı hedeflemesiyle rasyonel bir seçenek olarak
istikrarın ve barışın sürekliliğini desteklediğini ifade etmektedir (Maoz, 2011: 282).
Küresel karşılıklı bağımlılık yaklaşımına göre, taraflar arasında işbirliğinin varlığı ile
istikrarı ve barışı engelleme ihtimali olan anlaşmazlıkların ve çatışmaların önüne
geçilebilir. Bu yüzden de karşılıklı bağımlılık anlaşmazlık meselelerinin çözümünde savaş
dışındaki yöntemleri kullanmayı teşvik etmiştir. Karşılıklı bağımlılık sonucunda ülkeler
arasındaki farklılıkların en aza indirileceği ortaklıklar sayesinde rekabetinin sonlanacağı
varsayılmaktadır. AB'nin kuruluş sürecine bakıldığında; Avrupa bölgesinde ortak
10
ekonomik ve ticari çıkarlarını sağlamayı hedefleyen tarihi düşman ülkelerin bir araya
gelerek aralarındaki çatışmaların ve anlaşmazlıklarında ortadan kalkacağı fikri aracılık
etmiştir. Ernst Haas, uluslararası ticaretin sadece istikrarın ve barışın sürekliliğini
desteklemeyeceğini aynı zamanda siyasi entegrasyonun da tamamlanacağını ifade etmiştir
(Haas, 1958: 16).
İlişkilerin karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ele alınabilmesi için temel önceliğin,
aktörler arasındaki ilişkilerin odak noktasının ekonomik ve ticari ilişkiler olduğu kabul
edilmiştir. Uluslararası ticaretin, hammadde ve pazar gereksiniminin artması ülkelerin ve
çok uluslu şirketlerin yatırımlara ve ekonomik faaliyetlere bağımlı hale gelmesine neden
olmuştur. Ülkeleri ve çok uluslu şirketleri birbirine bağlayan dış ticaret faaliyetleri
olmuştur. Dış ticaret faaliyetleri daha kazançlı bir strateji olarak kabul edilmiştir. Bağımsız
kendi kendine yetebilen ülke olabilme dönemi sona ermiş, ülkeler diğer ülkelere mutlaka
ihtiyaç duymuştur. Ekonomik ve ticari bağların gelişmesi ilişkilerin siyasi, askeri ve
güvenlik, kültürel alanlarda da gelişmesine aracılık etmektedir. İşbirliği arayışları,
ilişkilerin gelişmesi için en uygun diplomatik araç olarak görülmektedir. Bu durumun
doğal sonucu olarak ülkelerin birbirlerine karşılıklı bağımlılıkları artmaktadır. Uluslararası
dünya düzeninin gelişmesi ve değişmesi de ülkeler arasında karşılıklı bağımlılığa dayalı
ilişki düzenini ortaya çıkarmıştır.
AB ve Çin arasındaki ilişkilerin iki taraflı karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ele
alınması karşılıklı bağımlılığı yaratan ve teşvik eden dinamik uluslararası dünya
düzeninden bağımsız düşünülmemelidir. Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel
tarihin belli bir döneminde düşünülen ve yaşanılan olayların tümünü kapsayan ve bu
olayların sonucunda ortaya çıkan siyasi felsefeyi zamanın ruhu ile ifade etmiştir (Avineri,
2003: 16). Otto von Bismarck, 19. yüzyılı sorunların kan ve kılıç ile çözülebileceği bir
dönem olarak işaret etmiştir (Lerman, 2013: 84). Soğuk savaşın sona ermesiyle SSCB'nin
dağılmasının ve ABD'nin tek süper güç olarak çıkmasının ardından uluslararası dünya
düzeninde çok kutupluluk gerekliliğini ortaya çıkarmış, zamanın ruhu sorunların
çözülmesinde işbirliği ilişkilerinin kurulmasını tetiklemiştir. Değişen ve gelişen şartlar
karşısında AB ve Çin, sahip oldukları özelliklerinden ve kapasitelerinden marjinal faydayı
sağlayacak şekilde yeni politika alanları belirlemiştir. Uluslararası dünya düzeninde
yaşanan bütün olaylar, radikal değişimler ve yeni belirlemeler zamanın ruhunu yakalamak
zorunda hisseden AB’nin ve Çin’in ilişkilerinin her alanda işbirliği çerçevesinde
11
kurulmasına kayıtsız kalmamalarını sağlamıştır. Uluslararası dünya düzeninde yer alan
bölgesel ve küresel güç dengelerinin iç içe geçmiş olması AB ve Çin arasında ilişkilerinin
geliştirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Küreselleşme, ekonominin bir dış politika
aracı haline getirilmesine neden olmuştur. Bu nedenle de; AB ve Çin arasındaki ilişkilerde
ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlamış, ardından ekonomik ve ticari ilişkiler temel
alınarak siyasi, askeri ve güvenlik ve kültürel ilişkileri oluşturmuştur.
Avrupa ve Çin, Batıyı ve Doğuyu birleştiren, buluşturan ve bir araya getiren iki eski
toplumdur. Çin, dünya tarihinin en eski medeniyetidir. Çin kelimesi Çincede orta krallık
anlamına gelmiştir. Çin kelimesinin anlamı da sahip olduğu merkez konumu ve stratejik
önemi vurgulamıştır. Avrupa'nın Antik Yunan ve Roma medeniyetinden dünyanın
modernleşmesinde oynadığı role kadar gurur duyduğu tarihi geçmişi olmuştur (Chen ve
Song, 2012). İki eski toplum olan Avrupa ve Çin arasında kurulan ilişkilerin geçmişi
1500'lü yıllara dayanmıştır. Çin, tam 66 yıl önce ulusal bağımsızlığını kazanan, hala
gelişmeye çalışan bir ülke olarak ihtiyaç duyduğu batının desteğini yanında görmek
istemiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük kayıplarla çıkan tarihi düşmanlıkları barındıran
Avrupa ülkeleri bir araya gelerek AET'yi kurma ihtiyacını hissetmiştir. AET'yi kurma
amacı birbirlerini aynı uluslararası örgüt içerisinde kontrol etme isteği olmuştur. 1990'lı
yıllarla beraber AET'nin rolü ve amacı değişmiş, kurumsal olarak AB halini almıştır.
Ekonomik güç olarak kurulan AB de uluslararası dünya düzeninin şartları değiştikçe,
Çin'in ekonomik desteğine ihtiyaç duymuş ve desteğini görmek istemiştir. Çin'e olan
bağımlılığı Çin'in ekonomik politikalarına karşı AB'nin daha hassas ve etkilenebilir
derecede olmasını sağlamıştır. Çin’de bu durumun farkında olarak bu durumu çıkarları
doğrultusunda lehine kullanmıştır. Soğuk savaş sonrasında AB ve Çin yeni işbirliği yolları
ve politika alanları aramaya başlamıştır. Böylece zamanın ruhu AB'nin ve Çin'in birbirleri
ile ekonomik ilişkiler kurma ve geliştirme ihtiyacını daha çok hisseder olmalarını
sağlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi, her alanda ilişkilerin
geliştirilmesini de sağlamış ve ilişkilerin temel odak noktası olmuştur. Taraflar arasında
belirli bir oranda ekonomik hassasiyetin ortaya çıkmasıyla AB ve Çin arasındaki ekonomik
ilişkiler karşılıklı bağımlılık düzeyine ulaşmıştır. Çin'in AB'yi sadece ekonomik güç olarak
algılaması, siyasi ve askeri aktör olarak ABD'ye bağımlı olduğu kanaatine sahip olması AB
ile ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlayan ilişkilerin ekonomik bağların ötesine
gidememesine neden olmuştur. Bunun yanında Çin, kurumsal bir varlık olan AB ile
12
ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme ile ilgilenmiş olmasına rağmen AB üyesi ülkeler ile
ilişkilerini birbirlerine karşı kullanarak ikili ilişkilere daha çok önem atfetmiştir.
Avrupa ile Çin arasındaki ilişkiler 1500'lü yıllardan günümüze kadar yedi döneme
ayrılarak ilerlemiştir. Her dönem kendi içinde farklı dinamikleri, ritmik ilişkileri ve
gelişmeleri barındırmıştır. Zamanın ruhu uluslararası ilişkilerin farklı şekillenmesine ve
ilerlemesine neden olmuştur. Bu yüzden de ilişkilerin yedi dönemi birbirinden tamamen
farklı şekilde ilişkilerde farklı sonuçlarla ve etkilerle karşı karşıya kalınmasına neden
olmuştur.
2.1. 1500–1800 Yılları Arası: Avrupa'nın Çin'den Etkilendiği Yıllar
Çin, dünya tarihinin en eski medeniyeti olarak 1000 ile 1500 yılları arasında,
dünyanın en dinamik ekonomisi olmuştur (Lockard, 2011: 373). Bu dönemde Avrupa,
Çin'in en dinamik ekonomi olarak deneyimlerinden yararlanmayı tercih etmiştir. Bu
dönemde dünya edebiyatının en önemli seyahatnamelerinden olan 13. yüzyılda yayınlanan
Venedikli tacir Marco Polo'nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren "Dünyanın hikâye edilişi"
başlıklı seyahatnamesi, Avrupalıların Çin'i tanımalarına ve anlamalarına aracılık etmiştir
(Wang, 2009: 5).
Cizvit rahipler Hristiyanlığı yaymak için Çin'e seyahat etmiş, Avrupa hemen hemen
bütün ülkeleri kapsayan en yıkıcı savaşlara sahne olurken, Hristiyan misyonerler mektuplar
ve kitaplar aracılığıyla Avrupa'dan daha huzurlu ve barış yanlısı bir ülke olarak gördükleri
Çin'in Avrupalı Aydınlanma düşünürlerine ulaşmasını sağlamıştır (Gunn, 2003:108).
Avrupa'da Alman düşünür Leibniz, Fransız düşünür Pierre Bayle ve Voltaire, Hollandalı
düşünür Isaac Vossius, İngiliz düşünür William Temple gibi Aydınlanma düşünürleri, Çin
felsefesinden ve doktrinlerinden etkilenmiştir (Fokkema, 2011: 22). 1500 ve 1800 yılları
arasındaki dönemde Çin, Avrupa'ya çok büyük katkılarda bulunmuştur (Mungello, 2013:
9). Bu katkılar, Avrupa'nın Çin'e bulunduğu katkılardan çok daha büyük katkılar olmuştur.
Geffrey Hudson, Çin'in bu dönemdeki katkılarını Çin kuşatması olarak tanımlamıştır
(Yahuda, 2008: 15). 1500 yılından itibaren, Çin'in katkıları sayesinde Avrupa'nın
ekonomisi dinamik bir hal alarak gelişmeye başlamıştır. 1511 yılında Portekiz, Malakka'yı
işgal etmiştir (Ke, 2006). 1517 yılında Tome Pires, Çin'e elçi olarak Portekiz Kralı
tarafından Malakka'dan Guangzhou’a Çin ile doğrudan ticari bağları geliştirmek için
13
gönderilmiştir (Hsu, 1990: 93). Böylece Portekiz, Malakka'dan Çin'e ilk ulaşan ve
ekonomik ve ticari ilişkileri geliştiren Avrupa ülkesi olmuştur. İspanyol Cizvit rahip
Francisco Xavier (1506-1552) Asya bölgesinde Hristiyanlığı yaymak için Macau’ya
gönderilmiştir (Phan, 2007: 175). 1500 ve 1800 yılları arasında Çin, dinamik kültüre sahip
bir dünya gücü olarak dünyanın en büyük ulusu olmuştur; bunun yanı sıra Çin'in ipek,
kâğıt, barut, gümüş, pusula, matbaa, çay, yüksek kaliteli porselenler ve dökme demir
araçları gibi mallar üretmesi ve ihraç etmesi küresel anlamda ticaretinin gelişmesini ve Çin
ekonomisinin dinamik bir ivme kazanmasını sağlamıştır (Goldstone, 2009: 8).
1800’lü yılların başında Çin’in 300 milyonluk nüfusu Rusya dahil olmak üzere
Avrupa nüfusunun iki katına ulaşmıştır; iç pazar ve ülke içi ticaret hacmi de
Avrupa’nınkinden çok daha büyük hale gelmiştir (Fairbank, 1978: 8). Çin'in 1820 yılında
Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) dünya toplam hasılanın %32.9’una denk gelmiştir
(Angus, 2007: 44). İngiliz filozof Francis Bacon, 1620 yılına kadar Çin'in dünyayı
etkileyen ve değiştiren üç buluşundan bahsetmiştir; matbaa, edebiyat dünyası açısından;
barut savaşta üstünlüğün sağlanması açısından; mıknatıs seferler açısından önemli buluşlar
olarak kabul edilmiştir (Yahuda, 2008: 13). Bu buluşlar Çin'in üretim teknolojisinin
üstünlük kazanmasını sağlamıştır. Ticaretin gelişmesi diğer ülkeler ile ekonomik ve ticari
bağların kurulmasına aracılık etmiştir. Ticari bağlar ile beraber Çin'in gemilerinin 3000 ton
iken, en büyük deniz gücü olan İngiltere'nin büyük gemilerinin 400 ton olması Çin'in
İngiltere'yi geçerek dünyanın en büyük deniz gücü olduğunun en önemli kanıtı olmuştur
(Hobson, 2004: 58). Böylece Çin, İngiltere'yi geçerek dünyanın en büyük ticari gemilerine
sahip deniz gücü halini almıştır.
2.2. 1800-1949 Yılları Arası: Avrupa'nın Modernleşmesini Çin’in Etkilediği Yıllar
19. yüzyılda, Batı Avrupa dünyanın ekonomik güç merkezi olan Çin’in dinamik
ekonomisinin yerini almıştır. Avrupa'nın ekonomik güç merkezi olması, 1500 ile 1800
yılları arasındaki Çin’in katkıları ile başarılmıştır. Avrupa'ya Çin'in katkıları 1800 ile 2000
yılları arasındaki Avrupa ve Çin arasındaki farkların ciddi oranda açılmasına neden
olmuştur (Mungello, 2013: 8). Çin, Avrupa'nın ekonomik olarak geri planına düşmüştür
(Richardson, 1999: 16). Alexandre Dumas Fils'in başyapıtı olan “Kamelyalı Kadın” (La
dame aux camélias) isimli roman Çin edebiyatı üzerinde ilham kaynağı olan ilk yabancı
roman olmuştur (Tang, 2000: 16). Bertrand Russell, John Dewey, Henri Bergson, Karl
14
Marx gibi Batılı filozof ve düşünürlerin eserleri Çinceye çevrilmeye başlanmıştır (Chang,
2011: 3). Sinolojinin Avrupa'da akademik disiplin olarak ortaya çıkması ve kabul edilmesi
1814 yılında gerçekleşmiştir (Brodsgaard, 2008).
1800'lü yıllarda Avrupa'nın Asya'da bazı bölgeleri sömürgeleştirme, ticari ve
teknolojik üstünlük ve hâkimiyet elde etme çabaları hız kazanmıştır (Lopez, 1998:6).
İngiltere gümüş ticaretini bırakarak yerine afyon ticareti karşılığında çay, ipek, porselen
gibi değerli Çin mallarını ucuza satın almaya başlamasıyla Çin yarı sömürge haline
gelmiştir. Çin’in afyon ticaretini ve kullanımını yasaklamasıyla ticaret dengesi
bozulmuştur ve Avrupa'dan Çin'e para akışı durmuştur (Clingan, 2011: 177). Çin'in
Avrupa ile ticari ilişkilerini askıya almasıyla, İngiltere Çin'e karşı askeri kampanyalar ve
lobi faaliyetleri başlatmıştır (Song, 2014). Bunun üzerine Afyon Savaşları çıkmıştır
(Carroll, 2007: 22). İngiltere, Çin’i I.Afyon Savaşında yenince 29 Ağustos 1842 tarihinde
Nanjing Barış Antlaşması imzalanmıştır (Tucker, 2010:1170). Nanjing Barış Antlaşması
I.Afyon Savaşı sonunda imzalanan Çin'e ağır imtiyazlar dayatan ilk "eşitsiz antlaşma"
olarak kabul edilmiştir (J. Gao, 2009: 244). Antlaşmanın hükümlerine göre Çin,
uluslararası ticaret için önemli olan beş limanı Guangzhou (Kanton), Xiamen (Amoy),
Şanghay, Fuzhou (Foochow) ve Ningbo (Ningpo) limanlarını İngiliz ticaretine açmak ve
Hong Kong adasının bütün denetimini yüz elli yıllığına İngiltere’ye bırakmak zorunda
kalmıştır (Blusse, 2004). Çin hükümeti, hayatını kaybeden İngiliz vatandaşlar ve yakılan
afyonlar için 21 milyon sterlin tazminat ödemeye zorlanmıştır (Crowe, 2014: 58). Bu
tazminatların ve imtiyazların Çin tarafından yerine getirilmemesi II. Afyon Savaşının
çıkmasına neden olmuştur.
II. Afyon Savaşı yenilgisinden sonra 1860 yılında İngiltere, Fransa ve Çin arasında
savaş tazminatlarını ve imtiyazlarını daha da arttıran Pekin Antlaşmasının imzalanmasıyla,
Fransa ile İngiltere on yeni limanın yanı sıra Tayvan ve Hannan adalarının serbest ticarete
açılması kabul edilmiştir (Wang, 2005: 16,18). Çin’in dışa açılabilmesi sağlanmasıyla
1861 yılında Avrupa modeli temelli ilk Çin dış ilişkiler ofisi kurulmuştur (Westad, 2012:
83). 1878 yılından itibaren başta İngiltere, Fransa ve ABD olmak üzere çeşitli ülkelerde
Çin, ilk daimi elçiliklerini açmaya başlamıştır (Wang, 2012). Çin'de yabancılar tarafından
yayınlanan ilk büyük yabancı dil gazetelerinden biri olan China Mail, Hong Kong’da
kurulmuştur (Munn, 2013: 63). 1898 yılında 99 yıllığına bir deniz üssü olan Weihaiwei
İngiltere, Guangzhouwan (Guangdong) Fransa tarafından kiralanmıştır (Zachman, 2010:
15
57). Avrupa'nın Çin üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz kurma baskısını arttırması, 1899
yılında Boxer ayaklanması olarak bilinen Hristiyan Çinlilere ve yabancı misyonerlere
saldırıların
başlamasına
neden
olmuştur
ve
ayaklanmadan
İtalya'nın, ABD'nin, Fransa'nın, Avusturya-Macaristan'ın,
rahatsızlık
Japonya'nın,
duyan
Almanya'nın,
Birleşik Krallık'ın ve Rusya'nın oluşturduğu Sekiz Devlet İttifakı'nın Qing hanedanlığını
yenmesinin ardından Çin, Sekiz Devlet İttifakı ve İspanya, Hollanda, Belçika arasında
1901 Boxer protokolünün imzalanmasıyla Boxer ayaklanmasını sona erdirmiştir (San,
2014: 445). 1840 Afyon savaşlarından 1901 Boxer protokolünün imzalanmasına kadar
Avrupa, Çin'e karşı artan ekonomik ve siyasi nüfuz kurma hırslarıyla meydan okumaya
devam etmiştir (Womack, 2008).
Çin'de hüküm süren Qing Hanedanlığına 1911 yılında son verilince cumhuriyetin
ilan edilmesiyle 2132 yıllık Çin monarşisi de tarihe karışmıştır (Huang, 2005: 283). Çin
Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Sun Yat Sen olmuştur (Kaplan, 2010: 5). 1921 yılında
Sun Yat Sen, Milliyetçi Partiyi (Guomindang) kurmuştur (Goodman, 2002:7). Mao
Zedong’un kurucu üyesi olduğu Çin Komünist Partisi de bu dönemde faaliyete geçmiştir
(Slavicek, 2009: 27). Milliyetçi Partinin başındaki Sun Yat Sen’in ölümünden sonra
partinin başına Chiang Kai Shek'in geçmesiyle beraber Milliyetçi Parti liderleri ile Çin
Komünist Partisi liderleri arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Batı Avrupa’nın
modernliğine gıpta eden Çin modernleşme çabalarına önem vermeye başlamıştır. Böylece
Çin; Batı’nın yeni düşünce sistemi, sanayi ve askeri üstünlüğü karşısında uyum sağlama
çabalarının ön plana çıktığı bir döneme girmiş olmasına rağmen; Çin’in modernleşme için
giriştiği her faaliyet, Konfüçyüsçülüğü benimsemiş aydınların önyargılarına ve engellerine
takıldığından bu dönemde Asya'da Çin'in yerine Japonya hızla modern bir ülke halini
almıştır (Fairbank, 1979: 198). Çin, batılaşma ile modernleşmeyi ayrı tutmuş, temel hedef
olarak batılaşmanın yerine modernleşmenin tamamlanması olmuştur. Batılaşmayı çok
ciddiye almayan Çin, Batının sanayileşme girişiminin sonrasında Avrupa’nın yakaladığı
bilimsel ve teknolojik gelişmenin çok gerisinde kalmıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren
Çin, sanayileşme çabaları göstermiş olsa da ancak 20. yüzyılda hızlı bir sanayileşme
sürecine girmeyi başarabilmiştir.
1931 yılında Japonya'nın Mançurya’yı işgal etmesine anlaşmazlık yaşayan
Komünistler ve Milliyetçiler zaman zaman işbirliği yaparak karşı çıkmıştır (Tanner, 2013:
34). 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Mançurya Çin’e tekrar geri
16
verilmiş, Milliyetçi Parti ve Çin Komünist Partisi arasındaki anlaşmazlık iç savaşa
dönüşmüştür (Eberhard, 1977: 308). Mao'nun Kızıl Ordusunun (Halkın Kurtuluş
Ordusunun1) 31 Ocak 1949 tarihinde Pekin’i ve Şanghay'ı ele geçirmesiyle iç savaş sona
ermiştir (Zaide, 1994: 20). 1 Ekim 1949 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun
ilan edilmesiyle Mao Zedong cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı olmuştur.
2.3. 1949-1989 Yılları Arası: Soğuk Savaş Dönemi
1 Ekim 1949 tarihinde Mao Zedong liderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti Çin
dış politikasını ideoloji merkezlilik üzerine inşa etmiştir. Çin'in siyasi yapısı, Çin Komünist
Partisinin tek hakim olduğu tek parti yönetimine dayanmıştır. 1949 yılında Çin Halk
Cumhuriyeti kurulduğunda; Çin, yeni kurulan bir ülke olarak kendi kendine yetebilen bir
güç olma hedefiyle ulusal politikasını da şekillendirirken, uluslararası dünya düzeninin de
şartlarını göz ardı edememiştir. 14 Şubat 1950 tarihinde Çin, Soğuk savaşın gidişatından ve
SSCB ile yakınlığından beklenildiği gibi SSCB ile ittifak Antlaşması imzalamıştır (J.Chen,
2001: 52). Bu arada İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük kayıplarla çıkan Avrupa ülkeleri
(Belçika, Federal Almanya Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda) yeniden
güçlenme ve bir araya gelme amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu (AKÇT)
1951 tarihli Paris Antlaşması'yla, Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) ve Avrupa Atom
Enerjisi Topluluğunu (AAET) 1957 tarihli Roma Antlaşmalarıyla kurmuştur. Böylece, AB,
Avrupa'daki tarihi düşmanların bir araya gelerek bir çatı oluşturduğu bir güvenlik sistemi
olarak doğmuştur. Avrupa, bir tarafta ABD liderliğindeki kapitalist Batı Avrupa ve SSCB
liderliğindeki komünist merkezi Doğu Avrupa olarak iki kampa ayrılmıştır. Bu dönemde
SSCB'nin Avrupa politikası, ABD'nin ve SSCB'nin Çin ile ilişkileri, Çin'in Asyalı
komşuları ile ilişki kurma isteği ve Avrupa'nın Çin'deki etkisinin az olması Avrupa ile
ilişki kurma fikrinin uzak ve ikincil planda kalmasıyla Çin'in Avrupa'yı uzak ikincil hedefi
olarak görmesine ve dış politikasında Avrupa'ya öncelik vermemesine neden olmuştur
(Gill ve Murphy, 2008: 4). Coğrafi uzaklık, ticaret ve Avrupa'nın önceliğini Çin'in yanlış
algılaması AET ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasına engel olmuş, fiziksel uzaklığın
artmasına neden olmuştur. Bu dönemde AET ile Çin arasındaki ilişkiler, ikincil derecede
önem atfedilen ilişkiler olarak karakterize edilmiştir. AET ve Çin, birbirlerinin beraber
çalışabilecek en değerli ortaklar olduğunu düşünerek hareket etmiştir. Bu yüzden de
1
Halkın Kurtuluş Ordusu, 1927 yılında Kızıl Ordu olarak kurulmuş, 1945 yılında İkinci dünya savaşı
sonunda Halkın kuruluşu ordusu ismini almıştır (Perkins, 2013:387).
17
birbirleriyle güçlü bir bağ kurmayı hedeflemiştir. Her iki tarafta, bu ilişkiyi dış
politikalarındaki öncelik olarak görmediklerinden güçlü bir bağ kurulma hedefini
gerçekleştirememişlerdir.
Soğuk Savaşın Asya'ya doğru genişlemesi, Avrupa'nın ve Çin'in dış politikasını,
AET ile Çin arasındaki ilişkilerini şekillendirmeye zorlamıştır. İngiltere, 6 Ocak 1950
tarihinde Çin’i tanıyan ilk AET üyesi olmayan Batı Avrupa ülkesi olmasıyla AET ile Çin
ilişkilerinin başlamasının ilk adımını oluşturmuştur. (Wolf, 1983: 299) ; ardından Norveç
7 Ocak, Danimarka 9 Ocak, Finlandiya 13 Ocak, İsveç 14 Ocak, İsviçre 17 Ocak ve
Hollanda 27 Mart 1950 tarihinde Çin’i tanımıştır (Brødsgaard ve Rowinski, 2000). Diğer
Avrupa ülkeleri, 1970’li yıllara kadar Çin ile ilişkilerini geliştirmek için ABD’nin Çin ile
ilişkilerinin normalleşmesini beklemek zorunluluğunu hissettiğinden Çin ile ilişkiler
kurmamıştır. 1953 yılında Kore Savaşının çıkması, Soğuk savaşın şiddetlenmesine neden
olmuştur (Kantowicz, 2000: 125). Kore Savaşı, Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilere
zarar vermemiştir (Yahuda, 2008: 23). 1954 yılında toplanan Vietnam’ın durumunu
görüşme amacını taşıyan Cenevre konferansı, Çin'in uluslararası statüsünü arttırması için
iyi bir fırsat olmuş, Çin de bu fırsatı iyi değerlendirmiştir (Zhai, 2000: 92). Çin, ABD'nin
bütün engellemelerine rağmen bu konferans aracılığıyla ilk kez diplomasisini kanıtlama
fırsatını yakalamıştır (Barnett, 2001: 186). Bu durum Çin, için bir zafer olarak algılanmış,
bu zaferinde AET ile Çin arasındaki bağlantılara olumlu bir yansıması olmuştur.
1958 yılında Mao Zedong, Batının ekonomik anlamda rakibi olabilmek maksadıyla
sanayideki gelişmeleri hızlandırmayı ve üretimin yeni hedefi olarak Britanya’yı demir,
çelik ve diğer temel sınai üretimde on beş yılda geçmeyi amaçlayan Büyük İleri Atılım
(İleriye Doğru) hareketini tasarlamış, ancak bu hareket beklenildiği gibi ilerleme
kaydetmenin tam aksine ekonominin gerilemesine sebep olmuştur (Liu, 2013: 23). Mao
yönetiminde Çin'in ekonomik anlamda gerilemesine rağmen, bu hareket sadece eğitimde
başarılı olunmasına hizmet etmiş ve okuryazarlık oranı %10'ların altından %80'lere
çıkmıştır (Wasserstrom, 2013: 67). 10 Kasım 1965 tarihinde Mao'nun eşi Jiang King'in
yönetimindeki Şanghay gazetesinde yayınlanan Wu Han'ın yazdığı "Hai Rui Görevden
Alındı" adlı tarihsel oyunu eleştiren ve Mao'nun denetiminde yazıldığı bilinen makale
aslında kültür devriminin başlayacağının sinyallerini vermiştir (Lawrence, 1998:68).
Büyük İleri Atılım Hareketinin başarısızlığının ardından Mao Zedong, Çin'in güçlü lideri
konumunu pekiştirme isteğinden dolayı 1966 yılında Proletaryanın Büyük Kültür
18
Devrimi’ni ilan etmiştir (Benson, 2013: 41). Büyük İleri Atılım hareketi gibi Kültür
Devrimi de beklenildiği başarıyı gösterememiştir. Ülke 10 yıl kadar sürecek iç karışıklık
dönemine girmiştir. Bu dönemde kültürel değerler büyük oranda zarar görmüş, Konfüçyüs
sert dille eleştirilmiş, Konfüçyüs ve düşünceleri Kültür devrimi boyunca Çin’in
modernleşmesi önünde büyük bir engel olarak görülerek saldırıya uğramıştır (Xie, 2014).
Çin’de Kültür Devrimi, Konfüçyanizmi silme amacını taşıyan faaliyetlere dönüşmüştür.
Kültür Devriminin beklenildiği gibi bir etki yaratamamış olmasından dolayı 1976 yılında
Kültür Devrimi tasfiye edilmiştir. Çin ve Maoist ideoloji Kültür Devriminin yarattığı
başarısızlıklardan olumsuz etkilenmiştir (Hayes, 2012: 49).
1960'lı yıllarda Çin'in, SSCB ile ilişkilerinde gerginliklerin yaşanması ve Çin'deki
Büyük İleri Atılım Hareketinin ve Kültür Devriminin yarattığı olumsuz sonuçlar ile Çin,
AET ile diplomatik bağlar kurmaya çabalamıştır. Özellikle ticaret, diplomatik bağların
kurulmasını sağlayan önemli bir unsur olmuştur. Çin, AET ile ilişkilerinin yakınlaşmasının
yanında SSCB ile ilişkilerinin gerginleşmesini; "Elbiseyi ödünç aldık. Üstümüze uymadı.
Fırlatıp attık." şeklinde ifade ederek açıklamıştır (Overholt, 2011:100). Avrupa ile Çin
arasındaki ilişkilerin yakınlaşmaya başlamasıyla İngiltere'den sonra 1964 yılında Fransa
Başbakanı Charles André Joseph Marie De Gaulle'nin Çin'i Anakara Çin'in de facto ve de
jure temsilcisi olarak tanıması, Çin için Avrupa ile ilişkilerinde önemli bir sembolik aşama
olarak kabul edilmiştir (Dobbs, 2010: 60). Böylece iki taraf arasındaki ticaret hacmi 100
milyon dolara ulaşarak Fransa'nın Batı Avrupa'da İngiltere'den sonra Çin'in ikinci ticari
ortağı olma fırsatını yakalamıştır (Zhai, 2010). Çin, AET ile ilişkilerini yakınlaştırmaya
çalışırken, dinamik temeller üzerine kurulmuş olan AET, bu özelliği çerçevesinde sürekli
gelişmeye açık olarak topluluğun değişen ihtiyaçlarını göz önüne alarak 8 Nisan 1965
tarihinde imzalanan ve 1 Temmuz 1967 tarihinde yürürlüğe giren Birleşme (Füzyon)
Antlaşması ile her üç topluluk olan AKÇT, AET, AAET; Avrupa Topluluğu (AT) adı
altında tek bir çatı altında birleşmiştir (Benink, 1993: 4). Ekonomik gelişme, sosyal refah
ve eski tarihi düşmanların bir araya gelmesini sağlayarak Avrupa entegrasyonunu
gerçekleştirmesi AB'nin somut bir başarısı olmuştur.
Soğuk Savaş deneyimi ile AT ile Çin arasındaki ilişkiler şekillenmiştir. ABD'nin ve
AT'nin Çin ile diplomatik ilişkiler kurmamış olmasının Çin ile SSCB arasında
yakınlaşmaya yol açabileceği endişesi 1971 yılında Çin'in Tayvan yerine BM üyeliğinin
BM üyesi ülkelerin oylamasıyla kabul edilmesine ve Tayvan'ın üyelikten çekilmesine
19
neden olmuştur (Chao ve Myers, 1997: 12). ABD ve AET, SSCB ile ilgili endişesinin
etkisinde Çin'e BM üyeliğinde destek vermiştir. Henry Kissinger'in, ABD Başkanı Richard
Nixon ile Çin Cumhurbaşkanı Mao Zeodong'un arasını ping pong diplomasisi ile bulma
çabasıyla 1972 yılında Nixon Çin'i ziyaret etmiş ve Çin'i resmi ziyaret eden ilk ABD
başkanı olmuştur (Ladley, 2007: 126). ABD ile Çin arasındaki ilişkilerdeki yumuşama
SSCB’yi zora sokmuştur. Çin'in BM'ye kabul edilmesi, Çin dış politikasının ideoloji
merkezliliğinin başarıya ulaşan önemli hedeflerinden biri olmuştur. Çin'e karşı ABD'nin ve
Batının politikalarının değişmesinden ve gelişmesinden sonra BM'ye kabul edilen Çin, çok
taraflılık ile ilk deneyimine sahip olmuştur. ABD ile Çin arasında ilişkilerin normalleşme
sürecine girmesiyle beraber Çin, SSCB hegemonyasına karşı gelebilecek tek müttefikin
Avrupa olduğunu göz önünde bulundurarak, AT üyesi ülkeler ile diplomatik bağlar
kurmaya çabalamış ve kurulan bağlar ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Böylece, AT ile
Çin arasında yeni bir dönem başlamıştır. İtalya 6 Kasım 1970, Avusturya 28 Mayıs 1971,
Belçika 26 Ekim 1971, İzlanda 8 Aralık 1971, Yunanistan 5 Haziran 1972, Federal
Almanya 11 Ekim 1972, Lüksemburg 16 Kasım 1972, İspanya 9 Mart 1973, Portekiz 6
Ocak 1975 tarihinde Çin'i tanımıştır (Mengin, 2002). Çin de, Avrupa'nın bütünleşme
çabalarının ve çalışmalarının ışığında Avrupa'nın deneyimlerinden yararlanmak adına
ilgilenmeye başlamıştır. Çinli siyasi liderler, AT’nin ve AT üyesi ülkelerin rolünü
anlamaya çalışmıştır. 1975 yılında AT Komisyonu Başkan Yardımcısı Christopher
Soames'in Çin'e resmi ziyaretinin ardından AT ile Çin arasında diplomatik ilişkiler
kurulmaya başlanmıştır (Shan, 2005: 10). AT ve Çin arasında diplomatik ilişkilerinin
kurulmasının sağlanması ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesi ile mümkün
olmuştur. Çin, AT'nin diplomatik ilişkiler kurduğu ilk komünist ülke olmuştur. Çin ile AT
üyesi ülkeler arasında (İrlanda dışında) diplomatik ilişkiler başlamış, İrlanda'nın Çin'i 22
Haziran 1979 tarihinde tanımasıyla İrlanda ile de diplomatik ilişkiler kurulmuştur (Snyder,
2009: 34). Çin, AT ile diplomatik ilişkiler kurarak ABD ve SSCB ile olan ilişkilerine karşı
kullanabileceği Avrupa kartına sahip olmuştur (Sutter, 2000: 155). Böylece Çin, ABD ve
Avrupa ülkeleri ile ilişkilerinde de barışçıl bir yaklaşıma sahip olduğunu kabul ettirmeye
başlamıştır. Çin dış politika vizyonunda yer verdiği Batıya açılım stratejisini AT ile
diplomatik ilişkiler kurarak ortaya koymuştur.
1975 yılında AT ile Çin arasında kurulan ilişkilerde dış ve güvenlik politikası
alanında üye ülkeler ile Çin arasındaki ikili ilişkiler ağırlıklı olarak ilerlemiş olmasına
rağmen, ekonomik ilişkiler Avrupa Topluluğu seviyesinde ilerlemiştir. AT, Çin ile ilgili
20
politikasında ideolojiden çok ekonomik çıkarlarına önem vermiş ve Çin ekonomisinin
batılaşması gerektiğine karar vermiştir. Bu yüzden de AT ile Çin arasındaki ilişkiler,
özellikle ekonomik anlamda hızla gelişmiştir. Ekonomik anlamda hızla gelişen ilişkiler
siyasi anlamda da yakınlaşmanın beraberinde gelmesini sağlamıştır. 1970'lerin sonunda
Batı Avrupa, Çin'in müttefiki sayılırken, 1980'lerde Çin açısından teknoloji ve sermaye
kaynağı olarak da algılanmaya başlamıştır (Shambaugh, 1992). Çin, dünyadan izole olarak
gelişemeyeceğini anlamış ve 22 Aralık 1978 tarihinden itibaren de Mao'dan sonra Çin’in
en önemli lideri olan Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme adını verdiği reform ve açık
kapı politikasını uygulamaya koymuştur (Cheng, 1993). Deng Xiaoping'in Dört
Modernleşme adını verdiği reformlar tarım, sanayi, savunma sanayi ile bilim ve teknoloji
alanlarını kapsamıştır (Reardon, 2002: 111). Bu reform programının bir parçası olarak, AT
ile Çin arasında ikili antlaşmalar imzalanmıştır. Bu reformların temel hedefi ise Çin’in
kendi kendine yetebilen bir ülke olabilmesini sağlamak olmuştur. Böylece, Çin kendi
kendine yetebilen bir ülke olma hedefini uluslararası sistemle bütünleşme ihtiyacıyla
hayata geçirmiştir. Reformlardaki temel önceliğin ekonomiyi geliştirip büyütmek olduğuna
karar verilmiştir. 1978 yılından itibaren Çin bu reformlar ile 1949 yılındaki ideoloji
merkezlilik üzerine inşa edilmiş dış politikasını yumuşak güç unsurlarının ağır bastığı ve
ekonomik ve ticari ilişkilerin temel alındığı ticaret merkezliliğe kaydırmıştır. 1978 yılından
itibaren Batının pragmatizmi ve piyasa reformları övülmüştür. Çin’in artan ekonomik
karşılıklı bağımlılığı sert reel politik uygulanmasından kaçınmasına neden olmuştur (Lee,
2011). Yap-işlet-devret modeli ile bu dönemde Çin ciddi bir ekonomik kalkınma
yaşamıştır. Bu ekonomik kalkınma hareketi ile Doğu Asya'nın deneyimlerinden
yararlanılarak Çin’in uluslararası ticari alana girmesi hedeflenmiştir. Ekonomik reform
programına başlanmasının ulusal bütünlük, ekonomik refah ve sosyo-politik istikrar gibi üç
temel amacı olmuştur (Sun, 2013). Bu amaçlar doğrultusunda Çin, hızla gelişen bir piyasa
hızlı büyüme, yapısal değişiklikler ve hayat tarzındaki gelişmeler ışığında Asya'nın ana
aktörlerinden biri halini almıştır. Dört Modernleşme reformlarının 1978 yılından 1990
yılına kadar ve 1990 yılından günümüze kadar olan iki önemli aşaması olmuştur (Hu, Yan
ve Wei, 2014: 12). 1980'ler boyunca hükümetin amacı mümkün olduğunca birçok bölgeyi
modernize etmek ve uluslararasılaştırmak olmuştur (Xinping, 2003). 1990'larda kabul
edilen yeni amaç ise, reformların derinleştirmesinin sağlanması olmuştur (Hassard,
Sheehan, Zhou, Terpstra-Tong ve Morris, 2007: 10). Deng Xiaoping; 24 karakter
stratejisinde bu yüksek stratejiyi “Sakince gözlemle, pozisyonunu sağlama al, sorunların
üstesinden sakince gel, kabiliyetlerini sakla, uygun zamanı bekle, düşük profilli gözük,
21
asla lider olmayı deneme" olarak tanımlamıştır (Dellios ve Ferguson, 2013: 78). 2001
yılında Çin'in DTÖ üyesi olması ile reform süreci başarılı bir ivme kazanmıştır. DTÖ
üyeliği, bugünkü Çin’in ortaya çıkmasındaki ana faktörlerden biri olmuştur. Özetle; Çin'in
dinamik ekonomik bir güç olarak ortaya çıkışını sağlayan 1978 yılındaki Dört
Modernleşme reformları olmuştur. Bu sayede Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme
reformları ile beraber Çin güçlenmeye başlamış, Deng Xiaoping'den 30 yıl sonra da güçlü
küresel bir aktör olmaya devam etmiştir. Bu nedenle de Deng Xiaoping'in, Çin'i daha fazla
komünist bir ülke haline getirmekten öte, daha fazla kapitalistleştirdiği savunulmaktadır
(Wasserstrom, 2013: 79). Çin'in ekonomik kalkınma politikalarının sonucunda Çin tarzı
sosyalist piyasa ekonomisi gelişmiştir. 1978 yılında Çin, Gayri Safi Milli Hasılası
sıralamasında 188 ülkeden 175. olmuştur (Hu, 2009). 1978 yılında Çin’in Gayri Safi Yurt
İçi Hasılası 362,41 milyon yuan iken, 2007 yılında 24,66 trilyon yuana ulaşmıştır (Wen,
2009). Çin, durağan bir ülke olmadığından ülkenin ekonomisini reforme ederken, rejimini
de reforme etme girişimde bulunmuştur. Çin reform ve açık kapı politikası vasıtasıyla
dışarıya açılmışken; AT ve Çin arasında 1975 yılında ekonomik ve ticari kaygılar içererek
başlayan ilişkilerde 3 Nisan 1978 tarihinde iki taraf arasında Ticaret Anlaşması
imzalanarak ekonomik ve ticari ilişkilerde yeni bir aşamaya geçilmiştir. 1979 yılında da
tekstil ticareti ile ilgili ilk anlaşma imzalanmıştır.
1982 yılında Çin, Avrupa'yı çok kutuplu dünyanın yeni kutuplarından biri olarak
kabul ettiği bağımsız dış politikasını ilan etmiştir (Taylor, 2001). 1983 yılında SSCB, SS20 orta menzilli balistik füzelerle Çin'i doğrudan tehdit etmiştir (Wiegand, 2011: 271). Çin,
NATO üyesi ülkeleri harekete geçirmeye çalışmıştır. Bu çalışmalarının sonucunda 8 Aralık
1987 tarihinde SSCB Cumhurbaşkanı Mikhael Gorbachov ve ABD Başkanı Ronald
Reagan tarafından Orta Menzilli Nükleer Güçler Antlaşması imzalanmıştır (Walker, 2014:
234). SSCB, bu antlaşma gereği SS-20'lerin kaldırılmasını kabul etmiştir (Crockatt,1995:
361). Böylece Çin bağımsız dış politikası çerçevesinde SSCB'yi Avrupa tarafıyla
dengelemeye başlamıştır.
Avrupa tarafı ise, SSCB'ye ve ABD'ye karşı denge ağırlığı olarak davranmıştır
(Kunyang, 1988). 21 Mayıs 1985 tarihinde AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının imzalanmasıyla AT'nin Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri kurumsal bir
boyut kazanmıştır (Dent, 1999: 135). Bu anlaşmanın sonucu olarak ekonomik işbirliği
gelişmiştir. Böylece AT ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve ticari anlamda başlamış,
22
1970 yılına kadar başlayamayan diplomatik ilişkiler tamamen normalleşmiş ve 1990'ların
ortalarından 2006 yılına kadar sadece ekonomik ve ticari ilişkilerin gerekliliği ve önemi
vurgulanarak ilerlemiştir. AT ile Çin arasındaki ilişkilerde güçlü bir işbirliği kurulamadığı
takdirde hiçbir küresel meselenin yapıcı bir sonuca ulaşmasının mümkün olmadığı fark
edilmiştir. AT ile Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık teorisi çerçevesinde ele
alındığında iki aktör arasında işbirliği unsurunun önemi öne çıkmaktadır.
İki taraf arasındaki ilişkilerini ticaret ve işbirliği antlaşmasıyla pekiştirmesinin ve
Çin'in hem Doğu hem de Batı Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesinin ardından 1989 yılında
Çin'de başlayan Tiananmen Meydanı olayları ilişkilere olumsuz olarak yansımıştır. 1989
yılının Nisan ayında öğrencilerin, aydınların ve işçilerin de katıldığı büyük ölçekli çoğulcu
siyasi sistem isteyen protestolara dönüşmüş ve protestolar sırasında on binlerce kişinin
başkent Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda toplanmasına karşılık olarak Çin hükümetinin
dağılma çağrısında bulunmasına rağmen, çağrıya uyulmaması üzerine ayaklanmayı çok
sert bir şekilde 4 Haziran 1989 tarihinde bastırılmasıyla sonuçlanmıştır (Christiansen ve
Rai, 2013: 146). Tiananmen Meydanı olayları sonucunda; AT, Çin ile ilişkilerini silah
ambargosu ve ekonomik yaptırımlar içeren kararı aracılığıyla siyasallaştıran bir yaklaşım
benimsemiştir. Bunun üzerine de Çin’in AT ve ABD ile olan ilişkileri gergin bir döneme
girmiştir. Bu dönemde askeri bağlantıların ve silah satışlarının durmasına rağmen, ilişkiler
Devlet Başkanları ve Bakanlar düzeyinde devam etmiştir.
2.4. 1990-1994 Yılları Arası: Geçici Dönem
Soğuk savaşın sona ermesi çabalarının hakim olduğu 1980'lerin sonu ve 1990'ların
başında AT entegrasyonunu genişletmek ve derinleştirmek adına çeşitli adımlar atmıştır.
Entegre bir iç pazarın tamamlanması ile ekonomik ve parasal birliğin devamı 1986 yılında
Avrupa Tek Senedi ile kabul edilmiştir (Horspool ve Humphreys, 2012: 13). 1992 yılında
AB Antlaşması olarak da bilinen Maastricht Antlaşması ile beraber Avrupa Topluluğu,
Avrupa Birliği halini almıştır (Mavromati, 2008: 19). Birlik fikrini hayata geçiren AB ile
siyasi bir birlik yaratma amacını gerçekleştirmeye çalışılmıştır. Maastricht Antlaşması ile
AB, Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını (ODGP) geliştirerek AB'nin dış ve güvenlik
politikasına çok fonksiyonlu bir boyut kazandırmıştır. OGDP’nin başlatılması sonrasında
Çin, AB düzeyinde diplomatik ilişkiye ilgi göstermeye başlamıştır (Stumbaum ve Xiong,
2012).
23
Soğuk savaşın sona ermesiyle tek kutuplu bir düzenin hakim olduğu uluslararası
sistem, çok kutuplu bir dünya düzeni halini almıştır. SSCB'nin dağılması ortak stratejik
düşmanı ortadan kaldırmış, ortak stratejik düşmanın ortadan kalkması sonucunda AB ve
ABD batılı değerlere dayalı uluslararası sistemi inşa etme çabası içerisine girmiştir. Bu
ideolojik bakış açısı AB'yi ve ABD'yi birbirine yakınlaştırırken; Çin istikrarlı bir güvenlik
ortamı yaratılması beklentisinden dolayı AB'nin ve ABD'nin yakınlaşması Çin'in
endişelenmesine neden olmuştur. AB yaşadığı değişim çerçevesinde Çin’in Avrupa
kıtasına yönelik vizyonunu yeniden ayarlamasına neden olmuştur. Soğuk Savaşın sona
ermesi ve SSCB'nin dağılması; Çin'i siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel anlamda derinden
etkileyen bir sürecinde beraberinde gelmesine neden olmuştur.
Siyasi anlamda, Soğuk Savaşın etkilerinin ortadan kalkmasıyla AB ile Çin arasındaki
ilişkiler, ABD ve SSCB rekabetinin etkisinden kurtulmuştur. David Shambaugh,
1990'larda AB ile Çin arasındaki ilişkiyi ABD ve SSCB tarafından zorla gerçekleştirilen
bir evliliğe benzettiğini, ABD'nin ve SSCB'nin boşanmasıyla AB'nin ve Çin'in bağımsız
ilişkiler inşa etme fırsatını yakaladığını ifade etmiştir (Shambaugh, 1996: 4). Ekonomik
yaptırımlar Çin'e zarar vermekten öte AB'yi olumsuz etkilemiştir. Çin'in ekonomik
anlamda önemini anlayan AB, Çin'e uyguladığı silah ambargosu dışındaki bütün ekonomik
yaptırımları uygulamaktan vazgeçmiştir. 13 Temmuz 1994 tarihinde Avrupa Komisyonu,
"1994 Yeni Asya Stratejisine Doğru" ilk Asya stratejisini Çin'i stratejinin ana merkezine
yerleştirdiği politika belgesi olarak yayınlamıştır (Commission, 1994). AB ve Çin arasında
bu politika belgesiyle Asya bölgesinde ilişkilerinin merkezi olarak Çin'in kabul edildiği
yeni bir siyasi diyalog kurulmuştur. Bu yeni Asya stratejisi ile AB, Asya'da varlığını
göstermeye ve güçlendirmeye ilgilenmeye çalışmıştır. Avrupa ve Asya arasındaki ilişkinin
uluslararası düzenin zorlukları ve fırsatları ışığında güçlendirilmesi gerekmiştir. Çin'in
yükselişi ekonomik ve siyasi anlamda rekabet gücü yüksek bir Asya yaratmıştır. AB'nin
Çin politikası aslında AB'nin Asya politikasının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Asya'da
AB, ekonomik ve ticari çıkarlarını ön planda tutmuştur. Asya stratejisi ile bölgede AB'nin
siyasi aktör olarak rolüne de vurgu yapılmıştır. AB’nin bölgede siyasi tercihlerinin
olmasına rağmen, bölge güvenliğinin ve istikrarının sağlanması koşullarında başarılı bir rol
oynayamamıştır. Ekonomik bir varlık olarak kurulan AB, bölgedeki stratejik çıkarlarını
vurgulamış, ama bölgede normatif ve siyasi bir aktör olarak rolünü nasıl oynayacağını
bilemediğinden ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmeye öncelik vermek zorunda kalmıştır.
Bu yüzden de Asya'da ekonomik varlığını güçlendirmeyi hedeflemiştir. AB, Asya
24
bölgesinde barış ve istikrarın zarar görmesinin ticaretin ve yatırımın olumsuz
etkilenmesine neden olacağı inancına sahip olduğundan barış ve istikrar ortamının sürekli
olmasını istemiştir.
Askeri anlamda, 1990 yılına kadar Çin'in kendisini kara ülkesi olarak algılaması ve
tanımlaması Asya Pasifik ve Doğusundaki denizlerde hâkimiyeti Japonya'ya kaptırmasına
neden olmuştur. 1990 yılından sonra Çin, Alfred T. Mahan'ın geliştirdiği "Deniz hâkimiyet
Teorisi" ışığında dünyaya hâkim olmasının tek şartının denizlere hâkim olmayı gerektirdiği
inancıyla deniz ülkesi olduğunu ve kıyılara sahip olduğunu hatırlamıştır (Lewis ve Litai,
1994: 225). Çin, 1980'lere kadar olan dönemde denizcilik açısından sadece yakın kıyı
savunma kuvveti yapılanması içinde olmuştur (Piehler, 2013: 177). 1980 ile 1990 yılları
arasında yakın deniz kuvvetleri yapılanmasına sahip olan Çin, Soğuk Savaşın sona
ermesiyle belirsizliğin ortaya çıkması sonucunda uzak sular deniz kuvvet yapılanması
girişimine ihtiyaç duymuştur (Yuan, 2013). Çin'in enerji yönünden artan dışa bağımlılığı
uzak sular deniz kuvvet yapılanması girişimini benimsemesini gerekli hale getirmiştir.
Ekonomik anlamda, 1980'lerin sonu 1990'ların başında Avrupa ciddi ekonomik
sorunlar ile karşı karşıyayken, Asya bölgesi ekonomik gelişme kaydetmiştir. AB'ye göre
Asya'nın yükselişi ekonomik gücün dünya dengesini değiştirmiş; özellikle Çin'in yükselişi,
uluslararası ticaret ve ekonomide önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir. 1981 ile 1990
yılları arasında BM verilerine göre; dünyanın yıllık GSMH büyümesi yaklaşık % 2,8
oranındayken; Çin ekonomisi GSMH büyüme oranı %8,7 olarak dünyanın en hızlı
büyüyen ekonomisi olmuştur (Ju, 1996: 26). Çin, Asya'daki diğer düşük ücrette
çalışanların olduğu ülkelere göre daha açık bir ekonomiye sahip olmuştur (Dollar, 2007:
4). Çin’in işgücü ücretlerinin düşüklüğü uluslararası piyasalarda Çin mallarının rekabet
gücü anlamında Çin’e avantaj sağlamıştır. Ekonomik küreselleşme, Avrupa'yı Çin dış
politikasında önemli bir aktör haline getirmiştir. Ekonomik küreselleşme, makro (hükümet
ve ticaret) ve mikro (halk) düzeylerde AB ile Çin ilişkileri üzerinde hâkimiyet kurmuştur
(Vogt, 2012).
Kültürel anlamda; AB ile Çin arasındaki ilişkilerin derinleşmesiyle Çin kültürü
giderek batılaşmaya başlamıştır. AB, Çin ile ilişkilerini geliştirip derinleştirirken ekonomik
ve ticari bağları güçlendirmek ile yetinmemesi gerektiğini fark ederek Çin'in batılaşmayı
ve batı ideolojisini kabul etmesi için Çin'i cesaretlendirmeye başlamıştır. Avrupa'nın uzun
25
dönemde isteği ve beklentisi Çin kültürünün batılaşmasını sağlamak olmuştur. Çin
kültürünün batılaşmasının sağlanması için AB, Çin'i anlamak gerektiğine karar vermiş ve
Avrupa üniversitelerinde Doğu Asya ve Çin çalışmaları ile ilgili bölümler açılmaya
çalışılmıştır (Brodsgaard, 2008). AB ile Çin arasındaki kültürel ilişkiler ortak refah ve
tamamlayıcı prensipler çerçevesinde Doğu ile Batı arasındaki kültürel uyumu ve gelişmeyi
arttırmayı hedeflemiştir.
2.5. 1995-2002 Yılları Arası: Gelişme Dönemi
1995 yılı AB ile Çin arasındaki ilişkilerin dönüm noktası olmuştur. AB'nin yeni Asya
politikasının temel merkezi olarak Çin'in kabul edildiği 1994 Yeni Asya Stratejisine Doğru
girişiminin bir sonucu olarak 1995 yılında AB, Çin ile ilgili uzun vadeli stratejisini “ÇinAvrupa İlişkileri için Uzun Vadeli Bir Politika” başlığı altında ilk resmi politika belgesi
olarak yayınlamıştır (Commission, 1995). 1995 stratejisine göre, AB'nin ilk hedefi Çin'i
uluslararası düzene adapte etmek ve Çin'in reformlarla dönüşümüne yardımcı olmak
olmuştur. 1995 yılında Çin, dünyanın ihracatında altıncı büyük, ithalatında yedinci büyük
ülkesi olmuştur (Eglin, 1997). Bu hedefini gerçekleştirmek adına da AB, Çin'e ilk defa
insani yardım sağlamıştır (Ash, 2008). AB, Çin ile ilişkilerini sorumluluk ve işbirliği
içeren uzun dönemli bir stratejiye yerleştirmiştir. Böylece iki taraf arasında 1996 yılında
AB'nin ve Çin'in aktif katılımcı olduğu, AB ve Çin arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine
aracılık eden ilk Avrupa-Asya Toplantısı (ASEM) gerçekleştirilmiştir (Gilson, 2002: 111).
ASEM’de Avrupa ayağını kurumsal olarak AB, Asya ayağını ASEAN temsil etmiştir
(Wiessala, 2007). Çin, ASEAN üyesi olmamakla beraber AB ile birlikte ASEAN'da,
ASEAN Bölgesel Forumunda (ARF) ve ASEM'de aktif olmuştur (Snyder, 2009: 689). Çin,
Avrupa-Asya Toplantısından (ASEM) AB ile ilişkilerini geliştirme de yararlanmıştır. Her
iki tarafın ilişkilerden beklediği siyasi diyalog kurmak, ticari ilişkileri geliştirmek, küresel
işbirliğini güçlendirmek olmuştur. Bu bağlamda ilişkilerin gelişmesini isteyen AB, önem
atfettiği beş temel normdan insan haklarına Çin'in de uymasını beklediğinden 1995 yılında
AB ve Çin yeni insan hakları diyalogunu başlatmıştır (Kinzelbach, 2014: 9).
1990'lı yıllar boyunca Çin ulusal bütünleşmesinin tamamlanmasının sağlanması
hedefini gerçekleştirmek ile ilgilenmiştir. 1997 yılında Hong Kong'un ve 1999 yılında
Macau'nun Çin ile birleşmesiyle Çin topraklarında son kalan Avrupa varlığı ortadan
kalkmıştır (Snyder, 2010: 332). Böylece AB'nin, Çin ile ilgili bağımsız politikalar
26
üretmesini engelleyen en önemli faktörlerden biri ortadan kalkmıştır. AB ve Çin, daha
bağımsız politikalar üretebilir hale gelmiştir. Avrupa'nın bağımsız politikalar üretebilir hale
gelmesi ilişkilere yansımıştır. Bu sayede AB ile Çin arasındaki ilişkiler tamamen
bağımsızlaşmıştır (Wong, 2012). AB'nin ve Çin'in pragmatik ve ortak çıkarlarının olması
her iki tarafın karşılıklı bağımlılık çerçevesinde birbirine yakınlaşmasını sağlamıştır.
25 Mart 1998 tarihinde AB'nin yayınladığı “Çin ile Kapsamlı Bir Ortaklık İnşa
Etme” başlıklı politika belgesinde Çin ile ikili ve çoklu siyasi diyaloglar vasıtasıyla Çin’i
uluslararası toplumun daha aktif ve sorumlu üyesi olarak entegre etmek, Çin’in bölgesel ve
küresel meselelerde de sorumluluk almasını sağlamak, Çin'in insan haklarına saygı ve
hukukun üstünlüğü temelli açık topluma dönüşümüne cesaretlendirmek, Çin reformlarının
gerçekleşmesini sağlamak, ekonomik ve sosyal reform süreci ışığında Çin'i dünya
ekonomisine entegre etmek, Çin'in DTÖ' ye üye olmasını desteklemek, Çin'de AB'nin
profilini yükseltmek AB'nin Çin'e yaklaşımındaki pragmatik amaçlar olarak özellikle
vurgulanmıştır (Commission, 1998). Bu politika belgesinde AB'nin Çin'e yaklaşımı
kapsamlı sorumluluk, ortaklık ve paylaşılan amaçları korumak amacıyla ikili ilişkilerde
işbirliği olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında 2 Nisan 1998 tarihinde İngiltere'nin AB
dönem başkanlığı sırasında Londra'da ilk AB-Çin Zirvesi gerçekleştirilmiştir (Sutter, 2000:
155). Liberal bir aktör olarak AB kurumların önemini vurgulayarak AB ile Çin arasındaki
ilişkilerin kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bu zirve ile ikili siyasi ve ekonomik etkileşimleri
tartışmak için uygun bir ortam yaratılmıştır. Bu zirve; insan hakları, ekonomik ve ticari
meseleler, Çin'in DTÖ' ye üye olması, ikili işbirliği, bölgesel gelişmeler bağlamında AB ile
Çin arasındaki ilişkilere yön vermiştir. Böylece 1998 yılı itibariyle ikili zirveler Çin
hükümeti ile AB’nin dönem başkanlığını yürüttüğü ülkelerin ev sahipliğinde yıllık
toplantılar halinde gerçekleşmeye başlamıştır. AB-Çin zirvelerinde Avrupalı ve Çinli
liderler, ortak anlayışın arttırılması gerektiğini vurgulamıştır.
15 Mayıs 2001 tarihinde "Çin'e Yönelik Strateji: Daha Etkili AB Politikası için 1998
İletişim ve Gelecek Adımların Uygulanması" başlıklı politika belgesiyle Çin stratejisini
AB daha etkili bir Çin politikası geliştirmesi amacıyla güncellemiştir (Commission, 2001).
AB, öncelikle dünya ekonomisindeki güçlü lider konumunu sürdürmek için Asya'daki
ekonomik varlığını güçlendirmek istemiştir. Her iki tarafın ortak çıkarları doğrultusunda
AB; Çin'in sürdürülebilir kalkınma kapasitesini arttırmasını ve ekonomik, sosyal ve siyasal
açıdan gelişimini desteklemiştir. AB'nin Çin politikası sorumluluktan çevreleme
27
politikasına doğru şekil değiştirmiştir (Pan, 2008). AB'nin Çin ile ilgili politika belgeleri
Çin'i güvenilir bir ortak olarak ifade edilmesi açısından büyük önem taşımıştır. 1999
yılında ABD’nin önderliğindeki NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik harekatı sırasında
Belgrad'da Çin büyükelçiliğinin bombalanması ve 15 Kasım 1999 tarihinde ABD ile Çin'in
Dünya Ticaret Örgütüne üyeliği ile ilgili Antlaşmanın sonuçlanmasının ardından 2001
yılında Çin'in DTÖ' ye üye olması AB'nin Çin ile ilgilenmesi gerektiğinin farkına vardığı
iki önemli olay olmuştur (Lai, 2001). 11 Aralık 2001 tarihinde Çin'in DTÖ' ye 143. üye
ülke olarak dahil olması, küresel ekonomik düzene entegre olması için önemli sembolik bir
adım olmuştur. Çin daha serbest bir piyasa ekonomisi olarak benimsenmiştir. Çin'e yapılan
doğrudan yabancı sermaye yatırımları artmıştır. Diğer ülkelere birçok sektörde yeni ticaret
olanakları sağlamıştır. Çin'in DTÖ üyeliği aracılığıyla AB ile Çin ekonomik ve ticari
ilişkilerine yeni yasal bir çerçeve sağlanmıştır. Böylece; Çin, büyüyen ekonomiler ligine
dahil olarak başarılı bir rekabete girmiştir. ABD açısından, Çin’in DTÖ üyeliği Çin'in
gönlünü alma yöntemi olarak görülmüştür (Eglin, 1997). 2001 yılından itibaren, Çin’in
DTÖ üyeliği aracılığıyla AB ve Çin arasındaki ilişkiler değişen küresel ortama adapte
olmaya başlamıştır. AB'nin, Çin'in DTÖ' ye üye olması konusunda ısrarcı olması AB ile
Çin arasındaki ilişkilerin önemli kilometre taşlarından biri olarak kabul edilmiştir.1998
yılında AB'nin yayınladığı "Çin ile Kapsamlı Ortaklık İnşa Etme" politika belgesinde
vurguladığı Kapsamlı ortaklık Çin'in DTÖ üyeliği ile resmen kurulmuş sayılmıştır.
2.6. 2003-2005 Yılları Arası: Stratejik Ortaklık Dönemi
2003 yılında ABD, Irak'a müdahaleye başlamıştır. Almanya ve Fransa, ABD'nin
Irak'a müdahalesine karşı çıkmıştır (Gardner, 2005: 2). Bu müdahaleye karşı çıkış, AB'nin
ve Çin'in ABD tekelciliğine karşı yakınlaşması için bir fırsatın ortaya çıkmasını
sağlamıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra; terörizmin küresel bir sorun ve terörizmle
uluslararası mücadelenin bir işbirliği alanı halini almasıyla Çin, daha hassas stratejik
konumda olduğunun farkına vararak ulusal egemenlik iddialarını savunmaya başlamıştır.
AB ve Çin bu tehditlerin dışında kalmasına rağmen her iki tarafın terörizm ile mücadelede
ortak amaçlarının ve araçlarının olmasından dolayı AB ile Çin ilişkileri daha da
yakınlaşmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde yer alan sorumluluk, ortaklık ve işbirliği
yaklaşımlarına 2003 yılından itibaren stratejik diyaloglar eklenmiştir (Men, 2009c).
28
10 Eylül 2003 tarihinde Avrupa Komisyonu'nun yayınladığı, "Olgunlaşan Ortaklık:
AB ile Çin ilişkilerinde Paylaşılan Çıkarlar ve Meydan Okumalar" başlıklı Çin politika
belgesi ile yasadışı göç, bilim, teknoloji ve enerji alanlarında işbirliği, insan hakları
konusunda özel bir diyalogu da içeren siyasi diyalog, ekonomik ve ticari ilişkiler ve AB ile
Çin işbirliği programı olarak AB’nin Çin politikasının ana hatları üç ana başlıkta
toplamıştır (Commission, 2003). Buna karşılık Çin Dışişleri Bakanlığı da, ilk ve tek AB
politika belgesini 13 Ekim 2003 tarihinde yayınlamıştır (Mattlin, 2009). 1995 yılından beri
AB, Çin'e yönelik politikası ile ilgili çeşitli resmi politika belgeleri yayınlamışken, 2003
yılına kadar Çin AB'ye yönelik hiçbir resmi politika belgesi yayınlamayı tercih etmemiştir.
Çin'in AB ile ilgili politikasını ilk kez ortaya koyması açısından bu politika belgesi önem
taşımıştır. Bu belgede ortak saygı, ortak yarar, ortak güven, ortak sorumluluk, karşılıklı
münasebet prensiplerinin vurgulanarak Çin'in AB politikasının ana amaçları; AB ve Çin
arasındaki işbirliğini her alanda arttırmak, uzun dönemli, dinamik ve istikrarlı AB ve Çin
ilişkilerini geliştirmek, AB ile ekonomik ve ticari işbirliğinin ve bütünleşmenin devamını
sağlamak ve AB ile tam ortak olmak olarak kabul edilmiştir (Zongze, 2008). AB'nin, hem
Çin'in ortağı olarak hem de uluslararası bir aktör olarak bölgesel ve uluslararası
meselelerde önemli bir rol oynadığı ifade edilmiştir. Çin'in AB politika belgesinde
belirtildiği gibi, AB ve Çin birbirlerinden güvenlik tehditleri algılamadığı gibi, ticaret ve
uluslararası düzen üzerinde temelden benzer görüşler ve ortak çıkarlar paylaşmıştır.
Avrupa, Çin'in hızlı yükselişini Çin'in Avrupa'ya coğrafi olarak uzak olmasından ve
aralarında çözemedikleri tarihi stratejik sorunlarının olmamasından dolayı daha az tehdit
olarak algılamıştır. Politika belgesi, AB'nin savunma sanayi ve teknoloji konusunda ikili
işbirliğinin önündeki engelleri kaldırma amacıyla silah ambargosunu kaldırması gerektiğini
de vurgulamıştır. O dönemde Fransa Başbakanı Jacques Chirac ve Almanya Şansölyesi
Gerhard Schröder, silah ambargosunun kaldırılması ile ilgili Çin'in AB politika belgesiyle
hemfikir olmuştur (Dai, 2009).
6. AB-Çin Zirvesi, 30 Ekim 2003 tarihinde Pekin'de gerçekleştirildiğinde AB ve Çin
liderleri ilk kez stratejik ortaklıktan bahsetmeye başlamıştır (Commission, 2003a). Stratejik
ortaklık, aktörlerin stratejik amaçlarını ve çıkarlarını yerine getirmek için birbirlerine
ihtiyaç duymaları olarak tanımlanmaktadır. AB’nin ve Çin’in ortak stratejik amaçlarının ve
çıkarlarının olmaması, ilişkilerde ortak bir zeminde buluşmalarına ve hedeflerine stratejik
ortaklık sayesinde ulaşmalarına aracılık etmiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin
gelişmesi, stratejik ortak olduklarının bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. İlişkilerin
29
stratejik ortaklık boyutu ile bölgesel ve uluslararası meselelere Çin'in katılımının
arttırılması; AB ile Çin arasındaki ilişkilerin yoğunlaştırılmasını ve Çin'in iç kapasitesinin
geliştirilmesi amaçlarına hizmet edilmesini hedeflenmiştir. 12 Aralık 2003 tarihinde AB
Konseyi, ilk kez 2002 ABD Ulusal Güvenlik Stratejisini model alarak şekillendirdiği
Solana Raporu olarak da bilinen "Daha İyi Bir Dünyada Güvenli Bir Avrupa”
başlıklı Avrupa Güvenlik Stratejisini kabul etmiştir (Solana, 2013). Bu Avrupa Güvenlik
stratejisinde AB, Çin ile stratejik ortaklığını geliştirmek istediğini ve AB'nin stratejik
güvenlik ilişkileri için Çin'in anahtar ortaklarından biri olduğu ifade edilmiştir (European
Council, 2003). AB ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık şeklinde tanımlanmasıyla
ilişkiler yeni bir ivme kazanmıştır. 2004 yılında AB'ye yeni üyelerin katılmasıyla AB,
ABD ve Japonya'yı geçerek Çin'in en temel ticari ortağı ve Çin de, AB'nin en büyük ikinci
ticari ortağı olmuştur (Chen, 2013a). Çin ile ekonomik ve ticari bağların geliştirilmesi,
ilişkilerin stratejik ortaklık boyutu için yeterli bir önkoşul olarak kabul edilmemiştir.
Ekonomik ve ticari bağların geliştirilmesinin en büyük avantajı; siyasi, askeri ve güvenlik,
kültürel ilişkilerinde işbirliği çerçevesinde ilerlemesini sağlaması sonucunda ilişkilerin
stratejik ortaklık boyutunu kazanmasını teşvik etmesi olarak görülmüştür.
6 Mayıs 2004 tarihinde Çin Başbakanı Wen Jiabao Brüksel’de “Çin ve AB arasında
Kapsamlı Ortaklığın Kararlı şekilde geliştirilmesi” başlıklı bir konuşma yapmıştır (Jiabao,
2004). Bu konuşma da; Çin Başbakanı Wen Jiabao kapsamlı stratejik ortaklığın stratejik
ortaklıktan farklı olduğunu ve kapsamlı stratejik ortaklığın; eşitlik, ortak çıkar ve kazankazan temelli işbirliği içerdiğini belirtmiştir (Stumbaum ve Xiong, 2012). Avrupa
Komisyonu Başkanı Romano Prodi, AB ile Çin arasındaki ilişkinin bir evlilik niteliğinde
olmasa bile en azından çok ciddi bir nişan niteliğini taşıdığını ifade etmiştir (Prodi, 2004).
Çin'in Avrupa'yı stratejik ortak olarak tanımı AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin 2004
yılından itibaren gelişmesini sağlamıştır. Stratejik ortaklık, 8 Aralık 2004 tarihinde
Hague'de 7. AB-Çin Zirvesinde, Çin'in AB'nin uyguladığı silah ambargosunu kaldırma
talebini karşılamaya yönelik önemli bir adımın atılmasını sağlamış; AB ve Çin ortak
deklarasyonu yayınlanmıştır (Archick, Grimmert ve Kan, 2006). Bu zirve sonrasında AB,
ABD’nin silah ambargosunun kaldırılması fikrinden duyduğu rahatsızlıktan dolayı ciddi
bir muhalefet ile karşı karşıya kalmıştır. ABD, bu konuda AB'nin tepkisini, sadakat testi
olarak gördüğünü ifade ederek AB'yi tehdit etmiştir. Bu durum AB üyesi ülkeler arasında
anlaşmazlığın ve ambargonun kaldırılması konusunda iki farklı görüşü benimseyen AB
üyesi ülkelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2004 ile 2005 yıllarındaki silah
30
ambargosunun kaldırılması ile ilgili tartışmalar arttıkça, AB'nin Çin ile ilgili algıları
değişmeye başlamıştır. Böylece uluslararası dünya düzeninin dinamik yapısı Çin'i yeni ve
güçlü bir küresel aktör olarak yaratmıştır. Bu tartışmalar sonucunda AB, kendisinin küresel
aktör olduğunu ve Çin'in de büyük güçler arasına yerleşip büyük güçlerden biri olduğunun
farkına varmıştır. Çin'i anlamak için bilinmesi gereken tek şeyin çarpma ve bölme
olduğunu, 1,3 milyarla çarpılan bir şeyin başarıyı devasa gösterdiğini ve 1,3 milyara
bölünen her başarının ise önemsiz göründüğünün kabul edilmesi gerekmiştir (L.Liqiang,
2014).
AB ve Çin arasındaki ilişkilerde 2005 yılı, 2004 yılındaki ilişkilerin stratejik ortaklık
şeklinde tanımlanmasıyla ortaya çıkan balayı döneminin sona erdiği bir yıl olmuştur. 2004
yılında AB ve Çin arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık olarak tanımlanırken, 2005 yılı
siyasi ve ekonomik sorunların stratejik ortaklık tanımının vaat ettiği şekilde çözülemediği
bir yıl olmuştur. 2005 yılının beklenildiği gibi bir yıl olmaması AB ve Çin arasındaki
ilişkilerde Çin'in, AB tarafından umulduğu gibi sistemini dönüştürememesinden ve Avrupa
tarafının Çin'in hassasiyet gösterdiği meselelerde önemli ulusal çıkarlarına zarar veren
adımlar atmasından dolayı başarısız stratejik sonuçlardan kaynaklanmıştır. 2005 yılının
başlangıcında bazı AB üyesi ülkeler, Çin'in büyümesinin Avrupa'nın işlerini, piyasasını ve
kaynaklarını ele geçirmesine fırsat vereceğine ifade eden Çin tehdit teorisine inanarak AB
ile Çin ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmuştur (Feng, 2013). 2005 tekstil krizinin
ortaya çıkması ve silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik atılan adımların ABD'nin
baskılarından dolayı değişmesi ile beraber sorunlar artmıştır. Bu sorunların çözülmesindeki
başarısızlık, AB’nin Çin'e yönelik dış politikasına yansımış ve iki taraf arasındaki balayı
dönemi olarak ifade edilen ilişkilerin sorunsuz olduğu dönemin sona ermesine neden
olmuştur. 2005 yılının sonlarına doğru her iki taraf ikili ilişkilerini ve siyasi diyalogu
yeniden canlandırılması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. 5 Eylül 2005 tarihinde
Pekin'de 8.AB-Çin Zirvesinde Bakan yardımcıları düzeyinde kurulan AB-Çin Stratejik
Diyalogu 20 Aralık 2005 tarihinde ilk kez Londra'da gerçekleştirilmiştir (Zongze, 2008).
2005 yılında AB Anayasasının onaylanma sürecinde Fransa'da ve Hollanda'da
gerçekleştirilen referandumlarının olumsuz sonuçlanması ile yürürlüğe girememesine
rağmen; Çinli yazarlar Avrupa siyasi entegrasyonunun daha da ilerletilmesi konusundaki
iyimserliklerini dile getirmiştir (Lexian, 2009: 316).
31
2.7. 2006-Günümüz: Çıkar Temelli İlişkiler Dönemi
6 Haziran 2006 tarihinde 2.AB-Çin Stratejik Diyalogu Pekin'de gerçekleştirilmiştir
(Luan, 2006). Bu stratejik diyalog AB ile Çin arasındaki 9.AB-Çin Zirvesine
hazırlanılmasına hizmet etmiş, böylece 9 Eylül 2006 tarihinde AB ile Çin arasında
kapsamlı stratejik ortaklığı derinleştirmek maksadıyla 9.AB-Çin Zirvesi Helsinki'de
gerçekleştirilmiştir (Commission, 2006a).
1995, 1998, 2001 ve 2003 yıllarında Avrupa Komisyonu, Çin üzerine politika
belgelerini yayınlayarak Çin'in baş döndürücü değişiminin hızına AB'nin dinamik yapısı
ışığında ayak uydurması için çalışmıştır. 24 Ekim 2006 tarihinde Avrupa Komisyonu AB
ve Çin arasındaki ilişkileri "Yakın Ortaklar, Büyüyen Sorumluluklar" olarak tanımlamış ve
Doğu Asya, Tayvan, silahsızlanma, Afrika, Tek Çin politikası gibi stratejik konulara önem
verdiğini vurgulamıştır (Commission, 2006b). AB, Çin stratejisini yeniden formüle ederek
Çin'in küresel meselelerde AB ile eşit olarak daha fazla sorumluluk alması ve uluslararası
sorunların çözümünde ortak çalışılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu vurguyu yaparken,
Çin’in hassas olduğu Tek Çin politikasını desteklediğini yinelemiştir. Avrupa Komisyonu,
yayınladığı politika belgeleri aracılığıyla Çin ile proaktif bir politika ihtiyacını
vurgulamıştır. Bu sayede Çin'e karşı AB politikasının güncellenmesi sağlanmıştır. AB
Komisyonu, AB ile Çin arasındaki ilişkilere öncelik vermiştir. İlişkilerin temeli sadece
ekonomik ve ticari bağlantıları kapsamamış, aynı zamanda küresel stratejik bakış açısını da
içermiştir. Bununla birlikte genellikle üye ülkelerin ve Çin'in çıkarlarının uyumlaştırması
zor olmasından dolayı Çin ile olan ilişkiler öncelikle Birliği ilgilendiren ikili bir mesele
olarak algılanmıştır. Bu yüzden de Avrupa Komisyonerleri, 2004 yılında AB ile Çin
arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık olarak sürekliliğin sağlanması için ortalama haftada
4 ziyarete tekabül eden 206 ziyaret gerçekleştirmiştir (Jain, 2009: 145).
Avrupa Komisyonu yayınladığı Çin ülke Strateji Belgesi'nde (2007-2013) AB'nin
Çin'e yaklaşımındaki pragmatik amaçlarını 1998 yılında yayınladığı "Çin ile Kapsamlı bir
ortaklık inşa etme" başlıklı politika belgesini temel alarak güncellemiştir (Snyder, 2009:
608). Küresel meselelerde AB'nin ile Çin'in eşit olarak sorumlu ortak olmaları
amaçlanmıştır. Amaçların gerçekleştirilebilmesi için Çin'in yerine getirmesi gerekenler;
piyasayı açması ve adil piyasa rekabetini sağlaması, ticari ve tarife dışı engelleri azaltması
ve ortadan kaldırması, DTÖ' nün taahhütlerini ve sorumluluklarını tam olarak yerine
32
getirmesi, fikri mülkiyet haklarını koruması, temiz enerji teknolojileri ile çalışması, aktif
ve sorumlu enerji ortağı olması, bilim ve teknoloji işbirliğini teşvik etmesi, BM Güvenlik
Konseyi üyesi olarak sorumlu uluslararası rolünü benimsemesi, insan haklarını koruması,
insan hakları diyaloglarında sonuç merkezli olması, BM medeni ve siyasi haklar
uluslararası sözleşmesini onaylaması, AB ile resmi diyaloga girmesi, Afrika'da yardım
politikalarında şeffaf olması, Tayvan Körfezinde barış ve istikrarın devamını sağlaması,
askeri harcamalarda şeffaf olması, bütün silahsızlanma antlaşmalarına uyması, kitle imha
silahlarının
ihracat
kontrolünü
güçlendirmesi
olarak
sıralanmıştır
(Shambaugh,
Sandschneider ve Hong, 2008). Bu politika belgesi AB'nin Çin'i izlemesi ve Çin'in AB'nin
beklentilerini anlaması için amaçların gerçekleşmesini sağlayacak bir araç olarak
görülmüştür.
AB'nin ve Çin'in küresel meselelerde aktif rol oynama isteği ve hırsı her iki tarafın,
aktif ve sorumlu uluslararası aktör olabilmek için beraber çalışmalarını gerekli kılmıştır.
Uzun dönemde AB'nin Çin'e duyduğu ihtiyaç, Çin'in AB'ye duyduğu ihtiyaçtan daha fazla
olmasından dolayı AB de ikili ilişkilerin geliştirmesine hız vermiştir. Karşılıklı
bağımlılıktan bahsederken de tarafların birbirine bağımlı olduğunun, ancak taraflardan
birinin daha çok bağımlı olduğunun, ilişkiye daha çok ihtiyaç duyduğunun,herhangi bir
olumsuz gelişmeden daha çok etkilendiğinin ve pazarlık gücünün etkilenme derecesine
göre belirlendiğinin altı çizilmiştir. 23 Eylül 2007 tarihinde Alman Şansölyesi Angela
Merkel'in Dalai Lama ile görüşmesi, Çin ile ilişkilerde gerginlik yaşanmasına neden
olmuştur, bu gerginlik de AB-Çin Zirvesine yansımıştır (Sutter, 2012: 294). Almanya'nın
aksine Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy ise zirve boyunca Çin'e karşı insan hakları
meselesinde uzlaşmacı bir tavır takınmıştır (Mattlin, 2009). 10. AB-Çin Zirvesi, Çin ile
özellikle Almanya ve Fransa arasında gerilimin ve farklılıkların yansıdığı bir zirve
olmuştur. 26 Kasım 2007 tarihinde yayınladığı makalesinde David Shambaugh, AB ile Çin
arasındaki balayının erkenden bittiğini, evlilik sürecine geçildiğini; yalnız bu evliliğin
çıkar temelli olduğunu ifade etmiştir (T. Zhang, 2011).
AB ile Çin arasındaki ilişkiler üç temel dayanak üzerine kurulmuştur. İlk temel
dayanak ekonomik ve sektörel diyalogları içeren ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. 28
Kasım 2007 tarihinde 10.AB-Çin Zirvesi Pekin'de Çin'in girişimi aracılığıyla AB ve Çin
arasındaki ekonomik ve ticari sorunları gidermek amacıyla AB-Çin Yüksek Düzey
Ekonomik ve Ticari Diyalogu başlatılmıştır (Commission, 2007). Bu diyalog ikili
33
ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerletilmesi için sürekli ve dinamik bir süreç olarak kabul
edilmiştir ve ekonomik ve ticari sorunların çözümü için bir forum oluşturulmasını
amaçlamıştır. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla gelişmesi stratejik
ortaklığın ikinci ayağı Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalog vasıtasıyla
somutlaşmış; ticari işbirliğinin temeli hiç değişmemiş olmasına rağmen, Yüksek Düzey
Ekonomik ve Ticari Diyalog ile ekonomik görüşmelerin ve ilişkilerin şekli değişmiştir
(Qingjiang, 2012: 57). Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalog Mekanizması; çok
taraflı ticaret sistemi, pazar erişimi ve ticarette karşılaşılan teknik engeller gibi stratejik
ikili ticaret konuları, büyük ikili yatırım akışlarını etkinleştirmek amacıyla yatırım
konuları, yenilik ve AB ile Çin arasındaki ekonomik işbirliği konuları ile ilgilenmiştir
(Commission, 2009). 2008 yılının Mayıs ayında Avrupa Reformu için Merkez, AB'nin ve
Çin'in yeni uluslararası düzeni şekillendirmesine yardımcı olduğundan bahsettiği "Avrupa
ve Çin yeni dünya düzenini şekillendirebilir mi" başlıklı bir politika belgesi yayınlamıştır
(Grant ve Barysch, 2008).
AB üyesi ülkeler düzeyinde Çin, 2008 yılının Mart ayında Pekin olimpiyatlarına
hazırlık aşamasındayken Tibetli rahiplerin Tibet ayaklanmasının 49. yıldönümünü
kutlamak için Lhasa'da toplanmalarına çok sert müdahalede bulunmasıyla sorunlar
yaşamıştır (Brown, 2012: 57).
Paris'te, Londra'da ve diğer AB üyesi ülkelerin
başkentlerinde Çin karşıtı protestolar AB ile Çin arasındaki ilişkilerde gerginliğin
artmasına neden olmuştur. Birçok Avrupalı lider, özellikle İngiltere Başbakanı Gordon
Brown ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin hükümetinin müdahalelerine cevap
olarak olimpiyatların açılış seremonisine katılmayacaklarını ifade ederek Çin'i boykot
etmiştir (Shen, 2009). Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy, son ana kadar açılış
seremonisine katılıp katılmayacağını belirtmemiş olmasına rağmen Çin'i karşısına
almamak adına açılış törenine katılmıştır (Zhao, 2011). Almanya eski Çin Büyükelçisi AB
ile Çin arasındaki ilişkilerinde artan güçlüklerin Çin'i AB hakkında iyimser görüşlerini
yeniden gözden geçirmeye zorladığını ve Çin'in AB'yi gözünde büyüttüğünü anlamasına
yol açtığını vurgulamıştır (Mei, 2009).
2008 yılından bu yana, çeşitli uluslararası gelişmeler ve küresel krizler, değişimler
Çin'in AB yaklaşımının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. AB'nin 2009 yılında
yürürlüğe giren Lizbon antlaşması ile dış politika mekanizması yeniden düzenlenmiştir.
Böylece AB'nin diğer üye ülkelerle ve küresel meselelerde daha tutarlı olması
34
amaçlanmıştır, bu sayede Avrupa entegrasyon ve uyum sürecinde önemli bir adım
atılmıştır. ABD’de başlayan ve domino etkisi ile diğer ülkeleri de etkileyen küresel
finansal kriz, 2008 ve 2009 yıllarında AB üyesi ülkelerinin ekonomilerinin küçülmesine,
2010 yılında da Avro bölgesinin durgunlaşarak borç krizinin ortaya çıkmasına neden
olmuştur. 2008-2009 Küresel finansal kriz ile beraber küresel güç dengesi ve uluslararası
düzen karmaşık ve derin değişiklikler yaşamıştır. Kriz, Doğunun yükselmesine ve Batının
ise düşüşe geçmesine neden olmuştur. Avrupa’da Avro bölgesi borç krizinin ortaya
çıkması, Avrupa sanayisinin düşüşünü hızlandırmıştır. Avro bölgesi borç krizi nedeniyle
Avro bölgesinde % 4,1 oranında küçülme yaşamıştır (Nanto, 2009: 88). 2010 yılında ise
kriz Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda gibi ülkelere iflas riski ile yayılmıştır
(Navarro, 2012: 100). Özetle; 2008-2009 Küresel finansal kriz, AB'ye önce ekonomik kriz
olarak yansımış, ardından borç ve iflas krizine dönüşmüştür. Çin bu kriz sırasında geniş
döviz rezervlerine sahip olduğunu Batı ekonomileri ekonomik kriz yaşarken, büyüyen tek
ekonomi olarak göstermiştir (Heep, 2014: 97). Ekonomik kriz, Çin'in yükselişinin
hızlanmasını sağlamıştır. Çin bu krizi fırsata dönüştürmeyi başarmıştır. Çince de tehlike ve
fırsat anlamlarını içeren kriz kelimesi gibi ekonomik krizlerde Çin'e hem tehlike hem de
fırsat yaratmıştır (Wang, 2000). Bu kriz, Çin’e yaramıştır. Çin, dünyanın büyük ölçekli
ekonomileri arasındaki konumunu muhafaza ederek gelişmekte olan piyasa ekonomileri
arasında lider bir güç olmuş, kendi gibi gelişmekte olan ülkelere göre çok daha hızlı
gelişmiş ve büyümenin motoru olarak Çin'in dünyaya katkısı eşsiz olmuştur. Bu gelişme de
ülkelerin birbirine ne kadar bağımlı olduklarının en önemli göstergesi olmuştur. Çin sadece
1997-1998 Asya finansal krizini değil, aynı zamanda 2008-2009 küresel finansal krizini de
başarıyla bertaraf etmiştir. 1994 yılında rekabet gücünü ekonomik ilişkilerde arttırmak
isteyen Çin’in devalüasyona başvurması ile ihracat gücü artmış, bu nedenle dış cari
işlemler fazlası vermiştir, bu politika sayesinde Asya finansal krizinden diğer Asya ülkeleri
kadar dış talebe dayalı büyümenin ağırlıklı olduğu Çin etkilenmemiştir. Küresel finansal
kriz, küresel arenada kilit oyuncuların ABD ve Çin olduğunun vurgulanmasına neden
olmuştur. Ekonomik ve finansal krizler AB ve Çin arasındaki karşılıklı bağımlılık
derecesinin öneminin anlaşılmasını sağlamıştır. 2010 yılından beri, AB ile ilgili
meselelerde Çin belirleyici olmuştur. Her iki taraf AB'nin yaşadığı finansal krizinin
çözümü tartışmak için bir araya sıklıkla gelmiştir. Almanya, İngiltere ve Fransa, AB
liderleri Çin'e ziyarette bulunduğu gibi; Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Başbakan Wen
Jiabao, Başbakan Yardımcısı Li Keqiang Avrupa'ya iade-i ziyaretler gerçekleştirmiştir
(Feng, 2013). 2009 ve 2010 yılları arasında Çin Kalkınma Bankası ve Çin İhracat-İthalat
35
Bankası gelişmekte olan ülkelere ve şirketlere en az 110 milyar dolar kredi vererek Dünya
Bankasını geçmiştir. Avro bölgesi borç krizi, derinleşip yayıldıkça Çin medyası
Avrupa'daki gelişmelere dikkat kesilmiştir (Sutter, 2012: 283). Avrupa'da uzun süren
küresel finansal krizin; Çin ekonomisini ve Çin halkının refah seviyesini etkilemesi
beklenmiştir, bu yüzden de krizin yıkıcı etkilerinden koruma anlayışıyla Güney Avrupa
devletlerin kurtarılmasına katkıda bulunmaya çalışmış; Özellikle İzlanda, Yunanistan,
İspanya, Portekiz ve İtalya ile ikili ilişkilerini arttırmıştır (Bussing-Burks, 2012: 32). Çin
sıkıntılı iflas eşiğine gelmiş avro bölgesi ülkelerine yardım için kullanılabilecek yeni bir
IMF tesisine 43 milyar dolar katkıda bulunmuştur (Gayathri, 2012). Kriz boyunca Çin aktif
olarak çok taraflı diplomasiyi teşvik etmiştir, ancak ikili diplomasinin geleneksel
avantajından da vazgeçmeyerek ikili ve çok taraflı diplomasi araçlarını kullanmıştır. AB,
Çin'in ticari kapasitesi ve karşılıklı çıkarları doğrultusunda stratejik ortaklığın ve
işbirliğinin kurulmasına ihtiyaç duymuştur. Avrupa'nın Çin’i kalkınmasını Çin’in düşük
maliyetli
üretiminden,
büyüyen
piyasasından,
sermaye
ve
işgücü
havuzunun
genişlemesinden dolayı Avrupa dinamizmi için önemli tehditler olarak algılamasına da
neden olmuştur. Bu durum, Çin ile ilişkilerde daha pragmatik ekonomik bir yaklaşım
sergilenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.
4. AB-Çin Stratejik Diyalogu Pekin'de 19 Ocak 2009 tarihinde gerçekleştirilmiş ve
aslında Aralık 2008'de yapılması gerekirken Çin'in Fransa'nın Dalai Lama ile görüşmesine
tepki göstermesi sonucunda iptal edilmesine neden olduğu 11. AB-Çin Zirvesinin 20
Mayıs 2009 tarihinde Prag'da gerçekleştirilmesine hizmet etmiştir. Stratejik diyaloglar ABÇin zirvelerine ek olarak AB ile Çin arasındaki işbirliğinde stratejik meselelerin
görüşülmesinin sağlanması için ortam yaratmıştır.
AB ve Çin finansal kriz ve iklim
değişikliği konularını ele almıştır. Bu zirvede liderler, Avrupa-Çin Temiz Enerji Merkezi
Ortak Bildirisi ile ilgili bir anlaşma imzalamıştır (Carrapatoso ve Well, 2014). Çin Dışişleri
Bakanı Zhang Zhijun, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde stratejik ortak olarak güveni
arttırma, gelişime destek vermeyi güçlendirme, ilişkileri stratejik ortak olarak tanımlamayı
derinleştirme, ortak saygı, eşit muamele ve kazan-kazan işbirliğini vurgulamıştır (Song,
2012). Çok kutuplu uluslararası dünya düzeninde artan bir şekilde işbirliği AB ve Çin için
gerekli bir unsur olmuştur. 30 Kasım 2009 tarihinde Nanjing'deki 12. AB-Çin Zirvesi AB
ile Çin arasındaki ilişkilerin daha fazla stratejik, kapsamlı ve istikrarlı olmasının insandan
insana değişiminin ve kültürel işbirliğini güçlendirmenin gerektiği vurgulanmıştır (Song,
2012). AB ile Çin arasındaki birçok farklılığa rağmen iki stratejik ortak olarak ilişkilerin
36
devam etmesi gerekliliği hatırlatılmıştır. 30 Ağustos 2010 tarihinde AB Yüksek Temsilcisi
Catherine Ashton'ın Çin'i ziyaret etmesiyle 2006 yılında oluşturulan AB-Çin Stratejik
Diyalogu, Yüksek Düzey Stratejik Diyaloguna dönüştürülmüştür (Chen ve Song, 2012).
Yüksek düzey stratejik diyalog, ilişkilere rehberlik sağlanmasında lider bir rol oynamış ve
anlamlı siyasi ve stratejik temasların birbirini takip etmesini sağlamıştır. Yüksek Düzey
Stratejik Diyaloglar uluslararası barışa ve güvenliğe daha koordineli bir yaklaşımın
sağlanmasında ve dış politika gündeminde belirgin bir rol oynamıştır. Stratejik diyaloglar
ile AB ve Çin arasındaki ilişkilerdeki ikinci temel dayanak olan siyasi ilişkileri geliştirme
hedeflenmiştir. AB ve Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde iki temel dayanak olarak, AB-Çin
Zirvelerinin yanı sıra; 2008 yılından beri Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyalogunu
ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey Stratejik Diyalogunu gerçekleştirmeye başlamıştır
(Gill ve Small, 2012: 15). Yüksek Düzey Diyalogları AB-Çin zirveleri ve sektörel
diyaloglar arasında aracı bir rol oynamıştır.
6 Ekim 2010 tarihinde Brüksel'de 13. AB-Çin Zirvesinde AB ve Çin, siyasi diyalogu
güçlendirmek için dünya ekonomisinde sürdürülebilir kalkınma, ticaret ve yatırım
konularını ele almıştır (Bo ve Chen, 2013). Çin, AB'nin karşı karşıya kaldığı avro bölgesi
borç krizinden en az etkilenmeyi hedeflemiş ve zirvenin gündeminde ekonomik
meselelerin yer almasını sağlamıştır. 16 ile 17 Aralık 2010 tarihlerinde AB'nin stratejik
ortaklarının listelendiği ve bu listede Çin'in de yer aldığı Ashton raporu yayınlanmıştır
(Chen ve Song, 2012). AB açısından Çin'in öneminin ve Çin'e duyulan gereksinimin
artması Ashton raporunda özellikle Çin'e vurgu yapılmasını sağlamıştır. 2008 yılından beri
Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyaloguna ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey
Stratejik Diyaloguna ek olarak Çin'in Avrupa yaklaşımı ile benzerlikler kurma hedefi
çerçevesinde 14 Şubat 2012 tarihinde Pekin'de 14. AB-Çin Zirvesinde; AB ve Çin tarafı,
AB-Çin Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogunu kurmayı kabul etmiştir (Gill ve Small,
2014). Böylece AB ve Çin arasındaki ilişkilerdeki üçüncü temel dayanak olan kültürel
ilişkileri geliştirme hedeflenmiştir. Dayanışma, güven ve işbirliği, AB ile Çin arasındaki
ilişkilerde vurgulanması gereken üç anahtar kavram olarak ortaya çıkmıştır. Bu zirve ile
amaçlanan iki taraf arasındaki kültürel bağların geliştirilmesi olmuştur. AB ve Çin
arasındaki işbirliğinde yeni bir etkileşim zemini yaratılmıştır.
Brüksel'de 20 Eylül 2012 tarihinde 15. AB-Çin Zirvesinde, Çin AB'nin Avro bölgesi
borç krizini çözmek için desteğini ve AB ile dayanışmasını devam ettirmek istediğini dile
37
getirdiği zirvede geniş piyasa erişimi, kamu ihale ve ihracat kredileri, AB ile Çin arasında
stratejik ortaklık bünyesinde daha fazla işbirliği, ekonomik ve ticari ilişkiler, yenilik, uzay
teknolojisi tartışılmıştır (Council, 2012). Bu zirve Wen Jiabao'nun Çin Başbakanı olarak
katıldığı 10. ve son AB-Çin Zirvesi olmuştur; aynı zamanda, bu zirvede silah ambargosu
ve Çin'in piyasa ekonomisi statüsü iki çözümlenememiş ve çözülememesinden hayal
kırıklığı duyulan mesele olarak dile getirilmiştir (Bersick, 2014). Silah ambargosu, Çin’e
piyasa ekonomisi statüsünün tanınmaması, ticari anlaşmazlıklar, insan hakları, fikri
mülkiyet hakları meseleleri hala AB ile Çin arasında çözülememiştir. Özellikle insan
hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meseleleri reel politik meselelerin geri planında
kaldığından çözülememektedir. AB üyesi ülkelerin Çin ile kendi ikili ticari ilişkilerine çok
daha fazla anlam atfetmelerinden dolayı 2012 yılında gerçekleştirilen iki AB-Çin
zirvesinin beklenenden daha az stratejik etkisi olmuştur. 2010 yılından itibaren
gerçekleştirilen zirvelerin ana gündem maddesi, Avro bölgesi borç krizinden kaynaklanan
ekonomik ve ticari sorunları gidererek ekonomik ve ticari ilişkilerin canlandırmasını
sağlamak olmuştur. AB üyesi ülkeler, AB ile Çin arasındaki ilişkilere göre birbirlerinden
farklı çıkarlara ve beklentilere sahip olmalarından dolayı Çin ile ikili stratejik ortaklıklar
kurmayı ve ilişkiler geliştirmeyi hedeflemiştir. Ortak Avrupa ve AB çıkarlarının yerine
getirilmesinin önemi ikincil bir hedef haline getirilmiştir.
AB ve Çin arasındaki işbirliği için bir yol haritası planı olarak adlandırılan AB-Çin
İşbirliği için Stratejik 2020 Gündeminin kabul edilmesiyle 16. AB-Çin Zirvesinde; AB ve
Çin arasındaki ilişkiler yeni bir ivme ve dinamizm kazanmıştır (Shixue, 2014). Xi Jinping
gündemin dört ayağını; barış ve güvenlik, ekonomik refah, sürdürülebilir kalkınma,
insandan insana değişim olarak ifade etmiştir (Isticioaia-Budura, 2014). 2 Nisan 2014
tarihinde Çin hükümeti, AB ile ilgili olarak "Çin'in AB ile ilgili Politika Belgesi: KazanKazan işbirliği ve ortak yarar için AB-Çin Kapsamlı Stratejik Ortaklığını Derinleştirme"
başlıklı ikinci dış politika belgesini AB ile ilişkileri güçlendirmek amacıyla yayınlamış ve
böylece çok kutupluluğa vurgu yapan Çin'in dış politikası çok kutuplu uluslararası dünya
düzenini inşa etmek için stratejik olarak AB ve Çin fikir birliği paylaşan ortaklar olarak
kabul edilmiştir (Ministry of Foreign Affairs of PRC, 2014). Karşılıklı bağımlılık teorisi
çerçevesinde Çin de, en az AB kadar ilişkilerde stratejik ortaklık ve işbirliği boyutuna
önem verdiğini ikinci dış politika belgesiyle belirtmiştir. İlişkilerin asimetrik bağımlılık
ilişkilerini içermediği, her iki tarafın birbirine duyduğu ihtiyaçtan ve hassasiyetten
anlaşılmaktadır, sadece etkilenme dereceleri farklılaşmaktadır.
38
AB ile Çin ilişkileri arasındaki ilişkiler ekonomik işbirliği şeklinde başlamış,
ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi ilişkilerin her alanda gelişmesine aracılık etmiş,
ardından ilişkiler stratejik ortaklık halini almıştır. AB ile Çin arasındaki stratejik ortaklık
her iki tarafın çıkarlarını ve istikrarını koruma temeli üzerine inşa edilmiştir. AB ile Çin
arasındaki uzun dönemli, devamlılığı sağlanan stratejik ortaklık Avrupalı ve Çinli karar
vericilerin politika üretme ve uygulama konusundaki başarılarının göstergesi olması
açısından önem taşımıştır. Avrupa'da daha iddialı politikacıların seçilmesi de AB ile Çin
arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuştur. AB ile Çin arasında daha iddialı
politikaların takip edilmesine yol açmıştır. 2005 yılından önce, Batı Avrupa ülkelerinin
çoğu lideri özellikle Almanya’nın Gerhard Schröder ve Fransa'nın Jacques Chirac gibi, Çin
ile ilgili olumlu politikalar izlemiştir (D’Hooghe, 2011). Fransa’da Nicolas Sarkozy’in ve
Almanya’da Angela Merkel’in iktidara gelmeleriyle Çin'e karşı daha agresif politikalar
takip edilmeye başlanmış, özellikle Dalai Lama, insan hakları ve silah ambargosu
meseleleri gündem maddeleri olarak yerini almış ve Nicolas Sarkozy’in ve Angela
Merkel’in Dalai Lama ile görüşmesi ikili ilişkilerde gerginliklerin yaşanmasına neden
olmuştur (Vogt, 2012). AB ve Çin arasındaki ilişkilerde dış politika karar alıcıları
arasındaki etkileşimde ilişkilerin gidişatını yönlendirmiştir.
Zamanın ruhu, Avrupa ve Çin arasında ilişkiler kurulmasını zorunlu hale getirmiş,
Avrupa ile Çin arasındaki ilişkileri daha kolay anlayabilmek için yapılan sınıflandırma
çerçevesinde ilişkiler değerlendirilirken her dönemin ilişkilerini etkileyen, değiştiren ya da
geliştiren farklı dinamiklerin var olduğu tespit edilmiştir. AB ve Çin arasında başlayan
ilişkiler ekonomik ve ticari kaynaklı olsa da her iki tarafta ilişkileri her alanda işbirliği ile
geliştirmeyi tercih etmiştir. Artan karşılıklı bağımlılık ekonomik ilişkileri kapsamış olsa da
her dönemin farklı dinamikleri ışığında ilişkilerin her alanında da yakınlaşma ihtiyacı
hissedilmiştir. Bu doğrultuda ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi için çaba
harcanmıştır. 2015 yılına kadar, AB ve Çin arasında 16 tane AB-Çin Zirvesi
gerçekleştirilmiştir. Avrupa Komisyonu ve Çin Dışişleri Bakanlığı ilişkilere verdiği önemi
göstermek adına politika belgeleri yayınlamıştır. Uluslararası düzendeki gelişmelere ve
değişimlere paralel olarak gündem maddeleri değişiklik göstermiştir. AB ile Çin arasındaki
ilişkilerde yaşanan anlaşmazlıklar ve çatışmalar zirvelerin iptal edilmesine veya gergin bir
zeminde gerçekleştirilmesine neden olmuştur. Zirveler, AB üyesi ülkeler ile Çin arasındaki
ikili ilişkilerden olumsuz etkilenmemiştir. İki tarafın birbirine duyduğu karşılıklı
bağımlılık, zirvelere yansıyan anlaşmazlıkların kısa süreli olmasını ve işbirliğini
39
gereksinimini sağlamıştır. İki aktör arasında ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlayan
ilişkiler, siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel alanlarda da ilerlemiştir. Her alanda ilerleyen
ilişkiler yeni politika alanlarının ortaya çıkması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Taraflar,
stratejik ortaklık tanımının içeriğinin doldurulması için yeni işbirliği alanları yaratmıştır.
AB ve Çin arasındaki ilişkilerin her yönü ayrıntılı olarak ayrı bir bölümde ele alınacaktır.
40
41
3. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLER
AB ve Çin, son 20 yılda radikal değişikliklerle karşılaşmıştır. 2014 Eurostat
verilerine göre, AB, 507 milyon vatandaşa (Eurostat, 2014), tek para birimine, dünyadaki
en fazla Gayri Safi Yurt içi Hasılaya (GSYİH) sahip, uluslararası dünya düzeninin en
önemli aktörü olmuştur. Çin; 1,35 milyar vatandaşa sahip, eşsiz ekonomik büyüme
yaşayan bir ülke olmuştur (CIA, 2014).
AB ile Çin arasındaki ilişkiler iki tamamlayıcı analiz olan liberalizm ve idealizm
çerçevesinde ilerlemiştir. Uluslararası ilişkilerde temel olarak alınan kavram güç olmuştur.
Realizme özgü olan asıl varsayım, uluslararası politikanın güç ve ulusal çıkar mücadelesi
olarak tanımlanması olmuştur (Donnelly, 2002: 7). Realist yaklaşım çok açıkça
göstermiştir ki; AB ve Çin aralarındaki ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek
ve
derinleştirmek amacıyla ortak çıkarları paylaşmak amacıyla ilişkiler kurmuştur. Realizmin
Soğuk Savaşın sona ermesini açıklayamaması popülerliğini yitirmesine neden olmuştur.
Liberalizm, Soğuk savaşın ardından küreselleşme ve demokrasi eğilimleri sayesinde
etkinliliğini arttırmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin temeli öncelikle ekonomik ve
ticari dinamikliliğe dayanmıştır. Dünyanın ikinci büyük ticari ve ekonomik ilişkilerine
sahip olan AB ile Çin, her alandan önce, ekonomik açıdan ilişkileri geliştirmek ve
derinleştirmek ile ilgilenmiştir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerin ortaya çıkışı ekonomik ve
ticari ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır. Şüphesiz AB, en temel ekonomik güç ve Çin için
gelişmiş teknolojilere ve güçlü finansal kaynaklara sahip aktif ticari bir ortak olmuştur.
Ekonomik işbirliği, Çin için önemli ve güçlü bir argüman halini almıştır. Çin ekonomisi
geliştikçe, aynı oranda AB'nin Çin'e duyduğu ihtiyaç artmıştır. Çin, devasa üretici mal ve
hizmet pazarı olmasının yanında, aynı zamanda ABD ve Avrupa hükümet tahvillerini satın
alarak küresel ekonominin yönetiminde önemli rol oynayan bir aktör halini almıştır. Çin'in
Avrupa mallarına, teknolojisine ve hizmetlerine artan talebi, Avrupa iş dünyasının
büyümesi için de önemli bir fırsat yaratmıştır. Çin, büyüme stratejisinde kendi iç pazarını
yatırım ve dış ticarete açarak birçok ülkenin Çin'e bağımlı olarak büyümelerini sağlamıştır.
Bu durum da Çin'in Avrupa gözünde vazgeçilmez bir ülke olmasını sağlamıştır (Zakaria,
2005). 2014 yılı itibariyle AB, 28 üyeli dünyanın en büyük ticari birliği halini almıştır.
2004 yılından önce Çin, yeni üyelerin küçük ve az gelişmiş olmasından dolayı AB'nin
genişlemesi ile hiç ilgilenmemiş, Komünist Doğu Avrupa ülkeleri komünizm sonrası Çin
hükümetine şüphe ile yaklaşmış; Çinli iş adamlarına vize engeli koymuş ve Çin’de yatırım
42
yapmama kararı almıştır (Shambaugh, 2008). Çin de; Tayvan, Tibet ve insan hakları
meselelerinden dolayı Doğu Avrupa ülkeleri ile yeni bağlar geliştirmek için olanaklar
aramak zorunda olduğunun farkına varmıştır. AB’nin genişlemesi ile AB pazarı
genişlediğinden AB ile Çin arasındaki ekonomik işbirliği için uzun dönemde önemli
fırsatların ortaya çıkmasını sağlamıştır.
İdealizm, ilişkilerin etik ve ahlaki ilkeler ve değerler çerçevesinde geliştirilmesini
hedeflemektedir. İdealizm olması gereken ideal durumun gerçekleşmesi ve ideal bir
dünyanın oluşturulması üzerine inşa edilmiştir. AB'nin kuruluş amacını gerçekleştirmesi,
uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanmasını teşvik etmesi, idealizmin başarısının önemli
örneklerinden biri olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkilere idealist yaklaşım çerçevesinde
bakıldığında, Çin yumuşak gücü kullanarak AB ile benzerliklerini bulmaya çalışarak
ilişkilerini yönlendirmiştir. 1975 yılında ekonomik olarak başlayan AB ile Çin arasındaki
ilişkilerin siyasi, askeri ve güvenlik ve son zamanlarda yumuşak güç ve kamu diplomasisi
ışığında kültürel anlamda da geliştirilmesi ve derinleştirilmesi önem kazanmıştır. Çin'in
yumuşak güç stratejisi, diğer ülkelerin vatandaşlarını etkileme temelli olmuştur. 2008
Pekin olimpiyatları ve 2010 Şanghay Expo, Çin'in dünyadaki popülerliğinin artmasını
sağlamıştır. 2014 yılı itibariyle Avrupa'da toplam 149 Konfüçyüs Enstitüsü, 153
Konfüçyüs sınıfı aracılığıyla Hanban (Çince dil eğitiminden sorumlu Çin Ulusal Ofisi)
Avrupa'nın deneyimlerini özellikle Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın kendi dillerini
öğretme yöntemlerini dikkate alarak Çinceyi ve Çin kültürünü öğretmeyi tercih etmiştir
(Confucius Institute, 2014). Eğitim, turizm, bilimsel ve teknolojik işbirliği ve bu
doğrultuda yapılan projeler, bilim adamlarının ve araştırmacıların değişiminin teşviki,
burslar Avrupa'da Çin'in yumuşak güç olmasını sağlamıştır. Bunun yanında
Çin,
başvurduğu ikna edici yöntemlerle Afrika, Asya ve Ortadoğu'da gelişmekte olan ülkelerde
etkisini ve nüfuzunu arttırmıştır. Ekonomik yardımlar, krediler, altyapı projeleri, silinen
borçlar, gönderilen doktorlar, ilaçlar ve tıbbi ekipmanlar,ilişkileri geliştirmek için hediye
edilen pandalar Çin'in yumuşak gücünü arttırmasına yardımcı olmuştur.
AB ve Çin ilişkilerini realist, liberal ve idealist çerçevede geliştirirken; her iki
tarafında tek bir amacı olarak AB ve Çin arasındaki farkları en aza indirmek olmuştur. AB
ve Çin arasındaki farklar; kültürel değerlerden, ortak tarihsel deneyimlere ve kimliğe sahip
olmamalarından uluslararası sistemin her iki aktöre uygun gördüğü rolden kaynaklanmıştır
(Snyder, 2009: 657). Çin, kendini istikrarlı egemen devlet olarak inşa etmiş ve barışçıl
43
yükselmesine öncelik vermiştir. AB'de bölgesel bütünleşmesine önem vererek kendini
üniter egemen uluslar üstü bir güç olarak tanımlamıştır. Çin, modern normlara ve değerlere
bağlıyken, AB modern üstü normlara ve değerlere bağlı olduğunu vurgulamıştır. 2002
yılında Cooper’ın 7 Nisanda Observer’da yayınladığı “The post modern state” başlıklı
makaleye göre dünyada modern öncesi, modern ve modern sonrası olmak üzere üç çeşit
ulus devlet vardır; Modern öncesi ulus devletler savaş halinde olan Taliban’ın
Afganistan’ı, Burma ve Sudan gibi ulus devletlerdir, modern ulus devletler Çin gibi sadece
ulusal çıkarlarına öncelik verirken, modern ötesi ulus devletler AB üyesi ülkeler gibi ulusal
ve uluslararası çıkarlara aynı anda değer atfetmektedir (Cooper, 2002).
AB ve Çin coğrafi olarak birbirinden uzak iki bölgede yer almaktadırlar. Bu yüzden
de AB ile Çin arasında jeopolitik ve jeostratejik amaçlar bakımından doğrudan çıkar
çatışmaları olmamıştır. Hong Kong ve Macau’nun barışçıl görüşmeler vasıtasıyla anakara
Çin’e bağlanmasıyla AB ile Çin arasında herhangi bir jeopolitik sorun kalmamıştır. Bütün
AB üyesi ülkeler, Çin’in Tek Çin politikasına bağlı olduklarını vurgulamıştır (Shambaugh,
2008). Çin'in var olan kimliği, Çin dış politikasını etkilemiştir. Çin, ejderha gibi sessiz ve
sinsi hareketlerle sorunları çözmesinden dolayı kendisini ejderha ile özdeşleştirmiştir (Wu,
2011: 91). Holgslag'ın ifadeleriyle Avrupa'nın amacı da ejderhayı kafese koymak veya
düşürüp yere yıkmak olmadığı gibi, sadece disiplin etmek olmuştur (Holslag, 2006). Her
iki tarafta birbirlerini tehdit olarak algılamamıştır. Özellikle AB, Çin'in yükselişini
güvenlik açısından tehdit olarak algılamamıştır. AB; ABD'yi değil, Çin'i ekonomik güç
olarak görmüştür.
Çizelge 3.1. AB'nin Ekonomik Güç Algısı
60
50
40
Çin
30
ABD
20
10
0
2008
2009
2010
Kaynak: Pew Research Center, 2014
2011
2012
2013
2014
44
AB ve Çin ortak sınırlara sahip olmamasına ve coğrafik olarak birbirinden uzak
olmalarına rağmen ilişkilerini ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven çerçevesinde
geliştirmeye ve derinleştirmeyi amaçlamıştır. Çin Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng
Çin de on binlerce kilometrelik uzaklık olsa bile, anlayış olursa komşu gibi hissedilir
şeklinde bir ifadenin mevcut olduğunu söylemiştir (Xiaosheng, 2012).
3.1. AB İle Çin Arasındaki Siyasi İlişkiler
AB gelişmiş bir ekonomik güçtür, gelişmiş teknolojilere ve güçlü finansal kaynaklara
sahiptir; ancak küresel siyasi bir güç olamamıştır. AB ve üye ülkeler uyumlu dış
politikalardan ve uluslararası aktör olarak uzun dönem vizyonundan yoksun olduğundan,
AB'nin ekonomik olmayan ilişkilerde uluslararası aktör olma kapasitesi sınırlı olarak kabul
edilmiştir. Siyasi ve ekonomik anlamda 1883 yılında Napolyon Bonaparte'nin "Çin
uyanırsa, dünyayı sallar" ifadesindeki gibi Çin'in hızlı büyümesi ve yükselmesi, AB'nin
rolünü değiştirmiş, Çin’in siyasi ve ekonomik gelişmesini AB bir fırsat olarak görmüştür.
AB de bu fırsatı değerlendirerek Çin'in reform politikasını desteklemiştir. Kendine
güvenen Çin, çok kutuplu uluslararası dünya düzeninin inşası için gerekli bir araç ve amaç
olarak görülmüştür. 1990'lardan itibaren Çin güçlendikçe kendisine olan güveni de aynı
oranda artmış, bu gücün gelecekte daha sorumlu uluslararası bir aktör olmasına yardım
edeceğine işaret olarak algılanmıştır.
Avrupa kamuoyunun Çin hakkında bilgisi ve ilgisi Avrupa ve Çin arasındaki
coğrafik ve kültürel uzaklıklardan dolayı yeterli şekilde olamamıştır. AB’ye göre Çin’in
görünen iki yüzü vardır; bunlardan biri; kendine güvenen, barışçıl, yükselen süper güç, tek
partili, muhafazakar orta sınıfa sahip, medeni ve siyasi haklardan önce ekonomik, sosyal
ve kültürel haklara öncelik veren, Yeni Asya büyük oyununda önemli bir aktör olmaya
çalışan, Asya'da ve Afrika'da yer alan diğer gelişen ülkeler tarafından takip edilen, 19.
yüzyıl da İngiliz İmparatorluğu tarafından nüfuz altına alınmış olmasına rağmen
kullanılamaz kaynakların aksine modern Çin kaynakları ve fırsatları çok olan bir ülke iken;
diğer taraftan Çin, insan haklarını önemsemeyen, basını ve interneti keyfi olarak
sansürleyen ve yasaklayan, insan hakları ile ilgili çalışan hukuk firmalarını kapatan, Tibet
kültürüne ve diline zarar veren, anti-demokratik olan Sudan, Kuzey Kore, Özbekistan ve
Burma'yı destekleyip ekonomik ve askeri yardım yapan, 2008 Pekin olimpiyat oyunlarını
45
ülke sıkıntılarını saklamak için kötüye kullanan bir ülke olarak görülmüştür (Wiessala,
2009: 92).
Barışçıl gelişme üzerine Avrupa vurgusu Çin'in uyumlu bir dünya inşası için iyi bir
model olarak benimsenmiştir. AB modeli, Çin'in sorumlu ve işbirliği yapmaya hazır
imajını oluşturmuştur. Çin, AB'nin Çin'i yanlış algılamaları Çin barışçıl yükselişi
prensibiyle hareket ederken çok taraflılığa, gerekli durumlarda ikili diplomasiye ağırlık
vererek ortadan kaldırmaya çalışmış; özellikle 16. ve 17. Komünist Partisinin Ulusal
kongrelerinde çok taraflı işbirliğine açık taahhütlerle vurgu yapmıştır (Telo, 2013). Çin
gelişmek için; çok kutupluluk, bağımsızlık ve ulusal meselelere müdahale etmeme,
ekonomik küreselleşme, uluslararası ilişkilerde demokratikleşme, kültürlerin, değerlerin,
sosyal sistemlerin ve siyasal sistemlerin farklılaşması, sürdürülebilir kalkınma, yeni
uluslararası siyasi ve ekonomik düzen kurma, rasyonel uluslararası finansal ve ticari sistem
kurma, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi gibi yeni politikalar takip etmiştir
(Shambaugh, 2008). Çin kamuoyu Çin dış politikasının şekillenmesini sağlamıştır. Çin'in
AB politika yapım sürecinde en etkili grup; üniversite öğrencilerinden ve bilim
adamlarından oluşan entelektüel grup olmuş, Çin'deki üniversite öğrencilerinin AB'nin
küresel rolü ile ilgili olumlu görüşlere sahip olmaları Çin'in AB politikasına olumlu olarak
yansımıştır (Liqun, 2008). Çin kamuoyunun % 90,2 oranında televizyondan, % 65,8
oranında gazetelerden, %48,9 oranında internetten AB hakkında bilgi sahibi olmuştur
(Sun, 2013).
Siyasi ilişkilerde; AB ile Çin; insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi,
egemenlik meselelerine özellikle önem atfetmiştir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerinde
zorluk çıkaran üç temel sosyal ve siyasi gelişme olarak; insan hakları, hukukun üstünlüğü,
demokrasi, egemenlik meseleleri, Avrupa kamuoyunda Çin'e karşı oluşan olumsuz bakışın
artması, uyumlu ve elverişli kurumsal ağı geliştirmek için kapasite yetersizliği kabul
edilmiştir (Vogt, 2012). 1970'li ve 1980'li yılların aksine Avrupalı ve Çinli karar vericiler
arasındaki görüşmeler insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik gibi
değerleri içermiştir. AB'nin ve Çin'in bu değerlere bakışında ciddi farklılıklar görülmüştür.
Her iki tarafın, birbirlerinin niyetlerini, pragmatik çıkarlarını ve beklentilerini yanlış
okuma ve algılama ihtimali ilişkilerin zorlanmasına, her iki taraf arasında siyasi
anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
46
3.1.1. İnsan Hakları
İnsan hakları, bireysel hakları ve kolektif hakları içeren evrensel değerlerdir. İnsan
hakları meselesi, AB'nin dünyada teşvik etmeyi amaçladığı temel değerler arasındayken;
Çin ile ilişkilerinde en hassas unsurlarından biri olarak uluslararası öneme sahip bir mesele
halini almıştır. İnsan hakları meselesi AB ve Çin arasındaki ilişkinin yönünü belirlemiştir.
Bu en istikrarsızlaştırıcı mesele olarak aralarındaki farklılıkların ortaya çıkmasına ve
artmasına neden olmuştur.
AB ile Çin; kültürel değerlerden, tarihi geçmişten ve çıkar farklılıklarından insan
haklarını farklı yorumlamıştır. Çin'e göre; kültür bir ülkenin insan haklarını etkilemeyi
sağlayan en güçlü araç olarak kabul edilmiştir (Kang, 2004: 82). Bu yüzden de AB'nin
insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konularına bakışı ile Çin'in bu konulara
bakışı birbirinden tamamen farklılık içermiştir. Çin’de insan hakları; geleneksel kültürden,
konfüçyanizm ve Marksist düşüncelerden, demokratik ve sosyal devrimlerden ortaya
çıkmıştır (Sullivan, 2003). Bu yüzden de Çin, gelişme modeline, kendi özel teorisine ve
pratiğine sahip bir insan hakları bakışı geliştirmiştir (Wai, 2012). Liberal bir aktör olarak
AB insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin evrenselliğini vurgulamıştır.
1978 yılında Uluslararası Af Örgütü, Çin'deki insan hakları ihlalleri ile ilgili "Çin'de siyasi
tutukluluk" başlıklı bir rapor yayınlamıştır (Wan, 2001: 66). Çin'deki insan hakları
ihlallerine rağmen, 1990'lı yıllara kadar AB Çin'deki insan hakları ihlallerini görmezden
gelmeyi tercih etmiştir. AB'nin insan haklarının görmezden gelmeyi tercih etmesi; Çin'in
de aynı şekilde insan haklarının korunmasına odaklanmamasına ve insan hakları ihlallerine
göz yummasına neden olmuştur. 1990'lı yıllara kadar dünyanın ilgisinin SSCB, İran ve
Güney Afrika'da olmasının insan haklarına önem ithaf edilmemiş olmasının en büyük
nedeni kabul edilmiştir (Sullivan, 2007: 257). Avrupa ülkelerinin Çin'deki insan hakları
ihlallerine bakışlarını etkileyen farklı sebepleri olmuştur; örneğin, Hong Kong'un
statüsünün Çin ile işbirliğine bağlı olmasından dolayı, 1982 yılında İngiltere Başbakanı
Margaret Thatchter, Çin'i resmi ziyareti sırasında Çin'deki insan hakları ihlallerini ve
Uluslararası Af Örgütünün 1978 yılında yayınladığı raporu gündemine bile almamıştır
(Yeh, 2010).
Çin ikili ilişkilerin bir parçası olarak insan haklarını görmüştür. AB, insan haklarını
uzun dönemli sosyal ve siyasi istikrar için hayati bir araç ve temel değer olarak görmüştür.
47
Çin devlet egemenliğini ve istikrarını insan haklarının önkoşulu olarak görmüştür. AB için
insan haklarının korunması Çin'in demokrasi ve istikrar anlayışı ile mümkün olacağından
Çin'de demokrasi ve istikrar anlayışının yavaş yavaş yerleşmesine yardımcı olmayı
hedeflemiştir. 26 Şubat 1989 tarihinde Deng Xiaoping, ABD Başkanı George Bush ile
buluşmuş ve istikrarsız bir ortamda hiçbir başarının mümkün olmayacağını savunmuştur
(Marinelli, 2014: 40). 4 Haziran 1989 tarihinde Çin’de Tiananmen Meydanında
öğrencilerin, aydınların, işçilerin reform ve demokrasi talebiyle başlattıkları protestolara
ordunun sert bir biçimde müdahale etmesi, AB’nin insan haklarını gerekçe göstererek Çin
ile askeri işbirliğini dondurmasına ve silah ticareti ile ilgili ambargo uygulamasına neden
olmuştur. Çin'de devlet istikrarına karşı oldukları gerekçesiyle demokrasi duvarı aktivisti
Wei Jingsheng ve Tiananmen Meydanı olayları sırasında Çin yapımı tankların önünde tek
başına durarak tankların geçişini engellemeye çalışan tank adam Wang Dan'ın tekrardan
tutuklanmasına karar verilmiştir (Copper ve Lee, 1997: 44). Çin, sağlığıyla ilgili sorunlar
yaşayan muhalif Wei Jingsheng'i ABD'den tıbbi tedavi ve destek alması için 18 yıl tutuklu
kaldıktan sonra 16 Kasım 1997 tarihinde hapisten çıkarmıştır (Bowman, 2000: 78). 1998
yılında tank adam Wang Dan da serbest bırakılmıştır (Wright, 2004). Çin, 2000 yılında
Olimpiyat oyunlarına adaylığını koyarak 2008 olimpiyatlarının başkent Pekin'in ev
sahipliğinde gerçekleşmesini sağlamak için uluslararası imajını ve tanıtımını düzeltmek
adına tutuklular ile ilgili böyle bir atılımda bulunmuştur (Jarvie Hwang ve Brennan, 2008:
118).
AET kurulduğundan beri, uluslararası ilişkiler alanında bağımsızlığın, özgürlüğün ve
eşitliğin öneminin altını çizmiştir. 1992 yılında AB, Maastricht Antlaşmasıyla insan
haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve özgürlük prensipleri üzerine
kurulmuştur (Chalmers, Davies ve Monti, 2014: 249). 1992 Maastricht Antlaşmasının 6.
maddesi ile AB, güvenliğini korumak; uluslararası barış, güvenlik ve işbirliğini teşvik
etmek; demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, temel özgürlüklere saygıyı
pekiştirmek ile görevlendirilmiştir (Psychogiopoulou, 2013). AB politikasının odak noktası
olarak insan haklarına özellikle dikkat edilmeye başlanması ve insan haklarının standart
diplomatik araçlara eklenmesinin sağlanmasıyla AB ile Çin arasındaki ilişkilerinde insan
hakları da diplomatik bir mesele halini almıştır (Shen, 2013b). 1995 Çin Strateji
Belgesinde AB Komisyonu, insan haklarının AB'nin dış politikasının önemli bir parçası
olduğunu vurgulamıştır (Commission, 1995). Rasyonel, açık ve şeffaf bir toplum, AB'nin
insan hakları politikasının temel amaçlarından biri halini almıştır. 28 ile 29 Haziran 1991
48
tarihleri arasında Avrupa Konseyi Lüksemburg Deklarasyonunda insan haklarının ülkelerin
içişlerine müdahale aracı olarak kabul edilmemesi gerektiği ve üçüncü dünya ülkeleriyle
insan hakları ile ilgili diyalogun önemli olduğu ifade edilmiştir (A.Williams, 2010: 143).
AB'nin misyonunda ve vizyonunda insan haklarının öneminin vurgulaması Çin'in hukukun
üstünlüğüne ve insan haklarına saygıya dayalı açık bir topluma dönüşmesini
desteklenmesinin AB ile Çin arasındaki ilişkilerin merkezini oluşturmuştur. AB üyesi 9
ülke Danimarka, Fransa, Finlandiya, Almanya, İtalya, İngiltere, Hollanda, İspanya ve
İsveç; Çin'de insan hakları ve sivil toplum konusunda özel projeler başlatmıştır (Holslag,
2006). 1995 yılında Çin, BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansına ev sahipliği yapmıştır
(Bohong, 2008).
Çin'in insan haklarına bakışını beş faktör şekillendirmiştir; Birincisi, Batı
emperyalizmine karşı olan Çin, ulusal egemenliğini korumayı ilk amaç olarak
hedeflemiştir. Çin ulusal egemenliğini insan haklarının üstünde tutmuştur. Çin'de ulusal
çıkarlarını yerine getirmek için istikrara ihtiyaç duymuştur. İstikrar, insan haklarının
tanımının ön koşulu kabul edilmiştir. Devletin tam olarak egemen olmadığı ve başka
ülkelerin kontrolü ve denetimi altında olduğu durumlarda insan haklarının garantisinin
sağlanması imkanının olmayacağını vurgulamıştır. Çin, insan hakları meselesinde AB
tarafından Sudan, Myanmar ve Zimbabwe ile bir tutulmaktan rahatsız olmuştur (Liang,
2008). Çin, insani müdahale hakkını ulusal egemenliğin ihlal edildiğine inandığından
eleştirmiş ve Kosova meselesinde Sırbistan'a NATO müdahalesine karşı çıkmıştır (Wai,
2012). 2008 Pekin olimpiyatları Çin'in uluslararası topluma katılımını sembolize etmesi
açısından önemli kabul edilmiştir. Pekin Olimpiyatları sırasında insan hakları
aktivistlerinin
ülke
içerisindeki
ve
olimpiyat
meşalesinin
taşındığı
ülkelerin
başkentlerindeki protestolar Çin'in yumuşak güç kazanımlarına zarar vermiştir. Avrupa
Parlamentosu Pekin olimpiyatlarının açılış töreninin bu protestolar sonucunda AB liderleri
tarafından boykot edilmesi çağrısında bulunarak meseleyi insan hakları olarak gördüğünü
ifade etmiştir. Çin meselenin ulusal egemenlik ile ilgili olduğunu savunmuştur. Çin, Pekin
olimpiyatlarının zarar görerek yumuşak güç kazanımlarını kaybetmek istememiştir. 2008
Pekin olimpiyatları sırasında Çin’de melaminli süt tozundan üretilen bebek maması
tüketen 300 000 bebekten 860 bebek hastaneye kaldırılmış ve 6 bebek böbrek tahribatından
dolayı ölmüştür (Zang, Wallis ve Dick, 2013). Olimpiyatlara zarar gelmemesi için bu
skandal saklanmış, olimpiyatlar sonuçlandıktan bir kaç hafta sonrasında 10 Eylül 2008
tarihinde ortaya çıkmıştır (D'Hooghe, 2015: 313). Bu skandal sonucunda Avrupa
49
Komisyonu, Çin'de üretilen sütü içeren bebek mamalarının Avrupa ülkelerine ithalatını
yasaklamıştır (Grunor, 2009: 300).
İkincisi, Çin; sert gücünü arttırmak amacıyla ekonomik büyümenin ve gelişmenin
sürdürülmesi gerektiğine inanmıştır (Hu, 2012). Ekonomik gelişme devam ettikçe, AB
Çin'in insan haklarına bakışında AB üyesi ülkeler ile ortak bir bakış açısı benimsemesinin
mümkün olduğunu vurgulamıştır. AB üyesi ülkeler özellikle İngiltere, ekonomik gelişme
ve insan hakları arasında bağlantı olduğunu savunmuştur. İngiltere Başbakanı David
Cameron, 10 Kasım 2010 tarihli Pekin Üniversitesinde yaptığı konuşmasında ekonomik ve
siyasi reformların birlikte yürüdüğüne dikkat çekmiştir (Holslag, 2014). AB ile Çin
ilişkilerindeki insan hakları Doğu ile Batı arasındaki diyaloga fırsat sağlamıştır.
Üçüncüsü, Çin her zaman insan haklarını Çin'e karşı olanların Çin'i aşağılamak için
kullandıkları bir baskı aracı olarak görmüştür. 25 Aralık 2009 tarihinde Liu Xiaobo, Çin'de
siyasi reform talep eden bir manifestonun yazılışında yer almasından dolayı Çin'e karşı
yıkıcı eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle suçlanmış ve 11 yıl hapse mahkum edilmiştir
(Benson, 2013: 164). Liu Xiaobo, 8 Ekim 2010 tarihli Nobel Barış Ödülünü kazanan ilk
Çinli olmasına rağmen, Liu Xiaobo'ya Nobel Barış Ödülü verilmesini Çin öfkeyle
karşılamış ve içişlerine bir müdahale olarak görmüştür (Wasserstrom, 2013: 96). Çin'e göre
Avrupa, Batı merkezli hareket ederek Çin'in batılaşmasını sağlama ve Çin'e ders vermeye
çalışma çabasında olduğundan insan haklarını bir araç olarak kullanmaya çalışmaktadır.
Çin, Avrupa'nın geçmişten gelen yayılmacı ve sömürgeci tavrını canlandırmaya çalıştığı
yönünde izlenime kapılmıştır (Zhang, 2012: 93). Avrupalı analistlere göre, AB'nin Çin'i
etkilemesi ve şekillendirmesi mümkün görünmemiştir (Feng, 2013). 2004 ile 2007 yılları
arasındaki dönemde silah ambargosunun kaldırılmasının gerekliliği tartışmalarından önce,
AB Çin'in insan haklarının iyileştirilmesi konusunda ısrarda bulunmuştur. Avrupa'ya silah
ambargosunun kaldırılabilmesi için öncelikle Çin'in insan haklarına bakışının düzeltilmesi
gerektiği yönünde bir kanı hakim olmuştur. AB ile Çin 2004 yılından beri ilişkilerine
stratejik ortaklık boyutunu eklemiştir; ancak birbirleri hakkında bazen yanlış algıya ve
kanıya hakim olmaları, AB ile Çin arasındaki uzaklığın artmasına da neden olmuştur.
Dördüncüsü, Çin; bireysel hakların temelini medeni ve siyasi hakların oluşturduğunu
savunan AB'nin tam aksine ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gelişimine bağlı kabul
etmiştir (Freeman ve Geeraerts, 2012). Medeni ve siyasi haklara göre ekonomik, sosyal ve
50
kültürel haklara öncelik vermiştir. Bu yüzden de BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası
Sözleşmesini imzalamış olmasına rağmen hala onaylamamıştır. Çin aynı zamanda insan
hakları meselesinde BM sürecinin bir parçası olmuş ve diğer ülkeleri insan hakları
konularında cesaretlendirme de yapıcı bir rol oynamıştır. 1997 yılında Hong Kong'un Çin'e
geri verilmesiyle Çin; insan haklarıyla ilgili olumlu tavrını göstermek adına uluslararası
insan hakları sözleşmelerini imzalamak zorunda kalmıştır. 27 Ekim 1997 tarihinde
Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'in Washinghton resmi gezisi arifesinde Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 5 Ekim 1998 tarihinde de BM İnsan Hakları
Komisyoneri Mary Robinson'un Çin ziyareti sonrasında ve Tony Blair'in İngiltere
Başbakanı olarak ilk resmi ziyareti öncesinde Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası
Sözleşmesi imzalanmıştır (Lee, 2007). Çin, insan hakları ile ilgili birçok uluslararası
sözleşmeye taraf olmuştur. BM ikiz Sözleşmelerinin yanında Çin, Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın
Ortadan
Kaldırılması
Sözleşmesini
1980
yılında,
Her
Türlü Irk
Ayrımcılığının Yok Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşmeyi 1981 yılında, 1992 yılında
Çocuk Hakları Sözleşmesini, 1988 yılında İşkencenin ve Gayri İnsani Diğer Küçük
Düşürücü Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Sözleşmesini imzalayıp onaylamıştır
(Svensson, 2002: 261). 2001 yılında da Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası
Sözleşmesini Ulusal Halk Kongresi onaylamasına rağmen, Medeni ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesini hala onaylamamıştır (Heilmann ve Schmidt, 2014:121). Çin,
BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasında Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası
Sözleşmesini onaylamayan tek ülke kalmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin
hükümetinin Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini onaylanmasını
geciktirmek için inandırıcı hiçbir nedeninin kalmadığını savunmuştur. AB, Çin'in Medeni
ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini onaylaması için cesaretlendirmeye çalışmıştır.
2012 Yabancı ülkeler ve İngiliz milletler Topluluğu Ofisi raporu ile İngiltere hükümeti,
Çin'in insan hakları kayıtlarının düzeltilmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştir (Foreign
and Commonwealth Office, 2012: 137). Çin'in mevcut ulusal mevzuatının ve
uygulamalarının, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinde yer alan birçok
insan hakkının ihlaline ve inkar edilmesine neden olduğu bilinmektedir. Hong Konglu
gazeteci Ching Cheong uzun süre tutuklu kaldıktan sonra 5 yıl hapis cezasına
çarptırılmıştır (Weisenhaus, Glofcheski ve Ning, 2014: 211). Liu Xiaobo, mahkemeye sevk
edilmeden tutuklu kalmış ve sonrasında 11 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır (Li, 2010: 43).
2009 yılının Aralık ayında Çin, İngiliz vatandaşı Akmal Shaikh'i uyuşturucu
kaçakçılığından idam etmiştir (Zhao, 2013). Avrupalı hükümetler, Çin'in Avrupa
51
vatandaşının idamını kınamıştır. Günümüzde Çin'in idam cezasının kaldırılması olasılığı
ile ilgili tartışmalar hala sürmektedir. AB ve hükümet dışı insan hakları örgütleri, Çin'deki
idam
cezasının
kaldırılmasının
gerektiğini
vurgulamıştır.
AB,
idam
cezasının
kaldırılmasını teşvik eden işbirliği programlarını Çin ile beraber yürütmeye çalışmıştır
(Balme, 2008). Çin'in AB'den tek beklentisi; Çin'in iç işlerine müdahale etmeyi durdurması
ve insan hakları bakımından Çin'e baskı uygulamaktan vazgeçmesi olmuştur. Çin, insan
haklarını müdahale ve baskı aracı olarak görmüştür.
Beşincisi, Çin, insan haklarına bağlı olduğunu göstererek barışçıl yükselişi
benimsediğini uluslararası kamuoyuna kanıtlamaya çalışmıştır. 2008 Pekin olimpiyat
oyunları Çin'in barışçıl olduğunu göstermesinde Çin’e iyi bir fırsat sağlamıştır. Olimpiyat
oyunlarının resmi sloganı, "Tek dünya, tek hayalken, Çin olimpiyatlar için "Yeni Pekin,
Yeni Olimpiyatlar" olarak yeni bir slogan bile bularak fırsatı değerlendirmek için ne kadar
istekli olduğunu göstermeye çalışmıştır (D'Hooghe, 2014: 224). Çin, insan haklarını ne
kadar Avrupa ürünü olarak görse de, 2008 olimpiyat oyunları ile bütün dünyaya barışçıl
yükselişini gösterme fırsatını değerlendirmek maksadıyla olimpiyat oyunları süresince
yabancı ülkelerin gazetecilerinin internete girişine ve haber yapmalarına izin vermiştir
(Anderson, 2009). Olimpiyat oyunları, kendine güvenen bir Çin yaratmayı başarmıştır.
Çin, olimpiyatları Çin kültürünü, toplumunu ve ekonomisini kanıtlama ve tanıtma aracı
olarak görmüştür. Çinli atletler, ülkenin tanıtılmasında önemli rol oynamıştır. Oyunlarda
kadın ve erkek ayrımı olmamış, Çinli kadın atletlerde olimpiyat oyunları sırasında erkek
meslektaşları kadar başarılı performans sergilemiştir (Askew, 2009). Çin'de spor geçmişi,
batılı sporlarla tanışılmayla gerçekleşmiştir. Çin, AB ile ilişkilerin kültürel anlamda da
gelişmesini ve derinleşmesini ve Çin’in yumuşak güç olmasını sağlama anlamında batı
sporlarını araç olarak gördüğünden desteklemiştir. Popüler sporlar, önemli bir yumuşak
güç unsuru olarak kabul edilmiştir. ABD'deki NBA maçları, dünyada 47 dilde ve 215
ülkede izlenmektedir. Sakatlığı yüzünden 30 yaşında emekli olmak zorunda kalan Yao
Ming, 2011 yılına kadar NBA'da Houston Rockets takımında oynayarak kültür elçiliği
yapmıştır (Lai, 2012).
AB ile Çin arasındaki insan hakları meselesi AB-Çin insan hakları diyalogundan,
Avrupa
Parlamentosunun,
Avrupa
Komisyonunun,
AB
Bakanlar
Konseyinin
çalışmalarından etkilenmiştir (Wiessala, 2009: 94). Uluslararası insan haklarının
gelişmesinin tek yolu diyalog ve işbirliği olarak kabul edilmiştir. Her iki taraf, insan
52
hakları işbirliği için ana araç olarak AB-Çin insan hakları diyalogunun olması gerektiğini
kabul etmiştir. 1995 yılından beri; AB ve Çin, yılda iki defa AB-Çin insan hakları diyalogu
ile işbirliğini arttırma yolunu tercih etmiştir. Bu insan hakları diyaloglarının amacı ortak
anlayış, ortak saygı, ortak güven çerçevesinde AB ile Çin insan hakları diyalogunu
canlandırma, Çin'deki insan hakları alanındaki kamunun konumunu güçlendirme rolünü
yerine getirme, AB ve Çin arasındaki insan haklarına bakış farklılıklarını en aza indirme,
Çin'in Medeni ve Siyasi haklar uluslararası sözleşmesini onaylamasını ve uygulamasını
teşvik etme, bütün tutukluların temel haklarına saygı duyulmasını ile Tibet'teki ve
Sincan'daki dini ve kültürel hakların özgürlüğüne saygı duyulmasını sağlama olmuştur
(Kinzelbach, 2010). AB-Çin insan hakları diyalogları, 1995 yılından günümüze kadar
AB'nin beklediği gibi herhangi bir somut sonuca ulaşamadan devam etmiştir. Bu yüzden
de bu mevcut haliyle devam eden insan hakları diyalogun beklendiği gibi ilişkilerin
stratejik ortaklık boyutuna olumlu etkisi olamamıştır. Çin'in insan hakları politikaları,
insan hakları alanında AB ile Çin arasındaki işbirliğinin sınırlı olmasına neden olmuştur.
2010 yılından bu yana, her iki taraf AB'nin yılda iki kez toplantı gerçekleştirilmesini
istemesine rağmen, sadece yılda bir kez bir araya gelinmiştir. AB ve Çin insan hakları
diyalogu, öncelikli olarak insan haklarına odaklanmanın gerekliliğini vurgulamasına
rağmen; Çin, hiçbir zaman AB için insan hakları bağlamında kolay bir ortak olmamıştır.
2004 yılında "devlet insan haklarını korur ve saygı duyar." hükmü Çin Anayasasının
33. maddesine eklenmiştir (Baik, 2012: 112). Böylece, insan haklarına saygı ve güven şartı
anayasada yer almıştır. Çin'in hukuk terminolojisinde insan hakları kavramı ilk kez yer
almıştır. Çin anayasasında insan hakları ile ilgili hükümlerde değişikliklerle insan
haklarının
korunması
amaçlanmıştır.
Çin’de
insan
haklarının
eksikliğinden
ve
yokluğundan keyfi adalet, işkence, katı kurallı işçi kampları, sansürlenmiş basın ve medya
organları, sınırlandırılmış bireysel, dinsel ve sosyal özgürlükler, dernek özgürlüğü
kısıtlaması gibi sorunlarla karşılaşılmıştır (Stanzel, 2008).
Çin, 2004 yılının Mart ayında anayasasını değiştirmiş ve göçmen işçiler ve AIDS
ilgili sosyal sorunlarda olumlu gelişmeler olmasına rağmen, Çin'deki insan hakları
ihlallerini devam etmesi AB'nin endişelerinin artmasına neden olmuştur (European
Council, 2004). Çin Anayasası ile BM’nin ikiz uluslararası sözleşmesi arasında insan
hakları ifadeleri ile ilgili büyük farklılıkların olması AB ile Çin arasında insan hakları
meselesinin siyasi bir meseleye dönüşme riskini ortaya çıkarmıştır. AB ile Çin insan
53
hakları ile ilgili politikalarında bir türlü işbirliğini sağlayamamıştır. AB-Çin insan hakları
diyalogları bir türlü beklenen etkiyi yaratamamış olsa da, AB kurumları son yıllarda
Çin'deki insan hakları ihlalleri ile ilgili daha fazla duyarlı olmaya başlamıştır. Avrupa
kurumları arasında Avrupa Parlamentosu, Çin'deki insan hakları ihlallerine karşı en fazla
sesini çıkaran Avrupa kurumu olmuştur (Wai, 2012). Avrupa Parlamentosu, AB ile Çin
ilişkilerinde insan haklarının geliştirilmesinin önemini vurgulamasına rağmen; etki
anlamında AB’nin Çin politikasının siyasi yönünü değiştirme de yeterince güçlü
olamamıştır. 2007 yılından bu yana Avrupa Parlamentosu tarafından defalarca insan
hakları ihlalleri, Tibet meselesi ve Çin'in Afrika ile koşulsuz ilişkileri eleştirilmiştir.
Eleştirilere rağmen; Avrupa Parlamentosunun AB'nin Çin'e yönelik politikalarını
etkilemesi mümkün olmamıştır. Tüm bu durumlarda, Parlamento AB üyesi ülkelerin kendi
talepleri ile Çin'e karşı durmasını ve insan hakları ihlalleri durumunda yaptırımlar
açıklamasını ve uygulamaya teşvik etmesini beklemiştir. Avrupa Parlamentosu'nun
Çin'deki insan hakları ihlalleri çerçevesinde özellikle Tibet meselesi ile ilgilenmesi Çin’i
çok rahatsız etmiştir. Çin AB'den Çin'in iç işlerine karışmayı ve insan hakları bakımından
Çin'e baskı yapmayı durdurmasını beklemiştir. 2008 yılının Aralık ayında Avrupa
Parlamentosunun, yıllık Sakharov Özgür Düşünce Ödülünü Çin'deki AIDS hastalarının
haklarının savunucusu tutuklu Hu Jia'ya vermesini kınamıştır (Men, 2014). 13 Aralık 2012
tarihinde Avrupa Parlamentosu Çin'de "ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma, basın
özgürlüğü ve bir sendikaya katılma haklarının baskıyla uygulanmasına karşı olduklarını
belirten bir karar kabul etmiştir (European Parliament, 2012). 2012 yılında BM İnsan
Hakları Konseyi internette ifade özgürlüğü hakkını temel insan hakkı olarak tanıyan bir
karar almıştır (Amanatidis ve Palla, 2014: 33). Çinli yetkililer tarafından internet
kontrolünü ve sansürünü kolaylaştıran Çin'in yeni yasaları eleştiri ile karşı karşıya
kalmıştır. 1 Ocak 2006 tarihinde internet arama motoru Google, Çinli vatandaşların
aramalarına sansür koyan versiyonunu çıkarmıştır (Klang, 2006). Buna rağmen Çin'de
uygulanan sansür uygulamalarının Google'a baskıya ve siber saldırılara neden olmasına
dayanamayan Google, 2009 yılında Çin'den çekilme kararı almıştır (Stair ve Reynolds,
2012: 399). Arama motoru olarak sansür uygulamayan Hong Kong temelli Çince arama
motoruna kullanıcılarını yönlendirmiştir (Hsueh, 2011: 109). Sınır tanımayan gazeteciler
örgütüne göre, 2014 yılında basın özgürlüğü konusunda 180 ülke içinde Çin'in, 175. sırada
olması Çin'de basın özgürlüğünün geldiği noktayı göstermiştir (World Press Freedom
Index, 2014).
54
Çin'deki insan hakları ile ilgili Avrupa Komisyonunu da, üye ülkelerden daha fazla
rol oynamıştır. Uygulamada, Avrupa Komisyonu Çin ile ekonomik işbirliğini çeşitli
şekillerde geliştirmekte olan AB'nin uluslar üstü seviyede en temel organı olmuştur.
1990'ların ortalarından 2005 yılına kadar, Komisyon, siyasi ve stratejik ilişkiler yerine
ekonomik ve ticari meselelere öncelik vermiştir (Wong, 2012). 2006 yılından bu yana,
Komisyon, insan hakları ile ilgili meselelere daha fazla ilgili hale gelmiştir (Taylor, 2011).
1999 yılında Falun Gong dini hareketinin Çin hükümetine karşı muhaliflik içermesinden
dolayı yasaklanarak Falun Gong üyelerinin yargılanmadan Çin işçi kamplarına ve yeniden
eğitilmek için akıl sağlığı kurumlarına gönderilmesini eleştirmiştir (Killion, 2006:105).
Avrupa Komisyonu, insan hakları ile ilgili projelerin ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır.
Bu projeler ile Çin'de insan haklarının koşulları geliştirilmeye çalışılmıştır. AB ve Çin
arasındaki insan hakları ile ilgili geliştirdikleri işbirliği projeleri ile insan haklarının
geliştirilmesi sadece diyaloglara bırakılmamıştır. Avrupa Komisyonu insan hakları ile ilgili
politikaların başarılı olması için finansal, teknik ve diplomatik baskıları gerekli yöntemler
olarak görmüştür (Timmermann, 2008). Buna rağmen; Avrupa Komisyonunun da Çin'de
insan haklarını geliştirme becerisi zayıf kalmıştır.
AB ile Çin ilişkilerinde insan haklarının 2 boyutu olmuştur; Birincisi, ticari
antlaşmalardaki insan hakları, Hong Kong'daki ve Çin'deki ifade özgürlüğünün ve
medyanın kontrolü, Tiananmen Meydanı olayından beri muhalefetin ve muhaliflerin
tutuklanması ve ölüm cezalarına çarptırılması, Tibet'in Çinlileştirilmesi, Dalai Lama'nın,
Hristiyanların, Müslümanların durumu ve Falun Gong dini hareketinin yasaklanması,
Çin'de suça sert müdahale kampanyaları, Çin'in yargı sistemi ve yasal reform adımları,
medeni ve siyasi haklar uluslararası sözleşmesinin Çin tarafından onaylanmamış olması,
Myanmar'ın durumu, Tayvan'ın ulusal kimliği, silah ambargosu meseleleri AB'nin Çin'i
ciddi olarak eleştirmesine neden olmuştur (Wiessala, 2009). Çin'in insan hakları kayıtları,
Çin'in ulusal kimliğinde mücadelelere neden olmuştur.
İkinci boyut; terörizmle mücadele, iklim değişikliği, Myanmar politikaları AB'yi ile
Çin'i birbirine yakınlaştıran, her iki tarafın da çıkarı olan insan hakları konuları olarak
kabul edilmiştir (Gardner, 2005: 156). AB'nin Çin yaklaşımı değerlendirildiğinde, insan
hakları konusunun AB üyesi ülkelerinin istediği zaman kullandığı diplomatik bir araç
olduğu dikkat çekmiştir. AB, Çin de insan haklarının ve hukuk reformlarının
55
gerçekleştirilmesini sağlayan itici güç haline gelmeyi hedeflemiştir. AB'nin bu misyonu
Çin’in insan haklarını geliştirilmesi için önemli bir mekanizma olarak görev yapmıştır.
AB üyesi ülkeler, Çin'i insan haklarına saygı konusunda farklı zorlama yöntemlerine
başvurarak insan haklarına uyulmasını sağlamaya çalışsalar da, hemfikir oldukları bir konu
vardır ki, o da Çin'de insan haklarına saygının bekledikleri düzeyde ilerlemiyor oluşudur.
Çizelge 3.2. AB üyesi 3 büyük ülkenin Çin'de insan haklarına bakışı(%)
Almanya
Fransa
İngiltere
0
20
40
60
80
100
Kaynak:Pew Research Center,2014
AB üyesi ülkeler arasında insan haklarını konusunda uyum eksikliklerinin
yaşanması, Çin de insan haklarına saygı duyulmasını teşvik etmelerini etkilemiştir. Çin'in
hızlı ekonomik gelişmesi, Çin'e duyulan ihtiyaçtan dolayı AB üyesi ülkelerini Çin'e karşı
zora sokmuştur. AB üyesi ülkelerin iflas noktasında karşı karşıya kaldıkları Avro bölgesi
borç krizi sonucunda Çin'den aldıkları ekonomik destek ve duydukları jeopolitik kaygılar
Çin'e insan hakları bakımından baskı yapmalarına engel olmuştur. İnsan hakları meselesi,
ekonomik ve ticari meselelerin yanında ikincil plana atılmıştır.
3.1.2. Hukukun Üstünlüğü
Çin Komünist Partisi hukukun üstünlüğünü siyasi bir argüman olarak görmüştür.
AB'nin önem verdiği insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri, Çin
Komünist Partisinin kurallarından ve bakış açısından oldukça farklı kabul edilmiştir.
Çin'de bütün güç, asayiş olarak kabul edilen polis, mahkemeler ve savcı olmak üzere üç
organa verilmiştir (Trevaskes, 2007: 125). Kamu güvenlik görevlileri, yeterli kanıt için
keyfi olarak araştırma ve soruşturma ile ilgilenmiştir (Wai, 2012). 1 Mart 2006 tarihinden
beri yürürlükte olan Kamu güvenlik yönetimi ve Cezalandırma ile ilgili ulusal yasada
tutukluluk halinin 10 ile 15 gün sürebileceği kabul edilmiştir (Fu ve Choy, 2009). Zhao
56
Lianhai, Çin'de çocukları sütten zehirlenen aileler ile birlikte protestolar düzenlemiş,
ülkesine karşı protesto girişimlerinden dolayı suçlanmış ve mahkemeye sevk edilmeden 1
yıl tutuklu kaldıktan sonra 2,5 yıl hapse mahkum olmuştur (Benney, 2012: 89). Buna
rağmen; Çinli liderler Çin'in hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde yönetildiğini ifade
etmiştir.
1980'lerde insan hakları meselesi AB ile Çin arasında gündem iken; 1990’lar da AB
ile Çin arasındaki ilişkilerde insan haklarının yanında hukukun üstünlüğü de çok dikkat
çeken gündem maddelerinden biri olarak eklenmiştir. AB'nin Çin ile ilgili gündeminde
hukukun üstünlüğü temelli açık toplum ve kurumların oluşturulması olmuştur. 1998
yılından beri bütün politika belgelerinde, Çin'in hukukun üstünlüğü ve insan haklarına
saygı temelli açık topluma dönüşümünün gerekliliği vurgulanarak desteklenmiştir. AB'nin
Çin ile işbirliğinde Çin'de hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi önem taşımıştır. Çin ile
ekonomik ve ticari ilişkilerde işbirliği ve AB'nin ekonomik ve ticari çıkarları Çin'in insan
hakları ve hukukun üstünlüğünü savunan bir ülkeye dönüşmesinin desteklenmesinin önüne
geçmiştir. Bunun yanında AB, hukukun üstünlüğü alanındaki programlarını Çin'deki ulusal
reform sürecini desteklemek maksadıyla gündemine almış ve ABD'ye göre yatırımlarını
arttırmıştır (Shambaugh, 2008).
AB'nin Yasal ve Adli İşbirliği Programı (2000-2004), Çin'de dört yıllık sürede
hukukun üstünlüğünü güçlendirmeyi amaçlamıştır (Shen, 2013b). AB'nin fon bakımından
13,5 milyon avro yatırım yaptığı en büyük programı olan AB-Çin yasal ve adli işbirliği
programı Mart 2000 tarihinde başlamış; bu program ile mevzuat, yönetmelik ve kurallar
reformunun oluşturulması, hukuk ve yargı kuruluşlarında kapasite arttırılması, hukuk
sistemi bilincinin ve erişiminin arttırılması amaçlanmıştır (Wiessala, 2009: 98). Çin'de
hukukun üstünlüğünü desteklemek amacıyla Çinli avukatların değişim ve eğitim
programlarına dahil olmasını öngörmüştür (Wai, 2012). Medeni ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesinin onaylanması ve uygulanması için önemli olan bir diğer
program olarak AB-Çin Ağı oluşturularak insan hakları ile bağlantılı seminerler
düzenlenmesini teşvik etme amacını gerçekleştirmeyi sağlamıştır (Shen, 2013b). AB'nin
başlattığı programlar; amaçlarına ulaşamamıştır; ancak ortak anlayışın, ortak saygının,
ortak güvenin yaratılabilmesinin ve ilişkilerde işbirliği alanlarının ortaya konulmasının
başarılması açısından önemli bir araç görevi görmüştür.
57
AB üyesi ülkelerden özellikle Almanya'nın gündeminde hukukun üstünlüğü meselesi
dikkate alınarak Çin ile işbirliği projelerinin yürütülmesinin teşvik edilmesi yer almıştır.
1999 yılından beri Almanya, Çin ile insan hakları diyalogu başlatmayı uygun bulmuştur
(Mohr, 2010: 246). 30 Haziran 2000 tarihinde Almanya ile Çin arasında hukuk
sempozyumlarının düzenlenmesini kabul eden iki taraf bir hukuk antlaşması imzalamıştır
(Schulte-Kulkman, 2005). Çin'in yasal gelişmesi ve ulusal düzenlemeleri, Kıta Avrupa
hukukundan özellikle Alman hukukundan etkilenmiştir (Blasek, 2015: 7). Alman-Çin
Hukuk Enstitüsü, 1989 yılının başlarında Nanjing Üniversitesinde kurulmuştur (Wacker,
2010). Almanya, Çin ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerini garanti altına almak
istediğinden Çin'in insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında gelişmesini
teşvik etmiş ve batı değerlerine saygılı kendisine benzeyen bir ülke yaratmaya ve Çin
kaynaklı riski ve tehdidi ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Almanya, Çin'in reformlarına
katkıda bulunmak amacıyla Çin ile her alanda işbirliği yapma arayışlarında bulunmuştur.
3.1.3. Demokrasi
Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü, istikrar bir devletin temel unsurları olarak
kabul edilmiştir. Ian Manners'a göre demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü,
özgürlük ve barış AB’nin 5 temel normu olduğundan bu normlar AB'yi Çin'e göre farklı
normatif güç haline getirmiştir (Manners, 2002). Batının demokrasi anlayışına hukukun
üstünlüğü, gücünü halktan alan devlet gücü, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü, düşünce
ve ifade özgürlüğü, bağımsız ve açık sivil toplum, çok partili sistem, insan hakları katkıda
bulunmuştur (Weil ve Jing, 2012). Liberal bir aktör olan AB; demokrasinin önemini,
demokrasinin
istikrar
demek
olduğunun
ve
demokratik
ülkelerin
birbiriyle
savaşmayacağının altını çizerek vurgulamıştır.
Çin, demokrasi anlayışına ve değerlerine önem atfetmiştir; ancak Çin'de
demokrasinin uygulanışı batı demokratik sistemlerinden ve batı tarzından oldukça farklı
olmuştur. Pankaj Mishra, The Guardian gazetesinde yayınladığını makalesinde Çin'in,
sanayi devriminden bu yana dünyanın en hızlı yükselen ülkesi olarak beklenmedik bir
şekilde dünya sahnesindeki yerini aldığını, ülkenin niyetlerinin çoğunlukla bilinmemekle
beraber, Batı tarzı demokrasiden uzaklığının göz ardı edilemeyeceğini ifade etmiştir
(Mishra, 2011). Pan Wei, 2003 yılında yazdığı makalede Çin için en uygun çözümün batı
tarzı demokrasi yerine hukukun üstünlüğünün temel alındığı tek parti yönetimi olduğunu
58
savunmuştur (Wei, 2003). Çin, demokrasiyi kendi terminolojisine göre ulusun kültürel
geçmişi ve sosyalizm ideolojisinin iyi bir hükümet tarafından bir araya getirilmesi olarak
tanımlamıştır (Weil ve Jing, 2012). Çin'de Batı'daki gibi güçlü bir demokrasi geleneği
kurulamamıştır. Demokrasi, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğü temelli
olarak ifade edilmiş olmasına rağmen, Çin'de demokrasi ÇKP'nin otoritesi ve liderliği
altında uygulanmıştır (Wai, 2012). 1978 yılından beri uygulanan ekonomik reform ve açık
kapı politikaları Çin halkının standartlarını geliştirmesinin yanında ÇKP'nin liderlik
konumunun pekiştirmesine yardımcı olmuştur (Men, 2008). ÇKP'nin ülkede güçlü
olmasının nedeni Çin'in demokratik değerlerle iç içe olması olarak kabul edilmiştir. Batının
demokrasi anlayışına göre, tek partinin hakimiyeti ile gerçek demokrasinin işlevselliğini
açıklamak mümkün olmamıştır. Çin, yayınladığı 2006 Demokrasi ile ilgili Beyaz Kitap ile
batı tarzı demokrasinin Çin için siyasi sistem olarak uygun bir model olmadığını ve bu
model hakkında Çin'in şüphelere sahip olduğunu tekrar vurgulamıştır (Stanzel, 2008). Çin
demokrasiyi yerleştirmeye çaba harcadığını belirtmiş, hatta 17. Parti kongresinde 2020'ye
kadar Çin halkı için demokratik hakların arttırılması ve ÇKP üyesi olmayanlara yönetimde
daha fazla yer verilmesi hedefi ile ilgili Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao söz vererek 69 kez
demokrasi kelimesini kullanmıştır (Weil ve Jing, 2012). Sonuç olarak, batı tarzı
demokrasinin Çin'de uygulanabilmesi mümkün görünmemiştir. Çin, demokrasinin iç
mesele olduğuna dışarıdan müdahale ile gerçekleşmesinin mümkün
olmadığını
savunmuştur (B, Zhang, 2012: 59). AB, istikrar için gerekirse demokratik değerlerin
dışarıdan müdahale ile gerçekleşebileceğini ifade etmiştir. Çin, AB'nin müdahalesini batı
tarzı önyargı olarak kabul etmiştir.
1978 yılı Çin için önemli bir yıl olmuştur. 1978 yılı, 1949 yılından beri Çin'de ilk
defa bir demokrasi
hareketine sahne olmuştur.
1978
yılının Kasım
ayından
itibaren Demokrasi Duvarına Deng Xiaoping'i öven ve Mao’nun iktidarda olduğu süreci
kınayan posterleri asma eylemi gençler, öğrenciler ve işçiler tarafından Deng Xiaoping'in
izniyle yaygınlık kazanmış, ancak Deng Xiaoping'i öven posterlerin yerini eleştiren
posterlerin almasıyla bu hareket kısa süreli olmuş ve aktivist Wei Jingsheng; Deng
Xiaoping'in dört modernleşme programına karşı beşinci modernleşme bildirisiyle
demokratik reform talebinde bulunan bir poster astığı gerekçesiyle 15 yıl tutuklanmıştır
(Mitter, 2004: 251). Bu durum da ekonomik liberalleşme ile demokratikleşmenin aynı anda
olamayacağının kanıtı olmuştur. Çin, günümüzde ekonomik reformları kucaklamış,
bölgesel güç olarak önemli olduğunu kanıtlamış, ekonomik büyümeyi deneyimlemiş bir
59
ülke halini almış; ancak AB'ye göre Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen demokratik
olmayan otoriter bir ülke olarak anılmaya devam etmiştir (Friedman, 2008).
1989 yılı Çin tarafından ikinci demokrasi hareketi ve ÇKP'ye karşı önemli bir
meydan okuma olarak algılanmıştır. Kevin O'Brien, birçok protestonun gerçekleştirilmesi
ile ilgili rejimin zayıf olduğu yönünde kanılara varmamak gerektiğini, hatta hükümetin
protestoları şiddetle bastırmadan protestolara izin vermesini kendine güvenin işareti olarak
algılamanın mümkün olduğunu ifade etmiştir (O'Brien, 2009). Çin, özellikle 1989
Tiananmen Meydanı olaylarını ÇKP'ye karşı yapılmış bir protesto olarak görmüştür. Bu
yüzden de protestoları sert bir şekilde bastırma gereği duymuştur. Tiananmen Meydanı
olaylarını Çin'in sert bir şekilde bastırması sosyo-politik istikrarına ve uluslararası imajına
zarar vermiştir. AB, Tiananmen Meydanı olaylarını demokratik hakların ve insan
haklarının ihlali olarak görmüştür ve Çin'e ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosu
uygulamaya başlamıştır (Edmonds, 2002). Çin hükümeti ise, AB'nin tam tersine
Tiananmen Meydanında yaşanan protestolarının sert bir biçimde bastırılmasını iç meselesi
olarak görmüş ve AB'nin Çin'in içişlerine karışmaya hakkı olmadığını savunmuştur.
AB; demokratik, hukukun üstünlüğünü önemli kabul eden ve insan haklarına saygılı
bir ortak olarak Çin'i görmek istemiştir. AB, Çin'i ikna ederek demokrasisini geliştirmesini
ve insan haklarına saygılı hale gelmesini sağlamayı denemiştir. Ulusal istikrar, Çin
hükümetinin uzun dönem planı ve Çin halkının temel talebi olarak kabul edilmiştir. Çin,
batı tarzı demokrasinin ulusal istikrarına zarar vereceğine inanmıştır. AB ile Çin arasında
gerçekleştirilen zirvelerde ve diyaloglarda ticaret, insan hakları, hukukun üstünlüğü, enerji,
çevre ve iklim değişiklikleri gibi meseleler gündem maddesi olmasına karşın demokrasi
konusuna hiç değinilmemiştir, bu yüzden de demokrasi meselesi AB ile Çin ilişkilerinde
hala anlaşılmayı bekleyen bir mesele olarak görülmüştür.
3.1.4. Egemenlik (Tek Çin Politikası)
1648 yılında Vestfalya Antlaşması ile ulus devletlerin ortaya çıkmasının ardından
egemenlik kavramı Avrupa'da büyük güçlerin egemenliğe saygı duyulması gerektiği ile
ilgili anlaşmaya varmalarının bir sonucu olarak 17. yüzyılda geliştirilmiştir. Çin, Avrupa'ya
göre geç kalmış ve 19. yüzyılda Batılı güçler tarafından işgal edilince ilk kez egemenlik
kavramını geliştirme ihtiyacı duymuştur (Li, 2009: 35). 1949 yılında komünistlerin
60
milliyetçilere karşı ülkede iç savaşı kazanmasının sonucunda Çin Halk Cumhuriyeti
kurulmuştur. Çin egemenlik anlayışını; bölgesel bütünlük, iç işlerine müdahale etmeme,
bağımsızlık ve eşitlik üzerine kurarak kazanılmış hak olarak yorumlamıştır (Pan, 2009:
80). 31 Aralık 1953 tarihinde, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi Çin
Cumhurbaşkanı Mao Zedong ve Çin Başbakanı Zhou Enlai tarafından ilk kez ortaya
atılmıştır (Gillespie, 2004). 1950'li yıllardan itibaren de barışçıl yükseliş söylemi Çin dış
politikasının temel çıkış noktası haline gelmiştir. Çin'in iç işlerine müdahale etmeme
politikası, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesinin bir parçası olarak kabul edilmiştir
(Womack, 2008). 1982 yılında Beşinci Ulusal Halk Kongresi Beşinci Toplantısında Çin
Halk Cumhuriyeti Anayasasında değişiklik yaparak bağımsız dış politikasını teyit etmiştir.
Egemenlik, Çin'in dış politikasına yol göstermiştir. Çin egemenlik kavramına dış
politikasında duyduğu bağlılık doğrultusunda egemenliğe bakışında idealist bir yaklaşım
sergilemiştir. Çin, AB'den daha egemenlik temelli bir yaklaşım benimseyerek bütün
ülkelerin birbirinden farklı olmalarına rağmen, egemen olmayı hak ettiklerini, egemenliğin
devredilemez ve bölünemez ulusal bir hak olduğunu kabul etmiştir (Pan, 2012). Çin,
AB'nin aksine ulusal egemenlik ve müdahale etmeme ilkelerine Vestfalya prensipleri
çerçevesinde katı bir şekilde bağlıdır (Grant ve Barysch, 2008). 1982 yılında Margaret
Thatcher Çin'e ziyareti boyunca Hong Kong'un Çin'e geri verilmesi müzakereleri sırasında
Deng Xiaoping, egemenlik meselesinin görüşülemez bir mesele olduğunu ifade etmiştir
(Yu, 2012: 66). Deng Xiaoping'in Margaret Thatcher ile yürüttüğü başarılı müzakereler
sonucunda Hong Kong'un Çin'in parçası olduğu kabul edilmiştir (Campbell, 2008: 316).
AB ise, egemenliğin kaçınılmaz bir sorumluluk olmasının yanında devredilebilir bir
hak olduğunu kabul etmiştir. Avrupa bütünleşmesinin temeli olarak egemenliğe önem
atfetmiştir. AB üyesi ülkeler, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde egemen varlıklar
olarak kendi yasal kimliklerini kaybetmeden egemenliklerini gönüllü olarak devretmeyi
kabul ederek AB'nin varlığını tanımıştır. Neil MacCormick; AB üyesi ülkelerinin
egemenliklerini devrederek egemenlik ötesi bir döneme girdiğini ifade etmiştir
(MacCormick, 1999: 95). Thomas Risse'ye göre, AB egemenliğini devrederek üniter
egemenliği reddetmiştir (Risse, 2003). AB'nin; egemenlik kavramını, dış politika aracı
olarak kullanması, Çin'in idealist yaklaşımının aksine pragmatik bir yaklaşım sergilediğini
göstermiştir. AB üyesi ülkeler aralarında ve uluslararası düzeyde de egemenlik kavramına
rekabeti kazanmak, nüfuz alanını genişletmek ve bağımsızlıklarını sağlamak amacıyla
61
seçenek olarak yaklaşmıştır (Pan, 2012a). 1998 yılında NATO Genel Sekreteri Javier
Solana, egemenlik prensibinin birleştirici olmadığını aksine rekabete neden olduğunu
vurgulamıştır (Solana, 1998).
Egemenlik kavramına AB'nin ve Çin'in farklı yaklaşımlar sergilemeleri iki taraf
arasında ilişkilerde egemenlik kavramı bir köprü görevi görememiştir. AB'nin ve Çin'in
egemenlik ile ilgili bakış açılarının ve yaklaşımlarının farklı olması demek, AB'nin ve
Çin'in egemenlik prensibine dair paylaşacakları hiçbir şey olmadığı anlamına gelmemiştir.
Her iki tarafta egemenliğe saygı duyulması gerektiğini, BM'nin egemen eşitliğin
koruyucusu olduğunu, ulusal egemenlik için uluslararası tanınmanın önemli yasal bir hak
olduğunu benimsemiştir (Pan, 2012a).
Her iki tarafın egemenlik kavramına farklı bakış açıları AB ve Çin arasındaki
ilişkileri; Tayvan meselesine, Tibet meselesine ve Doğu Türkistan meselesine farklı
yaklaşımları bağlamında etkilemiştir.
3.1.4.1.Tayvan Meselesi
1949 yılında komünistlerin milliyetçilere karşı iç savaşı kazanması Chiang Kai Shek
liderliğinde Çin Cumhuriyeti ve Mao Zedong liderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti olarak iki
"de facto" Çin'in ortaya çıkmasına neden olmuştur (Men, 2007).
AB Tayvan’ı yeni pazar, yatırım yeri, silah alıcısı bir ülke olarak görmüştür. Tayvan
Asya Pasifik bölgesinde denizaşırı yatırımın önemli aktörlerden biri kabul edilmiştir. AB
ile Tayvan arasındaki ilişkiler ticari çıkarlar, demokrasi ve insan haklarının korunması gibi
ortak değerler, Tayvan körfezinde istikrarın sağlanması üzerine kurulmuştur. AB
ekonomik ve ticari varlık olarak Tayvan'ı tanımıştır. Tayvan, Asya Pasifik bölgesinde
AB'nin en büyük dördüncü ticari ortağı ve AB Tayvan'ın en büyük dördüncü pazarı ve
yabancı yatırımın en büyük kaynağı olmuştur (Commission, 2014c). AB ve Tayvan
arasındaki ticari ilişkiler 1982 yılında 500 milyon dolardan, 2000 yılında 3,5 milyar dolara
ulaşmıştır (Cabestan, 2008). 2003 yılında yaklaşık 33 milyar dolara ulaşan ticaret hacmi,
2013 yılında yaklaşık 50 milyar dolara yükselmiştir.
62
Çizelge 3.3. AB İle Tayvan Arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar)
İhracat
İthalat
2003
19,92
13,51
2004
22,77
16,87
2005
22,51
17,64
2006
24,86
17,85
2007
27,06
19,94
2008
28,12
19,63
2009
21,39
15,69
2010
27,36
21,34
2011
28,60
24,00
2012
26,23
22,49
2013
25,26
23,87
Kaynak: Trade and Investment Relations between Taiwan and the EU, 2014
Denge
6,41
5,9
4,87
7,01
7,12
8,49
5,7
6,02
4,6
3,74
1,39
Tayvan, AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosuna ve Körfez bölgesindeki denge
politikasına devam etmesini istemiştir. Silah ambargosunun kaldırılması ile Tayvan
körfezindeki dengenin ve Çin'in askeri gücünün gelecek yıllarda Çin lehine değişmesinden
çekinmiştir. SSCB'nin dağılması, Berlin Duvarının yıkılarak iki Almanya'nın birleşmesi,
Avrupa'da bağımsız ve demokratik ülkelerin ortaya çıkması Tayvan açısından çok önemli
bir fırsat yaratmıştır. 1990'larda AB ve Tayvan arasındaki yatırımlarının ve ekonomik ve
ticari ilişkilerin hızla artmasıyla Tayvan, AB üyesi ülkelerinin başkentlerinde temsilcilikler
açmaya başlamıştır. AB, Tayvan'da temsilci ofislerini Tayvanlı otoriterlerle iletişimini
güçlendirmek amacıyla açtığı gibi, Tayvan'da AB'de ticari temsilcilikler açmıştır (Dent,
1999). 23 Ocak 1990 tarihinde Brüksel'de Tayvan Ekonomik ve Kültürel Ofisi tekrardan
açılmıştır (Lim, 2009). 2009 yılında Tayvan'da Avrupa Birliği Merkezi kurulmuştur (Su,
2012: 5). 11 Ocak 2011 tarihinden bu yana, Tayvan vatandaşları yılda 90 gün boyunca
Schengen vizesiz giriş hakkına sahip olmuştur (Bruyas, 2011). Günümüzde de 16 AB üyesi
ülke ve AB, Tayvan da temsilcilikler açmıştır (EU Presence in Taiwan, 2014). AB'nin,
Asya Pasifik bölgesinde sadece ekonomik çıkarlara sahip olmasından dolayı AB'nin
Tayvan ile güvenlik ittifakı ve savunma antlaşmaları olmadığı gibi hiçbir AB üyesi ülkenin
Tayvan ile askeri bağ kurma isteği de olmamıştır. Avrupa'da neredeyse hiç Tayvan lobisi
de olmamıştır (Shambaugh, 2008). Bu yüzden de AB, Tayvan meselesinde doğrudan rol
oynayan bir aktör olmamıştır.
Tayvan gibi AB açısından Çin'de diğer kazanılmak istenen Asya'da önemli bir pazar
olarak kabul edilmiştir. AB, Çin'in en büyük ticari ortağı haline gelmiştir (Wei, 2013: 14).
Çin dış politikasında Tayvan ulusal çıkar meselesi olarak görülmüştür. 1972 yılında AT ile
Çin arasındaki normalleşmesiyle Çin; AT'nin Tayvanlı politikacılarına ziyaretlerinin
yasaklanması,
uluslararası
örgütlere
katılımının
engellenmesi,
Tayvan'a
askeri
ekipmanların tahsis edilmemesi gibi bir duruş sergilemesini beklemiştir (Holslag, 2006).
63
25 Ekim 1971 tarihinde 2758 BM Kurulu kararıyla Tayvan'ın BM'de Çin'in tek temsilcisi
sayılması sona ermiştir (Grant, 2009: 166). Böylece, Tayvan'ın diplomatik alanı
daralmıştır. Bu karar, Tek Çin politikasının kabul edildiğinin en güzel göstergesi olmuştur.
Tek Çin politikasının AB tarafından benimsemiş olması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde
siyasi bir mihenk taşı olmuştur. AB'nin Tayvan meselesinde Tayvan yerine Çin'i tercih
etmesinin altında yatan nedenler Çin'in ekonomisinin büyümesi, Çin ve Tayvan arasındaki
siyasi ve askeri anlaşmazlıkların, gerginliklerin ve Tayvan'ın izolasyonunun artması
olmuştur (Cabestan, 2008). AB'nin Asya Pasifik bölgesinde ABD kadar çıkarlara sahip
olmadığından bölgeyle ilgilenmemesi ve Çin'in Tek Çin politikasına destek vermesi AB ile
Çin ilişkilerine katkıda bulunan en önemli unsurlardan biri olmuştur. Buna rağmen; AB,
Tayvan politikalarında özellikle silah ambargosu meselesinde ABD'nin Tayvan
politikalarını öncelikli olarak takip etmek zorunda kalmıştır. AB, 2005 yılında Tayvan'ın
bağımsızlık arayışına karşı Çin'e askeri saldırı anlayışına izin veren Ayrılmazlık Kanununu
Çin'in kabul etmesini kınamış ve Tayvan körfezindeki askeri dengeyi sağlamak adına
Tayvan'a silah satmıştır (Pan, 2012a). Tayvan, gelişmiş silahlar satın alarak ordusunu
modernize etmiştir. AB, 1990'lı yıllarda insan hakları ve Tayvan meselesini koz olarak
kullanarak iç işlerine müdahale etme eğiliminde bulunmuştur. AB'nin taraflardan Tayvan'a
tercih etmiş izlenimi vererek silah satması, Çin ile ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur.
Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğundan beri Tek Çin politikası takip etmiştir. Sun
Tzu’nun ifade ettiği gibi savaş kabiliyetinin en üstünü düşmanı stratejiyle mağlup etmek
olarak kabul edilmiştir (Tzu, 2008: 69). Çin'in grand stratejisi, yakın çevre Asya bölgesine
yönelik stratejiler olmuştur (Ikenberry, 2008). Çin'in basit önceliği, Asya’da istikrar
ihtiyacının karşılanması olmuştur. Özellikle Tek Çin politikasıyla bölgesel ve ulusal
bütünlüğünü korumak istemiştir.
Çin, grand stratejisi kapsamında Tayvan meselesini
dünyada tek bir Çin olduğundan, topraklarının bölünmez bir parçası olarak görmüştür.
Tayvan, Çin'e göre Alsace Lorraine olarak görülmüştür (Delpech, 2007: 133). Çin'in
Tayvan'a uyguladığı asıl sınırlama; de jure bağımsızlığın kurulmasına karşı oluşuyla
gerçekleşmiştir (Hu, 2006). Tayvan'ın bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkması, Tibet ve
Doğu Türkistan'ın cesaretlenerek bağımsızlık istemesi demek olarak algılanmıştır. Çin,
1978 yılındaki ekonomik reform programının ilk amacını ulusal bütünleşmelerin
sağlanması ile yerine getirmeye çalışmıştır. Çin, Tayvan ile birleşmeden ulusal
bütünleşmesinin tamamen gerçekleşeceğini kabul etmemiştir. Çin uzun dönemde
Tayvan'ın Çin ile barışçıl şekilde birleşmesini ulusal bütünleşmesinin başarılı olarak
64
tamamlanması olarak algıladığından Çin’in Tayvan ile ilgili uzun dönemli stratejisi
birleşmenin sağlanması şeklinde olmuştur. Çin ,"iki Çin", "bir Çin, bir Tayvan", "bir ülke,
iki hükümet" veya "Tayvan'ın bağımsızlığı" anlamına gelebilecek tüm teşebbüs ve
eylemlere karşı çıkmıştır (Kan, 2011: 9). Tek Çin politikası ile Çin, bir ülke iki sistem
formülüyle Tayvan'ın dış işlerinde Çin'e bağlı olmasını ve iç işlerinde kendi özyönetim
haklarına sahip olmasını amaçlamıştır. Bu strateji ile Çin'de sosyalizmin ve Tayvan'da
kapitalizmin bir arada olmasını kabul etmiştir (Lawrence, 2004: 247). Tayvan, Çin'in Asya
Pasifik bölgesindeki önemli stratejik kapısı ve askeri üs olarak kullanılmaya elverişli olan
bir adası olarak kabul edilmiştir. Yabancı askeri üs olarak Tayvan'ın ABD ve Japonya
tarafından kullanılması, Çin'in stratejik üssü olarak kabul edilen Malakka Körfezinden
uzaklaşması, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusuyla olan bağlantısının kesilmesi demektir
(Sakhuja, 2011: 55). Tayvan meselesi Çin'in yumuşak karnı olduğundan; Çin, ikili ve
çoklu ilişkilerini bu mesele çerçevesinde pragmatik bir şekilde yürütmeyi uygun
bulmuştur. Çin, Tayvan'ın bağımsızlığını kabul etmemeleri ve Tayvan'ı izole etmeleri
konularında uluslararası kamuoyunu ve AB'yi ikna etmeyi başarmıştır.
Tayvan’ın Çin ile ikili ilişkilerine bakıldığında; Tayvan ekonomik çıkarları açısından
Çin’i fırsatlar ülkesi olarak görmüştür. Bu yüzden de Çin ile ekonomik çıkarları açısından
pragmatik bir çerçevede ilişki kurulması gerektiğinin farkına varmıştır. Çin reform ve
açılım politikası takip ederken; Tayvanlı işadamları Çin'de yatırım yapmaya teşvik
edilmiştir (Guo, 2013: 262).
Çizelge 3.4. Çin İle Tayvan arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar)
250
200
150
100
50
0
Kaynak: MOFCOM, 2014b ve MOFCOM, 2013a ve MOFCOM, 2012 ve MOFCOM, 2011 ve Heilmann ve
Schmidt, 2014: 133.
65
2000 ile 2008 yılları arasında iktidarda bulunan Demokratik İlerleme Partisinden
farklı olarak Tayvan’ın bağımsız olmadığını ve Tek Çin’in bir parçası olduğunu kabul eden
Milliyetçi Parti hükümetinin 20 Mart 2008 tarihinde tekrardan Tayvan’da iktidara
gelmesiyle 2008 yılından itibaren Tayvan ile Çin arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır
(Kegley ve Branton, 2012: 406). 2000 yılında Tayvan ve Çin arasındaki ticaret hacmi 30,5
milyar dolar iken, 2008 yılında ilişkilerin gelişmeye başlamasıyla ticaret hacmi 129,2
milyar dolara ulaşmıştır. 2013 yılında 197.2 milyar dolar olmuştur (Baijie, 2014). 2014
yılında Tayvan Çin'in en büyük yedinci ticaret ortağı ve ithalatta altıncı büyük kaynağı
olmuştur (MOFCOM, 2014a). Çin ve Tayvan arasındaki ilişkilerin 2008 yılından itibaren
her alanda gelişmeye başlamasına rağmen, Çin Tayvan ilişkilerindeki kriz yönetiminde her
diplomatik aracın ihtimal dahilinde başvuracağı sinyallerini de vermektedir. Uzun
dönemde Çin ile Hong Kong arasındaki mevcut ilişkiler, Tayvan meselesinin de Çin'in
istediği şekilde çözülebileceği sinyallerini vermiştir. Bunun yanında Çin Cumhurbaşkanı
Hu Jintao, Çin'in Tayvan stratejisine yönelik olarak müzakereler için çaba harcandığını,
gerekirse diye savaş için bile hazırlanıldığını ve müzakerelerinin gecikmesinden korku
duyulmadığını ifade etmiştir (Gudgel, 2005: 2). Ada ülkesi olarak Tayvan resmen
bağımsızlığını ilan ettiği takdirde Çin'in Tayvan'ı işgal etmesi tek gerçek senaryo olarak
görülmüştür. Çin uzun dönemde Tek Çin politikasından vazgeçmeyeceğini Hu Jintao’ın bu
ifadeleri ile açıkça da ortaya koymuştur.
Çin ile Tayvan arasındaki ilişkilerde gerginlikler arttıkça AB ile Çin arasındaki
ilişkiler bu gerginlikten olumsuz etkilenmiştir. Hatta, Çin AB'ye Tayvan meselesinden
dolayı baskı uygulamıştır. 2003 yılında Avrupa Komisyonu, Tayvan Başbakanı Chen Shuibian'ı davet etmiştir (Cabestan, 2008). Çin, baskı uygulayarak bu daveti iptal ettirmeye
çalışmıştır (Holslag, 2006). 2003 Çin'in AB politika belgesinde; AB'nin Tayvan yetkilileri
ile resmi temasta bulunmasının, Tayvan'a silah satışının sonlandırılması ve uluslararası
örgütlerde Tayvan'ın üyeliğinin desteklememesinin gerektiği belirtilmiştir (Pan, 2012a).
AB'nin Tayvan meselesi ile ilgili yaklaşımını ABD'nin Tayvan meselesine yaklaşımı
oluşturmuştur. ABD ile Çin; Tayvan meselesini farklı yaklaşımlarla AB'nin bakış açısını
da yönlendirmiştir. 31 Ekim 1984 tarihinde Deng Xiaoping, Çin ile ABD arasındaki en
büyük meselenin Tayvan meselesi olduğunu söylemiştir (Xiaoping, 1984: 97). ABD
hükümeti, Douglas MacArthur'un Tayvan'ın ABD için hiç batmayan bir uçak gemisi
olduğu yönündeki stratejik analizini benimseyerek dış politikasına Tayvan meselesini
66
yerleştirmiştir (Jiang, 1988: 140). ABD; Tayvan’ın, Çin'in bir parçası olduğunu ve Çin
Halk Cumhuriyetinin bir parçası olmadığını savunmuştur. ABD Savunma Bakanı Robert
Zoellick; Tayvan'ın bağımsızlığının bölgedeki barış ve istikrarı tehdit edeceği, savaş
demek olduğunu vurgulamıştır (Carpenter, 2008: 179). ABD, Çin'in Tayvan'ı kontrol
etmesi ve Çin ordusunun modernleşmesini Tayvan körfezinde ve Asya Pasifik bölgesinde
Çin'in güçlenmesi demek olarak algılamıştır. Çin, ABD'nin bu meseleyi kolaylıkla
çözeceğine inanmadığı gibi, uzun dönemde meselenin çözülmemesinin Çin'e karşı koz
olarak kullanacağını düşünmüştür. Deng Xiaoping, Tayvan'ın ana kara Çin ile
birleşmemesinin, her zaman süper güçlerin Çin'e karşı kullandıkları bir koz olarak
kalacağını ifade etmiştir (Chiou, 1986).
Tayvan meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi ve Tayvan körfezinde statükonun
devam etmesinin sağlanması; AB'nin, ABD'nin ve Çin'in Tayvan meselesinde önem
verdiği iki prensip olarak kabul edilmiştir. AB'nin Asya Pasifik bölgesinde ABD ve Çin
kadar pragmatik çıkarları olmadığından Tayvan meselesinde çok aktif bir rol oynamayı
tercih etmemiştir. AB, kuvvet kullanımı ve tehdidi temelli bir çözümü kabul etmeyecek
görünmüştür (Cabestan, 2008). Bunun yanında, ABD'nin Tayvan meselesine yaklaşımı,
AB'nin de Tayvan meselesine yaklaşımını oluşturmuş, bu durumda Çin'in AB'yi ABD'den
bağımsız bir aktör olarak görmesini engellemiştir. ABD; Çin'in bölgeye hakim olmasını
istemediğinden bölgedeki statükonun aynen devam etmesini, hatta mümkünse meselenin
çözülmeyerek sürünceme de kalmasını bu sayede bölgede aktif olarak yer almayı
istemiştir. Çin de meselenin barışçıl bir şekilde acilen çözülerek ulusal bütünleşmesinin
tamamlanmış olmasını istemiştir. Birçok AB üyesi ülkenin dış politika önceliği Asya
Pasifik bölgesi ve Tayvan körfezi olmadığından Tayvan ile ilişkiler, her AB üyesi ülkenin
Çin ile dış politikasına bağlı olarak farklı şekilde oluşturulmuş ve yansıtılmıştır.
3.1.4.2. Tibet Meselesi
1949 yılında Çin Komünist Partisinin ve Mao'nun önderliğinde Çin Halk
Cumhuriyetinin kurulmasıyla 24 Ekim 1950 tarihinde Çin, Tibet'i işgal etmiş ve 1951
yılında Tibet'e özerklik statüsü vermiştir (Sandler, 2002: 883). Bundan sonraki yıllarda
Tibet halkı, Çin'in kültürel soykırımına maruz kaldıkları gerekçesiyle ayaklanmıştır.
Budistlerin ruhani lideri Dalai Lama'nın 1959 yılında Çin Halk Cumhuriyetine karşı bir
ayaklanma başlatmasıyla Çin, Dalai Lama'yı bağımsız Tibet'i kurmayı hedefleyen yıkıcı ve
67
bölücü ayrılık yanlısı olarak ilan etmiş ve Hindistan'a sürgüne göndermiştir (Piburn, 2002:
12). Panchen Lama, Tibet’te Dalai Lama’dan sonra gelen ikinci önemli ruhani liderdir
(Goldstein, 2009: 392). Panchen Lama'nın reenkarnasyon sonucunda yeniden doğan Dalai
Lama'yı tespit etme anlamında geleneksel bir görevi olduğu kabul edilmiştir (Hoare ve
Pares, 2006: 268). Dalai Lama, 1989 yılında ölen 10. Panchen Lama’nın Gendun Choekyi
Nyima adlı 5 yaşındaki çocukta reenkarnasyon olduğunu ilan etmiştir (Yuen, 2014). Çin,
bu durumu kabul etmeyerek 11.Panchen Lama olarak Gyancain Norbu adlı başka bir
çocuğu seçmiştir (Yuen, 2014). Doğal olarak Panchen Lama, Çin yanlısı yaklaşım
sergilemektedir. Çin, Dalai Lama'yı Tibet'ten uzaklaştırarak Tibet'in kültürel, ekonomik,
demografik entegrasyonunu teşvik ederken Dalai Lama'nın etkisini en aza indirmeyi
hedeflemiştir (Goldstein, 1999: 14). Dalai Lama'nın, Tibet için yürüttüğü barışçıl
mücadelesi 1989 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmesi uluslararası kamuoyunun
dikkatini çekmiştir (Hess, 2009: 75). Böylece, bu tarihten itibaren Dalai Lama, uluslararası
forumlarda ve müzakerelerde Çin'e baskı uygulayan ve uluslararası çabalarda insan
haklarının artmasını teşvik eden bir siyasi lider figürüne sahip olmuştur.
Çin, Tibet ve Dalai Lama meselesini, ulusal egemenlik ve bölgesel bütünlük
prensiplerinin ışığında ulusal güvenliğine ve egemenliğine müdahale olarak görürken, AB;
Tibet'i Çin'in ulusal bir parçası ve Dalai Lama ile görüşmelerin ise insan haklarını ve dinsel
özgürlüğü desteklemenin bir ifadesi olduğunu savunmuştur. AB'nin ve Çin'in Tibet
meselesine ve Dalai Lama'ya farklı yaklaşımlara sahip olması, Tibet meselesini AB ve Çin
arasındaki ilişkileri etkileyen bir meseleye dönüştürmüştür. Çin'e göre Dalai Lama sadece
dini bir lider olması gerekirken Batıda kamuoyu oluşturmaya çalışan siyasi bir lider gibi
siyasetin ve siyasi sürecin içinde yer almıştır. 2008 Pekin olimpiyatlarına hazırlık
aşamasında Tibetli rahiplerin Lhasa'da toplanarak eylem yapmaları Çin'in Dalai Lama'yı
siyasi bir lider olarak gösterildiğini de algılamasına neden olmuştur. Bu eylemler Çin'in
pragmatik çıkarlarını, iç istikrarını ve Çin toplumunun uyumunu tehdit etmiştir.
Hollywood’da Tibet sorununa dikkat çeken aktör Richard Gere yürüttüğü Tibet yanlısı Çin
karşıtı kampanyalar nedeniyle Çin’e girişi süresiz olarak Çin tarafından yasaklanmıştır
(Frost, 2013). ABD ile ilişkilerini de bozabilecek bir mesele olarak Dalai Lama'yı görmüş
ve ABD Başkanı Barack Obama'nın da Dalai Lama ile görüşmesini engellemeye
çalışmıştır (Kaiman, 2014). Çin, Tibet meselesinde oldukça hassastır, ancak aynı
hassasiyeti AB'den görememesi Çin'i rahatsız etmiştir. Paris'te, Londra'da ve diğer AB
üyesi ülkelerin başkentlerinde Çin karşıtı protestolar birçok Avrupalı liderin özellikle
68
İngiltere Başbakanı Gordon Brown'un ve Alman Şansölyesi Angela Merkel'in, Çin
hükümetinin müdahalelerine karşılık olimpiyatların açılış törenine katılmayarak Çin'i
boykot etmelerine neden olmuştur (Shen, 2009).
Çin, AB'nin Dalai Lama'yı koz olarak kullanarak Çin'in barışçıl yükselişini
gölgelediğini düşünmüştür. Çin uzmanı Zhongping Feng, China Daily gazetesinde Çin'in
Batının Dalai Lama ile görüşmesini sıradan bir olay gibi göstermesinden rahatsız olduğunu
dile getirmiştir (Xiaokun, 2008). Çin, Tibet'teki ayrılıkçı hareketlere gelince, Pekin
Olimpiyat oyunlarını boykot etme ve Dalai Lama'yı siyasi çevrede ağırlama gibi
hareketleri AB'nin Çin'in egemenliğine saygı duymadığına işaret ve kendi egemenliğine
büyük bir saldırı olarak algılamıştır. Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmesinden
rahatsızlık duyan Çin, Dalai Lama ile görüşülmesinin ardından o ülkeyle ilişkilerini
yavaşlatma yolunu tercih etmiştir. Çin, 2007 yılının yaz ayında Almanya Şansölyesi
Angela Merkel'in, ofisinde Dalai Lama ile görüşmesi sonucunda Almanya ile Çin
arasındaki diplomatik ilişkiler gerginleşmiştir (Wacker, 2009). Nicolas Sarkozy’nin
Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşmesinin ardından tepki olarak o
dönemde Fransa Avrupa Konseyi başkanı olduğundan Fransa'nın Dalai Lama ile resmi
görüşmesini AB'nin Dalai Lama ile resmi görüşmesi olarak algılamasından dolayı 11. ABÇin Zirvesinin yapılmasına dört gün olmasına rağmen zirveyi iptal etme kararı almıştır.
2008 yılında İngiltere Başbakanı Gordon Brown da Dalai Lama ile görüşme fırsatını
kaçırmak istememiş ama Çin ile ilişkilerini gerginleştirmemek için temkinli davranmayı
tercih etmiştir (D'Hooghe, 2011). Çin'e karşı yapılan bu hareketlerden sonra, 2009 yılı
BBC Dünya Servisi anketine göre, 2008 yılında Çin'deki Avrupa hakkındaki olumsuz
görüşlere sahiplerin sayısı %16 oranındayken 2009 yılında bu oran %28'e yükselmiş;
olumlu görüşlere sahiplerin sayısı ise %64'den %44'e düşmüştür (BBC World Service Poll,
2009: 3). Benzer bireyler veya gruplar ABD'yi ve Avrupa ülkelerini tehdit ettikleri zaman
farklı etiketlendirilmiş olmasına rağmen; Çin'deki her muhalif özgürlük savunucusunun
lider olarak sunulmasından Çin rahatsızlık duyulmuştur. Çin, çifte standardın AB ile
ilişkilerine zarar vereceğine inanmıştır. Bunun yanında Çin ne kadar da AB üyesi ülkelerle
ilişkilerine zarar vereceğini dile getirse de Dalai Lama'yı aşamalı olarak uluslararası
ilişkilerde kontrolü sağlamak için bir araç olarak kullanmaya devam etmiştir. Dalai Lama
ile görüşülmesiyle Tibet'in bağımsızlık ve ordu için destek görmeyeceğini bilmesine
rağmen; Çin, bu hassas mesele de kontrolün elinde olmasını istemiştir. Çin, AB üyesi
ülkelerin liderlerinin Dalai Lama ile görüşmelerinden vazgeçmeleri konusunda ekonomik
69
ve ticari ilişkilerde sopa yaklaşımı olarak karakterize edilen yöntemlere başvurmuştur.
2001 yılında Dalai Lama, 11 üst düzey liderleri ile bir araya gelirken; 2013 yılında sadece
2 üst düzey lider ile görüşmüştür (Fish, 2014). Katolik dünyasının ruhani lideri Papa
Francesco Vatikan ile Çin arasında diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen Çin'i rahatsız
etmemek adına Dalai Lama ile görüşmeyi reddetmiştir (Dasgupta, 2014). 2014 yılında
Dalai Lama, halefinin olmayabileceğini, insan eliyle yaratılan makamın bir gün mutlaka
son bulacağını, halefinin olup olmayacağının Tibet halkına bağlı olduğunu ifade etmiştir
(Mandhana, 2014). Dalai Lama'nın bu açıklaması Çin'in baskılarının artması sonucunda
uluslararası kamuoyunda etkisinin azalmasından ve uzlaşının, barışın ve istikrarın sembolü
olduğunu göstermeye çalışan Dalai Lama'nın yanlış anlamalarla karşılaşmasından
kaynaklanmış olması muhtemel görünmüştür.
AB üyesi ülkelerin liderlerinin Dalai Lama ile görüşmeyi reddetmesi, Çin'in AB'ye
müdahale ettiği AB üyesi ülkelerin liderlerinin zayıf aktörler olduğu ve insan hakları
yerine ekonomik kaygılara sahip oldukları yönünde algıların oluşacağına inanılmış olması
açısından önemli kabul edilmiştir. AB üyesi ülkelerde Çin gibi, Tibet meselesini ve Dalai
Lama'yı kontrolün tamamen Çin'e geçmesini engelleme maksadıyla bir araç olarak
kullanmaya devam etmiştir. AB üyesi ülkeler Tibet meselesini ve Dalai Lama'yı Çin’e
karşı kullanabilecekleri bir koz olarak değerlendirmiştir. 2008 yılından beri küresel
finansal kriz ile beraber yaşamakta olduğu Avro bölgesi borç krizi nedeniyle zor bir dönem
geçirmekte olan AB, bu süreçte Çin ile de ekonomik ve ticari ilişkilerinin olumsuz olarak
etkilenmesini istememiştir. Ekonomik süper güç olarak Çin'in ortaya çıkışından bu yana
Avrupa hükümetleri Dalai Lama ile temaslarını 2010 yılından itibaren sınırlamayı uygun
bulmuştur. Bu yüzden de sadece Çin'i insan hakları, hukukun üstünlüğü, Tibet ve Dalai
Lama meselelerinde uyarmakla yetinmiştir.
AB üyesi ülkeler Tibet meselesinin çözümü için Tibet kültürü, dili, dini ve kimliğine
tam saygılı yapıcı bir çözümün uygun olduğunu ifade etmiştir. Çin'in Tek Çin politikasının
aksini öngören Tibet'in bağımsızlığı desteklenmemiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin
asıl itici gücü insan hakları değil, ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. AB üyesi ülkeler
ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında Çin'in ekonomik süper gücünden yararlanmayı
hedefledikçe, Tibet ve Dalai Lama meselesinin Çin ile ilişkilerini uzun dönemli olumsuz
etkileyen bir mesele olarak ortaya çıkması beklenmemektedir.
70
3.1.4.3. Doğu Türkistan Meselesi
Türkçe Sincan, Avrupa’da Sinkiang (Xinjiang) olarak telaffuz edilen Doğu Türkistan
bölgesine Çin bölgeyi işgal ettikten sonra topraklara "yeni kazanılan yer" anlamını taşıyan
"Xinjiang" (Sincan) adını koymuştur (Dillon, 2012: 98). Doğu Türkistan Çin'in Avrupa'ya
kapısı olmuştur. Bu bölgenin zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olması Çin'in
artan enerji ihtiyacını karşılayabilme potansiyelini ve Çin açısından değerini ortaya
çıkarmıştır. SSCB'nin dağılmasıyla beraber Doğu Türkistan halkı da Batı Türkistan gibi
bağımsızlığını alarak Çin’den ayrılmak istemiştir. Çin, ulusal bütünlüğünü korumak
maksadıyla Doğu Türkistan'daki bağımsızlık faaliyetlerini ayrılıkçı hareketler olarak
nitelemiştir. Doğu Türkistan'da yaşanan protestoların Tibet'e ve Tayvan'a sıçraması
ihtimali Çin'in Doğu Türkistan ile ilgili sert yaklaşım benimsemesinin en önemli sebebi
olmuştur. Bölgeye Han Çinlilerini yerleştiren Çin, bölge halkına baskı uygulamıştır.
Çin, Doğu Türkistan bölgesi ile sınır olan Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerine önemli
bir rol atfetmiştir. ŞİÖ ile bağlantısını bu bağlamda görmüştür. 11 Eylülden sonra, Doğu
Türkistan meselesi uluslararası terörizmle mücadele de yer alan Çin için önemli bir mesele
halini almıştır. Doğu Türkistan meselesi insan hakları yönünden AB'nin ilgisini çeken bir
mesele olmasına rağmen; AB, Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde uyguladığı insan hakları
ve etnik çatışmalar ile ilgili politikaları hakkında sert bir yaklaşım sergilememiş ve Doğu
Türkistan meselesi, Tibet ve Dalai Lama meselesi kadar AB tarafından ilgi çeken bir
mesele olmamıştır. Tibet meselesini destekleyen Richard Gere gibi uluslararası kamuoyu
oluşturacak bir Hollywood yıldızının da meseleye sahip çıkmaması meselenin uluslararası
boyut kazanmasını engellemiştir. Rabia Kadir, Doğu Türkistan meselesinin sembol bir ismi
olarak meselenin uluslararası bir boyut kazanması için mücadele etmektedir. Tibet
meselesi ve Dalai Lama gibi Doğu Türkistan meselesi ve Rabia Kadir uluslararası bir
boyut kazanamamıştır.
Çin'in etnik politikalarını eleştiren Pekin'de Çin Minzu Üniversitesi eski ekonomi
profesörü Uygur Profesör İlham Tohti müebbet hapisle cezalandırılmıştır ve AB cezayı
hukuksuz olarak nitelendirerek Çin'in kararını kınamıştır (Kaiman, 2014d). AB, Doğu
Türkistan'da yaşananları sadece eleştirmek ile yetinmiştir.
71
3.2. AB İle Çin Arasındaki Askeri Ve Güvenlik İlişkileri
Askeri ve güvenlik politikaları AB ile Çin arasındaki ilişkiler nispeten yeni bir unsur
olarak eklenmiştir. AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik politikasının gelişmesi, AB politika
belgeleri ve AB-Çin Zirveleri ikili ilişkilerin merkezine yerleştirilmiştir. 20 Mayıs 2009
tarihli 11. AB-Çin Zirvesinde askeri ve güvenlik konuları, Avro bölgesi borç kriziyle
beraber esas gündem maddesi halini almıştır (Stumbaum, 2011).
AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik ilişkilerinin AB'nin ve Çin'in tehdit
algılamalarındaki farklılık, Çin tarafından Afrika'daki anti-demokratik mücadeleci ülkelere
silah satılması, AB'nin ve Çin'in çok kutupluluk ve çok taraflılık anlayışına farklı
yaklaşımları, Çin'e uygulanan silah ambargosu, AB dış politikasının kurumsal sınırları ve
Çin'in yanlış algılamaları gelişememesinin nedenleri olarak kabul edilmiştir.
Çin, uluslararası güvenlik yerine öncelikli olarak ulusal güvenlik ile ilgilenmiştir.
Tayvan, Tibet, Doğu Türkistan, Tek Çin politikası Çin'in egemenliği ve ulusal bütünlüğü
ile ilişkili ulusal güvenliğini ilgilendiren temel meseleler olarak kabul edilmiştir; ancak
Çin, ulusal güvenliği ile ilgili meselelerden tehdit algılamadığından öncelikli hedefi olarak
ulusal ekonomik gelişmesine odaklanmıştır. Çin, komşu ülkeler ile iyi ilişkiler
çerçevesinde barışçıl bir uluslararası ortam yapılandırarak ulusal ekonomik gelişmesini ve
ulusal ekonomik gelişmesiyle ulusal güvenliğini sağlanmayı hedeflemiştir. Çin’in askeri
harcamaları, ekonomik gelişmesi ile beraber iç içe olarak artmıştır. 2008 yılından itibaren;
ABD’den sonra Çin, dünyanın ikinci büyük harcamalarını gerçekleştiren ülkesi halini
almıştır (Narlika, 2010: 69). Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün
(SIPRI) 2013 verilerine göre, Çin'in ekonomik büyümesi ile paralel olarak askeri
harcamaları %7,4 oranında artarak 171,4 milyar dolara ulaşmıştır (Freeman ve Solmirano,
2014: 1). Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS) Çin kara kuvvetlerinin
boyutunun yaklaşık 1,6 milyon personeli ile dünyanın en büyüğü olduğunu, bu sayının
yaklaşık yarısının acemi diğer yarısının da profesyonel asker olduğunu ifade etmiştir
(Cordesman, 2014: 47). Böylece, Asya Pasifik bölgesindeki toplam askeri harcamalarda
Çin'in askeri harcamaları güçlü bir artış göstermiştir. Çin bu sayede askeri meselelerde
belirleyici hale gelmiştir.
72
Çizelge 3.5. Çin’in Toplam Askeri Gücü
Çin
Toplam Askeri Kuvvet
Kara Kuvvetleri
Deniz Kuvvetleri
2 300 000
Karacı
Tank Sayısı
Denizci
Savaş Gemisi Sayısı/Tonajı
Hava Kuvvetleri
Savaş Uçağı Sayısı
Askerlik Süresi
Toplam Nüfus
Kaynak: Defence of Japan, 2013: 36
1 600 000
8 200
10 000
970
1 469 000 ton
2 580
2 yıl
1 347 000 000
Çin, askeri harcamalarını arttırarak geçmişte sorunlu ilişkilere sahip olduğu Tayvan
karşısında hareket kabiliyetini arttırmayı, Afrika ve Basra Körfezinden başta petrol olmak
üzere kesintisiz hammaddeye ulaşarak enerji ulaşımı ile ilgili endişelerinin azalmasını ve
yakın sahanlıklardan petrol çıkarmayı, ülkenin güvenliğini sağlamayı, Pasifik ve Hint
okyanusları boyunca Çin limanları Amerikan askeri kapasitesinin manevralarının
sınırlandırılmasını, askeri varlığının genişlemesini amaçlamıştır (Nogayeva, 2011: 75).
Çin’in askeri harcamalarını arttırması yumuşak güç stratejisinden sert güç yeteneklerini
güçlendirmesine neden olmuştur. Asya Pasifik bölgesi, dünya ekonomisinin büyümesi için
temel bölge halini almasıyla uluslararası jeopolitik güç dengesindeki ağırlık merkezi, bu
bölgeye doğru kaydırılmak için çalışılmıştır. Son yıllarda, artan askeri harcamalar Güney
ve Doğu Çin denizlerinde gerginliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Çin'in yükselişi
güvenlik ortamını yeniden şekillendirilmesine hizmet etmiş ve ABD, Asya Pivot stratejisi
ile bölgeye dikkatleri çekmiştir. Tüm büyük güçler bölgeye stratejik olarak girmeyi
hedeflemiştir. Çin, diğer büyük güçlerle çatışmaya girmekten kaçınarak, uluslararası
meselelere müdahil olmamayı tercih etmiş, uluslararası dünya düzeninde çok kutupluluğu
ve çok taraflılığı desteklemiştir.
Çin, askeri harcamalarını arttırarak sadece ulusal ve uluslararası güvenliğini
sağlamlaştırma amacını taşımamış, aynı zamanda ülke içindeki güvenliği sağlamayı da
amaçlamıştır. 1989 Tiananmen Meydanındaki olaylara, Halkın Kurtuluş ordusu müdahale
ederek ülke içindeki güvenliği sağlamıştır (Shambaugh, 2002: 21). 2009 ile 2013 yılları
arasında ABD, Rusya, Almanya, Fransa ve Çin, beş büyük silah ihracatçıları olarak ticaret
hacminin yaklaşık %75'ni oluşturmuştur. Çin, Fransa ile yer değiştirerek dördüncü büyük
73
silah tedarikçisi olmuştur (SIPRI Fact Sheet, 2013: 1). Çin, 10 büyük silah tedarikçisinden
biri olmasına rağmen, hiç ulusal bir rapor yayınlamamıştır (SIPRI Yearbook, 2014: 11).
Çizelge 3.6. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İhracatçıları
İhracatçı
ABD
Rusya
Almanya
Çin
Fransa
İngiltere
İspanya
Ukrayna
İtalya
İsrail
Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 11
Küresel hisse (%)
29
27
7
6
5
4
3
2
2
2
Çin silah ihracatı 2004 ile 2008 yılları arasında %2 iken, 2009 ile 2013 yılları
arasındaki bu oran %6'ya ulaşmıştır (SIPRI Fact Sheet, 2013: 2). 2009 ile 2013 yılları
arasında özellikle düşük ve orta gelirli 35 ülkeye silah ihracatında bulunmuştur (Yiwei,
2014). Çin, son beş yılda özellikle Pakistan'a, Bangladeş'e ve Myanmar'a silah ihracatında
bulunmuştur (Yiwei, 2014). 2012 yılında ilk kez İngiltere'yi geçerek Çin, dünyanın beş
silah ihracatçısı ülkesi arasında yer almıştır. SIPRI'nin verilerine göre, en büyük silah
ihracatçıları olan ABD, Rusya ve Almanya'dan sonra Fransa'yı ve İngiltere'yi de geçerek
dördüncü silah ihracatçısı konumuna yerleşmiştir. Ana silah ihracatçılarından biri olmasına
rağmen; Çin'in askeri sanayisi fikri mülkiyet haklarının eksikliğinden dolayı, ABD ile
mukayese edildiğinde ikinci sıra tedarikçi sayılmıştır (Yiwei, 2014).
Çizelge 3.7. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İthalatçı
İthalatçı
Hindistan
Çin
Pakistan
BAE
Suudi Arabistan
ABD
Avustralya
Güney Kore
Singapur
Cezayir
Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 11.
Küresel hisse (%)
14
5
5
4
4
4
4
4
3
3
74
Çin silah ithalatı 2004 ile 2008 yılları arasında % 11 iken, 2009 ile 2013 yılları
arasındaki bu oran %5'e düşmüştür (SIPRI Fact Sheet, 2013: 4). AB'nin Çin'e silah
ambargosu uygulamasına ve Çin 2009 ile 2013 yılları arasındaki silah ithalatının
düşmesine rağmen Hindistan'dan sonra dünyanın ikinci büyük silah ithalatçısı konumu
devam ettirmiştir. Bu arada, Çin'in silah ithalatının %11’den %5’e düşmesi, silah sistemleri
üretimi ile Çin'in silah ithalatına olan bağımlılığının azaldığını göstermiştir.
Çin'in nükleer kapasitesine bakıldığında 1950 yılından beri Çin, nükleer enerjinin
barışçıl kullanımına odaklanarak nükleer güvenlik yöntemleriyle ilgili yasal ulusal
düzenlemeler yapmıştır (Lintao, 2014). Buna rağmen, askeri gücünü çok yönlü
geliştirmeye devam etmiştir. Çin, dünya nükleer gücü olma bakımından önemli bir
potansiyel oluşturmuştur. 2014 yılında SIPRI verilerine göre ABD, Rusya, İngiltere,
Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore olmak üzere toplam 9 ülkenin 4150
operasyonel nükleer silah başlığına, 12 200 diğer savaş başlığına ve toplam olarak 16 350
nükleer silaha sahip olduğu belirtilmiştir. 2009 ile 2013 yılları arasında Çin'in 250 diğer
savaş başlığı olmak üzere toplam 250 nükleer silaha sahip olduğu belirtilmiştir. Büyük
nükleer güç olarak kabul edilen ABD ve Rusya’dan sonra Çin'in, Fransa ve İngiltere ile eş
değerde nükleer güce sahip olması Asya Pasifik bölgesinde etki alanının genişlemesine,
bölgede varlığını hissettirmesine yardımcı olmuştur.
Çizelge 3.8. Ülkelerin Nükleer Kapasitesi
Ülke
Konuşlandırılmış Savaş
Başlığı
-2 100
ABD
-1 600
Rusya
160
İngiltere
-290
Fransa
Çin
Hindistan
Pakistan
İsrail
Kuzey Kore
-4 150
Toplam
Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 12
Diğer Savaş Başlığı
Toplam Envanter
5 200
-6 400
-65
-10
-250
90-110
100-120
-80
-7 300
-8 000
-225
-300
-250
90-110
100-120
-80
6-8
-16 350
-12 200
Uzay çalışmalarına bakıldığında, Çin uzay faaliyetlerini genel ekonomik kalkınma
programının bir parçası olarak görmüştür. Askeri teknolojiler bakımından nükleer ve uzay
çalışmaları faaliyetlerini geliştirmeye SSCB'nin yardımları sayesinde başlamıştır
(Defraigne, 2012). Uzay çalışmalarında önemli çalışmalar kaydeden Çin'in, uzaya
75
gönderdiği ilk ay aracı Yütu'yu (Yeşim Tavşan) taşıyan Chang'e-3 adlı Ay keşif aracı 14
Aralık 2013 tarihinde ay yüzeyine inmiştir (Cheng, 2014: 352). Bu gelişme, Çin'in uzay
faaliyetleri açısından da bir askeri güç halini aldığını ortaya koymuştur. Aya hakimiyetin
temel çıkış noktası olarak kabul edildiği Uzay Hakimiyet teorisine göre, aya hakim olanın
dünyaya hakim olacağı kabul edilmiştir (Al-Rodhan, 2012: 14). Aya üs kurmak, dünya
hakimiyeti açısından kritik önemde bir adım olmuştur. Çin'de bu gerçeğin farkında olarak
uzay çalışmalarına önem vermiş ve uzay alanında hızla gelişme göstermiştir. Gelecekte
uzayda yürütülecek faaliyetler uzayı küresel güçlerin rekabet alanına dönüştürecek
görünmüştür. Uzun dönemde uluslararası güvenlik meselelerinde Çin, ABD'nin rakibi
olarak görülmüştür. Avrupalı uzay işletmeleri, Amerikan işletmelerinin Çin pazarına
girmesini engellemek için 1990'lı yıllardan itibaren Çin ile işbirliği yapmaya başlamıştır.
Ortak bir Avrupa-Çin uydu navigasyon işbirliği merkezi 2003 yılı Şubat ayında Pekin'de
açılmıştır (Casarini, 2009: 102). 2003 yılının Eylül ayında Çin yatırım ortağı olarak AB'nin
uzay navigasyon projesi olan Galileo programına ABD Küresel Konumlandırma Sistemine
bir alternatif olarak destek vermek için toplam 200 milyon avro finans sağlama sözüyle
katılmıştır (Beidleman, 2012: 54). Galileo projesi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Uzay
Ajansı tarafından finanse edilen AB'nin Asya güvenlik dengesinde katılımının
arttırılmasını hedefleyen bir proje olarak görülmüştür (Casarini, 2008). Çin'in askeri
gücünün hızla gelişmesine rağmen, coğrafik ulaşım ve teknolojik kapasitelerden dolayı
gelişmesini tamamlayamamış bir askeri aktör olan Çin uluslararasını imajı için AB ile
işbirliği yolunu tercih etmiştir (Swaine, 2005).
Çin'in, uluslararası güvenlik anlamında AB'ye yüklediği rollere bakıldığında; AB,
barışçıl bir güç olarak küresel düzeyde barışın devam ettirilmesini istemiştir. 19. yüzyılın
ortalarına kadar Avrupa uluslararası güvenlik meselelerinin merkezinde yer almıştır. Soğuk
Savaş sonrasında; ABD'nin yanında AB önemli güvenlik aktörü olarak ortaya çıkmıştır.
AB, ABD'ye güvenliğinin sağlanması için NATO vasıtasıyla sorumluluk vermiş; böylece
AB'nin güvenlik politikası, büyük ölçüde, NATO tarafından belirlenmeye başlanmıştır.
Askeri güç olma özelliğine NATO’ya devreden AB, yumuşak güç olarak dünyaya
ideolojik olarak öncülük etmiştir. Büyük güçler arasında denge sağlama, bölgesel
meselelerde özellikle Kuzey Kore ve İran meselelerinde proaktif bir rol oynama, gelişen
dünya ile bağlarını güçlendirme AB'nin uluslararası güvenliğinin üç temel önceliği
olmuştur (Shambaugh, 2008). AB'nin uluslararası güvenliğe yaklaşımı, çok taraflı
kurumları ve normları inşa etmeyi amaçlamıştır.
76
2009 yılının başlarında ABD'nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar sonrasında, People's
Daily gazetesinde yayınlanan "ABD Hegemonyası biter, Küresel çok kutupluluğu dönemi
başlar" başlıklı bir makalede çok kutuplu dünya güç yapısında yeni bir dönemin meydana
geleceğinden bahsedilmiştir (Hongmei, 2009). AB, Çin'i ABD'ye karşı dengelemeye
yardımcı politikasının potansiyel aktörü olarak kabul etmiştir. Avrupa'nın çok taraflılığı,
ABD'nin tek kutupluluğuna cevap niteliği taşımıştır. 2010 yılında Avrupa Komisyon
Başkanı Jose Barroso, çok kutuplu dünya düzenini inşa etmek için doğru mekanizmanın
çok taraflılık olduğunu belirtmiştir (Barroso, 2010b). AB ile Çin arasındaki ilişkilerde
stratejik ortaklık; çok taraflılığın güçlendirilmesine hizmet etmiştir. Son yirmi yıl içinde,
Çin’in ekonomik ve askeri gücünün etkileyici bir şekilde büyümüş olması komşularının
müttefik arayışına girmesine neden olmuştur. Böylece; Çin’in yakın komşuları Çin'in artan
sert gücünün dengelenmiş olacağına inanmıştır. Bunun yanında AB de, bölgelerin ve
ülkelerin coğrafi yakınlığına göre güvenlik politikalarını oluşturmasına rağmen Çin'e
yönelik realist bir yaklaşım sergileyerek güvenlik politikasında Çin'e yer ayırmıştır, ancak
AB’nin dünyanın büyük yumuşak gücü olmasına rağmen, sert güç anlamında sınırlı olması
AB’nin Çin’in gözünde zayıf bir aktör olarak algılanmasına neden olmuştur. Uluslararası
dünya düzeninin çok kutupluluğa doğru evrilmesi ve ABD'nin çok kutupluluğa dönmesi,
her iki tarafın üçüncü taraflar ile ilişkilerini geliştirmeye çabalamasına neden olmuştur.
Böylece AB, liberal bir aktör olarak güç dengesi yerine işbirliğinin önemini vurgulamış,
Çin de AB ile ilişkilerin istikrarlı olması, işbirliğinin gelişmesi gerektiğini savunmuştur.
Bu yüzden de AB, ekonomik bir birlik olarak algılanmaya devam etmiş ve siyasi ve askeri
gücünü geliştirene kadar Çin'in gözünde çok kutuplu dünya düzeninin önemli bir kutbu
olarak görülmemiştir.
AB ve Çin, uluslararası güvenlik meselelerinde farklı görüşlere sahip olmasına
rağmen, uluslararası güvenlik sorunlarına barışçıl çözümler aramıştır. Bunun yanında AB
ve Çin, uluslararası düzenin yapılanmasıyla ilgili tek taraflılığa ve militarizme karşı bir
duruş sergilemiştir. Çin'e göre çok kutuplu dünya, tek kutuplu olana göre daha çok istikrar
barındırmıştır. Modern Realizm'in en önemli kurucusu Hans Morgenthau; ülkelerin güçlü
hale gelebilmek amacıyla kaçınılmaz olarak uluslararası güç için mücadele etmeleri
gerektiği vurgusunda bulunmuştur (Williams, 2005: 84). Çin, dengeli ve çok kutuplu
dünya düzenini geliştirme niyetini barışçıl yükseliş söylemi çerçevesinde gerçekleştirmeyi
amaçlamıştır. Çin'in çok kutupluluk paradigmasına göre, AB siyasi ve askeri gücünü
geliştirmesiyle beraber kutuplardan biri olma özelliğini taşımıştır. Bunun yanında Çin,
77
AB'nin barışın devamını sağlanmasını isteyecek önemli bir güç olduğuna inanmıştır; çünkü
AB üyesi ülkeler hem iki Dünya savaşında hem de Soğuk savaşta zarara uğramıştır, bu
yüzden de uluslararası dünya düzeninde barışın ve istikrarın hakim olmasını isteme de
gönüllü görünmüştür.
Uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğunu benimseyen Çin ve çok taraflı
diplomatik girişimlerin önceliğini vurgulayarak çok taraflılık yaklaşımını benimseyen AB,
uluslararası düzenin yapılanması ile ilgili farklı yaklaşımları savunmuştur. AB; daha fazla
liberal ve çok taraflılık temelli, daha az realist ve çok kutupluluk temelli iken; Çin daha
fazla realist ve çok kutupluluk temelli, daha az liberal ve çok taraflılık temelli olarak kabul
görmüştür (X. Zhang, 2012). Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso ile Çin
Başbakanı Wen Jiabao, 2010 yılında Ortak Basın Konferansında buluşmuş ve Çin
Başbakanı Wen Jiabao, çok taraflılıktan hiç bahsetmeyerek sadece çok kutupluluğa vurgu
yapmıştır (Jiabao, 2010). Avrupa Komisyon Başkanı José Manuel Barroso ise tam tersi
şekilde, çok taraflılığa vurgu yaparak AB'nin her zaman çok taraflı kurumlarda Çin'in
rolünü desteklediğini ifade etmiştir (Barroso, 2010a). AB-Çin zirvelerinde ve ortak
deklarasyonlarında çok kutupluluk yaklaşımı hiç kullanılmayarak ortak bir tanım
yapılmamış olmasına rağmen yine de Çin hükümeti AB'yi kutuplardan biri kabul ederek
uluslararası dünya düzeninin "çok kutupluluğunu" vurgulamaya devam etmiştir. Çin
Başbakan Yardımcısı Li Keqiang 2009 yılında AB ve Çin arasındaki ilişkinin dünya
düzeninin çok kutupluluğunun motive edicisi olduğunu ifade etmiştir (Keqiang, 2009).
AB, dünyada bölgesel ve uluslararası çok taraflılığın ilk ve en başarılı örneği olmuştur.
Avrupa Komisyonu'nun Dış İlişkiler ve Avrupa Komşuluk Politikalarından Sorumlu
Üyesi Benita Ferrero-Waldner çok taraflılığın tek verimli yaklaşım olduğunu ifade etmiştir
(Ferrero-Waldner, 2009). 2002 yılında AB Ticaret Komisyoneri Pascal Lamy çok
taraflılığı AB'nin dış politikasının amacı olarak tanımlamıştır (Lamy, 2002). Bu nedenle
Avrupa deneyimleri ışığında Çin'i çok taraflı uluslararası örgütlere ve ortak girişimlere
entegre etmeye ve uyumunu sağlamaya çalışmıştır. Avrupa, Çin Havacılık Sanayi Şirketi I
(AVIC I) ve Çin Havacılık Sanayi Şirketi II (AVIC II) ile ortak girişim ile Çin’i uzay
navigasyon sistemi gibi yüksek teknoloji projelerine katılmaya ve Tianjin’de uçak tesisleri
gibi yüksek teknoloji tesisleri inşa etmeye davet etmiştir (Eriksson, 2013). Birçok AB
üyesi ülke, Çin ile düzenli askeri değişiklikler ve diyaloglar başlatmıştır. 2003 yılından bu
yana AB, Çin ile yakın savunma sanayi ve teknolojik işbirliği içerisinde bulunmuştur (Van
Der Borght ve Zhang, 2010). AB üyesi ülkeler ve Çin; BM üyesi hatta İngiltere, Fransa ve
78
Çin BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak BM'nin kurumsal yapısında uluslararası
aktif bir sorumluluğa ve siyasi bir güce sahip olmuştur. İngiltere, Fransa ve Almanya Çin'i
zorlayarak BM'nin organlarında yapıcı bir rol oynamasını teşvik etmeye çalışmıştır. Her iki
tarafta, uluslararası tartışmaları, siyasi ve diplomatik araçlar vasıtasıyla çözme amacıyla
BM'nin otoritesini güçlendirmesi gerektiğine inanmıştır. Böylece AB, Çin’i çok kutuplu
uluslararası dünya düzenine adapte etme çabasını ortaya koymuştur.
AB ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık boyutuna ulaşabilmesi askeri ve
güvenlik ilişkilerine de bağlı kabul edilmiştir. Bu yüzden günümüzde AB ile Çin askeri ve
güvenlik ilişkilerini yoğunlaştırmıştır. Yıllık AB-Çin Zirveleri askeri ve güvenlik
konularını da içermeye başlamıştır. 8 Aralık 2004 tarihindeki 7. AB-Çin Zirvesinde ABÇin Gümrük İşbirliği Anlaşması, Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımı için Ar-Ge
İşbirliği Anlaşması, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma ile ilgili Ortak Deklarasyon
imzalanmıştır (Balme, 2008). Çin, terörizm ile mücadeleye karşı uluslararası işbirliğine
aktif olarak katılmıştır. Uluslararası işbirliğine katılmanın yanında; Fransa, Almanya ve
İngiltere ile terör ve savunma konularında ikili diyaloglar kurmaya başlamıştır (Shulong ve
Songchuan, 2011). AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik işbirliğini; küresel ve bölgesel
çapta güvenlik endişeleri, silahların kontrolü ve silahsızlanma, barışın korunması ve
sağlanması, organize suçlar ile mücadele, yasadışı göçle mücadele, terörizm ile mücadele,
askeri teknoloji transferi, askeri eğitim mübadelesi, ortak deniz tatbikatı, silah ambargosu,
askeri harcamalarda şeffaflık, Tayvan gibi meseleler meşgul etmiştir (Shambaugh, 2008:
135).
Çin, Altı taraflı görüşmelerde; Kuzey Kore’nin nükleer programını sonlandırmasında
olumlu bir role sahip olmuş iken; AB, sadece destekleyici rol oynamıştır (Ding, 2012).
Almanya, İngiltere ve Fransa; Çin’in yapıcı rolünü desteklemiştir. Çin’in Kuzey Kore
Nükleer programını sonlandırması anlamında en fazla etkileyebilecek ülke olduğu AB
tarafından kabul edilmiştir. Kitle imha silahlarının artmasına, İran ve Kuzey Kore'nin
nükleer silahlara sahip olmasına her iki tarafta karşı çıkmıştır (Chen, 2013). Çin'in BM
Güvenlik Konseyi daimi üyeliği küresel güvenlik konularında önemli bir etkiye sahip
olmasına yol açmıştır. 1971 ile 2014 yılları arasında Çin, veto hakkını sadece dokuz kez
kullanmıştır (UN Veto List, 2014). AB ve Çin bu süreç açısından karşılıklı ortak çıkarlarını
paylaşmıştır. Çin, BM Güvenlik Konseyi'nin Libya'da Kaddafi rejimine yaptırım
uygulamasını öngören 1970 sayılı kararını desteklemiştir; ancak 1973 sayılı kararın,
79
Avrupa ülkelerine Libya'ya askeri müdahale başlatmak için izin vermesinden Çin, devlet
egemenliği ve içişlerine müdahale etmeme savunucusu olduğundan huzursuzluk
duymuştur (Davis, 2013). Avrupa hükümetleri, Çin’in daha dikkatli ve yapıcı çabalarının
önemli olduğunu düşünmesine rağmen, Avrupa özellikle Alman medyası İran’a,
Burma’ya, Sudan’a, Suriye'ye karşı BM kararlarını ve yaptırımlarını desteklemekte ki
Çin'in gönülsüzlüğünden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek Çin'i eleştirmiştir (Wacker,
2010). Suriye'deki iç savaşın Orta Doğu'da barış ve istikrar ortamının zarar görmesi ve
insani trajediye dönüşmesi uluslararası kamuoyunu rahatsız etmiş; ancak Libya'ya
gerçekleştirilen askeri müdahaleden rahatsızlık duyan ve Suriye'de de aynı sonuçla
karşılaşmak istemeyen Çin, Suriye ile ilgili Ekim 2011, Şubat 2012 ve Temmuz 2012
tarihli Avrupa ve diğer ülkeler tarafından desteklenen BM Güvenlik Konseyi kararlarını
Suriye'de zorla rejim değişikliğine yol açacağına inancıyla veto etmiştir (Chen, 2012b).
Çin, Suriye'deki iç savaşın siyasi diyalogla çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Bu yüzden
de egemenlik için gerekirse daha müdahaleci olmayı benimseyen AB ve egemenlik
anlayışının her ülke açısından farklı yaklaşım olabileceğine inanan daha egemenlikçi Çin
arasında Ortadoğu'da anlayış anlamında genişleyen siyasi bir boşluk oluşmuştur. Çin
olmadan Ortadoğu'da barış ve istikrara dayalı siyasi bir çözümün gerçekleşmesi mümkün
olamayacağından AB, siyasi bir çözüm getirmekte yardım sağlayacak bir müzakere
sürecinin Çin ile başlatılması gerektiğini düşünerek hareket etmiştir. Çin, BM üyesi
olmaktan kaynaklanan uluslararası sorumluluğu yerine getirmeyi tercih ederek 1990’lardan
beri Avrupalı askerler ve uzmanlar ile beraber barışı tesis etmek ve korumak amacıyla
çeşitli BM barış gücü görevlerinde aktif olarak yer almıştır. Çin, 31 Aralık 2012 tarihine
kadar 24 temel BM barış gücü görevine katılmış ve bu görevlerde en büyük 16. barış gücü
gönderen ülke halini almıştır (Stumbaum, 2011). 31 Aralık 2012 tarihine kadar 21 440
askeri birlik ve 1485 askeri gözlemci barış gücü personeli çoğunlukla Afrika ve Ortadoğu
bölgelerinde görevlendirilmiştir.
80
Çizelge 3.9. Çin’in Katıldığı Barış Koruma Operasyonları (31 Aralık 2012’ye kadar)
BM Barışı Koruma
Görevi
Kısaltma
Zaman Aralığı
BM Ateşkes Denetleme
Örgütü
BM Irak Kuveyt
Gözlem Misyonu
BM Batı Sahara
Referandum Misyonu
BM Kamboçya Geçiş
Dönemi Otoritesi
BM Mozambik
Operasyonu
BM Liberya Gözlemci
Misyonu
BM Afganistan Özel
Komisyonu
BM Sierra Leone
Misyonu
BM Barışı Koruma
Bölümü
BM Etiyopya ve Eritre
Bölümü
BM Demokratik Kongo
Cumhuriyeti Misyonu
BM Liberya Misyonu
UNTSO
BM Fildişi Sahili
Misyonu
BM Burundi
Operasyonu
BM Sudan Misyonu
UNOCI
BM Lübnan Geçici
Gücü
BM Timor Leste
Birleştirilmiş Görevi
BM Sierra Leone
Entegre Ofisi
BM Darfur Hybrid
Operasyonu
BM Demokratik Kongo
Cumhuriyeti
UNIFIL
BM Kıbrıs Barış
Koruma Gücü
BM Abyei İçin Geçici
Güvenlik Gücü
UNFICYP
BM Güney Sudan Barış
Gücü
UNMISS
Nisan1990’dan
günümüze
Nisan1991’den
Ekim 2003’e
Eylül 1991’den
günümüze
Aralık1991’den
Eylül 1993’e
Haziran1993’den
Aralık 1994’e
Kasım 1993’den
Eylül 1997’ye
Mayıs 1998’den
Haziran 2000’e
Ağustos1998den
Aralık 2005’e
Şubat 1999’dan
günümüze
Ekim 2000’den
Ağustos 2008’e
Nisan 2001’den
Haziran 2010’a
Ekim 2003’ten
günümüze
Mart 2004’ten
günümüze
Haziran 2004’ten
Eylül 2006’ya
Nisan 2005’den
Temmuz 20011’e
Mart 2006’dan
günümüze
Ekim 2006’dan
Kasım 2012’ye
Şubat 2007’den
Şubat 2008’e
Kasım 2007’den
günümüze
Temmuz
2010’dan
günümüze
Şubat 2011’den
günümüze
Temmuz
2011’den
Ekim 2011’e
Temmuz
2011’den
günümüze
Nisan 2012’den
Ağustos 2012’ye
Askeri
Birlik sayısı
Mevcut
UNIKOM
MINURSO
UNTAC
ONUMOZ
UNOMİL
UNSMA
UNAMSIL
UNDPKO
UNMEE
MONUC
UNMIL
ONUB
UNMIS
UNMIT
UNIOSIL
UNAMID
MONUSC
O
UNISFA
Toplam
Askeri
Gözlemcilerin
Sayısı
Mevcut Toplam
4
108
164
10
800
352
97
20
33
2
37
2
18
49
2180
558
7812
116
8
98
6
58
6
3480
335
3197
135
8
58
15
1
315
2205
8
42
218
1090
16
47
3
5
2
338
676
BM Suriye Gözlemci
UNSMIS
Görevi
1764
21440
Toplam
Kaynak: Ministry of National Defense The People's Republic of China, 2013
13
13
9
78
1485
81
AB ile Çin arasındaki ilişkilerin gündemindeki küresel güvenlik konularından biri
silahsızlanma olmuştur. Özellikle silah ambargosunun kaldırılması meselesi ve ABD'nin
etkisi taraflar arasındaki güvenlik işbirliğini sınırlamıştır. Çin'e AB'nin uyguladığı silah
ambargosu iki taraf arasındaki ilişkilerde stratejik ortaklığın kurulmasını etkileyen en
önemli meselelerden biri kabul edilmiştir. Bu yüzden de her AB-Çin zirvesinde politika
belgelerinde sıklıkla kaldırılması yönünde ifadeler ile yer almış olmasına rağmen, Çin'in
AB'nin uyguladığı silah ambargosunu kaldırmamasını askeri ve güvenlik meselesinden öte,
siyasi ayrımcılık ve Soğuk Savaş zihniyetinin bir ürünü olarak tanımlaması ilişkileri de o
doğrultuda yönlendirmiştir (Wang, 2012).
3.2.1. Silah Ambargosu
15 Nisan 1989 tarihinde Pekin'de başlayan ve Çin genelinde diğer büyük şehirlere
hızla yayılan demokrasinin daha fazla sağlanması ve yolsuzluklara son verilmesi çağrısı ile
başlayan protestolar 4 Haziran 1989 tarihinde Halkın Kurtuluş Ordusunun Tiananmen
Meydanındaki protestoları sert bir şekilde bastırmasıyla uluslararası toplumun dikkatini
çeken bir hal almıştır. ÇKP, 1989 yılında yaşanan bu olayla önemli bir meydan okuma ile
karşı karşıya kalmıştır. Çin istikrarı tehdit eden bu protestoların bastırılmamış olmasını,
Kültür Devrimi ile beraber Çin'in daha da istikrarsızlaşma dönemine girmesine neden
olacağı şeklinde değerlendirmiştir. Çin, medyanın Tiananmen Meydanındaki olayları
yayınlanmasına izin vermemiş, sadece çevresindeki olayları aktarmasını onaylamıştır.
Çin'de medya dışa kapalı bir politika izleyerek özellikle yabancı medya organlarının yayın
yapmasını engellemektedir. Bu dönemde Avrupa, Çin'in uluslararası imajını medya
aracılığıyla olumsuz şekillendirerek Çin'in dış politikalarını değiştirmesi için baskı
uygulamayı tercih etmiştir (Chen ve Song, 2012). Bu olay, AB ve Çin arasındaki ticari
ilişkiler ve diğer alanlarda daha kapsamlı stratejik ortaklığın ve işbirliğinin kurulması
noktasında dramatik sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur. AB ve Çin arasındaki
ilişkilerinin stratejik önemi açısından Birlik içerisinde İsveç, Fransa ve Hollanda, Çin ile
diplomatik ilişkilerini dondurmuştur (Shelley, 2005: 112). Avrupalı liderler Çin'e
planladıkları ziyaretlerini iptal etmişlerdir (Piening, 1997: 156). 7 Haziran 1989 tarihinde
ABD, Çin'e karşı silah ambargosu kararını içeren yasayı kabul etmiştir (Hellström, 2010:
9). ABD’nin silah ambargosu kararının ardından 27 Haziran 1989 tarihinde Avrupa
Konseyinin 12 üyesi, İspanya'da Çin'e karşı ekonomik ve siyasi önlemlerin alınmasının
uygun olduğuna dair Madrid Deklarasyonunu imzalamıştır (Conclusion of 1989 Madrid
82
European Council, 1989). Madrid Deklarasyonu ile bütün askeri bağlantıları ve silah
satışları durdurulması, bütün bakanlıklar seviyesinde resmi ziyaretlerin iptal edilmesi,
hükümet kredilerinin dondurulması kararı kabul edilmiştir. Üye ülkelerin hükümetleri 10
000 Çinli öğrencinin vizelerini uzatarak Çin'e bu koşullar altında dönmelerine izin
vermemiştir (Shambaugh, 1992). Çin ekonomik yaptırım ve silah ambargosu kararlarını
kınayarak AB'yi ve ABD'yi Çin'i yeniden yapılandırmak için aracı rol oynamamalarından
dolayı eleştirmiştir.
Silah ambargosu meselesi, 1989 Tiananmen Meydanındaki olaylarının bir sonucu
olarak ortaya çıkmıştır. AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosu, AB ve Çin arasında, AB
ve ABD arasında ve AB içinde oldukça hassas ve tartışmalı bir mesele halini almıştır.
Silah ambargosu ile ilgili kabul edilen 1989 Madrid Deklarasyonu hukuki olarak bağlayıcı
olmadığı gibi silah ambargosunun kapsamı da bu deklarasyonda hiç tanımlanmamıştır
(Gattringer, 2014). Bu yüzden de Çin'e karşı AB üyesi ülkeler ambargoyu kendilerine göre
yorumlamış ve 1989 yılından beri Çin'e askeri ekipmanlar satmaya yorumları çerçevesinde
devam etmişlerdir (Killion, 2006: 107). AB üyesi ülkeler, silah ambargosu kapsamına
giren silahları "öldürücü silahlar" olarak yorumlamıştır. Bu kapsama giren silahlar;
makineli tüfek, büyük kalibreli silahlar, bombalar, torpiller, roketler, füzeler, askeri uçak
ve helikopterler, savaş gemileri, zırhlı araçlar, iç baskı için kullanılacak muhtemel olan
herhangi ekipmanlar "öldürücü silahlar" olarak kabul edilmiştir (Rappert, 2006: 78). Dizel
motorları, radar ekipmanlarını ve helikopter gibi 'öldürücü olmayan silahlar' olarak
tanımladıkları silahları ambargoya rağmen Çin'e satılmaya devam edilmiştir (Wezeman ve
Bromley, 2005:440). Her AB üyesi ülke kendi ulusal hukukunda ihracat kontrollerini
düzenlemiştir. Avrupa ülkeleri özellikle Almanya Çin’e yüksek teknoloji transfer etmeme
konusunda kendi ulusal düzenlemeleri çerçevesinde sınırlamalara gitmiştir (Stumbaum,
2009: 172). 1998 yılında AB; üye ülkelerin silah ihracatıyla ilgili politikalarını
uyumlaştırma, üye olmayan ülkelere silah ihracatını düzenleme ve Avrupa ülkeleri
arasında silah ihracatının daha ucuza olmasını önleme amacıyla AB silahların ihracatında
Davranış Kodu üzerinde çalışmıştır. AB silahların ihracatında Davranış Kodu sadece siyasi
anlamda bağlayıcılığı olmuştur (Aubin, Idiart, Clercq ve Papiernik, 2011). AB silahların
ihracatında Davranış Kodu özellikle Avrupa dışında güçlü bir muhalefete neden olmuştur.
Bu yüzden de AB'nin silah ihracatı ile ilgili Davranış Kodu çalışması, ambargo sonrası
hassas askeri ekipmanların Çin'in eline geçmesinin önlenmesi amacıyla ertelenmiştir (Men
ve Blankert, 2007). Konsey'in Davranış Kodunu geliştirme niyetlerine rağmen, Çin Fransa
83
ile gelişmiş Fransız yapımı Mirage 2000-9CS savaş uçağı satın almak için görüşmeler
yapmıştır (Umbach, 2008). Silah ambargosunun kapsamı bu deklarasyonda belirtilmemiş
olmasına rağmen, AB, insan haklarını ilgilendiren bir mesele gerekçesiyle Çin'e silah
ambargosu uygulamaya başladığından ihraç edilen öldürücü olmayan silahların insan
haklarını ihlal etme de kullanılmasına izin vermemiştir.
1957 Roma Antlaşması'nın 57. maddesi (296. madde) AB'nin silah ambargosu
ihtimali de dahil olmak üzere yaptırım önlemlerine başvurabileceğini ve bunun bir sonucu
olarak silah ambargosunun tek tek üye ülkelerin sorumluluğunda olduğunu belirtmiştir
(Kreutz, 2005:8). Silah ambargoları, diğer yaptırımlardan farklı olarak hedef alınan
aktörün ekonomik sıkıntı çekmesini amaçlamamaktadır (Portela ve Vennesson, 2013). AB
tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların AB’ye daha çok zarar vermesinden ve Çin
ile ikili ilişkilerin özellikle ekonomik ve ticari ilişkilerin öneminden dolayı 3 Ekim 1990
tarihinde Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi ilişkileri yeniden kurma yönünde karar
almıştır (Lea, 2011:183). Böylece, silah ambargosu haricinde, diğer yaptırımlar
kaldırılmıştır. Silah ambargosunun hala devam ediyor olmasına rağmen, 1992 yılında AB
ile Çin arasındaki ilişkiler diğer ekonomik yaptırımların kaldırılmasıyla normalleşmeye
başlamıştır. 1990'larda AB ile Çin arasındaki ilişkiler derinleşmesinden dolayı iki taraf
arasındaki yıllık AB-Çin zirveleri 1998 yılında başlamıştır.
2003 yılından itibaren ambargonun kaldırılması için Çin kampanyalara ve lobi
faaliyetlerine başlamıştır (Archick, Grimmett ve Kan, 2006). Çin, ambargo ile ilgili
görüşmelerin tek çıkış yolu ve silah ambargosunun kaldırılmasının AB ile Çin ilişkilerinde
stratejik ortaklık için yapıcı olduğuna vurgu yapmıştır. 13 Ekim 2003 tarihinde, Çin
Dışişleri Bakanlığı, Çin'in AB politika belgesinde AB'ye ambargoyu kaldırması konusunda
ısrarda bulunmuştur (Ministry of Foreign Affairs of the PRC, 2003). AB üyesi ülkeler;
silah ambargosu ile ilgili olarak Çin ile güçlü ekonomik ilişkilere sahip olduğundan
ambargonun tamamen kaldırılmasını isteyen Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi
ülkeler ve Çin'e silah satışını yönetmek için bir mekanizma uygulamayı uygun bulan
Danimarka, Finlandiya, İsveç gibi ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır (Y. Huang,
2011). AB üyesi ülkeler özellikle Fransa ve Almanya, bu süreçte kritik rol oynamış; Fransa
Başbakanı Jacques Chirac ve Alman Şansölyesi Gerhard Schröder AB ile Çin arasındaki
ilişkilerinin normalleşmesi için silah ambargosunun kaldırılmasını savunmuştur (Roy ve
Kan, 2006: 169). AB liderlerinin ambargonun kaldırılmasına yönelik niyetleri,
84
kamuoyunun güçlü direnişi ile karşı karşıya kalmıştır. 8 Aralık 2004 tarihinde 7. AB-Çin
Zirvesinde AB, ambargonun kaldırılmasıyla ilgili siyasi istekliliğini yinelemiştir (Yihdego,
2007: 260). AB, prensipte Çin'e karşı uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasına
yönelik kararı kabul etmesine rağmen; silah ambargosunu kaldırma ile ilgili kararı
erteleyip durmak zorunda kalmıştır. Çin için silah ambargosunun kaldırılmaması önemli
bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Çin, ambargonun kaldırılmaması sonucunda yaşadığı hayal
kırıklığını, siyasi olarak yüzüne çarpan tokat olarak tasvir etmiştir (Cottey ve Gottwald,
2010). Silah ambargosunun kaldırılmasının ertelenip durmasının belli başlı nedenleri
vardır;
Birincisi, ABD Çin'in askeri modernizasyonunu Tayvan'a potansiyel tehdit olarak
algılamıştır. ABD, silah ambargosunun kaldırılmasının Çin ile Tayvan arasındaki güç
dengesini Çin lehine değiştireceğine inanmıştır. ABD Başkanı George W.Bush, 2005
yılının Şubat ayında çıktığı Avrupa gezisi boyunca silah ambargosunun kaldırılmasının
Tayvan Körfezindeki dengeyi bozacağından derin endişe duyduğunu ifade ederek Avrupalı
liderleri Çin’in ordusuna transfer edilecek yüksek teknolojilerin sonuçlarına karşı
uyarmıştır (Gill, 2008). ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick, olası bir
çatışma durumunda Avrupa menşeli savunma ve askeri ekipmanların Amerikalı askerlerin
öldürülmesinde kullanılmasının transatlantik ilişkiler açısından iyi olmayacağı konusunda
AB yetkililerini uyarmıştır (Men, 2008a). ABD, Batılı müttefiklerini 1949 yılında Paris'te
kurulan Stratejik İhracatın Çok taraflı Kontrolü Koordinasyon Komitesi (COCOM) ile
1995 yılından sonrada Wassenaar Düzenlemesi vasıtasıyla stratejik ekipmanların ihracatını
sınırlandırma da etkileme yoluna gitmiştir (Bertsch, Cupitt ve Elliott-Gower, 1994).
İkincisi, 14 Mart 2005 tarihinde Çin Halk Kongresi Ayrılmazlık Kanununu kabul
etmiştir (Atkinson, 2012: 87). Tayvan’a karşı kuvvet kullanma bu kanun ile onaylanarak
hak olarak kabul edilmiştir. Çin’in oybirliği ile kabul ettiği Ayrılmazlık Kanunu, ABD’nin
argümanlarının da doğruluk payı içerdiğini kanıtlamıştır. Bu kanun, silah ambargosunun
kaldırılma ihtimalinin de zora girmesine neden olmuştur. 2005 yılının Nisan ayında
Avrupa Parlamentosunda silah ambargosunun uygulanmasının devamına ilişkin karar, 85
olumsuz ve 31 çekimser oya karşılık 431 olumlu oy ile kabul edilmiştir (Bernstein, 2005).
Silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik bu zamana kadar hiçbir adım atılmamıştır;
ancak 2010 yılından bu yana silah ambargosu ile ilgili tartışmalar azalmış ve AB-Çin
zirvelerinde silah ambargosu iki taraf arasındaki görüşmelerde öncelikli gündem
85
olmamıştır. 2012 yılının Eylül ayında Brüksel'de gerçekleşen 15. AB-Çin Zirvesinde Çin
Başbakanı Wen Jiabao, son on yılda hala silah ambargosunun kaldırılmamasından
duyduğu hayal kırıklığını dile getirmiştir (Chen, 2012a: 3).
Üçüncüsü, AB silah ambargosunu kaldırılması konusunda güçlü bir ABD muhalefeti
ile karşı karşıya kalmıştır. ABD'nin ve AB'nin uyguladığı silah satışı yasağı özellikle insan
hakları ihlalleri dikkate alınarak birbirini tamamladığından konulmuştur (Archick,
Grimmet ve Kan, 2006). ABD, Çin ordusunun modernleşmesini istemediğinden Amerikan
Dışişleri Bakanlığı 2005 yılında, ABD'nin Çin'de Avrupa teknolojilerini görmek
istemediğini belirtmiştir (Brinkley, 2005). ABD, Asya Pasifik bölgesinde Çin ordusunun
modernize olmasıyla Çin'in eline Avrupalı silahların geçebileceğine ve bu silahlar ile
ABD'nin çıkarlarının tehdit edileceğine inanmıştır. ABD, Çin'in kendisini dengelemek için
askeri modernizasyonuna ağırlık verdiğini iddia etmiştir. ABD, Avrupa'nın savunma
teknolojisini ile Çin'in modernize olma ihtimalini Asya Pasifik'teki çıkarları bağlamında
ciddi bir tehdit olarak algılamıştır. Bunun yanında ABD, Asya Pasifik'teki güç dengesinin
AB’nin silah ambargosunu kaldırması ile bozulacağına inanmıştır. Bu yüzden de silah
ambargosunun kaldırılmasına karşı olduğunu her daim vurgulamıştır. 2 Şubat 2005
tarihinde ABD Temsilciler Meclisi 3'e karşı 411 olumlu oyla AB'nin Çin'e silah
ambargosunu devam etmesi gerektiği yönünde karar almıştır (Men, 2008b). 9 Şubat 2005
tarihinde, göreve yeni başlayan ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice, ambargo
tartışmaları sırasında Çin ile ilgili ambargonun kaldırılmasına karşı olduğunu, Avrupa’nın
ABD’nin bu endişeleri anlayacağını umduğunu ve ABD'nin Pasifik'i koruma politikasına
sahip olduğunu açıklamıştır (Archick, Grimmert ve Kan, 2006). 16 Mart 2005 tarihinde
ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice, Asya'ya gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaretinde
Çin'in askeri harcamaları ve potansiyel askeri gücü ile ilgili duyduğu endişelerden
bahsetmiştir (Edmondson, 2006: 99). Çin’in askeri gücüyle ilgili 2005 yılının Temmuz
ayında yayınlanan Pentagon raporunda ambargonun kaldırılmasının Çin'e daha fazla askeri
ekipman sağlayacağını, Avrupa ile yapılacak askeri değişimler vasıtasıyla askeri eğitim ve
askeri lojistik desteğini arttıracağını, Rusya'ya ve diğer ülkelere Çin'e daha iyi silahlar
satılması konusunda baskı yapacağını belirtmiştir (Wan, 2007). Çin, AB'nin silah
ambargosunu kaldırmamasında ABD'nin karşı olduğu için reddediyor olduğu sonucuna
varmasıyla AB'nin halen tamamen bağımsız bir ortak olarak kabul edilemeyeceğini ve
AB’nin, ABD’siz küresel bir aktör olmaya ve ABD’nin egemen gücünü dengelemeye
henüz hazır olmadığını düşünmüştür.
86
Dördüncüsü, Çin'in askeri modernizasyonun, askeri teknolojisinin ve ulusal savunma
sanayisinin gelişmesi ve Çin silahlarının Orta Asya'da, Asya Pasifik'te, Afrika'da yayılması
ihtimalinin yarattığı endişe Avrupa'da hızla çoğalmaya başlamıştır. Coğrafi olarak AB ve
Çin, birbirlerinden tehdit algılamamıştır, buna rağmen Çin'in güvenlik çıkarlarına AB'nin
silah ambargosu karar vermekte görünmüştür. Aynı zamanda insan hakları kayıtları
konusunda Çin’in sicilinden rahatsız olan AB, ambargonun kaldırılmasının Çin’in insan
hakları kayıtları ile ilgili yanlış anlamalara ve algılara kapılmasına neden olmasını
istememiştir. Dış İlişkilerden Sorumlu eski Avrupa Komiseri Benita Ferrero-Waldner 2007
yılının Ocak ayında AB'nin ambargoyu kaldırması için üç koşul olarak Medeni ve Siyasi
Haklar uluslararası Sözleşmesinin onaylanmasının, Tiananmen Meydanı olaylarına
katılımlarından dolayı hapse girenlerin serbest bırakılmasının ve yargılanmadan hapis
sisteminin ortadan kaldırılmasının yerine getirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Hellström,
2010: 19). AB ve ABD, Çin ile kuvvetli ilişkiler geliştirmeden ve ilişkileri
derinleştirmeden Çin’e uyguladıkları silah ambargosunun kaldırılmasını tedbirsizlik olarak
görmüştür. Çin Dışişleri Bakanı Ma Zhaoxu, AB'nin silah ambargosunun Çin'e karşı siyasi
önyargı olduğunu dile getirmiştir (Zhi, 2010). Çin silah ambargosunun kaldırılmamasının
nedeninin askeri ve güvenlik ile ilgili değil; siyasi olduğunu ve ambargonun kaldırılması
ile uluslararası toplum ve AB tarafından eşit bir ortak olarak görüleceğini düşünmüştür.
AB'nin uyguladığı silah ambargosunun ayrımcılık olduğunu hissetmesinin en büyük nedeni
sadece Zimbabve’ye, Sudan’a ve Burma’ya AB tarafından silah ambargosu uygulanması
olmuştur (Vennesson, 2007).
Beşincisi, Avrupalı liderlerde birbirlerinden silah ambargosu ile ilgili birbirlerinden
farklı yaklaşımlara sahip olmuştur. Almanya Şansölye Gerhard Schröder ekonomik ve
ticari nedenlerden dolayı silah ambargosunun kaldırılmasını desteklemesine rağmen,
Almanya Şansölyesi Angela Merkel Gerhard Schröder ile aynı fikirde olmamıştır (Sutter,
2003: 293). 2003 yılının Aralık ayında Gerhard Schröder, Çin ziyareti sırasında silah
ambargosunun kaldırılmasının gerektiğini deklare etmiştir (Exartier, 2013). 2005 yılında
Gerhard Schröder yerine Angela Merkel'in iktidara gelmesiyle Çin, silah ambargosunun
kaldırılması ile ilgili kampanyalarında yer alan AB üyesi en büyük destekçisini
kaybetmiştir (Xiang, 2009). Almanya, ABD ile ilişkilerini geliştirme konusunda çok daha
istekli olduğundan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Gerhard Schröder’in silah
ambargosunun kaldırılması yönündeki ifadesine destek vermeyerek Çin'i bu meselede
yalnız bırakmıştır.
87
Altıncısı, silah ambargosunun kaldırılması konusunda AB üyesi ülkeler arasında fikir
birliği olmamıştır. AB silah ambargosunun insan hakları ile ilgili bir mesele olduğunu
iddia etmiştir. AB üyesi ülkeler, küresel aktörler olmalarına rağmen, zaman zaman
birbirlerinden farklı uluslararası güvenlik çıkarlarına sahip olmuşlardır. Bu yüzden de silah
ambargosu ile ilgili farklı görüşlere sahip olduklarından farklı yaklaşım sergilemişlerdir.
İngiltere, Danimarka, İsviçre ve 12 yeni merkez Avrupa ülkeleri güçlü bir şekilde ABD ile
aynı tereddüdü taşıyarak silah ambargosunun kaldırılmasına karşı bir duruş sergilemiştir
(Rees, 2009). Silah ambargosunun kaldırılmasına karşı olan ülkeler, silah ambargosunun
1989 yılında yaşanan Tiananmen Meydanındaki olaylardan dolayı yürürlükte olduğunu,
ancak Çin’in bu zamana kadar o olayları telafi etmek için hiçbir şey yapmadığını, bu
yüzden silah ambargosunun kaldırılmaması gerektiğini savunmuştur. Bazı AB üyesi
ülkeler, Çin’in büyüyen ulusal savunma piyasasını bir fırsat olarak görmüş, Çin'in askeri
modernleşmesine devam ederek silah almaya devam edeceğini, bu yüzden de ambargonun
kaldırılarak AB'nin Çin'e silah satması gerektiğini savunmuştur. Çin, AB silah
ambargosuna rağmen askeri modernleşmesine devam ederek silah ve askeri ekipman
almıştır. Rusya ve İsrail, Çin'e çok yüksek teknolojik askeri malzeme satmaktadır (Shichor,
2014). Çin, Rusya'dan ve İsrail'den silah ve askeri malzeme satın alarak bölgede etkili
olmaya çalışmıştır. 1989 yılından beri silah ambargosu uygulanmasına rağmen, Çin'e,
Avrupa'nın savunma ile ilgili askeri ekipman satışı yaklaşık 55 milyon avrodan 400 milyon
avroya ulaşmıştır (Vennesson, 2007). Fransa ve Almanya, silah ambargosunun kaldırılması
konusunda Çin'i destekleyen anahtar ülkeler olarak kabul edilmiştir (Archick, Grimmett ve
Kan, 2006). Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy, 2007 yılında Çin’e ziyaretinde 2008
yılının ikinci yarısında Fransa'nın AB dönem başkanlığı boyunca silah ambargosunun
kaldırılmasını savunacağını belirtmiştir (Wacker, 2010). AB üyesi ülkelerin silah
ambargosunun kaldırılması ile ilgili ortak bir duruş sergileyememesine rağmen, Çin ile
ekonomik ilişkilerini geliştirme konusunda hemfikir olarak hareket etmişlerdir.
AB'nin uyguladığı silah ambargosunun Çin açısından da dört boyutu vardır;
Birincisi; Çin, uluslararası güç olma yolunda rakip ve tehdit olarak görülmüştür. AB’nin
kararsızlığının ve belirsizliğinin ABD’nin baskısından kaynaklandığına dair yaygın bir
inanış hakim olmuştur. Çin, Doğu Asya silah piyasasında önemli bir aktör olmuştur. Çin
ile Doğu Asya arasındaki ekonomik bağlara bakıldığında, bölge Çin için AB ile
ilişkilerden daha çok önem taşımıştır. ABD ve AB, Asya'da farklı çıkarlara sahip olmuştur.
ABD'nin aksine AB üyesi ülkelerin Doğu Asya'da konuşlandırılmış askeri varlığı, askeri
88
taahhütleri ve güvenlik çıkarları olmamıştır (Clegg, 2009). Fransa ve İngiltere, Güney
Pasifik ve Diego Garcia'da sembolik askeri güçlere sahiptir (Wacker, 2010). Almanya'nın
askeri varlığı Afganistan'da BM Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü ile sınırlı kalmıştır
(Feldman, 2012: 53). Bu yüzden de Doğu Asya ile ilgili yüksek düzey transatlantik
diyalogunu, ABD 2005 yılında yükselen Çin ile nasıl meşgul olunması gerektiğini
düşünerek Avrupa ile beraber başlatmış; 2005 yılının Mayıs ayında bu diyalogun ilk
toplantısı Brüksel’de yapılmıştır (Gill, 2008). Bu arada AB, Doğu Asya'da AB'nin Dış ve
Güvenlik Kılavuzunu 2007 yılında yayınlayarak Doğu Asya ile ilgilenmeye başladığını
göstermeye çalışmıştır (Casarini, 2013). ABD, Asya ve Çin ile ilgili transatlantik
diyalogunun genişletilmesi ile fikri mülkiyet haklarının gelişimi, insan hakları, siyasi
çoğulculuk, hükümet dışı örgütlerin gelişimi, askeri şeffaflığın gelişimi, Tek Çin politikası,
Tayvan körfezinde istikrar, enerji güvenliği, Kuzey Kore mültecilerinin yerleştirilmesi,
ekonomik ulusalcılığın azalması ve korunan sanayiler, ekonomik standartların korunması,
yuanı dönüştürme liberalizasyonu, Afrika'da insancıl yatırım politikaları, çevre koruma,
iklim değişikliği, Çin'in BM operasyonlarına katılmasının teşvik edilmesi, terörizm
karşıtlığı, işbirliği yönetim standartlarını güçlendirme, üçüncü taraflarla diyalog gibi
konularda işbirliği yapılması gerektiğini vurgulamıştır (Shambaugh, Sandschneider ve
Hong, 2008: 313).
İkincisi; Çin, aktif olarak 2003 yılından bu yana Brüksel'de silah ambargosunun
kaldırılması için lobi faaliyetleri yürütmüştür (Ikegami, 2009). Çin Başbakanı Wen Jiabao,
9 Eylül 2006 tarihindeki 9. AB-Çin Zirvesinde AB'nin ambargoyu kaldırmasına yönelik
çabalarına devam edeceğini beyan etmiştir (Griffin ve Pantucci, 2007). Çin'in silah
ambargosunun kaldırılmasına yönelik lobi faaliyetleri
"havuç ve sopa yaklaşımı" ile
karakterize edilmiştir (Brown, Waldron ve Longworth, 2008: 85). Havuç yaklaşımını; yeni
trenler, Alman manyetik hava destekli taşıtlar, savaş gemisi, denizaltılar, helikopterler,
uçakların elektronik sistemleri ve diğer teknolojileri satın alarak göstermiştir. Uçak
sanayisinin Almanya'da tekstil sanayisinden daha fazla istihdamı olduğundan Airbus'un
Çin'e uçak satması karşılığında Çin istediği her türlü tekstil ödününü AB'den alabilmiştir
(Tallman, 2009: 66). Sopa yaklaşımını Çin kritik konularda AB üyesi ülkeler ile iyi
ilişkileri çerçevesinde yönlendirmiştir, iyi ilişkiler içinde olduğu AB üyesi ülkelerin
desteğini kazanmaya çalışmıştır. İlişkilerin gerginlik içinde olduğu AB üyesi ülkelerin
ticari girişimlerini engelleme yoluna gitmiştir. AB ve üye ülkeler istediklerini Çin'e
yaptırma konusunda kötü bir sicile sahip olmuştur.
89
Üçüncüsü, Çin'e yüksek teknoloji ürünlerinin satışına izin vermeyen silah ambargosu
Çin'in askeri araştırma ve geliştirme faaliyetlerini engellemiştir. Çin'in asıl amacı gelişmiş
askeri ekipman ithal ederek askeri sanayisinin araştırma ve geliştirme kapasitesini
arttırmak olmuştur. Savunma Bakanlığı Çin'in askeri gücü ile ilgili 2004 raporunda, silah
ambargosunun kaldırılması ile Batılı silah üreticilerinden Çin'in özel teknolojiler elde etme
imkanına sahip olabilmeyi beklediğini belirtmiştir (Archick, Grimmert ve Kan, 2006).
Silah ambargosu aslında AB'ye Çin'den daha çok zarar vermiştir. Çin'e uygulanan silah
ambargosu Rusya ve ABD rekabetinde AB'nin yalnız kalmasına neden olmuş ve AB'nin
silah sanayisinin gelişmesini, Çin'e silah ihracatında bulunmasını engellemiştir. AB’nin
Çin’e silah ambargosu meselesinde daha fazla gereksinimi ilişkilerin karşılıklı bağımlılık
çerçevesinde ilerlemesi doğrultusunda AB’nin pazarlık gücünü azaltmıştır.
Dördüncüsü; silah ambargosu meselesi AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik
ilişkilerini etkileyen önemli bir mesele olmuştur; ancak bu duruma rağmen AB ile Çin
arasında güvenlik alanında işbirliğinin gelişmesinin olasılığı azalmamıştır. Çin, ABD'den
sonra dünyanın ikinci büyük savunma bütçesine ve en hızlı büyüyen askeri pazarına sahip
hale gelmiştir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) verilerinde 2009
ile 2013 yılları arasında Çin dünyanın beş büyük silah ihracatçısından biri olarak yer
almıştır (SIPRI, 2014). 2013 Aralık Reuters raporu, Çin'in Avrupa askeri ekipmanları
olarak Fransız sonar sistemini, anti-denizaltı savaş helikopterlerini, Fransız ve Alman
deniz yüzeyinin altında yol alabilen Fransız ve Alman dizel motorlu savaş gemilerini,
İngiliz jet motorlu avcı uçaklarını, İngiliz havadan erken uyarı radarını, saldırı ve nakliye
helikopterlerini kullandığını belirtmiştir (Reuters Report, 2013). Ambargonun siyasi bir
duruşu olmasından dolayı AB silahların Çin'e ihracatının durdurulmasında gerçekten rol
oynamamıştır, bu duruma rağmen silah ambargosunun tamamen kaldırılması ile Çin,
Fransız savunma teknolojisine, Alman denizaltı teknolojisine, İngiliz motor teknolojisine,
Galileo uzay navigasyon sistemine ulaşmayı istemiştir (Archick, Grimmett ve Kan, 2006).
Silah ambargosu gibi bir engel olmadan Çin, AB ülkeleri ile askeri teknolojileri ve
ekipmanları ortak geliştirme yolunu tercih etmek istemiştir.
Silah ambargosunun kaldırılması önerisi, AB'yi ABD ile AB arasındaki
müttefikliğinin veya AB ile Çin arasındaki stratejik ortaklığının gelişiminden ve
devamından birini tercih etmeye zorlamıştır. AB'nin silah ambargosunun kaldırılma
kararını desteklemesiyle, ABD ve Çin ile ilişkilerini gerginleştirmemek adına ABD ile
90
müttefiklik ve Çin ile stratejik ortaklık arasında denge kurabilecek kararlar alması
gerektiğinin farkına varmıştır. AB'nin Çin'in hassas olduğu meselelerde takındığı tavır AB
ile Çin arasındaki ilişkilerinin geleceğini göstermesi açısından önemli kabul edilmiştir.
AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunu kaldırması demek, Çin'in insan hakları sicilini
düzeltmesi için Çin'e baskı uygulamaya devam etmeyeceği anlamına gelmemiştir. 21
Kasım 2013 tarihinde Pekin'de düzenlenen 16. AB-Çin Zirvesinde silah ambargosunun
kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir (Bersick, 2014). AB'nin silah
ambargosunu kaldırmamış olması, Çin’in gözünde ABD'nin hala etkisinin devam ettiğini
göstermiştir. Bu durumda AB ile Çin arasındaki ilişkilerde kurulmaya çalışılan stratejik
ortaklığın aslında daha uzun bir dönemde gerçekleşebilecek bir hedef olduğunu ortaya
çıkarmış olmasına rağmen; Avrupa’da yaşanan Avro bölgesi borç krizi AB'nin silah
ambargosunun kaldırılmasındaki bakış açısını ve kararlılığını etkileyebilecek olarak
görünmüştür. AB, silah ambargosu meselesine ekonomik ve ticari anlamda baktığından
ambargonun kaldırılarak Çin’e silah satma istekliliğine sahip olmuştur. Bunun yanında
silah ambargosunun kaldırılmasının ABD ile ilişkilerine de olumsuz yansımasının
olacağını bilmesi ve insan hakları sicili anlamında kötü bir üne ve karneye sahip Çin’i
ödüllendirmekten kaçınması AB’nin silah ambargosunda kararsızlığına yol açmıştır.
Günümüze kadar devam eden AB ile Çin ilişkilerini geliştirme ve derinleştirme çabasına,
silah ambargosu meselesinin zarar verdiğinin görülmemiş olması, yakın gelecekte ilişkileri
etkilemeyeceğine de kanıt olarak kabul edilmiştir. Silah ambargosunun kaldırılması Çin ile
ilişkileri geliştirmek ve özellikle derinleştirmek için AB'nin istekliliğini gösteren güçlü bir
siyasi sembol olması açısından önem taşımıştır. Çin, Rusya'dan ve İsrail'den silah ithal
etmeye devam etmektedir. Silah ambargosunun kaldırılması sayesinde Rusya'dan ve
İsrail'den Avrupa silah piyasasının rekabetini kullanarak daha düşük fiyattan silah satın
alabilecektir. Tayvan, Güney Kore, Japonya ve ABD ambargonun kaldırılmasından en
rahatsızlık duyacak ülkeler olduğundan, Çin'in AB'den silah satın almaya başlamasıyla
Doğu Asya'da silahlanma yarışı hız kazanacaktır.
3.3. AB İle Çin Arasındaki Ekonomik İlişkiler
Çin, AB için büyük bir pazar olarak kabul edilmiştir. Birçok AB üyesi ülke, Çin ile
ekonomik anlamda işbirliğini geliştirmeye önem vermiştir. Avrupa'nın dış borcu için, Çin
önemli bir sermaye kaynağına sahiptir. AB ile Çin arasındaki ticari ilişkilerin boyutu iki
ülke arasındaki karşılıklı bağımlılığın en temel göstergesi kabul edilmiştir. Sadece yirmi yıl
91
önce, AB'nin ve Çin’in ticari ilişkileri sıfırdan başlamış ve günümüzde ise dünyanın ikinci
büyük ekonomik işbirliğini oluşturmuştur.
Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme adını verdiği programı gerçekleştirmesi
amacıyla AT ile Çin arasında antlaşmalar imzalanmıştır (Dent, 1999: 132). 3 Nisan 1978
tarihli Ticari Anlaşması ile taraflar ticari ilişkilerinin yapısını geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu
antlaşma ile AT ile Çin tarafından Ortak Ticaret Komitesi kurulmuştur (Snyder, 2009: 66).
Bu komitenin görevleri; taraflar arasında ticaretin gelişmesini engelleyen sorunların
ortadan kaldırılmasını sağlamak ve gelişen ticaretin yeni fırsatlarını ve araçlarını sınamak
olmuştur. Komitenin en önemli gündemlerinden biri Çin'in Dünya Ticaret Örgütü üyesi
olmasını sağlama ile ilgili olmuştur.1978 tarihli Ticari anlaşma, bir komünist ülke ile AT
tarafından imzalanan ilk ticaret antlaşması olduğundan Çin avantajlı bir konuma
yerleştirilmiştir. Böylece AT ile Çin arasındaki ilk ikili bağlar doğrudan ekonomik
olmasının yanında dolaylı olarak stratejik olarak kurulmuştur. 1980'lerin başında AT ile
Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi, 1985 yılında AT-Çin Ticaret ve
Ekonomik İşbirliği Antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu antlaşma; ticari ve
ekonomik işbirliği, sanayi, madencilik, tarım, bilim ve teknoloji, enerji, ulaşım, iletişim,
çevre koruma ve işbirliğini kapsamıştır. Bu Antlaşmanın 14.maddesi Çin ile ikili ekonomik
düzenlemeleri sonuçlandırmak için üye ülkelerin hakkını saklı tutmuştur (Wong, 2013).
Böylece bu ikili ilişki için yasal bir çerçeve kurulmuş ve sonraki yıllar boyunca ekonomik
ve ticari ilişkiler AB yaklaşımının önceliği olmuştur.
1985 yılında AT ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştiren Çin; DTÖ' ye (o
zamanki adıyla GATT'a) 1986 yılında üye olmak için başvurmuştur (Gertler, 2004). DTÖ,
üye ülkeler arasında ticari kuralların ve sorumlulukların belirlenmesi, uluslararası ticarette
yaşanan anlaşmazlıkların çözülmesi üye ülkeler arasında ekonomik farklılıkların
giderilmesi amacıyla 1995 yılında GATT'ın yerine kurulmuştur (Eglin, 1997). Çin malları
için ihracat pazarını genişletmek, Çin'in modernleşmesini ve uluslararası topluma tamamen
entegre olmasını sağlamak, dünya ticaret rejiminin şekillenmesine yardımcı olmak, en çok
kayrılan ülke (MFN) statüsü sayesinde gelişmekte olan ülkeler için olan ticari
koşullarından yararlanmak amaçları doğrultusunda Çin, DTÖ'ye üye olmak istemiştir.
Dünya nüfusunun beşte birini oluşturan Çin'in küresel ekonomiye entegre olmadan DTÖ
çok taraflı ticaret sistemi üyesi olmadan tam ve evrensel olmaması ihtimali ve Çin'in
ekonomik büyümesinin hızlı ve istikrarlı olmasının AB ekonomisinde hızlı ve istikrarlı
92
olması demek olarak kabul edilmesi AB'nin Çin'in DTÖ üyeliğini desteklemesini
sağlamıştır. Martin Wolff'un da belirttiği Avrupa küresel ekonominin geçmişi, ABD
bugünü ve Çin'in de geleceği olarak kabul edilmiştir (Wolf, 2003).
15 yıl süren müzakereler sonucunda 11 Aralık 2001 tarihinde Çin’in Dünya Ticaret
Örgütü’ne üyeliği onaylanmıştır. Çin’in kapitalist sisteme uyumu açısından DTÖ üyeliği
önemli bir aşama olmuştur. Çin'in DTÖ'ye üye olmasıyla tüm üye ülkeler ve dünya
ülkeleri arasında güvenirliği artmıştır. Çin'in büyüyen ulusal bir pazara sahip olması, 19971998 Asya finansal krizi boyunca yabancı yatırımların ilgisini Çin yapıcı politikaları
aracılığıyla çekmeyi başarmış, bu durum Çin DTÖ üyesi olduktan sonra artarak devam
etmiştir. Çin'in DTÖ üyeliği sayesinde yabancı işletmelerin Çin pazarına erişimi hukuki
açıdan kolaylaşmış, ticari faaliyetleri güvence altına alınmış, doğrudan yabancı yatırımlara
daha cazip bir ortam oluşmuştur. 2002 yılında Çin'in ticareti 620 milyardan 2013 yılında 4
trilyona ulaşmıştır (Malik, 2014). Çin'in çok taraflı ve kurumsal bir forum olan DTÖ'ye
dahil olması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerin istikrarlaşmasını sağlamıştır. DTÖ üyeliği ile
AB'nin Çin pazarına erişimi kolaylaşmıştır. Erişiminin kolaylaşması ışığında AB ve Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde önemli derecede artış olmuştur. AB ile Çin
arasındaki ticaret hacmi 2000 yılından bu yana yaklaşık dört kat artmıştır. Çin'in DTÖ
üyeliği sonrasında 2002 yılında AB ve Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 125 milyar
avro iken, 2013 yılında AB ve Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 428 milyar avroya
ulaşmıştır. AB’nin Çin’e ihraç ettiği başlıca ürünler arasında makineler, motorlu araçlar,
uçaklar ve kimyasal maddeler yer almıştır (Lutter, Martinez, Giljum ve Woi, 2013: 6).
AB’nin Çin’den ithal ettiği ürünler çoğunlukla sanayi ve tüketim malları ürünleri olarak
makineler, seramik, ayakkabı, kozmetik, giyim, deri ürünleri, mobilya olmuştur (Eng,
2005: 88).
93
Çizelge 3.10. AB İle Çin Ticaret Hacmi (Milyar Avro)
500
450
400
350
300
Çin'e İthalat
250
Çin'den İhracat
200
150
100
50
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Kaynak: Hansakul ve Levinger, 2014 :2
AB ile Çin arasındaki ticaret hacmi arttıkça, ithalat ve ihracat arasındaki açık artmış,
bu durum da ticari açığın artmasına neden olmuştur. AB'nin Çin ile ekonomik ve ticari
ilişkilerinde 2013 yılı itibariyle yaklaşık 132 milyar avro değerinde ticaret açığının olması
AB'yi endişelendirmiştir. Çin’in kendi para birimi yuan'ı düşük değerde tutması, AB'nin
Çin piyasasına erişiminin zorluklarla karşılaşması, Çin’in hammadde ithal ederek nihai mal
haline getirip ihraç etmesi ticaret açığının artması sonucunun ortaya çıkmasına neden
olmuştur (Tong, 2014). AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler mal ticareti ile
sınırlı olmamış; aynı zamanda hizmetleri, yatırımları, ekonomik ve teknolojik işbirliğini de
kapsamıştır. AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde olumlu gelişmeler
kaydedilmesine rağmen; AB'nin Çin piyasasına erişiminin bürokratik engellere takılması
hizmet alanındaki ekonomik ve ticari ilişkileri beklenildiği gibi gelişmesini etkilemiştir
(Qingjiang, 2012: 51)
Çizelge 3.11. AB-Çin Hizmet Alanında Ekonomik Ve Ticari İlişkiler (Milyar Avro)
İhracat
18,8
2009
23,3
2010
25,4
2011
29,2
2012
32,2
2013
Kaynak: European Commission,2013
İthalat
14,0
17,1
18,1
19,9
20,6
Denge
-4,8
-6,2
-7,3
-9,4
-11,6
94
AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler dünyanın ikinci büyük ekonomik
işbirliği olarak kabul edilmiştir. 1990'ların ortalarından itibaren, AB ve Çin arasında
gelişen ekonomik ve ticari ilişkiler, özellikle üye ülkeler için önem teşkil etmiştir. Çin'in
DTÖ üyeliği ile beraber AB üyesi 3 büyük ülke ile Çin'in de ithalat ve ihracat ilişkileri
farklılık göstermiştir. Çin'in AB üyesi ülkelerle ikili siyasi ilişkileri ithalat ve ihracat
bakımından ekonomik ilişkilerine yansımıştır. Çin ile siyasi ilişkilerin olumsuz olduğu
dönemlerde ekonomik ilişkilerde de kısa dönemli olumsuzluklar yaşanmıştır. AB'nin Çin'e
yönelik olumsuz yaklaşımları, AB'nin Çin ile işbirliğinin gelişmesinde önemli bir engel
olmuştur.
Çin, günümüzde Avrupa ihracatı için en hızlı büyüyen ulusal pazar olmuştur. AB ile
Çin birbirlerinin pazarlarına girmeye ihtiyaç duymuştur. AB üyesi ülkeleri ile Çin arasında
yaşanan siyasi olumsuzluklar, ekonomik ve ticari ilişkilerin dinamizmini olumsuz
etkilemiştir. Çin'in siyasi ilişkilere bakışı ile ekonomik ve ticari ilişkileri birbirine paralel
olarak algılaması kısa dönemli sorunlar yaşanmasına neden olmuş, iki tarafın birbirine
duyduğu ihtiyaçtan dolayı sorunların bir an önce çözülmesi şart olmuştur. Kısacası, AB ve
Çin, çok taraflı uluslararası ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirmek için ortak çıkarlara
ve ortak yaklaşımlara sahip olmuştur. Çin’in DTÖ üyeliği ile artarak ilerleyen AB ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler Avrupa'da Avro bölgesi borç krizinden etkilenmiştir.
AB'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, Çin'in ekonomisine de zarar vermiştir. 2009
yılında iki taraf arasındaki ticaret hacmi %16,5 oranında iken, bu oran 2011 yılında
%15,6'lara kadar gerilemiştir (Chen, 2012). Talebin ve ithalatın azalmasıyla kriz Çin’i de
olumsuz anlamda etkilemiştir. Çin, ekonomik sistemini değiştirmek ve Avrupa'da pazar
payı kaybı pahasına yenilikçi bir büyüme elde etmek için çabalarını yoğunlaştırmaya
çalışmıştır. Çinli işletmelerin Avrupa'ya yatırımını teşvik etmek AB'nin ekonomik
istikrarının güvenliğini sağlayacak yöntemlerden biri olarak kabul edilmiştir. AB, Çinli
işletmelerin Avrupa'da yatırım yapmasının AB’nin ekonomik toparlanması için yararlı
olduğunu savunmuştur. Çin Başbakanı Wen Jiabao, “"Avro bölgesinde istikrar sağlanması
girişimlerinde daha fazla rol oynamak istediklerini" açıklamış ve böylece AB'nin içinde
bulunduğu ekonomik krizde Çin'in AB'ye yardım etmek istediğini ortaya koymuştur
(Iglesias, 2014: 98). Avrupa'nın ekonomik iyileşmesi, Çin'i de doğrudan etkileyeceğinden
AB ile Çin arasındaki ilişkiler açısından önemli kabul edilmiş ve Çin, AB'ye büyük destek
sağlamıştır (Zhang, 2014). Bu sayede Çin, AB'nin gözünde ekonomik güç olduğunu
pekiştirmiş olmuştur. Çin'in kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarının AB'nin içinde
95
bulunduğu Avro bölgesi borç krizinden olumsuz etkilenmesi ve avronun varlığını uzun
süre koruyabileceği inancı Çin'in AB'ye ekonomik yardım yapma ihtiyacına neden
olmuştur. Çin, avro'nun doları karşısında değer kaybettikten sonra tekrar değer
kazanmasını sağlamaya yardımcı olmuştur (Telo, 2013). Bu yüzden de Çinli liderler krizin
başından beri sık sık Avrupa'ya ziyarette bulunmuştur (Austermann, 2014: 113). AB’nin,
mevcut duruma yanıt veren bir ticaret politikası geliştirme yeteneğine sahip olduğunu
kanıtlamasını teşvik etmeye çalışmıştır. Avrupa Komisyonu'na göre, Çin AB ticaret
politikası için tek ve en önemli meydan okuma olarak kabul edilmiştir (Commission,
2006b). Bu krizle beraber AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler rekabet
barındırmayan asimetrik olmayan karşılıklı bağımlılık içeren ilişkilere dönüşmüştür.
Çizelge 3.12. Çin'in Hızlı Büyümesine Avrupa Ülkelerinin Memnuniyeti
İngiltere
Almanya
Fransa
0
10
20
30
40
50
60
Kaynak:Pew Research Center,2014
AB üyesi ülkeler özellikle açısından bakıldığında, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler
farklı anlam taşımıştır. Her AB üyesi Çin’in hızlı büyümesini farklı yorumlamıştır. AB
üyesi ülkeler Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini bu yorum doğrultusunda kurmuş ve
geliştirmiştir. AB üyesi ülkeler pazarları açısından sağladıkları avantajlar Çinli işletmeler
için farklı algılamalara yol açmıştır. Çinli işletmeler; yerel pazara erişim, teknolojilerin
kullanılabilirliği, nitelikli iş gücü, lojistik imkan, vergi rejimi, kültür ve dil faktörleri gibi
nedenlerden dolayı yatırım yapılacak AB üyesi ülkeyi hedef ülke olarak seçmiştir
(European Chamber, 2013: 16). AB üyesi ülkeler içinde Çinli işletmelerin yatırım yapmayı
hedeflediği üye ülkeler farklı nedenlerden dolayı farklılık göstermiştir.
96
Çizelge 3.13. Çinli İşletmelerin AB Üyesi Ülkeler İle Yatırımlarını Etkileyen Faktörler
Yerel pazara ulaşım
Yerel İş ortağı
İş yapma kolaylığı
Teknolojiye ulaşım
Diğer
Rakip fiyatlar
Hükümet teşebbüsleri
0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
80%
Kaynak: European Chamber,2013:14.
AB üyesi ülkeler ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin bağımlılığı ve
yoğunluğu Çin yatırımlarını teşvik etmiştir. AB Çin'den gelen yoğun rekabeti hissederek
Çinli yatırımlara hazır olmalı ve Çin yatırımını teşvik etmek için çalışmalıdır. Çin'in
dünyanın ikinci büyük ekonomisi olması ile hızlı büyümesinin ve gelişmesinin getirdiği
fırsatlar ve sorunlar çoğalmıştır ve sadece AB'nin değil, aynı anda tüm dünyanın
dikkatlerini üzerine çekmiştir. Çin’in hızlı büyümesi ve Avrupa’nın içinde bulunduğu avro
bölgesi borç krizi, AB ve Çin arasındaki ekonomik ilişkilerde ekonomik ve ticari
sorunlarında ortaya çıkmasına neden olmuştur.
3.3.1. Ekonomik Ve Ticari İlişkilerdeki Sorunlar
2001 yılında DTÖ'ye üye olmasıyla birlikte, AB ve Çin arasındaki ekonomik ve
ticari ilişkiler önemli ölçüde artmıştır. Çin ticari açığının artması, DTÖ taahhütlerinin
gerçekleştirmesinde
Çin'in
gecikmesi,
Çin’e
anti-damping
ve
anti-sübvansiyon
uygulaması, kota sonrası dönemdeki belirsizlikler, Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal
etmesi, ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı, Çin'de AB yatırımlarının sınırlı fırsatlar
sebebiyle azalması, yüksek teknoloji değişimlerinde ve işbirliğinde beklenen seviyenin
düşük olması, küçük ve orta ölçekli az gelişmiş işbirliğinden ve AB'nin genişlemesinden
ve derinleşmesinden kaynaklanan Çin'in ticari kayıpları ile ilgili telafi görüşmelerinin
başlatılmasındaki başarısızlıklar, Çin’in kendi para birimi olan yuanı korumak için diğer
para birimlerine göre düşük değerde tutması, Çin’de uygulanan bazı bürokratik işlemlerin
97
Avrupalı yatırımcıların Çin pazarına erişimini zorlaştırması, yoksul, sosyal ve çevresel
standartların Çin'e ticaret alanında AB ve Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkilerde birçok
farklılıkların ve güçlüklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Arcas, 2009). 1997-1998
Asya finansal krizi boyunca Çin, yuanı dolar karşısında sabit tutmayı değerini düşük
tutmaktan daha iyi bir alternatif olarak tercih etmiştir (Yongding, 2002). Fransız sosyolog
Emmanuel Todd, AB ve Çin arasındaki ekonomik ilişkileri asimetrik küreselleşme olarak
tanımlanmıştır (Willy, 2013). AB ve Çin arasında yaşanan ekonomik farklılıklara ve
güçlüklere rağmen ekonomik ve ticari çıkarları birbirlerine bağımlı hale gelmelerini
sağlamıştır. Bu yüzden de Çin, AB işletmelerin Çin pazarına erişimine bağlı olduğunu
bilerek son yıllarda kendine çok güvenerek hızla büyümüş ve gelişmiştir. Finansal
zorlukların yanında Çin, rezerv para olarak dolardan uzaklaşmaya da başlamıştır. Çin, yuan
dolar paritesini kendi lehine tutmak için elinden geleni yapmaktadır. 2012 yılında Çin'in
rezervleri 3.3 trilyon dolar, bu rezervin %61,2'sini dolar, %24.2'si Avro, %4'ü yen, %3.3'ü
sterlin, ve %7.3'ünü diğer rezervler oluşturmuştur (Casaburi, 2012: 22). ABD'nin ve
AB'nin baskıları sonucunda Çin, yuanın değer kazanmasına izin vermiştir (Shen, 2013a).
Amerikan doları ile birlikte, avro en önemli yabancı rezerv para birimi iken, ulusal para
birimi Yuan da uluslararasılaştırılma sürecine girmiştir. Böylece rezerv para birimi olmaya
potansiyel aday olarak kabul edilmiştir. Yuanın da uluslararasılaşmaya başlamasıyla Çin
Halk bankası değer artışının oranını kontrol etmeyi sürdürmektedir (Aswal, 2014: 147).
Swift Temmuz 2014 yılı verilerine göre, İngiltere’nin yuan kullanımı %123.6 ve
Almanya’nın yuan kullanımı %116.0 oranında artmıştır (Barnato, 2014). Stanley Fisher,
Çin’in para birimi yuanın yakın gelecekte rezerv para haline gelebileceğini; bu bağlamda,
bir paranın rezerv para olabilmesi için yaygın kullanılmasına ve sermaye piyasalarının
serbest
çalışmasına
ihtiyaç
olduğunu
belirtmiştir
(Fisher,
2010).
Çin;
yuanın
dönüştürülmesinin, Şanghay'ın finansal merkez haline getirilmesinin, esnek döviz oranının
kabul edilmesinin geliştirmesine çalışmaktadır (Bo, 2012). Çin dünyanın en büyük döviz
rezervleri sahip ülkesi olmuş ve döviz rezervleri neredeyse 3,2 trilyon dolara ulaşmıştır
(Nolan, 2014: 111) Avrupa'nın ekonomik iyileşmesini desteklemesi için, Çin tarafından
avronun sabitleştirilmesi beklenmiştir. Çin'in, oldukça genç bir DTÖ üyesi olarak hala
DTÖ ile ilgili sorumluluklarında kendi beceri ve yetkinliklerini geliştirmesi gerekmiştir.
Çin'in; tarifeleri düşürme, tarife dışı engelleri azaltma, yabancı işletmeler için pazara
girişi kolaylaştırma ve şeffaflık yönündeki taahhütlerini yerine getirmesine rağmen Çin’in
uyguladığı ülke içinde bazı sektörleri dış ticaret rekabetinden koruma amaçlı tarife dışı
98
engeller AB işletmelerinin Çin’deki iş olanaklarından yeterince yararlanamamasına neden
olmuştur. Söz konusu engeller nedeniyle AB işletmeleri iş kaybı yaşamış; özellikle
otomobil parçaları sektöründe yabancı işletmelere eşit muamele yapılmadığı ve AB
işletmelerinin bu sektörün dışında tutulmaya çalışıldığı yönünde Çin eleştirilerle karşı
karşıya kalmıştır. DTÖ üyeliği ile beraber Çin ekonomisinin hakim sektörü üretim sanayisi
halini almıştır (Das, 2014). 2013 yılında Çin'de ekonomik sektörler arasında gayri safi
yurtiçi hasılasının dağılımı tarım sektörü %10, sanayi sektörü %43,9 ve hizmet sektörü
%46,1 şeklinde olmuştur (Statista, 2013). Çin'in DTÖ'ye katılım taahhütlerinin bütün
çoğunluğu otomotiv, inşaat ve tekstil sektörleriyle ilgili olmuştur. Çin büyük ve köklü
otomobil markaları ile rekabet edebilir nitelikte olmasını istediği kendi otomobil sanayisini
geliştirmeyi hedeflemiştir. Çin, içinde ithal parça kullanılan araçlara %10 oranında vergi
yerine tamamlanmış olarak ithal edilmiş araca uygulanan %25 oranında vergi uygulamıştır
(Davey, 2012: 290). Çin, DTÖ üyesi olmasına rağmen en yüksek tarifeleri otomobil
parçalarının ithalatına uygulamaya devam etmesiyle AB, Çin'i ithal araba parçalarına karşı
tarife dışı engeller koymakla ve GATT'ın 3. maddesini ve DTÖ Antlaşmasını ihlal etmekle
suçlamıştır (Hufbauer, Wong ve Sheth, 2006: 61). Çin, tarife dışı vergiler koyarak ulusal
araba parçalarının kullanılması için yerli araba üreticilerini zorlamış; Avrupa otomobil
üreticileri de bu durumdan olumsuz etkilendiğinden Çin'i ithal araba parçalarına yüksek
vergiler koyduğu gerekçesiyle protesto etmiştir. Çin'in araba parçalarının ithalatı
konusunda
GATT
Tedbirleri Anlaşmasından
anlaşmasından
getirmediğini
1994
Anlaşmasından,
(TRIMs),
Ticaretle
Sübvansiyonlar
(SCM),
Katılım
Protokolünden
düşünen
Avrupa
Komisyonu,
ve
doğan
30
Mart
bağlantılı
Telafi
edici
Yatırım
tedbirler
yükümlülüklerini
2006
tarihinde
yerine
DTÖ
Anlaşmazlıkların Halli organına (AHO) konuyu taşımıştır (Gills ve Murphy, 2008: 13).
Anlaşmazlıkların Halli organına bağlı DTÖ Temyiz organına konunun gelmesiyle 5 Aralık
2008 tarihinde Temyiz organı, Çin'in DTÖ yükümlülüklerine aykırı olduğunu belirten bir
rapor hazırlamıştır (Ji ve Huang, 2011). Çin’in yabancı menşeli araba parçalarına karşı
yerli üretimi korumak amacıyla Çin’deki araba üreticilerine, yeterli oranda Çin malı araba
parçası kullanmamaları halinde, %10 olan vergi üzerine, ayrıca %15 ek vergi ödemek
zorunda bırakmasıyla DTÖ taahhütlerini yerine getirmediğine kanaat getirilmiştir (Bhala,
2009). 11 Şubat 2009 tarihinde AHO toplantısında Çin bu konuda AHO'nun önerilerini
uygulamak niyetinde olduğunu ve önerileri uygulamak için makul bir süreye ihtiyaç
duyulduğunu belirtmiştir (Oluwabusuyi, 2011). 1 Eylül 2009 tarihinde Çin, üyelikte
anlaşılan tarifelere dönmüştür (Swenson, 2011). Çin DTÖ üyeliği sonucunda, otomotiv
99
sanayisinde çok hızlı bir büyüme göstermiştir. 2014 yılı itibariyle Çin, 9 708 473 otomobil
ve 2 074 862 ticari araç üreterek Asya kıtasının otomotiv sanayisinin merkezi halini
almıştır (OICA, 2014). Fikri mülkiyet haklarının korunmasında uygulamaya yönelik
taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmasına rağmen AB işletmeleri
Çin’de devam eden ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı faaliyetlerinden zarar görmeye
devam etmiştir. 62 bin dolara satılan Land Rover firmasının Range Rover Evoque modelini
Çin'in taklit edip benzerini 22 bin dolara satması İngiliz markasının üretici firmasının fikri
mülkiyet haklarının ihlali anlamında mağdur olmasına neden olmuştur (Gibbs, 2014).
Alman otomobilleri için Çin pazarı gittikçe artan bir şekilde önem kazanmıştır. BMW,
Volkswagen, Audi, Daimler, Mercedes-benz, Tata motor Jaguar, Land Rover, Fiat
Chrysler, Toyota ve Honda 2014 yılında fiyat indirimine gitmek zorunda kalmıştır (Ying,
2014). 2009 ile 2013 yılları arasında Çin'deki Alman otomobil satışları 1,6 milyondan iki
kat artarak 3,7 milyona ulaşmıştır (Automotive Report, 2014). İngiliz markası Jaguar,
Çin’de Alman rakipleriyle yarışabilmek için reklamlarında İngiliz futbolcu David
Beckham'ı marka yüzü olarak kullanmıştır (Lewis, 2014).
Çin'in gelecekte devam edecek büyümesi ve Çin’in DTÖ’den doğan taahhütlerini ve
sorumluluklarını yerine getirmemesi dünya pazarında Çin'e karşı rekabetçi baskıların ve
eleştirilerin artmasına neden olacaktır. Çin'in büyümesi Çin'in cazip bir pazar olmasının
devamlılığını sağlayacak, bu pazarın bir parçası olmak isteyen özellikle Avrupalı
işletmelerin iştahını kabartmaya devam edecektir.
3.3.1.2. Anti-Damping Önlemleri
DTÖ ticari kuralları çerçevesinde tüm üye ülkeler, yerel üreticilerini yabancı
ihracatçıların haksız rekabet uygulamalarına karşı korumak amacıyla gerekli gördükleri
ticaret politikası savunma araçları adı altında korunma önlemlerini alma imkanına sahip
olmuştur. Anti-damping ve telafi edici vergi önlemleri, dış ticarette fiyatı olması gereken
seviyeye getirerek haksız rekabete sebep olan ülkenin veya işletmelerin fiyatı düşürülmüş
ürünlerine karşı konulmuştur (Snyder, 2010: 5). İki piyasa arasındaki fiyat farkı adil bir
şekilde karşılaştırılarak belirlenen anti-damping ile hukuki açıdan ucuz ürünlere karşı yerli
üreticileri korumak amaçlanmıştır. Çin’in üye olma sırasında DTÖ’ye katılım taahhütlerini
tamamen gerçekleştirmemesi nedeniyle ülkeler Çin’e karşı bir takım ticaret politikası
savunma araçlarına başvurmuştur. AB hükümetleri düzeltici önlemler olarak ticaret
100
politikası savunma araçlarından anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerine sıklıkla
başvurmuştur.
AB'nin
ortak ticaret politikası
çerçevesinde
Komisyon,
damping
suçlamalarının haklılığını araştırmakla yetkili kılınmıştır (Qingjiang, 2012: 65). 1 Ocak
1995 ile 31 Aralık 2013 tarihleri arasında Çin'den ithalata toplam 717 anti-damping
koyulmuş, bu anti dampinglerin 114'si AB tarafından koyulmuştur (Statistics on antidumping, 2014). 2014 yılında AB’nin, Çin ürünlerine karşı uyguladığı toplam 51 antidamping ve telafi edici vergi önlemleri bulunmaktadır (Trade and Industry department,
2014). AB, ABD'ye göre daha az anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerini içeren
ticaret politikası savunma araçlarına başvurmuştur (Maria, 2009: 295). AB tarafından
uygulanan anti-damping ve telafi edici önlemler Çin malları üzerinde AB'nin Çin
mallarının ithalatının yavaşlamasına neden olmuştur. Tam piyasa statüsü gerçekleşmeden,
Çin, AB'nin anti-damping önlemlerinin kolay hedefi olmuştur. Çin; her zaman AB'nin ithal
ettiği ürünler üzerine konulan anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerini eleştirmiştir.
Çinli işletmeler, Çin mallarına ve yatırımlarına karşı AB'nin korumacılığından şikayetçi
olmuş, Avrupa pazarlarına Çin'in kolay erişimi engelleyen bahaneler olarak görmüştür. Bu
yüzden de Çin, AB'nin ticari ve ekonomik ilişkilerde anti-damping ve telafi edici vergilere
başvurmasından haksız rekabetçi ve ayrımcı olduğunu düşünmüştür. Anti-damping ve
telafi edici vergi önlemleri hala AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde önemli
bir engel olarak görülmüştür.
Çin girişimleri artık AB girişimleri ile rekabet edecek boyuta gelmiştir. Çin
girişimlerinin önem kazanmasının iki nedeni olmuştur (Zuqian, 2008); Birinci nedeni,
Çin'deki bütün sanayi kuruluşları hükümetin doğrudan kontrolü altındadır. Çin girişimleri
çıkarlarının uluslararası hukuk düzenlemeleri çerçevesinde nasıl korunacağını öğrenmeye
yabancı hukuk firmaları ile beraber ticari kaygılarını ve çıkarlarını savunmak için
çalışmaya başlamıştır. Bilgi ve deneyimler ile Çin girişimleri, AB'nin ekonomik ve ticari
faaliyetleri karşısında daha az toleranslı olmaya başlamıştır. İkinci olarak, ekonomik
reformların derinleşmesiyle Çin hükümeti, yabancı yatırımcılarla daha yakın bağlar
kurmuştur. AB, Çin'e hükümet kredileri sağlamıştır (Pyridi, 2010). AB üyesi ülkeler, Çin
ile ticari bağlarını geliştirmek adına vatandaşlarını cesaretlendirmiştir. Çin de Avrupa'nın
Çin'e yatırım yapmasından çok memnun olmuştur. Çin hükümeti ekonomik reformlarıyla
beraber yabancı yatırımcıları cesaretlendirmeye başlamıştır. Çin iç talebini genişletmek ve
işletmelerin "Go Global" stratejisini teşvik ederek ithalatı artırmak için 12.beş yıllık planını
uygulamaya çalışırken; AB, Avrupa 2020 stratejisini borç krizini daha az zararla atlatmak
101
ve AB'nin rekabet gücünü arttırmak amacıyla ortaya koymuştur (De Beule ve Van den
Bulcke, 2011).
3.3.1.2.1.Tekstil Krizi
Tekstil ve hazır giyim, dünya ticaretinde ve üretiminde önemli bir yere sahip
olmuştur. Çin, ucuz iş gücünden dolayı dünyanın önde gelen tekstil ihracatçılarından biri
olmuş, bu yüzden de Çin’de tekstil ve hazır giyim sanayisi ihracatın bel kemiği kabul
edilmiştir (L. Wang, 2009: 69). AB üyesi ülkeler ise tekstil sektörü lideri konumuna
gelmiş; Özellikle Almanya, İngiltere ve İtalya tekstil ve hazır giyim sektörüne özel önem
atfetmiştir (Tobler-Rohr, 2011: 389). 1980'lerden beri Çin ekonomisinin hızlı yükselişe
geçmesiyle tekstil ve hazır giyim sanayisinin büyümesi beraber olmuştur (Naughton,
2002). 1993 yılında, Çin dünyanın en büyük tekstil ve hazır giyim ihracatçısı olmuştur
(Ramasamy ve Yeung, 2008: 112). 1995 yılına kadar tekstilde uluslararası ticaret; tekstille
ilgili uluslararası ticaret antlaşması ve Çok Elyaflılar antlaşması ile yürütülmüştür. Çok
Elyaflılar Antlaşması, 1974 yılında GATT çerçevesinde kabul edilmiştir (Killion, 2006).
1979 yılında AT ile Çin arasındaki ilk tekstil antlaşması Çok Elyaflılar Antlaşmasının
dışında sonuçlanmıştır (Snyder, 2009: 76). 1984 yılına kadar Çin, Çok Elyaflılar
Antlaşmasını kabul etmemiştir (Schermers ve Blokker, 2011: 78).
Çin, tekstil ve hazır giyim ihracatı yıllar bakımından dört döneme ayrılmıştır; 1990
ile 2001 yılları arasında kabul edilen ilk dönem, DTÖ üyeliği öncesi dönem olmuştur
(Eberhardt ve Thoburn, 2007). 1995 yılında AB ile Çin arasında 1979 yılında imzalanan
tekstil ürünleri ile antlaşması revize edilmiştir (Hoogmartens, 2004: 112). Çin’in DTÖ'ye
üyelik müzakerelerinin devamı sırasında, AB ile Çin tekstil antlaşmalarını güncelleme ve
geliştirme yolunu tercih etmiştir. 1995 Antlaşması; pamuk, yün, hayvan kılı, sentetik lif
dışındaki tekstil ürünlerini özellikle ipeği kapsamıştır (Snyder, 2009). 1 Ocak 1995
tarihinde GATT anlaşmasının yerini Uruguay Round müzakereleri sonucunda kurulan
Dünya Ticaret Örgütü almıştır (Defraigne, 2012). GATT kapsamında imzalanan Çok
Elyaflılar Antlaşması da yerini, 1 Ocak 1995 tarihinde “Tekstil ve Giyim Anlaşması”na
(Agreement on Textiles and Clothing-ATC) bırakmıştır (Thongpakde ve Pupphavesa,
2003). Tekstil ve Giyim Anlaşması’nda, tekstil ve hazır giyim ürünlerine uygulanan
kısıtlamaların 2005 yılına kadar ilk aşamada (1995-1997) 1990 yılı fiili ithalatlarının en az
%16’sının, ikinci aşamada (1998-2001) %17’sinin, üçüncü aşamada (2002-2004)
102
%18’inin, dördüncü ve son aşamada (2005) geriye kalan %49’luk bölümün GATT’a
entegre edilmesine karar verilmiştir (Stoll ve Schorkopf, 2006: 127).
İkinci dönem, 2001 ile 2004 yılları arası dönem olarak kabul edilmiştir (Jenkins ve
De Freitas Barbosa, 2012). 2001 yılının sonunda DTÖ üyeliğine kabul edilen Çin'in üyeliği
büyük ölçüde özellikle tekstil, metal ve makine sektörlerinde, ticari hacimlerinin artmasını
sağlamıştır. Bununla birlikte Çin, antlaşmanın öngördüğü serbestleşmeden yararlanmaya
başlamıştır. Çin, teknolojilerini geliştirme ve arz zincirini arttırma yoluna giderek verimini
arttırmayı amaçlamıştır. Çin, Avrupa tekstil ve hazır giyim sanayisi için sadece bir rakip
değil, aynı zamanda bir fırsat olmuştur. Tekstil ve hazır giyim sanayisinde AB ve Çin
birbirine bağımlılık duyar hale gelmiştir. Çin'de kullanılan tekstil makineleri AB'den ithal
edilmiştir (Li, Yao ve Yeung, 2003: 61).
Üçüncü dönem 1 Ocak 2005 tarihinde Çok Elyaflılar Antlaşmasının son bulması ve
uluslararası tekstil ticaretindeki bütün kotaların kalkmasıyla başlamıştır (Shin, 2014:223).
2005 yılında, dünya ticaretinin serbestleştiren düzenleme ile Çin'in pazar payı artmıştır.
1980 yılında dünya tekstil ve hazır giyim ihracatında Çin'in payı %6 iken, 2005 yılında bu
oran %26'a ulaşmıştır (Reinert, Rajan, Glass ve Davis, 2009: 1089). 15 AB üyesi ülkeyle
Çin'in tekstil ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre % 78,4 artış göstermiş ve
Almanya'ya, Fransa'ya, İtalya'ya, İspanya'ya ve Belçika'ya ihracat %80'den fazla artmıştır
(Cai, 2005: 42). Özellikle ilk üç ayda AB'ye Çin mallarının ihracatının çok ciddi oranda
artması, AB'nin Çin tekstil ithalatına korunma önlemleri koyarak kota kısıtlaması
uygulamayı talep etmesine neden olmuştur. AB'nin Çin tekstil ithalatına kota kısıtlaması
koyma talebi, Çin'i ciddi anlamda rahatsız etmiştir. Bu durum, en çok Çin'in AB
kurallarına ve standartlarına uymamasından dolayı Çin'i olumsuz etkilemiştir. Çin, DTÖ
taahhütlerinin ve sorumluluklarının ayrılmaz bir parçasını oluşturan Katılma Protokolü’ne
ekli Çalışma Grubu Raporu’nun 242. paragrafının uygulanması için AB'ye çağrıda
bulunmuştur (Yao, 2011). Raporun 242. paragrafında, Çin menşeli tekstil ve hazır giyim
ürünlerinin ithalatının pazar bozulmasına yol açarak bu malların ticaretindeki gelişmeyi
engelleme tehdidi yaratması halinde ithalatçı ülke söz konusu pazar bozulmasını önlemek
ve hafifletmek amacıyla Çin ile görüşmeler yapmayı talep edeceği belirtilmiştir. Bu
bağlamda, 242. paragraf ithalatçı ülkelere uygun koşullar altında Çin menşeli tekstil ve
hazır giyim ürünlerinin ithalatının yılda %7,5’den fazla artmasını sınırlamak için yetki
vermiştir (Lee, 2014: 162).
103
AB ile Çin arasında ticaret savaşının yaşanması ve verimli ticari ilişkilerin
kurulamaması her iki taraf için ekonomik ve ticari ilişkiler ve diğer ilişkiler anlamında da
olumsuzluk yaratma ihtimalini ortaya çıkarmıştır. Bu yüzden de her iki tarafta sorunu
çözebilmek adına uzun süren müzakerelere önem vermiş ve bu uzun süren müzakereler
sonucunda, 10 Haziran 2005 tarihinde AB ve Çin, 1 Ocak 2005 tarihinde serbestleşen Çin
ithalatının kota uygulamasını 35 kategoriden; kazak, erkek pantolon, gömlek, t-shirt,
elbise, sütyen, keten iplik, pamuklu kumaşlar, nevresim, masa ve mutfak örtülerini içeren
10 kategori ile sınırlandırmıştır (Commission, 2005). Her iki taraf bu 10 kategorinin
ithalatında yıllık artışın %8 ile %12,5 oranında olmasını kabul etmiştir (Snyder, 2009). AB
tekstil endüstrisine değişen piyasa koşullarına uyum sağlayabilmesi için üç yıl verilmiştir.
Bu üç yıllık dönemde Çin'in adil ve makul bir şekilde büyümesinin sağlanması
hedeflenmiştir. Temmuz ile Eylül ayları arasında yaklaşık 80 milyon Çin menşeli tekstil ve
hazır giyim ürünü zorunlu AB liman gümrüklerinde bekletilince, her iki taraf arasında
ilişkiler gerginleşmiş ve sıkı pazarlıklar yapılmak zorunda kalınmıştır (Changhong ve
Jiang, 2008). Tekstil anlaşmazlığı ikili ekonomik ve ticari ilişkilerde bazı sorunların ortaya
çıkmasına neden olmuştur. AB üyesi ülkelerdeki tekstil perakendecileri bu durumdan
olumsuz etkilenmiştir. Her AB üyesi ülke ile Çin arasındaki ticari ve ekonomik politikalar
farklılık göstermiştir. Avrupa'nın kuzeyindeki ülkeler piyasa liberalizasyonu teşvik
ederken, güneydeki ülkeler kendi piyasalarını korumaya çalışmıştır (Men, 2013: 300).
Bunun yanında her AB üyesi ülke içindeki ticari grupların, toptancıların ve tüketicilerin de
çıkarları da farklılık göstermiştir. Ucuz işgücü, Çin tekstil sanayisinin en önemli avantajı
kabul edilmiştir. Çin'in büyük ticaret hacmi, işgücü yoğunluklu mallardan oluşmuştur
(Hong, 2013). Çin'den ucuz ithalattan yararlanan ticari gruplar, toptancılar ve tüketiciler bu
durumdan memnun olmuştur. Avrupalı iş gücü ve tekstil işletme sahipleri ucuz işgücü ile
rekabet edememiştir. Çin'e üretim fabrikalarının transfer edilmesi Avrupa'da işsizliğin
artmasına neden olmuştur. Adam Smith'in de tanımladığı gibi; Çin ve Avrupa'da emeğin
karşılığı fiyatı arasındaki fark, geçim parasının karşılığından fazladır; çünkü Çin'de
işgücünün gerçekten hak ettiği emeğin karşılığı Avrupa'dan daha yüksektir (World
Development Report, 2009: 194). Çin topraklarının uygunluğu ve işgücünün maliyetlerinin
ucuzluğu Avrupalı yatırımcıları Çin'de yatırım yapmaya teşvik etmiştir. AB, bazı AB üyesi
ülkelerin Çin'den ucuz ithalatı sınırlandırma baskısı altında kalmıştır. Ucuz Çin ithalatı
yerel üretiminin azalmasına ve yerel üreticilerin zarara uğramasına, işletmelerin
kapanmasına neden olmuştur.
104
Dördüncü dönem tekstil ürünleri ticareti açısından AB içinde tekstil ürünleri ithalat
kota kısıtlaması uygulamasının 2008 yılında kaldırılmasıyla başlamıştır. AB, tekstil ve
hazır giyim ürünlerinde Çin'e uyguladığı kota kısıtlaması uygulamasını 1 Ocak 2008
itibarıyla kaldırmıştır (Kubusova, 2008). Buna karşılık, AB Çifte Kontrollü Gözetim adı
altında bu ürünleri denetim altında tutmaya başlamıştır (Snyder, 2009: 284). Tekstil
sektöründe Çin son derece güçlü ve şüphesiz küresel üretim lideri konumunda olmasına
rağmen; Çin hala tekstil endüstrisi için dünyanın en rekabetçi ülkesi kabul edilmiştir. AB
Ticaret Komisyoneri Peter Mandelson, AB'de Çin tekstillerinin artışının, Bangladeş ve
Morocco gibi gelişmeleri çok hassas olan ülkelerin üreticilerini zora sokacağını ifade
etmiştir (Zuqian, 2008).
Avrupa piyasasında ürünlerin çoğu Asya özellikle Çin tarafından üretilmektedir. Bu
nedenle de, Avrupa açısından ürün güvenliği ilişkiler ve ticaret açısından ciddi önem
taşımıştır. Tüketiciler Çin de üretilen ürünlerin güvenliği ile ilgili endişelere sahip
olmuştur. Avrupa medyası Çin ürünlerinin güvenliği ile ilgili haber yayınlarında Çin
mallarından kaynaklanan skandallarından bahsetmiştir (Phillips ve Bostian, 2012: 484).
1990'lar ve bu yüzyılın ilk yılları boyunca medya, Çin'in ekonomik sisteminin ve
modernleşme sürecinin başarılı reformlarına odaklanmıştır. Taraflar arasında büyüyen
ticaret açığı, fikri mülkiyet hakkı ihlalleri, Çin ürünlerinin güvenliği, Çin para biriminin
değer kaybetmesi, Çin ekonomisinde milliyetçiliğin artması, Avrupa'da Çin yatırımları gibi
meseleler şikayetlere ve endişelere neden olmaya başlamıştır. Çin ile ilgili medya
yayınlarında Çin'in siyasi anlamda çok yavaş değiştiğine ve Çin'in ekonomik gelişmesinin
çok hızlı olduğuna dair olumsuz bir imaj yaratılmıştır. Çin de, tüketicilerin üretilen
ürünlerin güvenliğini ile ilgili endişelerini gidermek adına AB’de ve ABD'de üretilen
ürünler ile yarışacak kalitede ürünler üretmeye çabalamıştır.
3.3.1.2.2. Güneş Enerjisi Panelleri Krizi
Çin, 2004 yılında güneş enerjisi panelleri seri üretim pazarına girerek hızlı bir
büyüme kaydetmiştir (Fraunhofer Institute, 2014:4). AB güneş enerjisi panelleri için
dünyanın en büyük pazarı konumundadır. Çin'in güneş enerjisi panelleri üretimi, 2009 ve
2011 yılları arasında dört kat artmıştır (Mathew, 2013). 2011 yılında 27,5 milyar dolar
değerinde güneş enerjisi panelleri ihraç etmiştir (Dalton, 2013). Çin'in ihraç ettiği güneş
enerjisi panellerinin %56,9'sı Avrupa'ya olmuştur (Yannan, 2013). AB'ye Çin'in, 2012
105
yılında Avrupa güneş enerjisi paneli piyasasındaki payının yaklaşık %70'leri bulmasıyla
Çin en büyük güneş enerjisi paneli üreticisi konumuna ulaşmıştır (Solar Trade Association,
2013).
Çin'den ithal edilen güneş enerjisi panelleri, AB'nin güneş enerjisinin panellerinin
fiyatlarının düşmesi ve Avrupalı üreticilerin işsiz kalması nedenlerinden dolayı Avrupa
güneş panelleri sanayisi zora girmiştir. AB güneş enerjisi paneli üreticilerinin uyguladıkları
fiyatlar ile Çinli güneş enerjisi paneli üreticilerin sattıkları fiyatlar mukayese edildiğinde,
Çinli güneş enerjisi paneli üreticileri %75 daha düşük bir fiyattan güneş enerjisi panellerini
ihraç etmektedir (Whitcomb, 2014: 48). Alman güneş enerjisi paneli işletmesi Solarworld,
haksız rekabet şikayetinde bulunmasıyla Avrupa Komisyonu harekete geçmiştir (Hook ve
Chaffin, 2012). 6 Eylül 2012 tarihinde Avrupa Komisyonu’nun, Çin'den ithal edilen güneş
enerjisi panelleriyle ilgili olarak haksız rekabet gerekçesiyle anti-damping ve 8 Kasım
2012 tarihli telafi edici vergi soruşturmalarının başlatmasıyla beraber AB ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ikili ilişkiler zarar görme noktasına gelmiştir (Garcia, 2014).
Çin'in güneş enerjisi paneli sektörü, Avrupa'ya yaptığı karlı ihracat ve Avrupalı üreticilere
göre izlediği düşük fiyat politikası sayesinde son yıllarda hızla büyümüştür. AB'nin
tüketimi ile Çin'in üretimi arasında karşılıklı bir bağımlılık oluşmuştur. Hızlı büyümenin
ihraç pazarının daralmasına ve ülke içinde de talebin düşük olmasına sebep olması
gerekçesiyle güneş enerjisi panellerine konulan anti-damping ve telafi edici vergi
soruşturmalarının başlatılması Çin'i rahatsız etmiştir. Avrupa pazarı Çin'in güneş enerjisi
panelleri ithalatında önemli bir pazar olduğundan, talep azalması Çin'in güneş enerjisi
panelleri sektörünü zora sokmuştur. Anti-damping önlemleri ile beraber Çin'in AB güneş
enerjisi paneli pazarındaki payı 2013 yılında %30'lara kadar gerilemiştir (Chang ve Yu,
2014). Çin hükümeti de, dünyanın en hızlı büyüyen şarap pazarı olarak Avrupa'dan ithal
ettiği şarap ürünlerine anti-damping ve telafi edici vergi soruşturması başlatarak tepkisini
ortaya koymuştur. Fransa, alakasız bir alanda yeni bir cephe açtığı ve ticaret savaşı
başlattığı gerekçesiyle Çin'i suçlamış, Çin'in bu misillemesini uygunsuz ve kınanması
gereken bir durum olarak değerlenmiştir (Jones, 2013). 2012 yılında AB şarap ihracatçıları
Çin'e 763 milyon avro değerinde yatırım yapmıştır
(Thompson, 2012). Çin'in şarap
piyasasının yüzde 70'ini Fransa, geri kalanını İspanya ve İtalya oluşturmuştur. Fransa'nın
özellikle güney Bordeaux bölgesi Çin’deki şarap alıcılarının artan ilgisinden dolayı önem
taşımıştır (Millward, 2013: 57).
106
Çizelge 3.14. AB Üyesi Ülkelerin Çin’e Şarap İthalatı (Milyar Dolar)
300
250
200
150
Diğer
Fransa
100
50
0
2009
2010
2011
2012
2013 OcakKasım
Kaynak: Wine Annual Report and Statistics, 2012 ve Wine Annual Report and Statistics, 2014
Avrupa Komisyonu "Güneş Enerjisi Panelleri" ürün grubu ithalatına karşı başlatılmış
olan soruşturmalar sonucunda, Çin'den ithal edilen güneş enerjisi panelleri için %11,8'lik
vergi uygulamayı, AB'nin hesaplarına göre şu anki fiyatından %88 daha yüksek fiyatlı
olması gereken paneller için Çin'in geri adım atmaması halinde 6 Ağustos tarihinden
itibaren de uygulayacağı vergi oranını %47'ye çıkarmayı hedeflemiştir (Rapoza, 2013:1).
Gelecek iki yıl için ortalama vergi oranının %47 olması kararlaştırılmıştır (Breuss, 2014).
Bu kararla, Çin kaynaklı kristal silikon fotovoltaik modüllere ithalatına anti-damping ve
telafi edici vergileri konulmasının uygun olduğu kabul edilmiştir (IEA PVPS Report, 2014:
25). 2012 yılında AB’nin tüketimi 15 gigawatt iken, anlaşma sonucunda Çin 7 gigawattını
anti-damping ve telafi edici vergilerin konusu olmadan sağlayabilmesi uygun bulunmuştur
(Chang, 2013). 90 tane Çinli güneş enerjisi paneli üreticisi bu anlaşmayı imzalamıştır
(Chaffin, 2013). Anlaşmayı imzalamayan 50 Çinli üretici, daha yüksek fiyat uygulamasına
tabii olmaksızın tam vergi oranı olarak kabul edilen %47'yi ödemek zorunda kalacak
görünmüştür (James, 2013). Krizin büyümesini istemeyen AB üyesi ülkelerin özellikle
Almanya'nın aracılığıyla anti-damping uygulaması ile ilgili sorun çözüme kavuşmuştur.
Böylece Çin'in AB'ye ihraç ettiği güneş enerjisi panellerinin fiyatının, bir güneş enerjisi
paneli ürününün en düşük fiyatından daha az olmaması konusunda anlaşılmıştır. Güneş
enerjisi panelleri krizinin sonuçlanmasının ardından AB ve Çin, şarap üreticilerini içeren
bir anlaşmaya ulaşmıştır. Anlaşma hükümlerine göre, Avrupalı üreticiler Çin şarap
endüstrisinin geliştirilmesi için teknik yardım sağlamayı taahhüt etmiş, buna karşılık olarak
107
da Çinli şarap tüketicileri Çin'de daha yaygın olarak Avrupa şaraplarına eğilim
gösterilmesini teşvik etmeyi kabul etmiştir. AB ile Çin arasında geçmişte de ticaret savaşı
olmamıştır, gelecekte de olmayacak görünmüştür. AB ve Çin, birbirlerinin pazarlarına
gereksinim duymaktadır.
3.3.1.3. Piyasa Ekonomi Statüsü
Ekonomiye dışarıdan müdahale edilmeksizin üretimin bir plana göre yapıldığı
fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği ekonomi statüsü türü olarak tanımlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansına (UNCTAD) göre piyasa ekonomi
statüsüne sahip olmayan ülkelerde, SSCB’de olduğu gibi talep ve arzı etkileyen temel
kararlar merkezi planlama otoritesi tarafından belirlenmiştir (Zhao ve Y.Wang, 2008: 14).
GATT 1994 Antlaşması; DTÖ üyesi üyelere, anti-damping uygulamalarında piyasa
ekonomisi olmayan ülkelere farklı muamele yapma imkanı tanımıştır (Bowman, Covelli ve
Gantz, 2010: 2). Antlaşmanın anti-damping hükümlerine göre, bir ülkede tamamıyla veya
önemli ölçüde uluslararası ticarette tekeli varsa ve tüm fiyatlar devlet tarafından tespit
ediliyorsa, piyasa ekonomisine sahip bir DTÖ üyesi ülke, bu tür bir ülkeye, diğer
ülkelerden farklı bir anti damping mevzuatı uygulayabilme hakkına sahip tutulmuştur
(Uruguay Round Agreement, 1994).
Avustralya, Arjantin, Brezilya ve bazı Asya ülkeleri anti-damping alanında Çin'i
piyasa ekonomisi statüsü olarak kabul ederken; AB, Çin'in piyasa ekonomisi statüsünü
reddetmiştir (Arcas, 2011). Çin, geçiş statüsü ekonomisi olarak tanımlanmıştır (Bo, 2012).
Çin, AB'nin bu reddini Çin'in büyüyen ekonomisine büyük bir engel ve Çin hükümetine
karşı kullanılan siyasi bir araç olarak görmüş ve Çin'e göre Rusya daha az piyasa odaklı
olmasına rağmen Rusya'ya piyasa ekonomisi statüsü verilmesinden dolayı AB'nin Çin'e
'çifte standart' uyguladığına işaret etmiştir (Shambaugh, 2008). Çin'in AB ile ekonomik ve
ticari ilişkilerindeki en büyük memnuniyetsizliği, AB'nin Çin'e piyasa ekonomi statüsünün
verilmesinin reddedilmesinden kaynaklanmıştır. Bu durumun en büyük nedeninin ABD'nin
Çin'in piyasa ekonomisine geçmesini istememesinden kaynaklandığı inancına sahip
olmuştur. ABD Çin'in para birimi yuanın değerini bilerek düşük gösterdiğine, ürünlerini
ucuzlatarak cazip hale getirdiğine ve bu şekilde haksız rekabet sağladığına dair suçlamıştır
(Iglesias, 2014). ABD, uzun yıllar piyasa ekonomisi olmayan ülkelerde sübvansiyon
oranlarının
tam
hesaplanamadığı
gerekçesiyle,
ürünlere
anti-damping
yasaları
108
doğrultusunda vergi uygulamıştır.
ABD, Çin'e aynı mal için "telafi edici" vergiler
koymasıyla Çin'e aynı mal için çifte vergilendirme uygulaması yapmıştır (Li ve Song,
2011).
Çin, 2001 yılında DTÖ’ye “piyasa ekonomisi olmayan ülke” statüsüyle 15 yıllık bir
geçiş dönemi öngörülerek üye olmuştur. AB, Çin'in piyasa ekonomisi statüsünü
kazanabilmesi için döviz kuru dönüşümlerinin piyasa hızında yürütülmesini, işletmelerin
iflas ve mülkiyet yasalarına tabi olmasını, işletmelerin teknolojinin ve işgücünün de dahil
olduğu arz ve talep kararlarını piyasanın durumuna göre verilmesini, işletmelerin bağımsız
uluslararası
muhasebe
standartlarına
uygun
olarak
denetlenmesini
Çin'den
gerçekleştirmesini beklemiştir (Pan,2013). DTÖ ticari kurallarına göre, Çin'e 2016 yılında
piyasa ekonomisi statüsü tanımanın kendiliğinden gerçekleşmesi kabul edilmiştir.
DTÖ'nün ticari kurallarına göre Çin'e 2016 yılında piyasa ekonomisi statüsü tanıma
kendiliğinden gerçekleşecek olmasına rağmen; Çin AB’den daha erken bir tarihte piyasa
ekonomisi statüsü almaya çalışmıştır (Nathan ve Scobell, 2014: 181). Piyasa ekonomisi
statüsünün tanımlanması sayesinde Çin mallarına uygulanan kotalar kaldırılacak; böylece
AB'nin Çin ürünlerine karşı korumacı önlemler uygulaması son derece zorlaşacaktır (Dan,
2014). AB ve Çin; ticari denge açıkları, fikri mülkiyet hakları, anti-damping uygulamaları
ve Çin'in DTÖ üyeliği gerçekleşmesini beklediği piyasa ekonomi statüsünün 2016
tarihinden önce Çin'e verilmesini AB'nin sürekli reddetmesi ile ekonomik ve ticari
ilişkilerinde anlaşmazlık yaşamıştır.
Avrupa’da Avro bölgesi borç krizi, AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari
ilişkilerin gelişmesinde Çin'in belirleyici rol oynamasını sağlamıştır. 14 Şubat 2012
tarihinde gerçekleştirilen 14. AB-Çin Zirvesinde AB, piyasa ekonomisi statüsünün hızlı ve
kapsayıcı bir şekilde çözümüne yönelik çalışılmasına özel önem verilmesi gerekliliğine
vurgu yapmıştır (Men, 2014). Çin de, AB'ye ekonomik yardımlarla ‘piyasa ekonomisi’
statüsünü elde etmek istediğini de açıkça göstermiştir. AB Çin Delegasyonu Başkanı
Markus Ederer, AB'nin Çin malları için en büyük pazar olduğunu, avro'nun tedavülde
kalmasının Çin için de çok önemli olduğunu ifade etmiştir (Peters, 2013). Çin, Avrupa
Avro bölgesi borç krizinin etkilerinin en aza indirilmesine destek olarak AB’den piyasa
ekonomisi statüsünü 2016 yılından önce almaya çalışmasına rağmen, hala bu çabasını
başarılı bir şekilde sonuçlandıramamıştır. 2016 koşulunun sonlanmasını beklemektedir.
Karşılıklı bağımlılık çerçevesinde gelişen ekonomik ilişkiler AB’yi ve Çin’i bu mesele de
109
çözüm üretmek zorunda bırakmaktadır. 2016 koşulunun sona ermesiyle, 2017 yılında AB
ile Çin arasında piyasa ekonomisi statüsü meselesinin gündem maddesi olması
muhtemeldir. Ekonomik ve ticari sorunların artması, AB ve Çin arasındaki ilişkilerin odak
noktası olan ekonomik ve ticari ilişkilerin gerginleşmesine neden olacak potansiyele
sahiptir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari sorunlar, ilişkilerin
anlaşmazlıklara açık hale gelmesine neden olmuştur. Çin’in siyasi talepler ve ekonomik
çıkarlarını birbirine bağlama konusunda yeteneğinin mevcudiyeti, ekonomik ve ticari
ilişkilerdeki gerginliğin, ilişkilerin tüm alanlarının sorgulanması ihtimalini ortaya
çıkaracaktır. Her iki tarafta ilişkilerin gerginleşmesiyle ciddi bir ekonomik maliyet ile karşı
karşıya kalacaktır. Bu yüzden de AB ve Çin, dikkatle ekonomik ve ticari sorunların
artmaması için çaba sarf etmelidir.
3.3.1.4. Doğrudan Yabancı Yatırımlar
OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) doğrudan yabancı yatırımları (FDI-Foreign Direct Investment),
bir ülkede yerleşik kişi ya da kurumların bir başka ülkede kalıcı ekonomik çıkar elde etme
amacı olarak ifade etmiştir (Martins, 1999: 29).
Doğrudan yabancı yatırımlardan Güney ve Güneydoğu Asya en fazla payı almıştır.
Çin'in uygulamış olduğu 1978 yılında ekonomik reformlar ve açık kapı politikası Çin'i
doğrudan yabancı yatırımlarının asıl çekim merkezi haline getirmiştir.
Çizelge 3.15. 2012 Yılında Çin’deki 10 Büyük AB Üyesi Yatırımcı (Milyar Avro)
Almanya
Fransa
İtalya
İngiltere
Hollanda
İsveç
İspanya
Danimarka
Avusturya
Belçika
0
5
10
Kaynak: Hansakul ve Levinger, 2014: 8
15
20
25
30
35
40
45
110
1980'lerin başlarında Avrupalı girişimler, Çin'de yatırım yapmaya başlamıştır.
1990'ların ortalarına kadar Amerikan işletmelerinin Çin'de yatırım yapmasından önce
Almanya ve İngiltere, Çin'deki en büyük yatırımcı olmuştur. 2001 yılında Çin’in DTÖ
üyeliği yabancı yatırımcılara doğrudan güven vermeye başlamıştır. Alınan yeni önlemler
ile doğrudan yabancı yatırımların Çin'de artmasına yardımcı olunmuştur. Bu sayede
doğrudan yabancı yatırımlar, Çin'deki işletmelerin verimliliğine de olumlu yansımıştır. Çin
dünya ülkeleri arasında yıllar içindeki süreklilik sayesinde doğrudan yabancı yatırımları en
fazla çeken ve teşvik eden ülke konumuna ulaşmıştır. Böylece Çin'de Almanya, İngiltere
ve Fransa önemli yatırımcılar halini almıştır. Çin, 2003 yılında 53 milyar dolar doğrudan
yabancı yatırımın Çin'e girmesini sağlayarak ABD'yi geçmiştir (Pecht, 2006: 30). Çin'in
sahip olduğu devasa işgücü, yabancı yatırımların Çin'e girmesini kolaylaştırmıştır. 2013
yılında 124 milyar dolar olarak toplam yatırımı girişleri ile Çin, ABD’den sonra ikinci
sırada yer almıştır (World Investment Report, 2014: 4). AB’nin Çin'e yatırım 2013 yılında
% 18 oranında olmuştur (Hansakul ve Levinger, 2014: 11). 2004 yılında, AB; ABD ve
Japonya'yı geride bırakarak, Çin'in en büyük ticaret ortağı haline gelmiş ve Çin AB'nin
ikinci büyük ticaret ortağı olmuştur (X. Dai, 2006). AB ile Çin arasındaki ilişkiler sadece
ticari açıdan değildir, ama aynı zamanda Avrupa fonlarına Çin’in verdiği değerden önem
kazanmıştır. Çin, Avrupa fonlarına önem vererek dünya pazarındaki yerini geliştirmeyi ve
sağlamlaştırmayı amaçlamıştır. 2004 yılından 2009 yılına kadar AB'nin Çin'e doğrudan
yabancı yatırımları 1 milyar avrodan az olmuştur (Hanemann, 2013). 2009 yılında bu
miktar 1,9 milyar avroya ulaşmasıyla Çin, en fazla doğrudan yabancı yatırımları çeken ilk
5 ülke arasına girmiştir (Hanemann, 2013).
Çizelge 3.16. AB'nin Çin'e Doğrudan Yabancı Yatırımları (Milyar Dolar)
8
7
6
5
4
3
2
1
0
2009
2010
Kaynak: Wei, 2013 ve Gray, 2014
2011
2012
2013
111
Çin'in DTÖ üyeliği ile Çin girişimleri küreselleşmiştir. Doğrudan yabancı yatırımlar
sayesinde Çin’de nitelikli üretim yeteneği artmış ve Çin’in dış ticaret hacmi büyümüştür.
Yabancı piyasalara giriş için doğrudan yabancı yatırımlar sayesinde ayrıcalıklı giriş elde
edilmiştir. Son 20 yılda doğrudan yabancı yatırımlar her sektörde artmaya başlamıştır.
2003 yılında Çin'in en büyük 50 işletmesinin %45'i gelişmiş ülke pazarlarında yatırım
yapmaya öncelik vermiştir (Keller ve Zhou, 2003: 18). 2005 yılında Çin, dünyanın en
büyük onyedinci deniz aşırı yatırımcısı olmuştur (Ash, 2008). 2010 yılında ise 2,7 milyar
avroya ulaşmıştır (Hanemann, 2013).
2011 yılında yaklaşık 3 kat artarak 7,6 milyar
avroyu bulan Çinli işletmelerin yaptığı yatırımlar 2012 yılında AB’nin 27 ülkesinde toplam
7,8 milyar avroyu bulmuştur (Hanemann, 2013). 2008 ile 2013 yılları arasında Avrupa’da
yatırım yapan Çinli işletmelerin %78’i devlet destekli işletmeler olmuştur (Anderlini,
2014). Bu sayede Çin'in büyüme modeli hızla değişmiştir. Çinli işletmeler giderek
birbirleriyle rekabet ederek ve büyüyerek artmıştır. Çinli işletmelerin büyüyerek
artmasında gelişmiş ekonomilerin denizaşırı yatırımı etkili olmuştur. Avrupa'da yatırım
yapan işletmeler, yeni pazarlar fethetmiş, değer zincirini yukarı taşımış, iç pazarda rekabeti
arttırmış ve Avrupa'nın deneyimlerinden yararlanmıştır. Çinli işletmeler, AB olarak kendi
ulusal politikaları kapsamında bireysel olarak AB üyesi ülkeleri dikkate almıştır. Almanya,
Fransa ve İngiltere, Çin yatırımları için en önemli ülkeler olmuştur. Özellikle Almanya,
Avrupa'da Çin'in en önemli ticari ortağı olmuştur. Die Welt gazetesinde 11 Kasım 2005
tarihinde yayınlanan bir makaleye göre Çinli yatırımcılar 2004 yılının sonuna kadar 1
milyon ile 10 milyon avro yıllık satışlarla birçoğu küçük ve orta ölçekli olan yaklaşık 300
Alman işletmesini satın almıştır (Zuqian, 2008).
Çizelge 3.17. Çin'in AB'ye doğrudan yabancı yatırımları (milyar avro)
30
25
20
15
10
5
0
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
Kaynak: Hansakul S. ve Levinger Hannah, 2014: 11 ve MOFCOM, 2013(b)
112
Çin'in Avrupa'ya doğrudan yabancı yatırımlarının 2020 yılında 1,5 trilyon avroya
artacağı tahmin edilmiştir (Hanemann, 2013). Çin'in Avrupa'ya yatırımları; istihdam
yaratmaya, rekabeti arttırmaya, tüketici refahını en üst düzeye çıkarmaya ve Avrupa
işletmelerinin hızla büyüyen Çin pazarına daha kolay erişimini sağlamaya yardımcı
olmuştur. Şüphesiz ki; Çin'in AB'ye yabancı yatırımları hızla artmaya devam edecek
görünmüştür. AB ile Çin arasındaki doğrudan yabancı yatırımlar, sermaye akışı ve stok
açısından sınırlı kalmıştır. Çin yatırımları, AB içindeki toplam doğrudan yabancı
yatırımların küçük bir kısmını temsil etmiştir. 2000 yılından bu yana, Çinli yatırımcılar
AB'de yüksek teknoloji, ağır sanayi, sağlık, finans, medya ve eğlence sektörlerinde yatırım
alanlarını genişletmiştir (Clegg ve Voss, 2012). Avrupalı işletmeler, Çin'e büyük oranda
üretim teknolojisi transfer etmiştir. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler
teknolojinin yoğun olduğu ilişkiler olarak kabul edilmiştir. Avrupalı işletmeler arasında
Çin’in devlet destekli girişimleri kötü bir üne sahip olmuştur. Bazı sektörlerde Çinli
yatırımcılar, Avrupalı işletmeleri Çinli işletmeler ile rekabet eden tehdit olarak algılamıştır.
Küresel piyasalar, sadece Çin'in ekonomik geleceğini etkilememiştir; AB ile ilişkilerinin
de etkilenmesine neden olmuştur. AB üyesi ülkelerden teknoloji transferi ve doğrudan
yabancı yatırımlar arttıkça Çin, ABD'ye ve Japonya'ya daha az bağımlı hale gelmiştir.
3.3.1.4. Fikri Mülkiyet Hakları
DTÖ, fikri mülkiyet haklarını yaratıcı veya sanatsal eserlerin yaratıcılarının hakları
olarak kabul ederken; bu haklara ilişkin kurallarının, yayın haklarının, patentlerinin, ticari
markalarının, ürünleri tanımlamakta kullanılan coğrafi isimlerinin, endüstri tasarımlarının
ve ticari sırlarının ticarete konu olduğunda nasıl korunabileceğini düzenlemiştir
(Petersmann, 2003).
Çin, reform süreciyle beraber fikri mülkiyet hakları ile ilgili düzenlemelere ve
yasalara önem vererek 1982 Ticari Marka Kanununu, 1984 Patent Kanununu, 1990 Telif
Hakkı Kanununu yürürlüğe koymuştur (Womack, 2008). Çin, sadece ulusal düzenlemeler
ve yasalar ışığında fikri mülkiyet haklarının korunamayacağı inancından dolayı,
uluslararası antlaşmalara da taraf olmayı seçmiştir. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO)
üyesi olduğundan Sınai Mülkiyetin Korunmasına Dair Paris Sözleşmesine (1883),
Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına Dair Bern Sözleşmesine (1886) taraf olmuştur.
TRIPS, telif haklarının, patent ve ticari sırların dahil olduğu fikri mülkiyet haklarının
113
uygulamasını ve korunması için asgari standartların belirlenmesini amaçlamıştır. Çin, DTÖ
üyeliği ile beraber Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşmasının (TRIPS) hükümlerine
uyum sağlamak maksadıyla ulusal yasalarında düzenlemelere gitmiştir. Pekin, Şanghay ve
Tianjin kentlerinde özel fikri mülkiyet hakları mahkemeleri kurulmuştur (Guo, 2013: 198).
AB üyesi ülkelerde Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) üyesi olduklarından Paris
Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşması (TRIPS)
gibi fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili uluslararası antlaşmalara taraf olmuştur
(Cottier ve Veron, 2011: 14). Bu yüzden de Çin'deki mevcut fikri mülkiyet hakları (IPR)
ve Avrupa'daki mevcut olan fikri mülkiyet hakları her iki aktörde uyumlu ulusal
düzenlemelere sahip ve uluslararası antlaşmalara taraf olduğundan benzerdir. Çin, fikri
mülkiyet haklarına uyulmasına teknoloji transferinin, yabancı yatırımların Çin'in yenilik
anlayışını geliştirme koşulu olarak önem atfetmiştir (OECD, 2005: 409).
AB ve Çin fikri mülkiyet sistemleri arasında ana farklılıklarda göze çarpmıştır;
Çin'de patentler, faydalı modeller, tasarım patentleri ve ticari markalar sadece kayıtlıysa
korunmuştur. Fikri mülkiyet hakları, Avrupa ülke pazarlarında belirli koşullar altında kayıt
olmadan bile zorunlu olarak korunmuştur. AB üyesi ülkelerde de patentler, faydalı
modeller, tasarım patentleri ve ticari markalar AB üyesi ülkelerin devlet fikri mülkiyet
ofisleri tarafından kaydedilmiştir (Chertkow ve Feehan, 2009: 189). Çin, sadece görsel
ticari markaları tescil konusu yapmıştır (Pattloch, 2005). Avrupa görsel ticari markaların
yanında sesleri, kokuları, renkleri ve tatları da marka tescili konusu yapmıştır (Anson,
2007: 25). Çin ulusal yasaları tarafından böyle bir zorunluluk olmasa da ticari markaları
Çinceye çevirmek daha iyi korunabilmesi amacıyla gerekli görülmüştür (Greene, 2008).
Avrupa ticari markalarının ise AB'nin 23 resmi dilinden birine çevrilmesi kabul edilmiştir
(Intellectual Property Office, 2014). Çin'de patentler, faydalı modeller, tasarım patentleri
ve ticari markalar kayıt tarihinden itibaren korunmuştur (Chen, 2013: 440). Avrupa'da
dosyalarının kabul edilmeme ihtimaline karşılık şartlı koruma dosyalama tarihinden
itibaren verilmiştir (De Carvalho, 2011: 44). AB ve Çin 45 sınıfa ayrılan uluslararası mal
ve hizmetlerin sınıflandırılmasını kullanmıştır. Çin'in kullandığı 45 sınıfa ayrılan
uluslararası mal ve hizmetlerin sınıflandırılması kendi içinde alt sınıflara ayrılmıştır
(Reuvid, 2011: 106). AB’de 45 sınıfa ayrılan uluslararası mal ve hizmetlerin
sınıflandırılmasında alt sınıf ayrımı olmamıştır (Waelde, Laurie, Brown, Kheria ve
Cornwell, 2011: 555). Bu fark bir markanın farklı sınıflarda tescil edilmesinde kendisini
114
belli etmiştir. Çin'de farklı sınıflara tescil için tek tek başvuru yapılması gerekmiştir
(William, Lu ve Ong, 2010: 81). AB'nin kabul ettiği sistemde tek başvuru yeterli
sayılmıştır. Çin kökenli coğrafi işaretler, Çin'deki bütün mal ve hizmet türleri için tescil
edilmektedir. Avrupa kökenli coğrafi işaretler, Avrupa'da sınırlı mal ve hizmet türleri için
tescil edilmektedir. Tescili mümkün olmayan tarım ürünleri ve gıda maddeleri şarap,
peynir, jambon, sosis, deniz ürünleri, zeytin, bira, balsamik sirke, ekmek, meyve, çiğ et ve
sebze olarak kabul edilmiştir (Broll, 2013). Çin'in AB'den fikri mülkiyet hakları anlamında
en büyük farkı olarak Çin'de ÇKP'nin sıkı devlet kontrolüne sahip olması kabul edilmiştir.
Çin’in fikri mülkiyet haklar alanındaki uluslararası taahhütlerini ve sorumluluklarını
yerine getirmesi AB açısından önem taşımıştır. Fikri mülkiyet haklarının korunması AB ve
Çin arasında önemli bir anlaşmazlık meselesi olmuştur. Bu kapsamda AB, Çin ile bu
alanda işbirliğini geliştirmek adına AB ile Çin arasında Fikri Mülkiyet Hakları ile ilgili
Diyalogunun 2003 yılında kurulmasına öncülük etmiştir (Shi, 2008: 240). Çin AB'den daha
yüksek teknoloji ürünleri ithal etmeyi amaçlamıştır; ancak fikri mülkiyet haklarına ilişkin
tatmin edici bir koruma olmadan, talep olmasına rağmen AB, Çin'e bu ürünleri ihraç
etmeye tereddüt etmiştir. Fikri mülkiyet haklarına ilişkin asıl sorun alanları; ilaçlar,
otomobiller, elektronikler, yazılımlar, işitsel-görsel ürünler olmuştur (Gottwald, 2005).
Çin’de Avrupalı işletmeler için fikri mülkiyet haklarının ihlali ekonomik ve ticari anlamda
ciddi bir sorunu teşkil etmiştir. Avrupalı işletmelerin Çin pazarına girişleri çok kolay
olmamıştır. Çin ile işbirliği çerçevesinde teknoloji transferi anlaşmaları aracılığıyla yatırım
yapmak zorunda kalmıştır. Son yıllarda fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili Çin
bir dizi kanun ve yönetmelikler kabul etmiş ve düzenlemeler yapmış olmasına rağmen
Çin'de denetim sürecinin yavaş olmasından dolayı başarı elde edilememiştir (Bloch, Chan
ve Taylor, 2011). Çin’in temel inançlarından olan Konfüçyüs felsefesinin ve Çin
kültürünün, kitap çalmayı zarif bir suç olarak görerek kopyanın ve taklidin kötü olmadığını
savunması Çin'de fikri mülkiyet hakları ile ilgili düzenlemelerin başarısız olmasına neden
olmuştur (Shi, 2008: 108). Çin'de bilgisayar kullanımının artmasına rağmen, bilgisayar
yazılım programı Microsoft’un Çin’de yasal kopyalarının satışının %10 olması
Microsoft'un ciddi zarar görmesine neden olmuştur (Fernandez ve Underwood, 2006: 145).
Çin, bilgisayar yazılımı teliflerinin en büyük ihlalcisi olarak 527 milyon dolar değerinde
telif hakkı sahiplerinin kaybına neden olmuştur (Dowling, 2008: 440). Bu sayede Çin
teknolojinin ilerlemesinde başarılı olduğunu varsaymıştır. 2010 yılında Avrupa sınırlarında
ele geçirilen tüm sahte malların % 64'ü Çin'den gelmiştir (Burges, 2013: 87). Avrupa
115
Komisyonunun hazırladığı rapora göre, 2014 yılında sahte malların %66,12'si Çin'den
Avrupa'ya gelmiştir (Commission, 2014d: 18). AB, fikri mülkiyet haklarının ihlali
anlamında hassas olduğu bilinmesine rağmen, Çin'den gelip Avrupa sınırlarında yakalanan
sahte ve korsan malların oranı her yıl artmaya devam etmiştir. Bu yüzden de fikri mülkiyet
haklarının ihlali AB'yi ciddi anlamda zorlamaktadır.
3.3.2. Enerji
Hızlı gelişen ekonomisinin gerekliliklerinden biri olarak artan enerji talebi Çin
hükümetinin enerji politikalarını arz güvenliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarını
geliştirmesi yönündeki dinamikler çerçevesinde şekillendirmesine yol açmıştır. AB'nin
enerji politikası 1951 yılında Paris Antlaşmasıyla kurulan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
ile başlamıştır. 1957 yılında Roma Antlaşmasıyla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
kurulmuştur. 1951 yılından itibaren AB'nin enerji politikası genişleme politikasına paralel
bir biçimde gelişme göstermiştir. 1973, 1979 petrol krizleri ve 2008-2009 yılları arasında
ABD'de başlayan küresel finansal kriz, küresel finansal kriz sonrasında Avrupa'ya sıçrayan
Avro bölgesi borç krizi ile beraber enerji politikalarının arz güvenliğinin ve yenilenebilir
enerji kaynakların arttırılmasını amaçlayan enerji politikalarına ihtiyaç duymuştur.
AB ve Çin, hem enerji üreticisi hem de enerji tüketicisi olarak gelişen enerji
politikalarına odaklanmıştır. AB'nin ve Çin'in enerji talebi ve arzının güvenliği açısından
ilişkilerinin rekabete dayanmaması, enerji meselesinde ve Çin'in küresel enerji piyasasına
entegrasyonunda ortak çıkarlara sahip olmaları ilişkilerin yakınlaşmasını ve gelişmesini
sağlamıştır. AB ve Çin enerji politikalarında enerji talebinin ve arzının güvenliğini
arttırmak için enerji arzının güvenliğine ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önem
atfetmiştir. Enerji politikalarını oluştururken enerji tüketimleri özellikle petrole, doğalgaza,
kömüre, nükleer enerjiye, yenilenebilir enerjiye duyulan bağımlılık önemli rol oynamıştır.
3.3.2.1. Enerji Tüketimi
Çin, ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük enerji tüketicisi; AB'de Çin ve ABD'den
sonra dünyanın üçüncü en büyük enerji tüketici konumunda olmuştur. AB ve Çin tüm
dünyanında olduğu gibi enerji ihtiyacını büyük oranda petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil
kaynaklardan karşılamaktadır.
116
Çizelge 3.18. Bölgelere Göre Dünya Enerji Tüketimi
1995
2000
2005
2010
AB-28
1127
1175
1242
1203
Çin
798
825
1171
1536
Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014: 14.
2011
1150
1643
2011(%)
12,9 %
18,4 %
AB'nin ve Çin'in enerji ithalatına olan bağımlılıklarının artışı ulusal kaynaklarını
geliştirmeye zorlamıştır. Bölgelere göre AB'nin ve Çin'in enerji tüketimlerine bakıldığında;
28 üyeli AB'nin 1995 yılında enerji tüketimi 1 127 ton iken, inişli çıkışlı bir seyir
göstererek 2011 yılında 1150 tona ulaşmıştır.Çin'in 1995 yılında enerji tüketimi 798 ton
iken, 2011 yılında yaklaşık iki katlık bir seyir göstererek 1 643 tona ulaşmıştır. 2011
yılında AB dünya enerji tüketimi payında %12,9 enerji tüketimine sahipken, Çin'in
%18,4'lük paya sahip olduğu görülmüştür.
Çizelge 3.19. Bölgelere Göre Dünya Enerji Üretimi
1995
2000
2005
2010
AB-28
965
950
905
841
Çin
1065
1130
1701
2262
Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014:10
2011
809
2433
2011(%)
6,1
18,4
Bölgelere göre AB'nin ve Çin'in enerji üretimlerine bakıldığında; 28 üyeli AB'nin
1995 yılında enerji üretimi 965 ton iken, 2011 yılında azalarak 809 tonu bulmuştur. Çin'in
1995 yılında enerji üretimi 1 065 ton iken, 2011 yılında enerji üretimi, yaklaşık 2 kat
tüketiminin arttığı gibi artmış ve 2 433 tona ulaşmıştır. 2011 yılında AB dünya enerji
üretimi payında %6,1 enerji üretimine sahipken, Çin'in AB'nin %18,4'lük oranla yaklaşık 3
katı bir paya sahip olduğu görülmüştür.
3.3.2.1.1. Petrol
Çin petrol ve doğal gaz işletmeleri Çin hükümetinin kontrolü altında tutulmuştur
(Guoqing, 2012). 1980'lerin başında Çin hükümeti devlet destekli petrol ve doğal gaz
işletmelerini cesaretlendirmiştir. Çin ulusal Petrol Şirketi (CNPC ), Çin Ulusal Petrokimya
Şirketi (Sinopec) ve Çin ulusal offshore petrol ortaklığı (CNOOC) adı altında üç yeni
işletme olarak kurularak bu üç Çinli işletme ile Çin'in petrol ihtiyacının karşılanması
amaçlanmıştır (Kong, 2010: 15). Çin Kalkınma Bankasının ve Çin İhracat ve İthalat
Bankasının Çin'in enerji piyasasında büyük rolü olmuştur (Teng, 2010). Çin işletmeleri,
petrol ve doğal gaz anlaşma kredilerini uzun dönemli petrol arzının güvenliği için
117
kullanmıştır. Çin'in petrol rezervleri Sincan ile Vietnam'ın, Çin'in ve Japonya'nın hak iddia
ettiği Pasifik adalarına yakın hassas bölgelerde bulunduğundan, Çin'in ihtiyacını
karşılamaktan uzak kabul edilmiştir (Wasserstrom, 2013: 141). 1993 yılına kadar Çin'in
sahip olduğu petrol rezervleri sadece ihtiyacını karşılamaya yetmiştir, 1993 yılından
itibaren Çin, petrol ihraç eden ülke konumundan çıkarak petrol ithal eden ülke konumuna
gelmiştir (Wu, 2013: 11). 1993 yılından sonra da Çin'in hızlı ekonomik büyümesi enerji
talebinde ciddi bir artışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin'in hızlı ekonomik
büyümesi, dünya petrol pazarının dinamiklerinin etkilenmesine de neden olmuştur. Çin,
ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük petrol tüketen ülkesi konumuna ulaşmıştır (Iley ve
Lewis, 2007: 204). Erica Strecker Downs, 2000 yılında Rand Corporation için hazırladığı
raporun son bölümünde, Çin'in enerji arzı güvenliği konusunda ABD'yi en büyük tehdit
olarak gördüğünü, Çin'in enerji arzı güvenliğini içeren enerji politikalarının ABD'nin
yarattığı bu algıdan kaynaklandığını ve ABD'nin bu tehdidini bertaraf etmeye yönelik
olarak Çin'in enerji politikalarını güncellediğini vurgulamıştır (Downs, 2000: 44). .
Çizelge 3.20. Çin’in Petrol Üretimi ve Tüketimi(Günlük Bin Varil)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014
Üretim
3406
3486
3642
3711
3742
3814
3805
4077
4074
4155
4180
%5
Tüketim
5771
6740
6945
7500
7860
7994
8306
9317
9867
10367
10756
%12,1
Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre; Çin, 2004 yılında 3,4 milyon varil
petrol üretirken, 2013 yılında günlük petrol üretimi 4,1 milyon varil, tüketimi ise 10,7
milyon seviyesinde olan Çin'in petrol talebinin 2035 yılında 15,3 milyon varile ulaşacağı
tahmininde bulunmuştur (Vasquez, 2014: 12). 2014 yılı itibariyle Çin'in, dünya
genelindeki petrol rezervlerinden 18,8 milyar keşfedilmiş rezervlere sahip iken, 2013
yılında 4,8 milyar petrol üretiminde ve 10,7 milyar petrol tüketiminde bulunmuştur (BP
Statistical Review of World Energy, 2014: 6). Çin'in petrol tüketimi dünyanın petrol
tüketiminin %10'unu oluşturmuştur (Taneja, 2009). Çin'deki petrol rezervleri, üretimi ve
118
tüketimi arasındaki dengesizlik Çin'in petrol bağımlılığını arttırmıştır. Petrole olan ihtiyacı
dolayısıyla Çin, petrol üreten ülkelerle enerji politikasını esas alan ayrıcalıklı anlaşmalar
imzalayarak ikili ilişkilerini son yıllarda hızlı bir şekilde geliştirmeye başlamıştır. Çin'in
Afrika, Ortadoğu, Güney Amerika, Rusya ve Orta Asya ülkeleri ile ilgilenmesinin sebebi
petrolün ithalatına artan bağımlılığı olmuştur. Enerjinin arz güvenliğinin sağlanmasında
ciddi adımlar atarak 1997 yılında Çin, Kazakistan'dan ve Peru'dan ham petrol alarak yeni
enerji stratejisini uygulamaya koymuştur (Marketos, 2009: 15). Çin'in küresel petrol
kaynaklarına ulaşma ve artan enerji ihtiyacını karşılama yönünde attığı ilk somut adım,
2001 yılında yürürlüğe koyduğu "dışarıya açılma" (going out) stratejisi olmuştur (YiChong, 2007). Bu strateji ardından Çin, yatırımlarını zengin enerji kaynaklarına sahip olan
bölgelere gerçekleştirmiştir.
Çizelge 3.21. Çin'in Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013
BAE Kuveyt Kongo Brezilya
2%
2%
Kazakistan 4% 3%
4%
Suudi Arabistan
Venezuela
19%
6%
Irak
8%
İran
8%
Umman
9%
Rusya
9%
Angola
14%
Diğerleri
12%
Kaynak: US Energy Information Administration,2014
Çin'in 2009 ile 2013 yılları arasında en fazla petrol ithal ettiği ülkeler; Suudi
Arabistan, Angola, Rusya, Umman, İran ve Irak olmuştur (Cordesman ve Toukan, 2014:
326). Çin'in ithal ettiği petrolün %75'i Malakka boğazından geçerek Ortadoğu'dan ve
Afrika'dan gelmiştir (Lai, 2010: 122). Malakka Boğazı, Çin'in deniz yoluyla taşınan
petrolünün güvenliği açısından önem taşımıştır (Medeiros, 2009a: 41). Ortadoğu
ülkelerinden daha çok Suudi Arabistan, İran ve Irak; Afrika bölgesinde Angola, Sudan ve
Kongo başta olmak üzere birçok ülkeyle işbirliği yapmayı tercih etmiştir. Çin, Sudan'ın en
önemli yatırım, ticaret ve askeri ekipman ortağı ve sağlayıcısı olmuştur. Çin petrol
119
işletmeleri, Sudan'da petrol boruları döşemiştir (Dagne, 2010: 12). 2011 ile 2013 yılları
arasında Çin Ulusal Petrol işletmeleri, Rusya ve Suudi Arabistan gibi doğal kaynak zengini
ülkelerle güçlü ilişkiler inşa etmiştir. Çin'in petrol ithal ettiği ülkelerdeki siyasi
istikrarsızlık, Çin’i endişeye sevk etmiş; enerji arz güvenliğinin sağlanmasını gerekli hale
getirmiştir.
AB'nin enerji politikalarının oluşturulma ihtiyacına bakıldığında; petrol çok önemli
bir pay tutmuştur. 1973 yılında yaşanan petrol krizi sonucunda varil başına petrol fiyatları
yükselmiştir. Petrol fiyatlarının yükselmesini AB'nin enerji politikasının geçerliliğini
yitirmesine neden olmuştur. Avrupalı ülkelerin, 1973 petrol krizinden kaynaklanan
ambargo sonrasında enerji güvenliğini sağlama derdine düşmelerinden dolayı ABD gibi
dünya enerji politikalarını etkileyebilecek küresel bir yaklaşım benimseyememiştir.
Böylece, 1974 yılında yeni enerji politikası stratejisini kabul ederek enerji arzının
güvenliğinde yaşadığı sorunları gidermeye çalışmıştır (Sancin, 2012: 444). 1973 petrol
krizinden sonra 1979 petrol krizinin olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalan AET, 9
Haziran 1980 tarihinde 1990 yılında ulaşmayı düşündüğü enerji hedeflerini yenilemek
zorunda kalmıştır (Daintith ve Hancher, 1986: 29).
Çizelge 3.22. AB'nin Petrol Üretimi ve Tüketimi (Günlük Bin Varil)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014
Üretim
3 185
2 955
2 708
2 468
2 425
2 264
2 127
1 987
1 724
1 528
1 437
%1,7
Tüketim
14 866
15 002
15 123
15 122
14 802
14 710
13 977
13 827
13 455
12 946
12 770
%14,5
AT'nin 1973 ve 1979 yıllarındaki petrol krizlerinin sonuçlarından fazlaca etkilenmesi
enerji politikalarını güncellemesi ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olmuş, AET de petrol
krizlerini dikkate alarak enerji politikalarındaki amaçlarını ve araçlarını yeniden
düzenlemiştir. AB'nin tükettiği petrol miktarı son zamanlarda artan petrol bağımlılığından
dolayı ürettiği petrol miktarını geçmiştir. 2011 yılı verilerine göre, AB, tükettiği ham
120
petrolün %84'ünü ithal etmiştir (Arcas, Filis ve Gosh, 2014: 268). 2013 yılında günlük
petrol üretimi 1,4 milyon varil, tüketimi ise 12,7 milyon varil olan AB'nin 2030 yılında
petrol talebine olan ihtiyacını karşılamak için tükettiği petrolün %92'sini ithal etmesi
beklenmiştir (Weissenbacher, 2009: 777). Petrol tüketiminde, talep ve arz arasında oluşan
ciddi fark, AB'nin enerji arz güvenliğini tehdit etmiştir. AB giderek artan dışa bağımlılığını
en aza indirmek için, uzun dönemli bir enerji stratejisi oluşturmayı uygun bulmuştur.
AB’nin enerji kaynaklarına olan bağımlılığının giderek artması ve bu enerji kaynakların
kesintisiz olarak Avrupa pazarına ulaşması için petrol üreten ülkeler ile ilişkilerini
geliştirmeye öncelik vermesine neden olmuştur.
Çizelge 3.23. AB-28 Üyesinin Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013
Azerbaycan
4%
Diğerleri
17%
Irak
Kazakistan 4%
5%
Libya
8%
Rusya
34%
Norveç
11%
Nijerya
8%
Suudi Arabistan
9%
Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook, 2014: 26
2013 yılları AB'nin 28 üyesi ülke petrol ithalatını Rusya, Norveç, Suudi Arabistan,
Nijerya, Kazakistan ve Libya'dan gerçekleştirmiştir. Özellikle Rusya'nın petrol ve doğalgaz
üretiminde dünyanın stratejik merkezlerinden biri halini almasıyla enerji bağımlılığı
Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyesi ülkelerin Rusya ile ilişkilerinde belirleyici bir
rol oynamaya başlamıştır. Petrole artan bağımlılık hem AB hem de Çin'i petrol ithal eden
konuma getirdiği gibi, petrol ihraç eden ülkelerle ilişkileri geliştirme ihtiyacının ortaya
çıkmasına neden olmuştur.
121
3.3.2.1.2. Doğal Gaz
Stratejik önemi artan doğal gaz, büyük rezervleri olması, petrol fiyatlarındaki
değişkenlik ve çevreyi daha az kirletmesi bakımından dünyanın en hızlı büyüyen öncelikli
enerji kaynağı olarak uluslararası ilişkilerde en çok yatırım yapılan petrolün yerini almaya
başlamıştır. Doğal gaz çok yönlü bir enerji kaynağıdır.
Çin, son yıllarda fosil kaynak olan kömürden kaynaklanan çevre kirliliğinden dolayı
karşılaştığı eleştirilerinden ve petrole bağımlılığını azaltma ihtiyacından dolayı enerji
politikasında enerji kaynaklarını çeşitlendirmiş ve doğal gaza yer vermeye başlamıştır.
Çin'in doğal gaz tüketimi 2003 yılında 33,9 milyar metreküp iken, 2012 yılında 146,3
milyar metreküpe, 2013 yılında 161,3 milyar metreküpe ulaşmıştır. Çin'in doğal gaz
üretimi son 10 yılda 3 kat artmıştır.
Çizelge 3.24. Çin'in Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014
Tüketim
33,9
39,7
46,8
56,1
70,5
81,3
89,5
106,9
130,5
146,3
161,3
%3,5
Üretim
35
41,5
49,3
58,6
69,2
80,3
85,3
94,8
102,7
107,2
117,1
%3,5
Çin, son yıllarda özellikle deniz kıyılarında ve Güney Çin Denizi açıklarındaki doğal
gaz üretimini büyük oranda arttırmıştır. Çin %10,8'lük artışla en fazla büyümeyi
kaydetmiştir (BP Statistical Review of World Energy, 2014: 4). Çin'in doğal gaz
tüketiminin payı, küresel tüketimde sadece %3,5'lük bir paya sahip olmuştur. Uluslararası
Enerji Ajansı tahminlerine göre denizyoluyla ve karayoluyla enerji temin eden Çin’in,
2030 yılında doğal gaz tüketimi tahmini olarak 600 milyar metreküp olacağını
düşünülmüştür (Kemp, 2012: 69). Çin’in ekonomisinin sürekli ve hızlı gelişimi, doğal gaz
enerjisine çok fazla ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin’in, 2012 yılında 107,2
milyar metreküp olan doğal gaz üretimi, 2013 yılında 117,1 milyarı bulmuştur. Çin'in
büyük doğal gaz rezervlerinin sadece %1,8'ine sahip olması Çin'in doğalgaz açısından
122
dışarıya bağımlı olmasına neden olmuştur (BP Statistical Review of World Energy, 2014:
20). Bu yüzden de Çin; doğal gaz araştırmalarını geliştirmeyi, enerji arzının güvenliğini
sağlamayı amaçlayan enerji politikasını ve özelinde de doğal gaz ile ilgili politikalar
oluşturmak zorunda kalmıştır. Dünyanın en hızlı gelişen ülkesi Çin, artan doğalgaz
ihtiyacının büyük çoğunluğunu Rusya'dan karşılamaktadır. Bu yüzden de Çin, Rusya ile de
stratejik ilişkilerini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Çin ve Rusya, 2018 yılında başlaması
hedeflenen 38 milyar metreküp doğal gaz teslimatını içeren anlaşmayı kabul etmiştir
(Downs, 2014). Bunun yanında Orta Asya ve Avrasya ülkeleriyle de bölgesel ilişkilerinde
enerji diplomasisi başarıyla yürüterek ilişkilerini geliştirmeyi ve derinleştirmeyi tercih
etmiştir.
Doğal gazın artan önemi AB'nin de doğal gaza olan dışa bağımlılığının ciddi oranda
artmasına neden olmuştur. AB'nin ekonomisinin odak noktası petrol iken, petrol
rezervlerinin azalması, petrol fiyatlarının artması ve doğal gazın petrole göre çevreyle daha
dost kabul edilmesi doğal gazında önemini AB için hızla arttırmıştır. AB'nin doğal gaz
tüketimine bakıldığında 2012 yılında 444,1 milyar metreküp olan doğalgaz tüketimi, 2013
yılında 438,1 milyar metreküp olmuştur. AB'nin enerji kaynaklarının tüketiminde, doğal
gazın oranı %13,1 olmuştur. AB, doğal gaz ihtiyacının % 64'ünü ithal etmiştir (Arcas,
Filis ve Gosh, 2014: 268). AB'nin doğal gaz üretimine bakıldığında; 2003 yılında 225,8
milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştiren AB; 2012 yılında 147,9 milyar metreküp
olan doğal gaz tüketimi, 2013 yılında 166,8 milyar metreküp doğal gaz üretimi
gerçekleştirmiştir. 2010 yılında büyük bir artış görülen AB'nin doğal gaz tüketiminin son
birkaç yıldır azalmasının en büyük nedeni kömürün göreceli olarak doğal gaza göre
ucuzluğundan dolayı tercih edilmesidir.
Çizelge 3.25. AB'nin Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014.
Tüketim
476,7
489,7
497,1
490,1
486,3
496,3
465,3
502,2
451
444,1
438,1
%13,1
Üretim
225,8
229,5
214,1
203
190,2
192,1
174,7
178
157
147,9
166,8
%4,3
123
AB'nin doğal gaz rezervlerinin sadece dünyanın %10,7'sine sahip olması doğal gaz
açısından dışarıya bağımlı olmasına neden olmuştur (BP Statistical Review of World
Energy, 2014: 20). Bu durum da AB'yi Çin gibi dışa bağımlı hale getirip enerji arzının
güvenliğinin dikkate alındığı enerji politikası benimsemesini ve doğal gaz ithal ettiği
ülkelerle ilişkilerini geliştirme ihtiyacının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Rusya hem
dünyanın hem de Asya'nın en büyük doğal gaz üreticisi konumuna sahip olmuş, bu yüzden
de Rusya hem AB hem de Çin için doğal gaz ithal edilen önemli bir aktör konumuna
ulaşmıştır. Rusya, AB'nin doğal gaz ihtiyacının yaklaşık % 30'unu karşılamaktadır
(Henley, 2014). AB üyesi ülkeler ile Rus doğal gaz devi Gazprom arasında yapılan doğal
gaz anlaşması ile 2020 yılında Avrupa'ya taşınması gereken doğal gaz miktarının 275
milyar metreküp ile 300 milyar metreküp arasında olması kararlaştırılmıştır (Lloyd, 2013).
Bunun yanında AB, Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltmak ve farklı alternatifler
geliştirmek için Orta Asya ve Avrasya ülkeleriyle ilişkilerini pekiştirmeyi tercih etmiştir.
Buna rağmen; AB'nin yakın gelecekte de Rusya'nın doğal gazına bağımlılığı devam edecek
görünmüştür.
3.3.2.1.3. Kömür
Kömür, yenilenemeyen fosil enerji kaynağıdır. Uluslararası Enerji Ajansı, mevcut
enerji politikalarında önümüzdeki uzun bir dönemde de kömüre duyulan ihtiyacın artarak
devam edeceğini öngörmüştür (Palit, 2013: 30).
Çin, zengin kömür rezervlerine sahip olduğundan ekonomisinin temel taşı kömür
olmuştur. Çin'de 114,5 milyon tonluk keşfedilmiş kömür rezervleri bulunmaktadır (BP
Statistical Review of World Energy, 2014). 2003 yılında 868,2 milyon ton kömür tüketimi
gerçekleştiren Çin, 2013 yılında tüketimini yaklaşık 2 kat arttırarak 1925,3 milyon ton
kömür tüketmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin Çin payı %50,3 oranında
olmuştur. Dünyanın kömür tüketiminin yarısı Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Çin'in
kömür tüketimi, Çin'in ekonomisinin gelişmesiyle beraber paralel bir şekilde artmıştır.
2000 yılından beri, Çin'de kömür üretimi yılda yaklaşık %10'luk bir artış göstermiştir.
124
Çizelge 3.26. Çin'in Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri)
Tüketim
868,2
2003
1019,9
2004
1128,3
2005
1250,4
2006
1320,3
2007
1369,2
2008
1470,7
2009
1609,7
2010
1760,8
2011
1856,4
2012
1925,3
2013
%50,3
2013 Toplam pay
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014
Üretim
917,4
1061,3
1174,8
1264,3
1345,8
1401,0
1486,5
1617,5
1758,0
1822,5
1840,0
%47,4
En çok kömür üreten ülke olan Çin, 2003 yılında 917,4 milyon ton kömür üretirken,
10 yıl içinde kömür üretimi, yaklaşık iki katına ulaşmıştır. 2012 yılında 1822,5 milyon ton,
2013 yılında 1840 milyon ton kömür üretmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür üretiminin
Çin payı %47,4 oranında olmuştur. Kömür üretimi çok olmasına rağmen Çin, kömür
ithalatını da arttırmaya devam etmiştir.Çin'deki kömür üretimindeki artış Asya kıtasındaki
elektrik enerjisi ihtiyacının artmasından kaynaklanmıştır. Kömür, dünya çapında elektrik
üretmek için kullanılan en önemli fosil yakıt olarak kabul edilmiştir. Çin elektrik
ihtiyacının yaklaşık %80'ini kömürden karşılayan kömür enerjisiyle çalışan santraller ile
karşılamıştır (Minqi, 2010). Çin'in kömür santrallerinden elde ettiği elektrik enerjisi
miktarı; petrolden, doğal gazdan ve nükleer enerjiden elde edilen elektrik enerjisi
miktarından fazla olmuştur. 2006 yılında yayınlanan 11. beş yıllık plan ve 2012 yılında
yayınlanan 12. beş yıllık planda Çin, enerji kaynaklarını çeşitlendireceğini ve kömür
tüketimini azaltacağını ifade etmiştir, ancak Çin'in kısa dönemde kömür tüketimini
azaltması mümkün görünmemiştir. Çin, kısa ve orta dönemde enerji politikasında zengin
kömür rezervlerine sahip olması ve diğer enerji kaynaklarının yanında göreceli olarak
kömürün ucuz olması gibi nedenlerden dolayı diğer enerji kaynaklarından daha çok
kömüre yer vermeye devam edecek izlenimi vermiştir. Çin'in arz güvenliği endişeleriyle
kömüre yönelmesi, çevre kirliliğini önleme ve azaltma hedefleri içeren enerji politikaları
ile çelişmiştir. Çin dünyanın en büyük karbondioksit salınımına neden olan ülkesi
konumuna ulaşmıştır ve dünyanın geri kalanının toplamından her yıl daha çok kadar kömür
tüketmeye devam etmiştir. Çin, daha çok kömür üretiminin yanında Endonezya'dan ve
Avustralya'dan kömür ithal etmiştir (Tu ve Johnson-Reiser, 2012: 3). 2014 yılında Çin,
Avustralya’dan kömür ithalatının yaklaşık % 39'unu gerçekleştirmiştir (Paton, 2014). 2014
125
yılının ilk dokuz ayında, Endonezya, Çin'e 51 milyon ton kömür ihraç etmiştir (Chan,
2014).
AB'nin kömür üretimi, Çin'in kömür üretimine gösterdiği talep kadar yoğun şekilde
olmamıştır. 2003 yılında 328,7 milyon ton kömür tüketimi AB, 2013 yılında 285,4 ton
kömür tüketimi gerçekleştirmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin AB payı %7,5
oranında olmuştur. AB'nin doğal gazın yanında göreceli olarak daha ucuz olan kömüre
talebin artmasına rağmen, her geçen yıl AB'nin kömür tüketimi azalma göstermeye devam
etmiştir. AB'nin azalan kömür tüketimi, kömür üretimine de yansımış, kömür üretiminin
her geçen yıl azalmasına neden olmuştur. 2003 yılında 203,6 milyon ton kömür üretimi
gerçekleştiren AB, 2012 yılında 165,4 milyon ton, 2013 yılında 151,9 milyon ton kömür
üretmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin AB payı %3,9 oranında olmuştur.
Çizelge 3.27. AB'nin Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014
Tüketim
328,7
324,8
315,1
323,5
324,3
300,3
264,9
278,2
283,1
293,4
285,4
%7,5
Üretim
203,6
198,5
190,9
184,4
180,8
173,1
162,5
159,9
164,6
165,4
151,9
%3,9
3.3.2.1.4. Nükleer Enerji
Son yıllarda dünya enerji ihtiyacı çok hızlı bir şekilde artması ülkelerin enerji
bağımlılıklarını azaltmak ve enerji arzının güvenliğini sağlamak için bazı yönlerden çevre
dostu, yenilenemeyen enerji olan nükleer enerjiyi fosil enerji kaynaklarına alternatif olarak
düşünmelerine
neden
olmuştur.
Nükleer
enerji
teknolojisi,
nükleer
silahların
geliştirilmesine imkan sağlamıştır. ABD Eski Başkan Yardımcısı Al Gore, New York
Üniversitesindeki konuşmasında, nükleer silahlanma çalışmalarının nükleer enerji
santralleriyle
ilgili
olduğunu
vurgulamıştır
(Gore,
2006).
Nükleer
silahların
geliştirilmesinin yanında, nükleer enerjinin en önemli kullanım alanı elektrik üretimi
olmuştur. 2014 yılı itibariyle Çin'in faaliyet aşamasında 23, yapım aşamasında 26 nükleer
126
santralinin bulunmasına rağmen, nükleer enerji Çin de teknik olarak zor, pahalı ve halkın
bir kısmının istememesi gibi faktörlerden dolayı çok cazip görünmemiştir (IAEA, China,
2014). Nükleer enerji ile Çin'in hedefi, kömüre olan bağımlılığının en aza indirilmesinin,
küresel ısınmanın etkilerinin ve hava kirliliğinin azaltılmasının sağlanması olmuştur
Çizelge 3.28. AB ve Çin Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014
AB
226
228,9
226
224,3
211,9
212,5
202,5
207,6
205,3
199,9
198,5
%35,3
Çin
9,8
11,4
12
12,4
14,1
15,5
15,9
16,7
19,5
22
25
%4,4
2005 yılından 2011 yılına kadar Çin hızla nükleer güç kapasitesini geliştirmesine
rağmen, 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasından sonra dünyanın en kötü nükleer kazası
olan 2011 Fukuşima nükleer santral kazasından sonra nükleer enerji kalkınma hızını
yavaşlatarak güvenliğine odaklanmaya karar vermiştir. Bunun üzerine Orta ve Uzun
Vadeli Nükleer Enerji Kalkınma Planını (2011-2020) yayınlamıştır (Hubbard, 2014:76).
2013 yılında Çin de nükleer enerji, elektrik ihtiyacının %2,1'ini karşılaşmıştır ve 23
nükleer santralinden 150 milyon kWh'lik elektrik üretmiştir
(IAEA, Nuclear power
reactors in the world, 2014: 76).
AB'nin enerji üretimi için nükleer enerji önemli bir kaynak olarak kabul edilmiştir.
2014 yılı itibariyle AB'nin üç büyük ülkesinin nükleer santrallerine bakarsak; Fransa'nın
faaliyet aşamasında 58, İngiltere'nin 18, Almanya'nın 9 nükleer santrali bulunurken;
Fransa'nın yapım aşamasında 1 santrali, İngiltere ve Almanya'nın hiç santrali
bulunmamaktadır (Jacobs, 2014). Fransa, AB üyesi ülkeler arasında nükleer enerji tüketimi
açısından lider konumda kabul edilmiştir. Çin'de Fransa'nın nükleer enerji bağlamında
deneyimlerinden yararlanmayı uygun bulmuştur. 2013 yılında Fransa ve Çin nükleer güç
grupları ortaklaşa İngiltere'de bir nükleer santral kurma konusunda anlaşmışlardır
(Grammaticas, 2013).
127
3.3.2.1.5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Yenilenebilir enerji kaynakları güneş enerjisini, hidro (gelgit, dalga ve okyanus
enerjisi), rüzgar enerjisini, jeotermal enerjiyi, biogaz (biyolojik atık ve sıvı biyoyakıt)
kapsamıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara
olan bağımlılığı azaltmada en önemli rolü üstlenmiştir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının
arttırılmasının teşvik edilmesi ile çevrenin korunmasına çok büyük katkı sağlanması
amaçlanmıştır.
Çin son zamanlarda özellikle 2011 Fukuşima nükleer santral kazasından sonra enerji
sorununu tanıyarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlarını arttırmayı tercih etmiştir.
AB gibi Çin uluslararası toplum tarafından çevre dostu ve enerji koruma amacına sahip bir
ülke olarak anılmak için çabalamıştır. Çin’in yenilenebilir enerji kanunu 2006 yılında
yürürlüğe girmiştir (Ma ve Oxley, 2012: 76). 2007 yılında Ulusal gelişme ve Reform
Komisyonu, "Çin'de yenilenebilir enerji için orta ve uzun vadeli gelişme planını"
yayınlamış ve yenilenebilir enerjinin gelişimi ile hedeflenen çevre kirliliğinin ve iklim
değişikliğinin hızla artmasını engellemek olmuştur (Jiang, 2013: 104). Küresel Durum
Raporu'na göre 2013 yılında Çin, yenilenebilir enerji kaynaklarına 56,3 milyar dolar
yatırım yapmıştır (Renewables 2014 Global Status Report, 2014: 3). Çin'in yenilenebilir
enerji kaynakları kapasitesini, fosil yakıt kaynakları kapasitesini aşacak şekilde arttırmış ve
yenilenebilir enerji kaynaklarına dünyada en çok yatırım yapan ülke olmuştur.
1997 yılından itibaren AB; karbondioksit salınımlarının azaltılması, arz güvenliğinin
sağlanması, rekabetin gelişmesi olarak kabul ettiği hedeflerin yerine getirilebilmesi için
başarılı bir yenilenebilir enerji politikasının takip edilmesi gerektiğini de düşünmüştür.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının giderek artan bir biçimde kullanılması, AB'nin diğer
fosil kaynaklardaki dışa bağımlılığının azalmasına ve arz güvenliği açısından da olumlu
sonuçların ortaya çıkması hedefleri doğrultusunda AB'nin enerji politikasında yenilenebilir
enerji kaynakları önem kazanmıştır. Bunun üzerine AB, 2009 yılında 2020 yılına kadar
yenilenebilir enerjinin diğer enerji kaynakları içinde %20'lik paya sahip olması hedefini
içeren "Yenilenebilir Enerji Direktifini" kabul etmiştir (European Renewable Energy
Council, 2010: 4). AB'de yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önem son yıllarda hızlı
artışı yasal olarak bağlayıcı olan 2009 Yenilenebilir Enerji Direktifi ile gerçekleşmiştir. Bir
bütün olarak AB'nin 2020 hedeflerini gerçekleştirmek için önemli bir adım atılmış
128
olmasının yanında bazı üye ülkeler, ulusal hedeflerini yerine getirmek için ek çaba
harcanması gerektiğinin altını çizmiştir. Birlik çerçevesinde bakıldığında en çok
yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapan AB olmuştur.
Çizelge 3.29. AB'nin ve Çin'in Yenilenebilir Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 Toplam pay
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014
AB
23,2
29,1
34,2
39,4
46,6
52,8
59,1
68,5
82,5
97,7
110,6
%39,6
Çin
0,8
0,9
1,1
1,5
1,9
3,6
6,9
13,1
24,7
33,5
42,9
%15,4
AB ile Çin arasındaki ilişkiler enerji bağlamında işbirliği, rekabet ve çatışma
niteliğinde ilerlemiştir. 23 Ocak 2008 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından, iklim
değişikliğiyle mücadele etmek ve yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmek amacıyla
İklim Eylemi ve Yenilenebilir Enerji Paketi adıyla ortaya koyulan öneri kabul edilmiştir
(Commission, 2008b). AB, Çin ile işbirliğini yaparak 2009 yılında kurmayı kabul ettikleri
Avrupa-Çin Temiz Enerji Merkezi (EC2) girişimin amacı AB ile Çin arasındaki işbirliğini
ve ortak sorumluluğu geliştirmek için temiz kömür, sürdürülebilir bio yakıtlar,
yenilenebilir enerji kaynakları, enerji tüketiminde güvenirlik ve enerji verimliliği gibi beş
ana alandaki enerji politikaları ile ilgilenmek olmuştur (Wang ve Zhao, 2013). Bu beş ana
alanda AB-Çin Enerji Diyalogu tarafından belirlenmiş önemli hedefler olarak kabul
edilmiştir. AB-Çin Temiz Enerji Merkezi, Avrupalı ve Çinli kurumlar, işletmeler,
araştırmacılar, politika yapıcılar gibi enerji sektöründeki aktörlere tavsiyelerde
bulunmuştur. AB, temiz kömür teknolojisini geliştirmeye çalışarak Çin'i destekledikçe Çin
de temiz kömüre yatırımını arttırmıştır. AB ve Çin, yenilenebilir enerji kaynaklarının
işbirliği çerçevesinde kullanılmasını arttırma yolunu tercih etmiştir, ancak yenilenebilir
enerji kaynaklarının fosil enerji kaynaklarına göre daha pahalı olması, Çin'in AB'ye göre
bu imkanı kullanmada daha yavaş davranmasını ve Çin'in enerji tüketimi gündeminde
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını azaltmasına yakın gelecekte yol açacak
129
görünmüştür. Bu durum da AB ile Çin ilişkilerinde enerji alanında işbirliğinin başarısını
etkileyecektir.
3.3.3.2. Enerji Politikaları
AB, enerji politikasında ilk gerçek adımını 1995 yılında Avrupa Birliği için Bir
Enerji Politikası adlı Beyaz Kitabı yayınlayarak ulaşmış ve bu kitapta enerji güvenliğinin
sağlanması, rekabetçi bir enerji piyasasının oluşturulması ve çevrenin korunması öncelikli
üç amaç olarak vurgulanmıştır (Järvelä ve Juhola, 2011: 47). 29 Kasım 2000 tarihinde
Enerji Arzının Güvenliği başlıklı yeşil kitap yayınlayan Avrupa Komisyonu 8 Mart 2006
tarihinde, üç temel amaç olan sürdürülebilirlik, rekabet ve arzın güvenliğine vurgu yapan
"Avrupa için Güvenli, Rekabetçi ve Sürdürülebilir Enerji Siyaseti" başlıklı ikinci yeşil
kitabı yayınlamıştır (Rustamov, 2014). Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso
AB'nin enerji politikasını Avrupa entegrasyon projesi olarak gördüğünü ve güvenli,
sürdürülebilir ve güvenilir enerji arzının küresel bir aktör olarak AB'nin ekonomik ve
stratejik çıkarı olduğunu vurgulamıştır (Barroso, 2011). AB, güvenilir enerji arzını
hedefleyen beyaz ve yeşil kitaplar yayınlarken, enerji meselesini ekonomik ve ticari bir
mesele olarak algılayıp ele almıştır. AB, yeni iç enerji piyasasını daha iyi hale getirme,
krizler anında üye ülkelere yardımın sağlanmasını kolaylaştırma, AB Emisyon ticari
planını geliştirme, enerji verimliliğini sağlama, yenilenebilir enerjinin daha çok
kullanılmasını teşvik etme, teknoloji geliştirme, fosil yakıtlar için düşük karbon teknolojisi,
nükleer gücün güvenirliği ve garanti altına alınması, uluslararası enerji politikasının
oluşturulması, Avrupa'nın enerji talebini ve arzını geliştirme hedeflerini taşıyan on adımda
enerji eylem planını hayata geçirmiştir (Wood, 2012).
AB, küresel bir aktör olarak Avro bölgesi borç krizi ile beraber AB'nin enerji
sektörlerini canlandırması ihtiyacının ortaya çıkmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Güvenilir
enerji arzı, AB'nin enerji politikasının önceliği olmuştur. AB enerji güvenliğinde enerji
ithalatının tedarikçilerin pazardaki etkisinden kaynaklanan ekonomik olumsuzlukları,
enerji kaynakları hakkında uzun dönem belirsizlikler, enerji arzının sekteye uğraması
önemli üç nokta olarak vurgulamıştır (Sorrell, 2009:172). Petrole, doğalgaza, kömüre
devam eden ve artan bağımlılık AB'nin dış politikasının önemli sorunsalı olarak ortaya
çıkmıştır. AB, 2006 ve 2009 yıllarında yaşadığı doğalgaz krizlerinin ardından Ukrayna’yı
ve Rusya'yı kapsayan bir strateji ortaya koymak zorunda olduğunun farkına vararak enerji
130
politikalarını ve stratejilerini güncellemiştir. AB, uluslararası enerji politikalarında AB'nin
varlığını güçlendirmek için enerji arzının güvenliği alanında yeni stratejiler kabul etmek
zorunda kalmıştır. AB içinde yer alan üç AB organı Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği
Konseyi ve Avrupa Parlamentosu enerji politikaları çerçevesinde çalışmalarını
hızlandırmıştır. AB antlaşmaları ile iklim ve enerji güvenliği konularında farklı karar
verme şekilleri kabul edilmiştir. Lizbon Antlaşması'ndan önce enerji güvenliği politikası
oybirliği ile oluşturulmuştur (Smits, 1997: 188). Lizbon Antlaşması ile enerji güvenliği
konusunda anlaşmaya varmak kolaylaşmıştır. Lizbon Antlaşmasının 194.maddesinin
1.fıkrasında AB'nin enerji politikasının dört ana amacı enerji piyasasının işleyişini
sağlamak, birliğin arz güvenliğini sağlamak, enerji verimliliğini ve enerji tasarrufunu
teşvik etmek, enerji ağlarının iletişimini geliştirmek olarak ortaya konulmuştur (Magoń,
2013). Avrupa Komisyonu, 2030 yılı için AB’nin iklim ve enerji politikalarını içeren 27
Mart 2013 tarihinde "2030 İklim ve Enerji politikaları çerçevesi" başlıklı yeşil Kitap
yayınlamıştır (Commission, 2013). Böylece, AB; 2030 yılına kadar uygulamayı öngördüğü
Avrupa için iklim ve enerji politikalarındaki yol haritasını belirlemiştir. 2014 yılı itibariyle
AB; çevre, enerji ve iklim değişikliği ile ilgili hedeflerini 2030 kapsamında düzenleyip ve
güncelleyip kabul etmiştir. Avrupa Parlamentosu, yenilenebilir enerji kaynaklar,
karbondioksit salınımı ve enerji verimliliği ile ilgili 2030 hedeflerini karbondioksit
salınımlarının % 40 azaltılması, enerji kullanımının en az% 30'unun yenilenebilir enerji
kaynaklarından sağlanması ve enerji verimliliğinin % 40 arttırılması olarak belirlemiştir
(Arcas, Filis ve Gosh, 2014: 447).
Petrole, doğalgaza ve kömüre devam eden ve artan bağımlılık dış ve güvenlik
politikasının ve aynı zamanda AB ile Çin arasındaki işbirliğinin en yapıcı alanlarından
birini oluşturmuştur. AB-Çin Enerji diyalogu 1994 yılında başlamıştır (Gill ve Murphy,
2008: 27). AB ile Çin arasındaki enerji işbirliğinde yenilenebilir enerji, akıllı şebekeler,
enerji verimliliği, temiz kömür, nükleer enerji ve enerji hukuku öncelikli alanlar olmuştur.
AB ile Çin 2005 yılında iklim değişikliği ortaklığını kabul ederek yıllık iklim değişikliği
ve enerji diyalogu ve işbirliğini geliştirme fırsatını yakalamıştır. 2008 yılında kurulması ile
birlikte Çin Ulusal Enerji İdaresi, enerji diyalogu için AB'nin ortağı olmuştur (Zhao, 2012:
71). AB'nin enerji politikasında önceliği Çin'i kazanarak enerji verimliliğini arttırmak ve
önlemlerinde daha şeffaf olarak enerji arzının güvenliğini korumak olmuştur. 3 Mayıs
2012 tarihinde, AB ve Çin tarafından güçlü bir enerji ortaklığının inşa edilmesi amacıyla
AB-Çin Enerji Güvenliği Ortak Deklarasyonunu imzalamıştır (Van Vooren ve Wessel,
131
2014: 457). Bu ortaklık, kentsel planlama alanındaki işbirliğinin ve diyalogun
güçlendirilmesini, su ve hava kalitesini, atık yönetimini, şehirlerde kentler ve enerji talep
yönetimi için enerji teminini hedeflemiştir. Tartışmasız, AB ve Çin gelecekte ekonomik
gelişmesinin devamını sağlamak için enerji arzının güvenliğini aramıştır. Küresel enerji
güvenliği, ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi açısından da önemli kabul edilmiştir.
Enerji arzının güvenliğinin gerçekten sağlanması için, verimli enerji piyasaları ile güçlü
bölgesel işbirliği şartlarının mutlaka bir arada olması gerekmiştir. Bu bağlamda, AB ve Çin
enerji arzının güvenliğini sağlamak adına enerji anlamında zengin ülkelerle mevcut
ilişkilerini geliştirmeye ve dünyanın önde gelen enerji tüketicileriyle de işbirliği yapma
yoluna gitmiştir.
AB-Çin Çevre Politikaları Diyalogu ve AB-Çin Enerji Diyalogu birbirleri ile
bağlantılı kabul edilmiştir. AB ile Çin enerji politikalarını temellendirirken, oluşturulmaya
çalışılan çevre bilinci ile beraber enerji tüketiminden kaynaklanan iklim değişikliğini göz
önünde bulundurmuştur.
3.3.2. Çevre
21. yüzyılda çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınma meseleleri dünya için çok
önemli konular halini almıştır. Günümüzde enerji politikalarının belirlenmesinde ve
uygulanmasında karar alıcılar, enerji politikaları ile çevre politikalarının iç içe olduğunu
kabul ederek çevre kirliliği ve çevre koruma ile ilgili meselelerle de ilgilenmeye
başlamıştır. Dünyada çevre kirliliğinin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında Çin gelmiştir.
Çin'in hızlı büyümesi ve enerji arzının gün geçtikçe artması, dünyanın en karmaşık
çevresel sorunlarına ortam hazırlamıştır. Günümüzde Çin'in çevre kirliliği kaynaklı
karşılaştığı sorunlar, 19. yüzyılda hızla sanayileşen İngiltere'nin deneyimleri ile birbirine
çok benzerlik göstermiştir (Strebel ve Lehman, 2013).
Çin özellikle hava kirliliği kaynaklı çevre kirliliği ile mücadele etmektedir. Çin’de
1990'ların sonlarından itibaren hava kalitesini iyileştirmek ve hava kirliliğini en aza
indirmek üzere pek çok çalışma yapılmaya başlanmıştır. Çin Bilimler Akademisi (CAS)
yayınladığı araştırmada Pekin’deki hava kirliliğindeki artışın en büyük nedeninin fosil
yakıtlardan kalitesiz kömür yakılması olduğunu belirlemiştir (Foster, 2014). Çin'de geniş
yurt içi zengin rezervler nedeniyle kömür çıkarmanın ucuz olması, Çin’i dünyanın en
132
büyük kömür üreticisi ve tüketicisi ülke haline getirmiştir. AB üyesi ülkeler yılda 600
milyon ton kömür tüketirken, Çin 4 milyar tondan daha fazla kömür tüketmiştir (Martin,
2014). Çin'in, bu kadar fazla kalitesiz kömür kullanımı 2007 yılında ABD'yi geride
bırakarak dünyanın en büyük karbondioksit salınımına neden olmuştur. 2013 yılında Çin,
atmosfere 8,502 milyon ton karbondioksit salınımı gerçekleştirmiştir (Enerdata, 2014).
Dünya Bankasının verilerinde dünyada çevre kirliliğinden en çok etkilenen 20 şehirden 16
tanesinin Çin'de bulunduğu belirtilmiştir (Wang, 2009). Ülkenin çevre ajansı Çin'in bazı
şehirlerinde hava kirliliğinin bir günde iki paket sigaradan daha fazla hasar yapar nitelikte
olduğunu bildirmiştir (Barysch, Grant ve Leonard, 2005: 54). Dünya Sağlık Örgütü, hava
kirliliğinin genel ölçüm ünitesi olan PM 2.5 partiküllerinin güvenli eşiğinin 25 mikrogram
olması gerekirken, Çin'in başkenti Pekin'de bu ölçümün 350 ile 700 arasında değişen
mikrogram olarak ölçülmesi Çin'deki hava kirliliğinin ciddiyetini çok net ortaya koymuştur
(Johnson, 2013). 2020 yılına kadar, Çin'in kömüre dayalı elektrik üretim politikasına
devam etmesi halinde yaklaşık 550 000 Çinlinin hava kirliliğinden kaynaklı erken kronik
bronşitten öleceği ve on milyonlarca Çinlinin solunum yolu hastalığından etkileneceği
tahmin edilmiştir (Economy, 2004). Çin hükümeti hava kirliliği seviyesinin arka arkaya üç
gün, tehlikeli kalması durumunda bazı fabrikaların kapatılması, otomobil kullanımının
kısıtlanması, okulların kapanılması gibi acil önlemlere başvurmayı uygun bulmuştur
(Kaiman, 2014a). 2014 yılının Kasım ayında Pekin'de gerçekleştirilen APEC Zirvesi
öncesinde hava kirliliğini azaltmak için fabrikalar, okullar, iş yerleri ve şantiyeler tatil
edilmiş ve otomobillerin kullanımında kısıtlamalara gidilmiştir (Kaiman, 2014b). Çin'in en
büyük çevresel tehlikeleri fosil yakıtların kullanımının artmasının yanında su kaynaklarının
tükenmesine, çevre kirliliğinin artmasına, çölleşmeye neden olmuştur. Çin'deki çevre
kirliliği Yangtze nehrindeki yunusların neslinin tükenmesine neden olmuştur (H. Mcbeath
ve Mcbeath, 2010: 65). Çevresel kaynakların aşırı kullanımı ve kirliliği kaynakların
azalmasına neden olmuştur. Çin'in yaklaşık 660 kentinin üçte ikisi su sıkıntısı çektiği
bilinmektedir (Economy, 2014). Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi tarafından yayınlanan
raporda Şanghay’ın çevre dostu bir şehir ortalaması standartlarını taşıdığı Pekin’in ise
"insan yaşamı için elverişsiz" olmanın eşiğinde olduğu belirtilmiştir (Kaiman, 2014a).
2008 Olimpiyat oyunları süresince karbondioksit salınımının azaltılması için sert önlemler
alınmasına rağmen Pekin’deki Olimpiyat oyunları Çin’in ciddi çevre kirliliği sorununun
uluslararası boyut kazanmasına neden olmuştur. Çevre koruma ve iklim değişikliği ile ilgili
politikalar Çin'in birincil politikaları olmamış, Çin hala gelişmekte ve endüstriyel evrim
geçiren bir ülke olarak kabul görülmüştür. 30 Haziran 2007 tarihinde Çin hükümeti, iklim
133
değişikliğiyle mücadelesini içeren ilk girişim olan ulusal iklim değişikliği politikasını
yayınlamıştır (Keyuan, 2009: 123). 29 Ekim 2008 tarihinde Çin Devlet Konseyi
Bilgilendirme Ofisi, "İklim değişikliğine vurgu için Çin politikaları ve eylemleri" başlıklı
beyaz kitap yayınlamıştır (Mingyuan ve Feng, 2014). Bu politika, Çin'in iklim
değişikliğiyle mücadelesini içeren ilk girişimi olmuştur. Çin medyası, son zamanlarda
çevre sorunlarına dikkat çekerek Çin hükümetini baskı altına almaya çalışmıştır. Fosil
enerji kaynaklarının tüketimini azaltma, düşük karbonlu enerji kaynaklarını teşvik etme
amaçlarına hizmet etmesi için 2011 yılında Çin hükümeti tarafından 2012-2015 yılları
arasındaki dönemi kapsayan 12. Beş Yıllık Plan (FYP) kabul edilmiştir (Shapiro, 2012:
1950). Çin, çok ciddi olarak çevre kirliliği sorunu yaşaması 24 Nisan 2014 tarihinde 12.
Ulusal Halk Kongresinin Daimi Komitesi 8. toplantısında Çevre Koruma Kanununda
değişikler yapılmasını zorunlu kılmış ve değiştirilen kanunun, 1 Ocak 2015 tarihinde
yürürlüğe girmesi planlanmıştır (Environmental Protection Law of the PRC, 2014).
Böylece Çin, çevre kirliliği sorunu ile ulusal düzenlemeler vasıtasıyla baş edeceğine
inanmaya başlamıştır.
AB ve Çin, dünyadaki çevre kirliliğine neden olan iki sorumlu aktör olarak kabul
edilmiştir. Uluslararası enerji ajansının verilerine göre ABD'den ve AB'den daha fazla
karbondioksit salınımları Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Çin'in ekonomisi hızlı bir
şekilde büyümeye devam ettikçe, enerji kullanımının ve enerji kullanımı sonucunda
karbondioksit salınımının artacağı tahmin edilmiştir. Çin, 28 üyeli AB'ye göre dünyanın en
fazla karbondioksit salınımını gerçekleştirmiştir. Mevcut enerji tüketim eğilimlerinin
devamı halinde Çin, AB'ye göre en fazla karbondioksit salınımını gerçekleştirmeye devam
edecek olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden de Çin'in uygulamaya koyacağı enerji
politikalarının amaç ve araçları tüm dünyayı etkileyecek görünmüştür.
Çizelge 3.30. Bölgelere Göre Dünya Karbondioksit Salınımları
AB-28
Çin
1995
4 062
3 085
2000
4 099
3 382
2005
4 279
5 503
2010
3 968
7 393
2011
3 846
8 094
2011(%)
11,9 %
24,9 %
Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014: 18
AB, küresel anlamda lider bir aktör olarak, iklim değişikliği ile mücadele etme ve
karbondioksit salınımını azaltma için birçok farklı girişimlerde bulunmuştur. İklim
değişikliğine karşı mücadele AB'nin öncelikler listesinde önemli bir yer tutmuştur. Çevre
134
kirliliğine ve iklim değişikliğine neden olan sanayi faaliyetlerini AB azaltma yoluna
gitmiştir. AB,
iklim değişikliği ile mücadelesini gerçekleştirmek için 2005 yılında
karbondioksit salınımı ticaretine yönelik ilk uluslararası ‘Sınırla ve pazarla’ sistemi
prensibi ve 2020 hedefleri çerçevesinde AB Emisyon Ticaret Sistemini kurmuş ve
uygulamaya başlamıştır (Abeyratne, 2012: 308). 2005 ile 2007 yılları arası olarak kabul
edilen ilk aşamada 12000 enerji tüketen tesisin karbondioksit salınımına izin verilmiştir
(Missfeldt ve Hauff, 2004). 2008 yılında AB emisyon ticareti sistemi kapsamında, AB
üyesi ülkelerin tüm hava sahasına iniş veya kalkış yapan hava yolu işletmelerinin belli
limitlerin üzerindeki karbondioksit salınımları için ödeme yapması karbon vergi planı adı
altında kabul edilmiştir (Ellerman, Convery ve de Perthuis, 2010: 270). AB, 2020
hedeflerinde karbondioksit salınımlarında % 20 azalımını, enerji kullanımının %20'sinin
yenilenebilir enerji kaynaklardan sağlanmasını ve enerji verimliliğinde % 20'lik artışı
öngörmüştür. Çin hukuki ve etik gerekçelerle AB emisyon ticaret sistemine dahil olan
havacılık sektörüne karşı çıkarak 2011 yılında Paris Hava şovunda Hong Kong Airlines'ın
Airbus uçaklarının siparişini AB'nin karbon vergi planından duyduğu rahatsızlıktan dolayı
engellemiştir. 1 Ağustos 2011 tarihinde 21 havayolu işletmesi Pekin’de bir araya gelerek
Pekin Ortak Deklarasyonu kabul etmiş ve AB Direktifini protesto etmiştir (Tunteng, 2012).
Çin, yerli hava yolu işletmelerinin, AB'nin karbondioksit salınımları ekonomik açıdan
azaltmayı ve sınırlandırmayı amaçlayan AB Emisyon Ticaret Sistemi’nin ‘karbon vergi
planı’ uygulamasına katılmalarına izin vermemiştir (Chenxi ve Wang, 2012). 12 milyar
dolar değerindeki 10 yolcu uçağı A380 ve 35 yolcu uçağı A330 siparişini iptal etmiştir
(Rothman, 2012). Çin'in Airbus'a karşı aldığı misilleme önlemleri sadece geçici önlemler
olmuştur. Çin, AB'nin politikaları ile ilgili sorunlar yaşadığı zaman, sopa yaklaşımı ile
misilleme yaparak AB'nin politikalarında geri adım atmasını sağlamıştır. 4 Mart 2013
tarihinde Avrupa Parlamentosu ve üye ülkeler AB emisyon ticaret sisteminin, AB
havayolları olmayanların ödeme yapmasını muaf tutan bir antlaşmaya varmıştır (Keating,
2014). 2013 yılı itibariyle AB emisyon ticaret sistemi, AB üyesi 28 ülke ve ek olarak
İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ile beraber toplam 31 ülkede yaklaşık 11 000 fabrika ve
santralini kapsamıştır (Schade, 2013: 10).
Son yıllarda AB iklim değişikliği ile mücadele konusunda Çin ile ortak işbirliği
yapılmasının zorunluluğunun farkına varmıştır. 1992 yılında AB ile Çin arasında kurulan
Çevre Politikası Diyalogu 2003 yılından beri bakanlar düzeyinde AB Çevre Komisyoneri
ve Çin Çevre Koruma Bakanı arasında düzenli olarak gerçekleşmiştir (Hwee, 2013). BM
135
çerçevesinde çevre kirliliğine çözüm üretebilmek adına 1997 yılında Kyoto Protokolünün
imzalanmasıyla AB ve Çin arasındaki ikili ilişkiler daha da gelişmiştir. Protokol, ülkelerin
atmosfere saldıkları karbondioksit miktarını 1990 yılındaki düzeye düşürmelerini gerekli
kılmıştır. Bu protokol ile AB, ana hedeflere ulaşmada 2020 hedefini vurgulayarak Çin'in
karbondioksit salınımının azaltılmasında ve çevre meselesinin Çin'in ulusal politikasına
dönüşmesinde yardımcı olmayı amaçlamıştır. Böylece, AB ve Çin çeşitli çok taraflı iklim
değişikliği müzakerelerine katılarak ve aktif uluslararası iklim değişikliği politikalarına
katkıda bulunarak çevre ile enerji konularında sonuç odaklı işbirliği projelerine ağırlık
vermeyi tercih etmiştir. 2005 yılında AB ve Çin; kömür teknolojisinde sıfır karbondioksit
salınımının sağlanması amacını taşıyan temiz kömür ile ilgili AB-Çin Eylem Planını ve
enerji teknolojilerinin fiyatlarının ve Çin'de yenilenebilir enerji kaynaklarının, enerjinin
verimli kullanılmasının arttırılmasını amaçlayan enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiler
ile ilgili AB-Çin Eylem Planı yayınlamıştır (Lodge ve Carpenter, 2013). 5 Eylül 2005
tarihindeki 8. AB-Çin Zirvesinde, AB ve Çin arasında iklim değişikliği ile ilgili "İklim
Değişikliği Ortaklığı Ortak AB-Çin Bildirisi"nin yayınlanmasıyla iklim değişikliği ve
çevre konusunda AB ile Çin arasındaki ortaklık 2005 yılında başlamıştır (Keyuan, 2013).
Bu bildiri sayesinde AB ile Çin arasında kurulan ortaklığın amacı Kyoto Protokolünün ve
iklim değişikliği ile ilgili BM Çerçeve Sözleşmesinin tamamlanmasını sağlamak olmuştur.
AB'nin Çin hükümeti ile çevre yönetimi üzerine işbirliği yapmayı amacıyla 2008 yılında
başlattığı AB-Çin Çevre Yönetim Programı (2011-2015) ile hükümet fonksiyonlarını
güçlendirerek çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme amacını taşımıştır
(EEAS, 2011). AB, yabancı yatırımcılar, yerel yönetimler ile çalışarak sürdürülebilir
kalkınma konularında bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaya çabalamıştır. AB-Çin Çevre
Sürdürülebilirlik Programı Eylül 2012 yılında 12. beş yıllık kalkınma planında tanımlanan
çevre ve iklim değişikliği hedeflerini karşılamak için Çin'in çabalarını desteklemeyi
amacıyla başlatılmıştır (Biedenkopf ve Torney, 2013). Çin'in dünya nüfusunun beşte birine
ev sahipliği yapması, ülkenin hızla sanayileşmesine ve ekonomik gelişmesine, bu durumda
su kıtlığının ve kirliliğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin, kullanılabilir su
kaynaklarının kıtlığından ve kirliliğinden çok muzdarip olmasından dolayı AB'nin
yardımları ile bu durumla mücadele etmek istemiştir. Çin-Avrupa Su Platformu 14 Mart
2012 tarihinde AB ile Çin arasında kırsal su, kentsel su ile nehir havzası ve taşkın risk
yönetimi sıkıntıları konusunda işbirliğini geliştirme amacını taşımıştır (Gstöhl, 2014). AB
ve Çin birlikte su kirliliği ile mücadele etmeye başlamıştır; özellikle Çin, AB'nin bu
konuda rehberliğine ihtiyaç duymuştur. AB, yeşil teknoloji transferi için bir dizi ortak
136
işbirliği girişimleri ile Çin'de enerji verimliliğini teşvik etmiş ve AB üyesi ülkeler Çin'de
sürdürülebilir kalkınma yeteneğini oluşturmaya yardımcı olmak adına hem fon hem de
teknoloji transferi gerçekleştirmiştir. Çevre kirliliği ve iklim değişikliği, Avrupa
eylemlerinin merkez hedeflerinden biri olduğundan AB ve üyesi ülkelerin işbirliği Çin ile
girişimleri olmuştur. Almanya, AB Konsey dönem başkanlığı ve G8 başkanlığı sırasında
iklim değişikliği konusunu gündeminin en üst sırasına yerleştirmiştir (Carlarne, 2010: 59).
Almanya, çevre ile ilgili teknoloji ve alternatif enerji kaynakları alanında rekabetçi olması
avantajlara sahip olmasını sağlamıştır. Almanya'nın hükümet koalisyonunda Yeşil Partinin
yer alması, Çin ile işbirliği anlamında önemli bir rol oynamıştır. Almanya gibi Fransa'da
iklim değişikliği ve çevrenin korunması konularında Kyoto Protokolüne Çin'in aktif
katılması için Çin'i desteklemiştir (Cabestan, 2008).
Çin, hızlı büyüyen ekonomi olarak, kaynak verimliliğini arttırmak ve kirliliği kontrol
altına almak amacıyla yeşil modeli geliştirmek için istekli olduğunu kanıtlamaya
çalışmıştır. Çin'in ekonomik olarak hızlı büyümesinin; çevrenin zarar görmesi,
karbondioksit salınımlarının, asit yağmurlarının, Çin'in hammadde ve enerji ihtiyacının
artması gibi olumsuz nitelikte etkileri de ortaya çıkmıştır (Wacker, 2010). Çin'in iklim
değişikliği konusunda birincil hedefi AB'nin işbirliği girişimlerini desteklemek olmuştur.
2009 yılında Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesinde Çin, AB üyesi ülkelere ve ABD'ye
karşı çıkarak karbondioksit salınımlarının azaltılmasında gelecek hedefinde yeni bağlayıcı
taahhütler vermekten kaçınmış, Avrupa'nın çabalarına karşı Çin'in takındığı tavır
şaşırtmıştır (Zhao, 2013). Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesinde Çin'in takındığı tavır, her
iki tarafın daha hassas ve yapıcı diyalog kurmaya ihtiyaç duymasının gerekliliğini ortaya
koymuştur.
3.4. AB ile Çin Arasındaki Kültürel İlişkiler
AB ile Çin arasındaki ilişkilere İdealist yaklaşım çerçevesinde bakıldığında; Çin
yumuşak gücünü geliştirerek AB ile benzerlikler kurmayı ve ilişkilerini benzerlikler
üzerine inşa etmeyi hedeflemiştir. Soğuk Savaş sonrasında Joseph Nye tarafından ortaya
atılan yumuşak güç ikna ve tercihleri şekillendirme gücü olarak açıklanmıştır (Nye, 2004:
5). Yumuşak güç uygulaması ve kullanımı için ikna gücüyle çekici bir algının
oluşturulması şarttır. Yumuşak güç kullanımında ekonomik ve ticari unsurlardan daha çok
ideolojik ve kültürel bir boyut mevcuttur. Yumuşak güç kavramını Çin, kültürel yumuşak
137
güç kavramı olarak tanımlamıştır (Lai, 2012). Çin, yumuşak gücünü kültür üzerine inşa
etmiştir. Kültürel değerler olarak; edebiyat, dil, eğitim, sinema yumuşak gücü geliştirmek
için Çin'in başvurduğu kültürel enstrümanlar olmuştur. Yumuşak güç, sert gücün askeri
veya ekonomik cezası ile çelişmiştir. Sert güç yerini yumuşak güce bırakmıştır. Basit bir
ifadeyle, sert güç 'sopa' ile yumuşak güç ise 'havuç' ile ifade edilmiştir. Yumuşak güç
uygulamalarının ön plana çıkmasıyla sert güç unsurlarının kullanımda azalmalar
gerçekleşmiştir. Çin'in yumuşak güç anlayışı, uluslararası ortamda Çin'in etkileyiciliğini
arttırmayı amaçlayan bir yetenek olarak kabul edilmiştir (Mingjiang, 2008). Joshua
Kurlantzick'e göre, 1997-1998 Asya finansal krizinde para birimi yuan'ı devalüe etmeyi
sabit bırakması Çin'in yumuşak güç olarak ortaya çıkışını simgelemiştir (Kurlantzick,
2006). Kültür, siyasi değerler ve dış politika yumuşak gücün kaynakları olarak kabul
edilmiştir. Bu kaynaklara ek olarak ekonomik kaynaklar da yumuşak gücün kaynaklarını
oluşturmaktadır. 15 Ekim 2007 tarihinde Çin Komünist Partisinin 17. Ulusal Kongresi'nin
açılış konuşmasında Hu Jintao yumuşak gücün bir parçası olarak kültürün geliştirilmesi
gerektiğini vurgulamıştır (Er, 2007). Yumuşak güç, bireylerin kültürel haklarının ve
çıkarlarının garantiye alınmasına hizmet etmektedir. Geleneksel Çin kültürü, Marksizm ve
yabancı kültürler; Çin'in kültürel yumuşak gücünün üç bileşeni olarak kabul edilmiştir
(Qingxiong, 1997). Çin perspektifine göre, yumuşak güç; Çin'in hızlı büyümesinde
vazgeçilmez bir unsur olmuş ve Çin'in büyük bir güç olmasını sağlamlaştırmayı
amaçlamıştır.
Bu
güç
sayesinde
Ortadoğu'da
ve
Afrika’da
istikrarlı
ilişkiler
geliştirebilmektedir. Çin, yapmakta olduğu yatırımlar ve geliştirdiği ekonomik ve ticari
ilişkilerin ötesinde, bölge ülkelerine finansman sağlayarak ve uygun faizle kredi vererek
yumuşak güç politikasını başarıyla uygulamaktadır. Yarım yüzyıldır Çin, ilişkilerini
geliştirmek ve derinleştirmek istediği ülkelere pandalar hediye ederek panda diplomasisini
kullanmıştır (Hogenboom, 2013). Çin modeli, sert güç yerine yumuşak güç ve ekonomik
diplomasi üzerine kurulmuştur. 2001 yılında Çin, APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği
Örgütü) Zirvesine ilk kez ev sahipliği yapmıştır (Tiezzi, 2014). 2001 yılında Pekin
olimpiyatlarında ev sahipliği yapma hakkını kazanan Çin, Pekin olimpiyatlarını önemli bir
fırsat olarak görmüş ve bu fırsatı değerlendirmiştir. Çin'in 2008 Pekin Olimpiyatlarındaki
başarılı performansı yumuşak gücünü gelişmiştir ve olimpiyatlar yumuşak gücün
geliştirilmesi stratejisinin önemli bir parçası olmuştur. Olimpiyatların şirin maskotu balığı,
pandayı, olimpiyat meşalesini, Tibet antilobunu, kırlangıcı temsil eden ve 5 olimpiyat
halkasının renklerinde 5 tane Fuwa bebekleri olmuştur (Lin-Liu ve Pham, 2008: 191).
Olimpiyatlar sırasında olimpiyatın maskotu olan Fuwa bebeklerinin popülerlik kazanması
138
sonucunda Fuwa bebeklerinin yer aldığı Olimpiyat Seyahati adlı bir çizgi film
yayınlanmaya başlamıştır (Huang, 2011). Olimpiyat meşalesinin taşınması sırasında,
Avrupa ülkelerinin başkentlerinde insan hakları aktivistlerinin Tibet meselesini protesto
etmeleri Çin'in yumuşak güç kazanımlarını zorlamıştır. 2009 ve 2010 yılları arasında, Çin
8,9 milyar dolar değerinde dış tanıtım işlerine yatırım yapmıştır (Shambaugh, 2010). Pekin
olimpiyatlarından beklediğini alamayan Çin, Nisan ile Ekim 2010 tarihleri arasında
dünyanın kültür ve eğitim açısından en önemli fuarı kabul edilen Şanghay Expo'da 73
milyon ziyaretçiye “Daha iyi bir şehir, daha iyi bir yaşam” temasıyla ev sahipliği yaparak
yumuşak gücünü geliştirmeyi sağlamıştır (Sun ve Lancaster, 2013: 78). Olimpiyatların
sevimli maskotu Fuwa'nın yerini Şanghay Expo'da Haibao almıştır (Dreyer, 2012). Çin
halkı kısa sürede dünyanın medeniyetleri ve gelişmeleri hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Çin'in uluslararası tanıtımını, ülke turizmini, Şanghay'ın uluslararası itibarını arttırmıştır.
Ev sahibi şehrin küresel görünürlüğünü artmıştır. Eğitim açısından en önemli fuar olan
Şanghay Expo eğitimde iyi bir yatırım merkezi halini almıştır. Şanghay Expo ev sahipliği
sürdürülebilir kalkınmayı duyurmayı ve halkın çevre bilincini arttırmayı önemli bir fırsat
olarak Çin'in karşısına çıkarmıştır. Çin milliyetçiliğinde yeni bir yükselişe geçilmiştir.
Pekin'in olimpiyatlara ve Şanghay'ın Expo fuarına hazırlanması sırasında Çin, ekonomik
yeniden yapılanmayı teşvik etmek, küresel görüntüleri ve kentsel altyapıyı geliştirmek
amacıyla Batılı meslektaşları tarafından kullanılan stratejileri benimsemiştir. Asyalı
politikacılar ile iş çevrelerini bir araya getiren Asya Ekonomik Forumu olarak bilinen Boao
Forumu organizasyonunu yapmıştır (Stubbs, 2007). Kamu diplomasisi, yumuşak güç için
önemli bir temel kabul edilmiştir. Çin; Almanya'nın Goethe Enstitüsü, İngiltere'nin British
Council ve Fransa'nın Fransız Kültür Merkezi deneyimlerinden yararlanarak ulusal dili
olarak Çinceyi ve Çin kültürünü tanıtmak amacıyla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde 149 tane
Konfüçyüs Enstitüleri adıyla kar amacı gütmeyen kamu kurumları kurmuştur (Confucius
Institutes, 2014). Hükümet, Çin'in yumuşak gücünü arttırması için kaynaklarını ve ilgisini
bu yöne kaydırmıştır. Böylece, Çin kültürünün uluslararasılaşmasını ve Çin'in kamu
diplomasisi, Çin'in dünyada demokratik, açık, özgür bir imaj çizmesini sağlamıştır. Çin
film endüstrisi Çin'in kültürel ve tarihsel özelliklerini dünya ile buluşturmaktadır.
Maoizm'in Çin'in irtibatını dünyanın büyük kısmıyla kestiği kısa bir süre hariç, Çin
toplumu her zaman çeşitliliğe dayalı, kozmopolit ve açık bir toplum olarak kabul
görmüştür (Overholt, 2011).
139
AB, kurucu antlaşmaları ışığında geleneksel güçlerden ayrı normatif güç olarak
kurulmuştur. AB'nin askeri olmayan gücü gelecekteki konumunu da şekillendirmiştir.
AB, yumuşak güç kavramını normatif güç kavramı olarak tanımlamıştır. AB, Avrupa'nın
dışına da Avrupa değerlerini ve normlarını yayma konusunda istekli olduğunu göstermeye
çalışmıştır. AB'nin değerlerini, normlarını sağlamlaştırma ve Avrupa kimliliğini
güçlendirme amacıyla dış politikasını yürütmek için ikna gücünü öne çıkaran yumuşak
güç kabiliyetine dayalı bir güç projeksiyonu oluşturmuştur. AB, ekonomik güç olma
özelliğinin yanında değerleri ve normları çerçevesinde üye ve aday ülkeler üzerinde
yumuşak güç olma potansiyeliyle etki sahip olmaktadır.
İkili ilişkilerin başarılı olmasını sağlamak amacıyla AB ve Çin karşılıklı anlayışa
ihtiyaç duymuştur. Yıllar boyunca, AB ve Çin birbirinin karşılıklı anlayışını arttırmak için
bazı önlemler almıştır. 1990'lardan bu yana Çin, AB ile ilişkileri derinleştirmek için siyasi
partiler, Avrupa'daki düşünce kuruluşları ve meclis üyeleri ile görüşerek ortak anlayış,
ortak saygı, ortak güven yaratmaya çalışmıştır. Bunun yanında AB ve Çin; eğitim, kültür
ve insandan insana değişim programları aracılığıyla ilişkilerini yoğunlaştırmayı
amaçlamıştır. Eğitim, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde en önemli kamu diplomasi
araçlarından biri olarak kabul edilmiştir. 1990'ların başından beri Avrupa Komisyonu
tarafından desteklenen Erasmus, Avrupa'nın Çin'e eğitim bursunda önemli bir rol
oynamıştır (Brodsgaard, 2008). Çin'de Avrupa çalışmaları 1990'ların ortalarından itibaren
Çin üniversitelerinde, düşünce kuruluşlarında ve araştırma merkezlerinde AB fonlu
programların artmasından dolayı tercih edilir hale gelmiştir (Xinning, 2008). AB-Çin
Yükseköğretim İşbirliği Programı (1998-2001) Çin'in yükseköğretim programlarına teşviki
içeren en büyük miktarlı dış yardımı olmuş ve AB-Çin Avrupa Çalışmaları Merkezleri
Programı (2004-2007) benzer bir rol oynamıştır (B. Dai, 2008). Avrupalı ülkelerden
öğretim elemanlarının Çin üniversitelerine gelmeleri teşvik edilmiştir.
140
Çizelge 3.31. 25-34 Yaş Arası Nüfusun Yükseköğretim Düzeyindeki Payı
70
60
50
40
30
20
10
0
Güney Kore
Japonya
ABD
AB
Çin
Kaynak: Innovation Union Competitiveness Report, 2013
Çin’de üniversite-sanayi işbirliğine de büyük önem verilmektedir. ‘Çin’in Silikon
Vadisi’ olarak bilinen ‘Zhongguancun Vadisi’nin bünyesinde altmıştan fazla üniversite yer
almıştır (Wu and Gaubatz, 2013: 127). Çin Eğitim Bakanlığı resmi istatistiklerine göre,
2007 yılında 26 300 Avrupalı öğrenci Çin'de okumaya gitmiştir (Gill ve Murphy, 2008:
28). Çin'e okumaya gelen Avrupalı öğrenci sayısı son yirmi yılda büyük ölçüde artmıştır.
Fransa, Almanya ve İngiltere, Çinli öğrencilerin en çok okumayı tercih ettiği Avrupa
ülkeleri olmuştur. AB'nin, 25-34 yaş arası nüfusunun yükseköğretim düzeyindeki yüksek
payı Çin'in eğitim konusunda AB'yi örnek almasını teşvik etmiştir.
Kültür diplomasisi AB ile Çin arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır.
Kültür, siyaset ve ekonomiden sonra Çin'in diplomasisinin üçüncü ayağı haline gelmiştir.
AB ve Çin arasında eğlence seyahati, kültür alışverişi ve insandan insana etkileşimlerde
artış görülmüştür. AB-Çin Zirvesi sırasında 2004 yılında turistik yer statüsü ile ilgili
Avrupa'da Çinli turistlerin seyahatini kolaylaştırma amacıyla imzalanan Turizm
Memorandumu ile Çin'den Avrupa'ya seyahat ciddi oranda artmıştır (Wai, 2005). Böylece
Çin turizmi, Avrupa'da asıl öncelikli konu haline getirilmiştir. 6 Ekim 2010 tarihinde ilk
Çin-Avrupa Kültürel Zirve Forumu başlatılınca, AB ve Çin arasında kültürel değişimlerin
arttırılması sağlanmıştır (Task Group for Key Subjects of China-European Relations,
2013). 2011 yılı AB-Çin Gençlik yılı, 2012 yılı “AB-Çin Kültürlerarası Diyalog Yılı”
141
olarak ilan edilmiştir (Shen, 2013b). Bu kapsamda, AB ile Çin arasında kültürlerarası
diyalogu ve karşılıklı anlayışı arttırıp desteklemek, AB ve Çin arasında yapısal ve
sürdürülebilir işbirliğini kurmak ve geliştirmek, ortak konularda sürdürülebilir politika
diyalogunu oluşturmak, AB ile Çin stratejik ortaklığının gelişmesine katkı sağlamak
amaçlanmıştır. Taraflar, işbirliği bilincinin farkındalığını arttırmak için kültürel
gelişmelere önem vermiştir. AB, Çin ile kültür diplomasisini yürütmek için uzun vadeli bir
stratejik vizyon geliştirmek için birlikte çalışmak zorunda olduklarının farkına varmıştır ve
insandan insana değişim kültür diplomasisinin en etkili şekli olarak kabul edilmesiyle
Çin'in Avrupa yaklaşımı ile benzerlikler kurma hedefi çerçevesinde 2012 yılında 14. ABÇin Zirvesinde “Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalog”u başlatmıştır. Böylece iki taraf
ilişkilerinin geliştirilmesinde üç temel stratejik diyalog ile dayanak oluşturulmuştur. AB ve
Çin, stratejik diyalogları ortak güvenin oluşturulması ve diyalog kanallarının yararlı olması
için en iyi şekilde kullanılması gerektiğinden desteklemiştir. AB ile Çin arasındaki
ilişkilerin üçüncü ayağı olan başlatılan Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogu, yüksek
düzey ekonomik ve ticari diyalogunu ve yüksek düzey stratejik diyalogunu tamamlamıştır.
Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogu AB ile Çin ilişkilerinin köşe taşı olmuştur.
3.4.1. Bilim, Teknoloji ve Yenilik
Çin Bilimler Akademisi, 1 Kasım 1949 tarihinde Çin'in kurulmasından tam olarak 1
ay sonra kurulmuştur (Song, 2013: 253). Çin'in 1949 yılında kurulur kurulmaz bilimsel
anlamda gelişmeyi amaçlayarak Çin Bilimler Akademisinin kurulmasına öncelik tanıması
bilime verdiği önemin göstergesi olarak kabul edilmiştir. Wen Jiabao, bilimin sınırının
olmadığını, Çin'in bilim ve teknoloji anlamında dünya ile entegre olmaya çalıştığını ve
aynı şekilde dünyanın da Çin'e ihtiyacı olduğunu belirtmiştir (Jiabao, 2008).
Çin, AB'yi bilgi ve uzmanlık kaynağı olarak görerek AB aracılığıyla bilimsel ve
teknolojik uzmanlık alanlarını geliştirmek ile ilgilenmiştir. Avrupalı ve Çinli
araştırmacılar; ortak çıkarlar, karşılıklı yarar ve kazan-kazan ışığında işbirliğini
güçlendirmeleri gerektiğini fark etmiştir. Bilim ve teknoloji işbirliği, Çin hükümeti için
öncelikli alan olarak kabul edilmiştir. AB'nin bilimdeki ilerleyişi Çinli akademisyenleri
etkilemiş, bu durum Çin'in AB ile araştırma işbirliği geliştirme isteğinin canlanmasını
sağlamıştır. Binlerce Çinli araştırmacı bilim ve teknik alanında eğitim almak üzere Avrupa
ülkelerine gitmeyi tercih etmiştir. AB; bilim, teknoloji ve yenilik alanında Çin'i önemli bir
142
ortak ve aynı zamanda rakip olarak görmüştür. Taraflar arasındaki ikili bilim ve teknoloji
işbirliği, 1983 yılında 1. AT-Çin Bilimsel işbirliği programı adı altında başlamıştır (Ash,
2008). 22 Aralık 1998 tarihinde AB-Çin Bilim ve Teknoloji Anlaşması imzalanmıştır
(Afinois ve Bailey, 2012). 1998 yılından bu yana Çin, AB'nin çerçeve araştırma
programları tarafından finanse edilen projelerde yer almaya başlamıştır. Ayrıca, taraflar
bilim işbirliğinin önemini göstermek için 2006 yılını AB-Çin Bilim ve Teknoloji Yılı
olarak kutlamıştır (Gill, 2010: 61). Günümüzde en önemli işbirliği olarak kabul edilen 7.
Çerçeve Programı (2007-2013) uluslararası işbirliği ve Çin’in katılımı ile başarılı bir
işbirliğini geliştirmeyi ve sürdürmeyi hedeflemiştir. 413 Çinli araştırmacı ve 171 kurum bu
Çerçeve programından 26,3 milyon avro ile faydalanmıştır (European Union Factsheet,
2012). AB ve Çin arasında bilim ve teknoloji işbirliği; teknik gezileri, doktora sonrası
öğrenci değişimlerini, ortak araştırma merkezlerini, seminerleri, işbirlikçi araştırma, eğitim
kurslarını içermiştir.
Çizelge 3.32. Özel ve Kamu Sektöründeki Toplam Araştırmacılar
1800
1600
1400
1200
1000
2005
800
2011
600
400
200
0
AB
Çin
Kaynak: Innovation Union Competitiveness report, 2013
AB Komisyonunun hazırladığı 2013 Yenilik Birliği Rekabet Raporunun verileri de
göstermiştir ki; AB bilim, teknoloji ve yenilik alanında dünyanın önde gelen liderlerinden
biri halini almıştır. AB, dünyanın bilim ve teknoloji üretiminin neredeyse üçte birine sahip
olan merkezi bir birlik konumuna ulaşmıştır. Son yıllarda AB'nin programlarına katılan
Çin; bilim, teknoloji ve yenilik alanında ABD ve Rusya'dan sonra üçüncü ülke haline
gelmiştir. Özel ve kamu sektöründeki toplam araştırmacıları 2005 yılına göre 2011 yılında
AB ile işbirliği yapılarak arttırılmıştır. 2005 yılında 1118 araştırmacıya sahip olan Çin,
143
2011 yılında 1318 araştırmacıya sahip olmuştur. AB’nin 2005 yılında 1375 araştırmacısı
varken, 2011 yılında 1616 araştırmacısı olmuştur.
Avrupa teknolojisi ile Çin'in modernleşmesi Çin için uzun dönemli bir sürdürülebilir
kalkınma stratejisi olarak kabul edilmiştir. Çin'in ekonomik ve teknolojik gelişmesi küresel
ekonomiyi ve AB'yi uzun dönemli ciddi etkisi altına almıştır. Bu amaçla Çin, Avrupa
teknolojisine yenilenebilir enerjiden savunma teknolojisine, uzay teknolojisine kadar sahip
olması gerektiğini düşünmüştür. AB; aero ve uzay teknolojisi çalışmaları ile ilgili Çin ile
daha fazla işbirliği yapmak istemiştir (Casarini, 2013). 2003 yılında Çin, yatırım ortağı
olarak AB'nin Galileo uydu navigasyon projesine katılmış ve her yıl giderek yatırımını
arttırmıştır (Gill ve Murphy, 2008: 26). Çin, uzay teknolojisinde AB ile ortak çalışmalar
yaparak ABD'ye karşı bilgi birikimini ve gelişimini tamamlarken, AB'nin uzay
çalışmalarındaki maliyetlerinin azalmasını da sağlamıştır. AB'nin yeni çerçeve programı
olarak Horizon 2020 Araştırma ve Yenilik Programı, Çin'i araştırma ve yenilik konusunda
cesaretlendirmiştir. Horizon 2020 çerçeve programının, yaklaşık 80 milyar avroluk bir
bütçe ile 2014 ile 2020 yılları arasında yürürlükte kalacağı öngörülmüştür (Meyvis, 2013).
Çinli araştırmacılar, işletmeler ve kurumlar Horizon 2020 kapsamındaki projelere katılarak
Avrupalı ortakları ile ekip kurma fırsatını elde etmiştir. Özellikle gıda, tarım ve
biyoteknoloji, enerji, su, bilgi ve iletişim teknolojileri, nanoteknoloji, uzay araştırma
alanlarında, Çin ile işbirliği yapılması amaçlanmıştır (Commission, 2014a).
Çin, insan kaynakları ve finansman bakımından araştırma ve yenilik alanında AB'nin
önemli uluslararası ortağı olma potansiyelini taşımıştır. Çin 2,5 milyon araştırmacı ile ArGe personeli anlamında ilk sırada yer almıştır (Commission, 2014b). Ar-Ge harcamaları,
ekonominin ve sektörlerin gelişimi için yapılan gelişmiş ülkelerin tercih ettiği harcamalar
olmuştur.
Çin
de
hızlı
büyüme
sürecinde
artan
oranda
Ar-Ge
harcamaları
gerçekleştirmiştir. Çin 1996 yılında GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları oranı % 0,5’ten
düşük olarak başlamış olsa da, 2012 yılında AB’nin GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları
oranı % 1,97 iken, Çin'in GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları 1,98'e ulaşmıştır (Boehler,
2014). Ar-Ge harcamaları ve ona yönelik ayrılan bütçeler açısından Çin, AB’yi geçmiştir.
Siyasi ve askeri liderler Çin'in teknolojik değişiminden ilham almaya başlamıştır. Çin'in
gelişmesini olumlu etkileyen tüm faktörler arasında, yeniliğe bakış açısı ilk başarı anahtarı
olarak tanımlanmıştır. Çin'in savunma sanayisinin gelişimi Ar-Ge harcamalarının işe
yaradığına kanıt olmuştur. Günümüzde Çin'in askeri modernizasyonu eğilim olarak daha
144
az
taklit
ve
daha
fazla
yenilik
içermeye
başlamıştır.
18.
Parti kongresi ve
3. Plenum konferansında gelecekteki reform çabalarının devam etmesini sağlamak
amacıyla yenilikçi gelişmenin toplumsal bilincini arttırmanın hala önemli olduğu kararı
kabul edilmiştir (Ong, 2013). Çin küresel Ar-Ge harcamalarında birinci olmasıyla, yeni
ürün yaratmada ve tasarımda lider konuma erişme amacıyla hareket etmiştir.
145
4. AB'NİN ÇİN İLE İLİŞKİLERİ ETKİLEYEN AKTÖRLER
AB'nin tarihi geçmişi, Çin dış politikası için bir ilham kaynağı olmuştur. Avrupalı
hükümetlerin,
Avrupalı
Sosyal
Demokrat
siyasi
partilerin
ve
sivil
güçlerin
deneyimlerinden ÇKP etkilenmiştir (Wu ve Wang, 2013). Avrupa modelinin deneyimleri
uluslararası ilişkilerde Çin için başarılı bir referans olmuştur (Liqun, 2008). Çin, 1980'lerde
hızlı ekonomik büyümeye sahip olmasının yanında köklü değişiklikler bölgesel ve sosyal
dengesizlikler, zengin ve fakir arasındaki büyük uçurum, gelir dağılımında giderek artan
eşitsizlik işsizlik, yolsuzluk, kamu sağlığı, köylerden kentlere hızlı nüfus göçü, yetersiz
altyapı projeleri, çevre kirliliği gibi sosyal ve ekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden
olmuştur
(Xinning, 2008). Yatırımların gelişmiş bölgelerde artışının, özellikle Çin’in
güney ve doğu kıyı şeridinde yoğunlaştığı için kıyısal bölgeler zenginleşirken, merkez ve
Batı bölgeleri fakirleşmiş; gelişmişlik düzeyi farklılık göstermiştir. Çin, askeri ve siyasi
anlamda AB'nin rekabet edecek konumda bulunmamaktadır. Çin'e sosyal kalkınmayı
güçlendirmesi ve halkın refah seviyesini yükseltmesi için çok büyük görevler düşmüştür.
Çizelge 4.1. Çin'e Göre AB İle Çin Karşılaştırması
90
80
70
60
50
AB
40
Çin
30
20
10
0
Ekonomi
İş
Çevre
Sosyal refah Aile ilişkileri
Yaşam
kalitesi
Kaynak: Zhang ve Yu, 2013
Bunun sonucu olarak Çin, AB deneyimlerinden yararlanmak adına Avrupa
modelinin benimsenmesi yoluna gitmiştir. Çin, Avrupa modeli deneyimlerinden 3 değişik
şekilde yararlanmıştır. Birincisi; bölgesel entegrasyon süreci vasıtasıyla Avrupa ülkeleri
146
birbiriyle iyi ilişkiler kurmuştur. AB entegrasyonunun sağlanabilmesi için ekonomik,
siyasi ve askeri ilişkiler ile ilgili her alanda Avrupa ülkeleri beraber çalışmıştır. Bu sayede
AB entegrasyonun sağlanması ile entegre olan Avrupa kıtası, dünyada barışın ve istikrarın
hakim olduğu bölge olmuş, barış ve istikrardan Çin’de olumlu olarak kendine düşen payı
almıştır. Avrupa entegrasyon süreci, Çin için potansiyel bir model ortaya çıkarmıştır. Bu
amaca hizmet olarak Lizbon Antlaşması, AB'ye verimli dış politika geliştirme amacıyla iyi
bir fırsat sağlamıştır (Feng,2013). Lizbon Antlaşması, AB ile Çin arasındaki ilişkilere yeni
düzenleyici bir çerçeve sağlamıştır. Çin, AB entegrasyonu destekleme ve AB üyesi ülkeleri
ile dengeli bir şekilde işbirliği ilişkilerini geliştirme de tutarlı olmuştur.
İkincisi; AB ve ABD ortak siyasi değerlere ve sosyal ekonomik sistemlere sahip
olmasına rağmen son zamanlarda özellikle Irak savaşından, Afganistan’a askeri müdahale
başlatılmasından, terörizm politikalarına yaklaşımlarındaki farklılıklarından dolayı
çıkarlarının çatışmasından farklı politikalar takip eder olmuştur (Zhang, 2013). Irak Savaşı
ile ilgili AB üyesi ülkeler farklı görüşlere sahip olmuştur. ABD'nin küresel terörle
mücadelede Irak Savaşı ile ilgili farklı yaklaşımı; AB ile Çin ilişkilerinin her yönden
gelişmesine yardımcı olmuştur. Çin de, 2003 yılında ABD'nin Irak politikasına karşı
çıkmıştır. Buna rağmen eleştir ama boyun eğ stratejisi uygulamaya devam etmiştir
(Narlikar, 2010: 74).
Üçüncüsü; AB, uluslararası toplum ve uluslararası örgütler ile işbirliği vasıtasıyla
aktif bir rol oynamıştır. AB’nin uluslararası sistemdeki uluslararası toplum ve örgütler ile
işbirliği kurma rolünden Çin de olumlu anlamda yararlanmıştır. AB ve AB üyesi ülkeler
birçok uluslararası örgütlere Çin'in üye olmasını sağlamıştır. Çin'in 2001 yılında DTÖ
üyesi olması AB aracılığıyla gerçekleşmiştir.
Çin, AB ile ilişkilerini siyasi varlık olarak AB;
küresel güç olarak Avrupa ve
bireysel devletler olarak üç ayrı şekilde geliştirmiştir (Yanbing, 2011). AB'nin karar alma
süreci de üye ülkelerin ulusal duruşlarını oluşturan ulusal seviye ve ortak duruşun
sergilenerek karar alındığı Avrupa seviyesinden oluşmuştur. Ulusal hükümetin kararları,
AB üyesi ülkelerin stratejik çıkarlarından ve karar alma sürecinin temel kurallarından
etkilenmiştir. AB ile Çin kurumsal seviyesinde ilişkiler; Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Komisyonu ve Avrupa Konseyi arasındaki etkileşim ve iletişim ile açıklanmıştır. Avrupa
Parlamentosu, kamusal profilini arttırmak ve Avrupa seviyesinde kamuoyu sağlamak için
147
bu ilişkilerden yararlanmıştır. Avrupa Parlamentosunun AB ile Çin arasındaki ilişkileri
yönlendirmeye etkisi yeterince güçlü olamamıştır. Çin ile ilişkiler için Avrupa
Parlamentosu'nun heyeti 1979 yılında ilk doğrudan seçimlerin ardından kurulmasıyla 1980
yılında Avrupa Parlamentosu ve Çin'in Ulusal Halk Kongresi parlamentolar arası
toplantılara başlamış, heyetin ana görevi düzenli parlamentolar arası toplantılar ile Ulusal
Halk Kongresi (NPC) ile ilişkiler sürdürmek olmuştur (Kapur, 1985). Heyet ayrıca Hong
Kong ve Macau Özel İdari Bölgeleri (SAR) Yasama Kurulları ile ilişkilere özel önem
atfetmiştir (Snyder, 2009: 973). Komisyon’un 1988 yılında Pekin'de delegasyon açmasıyla
AT ile Çin arasındaki ilişkiler kurumsal anlamda da yeni bir seviyeye ulaşmıştır
(Austermann, 2014: 167). Avrupa Komisyonu, yasama sürecini başlatan, yürütme organı
olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve politikalarını uygulayan, AB hukukunun bekçiliğini
yapan idari denetimden sorumlu uluslar üstü bir organ olmuştur (Staab, 2013: 53).
Komisyon, bir bütün olarak AB'nin çıkarlarını temsil etmiştir (Richardson, 2006).
Komisyon Ortak Dış ve Güvenlik politikası alanında faaliyetler ve Çin ile ilgili politika
belgeleri yayınlamayı başlatmıştır. Politikaların kurulması ve girişimlerin başlatılması
Konsey'in karar almasına göre, bu uluslar üstü organ aracılığıyla olmuştur. Konsey, AB'nin
ana karar alma yetkisine sahip üye ülkelerin ulusal çıkarlarının temsil edildiği hükümetler
arası bir organ olarak kabul edilmiştir.
İkinci Dünya savaşından sonra Avrupa, dünya ekonomisinde ve dünya politikasında
küresel aktör olma kapasitesine sahip hale gelmiştir. Avrupa'nın tek para birimi ve AB
genişleme süreci uluslararası ilişkilerde AB'nin ağırlığının artmasını sağlamıştır. BM ve
DTÖ gibi uluslararası örgütlerde de artan önemli bir role sahip olmuştur. 2003 yılında Çin
Dışişleri Bakanlığının yayınladığı AB politika Belgesi ile AB dünyanın en temel gücü
olarak belirtilmiştir. AB, bölgesel ve küresel güç olarak uluslararası meselelerde artan bir
şekilde etki sahibi olma hedefini taşımıştır. AB'nin amacı dünyanın geri kalanında
Avrupa'nın normlarının ve değerlerinin yayılmasını ve ABD ile eşit şartlarda olmayı
sağlamak olmuştur. Nye'e göre, daha iyi veya daha kötü için, Avrupa; ABD ile güçte eşit
olmayı hedeflemiştir (Nye, 2002: 31). AB, Çin'i stratejik bir tehdit olarak değil, önemli bir
ortak olarak görmüştür. AB, Çin ile ABD ile Çin arasındaki ilişkilere göre daha derin ve
kapsamlı bir ilişki kurmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkiler, en azından ABD ile Çin
arasındaki ilişkiler ile karşılaştırıldığında nispeten sorunsuz gelişmiştir. Çin ile daha derin
ve kapsamlı bir ilişki kurarak Çin'in Amerikanlaşması değil, batılaşmasını sağlamayı
amaçlamıştır. AB, dünyanın "Amerikanlaşmasına" direnmeye yardımcı olmaya çalışmıştır.
148
AB, Amerikanlaşmayı dengelemeyi ve uluslararası toplumun belirsizliğinin ortadan
kaldırılmasını sağlamıştır. Böylece ABD'nin uluslararası topluma tek başına hakim olması
engellenmiştir. ABD'nin ve AB'nin Asya'da farklı çıkarlarının olması AB ile Çin
ilişkilerinin Asya'da ABD'nin dengelenmesine yardımcı olmuştur.
Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana AB önemli bir ilerleme kaydetmiş olsa da;
üç büyük üye ülke Almanya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın yarattığı sıkıntılar ve güçlükler
nedeniyle süreç uzun ve karmaşık bir hal almıştır. AB'de birlik eksikliği ve ortak karar
alınmasının güçlüğü AB ile Çin arasındaki ilişkileri de etkilemiştir. Çin, AB düzeyinde
daha dinamik ilişkiler kurmak istemiş, ancak AB'nin karar alma yavaşlığı ve politika
yapım sürecinin karmaşıklığını hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu durum da Çin dış
politikasının belirsizleşmesine ve kararsızlaşmasına neden olmuştur. Çin ile ilgili politika
belgelerinin ve Avrupa Güvenlik stratejilerinin artmasına rağmen, AB üyesi ülkeler farklı
görüşlere sahip görünmüştür. AB’nin çok sesliliği AB ile Çin arasındaki ilişkileri de o
doğrultuda yönlendirmiştir. AB ve Çin arasında en önemli sorunlardan biri AB'nin dış
politikasında uyum eksikliğinin olması olarak görülmüştür. AB üyesi ülkelerin her birinin
kendi stratejik çıkarları olduğundan, ekonomik ve ticari ilişkiler dışında AB ile Çin
arasında uyumun yakalanmasıyla ilgilenmemiştir. Her AB üyesi ülke, kendi ekonomik ve
ticari çıkarlarını Çin ile ilişkilerine uyarlamıştır. Çin, AB üyesi ülkeler arasında farklı
derecede önemlere sahip olmuştur. Almanya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın gözünde sahip
olduğu önem ve değere Polonya, Malta ve Yunanistan açısından sahip olamamıştır
(Cabestan, 2007). Avrupa'da Çin ile ilgili çalışmaları Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda
ve İskandinav ülkeleri (Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda) gerçekleştirmiş,
Avrupa'nın geri kalanı araştırma ortamlarına sahip olmaya sıcak bakmamıştır (Brodsgaard,
2008). Çin, stratejik çıkarları doğrultusunda üye ülkelerin ayrı ayrı farklılıklarını
kullanarak ve aynı zamanda AB üyesi ülkeler arasındaki rekabetten yararlanarak ilişkilerini
geliştirmiştir. AB üyesi ülkelerin çıkar çatışmaları ve tartışmaları AB ve Çin arasındaki
ilişkilerdeki işbirliğinin gelişmesini engellemiştir. Çin, AB ile ilişkilerden daha çok ayrı
ayrı AB üyesi ülkelerle iki taraflı işbirliğini geliştirmeye odaklanarak bu yaklaşımıyla
AB'yi bölme ve yönetme imkanına sahip olmuştur (Medeiros, 2009a: 122). Çin ve bir üye
ülke arasında ortaya çıkan sorunlar, o ülke AB içinde etkili olsa bile, bu durum AB ile Çin
arasındaki ilişkilerde sorunlara yol açacağı anlamına gelmediği gibi, AB ile Çin arasındaki
ilişkilerde belli bir sorun ortaya çıktığında da, o sorun tüm Avrupa ülkeleri ile Çin'in
sorunu olduğu anlamına gelmemiştir (Zhenggang, 2009).
149
Sonuç olarak, AB'nin üyesi üç büyük ülke; Almanya, İngiltere ve Fransa, AB'nin dış
politikasında etkili ve hakim güçler olarak kabul edilmiş, Çin de diğer üye ülkelere nazaran
bu üç büyük ülke ile ilişkilerini geliştirme yolunu tercih etmiştir. Almanya, İngiltere ve
Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler, ulusal hükümetlerin ve Avrupalı liderlerin
değişmesinden etkilenmiştir. AB üyesi bu üç büyük ülke ilişkilerini stratejik çıkarları
doğrultusunda geliştirmeyi hedeflemiştir. Bu yüzden de Çin ile kurumsal olarak AB yerine
AB üyesi üç büyük ülke ile ikili ilişkilerini geliştirme önem kazanmıştır.
AB ile Çin ilişkilerini etkileyen en önemli dış faktör olarak ABD kabul edilmiştir.
AB ile Çin ilişkilerindeki uzun dönem stratejik belirsizlik ABD'nin dünyanın süper gücü
olarak kalıp kalmayacağına bağlı görülmüştür. ABD ve AB, Çin ile ilişkilerine yönelik
farklı yaklaşımlar kabul etmiştir. AB, Çin'e yönelik liberal bir yaklaşım takip ederken,
ABD realist bir yaklaşım takip etmiştir (Zonzge, 2008). Buna rağmen, Çin'in değişimini
şekillendirme de ABD ve AB pragmatik ortak çıkarlara sahip olmuştur. ABD, birçok AB
üyesi ülkeyle müttefik olmasına rağmen İngiltere'nin bakış açısını AB'nin temsilcisi olarak
kabul etmesi ABD'nin en büyük hatası olmuştur (Shambaugh, 2008). AB'nin Çin politikası
özellikle silah ambargosu, Tayvan ve Tibet meseleleri ABD muhalefeti ile ciddi bir şekilde
etkilenmiştir. ABD'nin AB ile Çin arasındaki dış ve güvenlik işbirliğinden kendisinin
hedeflenmemiş olması taahhüdünde bulunulsa bile bu durumu kabullenmesi ihtimali
mümkün görünmemiştir. Çin'in büyümesi ABD'nin düşüşü olmamasına rağmen ABD,
Çin'i rakip olarak algılamıştır. ABD ve Çin arasındaki ilişkiler AB ile Çin arasındaki
ilişkilerden farklı olarak rekabet içermiştir. ABD, Çin ile ilişkilerini bu yönde ilerletip dış
politikasını da bu doğrultuda oluşturmuştur.
AB ile Çin ilişkilerini etkileyen diğer önemli dış faktör olarak Afrika bölgesindeki
her iki aktörün çıkarları ve bu çıkarlara ulaşmak için kullandıkları araçları olarak kabul
edilmiştir. Çin'in uluslararası sorumluluk rolünün artması, ekonomik gelişmesi ile uyumlu
olarak ortaya çıkmıştır. Çin'in uluslararası aktör olması, gelişmekte olan ülkeler için ilham
kaynağı olmuştur. Çin'in ekonomik ve siyasi gücü, gelişmekte olan ülkeler ile ilişkileri
tarafından desteklenmiştir. Özellikle doğal kaynaklar ve petrol açısından zengin rezervlere
sahip Afrika ülkeleri ile ilişkileri Çin açısından önem teşkil etmiştir. Çin'in bölgede artan
rolü ve Çin'in Afrika politikası, AB'nin Afrika politikası ile farklı özellikler taşımıştır.
Yardım, yatırım, kredi verme, güvenlik konularında Afrika'ya farklı yaklaşım sergilemeleri
özellikle Çin'in Afrika'ya yaklaşımlarında koşulsuz olması AB'nin ve Çin'in Afrika
150
politikalarında farklılık oluşturmuştur. AB'nin Afrika politikalarının Çin'in Afrika
politikalarına göre başarısız olması, AB'nin Afrika politikasını yeniden gözden geçirmesine
neden olmuştur. AB'nin Afrika politikası, Çin, Afrika ve AB ile işbirliğini öneren üçlü
diyalogu da içermiştir. Her iki aktörün Afrika'ya aynı değeri farklı yaklaşımlarla
göstermeleri Afrika ile ilgili politikaların AB ve Çin arasındaki ilişkilerinin etkilemesine
zemin hazırlamıştır. Orta Asya bölgesi hem AB hem de Çin için jeopolitik ve jeostratejik
öneme sahip bir bölge olmuştur. Bölge ile ilgili her iki aktöründe benzer çıkarlarının
olmasına rağmen, AB bölge ile ilgili politikalarını yeni düzenlemiştir. Bölgede AB, yeni
bir kutup olarak yer almaya başlamıştır. Çin de bir Orta Asya'da yer alan bir aktör olarak
AB ile karşı karşıya gelmiştir. Bu durumda AB ile Çin arasındaki ilişkilere de yansımıştır.
1970'lere kadar Çin, uluslararası örgütlerden izole kalmıştır. Çin, hızlı büyümesinin
gereği olarak uluslararası sorumlu ve yapıcı aktör rolüne sahip çıkmıştır. Sorumlu ve
yapıcı bir aktör olmak için çok taraflılık içeren yaklaşımlara önem vermiştir. 1971 yılından
beri Tayvan yerine Çin BM'de yer almasıyla uluslararası sorumluluk rolünü yerine
getirecek bir ortamda bulunmaya başlamıştır. Böylece, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi
olarak uluslararası barış ve güvenliği arttırıcı faaliyetler çerçevesinde diğer BM üyesi
ülkeler ile beraber aktif olarak çalışmıştır. Çin, Avrupa'da AB ile ilişkileri Asya'da aktif
olarak Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi olarak çevre ülkelerle ilişkilerini geliştirmiştir. AB,
Çin'in çok taraflılık yaklaşımını uluslararası örgütlerle ilişkileri anlamında desteklemiştir.
Bu sayede AB, ŞİÖ üyesi olan Çin ile ilişkilerini geliştirerek ŞİÖ aracılığıyla Rusya'ya ve
artan enerji bağımlılığından dolayı zengin rezervlere sahip Orta Asya ülkelerine ulaşma
imkanını elde etmiştir.
4.1. Almanya ve Çin Arasındaki İlişkileri
AB ile Çin arasındaki ilişkileri açıklayabilmek için öncelikle Almanya ile Çin
arasındaki ilişkileri tanımlamak ve anlamak gerekmiştir. Çin'deki Alman varlığı 1700'lü
yıllara dayanmıştır (Lach ve Kley, 1993: 545). 1861 yılında Almanya ile Çin arasında ilk
Çin-Alman Antlaşması vasıtasıyla ekonomik ve ticari ilişkiler kurulmuştur (Hermans,
2014: 16). Almanya'nın Çin için ekonomik önem kazanmasından dolayı 1890'lı yıllarda
Şanghay'da Alman-Asiatische Bankası kurulmuştur (Xiang, 2003: 44). 1897 yılında
Almanya'nın, Qingdao'yu istila etmesiyle, Almanya deniz üssü elde etmiştir (Barkhof,
2014). Birinci Dünya Savaşı sonrası Versay Antlaşmasının ardından Almanya ile Çin
151
arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla, Almanya ile Çin arasındaki
ekonomik ve ticari ilişkilerde yeniden başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya, Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye
ayrılmıştır. Doğu Almanya ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında karşılıklı tanıma 27 Ekim
1949 tarihinde gerçekleşmiştir (Chung, 2008: 225). Doğu Almanya, Çin'i hemen tanımıştır.
Batı Almanya Çin'i tanımamış ancak, 1950’li yıllar boyunca Çin’in en büyük komünist
olmayan ticari ortağı olmuştur. Batı Almanya, ABD baskısına rağmen Tayvan ile resmi
bağlar kurmayarak ve Çin'i de tanımayarak tarafsız kalmayı seçmiştir. 1955 ve 1969 yılları
arasında Almanya’nın uyguladığı Hallstein Doktrini ile Batı Almanya, Doğu Almanya ile
ilişki kuran ülkelerle diplomatik ilişki kurmama yolunu tercih etmiştir (Cook, 2013: 465).
Bu yüzden de Çin ile diplomatik ilişki kurmamıştır. Hallstein Doktrininin beklendiği
başarıyı gösterememiş olması, Hristiyan Demokratların yerine Sosyal Demokratların
iktidara gelmesiyle Başbakan Willy Brandt tarafından 1969 sonunda Hallstein Doktrini
uygulamadan kaldırılarak Ostpolitik (Doğu Politikası) takip edilmeye başlanmasına neden
olmuştur (Lippert, 2010: 17). Ostpolitik ile Batı Almanya, Batı ittifakı temelinde Doğu
Bloku ülkeleriyle işbirliğini geliştirmeyi amaçlamıştır. Böylece 1970’li yıllar da Batı
Almanya ile Çin ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirerek ortak olmayı başarmış ve Batı
Almanya'nın Çin ile olan ilişkisi, bu dönemde İngiltere olan ilişkisini geçmiştir. Çin
açısından Almanya'nın uyguladığı Ostpolitik ile Hallstein Doktrininden karşılaştırıldığında
Hallstein Doktrininden kaynaklanan Batı Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerindeki
gerginlik Ostpolitik ile ortadan kalkmış ve Batı Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve
ticari ilişkilerini geliştirilmeye odaklanmıştır.
Almanya ile Çin arasındaki kültürel ilişkiler bağlamında 9 Ekim 1951 tarihinde Doğu
Almanya ve Çin arasında kültürel işbirliği anlaşması imzalanmıştır (Levi, 1953: 322). Batı
Almanya'nın Çin ile diplomatik ilişkilerinin kurulmasıyla kültürel ilişkilerde yavaş yavaş
ilerlemeye başlamıştır. Bunun üzerine Alman-Çin Dostluk Derneği Vakfı; kültür
alışverişini teşvik etme, öğrenci değişimi, uluslararası anlayışa katkıda bulunma
amaçlarıyla kurulmuştur (Jersild,
2014: 85). 1978 yılında Almanya ile Çin arasında
öğrenci değişimi, bilimsel ve teknolojik çalışmalarla ilgili antlaşmalar imzalanmasıyla
sadece 10 öğrenciyi kapsayan Almanya ve Çin arasındaki ilk sınırlı öğrenci değişimi
programı da başlamıştır (Meissner, 2002). 1978 yılında Çin'de reform sürecini
başlattığından beri Almanya ile Çin ilişkilerine ticaret faktörü eklenmiştir. AB ile Çin
152
arasındaki toplam ticaret hacminin %40’ı Almanya’ya ait olmuştur (Stumbaum, 2009: 85).
Almanya ile Çin öncelikli olarak ekonomik ve ticari ilişkiler kurmayı tercih etmiştir.
Almanya ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde geçmişteki ticari deneyimlerden
kaynaklanmıştır. Ekonomik ve ticari şekilde başlayan ilişkiler sayesinde Çin'de en etkili
AB üyesi ülke Almanya olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin itici gücü ve ilham
kaynağı Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler kabul edilmiştir. Almanya, AB'nin diğer çoklu
girişimlerinden çok, Çin ile ikili girişimlere önem vermiştir. Almanya’nın küresel finansal
krizden diğer AB üyesi ülkelere göre daha az etkilenerek çıkmasının nedeni her iki
ekonominin uluslar arası işbirliğine giderek birbirini tamamlaması olmuştur. Almanya, Çin
ile ekonomik ilişkilerini üç ana nedenden dolayı geliştirilmeyi tercih etmiştir;
Birincisi; Almanya'nın hedefi,
Avrupalı olmayan ülkelerle ticaret akımlarını
arttırmak, ihracat hedefleri çeşitlendirmek ve dünyanın en dinamik bölgelerinden birinde
stratejik varlığını sürdürmek olmuştur. Almanya, AB ile Çin ilişkilerinde öncü bir rol
oynamıştır. Almanya, AB içindeki Çin'in en büyük ticari ortağı olmuştur. Çin, teknolojiye;
Almanya'da pazara ihtiyaç duymuştur. Çin, 2013 yılında Almanya'dan 24,6 milyar dolar
değerinde makineler, motorlar, pompalar; 22,6 milyar dolara araçlar; 12,5 milyar dolara
elektronik donanımlar; 8 milyar tıbbi ve teknik donanım; 3,1 milyar dolara plastikler; 3,1
milyar dolara ilaç; 2,9 milyar dolara hava araçları; 2 milyar dolara bakır; 1,9 milyar dolara
demir ve çelik ürünleri ve 1,4 milyar dolara organik kimyasallar ithal etmiştir (Top China
Imports from Germany, 2013). Almanya, Çin’den 19 milyar dolara elektronik donanım;
15,1 milyar dolara makineler, motorlar, pompalar; 4,5 milyar dolara tekstil; 3,4 milyar
dolara aydınlatma ve mobilya; 2,5 milyar dolara oyuncaklar; 2,3 milyar dolara tıbbi ve
teknik donanım; 2 milyar dolara ayakkabı; 2 milyar dolara organik kimyasallar; 1,8 milyar
dolara demir ve çelik ürünleri ithal etmiştir (Top German Imports from China, 2013). 28
üyeli AB içindeki Çin'e ihracatın %45'ini ve Çin'den ithalatın %21'ini Almanya
oluşturmuştur (Hansakul ve Levinger, 2014:2). Çin Asya'da Almanya'nın en büyük ticaret
ortağı iken Almanya'da AB içinde Çin'in en büyük ticaret ortağı olmuştur. 2002 yılında
Çin, Asya'da Almanya'nın en büyük ticari ortağı olarak Japonya'yı geçmiştir (Kim, 2004).
2013 yılında iki ortak arasındaki ikili ticaret hacmi 161,6 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir (Breuss, 2014). Batı Almanya ve Çin arasında 1972 yılında kurulan
diplomatik ilişkiler ile başlayan ticaret hacmi 2014 yılında 580 kat artmıştır (Wa, 2014).
İkili yatırım ve ticari ilişkiler, işbirliğinin kazan-kazan alanı haline gelmiştir. Almanya’nın,
2008-2009 yılları arasında ortaya çıkan küresel finansal krizden İngiltere ve Fransa ile
153
mukayese edildiğinde başarılı çıkmasının en önemli nedeni Çin ile devam eden ekonomik
ve ticari bağların güçlendirilmiş olması olmuştur. Almanya ile Çin ticaret hacmi; İngiltere
ile Çin, Fransa ile Çin ve İtalya ile Çin ticaret hacminin toplamına eşit olmuştur. İkili ticari
ilişkiler mevcut hızda devam ederse, Çin 2020 yılında Almanya'nın bir numaralı ticaret
ortağı olarak olmaya devam edecek görünmüştür. Alman Ekonomi İşbirliği ve Kalkınma
Bakanlığı, Çin’i ekonomik gelişme ve istikrar konusunda merkezi rol oynayan ülke
listesine yerleştirmiştir (Wacker, 2010). Bu yüzden de Almanya tarafından Çin özel dikkati
hak etmiştir. Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerinde diğer alanlarda işbirliği, ekonomik ve
ticari işbirliğinin geliştirilmesine ve korunmasına bağlanmıştır.
İkincisi, Almanya imalat üstünlüğüne sahip olmuştur ve Çin Almanya'nın imalat
üstünlüğüne ihtiyaç duyduğundan önemsemiştir. Alman işletmelerde rakiplerinden önce
Çin'in rakipsiz olduğunu fark etmiştir. Çin'de birçok dünya markası Avrupalı işletmeler
fabrikalar kurmuştur. Çin hükümeti, Deng Xiaoping yönetiminde yabancı işletmelere
açılmaya karar verince, Volkswagen ile ilk 1978 yılında irtibat kurulmuştur (Anderson,
2012: 56). Volkswagen Otomotiv firması ortak girişimi Şanghay’da 1984 yılında
gerçekleştirmiştir (Luo, 2001: 148). Almanya Çin'deki en büyük yabancı yatırımcılardan
biri olmuştur. Çin, otomotiv üretim sanayisinin korunması gerektiğine inandığından 2005
yılında Avrupa'ya otomobil ihraç etmeye başlamış ve Alman otomobil üreticileri de Çin'de
satışlarını yedi kat arttırmıştır (Erber, 2014). 2009 yılında Audi, Çin'de Almanya'dan daha
fazla satış yapmıştır (Sherman, 2013). 2012 yılında Volkswagen Grubu'nun en büyük satış
pazarında 2,8 milyon araç satış payına ve otomobil pazarının % 20 payına sahip hale
gelmiştir (Volkswagen, 2013). Orta ölçekli bir Alman işletmesi Putzmeister; Çinli bir
inşaat malzemeleri üreticisi Sany tarafından 360 milyon avroya satın alınmıştır (Zhen,
2013: 138). Çin, Almanya'nın yatırımlarından memnun olmuştur; bu sayede Almanya'nın
yenilikçi yeteneğinden ve kapasitesinden yararlanmış, yüksek kalitede makine araçlarını
Almanya’dan ithal ederek sanayi yapısını dönüştürebilme imkanına sahip olmuştur. Çin
ara teknoloji malları üreticisi, Almanya da Çin'de yüksek kaliteli makine ve araç üreticisi
olarak imaj oluşturmuştur. Çin'in yükselen orta sınıfı Almanya'da yapılan markaya saygı
duymaya başlamıştır. Almanya otomobil üreticileri, ilaç işletmeleri ve Siemens ile
ThyssenKrupp gibi tüm sanayi devleri Çin piyasalarında köklü bir varlığa sahip olmuştur
(Morris, 2014: 304). 2022 yılında McKinsey, Çin'in kentsel tüketicilerin %75’den
fazlasının İtalya kadar satın alma gücü paritesi cinsinden kazanacağını belirtmiştir (Rovai,
2014). Tekstil alanında Almanya ve Çin arasında rekabet olmamıştır. Alman işletmeleri
154
Çin'in rekabet edemeyeceği yüksek teknoloji tekstiline yönelmiştir. Bunun yanında
Almanya ürettiği tekstil makinelerini Çin'e satmıştır. Bu sayede Çin'deki tekstil artışından
kar sağlamış ve Çin'in rakibi olmamıştır. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin ile
ilişkilerde yakalanan dinamizmin devamını sağlamak için yedi kez Çin'e resmi ziyaret
gerçekleştirmiştir (Mengshu, 2014). Angela Merkel, Çin'e ziyaret gerçekleştirirken; sivil
toplum grup temsilcileri ile de tanışma fırsatını değerlendirmiştir (Wacker, 2010).
Üçüncü olarak, Avrupa'da Çinli yatırımcıların artan çıkarları Alman hükümetinin
dikkatini çekmiştir. Uluslararası ticarette Çin, AB ile eşit olmaya başlamıştır. 2008 yılında
küresel finansal kriz ve küresel finansal krizin etkisiyle Avrupa'da başlayan Avro bölgesi
borç krizinden beri; Almanya korumacı önlemlere karşı bir tutum sergilemeye başlamıştır.
Çin Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Almanya en iyi yatırım fırsatlarının olduğu Avrupa
ülkesi olarak kabul edilmiştir. 2010 yılından 2013 yılına kadar Almanya'da Çin'in yatırımı
%28,4 oranında artmıştır (Ling, 2014). Çin, ABD'den sonra Almanya'nın ikinci büyük
Avrupalı olmayan yatırımcısı olmuştur. Bu gelişmekte olan özel ilişki (sonderbeziehung)
Almanya ve Çin için karşılıklı fayda sağlamıştır. Alman işletmeleri Çin ekonomisinde
büyük bir role sahip olmuştur. 2013 yılı verilerine göre Çin'in Almanya'da aktif faaliyet
gösteren 900 işletmesi olmasının aksine, Almanya'nın Çin'de faaliyet gösteren yaklaşık
5000 işletmesi vardır (Federal Foreign Office, 2014). Bütün büyük Alman işletmeleri
Çin'de yatırım yapmayı tercih etmiştir. 2014 yılı HSBC verilerine göre 2013 yılında Çin,
Almanya’nın Fransa’dan, İngiltere’den ve ABD'den sonra dördüncü ihracat ortağıyken,
2030 yılı tahminlerine göre birinci ihracat ortağı olacaktır (HSBC, 2014).
Almanya ve Çin arasındaki siyasi ilişkilere bakıldığında, 1972 ile 1989 yılları
arasında Batı Almanya ve Çin arasında düzenli ziyaretler güçlü bir şekilde ikili ilişkilerin
ilerlemesini sağlamıştır. 1980'ler ve 1990'lar boyunca Almanya Şansölyesi Helmut Kohl
'sessiz diplomasi' prensibini benimsemiştir (Readman, 2004: 159). 1989 Tiananmen
Meydanı olayları sonucunda Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler olumsuz etkilenmiştir.
Alman Federal Meclisi (Bundestag) 1992 yılının Haziran ayında bütün ambargoları
(AB’nin uyguladığı silah ambargosu hariç) kaldırma kararı almış ve tekrardan ekonomik
ve siyasi ilişkileri geliştirme yolunu tercih etmiştir (Waller, 2006). AB'nin Çin'e uyguladığı
ekonomik yaptırımların kolaylaştırılması için 1989 yılında Almanya lobi faaliyetlerine
başlamış ve Almanya ekonomik yaptırımları kaldıran ilk AB üyesi ülke olmuştur. Çin'de
AB'den ve diğer üye ülkelerden daha çok Almanya ile ilişkileri geliştirmeyi tercih etmiştir.
155
Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerin canlanmaya başlamasıyla AB ile Çin arasındaki
ilişkiler de yenilenmiştir. Özellikle Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesiyle Almanya ile
Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler canlanmış ve Almanya, Çin'in en büyük ticari
ortağı olmaya devam etmiştir. Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, Almanya ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin zarar görmemesini istemesinden dolayı silah
ambargosunun kaldırılmasını desteklemiştir. Almanya, bu dönemde ekonomik ve ticari
ilişkilere öncelik vermiştir. Çin ile ilgili politikalarını ekonomik ve ticari ilişkiler ışığında
yönlendirmiştir. Almanya, Çin'i uluslararası topluma entegre etme amacıyla uzun dönem
stratejisini takip ederek BM Güvenlik Konseyinde Çin gibi daimi üyelerden biri olmak için
Çin'in desteğine ihtiyaç duymuştur. Alman hükümeti 1993 yılında Asya'da öncelikli ortak
ülke olarak Çin'i kabul ettiği 1993 Asya'ya yönelik Alman dış politikasının ilk resmi
belgesi olan Alman Asya Konseptini (German Asia Concept of 1993) yayınlamıştır
(Umbach, 2005: 543). Bu konsept de altı çizilen Alman modeli, sessiz diplomasi,
ekonomik değişim, Tek Çin politikası gibi üç prensibe dayanmıştır (Stumbaum, 2009). Çin
dünyanın en hızlı büyüyen Asya bölgesinin merkezinde bulunan bir ülke olmuştur. Bu
yüzden de Almanya, Çin ile ilişkilerini kuvvetlendirerek Asya ile de ilişkilerini
geliştirmeyi hedeflemiştir. Çin, ulusal çıkarlarını ilgilendiren konularda çok hassas
olmuştur. Almanya da, Çin’in endişelerine karşı hassas davranmıştır. Çin'deki insan hakları
ve hukuk ihlallerine karışmamıştır. Almanya için Çin özellikle ekonomi ve ticari anlamda
önem sahibi ülke konumunda kabul edilmiştir. Ekonomik anlamda Almanya, AB ve Çin
arasında ilişkiler kurulduğundan beri Çin'in en büyük Avrupalı ticari ortağı olmuştur. Çin,
Almanya’yı sermayenin, yönetim deneyiminin ve gelişmiş bilim ve teknolojinin değişimi
ve işbirliği için önemli bir fırsat olarak görmüştür. Almanya ile Çin arasında ilişkilerde
tamamlayıcılık ön planda olmuştur. Sonuç itibariyle Almanya ve Çin arasındaki ilişkiler
özel ilişkiler olarak karakterize edilmiştir. Çin, AB içinde Almanya'yı en önemli aktör
olarak görmüştür. Çinli bir yetkilinin de belirttiği gibi, Brüksel için Berlin'e gitmek
gerekmiştir (Kundnani ve Parello-Plesner, 2012a).
Alman hükümeti, Çin'in Tek Çin
politikasını cesaretlendirmiştir. Almanya Şansölyesi Helmut Kohl, Tek Çin politikası
yaklaşımını devam ettirmek için Tayvan'a 10 denizaltı ve fırkateyn satmayı reddetmiştir
(Wong, 2008). Çin de AB üyesi ülkeler arasında en çok Almanya ile ilişkilerini
geliştirmeyi tercih etmiştir. 5 ile 9 Temmuz 1994 tarihlerinde Çin Başbakanı Li Peng
tarafından Almanya'ya resmi ziyarette bulunmuştur (Jeffries, 2013: 654). Bu resmi ziyaret;
Çin Başbakanı Li Peng tarafından gerçekleştirilen ilk Batı ülkesi ve bu Batı ülkesinin AB
üyesi ülkelerden Almanya olması açısından önem taşımıştır. 20 Haziran 1996 tarihinde
156
Alman Federal Meclisinin (Bundestag) Çin'deki Tibet meselesini kınayan bir karar alması
1996 yılına kadar iyi seyreden ilişkiler üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmuştur
(Jeffries, 2001: 2). Çin, Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel'in Çin'e ziyaretini iptal
etmiştir (Cowell, 1996). Almanya, Çin ilişkilerini düzeltmenin gerektiğini düşünmüş ve
1996 yılı sona ermeden 18 Kasım 1996 tarihinde, Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog
Çin'e resmi bir ziyarette bulunmuştur (Sandschneider, 2002). 1998 yılında Almanya
Şansölyesinin Gerhard Schröder olmasıyla; 1999 yılının Mayıs ayında Çin'e resmi
ziyarette bulunarak kendisinden önceki Almanya Şansölyesi Helmut Kohl gibi Çin'in Tek
Çin politikasına bağlı olduklarını vurgulamıştır (Sandschneider, 2002). 1999 yılında
NATO’nun Belgrad’daki Çin konsolosluğunu yanlışlıkla bombalamasından sonra
gerçekleştirdiği Çin ziyaretinde, NATO adına bile özür dilemiştir.
Soğuk Savaşın sona ermesi, 1997-1998 Asya finansal krizi, 11 Eylül 2001 ikiz kule
ve Pentagon saldırıları, Almanya'nın Asya politikasını gözden geçirmesi ihtiyacının
doğmasına neden olmuştur. Ekonomik öncelikler ile beraber siyasi, güvenlik, askeri,
kültürel ilişkilerin ve işbirliğinin geliştirilmesi artan bir şekilde önem kazanmıştır.
Almanya Çin ile ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmeyi hızlandırmıştır. 2001 yılında Alman
Dışişleri Bakanlığının yayınladığı "Alman Dış Politikasının Görevleri: Doğu Asya, 21.
yüzyılın yalvarışında" başlıklı politika belgesinde Çin'e yönelik ana politikasından
bahsetmiştir (Wang, 2009: 18). İkili ilişkilerde ekonomik ve ticari ilişkiler önceliğini
korurken, insan haklarının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün uzun dönem stratejisi
olarak uygulanmasının gerekliliğini vurgulanmıştır. İlişkilerin gelişmesine ve işbirliğinin
artmasına rağmen, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile ilgili farklı görüşler
zaman zaman ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. 2004 yılında Çin
diplomasisinde Avrupa yılı Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklığa, AB ile
Çin arasındaki ilişkilerin ise kapsamlı stratejik ortaklığa yükselmesini sağlamıştır.
Almanya ve Çin ilişkilerin stratejik ortaklık olarak tanımlanması Almanya Şansölyesi
Gerhard Schröder ve Çin Başbakanı Wen Jiabao tarafından deklare edilmiştir (Heilmann
ve Schmidt, 2014: 182).
2003 ve 2005 yılları arasında Almanya ve Çin arasındaki
ilişkilerdeki olumlu hava, AB ve Çin arasındaki ilişkilere de olumlu olarak yansımıştır.
ODGP yüksek temsilcisi Javier Solana, Çin'in AB'nin stratejik ortağı olmak istediği 3 Asya
ülkesinden biri olduğunu ifade etmiştir (Wacker, 2010). 6 Aralık 2004 tarihinde Almanya
Şansölyesi Gerhard Schröder, Çin Başbakanı Wen Jiabao daveti üzerine Çin'e altıncı
ziyareti gerçekleştirmiş ve bu ziyaret boyunca 1,3 milyar avro değerinde anlaşmalar
157
imzalanmıştır (Task Group for Institute of European Studies, 2013). 2004 yılında Almanya
ve Fransa, AB’nin 1989 yılından beri Çin'e uygulamakta olduğu silâh ambargosunun
kaldırılması için harekete geçmiştir. 2005 yılında Almanya Şansölyesi olarak Gerhard
Schöder yerine Angela Merkel’in gelmesiyle Almanya, silah ambargosunun kaldırılması
ve insan hakları ile ilgili net tavrını değiştirmiştir. 23 Mayıs 2006 tarihinde Angela Merkel
Çin ziyareti boyunca, silah ambargosunun kaldırılması ve Çin'e piyasa ekonomisi
statüsünün tanınmasında sessiz kalmayı tercih etmiştir (Wan, 2007). ABD ile Almanya'nın
ana muhafazakar partileri yakın ilişkiler kurarken, Almanya Çin'i silah ambargosun
kaldırılması ve piyasa ekonomisi konularındaki destekleyici yaklaşımından vazgeçmiştir.
Silah ambargosunun kaldırılması, insan hakları ve piyasa ekonomisi statüsünün tanınması
ile ilgili destekleyici yaklaşımlarının ortadan kalkmasına 23 Eylül 2007 tarihinde Almanya
Şansölyesi Angela Merkel'in ofisinde Dalai Lama ile görüşmesi de eklenince Almanya ile
Çin arasındaki diplomatik ilişkiler gerginleşmiştir (Sutter, 2012: 294). Dalai Lama ile
resmi görüşme gerçekleştirilmesi Çin'i kızdırmıştır. Angela Merkel'in Dalai Lama
görüşmesinden sadece Çin rahatsız olmamış; aynı zamanda Sosyal Demokratlar, Hristiyan
Demokratlar ve Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Şansölye Angela
Merkel'in Dalai Lama ile Çin'i karşılarına alma pahasına görüşmesini eleştirmiştir (Rees,
2009). Dalai Lama ile resmi görüşme gerçekleştirilmesine tepki olarak Çin, Alman Adalet
Bakanı ile yapılması planlanan fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili yüksek düzey
toplantıyı iptal etmiştir (Dempsey, 2007).
Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in Dalai Lama ile görüşmesinin ardından iki ay
geçmeden Fransa’nın yeni Başbakanı Nicolas Sarkozy ilk resmi ziyaretini Çin’e
gerçekleştirmiştir (Mattlin, 2009). Almanya ile ilişkileri gerginleşen Çin, AB üyesi diğer
bir ülke olan Fransa ile ilişkilerini yakınlaştırma fırsatını değerlendirmiştir. Aynı şekilde
Fransa da, Almanya ile Çin ilişkilerindeki gerginlikten yararlanarak, AB üyesi
Almanya’nın liderliğinde yürütülen AB ile Çin arasındaki ilişkilerde Almanya'nın rolünü
alma fırsatını değerlendirmiştir. Çin'in özellikle bu dönemde Almanya ile ilişkilerini
zorlayan insan hakları meselesini gündeme getirmek istemeyen Nicolas Sarkozy'in Çin
ziyaretinde İnsan Hakları Bakanı bile yer almamıştır (Dempsey ve Bennhold, 2007).
Fransa, Çin'e insan hakları ile ilgili eleştirilerde bulunmayarak ekonomik ve ticari ilişkileri
geliştirme çabasına girmiş ve 12 milyar avro değerinde 160 adet yolcu uçağı siparişini ve 8
milyar avro değerinde 2 adet üçüncü nesil nükleer santralin inşasını içeren anlaşmaların
imzalanmasını sağlamıştır (Dempsey ve Bennhold, 2007). AB'nin en önemli iki üyesi
158
olan Almanya ve Fransa, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında birbirlerini rakip
olarak görmüştür; ancak, Fransa ile Çin arasında imzalanan 160 adet yolcu uçağı ile ilgili
anlaşma, yolcu uçağı ana işletmesi EADS'nin (The European Aeronautic Defence and
Space Company) hissedarlarının Almanya ve Fransa olmasından dolayı, sadece Fransa'nın
değil Almanya'nın da ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında işine yaramıştır (Epstein,
2006: 241).
Almanya, Çin ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerinin olumsuz etkilenmesini
istememiş ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin hükümeti ile ilişkilerini yeniden
canlandırmaya çalışmıştır. Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler normalleşme süreci
yaşarken, Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşmesi
Fransa ile Çin ilişkilerinin yakınlaşmasını ve AB içinde Almanya'nın rolünü almak isteyen
Fransa’nın çabalarını sekteye uğratmıştır (Pan, 2012). Çin, Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in
ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşme planlamasına tepki olarak 2 Aralık 2008
tarihinde Lyon’da yapılması planlanan yıllık 11. AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir (Weil and
Jing, 2012). Fransa'nın Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olmasından dolayı Çin, Fransa'nın
Dalai Lama ile resmi görüşmesini Fransa'nın görüşmesi olarak değil, AB'nin Dalai Lama
ile resmi görüşmesi olarak algılamıştır. Bu yüzden de AB-Çin Zirvesinin iptali kararını
almıştır. AB-Çin Zirvesinin ertelemesinden bir gün sonra Global Times 9000 internet
kullanıcısı arasında online bir araştırma yapmış, araştırmaya katılanların %96'sı Çin
hükümetinin AB-Çin Zirvesini iptal etme kararını desteklediğini belirtmiştir (Men ve
Balducci, 2010: 23). Dalai Lama ile Fransa'nın resmi bir görüşme düzenlemesine Çin'in
tepki olarak 11. AB-Çin Zirve toplantısını iptal ettirmesi, AB ile Çin arasındaki ilişkileri en
düşük seviyeye getirmiştir. Tibet meselesinden kaynaklanan gerginlikler, kısa dönemli
olarak ilişkilere yansımıştır. İnsan hakları ve devlet egemenliği meselelerinde derin
farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 15 Mayıs 2008 tarihinde Tibet’in ruhani
lideri Dalai Lama Almanya'yı ziyaret etmiştir, ancak Almanya Cumhurbaşkanı Horst
Köhler ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Şansölye Angela Merkel'in Almanya
dışında olmasını bahane ederek görüşmeyi reddetmiştir (Liang, 2008). Bu durum da
göstermiştir ki; Almanya 2007 yılında Dalai Lama ile görüşerek olumsuz etkilediği
Almanya ile Çin arasındaki ve AB ile Çin arasındaki ilişkilerin canlanması arifesinde
ilişkileri tekrardan gerginleştirmek istememiştir. Almanya, Çin'in Asya'da kaybetmek
istemeyeceği önemli stratejik bir ortak olduğunun farkına vararak dikkatli adım atmıştır. 29
Ocak 2009 tarihinde Çin Başbakanı Wen Jiabao, Almanya'ya resmi bir ziyaret
159
gerçekleştirmiş, iki taraf "Dünya Ekonomisini sabitleştirme çabaları üzerinde Çin-Alman
Ortak Beyanı"nı imzalamıştır (Xinhua, 2009a).
Almanya, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmek için
hukukun üstünlüğü, insan hakları, çevre gibi konulardaki reformlarına katkıda bulunarak
Çin ile her alanda işbirliği yapmıştır. Almanya, çevre dostu teknoloji ve alternatif enerji
kaynakları bakımından avantajlara sahip olmasından dolayı Çinli meslektaşlarıyla 17
Aralık 2003 tarihinde Alman Çevre Bakanı Alman-Çin Çevre forumunu başlatmıştır
(Jaggard, 2007: 161). 2007 yılının sonbaharında Goethe Institute ve Alman iş dünyasının
Asya Pasifik Komisyonu vasıtasıyla Nanjing, Chongqing, Guandgdong da "Almanya ve
Çin
beraber
harekette"
başlığıyla
Alman
kültürü
ile
ilgili
bir
dizi
faaliyet
gerçekleştirilmiştir (Wacker, 2010). Bu faaliyetler de göstermiştir ki, Almanya ekonomik
ve ticari ilişkilerin ötesinde Çin ile güçlü ilişkiler kurmak için her alanda ilişkilerde
işbirliğine ağırlık vermiştir. Ekonomik ve ticari işbirliği, ilişkilerin bel kemiği olarak kabul
edilmiştir. 2013 yılında Almanya ile Çin arasındaki ticaret hacmi 140 milyar avroya
ulaşmıştır (J.Yu, 2014). Ekonomik ve ticari ilişkilerin yanı sıra bilim ve teknolojiye
yapılan işbirliği ilişkilerinin itici gücü kabul edilmiştir. Her iki ülke de kendi bölgelerinde
Almanya AB üyesi ülkeler arasında, Çin de Asya bölgesinde büyük ekonomi güçler
olduğundan Almanya ile Çin arasındaki işbirliği özel olarak nitelendirilmiştir. Asya
Kalkınma Bankası raporuna göre Dünya GSYH'ye Asya'nın katkısının 2050 yılında %
50'ye ulaşacağı tahmin edilmiştir (Asian Development Bank, 2011: 11). Almanya ve Çin
arasında ilişkiler fırsatlar ve ihtiyaçlar kaynaklı özel bir sinerji içermiştir.
28 Mart 2014 tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ve Almanya Şansölyesi
Angela Merkel; Almanya ile Çin arasındaki ilişkileri çok boyutlu stratejik ortaklık olarak
tanımlamıştır (Hongguang, 2014). Almanya ve Çin arasındaki mevcut ilişkiler; yüksek
verimli, ekonomik ve ticari işbirliğini içermiştir. Volkswagen ve devlet destekli Çinli
ortağı FAW Qingdao ve Tianjin'in doğu kıyısındaki şehirlerde iki yeni montaj tesisi
kurmak için anlaşmıştır (R. Yu, 2014). AB ile Çin ilişkilerinde Almanya ile Çin arasındaki
ilişkiler lider bir rol oynamıştır. Çin'in, Almanya ile ilişkileri İngiltere, Fransa ve AB üyesi
diğer ülkeler ile arasındaki ilişkilere ve işbirliğine başarılı bir deneyim sağlamıştır. İşbirliği
ve kazan-kazan stratejisi Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli bir rol
oynamıştır. Uluslararası dünya düzeninde köklü değişiklikler Almanya'nın ve Çin'in
uluslararası rollerini yeniden tanımlamasına neden olmuştur. ABD'nin Ortadoğu'da
160
yaşadığı ekonomik sıkıntıları Asya Pasifik ile toparlama sürecine girmesi, Avrupa’nın hala
devam eden Avro bölgesi borç krizi ile uğraşması, Çin'in ekonomik canlılığını korumuş ve
arttırmıştır. Almanya ve Çin arasındaki işbirliğinin önemi, ikili ilişkilerin ötesine geçmiştir.
Almanya'nın ve Çin'in yakınlığı, ideolojilerindeki, tarihi geçmişlerindeki, gelişme
düzeylerindeki, siyasal sistemlerindeki, siyasi önceliklerindeki ve kültürlerindeki
farklılıkların olmasına rağmen, uzun dönemli bir stratejinin sonucu olmuştur. Helmut
Kohl, Gerhard Schröder ve Angela Merkel, Şansölyelikleri boyunca Çin'e ziyaretler
gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sonucunda bazı anlaşmalar da imzalanmıştır. Almanya ve
Çin ihracat odaklı ekonomiler olduklarından, Asya'da ve Avrupa'da en büyük pazarlar
olarak birbirlerine ihtiyaç duymuştur. En başından beri Almanya, Çin'in reform sürecini
desteklemiş ve reform sürecini geliştirmesine yardımda bulunmuştur. Almanya ile Çin ikili
düzeyde kültür, bilim, eğitim, hukukun üstünlüğü, çevre gibi birçok alanda da toplantılar
yaparak arasındaki ilişkilerinin temelinin sadece ekonomik ve ticari ilişkiler olmasına izin
vermemiştir. İstikrarlı ve verimli olan Almanya ile Çin arasındaki işbirliği, AB üyesi diğer
ülkelere ve AB'ye de ilham kaynağı olmuştur. Çin, AB üyesi ülkeler ve AB ile ilişkilerini
geliştirmek için çabalamıştır. Bu amaçla AB'nin en etkili üyesi Almanya ile geliştirilen
bağlar, Çin için en önemli hedef olmuştur. Almanya, AB üyesi ülkeler arasında Çin'in
sadece en büyük ekonomik ve ticari ortağı değil; aynı zamanda çok boyutlu stratejik ortağı
olarak kabul edilmiştir. Uzun dönemli ilişkilerde de Almanya'nın Çin için ve Çin'in
Almanya için taşıdığı anlamlar değişmeyecek görünmektedir.
4.2. İngiltere ve Çin Arasındaki İlişkiler
İngiltere açısından Çin'in önemi tarihi geçmişe dayanmıştır. İngiltere'nin ve Çin'in
yoğun ilişkiler kurma istekleri ve çabaları sömürge geçmişlerine sahip olmalarından
kaynaklanmıştır. Tarihsel bağlar ve İngilizce, İngiltere ve Çin arasındaki kültürel ve eğitsel
bağları geliştirmede ve güçlendirmede büyük bir rol oynamıştır. Kaptan John Wendell,
Macau'ya 1637 yılında vararak Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerin kurulması girişiminde
bulunmuştur (Ivimey, 2014: 71). Portekiz ve Ming Hanedanının (1388-1644) muhalefeti
ile bu girişim başarılı olamamış olmasına rağmen Qing Hanedanlığı (1644-1911) boyunca
İngiltere'nin Çin ile ekonomik ve ticari bağlar kurması girişimi sonuca ulaşmıştır (Rees,
2009). 1839 ile 1842 yılları arasında yapılan I.Afyon Savaşını sonlandıran Nanjing Barış
Antlaşması sonucunda Çin; Guangzhou (Kanton), Xiamen (Amoy), Şanghay, Fuzhou
(Foochow) ve Ningbo (Ningpo) limanlarını İngiliz ticaretine açmak ve Hong Kong'u
161
İngiltere'ye bırakmak zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra da Hong Kong meselesi
İngiltere'nin Çin politikasını dolayısıyla İngiltere ile Çin arasındaki ilişkileri de etkileyen
bir mesele halini almıştır.
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra İngiltere, ABD'nin Çin
politikasına destek vermeyerek 6 Şubat 1950 tarihinde Tayvan yerine Çin'i meşru Çin
hükümeti olarak tanımıştır (Carty, 2009). 1954 Cenevre Konferansının ardından iki ülke
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler canlandırılmaya başlanmıştır (Kaufman, 2001: 104).
Çin ile maslahatgüzar seviyesinde diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Çin, İngiltere'ye
temsilci olarak Huan Xiang'ı göndermiştir (Stumbaum, 2009). İngiltere'nin Çin ile
diplomatik ilişkiler kurması Kıbrıs'ı da cesaretlendirmiş, İngiltere'den bağımsızlığını
kazanan Kıbrıs 1960 yılında hemen Çin'i tanımıştır (Snyder, 2009: 25). 1950'li ve 1960'lı
yıllarda, İngiltere'nin Çin'e ilgisinin ve diplomatik ilişki kurma isteğinin artmasının en
büyük nedeni Hong Kong olmuştur. ABD ile İngiltere arasındaki yakın bağlar İngiltere ile
Çin arasındaki ilişkinin belirleyici bir unsuru olmuştur. ABD ile Çin arasındaki ilişkilerinin
ABD Başkanı Richard Nixon'un Çin'i ziyareti ile normalleşmesiyle 13 Mart 1972 tarihinde
İngiltere ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler maslahatgüzar seviyesinden büyükelçi
seviyesine çıkarılmıştır (Loh, 2010).
1979 yılından 1997 yılına kadar İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerinin temelini
Hong Kong’un Çin hâkimiyetine geri dönüşünü içeren müzakereler ve görüşmeler
oluşturmuştur. 1984 yılında iki taraf arasında imzalanan Ortak bildiri ile Hong Kong
üzerindeki temel hakları 1 Temmuz 1997 tarihinden itibaren Çin’in kullanabileceği
belirtilmiştir (Wong, 2008). İngiltere ile Çin arasında kurulan ilişkilere Hong Kong
meselesinin Çin'in istediği şekilde çözülmesiyle olumlu bir hava hakim olmuştur. 1989
Tiananmen Meydanı olayı ile beraber ilişkiler ciddi gerginliklerin ortaya çıkmasıyla zora
girmiştir. İngiltere'nin güvenlik politikasının üç temel dayanağı insan hakları, demokrasi
hukukun üstünlüğü gibi temel değerler, ekonomik şeffaflık ve stratejik savunma olarak
kabul gördüğünden İngiltere, Hong Kong'un demokratikleşme sürecini hızlandırmayı
amaçlamıştır. Hong Kong Çin'e geri verilmeden Tiananmen Meydanı olayları İngiltere
üzerinde önemli bir etkiye neden olmuştur. Avam kamarasında aylarca süren tartışmalar
sonucunda 1989 yılının Aralık ayında İngiltere, 1981 Milliyet Antlaşmasına özel bir
düzenleme yapmak zorunda kalarak Hong Kong'da önemli görevleri elinde bulunduran 50
000 Hong Kong hane halkına İngiliz vatandaşlığı pasaportu sözü vermiştir (Chan,1996).
162
Hong Konglu Çinlilerin siyasi bir güç olmaması ve Çin'in aktif bir güç olması İngiltere'nin
bu strateji ile Çin üzerinde başarılı bir sonuca ulaşmasını mümkün kılmamıştır (Zhang,
2006: 79). İngiltere, İngiliz Vatandaşlık Yasası ile vatandaşlık statülerini belirlemiştir. 1
Temmuz 1997 tarihinde Hong Kong'da doğan Hong Kong vatandaşları İngiliz bağlı
bölgeler vatandaşı pasaportu hakkını kaybetmiş olmalarına rağmen, İngiltere'de
ikametgaha ve çalışmaya izin vermeyen İngiliz denizaşırı vatandaşlığı pasaportu hakları
saklı tutulmuştur (Scott, 1989: 12). Hong Kong'un Çin'e geri verilmesiyle Hong Kong
halkına Çin vatandaşı olma veya göç etme seçenekleri dışında başka seçim hakkı
tanınmamıştır (S. Kwan ve N.Kwan, 2009: 171). Hong Kong vatandaşlarının statüsünün
belirlenmesi ile beraber İngiltere ve Çin arasındaki son kalan tarihsel geçmişten
kaynaklanan mesele de çözülmüştür. 1 Temmuz 1997 tarihinde Hong Kong, bir ülke iki
sistem prensibiyle Çin'e verilmiştir. Hong Kong'un; yatırım, ticaret ve turizm anlamında
uluslararası öneme sahip olması 1997 yılında İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin
canlanmasını sağlamıştır. 1989 yılındaki Tiananmen Meydanı olayları ardından
normalleşemeyen ilişkiler de yeni döneme Hong Kong'un İngiltere'den Çin'e geri
verilmesiyle 1997 yılında girilmiştir. Böylece 1998 yılında, İngiltere ve Çin arasında
kapsamlı bir ortaklık kurulmuştur. İlişkilerin kapsamlı ortaklık olarak tanımlanmasıyla
1999 yılında, Çin Başbakanı Jiang Zemin İngiltere'ye resmi ziyarette bulunmuştur (Wan,
2001: 73). Bu resmi ziyaret, İngiltere'ye Çin Başbakanı tarafından yapılan ilk resmi ziyaret
olması açısından önem taşımıştır. 2004 yılının Mayıs ayında Çin Başbakanı Wen Jiabao
İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Heilmann ve Schmidt, 2014: 182). Bu
ziyaret sırasında İngiltere Başbakanı Tony Blair ve Çin Başbakanı Wen Jiabao, stratejik
ortaklık kuran bir tebliğ imzalamış ve bu tebliğ ile iki ülke aralarındaki öncelikli işbirliği
alanlarını tanımlayan yıllık zirve toplantılarının yapılmasına karar verilmiştir (Rees, 2009).
Bu ziyaret ile beraber İngiltere ve Çin arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık olarak
tanımlanmaya başlanmıştır. 1998 yılında kapsamlı ortaklık olarak tanımlanan ilişkiler,
2004 yılından itibaren stratejik ortaklık boyutu kazanmıştır. İngiltere Başbakanı Tony
Blair, bu ziyaret sırasında silah ambargosunun kaldırılması gerektiğini de vurgulamıştır.
İngiltere, silah ambargosunun kaldırılmasını desteklemiş olmasına rağmen Çin'e yüksek
teknoloji transfer etme konusunda temkinli davranmıştır. İngiliz savunma sanayisi
Amerikan piyasasına odaklanmış olmasından dolayı İngiltere, Fransa'nın ve Almanya'nın
silah ambargosunu kaldırma girişimini desteklemek için isteksiz olmuş ve Çin'in, 2005
yılında Ayrılmazlık Kanununu kabul etmesiyle silah ambargosunu kaldırma girişimini
tamamen askıya almıştır.
163
İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinde stratejik ortaklık boyutunun gerçekleştirilmesi için
fırsatların aranması ve değerlendirilmesi İngiliz stratejisinin temel öğesi olarak kabul
edilmiştir. 6 ile 8 Temmuz 2005 tarihlerinde İngiltere'de gerçekleştirilen G8 Zirvesine
Cumhurbaşkanı Hu Jintao katılmıştır (Kirton, 2011). 5 Eylül 2005 tarihindeki 8.AB-Çin
Zirvesinde İngiltere Başbakanı Tony Blair, Pekin'de AB ile Çin arasındaki stratejik
ortaklığın sadece ekonomik ve ticari konularda işbirliğini değil, aynı zamanda siyasi
konularda da işbirliğini içermesi gerektiğini vurgulamıştır (Dai, 2009). 2005 yılının Kasım
ayında, Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Kraliçe II. Elizabeth'in davetlisi olarak İngiltere'ye
resmi bir ziyarette bulunmuştur (W.Chen, 2011). Çin Başbakanı Wen Jiabao, 2006 yılının
Eylül ayında İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Rees, 2009). 5 Aralık 2007
tarihinde de, Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi İngiltere'ye resmi bir ziyaret
gerçekleştirmiştir (Liang, 2007). 2008 yılında da İngiltere Başbakanı Gordon Brown Çin'e
iade-i ziyarette bulunmuştur (Porter, 2008). 2008 yılının Ağustos ayında Başbakan Gordon
Brown, Çin'in Tibet müdahalesini protesto etmek amacıyla Pekin Olimpiyat Oyunları'nın
açılış törenine katılmamış ancak kapanış törenine katılmıştır (Wintour, 2008). 23 Mayıs
2008 tarihinde İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Tibet ruhani lideri Dalai Lama ile
Londra'da görüşmüştür (Whitman ve Stewart, 2011). Görüşme Downing Sokak 10 numara
dışında, önceki görüşmelerin aksine İngiliz Anglikan Kilisesi lideri ve Canterbury
Psikoposu Rowan Williams'ın konutu Lambeth Sarayında gerçekleştirilmiştir (House of
Commons: Foreign Affairs Committe, 2008: 46). İngiltere, Dalai Lama ile görüşme
fırsatını kaçırmak istememiş ancak bu fırsatı değerlendirirken de Çin hükümetini daha
fazla gücendirmeme yolunu tercih etmiştir. İngiltere Dalai Lama'yı barışın, uzlaşının ve
insan haklarının potansiyel dini simgesi olarak görmüştür. Çin ise bu durumdan rahatsız
olduğunu Çin'in iç işlerine müdahale olarak nitelendirerek kınamıştır. Çin uzmanı
Zhongping Feng, China Daily gazetesinde Batı'nın hem Dalai Lama ile görüşerek hem de
Çin ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmasının mümkün olmadığını vurgulamıştır (Haizhou,
2008). 29 Ekim 2008 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband İngiltere'nin
"Tibet'in bağımsızlığını" desteklemediğine ve Tibet'in Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir
parçası olduğuna dair yazılı açıklamada bulunmuştur (Mackerras, 2011). Böylece;
İngiltere,
Çin'in
Tek
Çin
politikasının
tanıdığını
ve
Tibet'in
bağımsızlığını
desteklemediğini beyan etmiştir. İngiltere'nin Çin'den beklediği sadece Tibet'teki insan
haklarını daha da geliştirmesini gerektiği olmuştur.
164
2009 yılında İngiltere hükümeti, Çin ile ilgili ilk resmi politika belgesi olan "İngiltere
ve Çin: Ticari Sözleşme için Çerçeve" başlıklı yeni stratejisini yayınlayarak Çin'e yönelik
İngiliz dış politikasını oluşturan Çin'in hızlı büyümesinden İngiltere için en iyisini
sağlama, sorumlu küresel aktör olarak Çin'in varlığını arttırma, sürdürülebilir kalkınma,
modernleşme ve Çin'deki iç reformu geliştirme olarak üç temel öğeden bahsetmiştir (Neill,
2011). Gordon Brown ile beraber İngiltere, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerin
geliştirilmesi ile ilgilenmeye başlamıştır. Bu politika belgesi sayesinde, İngiltere'nin dış
politikasında Çin'in ana gündem maddesi olduğu vurgulanmış olmasına rağmen, bu
değişiklik İngiltere ulusal güvenlik stratejisine yansıtılmamıştır (Gow, 2010). 2010
tarihinde yapılan seçimler sonrasında İngiltere Başbakanı olan David Cameron, Almanya
Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'den sonra 14 Mayıs
2012 tarihinde Dalai Lama ile görüşmüştür (Gordon, 2014: 64). Çin, David Cameron'ın
Dalai Lama ile görüşmesini Tibet'in bağımsızlığına destek vermek olarak algılamıştır.
İngiltere ile Çin arasındaki ilişkiler Fransa ve Almanya örneklerinde olduğu gibi Dalai
Lama ile görüşülmesi nedeniyle olumsuz etkilenmiştir. İngiltere Başbakanı David
Cameron'ın, 2 Aralık 2013 tarihinde Çin'e 3 günlük resmi ziyarette bulunmasıyla ilişkiler
normalleştirilmeye çalışılmıştır (Chunyan, 2013). Bu ziyaret, David Cameron'un Dalai
Lama ile görüşmesinin ardından Çin'e gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olması açısından
önem taşımıştır. İngiltere Başbakanı David Cameron basın toplantısında Çin'in yükselişini
bir fırsat olarak gördüğünü, dışa açık bir İngiltere’nin, dışa açılan bir Çin için fırsat
olduğunu ve dünyada hiçbir ülkenin Çinli yatırımlara Birleşik Krallık kadar açık, Birleşik
Krallık kadar ideal bir ortak olmadığını dile getirmiştir (Cameron, 2013b). İngiltere
Başbakanı David Cameron Çin'den ayrılmadan önce Çin'de yayınlanan haftalık Caixin
dergisine dışa açık İngiltere'nin, dışa açılan Çin ile ortak olmasının üç yolu olduğunun, bu
üç yolun ilkinin İngiltere'nin ve Çin'in ikili ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeye devam
etmesi gerektiğinin, ikinci olarak her iki tarafın serbest ticaret ve ekonomik açıklık için
dava ortakları olabileceğinin, üçüncü olarak, Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri olarak,
İngiltere ve Çin İran ile görüşmeler, terörle mücadele ve iklim değişikliği gibi kapsamlı bir
dizi uluslararası konularda beraber diyalog geliştirme sorumluluğuna sahip olduğunun
vurgulandığı bir makale yazmıştır (Cameron, 2013a). İngiltere, AB'nin Çin ile ticaret ve
yatırım ortaklığının uzun dönemde derinleştirilmesi için en uygun ortak kabul edilmiştir.
2012 yılında AB-Çin Zirvesi sırasında Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun önerdiği ikili serbest
ticaret anlaşması David Cameron'ın 2013 yılındaki Çin ziyaretini şekillendirmiştir (Watt ve
Mason, 2013). Hatta David Cameron, AB ve Çin arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerini
165
kolaylaştırmak için destek sözü vermiştir (Barker ve Stacey, 2013). Avrupa Komisyonu bu
tür müzakerelere başlamak için çok erken olduğunu savunarak David Cameron'un ziyareti
sırasında Çin'e verdiği sözleri eleştirmiştir (Liu, 2014). Çin'e David Cameron'ın 2013
yılındaki ziyareti İngiltere'nin Çin'deki rolü hakkında Çin'in fikir sahibi olmasını
sağlamıştır. ÇKP'nin resmi gazetesi olan Global Times gazetesinde yayınlanan bir makale
de, İngiltere'nin artık Çin tarafından büyük bir güç olarak kabul edilmediği ve Çin'in AB
ile ilgili dış politikasında İngiltere'nin kolaylıkla yer değiştirebilir bir ülke konumuna
gelmiş olarak algılanmaya başlandığı ifade edilmiştir (Wright, 2013). İngiltere, Çin ile
ilişkilerinde Almanya'nın ilişkilerdeki özel konumunun yerini alamamıştır.
İngiltere; Çin'i stratejik ortak ve artan bir şekilde de ekonomik öncelik verilmesi
gereken bir ülke olarak görmüştür. Çin, İngiltere'nin AB üyesi ülkeler içinde ABD'den en
fazla etkilenen AB üyesi olduğunu düşünmüştür.
Buna rağmen, İngiltere'nin Çin
politikası, ABD ile tamamen uyuşmamıştır. ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında vize
konusunda sert önlemler alırken, İngiltere Çinli öğrenciler için bir numaralı yurtdışı hedefi
haline gelmiştir. İngiltere'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Kraliyet Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü'ne göre 2003-2004 eğitim ve öğretim yılında 45,000 Çinli öğrenci
İngiltere'de üniversite eğitimine başlamıştır (Nania ve Green, 2004: 1). 2005 yılında
İngiltere ve Çin hükümetleri tarafından imzalanan İngiltere-Çin Sürdürülebilir Gelişme
Diyalogu; eğitim, deneyim paylaşma, ulusal kaynak korunmasını ve yönetimini
destekleme, kentsel gelişme ve sürdürülebilir tüketim ve üretim alanlarını kapsamıştır
(Gow, 2010). 2007 yılının Eylül ayından ile 2008 yılının Nisan ayına kadar olan tarihleri
arasında İngiltere'de British Museum’da "Terra Cotta Askerleri Çin’in İlk İmparatoru’nun
Koruyucuları” (Terra Cotta Warriors: Guardians of China’s First Emperor) başlıklı sergi
gerçekleştirilmiştir (Monro, 2007: 31). Bu sergi İngiltere'nin Çin için önemini sembolik
olarak göstermiştir. Bu sergi sayesinde iki ülke kültürel bağlarını arttırmış, bu sergi
aracılığıyla Çin tarihini İngiltere'ye anlatma fırsatını yakalamıştır.
AB, Çin'in en büyük pazarı ve İngiltere, AB ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin
gelişmesinde olumlu bir rol oynamıştır. 2004 yılında İngiltere ve Çin arasındaki ticaret
hacmi 19,7 milyar dolar, 2005 yılında 24,5 milyar dolar, 2006 yılında 30,7 milyar dolar,
2007 yılında 39,4 milyar dolar, 2008 yılında 45,6 milyar dolar, 2009 yılında 39,2 milyar
dolar, 2010 yılında 50,1 milyar, 2011 yılında 58,7 milyar dolar, 2012 yılında 63,1 milyar
dolar, 2013 yılında 70 milyar doları bulmuştur (Liu, 2014). 2008 yılında Dalai Lama ile
166
görüşülmesi İngiltere ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere olumsuz olarak
yansımıştır. 2009 yılında iki taraf arasındaki ticaret hacmi azalmıştır. 1 Nisan 2009
tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao Londra'da G20 Liderler ikinci Mali Zirvesi'nde
İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Prens Charles ile bir araya gelmiş, zirvede küresel
ekonomik krizle ilgili kapsamlı uzlaşmanın sağlanması ve uluslararası finansal sistemde
reformların arttırılması amaçlandığı vurgulanmıştır (Chan, 2011). İngiltere'nin Çin ile
ilişkilerini normalleştirme çabaları ile 2010 yılında ticaret hacmi artmıştır. Avro bölgesi
borç krizinin yaşanmasından beri, İngiltere’nin ekonomisi daha çok etkilenmiş, diğer AB
üyesi ülkelere göre daha kötü bir gidişat sergilemiştir. Çin, 2013 yılında İngiltere'den 7,2
milyar dolar değerinde araçlar; 1,2 milyar dolara tıbbi ve teknik donanımlar; 1 milyar
dolara elektronik donanımlar; 990 milyon ilaç, 851 milyon dolara bakır; 610,4 milyon
dolara odun hamuru; 461,6 milyon dolara plastik; 362,1 milyon dolara mücevher ve değerli
metaller; 357,5 milyon dolara ithal etmiştir (Top China Imports from UK, 2013). İngiltere,
Çin’den 11,9 milyar dolara elektronik donanım; 9,8 milyar dolara makineler, motorlar,
pompalar; 3,5 milyar dolara aydınlatma ve mobilya; 3 milyar dolara tekstil; 2,9 milyar
dolara örgü veya tığ işi giyim; 1,8 milyar dolara ayakkabı; 1,5 milyar dolara plastik; 1,3
milyar dolara demir ve çelik ürünleri; 1,2 milyar dolara deri ithal etmiştir (Top UK Imports
from China, 2013).
2014 yılında Çin Başbakanı Li Keqiang,
İngiltere'ye resmi bir ziyaret
gerçekleştirmiştir (Chu, 2014). Ziyaretten önce Times gazetesinde yayınlanan makalesinde
Li Keqiang, İngiltere'ye ziyaretinin üç amacının olduğunu, bu amaçların ilk olarak çeşitli
alanlarda işbirliğini derinleştirmenin yollarını tartışmak ve böylece her iki tarafında
ekonomisinin büyümesini teşvik etmek, ikinci olarak yanlış anlamaları ve şüpheleri
ortadan kaldırmaya çalışmak ve üçüncü olarak İngiltere'nin deneyimlerinden yararlanmak
olduğunu vurgulamıştır (Jones, 2014). Bu resmi ziyarette göstermiştir ki; İngiltere, Çin ile
daha sorunsuz ilişkiler kurmayı hedeflemiştir. Uzun dönemde İngiltere, Çin için hassas
olan egemenliğini ve ulusal bütünlüğünü ilgilendiren meselelerde Çin'i rahatsız edici
kararlar almadığı takdirde iki ülke arasındaki ilişkiler kazan-kazan stratejisi çerçevesinde
ilerleyecek görünümü sergilemiştir. Son yıllarda İngiltere, Çin ile ilişkilerin ilerletilmesi
için pragmatik bir bakış açısıyla çaba göstermiştir. İngiltere, Çin ile Almanya örneğindeki
gibi daha derin işbirliği için çalışmaktadır. Çin'in İngiltere ile beraber uluslararası
meselelerde daha sorumlu ve yapıcı rol oynadığını görmek istemiştir. İngiltere, Dalai Lama
meselesi yüzünden Çin ile yaşadığı benzer sıkıntıları Hong Kong seçimleri ile ilgili aldığı
167
Birleşik Krallık Parlamentosu Dışişleri Komitesinin Hong Kong’da 2017 yılındaki
seçimleri inceleme kararıyla da yaşayacak görünmüştür (Lunn, 2014: 5).
İngiltere ile Çin tarihte Hong Kong meselesi de dahil olmak üzere hiçbir mesele de
köklü çatışma yaşamamıştır. İngiltere, Almanya'dan sonra Çin'in ikinci en önemli Avrupalı
ticaret ortağı olarak kabul edilmiştir. İngiltere, Çin'in para birimi ve tahvil ticareti için off
shore (kıyı bankacılığı) merkezi olmaya çabalamıştır. Çin'in bölgesel ve küresel meselelere
küresel aktör olarak yapıcı etkisi her geçen gün artmıştır. Çin ile ikili ilişkilerini
geliştirmek isteyen İngiltere; AB, BM ve ABD nezdinde çalışmıştır. İngiltere, kendisini
Avrupa'nın kapısı olarak görerek, ABD ve Avrupa arasında stratejik öneme sahip bir köprü
görevi olduğunu düşünmüştür. Tony Blair de İngiltere'nin ABD ile Çin arasında önemli bir
yapıcı ve birleştirici köprü görevine sahip olduğunu vurgulamıştır (Brown, 2010: 56).
İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin olumlu gidişatı, ABD ile ilişkilere de yansıması
ihtimali mevcuttur. İngiltere; Çin'den Avrupa'ya finansal ve ekonomik köprü olma yolunu
seçmiştir. Bu yüzden de Çin ile ilişkilerinde en az Çin'in de İngiltere kadar kendisine
ihtiyaç duyduğunu düşünerek Çin ile ilgili dış politika stratejisini hayata geçirmiş ve
yürütmüştür. İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinde en büyük yanılgısı, ilişkiler iyi giderken
Çin'in hassasiyet duyduğu meseleler ile ilgili kararlar alması olmuştur. Bu kararlar ile Çin,
İngiltere’nin hiç yetkisi olmadan iç işlerine müdahale ettiğini düşünmektedir. İngiliz
ekonomisi bu tarz kararlardan zarar görmektedir. İngiltere, Almanya ile kurulan ilişkiler
gibi ilişkilerini Çin ile geliştirme amacıyla Almanya'nın deneyimlerinden yararlanması
faydalı olacaktır. Verimli ilişkilerin ortaya çıkması son dönemde tarafların ekonomik
güçleri göz önünde bulundurulduğunda İngiltere’yi daha çok memnun edecek
görünmüştür. Aksi takdirde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir takip
etmeye devam edeceği varsayılmıştır. Yakın dönemde Çin’in hassas olduğu meselelerle
ilgilenmese bile İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin, Almanya ile Çin arasındaki ilişkilere
benzemesi muhtemel görünmemektedir.
4.3. Fransa ile Çin Arasındaki İlişkiler
Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler tarihsel geçmişten ve zengin kültürel mirastan
yoğun şekilde etkilenmemiş olmasına rağmen ikili ilişkilerinin geliştirilmesi için sosyopolitik temeller birbirlerine benzer ve yakın olmaları gibi aynı zamanda yeni ve stratejik
özellikler taşımıştır. Fransa'nın; Almanya ve Çin arasındaki güçlü ekonomik ve ticari
168
ilişkiler ile İngiltere ve Çin arasındaki Hong Kong'dan kaynaklanan tarihsel bağlardan
yoksun olsa da Çin ile siyasi ilişkileri, AB üyesi diğer ülkelere göre birçok bakımdan daha
güçlü kabul edilmiştir. Fransa'nın ve Çin'in güçlü ilişkisi çoğunlukla uluslararası
gelişmelerde iki ülkenin benzer değerlendirmelerine ve ABD'nin hegemonyası hakkında
benzer şekilde güçlü karşı duruşlara sahip olmalarına dayanmıştır. Sosyo-politik sistem ve
coğrafi olarak birbirlerine uzak olmalarına, hümanizm ve sahip oldukları değer sistemleri
açısından birbirlerine göre farklılık içermelerine rağmen, Fransa ve Çin birçok
benzerliklere de sahip kabul edilmiştir. Her iki taraf büyük ihtişamlı bir kültüre ve tarihe
sahiptir. Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler, Çin'e Fransız Cizvit rahiplerin gelmesi ile
yaklaşık dört yüz yıl önce başlamıştır (Qi, 2013). 14. Louis döneminde Arcadio Huang ilk
Fransızca-Çince sözlüğü yazmıştır (Chatterjee ve Hawes, 2008: 91). Avrupa Aydınlanma
filozoflarından Montesquieu, Voltaire, Rousseau ve Diderot Çin tarihini araştırmış ve bu
filozofların Çin ile ilgili araştırmaları 18.yüzyılda Fransa'da dramatik ve radikal
değişiklikleri teşvik etme de vazgeçilmez bir rol oynamıştır (Mungello, 1991). Fransa ile
Çin arasında ortak değerler yaratmak adına 1920 yılında Çin-Fransız Üniversitesi Pekin'de
kurulmuştur (Bailey, 2014). 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başlarına kadar Çin
kapitalist reformistler ve devrimciler, Fransız Devrimi'nin deneyimlerinden yararlanarak
Çin ulusunun yeniden canlandırmak için derin çalışmalar yapmıştır. Fransız devriminin
ortaya çıkmasında Avrupa Aydınlanma filozoflarının Çin tarihi ile ilgili araştırmaları
etkilerken; Çin ulusunun yeniden inşası sürecinde de Fransız devriminin deneyimlerinden
ve etkilerinden yararlanılmıştır. Çinli bilim adamı Ku Hung-Ming, Qing Hanedanı
döneminde Fransız ve Çin halkı arasındaki benzerlikleri vurgulayarak Fransızların Çinlileri
ve Çin medeniyetini gerçekten iyi anlayan insanlar olduğunu ifade etmiştir (Hung-Ming,
2013: 12). 1918 yılında, Li Dazhao "Fransız ve Rus Devrimleri Karşılaştırılması" başlıklı
makalesinde Fransız Devrimini Rus Devrime karşı övmüştür (Pantsov ve Levine, 2013:
61). Çin Almanya'ya karşı savaş ilan ettiğinde 1919 yılında Çin de 4 Mayıs Hareketi
başlamıştır (Guoqi, 2014). 4 Mayıs Hareketinin başlamasından sonra, birçok vatansever
Çinli genç çalışmak ve okumak için Fransa'ya gitmek zorunda kalmış; onlardan en
önemlileri olan Zhou Enlai, Zhu De ve Deng Xiaoping, Marksizm ve Leninizm ışığında
Fransız Devriminden etkilenerek Fransa'da devrimci bir grup Çinli Sosyalist Gençlik
Birliği kurmuştur (Song, 2013: 59).
27 Ocak 1964 tarihinde Charles de Gaulle'nin dış politikası çerçevesinde Fransa, Çin
ile diplomatik ilişkiler kurmuş ve Soğuk Savaş'ın gerginliklerinin ortasında, Fransa Çin ile
169
tam diplomatik ilişkiler kuran ilk batılı büyük güç olmuştur. Fransa'ya göre Çin Fransa'nın
dünya toplumuna entegresi için en iyi stratejik ortak olarak görülmüştür. Batı Avrupa,
Japonya ve Çin'in hızlı yükselişi ile uluslararası dünya düzeni tek kutuptan çok kutuplu
sisteme dönüşmeye başlamıştır. Fransa'nın ve Çin'in çok kutuplu bir dünya inşa etme
hedefine sahip olmaları yakınlaşmalarını kolaylaştırmıştır. Charles De Gaulle'ün görüşüne
göre, tek kutuplu uluslararası sistem Fransa'nın bağımsızlık politikasına ve "büyük güç"
statüsüne uygun tasarlanmamıştır (Behr, 2009: 51). 6 Haziran 1964 tarihinde de Fransa'ya
Çin'in ilk büyükelçisi Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle güven mektubunu
sunmuştur (Peking Review, 1964: 181). Batı dünyası tarafından uzun bir süre tanınmayan
komünist Çin, 1964 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından daha çok
ABD'ye yönelik bir siyasi hareket olarak tanınmış ve Fransa ile Çin arasındaki diplomatik
ilişkiler başlamıştır. Fransa’nın Çin’i 1964 yılında tanımasıyla ikili arasındaki ticaret hacmi
100 milyon dolara ulaşmıştır (Zhai, 2010: 194). İlişkilerin kurulmasına rağmen, Fransa Çin
ile ABD'nin ilişkileri normalleşene kadar beklemiştir. 11 ile 17 Eylül 1973 tarihleri
arasında Fransa Cumhurbaşkanı Georges Pompidou, Çin'i ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı
olmuştur (Mayall ve Navar, 1980: 219). Air France Pekin'den Paris'e 1973 yılının Eylül
ayında ilk Avrupa havayolunu açmıştır (Dougan, 2002: 56). 1975 yılında Çin Başbakan
Yardımcısı Deng Xiaoping de, ilk resmi ziyaretini Batılı ülkelerden Fransa'ya
gerçekleştirmiştir (Brødsgaard ve Kirkebæk, 2001). 1978 yılında Fransa ve Çin arasında
"Bilim ve Teknoloji İşbirliği Anlaşması" imzalanmıştır (Lu, 2009: 119). Bilimsel ve
teknolojik işbirliği ile ilgili ilk hükümetler arası anlaşma bir Batılı ülke ve AT üyesi olan
Fransa ile Çin tarafından imzalanmıştır. İki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkilere
rağmen 1980'lere kadar Fransa ile Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin
geliştirilmesine çaba harcanmamıştır. Fransa'nın Çin ile ilişkilerindeki çaba harcama
konusundaki isteksizlik, Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin İngiltere'nin ve Almanya'nın
Çin ile ilişkilerine göre daha geride kalmasına neden olmuştur. Sosyalist Partisinden
seçilen ilk Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde (1981-1995) Fransa, Çin ile
ilişkilerin önemini anlayarak hareket etmeye başlamıştır (Tiersky, 2003: 96). 1982 yılında
iki ülke ilk nükleer enerjinin barışçıl kullanımını içeren işbirliği anlaşmasını imzalamıştır
(Kent, 2009: 72). 1989 Tiananmen Meydanı olayları sonrasında Fransız Sosyalist liderler
diğer batılı ülkelerin liderlerine nazaran Çinli muhaliflere çok hassas davranmıştır. Çinli
muhalifler için Fransa sığınılacak liman haline gelmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı François
Mitterrand, Çinli muhaliflere Paris'te, "Çin'de Demokrasi için Federasyon" kurmalarına
izin vermiştir (Langley, 2009: 66). Siyaset bilimci Yan Jiaqi, oyun yazarı Su Xiaokang,
170
öğrenci lideri Wuer Kaixi, bilgisayar programcısı Wan Runnan gibi hareket liderlerine
barınma ve siyasi iltica hakkı tanınmıştır (Shambaugh, 1992). Fransa'nın muhaliflerin
taraftarı şeklinde davranması, Fransa ile Çin ilişkilerini durdurma noktasına getirmiştir.
Bunun yanında Fransa'nın Tayvan'a silah satmaya karar vermesi, Çin hükümetini tamamen
kızdırmıştır. 1990 yılında 4,8 milyon dolara Tayvan 16 La Fayette fırkateyn ve 1992
yılında 3,8 milyon dolara yaklaşık 50 adet Mirage-2000 savaş jetleri satın almıştır
(Stumbaum, 2009). Fransa dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biri, Tayvan da en
büyük silah ithalatçılarından biri olarak kabul edilmiştir. Bu sayede Doğu Asya'daki
Fransa'nın varlığı güçlenmiştir. 1989 ile 1994 yılları arasında Fransa, Tayvan ile çok yakın
ilişkiler geliştirmiştir (Friedman, 2008). 1989 ile 1994 yılları arasında Tayvan ile yakın
ilişkiler kuran Fransa bu yıllar arasında Çin ile en sorunlu ilişkilere sahip olmuştur. 1989
ile 1994 yılları arasında Tiananmen Meydanında yaşanan olayların ardından AB'nin Çin'e
uyguladığı silah ambargosu yüzünden Çin'in Fransız silah sanayisi için yeni pazar
yaratamaması, 1789 Fransız Devriminin 200. yıldönümü ve Fransız Sosyalist Partisinin
insan hakları merkezli dış politika geliştirip takip etmesi Fransa'nın, Tayvan ile çok yakın
ilişkiler kurmasının nedenleri olarak görülmüştür. Bu arada; Tayvan ile Fransa arasında
yakın ilişkilerin kurulması Çin'i ciddi anlamda rahatsız etmiştir. 1992 yılında, Fransa ve
Tayvan arasındaki silah satışı anlaşması Çin'in tepkisine yol açmıştır. Çin de Fransa'nın
Tayvan'a silah satışına karşılık, Guangzhou'daki Fransız Danışma ve Ekonomik Genişleme
ofisini kapatmıştır (Taube, 2002). Çin’deki metro yapımında Fransız işletmelerin ihalelere
girmelerine izin verilmemiştir (Hughes, 2013: 135). Fransa ile yapılan birçok ihale
anlaşması iptal edilmiştir. Fransa ve Çin diplomatik ilişkilerini kurmalarından bu yana,
ilişkilerini güçlendirmek ve geliştirmek için yeni fırsatlar ele geçirmiş olmalarına rağmen,
ikili ilişkilerde iki önemli olay Tiananmen Meydanı Olayları ve Fransa'nın Tayvan'a silah
satışı olumsuzlukların yaşanmasına neden olmuştur. Tiananmen Olayları, Fransız Sosyalist
hükümeti ile Çin arasında yaşanan ilk olumsuzluk olmuştur. Bu dönemde Fransa insan
hakları, Tayvan, Tibet ve silah satışı gibi konularda Çin'e baskı uygulamıştır. 1989 ile 1994
yılları arasında Tiananmen Meydanı Olayları ve Tayvan'a Fransız silahlarının satışının
devamı nedenleriyle Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde her iki aktör açısından hayal
kırıklığı dönemi yaşanmıştır.
Asya ile ilişkilerin geliştirilmesi Fransız dış politikasının temel önceliği haline
gelmesiyle 12 Ocak 1994 tarihinde iki hükümet Fransa'nın Tayvan'a artık silah
satmayacağına yönelik ortak bir deklarasyon yayınlamıştır (Xiang, 2009). Çin ile öncelik
171
uzun dönemli bir ortaklık kurmak ve ortaklılığın sürekliliği sağlamak Çin'e yönelik Fransız
dış politikasının ana temaları olarak kabul edilmiştir. 1994 yılında yeni Fransız merkez sağ
hükümeti iktidara gelince, Çin ile stratejik ortaklık kurulmaya çabalanmıştır (Wan, 2001:
71). Başbakan Edouard Balladur ve Dışişleri Bakanı Alain Juppe göreve gelmelerinden bir
ay sonra 7 ile 10 Nisan 1994 tarihleri arasında Çin'e ilk ziyaretlerini gerçekleştirmiştir
(Jeffries, 2013: 653). Fransa'nın Tayvan'a silah satışından kaynaklanan ilişkilerdeki
gerginlik Fransa'nın Tek Çin politikasını benimsediğini yinelemesi ve silah ticaretini
yasaklaması ile giderilmeye çalışılmıştır (Friedman, 2008). Tek Çin politikasını
benimsediğini yinelemesinin ardından iki taraf arasındaki ikili ilişkiler hızla gelişmeye
başlamıştır. Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin politika yapımında Fransa Devlet
Başkanlarının Çin'e yönelik politikalarında üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmaları ve
Tayvan'a silah satışının devamı Fransa ile Çin arasındaki ilişkileri yönlendiren en hassas
iki önemli unsur olarak dikkat çekmiştir. 12 Eylül 1994 tarihinde Çin Başbakanı Jiang
Zemin, Fransa ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin otuzuncu yıldönümünü kutlama
nedeniyle Fransa'ya resmi bir ziyarette bulunmuş, bu ziyaret sırasında "Çin ile Batı Avrupa
arasındaki İlişkilerin gelişmesi için Dört Prensibini" 21. yüzyılda uzun vadeli, istikrarlı ve
samimi işbirliğini geliştirilmesi, çeşitli farklılıkların dikkate alınarak karşılıklı saygının
sağlanması, karşılıklı yarar için ortak kalkınmanın teşvik edilmesi, uluslararası konularda
danışma ve işbirliğinin arttırılması olarak ayrıntılı şekilde açıklamıştır (Möller, 2002).
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques René Chirac çatışmadan vazgeçerek Çin ile insan hakları
diyalogunu öneren ve bir ülke iki sistem politikasını destekleyerek açıkça "Tayvan'ın
bağımsızlığına" karşı olan ilk Batı lideri olması nedeniyle Fransa ile Çin arasındaki
ilişkilerin onarılmasına yardımcı olmuştur. İnsan hakları ve Tayvan gibi konularda bu
dönemde Çin'e karşı olumlu bir tavır sergileyen Fransa, Çin ile ilişkilerin gelişmesine,
Fransa ile Çin arasındaki olumlu ilişkilerin aracılığıyla AB ile Çin arasındaki ilişkilerin de
gelişmesine ve ilerlemesine katkıda bulunmuştur. 6 Nisan 1997 tarihinde Cenevre’de
Fransa, 53. BM İnsan Hakları Komisyonunda AB üyesi ülkelerini ve Hollanda’nın AB
Bakanını, Çin’i insan hakları konusunda eleştiren kararını geri çekmesi için ikna etmeye
çalışmış ama başarılı olamamıştır (Wong, 2012). 16 Mayıs 1997 tarihinde Jacques René
Chirac’ın Çin’i ziyareti ile beraber Fransa ile Çin arasında geniş kapsamlı ortaklık
kurulmuştur (Cheng, 1999). Böylece; Çin ilk kez bir Batı gücü ile beraber bir ortaklık
kurmuştur. Fransa ile Çin yayınladıkları ortak deklarasyon ile insan hakları ile ilgili olarak
her iki taraf farklılıklara saygı duyduklarını deklare etmiştir. Her iki taraf kapsamlı bir
ortaklık inşa etmek için ideoloji farklılıklarından ve kısa dönemli ekonomik çıkarlarından
172
vazgeçerek uzun dönemli bir strateji belirlemeye karar verdiğini göstermeye çalışmıştır.
1997 yılından beri Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde çok kutupluluk fikri ön planda
tutulmuştur. Soğuk Savaş sonrasında özellikle 11 Eylül saldırılarında ve Irak Savaşında
ABD'nin hakim bir rol oynaması, 2003 Irak savaşında Fransa'nın ve Çin'in ortak
muhalefeti ile BM Güvenlik Konseyi'ndeki konumlarını uyumlu hale getirmelerine ve
bağlarını güçlendirmelerine imkan tanımıştır.
Fransa ile Çin arasındaki kültürel ilişkileri geliştirme bağlamında ilk defa Çin
tarafından Çin Kültür Merkezi 29 Kasım 2002 tarihinde Paris'te Batılı bir ülkede açılmıştır
(Niquet, 2012). Çin 2003 yılında SARS salgınından muzdarip olduğu dönemde diğer AB
üyesi ülkelerin liderleri Çin'e planlanan resmi gezilerini iptal etmiş veya ertelemiş
olmalarına rağmen, Fransa Başbakanı Jean Pierre Raffarin planlandığı gibi 25 ile 26 Nisan
2003 tarihleri arasında SARS virüsü ile Çin'in mücadelesinde destek olmak maksadıyla
resmi ziyaretini gerçekleştirmiştir (Gardner, 2005: 134). SARS salgını, Çin’in ekonomik
gelişmelerini olumsuz etkilemiştir. SARS ile mücadele eden Çin’in yalnız bırakılmaması
Çin açısından önemli bir hareket olmuştur.
Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Fransa
Cumhurbaşkanı Jacques René Chirac'ın davetini kabul ederek ve ilk kez Fransa'nın ev
sahipliğinde "G8+5" Zirvesine katılmıştır (Bayne, 2011). 2003 yılının sonlarından itibaren,
Fransa AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunu Çin'in kaldırılmasına yönelik yürüttüğü
lobi faaliyetlerine ve kampanyalarına destek vermiştir. 6 Ekim 2003 tarihinde Fransa'da
Çin Kültür yılı, 2004 yılı da Çin'de Fransa kültür yılı olarak kutlanmıştır (D'Hooghe,
2011). 2004 yılında Fransa'da Çin Yılı sırasında Eyfel Kulesi Çin'in bahar şenliğini
kutlamak için Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao'nun ziyareti öncesinde kırmızı ışıklarla
süslenmiştir (Kynge, 2006: 94). Nicholas Sarkozy, Çin'i ziyaret ettiğinde Çin'in görkemli
gelişmesinin dünya için Çin'in talih kuşu olduğu şeklinde değerlendirmiştir (Cabestan,
2008). Fransa'nın asıl amacı Çin ile dengeli ve güçlü bir ilişkinin kurulmasını sağlamak
olmuştur, bu yüzden de Çin'in yumuşak karnı olan meselelerde hassas davranarak
ilişkilerde özellikle ticaret, yatırım ve teknoloji transferine yönelik daha somut işbirliğine
fırsat vermiştir.
31 Mart 2004 tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao ile telefonda görüşen Fransa
Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Tek Çin politikasını benimsemeye devam edeceğini ve
Fransa ile Çin arasındaki ikili ekonomik ve ticari işbirliğini geliştirmek istediğini
vurgulamıştır (Xinhua, 2004). İlişkiler geniş kapsamlı stratejik ortaklık olarak
173
tanımlanmaya başlanmıştır. Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık boyutu
kazanması İngiltere, Almanya, diğer AB üyesi ülkelerin ve AB'nin de Çin ile stratejik
ortaklık boyutunda ilişkilerin ilerlemesini teşvik etmiştir. Böylece, Fransa ile Çin
arasındaki ilişkiler 2004 yılı itibariyle yeni bir döneme girmiştir. Fransa, çok kutupluluğun
başarılmasını Çin ile ilişkilerinde bir amaç olarak görmüştür. 1997 yılında Fransa ile Çin
arasında kurulan geniş kapsamlı ortaklığın 2004 yılında kapsamlı stratejik ortaklık halini
almasıyla, Fransa Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğunu kabul ettiği bir antlaşmanın
imzalanmasını sağlamıştır, ancak Çin'in beklediği gibi olmamış ve bu yeni antlaşma, 1989
ile 1992 yılları arasında büyük silah satışının başlatılmasıyla onaylanan Fransa ile Tayvan
arasındaki uzun dönem askeri işbirliğini sonlandıramamıştır (Cabestan, 2008). Fransa,
savunma amaçlı silahları Tayvan'a satmaya devam etme hakkını saklı tutmuştur. Bu durum
da Çin'in Fransa ile ilişkilerinde hayal kırıklığı yaşamasına neden olmuştur.
Fransa, Çin'e uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını en çok isteyen ve Çin'e
en fazla silah ihracatı yapan Avrupa ülkesi, Fransa Başbakanı Jacques René Chirac silah
ambargosunun kaldırılmasını en çok isteyen Avrupalı liderlerden biri olmuştur. Bazı
Fransız medya kuruluşları, Jacques René Chirac dönemini Çin'in Fransa'ya yönelik
politikasının Fransa'ya hiç yarar sağlanamadığı yönünde eleştirmiştir (Task Group For
Institute of European Studies, 2013). Fransa Çin'e uygulanan silah ambargosunun,
öldürücü silahları kapsadığını kabul ederek; öldürücü olmayan silahlara, gemiler ve
uçaklar için elektronik sistemleri, radarları, optoelektronik cihazları dahil ederek satışına
izin vermiştir (Stumbaum, 2009: 171). Çin Başbakanı Wen Jiabao, 5 Aralık 2005 tarihinde
Fransa'yı ziyareti sırasında 150 adet A320 yolcu uçağını 10 milyon dolara satın almayı
kabul etmiştir (Wan, 2007). Gelişmiş Mirage 2000-9CS savaş uçaklarının satışı ile ilgili
görüşülmüştür (Wong, 2012). Fransa Savunma Bakanı Michèle Alliot-Marie, 15 Şubat
2005 tarihinde Financial Times gazetesine Batı ülkelerinin yardımı olmadan da Çin'in
kendi silah teknolojisini geliştirecek durumda olmasından dolayı AB'nin Çin'e uyguladığı
silah ambargosunu kaldırmasının AB'ye Çin'e göre daha çok avantaj sağlayacağını
belirtmiştir (Spiegel ve Thornhill, 2005). Çin; askeri harcamalarını arttırarak askeri gücünü
geliştirme ve askeri modernleşmesini sağlamayı tercih etmiştir. AB'nin Çin'e silah
ambargosunu kaldırarak silah satmaya başlamasıyla AB, Çin'in sahip olduğu askeri
donanım hakkında fikir sahibi olmuş olacaktır. AB'nin silah ambargosunu kaldırması ile
Çin'in silah ithalatı yaptığı diğer alternatif ülkeleri devre dışı bırakacaktır. 2005 yılının
Nisan ayında Fransa Başbakanı Jean Pierre Raffarin, Çin'i ziyaretinde Ayrılmazlık
174
Kanununun Çin'in Tek Çin politikasına uygun olduğunu; bir ülke iki sistem formülünün
Tayvan meselesini çözmek için en ideal formül olduğunu vurgulamıştır (Cabestan, 2008).
Böylece, Fransa Çin'in Tek Çin politikasını kabul ettiğini göstermiştir. 2008 yılının
başlarında Fransa'nın Kosova'yı tanımasını Çin, Kosova’nın bağımsızlığının Tayvan, Tibet
ve Doğu Türkistan için emsal teşkil edebileceğinden yanlış anlamalara sahip olmuştur ve
bağımsızlığın desteklenmesinden iç işlerine müdahale olarak görerek rahatsızlık duymuştur
(Cabestan, 2008).
2008 yılının Mart ayında Yüzlerce Tibetli rahip Pekin yönetimine karşı Tibet
ayaklanmasının 49. yıldönümü amacıyla Lhasa'da toplanmıştır. Tibet'te olan protestolara
Çin'in şiddetli müdahalesini protesto etmek amacıyla Avrupa Parlamentosu Pekin
Olimpiyatlarının açılış töreninin AB liderleri tarafından boykot edilmesi çağrısında
bulunmuştur. Almanya Şansölyesi Angela Merkel açılış törenine katılmayacağını
belirtmesine rağmen, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy Temmuz ayına kadar
Olimpiyatlara katılıp katılmayacağı konusunda açıklama yapmamıştır (D’Hooghe, 2011).
Olimpiyat oyunları başlamadan önce Olimpiyat meşalesinin taşınması sırasında Atina'dan,
Londra'ya, San Francisco'dan Paris'e, Bangkok'dan Canberra'ya, New Delhi'den Seul’a
Çin’deki insan hakları ve Tibet meselesi ile ilgili protestolar olmuştur (Lennox, 2009:221).
Meşalenin taşınmasının Paris ayağındaki protestolara, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy'nin Olimpiyatlara katılmayacağını açıklamasının da eklenmesine karşılık olarak
Çin'de Fransız hipermarketi Carrefour'u ve Fransız ürünlerini protesto etmiştir (Zhang ve
Stening, 2010: 110). Carrefour Çin'de Carrefour'a karşı protestoların yoğun olduğu 2008
yılında toplam 122 şubeye sahip dünyanın ikinci büyük hipermarket zinciridir (Coombs,
2012). Olimpiyat meşalesi taşınması sırasındaki protestolarını takip eden iki ay boyunca
Carrefour’un satışlarında %20'lik azalma olmuştur (Cabestan, 2008). Fransa ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler bu olaylardan olumsuz etkilenerek zarar görmüştür.
Ticaret ve iş dünyası Çin tarafından siyasi baskı aracı olarak sopa yaklaşımı çerçevesinde
kullanılırken, AB üyesi diğer ülkeler Fransa'yı yalnız bırakmış, birlikte hareket
etmemişlerdir (Cabestan, 2008). Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, Olimpiyat
meşalesini taşıma sırasında Tibet yanlısı protestoculara karşı olimpiyat meşalesini elinden
almaya çalışan protestoculara direnen tekerlekli sandalyede yarışacak bir eskrimci olan
Çinli atlet Jin Jing den özür dileyen bir mektup yazmıştır (P.Chen, 2012:201). Fransa, Çin
ile ilişkilerinin daha fazla zarar görmemesi için Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy,
olimpiyatların açılış törenine katılma karar almıştır, hatta Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas
175
Sarkozy Çin'deyken, eşi Carla Bruni-Sarkozy Dalai Lama ile görüşmüştür (Smith, 2009:
200). Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy Çin'deyken, Carla Bruni-Sarkozy'nin Dalai
Lama ile görüşmesi reel politik'in bir parçası olarak görülmüştür. Fransa, Çin ile ilişkilerini
yeniden geliştirmeye çalışırken, Dalai Lama kozunu da kaybetmek istememiştir. Fransa,
Çin ile ilişkilerine yavaş yavaş realizm empoze ederken Çin ile ilgili çıkarlarında çok daha
özenli olmaya çalışmıştır. Buna rağmen, Sarkozy döneminde ilişkiler De Gaulle
döneminde kurulan ilişkiler gibi olamamıştır.
6 Aralık 2008 tarihinde Polonya'da Nicolas Sarkozy'nin Dalai Lama ile görüşmesi,
Fransa ile Çin ilişkilerinde ciddi gerginliklere neden olan 2008 yılındaki ikinci aksilik
olmuştur. Fransa'nın 2008 yılının ikinci yarısından itibaren AB Konseyi dönem başkanı
olması Çin'in Nicolas Sarkozy'nin Dalai Lama ile görüşmesini sadece Fransa'nın görüşmesi
olarak değil de, AB'nin görüşmesi olarak da yorumlamasına neden olmuştur. Fransa'nın
Dalai Lama ile görüşmesinden duyduğu rahatsızlık ile Çin, Lyon kentinde yapılacak olan
11. AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir. 2008 yılı Fransa'nın Dalai Lama ile görüşmesinden
Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin olumsuz etkilendiği bir yıl olmuştur. Invest-in-France
Ajansının raporuna göre 2007 yılında Çin Fransa'da 24 yatırım projesine yatırımcı
olmasına rağmen, 2008 yılında bu sayı 17'ye düşmüştür (Invest-in-France Agency Report,
2012: 19). İki ülkenin ticaret hacmi 2007 yılının aynı dönemine göre %15.6 oranında
azalmıştır (Xinhua, 2009b). Çin Başbakanı Wen Jiabao 2009 yılının Ocak ayının sonunda
İsviçre, Almanya, Belçika, İngiltere ve İspanya’ya gitmiş; Fransa'yı gezi programına dahil
etmemiş; Cenevre'de Davos konferansından sonra Brüksel'i ziyaret ederek AB yetkilileri
ile 11. AB-Çin Zirvesinin Prag'da yapılmasına karar vermiştir (Men ve Barton, 2011). Çin;
İngiltere ile 2 milyar dolar (China signs $2b purchase deals with Britain, 2009), Almanya
ile 14 milyar dolar değerinde (China, Germany sign $14b trade deals, 2009), İspanya ile de
320 milyon dolar (China, Spain sign $320M in trade deals, 2009) değerinde ticari
anlaşmalar imzalamıştır. Ekonomik ve ticari anlamda ilişkilerin zarara uğramasının
ardından 1 Nisan 2009 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanı ve Çinli meslektaşıyla beraber
Fransa'nın Tek Çin politikasını benimsediğini ve Tibet'in bağımsızlığını herhangi bir
şekilde desteklemediğini kabul eden ortak bir bildiri yayınlayarak ilişkileri düzeltme
zorunluluğu hissetmiştir (Men ve Barton, 2011). Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy'nin daveti üzerine Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, 4 ile 6 Kasım 2010 tarihleri
arasında Fransa'ya bir resmi ziyaretinde ve arkasından da 2011 yılında Fransa
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Çin'e iade-i ziyarette bulunmuştur (Sutter, 2012: 294).
176
Böylece, Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde Tibet meselesi ve Pekin Olimpiyatlarından
dolayı yaşanan ciddi anlaşmazlıkların giderilmesinin ardından yeni bir dönem başlamıştır.
İki taraf arasındaki ikili ilişkiler hızla düzelmiştir. Fransa da Çin'i, hem fırsat hem de tehdit
olarak algılamıştır; ancak genel olarak Fransa, Çin'in hızlı büyümesi ve gelecekteki rolü
konusunda iyimser bir yaklaşım sergileyerek ikili ilişkilerde öncelik verdiği Fransa ile Çin
arasında işbirliğinin sağlanması olmuştur. Böylece; ekonomi ve ticaret, teknoloji, eğitim,
kültür, gençlik ve hukuk alanlarında Fransa ile Çin arasındaki işbirliği hızla artmaya
başlamıştır. 28 AB üyesi içinde Fransa Çin'e ihracatın %10'unu, Çin'den ithalatın %9'unu
oluşturmuştur (Eurostat, 2013: 1). Çin, 2013 yılında Fransa'dan 5,1 milyar dolar değerinde
hava araçları; 3,9 milyar dolara makineler, motorlar ve pompalar; 1,9 milyar dolara
elektronik donanımlar; 1,6 milyar dolara alkollü içkiler; 1,2 milyar dolara ilaç; 1,2 milyar
dolara tıbbi ve teknik donanım; 874,4 milyon dolara araçlar; 653,8 milyon dolara organik
kimyasallar; 636,5 milyon dolara plastik ve 611,3 milyon dolara parfüm ve kozmetik ithal
etmiştir (Top China Imports from France, 2013). Fransa, Çin'den 7,6 milyar dolara
elektronik donanım; 4,8 milyar dolara Makineler, motorlar, pompalar; 2,5 milyar dolara
tekstil; 1,8 milyar dolara aydınlatma ve mobilya; 1,2 milyar dolara ayakkabı; 1,2 milyar
dolara plastik; 1,1 milyar dolara oyuncak; 1,1 milyar dolara deri; 901,7 milyon dolara
medikal ve teknik donanım ithal etmiştir (Top France Imports from China, 2013). 2003
yılında iki taraf arasında ticaret hacmi 13,4 milyar dolara ulaşmıştır (Shixue, 2013). Çin
Gümrük Genel İdaresi tarafından yayınlanan istatistiklere göre, Fransa ile Çin arasındaki
ticaret 2012 yılında 51,02 milyar dolara yükselmiştir (Qingfen ve Jiabao, 2013). AB içinde
Fransa Çin'in yatırım konusunda en büyük hedef ülkesi olmuştur. 2012 yılında Invest-inFrance Ajansına (IFA) göre Çin, Fransa'da 31 yatırım projesiyle en büyük sekizinci
yatırımcı olmuştur (Invest-in-France Agency Report, 2012: 5). Çoğu Fransız işletmesi
Çin'de enerji, otomobil yapımı, kimya endüstrisi, hafif sanayi ve gıda işletmeleri ile ilgili
yatırımlarda bulunmuştur. 2013 yılının sonu itibariyle; Fransa 12,8 milyar dolar değerinde
fiili yatırım hacmi ile Çin'de 4577 projeye yatırım yapmıştır (De Bresson, 2014: 58).
Fransa Dışişleri Bakanlığı Fransa ile Çin arasındaki ticari bağların mütevazı ama buna
rağmen bir denge içinde yürütülmediğini belirtmiştir (C.Wang, 2008: 6).
Eğitim, iki ülke arasındaki en önemli kamu diplomasi araçlarından biri olmuştur.
İlişkilerin geliştirilmesinde önemli bir paya sahip olmuştur. Her yıl 35 000'den fazla Çinli
üniversite öğrencisi Avrupa ülkelerinden Fransa'da okumayı tercih etmiştir (Jinjing ve
Bailly, 2013). Değişim programları da hem Fransız hem de Çinli öğrencilerin üniversite
177
tercihlerini etkilemiştir. 2006 yılında 400 Fransız üniversitesi öğrencisi Çin’de okumaya
gelirken, yaklaşık aynı sayıda Çinli üniversite öğrencisi de Fransa’ya değişim programları
kapsamıyla okumaya gitmiştir (Raymond, 2008: 55). Turizm, iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişimini sağlayan önemli bir sektör olmuştur. Fransa, Çinli turistler için en turistik
ülkelerden biri kabul edilmiştir. Yaklaşık 1,4 milyon Çinli turist 2012 yılında Fransa'ya
gezmek amaçlı gitmiştir (Samuel, 2013). Fransa ile Çin arasındaki ilişkileri geliştirmek
için önemli uluslararası konularda ve ikili ilişkilerde ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven
çerçevesinde görüş alışverişinde bulunmanın, hassas meselelerin gündeme alınmamasının,
yanlış hüküm ihtimalini azaltmanın, stratejik ortaklık uyumunu teşvik etmenin gerekli
olduğuna her iki tarafta hemfikir olarak ilişkilerini yürütmeye çalışmıştır. 2012 yılında
Fransa
cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde,
Sosyalist
Partiden
Francois
Hollande
Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 23 ile 25 Nisan 2013 tarihleri arasında Çin’e resmi
ziyarette bulunmuştur (Slight, 2014). Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden hemen
sonra ilk resmi ziyaretini Çin'e gerçekleştiren Avrupalı ülke lideri olması açısından Çin ile
ilişkilere verilen önem ortaya konulmuştur (Ying, 2013). İki ülke arasındaki stratejik
ilişkiler ve işbirliğinin önceliği vurgulanmıştır. Her iki ülkenin liderleri, Fransa
Cumhurbaşkanı Francois Hollande'nın resmi ziyaretine büyük önem atfetmiştir. Bu ziyaret
ile sadece ikili ilişkilerin siyasi temeli sağlamlaştırılmamış, aynı zamanda ikili ekonomik
ve ticari işbirliğine de yeni bir canlılık kazandırılmıştır. Francois Hollande'ın
Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesiyle beraber Fransa sadece ABD ve Almanya gibi
geleneksel müttefiklere dayanan ilişkiler yerine, bağımsız ilişkiler kurmak istediğini
göstermiştir. Fransa, dış politikasını Çin'in de dahil olduğu ekonomik diplomasi ile
pekiştirmiştir. ÇKP liderliğindeki Çin, Fransa'da da lider partinin Sosyalist Parti olmaya
devam etmesiyle Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin geleceğinin olumlu olacağı
kanaatine varmıştır. Çin; Fransa'nın bağımsız ve ABD'ye muhalif De Gaulle dış
politikasının uzun bir süredir destekçisi olmuştur. Gaullizm, Fransız dış politikasının temel
ilkesi olmuştur. Fransız ve Çinli karar vericiler, çok kutupluluk fikrini benimseyerek
ABD'nin etkisini azaltmayı amaçlamıştır. Çin, AB ve AB üyesi ülkeler ile ilişkileri ABD
egemenliğine karşı denge kurulmasını teşvik etmek için geleneksel reel politik stratejisinin
bir parçası olarak görmüştür. Buna rağmen; Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler ABD
karşıtlığını barındırmamıştır. ABD’nin bu süreçte en büyük endişesi, AB’nin ve Çin’in
ABD’yi dengelemeyi amaçlayan farklı bir kutup yaratacağı fikri olmuştur. Bu nedenle,
Fransa ile Çin arasındaki ortaklık ABD ile kendi ilişkilerinin bir fonksiyonu olmuştur.
Günümüzde Fransa ile Çin'in yakınlaşmasının temsil ettiği çizgi, ABD hakimiyeti yerine
178
çok kutuplu dünya görüşü olarak kabul edilmiştir. Soğuk Savaş sonrasında, 11 Eylül
olaylarında ve Irak Savaşında ABD hakim güç olmuştur. Fransa için de bu dönemde ABD
ile ilişkiler Çin ile ilişkilere göre öncelik olmuştur. Fransa ve Çin arasındaki güç dengesi
özellikle Avro bölgesi borç krizinden önemli ölçüde etkilenmiş, iki ülke arasında artan
ticari dengesizlik Fransa ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde belirsizlik
yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle Francois Hollande'nın Fransa Cumhurbaşkanı
olarak Çin'e ilk resmi ziyareti sonrasında Fransa’nın, Çin'in güneş panellerine karşı antidamping önlemleri ve telafi edici vergiler soruşturması başlatılmasına destek veren birkaç
AB üyesi ülkeden biri olması nedeniyle iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler
olumsuz etkilenmiştir (Whitlock, 2013). Fransa tarafından Çin'e karşı artan ticaret
korumacılığı iki ülke arasında daha fazla anlaşmazlığın ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır.
Çin de Fransa’nın artan ticaret korumacılığına Fransa’dan gerçekleştirdiği şarap ithalatına
anti-damping önlemleri ile karşılık vermeyi uygun bulmuştur. Sopa yaklaşımı ile Çin,
AB’nin güneş panellerine koyduğu anti-damping önlemler ve telafi edici vergiler
konusunda anlaşmaya varılmasını sağlamıştır. Xi Jinping, 2012 yılının Kasım ayında
Komünist Parti genel sekreteri ve 2013 yılının Mart ayında cumhurbaşkanı olmasından bu
yana ilk kez 25 ile 28 Mart 2014 tarihleri arasında Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping,
Fransa'ya ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiş ve iki taraf arasındaki diplomatik ilişkilerin
kuruluşunun 50. yıldönümünde Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin yeni dönemi yakın
işbirliğini içeren kapsamlı bir stratejik ortaklık olarak tanımlanmıştır (Yang, 2014b).
Son yıllarda, Çin'in ekonomik gücü ve uluslararası etkisi hızlı bir şekilde artmıştır.
Çin'in yükselişi kaçınılmaz olarak geleneksel güçlerin stratejik çıkarları ile çakışmaya
başlamıştır. Çin'in yükselişi Fransa'nın şüphelerini de arttırmış, Fransa sık sık Çin'in
ekonomik kalkınmasını, ticaret politikasını, Çin ile Afrika arasındaki işbirliğini, iklim
değişikliği, çevre ve Orta Doğu politikasını eleştirmiştir. Fransa, Çin ile ilişkilerini
geliştirirken, Çin'i dengeleme eğilimleri de aynı oranda artmıştır. Fransa ile Çin arasındaki
stratejik işbirliğini teşvik etme, Fransa'nın Çin politikasının ana gündem maddesi olmuştur.
Uluslararası dünya düzeninin değişen ve dinamik yapısı yeni sorunlar karşısında, Fransa ile
Çin
ilişkilerinde stratejik ortaklığı
geliştirmek için ihtiyacın
neler olduğunun
düşünülmesini ve karar verilmesini gerekli kılmıştır. Çin'in, Afrika ve Orta Doğu gibi
çevre bölgeler üzerinde Fransa'nın güvenlik endişelerine değer vermesi; Fransa'nın da
Çin’in Afrika ve Ortadoğu bölgelerindeki politikalarını anlaması ve desteklemesi
gerekmektedir. Çin, ilk kez Mali'de BM barış operasyonuna katılmak için Fransa ile Çin
179
arasındaki işbirliğinin yeni bir evresini başlatmış ve Fransız askerlerinin komutası altında
Mali'de BM İstikrar Misyonuna katılmıştır (Lanteigne, 2014: 5). Fransa, Çin'in ekonomik
büyümesini ve uluslararası sorumluluk almayı kabul eden yapıcı rolünün devamlılığını
desteklemiştir. Fransa Cumhurbaşkanı olur olmaz Francois Hollande’nin ilk resmi
ziyaretini Çin'e gerçekleştirmesi ve ekonomik ve ticari ilişkilere öncelik verileceğini
vurgulaması Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin yeni bir döneme girmesi açısından
önemli sayılmıştır. Fransa'nın Çin ile arasındaki stratejik ortaklığa atfettiği değer açısından
da önem taşımıştır. Fransa'nın gelecekteki ana hedefi Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin
ekonomik boyutunu kazanmasını sağlamak olmuştur. Fransa'nın Çin'e yönelik dış
politikası çıkara çıkar, ilgiye ilgi yaklaşımını benimsemiştir. Fransa, Almanya ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri yakalama amacına sahip olmasına rağmen,
Almanya'nın gerisinde kalmıştır. Almanya'nın Çin ile ilişkilerinde hala devam eden siyasi
ağırlığının varlığı; yakın gelecekte, Fransa'nın Çin ile ilişkilerinin Almanya'nın Çin ile özel
ilişkilerinin yerini alması mümkün görünmesini engellemiştir.
4.4. ABD ile Çin Arasındaki İlişkiler
ABD ve Çin dünyanın en büyük ticaret ortakları arasında yer aldığından beri, ABD
ile Çin arasındaki ilişkiler, eşi benzeri görülmemiş ilişkiler olarak kabul görmüştür. Asya
Pasifik bölgesinde Çin'i çevreleme politikası izleyen ABD, müttefiklerinin yardımı ile Çin'i
dengelemek için çalışmıştır. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler 3 döneme ayrılmıştır. Birinci
dönem; 1949 ile 1979 yılları arasında sınırlama dönemi olarak kabul edilmiştir. 1949
yılından beri, Çin'in dış politikasının merkezini ABD oluşturmuştur. ABD'nin Çin'in ulusal
ve uluslararası politikalarıyla ilgili önyargıya sahip olması, ABD ile Çin arasındaki
ilişkilerde ciddi rahatsızlıklara ve yanlış algılamalara neden olmuştur. ABD, Tayvan ile
Çin'in Tayvan işgalini engellemek amacıyla Ortak Savunma Anlaşması 2 Aralık 1954
tarihinde imzalamıştır (Wang, 2006: 160). Bu anlaşma ile ABD, Tayvan'daki üsleri
kullanma imkanını elde etmiştir (Zhang, 1992: 193). ABD, Çin komünist hükümetini
zayıflatmak ve istikrarsızlaştırmak için amacıyla Çin'in doğu ve güney sınırları boyunca
askeri ittifaklar hattı kurmuştur. ABD'nin Tayvan ile ilişkileri daha çok istikrarlaşırken;
Çin bölgede sıkıştırılmaya çalışılmıştır. ABD, bu dönemde hem SSCB'ye hem de Çin'e
karşı Çin ile SSCB arasındaki ittifakı zorlamak amacıyla sıkıştırma stratejisi (wedge
strategy) izlemiştir (Sutter, 2005: 182). Bu strateji ile ABD, iki komünist müttefik olan
SSCB'yi ve Çin'i ayırmaya çalışmıştır. ABD, müttefiklerinin Çin ile diplomatik ilişkiler
180
içine girmesini de engelleme konusunda teşvik etmiştir. Çin de komünist olmayan bölge
komşularıyla, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmamayı tercih etmiştir. İlişkilerdeki ikinci
dönem, 1970 ile 1979 yılları arası dönem olan yakınlaşma dönemi olarak kabul edilmiştir
(Richardson, 2010: 65). Mao Zedong tarafından oluşturulan "Üç Dünya Teorisi" 1970'li
yıllarda SSCB ile anlaşmazlığının sonucu olarak ABD ile Çin yakınlaşmasının en büyük
aracısı olmuştur (Hu, 2000: 19). ABD'nin muhalefetine rağmen, ABD ile Çin arasındaki
ilişkilerdeki yumuşamanın başlamasına karşılık olarak BM'de 1971 yılında Tayvan yerine
Çin'in yer alması için oy kullanılmıştır. Kore Savaşından beri Çin'e ticari anlamda
uyguladığı ambargo kararını 1971 yılında kaldırmıştır (Askari, Forrer, Teegen ve Yang,
2003: 69). ABD Devlet Başkanı Richard Nixon, Kissinger'in aktif ping pong diplomasisi
sayesinde 28 Şubat 1972 tarihinde Çin'e ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiş ve komünist
Çin'e ziyaret gerçekleştiren ilk ABD Başkanı olmuştur (Marquez, 2003: 71). Bu çerçevede
ABD ve Çin arasındaki ilişkiler ticaret, eğitim ve kültür alışverişi ile geliştirilmeye
çalışılmıştır. Üçüncü dönem, tam diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1979 yılından günümüze
kadar devam eden dönem olarak kabul edilmiştir. 1970'li yıllarda başlayan ilişkilerdeki
yumuşama, 1 Ocak 1979 tarihinde ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin
kurulmasıyla sonuçlanmıştır (C.Wang, 2012: 24). Diplomatik ilişkilerin kurulmasından
ardından, ABD Kongresi 1954 Tayvan ile imzaladığı Ortak Savunma Anlaşmasının yerine
"Tayvan İlişkileri Yasası"nı (TRA) kabul etmiştir (Ong, 2002: 47). Bu yasa ile ABD, Çin
ile diplomatik ilişkiler kurmasının Tayvan ile ilişkilerine zarar vermesini istemediğini ve
Tayvan'ın güvenliğini hala önemsediğini gösterme fırsatına sahip olmuştur. Diplomatik
ilişkilerin kurulmasından kısa bir süre sonra ABD ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve
ticari anlamda hızlı bir gelişme göstermiştir. Deng Xiaoping, ABD ve Çin arasındaki
farklılıklara rağmen ilişkilerin temelinin ekonomik işbirliği olması gerektiğini işaret
etmiştir (Freeman, 2009).
17 Ağustos 1982 tarihinde ABD ve Çin tekrardan ABD'nin Tayvan'a silah satışı ile
ilgili ortak bir bildiri imzalamış ve ABD, bu bildiri ile Tek Çin politikasını desteklediğini
ve bu politikaya saygılı olduğunu göstermek istemiştir (Medeiros, 2009b: 134). Bildiriye
rağmen ABD'nin Tayvan'a artarak devam eden silah satışı ve özellikle 1992 yılında
ABD'nin Tayvan'a 150 adet F-16 savaş uçağının satışını onaylaması Çin'in ABD
politikalarından rahatsızlık duymasına neden olmuştur (Sutter, 2013: 105). Günümüze
kadar, Tayvan meselesi Tayvan'a artarak devam eden silah satışından ve ABD'nin AB'nin
Çin'e uyguladığı silah ambargosunda Tayvan'ın güvenliğini öne sürmesinden dolayı ABD
181
ve Çin arasındaki ikili ilişkilerde karşılıklı güveni sorgulatan en hassas mesele olmaya
devam etmiştir. Tayvan Boğazı'nda karşılıklı ortak çıkarlar çerçevesinde Asya Pasifik
bölgesinde barışın ve istikrarın devamının sağlanması için iki aktör kalıcı bir anlaşmaya
varmak zorunda olduklarının farkına varmıştır.
Soğuk savaşın sona ermesiyle tek süper güç (ABD), 4 ana güç (Avrupa, Japonya,
Rusya ve Çin) ortaya çıkmıştır. ABD, Soğuk Savaş sonrasında tek kutuplu dünya inşasını
kabul ettirmeye çalışmıştır. Soğuk savaş dönemindeki askeri müttefikliğini güçlendirerek
özellikle NATO ile Avrupa'yı ve Japonya'yı kontrol etmeyi amaçlamıştır. AB ve Çin,
ABD'nin tekelciliğine karşı çok kutuplu dünya yaklaşımlarıyla alternatif kutuplar olarak
görülmüştür. Çin'in bölgede hızla yükselmesi, ABD ve Japonya arasındaki güvenlik
ittifakını güçlendirmiştir. ABD, Soğuk Savaşın sona ermesi ve SCCB'nin dağılmasının
ardından ABD Çin'i yeni Sovyet tehdidi olarak görmeye başlamıştır. Çin'in ekonomisi hızlı
bir büyüme gösterdiği sürece, askeri varlılığının ve gücünün de artması beklendiğinden
bölgede Çin çevre ülkelere ve komşularına daha tehlikeli görünmüştür. ABD, Çin'den
algılanan tehdidi bölge ülkeleri ile işbirliği geliştirerek ve müttefiklik ilişkisi geliştirerek
kullanmayı tercih etmiştir. Çin tehdidi, Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye karşı ABD ile
Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına rağmen, ABD'ye göre Soğuk savaş sonrası
1990'ların başında başlamıştır. 1989 yılında Tiananmen Meydanı olayları sonrasında
ABD'nin Çin'e karşı aldığı ayrımcı ihracat kontrolleri önlemleri ekonomik ve ticari
ilişkilerde ikili işbirliğini ciddi bir şekilde sekteye uğratmıştır (Yuan, 2014: 67). Sonuç
olarak, iki aktör arasında ticaret hacmi 1989 yılında 12,25 milyar dolarken, 1990 yılında
11,77 milyar dolara kadar düşmüştür (Xu, 2001). 1993 yılında APEC toplantısında Çin
Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'in ve ABD Başkanı Bill Clinton'ın bir araya gelmesi ABD ve
Çin arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için önemli bir dönüm noktası olarak kabul
edilmiştir (Myers, 1994: 2).
ABD'nin Çin'den Soğuk Savaş sonrası ilk algıladığı somut tehdit, 1995 ile 1996
yılları arasında Tayvan boğaz krizi ile ortaya çıkmıştır. ABD'nin Tayvan Cumhurbaşkanına
vize vererek ülkeye girmesini sağlaması sonucunda ortaya çıkan 1995-1996 Tayvan boğazı
krizi, ABD'nin Çin'den tehdit algılamasına ve rakibi olarak görmesine neden olmuştur
(Wong, 2012). Tayvan boğazı krizi, ABD ile Çin arasındaki ilişkileri ciddi olarak olumsuz
etkilemiştir. Bu kriz, ABD'nin Çin'in askeri anlamda ne kadar güçlendiğini görmesini
sağlaması açısından önem teşkil etmiştir. ABD ile Çin arasındaki ilişkilerde Tayvan
182
meselesi sürekli ilişkilere zarar veren bir mesele olarak gündeme gelmiş ve ABD'nin
Tayvan meselesinin tarafı olmamasına rağmen üçüncü bir aktör olarak bu meseleye sürekli
müdahil olması Çin'i rahatsız etmiştir. Çin, ABD'nin üçüncü bir aktör olarak tarafı
olmadığı uluslararası meselelere müdahil olmasından rahatsızlık duyması ABD ile
ilişkilerine olumsuz olarak yansımıştır. Çin ile ilişkilerini yeniden düzeltmek istediğini
göstermek niyetiyle ABD, Çin Başbakanı Jiang Zemin'i ABD'ye davet etmiş ve 1997
yılında Çin Başbakanı Jiang Zemin, ABD Başkanı Bill Clinton'un davetiyle ABD'ye resmi
bir ziyarette bulunmuştur (Devereaux, Lawrence ve Watkins, 2006: 265). ABD, Çin'i 4
Haziran 1989 tarihinde Tiananmen Meydanında yaşanan protestoları sert ve şiddetli
bastıran ve askeri modernleşmesi ile Asya Pasifik bölgesinde ABD'yi ve komşu ülkeleri
tehdit eden ve ABD'nin rakibi demokratik olmayan komünist bir ülke olarak algılamıştır. 7
Mayıs 1999 tarihinde ABD’nin önderliğindeki NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik harekatı
sırasında Belgrad'da Çin büyükelçiliğinin yanlışlıkla bombalanması ABD ile Çin
arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemiştir. 1 Nisan 2001 tarihinde Amerikan casus uçağının
Hainan adasında Çin avcı uçağıyla havada çarpışması iki aktör arasında diplomatik krizin
yaşanmasına neden olmuştur (McMahon ve Zeiler, 2012: 536). 11 Eylül 2001 tarihinde
New York'taki İkiz Kuleler'e ve Pentagon'a yapılan saldırılar ile ABD ile Çin arasındaki
rekabet azalmış; her iki taraf, terörizmle mücadeleye karşı işbirliği yapma gereksinimi
hissetmiştir (W.Chen, 2011). Henry Kissinger, ABD çıkarlarının Çin ile işbirliğinde
yattığını, bu yüzden de ABD’nin Çin’in bölgesel liderliğini kabul ettiği realist bir politika
takip
etmesi
gerektiğini
ifade
etmiştir
(Kissinger,
2011:
698).
ABD Savunma Başkanlığının ve Pentagon'un 11 Eylül saldırılarından sonra yayınladığı
dört yıllık savunma değerlendirme raporunda Asya Pasifik bölgesinde askeri bir rakipten
bahsedilmiştir, ancak bu rakibin Çin olduğunun çok açık bilinmesine rağmen doğrudan
rakibin Çin olduğu ifade edilmemiştir (Pan, 2012: 26). 8 Mart 2009 tarihinde Çin’e ait beş
gemi Güney Çin Denizinde uluslararası sularda bulunan Amerikan deniz kuvvetlerine ait
bir okyanus gözlem gemisini taciz etmiştir (Hong, 2014). Çin, Amerikan deniz
kuvvetlerine ait bir okyanus gözlem gemisinin uluslararası sularda bulunmasına rağmen,
bölgeyi terk etmesini istemiştir. Çin Donanması Hainan Adası'nda nükleer denizaltı filosu
için Güney Çin Denizi'nin deniz yollarının erişiminde Çin donanmasına kolaylık sağlaması
amacıyla
yeni bir üs inşa ederken; ABD tarafından gönderilen Amerikan deniz
kuvvetlerine ait bir okyanus gözlem gemisinin bu yeni tesisi gözlemlemesi Çin'i rahatsız
etmiştir (Gross, 2013: 18). ABD ile Çin ilişkilerinde kısa dönemli gerginlikler yaşanmasına
rağmen; ilişkilerde uzun dönemli işbirliğinin öneminden dolayı büyük çatışmaların
183
yaşanması beklenmemiştir. Bunun üzerinde 21 Mart 2009 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton’un ilk resmi dış gezisi Çin'e gerçekleştirilmiştir (Brown, 2010). Japonya,
Endonezya, Güney Kore ve Çin'i içeren bu ilk resmi gezi tesadüfen seçilmemiştir.
ABD’nin Asya Pasifik bölgesine verdiği önemi vurgulamak ve Çin'i Asya Pasifik
bölgesinde görmemezlikten gelemeyeceğini göstermek amacına hizmet etmiştir. ABD
Asya Pivot stratejisinde Çin'in bölgede sınırlandırılmasını, Asya Pasifik bölgesinde ABD
müttefiklerinin ABD'nin kararlılığından şüphe duymasının engellenmesini, ABD olmadan
bölgede Çin liderliğinin önlenmesini hedeflemiştir (Park, 2011). ABD Başkanı Barack
Obama, Asya Pasifik ziyaretini 15 ile 19 Kasım 2009 tarihleri arasında gerçekleştirirken
bölgesel işbirliğinin yeni bir yön kazanması amacını taşımıştır (Togo, 2012). Japonya,
Singapur, Çin ve Güney Kore ülkelerini kapsayan resmi ziyaretinde ABD Başkanı Barack
Obama, ABD’nin Asya Pasifik ülkesi olduğunu ve Asya Pasifik bölgesine geri döndüğünü
deklare etmiştir (Goldstein, 2013). ABD Başkanı Barack Obama'nın ziyareti sırasında
yayınlanan Çin-ABD Ortak Bildirisinde küresel istikrar ve refah ile ilgili birçok önemli
konuda ABD'nin ve Çin'in önemli ortak olarak sorumluluklarının işbirliği yapmalarını
zorunlu hale getirdiği ifade edilmiştir (Lawrence ve Lum, 2011: 4). The New York Times,
Barack Obama ile Hu Jintao arasındaki ortak basın açıklamasını çok resmi bulduğunu ve
zorunluluk içerdiği için samimiyet içermediğini ifade etmiştir (Cooper, 2009). John
McCain, 14 Mayıs 2012 tarihinde yaptığı "Asya'da Amerikan İlgisini tanımlama"
(Defining American Interests in Asia) başlıklı konuşmasında ABD ile Çin arasında bir
çatışmanın olma ihtimali olmadığını ve böyle bir gelişmenin her iki ülkenin çıkarına zarar
vereceğini vurgulamıştır (McCain, 2012). 7 ile 8 Haziran 2013 tarihleri arasında ABD
Başkanı Barack Obama ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Çin-ABD Başkanlık
Toplantısında bir araya gelerek her iki tarafın tarihi geçmişlerinde, kültürlerinde,
geleneklerinde, sosyal sistemlerinde ve gelişmişlik aşamalarında farklılıklara sahip olduğu;
ancak her iki ülkenin aralarındaki farklılıkları ve gerginlikleri yönetmek için yeterli
yeteneklerinin mevcut olduğu, ortak saygı ve kazan-kazan işbirliği çerçevesinde yeni bir
model
geliştirdikleri
takdirde
beklenen
işbirliğinin
gerçekleşeceği
vurgusunda
bulunmuştur. Bu toplantı aracılığıyla ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Cumhurbaşkanı
Xi Jinping ilk defa resmi görüşme gerçekleştirmiştir (Weihua ve Guangjin, 2013).
ABD ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine bakıldığında,
ilişkiler üç aşamada gerçekleşmiştir; ilk aşama 1978 yılında Çin'in reform ve
dışa açılma politikasını uygulamaya başlamasıyla ABD ve Çin arasındaki ekonomik ve
184
ticari ilişkiler hızla gelişmiştir. Çin'den ABD'ye ihraç edilen ürünler hafif sanayi malları,
oyuncak ve spor malzemeleri, mobilya, makine imalatı ekipmanları iken; ABD'den ithal
edilen ürünler uçak, kimyasal gübre, kereste, kağıt ve kağıt hamuru olmuştur (Office of the
US Trade Representative, 2013). Bu arada, Çin'de ABD'nin doğrudan yabancı yatırımları
da yavaş yavaş artmaya başlamıştır. İkinci aşama 1992 ile 2001 yılları arasında ABD ile
Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler yapısal değişiklikler göstermesinin yanında
hızla büyümeye devam etmiştir. Sonuç olarak, ABD ile Çin arasındaki ticaret hacmi 1992
yılında yaklaşık 33 milyon doları ulaşmıştır (Clinton, 1993: 774). Çin giderek ABD'nin
önemli bir ticaret ortağı olmaya başlamıştır. 1995 yılında ABD'nin altıncı büyük, 1997
yılında dördüncü büyük ticari ortağı olmuş ve 2000 yılında da dördüncü ticari ortağı
olmaya devam etmesine rağmen ikili ticari ilişkiler artmaya devam etmiştir (B. Zhang,
2012: 75). İki taraf 15 yıl süren DTÖ'ye Çin'in katılımına ilişkin müzakerelerin
sonuçlandırılması amacını taşıyan Çin'in DTÖ'ye üyelik anlaşmasının 1999 yılının Kasım
ayında imzalanmasıyla Çin DTÖ üyesi olmuş ve böylece Çin'in DTÖ'ye üye olmasıyla
günümüze kadar devam eden ekonomik ve ticari ilişkilerin üçüncü aşaması başlamıştır.
DTÖ üyeliği ile Çin'in ekonomisi hızlı bir şekilde dünya ekonomisi ile entegre olmaya
başlamıştır. Çin, DTÖ üyesi olmadan 1999 yılında ABD ile Çin arasındaki ticaret hacmi
yaklaşık 94 milyon dolar iken, üye olmasıyla beraber 2002 yılında ikili arasındaki ticaret
hacmi yaklaşık 148 milyon dolara ulaşmıştır (United States Census Bureau, 2014). Çin'in
DTÖ üyeliğinden kaynaklanan taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmek için
çıkardığı ulusal kanunların ve yönetmeliklerin güncellenmesiyle şeffaf ve normatif hale
gelinmesi yabancı yatırımların Çin piyasasına girmesini kolaylaştırmıştır. ABD ile Çin
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler sadece mal ticareti ile sınırlı olmamış; aynı zamanda
hizmetleri, yatırımları, ekonomik ve teknolojik işbirliğini de kapsamıştır. ABD Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton'ın 2009 yılında Çin'e gerçekleştirdiği resmi ziyarette, Amerikan
hazine bonolarının dünyadaki en büyük müşterisinin Çin olmasından dolayı, çevresini
Çin'e yatırım yapmaya teşvik etmiştir (Cohen ve Greenberg, 2009: 2).
185
Çizelge 4.2. ABD-Çin Ticaret Hacmi (Milyon Dolar)
İhracat
4,806
1990
6,278
1991
7,418
1992
8,762
1993
9,281
1994
11,753
1995
11,992
1996
12,862
1997
14,241
1998
13,111
1999
16,185
2000
19,182
2001
22,127
2002
28,367
2003
34,427
2004
41,192
2005
53,673
2006
62,936
2007
69,732
2008
69,496
2009
91,911
2010
104,121
2011
110,515
2012
121,736
2013
99,603
2014
Kaynak: United States Census Bureau, 2014
İthalat
15,237
18,969
25,727
31,539
38,786
45,543
51,512
62,557
71,168
81,788
100,018
102,278
125,192
152,436
196,682
243,470
287,774
321,442
337,772
296,373
364,952
399,371
425,626
440,447
383,998
Denge
-10,431
-12,691
-18,309
-22,777
-29,505
-33,789
-39,520
-49,695
-56,927
-68,677
-83,833
-83,096
-103,064
-124,068
-162,254
-202,278
-234,101
-258,506
-268,039
-226,877
-273,041
-295,249
-315,110
-318,711
-284,395
2008-2009 Küresel finansal kriz, Çin’in ekonomik ilişkilerinde ABD’nin payını
arttırmasına neden olmuştur. Beijing Review magazinde, ABD’nin bugünün tek süper gücü
olduğu ve Çin'in de yarının dünya gücü olacağı ifade edilmiştir (Wang, 2004). Çin'in hızlı
ekonomik gelişmesi ile birlikte ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler hızla
gelişmiştir. İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler neredeyse sıfırdan başlamıştır;
günümüzde ABD ve Çin dünyanın en büyük ekonomileri ve ticaret ortakları halini
almasıyla ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında her iki aktör birbirine karşılıklı bağımlı
olmuştur. Çin; ABD'nin ikinci büyük ticaret ortağı, üçüncü büyük ihracat pazarı ve ithalat
ve hazine tahvillerinin en büyük sahibinin ikinci büyük kaynağı olmuştur (Xinbo, 2013).
Çin, dünyanın en büyük ekonomisi olursa, ilk defa İngilizce konuşulmayan, batılı ve
demokratik olmayan bir ülke küresel ekonomi gücü olmaya hak kazanarak, tarihin de
gösterdiği gibi ekonomik güç olmanın siyasi ve stratejik güç olma ihtimalini de
sağlamasıyla, ekonomik güç olma özelliğinin yanına siyasi ve stratejik güç olmasını da
ekleyecektir (Rudd, 2013). ABD, 1872 yılında İngiltere'yi geçtiğinden beri dünyanın en
büyük küresel ekonomik performans lideri kabul edilmiştir. (Iwai, 2011). 2014 yılının IMF
186
verilerine göre, Çin satın alma gücü paritesini (SAGP) 17,6 trilyon dolara yükselterek,
17,4 trilyon dolarda kalan ABD'nin önüne geçmiştir. (IMF, 2014a). ABD, 17.4 trilyon
dolarlık küresel paydaki GSYİH'si ile Çin'in 10.3 trilyon dolarlık GSYİH'sini geçerek
dünya liderliğini hala Çin'e kaptırmamıştır (IMF, 2014b). Goldman Sachs tarafından 2003
yılında yayınlanan “Dreaming with BRICs: The Path to 2050" başlıklı raporda 2050
yılında dünyanın en büyük ekonomileri olarak BRICs (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve
Güney Afrika) ülkelerinin G6 ülkelerinin (Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve
ABD) ekonomilerinden daha güçlü konuma gelecekleri tahmininde bulunulmuştur (Wilson
ve Purushothaman, 2006). Yükselen Çin ekonomisinin gelecekte ABD ekonomisi ile aynı
düzeye gelebileceği öngörülmüştür. Fortune dergisinin yayınladığı dünyanın en büyük
işletmelerini konu alan listesinin sıralamasının ilk onunda Çin'in üç işletmesi olarak
Sinopec, State Frid ve Çin Ulusal Petrol şirketi; ABD'nin ise iki büyük işletmesi olan
Wallmart ve Exxon Mobil yer almıştır (Global 500, 2013). Çin'in hızlı yükselmesi ve
büyümesi, ABD ve Çin ilişkilerinde hem işbirliğinin hem de rekabetin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. ABD ve Çin, küresel ekonomik ilişkilerini başarabilmek için gayri resmi
G2 kurmuştur (Men ve Devuyst, 2010). Zbigniew Brzezinski; G2'nin küresel finansal kriz,
iklim değişikliği, kitle imha silahlarının sınırlandırılması, İsrail-Filistin sorununun çözümü
ile ilgileneceğini savunmuştur (Economy ve Segal, 2009). Niall Ferguson ve Moritz
Schularick, Amerikan ve Çin ekonomilerinin bir araya gelmesinin yararını Chimerica
kelimesi ile ifade etmiştir (Corradi, 2012: 59). ABD ile Çin arasındaki işbirliğinden G2
veya Chimerica yaratılacağını beklemek yanlış olacaktır, yalnızca ABD ile Çin işbirliğinin
güçlendirilmesi diğer ülkelere ilham kaynağı olacaktır (Chen, 2013). İşbirliğinin gelişmesi
ile kazan-kazan stratejisi ile her iki aktörde kazançlı çıkacaktır.
Ekonomik ve ticari anlamda geliştirilen ilişkiler kültürel ilişkilerin ilerletilmesiyle
güçlendirilmeye çalışılmıştır. Eğitim, kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde en önemli araç
olarak kabul edilmiştir. Uluslararası Eğitim’in ‘Open Door (Açık Kapı)’ Raporu 2012-13
eğitim ve öğretim yılında 819 664 uluslararası öğrenciden 235 597 Çinli öğrenci, 2013-14
eğitim ve öğretim yılında 886 052 uluslararası öğrenciden 274 439 Çinli öğrenci ABD'ye
okumaya gelmiştir (Open Doors Data, 2014). 2011-12 eğitim ve öğretim yılında 283 332
uluslararası öğrenciden 14 887 Amerikan öğrenci, 2012-13 eğitim ve öğretim yılında 289
408 uluslararası öğrenciden 14 413 Amerikan öğrenci Çin'i okumak için tercih etmiştir
(Open Doors Data, 2014). 2014 yılı itibariyle Çin, Amerikan vatandaşlarına Çince ve Çin
187
kültürünü öğretmek için ABD'de 97 tane Konfüçyüs Enstitüsü ve 357 tane Konfüçyüs
sınıfı açmıştır (Confucius Institute in America, 2014).
ABD ile Çin arasındaki ilişkilerde AB'nin etkisine bakıldığında; Çin, AB'yi ABD'ye
denge ve iki süper gücün hegemonyasına karşı resmi olmayan müttefik olarak görmüştür
ve o amacına araç olarak kullanmaya çalışmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkiler, ABD ile
Çin arasındaki ilişkilerden daha kapsamlı, derin ve stratejik boyutlara sahip olarak kabul
edilmiştir. Her iki taraf; birbirinden farklı tarihi geçmişlere, kültürlere, siyasal sistemlere
ve yaklaşımlara sahip olmalarının yanında ortak çıkarlara da sahip olmuştur. George Bush,
ABD ve Çin arasındaki ilişkileri samimi, yapıcı ve işbirliği ağırlıklı ilişkiler olarak
tanımlamıştır (Zongze, 2008). Ortak çıkarlar ABD ve Çin arasındaki ilişkileri; samimi,
yapıcı ve işbirliği kurma amacını taşıyan ilişkiler haline getirmiş olmasına rağmen; her iki
tarafın zaman zaman birbirlerinden tehdit algılamaları ilişkilere rekabet boyutunun da
eklenmesine neden olmuştur. AB, hem Çin hem de ABD için büyük bir işbirliği ortağı
olmuştur. Uluslararası sistemin istikrarının devamının, enerji kaynaklarının güvenliğinin,
dünya ekonomisinin büyümesinin, nükleer silahlarının arttırılmamasının sağlanması
ilişkilerinin ve işbirliğinin geliştirilmesi için tanımlanması gereken alanlar olarak kabul
edilmiştir. Üçlü işbirliği sayesinde bölgesel istikrar, terörizm, istikrarsız farklı rejimler,
silahların kontrolü ve silahsızlanma, küresel ekonomik istikrar, Çin'in sosyo-ekonomik
dönüşümü gibi konularda çözüme ulaşılması kolaylaşacaktır (Gill, 2008).
Çin'in yükselen ekonomik güç olmasının ardından siyasi bir güç olarak da
uluslararası dünya düzeninde yer alması ABD'nin önümüzdeki dönemlerde de Çin'i bir
tehdit ve rakip olarak görmeye devam etmesini tetikleyecek görünmüştür. Çin'in de ABD
ile ilgili yanlış algılamaları Çin'i ilgilendiren uluslararası meselelerde ABD'nin üçüncü bir
aktör olarak yer almasından dolayı devam edecek izlenimi vermiştir.
4.5. Afrika İle İlişkiler
Çin ile Afrika arasındaki ilişkiler Çin'in diplomasisinde özel bir konumda
tutulmuştur. Çin, 1949 yılında kurulmasıyla beraber tanınma sorunu ile karşı karşıya
kalmıştır. Mao Zedong, tanınma sorununu ortadan kaldırmak için Afrika'ya yönelmeyi
tercih etmiş ve 1955 yılında Bandung Konferansına katılmıştır (Womack, 2006: 169). 1955
yılındaki Bandung Konferansından sonra da Çin, Afrika’ya yardımlarını başlatmıştır
188
(Haifang, 2010). İlk olarak Çin'in Afrika'da diplomatik ilişkiler kurduğu ülke 30 Mayıs
1956 tarihinde Mısır olmuştur (Xu, 2012). Çin, Mısır'ın Süveyş Kanalındaki millileştirme
tutumunu ve sömürge girişime karşı mücadelesini desteklemiştir (Larkin, 1973: 25).
1960'larda Çin'in SSCB ile ilişkilerinin kötüleşmesi, üçüncü dünya ülkeleri ile Çin'in
bağlarının dengelenmesine ve kuvvetlenmesine neden olmuştur. Bunun üzerine 1964
yılında Çin gelişmekte olan ülkelere ekonomik ve teknik yardım sağlamayı amaçlayan
sekiz prensibini deklare etmiştir (Watson, 2014: 137). 1963 ile 1964 yılları arasında Zhou
Enlai; Mısır, Cezayir, Fas, Tunus, Gana, Mali, Gine, Sudan, Etiyopya ve Somali’yi içeren
10 Afrika ülkesine resmi ziyaret gerçekleştirmiştir (Aiping, 2014). Afrika ülkeleri ile Çin
arasındaki esas ilişkiler 1971 yılında Çin'in BM'ye kabul edilmesi ile başlamıştır (Bo,
2011). 1989 yılında Tiananmen Meydanı olayları batı dünyasının Çin hükümetinin
faaliyetlerini sorgulamasına, Çin'e ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosu uygulamasına
neden olmuştur. Afrika ülkelerinin Çin'deki meseleden etkilenmemiş olmasının sonucunda
Çin, Afrika'ya öncelik vererek eski ilişkilerine odaklanmanın gerekliliğinin farkına
varmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle, Çin'in temel çıkarları; ekonomik ve ticari
ilişkiler, teknoloji transferi, yatırım ve enerji gibi daha pragmatik çıkarlara dönüşmüştür.
Çin, Güney-Güney işbirliğinin ilerletilmesi için oynadığı sorumlu rol ile küresel
dengesizliklerin mücadelede önemli bir araç olmasını sağlamıştır. Çin Afrika'ya her zaman
büyük önem vermiş ve Çin'in dış politikasının temel taşı olarak Afrika ülkeleri gibi
gelişmekte olan ülkeler ile birliğin ve işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiğine inanarak
hareket etmiştir. Çin, Afrika ülkelerine hibe şeklinde yardımlar ve destekler yaparken
Batılı ülkelerin aksine ekonomik ve siyasi herhangi bir yapısal dönüşüm dayatmasında da
bulunmamıştır (Anshan ve April, 2013: 98). Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in de devlet
başkanı olduğunda ilk resmi ziyaretini Afrika'ya gerçekleştirmesi Afrika'nın tesadüf olarak
seçilmediğini göstermiştir. Çin'in Afrika'ya yönelmesinin 5 temel nedeni olmuştur;
İlk olarak Çin'in enerjiye artan bağımlılığı Afrika'ya yönelmesinin en önemli nedeni
olmuştur (Ogunleye, 2011). Çin hükümetinin enerji stratejisinin temel hedefi, istikrarlı,
güvenilir, uygun fiyatlı ve yeterli petrol arzını sağlamak olmuştur. Afrika; zengin enerji
rezervlerine, doğal maden kaynaklarına sahip bir coğrafya olmasından dolayı Çin'in enerji
stratejisinin merkezine yerleşmiştir. 2014 yılı itibariyle Afrika'nın keşfedilmiş petrol
rezervleri dünyanın %7,7 oranındadır (BP Statistical Reviewof World Energy, 2014: 6).
Kongo, Angola, Sudan, Cezayir, Ekvator Ginesi Çin'in enerji açısından ilişki içerisinde
olduğu Afrika ülkeleri olmuştur (Jakobson ve Wood, 2012). Afrika, zengin rezervlerden
189
dolayı Ortadoğu'dan sonra Çin'in ikinci büyük ham petrol tedarikçisi haline gelmiştir (Xu
ve Chung, 2014:151). Çin, Afrika ülkeleri ile ilişkileri aracılığıyla Orta Doğu petrolüne
olan bağımlılığını azaltmayı hedeflemiştir. Doğal kaynaklar açısından sıkıntı yaşayan Çin,
doğal kaynak zengini Afrika ülkeleriyle ilişkileri aracılığıyla hammadde sıkıntısını
gidermeye çalışmıştır. Çin, petrol karşılığında Afrika ülkelerine kredi vererek petrol
arzının güvenliğini de güvence altına almaya çalışmıştır.
İkinci olarak, Çin Afrika'yı ciddi bir pazar ve hammadde kaynağı olarak görmüştür.
Çin ile Afrika arasındaki ticaret 2000 yılında 10,5 milyar dolara, 2005 yılında 40 milyar
dolara ve 2011 yılında 166 milyar dolara, 2012 yılında bu rakam 200 milyar dolara
ulaşmıştır (Ighobor, 2013).
Çizelge 4.3. Çin-Afrika Ticaret Hacmi (Milyar Dolar)
250
200
150
100
50
0
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Kaynak: State Council, "China Africa Ec. and Trade Coop. ,(2013)
2008 yılında Çin'in en büyük ticari ortakları olan Angola, Güney Afrika, Sudan,
Mısır ve Nijerya ile bütün Afrika ticaretinin %62'si sağlanmıştır (Denner, 2009). 2013
yılında ikili arasındaki ticaret hacmi 210,3 milyar doları bulmuştur (Yang, 2014a). Çin
Başbakanı Li Keqiang, Afrika'ya yaptığı sekiz günlük ziyaret sırasında 2020 yılına kadar
Afrika ile karşılıklı ticaret hacminin 400 milyar dolara ulaşması sözü vermiştir (Ching,
2014). Çin, Afrika'dan mineral kaynaklar, ham petrol ithal etmekte, Afrika ülkeleri de
Çin'den tekstil ve hazır giyim, makine, ulaşım ekipmanları, ayakkabı ithal etmiştir
(Eberling, 2011: 77). Çin için bir pazar olarak Afrika'nın önemi, özellikle 2008-2009
küresel finansal krizin bir sonucu olarak anlaşılmıştır. Çin, kalkınma modelini geliştirmek
ve kalitesini arttırmak için daha yoğun sermayeyi ve yüksek teknoloji sanayisini
hedeflemiştir. ABD'yi geçen Çin, Afrika'nın en büyük ticaret ortağı olmuştur ve en büyük
190
ihracat hedef ülke halini almıştır. Bu ikili ticaret hacminin arttırmanın yanı sıra Çin, Afrika
kıtasına yatırımlarını ve yardımlarını da yoğunlaştırmıştır. 2009 yılının sonunda 37,7
milyon dolar yabancı ülkelere yardımda bulunan Çin'in yardımlarının %46,7'si Afrika'ya
gerçekleştirmiştir (Hanauer ve Morris, 2014: 36). Çin, 2010 ile 2012 yılları arasında
yardımlarının %52’sini Afrika’ya yapmıştır (Ingram, 2014). 2 500'den fazla Çinli işletme,
2013 yılının sonuna kadar finans, telekomünikasyon ekipmanları, enerji, imalat ve tarımı
kapsayan yatırımlar gerçekleştirmiştir (Yang, 2014a). 2013 yılında Çin Ulusal Petrol
Şirketi, 30 000 teknisyen ve 140,8 milyar yuan değerlik karıyla ABD'nin Exxon Mobil ve
Total gibi petrol devleri ile Afrika'da rekabet edebilir hale gelmiştir (Wei, 2014). Çin,
Afrika'ya çok ihtiyaç duyulan küresel ölçekli hastane, demiryolu, okul, otoyol gibi altyapı
projelerinin gerçekleşmesine yardımcı olmuştur. 2003 yılında Afrika’ya doğrudan yabancı
yatırımları 491 milyon olan Çin’in 2013 yılında yatırımlarının oranı 30 kat artarak 14,7
milyara ulaşmıştır (Esposito, Tse ve Al-Sayed, 2014). 2013 yılı sonu itibariyle, 2 200 km
den fazla demiryolu ve 3 500 km otoyol ile Afrika'da Çinli işletmelerin projelerinin toplam
hacmi yaklaşık 400 milyar dolara ulaşmıştır (Yang, 2014a). 4 Mayıs 2014 tarihinde, Kenya
gazetesi People Li Keqiang'in Afrika'ya ziyareti ile ilgili "Afrika Çin'den büyüme modelini
öğrenebilir" başlıklı bir makale yayınlamıştır (Khamadi, 2014). Çin, Afrika kıtası ile
ilgilenerek Afrika'nın küresel ekonomiye entegre olmasına yardım etmiştir. Afrika
hükümetleri, Çin'in yabancı yatırımlarına büyük önem atfetmiştir. Çin ile Afrika ülkeleri;
ticaret, sanayileşme, enerji, insan kaynakları, bilim ve teknoloji, kültürel değişimler, sağlık
hizmeti, yol yapımı, medya, kamu hizmeti, hükümet dışı değişimler, çevre koruma,
güvenlik ve geleneksel olmayan güvenlik alanlarında da beraber çalışmıştır (Bo, 2011).
Çin'in devlet aracılığıyla yönettiği medya devlerinin sayısı Afrika'da hızla artmıştır
(Hanauer ve Morris, 2014: 74). Çin, Afrika'daki yatırımları sayesinde yumuşak güç
kullanarak imajının düzeleceğine ve Afrika ülkelerinin desteğini çekeceğine inanmıştır.
2014 yılında Çin Başbakanı Li Keqiang; Etiyopya'yı, Nijerya'yı, Angola'yı ve Kenya'yı
içeren dört Afrika ülkesine resmi
ziyarette bulunarak işbirliği
anlaşmalarının
imzalanmasına aracılık etmiştir (Copley ve Sy, 2014).
Üçüncü olarak, uzayın kullanımı konusunda Afrika kıtası Çin'e avantajlar ve fırsatlar
sağlamıştır. ABD, Rusya ve Çin dünyada uzayı kullanan üç ülke olmuştur (Odgaard, 2007:
51). Çin'de Afrika aracılığıyla uzayı kullanan ülkeler arasında yer almaya başlamıştır.
Çin'in kıtada artan hakim varlığı, uzayı kullanan diğer aktörleri sınırlandırma anlamında
önem kazanmıştır. Çin'in GPS sistemine rakip olarak geliştirdiği ve 2011 sonunda
191
kullanmaya başladığı küresel konumlama sistemi Beidou ile 2020 yılına kadar tüm dünya
çapında hizmet vermeyi hedeflemiştir (Dai, 2013).
Dördüncü olarak, Çin uluslararası politikada rekabet içinde olduğu aktör olarak
gördüğü ABD'nin de kıtaya girmesini engelleme niyetinde olmuştur. ABD ve Çin,
Afrika'da nüfuzlarını arttırmak için rekabete girmiştir. Bu yüzden de Xi Jinping'in devlet
başkanı olur olmaz ilk resmi ziyaretini Afrika'ya gerçekleştirmesinin ve Barack Obama
yönetiminin "Asya Pivot" stratejisinin birbirini takip eden benzer girişimler olması önem
taşımıştır. 11 Kasım 2011 tarihinde Hillary Clinton, Foreign Policy dergisinde yazdığı
“Amerika’nın Pasifik Yüzyılı” (America’s Pasific Century) başlıklı makalesinde ABD
Başkanı olarak yeniden Barack Obama’nın seçilmesiyle Amerikan dış politikasının yol
haritasının aslında hazır ve Orta Doğu merkezinin yarattığı yükten çıkarak Asya Pasifik
merkezli olduğunun sinyalini vermiştir (Clinton, 2011). Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya verdiği
önceliği Asya Pivot stratejisi ile Asya Pasifik bölgesine yönlendiren ABD, rakibini iyi
tanıyarak Çin gibi yavaş ve emin adımlarla bu stratejiyi Çin'i rahatsız etmeden yürürlüğe
koymayı uygun bulmuştur. ABD, Asya Pivot stratejisi ile asıl hedefinin Çin ile olan
ilişkilerini iyileştirmek ve geliştirmek olduğunu ifade etmiş olmasına rağmen, Çin de
Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye uygulanan çevreleme politikasının günümüzde
kendisine uygulandığı düşüncesi hakim olmuştur. ABD'de Çin’i daha fazla rahatsız
etmemek adına Pivot kelimesini son zamanlarda kullanmaktan kaçınarak bu strateji ile
Çin'i rakip olarak görmediği imajını yaratmaya çabalamıştır (Korb, 2014). Çin, Asya
Pasifik bölgesinde ABD tarafından çevrelenmesine karşılık Afrika bölgesine yönelmiş ve
Afrika'da çok planlı ve ince düşünülmüş adımlar atmıştır. Afrika'ya ABD askeri güç olarak
girerken, Çin Afrika'nın ekonomik ortağı olmayı tercih etmiştir. Bunun yanında son
zamanlarda, BM barış gücü misyonlarına asker sağlama ve Somali kıyılarında korsanlıkla
mücadele için çok uluslu deniz devriyelerine katılma ile bölgesel güvenliğe katkıda da
bulunmaya başlamıştır (Keyuan, 2011). 2001 yılından beri, Çin Afrika'da barışı koruma
operasyonlarına katkıda bulunmaya çalışmıştır. Böylece Çin, sadece Afrika'nın ekonomik
ve ticari ortağı değil; aynı zamanda askeri anlamda da güvendiği ortağı olmayı
hedefleyerek rakip olarak gördüğü ABD'nin ve AB'nin kıtaya girmesini engellemeye ve
Afrika'yı tamamen nüfuzuna almaya başlamıştır.
Beşinci olarak; Çin Tek Çin politikası, Tayvan, Tibet ve insan hakları konusunda
BM gibi çok taraflı örgütlerin dış politika gündemlerinde Afrika ülkelerinin desteğini
192
almak istemiştir. Afrika ile olan ilişkilerinde Çin önemli siyasi hedefleri arasında Afrika
ülkeleri ile Tayvan diplomatik ilişkilerinin sonlandırılması gerektiğini düşünmüştür. Afrika
ülkeleri Çin'in Tek Çin politikasını desteklemiştir ve Çin'in tek yasal temsilcisi olarak
Tayvan'dan ziyade Çin'i kabul ettiğini beyan etmiştir (Jakobson ve Wood, 2012). Afrika
ülkeleri BM İnsan Hakları Konseyinde Çin'i desteklemek için 11 kez ABD ve diğer Batılı
ülkeler tarafından öne sürülen Çin karşıtı önerilerin kabul edilmesini engellemiştir
(C.Zhang, 2011). Afrika artık, BM’de elli dört sandalyeye sahip olmuştur (Gordon, 2014:
5). Bu sayede, BM'de Afrika'nın konumu önemli ölçüde güçlenmiştir. BM bünyesinde
önemli kararların geçmesi için üçte iki çoğunluk gerekmiştir (Sievers ve Daws, 2014: 673).
1999 yılında Afrika ülkeleri arasında birlik ve dayanışmayı teşvik etmek, üye ülkelerin
egemenlik ve toprak bütünlüğünü korumak ve BM çerçevesinde uluslararası işbirliğini
teşvik etmek amacıyla Afrika Birliği kurulmuştur. Afrika Birliğinin onayı olmadan BM'nin
bir karar alması zor görünmüştür. Çin elli dört Afrika ülkesinin ellisi ile diplomatik ilişki
kurmuş; Burkina Faso, Swaziland ile Sao Tome ve Principe olan üç Afrika ülkesi Tayvan
ile diplomatik bağlarını korurken; Gambiya ne Çin'i ne de Tayvan'ı tanımıştır (Brautigam,
2008). Çin, Afrika ülkeleri ile Tayvan'ın diplomatik bağlar kurmasını engellemiş, Tayvan
elli dört Afrika ülkesinden sadece üç tanesiyle diplomatik ilişkiler kurmuştur.
Altıncı olarak, güvenlik açısından bakıldığında, Afrika'da Çin'in ticari çıkarlarının
artan varlığı Çin de güvenlik sorunları ile ilgili endişelere yol açmıştır. Çin'in
yatırımlarının ve personelinin güvenliği Afrika'daki siyasi istikrarsızlık nedeniyle tehdit
altında kalmıştır. Afrika ülkeleri arasında istikrarın sağlanması, paylaşılan ekonomik ve
ticari çıkarlar bağlamında öncelikli konu kabul edilmiştir. Çin'in Afrika'da askeri üsleri
olmamasına rağmen bazı güvenlik endişelerinin olması Afrika ile ilişkilerini geliştirmesini
ve derinleştirmesini gerekli kılmıştır. 2010 yılından beri 10 BM barış koruma görevine
sağladığı 2011 askeri personelin 1 634'ü Afrika'ya gönderilmiştir (Jakobson ve Wood,
2012). BM'nin Afrika'da barışı koruma görevinde AB üyesi ülkeler ise %2'den daha az
askeri personel sağlamıştır (Gowan ve Sherman, 2009).
Yedinci
olarak,
demokratik
olmayan
Afrika
ülkelerinde
Çin
modelinin
deneyimlerinden yararlanılmasını istemesi, Çin'in siyasal ideolojisinin benimsenmesinin
sağlanmasında dolaylı destek sunmasına vesile olmuştur. Bu vasıtayla Çin Afrika'ya
güvenilir bir dost ve samimi ortak olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Çin tarafından takip
edilen Afrika politikasının en önemli özelliği ekonomik ve ticari ilişkiler kurulan ülkelerin
193
içişlerine müdahale etmeme ilkesi sonucunda bu ülkelere insan hakları ve demokrasi gibi
belli şartlar dayatılmamış olması olmuştur. Dışişleri Bakan Vekili Zhou Wenzhong da bu
durumla ilgili ticaret ile siyasetin birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade etmiştir
(Strauss, 2012: 144). Çin’in Afrika’ya sağladığı yardımlarda insan hakları ve demokrasi
gibi belli şartlar dayatmamış olması, AB tarafından Çin'in demokratik olmayan Afrika
ülkelerinde
Çin
modelini
benimsetmeye
çalıştığı
ve
Afrika'nın
zengin
doğal
kaynaklarından yararlanmak için neokolonist olduğu yönünde en ciddi eleştiriler ile karşı
karşıya kalmasına neden olmuştur. Çin, AB'nin bu eleştirilerini ciddiye almayarak Afrika
ülkeleri ile ekonomik ve ticari ilişkilerine, yatırımlarına ve koşulsuz yardımlarına devam
etmiştir. Çin’in Afrika’ya karşılıksız ve koşulsuz yardım yapması, Afrika için AB’ye göre
daha önemli bir alternatif olmasını sağlamıştır. Çin, bu sayede Batı’nın Afrika üzerindeki
hâkimiyetini sonlandırmaya çalışmıştır. Çin, AB'ye göre Afrika'nın yaşadığı iç güvenlik
sorunlarını dikkate almayarak cesur bir şekilde yatırım yapmaya devam etmiştir. 2001
yılında Darfur olayları ve Sudan’ın kötü insan hakları siciline rağmen; Çin Ulusal Petrol
Şirketi (China National Petroleum Corporation) Sudan'daki faaliyetlerini arttırarak devam
ettirmiştir (Greathead, 2008). Çin Sudan’ı Darfur konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde
aktif bir şekilde korumuştur (Dagne, 2010: 12). 2000 yılından beri Çin, Afrika'da iyi bir
imaja sahip olmak için çalışmıştır. Afrika kıtası sık sık toplumsal huzursuzluk, şiddetli
çatışmalar, askeri darbeler ve savaşlar yaşayan sorunlu bir coğrafya olmuştur. Afrika
çatışmalarla başa çıkmak için uzun vadede temelde çok güçsüz olduğunu göstermiştir.
1990'lı yıllarda BM, Afrika ile ilgili %0,5 oranında ilgilenip kararlar alırken, bu oran 2011
yılında %66'ya ulaşmıştır (Boulden, 2013).
Çin, kurulduğundan beri Afrika'da askeri ilişkiler yerine siyasi ve ekonomik
ilişkilerde aktif olmayı tercih etmiştir. Afrika, Çin'in ekonomisini sürdürmek için mineral
ve petrol gibi hammaddeleri rakipsiz elde ettiği bölge olarak temsil etmiştir. Afrika'da
derin ve karmaşık değişimler yaşanmış; birçok sıkıntılara ve güçlüklere rağmen; barış,
istikrar ve kalkınma yolunda ilerlemeye çabalamıştır. Afrika, Çin için riskin ve maliyetin
düşük olduğu coğrafya olmuştur. Çin, Afrika ile ilişkilerini derinleştirmek için ortak saygı,
iç işlerine müdahale etmeme, siyasi eşitlik, karşılıklı güven barış içinde bir arada
yaşamanın beş prensibi temelinde stratejik ortaklık kurmaya çalışmıştır. Afrika ile Çin
arasındaki dostluk ve işbirliği ilişkisinin güçlendirilmesi Çin dış politikasının uzun dönemli
stratejisi olmuş; bu strateji de Çin'in Afrika ülkeleri açısından stratejik önem kazanmasını
sağlamıştır. Çin'in Afrika politikası, stratejik amaçları çerçevesinde oluşmuştur. Çin'in
194
uzun dönemli bir Afrika politikası olması ve Afrika'nın uzun dönemli bir Çin politikası
olmamasından dolayı Afrika ile Çin arası ilişkileri Çin'in uzun dönemli Afrika politikası
tarafından belirlenmiştir. Böylece, 2000 yılında her üç yılda bir bakanlık düzeyinde
gerçekleştirilen Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) 2006 yılında hızlandırılarak ikili
ilişkilerde; ekonomik, siyasal ve toplumsal alanların tamamını kapsayan yeni bir aşamaya
geçilmesini sağlamıştır (Shinn ve Eisenman, 2012: 3). Çin-Afrika İşbirliği Forumu,
Afrika'da Çin'in yükselen bir diplomasi gücü olarak imajının güçlendirilmesine hizmet
etmekte ve bakanlar toplantılarında Çin'in elli Afrika ülkesi ile çoklu ilişkiler kurmasına ve
çoklu ilişkilerin ikili ilişkilere dönüşmesine yardımcı olmuştur. Çin-Afrika İşbirliği
Forumu
5. Bakanlar Toplantısı'nda Afrika
ülkelerine
20
milyar
dolarlık
krediler
sağlanmasını içeren önlemler kabul etmiştir (Anshan ve April, 2013: 2). Bu ekonomik
yardım hamleleri, Afrika ülkeleri ile Çin arasındaki stratejik ortaklık kavramına geniş
katkıda bulunmuştur.
Çizelge 4.4. Çin'in Afrika'ya Yumuşak Güç Uygulamaları (%)
Bilimsel ve teknolojik avantaj
Müzik,film ve TV
İşletme kurma
Demokrasi yayma
Kültürü yayma
0
10
20
30
40
50
60
70
80
Kaynak: Pew Research Center, 2013
2006 yılında Çin, Afrika politikası ile ilgili Çin'in Afrika politikası başlıklı ilk Beyaz
kitabını yayınlayarak yardım, ticaret ve yatırım faaliyetleri ile Afrika üzerinde nüfuz kurma
niyetinin sinyallerini vermiştir (Wu, 2012). 2007 yılında Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao,
Çin-Afrika İşbirliği Forumu toplantısına katılan sekiz Afrika ülkesine resmi ziyarette
bulunmuştur. Bu resmi ziyaret aracılığıyla Çin'in Afrika ile ilişkilerinde önem atfettiği
konular; Afrika'ya Çinli doktorların ve sağlık ekiplerinin gönderilmesiyle sağlık
diplomasisi, iki taraf arasında gelişen ekonomik ve ticari ilişkiler, artan yatırım ve
yardımlar, egemenliğe saygı olarak vurgulanmıştır. Afrika'da Çin nüfuz kurmak amacıyla
yumuşak gücü aktif olarak kullanmıştır. Çin, Afrika'ya yumuşak güç uygulamalarını
bilimsel ve teknolojik avantajını kullanma; müzik, film ve TV programları vasıtasıyla
195
popüler kültürü kullanma, Çinli işletmelerin Afrika'da sayısını arttırma, kültürünü yayma
şeklinde gerçekleştirmiştir. Demokrasiyi zorla yayma konusunda AB ve ABD gibi ısrarcı
olmamıştır. Çin, demokratik olmayan Afrika ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirme ve
derinleştirme yolunu tercih etmiştir. Demokratik olmayan baskıcı rejimler ile işbirliği
yapmaya ve istikrarsız ülkelere silah satmaya devam etmiştir. Sağlık diplomasisi
kullanılarak çeşitli Afrika ülkelerine ilaç ve sağlıkla ilgili tıbbi ekipmanlar, doktorlar
göndermiştir. Çin, yumuşak güç olma amacıyla 2000 ile 2009 yılları arasında toplam 2,8
milyon dolar değerinde Afrika ülkelerinin beşte üçünün 312 tane kredi borcunu hiçbir
koşul aramadan silmiştir (Shinn ve Eisenmann, 2012: 156). Borç silme işlemleri Çin
tarafından en çok Afrika ülkelerine yönelik gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında Afrika'da
eğitim faaliyetleri Çin, 2014 yılı itibariyle Afrika ülkelerinde 38 tane Konfüçyüs Enstitüsü
ve 10 tane Konfüçyüs sınıfı açarak Çincenin ve Çin kültürünün Afrika ülkelerine
ulaşmasını sağlamıştır (Confucius Institutes in Africa, 2014). Böylece; Çin, Afrika'ya
yönelik izlediği politikalar ile egemenlik alanını da genişletmiş olmuştur.
AB ile Afrika ilişkilerine bakarsak; AB'nin temel aktörleri olarak başta İngiltere'nin
ve Fransa'nın sömürgeci geçmişlerinden ve yayılmacı politikalarından ötürü Çin'den çok
önceleri Afrika kıtasındaki ülkelerle ilişki kurmaya başlaması Afrika ile AB arasındaki
ilişkileri şekillendiren en önemli faktör olmuştur. Çin, yardım ve destek alan ülkeden
yardım ve destek sağlayan ülkeye dönüşmesiyle Afrika'nın en temel yardım ve destek
sağlayan ülkesi olmuştur. Çin'in, Afrika kıtasındaki ülkelerle ekonomik, siyasi ve kültürel
ilişkileri geliştikçe AB kıtada Çin ile rekabette geri planda kalmıştır. Afrika'da kalkınmayı
teşvik etme de AB'nin ve Çin'in çabalarının ve amaçlarının ortak olmasına
rağmen, kalkınmanın teşvik edilmesini sağlayan araçları farklı olmuştur. Çin her zaman
kalkınma için Afrika'nın koşulsuz iyi iş ortağı olmuştur ve olacak görünmüştür. Afrika'da
AB ile ilgili algılar ve Afrika'daki rolü birbiriyle uyuşmamıştır. 1992 yılından itibaren AB
ve diğer ülkeler arasındaki tüm ilişkiler, insan hakları ve demokrasiye saygı ilkesine tabi
tutulmuştur. Araçların farklı olması ve Çin'in Afrika'daki AB'ye göre daha fazla aktifliği
AB tarafından şüphelere ve eleştirilere neden olmuştur. AB, Çin'in Afrika'daki nüfuz
alanını daralttığı yönünde Çin'i eleştirmiştir. Belçika ve Fransa, doğal mineral kaynaklar
üzerinde Çin'in nüfuz kurmasından endişe duymuştur (Holslag, 2006). Çin ekonomik
fırsatlardan ve diplomatik destekten Afrika ile ilişkilerde faydalanırken, Çin'in diktatörler
ile yakın bağlarının olması, demokratik olmayan Afrika ülkelerine yardımlar yapması ve
yardımlarının şeffaflık içermemesi AB'yi rahatsız etmiştir. AB; Çin'i Myanmar, Zimbabwe
196
ve Sudan'ın baskıcı diktatör rejimleri ile işbirliği yapmakla ve istikrarsız ülkelere silah
satmakla suçlamıştır. 2008 yılında Avrupa Parlamentosu, Çin hükümetinin bazı Afrika
ülkelerine koşulsuz desteğinin insan haklarının ihlaline neden olduğuna vurgu yapan ve
Çin hükümetini eleştiren "Çin’in Politikası ve Afrika üzerindeki etkileri Raporu" başlıklı
bir karar kabul etmiştir (Herman ve Davies, 2009). Bu karara rağmen Çin, Afrika
ülkelerine koşulsuz desteğine arttırarak devam etmektedir.
Çin'in Afrika'daki güçlü varlığı, AB'nin Afrika ve Çin arasındaki ilişkileri yeniden
değerlendirmesini ve Çin ile işbirliği gerçekleştirmesini zorunlu kılmıştır. 2006 yılında
Avrupa Komisyonunun yayınladığı Çin ile ilgili politika belgesi ilk kez Afrika'dan
bahsetmiştir (Jakobson ve Wood, 2012). Böylece, 2006 yılı itibariyle AB Afrika ülkeleri
ile ilişkilerini geliştirmenin ve derinleştirmenin gerekli olduğunun farkına varmıştır. Çin'in
Afrika ülkeleri ile ilişkilerini ortak saygı, iç işlerine müdahale etmeme, siyasi eşitlik,
karşılıklı güven, barış içinde bir arada yaşamanın beş prensibi çerçevesinde yürütmesi
AB'nin Çin'in deneyimlerini dikkate alarak Afrika ülkelerine yaklaşmasını sağlamayı
amaçlamıştır. Bu yüzden de AB, Afrika ile ilişkiler açısından Çin ile işbirliğine gereksinim
duymuştur. 2008 yılının Ekim ayında Avrupa Komisyonu tarafından Afrika'da Çin'in
yükselişine tepki olarak "AB, Afrika ve Çin: Üçlü Diyalog ve İşbirliğine Doğru" başlıklı
bir bildiri yayınlayarak üçlü işbirliği girişiminde bulunmuştur (Commission, 2008). Afrika
ile ilgili AB-Çin diyalogu; AB, Çin ve Afrika arasında üçlü bir diyaloga fırsat sağlamıştır.
Afrika, AB ve Çin ortak işbirliği girişimi büyük ölçüde AB tarafından yürütülmüştür. AB,
bu üçlü işbirliği için dört alan olarak barış ve güvenliğin sağlanmasını, Afrika'ya altyapı
için destek olunmasını, çevre ve sürdürülebilir kalkınma yönetimini ve tarım ve gıda
güvenliğinin sağlanmasını gerekli bulmuştur.
4.6. Orta Asya İle İlişkiler
Orta Asya bölgesinin zengin enerji kaynaklarına sahip olması ve bölgesel ve küresel
aktörlerin artan enerji ihtiyacı bölgeye ilgilerinin artmasına neden olmuştur.
Çin açısından Orta Asya, zengin enerji kaynaklarına sahip olmasından ve Doğu
Türkistan’ın istikrarının ve sınır güvenliğinin sağlanmasından dolayı önemli kabul
edilmiştir. ABD’nin bölgedeki nüfuzunu kırmak isteyen ve tek kutuplu uluslararası dünya
düzeninin çok kutupluluğa evrilmesi için çabalayan Çin, bölge de etkin olmaya çalışmaya
197
başlamıştır. 1996 yılında Şanghay Beşlisinin kurulmasına ve 2001 yılında Şanghay
İşbirliği Örgütüne dönüşmesine bu amaçlarından aracılık etmiştir. 1997 yılında Kazakistan
ile petrol anlaşması imzalayarak bölge ile ilgili enerji stratejisini ortaya koymuştur. 2006
yılında Çin ile Türkmenistan, Türkmen gazının Çin’e ihracatını öngören bir anlaşma
imzalamış ve 2009 yılında Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Çin boru hattı faaliyete
geçmiştir (Kramer, 2009). ŞİÖ, Çin’in bölgedeki varlığını arttırmıştır. Çin, Orta Asya
ülkelerine yatırım yaparken artan enerji ihtiyacını karşılamayı ve enerji arzının güvenliğini
AB açısından Orta Asya enerji kaynakları zengini istikrar ve güvenlik arayışında
olan bir bölgedir. AB, Orta Asya politikasını da Çin politikasında olduğu gibi insan
hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü üzerine inşa etmiştir. Soğuk Savaş sırasında bu
bölgenin SSCB’nin hakimiyetinde bulunması AB’nin bölgeyle ilgilenmemesinin en önemli
nedeni olmuştur. Bu yüzden de AB, Orta Asya bölgesinde temel normları ve değerleri olan
insan haklarının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün yayılmasını teşvik etmiş, ancak
bölge politikalarına ABD ve SSCB kadar aktif olarak katılmamıştır. Soğuk Savaşın sona
ermesinin ardından yeni Orta Asya bağımsız cumhuriyetlerinin ortaya çıkması,
2006
yılında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan krizin 2009 yılında yinelenmesi sonucunda
AB, Orta Asya politikasını güncellemiştir. Orta Asya’ya ilişkin yeni stratejisini “AB ve
Orta Asya: Yeni Bir Ortaklık Stratejisi” başlığı altında yayınladığı bir belge ile ortaya
koymuştur (European Council, 2007). AB’nin Rusya’ya bağımlılığını azaltacak enerji
rezervlerine Orta Asya ülkeleri sahiptir. Ortaklık ve İşbirliği Antlaşmaları, Bağımsız
Devletler Topluluğu'na Teknik Yardım (TACIS), Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaşım Koridoru
(TRACECA), Avrupa Devlet arası Petrol ve Gaz Ulaşımı Projesi (INOGATE) ile bölgeyle
aktif olarak ilgilenmeye başlamıştır (Raszewski, 2010). Bu projeler ile AB, Rusya’yı devre
dışında bırakmıştır. AB üyesi ülkeler içinde Orta Asya politikalarına öncelik veren ülke
Almanya olmuştur. AB dönem başkanı Almanya iken AB’nin Orta Asya politikası
oluşturulmuştur. Almanya’nın Orta Asya ile ilgilenmesinin ilk nedeni, artan enerji ihtiyacı
olmuştur. Bölgede bulunan Alman azınlık da diğer bir neden olarak Orta Asya’nın
Almanya açısından stratejik önemini arttırmıştır.
AB ve Çin, Orta Asya ile ilgili çıkarlarında öncelikleri farklılıklar göstermektedir.
Çin’in AB’ye göre bölgede uzun dönemli çıkarları mevcuttur. AB’nin bölge ile ilgili
jeostratejik çıkarlarının olmayışı Çin’in AB’den tehdit algılamamasına neden olmuştur.
AB’nin gelecekte Orta Asya’daki konumu hakkında fikir sahibi olmak AB bölgeye yeni
198
dahil olan aktör olduğundan zor görünmüştür. Bölgeye yeni bir aktör olarak dahil olan AB
ile Çin’in işbirliğini geliştirmeleri Çin’in bölge çıkarlarına hizmet edecektir. İnsan hakları,
hukukun üstünlüğü ve demokrasi bölgede ABD’nin ve AB’nin ilgilendiği meseleler
olmuştur. Çin, AB’nin ABD'ye bu meselelerde daha şeffaf olduğunu düşünmektedir. Her
iki aktöründe rahatsızlık duydukları uyuşturucu kaçakçılığı, terörizm ile mücadele
konularında beraber işbirliği yapmaları mümkündür.
4.6.1. Şanghay İşbirliği Örgütü İle İlişkiler
26 Nisan 1996 tarihinde Çin ile SSCB arasındaki sınır sorunlarının çözülmesi ve
sınır bölgelerindeki güven arttırıcı önlemlerin tartışılması için bir forum olarak planlanan
Şanghay Beşlisi; Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay’da
kurulmuştur (Gill, 2007: 37). 15 Haziran 2001 tarihinde Rusya, Çin, Kazakistan,
Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan olmak üzere altı üye ülkenin katılımıyla 1996 tarihli
Şanghay Beşlisinin yerini Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) almıştır (Hu, 2005). Afganistan,
Moğolistan, İran, Hindistan, Pakistan olmak üzere beş gözlemci; Belarus, Sri Lanka ve
Türkiye diyalog ortakları olarak kabul edilmiştir (Lansford, 2014: 1724). Şanghay
Beşlisinin yerini Şanghay İşbirliği Örgütünün almasıyla, Rusya ve Çin arasındaki artan
güvenlik işbirliğinin kurumsallaşmış halini yansıtan; Avrupa, Yakın Doğu, Orta Asya ve
Güney Doğu Asya'daki ülkelerden oluşan, siyasi, askeri, ekonomik, enerji ve kültür
alanlarındaki işbirliğini düzenleyen, NATO'yu dengeleme amacını taşıyan Batılı olmayan
güvenlik ile ilgili bölgesel bir örgüt ortaya çıkmıştır (Gill, 2007: 42). Rusya ve Çin;
ŞİÖ'nün baş aktörleri olarak kabul edilmiştir. Bu iki baş aktör aynı zamanda ŞİÖ çatısı
altında Orta Asya'da birbirlerini kontrol etme imkanına sahip olmuştur. İki ülkenin Orta
Asya bölgesindeki işbirliği zemini ŞİÖ aracılığıyla sembolize edilmiştir. Çin, Orta Asya
ülkeleri tarafından Doğu Türkistan'a yapılan desteklerin engellenmesini sağlamıştır. Çin,
Doğu Türkistan bağımsızlık hareketinin Orta Asya ülkeleri ile ilişkisini ŞİÖ altında kontrol
etme fırsatını değerlendirmiştir. ŞİÖ aracılığıyla Rusya ve Çin, stratejik ve ekonomik
olarak yakınlaşmıştır. Çin'in ve Rusya'nın üyeliği ŞİÖ'nün Orta Asya, aynı zamanda bir
Avrasya örgütü olarak kabul edilmesine hizmet etmiştir. Çin, ŞİÖ'yü ekonomik ve ticari
ilişkilerini geliştirmek için işbirliği aracı olarak görürken; Rusya askeri ve güvenlik
işbirliği aracı olarak kabul etmiştir. Rusya, Çin'e silah ve askeri ekipman satışında
bulunarak askeri modernleşmesine katkıda da bulunmaktadır. Çin için bölgesel işbirliği ve
çok taraflı güvenlik mekanizmalarının ve özellikle ŞİÖ'nün önemi ABD liderliğindeki
199
güvenlik işbirliğine karşı bir örgüt imkanı sağlamasından kaynaklanmıştır. Bu arada Rusya
ve Çin bölgesel alanda uzun yıllardır süren sınır anlaşmazlıklarını ŞİÖ çatısı altında
çözmüştür. Bu yüzden de son yıllarda tek kutuplu sistemden ve ABD'nin politikalarından
rahatsız olan iki aktör arasındaki ilişkilerde ivme kazanmıştır. ŞİÖ, Orta Asya üzerinden
ABD 'nin ve müttefiklerinin bölgede hâkimiyetini engelleme amacını taşımıştır. Bu durum
da örgütün geleceği hakkında şüphelerin artmasına neden olmuştur. Çin, çok taraflı
ilişkilerde aktif ve yapıcı bir rol oynamayı tercih ederek ŞİÖ'nün işlevselliğini
önemsemiştir. Çin iyi komşuluk politikası çerçevesinde bölgedeki komşu ülkelerle
bölgesel bütünleşmeyi ve işbirliğini sağlamak için ŞİÖ'yü aktif bir şekilde kullanmıştır.
Çin ve Rusya, Orta Asya'nın siyasi ve ekonomik ilişkileri ile ilgili ulusal politikaları
üzerinde müdahaleci şartları dayatmamış olmaları, ŞİÖ'nün rolünü AB'ye göre Çin için
güçlendirmiştir (Kivimaki, 2009). Bunun yanında ŞİÖ üyesi olan Çin, AB yerine ŞİÖ'yü
ve Rusya'yı tercih etme gibi bir strateji izlememiştir. Her iki uluslararası örgüt birbirinin
alternatifi veya rakibi değildir. Batı’da Avrupa ile ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda
AB çatısı altında bir bütünleşmeye giderken Doğu’da ŞİÖ aracılığıyla Orta Asya
yapılanması ile bütünleşmeye başlamıştır. ŞİÖ, AB için yeni bir fırsat alanı yaratmıştır.
Çin'in hızlı gelişmesi, AB için büyük fırsatlar olarak kabul edildiğinden AB, Çin'in üyesi
olduğu ŞİÖ'ye fırsatlar gözüyle bakmıştır. AB'nin ŞİÖ'ye bakışını şekillendiren dört temel
faktör olmuştur;
Birincisi; Ekonomik ve ticari nedenler AB’nin ŞİÖ’ye bakışını etkileyen en önemli
faktör olmuştur. ŞİÖ, Orta Asya'nın ekonomik gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Orta
Asya'da Rusya ve Çin hâkimiyetini sağlamak için bir yol olmuştur. Orta Asya hem AB'nin
hem de Rusya'nın ve Çin'in pragmatik çıkarlarının olduğu önemli bir bölge olarak kabul
edilmiştir. Orta Asya coğrafyası hızla büyüyen Çin ekonomisi için önemli bir pazar niteliği
taşımıştır. Çin, bölgeye ABD'nin girmesini engelleyerek bölgenin süper gücü olmayı
hedeflemiştir. AB, Orta Asya'da çıkarlarını yerine getirmek için iyi bağlantılar oluşturmak
için çalışmıştır. AB bölgenin istikrarsız bir şekilde gelişmesini, barış ve istikrarının
bozulmasını istememiştir. AB ile ŞİÖ arasındaki güçlü ilişkilerin kurulması; AB'nin Orta
Asya'da ve Avrasya'da hareket serbestisini kolaylaştırarak ticaret ve yatırım fırsatlarının
artmasını sağlayacaktır. AB'nin ŞİÖ ile güçlü ilişkiler kurmasını sağlayacak ülke Çin,
merkez ülke olarak kabul edilmiştir. AB tarafından, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi, ŞİÖ ile
ilişkilerin geliştirilmesinin aracı olarak görülmüştür. Bu yüzden de AB, ŞİÖ ile ilişkilerini
geliştirmek ve derinleştirmek için Çin'e özel önem atfetmesi gerektiğinin farkına varmıştır.
200
İkincisi, ŞİÖ'nün enerji konuları ile ilgilenen, enerji açısından zengin rezervlere sahip
Orta Asya ülkelerinin üye olduğu, enerji çeşitliliği açısından Avrasya ve Orta Asya
bölgelerine hakim olan bölgesel bir örgüt olması ve AB'nin enerji işbirliğini içermemesi
AB'yi ŞİÖ ve ŞİÖ üyesi ülkeler ile işbirliği ilişkisi kurmaya zorlamıştır (Kivimaki, 2009).
ŞİÖ üyesi ülkeler, bölgesel enerji sorunlarını sonlandırabilecek potansiyele ve etkinliğe
sahip olması AB açısından ŞİÖ'yü cazip hale getirmiştir. AB'nin bölgede enerji ihtiyacının
artması ŞİÖ ile işbirliği yapmasını gerekli kılmıştır. Enerji konularında, AB ve Çin de en
büyük enerji tüketiciler olarak, enerji çeşitliliği açısından kaynak olarak Orta Asya'yı
görmüştür. AB ve Çin açısından ŞİÖ üye ve gözlemci ülkeleri, geniş bir pazar olma
özelliği taşımaktadırlar. ŞİÖ aracılığıyla Çin, ekonomisi hızla geliştikçe artan enerji
bağımlılığını gidermek için Orta Asya enerji kaynaklarına ulaşmayı hedeflemiştir. Mevcut
süreçte, AB ile ilişkilerini ikincil plana atmadan Çin'in Orta Asya'daki çıkarlarını
korumaya devam edeceği görülmektedir. AB'nin de artan enerji bağımlılığından dolayı
yakın gelecekte enerji anlamında AB ve Çin arasındaki ilişkilerde Orta Asya bölgesi için
enerji için mücadelenin ve rekabetin ortaya çıkması muhtemel görünmüştür. AB ve Çin
enerji güvenliği arzını içeren stratejik projeler geliştirerek artan enerji bağımlılıklarını en
aza indirmek için beraber çalışabildikleri takdirde her iki tarafta bu işbirliğinden karlı
çıkacaktır.
Üçüncüsü, ŞİÖ'nün önemi Orta Asya üyelerinden daha çok, Rusya'nın ve Çin'in
örgütün en büyük iki üyesi olmasından kaynaklanmıştır. AB, ŞİÖ ile ilişkilerini
geliştirerek örgütün en büyük iki üyesi olan hem Rusya hem de Çin ile ilişkilerini
geliştirme fırsatını yakalamıştır. AB, Çin ile ilişkiler geliştirerek ŞİÖ aracılığıyla Rusya'ya
da ulaşma imkanını elde etmiştir. Rusya ve Çin sadece ŞİÖ için değil, aynı zamanda AB
için de önem taşımıştır. Çin için ŞİÖ, Çin'in barışçıl yükselişini devam ettirebilmek ve Orta
Asya’daki ekonomik ve güvenlik çıkarları gerçekleştirmek için bir araç olarak kabul
edilmiştir. Rusya; Orta Asya'da, Avrasya'da Çin ve diğerlerinin etkisini dengeleme rolünü
sürdürmek için bir araç olarak ŞİÖ'yü görmüştür. ŞİÖ'nün güvenlik meselelerinin ötesinde
ekonomik ve siyasi meseleler ile ilgilenmeye başlaması AB'nin dikkatini çekmiştir. Batı'da
özellikle daha muhafazakar çevrelerin açıklamalarında da görülebileceği gibi ŞİÖ'nün
kurulması Çin ile Rusya arasındaki güçlü işbirliği korkusunun yeniden canlanmasına neden
olmuştur (Brookes, 2005). Rusya ve Çin; Orta Asya'da ve Avrasya'da AB’yi rakip olarak
görmediğinden; AB bölgede Çin ile Rusya arasındaki işbirliği fikrinden endişe etmemiştir.
Örgüt içindeki Rusya'nın ve Çin'in bölgedeki etkinliğini gelecekte de sürdürmesi muhtemel
201
olduğundan, AB'nin bu iki aktörle bağlantılarını ciddiye alması gerekmektedir. ŞİÖ de,
AB’ye göre yeni bir örgüt olduğundan AB ile işbirliği vasıtasıyla Batı toplumuna kendisini
anlatma fırsatını yakalamıştır.
Dördüncüsü, ŞİÖ birçok AB üyesi ülke için önemli olan güvenlik sorunlarını
çözmeyi amaçlamıştır. Her iki uluslararası örgüt, terörizmle mücadelede ortak çıkarlar
doğrultusunda ortak amaçları ve araçları savunmuştur. ŞİÖ üyesi ülkeler, aktif olarak
bölgesel ve uluslararası terörizm karşıtı kampanyalarda yer almıştır (X.Song, 2013). 2006
yılından itibaren ŞİÖ üyelerinin topraklarında bölgesel anti-terör biriminin öncülüğünde
tatbikatlar düzenlenmiştir. ŞİÖ, bölgede istikrara önem verilmesi gerektiğini savunarak
barışı koruma görevini yerine getirmeye yönelik barış misyonu adı altında askerî tatbikat
yapılmasını teşvik etmiştir. ŞİÖ, bu askeri tatbikatla ABD ve AB karşısında yeni bir güç
merkezi olarak ortaya çıkmıştır. Buna karşılık ŞİÖ, NATO benzeri bir örgüt olmadığından;
ABD'nin ve NATO'nun karşısına bir kutup olarak çıkma potansiyeline sahip olmadığını da
göstermiştir. Bunun yanında BRICs ve APEC oluşumları çerçevesinde Rusya ve Çin
ilişkilerini pekiştirmeye devam etmektedir. AB ve ŞİÖ, terörizm ile mücadelenin yanında
bölgenin istikrarının sağlanması için uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili de işbirliği
yapılmasıyla ilgilenmektedir.
ŞİÖ'nün AB'nin çok taraflılığını ve çok kutupluluğunu vurgulamak için önemli bir
kanal olduğu düşünülmüş olmasına rağmen, AB ile ŞİÖ arasında resmi bir ilişki
kurulamamıştır (Renard, 2013). 2004 yılında Çin'de ŞİÖ'nün genel sekreteri Zhang
Deguang ve Dışişleri Yüksek Temsilcisi Javier Solana görüşmüştür (Zongwei, 2004). ŞİÖ,
AB'nin bölgeselleşme anlamındaki deneyimlerinden yararlanma imkanını yakalayarak
örnek almıştır. AB Konseyi, kriz bölgelerindeki çatışmaları çözmek amacıyla çeşitli kriz
bölgelerine AB özel temsilcilerini Amsterdam Antlaşmasının 18.maddesi kapsamında
görevlendirmiştir (Cameron, 2007: 50). 28 Temmuz 2005 tarihinde AB; Jan Kubis'i AB
Orta Asya özel temsilcisi olarak birliğin bölgede daha aktif bir rol oynaması amacıyla
görevlendirmiş olmasına rağmen, bu görevle Jan Kubis ŞİÖ ile AB arasındaki ilişkileri
derinleştirme konusunda başarıya ulaşamamıştır (Youngs, 2009: 104). AB, ŞİÖ'yü ortak
olarak değil, muhatap olarak kabul etmiştir. AB ile ŞİÖ arasında günümüze kadar ortak bir
diyalog başlatılamamıştır. Ortak bir diyalogun başlatılması girişimi, iki uluslararası
örgütün birbirini daha iyi anlaması ve ilişkilerin geliştirilmesinin sağlanması için gerekli
görülmektedir. Bu sayede her iki aktörde kazan-kazan çerçevesinde işbirliği geliştirmiş
202
olacaktır. Çin ve Rusya olmak üzere, bölge dışı güç olarak AB, ŞİÖ üyesi ülkeler ile
ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının tüketimindeki
artış, bu alanda uluslararası rekabeti arttırmıştır. ŞİÖ üyesi ülkelerde bu alandaki
uluslararası rekabet karşısında sadece tek bir güç ile ilişkilerini geliştirmek yerine bölge
dışındaki AB ile de ilişkilerin geliştirilerek rekabetin canlı tutulmasını sağlamayı
amaçlamıştır. Sonuç olarak, dinamik uluslararası dünya düzeninde radikal değişiklikler ve
gelişmeler olmadığı sürece, AB'nin ve Çin'in ŞİÖ ve ŞİÖ üyesi ülkeler ile mevcut
politikaları devam edecek görünmektedir.
203
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Avrupa ve Çin iki eski medeniyettir. Tarihsel açıdan Avrupa-Çin, AET-Çin, AT-Çin
ilişkileri AB-Çin ilişkilerini yönlendirmiştir. 1500'lü yıllarda Avrupa ile başlayan Çin
ilişkileri AB ve Çin olarak iki aktörün yakınlaşmasıyla yeni dönemde de devam etmiştir.
Uluslararası dünya düzeninde meydana gelen radikal değişiklikler ve gelişmeler zamanın
ruhunu yakalamak zorunda kalan Avrupa'nın ve Çin'in ilişkilerini şekillendirmiştir.
1500'lü yıllarda Cizvit rahiplerinin Hristiyanlığı yaymak için Çin'e seyahat etmeleri
sırasında Avrupa'dan daha huzurlu ve barışçıl bir ülke olarak Çin'i görmeleri ve mektuplar,
kitaplar aracılığıyla Avrupalı düşünürlere Çin'i anlatmaları sayesinde Avrupa; Çin ile
tanışmıştır. Çin'in ekonomik zenginliği Avrupa'nın dikkatini çekmiş ve Çin ile ekonomik
ve ticari ilişkiler kurma fırsatı yakalamaya çalışmıştır. 1517 yılında Portekiz Kralının Çin'e
elçi göndermesiyle Avrupa ile Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkiler başlamıştır. Çin'in
ipek, kâğıt, barut, gümüş, pusula, matbaa, çay, yüksek kaliteli porselenler ve dökme demir
araçları gibi mallarını Avrupa'ya ithal etmesi Avrupa'nın Çin ile ekonomik ve ticari
ilişkilerinin gelişmesini sağlamıştır. Avrupa’nın Çin ile ilişkilerini geliştirmesi sonucunda
Avrupa, Çin deneyimleri sayesinde ilerleme kaydetmiştir. 19. yüzyıla kadar Avrupa, Çin'in
deneyimlerinden yararlanmıştır. 19. yüzyıl ile beraber Çin'in ekonomik güç olma
potansiyeli Avrupa'ya geçmiştir. Avrupa'nın afyon ticareti karşılığında çay, ipek, porselen
gibi değerli Çin mallarını ucuza satın almaya başlamasıyla Çin yarı sömürge haline
gelmiştir. Çin’in afyon ticaretini ve kullanımını yasaklamasıyla Avrupa ile Çin arasındaki
ticaret dengesi bozulmuş Afyon Savaşları çıkmıştır. I. Afyon ve II. Afyon Savaşı
yenilgisinden sonra imzalanan Nanjing Barış Antlaşması ve Pekin Antlaşmasının
sonucunda Çin, Avrupa'ya imtiyazlar bağlamında bağımlı hale gelmiş ve Avrupa Çin
üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz kurmayı başarmıştır. 19. yüzyılın ortasından 20.
yüzyılın ortalarına kadar süren savaşlardan dolayı Avrupa ve Çin arasında diplomatik
ilişkiler kurulamamış, AET ile Çin arasındaki resmi ilişkiler 1975 yılında başlamıştır.
Avrupa'nın Çin üzerinde kurduğu ekonomik ve siyasi nüfuzun baskısı, Çin'de 1899 yılında
Boxer ayaklanması olarak bilinen Hristiyan Çinlilere ve yabancı misyonerlere saldırıların
başlamasına neden olmuştur. Avrupa ülkelerinin, Çin ile Boxer Protokolünü imzalamasıyla
ayaklanma sona erdirilmiştir.
1911 yılında Qing hanedanlığının devrilmesinin ardından cumhuriyet ilan edilmiştir.
Cumhuriyetin ilan edilmesiyle 2132 yıllık Çin monarşisi de sona ermiştir. Çin
204
cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olan Sun Yat Sen, 1921 yılında Milliyetçi Partiyi; Mao
Zedong Çin Komünist Partisini bu dönemde faaliyete geçirmiştir. Milliyetçi Partinin
kurucusu Sun Yat Sen'in ölümünün ardından Milliyetçi Partinin başına Chiang Kai Shek'in
geçmesiyle beraber Komünist Parti ile anlaşmazlıklar artmıştır. 1931 yılında Japonya'nın
Mançurya'yı işgal etmesi ve 1939 yılında İkinci Dünya savaşının çıkmasıyla Komünistler
ve Milliyetçiler aralarındaki anlaşmazlıklara ara vererek işbirliği yapmıştır. İkinci Dünya
Savaşının sona ermesiyle ertelenen Komünistler ve Milliyetçiler arasındaki anlaşmazlık,
Çin'de iç savaşın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Halk Kurtuluş Ordusunun 31 Ocak
1949 tarihinde Pekin’i ve Şanghay'ı ele geçirmesiyle iç savaş sona ermiş ardından 1 Ekim
1949 tarihinde de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edilmiştir. Mao Zedong
cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. İkinci Dünya Savaşının sonucunda büyük
kayıplar yaşayan Avrupa, Belçika'nın, Federal Almanya Cumhuriyetinin, Fransa'nın,
İtalya'nın, Lüksemburg'un ve Hollanda'nın öncülüğünde yeniden güçlenme ve bir araya
gelme amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu 1951 tarihli Paris Antlaşması'yla,
Avrupa Ekonomik Topluluğunu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu 1957 tarihli Roma
Antlaşmalarıyla kurmuştur. İkinci Dünya savaşı sonrasında değişen uluslararası dünya
düzeni,
Asya'da
Çin
Halk
Cumhuriyetinin
kurulmasına
ve
Avrupa'da
tarihi
düşmanlıklarının AB çatısı altında bir araya gelmesine sahne olmuştur. Bu dönemde
SSCB'nin Avrupa politikası, ABD'nin ve SSCB'nin Çin ile ilişkileri, Çin'in SSCB ve
Asyalı komşuları ile ilişki kurma isteği ve Avrupa'nın Çin'deki etkisinin az olması Avrupa
ile ilişki kurma fikrinin uzak ve ikincil planda kalmasıyla Çin'in Avrupa'yı uzak ikincil
hedefi olarak görmesine ve dış politikasında Avrupa'ya öncelik vermemesine neden
olmuştur. Avrupa ile Çin arasındaki coğrafi uzaklık, ticaret ve birbirlerinin öncelikle yanlış
algılamaları AET ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasını engel olmuştur. Soğuk Savaşın
Asya'ya doğru genişlemesi ve şiddetlenmesi, Avrupa'nın ve Çin'in dış politikasını, AET ile
Çin arasındaki ilişkilerini şekillendirmeye zorlamıştır. İngiltere'nin 1950 yılında Çin’i
tanıyan ilk Batı Avrupa ülkesi olarak AET ile Çin ilişkilerinin başlamasının ilk adımı
atılmış olmuştur.
Uluslararası anlamda AET üyeleri ile ilişkiler kurmaya başlayan Çin, ulusal anlamda
1958 yılında Batının ekonomik anlamda rakibi olabilmek maksadıyla sanayideki
gelişmeleri hızlandırmayı amaçlayan Büyük İleri Atılım (İleriye Doğru) hareketini
tasarlamış, ancak bu hareket beklenildiği gibi ilerlemenin tam aksine ekonominin
gerilemesine sebep olmuştur. Büyük İleri Atılım Hareketinin başarısızlığından sonra 1966
205
yılında Proletaryanın Büyük Kültür Devrimi ilan edilmiştir. Kültür Devrimi de beklenildiği
gibi başarılı olamamış ve ülkenin 10 yıllık iç karışıklık dönemine girmesine neden
olmuştur. Ulusal anlamda Çin’in Batı ile rakip olabilmesini sağlamayı amaçlanan Büyük
İleri Atılım Hareketinin ve Kültür Devriminin yarattığı olumsuz etkiler Çin'i AET ile yakın
ilişkiler kurmaya teşvik etmiştir. Özellikle ekonomik ve ticari bağlar kurma isteği;
ilişkilerin yakınlaşmasını sağlayan önemli bir unsur olmuştur. Çin, AET ile yakın bağlar
kurmaya çalışırken; dinamik temeller üzerine kurulmuş olan AET, bu özelliği çerçevesinde
sürekli gelişmeye açık olarak değişen ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuştur. 1967
tarihinde yürürlüğe giren Birleşme (Füzyon) Antlaşması ile her üç topluluk olan AKÇT,
AET, AAET; Avrupa Topluluğu adı altında tek bir çatı altında birleşmiştir.
Soğuk Savaşın şiddetinin azalmasıyla ABD'nin ve AET'nin Çin ile diplomatik
ilişkiler kurmamış olmasının, aralarında anlaşmazlıklar çıkan Çin'in ve SSCB'nin
yakınlaşmaya başlama ihtimali 1971 yılında Çin'in Tayvan yerine BM üyeliğinin BM üyesi
ülkelerin oylamasıyla kabul edilmesine ve Tayvan'ın üyelikten çekilmeye zorlanmasına
neden olmuştur. ABD Başkanı Richard Nixon ile Çin Cumhurbaşkanı Mao Zeodong, 1972
yılında Nixon'ın Çin'i ziyareti ile görüşmüştür. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler bu ziyaret
ile beraber normalleşme sürecine girmiştir. ABD ile Çin arasında ilişkilerin normalleşme
sürecine girmesiyle beraber Çin, SSCB hegemonyasına karşı gelebilecek tek müttefikin
Avrupa olduğunu göz önünde bulundurarak, AT üyesi ülkeler ile diplomatik bağlar
kurmaya çabalamış ve kurulan bağlar diplomatik ilişkileri arttırmıştır. 1975 yılında AT
Komisyonu Başkan Yardımcı Christopher Soames'in Çin'e resmi ziyareti ile AT ile Çin
arasında diplomatik ilişkiler resmen kurulmuştur. 1978 yılında AT ile Çin arasında ilk
anlaşma Ticaret ile ilgili Anlaşmanın, 1979 yılında tekstil ticareti ile ilgili ilk Anlaşmanın
ve 1985 yılında da AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Antlaşmasının imzalanmasıyla
AT ile diplomatik ilişkilerin başlamasının ardından ikili arasında ekonomik ilişkiler hız
kazanmış; Çin, 1978 yılından itibaren dünyadan izole olarak gelişemeyeceğini anlayarak
Dört Modernleşme adını verdiği reform ve açık kapı politikasını uygulamaya koymuştur.
AT ile ilişkilerinde ekonomik ve ticari anlaşmaların imzalanarak Çin'in hem Doğu hem de
Batı Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesinin ardından 1989 yılında Çin'de öğrencilerin,
aydınların ve işçilerin de katıldığı Tiananmen Meydanı olaylarında Çin'in protestoları sert
bir şekilde bastırması ile AT hem ekonomik yaptırımlar hem de silah ambargosu uygulama
kararı almış, bu kararlarda ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Soğuk
Savaşın sona ermesi ve SSCB'nin dağılması, tek süper güç olarak ABD'nin ortaya
206
çıkmasıyla uluslararası dünya düzeninin değişmesi dinamik yapıdaki AT'nin değişime ve
uluslararası konjonktüre ayak uydurması gereğini ortaya çıkarmış ve AB Antlaşması olarak
da bilinen Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle beraber AT, AB halini almıştır.
AB halini alan topluluk, Çin ile ilişkilerinin düzeltilmesi amacıyla ekonomik yaptırımları
kaldırmıştır. Silah ambargosu ise günümüze kadar kaldırılmamış, AB ile Çin arasındaki
güvenlik ve askeri ilişkilerin önemli anlaşmazlık meselelerinden biri olmaya devam
etmiştir. AB'nin Çin'e silah ambargosu kararında ambargonun kapsamının yer almaması
AB üyesi ülkeleri öldürücü silahlar ve öldürücü olmayan silahlar ayrımı yapmaya ve insan
haklarının gerekçe gösterilerek alınan ambargonun silah satışı yapılırken insan hakları
ihlallerinde kullanılmamasına özen göstermelerini sağlamıştır. AB üyesi ülkelerde silah
ambargosunun kaldırılmasının uygun olup olmadığını savunanlar olmak üzere iki gruba
ayrılmıştır. ABD, Japonya, Güney Kore, Çin'in AB tarafından satılan silahlar ile modernize
edilmiş bir ordusu olmasını tasvip etmediğinden tamamen karşı çıkmıştır. Özellikle ABD,
Asya Pasifik bölgesinde kendisine rakip ve tehdit olarak güçlü, ordusu modernize olmuş
bir Çin görmek istemediği gibi, Tayvan'ın Çin tarafından tehdit edilmesini kabul
etmemiştir. Çin'in askeri harcamalarını arttırma ve ordusunu modernleştirme isteği silah
ihtiyacını Rusya'dan ve İsrail'den karşılamasına ve Çin'e uygulanan silah ambargosu
kararının aslında AB'nin Çin gibi bir silah pazarını kaçırmasına neden olmuştur. Çin,
günümüze kadar uygulanan silah ambargosunun kaldırılması yönünde kampanyalar, lobi
faaliyetleri yürütmesine ve AB üyesi ülkeleri tek tek harekete geçirmeyi denemesine
rağmen başarılı olamamıştır. Silah ambargosunun kaldırılmamasına rağmen günümüze
kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilere zarar verecek güce sahip bir izlenim ortaya
çıkmamıştır. Silah ambargosunun kaldırılmasının gerekliliği AB-Çin zirvelerinde
vurgulanmış olmasına rağmen, henüz kaldırılma girişimde bulunulmamıştır. Çin'in insan
hakları ile ilgili başarılı girişimlerde bulunmadığı sürece Tiananmen Meydanında yaşanan
insan hakları ihlalleri gerekçesiyle alınan ambargo kararı Çin'in ödül algılaması
ihtimalinden dolayı kaldırılmayacak görünmektedir. Gelecekte AB ile Çin arasındaki
ilişkilere silah ambargosunun kaldırılma kararının bir türlü alınamamasının uzun dönemli
olarak zarar vermesi beklenmemiştir. Ambargonun devamı beklenildiği gibi Çin'e değil
AB'ye daha çok zarar vermektedir. AB'nin silah ambargosunu kaldırarak Çin'e silah
satışına başlaması, en azından Çin'in sahip olduğu askeri modernizasyonu bilmesi
açısından önem taşımaktadır. Bunun yanında Çin, muazzam önemli bir pazardır; AB
uyguladığı silah ambargosu kararıyla bu muazzam silah pazarını kaçırmaktadır. Çin,
Rusya'dan ve İsrail'den silah ithal etmeye devam etmekte, askeri modernleşmesini bu iki
207
aktör üzerinden gerçekleştirmektedir. Silah ambargosunun kaldırılması Rusya'dan ve
İsrail'den Avrupa silah piyasasının rekabetini kullanarak daha düşük fiyattan silah satın
alabilmesini sağlayacaktır. Tayvan, Güney Kore, Japonya ve ABD ambargonun
kaldırılmasından en rahatsızlık duyacak ülkeler olarak Çin'in AB'den silah satın almaya
başlamasıyla bu ülkelerde silahlanmalarına hız verecek; bu nedenle Doğu Asya'da
silahlanma yarışı hız kazanmaya başlamış olacaktır. Çin, silah ambargosunun
kaldırılmamasını ABD’ye bağlı bir mesele olarak gördüğünden silah ambargosunun
kaldırılma sürecinde ABD ile Çin arasındaki ilişkiler kuvvetlendirilmeye çalışılmalıdır.
Çin, AB’nin silah ambargosunu kaldırması beklentisini ABD ile ilişkilerini iyileştirerek ve
Tayvan meselesinde ABD'yi ikna ederek kazanabilecek görünmüştür. ABD’nin Çin’den
beklentisi, Tayvan’a askeri baskı uygulamayı sonlandırarak çok kutuplu uluslararası dünya
düzeninin ve çok taraflı uluslararası örgütlerin sorumlu ve yapıcı üyesi olarak hareket
etmesi olmuştur. Çin de, uluslararası toplumun ve örgütlerin sorumlu üyesi olduğunu
barışçıl yükselişi ile gösterme çabasını, ABD’nin duyduğu endişeleri gidermek maksadıyla
arttırmalıdır. Bunun yanında; ABD, AB ve Çin silah ambargosu meselesine odaklanarak
ilişkilerini belirlemekten kaçınmalıdır.
AB, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesinde 1996 yılından itibaren AB-Çin Zirveleri ve
1998 yılından itibaren diyalogların rol oynaması sağlanmıştır. Böylece ilişkiler kurumsal
bir boyut kazanmıştır. Her iki taraf arasındaki en yüksek kurumsal düzenlemeler olan ABÇin zirveleri ile ilişkiler geliştirilmeye ve derinleştirilmeye odaklanılmıştır. AB ve Çin
arasındaki ilişkiler siyasi diyalog, ekonomik ve sektörel diyalog ve insandan insana
diyaloga olmak üzere üç dayanak üzerine inşa edilmiştir. AB ve Çin ilişkilerinin
geliştirilmesinde üç temel dayanak olarak, AB-Çin Zirvelerinin yanı sıra; 2008 yılından
beri Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyalogu ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey
Stratejik Diyalogu ve 2012 yılından itibaren de Yüksek Düzey İnsandan insana diyalog
gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu süreç küresel ekonomi ve uluslararası ilişkiler için
önemli etkilere sahip olarak iki önemli aktör olan Soğuk Savaş sonrasında AB'nin ve Çin'in
ilişkilerinin gelişmesini ve derinleşmesini sağlamasının yanında AB'nin ve Çin'in
uluslararası çok kutuplu dünya düzeninde rol oynayan iki önemli aktör olarak ortaya
çıkmalarına yardımcı olmuştur. Çin'in ekonomik güç olarak hızla yükselmesi AB için hem
fırsat hem rekabet ortamı yaratmıştır. Çin'in ekonomik ve endüstriyel olarak büyümesi
küresel sahnede özellikle AB için bir cazibe merkezi haline gelmesine vesile olmuştur.
Avrupa entegrasyonunun hızla gelişmesi ve temel dış politika konularında yakınlaşmayı
208
sağlayan meselelerin artması ikili ilişkilerin kısa dönemli sorunlarla karşı karşıya
kalınmasına rağmen, hızla gelişmesine katkıda bulunmuştur. Yakın gelecekte de AB ve
Çin arasındaki ilişkilerde inişlerin ve çıkışların olması muhtemel olmasına rağmen,
ilişkilerdeki ekonomik ve ticari dinamizmin, birbirlerini tamamlayan bağların ve karşılıklı
bağımlılık ilişkilerinin bulunması sorunların kısa dönemde çözülmesine imkan
sağlayacaktır. AB ile Çin arasındaki ilişkiler geliştikçe ve derinleştikçe, AB'nin Çin
politikasının gündeminde yeni politika alanları ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaşın sona
ermesinden beri AB ile Çin arasındaki ilişkiler gelişerek ilerlemektedir. İlişkiler o
dönemden günümüze kadar sadece kısa dönemli 1993-1994 yıllarında Fransa'nın Tayvan'a
silah temin etmesi, 1996 yılında Alman Federal Meclisinin (Bundestag) Çin'i Tibet
meselesinden dolayı kınaması gibi aralıklı krizlerle karşı karşıya kalmış ve bu kısa dönemli
krizlerden olumsuz etkilenmiştir. Diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1975 yılından
günümüze kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilerine bakıldığında kısa aralıklı krizlerle karşı
karşıya kalınmıştır. AB’nin kuruluş antlaşmalarının da öngördüğü değer verdiği normlar
çerçevesinde normatif bir güç olarak Çin üzerinde çok etkili olmaması AB ve Çin
arasındaki işbirliğinin gelişmesinde engellerin artmasına neden olmuştur. AB ile Çin
arasındaki anlaşmazlık ve Çin'in hassas olduğu meseleleri piyasa ekonomi statüsü, antidamping uygulamaları, fikri mülkiyet hakları, Çin'e karşı uygulanan silah ambargosu,
Dalai Lama olarak kabul edilmiştir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, Tayvan,
Doğu Türkistan, enerji, çevre, iklim değişikliği meseleleri AB ile Çin arasında ilişkilerde
anlaşmazlık yaratan meseleler olmamıştır.
2001 yılında Çin'in DTÖ üyesi olması ile 1978 yılında Çin'de Dört Modernleşme adı
altında başlatılan reform süreci başarılı bir ivme kazanmış, Çin ekonomik güç olarak
ortaya çıkmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari ilişkilere öncelik
verilmiş olması, ilişkilerde birincil olarak ticari ve ekonomik sorunlardan kaynaklanan
anlaşmazlıkların ilişkilere zarar vermesine neden olmuştur. AB'nin Çin'e piyasa ekonomisi
statüsü tanımamış olması ve Çin'in anti-damping önlemlerinin kolay hedefi olması, AB ile
Çin arasındaki önemli anlaşmazlık meselelerinden biri olmuştur. DTÖ Antlaşmasının
gereği olarak, 2016 yılında kendiliğinden piyasa ekonomi statüsü tanınacak olmasına
rağmen, Avro bölgesi borç krizinde Çin AB'ye destek olmasının karşılığında piyasa
ekonomi statüsünün tanınmasının 2016 yılından daha önceye çekilmesi için çabalamıştır.
Çin'in ekonomik krizdeki AB'ye destek olma çabaları sonuçsuz kalmıştır. Çin'e piyasa
ekonomi statüsünün tanınmamasıyla AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri
209
sorunlara açık hale getirmiştir. 2005 yılında AB ile Çin arasında yaşanan tekstil krizi ve
2012 yılında yaşanan güneş panelleri krizi Çin'in anti-damping önlemlerinin kolay hedefi
olduğunun ve piyasa ekonomisine geçememiş olmasının iki önemli kanıtı olan gelişme
olmuştur. AB, Çin'e piyasa ekonomisi statüsünü tanırsa, AB ile Çin arasındaki ekonomik
ve ticari ilişkilerinde yaşanılan anlaşmazlıklar, AB’nin Çin mallarına karşı uyguladığı
ayrımcı anti damping uygulamaları son bulacak ve AB’ye Çin malları çok daha kolaylıkla
girebilecektir. Piyasa ekonomisinin tanınmaması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde ciddi
hasarlara yol açmaktadır. Özellikle güneş enerjisi panelleri krizinde görüldüğü üzere sopa
veya havuç yaklaşımı benimseyen Çin, Avrupa'ya ihraç ettiği güneş panellerine antidamping soruşturması başlatılmasının akabinde misilleme olarak şarap ithalatına antidamping soruşturması başlatmıştır. Çin'in AB'ye ihraç ettiği güneş enerjisi panellerinin
fiyatı konusunda anlaşılmasının ardından Çin'in AB'den ithal ettiği şaraplar konusunda da
anlaşmaya varılmıştır. Karşılıklı bağımlılık çerçevesinde güneş enerjisi panelleri krizinde
pazarlık gücü en fazla olan Çin, krizle beraber en fazla yük altına giren AB'nin anlaşmaya
varmasını sağlamıştır. AB, Çin'e piyasa ekonomisi statüsünü tanırsa, AB ile Çin arasındaki
ekonomik ve ticari ilişkilerinde yaşanılan sorunlar, AB’nin Çin mallarına karşı uyguladığı
ayrımcı anti-damping uygulamaları son bulacaktır. AB’nin Çin’den gelen mallara antidamping soruşturması yapması zorlaşacaktır. AB’ye Çin malları Çin'in uyguladığı fiyatlar
ile çok daha kolay girebilecektir. Çin, kısa dönemde piyasa ekonomisi olmayan ülke
statüsünü piyasa ekonomisine sahip olan ülke statüsüne çevirmek için çalışmalıdır. Düşük
profilli duruşunu değiştirerek aktif bir DTÖ üyesi olduğunu AB'ye ve ABD'ye
kanıtlamalıdır. Yakın gelecekte ekonomik ve ticari ilişkilerindeki yakalanan dinamik
ivmenin sürekliliği için AB ile Çin ihracat odaklı strateji takip etmeye devam etmelidir.
AB'nin önceliği Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme hedefi doğrultusunda Çin’in
DTÖ üyeliğinden kaynaklanan taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesini teşvik
etmek olmalıdır. AB ve Çin arasındaki ikili ekonomik ve ticari sorunları işbirliği yoluyla
çözmeleri, dünya için önemli bir ilham kaynağı olacaktır.
2001
yılında
Çin'in
DTÖ
üyesi
olmasıyla
Ticaretle Bağlantılı
Fikri Mülkiyet Antlaşmasının (TRIPS) hükümlerine uyum sağlamak maksadıyla ulusal
yasalarında
düzenlemelere
gitmiştir.
AB,
DTÖ'nün
ticari
kurallarının
getirdiği
sorumluluklar kapsamında Çin'in fikri mülkiyet haklarına uymasını beklemiştir. Fikri
mülkiyet haklarının korunması ile ilgili Çin ulusal yasalarında düzenlemelere gitmiş
olmasına rağmen Çin'de denetim sürecinin yavaş işlemesinden ve kısmen açık olmasından
210
dolayı beklenilen uyumu gösterememiştir. Çin’in temel inançlarından olan Konfüçyüs
felsefesinin ve Çin kültürünün, kopyanın ve taklidin kötü olmadığını hatta zarif bir suç
olarak savunmasının da Çin'in fikri mülkiyet haklarındaki düzenlemelerde başarılı
olmamasının nedeni olarak görülmesini sağlamıştır. İlaçlar, otomobiller, elektronikler,
telekomünikasyon ekipmanları, yazılımlar, işitsel ve görsel ürünler Çin'deki Avrupa
işletmelerinin ve Avrupa yatırımlarının ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı
faaliyetlerinden zarar gördüğü ürünler olmuştur. 2014 yılının sonlarında Çin'de bir
otomobil fuarında 62 bin dolar değerindeki Range Rover Evoque modelini Çin'in taklit
edip benzerini 22 bin dolara satması İngiliz markasının üretici firmasının fikri mülkiyet
hakkının ihlali anlamında mağdur olmasına neden olmuştur.
AB'nin önceliği Çin ile
ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme hedefi doğrultusunda Çin’in DTÖ üyeliğinden
kaynaklanan fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili taahhütlerini ve sorumluluklarını
yerine getirmesini teşvik etmek olmalıdır. AB ve Çin arasındaki fikri mülkiyet hakları ile
ilgili işbirliği her iki taraftaki işletmelere avantajlar sağlayacaktır. Uluslararası
kamuoyunda oluşan Çin malları ile ilgili algılar değişecek ve Çin mallarına duyulan
güvensizlik ortadan kalkacaktır. Malların sahte ve fiyatının ucuz olmasının Avrupa
ülkelerine ve çok uluslu işletmelere verdiği zarar son bulacaktır. Ürünün orijinalini satın
aldığı için hiçbir tüketici kendisini kandırılmış hissetmeyecektir. Bu sayede Çin pazarı
ticaretin ve yatırımın teşvik edildiği daha adil ve daha açık bir pazar haline gelecektir. Çin,
ulusal ve uluslararası rekabet gücünü arttıracaktır. Ar-Ge ve tasarım ürünleri Çin pazarında
daha çok yer almaya başlayacaktır. Yerel Çin markaları küresel piyasalarda lider konuma
ulaşacaktır. Çin'de çalışan ucuz işgücü emeğinin hakkını almaya başlayacaktır. Çin, AB'nin
deneyimlerinden AB'nin makroekonomik yönetim modelleri ışığında altyapı gücünü
şekillendirirken yararlanabilecektir. Çinli işletmeler, denizaşırı piyasalarda yatırımlarını
korumayı Avrupalı işletmelerden öğrenecektir.
Çin, coğrafik olarak Avrupa'ya çok uzak ve çok zayıf bir ülke olarak görülmüştür.
AB, Çin'i batı tarzı uluslararası dünya düzenine bağlamak için büyüyen güç olan Çin ile
her alanda ilgilenilmesi gerektiğinin farkına varmıştır. AB ile Çin arasındaki siyasi
ilişkilerde insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meseleleri, AB ile Çin
arasındaki ilişkilerini ilgilendiren fakat ilişkileri etkilemeyen meseleler olarak kabul
edilmiştir. Çin'in insan haklarını AB'den farklı yorumlaması ve AB'ye göre medeni ve
siyasi haklar yerine ekonomik, sosyal ve kültürel hakları öncelikli dikkate alması BM
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini onaylamamasına yol açmıştır. AB üyesi ülkeler
211
arasında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında uyum eksikliklerinin
yaşanması,Çin'in insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulmasını
teşvik etmelerini etkilemiştir. AB, Çinli vatandaşların medeni ve siyasi haklarını
geliştirmek için Çin'in BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini onaylamamasına ve
Çin'in insan haklarına saygı duymasına yardımcı olmaya çabalamıştır. AB, Çin'in insan
haklarını geliştirmesine yardım etmeye devam etmelidir. AB ve Çin, ortak saygı, ortak
anlayış ve ortak güven çerçevesinde ilişkilerini stratejik ortaklık temelli yürüttükleri
takdirde insan haklarına bakışlarındaki farklılıklarını ve farklı algılamalarını tolere
edebileceklerdir. Uzun dönemde ikili ilişkiler ve kuvvetli bağlar kuruldukça ve geliştikçe,
aradaki farklılıklarda ve yanlış anlamalarda azalacaktır. Böylece, insan hakları meselesi de
kendiliğinden yanlış anlamalarında ve algılamalarında ortadan kalkmasıyla kısa dönemli
anlaşmazlıklarına neden olan mesele olmaktan çıkabilecektir. Bunun yanında yakın
dönemde AB, batı tarzı demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına saygıyı
kabul eden Çin ile ilişkilerinin pekişeceğine inanmıştır, ancak Çin'in hızlı ekonomik
gelişmesi, AB üyesi ülkelerin iflas etme ile karşı karşıya kalmaları sonucunu ortaya
çıkaran Avro bölgesi borç krizi; Çin'e insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü
bakımından baskı yapılmasına engel olmuştur. AB-Çin zirvelerinde insan hakları, hukukun
üstünlüğü ifadeleri son zamanlarda değerini kaybettiği gibi, demokrasi yaklaşımı
zirvelerde hiç yer almamıştır. Bu yüzden de insan hakları, demokrasi ve hukukun
üstünlüğü meseleleri AB ile Çin ilişkileri arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyecek boyuta
ulaşmamıştır. AB, Çin ile ikili ilişkilerini öncelikle ekonomik ve ticari anlamda ilerletmeye
devam ettikçe, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilişkileri etkileyecek şekilde
önem kazanmayacaktır. İkili ilişkilerde insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi
ikincil önemli meseleler olmaya devam edecek görünmektedir. Bu durumda ikili ilişkilere
zarar verecek boyuta gelecek izlenimi vermemiştir.
AB ve Çin arasındaki siyasi ilişkilerinde egemenlik kavramı adı altında Tayvan Tibet
ve Doğu Türkistan meseleleri de gündemde yer almıştır. Tayvan meselesi, AB'nin Doğu
Asya'da pragmatik çıkarlara sahip olmamasından dolayı Tek Çin politikasını kabul ederek
ele aldığı bir mesele olmuştur. AB, Çin hatta ABD Tayvan meselesinin barışçıl bir şekilde
çözülmesi ve Tayvan körfezinde statükonun devam etmesinin sağlanması şeklinde
çözülmesini gerektiğini düşünmüştür. Çin, yumuşak karnı olan Tayvan meselesinde
AB'nin Tek Çin politikasını desteklemesinden yeterince memnun olmuştur. Çin'in Tayvan'ı
yumuşak karnı olarak görmesinin nedeni Tayvan'ın bağımsızlığı hak olarak kazanması
212
demek, Çin'in ulusal bütünleşmesini tamamlayamaması ve Tayvan'ın bağımsızlığının
emsali sonucunda bağımsızlık isteklerinin Tibet'e ve Doğu Türkistan'a sıçramasını
beraberinde getirecek olması demektir. Bu duruma rağmen, ABD'nin Tayvan meselesinde
AB'nin sahip olmadığı çıkarlara sahip olması Tayvan meselesini yakından takip etmesine
neden olmuştur. Çin'in en büyük rahatsızlığı ABD'nin Tayvan bağımsızlığını desteklemesi
olmuştur. 2008 yılından beri Tayvan ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve siyasi
anlamda ilerlemeye başlamış olsa bile Çin, ABD'nin Tayvan kartını kullanmaktan
vazgeçmeyeceğine inanmıştır. Tayvan’ın Çin ile ilişkilerini geliştirmesi ABD ve Tayvan
arasındaki ilişkilerini etkisizleştirmektedir. ABD, Tayvan kartını kullanmaya devam
edecektir, ancak Tayvan meselesi yüzünden bölgedeki gerilimi arttıracak ve dengeleri
altüst edecek bir yaklaşım sergilemekten kaçınmaktadır. Özellikle silah ambargosunun
kaldırılması meselesinde Tayvan'ı AB'den Çin'e karşı koz olarak kullanmaya teşvik
etmiştir. ABD'nin Tayvan meselesinden dolayı AB'nin Çin'e silah ambargosunu
kaldırmasına karşı olması ve bu nedenle AB'nin silah ambargosunu kaldırmadığına dair
izlenimi Çin'i AB ile ilişkileri bağlamında rahatsız etmiştir. Bunun yanında; Tayvan
meselesine Tek Çin politikasını kabul ederek AB'nin yaklaşımını devam ettirmesi Çin
açısından AB ile ilişkilerde önemli varsayılmıştır. AB üyesi ülkelerin ara ara Çin'in Tek
Çin politikasını desteklediklerini belirtmelerine rağmen, Tayvan'a silah satışında
bulunmaları Çin'i kızdırmış ve sopa yaklaşımı çerçevesinde üye ülkelerle ilişkilerini
şekillendirmesine neden olmuştur. Çin'in misillemesi ile karşı karşıya kalan üye ülkeler
Tek Çin politikasını desteklediklerini yinelemek zorunda kalmıştır. Tayvan meselesinde
Tek Çin politikası temel alınan AB yaklaşımı ilişkilerde yapıcı bir rol oynamaktadır. Yakın
gelecekte de yapıcı bir rol oynamaya devam edecektir. Bunun yanında 2008 yılından beri
Tayvan ile Çin arasında gelişen ilişkiler bu şekilde devam ederse, Tayvan Hong Kong ve
Macau gibi Çin ile tek ülke iki sistem modeliyle birleşecek görünmüştür. Böylece ABD,
Çin'e
karşı
kullandığı
Tayvan
kartını
kaybedecektir.
AB'nin
uyguladığı
silah
ambargosunun kaldırılmasında ABD'nin muhalefeti sona ermek zorunda kalacaktır.
Tayvan meselesinde yakın zamanda dengeleri alt üst edecek köklü bir değişiklik mümkün
görünmemektedir.
Tibet meselesi Tayvan meselesinin aksine ilişkilerde anlaşmazlık yaratan bir mesele
olmuştur. Tibet'in ruhani lideri Dalai Lama'nın siyasi bir lider gibi Avrupalı liderlerle
görüşmesi Çin'i rahatsız etmiş, AB ile ilişkilerini bu görüşmeler yönlendirmiştir. Çin,
Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşme
213
planlamasına tepki olarak o dönemde Fransa Avrupa Konseyi başkanı olduğundan
Fransa'nın Dalai Lama ile resmi görüşmesini AB'nin Dalai Lama ile resmi görüşmesi
olarak algılamasından dolayı AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir. Çin Başbakanı Wen Jiabao,
çıktığı Avrupa gezi programına Fransa'yı dahil etmemiştir. 2008 yılında İngiltere
Başbakanı Gordon Brown ile İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinin etkilenmemesi için Dalai
Lama ile görüşmenin Downing Sokak 10 numara dışında gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
Çin, Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmesiyle Tibet'in bağımsızlık ve ordu için
destek görmeyeceğini bilmesine rağmen; bu hassas meselede kontrolün AB'nin elinde
değil, kendi elinde olmasını ve ilişkilerde kendisine karşı koz olarak kullanılmamasını
istemiştir.
AB,
Tek
Çin
politikasını
desteklediğinden
Tibet'in
bağımsızlığını
desteklemediği açıktır, ama Dalai Lama'yı ilişkilerde koz olarak kullanmaya devam etmesi
Çin açısından rahatsızlık vermektedir. Çin de sopa yaklaşımı çerçevesinde AB-Çin
zirvelerini, yüksek düzey toplantıları, üye ülkeler nezdinde ihaleleri, anlaşmaları, liderlerin
ziyaretlerini iptal ederek karşı atakta bulunmaktadır. AB üyesi ülkeler Tibet meselesinin
çözümü için Tibet kültürüne, diline, dinine ve kimliğine tam saygılı yapıcı bir çözümün
bulunmasının uygun olduğunu düşünmektedir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin itici gücü
Tibet meselesinin içinde yer aldığı siyasi ilişkiler olmamıştır, ilişkilerin asıl itici gücü
ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. Ekonomik ve ticari ilişkilerin olumsuz etkilenmesini
istemeyen AB üyesi ülkeler Tibet meselesinde Çin'i kızdırmaktan kaçınmıştır. AB üyesi
ülkeler ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında Çin'in ekonomik süper gücünden
yararlanmayı hedefledikçe, Tibet meselesinin Çin ile ilişkilerini uzun dönemli olumsuz
etkileyen bir mesele olarak ortaya çıkması beklenmemektedir. İki aktör arasındaki
karşılıklı bağımlılık ilişkileri hassas meseleler ile ilgili anlaşmazlıkların yumuşamasına ve
kısa dönemli olmasına yardım etmiştir.
AB ve Çin, dünyadaki çevre kirliliğine neden olan iki sorumlu aktör olarak ortak
işbirliği yapılmasının zorunluluğunun farkına vararak hareket etmiştir. Çin, iklim
değişikliği ve çevre kirliliği meselelerinde küresel bir tehdit olarak algılanmıştır. Bu
yüzden de Çin, gittikçe artan neden olduğu istikrarsızlık kaygısıyla iklim değişikliğinden
kaynaklanan sorunları çözmek istemiştir. Çin'in bu kaygıları AB'nin çevre ve enerji
politikalarına uyumluluk göstermiştir. Uluslararası toplum tarafından duyarlı bir çevre
lideri olarak görülen AB, çevre politikalarında başarılı bir ilerleme kaydetmiştir. AB,
Çin'in teknoloji alanındaki yeterliliğini ve toplumsal duyarlılık bilincini geliştirmek için
Çin ile işbirliği yaparak Çin'e yardımcı olmaya çalışmıştır. Çin de, AB'nin deneyimleri
214
sayesinde ilerleme kaydetmeye başlamıştır. AB'nin hedefi, kısa dönemli ekonomik
politikalar yerine uzun dönemli altyapı ve sanayi korumacılığı politikalarına Çin'i entegre
etmek olmuştur. Çin yakın gelecekte de kömür kullanmaya devam ederek en fazla
karbondioksit
salınımını
gerçekleştirmeye
devam
edecek
görünmüştür.
AB'nin
karbondioksit salınımının tutumunu sağlayan teknolojiye sahip olması, bu teknolojinin
ticari anlamda henüz kanıtlanmamış olmasına rağmen, AB ile Çin işbirliği için AB'nin bu
teknolojiyi sağlamak için çaba sarf etmesi çevre konusunda ne kadar hassasiyete sahip
olduğunu da ortaya çıkaracaktır. AB'nin hedefi, uzun dönemli çevre ve enerji politikaları
oluşturmak ve stratejik ortağı olarak gördüğü Çin'i bu politikalara entegre etmek olmuştur.
Artan enerji ihtiyacı ve kaynaklara sürekli ve güvenli ulaşma kaygıları AB'nin ve Çin’in
enerji arzının güvenliği endişelerini arttırmıştır. Enerji ve çevre meseleleri birbirleriyle
ilişkili olduğundan AB-Çin Çevre Politikaları Diyalogu ve AB-Çin Enerji Diyalogu
birbirleri ile bağlantılı olarak yürütülmüştür. Enerji arzı güvenliği ve yenilenebilir enerji
kaynakları ile ilgili enerji politikalarında ortak çıkarlara rağmen, enerji meselesine farklı
bakış açılarından dolayı AB ile Çin arasındaki işbirliği yeterince gelişmiş düzeyde
olamamıştır. Özellikle Çin, enerji meselesinde çevre kirliliği, iklim değişikliği konularına
ikincil derecede önem vermiştir. Enerji bakımından artan bağımlılık üretici ve transit
ülkeler ile ilişkilerin giderek önem kazanmasına neden olmuştur ve böylece; dış ve
güvenlik sorunlarına enerji verimliliğini ve enerji arzının güvenliğini hedefleyen enerji
politikaları dahil edilmiştir. AB ile Çin arasındaki enerji ortaklığı vizyonunun, kısa ve orta
dönemde somut başarılar sağlaması olası görülmemiştir. İki aktör arasında önemli bir
enerji ithalatı veya ihracatı ilişkisi olmamasına rağmen, dünyadaki önemli enerji
kaynaklarının bulunduğu bölgeler açısından rekabet içine girmişlerdir. Ortadoğu ve Afrika
bölgeleri, AB'yi ve Çin'i enerji anlamında rakip olarak karşı karşıya getirmiştir. Uzun
dönemde AB, Çin ile ikili düzeyde müzakere edilecek somut projelere ve özellikle
tüketiciler arasında, enerji politikasında uluslararası işbirliğinin temel kavramlarını
inceleyerek odaklanırsa, AB ve Çin arasındaki enerji işbirliğinin başarılı olma ihtimali
artacak görünmüştür. Bunun yanında AB ve Çin enerji politika yaklaşımları açısından
görüş farklılıklarını kabul ederlerse enerji alanında işbirliğini gelişmiş düzeye
taşıyacaklardır. AB'nin ve Çin'in Uluslararası Enerji Ajansı da dahil olmak üzere, enerji ve
çevre meselelerinde gerçekten işbirliği yapmak istiyorlarsa bilgi paylaşımını ve şeffaflığı
arttırmaları gerekmektedir. AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerinde
yakalanan uyum iklim değişikliği ve enerji alanlarında da yakalandığı takdirde uzun
dönemli enerji ve çevre işbirliğinden söz edilebilecektir. Bu durumda her iki tarafta aktif
215
olarak işbirliğini geliştirme çabası içerisinde olmalıdır. Enerji ve çevre ile ilgili ikili ve
uluslararası düzeyde işbirliğinin geliştirilmesi ve devamının sağlanması çabası, AB'nin ve
Çin'in inandırıcılığını, istekliliğini ve kapasitesini test edecektir. Tahminler gelecekte
AB'nin ve Çin'in enerji kaynaklarına ithalat bakımından bağımlılığının önemli ölçüde
artacağını göstermiştir. Çin, Uluslararası Enerji ajansının çalışmalarına katılmasına
rağmen, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının (OECD) ve Uluslararası Enerji
ajansının tam üyesi olduğunda küresel enerji yönetimine de katılmış olacaktır. Çin'in tam
üyeliğinin AB'nin ve Çin'in enerji işbirliğinin gelişmesine doğrudan olumlu katkısı
olacaktır. Enerji işbirliğinin sağlanması, çevre ve iklim değişikliği meselelerinde de
işbirliğinin sağlanmasını teşvik edecektir.
AB ile Çin arasındaki ilişkiler iki yaklaşım çerçevesinde ilerlemiştir. Liberal
yaklaşım çok net göstermiştir ki; AB ve Çin ticari ve ekonomik ilişkileri ve yatırımları
geliştirerek ortak çıkarları paylaşmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin temeli öncelikle
ekonomik ve ticari dinamikliliğe dayanmıştır. Dünyanın ikinci büyük ticari ilişkisine sahip
olan AB ile Çin her alandan önce, ekonomik açıdan ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek
ile ilgilenmiştir. AB ve Çin arasında öncelikli olarak ekonomik ve ticari anlamda başlayan
ilişkiler; siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel olarak çeşitlenmiş, son on yıl içinde de stratejik
ortaklık boyutu kazanarak önemli ölçüde gelişmiş ve derinleşmiştir. 2010 yılından itibaren
Avrupa'nın karşı karşıya kaldığı avro bölgesi borç kriziyle beraber iki aktör arasında siyasi
ve ekonomik karşılıklı bağımlılığın arttığı yeni bir dönemin ortaya çıktığına dair
değerlendirmeler yapılmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerinin son on yılda hızlanarak
ilerlemesine iki aktör arasında artan ekonomik karşılıklı bağımlılığa bağlanmaktadır. AB
ile Çin arasındaki siyasi ilişkilerde egemenlik, insan hakları, demokrasi, Tayvan, Tibet,
Doğu Türkistan; askeri ve güvenlik ilişkilerinde silah ambargosu meseleleri dışında AB ve
Çin ortak bir dil bulmuştur. Yakın ekonomik ve ticari bağların dinamikliği, ilişkilerin
belkemiği olmuştur. Ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesiyle, her alanda ilişkiler
kurulmuş ve ilerlemiştir. İlişkiler kazan-kazan işbirliği çerçevesinde ilerlemiştir. Değişen
ve gelişen uluslararası dünya düzeni AB ve Çin arasında ilişkilerin kurulması
gereksinimini ortaya çıkarmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık
çerçevesinde ilerlemiştir. AB’nin ve Çin’in ilişkilere duydukları hassasiyetleri aynı
olmakla birlikte, ilişkilerde ortaya çıkması muhtemel olumsuz gelişmelerden etkilenme
dereceleri aynı olmamıştır. Her iki tarafın olumsuz gelişmeleri çözme amacıyla
gerçekleştirdikleri görüşmeler sırasında pazarlık güçleri birbirinden farklılık nitelik
216
taşımıştır. Çin, AB'ye göre daha az bağımlıdır. İlişkilerin gerginleşme durumuna karşı AB,
Çin'e oranla daha az savunmazdır. AB'nin ve Çin'in gücünün değerlendirilmesi ekonomik
gücün kaynaklarına göre değil, karşılıklı bağımlılıktaki savunmasızlık derecesine göre
ölçülmelidir. AB, özellikle avro bölgesindeki borç kriziyle iflas etmenin eşiğine gelmiş,
Çin'in desteğine ihtiyaç duymuştur. Çin'in bu sayede küresel etkinliği artmıştır. Burada
AB'nin Çin'e tamamen bir bağımlılığı söz konusu değildir. Çin'de ekonomisinin avro borç
krizinden olumsuz etkilenmesinden dolayı AB'ye yardımı tercih etmiştir. Kısaca AB ve
Çin arasındaki ilişkiler her iki aktörün olumsuzluklardan etkilenme dereceleri ve pazarlık
güçleri birbirlerine göre daha az farklılık gösterdiğinden karşılılık bağımlılık içermektedir.
AB ile Çin ilişkilerinde benimsenen ikinci yaklaşım olan idealist yaklaşım
göstermiştir ki; ikili ilişkilerin başarılı olmasını sağlamak amacıyla taraflar karşılıklı olarak
birbirlerini anlamaya ve tanımaya ihtiyaç duymuştur. Yanlış anlamalar ve algılamalar,
ilişkilerin kurulmasını ve gidişatını etkilemiştir. Yıllar boyunca, AB ve Çin ortak
anlayışının oluşturulabilmesi için bazı önlemler almıştır. Çin yumuşak gücünü geliştirerek
AB ile benzerliklerini bulmaya çalışmış, bu doğrultuda ilişkilerini yönlendirmiş ve
ilişkilerini benzerlikler üzerine inşa etmeyi hedeflemiştir. Çin yumuşak güç anlayışı ile
uluslararası ortamda etkileyiciliğini arttırmayı ve tanıtımını düzeltmeyi amaçlamıştır. 2008
Olimpiyatlarında başarılı performansı ile yumuşak gücünü geliştirme fırsatını yakalayan
Çin, 2010 yılında yapılan dünyanın kültür ve eğitim açısından en önemli fuarı olan
Şanghay Expo'da 73 milyon ziyaretçiye ev sahipliği ile uluslararası imajını pekiştirmiştir.
Eğitim, turizm, bilim, teknoloji ve yenilik araştırmaları ve çalışmaları AB ile Çin
arasındaki kültür ilişkilerinde önemli kamu diplomasi araçlarından olmuştur. Yakın
gelecekte de karşılıklı yürütülen projelerin sayısı artacaktır. Çin; Almanya, İngiltere ve
Fransa'nın deneyimlerinden yararlanarak ulusal dilini olarak Çinceyi ve Çin kültürünü
tanıtmak amacıyla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Konfüçyüs Enstitüleri adıyla kar
gütmeyen kamu kurumlarının açılmasını teşvik etmiştir. AB ve Çin arasındaki bilimsel ve
teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi, marka ve ürün korsan ve sahteciliğinden eleştirilen
Çin'in özgünleşerek fikri mülkiyet haklarının korunmasını; bilimsel ve teknolojik
gelişmeye açık olan Çin'in Avrupa modelini benimsemesini, Avrupa ekolünde Çinli
öğrencilerin ve Çin ekolünde Avrupalı öğrencilerin yetişmesini, Çinli bilim adamlarının ve
araştırmacılarının becerilerini ve bakış açılarını derinleştirmesini, bilimsel ve teknolojik
anlamda her iki tarafın birbirlerinin gelişmelerini teşvik etmelerini, AB açısından kendisini
daha iyi anlayabilecek kendisine benzer bir aktör yaratmasını, AB'nin Asya ve Çin
217
pazarında Çin sayesinde aktif olmasını, Çin gibi bilimsel ve teknolojik işbirliğine açık olan
bir ülkenin AB'nin başka bir rakibine kaptırılmamasını, Çin'in daha çok kendine güvenen
bir aktör olmasını sağlayacaktır. Kısacası AB'nin hedefi ejderhayı disipline etmek
olmuştur.
Çin, kurumsal olarak AB ile ilişkilerden daha çok AB'nin karar almadaki
belirsizliğinden dolayı AB üyesi ülkelerle iki taraflı işbirliğini geliştirmeye odaklanmıştır.
Çin, stratejik çıkarları doğrultusunda üye ülkelerin ayrı ayrı farklılıklarını kullanarak ve
aynı zamanda AB üyesi ülkeler arasındaki rekabetten yararlanarak ilişkilerini geliştirmiştir.
Çin, AB üyesi ülkeler arasında farklı derecede önemlere sahip olmuştur. Almanya,
İngiltere, Fransa açısından sahip olduğu önem ve değere Polonya'nın, Malta'nın ve
Yunanistan'ın veya diğer AB üyesi ülkelerin gözünde sahip olamamıştır. Belçika,
Avusturya, Estonya, Lüksemburg, Litvanya ve Letonya; Çin üzerinde önemli çıkarlara
sahip olmamıştır. Çin de, AB'nin üç büyük üyesi ülke olarak kabul edilen Almanya,
İngiltere, Fransa ile ikili ilişkilerini geliştirmeye kurumsal olan AB ile ilişkilerini
geliştirmeye göre daha çok önem atfetmiştir. AB'nin üç büyük ülkesi olan Almanya,
İngiltere, Fransa Çin politikasının tanımlanmasında çok büyük rol oynamıştır. Almanya,
İngiltere, Fransa ile Çin'in ilişkilerini geliştirmesi dolaylı olarak AB ile ilişkilerinin
ilerlemesine yardımcı olmuştur. Almanya ve Çin arasındaki ilişkilere bakıldığında;
ekonomik ve ticari işbirliği, ilişkilerin bel kemiği olarak kabul edilmiştir. Almanya ile
ekonomik ve ticari ilişkiler geliştikçe, ilişkiler her yönden dinamizm kazanmıştır. Çin
büyük bir pazar, Almanya'da sermaye ve teknoloji kaynağı olarak imalat üstünlüğüne sahip
olması iki aktörü birbirine yakınlaştırmıştır. Çin'in büyüme hızının son yıllarda biraz
yavaşlaması Avrupalı ülkeleri tedirgin ederken, Almanya'nın Çin ekonomisine duyduğu
güveni Çin ile ihracatını arttırarak göstermiştir. Almanya, Çin ile sürdürülebilir stratejik
ortaklığa verilen önemin bu sayede altını çizmiştir. Almanya ekonomik ve ticari ilişkilerin
ötesinde Çin ile güçlü ilişkiler kurmak için her alanda ilişkilerde işbirliğine ağırlık
vermiştir. İşbirliğine ağırlık verirken Çin'in hassas olduğu ve yumuşak karnı olan
meselelerde temkinli davranmayı tercih etmiştir. Bu durumda ilişkilerde çok kısa süreli
anlaşmazlıkların yaşanmasına, anlaşmazlıklar sonrasında ilişkilerinin hemen yeniden
canlanmasına olanak sağlamıştır. Almanya, Çin'e göre daha az savunmazdır. İlişkilerde
ortaya çıkan herhangi bir gerginlik anında Almanya Çin'e göre daha çok etkilenmektedir.
Bu yüzden de gerginliği gidermeye çalışan aktör Almanya olmaktadır. Gerginlikten Çin,
Almanya'ya göre daha az etkilenmektedir. İlişkide ki gerginliklerden ve olumsuzluklardan
218
etkilenme dereceleri farklılık içermektedir. Her iki aktörde birbirine tamamen bağımlı
değildir. Bu yüzden de Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık içeren özel
ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. İngiltere'de ve Fransa'da Almanya gibi Çin için önemli
ortaklar olmuştur, ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında birbirlerine ihtiyaç duymuşlardır.
Almanya gibi Çin'in hassas olduğu meselelerde temkinli davranmamaları ilişkilerde kısa
süreli anlaşmazlıkların sürekli yaşanmasına yol açmıştır. 1993-1994 yıllarında Tayvan'a
Fransa'nın silah temin etmesi, Nicholas Sarkozy'nin Avrupa Konseyi başkanıyken Dalai
Lama ile görüşmesi, Hong Kong seçimleri ile ilgili Birleşik Krallık Parlamentosu Dışişleri
Komitesinin Hong Kong’da 2017 yılındaki seçimleri inceleme kararı alması İngiltere'nin
ve Fransa'nın Çin ile ilişkilerinde anlaşmazlık yaşanmasına neden olan meseleler olmuştur.
İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilere bakıldığında, iki aktör arasında Hong Kong
meselesi çözülene kadar ilişkiler ilerlememiştir. Çin, bu dönemde İngiltere ile ilişkileri
Hong Kong meselesine bağlamıştır. 1997 yılında Hong Kong ile ilgili nihai karar
sonucunda Çin'e Hong Kong'un geri verilmesiyle ilişkiler her açıdan ilerlemeye
başlamıştır. Çin'in büyük pazar olduğunu fark etmeyen İngiltere, Almanya kadar Çin ile
ekonomik ve ticari ilişkiler kurmamıştır. Çin'in büyüme hızının yavaşlaması, İngiltere'nin
Çin'in ekonomisine güven duymadığı yönünde algılamalara neden olmuştur. Çin'in hassas
olduğu meselelerinde sürekli gündeme alınması ve Çin'de İngiltere'nin ABD'nin yakın
müttefiki olduğuna dair algılamalar ilişkilerde anlaşmazlık ve gerginlik meselelerine neden
olmuştur. Verimli ilişkilerin ortaya çıkması son dönemde İngiltere'nin ve Çin'in ekonomik
güçleri göz önünde bulundurulduğunda Çin ile ilişkiler İngiltere’yi daha çok memnun
edecek görünmüştür. Almanya'dan farklı olarak İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin
gidişatından her iki tarafında memnun olduğu sırada İngiltere'nin Çin'in hassas olduğu
meselelerde kararlar alması ve ABD ile müttefikliğine dair yanlış algılamaları ortadan
kaldırmaması İngiltere'nin Çin ile ilgili dış politikasındaki en büyük hatalardan olmaktadır.
Almanya'nın Çin ile ilişkilerinin ve dış politikasının örnek alınması İngiltere ile Çin'in
ilişkilerine olumlu yansıyacaktır. İngiltere'nin Çin'in yumuşak karnı olan meselelerle ilgili
kararlar almaktan vazgeçmesi ve ABD ile müttefikliğine dair Çin'in yanlış algılamalarını
ortadan kaldırması ilişkilerin verimli ve dinamik bir hal almasına yardımcı olacaktır. Aksi
takdirde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin inişli çıkışlı bir seyir takip etmeye devam
edeceği varsayılmıştır. İngiltere, Çin ile ilişkilerinde daha hassas davranmaya başlasa bile
yakın dönemde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin, Almanya ile Çin arasındaki özel
ilişkilere benzemesi muhtemel görünmemektedir. Almanya ile Çin arasındaki özel
219
ilişkilere benzeme ihtimalinin olmamasına rağmen, ilişkiler karşılıklı bağımlılık içeren
ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. İlişkilerde gerçekleşen ve ortaya çıkan olumsuz
gelişmelerden etkilenme dereceleri ve herhangi bir konuda yürüttükleri görüşmelerde öne
çıkardıkları pazarlık güçleri de birbirinden tamamen farklılık göstermiştir. İlişkilerde en
kuvvetli pazarlık gücüne sahip olan aktör Çin ve en belirgin etkilenme derecesine sahip
aktör İngiltere olmuştur.
Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler Fransız devriminden etkilenmiştir. Avrupalı
aydınlanma düşünürleri Çin'den etkilenerek Fransız devrimine öncülük etmiş, Çinli
liderlerde Fransız ekolüyle eğitim alırken Fransız devriminden etkilenmiştir. 1949 yılında
Çin kurulduktan sonra 1964 yılında De Gaulle döneminde ABD'ye rağmen Çin ile ilişkiler
kurulmuştur. Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler Almanya ve İngiltere'den farklı olarak
Tayvan'a silah satışının devamı, Tiananmen Meydanı olayları, Tibet, Dalai Lama
meseleleri çerçevesinde yürümüştür. Fransa, bu meseleleri Çin ile ilişkilerinde gündeme
getirerek AB ile ilişkilerinde olumsuz etkilenmesine sebebiyet vermiştir. Çin'in hassas
olduğu meselelerin sürekli gündemde olması Fransa'nın Çin ile ilişkilerinin Almanya ile
ilişkilerine benzemesini engellemiştir. İlişkilere karşılıklı bağımlılık çerçevesinde
bakıldığında, Çin ile ilişkilerde gerginlik yaşandığı durumlarda en fazla maliyetle
karşılaşan ülke Fransa olmuştur. Çin, sopa yaklaşımı ile Fransa'nın kararından vazgeçmesi
ve Tek Çin politikasını benimsediğini yinelemesi gibi sonuçların ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Fransa'da Almanya ile Çin ilişkilerinde Almanya'nın deneyimlerini ve Çin'in
hassas olduğu meseleleri gündeme taşımaktan vazgeçtiği takdirde ilişkiler sorunsuz
ilerleyebilecektir. AB'nin temel bir üyesi olarak Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin
gelişmesi, AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin gelişmesine vesile olacaktır. Sorunsuz
ilişkiler Çin'in AB ile ilişkilerinde olumlu yansıyacaktır. AB’nin üç büyük ülkesinde
Almanya’nın Çin ile ilişkileri ve deneyimleri dikkate alınarak İngiltere’nin ve Fransa'nın
Çin ile ilişkiler kurması AB ile Çin arasında verimli ilişkilerin ortaya çıkmasını
sağlayacaktır.
Çin'in Afrika ülkeleriyle ilişkileri AB ile Çin arasındaki ilişkileri ilgilendiren
meselelerden biri olmuştur. Çin'in enerjiye artan bağımlılığı, Afrika'nın ciddi bir pazar
olarak görülmesi, uzayın kullanımı konusunda Afrika kıtasının Çin'e sağladığı avantajlar,
rakip olarak gördüğü ABD'nin kıtaya girmesini engelleme niyeti, Çin'in Tek Çin politikası,
Tayvan, Tibet ve insan hakları konusunda BM gibi çok taraflı uluslararası örgütlerin dış
220
politika gündemlerinde Afrika ülkelerinin desteğini alma isteği, Afrika'da Çin'in
yatırımlarının ve ticari çıkarların artan varlığının Çin de büyüyen güvenlik sorunlarına
neden olması Çin'in Afrika ile ilgilenmesini sağlamıştır. Çin'in AB'ye göre Afrika ile
ilgilenirken demokrasiyi yayma çabalarının olmaması ve demokratik olmayan ülkelerle
koşulsuz ilişkiler kurması ve silah satmaya devam etmesi Çin'in, AB'den farklı
algılamasına yardımcı olmuştur. AB üyesi ülkelerinin Afrika ile ilgili sömürge
geçmişlerine sahip olması Afrika'nın AB'ye temkinli davranmasına neden olmuştur. Çin'in
ise AB'ye göre Afrika'da sömürge geçmişine sahip olmaması, Çin'e önemli tarihi bir fırsat
sunmuştur. Afrika ülkelerinin Çin'i daha yakın ortak olarak görmesini sağlamıştır. AB,
sömürge geçmişinden; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü vurguları ardından
yardım yapma niyetinden dolayı Afrika ülkeleri için cazip gelmemektedir. Afrika'da Çin'in
yükselişi, AB üyesi ülkelere Afrika'ya girmek için cesaret vermektedir. Bu yüzden de
kıtaya Çin'in deneyimlerini dikkate alarak Çin ile beraber işbirliği yaparak girmeyi
denemelidir. AB; bölgede siyasi, ekonomik ve son yıllarda da askeri nüfuz kuran Çin'in
deneyimlerinden ve ortaklığından yararlanmalıdır. Son dönemde AB'nin Afrika ve Çin ile
beraber Üçlü Diyalog ve İşbirliği girişimine önem vermesi Çin'in deneyimlerinden
yararlanmak istemesinin en büyük kanıtı olmuştur. Çin, AB ve Afrika arasındaki işbirliğini
kolaylaştırmak için başlatılan bu girişim ile Afrika'da barışın, güvenliğin, istikrarın ve
Afrika'nın gelişmesinin sağlanması amacıyla AB ve Çin stratejik ortak olarak beraber
çalışmalıdır. Yakın
gelecekte AB'nin Çin'in yerini Afrika'da alması mümkün
görünmemektedir. AB'nin ve Çin'in Afrika'da üçlü diyalogu girişimi Afrika'nın
gelişmesine katkıda bulunacağı gibi, AB'nin ve Çin'in kıtada rakip olarak karşı karşıya
gelmesini engelleyecektir. Bu üçlü girişim başarılı olamazsa AB'nin tek başına kıtada
Çin'in yerini alması mümkün görünmemektedir. AB, Çin ile Afrika'da kazan-kazan
işbirliği çerçevesinde aktif olarak Afrika ülkeleri tarafından samimi olduğuna inanılarak
yer alabilecektir.
ABD'nin hem AB hem de Çin ile ilişkileri, AB ile Çin ilişkilerini etkileyen en önemli
faktör olarak kabul edilmiştir. Çin, silah ambargosunun kaldırmamasının nedenini
ABD'nin AB'ye uyguladığı baskılar olarak görmüştür. AB'nin silah ambargosunu
kaldırması ABD'nin müttefikliğinden ya da AB'nin stratejik ortaklığından birini tercih
ettiğini göstermesi açısından önemli görülmüştür. Çin, AB'yi ABD'ye denge ve iki süper
gücün hegemonyasına karşı stratejik olarak görmüştür ve o amacına araç olarak
kullanmaya çalışmıştır. AB, Çin ile ilişkilerine sadece ekonomik ve ticari ilişkiler
221
bağlamında anlam yüklediğinden ve Çin ile ABD'ye göre daha çok ortak çıkarlara sahip
olduğundan, ABD ile Çin ilişkilerindeki gibi ilişkilerin rekabeti ve tehdit algılamalarını
içermemesinden dolayı AB; ABD'nin ve Çin'in birbirlerine yakınlaşmasını sağlayan bir
köprü görevi görmüştür. AB'ye ABD ile Çin arasında samimi, yapıcı, rekabeti içermeyen
işbirliğinin sağlanması anlamında görevler düş müştür. AB bu köprü görevini tam yerine
getirerek ABD'nin ve Çin'in istikrarına ve kalkınmasına katkıda bulunmak üzere çok taraflı
bir diyalog sisteminin geliştirilmesine aracılık ederek, ABD, AB ve Çin arasında
işbirliğinin kurulmasını teşvik etmelidir. ABD ile Çin arasında samimi, yapıcı işbirliğinin
kurulmasının sağlanması hem uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğuna hizmet
edecektir, hem de AB'nin Çin ile ilişkilerinde ABD'nin müttefikliğini Çin ile stratejik
ortaklığına tercih ettiği ve ABD'nin sözünü dinleyen müttefiki olduğu algılamalarının
sonlanmasına yardımcı olacaktır. Dünyanın hakim gücü olarak ABD ve ABD'nin süper
güçlüğünü Çin'in devralacağı konusundaki tartışmalar ile karşılaşan Çin aralarındaki
ilişkilerde samimi işbirliğinin sağlanması sadece ABD ile Çin ilişkilerine ve Asya Pasifik
bölgesinin istikrarına yarar sağlamayacaktır; aynı zamanda dünya barışı ve dünya istikrarı
için itici güç olacaktır. ABD, son zamanlarda Ortadoğu yerine Asya Pasifik bölgesi ile
ilgili Asya Pivot stratejisini geliştirmesi Çin açısından ABD'nin Çin'i hedef aldığı yönünde
anlamlar içermiştir. ABD, Çin'i hedef almadığını Asya Pasifik stratejisini belirtirken pivot
kelimesini kullanmayarak göstermeye çalışmış olsa da, Çin için bu ifade yetmemiştir. Asya
Pasifik bölgesinde ABD ve Çin arasında somut bir işbirliği oluşturulması gerekmektedir.
Çin, ABD'nin Çin ile ilgili olumsuz olan her uluslararası gelişme de Çin'in karşısında
rakibi olarak yer aldığı algısına sahip olmuştur. Her iki aktörün stratejik çıkarları gereği
birbirlerine şüphe ile yaklaştığı bilinmektedir. İlişkilerde bu yanlış algılamalar ve
anlamalar giderilmeye çalışılmadıkça iki aktör arasındaki rekabet devam edecektir. Bu
durum ilişkilere de olumsuz olarak yansıyacaktır. Çin'de kişi başına düşen milli gelirin
düşük olması, yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk, zengin ve fakir arasındaki ciddi uçurum,
köylerden kente hızlı nüfus akışı, yetersiz sosyal altyapı gelecekte Çin'in hızlı büyümesinin
önüne büyük engeller olarak çıkmaya başlamıştır. Son yıllarda Çin'in büyümesi
yavaşlamaya başlamıştır. Çin'in ekonomik güç olarak yakın gelecekte yükselerek ABD'nin
yerini alacak süper güç olması mümkün görünmemektedir. ABD'yi ekonomik anlamda
yakalayıp geçse bile Çin'in düşünüldüğü gibi bir hegemon güç olması uzun bir zaman
alacaktır. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler sıfırdan başlamıştır. Artan işbirliğine rağmen,
ABD ile Çin arasında hala çözülememiş ve ilişkileri olumsuz etkileyen meseleler
bulunmaktadır. Bu tür anlaşmazlıklar giderilmedikçe ilişkilerde istikrarsızlık hakim
222
olmaya devam edecektir. Günümüzde rekabet, çatışma ve karşılıklı güvensizlik içeren
ilişkilerin samimiyet, yapıcılık, sorumluluk ve işbirliği içeren ilişkilere evrilmesiyle
ilişkiler sorunsuz bir hal alacaktır. AB'ye ABD ile Çin arasındaki ilişkileri sorunsuz bir
hale dönüştürme de büyük bir rol düşmektedir. ABD ve Çin, AB'nin bu rolü gereğince
yerine getirmesiyle verimli ilişkilere sahip olacaktır. Son olarak, ABD ile Çin arasında
çatışma çıkarma potansiyeli taşıyan meselelere ilişkin çözüm önerilerinin desteklenmesi,
taraflar arasında yeniden çıkabilecek çatışmaların ve anlaşmazlıkların önlenmesi
konusunda da her iki aktörü ortak çıkarlar zemininde birleştirecektir.
Orta Asya jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle bölgesel ve küresel güçlerin
rekabet ettiği bir bölge olmuştur. Çin, bölgeye enerji ve Doğu Türkistan’ın güvenliği ve
istikrarı açısından siyasi ve ekonomik nüfuz alanı olarak görmüştür. AB, Soğuk savaş
süresince SSCB’den, Soğuk savaş bitiminde de Rusya’dan çekindiğinden Orta Asya ile
ilgili politikalara sahip olmamıştır. Ukrayna kriziyle yaşanan enerji kriziyle baş edemeyen
AB, Orta Asya ile ilgili politikalarını güncellenmek zorunda kalmıştır. AB, Orta Asya'da
yeni bir kutup olarak yer almaya başlamıştır. Orta Asya bölgesinde AB ile Çin’in işbirliği
gerçekleştirmesi özellikle Rusya’nın bölgeyi arka bahçesi olarak görmesini engelleme
amacına hizmet edecektir. AB ile Çin arasındaki işbirliği, Rusya'nın bölgede
yalnızlaşmasını sağlayacaktır. Çin ile Rusya arasındaki ilişkiler yarar ilişkileridir. Soğuk
Savaşın sona ermesinden itibaren, Rusya ve Çin derin diplomatik ve ekonomik ilişkiler
kuramamıştır. AB’nin ve Çin’in, artan enerji talebi ve arz güvenliği Rusya’ya gereksinimi
ortaya çıkarırken, her iki aktörün işbirliği içerisine girmesi, Rusya’nın enerji tekelciliğinin
sonlanmasına yardımcı olacaktır.
1996 yılında kurulan Şanghay Beşlisinin kurucu üyelerinden biri olan Çin 2001
yılında Şanghay Beşlisinin, Şanghay İşbirliği Örgütü ile yer değiştirmesinde aktif olarak
yer almıştır. ŞİÖ'nün en önemli üyeleri Çin ve Rusya olarak kabul edilmiştir. AB açısından
ŞİÖ, Rusya'ya ve Çin'e ulaşmayı sağlayacaktır. Özellikle Rusya'ya Çin ile ilişkiler
sayesinde ulaşılabileceği düşünülmüştür. Bu yüzden de AB ile ŞİÖ arasında ilişkilerin
kaderi AB ile Çin arasındaki iyi giden ilişkilerine bağlı görünmüştür. Çin, ŞİÖ'nün kurucu
üyesi olarak AB ile ilişkilerini geliştirmesinin AB'ye ve ŞİÖ'ye olumlu yansımaları
olacaktır. Her iki uluslararası örgüt, terörizmle mücadelede ortak çıkarlar doğrultusunda
ortak amaçları ve araçları savunmaktadır. Savunma, enerji sektörü ve ekonomik işbirliği
konularında her iki uluslararası örgütün ortak çıkarları bulunmaktadır. Buna rağmen; AB
223
ile ŞİÖ arasında ortak bir diyalog başlatılmamıştır. Ortak bir diyalogun başlatılması ile her
iki uluslararası örgüt birbirini daha iyi anlayacak, yanlış algılamalar sona erecek ve
ilişkilerin geliştirilmesi sağlanacaktır. AB ve Çin, çok taraflı uluslararası örgütleri,
özellikle Çin'in üye olduğu ŞİÖ'yü ikili ve çok taraflı meseleleri tartışabilmek adına
ilişkilerinde kullanmaya devam etmelidir. Ortak bir diyalogun başlatılması vasıtasıyla Çin
ve Rusya ile AB arasında ilişkilerin gelişmesi sağlanacak, enerji güvenliği sorunları en aza
indirilecek, terörizm ile mücadele başarıya ulaşabilecek, Orta Asya'nın ve Avrupa'nın
beraber ekonomik gelişmesi mümkün hale gelebilecektir. Çin'in merkez ülke ve iki
uluslararası örgüt arasında köprü görevine sahip olması, Çin'e her iki uluslararası örgüt
arasında ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olabilmeyi sağlamak için önemli bir rol
vermektedir. Çin, bu rolü gereği AB ile ŞİÖ arasında etkileşimi sağlayacaktır. Mevcut
koşullarda AB'nin ve ŞİÖ'nün enerji sektöründe işbirliği yapmaları her iki uluslararası
örgütün ve Rusya'nın çıkarına gözükmektedir. Bu yüzden de yakın gelecekte Çin'in AB ile
ilişkilerinin olumluluğu AB ile ŞİÖ arasındaki ilişkilerin gidişatına yansıyacak
görünmektedir. Aynı şekilde AB ile ŞİÖ arasındaki ilişkilerin olumlu seyri, AB'nin Çin ile
ilişkilerine de yansıyacaktır. AB ve ŞİÖ arasında ortak çıkarlara dayalı uyum ve işbirliği
kuruldukça, ŞİÖ bünyesinde Çin ve AB işbirliği devam edecektir.
Uluslararası dünya düzeni çok kutupluluğu doğru gittikçe, AB ile Çin'i daha da
yakınlaştıracaktır. 11 Eylül olayları sonucunda uluslararası terörizme karşı alınan tavır AB
ile Çin arasındaki diyalogların ve işbirliğinin bir parçası olmuştur. Siyasi ilişkiler
açısından, dünyadaki ana güçler olarak, AB'nin ve Çin'in işbirliği dünyadaki barışın ve
istikrarın korunmasında etkin ve önemli bir role sahip olma potansiyeline sahip olmuştur.
Avrupa, Çin ve uluslararası toplum, AB ve Çin arasındaki işbirliğinden yararlanacaktır.
AB ve Çin arasında güçlü işbirliği olmaksızın hiçbir küresel mücadele de yapıcı bir sonuca
ulaşamayacağı kanısı hakim olmuştur. İklim değişikliği, istikrarlı büyüme, çevre kirliliği,
enerji arzının güvenliği, makroekonomik dengeler, anti-damping uygulamaları, piyasa
ekonomisi statüsü, doğrudan yabancı yatırımlar, fikri mülkiyet hakları, Afrika'nın gelişimi,
hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygı, silah ambargosu, uluslararası
güvenlik, bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi tüm bu meselelere AB ve Çin ilişkilerini ve
işbirliğini geliştirme sürecinde ortak cevaplar aramaktadır. Her iki tarafta hassas meseleler
ile ilgili kararlardan çatışmaların ve anlaşmazlıkların artmaması, işbirliğini ve ilişkileri
zedelememesi adına uzak durmalıdır. Çin'in kırmızı çizgisi olan meselelerde AB'nin tavrı
ilişkilerin belirlenmesinde önem kazanacaktır. AB'nin ve Çin'in farklılıklardan çok ortak
224
çıkarlara vurgu yapması her iki aktörün stratejik birer ortak olmasını sağlayacaktır. Uzun
dönemde ikili ilişkiler geliştikçe, iki tarafın birbirini anlaması artacak, aradaki farklarda
azalacaktır.
AB, uluslararası dünya düzeninde normatif güç konumunun ve Çin'in yükselişinin
yakın gelecekte devam edeceği gözlenmiştir. AB ile Çin arasındaki işbirliğinin, tarafların
birçok alanda işbirliği yapmasıyla uzun dönemli olmaya devam etmesi beklenmiştir. Bu
işbirliği; ortak anlayış, ortak güven, ortak saygı ve kazan-kazan şeklinde ilerlediği sürece
anlaşmazlıklarda kısa dönemli olup hemen çözülebilecek olarak görülmüştür. İlk olarak
AB ve Çin, ortak anlayışın, ortak güvenin, ortak saygının arttırılmasını sağlamalıdır. Ortak
anlayışın, ortak güvenin ve ortak saygının kurulmasıyla beraber gerçek stratejik ortaklıktan
söz etmek mümkün görünmektedir. Köklü bir geçmişe sahip olan AB ve Çin aralarındaki
ilişkileri geliştirerek, ilişkilerinin stratejik ortaklık olarak tanımlanması her iki aktörün
birbirine yakınlık duymasını sağlamak amacıyla ortaya atılmış bir girişim olarak değil,
zengin bir içeriğe sahip bir konuma ulaştıracaktır. 2004 yılında ilişkilere stratejik ortaklık
boyutunun eklenmesinden beri AB ve Çin arasındaki ilişkilerde yaşanan gelişmeler
umutların ve hayal kırıklıklarının beraber yaşanmasına neden olmuştur. AB ve Çin
arasındaki ilişkiler hayal kırıklıklarının kısa dönemli olup, umutların çoğunlukta olduğu
ilişkiler olmuştur.
Her iki aktörün 2030 yılına kadar açık pazara geçilmesiyle, korumacılığa karşı
çıkılmasıyla,
ticari
anlaşmazlıkların
diyalog
yoluyla
çözülmesiyle,
yeni
enerji
kaynaklarının geliştirilmesiyle, bilim ve teknoloji alanındaki yenilik işbirliğinin
sağlanmasıyla 2004 yılında ilişkilerde tanımlanan stratejik ortaklığının tamamen
gerçekleşeceğine dair hedefleri bulunmaktadır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerde
farklılıklardan kaynaklı yaşanma ihtimali olmasına rağmen; her iki tarafın karşılıklı yarar
çerçevesinde birbirlerine duydukları ihtiyaçtan çatışmaların ve anlaşmazlıkların uzun
dönemli olması beklenmemiştir. Sonuç olarak AB ve Çin arasındaki farklar stratejik
düzeyde işbirliğinin mümkün olmadığı anlamına gelmemiştir. AB'nin ve Çin'in ilişkilerinin
gelişmesi adına yapıcı bir şekilde kısa dönemli ve uzun dönemli olmak üzere iki strateji
üzerinde durmaları gerekmektedir. Kısa dönemli çok taraflı stratejik yaklaşımla işbirliği
yaparak farklılıkların üstesinden gelinmesi ve uzun dönemli çok taraflı stratejik yaklaşımla
AB ve Çin arasında mevcut olan kültürel mesafenin azaltılmasıyla ve boşluğun
önlenmesiyle
farklılıkların
ortadan
kaldırılarak
ortaklıklarının
altının
çizilmesi
225
hedeflenmiştir. İki taraf arasındaki farklılıkların azaltılmasıyla veya tolere edilmesiyle
ilişkiler sorunsuz olarak gelişebilecektir. Bu stratejik yaklaşımlar çerçevesinde AB ile Çin
arasında stratejik ortaklık içeren bir kazan-kazan işbirliği ilişkisinden söz etmemiz
mümkün olacaktır. Bu sayede 2004 yılında ilişkilerde tanımlanan stratejik ortaklık
boyutunun içeriği de tamamen doldurulmuş olacaktır.
Çin'e yönelik AB politikasını şekillendirecek en önemli etken, Çin'in hızlı ekonomik
büyümesi ve AB'nin Çin'e duyduğu ekonomik karşılıklı bağımlılık neticesinde ekonomik
ve ticari ilişkiler olmaya devam edecek olarak görülmüştür. Çin ekonomisinin kırılganlığı
yönünden AB'nin Çin'e olan bağımlılığı, Çin'in ekonomik politikalarına karşı AB'yi daha
hassas (sensible) ve etkilenebilir (vulnerable) kılmıştır. AB ile Çin ekonomik ve ticari
ilişkilerindeki karşılıklı bağımlılık artmıştır ve artmaya devam edecektir. Çin ekonomisinin
yapısı dikkate alındığında, AB ile Çin arasındaki karşılıklı bağımlılık daha çok Çin lehine
işleyecektir. Bununla beraber, AB'nin yaşadığı avro bölgesi borç krizinin Çin ekonomisine
zarar vererek binlerce kişinin işsiz kalmasına ve Çin'e yapılan yatırımların azalmasına
neden olması her iki aktörün de birbirine ihtiyacını karşılıklı bağımlılık çerçevesinde
göstermiştir. Bağımlılık arttıkça, ilişkilerde Çin'in hassas olduğu meseleler ilişkilerin
gündeminde yer almayacaktır. İkili ilişkilerdeki anlaşmazlık meselelerinin artma riski ve
şiddeti azalacaktır. Anlaşmazlıklar kısa dönemli olmaya devam edecektir. İki tarafta
özellikle birbirine duyduğu ihtiyaçtan ve bağımlılıktan dolayı AB, Çin ile stratejik çıkarları
çerçevesinde normatif güç AB'nin temel değerlerini ve normlarını ikinci plana koyarak
ilişkilerini geliştirmeyi tercih edecektir. Çin'in ticari ortakları arasında AB, büyük bir paya
sahip olmaya devam edecektir. AB ve Çin, stratejik ortaklığın gelişimi için ekonomik,
ticari, bilimsel ve teknolojik işbirliğine öncelik verecektir. AB ile Çin birbirlerinin önemli
ticari ortakları olmaya devam edecektir. Ticari ortaklar olmaya devam ettikçe, ilişkiler
ekonomik ve ticari anlamda gelişmeye devam edecektir. Ekonomik ve ticari ilişkilerin
gelişmesiyle ilişkiler siyasi, askeri ve güvenlik ve kültürel ilişkiler olarak her alanda hız
kazanarak gelişecektir. Uluslararası dünya düzeninde AB ile Çin arasında kurulan ilişkiler
AB'nin Avrupa dışındaki diğer ülkeler ile ilişkileri açısından iyi bir örneğin oluşmasını
sağlayacaktır. Çin Asya da aniden büyüyen bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu ani ortaya
çıkış Asya'daki güç dengelerini alt üst etmiş ve Çin ile ilgili önyargıların artmasına neden
olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkiler sayesinde Çin ile ilgili önyargılar azalacaktır.
Özellikle AB'nin avro bölgesi borç krizinde AB'ye Çin'in yardımları Çin'in amacının
barışçıl yükseliş olduğunu göstermesi açısından önem taşımıştır. Kendi büyümesi ile
226
beraber stratejik ortak olduğu AB'nin de ekonomik krizde iflas etme aşamasına gelmesine
razı olmamış izlenimi vermiştir. Çin’in ekonomik büyümesinin sürekliliği, daha uzun bir
süre AB'nin Çin’e yönelik stratejik yaklaşımların devam edeceğine işaret etmiştir. AB ile
ilişkileri Çin'in uluslararası aktör olarak yapıcı, güvenilir, işbirliğine yatkın, barışçıl,
sorumlu bir aktör olduğu yönünde inandırıcılığının artmasını sağlayacaktır. AB ile ilişkileri
sayesinde Çin, model bir ülke olacaktır. Karşılıklı bağımlılığı içeren bu ilişki de işbirliğinin
ve stratejik ortaklığın oluşturulması kalıcı barışın ve istikrarın sağlanmasının temel şartı
olarak görülmektedir. AB ve Çin samimi ve yapıcı bir stratejik ortaklık kurmayı
başarabilirse, çok taraflı bir uluslararası dünya düzeninin oluşmasına katkıda
bulunacaklardır. Bu açıdan stratejik ortaklık AB ve Çin ilişkileri açısından makul bir tanım
olarak gözükmektedir.
227
KAYNAKLAR
Afionis, S. and Bailey, I. (2012). Ever Closer Partnerships? European Union Relations
with rapidly Industrializing Countries on Climate Change. In I. Bailey and
H.Compston (Eds.), Feeling the Heat: The Politics of Climate Policy in Rapidly
Industrializing Countries. Palgrave Macmillan, 57–74.
Al-rodhan, N. (2012). Meta-Geopolitics of Outer Space: An Analysis of Space Power,
Security and Governance. Palgrave Macmillan.
Amanatidis, S. and Palla, Olga E. (2014). ICT in Direct Democracy: E-Referandum a
Well-Structured Direct Democratic Participation Evolvement or a Democratic
Illusion, Human Rights and the Impact of ICT in the Public Sphere: Participation,
Democracy and Politicial Autonomy. Information Science Reference.
Anderson, G. (2012). Designated Drivers: How China Plans to Dominate the Global Auto
Industry (First edition). Wiley.
Anderson, P. J. (2009). China, News Media freedom and the West: Present and future
perspections. European Studies. 27. 209–224.
Angus, M. (2007). Development Centre Studies Chinese Economic Performance in the
Long Run, 960–2030 AD, OECD.
Anshan, L. and April F.Y. (2013). Forum on China-Africa Cooperation. the Politics of
Human Resource Development. Africa Institute of South Africa.
Anson, W. (2007). The Intangible Assets Handbook: Maximizing Value from Intangible
Assets, American Bar Association.
Arcas, R. L. (2009). EU Relations with China and Russia: How to Approach New
Superpowers in Trade Matters, Journal of International Commercial Law and
Technology. Vol. 4. Issue 1. 22–41.
Arcas, R. L. (2011). China's Economic Rise and Regional Trade, Apec and the Rise of
China. In L. Ho and J. Wong (Eds.), World Scientific Publishing. 93-120.
Arcas, R. L., Filis , A. and Gosh, E. S. A. (2014). International Energy Governance:
Selected Legal Issues. Edward Elgar Publishing Limited.
Archick, K., Grimmert, R. F. and Kan, S. (2006). European Union's Arms Embargo on
China: Implications and Options for U.S Policy. In B.C. Hostetler (Eds.), The
European Union Expand, Shrink or Status Quo. Nova Science Publisher, 17-54.
Ash, R. (2008). Europe's commercial relations with China, In D. Shambaugh,
E.Sandschneider and Z.Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies
and prospects. Routledge, 189–230.
Asia 2050: Realizing the Asian Century, Asian Development Bank, Singapore, August
2011.
228
Askari, H., Forrer, J., Teegen, H. and Yang, J. (2003). Economic Sanctions: Examining
Their Philosophy and Efficacy. Priager Publishers.
Askew, D. (2009). Sport and Politics: The 2008 Beijing Olympic Games, European
Studies. 27. 103–120.
Aswal, N. (2014). China's Integration into Global Trading System and its Implications for
India. HCTL Open Publications Solutions.
Atkinson, J. (2012). Australia and Taiwan: Bilateral Relations, China, the United States,
and the South Pacific. BRILL.
Aubin, Y., Idiart, A., Clercq de A. and Papernıek L. (2011). The Europen Union. In Y.
Aubin and A. Idiart (Eds), Export Control Law and Regulations Handbook: A
Practical Guide to Military. Kluwer Law International, 105–126.
Austermann, F. (2014). European Union Delegations in EU Foreign Policy: A Diplomatic
Service of different steps. Palgrave Macmillan.
Avineri, S. (2003). Hegel's Theory of the Modern State. Press Syndicate of the University
Cambridge.
Baik, T. (2012). Emerging Regional Human Rights Systems in Asia. Cambridge University
Press.
Bailey, P. J. (2014). Cultural Connections in a New Global Space Li Shizeng and The
Chinese Francophile Project in the Early Twentieh Century. In P. Lin and W.Tsai
(Eds.), Profit, and Perception: Ideas, Information and Knowledge in Chinese
Societies, 1895–1949 (China Studies). Brill Academic Pub, 17–39.
Balme, R. (2008). The European Union, China and Human rights. In Z.Laïdi (Eds.), EU
Foreign Policy in a Globalized World: Normative Power and Social Preferences.
Routledge, 143–177.
Barkhof, S. (2014). Renegotitating the Yellow Peril: Cultural and Physical Displacement in
the German Colony in China during the First World War, In S.Barkhof and A. K.
Smith (Eds.), War and Displacement in the Twentieth Century: Global
Conflict, 151–167.
Barkin, S. (2013). International Organization: Theories and Institutions. Palgrave
Macmillan; Second Edition.
Barnett, A.D. (2001). China and the Major Powers in East Asia. Brookings Institution
Press.
Barysch, K., Grant, C. and Leonard, M. (2005). Embracing the dragon The EU’s
partnership with China, Centre for European Reform (CER). (First Edition).
London.
Bayne, N. (2011). The Decline of G-8 Summit and Lessons for the G-20. In N. Bayne and
S. Woolcock (Eds.), The New Economic Diplomacy: Decision-Making and
229
Negotiation in International Economic Relations. Great Britain: Ashgate
Publishing,249–262.
BBC World Service Poll. (2009). Views of China and Russia Decline in Global Poll. 1–26.
Behr, T. (2009). France, Germany and Europe's Middle East Dilemma: The Impact of
National Foreign Policy Traditions On Europe's Middle East Policy. John Hopkin
University.
Beidleman, S.W. (2012). GPS versus Galileo: Balancing for Position in Space,
BiblioBazaar.
Benink, H. (1993). Financial Integration in Europe, Kluwer Academic Publishers.
Benney, J. (2012). Defending Rights in Contemporary China. (Routledge/Asian Studies
Association of Australia (ASAA) East Asian Series). Routledge.
Benson, L. (2013). China Since 1949. Routledge.
Bersick, S. (2014). Europe's Role in Asia: Distant but involved. In D.Shambaugh and
M.Yahuda (Eds.), International Relations of Asia. Rowman &Littlefield Publishing,
115–146.
Bertsch, G. K., Cupitt, R. T. and Elliott-Gower, S. (1994). Multilateral Export Control
Organizations. In G. K. Bertsch and R. T. Cupitt and S. Elliott-Gower (Eds.),
International Cooperation on Nonproliferation Export Controls: Prospects for 1990s
and Beyond. The University of Michigan, 33–58.
Bhala, R. (2009). Teaching China GATT. Trade, Law and Development. Vol.1.1–50.
Blasek, K. (2015). Rule of Law in China: A Comparative Approach. Springer
Bloch, D., Chan, G. and Taylor, E. (2011). Chinese Intellectual Property Litigation:
Theories and Remedies. In M. J. Moser (Eds.), Intellectual Property Law of China.
Juris Publishing, 315–334.
Blusse, L. (2004). Wills, widows and witnesses: Executing Financial Dealings with the
Nanyang-Glimpse from the Notebook of the Dutch. In G. Wang and C. Ng (Eds.),
Maritime China in Transition 1750–1850. South China and Maritime Asia 12.
Harrassowitz Verlag, 317–334.
Bo, Q. (2012). Dynamic engagement: China's participation in international monetary
institutions. In J.Wouters, T. de Wilde and P. Defraigne and J. Defraigne (Eds.),
China, the European Union and Global Governance. Edward Elgar Publishing,183–
200.
Bo, Y. and Chen, Z. (2013). Europe, Asia and Climate Change Governance. In T.
Christiansen, E. Kirchner, P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia
Relations. Palgrave Macmillan, 451–470.
230
Bo, Z. (2011). China’s Design of Global Governance: The Role of Africa. In J. Men and B.
Barton (Eds.), China and the European Union in Africa Partners or Competitors.
Ashgate Publishing Limited, 23–40.
Bohong, L. (2008). The All-China Women's Federation and Women's NGO's. In F. Du and
X. Zheng (Eds.). Women's Studies in China: Mapping the Social, Economic and
Policy Changes in Chinese women's lives. Ewha Womans University Press, 245–272.
Boulden, J. (2013). The United Nations Security Council and Conflict in Africa. In J.
Boulden (Eds.), Responding to Conflict in Africa: The United Nations and Regional
Organizations. Palgrave Macmillan. 13–32.
Bowman, G. W., Covelli, N. and Gantz, D. (2010). Trade Remedies in North America.
Kluwer Law International.
Bowman, J. S. (2000). Columbia Chronologies of Asian History and Culture. Columbia
University Press.
Brautigam, D. (2008). China's Foreign Aid in Africa: What do we know?. In R. I. Rotberg
(Eds.), China Into Africa: Trade, Aid, and Influence. DC: Brookings Institution
Press, 197–216.
Breuss, F. (2014). European Union in the Globalised World. The European Union in
Crisis. K. N. Demetriou (Editör). Springer.219–233.
Brodsgaard, K. E. (2008). China studies in Europe. In D. Shambaugh and E. Sandschneider
and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects.
Routledge, 35–64.
Broll, H. (2003). New Approaches for verifying food species and variety. In P.Brereton
(Eds.), New Analytical Approaches for Verifying the Origin of Food, Woodhead
Publishing, 81–93.
Brown, C., Waldron, S. and Longworth, J. W. (2008). Sustainable Development in Western
China. Edward Elgar Publishing.
Brown, D. (2010). The Development of British Defence Policy: Blair, Brown and Beyond.
Ashgate Publishing.
Brown, K. (2010). China: between global responsibilities and internal transitions. In
R.Niblett (Eds.), America and a Changed World: A Question of Leadership. The
Royal Instiute of International Affairs,145–161.
Brown, K. (2012). Hu Jintao: China's Silent Ruler. World Scientific Publishing.
Burges, D. (2013). Cargo Theft, Loss Prevention, and Supply Chain Security. Elsevier.
Bussing-Burks, M. (2012). Deficit: Why Should I Care?. National Debt and the Future of
U.S Power and Prosperity. Apress.
231
Cabestan, J. P. (2007). The Role of France in Sino-European Relations: Central or
Marginal? . In D. Kerr and L. Fei (Eds.), The International Politics of EU-China
Relations. New York: Oxford University Press, 129–150.
Cabestan, J. P. (2008). The Taiwan issue in Europe- China relations An irritant more than
leverage. In D. Shambaugh, E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe
Relations Perceptions, policies and prospects. Routledge, 84–102.
Cameron, F. (2007). An Introduction to European Foreign Policy. Routledge.
Campbell, J. (2008). Margaret Thatcher Volume Two: The Iron Lady. Vintage.
Carpenter, T. G. (2008). Smart Power: Toward a Prudent Foreign Policy for America.
Cato Institute.
Carrapatoso, A. and Well, M. (2014). Interregional climate cooperation: EU-China
relations as a success story. In A.Carrapatoso and E. Kürzinger (Eds.), Climate
Resilient Development: Participatory Solutions from Developing Countries.
Routledge, 204–226.
Carroll, J. M.(2007). A Concise History of Hong Kong. Rowman & Littlefiels Publishers.
Carty, A. (2009). The Practice of International Law. In D. Armstrong (Eds.), Routledge
Handbook of International Law, Routledge, 81–100.
Casarini, N. (2008). What Role for the European Union in Asia? An Analysis of the EU´s
Asia Strategy and the Growing Significance of the EU-China relations. In A.Verdun
(Eds.),The European Union and Asia: What is there to learn?. New York: Nova
Science Publishers, 59–82.
Casarini, N. (2009). Remaking Global Order: The Evolution of Europe-China Relations
and its Implications for East Asia and the United States. Oxford University Press.
Casarini, N. (2013). The Securitisation of EU-Asia Relations in the Post-Cold War Era. In
T. Christiansen and E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of
EU-Asia Relations. Palgrave Macmillan,181–197.
Chalmers, D., Davies, G. and Monti, G. (2014). European Union Law: Text and Materials.
Cambridge University Press.
Chan, G. (2011). Chinese Foreign Policy: Sixty Years on, China at 60: Global-local
Interactions. World Scientific Publishing.15–36.
Chan, M. (1996). Democracy Derailed: Realpolitik in the making of the Hong Kong Basic
Law, 1985–1990. In M. K. Chan and G. A. Postiglione (Eds.), The Hong Kong
Reader: Passage to Chinese Sovereignty. An East Gate Book, 8–40.
Chang, K. (2011). Politics of Life and Science: The Introduction of Hans Driesch’s
Vitalism to Post WWI China. Harvard‐Yenching Institute Working Paper Series.
Institute of History and Philology. Academia Sinica. Taiwan. 1–26.
232
Changhong, P.and Jiang, L. (2008). Analysis of China's Trade in 2005 and Prospects in
2006. In G. Liu and L.Wang and J.Li (Eds.), The China Economy Yearbook. Volume
1: Analysis and Forecast of China's Economy. Social Sciences Academic Press,123–
142.
Chao, L. and Myers, H. (1997). Democracy's new leaders in the Republic of China on
Taiwan, Hoover Institution on War, Revolution and Peace. Standford University.
Chatterjee, K. and Hawes, C. (2008). Europe Observed: Multiple Gazes in Early Modern
Encounters. Rosemont Publishing and Printing Corp.
Chen, A. (2013). The Voice from China. Springer.
Chen, J. (2001). Mao's China and the Cold War, The University of North Carolina Press.
Chen, P. (2012). Cyber Public Diplomacy as China’s Smart Power Strategy in an
Information Age: Case Study of Anti-Carrefour Incident in 2008. International
Journal of China Studies, 3(2): 189–217.
Chen, W. (2011). The communication gesture of the Beijing Olmypic Games. In D.P.
Martinez and K.Latham (Eds.), Documenting the Beijing Olympics, Routledge, 69–
74.
Chen, Z. (2011). US Diplomacy and Diplomats: A Chinese View American Diplomacy.
Martinuss Nijjhoff Publishers.
Chen, Z. (2012a). Results, regrets and reinvention: Premier Wen's last China-EU summit.
ESPO Policy Brief. 6.
Chen, Z. (2012b). Europe as a Global Player: A View from China. Perspectives. 20(2): 7–
30.
Chen, Z. and Song, L. (2012). The Conceptual Gap on Soft Power Between China and
Europe and Its Impact on Bilateral Relations. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in
China-EU Relations: Global Governance, Human Rights and Strategic Partnership.
Palgrave Macmillan, 50–64.
Cheng C. (1993). Mainland China’s Modernization and economic Reform: process,
consequences and prospects. In B. Lin and J. T. Myers (Eds.), Forces for Change in
Contemporary China. University of South Carolina Press, 265–284.
Cheng C. (2014). China's Economic Development, 1950–2014: Fundamental Changes and
Long-Term prospects. Lexington Books.
Cheng J. (1999). The Sino-Russian Strategic Partnership in the Chinese Leadership’s
World view. In P. H. Koehn and J. Cheng (Eds.), The Outlook for U.S.-China
Relations Following the 1997–1998 Summits Chinese and American Perspectives on
security, trade and cultural Exchange. The University of Press, 85–110.
Chertkow, R. and Feehan, J. (2009). The DIY Music Manual: How to Record, Promote and
Distribute Your Music Without a Record Deal. Ebury Press.
233
Chiou, C.L. (1986). Dilemmas in China's Reunification policy toward Taiwan. Asian
survey: a bimontly review of contemporary Asian affairs. Berkeley. University of
California Press. (26):467–482.
Christiansen, F. and Rai, S. (2013). Chinese Politics and Society: An Introduction.
Routledge.
Chung, T. (2008). Rise of the Asian Giants. Anthem Press.
Clegg, J. (2009). China views Europe: A multi-polar Perspective. European Studies, 27,
123–137.
Clegg, J. and Voss, H. (2012). Chinese Overseas direct investment in the European Union,
Europe China Research and Advice Network, 2.12.
Clingan, E. (2011). An Introduction to Modern Western Civilization. iUniverse.
Clinton, W. (1993). Public Papers of the Presidents of the United States: William J.
Clinton, National Archives and Records Administration. Office of the Federal
Register.
Cohen, W. S. and Greenberg, M. (2009). Smart Power in United States-China Relations.
Center for strategic and International Studies.
Cook, B. A. (2013). Europe Since 1945: An Encyclopedia. Routledge.
Coombs, T. (2012). Olympic Torch Protests in France, Reactions in China: Carrefour
Learns about International Crises. In A. M. George and C. B. Pratt (Eds.), Case
Studies in Crisis Communication: International Perspectives on Hits and Misses.
Routledge, 152–170.
Copper, J. F. and Lee, T. (1997). Coping with a Bad Global Image: Human Rights in the
people’s Republic of China. 1993- 1994. University Press of America.
Cordesman, A. H. (2014). Chinese Military Modernization and Force Development:
Chinese and Outside Perspectives. CSIS. Center for Strategic and International
Studies.
Cordesman, A. H. and Toukan, A. (2014). The Indian Ocean Region: A Strategic Net
Assessment. CSIS. Center for Strategic and International Studies.
Corradi, J. (2012). South of the Crisis: A Latin American Perspective on the Late Capitalist
World. Anthem Press.
Cottey, A. and Gottwald, J. (2010). EU-China Relations in a new world order Status,
Dynamics, Scenarios. In J. Men and G. Balducci (Eds.), Prospects and Challenges
for EU-China Relations in the 21st Century. Brussels: Peter Lang, 33–52.
Crockatt, R. (1995). The Fifty Years War: The United States and the Soviet Union in
World Politics 1941–1991. Routledge.
234
Crowe, D. (2014). War Crimes, Genocide, and Justice: A Global History. Palgrave
Macmillan.
D’hooghe, I. (2011). The Limits of China’s Soft Power in Europe: Beijing’s Public
Diplomacy Puzzle. In J.Melissen and S. J. Lee (Eds.), Public Diplomacy and Soft
Power in East Asia. Palgrave Macmillan Series in Global Public Diplomacy,163–
190.
Dagne, T. (2010). Sudan: The Crisis in Darfur and Status of the North-South Peace
Agreement. CRS Report for Congress, Congressional Research Service.
Dai, B. (2008). European Studies in China. In D. Shambaugh and E. Sandschneider and Z.
Hong (Eds.), China–Europe Relations: Perceptions, Policies and Prospects. New
York: Routledge, 105–126.
Dai, X. (2009). Understanding EU-China Relations: An Uncertain Partnership in the
Making. In G. Hauser and F. Kernic (Eds.), China: The Rising Power. Peter Lang
GmbH, 63–87.
Dai, X. (2013). Politics of digital development: informatization and governance in China,
In G. Youngs (Eds.), The Digital World: Connectivity, Creativity and Rights.
Routledge Research in Political Communication, 34–51.
Daintith, T. and Hancher, L. (1986). Energy Strategy in Europe: The Legal Framework.
European University Institute, Walter de Gruyter Coop.
Dan, W. (2014). China's trade and investment relations with the European Union. In Z.
Yongnian and L. L. P. Gore (Eds.), China Entering the Xi Jinping Era.
Routledge,128–147.
Das, D. (2014). Growth and transition to a new growth trajectory. In J. Li and L. Wang
(Eds.), China's Economic Dynamics: A Beijing Consensus in the Making?.
Routledge, 127–147.
Davey, W. (2012). Non-discrimination in the World Trade Organization: The Rules and
Exceptions. Hague Academy of International Law.
Davis, J. (2013). From Ideology to Pragmatism: China's Position on Humanitarian
Intervention in the Post-Cold War Era. In B.Howe and B. Kondoch (Eds.), The
Legality and Legitimacy of the Use of Force in Northeast Asia. Martinus Nijhoff
Publishers, 117–190.
De Beule, F. and Van Den Bulcke, D. (2012). The impact of the global economic crisis on
foreign direct investment: the case of China. In E. Florence and P.Defraigne (Eds.),
Towards a New Development Paradigm in Twenty-first Century China: Economy,
society and politics. Routledge, 49–65
De Bresson, A. (2014). Paris, an Attractive Gateway to the EuroCapital Markets, a
Strategic Financial Center. Matinée Internationale de Paris Développement.
De Carvalho N. P. (2011). The TRIPS Regime of Trademarks and Designs. Kluwer Law
International.
235
Defraigne, J.C. (2012). China shakes the World: Challenges arising from shifts in the
global balance of power. In J. Wouters and T. De Wilde and P. Defraigne and J. C
Defraigne (Eds.), China, the European Union and the Restructuring of Global
Governance. Edward Elgar Pub, 13–49.
Dellios, R. and Ferguson, J. (2013). China's Quest for Global Order: From Peaceful Rise
to Harmonious World. Lexington Books.
Delpech, T. (2007). Savage Century: Back to Barbarism. G. Holoch (Çeviren). Carnegie
Endowment for International Peace.
Dent, C. (1999). The European Union and East Asia: An Economic Relationship.
Routledge.
Devereaux, C., Lawrence, R. Z. and Watkins, M. (2006). Case Studies in US Trade
Negotiation, Volume 1: Making the Rules. Institute for International Economics.
Dillon, M. (2012). China: A Modern History. I. B. Tauris; Reprint edition.
Ding, C. (2012). Conceptual Gaps on Stability in Chinese and European Contexts. In Z.
Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance, Human
Rights and Strategic Partnerships. London, Palgrave Macmillan,128–140.
Dobbs, C.M (2010). Triangles, Symbols, and Constraints: The United States, the Soviet
Union, and The People's Republic of China, 1963–1969. University Press of
America.
Dollar, D. (2007). Poverty, inequality and social disparities during China's economic
reform, World Bank Policy Research Working Paper 4253.1–28.
Donnelly J. (2002). Realism and International Relations. Cambridge University Press,
Dougan, M. (2002). A Political Economy Analysis of China's Civil Aviation Industry.
University of Hawai.
Dowling, M. (2008). Future Perspectives on the Economic Development of Asia. World
Scientific Publishing.
Downs, E. S. (2000). China's Quest for Energy Security. Project Air Force. United States
Air Force. Rand Corporation.
Dreyer, J. (2012). Shanghai and the 2010 Expo: Staging the City. In G. Bracken (Eds.),
Aspects of Urbanization in China: Shanghai, Hong Kong, Guangzhou, Amsterdam
University Press, 47–58.
Eberhard, W. (1977). A History of China. University of California Press.
Eberhardt, M. and Thoburn, J. (2007). China, In R. Sanders and B. Wu and H.
X.Zhang(Eds.), The World Trade Organization and the End of the Agreement on
Textiles and Clothing: Impacts on Workers Marginalisation in China: Perspectives
on Transition and Globalisation. Ashgate, 177–194.
236
Eberling, G. (2011). Chinese Energy Futures and Their Implications for the United States.
Lexington Books.
Economy, E. (2004). ‘The river runs black: the environmental challenge to China’s
future’. (Council on Foreign Relations Books). Cornell University Press.
Economy, E. (2014). The Great Leap Backward?. . In G. Rose (Eds.), Tiananmen and
After. Foreign Affairs Special Collection. 252–275.
Economy, E. and Segal, A.(2009). The G-2 Mirage. Foreign Affairs. 88(3): 14–23.
Edmonds, R. L. (2002). China and Europe Since 1978. In R. L. Edmonds (Eds.), China
and Europe Since 1978: A European Perspective. The China Quarterly, 1–10.
Edmondson, J. (2006). Condoleezza Rice: A Biography. Greenwood Publishing Group.
United States of America.
Eglin, M. (1997), China's entry into the WTO with a little help from the EU. International
Affairs. Royal Institute of International Affairs 1944. Vol.73. No.3. Globalization
and International Relations. 489–508.
Ellerman, D., Convery, F. J. and de Perthuis, C. (2010). Pricing Carbon: The European
Union Emissions Trading Scheme. Cambridge University Press.
Eng, J. Y. (2005). China Investment Environment and Strategies: The Key to Winning in
the Greater china market. iUniverse.
Epstein, R. (2006). Divided Continent: Globalization and Europe's Fragmented Security
Response. In J.Kirshner (Eds.), Globalization and National Security. Taylor
&Francis Group,231–258.
Er, B. (2014). China’s Confucian horses: the place of nonhuman animals in a Confucian
world order. In N. Dalal and C.Taylor (Eds.), Asian Perspectives on Animal Ethics:
Rethinking the Nonhuman. Routledge, 73–92.
Erber, G. (2014). German-Chinese Economic Relations-Opportunities and Risks for
Germany, DIW Economic Bulletin. 2.8–14.
Eriksson, S. (2013). Foreign Knowledge transfer in the development of aircraft industry
clusters-the case of Chengdu, China, In S. Eriksson (Eds.), Clusters and Economic
Growth in Asia. Edward Elgar Publishing, 165–182.
EU Energy in figures Statistical Pocketbook, (2014). Luxembourg: Publications Office of
the European Union.1–135.
European Chamber, (2013). Chinese Outbound Investment in the European Union.1–52.
Exartier, V. (2013). Was there any coherent European China Policy in the Case of the EU
Arms Embargo on China. In A. Boening and J.F. Kremer and A. van Loon (Eds.),
Global Power Europe - Vol. 2: Policies, Actions and Influence of the EU's external
relations. Springer, 253–270.
237
Fairbank, J. K. (1978). Cambridge History of China Vol 10 Late Ch'ing: 1800–1911 Part I.
Cambridge University Press.
Fairbank, J. K. (1979). The United State and China. Harvard University Press.
Feldman, L. G. (2012). Germany's Foreign Policy of Reconciliation: From Enmity to
Amity. Rowman & Littlefield Publishers.
Feng, Z. (2013). The EU's policy towards China and the prospect of China-European
Relation Development. In Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review and
Analysis. Paths International Ltd, 37- 47.
Fernandez, J. A. and Underwood, L. (2006). China CEO: Voices of Experience from 20
International Business Leaders. JohnWiley & Sons.
Fisher, S.(2010). Kur Savaşları Korumacı Ticaret Savaşlarına Yol Açar Mı?. (Söyleşi Ü.
İzmen). TÜSİAD Görüş Dergisi, 65.
Fokkema, D. W. (2011). Perfect Worlds: Utopian Fiction in China and the West,
Amsterdam University Press.
Foreign and Commonwealth Office, (2013). Human Rights and Democracy: The 2012
Foreign and Commonwealth Office Report. Crown.
Fraunhofer Institute For solar energy systems ISE (2014). Photovoltaics Report.
Freiburg.1–42.
Freeman, C. (2008 – 2009). Sino-American Dynamics in Perspective. In M. R. Ristaino
(Eds.), Washington Journal of Modern China. the United States-China Policy
Foundation, Winter, 9(1): 21–29.
Freeman, D. and Geeraerts, G. (2012). Europe, China and Expectations for Human Rights.
In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance,
Human Rights and Strategic Partnerships. Palgrave Macmillan, 98–112.
Freeman, S. P. and Solmirano, C. (2014). Trends In World Military Expenditure. SIPRI
Fact Sheet.1–7.
Friedman, E. (2008). An End to Europe's One China Policy. P C. Y. Chow (Eds.), The
"One China" Dilemma, Palgrave Macmillan, 147–158.
Fu, H. and Choy, D.W. (2009). Administrative Detention of Prostitutes: The Legal
Aspects, In J. D. Tucker and D. L. Poston and Q. Ren (Eds.), Gender Policy and HIV
in China: Catalyzing Policy Change. Springer, 189–200.
Gao, J. Z. (2009). Historical Dictionary of Modern China (1800–1949). Scarecrow Press.
Garcia, M. (2014). The EU, China and trade in green technologies: cooperation and
conflict. In D. Deese (Eds.), Handbook of the International Political Economy of
Trade. Edward Elgar Publishing, 322–348.
238
Gardner, H. (2005). American Global Strategy and the 'War on Terrorism'. England:
Ashgate Publishing Limited.
Gattringer, V. (2014). M and A as a Market Entry Mode for Companies from Emerging
Markets. In R. R. Schleus and A. Tirpitz (Eds.), Yearbook of Market Entry Advisory,
GmbH, 201–230.
Gertler, J. (2004). What China's WTO Accession is all about. In D. Bhattasali, S. Li and
W. Martin (Eds.), China and the WTO: Accession, Policy Reform, and Poverty
Reduction Strategies. Oxford University Press, 21–28.
Gill, B. (2007). Rising Star: China's New Security Diplomacy. The Brookings Institution.
Gill, B. (2008). The United States and China-Europe relationship. D. Shambaugh and E.
Sandschneider and Z. Hong(Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and
prospects, Routledge, 270–286.
Gill, B. and Murphy, M. (2008). China-Europe Relations: Implications and Policy
Responses for the United States. CSIS.
Gill, B. and Small, A. (2012). Untapped Trilateralism: Common Economic and Security
Interest of the European Union, United States and China, Steinbeis. Europe China
Research and Advice Network. Ecran. 1–64.
Gill, B. and Small, A. (2014). Untapped Trilateralism: Common Economic and Security
Interest of the European Union, United States and China. In K. Brown (Eds.), China
and The EU in Context insights for business and investors. Palgrave Macmillan, 214250.
Gillespie, S. (2004) Diplomacy on a south-south dimension: The legacy of Mao's threeworlds theory and the evolution of Sino-African Relations. In H. Slavik (Eds.),
Intercultural Communication and Diplomacy. Diplofoundation,109–132.
Gilson, J. (2002). Asia Meets Europe: Inter-regionalism and the Asia-Europe Meeting.
Edward Elgar Publishing Limited.
Goldstein, A. (2013). China's Foreign Policy and the Leadership Transition; Prospects for
Change under the fifth generation. In G. Rozman (Eds.), China’s Foreign Policy:
Who Makes It, and How Is It Made?. Palgrave Macmillan, 39–64.
Goldstein, M. (2009). A History of Modern Tibet, Volume 2: The Calm Before the
Storm 1951–1955. University of California Press.
Goldstein, M. and Kapstein, M. (1999). Buddhism in Contemporary Tibet: Religious
Revival and Cultural Identity. Berkeley and Los Angeles: University of California
Press.
Goldstone, J. A. (2009). Why Europe? The rise of the west in world history, 1500–1850.
George Mason University. The McGraw-Hill Companies.
Goodman, D. (1995). Deng Xiaoping and the Chinese Revolution: A Political Biography.
Routledge.
239
Gordon, J. (2014). Risky Business in China: A Guide to Due Diligence. Palgrave
Macmillan.
Gordon, N. (2014). Pathways to Security Council Reform.New York University.2014.
Gottwald, J. C. (2005). Germany’s China policy: Trade Promotion, Human Rights and
European Disunity.In M.Overhaus and H.W. Maull and S. Harnisch (Eds.), GermanChinese Relations: Trade Promotion Plus Something Else ?. Newsletter, 16, 7–13.
Gow, J. (2010). Travelling hopefully, acting realistically? UK-China interactions.101–117.
Grant, C. and Barysch, K. (2008). Can Europe and China shape a new world order?.
Centre for European Reform.
Grant, T. (2009). Admission to the United Nations: Charter Article 4 and the Rise of
Universal. Martinus Nijhoff Publishers.
Greathead, S. (2008). China and Spielberg Effect. In M. Worden (Eds.), China's Great
Leap: The Beijing Games and Olympian Human Rights Challenges, Seven Stories
Press, 205–222.
Greene, S. M. (2008). Protecting well known marks in China: challenges for foreign mark
holders. In R. Bird and S. C. Jain (Eds.),The Global Challenge of Intellectual
Property Rights. Edward Elgar Publishing, 81–97.
Griffin, C. and Pantucci, R. (2007). A Treacherous Triangle? China and the Transatlantic
Alliance. SAIS Review. 27/1.161–170.
Gross, D. (2013). The China Fallacy: How the U.S. Can Benefit from China's Rise and
Avoid Another Cold War. Blomsbury Publishing.
Grunor, J. A. (2009). Enough to Make You Sick: Tainted and Counterfeit
Imports!.iUniverse.
Gudgel, A. (2005). The PLA shapes the future security environment. Washington. DC: The
Heritage Foundation. Colloquium Brief.
Gunn, G. C. (2003). First Globalization: The Eurasian Exchange, 1500–1800, World
Social Change. Rowman & Littlefield Publishers. 1st Edition.
Guo, R. (2013). Understanding the Chinese Economies. Elsevier.
Guoqi, X. (2014). China and Empire. In R.Gerwarth and E. Manela (Eds.). Empires at
War: 1911–1923. Oxford University Press.
Guoqing, Y. (2012). China's Energy Foreign Policy Towards Iran: Domestic Factors and
Geopoliticial Challenges. In M. P.Amineh and G.Yang(Eds.), Secure Oil and
Alternative Energy: The Geopolitics of Energy Paths of China and the European
Union. Brill, 143–166.
Haas, E. (1958). The Uniting of Europe, Stanford University Press, California.
240
Haifang, L. (2010). China’s Development Cooperation with Africa: Historical and Cultural
Perspectives. In F. Cheru and C. Obi (Eds.), The Rise of China and India in Africa.
London and New York, Nordic Africa Institute and Zed Books, 53–62.
Hanauer, L. and Morris, L. J. (2014). Chinese Engagement in Africa: Drivers, Reactions,
and Implications for U.S Policy. Rand Corporation.
Hansakul, S. and Levinger, H. (2014). China-EU relations: Gearing up for growth. In M.
L.Lanzeni (Eds.), Current Issues Emerging Markets. Deutsche Bank Research.1–16.
Hassard, J., Sheehan, J., Zhou, M., Terpstra-tong, J. and Morris, J. (2007). China's State
Enterprise Reform: From Marx to the Market. Routledge.
Hauser, G. and Kernic, F. (2009). China: The Rising Power. Peter Lang International
Academic Publishers.
Hayes, L. (2012). Political Systems of East Asia: China, Korea, and Japan. An East Gate
Book.
Heep, S. (2014). China in Global Finance: Domestic Financial Repression and
International Financial Power. Springer.
Heilmann, S. and Schmidt, D. H. (2014). China's Foreign Political and Economic
Relations: An Unconventional Global Power. Rowman &Littlefield.
Hellström, J. (2010). The EU arms embargo on China: A Swedish Perspective. Department
of Defence Analysis. Stockholm.1–62.
Herman, H. and Davies, M. (2009). The EU and China: Prospects for Partnerships in
Democracy Building in Africa. International Institute for Democracy and Electoral
Assistance.1–13.
Hermans, T. (2014). The Conference of the Tongues. Routledge.
Hess, J. (2009). Immigrant Ambassadors: Citizenship and Belonging in the Tibetan
Diaspora. Stanford University Press.
Hoare, J.E and Pares, S. (2006). A Political and Economic Dictionary of East Asia.
Routledge.
Hobson, J. M. (2004). The Eastern Origins of Western Civilisation. Cambridge University
Press.
Holslag, J. (2006). The EU and China: The Great Disillusion. BICCS Asia Paper. 1. 3.
Brussels. 1–15.
Holslag, J. (2014). Explaining Economic Frictions Between China and the Europen Union.
In V. K. Aggarwal and S. A. Newland (Eds.), Responding to China’s Rise.
Spinger,131–150.
Hong, N. (2014). Arctic vs South China Sea: How Coastal states and user states view the
navigation regime and security? In W.Shicun and Z.Keyuan (Eds.), Non-Traditional
241
Security Issues and the South China Sea: Shaping a New Framework for
Cooperation, Ashgate Pub Co, 109–132.
Hong, S. (2013). The Rise of China and the Adjustment of the International Order- A Case
Study of China's participation in the Multilateral Trading System. In S. Binhong
(Eds.), China and the World: Balance, Imbalance and Rebalance. BRILL, 105–126.
Hoogmartens, J. (2004). EC Trade Law Following China's Accession to the WTO. Kluwer
Law International.
Horspool, M. and Humphreys, M. (2012). European Union Law. Oxford University Press.
House of Commons: Foreign Affairs Committe (2008). Human Rights Annual Report
2007: Ninth Report of Session 2007–08.
Hsu, I. C.Y (1990). The Rise of Modern China. Oxford: Oxford University Press.
Hsueh, R. (2011). China's Regulatory State: A New Strategy for Globalization. Cornell
University Press.
Hu, A. (2009). Quantitative assessment of China's economic power and science and
technology power in a comparative perspective. In K.Lee and J. Kim and W. T. Woo
(Eds.), Power and Sustainability of the Chinese State. Routledge.31–46.
Hu, A. (2012). China and the world: assessment and prospect of the post-crisis era. In X.
Fu (Eds.),China’s Role in Global Economic Recovery. Routledge, 82–104.
Hu, A., Yan, Y. and Wei, X. (2014). China 2030. Springer.
Hu, W. (2000). China's International Relations in the 21st century: Dynamics of paradigm
shifts. University Press of America.
Hu, W. (2005). China's Central Asia Policy: Making Sense of the Shanghai Cooperation
Organization. In B. Rumer (Eds.), Central Asia at the End of the Transition.
Routledge, 130–151.
Hu, W. (2006). The politicial economic paradox and Beijing strategic options. In E.
Friedman (Eds.), China's Rise, Taiwan's Dilemma's and International Peace.
Routledge, 22–38.
Huang, R.(2005). Çin tarihi. (çev. Attila Sönmez). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Huang, X. (2011). The EU-China's Strategic Partnership: A case study of the EU's arms
embargo against China. The Agora: Politicial Science Undergraduate Journal.2 (1);
52–60.
Huang, Y. (2011). A Study of Guangdong TV's Olympics coverage strategy. In D.P
Martinez and K.Latham (Eds.), Documenting the Beijing Olympics, Routledge, 89–
95.
Hubbard, C. (2014). Fukushima and Beyond: Nuclear Power in a Low-Carbon World.
Ashgate Publishing Limited.
242
Hufbauer, G., Wong, C. Y. and Sheth K. (2006). US-China Trade Disputes: Rising Tide,
Rising Stakes, Institute For International Ecomics.
Hughes, C. (2013). Taiwan and Chinese Nationalism: National Identity and Status in
international society. Routledge.
Hung-ming, K. (2013). The Spirit of the Chinese People: With an Essay on Civilization
and Anarchy. 1922. Reprint. London: Forgotten Books.
Hwee, Y. L. (2013). The EU's role in Security and regional order in East Asia. In P.
Shearman (Eds.), Power Transition and International Order in Asia: Issues and
Challenges. Routledge, 44–57.
IEA PVPS Trends 2014 in Photovoltaic Applications (2014). Survey Report of Selected
IEA Countries between 1992 and 2013,1–70.
Ighobor, K. (2013). Opportunities and pitfalls in a rapidly expanding relationship. Africa
Renewal.6.
Iglesias, M. O. (2014). The Euro, The Dollar and the Global Financial Crisis: Currency
Challenges seen from emerging markets. Routledge.
Iglesias, M. O. (2014). Currency wars between the US and China: where does the EU
stand?. In J.Men and W. Shen (Eds.), The EU, the US and China-Towards a New
International Order?. Edward Elgar Publishing, 82–105.
Ikegami, M. (2009). China's grand strategy of peaceful rise: a prelude to a New Cold War?.
In H. M. Hsiao and C. Lin (Eds.), Rise of China: Beijing’s Strategies and
Implications for the Asia-Pacific. 21–54.
Ikenberry, G. J. (2008). The Rise of China: Power, Institutions, and the Western Order. In
R. S. Ross and F.Zhu (Eds.), China's Ascent: Power, Security, and the Future of
International Politics. Cornell University Press, 89–114.
Iley, R. and Lewis, M. (2007). Untangling the US Deficit: Evaluating Causes, Cures and
Global Imbalances. Edward Elgar Publishing Limited.
Invest-in-France Agency Report (2012). Job-creating foreign investment in France.1–98.
Isticioaia-Budura, V. (2014). European union and China open a new stage of the
comprehensive strategic partnership. EU-China Observer. Department of EU
International Relations and Diplomacy Studies. College of Europe. Issue 1 .2-5.
Ivimey, J. M. (2014). Dog Stags and NAAFI Growlers: For every soldier who never went
to war. Matador.
Iwai, K. (2011). The second end of laissez faire: the bootstrapping nature of money and the
inherent instability of capitalism. In H. G. Mann and H. Ganßmann (Eds.), New
Approaches to Monetary Economics and Theory: Interdisciplinary Perspectives.
Routledge, 237–266.
243
İnternet: Aiping, Z. (2014), Strong foundations of Friendship. Web:http://www.ciis. org.cn/
english/2014-05/26/content_6935672.htm adresinden 27 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: An, B. (2014), Cross-Straits trade volume climbs, Web:http://usa.chinadaily.
com.cn/china/2014-01/16/content_17238480.htm adresinden 29 Aralık 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Anderlini, J. (2014). Chinese investors surged into EU at height of debt crisis.
Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/2/53b7a268-44a6-11e4-ab0c-00144feabdc0.html#
axzz3N Itcub3e adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Automotive Report, (2014). Angermann MveA International GmbH.
Web:file:///C:/Users/asus-pc/Downloads/Automotive_Report_2014_2_02.pdf
adresinden 10 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Barker, A. and Stacey, K. (2013). Brussels snubs David Cameron’s call for EUChina trade pact. Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/f7a14f92-5b5d-11e3-848e00144feabdc0.html#axzz3Ojdhl7Uc adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Barnato, K. (2014). UK, Germany battle to be Chinese yuan trading hubs.
Web:http://www.cnbc.com/id/101950448# adresinden 6 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Barroso, J. M. D. (2010a). Press Statement by President Barroso.Web:http://euro
pa.eu/rapid/press-release_SPEECH-10-197_en.htm adresinden 5 Ağustos 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Barroso, J. M. D. (2010b). The European Union and multilateral global
governance.
Web:http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-10-322_en.htm?l
ocale=en adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Barroso, J. M. D. (2011). Statement of President Barroso at the pre-European
Council debate EP Plenary. Web:http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?
reference=SPEECH/11/64 adresinden 20 Ekim 2014'de alınmıştır.
İnternet: Bernstein, R. (2005). Europe moves away from lifting China arms ban.
Web:http://www.nytimes.com/2005/04/14/international/europe/14cnd-embargo.
html?pagewanted-printveposition=ve_r=0 adresinden 17 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Biedenkopf, K. ve Torney, D. (2013). EU-China Environmental Cooperation: The
Case of Emissions Trading. Web:http://www.usaintlouis.be/fr/pdf/150e/paper_
biedenkopfn.pdf adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: BMW cuts auto part prices in China, (2014). Web:chinadailyasia.com/
business/2014-08/08/content_15155627.html adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Boehler, P. (2014). China spending more than Europe on science and technology
as GDP percentage, new figures reveal. Web:http://www.scmp.com/news/chinainsider/ article/1410178/china-spending-more-europe-science-and-technology-gdppercentage adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır.
244
İnternet: BP Statistical Review of World Energy, (2014). Web:http://www.bp.com/content/
dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-ofworld-energy-2014-full-report.pdf adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Brinkley, J. (2005). Rice Sounds a Theme in Visit to Beijing Protestant Church.
http://www.nytimes.com/2005/03/21/international/asia/21rice.html?pagewanted=prin
t veposition=ve_r=0 adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Brookes, P. (2005), An Alarming Alliance: Sino-Russian Ties Tightening,
Heritage Foundation Commentary. Web:http://www.heritage.org/press/commentary/
ed081505a.cfm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Bruyas, D. (2011). Ministry of Foreign Affairs 'flexible diplomacy' paying off.
Web:http://www.chinapost.com.tw/news/detail.asp?id=286308 adresinden 3 Kasım
2014'de alınmıştır.
İnternet: Buckley, C. (2013). Chinese Nobel Winner Appealing Subversion Conviction.
Web:http://www.nytimes.com/2013/11/20/world/asia/chinese-nobel-winner-appealssubversion- conviction.html adresinden 6 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Cameron, D. (2013a). My visit can begin a relationship to benefit China, Britain
and the world. Web:http://www.theguardian.com/commentisfree/2013/dec/02/davidcameron-my-visit-to-china adresinden 1 Ocak 2014'de alınmıştır.
İnternet: Cameron, D. (2013b). UK and China's long-term relationship: Prime Minister’s
speech.
Web:https://www.gov.uk/government/speeches/uk-and-chinas-long-termrelationship-prime-ministers-speech adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Casaburi, I. (2014). Chinese Investment in Europe. Web:http://www.slide
share.net/ESADE/report-chinese-investment-in-europe-2014 adresinden 20 Aralık
2014'de alınmıştır.
İnternet: Chaffin, J. (2013). EU and China settle trade fight over solar panels.
Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/4e468c26-f6ab-11e2-862000144feabdc0.html#
axzz3OBW8Dk5f adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Chan, C. (2014). Surge in Indonesian coal exports to India.
Web:http://www.ihsmaritime360.com/article/15165/surge-in-indonesian-coalexports-to-india adresinden 27 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet:
Chang,
L.
(2013).
EU
solar
trade
dispute
diffused.
Web:http://usa.chinadaily.com.cn/business/2013-07/28/content_16842963.htm
adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Chang, L. ve Yu, X. (2014). Solar firms may face more EU probes.
Web:usa.chinadaily.com.cn/epaper/2014-08/14/content_18310898.htm adresinden 3
Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Chen, X. (2012), The financial crisis and EU-China trade interdependency,
Web:http://www.neurope.eu/kn/article/financial-crisis-and-eu-china-tradeinterdependency adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır
245
İnternet: Chenxi, L. and Wang, T. (2012). Exploding the myths of the EU-China aviation
row, Web:https://www.chinadialogue.net/article/show/single/en/5327-Exploding-themyths-of-the-EU-China-aviation-row adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: China signs $2b purchase deals with Britain, Web:http://www.chinadaily.com.cn/
china/2009-02/28/ content_ 7522791.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: China, Germany sign $14b trade deals, Web:http://www.chinadaily.com.cn/
bizchina/2009-02/26/content_7515010.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de
alınmıştır.
İnternet: China, Spain sign $320M in trade deals, Web:http://www.chinadaily.com.cn/
china/2009-02/27/ content_ 7519352.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ching, F. (2014). Li Keqiang makes pledges to Africa, Web:http://
www.chinapost.com.tw/commentary/the-china-post/frank-ching/2014/05/21/
408
201/Li-Keqiang.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Chunyan, Z. (2013). British PM to visit China in Dec, Web:http://www.chinadail
y.com.cn/world/2013cameronvisitcn/2013-11/25/content_17135498.htm adresinden
3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: CIA, (2014). China, Web:https://www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos/ ch.html adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Clinton, H. (2011). America's Pacific Century, Web: http://www.foreign
policy.com/articles/2011/10/11/americas_pacific_ century adresinden 25 Ekim
2014'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (1994), Towards A New Asia
Strategy, C0M(94) 314 final, Brussels, 13.07.1994, Web:http://aei.pitt.edu/
2949/1/2949.pdf adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (1995), A Long Term Policy for
China-Europe Relations, COM(1995), 279 final, Brussels, http://eeas.europa.eu/
china/docs/com95_279_en.pdf adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (1998), Building a Comprehensive
Partnership
with
China,
COM(1998),
181
final,
Brussels,
Web:
http://aei.pitt.edu/4353/ adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2001), EU Strategy towards China:
Implementation of the 1998 Communication and Future Steps for a more Effective
EU Policy,Communication from the Commission, COM(2001), 265 final, Web:
http://europa.eu/legislation_summaries/other/r14205_en.htm adresinden 16 Aralık
2014'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2003), A Maturing PartnershipShared Interests and Challenges in EU-China Relations. COM(2003), 533 final,
Brussels, Web: http://aei.pitt.edu/38105/ adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır.
246
İnternet: Commission of the European Communities (2005), EU-China textile agreement,
memo, 12 June 2005, Web:http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-05201_en.htm adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2006), EU-China: Closer partners,
growing
responsibilities,
COM(2006)
631
final,
Brussels,
Web:
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/october/tradoc_130875.pdf, adresinden 15
Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2008a),The EU, Africa and China:
Towards Trilateral Dialogue and Cooperation, Communication from the Commission
to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social
Committee and the Committee of the regions, COM(2008)654 final, Brussels,
Web:http://ec.europa.eu/development/icenter/repository/COMM_PDF_COM_2008_
0654_F_COMMUNICATION_en.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2008b), 2020 by 2020 Europe's
climate change opportunity, COM(2008) 30 final, Brussels, Web:http://eurlex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:52008DC0
030vefrom=EN adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities (2013), Green paper:A 2030
framework for climate and energy policies, COM (2013), 169 final, Brussels,
27.3.2013, Web:http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:
52013DC0169vefrom=EN adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities,(2014a). Horizon 2020 launched What's in it for China?, Web:http://ec.europa.eu/research/iscp/index.cfm?lg=envepg=
china, adresinden 15 Temmuz 2014'de alınmıştır .
İnternet: Commission of the European Communities, (2014b), Roadmaps for international
cooperation, Brussels, 11.9.2014, SWD(2014) 276 final, Web:http://ec.europa.eu/
research/iscp/pdf/policy/annex_roadmaps_sep-2014.pdf. adresinden 15 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities, (2014c), Taiwan Trade,
Web:http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/taiwan/
adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Commission of the European Communities, (2014d), Report on EU customs
enforcement of IPR–2013, Web:http://ec.europa.eu/taxation_customs/resources/
documents/customs/customs_controls/counterfeit_piracy/statistics/2014_ipr_
statistics_en.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Conclusion of 1989 Madrid European Council, (1989). Web: http://aei.pitt.edu/
1453/01/Madrid_june_ 1989.pdf adresinden15 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Confucius Institute in America, (2014). Web:http://english.hanban.org/node_1
0971.htm adresinden 18 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Confucius Institutes Headquarters (Hanban), (2014). Web: http://english.hanban.
org/node_10971.htm adresinden 18 Temmuz 2014'de alınmıştır.
247
İnternet: Confucius Institutes/Classrooms in Africa, (2014). Web:http://english.hanban.org/
node_1 0971.htm adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Cooper, H. (2009). China Holds Firm on Major Issues in Obama’s Visit, Web:
http://www.nytimes.com/2009/11/18/world/asia/18prexy.html adresinden 18 Ağustos
2014'de alınmıştır.
İnternet: Coopper, R. (2002). Why we stil need empires, The Observer, Web:
observer.theguardian.com/worldwiew/story/0,11581,680117,00.html adresinden 28
Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Copley, A. and Sy, A. (2014). Chinese Premier Li Keqiang's Visit to Africa: A
(Rail) Road to Success in Sino-African Relations?, Web:www.brookings.edu/blogs/
africa-in-focus/posts/2014/05/14-li-keqiang-africa-china adresinden 2 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet: Council of the European Union (2003a), Joint Statement of the 6th China-EU
Summit, 30 October 2003, 13424/03, Presse 298, Web:https://www.consilium.
europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/er/77802.pdf adresinden 15 Ocak
2015'de alınmıştır
İnternet: Council of the European Union (2003b), A Secure Europe in A Better World
European Security Strategy, Brussels, Web:http://www.consilium.europa.eu/ uedocs/
cms Upload/78367.pdf. adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır
İnternet: Council of the European Union (2004), EU Annual Report on Human Rights,
http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cmsUpload/ENHR2004.pdf adresinden 15
Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Council of the European Union (2006), Joint Statement of the 9th EU-China
Summit, Helsinki, 12642/06, Presse 249, Web:http://www.consilium.europa.eu/ue
Docs/cms_Data/docs/pressData/en/er/90951.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet: Council of the European Union, (2007), Joint Statement of the 10th China-EU
Summit, Beijing, Brussels, 16070/07, Presse 279, Web:http://www.consilium.
europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/er/97355.pdf adresinden 15 Ocak
2015'de alınmıştır.
İnternet: Council of the European Union, (2012), Joint Press Communiqué: 15th EU-China
Summit Towards a stronger EU-China Comprehensive Strategic Partnership,
Web:http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-12-693_en.htm?locale=en
adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Cowell, A. (1996), Germany's Concerns Over Rights in Tibet Clash With Trade
Ties to China, Web:http://www.nytimes.com/1996/06/25/world/germany-s-concernsover-rights-in-tibet-clash-with-trade-ties-to-china.html adresinden 14 Temmuz
2014'de alınmıştır.
İnternet: Dalton, M. (2013). Europe Seeks New Trade Weapons, http://www.wsj.com/
articles/SB10001424127887324010704578414673612252346 adresinden 5 Ocak
2015'de alınmıştır.
248
İnternet: Dasgupta, S. (2014). Pope refuses to meet Dalai Lama as it would annoy China,
http://timesofindia.indiatimes.com/world/china/Pope-refuses-to-meet-Dalai-Lamaas-it-would-annoy-China/articleshow/45526567.cms adresinden 15 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet: Defense of Japan (2013). http://www.mod.go.jp/e/publ/w_paper/2013.html
adresinden 14 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Dempsey, J. (2007). Despite censure from Beijing, Merkel meets with Dalai
Lama in Berlin, Web:http://www.nytimes.com/2007/09/23/world/europe/23ihtberlin.4.7609899.html ?_r =0 adresinden 17 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Dempsey, J. and Bennhold, K. (2007). Merkel defends German foreign policy
focused on human rights, Web:http://www.nytimes.com/2007/11/28/world/europe/
28iht-germany.4.8517757.html adresinden 17 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Denner, W. (2009). The China Africa Trading Relationship 2009.
Web:www.sinoafrica.org/en/node/653 adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Downs, E. (2014). In China-Russia gas deal, why China wins more.
Web:http://fortune.com/author/erica-downs/ adresinden 4 Ekim 2014'de alınmıştır.
İnternet: EEAS,(2011), National Launch Conference of EU-China Environmental
Governance Programme (08/12/2011), Web:http://eeas.europa.eu/delegations/china/
press_corner/all_news/news/2011/20111208_en.htm adresinden 15 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet: Enerdata. (2014). Global Energy Statistical Yearbook 2014. CO2 emissions from
fuel combustion. Web:https://yearbook.enerdata.net/register.html#CO2-emissionsdata-from-fuel-combustion.html adresinden 27 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Environmental Protection Law of the PRC. (2014). Web:https://www.china
dialogue.net/Environmental-Protection-Law-2014-eversion.pdf adresinden 4 Ekim
2014'de alınmıştır.
İnternet: Esposito, M. ve Tse, T. ve Al-Sayed, M. (2015).Recolonizing Africa: A modern
Chinese story?.Web: http://www.cnbc.com/id/102290608#. adresinden 5 Ocak
2015'de alınmıştır.
İnternet: EU Presence in Taiwan, (2014). Web: http://eeas.europa.eu/delegations/taiwan/
eu_taiwan/eu_in_taiwan/index_en.htm adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: European Commission, (2013). China. Web:http://trade.ec.europa.eu/doclib/
docs/2012/march/tradoc_149251.pdf adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: European Council, (2007).The European Union and Central Asia: the new
partnership in action. Web: http://eeas.europa.eu/central_asia/docs/2010_strategy
_eu_centralasia_en.pdf adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: European Parliament, (2012), European Parliament resolution of 13 December
2012 on the review of the EU’s human right strategy (2012/2062(INI)), Web:http://
www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
249
İnternet: European Union Factsheet. (2012). Web:http://www.ieee.es/Galerias/fichero/
OtrasPublicaciones/Internacional/EU-ChinaSummit_Index.pdf adresinden 5 Nisan
2014'de alınmıştır.
İnternet: Eurostat. (2014). Web:Population on 1 January, http://ec.europa.eu/eurostat/tgm/
table.do?tab=tablevelanguage=envepcode=tps00001vetableSelection=1vefootnotes=
yesvelabeling=labelsveplugin=1 adresinden 4 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Federal Foreign Office. (2014). China. Web:http://www.auswaertiges-amt.de/EN/
Aussenpolitik/Laender/Laenderinfos/01-Nodes/China_node.html adresinden 5 Nisan
2014'de alınmıştır.
İnternet: Fish, I. S. (2014). Blame Norway Why is Oslo kowtowing to Beijing and stiffarming the Dalai Lama. Web:http://www.foreignpolicy.com/articles/2014/05/06/
why_wont_norwegian_prime_minister_meet_with_dalai_lama_china adresinden 3
Ekim 2014'de alınmıştır.
İnternet: Foster, J. M. (2014). Chinese Researchers Pin Beijing’s Smog on Fossil Fuels.
Web:http://www.thinkprogress.org/climate/2014/01/01/3110131/fossil-fuels-linkedbeijing-smog adresinden 26 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Frost, C. (2013). Exclusive: Richard Gere Set For Oscars Return, 20 Years After
He Was Banned. http://www.huffingtonpost.co.uk/2013/02/22/oscars-2013-oscarsrichard-gere-cast-chicago_n_2740846.html adresinden 25 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Gayathri, A. (2012). China Pledges $43 Billion For Euro Zone; India And Russia,
$10 Billion Each, Web:http://www.ibtimes.com/china-pledges-43-billion-euro-zoneindia-and-russia-10-billion-each-703340 adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Gibbs, N. (2014). Land Rover blasts Evoque look-alike from China,
Web:http://europe.autonews.com/article/20141126/COPY/311289991/land-roverblasts-evoque-look-alike-from-china adresinden 26 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Global 500 (2013). Web: http://fortune.com/global500/royal-dutch-shell-plc-1/
adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır.
İnternet: Gore, A. (2006), Al Gore, NYU Law, 9/18/06, Web:http://thinkprogress.org/gorenyu/ adresinden 12 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Gowan, R. ve Sherman, J. (2009). An overhaul of peacekeeping begins?
Web:www.europeanvoice.com/article/an-overhaul-of-peacekeeping-begins/
adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Grammatics, D. (2013). Going nuclear: UK's deal with China,
Web:http://www.bbc.com/news/world-asia-china-24575430 adresinden 12 Ağustos
2014'de alınmıştır.
İnternet: Gray, D. (2014). China 2013 foreign investment inflows hit record high. Web:
reuters.com/article/2014/01/16/us-china-economy-fdi-idUSBREA0F0EI20140116
adresinden 26 Kasım 2014'de alınmıştır.
250
İnternet: Haizhou, Z. (2008). Up to Sarkozy to get ties back on track.
Web:http://www.chinadaily.com.cn/cndy/2008-12/03/content_7263725.htm
adresinden 29 Nisan 2014'de alınmıştır.
İnternet: Hanemann, T. (2013). The EU-China Investment Relationship: From a One-Way
to a Two-Way Street. Web: http://rhg.com/articles/the-eu-china-investmentrelationship-from-a-one-way-to-a-two-way-street adresinden 12 Aralık 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Harvey, F. (2014). European parliament votes for stronger climate targets,
Web:http://www.theguardian.com/environment/2014/feb/05/european-parliamentvotes-renewables-targets adresinden 2 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Henley, J. (2014). Web:http://www.theguardian.com/world/2014/mar/03/europesgas-supply-ukraine-crisis-russsia-pipelines adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Hogenboom, M. (2013). China's new phase of panda diplomacy, Web: http://
http://www.bbc.com/news/science-environment-24161385 adresinden 2 Eylül
2014'de alınmıştır.
İnternet: Hongguang, L. (2014). China, Germany establish comprehensive strategic
partnership,
Web:
http://news.xinhuanet.com/english/china/2014-03/29/c_1263
30414.htm adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Hongmei, L. (2009). The U.S. Hegemony Ends, the Era of Global Multipolarity
Enters, People’s Daily, 24 February 2009, Web:http://english.people.com.cn/
90002/96417/ 6599374.html adresinden 5 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Hook, L. and Chaffin, J.,(2012), China hits at EU solar panel dumping probe,
Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/26f2f140-f7fc-11e1-bec800144feabdc0.html#axzz3 ONwViWQG adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet:
HSBC
(2014).
Germany
Trade
Forecast
Report.
Web:
https://globalconnections.hsbc.com/us/en/tools-data/trade-forecasts/de adresinden 12
Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: IAEA, China, (2014). Web: http://www.iaea.org/PRIS/CountryStatistics/Country
Details.aspx?current=CN adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır .
İnternet: IMF (2014a). Gross domestic product based on purchasing-power-parity (PPP)
valuation of country GDP, Web:http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2014/02/
weodata/weorept.aspx?pr.x=78vepr.y=3vesy=2014veey=2019vescsm=1vessd=1veso
rt= countryveds=.vebr=1vec=924%2C111ves=PPPGDPvegrp=0vea=, adresinden 16
Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet:
IMF,
(2014b),
Gross
domestic
product,
current
prices,
http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2014/02/weodata/weorept.aspx?pr.x=65
vepr.y=11vesy=2014veey=2019vescsm=1vessd=1vesort=countryveds=.vebr=1vec=
924%2C111ves=NGDPDvegrp=0vea= adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ingram, G. (2014). The U.S.-Africa Leaders Summit: Africa’s Dramatic
Development Story, Web:http://www.brookings.edu/blogs/africa-in-focus/posts/
251
2014/07/28-us-africa-leaders-summit-development-ingram
2014'de alınmıştır.
adresinden
8
Eylül
İnternet: Innovation Union Competitiveness Report, (2013) Commission Staff Working
Document, Web: http://ec.europa.eu/research/innovation-union/pdf/competitiveness_
report_2013.pdf adresinden 8 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Intellectual Property Office, (2014), Web:https://www.gov.uk/government/
publications/protecting-your-uk-intellectual-property-abroad/protecting-your-uktrade-mark-abroad adresinden 8 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Jacobs, H. (2014). The 17 Countries Generating The Most Nuclear Power
http://www.businessinsider.com/countries-generating-the-most-nuclear-energy-20143?op=1 adresinden 28 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: James, A. (2013). The EU-China Solar Deal in 2 1/2 Charts,
Web:http://www.greentechmedia.com/articles/read/everything-you-need-to-knowabout-the-eu-china-deal-in-2-1-2-charts adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Jiabao, W. (2004). Premier of the State Council of the People's Republic of China,
Vigorously Promoting Comprehensive Strategic Partnership Between China and the
European Union, Web:http://www.chinamission.be/eng/zt/t101949.htm adresinden
28 Nisan 2014'de alınmıştır.
İnternet: Jiabao, W. (2010). Remarks by Premier Wen Jiabao at Joint Press Conference
with European Commission President Jose Manuel Barroso, Web:
http://www.highbeam.com/doc/1G1-225488553.html adresinden 5 Eylül 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Johnson, B. (2013). NASA releases images of Beijing air pollution,
Web:http://www.cbsnews.com/news/nasa-releases-images-of-beijing-air-pollution/
adresinden 15 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Jones, A. (2014). China ve Britain: Trading places Web:http://gbtimes.com/
opinion/china-britain-trading-places adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Kaiman, J. (2014a). China's toxic air pollution resembles nuclear winter, say
scientists,
Web:http://www.theguardian.com/world/2014/feb/25/china-toxic-airpollution-nuclear-winter-scientists adresinden 21 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Kaiman, J. (2014b). Beijing attempts to cut air pollution for Apec summit,
Web:http://www.theguardian.com/world/2014/nov/04/beijing-smokescreen-hidepollution-apec adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Kaiman, J. (2014c). China denounces Barack Obama's meeting with Dalai Lama
http://www.theguardian.com/world/2014/feb/21/china-us-barack-obama-dalai-lama
adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Kaiman, J. (2014d). Peaceful advocate for Muslim Uighurs in China sentenced to
life in prison http://www.theguardian.com/world/2014/sep/23/xinjiang-china-courtilham-tohti-muslim-uighur-life-in-prison adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır.
252
İnternet: Keating, D. (2014). EU surrenders on aviation in ETS, Web:http://www.european
voice.com/article/eu-surrenders-on-aviation-in-ets/ adresinden 21 Temmuz 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Khamadi, S. (2014). Africa can learn from China growth model,
Web:http://www.mediamaxnetwork.co.ke/thepeople/73720/africa-can-learn-chinagrowth-model adresinden 8 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Korb, L. (2014). Turning the Asia Pivot Into a Real ‘Obama Doctrine’, Web:
http://www.defenseone.com/ideas/2014/06/turning-asia-pivot-real-obama-doctrine/
86401/ adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Kramer, A. (2009). New Gas Pipeline From Central Asia Feeds China, Web:
http://www.nytimes.com/2009/12/15/world/asia/15pipeline.html?_r=0 adresinden 28
Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Kubusova, L. (2008). EU Drops Chinese Textile Import Quotas,
Web:http://www.businessweek.com/stories/2008-01-02/eu-drops-chinese-textileimport-quotasbusinessweek-business-news-stock-market-and-financial-advice
adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Kundnani, H. ve Parello-plesner, J. (2012a). Beware the new Beijing-Berlin
bond, Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/52f74474-9dae-11e1-9a9e-00144feabdc
0.html#axzz3OXpt3Svm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Lamy, P. (2002). Trade Policy, the Convention and External Relations, Web:
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=SPEECH/02/585veformat=
HTM Lveaged=0velanguage=ENveguilLanguage=en adresinden 30 Ağustos 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Lewis, M. (2014). He lives in the fast lane: David Beckham launches new Jaguar
F-Type Coup in China one day after celebrating Victoria's 40th birthday in Los
Angeles,
Web:
http://www.dailymail.co.uk/tvshowbiz/article-2608878/DavidBeckham-launches-new-Jaguar-China-one-day-celebrating-Victorias-40th-birthdayLos-Angeles.html# ixzz3O Ts6rAnm adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Liang, Y. (2007). British PM, Chinese FM meet on ties, Web:http://www.gov.cn/
misc/2007-12/07/content_827308.htm adresinden 30 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Liang, Y. (2008). German minister meets Dalai Lama despite China's objection,
Web:http://news.xinhuanet.com/english/2008-05/20/content_8209553.htm
adresinden 17 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ling, Y. (2014).Top trade partner, gateway to Europe,Web:http://www.chinadail
yasia.com/business/2014-07/08/content_15147322.html adresinden 17 Eylül 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Lintao, Y. (2014). Nuclear philosophy, Web:http://china.org.cn/opinion/201403/31/content_31952366_2.htm adresinden 25 Aralık 2014'de alınmıştır.
253
İnternet: Liu, C. (2014). Expert sees greater potential for Sino-UK trade,
Web:http://www.chinadaily.com.cn/world/2014livisitbritaingreece/2014-06/17/
content_17591719.htm. adresinden 25 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Liu, L. (2014). Britain Outside Europe? The Chinese View, Web:https://ipjournal.dgap.org/en/ip-journal/topics/britain-outside-europe-chinese-view adresinden
2 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Lloyd, C. (2013). Russia: impacts on the energy market Russia and Europe’s gas
market,Web:http://www.energyglobal.com/news/processing/articles/Russia_impact_
global_ energy629.aspx adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Luan, S. (2006). China, EU hold 2nd round of strategic dialogue,
Web:http://www.gov.cn/misc/2006-06/06/content_302147.htm adresinden 16 Aralık
2014'de alınmıştır.
İnternet: Mandhana, N. (2014). Dalai Lama Hints He May Not Have a Successor
Web:http://www.wsj.com/articles/dalai-lama-hints-that-he-might-not-have-asuccessor-1410283360adresinden 16 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Martin, R. (2014). China's Great Coal Migration, Web:fortune.com/2014/07/11/
coal-china/ adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Mathew, J. (2013). China Agrees to Set Minimum Prices For Solar Panel Exports
to Europe, Web:http://www.ibtimes.co.uk/eu-china-solar-trade-dispute-gucht-494958
adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Mccain, J. (2012). Defining American Interests in Asia, A Trans-Pacific
Partnership Speaker Series Event, CSIS, Web:http://csis.org/files/attachments/
120514_ TPP_McCain_Transcript.pdf adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Mengshu, H. (2014). Economy tops agenda of Merkel's visit to China,
Web:http://news.xinhuanet.com/english/china/2014-07/06/c_126714970.htm
adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Meyvis, L. (2013).Horizon 2020: €80 billion for European research, ample
opportunities for KU Leuven, Web:http://www.kuleuven.be/english/news/2013/
horizon-2020 adresinden 20 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Ministry of Foreign Affairs of PRC,(2014). China's Policy Paper on the EU:
Deepen the China-EU Comprehensive Strategic Partnership for Mutual Benefit and
Win-win
Cooperation,
Web:http://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/
t1143406.shtml adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ministry of Foreign Affairs of the PRC,(2003). China’s EU Policy Paper,
Web:http://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/wjb_663304/zzjg_663340/xos_664404/dqzz
ywt_ 664812/t27708.shtml adresinden 20 Mayıs 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ministry of National Defense The People's Republic of China,2013
Web:http://eng.mod.gov.cn/Database/WhitePapers/2013-04/19/content_4443470.htm
adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
254
İnternet: MOFCOM,(2011).Statistics of Mainland-Taiwan Trade ve Investment in JanuaryDecember 2011, Web: http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/
hkmacaotaiwan/201202/20120207959727.shtml adresinden 3 Kasım 2014'de
alınmıştır.
İnternet: MOFCOM,(2012).Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in
January-December
2012,
Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/
lanmubb/hkmacaotaiwan/201305/20130500128406.shtml adresinden 20 Mayıs
2014'de alınmıştır.
İnternet: MOFCOM,(2013a). Mainland-Taiwan Trade and Investment During JanuaryDecember,
Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/hkmacao
taiwan/201402/20140200485384.shtml adresinden 20 Mayıs 2014'de alınmıştır.
İnternet: MOFCOM, (2013b). Joint Report on Statistics of China's Outbound FDI 2013
Released,Web:english.mofcom.gov.cn/article/newsrelease/significantnews/201409/2
0140900727958.shtml adresinden 30 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: MOFCOM, (2014a). Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in
January-August 2014, Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/
hkmacaotaiwan/201410/20141000757178.shtml adresinden 29 Eylül 2014'de
alınmıştır.
İnternet: MOFCOM, (2014b). Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in
January-October, 2014, Web: http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/
hkmacaotaiwan/201412/20141200819725.shtml adresinden 30 Aralık 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Office of the US Trade Representative, (2013). Web:http://www.ustr.gov/
countries-regions/china-mongolia-taiwan/peoples-republic-china adresinden 29 Eylül
2014'de alınmıştır.
İnternet: OICA, (2014). OICA is the voice speaking on automotive issues in world forums,
2014 Q2 Production statistics, Web:http://www.oica.net/category/productionstatistics/ adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ong, R. (2013). The Third Plenum of the 18th Chinese Communist Party
Congress: A Primer, China Business Review, Web:http://www.chinabusiness
review.com/
the-third-plenum-of-the-18th-chinese-communist-party-congress-aprimer/ adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Open Doors Data, (2014), Fast Facts, International Students in the US,
Web:file:///C:/Users/asus-pc/Downloads/Fast-Facts-2014.pdf adresinden 9 Aralık
2014'de alınmıştır.
İnternet: Paton, J. (2014). China Coal Tariffs Add to Pressure on Producers in Australia,
Web:http://www.bloomberg.com/news/2014-10-10/china-coal-tariffs-add-topressure-on-australian-mining-industry.html adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Pew Research Center, (2013). http://www.pewglobal.org/2013/07/18/americasglobal-image-remains-more-positive-than-chinas/ adresinden 3 Kasım 2014'de
alınmıştır.
255
İnternet: Pew Research Center, (2014). http://www.pewglobal.org/2014/07/14/globalopposition-to-u-s-surveillance-and-drones-but-limited-harm-to-americas-image/
adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Solana, J. (1998), Securing Peace in Europe, the Symposium on the Political
Relevance of the 1648 Peace of Westphalia, Web:http://www.nato.int/docu/ speech/
1998/ s981112a. htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: State Council, "China Africa Ec. and Trade Coop., (2013).
http://www.scio.gov.cn/zxbd/wz/ Document/1344818/1344818.htm adresinden 23
Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Tiezzi, S. (2014). China’s APEC Diplomacy, Web: http://thediplomat.com/
2014/08/chinas-apec-diplomacy/ adresinden 1 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Weihua, C. and Guangjin, C. (2013). Obama to convene first formal meeting,
Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2013xivisit/2013-05/21/content_165443
53. htm adresinden 24 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet: Xiaokun, L. (2008). Sarkozy's meeting with Dalai 'threatens' relations,
Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2008-11/29/content_7253324.htm
adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Xie, T. (2014). China’s Confucius Institute:Self promotion or cultural
imperalism?,
Web:http://edition.cnn.com/2014/10/21/opinion/china-confucius/
adresinden 6 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Xinhua, (2004). Hu shares views with Chirac over phone,
Web:http://www.chinadaily.com.cn/english/doc/2004-12/05/content_397450.htm
adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Xinhua, (2009a). China, Germany pledge joint efforts to stabilize global
economy,Web:http://news.xinhuanet.com/english/2009-01/29/content_10734973.
htm adresinden 15 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Xinhua, (2009b). Chinese premier proposes to advance economic Web:http://en.
people.cn/90001/90776/90883/6848427.html
adresinden 15 Ağustos 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Yang, B. (2014b), Xi calls for closer China-France parliamentary exchanges,
Web:http://english.cntv.cn/2014/0328/ARTI1395954146783324.shtml adresinden 29
Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet:
Yannan,
T.
(2013).
Probe
into
imports
of
EU
wines,
Web:http://usa.chinadaily.com.cn/business/2013-06/06/content_16573401.htm
adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Ying H. (2014), Road uncertain after parts price cuts, WeB:http://epaper.china
dailyasia.com/asia-weekly/article-3139.html adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Ying, D. (2013), Forging Partnerships, Web:http://www.bjreview.com.cn/
print/txt/2013-05/06/content_539318.htm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır.
256
İnternet: Yiwei, Z. (2014), China No.4 in global arms sales, Web:http://www.global
times.cn/content/849186.shtml adresinden 24 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Yu, J. (2014), China's yuan currency emerging to reshape global trading patterns,
Web:http://www.scmp.com/business/banking-finance/article/1662841/chinas-yuancurrency-emerging-reshape-global-trading adresinden 28 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Yu, R.(2014). Volkswagen to Add Two Plants in China, Web:http://www.wsj.
com/articles/volkswagen-to-add-two-plants-in-china-1404709719 adresinden 24
Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Zhi, L. (2010). China's calls for end to 'Prejudiced' EU Arms Embargo,
Web:http://www.gov.cn/misc/2010-01/28/content_1521956.htm adresinden 3 Kasım
2014'de alınmıştır.
İnternet:Peters, M. (2013).Faith in Europe, faith in China, Web:http://www.chinadaily.
com.cn/world/2013cameronvisitcn/2013-06/14/content_17135574.htm adresinden 3
Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Porter, A. (2008). Gordon Brown's historic trade deal with China,
Web:http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/1575941/Gordon-Brownshistoric-trade- deal-with-China.html adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet:Qingfen, D. and Jiabao, L. (2013).Innovation key for China and France,
Web:http://usa.chinadaily.com.cn/china/2013-04/27/content_16454596.htm
adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet:Reuters Report, (2013).Chinese military's secret to success: European engineering,
Web:http://in.reuters.com/article/2013/12/19/breakout-submarines-special-reportpix-g-idINL4N0JJ0FM20131219 adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Rothman, A.(2012). Airbus Said to Lose 10 More Orders From China on Carbon
Curb, Web:http://www.businessweek.com/news/2012-03-15/airbus-said-to-lose-10more-orders-from-china-on-carbon-curb adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır.
İnternet: Samuel, H. (2013). Web:http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/
france/10173805/How-France-is-benefiting-from-Chinese-tourists-over-Britain.html
adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet:Shambaugh, D. (2010).China Flexes Its Soft Power, Web:http://www.nytimes.
com/2010/06/08/opinion/08iht-edshambaugh.html?_r=0 adresinden 18 Ağustos
2014'de alınmıştır.
İnternet: Shinn, D. H. (2011). China’s Growing Role in Africa:Implications for U.S.
Policy,
Testimony
before
Subcommittee
on
African
Affairs,
Web:www.foreign.senate.gov/imo/media/doc/David_Shinn_Testimony.pdf
adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet:
Shixue,
J.
(2013).
Sino-French
relations
on
the
rise,
Web:http://www.china.org.cn/opinion/2013-04/28/content_28683687.htm adresinden
25 Ağustos 2014'de alınmıştır.
257
İnternet: Shixue, J. (2014). Towards a win-win BIT for China and the EU, Web:http://ies.
cass.cn/en/cer/ChinaEUIES/201401/8056.asp adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: SIPRI, (2013). China replaces UK as world’s fifth largest arms exporter,
Web:http://www.sipri.org/media/news-archive/media/pressreleases/2013/ATlau nch
adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet:Solana, J. (2013), A Secure Europe in a better world, EU High Representative for
the common foreign and security policy, Web:http://ue.eu.int/uedocs/
cms_data/docs/pressdata/en/reports/76255.pdf adresinden 3 Nisan 2014'de alınmıştır.
İnternet: Solar trade Association,(2013). EU anti-dumping proceedings- fact sheet for the
STA update, Web:http://www.solar-trade.org.uk/antiDumping.cfm adresinden 1
Haziran 2014'de alınmıştır.
İnternet: Spiegel, P. ve Thornhill, J. (2005). France urges end to China arms embargo,
Web:http://www.ft.com/cms/s/0/55da9a64-7f85-11d9-8ceb00000e2511c8.html#axzz325P P2mwV adresinden 15 Mayıs 2014'de alınmıştır.
İnternet: Statista, (2013). China: Distribution of gross domestic product (GDP) across
economic sectors from 2003 to 2013, Web http://www.statista.com/statistics/270325/
distribution-of-gross-domestic-product-gdp-across-economic-sectors-in-china/
adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Statistics on anti-dumping, (2014). Web:http://www.wto.org/english/
tratop_e/adp_e/ adp_e.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Swenson, D. L. (2011). The Influence of Chinese Trade Policy on Automobile
Assembly and Parts, Web:http://sciie.ucsc.edu/14AIEC/Swenson_ChinaCarParts_
October 2011.pdf adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır.
İnternet:Thompson, M. (2013),China hits back at Europe with wine probe, Web:http://
money.cnn.com/2013/06/05/news/economy/china-europe-wine/
adresinden
1
Haziran 2014'de alınmıştır.
İnternet: Top China Imports from France, (2013). World’s richest countries, Top 10
Chinese Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top_
china_imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Top China Imports from Germany , (2013). World’s richest countries, Top 10
Chinese Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/
top_china _imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Top China Imports from UK, (2013). World’s richest countries, Top 10 Chinese
Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top_china_
imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Top France Imports from China ,(2013). World’s richest countries, Top 10
German Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/topfrance-imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
258
İnternet: Top German Imports from China,(2013). World’s richest countries, Top 10
German Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top-UKimports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Top UK Imports from China ,(2013). World’s richest countries, Top 10 German
Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top-germanyimports.html adresinden 21Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Trade and Industry Department, (2014). A List of Active Anti-dumping Cases
Initiated by the European Union Against Products from China,
Web:http://www.tid.gov.hk
/english/trade_relations/ad/ad_cic_mainland.html
adresinden 29 Eylül 2014'de alınmıştır.
İnternet:Trade and Investment Relations between Taiwan and the EU,
(2014),Web:http://www.taiwanembassy.org/public/Attachment/4919211402.pdf
adresinden 29 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet:Tunteng,V.M.(2012), Legal Analysis on the Inclusion of Civil Aviation in the
European Union Emissions Trading Scheme, Web:http://www.cisdl.org/ public/docs/
news/CISDL_EU_ETS_Expansion_Legal_Brief.pdf. adresinden 2 Ocak 2015'de
alınmıştır.
İnternet:UN Veto List (2014), Security Council-Veto List Web:http://research.un.org/
en/docs/sc/quick adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: United States Census Bureau,(2014). Web:https://www.census.gov/foreign-trade/
balance/c5700.html adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet:Uruguay Round Agreement,(1994).General Agreement on Tariffs and Trade 1994,
Web:http://www.wto.org/english/ docs_e/legal_e/06-gatt_e.htm adresinden 2 Ocak
2015'de alınmıştır.
İnternet: US Energy Information Administration, (2014). China. http://www.eia.gov/
countries/cab.cfm?fips=ch adresinden 29 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Volkswagen, (2013). Web:http://www.volkswagenag.com/content/vwcorp/info_
center/en/themes/2013/10/ccc_china_success.html adresinden 6 Ağustos 2014'de
alınmıştır.
İnternet: Wa, Z. (2014). Hopes high for improved Sino-German relations,
Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2014-04/15/content_17433811.htm
adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Walder, B. F. (2009). Effective Multilateralism: Building for a Better Tomorrow,
Web:http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=SPEECH/09/179&for
mat= HTMLveaged adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet:Watt, N. and Mason, R.(2013), David Cameron calls for new EU-China free trade
agreement,Web:http://www.theguardian.com/politics/2013/dec/02/david-cameronchina-advocate-western-world adresinden 3 Ocak 2015'de alınmıştır.
259
İnternet:
Wei,
H.
(2013).
Magnetic
atrraction
for
EU
Web:europe.chinadaily.com.cn/business/2013-08/05/content_16870586.htm
adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır.
SMEs
İnternet: Wei, W. (2014). China and Africa Cooperate in Petroleum Industry,
Web:www.chinatoday.com.cn/english/economy/2014-09/09/content_639048_2.htm
adresinden 4 Ocak 2015'de alınmıştır.
İnternet: Weitz, R. (2012). EU Should Keep China Arms Embargo,Web:http://thediplomat.
com/2012/04/eu-should-keep-china-arms-embargo/1/ adresinden 15 Ağustos 2014'de
alınmıştır.
İnternet:Whitlock, R. (2013). EU proceeds with anti-dumping duties despite widespread
opposition,Web:http://www.renewableenergymagazine.com/article/eu-proceedswith-antidumping-duties-despite-widespread-20130605 adresinden 1 Haziran
2014'de alınmıştır.
İnternet: Willy, C. J. (2013). Europe must adapt to the reality that we are living in a world
increasingly dominated by Asia, Web:http://blogs.lse.ac.uk/europpblog/2013/10/30/
europe-must-adapt-to-the-reality-that-we-are-living-in-a-world-increasinglydominated-by-asia/ adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Wine Annual Report and Statistics (2012). Web:http://gain.fas.usda.gov/
Recent%20GAIN%20Publications/Wine%20Annual_Rome_EU-27_3-1-2012.pdf
adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet:Wine Annual Report and Statistics,2014, http://gain.fas.usda.gov/Recent%
20GAIN%20Publications/Wine%20Annual_Rome_EU-28_2-26-2014.pdf
adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır.
İnternet: Wintour, P. (2008). Brown will miss Beijing opening ceremony,
Web:http://www.theguar dian.com/politics/2008/apr/10/gordonbrown.olympicgames
2008 adresinden 6 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: World Press Freedom Index, (2014). Web:http://rsf.org/index2014/enindex2014.php# adresinden 6 Ağustos 2014'de alınmıştır.
İnternet: Wright, O. (2013). Web: http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/britainis-merely-a-country-of-old-europe-with-a-few-decent-football-teams-chinesenewspaper-criticises-uk-during-david-cameron-visit-8979611.html adresinden 6
Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet:Yang, B. (2014a).China-Africa trade cooperation has broad prospects:Chinese
minister,Web:http://english.cntv.cn/2014/05/05/ARTI1399288149221911.shtml
adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır.
İnternet: Zongwei, S.(2004). China, EU consolidate partnership, Web:http://www.china
daily.com.cn/english/doc/2004-03/16/content_315365.htm adresinden 23 Kasım
2014'de alınmıştır.
Jaggard, L. (2007). Climate Change Politics in Europe: Germany and the International
Relations of the Environment. Tauris Academic Studies.
260
Jakobson, L. and Wood, J. (2012). China's Expanding Role in Africa and Implications for
the EU. In R.Vogt (Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals. Hong
Kong University Press,139–154.
Jarvela, M. and Juhola, S. (2011). Energy, Policy, and the Environment: Modeling
Sustainable Development for the north, Studies in human ecology and adaptation.
Springer.
Jarvie, G., Hwang, D. and Brennan, M. (2008). Sport, Revolution and the Beijing
Olympics. Berg.
Jeffries, I. (2001). Economies in Transition: A Guide to China, Cuba, Mongolia, North
Korea and Vietnam at the turn of the twenty-first century. Routledge.
Jeffries, I. (2013). Guide to the Economies in Transition. Routledge.
Jenkins, R. and De Freitas Barbosa, A. (2013). Fear for manufacturing? China and the
Future of Industry in Brazil and Latin America. In Julia C. Strauss and Ariel C.
Armony (Eds.), From the Great Wall to the New World: Volume 11: China and Latin
America in 21st Century. Cambridge University Press, 59–81.
Jersild, A. (2014). Sino-Soviet Alliance: An International History. The University of North
Carolina Press.
Ji, W. and Huang, C. (2011). China’s Experience in Dealing with WTO Dispute
Settlement: A Chinese Perspective. Journal of World Trade. 45(1):1–37.
Jiabao, W. (2008). Science and China’s Modernization. Science. 322 : 5902.649.
Jiang, X. (1988). The United States and China. The University of Chicago Press. London.
Jiang, X. (2013). Legal Issues for Implementing the Clean Development Mechanism in
China. Springer.
Jinjing, W. and Bailly, S. (2013). Chinese Students' Attitudes Towards their learning of
French in France. In L. Jin, M.Cortazzi (Eds.), Researching Intercultural Learning:
Investigations in Language and Education. Palgrave Macmillan,192–208.
Ju, Y. (1996). Understanding China: Center Stage of the Fourth Power. State University
of New York Press.
Kang, L. (2004). Globalization and Cultural Trends in China. University of Hawai Press.
Kantowicz, E. (2000). Coming Apart, Coming Together the World in the Twentieth
Century. Volume 2. Wm. B. Eerdmans Publishing.
Kaplan, L. (2010). Homer Lea: American Soldier of Fortune. The University Press of
Kentucky.
Kapur, H. (1985). China and the European Economic Community. The End of an
Isolation: China After Mao. Martinus Nijhoff Publishers.72–111.
261
Kaufman, V. (2001). Confronting Communism: U. S. and British Policies Toward China.
University of Missouri Press.
Ke, X. (2006). Piracy, Seaborne Trade and the Rivalries of Foreign Sea Powers in East and
SouthEast Asia. In G. G. Ong-Webb (Eds.), 1511 to 1839: A Chinese Perspective,
Piracy, Maritime Terrorism and Securing the Malacca Straits. Institute of Southeast
Asian Studies, 221–240.
Kegley, C. and Blanton, S. (2012). World Politics: Trends and Transformations. 2011–
2012 Update Edition. Wadsworth Cengage Learning.
Keller, E. and Zhou, W. (2003). From Middle Kingdom to Global Market: Expansion
Strategies and Success Factors for China's Emerging Multinationals. Munich,
Germany: Roland Berger Strategy Consultants.
Kemp, G. (2012). The East Moves West: India, China, and Asia's Growing Presence in the
Middle East. The Center for the National interest. Brookings Institution Press.
Kent, A. E. (2009). Beyond compliance: China, international organizations, and global
security. NUS Press.
Keohane, R. and Nye. J. (2001). Power and Interdependence. Third Edition. Longman.
Keqiang, L. (2009). Speech at the Forum on China- EU Strategic Partnership. Foreign
Affairs Journal.
Keyuan, Z. (2009). China-Asean Relations and International Law. Chandos Publishing.
Keyuan, Z. (2011). China’s Maritime Security Considerations. In M. Li (Eds.), China and
East Asian Strategic Dynamics: The Shaping of a New Regional Order. Lexington
Books, 257–278.
Keyuan, Z. (2013). The Rising China and Maintaining the International Order: Some
Reflections. In R. Amer, A. Swain and J. Öjendal (Eds.), The Security-Development
Nexus: Peace, Conflict and Development. Anthem Press, 65–88.
Killion, U. (2006). A Modern Chinese Journey to the West: Economic Globalization and
Dualism. Nova Science Publishers.
Killion, U. (2006). The New Millenium: APEC and Emerging China. In L.Z. Pelzer (Eds.),
New Developments in Macroeconomics Research. Nova Science Publishers,1–45.
Kim, S. (2004). Northeast Asia in the Local-Regional-Global Nexus: Multiple Challenges
and Contending Explanations. S. Kim (Eds.), The International Relations of
Northeast Asia, Rowman & Littlefield Publishers, 3–65.
Kinzelbach, K. (2010). The EU- China Partnership Normative Partnership or Antagonism
in Disguise, In J.Men and G. Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EUChina Relations in the 21st Century: The Partnership and Cooperation Agreement.
Peter Lang, 197–216.
262
Kinzelbach, K. (2014). The EU's Human Rights Dialogue with China: Quiet Diplomacy
and its Limits. Routledge.
Kirton, J. (2011). The G8:Legacy, Limitations, and the Lessons. In C.I. Bradford and W.
Lim (Eds.), Global Leadership in Transition: Making the G20 More Effective and
Responsive. Korea Development Institute and the Brookings Institution, 16–36.
Kissinger, H. A. (2011). On China. The Penguin Press.
Kivimaki, T. (2009). The EU-India-China Strategic Partnership and the Impact of Regional
Constructs. In B. Gaensand J. Jokela and E. Limnell (Eds.), The Role of the
European Union in Asia: China and India as Strategic Partners. Ashgate, 9–36.
Klang, M. (2006). Virtual Censorship: Controlling the public sphere, In J. Berleur and M.
I. Nurminen and J. Impagliazzo (Eds.), Social Informatics: An Information Society
for All? In Remembrance of Rob Kling. Springer, 185–194.
Kong, B. (2010). China’s International Petroleum Policy. Greenwood Publishing Group.
Kreutz, J. (2005). Hard Measures by a Soft Power? Sanctions policy of the European
Union 1981–2004. Bonn International Center for Conversion. Bonn.1–52.
Kulkman, N.S. (2005). The German-Chinese 'Rule of Law Dialogue': Substantial
Interaction or Political Delusion?. In S.Heilmann (Eds.), China Analysis. 47, 1–8.
Kundnani, H.and Parello-Plesner, J. (2012). China and Germany: Why the emerging
special relationship matters for Europe. European Council on Foreign Relations.
Policy Brief.1–16.
Kunyang, S. (1988). The Position and Role of Western Europe in Present World Politics.
Journal of the Chinese People's Institute of Foreign Affairs.(7): 43–52.
Kurlantzick, J. (2006). China’s Charm: Implications of Chinese soft power. Carnegie
Endowment. No. 47.1–8.
Kwan, S. and Kwan, N. (2009). The Dragon and the Crown: Hong Kong Memoirs. Royal
Asiatic Society Hong Kong Studies Series. Hong Kong University Press.
Kynge, J. (2006). China Shakes the World: A Titan’s Rise and Troubled Future-and the
Challenge for America. New York: Houghton Mifflin.
Lach, D. and Kley, E.J. Van (1993). Asia in the Making of Europe. Volume III: A Century
of Advance. The University of Chicago Press.
Ladley, E. (2012). Balancing Act: How Nixon Went to China and Remained A
Conservative. iUniverse.
Lai, H. (2001). Behind China's World Trade Organization Agreement with the USA. Third
World Quarterly. .237- 255.
Lai, H. (2010).The Domestic Sources of China's Foreign Policy: Regimes, Leadership,
priorities and process. China Policy Series. Routledge.
263
Lai, H. (2012). China's cultural diplomacy: going for soft power. In H. Lai and Y. Lu
(Eds.), China's Soft Power and International Relations. Routledge.83–103.
Langley, A. (2009). Tiananmen Square: Massacre Crushes China's Democracy Movement.
Compass Point Books.
Lansford, T. (2014). Political Handbook of the World 2014. CQ Press.
Lanteigne, M. (2014). China’s Peacekeeping Policies in Mali: New Security Thinking or
Balancing Europe?. NFG Working Paper No. 11.1–23.
Larkin, B. (1973). China and Africa, 1949–1970: The Foreign Policy of the People's
Republic of China. University of California Press.
Lau, K. C. and Cunich P. (2002). An Impossible Dream: Hong Kong University from
Foundation to Re-establishment, 1910–1950. Oxford University Press.
Lawrence, A. (1998). China Under Communism. Routledge.
Lawrence, A. (2004). China Since 1919: Revolution and Reform: a Sourcebook.
Routledge.
Lawrence, S. and Lum, T. (2011). U.S.China Relations: Policy Issues. CRS Report For
Congress.
Lea, D. (2001). A Political Chronology of South-East Asia and Oceania. Europa
Publications Limited.
Lee, H. (2011). China’s foreign policy-making in post-Cold War East Asia with its
implications for Asian Regionalism. In J. Park, T J. Pempel and H. Kim (Eds.).
Regionalism, Economic Integration and Security in Asia: A Political Economy
Approach. Edward Elgar Publishing Limited, 136–149.
Lee, K. (2007). China and the International Covenant on Civil and Political Rights:
Prospects and Challenges. Chinese Journal of International Law. Vol. 6. No. 2.445–
474.
Lee, Y. (2014). Safeguard Measures in World Trade: The Legal Analysis. Third Edition.
Edward Elgar Publishing Limited.
Lennox, D. (2009). Now You Know Big Book of Sports. Magnetawan Communications Inc
and Dundurn Press Limited.
Levi, W. (1953). Modern China's Foreign Policy. University of Minnesota.
Lewis, J. W. and Lital, X. (2014). China's Strategic Seapower: The Politics of Force
Modernization in the Nuclear Age. Standford university Press.
Lexian, F. (2009). European Political Integration: Theories and Practices. Beijing: China
People’s University Press.
264
Li, K. and Song, L. (2011). The Technologicial Content of China's exports and the need for
Quality Upgrading. In J. Golley and L. Song (Eds.), Rising China: Global Challenges
and Opportunities, ANU E Press, 69–84.
Li, R. (2009). A Rising China and Security in East Asia: Identity Construction and
Security Discourse, Routledge.
Li, X. (2010). Civil Liberties in China. Greenwood Publishing Group.
Li, Y., Yao, L. and Yeung, W. (2003). The China and Hong Kong Denim Industry.
Woodhead Publishing Limited.
Liang, W. (2008). New Africa Policy: China's Quest for oil and influence. Harmonious
World and China's New Foreign Policy. S. Guo and J. F. Blanchard (Editör).
Lexington Books. 153–172.
Lim, P. J. (2009). The European Union's Economic ties with the Republic of China
(Taiwan). European Studies. 27.187–206.
Lim, P.and Winkler, S. (2012). The European Union’s relations with the Republic of China
(Taiwan). J. Damm and P. Lim (Eds.), European Perspectives on Taiwan,
Springer,170–195.
Lin-liu, J. and Pham, S. (2008). Frommer's Beijing Day by Day, Wiley Publishing.
Lippert, W. (2010). The Economic Diplomacy of Ostpolitik Origins of NATO's Energy
Dilemma. Berghahn Books.
Liu, H. (2013). Chinese Business: Landscapes and Strategies. Routledge.
Lockard, C. (2011). Societies, Networks, and Transitions: A Global History. Wadsworth
Cengage Learning.
Lodge, J. and Carpenter, A. (2013). Soft diplomacy in EU-China Relations. In J. M.
Beneyto, X. Song and C. Ding (Eds.), China and the European Union: future
directions. CEU Ediciones, 41-58.
Loh, C. (2010). Underground Front: The Chinese Communist Party in Hong Kong. Hong
Kong University Press.
Lopez, D. S. (1998). Prisoners of Shangri-La: Tibetan Buddhism and the West. The
University of Chicago Press.
Lu, Y. (2009). Science and Technology in China: A Roadmap to 2050: Strategic General
Report Of The Chinese Academy of Sciences. Springer.
Lunn, J. (2014). Hong Kong: pro-democracy protests and proposed FAC visit.
International Affairs and Defence Section.
Luo, Y. (2001). Strategy, Structure, and Performance of MNCs in China. Greenwood
Publishing Group.
265
Lutter, S. and Martinez, A. and Giljum, S. and Woı, G. (2013). Resource Trade Around
The Globe Fact Sheet For The Reduse Project. Sustainable Europe Research
Institute.
Ma, H. and Oxley, L (2012). China’s Energy Economy: Situation, Reforms, Behavior, and
Energy Intensity. Springer.
Maccormick, N. (1999). Questioning Sovereignty: Law, State and Nation in the European
Commonwealth. Oxford University Press.
Mackerras, C. (2011). China's Ethic Minorities: Global-Local Interactions over Sixty
Years. L. Chan and G. Chan and F. Kwan (Eds.), China at 60: Global-local
Interactions. World Scientific Publishing, 283–306.
Magon, K. (2013). Energy Policy of the European Union and Its Influence on EU
Economic Competitiveness, the Interaction of national legal systems: Convergence
or Divergence?. Conference papers. Vilnius University Faculty of Law. Wilno.178186.
Malik, M. (2014).The-Indo Pacific Maritime Domain: Challenges and Oppurtunities, In M.
Malik (Eds.), Maritime Security in the Indo-Pacific: Perspectives from China, India,
and the United States.1–44.
Manners, I. (2002). Normative Power Europe: A contradiction in terms. Journal of
Common Market Studies. 40(2):235–258.
Maoz, Zeev (2011). Networks of Nations: The Evolution, Structure, and Impact of
International Networks, 1818–2001. Cambridge University Press.
Maria, A. S. (2009). European Economic Law. Kluwer Law International.
Marinelli, M. (2014). Disembodied words: The Ritualistic quality of politicial discourse in
the era of Jiang Zemin. In Q. Cao and H.Tian and P. Chilton (Eds), Discourse,
Politics and Media in Contemporary China. John Benjamins Publishing Company,
25-46.
Marketos, T. N. (2009). China's Energy Geopolitics: The Shanghai Cooperation
Organization and Central Asia. Routledge Contemporary China Series.
Marquez, H. (2013). Richard M. Nixon. Lerner Publishing Group.
Martins, Antonio (1999). FDI in latin america in the current environment. Foreign Direct
Investment Policy and Promotion in Latin America. OECD. 29–40.
Mattlin, M.(2009). Thinking clearly on political strategy: The formulation of a Common
EU Policy Toward China. In B.Gaens and J.Jokela and E. Limnell (Eds.), The Role
of the European Union in Asia: China and India as Strategic Partners, Ashgate
Publishig Limited, 95–120.
Mavromati, D. (2008). The Law of Payment Services in the EU: The EC Directive on
Payment Services in the Internal Market. Kluwer Law International.
266
Mayall, J. and Navar, C. (1980), The End of the Post-war Era: Documents on Great-power
Relations, 1968–1975. Cambridge University Press.
Mcbeath, J. H. and Mcbeath, J. (2010). Environmental Change and Food Security in
China. Springer.
Mcmahon, R. and Zeiler, T. (2012). Guide to U.S. Foreign Policy: A Diplomatic History.
CQPress.
Medeiros, E. S. (2009a). China's International Behaviour Activism, Opprtunism and
Diversification. Rand Project Air Force. Rand Cooperation.
Medeiros, E. S. (2009b). Reluctant Restraint: The Evolution of China's Nonproliferation
Policies and Practises 1980–2004. Studies in Asian Security. NUS Press.
Mei, Z. (2009). A Further Understanding of China-Europe Relations. Chinese Journal of
European Studies. (5):18–22.
Meissner, W. (2002). Cultural Relations between China and the Member States of the
European Union, The China Quarterly, No.169. Special Issue: China and Europe
since 1978: A European Perspective.181–203.
Men, J. (2007). Taiwan China Perspective. In E. Reuter and S. Crossick (Eds.), China-Eu:
A Common Future. World Scientific Publishing, 81–90.
Men, J. (2008a). EU-China Relations: Problems and Promises. Jean Monnet/ Robert
Schuman Paper Series. University of Miami. Vol.8. No.13.
Men, J. (2008b). China's Rise and Its Relations with other major powers: Competitors or
Partners. In S. Guove and J. Blanchard (Eds.), Harmonious World and China's New
Foreign Policy. Lexington boks,83–104.
Men, J. (2009). Building a Long-Term EU-China Partnership. In F. Laursen (Eds.), The
EU in the Global Political Economy. Peter Lang, 219–238.
Men, J. (2013). China’s Economic Diplomacy and Sino-EU Relations. Ekonomiaz Volume
82(1):291–312.
Men, J. (2014). Sino-EU-US relations: where are they going?.In J.Men and W. Shen
(Eds.), The EU, the US and China Towards a New International Order?. Edward
Elgar Publishing Limited, 26–45
Men, J. and Balducci, G. (2010). EU-China Relations in the 21st Century. In J.Men and G.
Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st
Century The Partnership and Cooperation Agreement. Brüksel, 1–32.
Men, J. and Barton, B. (2011). China's Soft Power: A Blessing or Challenge to world
governance. In S.Guo and D. Zhenglai (Eds.), China's Search for Good Governance.
Palgrave Macmillan, 177–198.
Men, J. and Blankert, J. W. (2007). Taiwan, In E. Reuter (Eds.), China-Eu: A Common
Future. World Scientific Publishing, 81–92.
267
Men, J. and Devuyst, Y. (2010). The New Triangle of Power: China, the United States, and
the European Union. In S. Guo and B.Guo (Eds.), Thirty Years of China - U.S.
Relations: Analytical Approaches and Contemporary Issues (Challenges Facing
Chinese Political Development). Lexington Books, 295–314.
Mengin, F. (2002). A Functional Relationship: Political Extensions to Europe-Taiwan
Economic Ties. The China Quarterly.136- 153.
Millward, J.A. (2013). The Silk Road: A Very Short Introduction. Oxford University
Press.
Mingjiang, L. (2008). China debates soft power. Chinese Journal of International politics.
vol 2. no.2.287–308.
Mingjiang, L. (2009). Soft Power in China Discourse: Popularity and Prospect. L.
Mingjiang (Eds.), Soft Power: China's Emerging Strategy in International
Politics. Lexington Books, 21–44.
Mingyuan, W. and Feng, J. (2014). Carbon capture and Storage Development in China, In
D. N. Zillman, A. McHarg, A. Bradbrook, L. Barrera-Hernandez (Eds.), The Law of
Energy Underground: Understanding New Developments in Subsurface Production,
Transmission, and Storage, OUP Oxford, 275–294.
Minqi, L. (2014). Peak Energy and the Limits to Economic Growth: China and the World.
In L. Xing (Eds.), The Rise of China and the Capitalist World Order. Ashgate
Publishing Limited, 117–134.
Misfeldt, F. and Hauff, J. (2004). The role of Economic instruments. In N.Hanley and A. D
Owen (Eds.), Economics of Climate Change, Routledge, .115–147.
Mishra, P. (2011). After 9/11: Our Own Low, Dishonest Decade, The Guardian, Review
Section 3.
Mitter, R. (2004). A Bitter Revolution China’s struggle with the Modern World. Oxford
University Press.215–252.
Mohr, A. (2010). The German Political Foundations As Actors in Democracy Assistance.
Dissertation.Com.
Moller, K. (2002). Diplomatic Relations and Mutual Strategic Perceptions: China and the
European Union, The China Quarterly, No. 169, Special Issue: China and Europe
since 1978: A European Perspective. 10–32.
Monro, A. (2007), The First Emporer: China's Terracotta Army British Museum Until 6
April 2008. ThirdWay.
Morris, C. (2014).The Dawn of Innovation: The First American Industrial Revolution.
PublicAffairs.
Mungello, D. E. (1991). Confucianism in the Enlightenment: Antagonism and
Collaboration between the Jesuits and the philosophes. In T. H.C.Lee (Eds.), China
268
and Europe Images and Influences in sixteenth to eighteenth Centuries. The Chinese
University of Hong Kong, 99–129.
Mungello, D. E. (2013). The Great Encounter of China and the West, 1500–1800. Critical
Issues in World and International History. Rowman & Littlefield Publishers. Fourth
Edition.
Munn, C. (2013). Anglo-China: Chinese People and British Rule in Hong Kong. 1841–
1880. Routledge.
Myers, R. H. (1994). Thoughts on U.S. foreign policy toward the People's Republic of
China. Essays in Public Policy. Hoover Inst.
Nania, S. and Green, S. (2004). Deus ex M.A. China: Are Mainland Chinese students
saving Britain’s universities?. The Royal Institute of International Affairs. Asia
Programme. Chatham House Briefing Note. s.1–13.
Nanto, D. K. (2009). The Global Financial Crisis: Analysis and Policy Implications
Congressional Research Service. CRS Report for Congress.
Nathan, A. J. and Scobell, A. (2014). China's Search for Security. Columbia University
Press.
Naughton, B. (2002). Provincial economic growth in China: causes and consequences of
regional differentiation. In M. Renard (Eds.), China and Its Regions: Economic
Growth and Reform in Chinese Provinces, Edward Elgar Publishing, 57–86.
Neill, A. (2011). The SDRS and China. In M. Codner and M. Clarke (Eds.), A Question of
Security: The British Defence Review in an Age of Austerity. London: I.B. Tauris and
Co. Ltd, 117–130.
Niquet, V. (2012). Confu-talk: the use of Confucian concepts in contemporary Chinese
foreign policy. In A. Brady (Eds.), China's Thought Management. Routledge,76–89.
Nogayeva, A. (2011). Orta Asya'da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları. Usak
Yayınları.
Nolan, P. (2014). Re-balancing China: Essays on the Global Financial Crisis, Industrial
Policy and International Relations. Anthem Press.
Norbu, D. (2001). China's Tibet policy. Curzon Press.
Norse, D., Lu, Y. and Huang J. (2014). China's Food Security: Is it a National, Regional or
Global Issue. In K.Brown (Eds.), China and the EU in Context: Insights for
Business and Investor, Palgrave Macmillan, 251–302.
Nye, J. S. Jr. (2002). The Paradox of American Power. Oxford: Oxford University Press.
Nye, J. S. Jr. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics. Public Affairs.
O'brien, K. (2009). Rural Protest, Journal of Democracy 20(25).
269
Odgaard, L. (2007). The Balance of Power in Asia-Pacific Security: US-China Policies on
Regional Order (Politics in Asia). Routledge.
OECD. (2005). China in the Global Economy Governance in China. OECD Publishing.
Ogunleye, E. K. (2011). The EU and China: Friends or Foes for Suitable Regional
Infrastucture Development and Resource Extraction in Africa. In B. Barton and J.
Men (Eds.), China and the European Union in Africa: Partners or Competitors?.
Ashgate Publishing, 227–244.
Oluwabusuyi, I. (2011).Doing business with China: Is China keeping its legal WTO
obligations?. Journal of Economics and International Finance. 3(2):88–97.
Ong, R. (2002). China's Security Interests in the Post-Cold War Era, Curzon Press.
Overholt, W. H. (2011). Asya, Amerika ve jeopolitiğin dönüşümü, (çev. F.Tokatlı) Efil
Yayınevi.
Palit, A. (2013). China-India Economics: Challenges, Competition and Collaboration.
Routledge.
Pan, C. (2012). Knowledge, Desire and Power in Global Politics: Western Representations
of China's Rise. Edward Elgar Pub.
Pan, J. (2009). Toward a New Framework for Peaceful Settlement of China's Territorial
and Boundary Disputes. Martinus Nijhoff Publishers.
Pan, R. (2013). China in the WTO: A Chinese Perspective. In K. Zeng and W. Liang
(Eds.). China and Global Trade Governance: China's First Decade in the World
Trade Organization, Routledge,23–40.
Pan, Z. (2012a). Sovereignty in China-EU Relations: The Conceptual Gap and Its
Implications. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations: Global
Governance, Human Rights and Strategic Partnership, Palgrave Macmillan,19–34.
Pan, Z. (2012b). After the China-Eu Summit: reaffirming a comprehensive strategic
partnership, European Strategic Partnerships Observatory. Policy Brief 3.1–6.
Pantsov, A.V. and Levine, S. I. (2013) Mao: The Real Story, Simon and Schuster. Reprint
edition.
Park, J. (2001). The US-led alliances in the Asia-Pacific: hedge against potential threats or
an undesirable multilateral security order?.The Pacific Review. 24( 2): 137–158.
Pattloch, T. (2005). Trade Marks and Related Rights Intellectual Property Law in China.
In P.Ganea and T.Pattloch (Eds.). Kluwer Law International, 81–204.
Pecht, M. (2006).China's Electronics Industry: The Definitive Guide for Companies and
Policy Makers with Interest in China. William Andrew.
Perkins, D. (2013). Encyclopedia of China: History and Culture. Routledge.
270
Petersmann, E. (2003). From Negative to Positive Integration in the WTO: The TRIPS
Agreement and the Constitution, Intellectual Property: Trade, Competition, and
Sustainable Development. The University of Michigan Press.21–52.
Phan, S. (2007). Contemplative Thoughts of an Asian Seminarian. Saint Flannan’s
Communion.
Phillips, H. and Bostian, P. (2011).The Purposeful Argument: A Practical Guide. Cengage
Learning.
Piburn, S. (2002). Dalai lama: a Policy of Kindness. Snow Lion Publication. 2002.
Piehler, G. K. (2013). Encyclopedia of Military Science. Sage Publications.
Piening, C.(1997).Global Europe: The European Union in World Affairs. Lynne Rienner
Publishers.
Portela, C. and Vennesson, P. (2013). Sanctions and Embargoes in EU-Asia Relations In
T. Christiansen and E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of
EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan, 198–210.
Psychogiopoulou, E. (2013). The European Unian and Cultural Rights. In A. Vrdoljak
(Eds.), The Cultural Dimension of Human Rights, Oxford University Press,159–185.
Pyridi, N. (2010). EU-China Investment Promotion and Protection Rules. In J.Men and G.
Balducci (Eds.). Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st
Century: The Partnership and Cooperation Agreement, College of Europe States,
Peter Lang,129–150.
Qi, H. (2013). The Jesuits and their study of Chinese astronomy and chronology in the
seventeenth and eighteenth centuries. In L. Saraiva (Eds.), Europe and China:
Science and Arts in the 17th and 18th Centuries, World Scientific Publishing,71-80.
Qingjiang, K. (2012). China-EU Trade Disputes and Their Management. World Scientific
Publishing.
Qingxiong, Z. (1997). Marxism and Traditional Chinese Philosophy. In Y. Xuanmeng
(Eds.), Economic Ethics and Chinese Culture, The Council for Research in Values
and Philosophy, 139–156.
Ramasamy, B.and Yeung, M. (2008). Does China have a competitive advantage in the
low-end garment industry? A case study approach, Unveiling Protectionism:
Regional Responses to Remaining Barriers in the textiles and clothing trade, United
Nations Economic and Social Commission for Asia and the Pacific (ESCAP).111–
128.
Rapoza, K.(2013). China Solar Panel Makers Brace For Tougher Times. Forbes. 1–4.
Rappert, B. (2006). Controlling the Weapons of War: Politics, Persuasion, and the
Prohibition of Inhumanity. Routledge
271
Raszewski, S. (2010). The EU's External Policy of Energy Diversification in the Wider
Black (and Caspian) Sea Region: Regional Security Complex or Security
Community?, In Carol Weaver, Karen Henderson (Eds.), The Black Sea Region and
EU Policy: The Challenge of Divergent Agendas,Ashgate Publishing.135-159.
Raymond, G. (2008). Historical Dictionary of France. Scarecrow Press.
Readman, K. S. (2004). Germany and the Baltic Problem After the Cold War: The
Development of a New Ostpolitik 1989–2000. Routledge.
Reardon, L. (2002). The Reluctant Dragon Crisis Cycles in Chinese Foreign Economic
Policy. the University of Washington Press.
Rees, N. (2009). EU-China Relations: Historical and Comtemporary Perspectives. In G.
Wiessala, J. Wilson and P.Taneja (Eds.), The European Union and China Interests
and Dilemmas, European Studies 27,31–46.
Reinert, K. A., Rajan, R. S., Glass, A. J. and Davis, L. S. (2009). The Princeton
Encyclopedia of the World Economy. Princeton Universty Press.
Renard, T. (2013). Strategic Bilateralism or Effective Multilateralism? The EU, the SCO
and SAARC. In T. Christiansen, E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave
Handbook of EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan, 359–376.
Renewables Global Status Report (2014). Ren21 Renewable Energy Policy Network for
the 21st Century.
Reuvid, J. (2011). Business Insights: China: Practical Advice on Operational Strategy and
Risk management. Kogan Page Limited.
Richardson, J. (2006). Organized Interests in the European Union. In K. E. Jørgensen, M.
Pollack and B. Rosamond (Eds.), The SAGE Handbook of European Union Politics.
SAGE, 231–246.
Richardson, P. (1999). Economic Change in China, C.1800–1950. Cambridge University
Press.
Richardson, S. (2010). China, Cambodia, and the Five Principles of Peaceful Coexistence.
Columbia University Press.
Risse, T. (2003). Sovereignty puzzles: a comment on Keohane. In J. Weiler and I. Begg
and J Peterson (Eds.), Integration in an expanding European Union: reassessing the
fundamentals. Blackwell, Oxford,335–338.
Rovai, S. (2014). The Evolution of Luxury Consumption in China. In G. Atwal and D.
Bryson (Eds.), Luxury Brands in Emerging Markets. Palgrave Macmillan,130–135.
Roy, J. and Kan, A. (2006). The A to Z of the European Union. Scarecrow Press.
Rudd, K. (2013). Beyond the Pivot A New Road Map For US- Chinese Relations. Foreign
Affairs. 92(2): 9–15.
272
Rustamov, R. (2014). The Trans-Adriatic Pipeline and Nabucco West Pipeline Projects:
Advantages and Disadvantages fpr Azerbaijan. In A.Heinrich(Eds.), Export Pipelines
from the CIS Region: Geopolitics, Securitization, and Politicial Decison-Making.
ibidem Press, 201- 214.
Sakhuja, V. (2011). Asian Maritime Power in the 21st Century Strategic Transactions
China, India and Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore.
San, T. K. (2014). Dynastic China: An Elementary History. The Other Press Sdn. Bhd.
Malaysia.
Sancin, V. (2012). International Environmental Law: Contemporary Concerns and
Challenges. Zalozba Publishing.
Sandler, S. (2002). Ground Warfare: An International Encyclopedia. ABC-Clio.
Sandschneider, E. (2002). China’s Diplomatic Relations with the states of Europe. In R.L.
Edmonds (Eds.), China and Europe Since 1978: A European Perspective, The
China Quarterly, Press Syndicate of the University of Cambridge, 33–44.
Schade, V. (2013). The Inclusion of Aviation in the European Emission Trading Scheme:
Analyzing the scope of impact on the avitation industry. Anchor Academic
Publishing.
Schermers, H. and Blokker, N. (2011). International Institutional Law: Unity Within
Diversity. Fifth Revised Edition. Martinus Nijhoff Publishers.
Scott, I. (1989). Political Change and the Crisis of Legitimacy in Hong Kong. University
of Hawai Press.
Shambaugh, D. (1992). China and Europe. Annals of the American Academy of Political
and Social Science. Vol. 519. China's Foreign Relations.101–114.
Shambaugh, D. (2002). Modernizing China's Military: Progress, Problems and Prospects.
University of California Press.
Shambaugh, D. (2008). The New Strategic Triangle: US and European Reactions to
China's Rise. In A. T.J. Lennon and A. Kozlowski (Eds.), Global Powers in the 21st
Century: Strategies and Relations. MIT Press, 151–174.
Shambaugh, D. ,Sandschneider, E. and Hong, Z. (2008). From honeymoon to marriage
Prospects for the China-Europe relationship. In D. Shambaugh, E.Sandschneider and
Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, Policies and Prospects,
Routledge, 303–338.
Shan, W. (2005). The Legal Framework of EU-China Investment Relations: A Critical
Appraisal (China and International Economic Law). Hart Publishing.
Shapiro, J. (2012). China's Environmental Challenges Polity Press.
Shelley, B. (2005). Democratic Development in East Asia. RoutledgeCurzon.
273
Shen, G. (2009). The View From China. In P. Seib (Eds.), Toward a New Public
Diplomacy, Palgrave Macmillan Series, 95–110.
Shen, W. (2013a). Rational or irrational? Chinese capital control rules in the context of
internationalizing Renminbi. In M. C. S. Wong and W. F. C. Chan (Eds.), Investing
in Asian Offshore Currency Markets: The Shift from Dollars to Renminbi, Palgrave,
98–135.
Shen, W. (2013b). EU-China Relations on Human Rights in Competing Paradigms:
continuity and Change, In T. Christiansen and E.Kirchner and P. B. Murray (Eds.).
in The Palgrave Handbook of EU- Asia Relations, Basingstoke: Palgrave,165–180.
Shi, W. (2008). Intellectual Property in the Global Trading System: EU-China
Perspective. Springer.
Shichor, Y. (2014). Israel and China: Mutual Demystification in Chinese-Israeli Relations.
In C. Shindler (Eds.), Israel and the World Powers: Diplomatic Alliances and
International Relations beyond the Middle East, I.B.Tauris and Co Ltd,106–124.
Shinn, D. H. and Eisenman, J. (2012). China and Africa: A Century of Engagement.
University of Pennsylvania Press.
Shulong, C. and Songchuan, C. (2011). US-China-Europe security relations Global
security structure and order in the twenty-first century. In F. van der Putten and C.
Shulong (Eds.), China, Europe and International Security Interest, roles and
prospects, Routledge, 91–106.
SIPRI Yearbook ( 2014).Armaments, Disarmament and International Security, Stockholm
Peace Research Institute.1–28.
Sievers, L. and Daws, S. (2014). The Procedure of the UN Security Council. Oxford
University Press.
Sino-German Workshop on Environmental Management of Electronic Waste (2008). The
German Chamber of Commerce in China.
Slavicek, L. C. (2009). Mao Zedong, Chelsea Publishers.
Slight, N. (2014). As the Dragon Encroaches the Bear: Contemporary Russia-China
Relations. Eurasian Ideas. Working Paper Series.1–7.
Smith, W. W. (2010). Tibet's Last Stand?: The Tibetan Uprising of 2008 and China's
Response. Rowman &Littlefield Publishers.
Smits, R. (1997). The European Central Bank: Institutional Aspects. Kluwer Law
International.
Snyder, F. (2009). The European Union and China, 1949–2008: Basic Documents and
Commentary. Hart Publishing.
Snyder, F. (2010). The EU, the WTO and China: Legal Pluralism and International Trade
Regulation. Hart Publishing.
274
Snyder, F. (2010). The EU, the WTO and China: Legal Pluralism and International Trade
Regulation. Hart Publishing.
Song, J. (2014), Personality and Politics: Deng Xiaoping's Return, In X. Li and X. Tian
(Eds.), Evolution of Power: China's Struggle, Survival, and Success, Lexington
Books, 79–100.
Song, X. (2012). Challenges and Opportunities in EU-China relations. In R.Vogt(Eds.),
Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press,19–38.
Song, X. (2013). Security and the Role of China. T.Christiansen, In E.Kirchner and P. B.
Murra (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan.
2013, 471–480.
Song, Y. (2013). Biographical Dictionary of the People's Republic of China, McFarland.
Sorrell, S. (2009). Global Oil Depletion An assessment of the evidence for a near-term
peak in global oil production. UK Energy Research Council.
Staab, A. (2013). The European Union Explained: Institutions, Actors, Global Impact.
Indiana University Press. Third Edition.
Stair, R. and Reynolds, G. (2012). Principles of Information Systems, CENGAGE
Learning.
Stanzel, V. (2008). The EU and China in the global system. In D. Shambaugh, E.
Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies
and prospects, Routledge, 250–270.
Stoll, P. T. and Schorkopf, F. (2006). WTO: World Economic Order, World Trade Law.
Brill Academic Publishers.
Strauss, J. (2012). Fraiming and Claiming: Contemporary Globalization and Going Out in
China's Rhetoric towards Latin America. In J. C. Strauss and A. C. Armony (Eds.),
From the Great Wall to the New World: Volume 11: China and Latin America in the
21st century, Cambridge University Press, 134–156.
Stubbs, R. (2007). China, Southeast Asia and East Asian economic regionalism, In
D.Zweig and Z. Chen (Eds.), China's Reforms and International Political Economy,
Routledge,77–94.
Stumbaum, M. B U. (2009). The European Union and China Decision-Making in EU
Foreign and Security Policy towards the People’s Republic of China. DGAP. Berlin
Univ.
Stumbaum, M. B U. (2011). Europe's views on China's role in international security. F. van
der Putten and C. Shulong (Eds.), China, Europe and International Security
Interests, roles, and prospects, Routledge, 7–19.
Stumbaum, M. B U. and Xiong, W.(2012). Conceptual Differences of Strategic Partnership
in EU-China Relations. Z.Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations
275
Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships, London: Palgrave
Macmillan, 156–172.
Su, H. (2012). A Historical and Academic Review of EU Studies in Taiwan, In J. E. B.
Mateo and V. Vagio (Eds.), Interfaces: EU Studies and European Languages
Programs in East Asia, NTU Press,5–32.
Sullivan L. (2007). Historical Dictionary of the People's Republic of China Historical
Dictionaries of Asia, Oceania, and the Middle East. Scarecrow Press.
Sullivan, M. (2003). Developmentalism and China's human rights policy. In P. V. Ness
(Eds.),Debating Human Rights: Critical Essays from the United States and Asia,
Routledge, 120–143.
Sun, J. and Lancaster, W. S.(2013). Chinese Globalization: A Profile of People-based
Global Connections in China. Routledge.
Sun, L. (2013). Leaders' views and public opinion: different perceptions of the EU in urban
China. In L. Dong, Z. Wang and H. Dekker (Eds.), China and the European Union,
Routledge,177–190.
Sun, W. (2013). Inequality and culture: a new pathway to understanding social inequality.
In W.Sun and Y. Guo (Eds.), Unequal China: The Political Economy and Cultural
Politics of Inequality, Routledge, 27–42.
Sutter, R. G. (2000). Chinese Policy Priorities and Their Implications for the United
States. Rowman & Littlefield.
Sutter, R. G. (2005). Historical Dictionary of United States-China Relations. ScareCrow
Press.
Sutter, R. G. (2012). Chinese Foreign Relations: Power and Policy since the Cold War.
Rowman & Littlefield Publishers.
Sutter, R. G. (2013). U.S.-Chinese Relations: Perilous Past, Pragmatic Present. Rowman
& Littlefield Publishers.
Svensson, M. (2002). Debating Human Rights in China: A Conceptula and Political
History, Rowman & Littlefield Publishers.
Swaine, M. D. (2005). China's Regional Military Posture. In D. Shambaugh (Eds.),
Power Shift: China and Asia's new dynamics, Berkeley University of California
Press, 266–288.
Tallman, S. (2009). Global Strategy. John Wiley and Sons.
Taneja, P.(2009). China's Search for Energy Security and EU-China Relations. European
Studies. 27. 259–273.
Tang, X. (2000). Chinese Modern: The Heroic and the Quotidian. Duke University Press.
276
Tanner, H. M. (2013). The Battle for Manchuria and the Fate of China: Siping, 1946.
Indiana University Press.
Task Group for Institute of European Studies, the Chinese Academy of Social Sciences,
Chinese Viewpoints on Europe. In Z.Hong (Eds.), China- Europe Relations: Review
and Analysis Volume 1, Paths International, 62–79.
Task Group for Key Subjects of China- European Relations, the Institute of European
Studies, the Chinese Academy of Social Sciences. Review and Prospects of ChinaEuropean Relations. In Z.Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review and
Analysis Volume 1, Paths International, 1–36.
Taube, M. (2002). Economic relations between the PRC and the States of Europe. In R. L.
Edmonds (Eds.), China and Europe Since 1978: A European Perspective, The China
Quarterly Special Issues, Cambridge University Press,78–107.
Taylor, I. (2001). China's Relations with sub-saharan Africa in the Post-Maoist Era, 1978–
1999. In F. H. Columbus (Eds.), Politics and Economics of Africa, Nova Science
Publishers, 83–106.
Taylor, I. (2011). The EU's Perceptions and Interests towards China's Rising Influence on
Human Right in Africa. In B.Barton and J. Men (Eds.), China and the European
Union in Africa: Partners or Competitors?,Ashgate,127-146.
Taylor, I. (2014). China's Peacekeeping efforts in Africa Assessing the contributions,
future prospects, and challegences. In M. Wyss, T. Tardy and Union Des
Associations Dassurance Mutuelle (Eds.), Peacekeeping in Africa: The Evolving
Security Architecture, Routledge, 93–112.
Telo, M. (2013). Multilateralism and global governance: A challenge for EU and China. In
J. M. Beneyto, X. Song and C. Ding(Eds.), China and the European Union: future
directions, Ceu Ediciones, 19-40.
Teng, C. (2010). Democracy, Development and China's Acquisition of oil in the third
world. In D. Hickey and B. Guo (Eds.), Dancing with the Dragon: China's
Emergence in the Developing World, Lexington Books,105–124.
Thongpakde, N. and Pupphavesa, W. (2003). Returning textiles and clothing to GATT
discipline. In W. Martin and M.Pangestu (Eds.), Options for Global Trade Reform: A
View from the Asia-Pacific, Cambridge University Press, 71–95.
Tiersky, R. (2003). François Mitterrand: A Very French President. Rowman &Littlefield
Publishers.
Timmermann, M. (2008). EU-Asia Human Rights Policy: Pursuing the Path of
Institutionalism. In J. Rüland, G. Schubert, G. Schucher and C. Storz (Eds.), AsianEuropean Relations: Building Blocks for Global Governance, London: Routledge,
143–172.
Tobler-rohr, M. (2011). Handbook of Sustainable Textile Production. Woodhead
Publishing.
277
Togo, K. (2012). Regional Security Cooperation in East Asia: What Can Japan and
Australia usefully do together?. In W. Tow and R.Kersten (Eds.), Bilateral
Perspectives on Regional Security: Australia, Japan and the Asia Pacific Region,
79–97.
Tong, S. Y. (2014). China on a path toward more balanced trade and growth. In
Z.Yongnian and L. L. P. Gore (Eds.), China Entering the Xi Jinping Era, China
Policy Series, Routledge, 109–128.
Trevaskes, S. (2007). Courts and Criminal Justice in Contemporary China. Lexington
Books.
Tucker, S. (2010). A Global Chronology of Conflict: From the Ancient World to the
Modern Middle East. ABC-Clio.
Umbach, F. (2005). Germany and East Asian Security, Changing Security Dynamic in
Eastern Asia: Focus on Japan. Institute for defence Studies and analyses.542–577.
Umbach, F. (2008). Asian-European relations: more security through inter-and
transregional relations. In J.Ruland and G. Schucher and C. Storz (Eds.), AsianEuropean Relations: Building Blocks for Global Governance?, Routledge,114-142.
Van Der Borght, K. and Zhang, L. (2010). The Current Legal Foundation and Prospective
Legal Framework of the PCA. In J. Men and G.Balducci (Eds.), Prospects and
Challenges for EU-China Relations in the 21st Century: The Partnership and
Cooperation Agreement, Peter Lang, 53–80.
Van Vooren, B. and Wessel, R. (2014). EU External Relations Law: Text, Cases and
Materials. Cambridge University Press.
Vasquez, P. I. (2014). Oil Sparks in the Amazon: Local Conflicts, Indigenous Populations,
and Natural Resources. University of Georgia Press.
Vennesson, P. (2007). Lifting the EU Arms Embargo on China: Symbols and Strategy.
Euramerica. 37(3): 417–444.
Vogt, R. (2012). Limitations for Europe's Partnership with China. In R.Vogt (Eds.),
Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 59–80.
Wacker, G. (2009). Europe in Asia In Search of a Strategic Approach. In N. S. Sisodia and
V. Krishnappa (Eds.), Global Power Shifts and Strategic Transition in Asia,
Academic Foundation, 135–149.
Wacker, G. (2010). Changes and continuities in EU-China relations A German perspective.
In R. Ross and O. Tunsjo and Z. Tuosheng (Eds.), US-China-EU Relations:
Managing the New World Order, 77–100.
Waelde, C., Laurie, G., Brown, A., Kheria, S. and Cornwell, J. (2011). Contemporary
Intellectual Property: Law and Policy. Oxford University Press.
278
Wai, T. (2005). EU-China Relations: Economic, Political, and Social Aspects. the Third
European Union Studies Association Asia-Pacific Conference. Keio University.
Tokyo.1–28.
Wai, T. (2012). Human Rights and EU-China Relations. In R.Vogt(Eds.), Europe and
China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 115–138.
Walker, W. (2014). America in the Cold War: A Reference Guide. ABC CLIO.
Waller, P. P. (2006). Aid and conditionally: the case of Belgium, with particular refernce
to Brundi, Rwanda and Zaire. In O. Stokke (Eds.), Aid and Political Conditionality.
Digital Printing,110–128.
Wan, M. (2001). Human Rights in Chinese Foreign Relations Defining and Defending and
National Interests. University of Pennsylavania Press.
Wan, M. (2007). The United States, Japan and the European Union: comparing political
economy approaches to China. The Pacific Review. 20(3): 397–421.
Wang, B. and Zhao, Z. (2013). Sino-EU Cooperation on Climate Change and Low-Carbon
Development. Green Low-Carbon Development in China. Springer, 203–222.
Wang, C. (2008). France‐China Economic Relations-Trade and Investment. EU-China
Business Management Training Project, 1–8.
Wang, C. (2012). Building a Better Chinese Collection for the Library of Congress:
Selected Writings. Scarecrow Press.
Wang, D. (2005). China’s Unequal treaties. Lexington Books.
Wang, G. (2006). China and the Taiwan Issue: Impending War at Taiwan Strait.
University Press of America.
Wang, H. (1992). Growth and Structural Change in China-US Trade. Working Paper No.
80. The Jerome Levy Economics Institute of Bard College, 1–37.
Wang, H. (2000). Dangers and opportunities: The Implications of the Asian Financial
Crises for China. G.W. Noble and J.Ravenhill (Eds.), The Asian Financial Crisis
and the Architecture of Global Finance, First edition, Cambridge University Press,
152–169.
Wang, L. (2009). Issues on Economic relations between the EU and China and evaluation
on the impact of China's tariff change on the two economies with a CGE model.
Logos Verlag Berlin GmbH.
Wang, L. (2012). From Client Status to strategic partnership: China's changing perceptions
of Europe. In R. Vogt (Eds.). Europe and China: Strategic Partners or Rivals?,
Hong Kong University Press, 81-94.
Wang, T. (2009). China's economic development and its challenges. In H. H. M. Hsiao and
C. Lin (Eds.). Rise of China: Beijing’s Strategies and Implications for the AsiaPacific, Routledge, 107–130.
279
Wang, Y. (2004). Beijing Hands Moscow a Long Rope. Beijing Review.23–25.
Wasserstrom, J. N. (2013). China in the 21st Century: What Everyone Needs to Know.
Oxford University Press.
Watson, I. (2014). Foreign Aid and Emerging Powers: Asian Perspectives on Official
Development Assistance. Routledge.
Wei, P. (2003). Toward a Consultative Rule of Law Regime in China. Journal of
Contemporary China.12(34): 3–43.
Wei, W. (2013). Vertical Specialization and Trade Surplus in China. Chandos Publishing.
Weil, S. and Jing, Y. (2012). The EU and China's Perceptions of Democracy and Their
Impact on China-EU Relations. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU
Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships, London,
Palgrave Macmillan, 113–127.
Weisenhaus, D., Glofcheski, R. and Ning, Y. M. (2007). Hong Kong Media Law: A Guide
for Journalists and Media Professionals. Hong Kong University Press.
Weissenbacher, M. (2009). Sources of Power: How Energy Forges Human History.
Greenwood Publishing Group.
Wen, F. (2009). Public Administration Reform in China. In R. Grafstein and F.Wen (Eds.),
A Bridge Too Far? Commonalities and Differences between China and the United
States, Lexington Books, 35–51.
Westad, O. A. (2012). Restless Empire: China and the World Since 1750. Basic Books.
Wezeman, S. T. and Bromley, M.(2005). ‘International Arms Transfers’. SIPRI Yearbook
2005: Armaments, Disarmament and International Security. Oxford: OUP.
Whitcom, J. (2014). A Guide for Developing Zero Energy Communities. Toward Zero.
Whitman, R. and Stewart, E. (2011). The Foreign Policies of Europe and its States. In E.
Jones, P. M. Heywood, M. Rhodes and U. Sedelmeier (Eds.), Developments in
European Politics 2., Palgrave Macmillan, 262-280.
Wiegand, K. E. (2011). Enduring Territorial Disputes: Strategies of Bargaining, Coercive
Diplomacy and Settlement. University of Georgia Press.
Wiessala, G. (2007). Politicial Morality, Normative Territories and Non-interference:
Human rights as enabling and Inhibiting Agents in EU-Asia Relations. In P. J.
Anderson and G. Wiessala (Eds.), The European Union and Asia: Reflections and
Re-orientations, Rodopi, 239–260.
Wiessala, G. (2009). Duality-Dialogue-Discourse: Some perspectives on human rights in
EU-China relations, European Studies (27): 83–102.
Williams, A. (2010). The Ethos of Europe: Values, Law and Justice in the EU. Cambridge
University Press.
280
Williams, M., Lu, H.n and Ong, C. A. (2010). Secured Finance Law in China and Hong
Kong. Cambridge University Press.
Williams, M. C. (2005). The Realist Tradition and the Limits of International Relations
Cambridge University Press.
Wilson, D. and Purushothaman, R. (2006). Dreaming with BRICs: The Path to 2050. In
Subhash C. Jain (Eds), Emerging Economies and the Transformation of International
Business: Brazil, Russia, India and China (BRICs), Edward Elgar Publishing, 3–45.
Wolf, D.C. (1983). ‘To Secure a Convenience’ :Britain recognizes China–1950. Journal of
Contemporary History (SAGE, London, Beverly Hills and New Delhi) (18):299-326.
Wolf, M. (2003). "China is awakening". Financial Times.
Womack, B. (2006). China and Vietnam: The Politics of Asymmetry. Cambridge
University Press.
Womack, B. (2008). China as a Normative Foreign Policy Actor. In N. Tocci (Eds.), Who
is a Normative Foreign Policy Actor? The European Union and its Global Partners,
CEPS Paperback Series, issue: 3, 265- 299.
Wong, R. (2008). Towards a Common European Policy on China? . In A. Verdun (Eds.),
The European Union and Asia: What is there to learn?, New York, Nova Science
Publishers.
Wong, R.(2013). The issue of Identity in the EU-China relationship”. Paper for
Politique Européenne. (39):117–143.
Wood, S.(2012). Energy Issues in the EU and Taiwan. In R.Vogt(Eds.), Europe and China
Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 175–199.
World Development Report (2009). Reshaping Economic Geography. The World Bank.
Wright, T. (2004). Intellectuals and the politics of protest: the case of the China
Democracy Party. In M.Goldman and E. Gu (Eds.), Chinese Intellectuals Between
State and Market, Routledge Curzon, 231–252.
Wu, C. (2012). Beyond European conditionality and Chinese non-interference: articulating
EU-China-Africa trilatereal relations. In J.Wouters and T. Wilde and P. Defraigne, J.
C. Defraigne (Eds.), China, the European Union and Global Governance, Edward
Elgar Publishing, 106–121.
Wu, K. (2013). Energy Economy in China: Policy Imperatives, Market Dynamics, and
Regional Developments. World Scientific.
Wu, W. and Gaubatz, P. (2013). The Chinese City. Routledge.
Wu, Z. (2011). The 12 Chinese Animals: Create Harmony in your Daily Life through
Ancient Chinese Wisdom. Singin Dragon.
281
Wu, Z. and Wang, T. (2013). Review of the History of Excahanges Between the Chinese
Communist Party and Europe. In Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review
and Analysis, Path International Ltd,149–169.
X, C. (2005). How China Should Counteract against the EU’s Safeguard Measures.
European Integration Studies, 3. 41–45.
Xiang, L. (2003).The Origins of the Boxer War: A Multinational Study. RoutledgeCurzon.
Xiang, L. (2009). Chinese Outlook on European Security: towards idelogicial convergence.
T. Tardy (Eds.), European Security in a Global Context: Internal and External
Dynamics, Routledge, 174–191.
Xiaoping, D. (1984). Principle of Peaceful Coexistence have great vitality, Anthology of
Deng Xiaoping 3.
Xiaosheng, G. (2012). Çin-Türkiye stratejik ilişkisinin gelişiminin derinleşmesini
hızlandıralım. ChinaToday Türkiye (1): 20–23.
Xinbo, W. (2013). Chinese Visions of the Future of US-China Relations. In D. L.
Shambaugh (Eds.), Tangled Titans: The United States and China, Rowman &
Littlefield, 371–388.
Xinping, G. (2003). Social Welfare Reform in China: The Impact of Globalisation. In J.
Haackand and P.Preston (Eds.), Contemporary China: The Dynamics of Change at
the Start of the New Millennium, RoutledgeCurzon,133–126.
Xu, X. (2001). Sino-U.S. Economic and Trade Relations. In S.Chen and C. Wolf, JR.
(Eds), China, the United States, and the Global Economy Rand Corporation, 237–
255.
Xu, Q. and Chung, W. (2014). China Energy Policy in National and International
Perspectives A study Fore-and-Aft 18th National Congress. City University of Hong
Kong Press.
Xu, Y. (2012), The Formation of Chinese Outward FDI Strategy in Africa: An Historical
Africa. In S. Harris and O.Kuivalainen and V.Stoyanova (Eds.), International
Business: New Challenges, New Forms, New Perspectives, Palgrave Macmillan, 83–
96.
Yahuda, M. (2008). The Sino-European Encounter: Historical Influences on Contemporary
Relations. In D.Shambaugh and E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.),China-Europe
Relations: Perceptions, Policies and Prospects. Routledge, 13–32.
Yanbing, Z. (2011). China's views on Europe's role in international security, US-ChinaEurope security relations Global security structure and order in the twenty-first
century. In F. P van der Putten and C. Shulong (Eds.), China, Europe and
International Security Interest, roles and prospect. Routledge, 20–36.
Yao, M. (2011). Study on the countermeasures of China-EU Textile Trade Frictions.
Advances in Education and Management Communications in Computer and
Information Science (211): 148–153.
282
Yeh, M. (2010). Chinese Literature From 1937 to the present. In K. S. Chang and S. Owen
(Eds.), Chinese Literature Volume II From 1357. Cambridge University Press, 565696.
Yi-chong, X. (2007). China's Energy Security. In M. Wesley (Eds.). Energy Security in
Asia, Routledge, 42–67.
Yifan, D. (2007). Energy. In. E. Reuter (Eds.), China-EU: A Common Future. S. Crossick.
Hackensack. NJ: World Scientific Publishing, 27–39.
Yihdego, Z. (2007). The Arms Trade and International Law. Hart Publishing.
Yongding, Y. (2002). Global finance and incipient civil society in China. In A. Schnabel
and J. A. Scholte (Eds.),Civil Society and Global Finance. Routledge, 94–108.
Youngs, R. (2009). Energy Security: Europe's New Foreign Policy Challenge. Routledge.
Yu, W. (2012). Sovereignty is Non-negotiable and the Principle of “One China”. Academic
Journal of “One Country, Two Systems”. (II): 63–71.
Yuan, J. (2013). Defence and Foreign Policy. In C. Ogden (Eds.), Handbook of China’s
Governance and Domestic Politics, Routledge, 97–106.
Yuan, T. (2014). On China's Trade Surplus. Springer.
Yuen, D. M.C. (2014). The Genesis of Sun Tzu: The Art of War. In D.C. Chau and T.M.
Kane (Eds.). China and International Security: History, Strategy, and 21st-Century
Policy, ABC-CLIO,21–37.
Zachman, U. M. (2010). China and Japan in the Late Meiji Period: China Policy and the
Japanese Discourse on National Identity,1852–1904. Routledge.
Zaide, G. F. (1994). World History in an Asian setting. Rex Book Store.
Zakaria, F. (2005). Mishandling the China Challenge. South China Morning Post. 9.
Zang, B., Wallis, R. and Dick, R. (2013). China's implementation of alternatives
assessment in the building industry: GIGA. In R. E. Hester and R. M. Harrison
(Eds.). Chemical Alternatives Assessments, Issues in Environmental Science and
Technology No 36, PSC Publishing, 88–107.
Zhai, Q. (2000). China and the Vietnam Wars, 1950–1975. The University of North
Carolina Press.
Zhai, Q. (2010). Seeking a Multipolar world: China and de Gaulle’s France. In C. Nuenlist,
A. Locher and G. Martin (Eds.), Globalizing de Gaulle: International Perspectives
on French Foreign Policies 1958–1969, Lexington Books,181–202.
Zhang, B. (2012), Chinese Perceptions of the U.S.: An Exploration of China's Foreign
Policy Motivations. Lexington Books.
283
Zhang, C. (2011). China's Energy diplomacy in Africa: the convergence of national and
corporate interests. In C.M. Dent (Eds.), China-Africa Development Relations,
Routledge, 143–162.
Zhang, J. (2013). Studies on China-European Relations. In Z. Hong (Eds.), China- Europe
Relations: Review and Analysis, Paths International Ltd, 94–116.
Zhang, L. and Yu, Y. (2013). Chinese views of the EU: Overwiev of survey findings. In L.
Dong, Z. Wang, H. Dekker (Eds.), China and the European Union. Routledge,11–
36.
Zhang, M. Y. and Stening, B. (2010). China 2.0: The Transformation of an Emerging
Superpower And the New Opportunities. John Wiley& Sons.
Zhang, S. G. (1992). Deterrence and Strategic Culture: Chinese-American Confrontations,
1949–1958. Cornell University Press.
Zhang, T. (2011). Trilateral Relations among Africa, China and Europe: A Chinese
Perspective. In A. Kumar and D.Messner (Eds.), Power Shifts and Global
Governance: Challenges from South and North, Anthem Press, 167–181.
Zhang, W. (2006). Hong Kong: The Pearl Made of British Mastery and Chinese Docilediligence. Nova Publishers.
Zhang, X. (2012). Multipolarity and Multilateralism as International Norms: The Chinese
and European Perspectives, In. Z. Pan (Eds.),
Conceptual Gaps in China-EU
Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships. London,
Palgrave Macmillan, 173- 186.
Zhang, X. (2014). The impact of European debt crisis on EU-US-China relations, The EU,
the US and China-Towards a New International Order?. Edward Elgar Publishing,
46–63.
Zhao, H. (2012). China and India: The Quest for Energy Resources in the 21st Century.
Routledge.
Zhao, L. and Wang, Y. (2008). trade remedies and non- market economies: economic
implications of the first US Countervailing Duty Case on China. The World Bank.
Zhao, Q. (2011). East Asia views the EU-hard power, soft power, and strategic thinking. In
G. Geeraerts and E.Gross (Eds.).Perspectives for a European Security Strategy
Towards Asia: Views from Asia, Europe and The US, Vubpress, 209–230.
Zhao, S. (2013). Core interests and great power responsibilities: the evolving pattern of
China's foreign policy. In X. Huang and R G. Patman (Eds.), China and the
International System: Becoming a World Power, Routledge, 32–56.
Zhen, Y. (2013). China’s Capital Markets. Chandos Publishing.
Zhenggang. M. (2009). An Objective Comment on China-Europe Relations. Chinese
Journal of European Studies, (5):12–17.
284
Zongze, R. (2008). China-EU-US relations: shaping a constructive future. In D.
Shambaugh, E.Sandschneider and Z. Hong (Eds.), The China-Europe Relationship:
Perceptions, Policies and Prospects, Routledge, 287–300.
Zuqian, Z. (2008). China's commercial relations with Europe. In D. Shambaugh and
E.Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies
and prospects, Routledge, 231–248.
285
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, Adı: Keyvan Özlem Zerrin
Uyruğu: Türk
Doğum tarihi: 1 Haziran 1985
Medeni hali: Bekar
Telefon: 05358514941
e-mail : [email protected]
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Mezuniyet tarihi
Yüksek lisans
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
2010
Lisans
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
2007
Lise
Binnaz Rıdvan Ege Anadolu Lisesi
2003
İş Deneyimi
Yıl
Yer
Görev
2007–2012
Hacettepe Meslek Yüksekokılu
Öğretim Görevlisi
2012-.....
Hacettepe Sosyal Bilimler Meslek Y.
Öğretim Görevlisi
Yabancı Dil
İngilizce,
Almanca
(Başlangıç)
GAZİ GELECEKTİR…
Download