SOĞUK SAVAŞ SONRASI AVRUPA BİRLİĞİ - ÇİN İLİŞKİLERİ TEHDİTLER, FIRSATLAR, ÖNERİLER Özlem Zerrin KEYVAN DOKTORA TEZİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ NİSAN 2015 iv SOĞUK SAVAŞ SONRASI AVRUPA BİRLİĞİ - ÇİN İLİŞKİLERİ TEHDİTLER, FIRSATLAR, ÖNERİLER (Doktora Tezi) Özlem Zerrin KEYVAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Nisan 2015 ÖZET Avrupa ve Çin iki eski medeniyettir. Avrupa ve Çin arasındaki ilişkilerin başlangıcı 1500'lü yıllara dayanmaktadır. Uluslararası sistemin değişen doğası sonucunu takiben; Avrupa ve Çin arasındaki ilişkiler, AB ve Çin arasındaki ilişkilere dönmüştür. 1975 yılında AB ve Çin arasında ilk resmi ilişkiler kurulmuştur. Bu tarihten itibaren de ilişkiler hızla ilerlemiştir. İlişkilerin 30 yıllık değişimi sonrasında AB ve Çin ilişkileri yeni bir noktaya ulaşmıştır. 2004 yılından beri ilişkiler stratejik ortaklık olarak tanımlanmıştır. AB ile Çin ilişkileri, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, Tayvan, Tibet, Dalai Lama, Doğu Türkistan, Afrika, Orta Asya, Şanghay İşbirliği Örgütü, ABD, anti-damping önlemleri, silah ambargosu, yabancı doğrudan yatırımlar ve son olarak fikri mülkiyet hakları gibi geniş yelpazedeki birçok meseleyle ilgilenmiştir. İki aktörün bu meselelerle uğraşması anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. İlişkiler; siyasi, askeri ve güvenlik, ekonomik ve kültürel anlamda ilerlemiştir. Çok kutuplu dünya düzeninde iki önemli aktörler olarak AB ve Çin farklılıklara rağmen ortak çıkarları paylaşmıştır. Bu çalışmanın temel amacı AB ve Çin ilişkilerinin doğasının anlaşılmasını sağlamak ve anlaşılmasına katkıda bulunmak olmuştur. Bu çalışma da AB ile Çin arasında değişen ilişki ile ilgilenilmiştir. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Page Number Danışman : 1141 :AB, Çin, insan hakları, silah ambargosu, fikri mülkiyet hakları :285 : Doç.Dr. Mustafa Nail ALKAN v THE EUROPEAN UNION- CHINA RELATIONS IN THE POST COLD WAR ERA THREATS, OPPORTUNITIES, PROPOSALS (Ph. D. Thesis) Özlem Zerrin KEYVAN GAZI UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES April 2015 ABSTRACT Europe and China are two ancient civiliziations. The beginning of relations between Europe and China dates back to 1500s. Following the conclusion of the changing nature of international system, the relations between Europe and China have turned into the relations between the European Union and China. In 1975, the EU and China established formal diplomatic relationship for the first time. Since then relations between the EU and China have developed fast. After three decades of evolution, the EU and China relations has reached a new milestone. Since 2004, The EU and China relations has been defined as a strategic partnership. The EU relationship with China touches on an exceptionally broad range of issues from human rights, rule of law, democracy, sovereignty, Taiwan, Tibet, Dalai Lama, East Turkestan, Africa, Central Asia, Shanghai Cooperation Organization, The US, arms embargo to anti-dumping measures, foreign direct investment and lastly intellectual property rights. Two actors deal with these issues which have led to intense conflict. Relations flourish in all aspects; political, economic, security and cultural in order to solve these areas of conflict. Since being two important actors in a multipolar world, the EU and China share common interests in spite of differences. The main purpose of this work is to try and contribute to the understanding about the nature of the EU and China relations. This work deals with the changing relationship between the EU and China. Science Code Key Words Page Number Supervisor : 1141 :The European Union, China, human rights, arm embargo, intellectual property rights : 285 : Assoc. Prof. Dr. Mustafa Nail ALKAN vi TEŞEKKÜR Çalışmam boyunca bilimsel ve yapıcı bakış açısıyla tezin yazımında önemli bir paya sahip olan ve desteklerini hiç esirgemeyen değerli hocam Doç Dr. Mustafa Nail Alkan'a, tez izleme komitesinde yer alan ve yapıcı bilimsel katkılarıyla tezimin geliştirilmesine katkı sağlayan değerli hocalarım Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol'a ve Prof. Dr. Çınar Özen'e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Tez yazım sürecindeki en büyük destekçilerim olan sadece manevi olarak yanımda olmayıp tezimi okuyup katkılarda bulunan annem Şaziye Nesrin Keyvan'a ve bana teşekkür edilen doktora tezine karşılık yıllar sonra kendi doktora tezimde teşekkür imkanı bulduğum babam Dr.Nuri Çağlar Keyvan'a teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................................. iv ABSTRACT .................................................................................................................... v TEŞEKKÜR .................................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii ÇİZELGELERİN LİSTESİ ............................................................................................. x KISALTMALAR ............................................................................................................ xii 1.GİRİŞ ......................................................................................................................... 1 2. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN TARİHİ GEÇMİŞİ ............ 9 2.1. 1500-1800 Yılları Arası: Avrupa'nın Çin'den Etkilendiği Yıllar ........................ 12 2.2. 1800-1949 Yılları Arası: Avrupa'nın Modernleşmesini Çin’in Etkilediği Yıllar ................................................................................................................... 13 2.3. 1949-1989 Yılları Arası: Soğuk Savaş Dönemi .................................................. 16 2.4. 1990-1994 Yılları Arası: Geçici Dönem ............................................................. 22 2.5. 1995-2002 Yılları Arası: Gelişme Dönemi ......................................................... 25 2.6. 2003-2005 Yılları Arası: Stratejik Ortaklık Dönemi .......................................... 27 2.7. 2006-Günümüz: Çıkar Temelli İlişkiler Dönemi ................................................ 31 3. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLER ...................................................... 41 3.1. AB İle Çin Arasındaki Siyasi İlişkiler ................................................................ 44 3.1.1. İnsan Hakları ............................................................................................... 46 3.1.2. Hukukun Üstünlüğü..................................................................................... 55 3.1.3. Demokrasi.................................................................................................... 57 3.1.4. Egemenlik (Tek Çin Politikası) ................................................................... 59 3.1.4.1.Tayvan Meselesi ................................................................................... 61 3.1.4.2. Tibet Meselesi ...................................................................................... 66 3.1.4.3. Doğu Türkistan Meselesi ..................................................................... 70 viii Sayfa 3.2. AB İle Çin Arasındaki Askeri Ve Güvenlik İlişkileri ......................................... 71 3.2.1. Silah Ambargosu ......................................................................................... 81 3.3. AB İle Çin Arasındaki Ekonomik İlişkiler.......................................................... 90 3.3.1. Ekonomik Ve Ticari İlişkilerdeki Sorunlar ................................................. 96 3.3.1.2. Anti-Damping Önlemleri ..................................................................... 99 3.3.1.2.1.Tekstil Krizi .................................................................................. 101 3.3.1.2.2. Güneş Enerjisi Panelleri Krizi...................................................... 104 3.3.1.3. Piyasa Ekonomi Statüsü ...................................................................... 107 3.3.1.4. Doğrudan Yabancı Yatırımlar ............................................................. 109 3.3.1.4. Fikri Mülkiyet Hakları ......................................................................... 112 3.3.2. Enerji ........................................................................................................... 115 3.3.2.1. Enerji Tüketimi .................................................................................... 115 3.3.2.1.1. Petrol ............................................................................................ 116 3.3.2.1.2. Doğal Gaz .................................................................................... 121 3.3.2.1.3. Kömür .......................................................................................... 123 3.3.2.1.4. Nükleer Enerji .............................................................................. 125 3.3.2.1.5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ................................................... 127 3.3.3.2. Enerji Politikaları ................................................................................. 129 3.3.2. Çevre............................................................................................................ 131 3.4. AB ile Çin Arasındaki Kültürel İlişkiler ............................................................. 136 3.4.1. Bilim, Teknoloji ve Yenilik ......................................................................... 141 4. AB'NİN ÇİN İLE İLİŞKİLERİ ETKİLEYEN AKTÖRLER .................... 145 4.1. Almanya ve Çin Arasındaki İlişkileri ................................................................. 150 4.2. İngiltere ve Çin Arasındaki İlişkiler .................................................................... 160 4.3. Fransa ile Çin Arasındaki İlişkiler ...................................................................... 167 4.4. ABD ile Çin Arasındaki İlişkiler ......................................................................... 179 ix Sayfa 4.5. Afrika İle İlişkiler ................................................................................................ 187 4.6. Orta Asya İle İlişkiler .......................................................................................... 196 4.6.1. Şanghay İşbirliği Örgütü İle İlişkiler ........................................................... 198 5. SONUÇ VE ÖNERİLER .................................................................................... 203 KAYNAKLAR ............................................................................................................... 227 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 285 x ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 3.1. AB'nin Ekonomik Güç Algısı ..................................................................... 43 Çizelge 3.2. AB üyesi 3 büyük ülkenin Çin'de insan haklarına bakışı(%) ..................... 55 Çizelge 3.3. AB İle Tayvan Arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) ......................... 62 Çizelge 3.4. Çin İle Tayvan arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) .......................... 64 Çizelge 3.5. Çin’in Toplam Askeri Gücü ....................................................................... 72 Çizelge 3.6. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İhracatçıları ................................ 73 Çizelge 3.7. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İthalatçı ...................................... 73 Çizelge 3.8. Ülkelerin Nükleer Kapasitesi ...................................................................... 74 Çizelge 3.9. Çin’in Katıldığı Barış Koruma Operasyonları (31 Aralık 2012’ye kadar) ......................................................................... 80 Çizelge 3.10. AB İle Çin Ticaret Hacmi (Milyar Avro) ................................................. 93 Çizelge 3.11. AB-Çin Hizmet Alanında Ekonomik Ve Ticari İlişkiler (Milyar Avro) ........................................................................................... 93 Çizelge 3.12. Çin'in Hızlı Büyümesine Avrupa Ülkelerinin Memnuniyeti .................... 95 Çizelge 3.13. Çinli İşletmelerin AB Üyesi Ülkeler İle Yatırımlarını Etkileyen Faktörler ................................................................................................... 96 Çizelge 3.14. AB Üyesi Ülkelerin Çin’e Şarap İthalatı (Milyar Dolar) ......................... 106 Çizelge 3.15. 2012 Yılında Çin’deki 10 Büyük AB Üyesi Yatırımcı (Milyar Avro) ..... 109 Çizelge 3.16. AB'nin Çin'e Doğrudan Yabancı Yatırımları (Milyar Dolar) ................... 110 Çizelge 3.17. Çin'in AB'ye doğrudan yabancı yatırımları (milyar avro) ........................ 111 Çizelge 3.18. Bölgelere Göre Dünya Enerji Tüketimi .................................................... 116 Çizelge 3.19. Bölgelere Göre Dünya Enerji Üretimi ...................................................... 116 Çizelge 3.20. Çin’in Petrol Üretimi ve Tüketimi(Günlük Bin Varil) ............................. 117 Çizelge 3.21. Çin'in Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013...................................................... 118 Çizelge 3.22. AB'nin Petrol Üretimi ve Tüketimi (Günlük Bin Varil) ........................... 119 Çizelge 3.23. AB-28 Üyesinin Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013 ..................................... 120 xi Çizelge Sayfa Çizelge 3.24. Çin'in Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) ................................................... 121 Çizelge 3.25. AB'nin Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) ................................................. 122 Çizelge 3.26. Çin'in Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) ............................ 124 Çizelge 3.27. AB'nin Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) .......................... 125 Çizelge 3.28. AB ve Çin Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) ........ 126 Çizelge 3.29. AB'nin ve Çin'in Yenilenebilir Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) .................................................................. 128 Çizelge 3.30. Bölgelere Göre Dünya Karbondioksit Salınımları .................................. 133 Çizelge 3.31. 25-34 Yaş Arası Nüfusun Yükseköğretim Düzeyindeki Payı .................. 140 Çizelge 3.32. Özel ve Kamu Sektöründeki Toplam Araştırmacılar ............................... 142 Çizelge 4.1. Çin'e Göre AB İle Çin Karşılaştırması ....................................................... 145 Çizelge 4.2. ABD-Çin Ticaret Hacmi (Milyon Dolar) ................................................... 185 Çizelge 4.3. Çin-Afrika Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) .................................................. 189 Çizelge 4.4. Çin'in Afrika'ya Yumuşak Güç Uygulamaları (%) ..................................... 194 xii KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Kısaltmalar Açıklamalar AAET Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AET Avrupa Ekonomik Topluluğu AHO Anlaşmazlıkların Halli Organı AKÇT Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ARF ASEAN Bölgesel Forumu AR-GE Araştırma ve Geliştirme ASEAN Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği ASEM Avrupa-Asya Toplantısı AT Avrupa Topluluğu BM Birleşmiş Milletler ÇHC Çin Halk Cumhuriyeti ÇKP Çin Komünist Partisi DTÖ Dünya Ticaret Örgütü GSMH Gayri Safi Milli Hasıla GSYH Gayri Safi Yurt İçi Hasıla NATO Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü ODGP Ortak Dış ve Güvenlik Politikası SAGP Satın Alma Gücü Paritesi SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ŞİÖ Şanghay İşbirliği Örgütü 1 1.GİRİŞ Uluslararası dünya düzeninde ortaya çıkan radikal gelişmeler ve değişmeler Avrupa ile Çin, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC, Çin) ve Avrupa Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri şekillendirmiştir. Küreselleşmeye, modernleşmeye ve modern karşılıklı bağımlılık teorisine bağlı olarak ülkelerin ekonomik olarak birbirlerine gereksinim duyması, ekonominin bir dış politika unsuru olarak ortaya çıkmasını tetiklemiştir. Ekonomi, ülkeler arası ilişkilerde ve uluslararası dünya düzeninde politikayı belirleyici ve oluşturucu bir etkiye sahip olmuştur. Bu yeni düzen ortamında 1975 yılında AET ve Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasından, 1978 yılında ilk ticaret anlaşmasının ve 1985 yılında AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının imzalanmasından itibaren, iki aktör arasındaki ilişkiler birçok benzerlik ve farklılık ile ekonomik ve ticari anlamda başlamıştır. AB, normatif büyük bir güçtür. Çin ise küresel seviyede yükselen bir güçtür ve büyük güçler arasında olma hedefiyle hızla ilerlemeye çabalamaktadır. Gelecekte AB ve Çin ilişkilerinin uluslararası dünya düzeninin şartlarının ana gündemi olabilme ihtimali AB ile Çin ilişkilerinin değer kazanmasını sağlamıştır. 1970'li ve 1980'li yıllarda Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye karşı olarak ABD ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ile birlikte ilişkiyi AET ile Çin temellendirmiştir. Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber ekonomik ve ticari işbirliği çerçevesinde ilişkilere hızlı bir yön vermiştir. 1995 ve 2005 yılları arasında uluslararası ekonomik işbirliği aracılığıyla ilişkiler stratejik ortaklık boyutunu kazanmasıyla iki aktör stratejik ortak olarak ifade edilmeye başlanmıştır. 2006 yılından itibaren de daha normal seyir takip eden bir ilişkiye geçilmiştir. 1975 yılında diplomatik bağların kurulmasıyla başlayan ilişkiler 1978 yılında ekonomik ve ticari ilişkilerin eklemlenmesiyle 2005 yılına kadar ekonomik ve ticari işbirliği anlamında değer kazanarak devam etmiştir. Ekonomik ve ticari ilişkiler iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari sorunların artmasını da beraberinde getirmiştir. 2006 yılından bu yana da, ekonomik ve ticari sorunların yanına AB siyasi ilişkilerde insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi koşulluluğu ile ilgili konuları da daha fazla gündemine alır hale gelmiştir. Son yirmi yılda AB ve Çin arasındaki ilişkiler, Çin'in küresel aşamadaki ekonomik büyümesinden ve bu sayede kazandığı yeni siyasi kimliğinden dolayı yeni bir yön kazanmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerlemesiyle ilişkilerin her alanda gelişmesine zemin hazırlamıştır. AB ile Çin arası ilişkiler ve işbirliği silah ambargosu, iklim değişikliği, çevre, enerji, küresel ısınma, Çin'in siyasi, ekonomik 2 reformları ve ekonomik büyümesi, makroekonomik dengeler, Çin'e piyasa ekonomi statüsünün tanınmamasından kaynaklanan ekonomik ve ticari sorunlar, anti-damping önlemleri, fikri mülkiyet hakları, bilimsel, yenilik ve teknolojik gelişmeler, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, Tayvan, Tibet, Doğu Türkistan, Afrika ve ABD gibi küresel meseleleri içermiştir. Silah ambargosu, tam piyasa ekonomisi statüsünün tanınmaması, fikri mülkiyet haklarının korunmaması, anti-damping önlemleri ve Tibet meseleleri ilişkilerde anlaşmazlıkların ve çatışmaların ortaya çıkmasına neden olan meseleler olmuştur. Bu meseleler AB-Çin Zirvelerinin merkezini oluşturmuştur. Diplomatik olarak AB ve Çin; zirveler, stratejik diyaloglar, yüksek düzey diyaloglar ve çalışma grupları vasıtasıyla ile bir araya gelerek anlaşmazlık ve çatışma meselelerini çözmeye çalışmıştır. AB ile Çin de ilişkilerini geliştirmek ve derinleştirmek amacıyla her meseleyle ilgili ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmeye çalışmıştır. AB’nin Çin ile ilişkilerini geliştirmesi Avrupa'daki ve Asya'daki dengeleri etkileyebilmesi bağlamında da önem kazanmıştır. Bu çalışma, Soğuk Savaş sonrasında Avrupa Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında ilişkileri fırsatlar, tehditler ve öneriler açısından değerlendirmeyi amaçlamıştır. Çalışma boyunca Çin Halk Cumhuriyeti yerine Çin, Çin Cumhuriyeti yerine de Tayvan ifadesi literatür taramalarında bu şekilde kullanımına rastlanıldığından tercih edilmiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin ekonomik ve ticari gelişme ile beraber ilerlediğini ve AB üyesi ülkelerin değişen niteliğine göre geliştiğini ve derinleştiğini savunmuştur. AB'nin Çin ile ilişkileri Avrupa'nın etkisi altında, ekonomisinin liberalize edildiği, hukukun üstünlüğünün geliştirildiği ve politikanın demokratikleştirildiği strateji üzerine kurulmuştur. Bu strateji ikili anlaşmaları, ortak tebliğleri, ortak niyet bildirgelerini (momerandum of Understanding-MoU), AB-Çin zirvelerini, resmi bakanlık ziyaretlerini, özel sektör diyaloglarını, yüksek düzey diyaloglarını içermiştir. Bu süreç, AB ve Çin arasındaki çok taraflı işbirliği alanlarını oluşturmuştur. Bu çerçevede, AB ile Çin arasındaki ilişkilerinde en önemli gelişmeler nelerdir, 1500'lü yıllarda başlayan Avrupa ve Çin arasındaki ilişkiler günümüze AB ile Çin ilişkilerine nasıl yansımıştır, AB için Çin'in ve Çin için AB'nin önemi nedir, AB ve Çin siyasi ilişkilerinde aynı siyasi kavramları nasıl farklı yorumlamıştır, AB ve Çin arasındaki ilişkileri bu farklı yorumlar nasıl etkilemiştir, iki taraf bu farklılıkları nasıl giderebilir, bu farklılıklardan nasıl ortaklık yaratılabilir, AB'nin ve Çin'in ilişkilerinin kurulmasını ve hızla ilerlemesini sağlayan ekonomik ve ticari ilişkilerde karşılaşılan sorunlar neler olmuştur, bu ekonomik ve ticari sorunların çözülmesi 3 için tarafların alması gereken önlemler neler olabilir, AB ve Çin güvenlik ilişkilerinde karşılaştıkları silah ambargosu meselesine taraflarının yaklaşımları nasıldır, silah ambargosunun kaldırılmaması ilişkilere nasıl yansımıştır, taraflar silah ambargosunun kaldırılması için hangi yöntemlere başvurmalıdır, son yıllarda önem kazanan kültürel ilişkilerini geliştirmek için neler yapmaktadırlar, kurumsal AB'nin ötesinde Çin'in üç büyük AB üyesi ülkesi olan Almanya, Fransa ve İngiltere ilişkileri nasıl başlamış, nasıl ilerlemiş, hangi noktaya ulaşmıştır, AB ile AB'nin üç büyük ülkesinin Çin ile ilişkilerinin bağlantısı nedir, Afrika, ABD, Orta Asya ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerin AB ve Çin arasındaki ilişkilere yansıması nasıldır sorularının cevapları ile ilgilenilmiştir. Çalışma bu soruların cevaplarını vermek amacıyla üç bölümden oluşmuştur. Çalışmanın birinci bölümünde Çin İmparatorluğundan Avrupa'ya ilişkilerinden Çin Halk Cumhuriyet'inden AET’ye, AT’ye ve AB'ye kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilere değinilmiştir. AB ile Çin arasında Soğuk Savaş sonrası ilişkilerin oluşmasını etkileyen Avrupa ile Çin arasındaki tarihsel gelişimden bahsedilmiştir; bu tarihsel gelişimden bahsederken AB ile Çin arasındaki günümüzdeki ilişkilere yansıması vurgulanarak incelenmiştir. Bu tarihsel genel bakış, geçmiş ve gelecek arasında devamlılığın, devam etmeyen ve devamı mümkün olmayan durumların olduğuna işaret etmemizi sağlamıştır. AB ve Çin, uluslararası dünya düzeninin değişen ve gelişen şartlarına dinamik iki aktör olarak ayak uydurmuştur. Avrupa ile Çin arasında 1500'lü yıllarda başlayan ilişkilere rağmen, AB ile Çin arasında coğrafi uzaklığın ötesinde oluşmuş fiziksel uzaklık hala giderilememiştir. Soğuk Savaşın sona ermesiyle iki taraf bağımsız ilişkiler kurarak bu fiziksel uzaklığı gidermeye çalışmıştır. Buna rağmen; AB ile Çin arasındaki ilişkiler uluslararası gelişmelerden ve şartlardan etkilenerek ilerlerken; ortaklıklar, farklılıklar, ortak çıkarlar ve ortak çıkarlara farklı yaklaşımlar da ilişkilerin genel seyrini etkilemiştir. Tarihsel olarak ilişkilerin gelişimine bakıldıktan sonra, ilişkilerin stratejik ortaklık boyutu ve karşılıklı bağımlılık teorisi çerçevesinde AB ile Çin arasındaki ilişkiler dört şekilde sınıflandırma ile incelenmiştir. İkinci bölümde AB ile Çin arasındaki ilişkiler siyasi, askeri ve güvenlik, ekonomik, kültürel ilişkiler olmak üzere dört sınıfa ayrılarak detaylı olarak açıklanmıştır. AB ile Çin siyasi ilişkilerinin gündeminin oluşmasını sağlayan meseleler insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik, özelinde Çin’in hassas olduğu, yumuşak karnı olarak algıladığı ve ulusal bütünlüğü ile egemenliğini ilgilendiren meseleler olarak gördüğü Tayvan meselesi, Tibet meselesi ve Doğu Türkistan meselesi ele 4 alınmıştır. AB ile Çin arasındaki siyasi ilişkileri zorlayan mesele Tibet meselesi ve Dalai Lama olmuştur. Tibet meselesi ve Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmeleri ilişkilerin zaman zaman durma noktasına gelmesine neden olmuştur. AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik ilişkileri, özelinde de bu ilişkileri etkileyen en önemli mesele olarak 1989 yılında AB tarafından Çin'e uygulanmaya başlanan ve hala devam eden silah ambargosu olarak görülmüştür. AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması yönünde Çin, kampanyalar ve lobi faaliyetleri yürütmesine rağmen, günümüze kadar bu mesele ile ilgili herhangi olumlu bir sonuç alamamıştır. Silah ambargosunun uygulanmasının sembolik olarak algılanmasına rağmen, Çin silah ambargosunun devamından yana olmadığından acilen kaldırılması gerektiğine inanmıştır. ABD'nin baskısıyla silah ambargosunun hala uygulanmaya devam etmesi AB'nin Çin ile stratejik ortaklık veya ABD ile müttefiklik yönünde tercihte bulunması Çin açısından önem taşımış, silah ambargosunun kaldırılması önerisi ile AB ikisinden birini tercih etmeye zorlanmış görünmüştür. Bu arka plan ışığında AB ile Çin arasındaki ilişkileri etkileyen mesele olarak silah ambargosu meselesi ele alınmıştır. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler özellikle Çin'in Dünya Ticaret Örgütüne üyeliği ile hızla ekonomik büyümesinin yansıması ile açıklanmıştır. Çin'in hızla ekonomik olarak büyümesi AB açısından aranan önemli bir aktör halini almasını sağlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkiler ilerledikçe, beraberinde ekonomik ve ticari sorunlarda ortaya çıkmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkileri etkileyen ekonomik ve ticari sorunlar olarak anti-damping ve telafi edici vergi önlemleri, doğrudan yabancı yatırımlar, fikri mülkiyet hakları ve AB'nin Çin'e tanımadığı piyasa ekonomisi statüsü olarak belirlenmiş ve bu sorunlar üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. AB'nin Çin'e uyguladığı anti-damping önlemlerinden dolayı ilişkilerde ortaya çıkan tekstil krizinden ve yakın zamanda ortaya çıkan güneş enerjisi panelleri krizinden bahsedilmiştir. Güneş enerjisi panelleri krizinde Çin, sopa yaklaşımı ile AB'nin geri adım atmasını sağlamıştır. Bu ekonomik ve ticari sorunlarının yanında birbirleri ile paralel gelişen çevre ve enerji meseleleri de ele alınmıştır. Çevre ve enerji konularının ekonomik ve ticari ilişkilerde ele alınmasının nedeni olarak AB ve Çin arasında yürütülen ekonomik ve sektörel diyaloglarda enerji çalışma gruplarına ve çevre diyaloglarına yer verilmiş olması belirleyici bir faktör olmuştur. AB ile Çin kültürel ilişkilerini etkileyen yumuşak gücün tanımı yapılarak Çin'in AB'nin deneyimlerini dikkate alarak yumuşak güç unsuru olma çabasından bahsedilmiştir. Eğitim, turizm, spor, sanat, bilimsel ve teknolojik gelişmeler yoluyla kültürel ilişkileri geliştirme ve yumuşak güç olma unsuru ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. 5 Ekonomik finansal krizine ve ardından tüm Avrupa'ya domino etkisiyle yayılan Avro bölgesi borç krizine kadar Çin'e yönelik AB üyesi ülkelerinin tutumları üzerine çeşitli araştırmalara göre, Almanya'nın, Fransa'nın ve İngiltere'nin Avrupa'nın üç büyüğü olarak Çin ile ilişkileri önem taşımıştır. Bu üç temel AB üyesi ülke, AB’nin Çin politikasını şekillendirmiş ve Çin'e yönelik politika oluşturulması sürecine liderlik etmiştir. Almanya, Fransa ve İngiltere; AB’nin Çin politikasının ve Çin’in AB politikasının oluşmasında en etkili üç büyük AB üyesi ülke olarak kabul edilmiştir. Bu ülkelerin her biri Çin'in Avrupa'daki ortağı olmak için rekabet içinde yer alarak Çin ile güçlü ekonomik ve ticari ilişkilere ve Çin'e yönelik farklı tarihi geçmişlerden kaynaklanan farklı yaklaşımlara sahip olmuştur. Almanya, Fransa ve İngiltere dışında geriye kalan AB üyesi ülkeler Çin ile ikili ilişkilerde kilit aktörler olamamıştır. AB'nin kurumsal olarak politikasının oluşmasını etkileyemedikleri gibi, Çin ile diğer üç büyük AB üyesi ülke kadar pragmatik ortak çıkarlara ve ortak anlayışa sahip olamamışlardır. Çin'e Almanya'nın, Fransa'nın ve İngiltere’nin ilişkilerinde gösterdiği önemi de göstermemişlerdir. Almanya, Fransa ve İngiltere, kurumsal birlik politikası hesabına ulusal politikalarını çıkarları doğrultusunda yürütmüştür. Bu yüzden de bu çalışmanın üçüncü bölümünde AB üyesi üç büyük ülke ile Çin arasındaki ilişkiler incelenmiştir. AB üyesi üç büyük ülke, AB'nin Çin politikasının oluşmasını etkilerken; ABD de bu politika yapım sürecini etkilemiştir. Asya Pasifik Bölgesinde ABD, Pivot stratejisi ışığında yükselen Asya ve Çin politikasını geliştirmiştir. Üçüncü bölümde ABD'nin bu yeni stratejisinden bahsedilmiştir. ABD, Ortadoğu bölgesiyle ilgilenirken, Asya'da Çin güçlü bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine, ABD de Asya Pasifik bölgesiyle Asya Pasifik ülkesi olarak ilgilenmesi gerektiğini fark etmiştir. Asya Pivot Stratejisi (Asya’nın Kalbi), Asya Pasifik bölgesiyle ilgilenmeye başlayan ABD'yi ve bu bölgede güçlenen Çin'i karşı karşıya getirmiştir. Bu karşı karşıya geliş, sadece ABD ile Çin ilişkilerini değil, aynı zamanda AB ile Çin ilişkilerini de etkilemiştir. AB'nin üç büyük üyesi Almanya’nın, İngiltere’nin ve Fransa'nın Çin ile ilişkileri ve ABD'nin Çin ile ilişkileri dışında, AB ile Çin ilişkilerini etkileyen Afrika ile ilişkiler, Orta Asya ile ilişkiler ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkiler de olmuştur. Bu yüzden de üçüncü bölümde Afrika, Orta Asya ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerin AB ile Çin arasındaki ilişkilere etkilerinden bahsedilmiştir. Afrika hem AB hem Çin için zengin doğal kaynak rezervlerine sahip olması bakımından cazip bir kıta olmuştur. AB'nin kıtayla ilgili sömürge geçmişine sahip olması Çin'in kıtadaki rolünün ve nüfuzunun AB'ye oranla artmasını ve Afrika ülkelerinin AB'ye göre Çin'i daha samimi bulmasını sağlamıştır. Afrika'nın AB ile Çin ilişkilerini etkilemesi Çin'in rolü ve nüfuzu bağlamında ele 6 alınmıştır. Afrika'da Çin'in etki alanını ve nüfuzunu arttırması AB'nin dikkatini çekmiş ve Çin'in de dahil olduğu üçlü işbirliği girişimini başlatma çabasına girmiştir. Orta Asya bölgesi hem AB hem de Çin açısından özellikle artan enerji ihtiyacını karşılama hedefinde stratejik öneme sahip bir bölge olarak kabul edilmiştir. AB, Orta Asya bölgesiyle ilgili politikalarını yeni yürürlüğe koymuştur. Çin, ŞİÖ aracılığıyla da bölgede aktif olarak yer almıştır. Çin'in üyesi olduğu ŞİÖ, AB'nin ŞİÖ aracılığıyla Çin'e ve Rusya'ya ulaşmasını sağlamıştır. Bunun yanında AB'nin Çin ile ilişkileri Rusya'ya ŞİÖ üyesi olan Çin sayesinde ulaşmasına imkân vermiştir. Çin'de Avrupa'da AB, Asya'da üyesi olduğu ŞİÖ aracılığıyla güçlü bir aktör olarak üçlü işbirliğini sağlamaya çalışmıştır. AB'nin Çin'e yüklediği rol ve bakış çerçevesinde AB, Çin ve ŞİÖ ilişkileri arasındaki bağlantıdan bahsedilmiştir. Ana hatlarıyla bu plan kapsamında çalışmamda birinci bölümde ele alınan Avrupa ile Çin arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişimi, ikinci bölümde değinilen tarihsel bağlardan, ortaklıklardan ve farklardan etkilenen siyasi ilişkiler, askeri ve güvenlik ilişkileri, ekonomik ve ticari ilişkiler ve kültürel ilişkiler, üçüncü bölümde incelenen AB üyesi üç büyük ülke Almanya, Fransa ve İngiltere; ABD; Afrika ve Şanghay İşbirliği Örgütü kapsamında etkilenen AB ile Çin ilişkileri çerçevesinde çok kutuplu uluslararası dünya düzenini inşa etme sürecinde her iki aktöründe birbirlerine duyduğu özellikle ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamındaki karşılıklı bağımlılık içeren işbirliğinden ve ihtiyaçtan dolayı AB ile Çin arasındaki ilişkilerde uzun dönemli güçlüklerin ve sıkıntıların yaşanmasının mümkün olmadığı, ayrıca bu ilişkinin yarattığı dinamizmin ve AB'nin Çin'i etkileyerek oluşmasını sağladığını deneyimlerin, uluslararası dünya düzenini tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş sürecinde teşvik edeceği ve ilişkilerde yakalanan sinerjinin oluşturacağı iyi örneğin yakın gelecekte diğer ülkeler üzerinde olumlu sonuçlar yaratacağı temel tez olarak ele alınıp vurgulanmıştır. Çalışmanın temelini oluşturan varsayımlardan biri; tarihsel, siyasi, bölgesel ve uluslararası gelişmelerinin AB ve Çin arasındaki ilişkilerinde yönlendirici ve belirleyici bir rol oynadığı şeklinde olmuştur. İki aktörün ekonomik dönüşümü ve yeni uluslararası dünya düzenine uyum isteği ve çabası ilişkilerin yakınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Varsayımlarından bir diğeri, ilişkiler stratejik ortaklık boyutu olarak tanımlanmasına rağmen rağmen; birtakım ekonomik ve ticari, siyasi, askeri ve güvenlik meseleleri ilişkilerin stratejik ortaklığını engellemektedir. Bu ekonomik, ticari, askeri ve güvenlik, siyasi meselelerin ortadan kaldırılması stratejik ortaklığını içeren işbirliğinin önündeki engeller olarak kaldırılmış olacaktır. Bu çerçeve de ilişkilerdeki sınırlandırıcı engellerin ortadan kaldırılmasıyla ilişkiler işbirliği çerçevesinde sorunsuz 7 ilerleyecektir. Ülkeler, küresel sorunları çözmek için işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Varsayımlarından üçüncüsü, ilişkilerin karşılıklı bağımlılık içerdiği yönündedir. Her iki aktör arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerlemesi; siyasi, askeri ve güvenlik ve kültürel ilişkilerininde ilerlemesine zemin hazırlayacaktır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari işbirliği şeklinde başlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin yanında siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel ilişkilerde geliştirilmeye çalışılmıştır. İlişkileri geliştirme çabaları farklılıklar en aza indirilerek ortaklıklar ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. İki aktörün ilişkilerini yönlendiren uluslararası dünya düzenine ve ekonomik dönüşümlerine uyum birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayan en önemli faktör olmuştur. Bu çalışma ile uluslararası dünya düzeninin değişen ve gelişen şartlarının tasviriyle AB ve Çin arasındaki ilişkilerin geldiği nokta anlaşılmaya çalışılacaktır. 8 9 2. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN TARİHİ GEÇMİŞİ 1970’li yıllarla birlikte uluslararası dünya düzeni değişim sürecine girmiştir. Soğuk Savaşın bitimini realist teorinin açıklamadaki başarısızlığı, liberalist teorinin önem kazanmasını sağlamıştır. Serbest ticareti zorlayan engellerin ortadan kalkması; uluslararası ticaretin gelişmesini ve malların, sermayenin ve emeğin serbest dolaşımının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Realizmin ilişkileri belirleyen en önemli olarak gördüğü güvenlik boyutu; yerini sosyal, ekonomik sorunlara bırakmıştır. Serbest ticaretin uluslararası barışın ve refahın sağlanmasındaki en önemli unsur olduğunun anlaşılması sonucunda liberaller karşılıklı bağımlılık gibi yeni kavramsal yaklaşımlar ile bu dönemi tanımlamaya başlamıştır. Robert O. Keohane ve Joseph S.Nye, 1977 yılında Güç ve Karşılıklı bağımlılık ilişkisi (Power and Interdependence: World Politics in Transition) üzerine yoğunlaşarak karşılıklı bağımlılık teorisini hassasiyet (sensitivity) ve etkilenme derecesi (vulnerability) durumlarını göz önünde bulundurarak ilişki de belirli gelişmişlik düzeyine ulaşmış her iki tarafa da bir maliyet yüklenmesi sonucunda taraflardan hareket serbestisi kısıtlı olanın daha çok etkilenmesi olarak ifade etmiştir (Keohane ve Nye, 2001: 11). Kesin ve belirleyici kuralları olmayan karşılıklı bağımlılık teorisi Soğuk savaşın sona ermesiyle uluslararası ilişkilerde küreselleşmenin ve modernleşmenin yansımasıyla dönüşüme tabi olmuştur. Karşılıklı bağımlılık, bir asimetrik güç ilişkisinin yönlendirdiği bağımlılık ilişkilerinden farklı olarak tarafların birbirine bağımlı olmadığı, herhangi olumsuz bir gelişme de her iki tarafında mutlaka etkilendiği ancak taraflardan biri için daha çok önemlilik atfedilmiş ilişkileri içermiştir (Barkin, 2013: 19). Bir ülkenin başka bir ülkeye her alanda tek taraflı vazgeçilmez olarak bağımlı olması, dış politikasını etkileyen ciddi bir zafiyetlik unsuru içermektedir. Karşılıklı bağımlılığı fayda, maliyet ve simetri unsurlarının varlığı oluşturmaktadır. Ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılık göreceli olarak denge içeren ilişkileri kapsamaktadır. Liberaller karşılıklı bağımlılık teorisinin işbirliğini, uyumlu çalışmayı, şeffaflığı, güveni arttırmayı hedeflemesiyle rasyonel bir seçenek olarak istikrarın ve barışın sürekliliğini desteklediğini ifade etmektedir (Maoz, 2011: 282). Küresel karşılıklı bağımlılık yaklaşımına göre, taraflar arasında işbirliğinin varlığı ile istikrarı ve barışı engelleme ihtimali olan anlaşmazlıkların ve çatışmaların önüne geçilebilir. Bu yüzden de karşılıklı bağımlılık anlaşmazlık meselelerinin çözümünde savaş dışındaki yöntemleri kullanmayı teşvik etmiştir. Karşılıklı bağımlılık sonucunda ülkeler arasındaki farklılıkların en aza indirileceği ortaklıklar sayesinde rekabetinin sonlanacağı varsayılmaktadır. AB'nin kuruluş sürecine bakıldığında; Avrupa bölgesinde ortak 10 ekonomik ve ticari çıkarlarını sağlamayı hedefleyen tarihi düşman ülkelerin bir araya gelerek aralarındaki çatışmaların ve anlaşmazlıklarında ortadan kalkacağı fikri aracılık etmiştir. Ernst Haas, uluslararası ticaretin sadece istikrarın ve barışın sürekliliğini desteklemeyeceğini aynı zamanda siyasi entegrasyonun da tamamlanacağını ifade etmiştir (Haas, 1958: 16). İlişkilerin karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ele alınabilmesi için temel önceliğin, aktörler arasındaki ilişkilerin odak noktasının ekonomik ve ticari ilişkiler olduğu kabul edilmiştir. Uluslararası ticaretin, hammadde ve pazar gereksiniminin artması ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin yatırımlara ve ekonomik faaliyetlere bağımlı hale gelmesine neden olmuştur. Ülkeleri ve çok uluslu şirketleri birbirine bağlayan dış ticaret faaliyetleri olmuştur. Dış ticaret faaliyetleri daha kazançlı bir strateji olarak kabul edilmiştir. Bağımsız kendi kendine yetebilen ülke olabilme dönemi sona ermiş, ülkeler diğer ülkelere mutlaka ihtiyaç duymuştur. Ekonomik ve ticari bağların gelişmesi ilişkilerin siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel alanlarda da gelişmesine aracılık etmektedir. İşbirliği arayışları, ilişkilerin gelişmesi için en uygun diplomatik araç olarak görülmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak ülkelerin birbirlerine karşılıklı bağımlılıkları artmaktadır. Uluslararası dünya düzeninin gelişmesi ve değişmesi de ülkeler arasında karşılıklı bağımlılığa dayalı ilişki düzenini ortaya çıkarmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerin iki taraflı karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ele alınması karşılıklı bağımlılığı yaratan ve teşvik eden dinamik uluslararası dünya düzeninden bağımsız düşünülmemelidir. Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel tarihin belli bir döneminde düşünülen ve yaşanılan olayların tümünü kapsayan ve bu olayların sonucunda ortaya çıkan siyasi felsefeyi zamanın ruhu ile ifade etmiştir (Avineri, 2003: 16). Otto von Bismarck, 19. yüzyılı sorunların kan ve kılıç ile çözülebileceği bir dönem olarak işaret etmiştir (Lerman, 2013: 84). Soğuk savaşın sona ermesiyle SSCB'nin dağılmasının ve ABD'nin tek süper güç olarak çıkmasının ardından uluslararası dünya düzeninde çok kutupluluk gerekliliğini ortaya çıkarmış, zamanın ruhu sorunların çözülmesinde işbirliği ilişkilerinin kurulmasını tetiklemiştir. Değişen ve gelişen şartlar karşısında AB ve Çin, sahip oldukları özelliklerinden ve kapasitelerinden marjinal faydayı sağlayacak şekilde yeni politika alanları belirlemiştir. Uluslararası dünya düzeninde yaşanan bütün olaylar, radikal değişimler ve yeni belirlemeler zamanın ruhunu yakalamak zorunda hisseden AB’nin ve Çin’in ilişkilerinin her alanda işbirliği çerçevesinde 11 kurulmasına kayıtsız kalmamalarını sağlamıştır. Uluslararası dünya düzeninde yer alan bölgesel ve küresel güç dengelerinin iç içe geçmiş olması AB ve Çin arasında ilişkilerinin geliştirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Küreselleşme, ekonominin bir dış politika aracı haline getirilmesine neden olmuştur. Bu nedenle de; AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlamış, ardından ekonomik ve ticari ilişkiler temel alınarak siyasi, askeri ve güvenlik ve kültürel ilişkileri oluşturmuştur. Avrupa ve Çin, Batıyı ve Doğuyu birleştiren, buluşturan ve bir araya getiren iki eski toplumdur. Çin, dünya tarihinin en eski medeniyetidir. Çin kelimesi Çincede orta krallık anlamına gelmiştir. Çin kelimesinin anlamı da sahip olduğu merkez konumu ve stratejik önemi vurgulamıştır. Avrupa'nın Antik Yunan ve Roma medeniyetinden dünyanın modernleşmesinde oynadığı role kadar gurur duyduğu tarihi geçmişi olmuştur (Chen ve Song, 2012). İki eski toplum olan Avrupa ve Çin arasında kurulan ilişkilerin geçmişi 1500'lü yıllara dayanmıştır. Çin, tam 66 yıl önce ulusal bağımsızlığını kazanan, hala gelişmeye çalışan bir ülke olarak ihtiyaç duyduğu batının desteğini yanında görmek istemiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük kayıplarla çıkan tarihi düşmanlıkları barındıran Avrupa ülkeleri bir araya gelerek AET'yi kurma ihtiyacını hissetmiştir. AET'yi kurma amacı birbirlerini aynı uluslararası örgüt içerisinde kontrol etme isteği olmuştur. 1990'lı yıllarla beraber AET'nin rolü ve amacı değişmiş, kurumsal olarak AB halini almıştır. Ekonomik güç olarak kurulan AB de uluslararası dünya düzeninin şartları değiştikçe, Çin'in ekonomik desteğine ihtiyaç duymuş ve desteğini görmek istemiştir. Çin'e olan bağımlılığı Çin'in ekonomik politikalarına karşı AB'nin daha hassas ve etkilenebilir derecede olmasını sağlamıştır. Çin’de bu durumun farkında olarak bu durumu çıkarları doğrultusunda lehine kullanmıştır. Soğuk savaş sonrasında AB ve Çin yeni işbirliği yolları ve politika alanları aramaya başlamıştır. Böylece zamanın ruhu AB'nin ve Çin'in birbirleri ile ekonomik ilişkiler kurma ve geliştirme ihtiyacını daha çok hisseder olmalarını sağlamıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi, her alanda ilişkilerin geliştirilmesini de sağlamış ve ilişkilerin temel odak noktası olmuştur. Taraflar arasında belirli bir oranda ekonomik hassasiyetin ortaya çıkmasıyla AB ve Çin arasındaki ekonomik ilişkiler karşılıklı bağımlılık düzeyine ulaşmıştır. Çin'in AB'yi sadece ekonomik güç olarak algılaması, siyasi ve askeri aktör olarak ABD'ye bağımlı olduğu kanaatine sahip olması AB ile ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlayan ilişkilerin ekonomik bağların ötesine gidememesine neden olmuştur. Bunun yanında Çin, kurumsal bir varlık olan AB ile 12 ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme ile ilgilenmiş olmasına rağmen AB üyesi ülkeler ile ilişkilerini birbirlerine karşı kullanarak ikili ilişkilere daha çok önem atfetmiştir. Avrupa ile Çin arasındaki ilişkiler 1500'lü yıllardan günümüze kadar yedi döneme ayrılarak ilerlemiştir. Her dönem kendi içinde farklı dinamikleri, ritmik ilişkileri ve gelişmeleri barındırmıştır. Zamanın ruhu uluslararası ilişkilerin farklı şekillenmesine ve ilerlemesine neden olmuştur. Bu yüzden de ilişkilerin yedi dönemi birbirinden tamamen farklı şekilde ilişkilerde farklı sonuçlarla ve etkilerle karşı karşıya kalınmasına neden olmuştur. 2.1. 1500–1800 Yılları Arası: Avrupa'nın Çin'den Etkilendiği Yıllar Çin, dünya tarihinin en eski medeniyeti olarak 1000 ile 1500 yılları arasında, dünyanın en dinamik ekonomisi olmuştur (Lockard, 2011: 373). Bu dönemde Avrupa, Çin'in en dinamik ekonomi olarak deneyimlerinden yararlanmayı tercih etmiştir. Bu dönemde dünya edebiyatının en önemli seyahatnamelerinden olan 13. yüzyılda yayınlanan Venedikli tacir Marco Polo'nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren "Dünyanın hikâye edilişi" başlıklı seyahatnamesi, Avrupalıların Çin'i tanımalarına ve anlamalarına aracılık etmiştir (Wang, 2009: 5). Cizvit rahipler Hristiyanlığı yaymak için Çin'e seyahat etmiş, Avrupa hemen hemen bütün ülkeleri kapsayan en yıkıcı savaşlara sahne olurken, Hristiyan misyonerler mektuplar ve kitaplar aracılığıyla Avrupa'dan daha huzurlu ve barış yanlısı bir ülke olarak gördükleri Çin'in Avrupalı Aydınlanma düşünürlerine ulaşmasını sağlamıştır (Gunn, 2003:108). Avrupa'da Alman düşünür Leibniz, Fransız düşünür Pierre Bayle ve Voltaire, Hollandalı düşünür Isaac Vossius, İngiliz düşünür William Temple gibi Aydınlanma düşünürleri, Çin felsefesinden ve doktrinlerinden etkilenmiştir (Fokkema, 2011: 22). 1500 ve 1800 yılları arasındaki dönemde Çin, Avrupa'ya çok büyük katkılarda bulunmuştur (Mungello, 2013: 9). Bu katkılar, Avrupa'nın Çin'e bulunduğu katkılardan çok daha büyük katkılar olmuştur. Geffrey Hudson, Çin'in bu dönemdeki katkılarını Çin kuşatması olarak tanımlamıştır (Yahuda, 2008: 15). 1500 yılından itibaren, Çin'in katkıları sayesinde Avrupa'nın ekonomisi dinamik bir hal alarak gelişmeye başlamıştır. 1511 yılında Portekiz, Malakka'yı işgal etmiştir (Ke, 2006). 1517 yılında Tome Pires, Çin'e elçi olarak Portekiz Kralı tarafından Malakka'dan Guangzhou’a Çin ile doğrudan ticari bağları geliştirmek için 13 gönderilmiştir (Hsu, 1990: 93). Böylece Portekiz, Malakka'dan Çin'e ilk ulaşan ve ekonomik ve ticari ilişkileri geliştiren Avrupa ülkesi olmuştur. İspanyol Cizvit rahip Francisco Xavier (1506-1552) Asya bölgesinde Hristiyanlığı yaymak için Macau’ya gönderilmiştir (Phan, 2007: 175). 1500 ve 1800 yılları arasında Çin, dinamik kültüre sahip bir dünya gücü olarak dünyanın en büyük ulusu olmuştur; bunun yanı sıra Çin'in ipek, kâğıt, barut, gümüş, pusula, matbaa, çay, yüksek kaliteli porselenler ve dökme demir araçları gibi mallar üretmesi ve ihraç etmesi küresel anlamda ticaretinin gelişmesini ve Çin ekonomisinin dinamik bir ivme kazanmasını sağlamıştır (Goldstone, 2009: 8). 1800’lü yılların başında Çin’in 300 milyonluk nüfusu Rusya dahil olmak üzere Avrupa nüfusunun iki katına ulaşmıştır; iç pazar ve ülke içi ticaret hacmi de Avrupa’nınkinden çok daha büyük hale gelmiştir (Fairbank, 1978: 8). Çin'in 1820 yılında Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) dünya toplam hasılanın %32.9’una denk gelmiştir (Angus, 2007: 44). İngiliz filozof Francis Bacon, 1620 yılına kadar Çin'in dünyayı etkileyen ve değiştiren üç buluşundan bahsetmiştir; matbaa, edebiyat dünyası açısından; barut savaşta üstünlüğün sağlanması açısından; mıknatıs seferler açısından önemli buluşlar olarak kabul edilmiştir (Yahuda, 2008: 13). Bu buluşlar Çin'in üretim teknolojisinin üstünlük kazanmasını sağlamıştır. Ticaretin gelişmesi diğer ülkeler ile ekonomik ve ticari bağların kurulmasına aracılık etmiştir. Ticari bağlar ile beraber Çin'in gemilerinin 3000 ton iken, en büyük deniz gücü olan İngiltere'nin büyük gemilerinin 400 ton olması Çin'in İngiltere'yi geçerek dünyanın en büyük deniz gücü olduğunun en önemli kanıtı olmuştur (Hobson, 2004: 58). Böylece Çin, İngiltere'yi geçerek dünyanın en büyük ticari gemilerine sahip deniz gücü halini almıştır. 2.2. 1800-1949 Yılları Arası: Avrupa'nın Modernleşmesini Çin’in Etkilediği Yıllar 19. yüzyılda, Batı Avrupa dünyanın ekonomik güç merkezi olan Çin’in dinamik ekonomisinin yerini almıştır. Avrupa'nın ekonomik güç merkezi olması, 1500 ile 1800 yılları arasındaki Çin’in katkıları ile başarılmıştır. Avrupa'ya Çin'in katkıları 1800 ile 2000 yılları arasındaki Avrupa ve Çin arasındaki farkların ciddi oranda açılmasına neden olmuştur (Mungello, 2013: 8). Çin, Avrupa'nın ekonomik olarak geri planına düşmüştür (Richardson, 1999: 16). Alexandre Dumas Fils'in başyapıtı olan “Kamelyalı Kadın” (La dame aux camélias) isimli roman Çin edebiyatı üzerinde ilham kaynağı olan ilk yabancı roman olmuştur (Tang, 2000: 16). Bertrand Russell, John Dewey, Henri Bergson, Karl 14 Marx gibi Batılı filozof ve düşünürlerin eserleri Çinceye çevrilmeye başlanmıştır (Chang, 2011: 3). Sinolojinin Avrupa'da akademik disiplin olarak ortaya çıkması ve kabul edilmesi 1814 yılında gerçekleşmiştir (Brodsgaard, 2008). 1800'lü yıllarda Avrupa'nın Asya'da bazı bölgeleri sömürgeleştirme, ticari ve teknolojik üstünlük ve hâkimiyet elde etme çabaları hız kazanmıştır (Lopez, 1998:6). İngiltere gümüş ticaretini bırakarak yerine afyon ticareti karşılığında çay, ipek, porselen gibi değerli Çin mallarını ucuza satın almaya başlamasıyla Çin yarı sömürge haline gelmiştir. Çin’in afyon ticaretini ve kullanımını yasaklamasıyla ticaret dengesi bozulmuştur ve Avrupa'dan Çin'e para akışı durmuştur (Clingan, 2011: 177). Çin'in Avrupa ile ticari ilişkilerini askıya almasıyla, İngiltere Çin'e karşı askeri kampanyalar ve lobi faaliyetleri başlatmıştır (Song, 2014). Bunun üzerine Afyon Savaşları çıkmıştır (Carroll, 2007: 22). İngiltere, Çin’i I.Afyon Savaşında yenince 29 Ağustos 1842 tarihinde Nanjing Barış Antlaşması imzalanmıştır (Tucker, 2010:1170). Nanjing Barış Antlaşması I.Afyon Savaşı sonunda imzalanan Çin'e ağır imtiyazlar dayatan ilk "eşitsiz antlaşma" olarak kabul edilmiştir (J. Gao, 2009: 244). Antlaşmanın hükümlerine göre Çin, uluslararası ticaret için önemli olan beş limanı Guangzhou (Kanton), Xiamen (Amoy), Şanghay, Fuzhou (Foochow) ve Ningbo (Ningpo) limanlarını İngiliz ticaretine açmak ve Hong Kong adasının bütün denetimini yüz elli yıllığına İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır (Blusse, 2004). Çin hükümeti, hayatını kaybeden İngiliz vatandaşlar ve yakılan afyonlar için 21 milyon sterlin tazminat ödemeye zorlanmıştır (Crowe, 2014: 58). Bu tazminatların ve imtiyazların Çin tarafından yerine getirilmemesi II. Afyon Savaşının çıkmasına neden olmuştur. II. Afyon Savaşı yenilgisinden sonra 1860 yılında İngiltere, Fransa ve Çin arasında savaş tazminatlarını ve imtiyazlarını daha da arttıran Pekin Antlaşmasının imzalanmasıyla, Fransa ile İngiltere on yeni limanın yanı sıra Tayvan ve Hannan adalarının serbest ticarete açılması kabul edilmiştir (Wang, 2005: 16,18). Çin’in dışa açılabilmesi sağlanmasıyla 1861 yılında Avrupa modeli temelli ilk Çin dış ilişkiler ofisi kurulmuştur (Westad, 2012: 83). 1878 yılından itibaren başta İngiltere, Fransa ve ABD olmak üzere çeşitli ülkelerde Çin, ilk daimi elçiliklerini açmaya başlamıştır (Wang, 2012). Çin'de yabancılar tarafından yayınlanan ilk büyük yabancı dil gazetelerinden biri olan China Mail, Hong Kong’da kurulmuştur (Munn, 2013: 63). 1898 yılında 99 yıllığına bir deniz üssü olan Weihaiwei İngiltere, Guangzhouwan (Guangdong) Fransa tarafından kiralanmıştır (Zachman, 2010: 15 57). Avrupa'nın Çin üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz kurma baskısını arttırması, 1899 yılında Boxer ayaklanması olarak bilinen Hristiyan Çinlilere ve yabancı misyonerlere saldırıların başlamasına neden olmuştur ve ayaklanmadan İtalya'nın, ABD'nin, Fransa'nın, Avusturya-Macaristan'ın, rahatsızlık Japonya'nın, duyan Almanya'nın, Birleşik Krallık'ın ve Rusya'nın oluşturduğu Sekiz Devlet İttifakı'nın Qing hanedanlığını yenmesinin ardından Çin, Sekiz Devlet İttifakı ve İspanya, Hollanda, Belçika arasında 1901 Boxer protokolünün imzalanmasıyla Boxer ayaklanmasını sona erdirmiştir (San, 2014: 445). 1840 Afyon savaşlarından 1901 Boxer protokolünün imzalanmasına kadar Avrupa, Çin'e karşı artan ekonomik ve siyasi nüfuz kurma hırslarıyla meydan okumaya devam etmiştir (Womack, 2008). Çin'de hüküm süren Qing Hanedanlığına 1911 yılında son verilince cumhuriyetin ilan edilmesiyle 2132 yıllık Çin monarşisi de tarihe karışmıştır (Huang, 2005: 283). Çin Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Sun Yat Sen olmuştur (Kaplan, 2010: 5). 1921 yılında Sun Yat Sen, Milliyetçi Partiyi (Guomindang) kurmuştur (Goodman, 2002:7). Mao Zedong’un kurucu üyesi olduğu Çin Komünist Partisi de bu dönemde faaliyete geçmiştir (Slavicek, 2009: 27). Milliyetçi Partinin başındaki Sun Yat Sen’in ölümünden sonra partinin başına Chiang Kai Shek'in geçmesiyle beraber Milliyetçi Parti liderleri ile Çin Komünist Partisi liderleri arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Batı Avrupa’nın modernliğine gıpta eden Çin modernleşme çabalarına önem vermeye başlamıştır. Böylece Çin; Batı’nın yeni düşünce sistemi, sanayi ve askeri üstünlüğü karşısında uyum sağlama çabalarının ön plana çıktığı bir döneme girmiş olmasına rağmen; Çin’in modernleşme için giriştiği her faaliyet, Konfüçyüsçülüğü benimsemiş aydınların önyargılarına ve engellerine takıldığından bu dönemde Asya'da Çin'in yerine Japonya hızla modern bir ülke halini almıştır (Fairbank, 1979: 198). Çin, batılaşma ile modernleşmeyi ayrı tutmuş, temel hedef olarak batılaşmanın yerine modernleşmenin tamamlanması olmuştur. Batılaşmayı çok ciddiye almayan Çin, Batının sanayileşme girişiminin sonrasında Avrupa’nın yakaladığı bilimsel ve teknolojik gelişmenin çok gerisinde kalmıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Çin, sanayileşme çabaları göstermiş olsa da ancak 20. yüzyılda hızlı bir sanayileşme sürecine girmeyi başarabilmiştir. 1931 yılında Japonya'nın Mançurya’yı işgal etmesine anlaşmazlık yaşayan Komünistler ve Milliyetçiler zaman zaman işbirliği yaparak karşı çıkmıştır (Tanner, 2013: 34). 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Mançurya Çin’e tekrar geri 16 verilmiş, Milliyetçi Parti ve Çin Komünist Partisi arasındaki anlaşmazlık iç savaşa dönüşmüştür (Eberhard, 1977: 308). Mao'nun Kızıl Ordusunun (Halkın Kurtuluş Ordusunun1) 31 Ocak 1949 tarihinde Pekin’i ve Şanghay'ı ele geçirmesiyle iç savaş sona ermiştir (Zaide, 1994: 20). 1 Ekim 1949 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilan edilmesiyle Mao Zedong cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. 2.3. 1949-1989 Yılları Arası: Soğuk Savaş Dönemi 1 Ekim 1949 tarihinde Mao Zedong liderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti Çin dış politikasını ideoloji merkezlilik üzerine inşa etmiştir. Çin'in siyasi yapısı, Çin Komünist Partisinin tek hakim olduğu tek parti yönetimine dayanmıştır. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğunda; Çin, yeni kurulan bir ülke olarak kendi kendine yetebilen bir güç olma hedefiyle ulusal politikasını da şekillendirirken, uluslararası dünya düzeninin de şartlarını göz ardı edememiştir. 14 Şubat 1950 tarihinde Çin, Soğuk savaşın gidişatından ve SSCB ile yakınlığından beklenildiği gibi SSCB ile ittifak Antlaşması imzalamıştır (J.Chen, 2001: 52). Bu arada İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük kayıplarla çıkan Avrupa ülkeleri (Belçika, Federal Almanya Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda) yeniden güçlenme ve bir araya gelme amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu (AKÇT) 1951 tarihli Paris Antlaşması'yla, Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu (AAET) 1957 tarihli Roma Antlaşmalarıyla kurmuştur. Böylece, AB, Avrupa'daki tarihi düşmanların bir araya gelerek bir çatı oluşturduğu bir güvenlik sistemi olarak doğmuştur. Avrupa, bir tarafta ABD liderliğindeki kapitalist Batı Avrupa ve SSCB liderliğindeki komünist merkezi Doğu Avrupa olarak iki kampa ayrılmıştır. Bu dönemde SSCB'nin Avrupa politikası, ABD'nin ve SSCB'nin Çin ile ilişkileri, Çin'in Asyalı komşuları ile ilişki kurma isteği ve Avrupa'nın Çin'deki etkisinin az olması Avrupa ile ilişki kurma fikrinin uzak ve ikincil planda kalmasıyla Çin'in Avrupa'yı uzak ikincil hedefi olarak görmesine ve dış politikasında Avrupa'ya öncelik vermemesine neden olmuştur (Gill ve Murphy, 2008: 4). Coğrafi uzaklık, ticaret ve Avrupa'nın önceliğini Çin'in yanlış algılaması AET ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasına engel olmuş, fiziksel uzaklığın artmasına neden olmuştur. Bu dönemde AET ile Çin arasındaki ilişkiler, ikincil derecede önem atfedilen ilişkiler olarak karakterize edilmiştir. AET ve Çin, birbirlerinin beraber çalışabilecek en değerli ortaklar olduğunu düşünerek hareket etmiştir. Bu yüzden de 1 Halkın Kurtuluş Ordusu, 1927 yılında Kızıl Ordu olarak kurulmuş, 1945 yılında İkinci dünya savaşı sonunda Halkın kuruluşu ordusu ismini almıştır (Perkins, 2013:387). 17 birbirleriyle güçlü bir bağ kurmayı hedeflemiştir. Her iki tarafta, bu ilişkiyi dış politikalarındaki öncelik olarak görmediklerinden güçlü bir bağ kurulma hedefini gerçekleştirememişlerdir. Soğuk Savaşın Asya'ya doğru genişlemesi, Avrupa'nın ve Çin'in dış politikasını, AET ile Çin arasındaki ilişkilerini şekillendirmeye zorlamıştır. İngiltere, 6 Ocak 1950 tarihinde Çin’i tanıyan ilk AET üyesi olmayan Batı Avrupa ülkesi olmasıyla AET ile Çin ilişkilerinin başlamasının ilk adımını oluşturmuştur. (Wolf, 1983: 299) ; ardından Norveç 7 Ocak, Danimarka 9 Ocak, Finlandiya 13 Ocak, İsveç 14 Ocak, İsviçre 17 Ocak ve Hollanda 27 Mart 1950 tarihinde Çin’i tanımıştır (Brødsgaard ve Rowinski, 2000). Diğer Avrupa ülkeleri, 1970’li yıllara kadar Çin ile ilişkilerini geliştirmek için ABD’nin Çin ile ilişkilerinin normalleşmesini beklemek zorunluluğunu hissettiğinden Çin ile ilişkiler kurmamıştır. 1953 yılında Kore Savaşının çıkması, Soğuk savaşın şiddetlenmesine neden olmuştur (Kantowicz, 2000: 125). Kore Savaşı, Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilere zarar vermemiştir (Yahuda, 2008: 23). 1954 yılında toplanan Vietnam’ın durumunu görüşme amacını taşıyan Cenevre konferansı, Çin'in uluslararası statüsünü arttırması için iyi bir fırsat olmuş, Çin de bu fırsatı iyi değerlendirmiştir (Zhai, 2000: 92). Çin, ABD'nin bütün engellemelerine rağmen bu konferans aracılığıyla ilk kez diplomasisini kanıtlama fırsatını yakalamıştır (Barnett, 2001: 186). Bu durum Çin, için bir zafer olarak algılanmış, bu zaferinde AET ile Çin arasındaki bağlantılara olumlu bir yansıması olmuştur. 1958 yılında Mao Zedong, Batının ekonomik anlamda rakibi olabilmek maksadıyla sanayideki gelişmeleri hızlandırmayı ve üretimin yeni hedefi olarak Britanya’yı demir, çelik ve diğer temel sınai üretimde on beş yılda geçmeyi amaçlayan Büyük İleri Atılım (İleriye Doğru) hareketini tasarlamış, ancak bu hareket beklenildiği gibi ilerleme kaydetmenin tam aksine ekonominin gerilemesine sebep olmuştur (Liu, 2013: 23). Mao yönetiminde Çin'in ekonomik anlamda gerilemesine rağmen, bu hareket sadece eğitimde başarılı olunmasına hizmet etmiş ve okuryazarlık oranı %10'ların altından %80'lere çıkmıştır (Wasserstrom, 2013: 67). 10 Kasım 1965 tarihinde Mao'nun eşi Jiang King'in yönetimindeki Şanghay gazetesinde yayınlanan Wu Han'ın yazdığı "Hai Rui Görevden Alındı" adlı tarihsel oyunu eleştiren ve Mao'nun denetiminde yazıldığı bilinen makale aslında kültür devriminin başlayacağının sinyallerini vermiştir (Lawrence, 1998:68). Büyük İleri Atılım Hareketinin başarısızlığının ardından Mao Zedong, Çin'in güçlü lideri konumunu pekiştirme isteğinden dolayı 1966 yılında Proletaryanın Büyük Kültür 18 Devrimi’ni ilan etmiştir (Benson, 2013: 41). Büyük İleri Atılım hareketi gibi Kültür Devrimi de beklenildiği başarıyı gösterememiştir. Ülke 10 yıl kadar sürecek iç karışıklık dönemine girmiştir. Bu dönemde kültürel değerler büyük oranda zarar görmüş, Konfüçyüs sert dille eleştirilmiş, Konfüçyüs ve düşünceleri Kültür devrimi boyunca Çin’in modernleşmesi önünde büyük bir engel olarak görülerek saldırıya uğramıştır (Xie, 2014). Çin’de Kültür Devrimi, Konfüçyanizmi silme amacını taşıyan faaliyetlere dönüşmüştür. Kültür Devriminin beklenildiği gibi bir etki yaratamamış olmasından dolayı 1976 yılında Kültür Devrimi tasfiye edilmiştir. Çin ve Maoist ideoloji Kültür Devriminin yarattığı başarısızlıklardan olumsuz etkilenmiştir (Hayes, 2012: 49). 1960'lı yıllarda Çin'in, SSCB ile ilişkilerinde gerginliklerin yaşanması ve Çin'deki Büyük İleri Atılım Hareketinin ve Kültür Devriminin yarattığı olumsuz sonuçlar ile Çin, AET ile diplomatik bağlar kurmaya çabalamıştır. Özellikle ticaret, diplomatik bağların kurulmasını sağlayan önemli bir unsur olmuştur. Çin, AET ile ilişkilerinin yakınlaşmasının yanında SSCB ile ilişkilerinin gerginleşmesini; "Elbiseyi ödünç aldık. Üstümüze uymadı. Fırlatıp attık." şeklinde ifade ederek açıklamıştır (Overholt, 2011:100). Avrupa ile Çin arasındaki ilişkilerin yakınlaşmaya başlamasıyla İngiltere'den sonra 1964 yılında Fransa Başbakanı Charles André Joseph Marie De Gaulle'nin Çin'i Anakara Çin'in de facto ve de jure temsilcisi olarak tanıması, Çin için Avrupa ile ilişkilerinde önemli bir sembolik aşama olarak kabul edilmiştir (Dobbs, 2010: 60). Böylece iki taraf arasındaki ticaret hacmi 100 milyon dolara ulaşarak Fransa'nın Batı Avrupa'da İngiltere'den sonra Çin'in ikinci ticari ortağı olma fırsatını yakalamıştır (Zhai, 2010). Çin, AET ile ilişkilerini yakınlaştırmaya çalışırken, dinamik temeller üzerine kurulmuş olan AET, bu özelliği çerçevesinde sürekli gelişmeye açık olarak topluluğun değişen ihtiyaçlarını göz önüne alarak 8 Nisan 1965 tarihinde imzalanan ve 1 Temmuz 1967 tarihinde yürürlüğe giren Birleşme (Füzyon) Antlaşması ile her üç topluluk olan AKÇT, AET, AAET; Avrupa Topluluğu (AT) adı altında tek bir çatı altında birleşmiştir (Benink, 1993: 4). Ekonomik gelişme, sosyal refah ve eski tarihi düşmanların bir araya gelmesini sağlayarak Avrupa entegrasyonunu gerçekleştirmesi AB'nin somut bir başarısı olmuştur. Soğuk Savaş deneyimi ile AT ile Çin arasındaki ilişkiler şekillenmiştir. ABD'nin ve AT'nin Çin ile diplomatik ilişkiler kurmamış olmasının Çin ile SSCB arasında yakınlaşmaya yol açabileceği endişesi 1971 yılında Çin'in Tayvan yerine BM üyeliğinin BM üyesi ülkelerin oylamasıyla kabul edilmesine ve Tayvan'ın üyelikten çekilmesine 19 neden olmuştur (Chao ve Myers, 1997: 12). ABD ve AET, SSCB ile ilgili endişesinin etkisinde Çin'e BM üyeliğinde destek vermiştir. Henry Kissinger'in, ABD Başkanı Richard Nixon ile Çin Cumhurbaşkanı Mao Zeodong'un arasını ping pong diplomasisi ile bulma çabasıyla 1972 yılında Nixon Çin'i ziyaret etmiş ve Çin'i resmi ziyaret eden ilk ABD başkanı olmuştur (Ladley, 2007: 126). ABD ile Çin arasındaki ilişkilerdeki yumuşama SSCB’yi zora sokmuştur. Çin'in BM'ye kabul edilmesi, Çin dış politikasının ideoloji merkezliliğinin başarıya ulaşan önemli hedeflerinden biri olmuştur. Çin'e karşı ABD'nin ve Batının politikalarının değişmesinden ve gelişmesinden sonra BM'ye kabul edilen Çin, çok taraflılık ile ilk deneyimine sahip olmuştur. ABD ile Çin arasında ilişkilerin normalleşme sürecine girmesiyle beraber Çin, SSCB hegemonyasına karşı gelebilecek tek müttefikin Avrupa olduğunu göz önünde bulundurarak, AT üyesi ülkeler ile diplomatik bağlar kurmaya çabalamış ve kurulan bağlar ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Böylece, AT ile Çin arasında yeni bir dönem başlamıştır. İtalya 6 Kasım 1970, Avusturya 28 Mayıs 1971, Belçika 26 Ekim 1971, İzlanda 8 Aralık 1971, Yunanistan 5 Haziran 1972, Federal Almanya 11 Ekim 1972, Lüksemburg 16 Kasım 1972, İspanya 9 Mart 1973, Portekiz 6 Ocak 1975 tarihinde Çin'i tanımıştır (Mengin, 2002). Çin de, Avrupa'nın bütünleşme çabalarının ve çalışmalarının ışığında Avrupa'nın deneyimlerinden yararlanmak adına ilgilenmeye başlamıştır. Çinli siyasi liderler, AT’nin ve AT üyesi ülkelerin rolünü anlamaya çalışmıştır. 1975 yılında AT Komisyonu Başkan Yardımcısı Christopher Soames'in Çin'e resmi ziyaretinin ardından AT ile Çin arasında diplomatik ilişkiler kurulmaya başlanmıştır (Shan, 2005: 10). AT ve Çin arasında diplomatik ilişkilerinin kurulmasının sağlanması ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesi ile mümkün olmuştur. Çin, AT'nin diplomatik ilişkiler kurduğu ilk komünist ülke olmuştur. Çin ile AT üyesi ülkeler arasında (İrlanda dışında) diplomatik ilişkiler başlamış, İrlanda'nın Çin'i 22 Haziran 1979 tarihinde tanımasıyla İrlanda ile de diplomatik ilişkiler kurulmuştur (Snyder, 2009: 34). Çin, AT ile diplomatik ilişkiler kurarak ABD ve SSCB ile olan ilişkilerine karşı kullanabileceği Avrupa kartına sahip olmuştur (Sutter, 2000: 155). Böylece Çin, ABD ve Avrupa ülkeleri ile ilişkilerinde de barışçıl bir yaklaşıma sahip olduğunu kabul ettirmeye başlamıştır. Çin dış politika vizyonunda yer verdiği Batıya açılım stratejisini AT ile diplomatik ilişkiler kurarak ortaya koymuştur. 1975 yılında AT ile Çin arasında kurulan ilişkilerde dış ve güvenlik politikası alanında üye ülkeler ile Çin arasındaki ikili ilişkiler ağırlıklı olarak ilerlemiş olmasına rağmen, ekonomik ilişkiler Avrupa Topluluğu seviyesinde ilerlemiştir. AT, Çin ile ilgili 20 politikasında ideolojiden çok ekonomik çıkarlarına önem vermiş ve Çin ekonomisinin batılaşması gerektiğine karar vermiştir. Bu yüzden de AT ile Çin arasındaki ilişkiler, özellikle ekonomik anlamda hızla gelişmiştir. Ekonomik anlamda hızla gelişen ilişkiler siyasi anlamda da yakınlaşmanın beraberinde gelmesini sağlamıştır. 1970'lerin sonunda Batı Avrupa, Çin'in müttefiki sayılırken, 1980'lerde Çin açısından teknoloji ve sermaye kaynağı olarak da algılanmaya başlamıştır (Shambaugh, 1992). Çin, dünyadan izole olarak gelişemeyeceğini anlamış ve 22 Aralık 1978 tarihinden itibaren de Mao'dan sonra Çin’in en önemli lideri olan Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme adını verdiği reform ve açık kapı politikasını uygulamaya koymuştur (Cheng, 1993). Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme adını verdiği reformlar tarım, sanayi, savunma sanayi ile bilim ve teknoloji alanlarını kapsamıştır (Reardon, 2002: 111). Bu reform programının bir parçası olarak, AT ile Çin arasında ikili antlaşmalar imzalanmıştır. Bu reformların temel hedefi ise Çin’in kendi kendine yetebilen bir ülke olabilmesini sağlamak olmuştur. Böylece, Çin kendi kendine yetebilen bir ülke olma hedefini uluslararası sistemle bütünleşme ihtiyacıyla hayata geçirmiştir. Reformlardaki temel önceliğin ekonomiyi geliştirip büyütmek olduğuna karar verilmiştir. 1978 yılından itibaren Çin bu reformlar ile 1949 yılındaki ideoloji merkezlilik üzerine inşa edilmiş dış politikasını yumuşak güç unsurlarının ağır bastığı ve ekonomik ve ticari ilişkilerin temel alındığı ticaret merkezliliğe kaydırmıştır. 1978 yılından itibaren Batının pragmatizmi ve piyasa reformları övülmüştür. Çin’in artan ekonomik karşılıklı bağımlılığı sert reel politik uygulanmasından kaçınmasına neden olmuştur (Lee, 2011). Yap-işlet-devret modeli ile bu dönemde Çin ciddi bir ekonomik kalkınma yaşamıştır. Bu ekonomik kalkınma hareketi ile Doğu Asya'nın deneyimlerinden yararlanılarak Çin’in uluslararası ticari alana girmesi hedeflenmiştir. Ekonomik reform programına başlanmasının ulusal bütünlük, ekonomik refah ve sosyo-politik istikrar gibi üç temel amacı olmuştur (Sun, 2013). Bu amaçlar doğrultusunda Çin, hızla gelişen bir piyasa hızlı büyüme, yapısal değişiklikler ve hayat tarzındaki gelişmeler ışığında Asya'nın ana aktörlerinden biri halini almıştır. Dört Modernleşme reformlarının 1978 yılından 1990 yılına kadar ve 1990 yılından günümüze kadar olan iki önemli aşaması olmuştur (Hu, Yan ve Wei, 2014: 12). 1980'ler boyunca hükümetin amacı mümkün olduğunca birçok bölgeyi modernize etmek ve uluslararasılaştırmak olmuştur (Xinping, 2003). 1990'larda kabul edilen yeni amaç ise, reformların derinleştirmesinin sağlanması olmuştur (Hassard, Sheehan, Zhou, Terpstra-Tong ve Morris, 2007: 10). Deng Xiaoping; 24 karakter stratejisinde bu yüksek stratejiyi “Sakince gözlemle, pozisyonunu sağlama al, sorunların üstesinden sakince gel, kabiliyetlerini sakla, uygun zamanı bekle, düşük profilli gözük, 21 asla lider olmayı deneme" olarak tanımlamıştır (Dellios ve Ferguson, 2013: 78). 2001 yılında Çin'in DTÖ üyesi olması ile reform süreci başarılı bir ivme kazanmıştır. DTÖ üyeliği, bugünkü Çin’in ortaya çıkmasındaki ana faktörlerden biri olmuştur. Özetle; Çin'in dinamik ekonomik bir güç olarak ortaya çıkışını sağlayan 1978 yılındaki Dört Modernleşme reformları olmuştur. Bu sayede Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme reformları ile beraber Çin güçlenmeye başlamış, Deng Xiaoping'den 30 yıl sonra da güçlü küresel bir aktör olmaya devam etmiştir. Bu nedenle de Deng Xiaoping'in, Çin'i daha fazla komünist bir ülke haline getirmekten öte, daha fazla kapitalistleştirdiği savunulmaktadır (Wasserstrom, 2013: 79). Çin'in ekonomik kalkınma politikalarının sonucunda Çin tarzı sosyalist piyasa ekonomisi gelişmiştir. 1978 yılında Çin, Gayri Safi Milli Hasılası sıralamasında 188 ülkeden 175. olmuştur (Hu, 2009). 1978 yılında Çin’in Gayri Safi Yurt İçi Hasılası 362,41 milyon yuan iken, 2007 yılında 24,66 trilyon yuana ulaşmıştır (Wen, 2009). Çin, durağan bir ülke olmadığından ülkenin ekonomisini reforme ederken, rejimini de reforme etme girişimde bulunmuştur. Çin reform ve açık kapı politikası vasıtasıyla dışarıya açılmışken; AT ve Çin arasında 1975 yılında ekonomik ve ticari kaygılar içererek başlayan ilişkilerde 3 Nisan 1978 tarihinde iki taraf arasında Ticaret Anlaşması imzalanarak ekonomik ve ticari ilişkilerde yeni bir aşamaya geçilmiştir. 1979 yılında da tekstil ticareti ile ilgili ilk anlaşma imzalanmıştır. 1982 yılında Çin, Avrupa'yı çok kutuplu dünyanın yeni kutuplarından biri olarak kabul ettiği bağımsız dış politikasını ilan etmiştir (Taylor, 2001). 1983 yılında SSCB, SS20 orta menzilli balistik füzelerle Çin'i doğrudan tehdit etmiştir (Wiegand, 2011: 271). Çin, NATO üyesi ülkeleri harekete geçirmeye çalışmıştır. Bu çalışmalarının sonucunda 8 Aralık 1987 tarihinde SSCB Cumhurbaşkanı Mikhael Gorbachov ve ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından Orta Menzilli Nükleer Güçler Antlaşması imzalanmıştır (Walker, 2014: 234). SSCB, bu antlaşma gereği SS-20'lerin kaldırılmasını kabul etmiştir (Crockatt,1995: 361). Böylece Çin bağımsız dış politikası çerçevesinde SSCB'yi Avrupa tarafıyla dengelemeye başlamıştır. Avrupa tarafı ise, SSCB'ye ve ABD'ye karşı denge ağırlığı olarak davranmıştır (Kunyang, 1988). 21 Mayıs 1985 tarihinde AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının imzalanmasıyla AT'nin Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri kurumsal bir boyut kazanmıştır (Dent, 1999: 135). Bu anlaşmanın sonucu olarak ekonomik işbirliği gelişmiştir. Böylece AT ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve ticari anlamda başlamış, 22 1970 yılına kadar başlayamayan diplomatik ilişkiler tamamen normalleşmiş ve 1990'ların ortalarından 2006 yılına kadar sadece ekonomik ve ticari ilişkilerin gerekliliği ve önemi vurgulanarak ilerlemiştir. AT ile Çin arasındaki ilişkilerde güçlü bir işbirliği kurulamadığı takdirde hiçbir küresel meselenin yapıcı bir sonuca ulaşmasının mümkün olmadığı fark edilmiştir. AT ile Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık teorisi çerçevesinde ele alındığında iki aktör arasında işbirliği unsurunun önemi öne çıkmaktadır. İki taraf arasındaki ilişkilerini ticaret ve işbirliği antlaşmasıyla pekiştirmesinin ve Çin'in hem Doğu hem de Batı Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesinin ardından 1989 yılında Çin'de başlayan Tiananmen Meydanı olayları ilişkilere olumsuz olarak yansımıştır. 1989 yılının Nisan ayında öğrencilerin, aydınların ve işçilerin de katıldığı büyük ölçekli çoğulcu siyasi sistem isteyen protestolara dönüşmüş ve protestolar sırasında on binlerce kişinin başkent Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda toplanmasına karşılık olarak Çin hükümetinin dağılma çağrısında bulunmasına rağmen, çağrıya uyulmaması üzerine ayaklanmayı çok sert bir şekilde 4 Haziran 1989 tarihinde bastırılmasıyla sonuçlanmıştır (Christiansen ve Rai, 2013: 146). Tiananmen Meydanı olayları sonucunda; AT, Çin ile ilişkilerini silah ambargosu ve ekonomik yaptırımlar içeren kararı aracılığıyla siyasallaştıran bir yaklaşım benimsemiştir. Bunun üzerine de Çin’in AT ve ABD ile olan ilişkileri gergin bir döneme girmiştir. Bu dönemde askeri bağlantıların ve silah satışlarının durmasına rağmen, ilişkiler Devlet Başkanları ve Bakanlar düzeyinde devam etmiştir. 2.4. 1990-1994 Yılları Arası: Geçici Dönem Soğuk savaşın sona ermesi çabalarının hakim olduğu 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında AT entegrasyonunu genişletmek ve derinleştirmek adına çeşitli adımlar atmıştır. Entegre bir iç pazarın tamamlanması ile ekonomik ve parasal birliğin devamı 1986 yılında Avrupa Tek Senedi ile kabul edilmiştir (Horspool ve Humphreys, 2012: 13). 1992 yılında AB Antlaşması olarak da bilinen Maastricht Antlaşması ile beraber Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği halini almıştır (Mavromati, 2008: 19). Birlik fikrini hayata geçiren AB ile siyasi bir birlik yaratma amacını gerçekleştirmeye çalışılmıştır. Maastricht Antlaşması ile AB, Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını (ODGP) geliştirerek AB'nin dış ve güvenlik politikasına çok fonksiyonlu bir boyut kazandırmıştır. OGDP’nin başlatılması sonrasında Çin, AB düzeyinde diplomatik ilişkiye ilgi göstermeye başlamıştır (Stumbaum ve Xiong, 2012). 23 Soğuk savaşın sona ermesiyle tek kutuplu bir düzenin hakim olduğu uluslararası sistem, çok kutuplu bir dünya düzeni halini almıştır. SSCB'nin dağılması ortak stratejik düşmanı ortadan kaldırmış, ortak stratejik düşmanın ortadan kalkması sonucunda AB ve ABD batılı değerlere dayalı uluslararası sistemi inşa etme çabası içerisine girmiştir. Bu ideolojik bakış açısı AB'yi ve ABD'yi birbirine yakınlaştırırken; Çin istikrarlı bir güvenlik ortamı yaratılması beklentisinden dolayı AB'nin ve ABD'nin yakınlaşması Çin'in endişelenmesine neden olmuştur. AB yaşadığı değişim çerçevesinde Çin’in Avrupa kıtasına yönelik vizyonunu yeniden ayarlamasına neden olmuştur. Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB'nin dağılması; Çin'i siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel anlamda derinden etkileyen bir sürecinde beraberinde gelmesine neden olmuştur. Siyasi anlamda, Soğuk Savaşın etkilerinin ortadan kalkmasıyla AB ile Çin arasındaki ilişkiler, ABD ve SSCB rekabetinin etkisinden kurtulmuştur. David Shambaugh, 1990'larda AB ile Çin arasındaki ilişkiyi ABD ve SSCB tarafından zorla gerçekleştirilen bir evliliğe benzettiğini, ABD'nin ve SSCB'nin boşanmasıyla AB'nin ve Çin'in bağımsız ilişkiler inşa etme fırsatını yakaladığını ifade etmiştir (Shambaugh, 1996: 4). Ekonomik yaptırımlar Çin'e zarar vermekten öte AB'yi olumsuz etkilemiştir. Çin'in ekonomik anlamda önemini anlayan AB, Çin'e uyguladığı silah ambargosu dışındaki bütün ekonomik yaptırımları uygulamaktan vazgeçmiştir. 13 Temmuz 1994 tarihinde Avrupa Komisyonu, "1994 Yeni Asya Stratejisine Doğru" ilk Asya stratejisini Çin'i stratejinin ana merkezine yerleştirdiği politika belgesi olarak yayınlamıştır (Commission, 1994). AB ve Çin arasında bu politika belgesiyle Asya bölgesinde ilişkilerinin merkezi olarak Çin'in kabul edildiği yeni bir siyasi diyalog kurulmuştur. Bu yeni Asya stratejisi ile AB, Asya'da varlığını göstermeye ve güçlendirmeye ilgilenmeye çalışmıştır. Avrupa ve Asya arasındaki ilişkinin uluslararası düzenin zorlukları ve fırsatları ışığında güçlendirilmesi gerekmiştir. Çin'in yükselişi ekonomik ve siyasi anlamda rekabet gücü yüksek bir Asya yaratmıştır. AB'nin Çin politikası aslında AB'nin Asya politikasının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Asya'da AB, ekonomik ve ticari çıkarlarını ön planda tutmuştur. Asya stratejisi ile bölgede AB'nin siyasi aktör olarak rolüne de vurgu yapılmıştır. AB’nin bölgede siyasi tercihlerinin olmasına rağmen, bölge güvenliğinin ve istikrarının sağlanması koşullarında başarılı bir rol oynayamamıştır. Ekonomik bir varlık olarak kurulan AB, bölgedeki stratejik çıkarlarını vurgulamış, ama bölgede normatif ve siyasi bir aktör olarak rolünü nasıl oynayacağını bilemediğinden ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmeye öncelik vermek zorunda kalmıştır. Bu yüzden de Asya'da ekonomik varlığını güçlendirmeyi hedeflemiştir. AB, Asya 24 bölgesinde barış ve istikrarın zarar görmesinin ticaretin ve yatırımın olumsuz etkilenmesine neden olacağı inancına sahip olduğundan barış ve istikrar ortamının sürekli olmasını istemiştir. Askeri anlamda, 1990 yılına kadar Çin'in kendisini kara ülkesi olarak algılaması ve tanımlaması Asya Pasifik ve Doğusundaki denizlerde hâkimiyeti Japonya'ya kaptırmasına neden olmuştur. 1990 yılından sonra Çin, Alfred T. Mahan'ın geliştirdiği "Deniz hâkimiyet Teorisi" ışığında dünyaya hâkim olmasının tek şartının denizlere hâkim olmayı gerektirdiği inancıyla deniz ülkesi olduğunu ve kıyılara sahip olduğunu hatırlamıştır (Lewis ve Litai, 1994: 225). Çin, 1980'lere kadar olan dönemde denizcilik açısından sadece yakın kıyı savunma kuvveti yapılanması içinde olmuştur (Piehler, 2013: 177). 1980 ile 1990 yılları arasında yakın deniz kuvvetleri yapılanmasına sahip olan Çin, Soğuk Savaşın sona ermesiyle belirsizliğin ortaya çıkması sonucunda uzak sular deniz kuvvet yapılanması girişimine ihtiyaç duymuştur (Yuan, 2013). Çin'in enerji yönünden artan dışa bağımlılığı uzak sular deniz kuvvet yapılanması girişimini benimsemesini gerekli hale getirmiştir. Ekonomik anlamda, 1980'lerin sonu 1990'ların başında Avrupa ciddi ekonomik sorunlar ile karşı karşıyayken, Asya bölgesi ekonomik gelişme kaydetmiştir. AB'ye göre Asya'nın yükselişi ekonomik gücün dünya dengesini değiştirmiş; özellikle Çin'in yükselişi, uluslararası ticaret ve ekonomide önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir. 1981 ile 1990 yılları arasında BM verilerine göre; dünyanın yıllık GSMH büyümesi yaklaşık % 2,8 oranındayken; Çin ekonomisi GSMH büyüme oranı %8,7 olarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur (Ju, 1996: 26). Çin, Asya'daki diğer düşük ücrette çalışanların olduğu ülkelere göre daha açık bir ekonomiye sahip olmuştur (Dollar, 2007: 4). Çin’in işgücü ücretlerinin düşüklüğü uluslararası piyasalarda Çin mallarının rekabet gücü anlamında Çin’e avantaj sağlamıştır. Ekonomik küreselleşme, Avrupa'yı Çin dış politikasında önemli bir aktör haline getirmiştir. Ekonomik küreselleşme, makro (hükümet ve ticaret) ve mikro (halk) düzeylerde AB ile Çin ilişkileri üzerinde hâkimiyet kurmuştur (Vogt, 2012). Kültürel anlamda; AB ile Çin arasındaki ilişkilerin derinleşmesiyle Çin kültürü giderek batılaşmaya başlamıştır. AB, Çin ile ilişkilerini geliştirip derinleştirirken ekonomik ve ticari bağları güçlendirmek ile yetinmemesi gerektiğini fark ederek Çin'in batılaşmayı ve batı ideolojisini kabul etmesi için Çin'i cesaretlendirmeye başlamıştır. Avrupa'nın uzun 25 dönemde isteği ve beklentisi Çin kültürünün batılaşmasını sağlamak olmuştur. Çin kültürünün batılaşmasının sağlanması için AB, Çin'i anlamak gerektiğine karar vermiş ve Avrupa üniversitelerinde Doğu Asya ve Çin çalışmaları ile ilgili bölümler açılmaya çalışılmıştır (Brodsgaard, 2008). AB ile Çin arasındaki kültürel ilişkiler ortak refah ve tamamlayıcı prensipler çerçevesinde Doğu ile Batı arasındaki kültürel uyumu ve gelişmeyi arttırmayı hedeflemiştir. 2.5. 1995-2002 Yılları Arası: Gelişme Dönemi 1995 yılı AB ile Çin arasındaki ilişkilerin dönüm noktası olmuştur. AB'nin yeni Asya politikasının temel merkezi olarak Çin'in kabul edildiği 1994 Yeni Asya Stratejisine Doğru girişiminin bir sonucu olarak 1995 yılında AB, Çin ile ilgili uzun vadeli stratejisini “ÇinAvrupa İlişkileri için Uzun Vadeli Bir Politika” başlığı altında ilk resmi politika belgesi olarak yayınlamıştır (Commission, 1995). 1995 stratejisine göre, AB'nin ilk hedefi Çin'i uluslararası düzene adapte etmek ve Çin'in reformlarla dönüşümüne yardımcı olmak olmuştur. 1995 yılında Çin, dünyanın ihracatında altıncı büyük, ithalatında yedinci büyük ülkesi olmuştur (Eglin, 1997). Bu hedefini gerçekleştirmek adına da AB, Çin'e ilk defa insani yardım sağlamıştır (Ash, 2008). AB, Çin ile ilişkilerini sorumluluk ve işbirliği içeren uzun dönemli bir stratejiye yerleştirmiştir. Böylece iki taraf arasında 1996 yılında AB'nin ve Çin'in aktif katılımcı olduğu, AB ve Çin arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine aracılık eden ilk Avrupa-Asya Toplantısı (ASEM) gerçekleştirilmiştir (Gilson, 2002: 111). ASEM’de Avrupa ayağını kurumsal olarak AB, Asya ayağını ASEAN temsil etmiştir (Wiessala, 2007). Çin, ASEAN üyesi olmamakla beraber AB ile birlikte ASEAN'da, ASEAN Bölgesel Forumunda (ARF) ve ASEM'de aktif olmuştur (Snyder, 2009: 689). Çin, Avrupa-Asya Toplantısından (ASEM) AB ile ilişkilerini geliştirme de yararlanmıştır. Her iki tarafın ilişkilerden beklediği siyasi diyalog kurmak, ticari ilişkileri geliştirmek, küresel işbirliğini güçlendirmek olmuştur. Bu bağlamda ilişkilerin gelişmesini isteyen AB, önem atfettiği beş temel normdan insan haklarına Çin'in de uymasını beklediğinden 1995 yılında AB ve Çin yeni insan hakları diyalogunu başlatmıştır (Kinzelbach, 2014: 9). 1990'lı yıllar boyunca Çin ulusal bütünleşmesinin tamamlanmasının sağlanması hedefini gerçekleştirmek ile ilgilenmiştir. 1997 yılında Hong Kong'un ve 1999 yılında Macau'nun Çin ile birleşmesiyle Çin topraklarında son kalan Avrupa varlığı ortadan kalkmıştır (Snyder, 2010: 332). Böylece AB'nin, Çin ile ilgili bağımsız politikalar 26 üretmesini engelleyen en önemli faktörlerden biri ortadan kalkmıştır. AB ve Çin, daha bağımsız politikalar üretebilir hale gelmiştir. Avrupa'nın bağımsız politikalar üretebilir hale gelmesi ilişkilere yansımıştır. Bu sayede AB ile Çin arasındaki ilişkiler tamamen bağımsızlaşmıştır (Wong, 2012). AB'nin ve Çin'in pragmatik ve ortak çıkarlarının olması her iki tarafın karşılıklı bağımlılık çerçevesinde birbirine yakınlaşmasını sağlamıştır. 25 Mart 1998 tarihinde AB'nin yayınladığı “Çin ile Kapsamlı Bir Ortaklık İnşa Etme” başlıklı politika belgesinde Çin ile ikili ve çoklu siyasi diyaloglar vasıtasıyla Çin’i uluslararası toplumun daha aktif ve sorumlu üyesi olarak entegre etmek, Çin’in bölgesel ve küresel meselelerde de sorumluluk almasını sağlamak, Çin'in insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü temelli açık topluma dönüşümüne cesaretlendirmek, Çin reformlarının gerçekleşmesini sağlamak, ekonomik ve sosyal reform süreci ışığında Çin'i dünya ekonomisine entegre etmek, Çin'in DTÖ' ye üye olmasını desteklemek, Çin'de AB'nin profilini yükseltmek AB'nin Çin'e yaklaşımındaki pragmatik amaçlar olarak özellikle vurgulanmıştır (Commission, 1998). Bu politika belgesinde AB'nin Çin'e yaklaşımı kapsamlı sorumluluk, ortaklık ve paylaşılan amaçları korumak amacıyla ikili ilişkilerde işbirliği olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında 2 Nisan 1998 tarihinde İngiltere'nin AB dönem başkanlığı sırasında Londra'da ilk AB-Çin Zirvesi gerçekleştirilmiştir (Sutter, 2000: 155). Liberal bir aktör olarak AB kurumların önemini vurgulayarak AB ile Çin arasındaki ilişkilerin kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bu zirve ile ikili siyasi ve ekonomik etkileşimleri tartışmak için uygun bir ortam yaratılmıştır. Bu zirve; insan hakları, ekonomik ve ticari meseleler, Çin'in DTÖ' ye üye olması, ikili işbirliği, bölgesel gelişmeler bağlamında AB ile Çin arasındaki ilişkilere yön vermiştir. Böylece 1998 yılı itibariyle ikili zirveler Çin hükümeti ile AB’nin dönem başkanlığını yürüttüğü ülkelerin ev sahipliğinde yıllık toplantılar halinde gerçekleşmeye başlamıştır. AB-Çin zirvelerinde Avrupalı ve Çinli liderler, ortak anlayışın arttırılması gerektiğini vurgulamıştır. 15 Mayıs 2001 tarihinde "Çin'e Yönelik Strateji: Daha Etkili AB Politikası için 1998 İletişim ve Gelecek Adımların Uygulanması" başlıklı politika belgesiyle Çin stratejisini AB daha etkili bir Çin politikası geliştirmesi amacıyla güncellemiştir (Commission, 2001). AB, öncelikle dünya ekonomisindeki güçlü lider konumunu sürdürmek için Asya'daki ekonomik varlığını güçlendirmek istemiştir. Her iki tarafın ortak çıkarları doğrultusunda AB; Çin'in sürdürülebilir kalkınma kapasitesini arttırmasını ve ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan gelişimini desteklemiştir. AB'nin Çin politikası sorumluluktan çevreleme 27 politikasına doğru şekil değiştirmiştir (Pan, 2008). AB'nin Çin ile ilgili politika belgeleri Çin'i güvenilir bir ortak olarak ifade edilmesi açısından büyük önem taşımıştır. 1999 yılında ABD’nin önderliğindeki NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik harekatı sırasında Belgrad'da Çin büyükelçiliğinin bombalanması ve 15 Kasım 1999 tarihinde ABD ile Çin'in Dünya Ticaret Örgütüne üyeliği ile ilgili Antlaşmanın sonuçlanmasının ardından 2001 yılında Çin'in DTÖ' ye üye olması AB'nin Çin ile ilgilenmesi gerektiğinin farkına vardığı iki önemli olay olmuştur (Lai, 2001). 11 Aralık 2001 tarihinde Çin'in DTÖ' ye 143. üye ülke olarak dahil olması, küresel ekonomik düzene entegre olması için önemli sembolik bir adım olmuştur. Çin daha serbest bir piyasa ekonomisi olarak benimsenmiştir. Çin'e yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımları artmıştır. Diğer ülkelere birçok sektörde yeni ticaret olanakları sağlamıştır. Çin'in DTÖ üyeliği aracılığıyla AB ile Çin ekonomik ve ticari ilişkilerine yeni yasal bir çerçeve sağlanmıştır. Böylece; Çin, büyüyen ekonomiler ligine dahil olarak başarılı bir rekabete girmiştir. ABD açısından, Çin’in DTÖ üyeliği Çin'in gönlünü alma yöntemi olarak görülmüştür (Eglin, 1997). 2001 yılından itibaren, Çin’in DTÖ üyeliği aracılığıyla AB ve Çin arasındaki ilişkiler değişen küresel ortama adapte olmaya başlamıştır. AB'nin, Çin'in DTÖ' ye üye olması konusunda ısrarcı olması AB ile Çin arasındaki ilişkilerin önemli kilometre taşlarından biri olarak kabul edilmiştir.1998 yılında AB'nin yayınladığı "Çin ile Kapsamlı Ortaklık İnşa Etme" politika belgesinde vurguladığı Kapsamlı ortaklık Çin'in DTÖ üyeliği ile resmen kurulmuş sayılmıştır. 2.6. 2003-2005 Yılları Arası: Stratejik Ortaklık Dönemi 2003 yılında ABD, Irak'a müdahaleye başlamıştır. Almanya ve Fransa, ABD'nin Irak'a müdahalesine karşı çıkmıştır (Gardner, 2005: 2). Bu müdahaleye karşı çıkış, AB'nin ve Çin'in ABD tekelciliğine karşı yakınlaşması için bir fırsatın ortaya çıkmasını sağlamıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra; terörizmin küresel bir sorun ve terörizmle uluslararası mücadelenin bir işbirliği alanı halini almasıyla Çin, daha hassas stratejik konumda olduğunun farkına vararak ulusal egemenlik iddialarını savunmaya başlamıştır. AB ve Çin bu tehditlerin dışında kalmasına rağmen her iki tarafın terörizm ile mücadelede ortak amaçlarının ve araçlarının olmasından dolayı AB ile Çin ilişkileri daha da yakınlaşmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde yer alan sorumluluk, ortaklık ve işbirliği yaklaşımlarına 2003 yılından itibaren stratejik diyaloglar eklenmiştir (Men, 2009c). 28 10 Eylül 2003 tarihinde Avrupa Komisyonu'nun yayınladığı, "Olgunlaşan Ortaklık: AB ile Çin ilişkilerinde Paylaşılan Çıkarlar ve Meydan Okumalar" başlıklı Çin politika belgesi ile yasadışı göç, bilim, teknoloji ve enerji alanlarında işbirliği, insan hakları konusunda özel bir diyalogu da içeren siyasi diyalog, ekonomik ve ticari ilişkiler ve AB ile Çin işbirliği programı olarak AB’nin Çin politikasının ana hatları üç ana başlıkta toplamıştır (Commission, 2003). Buna karşılık Çin Dışişleri Bakanlığı da, ilk ve tek AB politika belgesini 13 Ekim 2003 tarihinde yayınlamıştır (Mattlin, 2009). 1995 yılından beri AB, Çin'e yönelik politikası ile ilgili çeşitli resmi politika belgeleri yayınlamışken, 2003 yılına kadar Çin AB'ye yönelik hiçbir resmi politika belgesi yayınlamayı tercih etmemiştir. Çin'in AB ile ilgili politikasını ilk kez ortaya koyması açısından bu politika belgesi önem taşımıştır. Bu belgede ortak saygı, ortak yarar, ortak güven, ortak sorumluluk, karşılıklı münasebet prensiplerinin vurgulanarak Çin'in AB politikasının ana amaçları; AB ve Çin arasındaki işbirliğini her alanda arttırmak, uzun dönemli, dinamik ve istikrarlı AB ve Çin ilişkilerini geliştirmek, AB ile ekonomik ve ticari işbirliğinin ve bütünleşmenin devamını sağlamak ve AB ile tam ortak olmak olarak kabul edilmiştir (Zongze, 2008). AB'nin, hem Çin'in ortağı olarak hem de uluslararası bir aktör olarak bölgesel ve uluslararası meselelerde önemli bir rol oynadığı ifade edilmiştir. Çin'in AB politika belgesinde belirtildiği gibi, AB ve Çin birbirlerinden güvenlik tehditleri algılamadığı gibi, ticaret ve uluslararası düzen üzerinde temelden benzer görüşler ve ortak çıkarlar paylaşmıştır. Avrupa, Çin'in hızlı yükselişini Çin'in Avrupa'ya coğrafi olarak uzak olmasından ve aralarında çözemedikleri tarihi stratejik sorunlarının olmamasından dolayı daha az tehdit olarak algılamıştır. Politika belgesi, AB'nin savunma sanayi ve teknoloji konusunda ikili işbirliğinin önündeki engelleri kaldırma amacıyla silah ambargosunu kaldırması gerektiğini de vurgulamıştır. O dönemde Fransa Başbakanı Jacques Chirac ve Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, silah ambargosunun kaldırılması ile ilgili Çin'in AB politika belgesiyle hemfikir olmuştur (Dai, 2009). 6. AB-Çin Zirvesi, 30 Ekim 2003 tarihinde Pekin'de gerçekleştirildiğinde AB ve Çin liderleri ilk kez stratejik ortaklıktan bahsetmeye başlamıştır (Commission, 2003a). Stratejik ortaklık, aktörlerin stratejik amaçlarını ve çıkarlarını yerine getirmek için birbirlerine ihtiyaç duymaları olarak tanımlanmaktadır. AB’nin ve Çin’in ortak stratejik amaçlarının ve çıkarlarının olmaması, ilişkilerde ortak bir zeminde buluşmalarına ve hedeflerine stratejik ortaklık sayesinde ulaşmalarına aracılık etmiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesi, stratejik ortak olduklarının bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. İlişkilerin 29 stratejik ortaklık boyutu ile bölgesel ve uluslararası meselelere Çin'in katılımının arttırılması; AB ile Çin arasındaki ilişkilerin yoğunlaştırılmasını ve Çin'in iç kapasitesinin geliştirilmesi amaçlarına hizmet edilmesini hedeflenmiştir. 12 Aralık 2003 tarihinde AB Konseyi, ilk kez 2002 ABD Ulusal Güvenlik Stratejisini model alarak şekillendirdiği Solana Raporu olarak da bilinen "Daha İyi Bir Dünyada Güvenli Bir Avrupa” başlıklı Avrupa Güvenlik Stratejisini kabul etmiştir (Solana, 2013). Bu Avrupa Güvenlik stratejisinde AB, Çin ile stratejik ortaklığını geliştirmek istediğini ve AB'nin stratejik güvenlik ilişkileri için Çin'in anahtar ortaklarından biri olduğu ifade edilmiştir (European Council, 2003). AB ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık şeklinde tanımlanmasıyla ilişkiler yeni bir ivme kazanmıştır. 2004 yılında AB'ye yeni üyelerin katılmasıyla AB, ABD ve Japonya'yı geçerek Çin'in en temel ticari ortağı ve Çin de, AB'nin en büyük ikinci ticari ortağı olmuştur (Chen, 2013a). Çin ile ekonomik ve ticari bağların geliştirilmesi, ilişkilerin stratejik ortaklık boyutu için yeterli bir önkoşul olarak kabul edilmemiştir. Ekonomik ve ticari bağların geliştirilmesinin en büyük avantajı; siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel ilişkilerinde işbirliği çerçevesinde ilerlemesini sağlaması sonucunda ilişkilerin stratejik ortaklık boyutunu kazanmasını teşvik etmesi olarak görülmüştür. 6 Mayıs 2004 tarihinde Çin Başbakanı Wen Jiabao Brüksel’de “Çin ve AB arasında Kapsamlı Ortaklığın Kararlı şekilde geliştirilmesi” başlıklı bir konuşma yapmıştır (Jiabao, 2004). Bu konuşma da; Çin Başbakanı Wen Jiabao kapsamlı stratejik ortaklığın stratejik ortaklıktan farklı olduğunu ve kapsamlı stratejik ortaklığın; eşitlik, ortak çıkar ve kazankazan temelli işbirliği içerdiğini belirtmiştir (Stumbaum ve Xiong, 2012). Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi, AB ile Çin arasındaki ilişkinin bir evlilik niteliğinde olmasa bile en azından çok ciddi bir nişan niteliğini taşıdığını ifade etmiştir (Prodi, 2004). Çin'in Avrupa'yı stratejik ortak olarak tanımı AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin 2004 yılından itibaren gelişmesini sağlamıştır. Stratejik ortaklık, 8 Aralık 2004 tarihinde Hague'de 7. AB-Çin Zirvesinde, Çin'in AB'nin uyguladığı silah ambargosunu kaldırma talebini karşılamaya yönelik önemli bir adımın atılmasını sağlamış; AB ve Çin ortak deklarasyonu yayınlanmıştır (Archick, Grimmert ve Kan, 2006). Bu zirve sonrasında AB, ABD’nin silah ambargosunun kaldırılması fikrinden duyduğu rahatsızlıktan dolayı ciddi bir muhalefet ile karşı karşıya kalmıştır. ABD, bu konuda AB'nin tepkisini, sadakat testi olarak gördüğünü ifade ederek AB'yi tehdit etmiştir. Bu durum AB üyesi ülkeler arasında anlaşmazlığın ve ambargonun kaldırılması konusunda iki farklı görüşü benimseyen AB üyesi ülkelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2004 ile 2005 yıllarındaki silah 30 ambargosunun kaldırılması ile ilgili tartışmalar arttıkça, AB'nin Çin ile ilgili algıları değişmeye başlamıştır. Böylece uluslararası dünya düzeninin dinamik yapısı Çin'i yeni ve güçlü bir küresel aktör olarak yaratmıştır. Bu tartışmalar sonucunda AB, kendisinin küresel aktör olduğunu ve Çin'in de büyük güçler arasına yerleşip büyük güçlerden biri olduğunun farkına varmıştır. Çin'i anlamak için bilinmesi gereken tek şeyin çarpma ve bölme olduğunu, 1,3 milyarla çarpılan bir şeyin başarıyı devasa gösterdiğini ve 1,3 milyara bölünen her başarının ise önemsiz göründüğünün kabul edilmesi gerekmiştir (L.Liqiang, 2014). AB ve Çin arasındaki ilişkilerde 2005 yılı, 2004 yılındaki ilişkilerin stratejik ortaklık şeklinde tanımlanmasıyla ortaya çıkan balayı döneminin sona erdiği bir yıl olmuştur. 2004 yılında AB ve Çin arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık olarak tanımlanırken, 2005 yılı siyasi ve ekonomik sorunların stratejik ortaklık tanımının vaat ettiği şekilde çözülemediği bir yıl olmuştur. 2005 yılının beklenildiği gibi bir yıl olmaması AB ve Çin arasındaki ilişkilerde Çin'in, AB tarafından umulduğu gibi sistemini dönüştürememesinden ve Avrupa tarafının Çin'in hassasiyet gösterdiği meselelerde önemli ulusal çıkarlarına zarar veren adımlar atmasından dolayı başarısız stratejik sonuçlardan kaynaklanmıştır. 2005 yılının başlangıcında bazı AB üyesi ülkeler, Çin'in büyümesinin Avrupa'nın işlerini, piyasasını ve kaynaklarını ele geçirmesine fırsat vereceğine ifade eden Çin tehdit teorisine inanarak AB ile Çin ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmuştur (Feng, 2013). 2005 tekstil krizinin ortaya çıkması ve silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik atılan adımların ABD'nin baskılarından dolayı değişmesi ile beraber sorunlar artmıştır. Bu sorunların çözülmesindeki başarısızlık, AB’nin Çin'e yönelik dış politikasına yansımış ve iki taraf arasındaki balayı dönemi olarak ifade edilen ilişkilerin sorunsuz olduğu dönemin sona ermesine neden olmuştur. 2005 yılının sonlarına doğru her iki taraf ikili ilişkilerini ve siyasi diyalogu yeniden canlandırılması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. 5 Eylül 2005 tarihinde Pekin'de 8.AB-Çin Zirvesinde Bakan yardımcıları düzeyinde kurulan AB-Çin Stratejik Diyalogu 20 Aralık 2005 tarihinde ilk kez Londra'da gerçekleştirilmiştir (Zongze, 2008). 2005 yılında AB Anayasasının onaylanma sürecinde Fransa'da ve Hollanda'da gerçekleştirilen referandumlarının olumsuz sonuçlanması ile yürürlüğe girememesine rağmen; Çinli yazarlar Avrupa siyasi entegrasyonunun daha da ilerletilmesi konusundaki iyimserliklerini dile getirmiştir (Lexian, 2009: 316). 31 2.7. 2006-Günümüz: Çıkar Temelli İlişkiler Dönemi 6 Haziran 2006 tarihinde 2.AB-Çin Stratejik Diyalogu Pekin'de gerçekleştirilmiştir (Luan, 2006). Bu stratejik diyalog AB ile Çin arasındaki 9.AB-Çin Zirvesine hazırlanılmasına hizmet etmiş, böylece 9 Eylül 2006 tarihinde AB ile Çin arasında kapsamlı stratejik ortaklığı derinleştirmek maksadıyla 9.AB-Çin Zirvesi Helsinki'de gerçekleştirilmiştir (Commission, 2006a). 1995, 1998, 2001 ve 2003 yıllarında Avrupa Komisyonu, Çin üzerine politika belgelerini yayınlayarak Çin'in baş döndürücü değişiminin hızına AB'nin dinamik yapısı ışığında ayak uydurması için çalışmıştır. 24 Ekim 2006 tarihinde Avrupa Komisyonu AB ve Çin arasındaki ilişkileri "Yakın Ortaklar, Büyüyen Sorumluluklar" olarak tanımlamış ve Doğu Asya, Tayvan, silahsızlanma, Afrika, Tek Çin politikası gibi stratejik konulara önem verdiğini vurgulamıştır (Commission, 2006b). AB, Çin stratejisini yeniden formüle ederek Çin'in küresel meselelerde AB ile eşit olarak daha fazla sorumluluk alması ve uluslararası sorunların çözümünde ortak çalışılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu vurguyu yaparken, Çin’in hassas olduğu Tek Çin politikasını desteklediğini yinelemiştir. Avrupa Komisyonu, yayınladığı politika belgeleri aracılığıyla Çin ile proaktif bir politika ihtiyacını vurgulamıştır. Bu sayede Çin'e karşı AB politikasının güncellenmesi sağlanmıştır. AB Komisyonu, AB ile Çin arasındaki ilişkilere öncelik vermiştir. İlişkilerin temeli sadece ekonomik ve ticari bağlantıları kapsamamış, aynı zamanda küresel stratejik bakış açısını da içermiştir. Bununla birlikte genellikle üye ülkelerin ve Çin'in çıkarlarının uyumlaştırması zor olmasından dolayı Çin ile olan ilişkiler öncelikle Birliği ilgilendiren ikili bir mesele olarak algılanmıştır. Bu yüzden de Avrupa Komisyonerleri, 2004 yılında AB ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık olarak sürekliliğin sağlanması için ortalama haftada 4 ziyarete tekabül eden 206 ziyaret gerçekleştirmiştir (Jain, 2009: 145). Avrupa Komisyonu yayınladığı Çin ülke Strateji Belgesi'nde (2007-2013) AB'nin Çin'e yaklaşımındaki pragmatik amaçlarını 1998 yılında yayınladığı "Çin ile Kapsamlı bir ortaklık inşa etme" başlıklı politika belgesini temel alarak güncellemiştir (Snyder, 2009: 608). Küresel meselelerde AB'nin ile Çin'in eşit olarak sorumlu ortak olmaları amaçlanmıştır. Amaçların gerçekleştirilebilmesi için Çin'in yerine getirmesi gerekenler; piyasayı açması ve adil piyasa rekabetini sağlaması, ticari ve tarife dışı engelleri azaltması ve ortadan kaldırması, DTÖ' nün taahhütlerini ve sorumluluklarını tam olarak yerine 32 getirmesi, fikri mülkiyet haklarını koruması, temiz enerji teknolojileri ile çalışması, aktif ve sorumlu enerji ortağı olması, bilim ve teknoloji işbirliğini teşvik etmesi, BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak sorumlu uluslararası rolünü benimsemesi, insan haklarını koruması, insan hakları diyaloglarında sonuç merkezli olması, BM medeni ve siyasi haklar uluslararası sözleşmesini onaylaması, AB ile resmi diyaloga girmesi, Afrika'da yardım politikalarında şeffaf olması, Tayvan Körfezinde barış ve istikrarın devamını sağlaması, askeri harcamalarda şeffaf olması, bütün silahsızlanma antlaşmalarına uyması, kitle imha silahlarının ihracat kontrolünü güçlendirmesi olarak sıralanmıştır (Shambaugh, Sandschneider ve Hong, 2008). Bu politika belgesi AB'nin Çin'i izlemesi ve Çin'in AB'nin beklentilerini anlaması için amaçların gerçekleşmesini sağlayacak bir araç olarak görülmüştür. AB'nin ve Çin'in küresel meselelerde aktif rol oynama isteği ve hırsı her iki tarafın, aktif ve sorumlu uluslararası aktör olabilmek için beraber çalışmalarını gerekli kılmıştır. Uzun dönemde AB'nin Çin'e duyduğu ihtiyaç, Çin'in AB'ye duyduğu ihtiyaçtan daha fazla olmasından dolayı AB de ikili ilişkilerin geliştirmesine hız vermiştir. Karşılıklı bağımlılıktan bahsederken de tarafların birbirine bağımlı olduğunun, ancak taraflardan birinin daha çok bağımlı olduğunun, ilişkiye daha çok ihtiyaç duyduğunun,herhangi bir olumsuz gelişmeden daha çok etkilendiğinin ve pazarlık gücünün etkilenme derecesine göre belirlendiğinin altı çizilmiştir. 23 Eylül 2007 tarihinde Alman Şansölyesi Angela Merkel'in Dalai Lama ile görüşmesi, Çin ile ilişkilerde gerginlik yaşanmasına neden olmuştur, bu gerginlik de AB-Çin Zirvesine yansımıştır (Sutter, 2012: 294). Almanya'nın aksine Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy ise zirve boyunca Çin'e karşı insan hakları meselesinde uzlaşmacı bir tavır takınmıştır (Mattlin, 2009). 10. AB-Çin Zirvesi, Çin ile özellikle Almanya ve Fransa arasında gerilimin ve farklılıkların yansıdığı bir zirve olmuştur. 26 Kasım 2007 tarihinde yayınladığı makalesinde David Shambaugh, AB ile Çin arasındaki balayının erkenden bittiğini, evlilik sürecine geçildiğini; yalnız bu evliliğin çıkar temelli olduğunu ifade etmiştir (T. Zhang, 2011). AB ile Çin arasındaki ilişkiler üç temel dayanak üzerine kurulmuştur. İlk temel dayanak ekonomik ve sektörel diyalogları içeren ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. 28 Kasım 2007 tarihinde 10.AB-Çin Zirvesi Pekin'de Çin'in girişimi aracılığıyla AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari sorunları gidermek amacıyla AB-Çin Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalogu başlatılmıştır (Commission, 2007). Bu diyalog ikili 33 ekonomik ve ticari ilişkilerin ilerletilmesi için sürekli ve dinamik bir süreç olarak kabul edilmiştir ve ekonomik ve ticari sorunların çözümü için bir forum oluşturulmasını amaçlamıştır. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla gelişmesi stratejik ortaklığın ikinci ayağı Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalog vasıtasıyla somutlaşmış; ticari işbirliğinin temeli hiç değişmemiş olmasına rağmen, Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalog ile ekonomik görüşmelerin ve ilişkilerin şekli değişmiştir (Qingjiang, 2012: 57). Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticari Diyalog Mekanizması; çok taraflı ticaret sistemi, pazar erişimi ve ticarette karşılaşılan teknik engeller gibi stratejik ikili ticaret konuları, büyük ikili yatırım akışlarını etkinleştirmek amacıyla yatırım konuları, yenilik ve AB ile Çin arasındaki ekonomik işbirliği konuları ile ilgilenmiştir (Commission, 2009). 2008 yılının Mayıs ayında Avrupa Reformu için Merkez, AB'nin ve Çin'in yeni uluslararası düzeni şekillendirmesine yardımcı olduğundan bahsettiği "Avrupa ve Çin yeni dünya düzenini şekillendirebilir mi" başlıklı bir politika belgesi yayınlamıştır (Grant ve Barysch, 2008). AB üyesi ülkeler düzeyinde Çin, 2008 yılının Mart ayında Pekin olimpiyatlarına hazırlık aşamasındayken Tibetli rahiplerin Tibet ayaklanmasının 49. yıldönümünü kutlamak için Lhasa'da toplanmalarına çok sert müdahalede bulunmasıyla sorunlar yaşamıştır (Brown, 2012: 57). Paris'te, Londra'da ve diğer AB üyesi ülkelerin başkentlerinde Çin karşıtı protestolar AB ile Çin arasındaki ilişkilerde gerginliğin artmasına neden olmuştur. Birçok Avrupalı lider, özellikle İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin hükümetinin müdahalelerine cevap olarak olimpiyatların açılış seremonisine katılmayacaklarını ifade ederek Çin'i boykot etmiştir (Shen, 2009). Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy, son ana kadar açılış seremonisine katılıp katılmayacağını belirtmemiş olmasına rağmen Çin'i karşısına almamak adına açılış törenine katılmıştır (Zhao, 2011). Almanya eski Çin Büyükelçisi AB ile Çin arasındaki ilişkilerinde artan güçlüklerin Çin'i AB hakkında iyimser görüşlerini yeniden gözden geçirmeye zorladığını ve Çin'in AB'yi gözünde büyüttüğünü anlamasına yol açtığını vurgulamıştır (Mei, 2009). 2008 yılından bu yana, çeşitli uluslararası gelişmeler ve küresel krizler, değişimler Çin'in AB yaklaşımının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. AB'nin 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon antlaşması ile dış politika mekanizması yeniden düzenlenmiştir. Böylece AB'nin diğer üye ülkelerle ve küresel meselelerde daha tutarlı olması 34 amaçlanmıştır, bu sayede Avrupa entegrasyon ve uyum sürecinde önemli bir adım atılmıştır. ABD’de başlayan ve domino etkisi ile diğer ülkeleri de etkileyen küresel finansal kriz, 2008 ve 2009 yıllarında AB üyesi ülkelerinin ekonomilerinin küçülmesine, 2010 yılında da Avro bölgesinin durgunlaşarak borç krizinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2008-2009 Küresel finansal kriz ile beraber küresel güç dengesi ve uluslararası düzen karmaşık ve derin değişiklikler yaşamıştır. Kriz, Doğunun yükselmesine ve Batının ise düşüşe geçmesine neden olmuştur. Avrupa’da Avro bölgesi borç krizinin ortaya çıkması, Avrupa sanayisinin düşüşünü hızlandırmıştır. Avro bölgesi borç krizi nedeniyle Avro bölgesinde % 4,1 oranında küçülme yaşamıştır (Nanto, 2009: 88). 2010 yılında ise kriz Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda gibi ülkelere iflas riski ile yayılmıştır (Navarro, 2012: 100). Özetle; 2008-2009 Küresel finansal kriz, AB'ye önce ekonomik kriz olarak yansımış, ardından borç ve iflas krizine dönüşmüştür. Çin bu kriz sırasında geniş döviz rezervlerine sahip olduğunu Batı ekonomileri ekonomik kriz yaşarken, büyüyen tek ekonomi olarak göstermiştir (Heep, 2014: 97). Ekonomik kriz, Çin'in yükselişinin hızlanmasını sağlamıştır. Çin bu krizi fırsata dönüştürmeyi başarmıştır. Çince de tehlike ve fırsat anlamlarını içeren kriz kelimesi gibi ekonomik krizlerde Çin'e hem tehlike hem de fırsat yaratmıştır (Wang, 2000). Bu kriz, Çin’e yaramıştır. Çin, dünyanın büyük ölçekli ekonomileri arasındaki konumunu muhafaza ederek gelişmekte olan piyasa ekonomileri arasında lider bir güç olmuş, kendi gibi gelişmekte olan ülkelere göre çok daha hızlı gelişmiş ve büyümenin motoru olarak Çin'in dünyaya katkısı eşsiz olmuştur. Bu gelişme de ülkelerin birbirine ne kadar bağımlı olduklarının en önemli göstergesi olmuştur. Çin sadece 1997-1998 Asya finansal krizini değil, aynı zamanda 2008-2009 küresel finansal krizini de başarıyla bertaraf etmiştir. 1994 yılında rekabet gücünü ekonomik ilişkilerde arttırmak isteyen Çin’in devalüasyona başvurması ile ihracat gücü artmış, bu nedenle dış cari işlemler fazlası vermiştir, bu politika sayesinde Asya finansal krizinden diğer Asya ülkeleri kadar dış talebe dayalı büyümenin ağırlıklı olduğu Çin etkilenmemiştir. Küresel finansal kriz, küresel arenada kilit oyuncuların ABD ve Çin olduğunun vurgulanmasına neden olmuştur. Ekonomik ve finansal krizler AB ve Çin arasındaki karşılıklı bağımlılık derecesinin öneminin anlaşılmasını sağlamıştır. 2010 yılından beri, AB ile ilgili meselelerde Çin belirleyici olmuştur. Her iki taraf AB'nin yaşadığı finansal krizinin çözümü tartışmak için bir araya sıklıkla gelmiştir. Almanya, İngiltere ve Fransa, AB liderleri Çin'e ziyarette bulunduğu gibi; Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Başbakan Wen Jiabao, Başbakan Yardımcısı Li Keqiang Avrupa'ya iade-i ziyaretler gerçekleştirmiştir (Feng, 2013). 2009 ve 2010 yılları arasında Çin Kalkınma Bankası ve Çin İhracat-İthalat 35 Bankası gelişmekte olan ülkelere ve şirketlere en az 110 milyar dolar kredi vererek Dünya Bankasını geçmiştir. Avro bölgesi borç krizi, derinleşip yayıldıkça Çin medyası Avrupa'daki gelişmelere dikkat kesilmiştir (Sutter, 2012: 283). Avrupa'da uzun süren küresel finansal krizin; Çin ekonomisini ve Çin halkının refah seviyesini etkilemesi beklenmiştir, bu yüzden de krizin yıkıcı etkilerinden koruma anlayışıyla Güney Avrupa devletlerin kurtarılmasına katkıda bulunmaya çalışmış; Özellikle İzlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya ile ikili ilişkilerini arttırmıştır (Bussing-Burks, 2012: 32). Çin sıkıntılı iflas eşiğine gelmiş avro bölgesi ülkelerine yardım için kullanılabilecek yeni bir IMF tesisine 43 milyar dolar katkıda bulunmuştur (Gayathri, 2012). Kriz boyunca Çin aktif olarak çok taraflı diplomasiyi teşvik etmiştir, ancak ikili diplomasinin geleneksel avantajından da vazgeçmeyerek ikili ve çok taraflı diplomasi araçlarını kullanmıştır. AB, Çin'in ticari kapasitesi ve karşılıklı çıkarları doğrultusunda stratejik ortaklığın ve işbirliğinin kurulmasına ihtiyaç duymuştur. Avrupa'nın Çin’i kalkınmasını Çin’in düşük maliyetli üretiminden, büyüyen piyasasından, sermaye ve işgücü havuzunun genişlemesinden dolayı Avrupa dinamizmi için önemli tehditler olarak algılamasına da neden olmuştur. Bu durum, Çin ile ilişkilerde daha pragmatik ekonomik bir yaklaşım sergilenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. 4. AB-Çin Stratejik Diyalogu Pekin'de 19 Ocak 2009 tarihinde gerçekleştirilmiş ve aslında Aralık 2008'de yapılması gerekirken Çin'in Fransa'nın Dalai Lama ile görüşmesine tepki göstermesi sonucunda iptal edilmesine neden olduğu 11. AB-Çin Zirvesinin 20 Mayıs 2009 tarihinde Prag'da gerçekleştirilmesine hizmet etmiştir. Stratejik diyaloglar ABÇin zirvelerine ek olarak AB ile Çin arasındaki işbirliğinde stratejik meselelerin görüşülmesinin sağlanması için ortam yaratmıştır. AB ve Çin finansal kriz ve iklim değişikliği konularını ele almıştır. Bu zirvede liderler, Avrupa-Çin Temiz Enerji Merkezi Ortak Bildirisi ile ilgili bir anlaşma imzalamıştır (Carrapatoso ve Well, 2014). Çin Dışişleri Bakanı Zhang Zhijun, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde stratejik ortak olarak güveni arttırma, gelişime destek vermeyi güçlendirme, ilişkileri stratejik ortak olarak tanımlamayı derinleştirme, ortak saygı, eşit muamele ve kazan-kazan işbirliğini vurgulamıştır (Song, 2012). Çok kutuplu uluslararası dünya düzeninde artan bir şekilde işbirliği AB ve Çin için gerekli bir unsur olmuştur. 30 Kasım 2009 tarihinde Nanjing'deki 12. AB-Çin Zirvesi AB ile Çin arasındaki ilişkilerin daha fazla stratejik, kapsamlı ve istikrarlı olmasının insandan insana değişiminin ve kültürel işbirliğini güçlendirmenin gerektiği vurgulanmıştır (Song, 2012). AB ile Çin arasındaki birçok farklılığa rağmen iki stratejik ortak olarak ilişkilerin 36 devam etmesi gerekliliği hatırlatılmıştır. 30 Ağustos 2010 tarihinde AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton'ın Çin'i ziyaret etmesiyle 2006 yılında oluşturulan AB-Çin Stratejik Diyalogu, Yüksek Düzey Stratejik Diyaloguna dönüştürülmüştür (Chen ve Song, 2012). Yüksek düzey stratejik diyalog, ilişkilere rehberlik sağlanmasında lider bir rol oynamış ve anlamlı siyasi ve stratejik temasların birbirini takip etmesini sağlamıştır. Yüksek Düzey Stratejik Diyaloglar uluslararası barışa ve güvenliğe daha koordineli bir yaklaşımın sağlanmasında ve dış politika gündeminde belirgin bir rol oynamıştır. Stratejik diyaloglar ile AB ve Çin arasındaki ilişkilerdeki ikinci temel dayanak olan siyasi ilişkileri geliştirme hedeflenmiştir. AB ve Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde iki temel dayanak olarak, AB-Çin Zirvelerinin yanı sıra; 2008 yılından beri Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyalogunu ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey Stratejik Diyalogunu gerçekleştirmeye başlamıştır (Gill ve Small, 2012: 15). Yüksek Düzey Diyalogları AB-Çin zirveleri ve sektörel diyaloglar arasında aracı bir rol oynamıştır. 6 Ekim 2010 tarihinde Brüksel'de 13. AB-Çin Zirvesinde AB ve Çin, siyasi diyalogu güçlendirmek için dünya ekonomisinde sürdürülebilir kalkınma, ticaret ve yatırım konularını ele almıştır (Bo ve Chen, 2013). Çin, AB'nin karşı karşıya kaldığı avro bölgesi borç krizinden en az etkilenmeyi hedeflemiş ve zirvenin gündeminde ekonomik meselelerin yer almasını sağlamıştır. 16 ile 17 Aralık 2010 tarihlerinde AB'nin stratejik ortaklarının listelendiği ve bu listede Çin'in de yer aldığı Ashton raporu yayınlanmıştır (Chen ve Song, 2012). AB açısından Çin'in öneminin ve Çin'e duyulan gereksinimin artması Ashton raporunda özellikle Çin'e vurgu yapılmasını sağlamıştır. 2008 yılından beri Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyaloguna ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey Stratejik Diyaloguna ek olarak Çin'in Avrupa yaklaşımı ile benzerlikler kurma hedefi çerçevesinde 14 Şubat 2012 tarihinde Pekin'de 14. AB-Çin Zirvesinde; AB ve Çin tarafı, AB-Çin Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogunu kurmayı kabul etmiştir (Gill ve Small, 2014). Böylece AB ve Çin arasındaki ilişkilerdeki üçüncü temel dayanak olan kültürel ilişkileri geliştirme hedeflenmiştir. Dayanışma, güven ve işbirliği, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde vurgulanması gereken üç anahtar kavram olarak ortaya çıkmıştır. Bu zirve ile amaçlanan iki taraf arasındaki kültürel bağların geliştirilmesi olmuştur. AB ve Çin arasındaki işbirliğinde yeni bir etkileşim zemini yaratılmıştır. Brüksel'de 20 Eylül 2012 tarihinde 15. AB-Çin Zirvesinde, Çin AB'nin Avro bölgesi borç krizini çözmek için desteğini ve AB ile dayanışmasını devam ettirmek istediğini dile 37 getirdiği zirvede geniş piyasa erişimi, kamu ihale ve ihracat kredileri, AB ile Çin arasında stratejik ortaklık bünyesinde daha fazla işbirliği, ekonomik ve ticari ilişkiler, yenilik, uzay teknolojisi tartışılmıştır (Council, 2012). Bu zirve Wen Jiabao'nun Çin Başbakanı olarak katıldığı 10. ve son AB-Çin Zirvesi olmuştur; aynı zamanda, bu zirvede silah ambargosu ve Çin'in piyasa ekonomisi statüsü iki çözümlenememiş ve çözülememesinden hayal kırıklığı duyulan mesele olarak dile getirilmiştir (Bersick, 2014). Silah ambargosu, Çin’e piyasa ekonomisi statüsünün tanınmaması, ticari anlaşmazlıklar, insan hakları, fikri mülkiyet hakları meseleleri hala AB ile Çin arasında çözülememiştir. Özellikle insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meseleleri reel politik meselelerin geri planında kaldığından çözülememektedir. AB üyesi ülkelerin Çin ile kendi ikili ticari ilişkilerine çok daha fazla anlam atfetmelerinden dolayı 2012 yılında gerçekleştirilen iki AB-Çin zirvesinin beklenenden daha az stratejik etkisi olmuştur. 2010 yılından itibaren gerçekleştirilen zirvelerin ana gündem maddesi, Avro bölgesi borç krizinden kaynaklanan ekonomik ve ticari sorunları gidererek ekonomik ve ticari ilişkilerin canlandırmasını sağlamak olmuştur. AB üyesi ülkeler, AB ile Çin arasındaki ilişkilere göre birbirlerinden farklı çıkarlara ve beklentilere sahip olmalarından dolayı Çin ile ikili stratejik ortaklıklar kurmayı ve ilişkiler geliştirmeyi hedeflemiştir. Ortak Avrupa ve AB çıkarlarının yerine getirilmesinin önemi ikincil bir hedef haline getirilmiştir. AB ve Çin arasındaki işbirliği için bir yol haritası planı olarak adlandırılan AB-Çin İşbirliği için Stratejik 2020 Gündeminin kabul edilmesiyle 16. AB-Çin Zirvesinde; AB ve Çin arasındaki ilişkiler yeni bir ivme ve dinamizm kazanmıştır (Shixue, 2014). Xi Jinping gündemin dört ayağını; barış ve güvenlik, ekonomik refah, sürdürülebilir kalkınma, insandan insana değişim olarak ifade etmiştir (Isticioaia-Budura, 2014). 2 Nisan 2014 tarihinde Çin hükümeti, AB ile ilgili olarak "Çin'in AB ile ilgili Politika Belgesi: KazanKazan işbirliği ve ortak yarar için AB-Çin Kapsamlı Stratejik Ortaklığını Derinleştirme" başlıklı ikinci dış politika belgesini AB ile ilişkileri güçlendirmek amacıyla yayınlamış ve böylece çok kutupluluğa vurgu yapan Çin'in dış politikası çok kutuplu uluslararası dünya düzenini inşa etmek için stratejik olarak AB ve Çin fikir birliği paylaşan ortaklar olarak kabul edilmiştir (Ministry of Foreign Affairs of PRC, 2014). Karşılıklı bağımlılık teorisi çerçevesinde Çin de, en az AB kadar ilişkilerde stratejik ortaklık ve işbirliği boyutuna önem verdiğini ikinci dış politika belgesiyle belirtmiştir. İlişkilerin asimetrik bağımlılık ilişkilerini içermediği, her iki tarafın birbirine duyduğu ihtiyaçtan ve hassasiyetten anlaşılmaktadır, sadece etkilenme dereceleri farklılaşmaktadır. 38 AB ile Çin ilişkileri arasındaki ilişkiler ekonomik işbirliği şeklinde başlamış, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi ilişkilerin her alanda gelişmesine aracılık etmiş, ardından ilişkiler stratejik ortaklık halini almıştır. AB ile Çin arasındaki stratejik ortaklık her iki tarafın çıkarlarını ve istikrarını koruma temeli üzerine inşa edilmiştir. AB ile Çin arasındaki uzun dönemli, devamlılığı sağlanan stratejik ortaklık Avrupalı ve Çinli karar vericilerin politika üretme ve uygulama konusundaki başarılarının göstergesi olması açısından önem taşımıştır. Avrupa'da daha iddialı politikacıların seçilmesi de AB ile Çin arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuştur. AB ile Çin arasında daha iddialı politikaların takip edilmesine yol açmıştır. 2005 yılından önce, Batı Avrupa ülkelerinin çoğu lideri özellikle Almanya’nın Gerhard Schröder ve Fransa'nın Jacques Chirac gibi, Çin ile ilgili olumlu politikalar izlemiştir (D’Hooghe, 2011). Fransa’da Nicolas Sarkozy’in ve Almanya’da Angela Merkel’in iktidara gelmeleriyle Çin'e karşı daha agresif politikalar takip edilmeye başlanmış, özellikle Dalai Lama, insan hakları ve silah ambargosu meseleleri gündem maddeleri olarak yerini almış ve Nicolas Sarkozy’in ve Angela Merkel’in Dalai Lama ile görüşmesi ikili ilişkilerde gerginliklerin yaşanmasına neden olmuştur (Vogt, 2012). AB ve Çin arasındaki ilişkilerde dış politika karar alıcıları arasındaki etkileşimde ilişkilerin gidişatını yönlendirmiştir. Zamanın ruhu, Avrupa ve Çin arasında ilişkiler kurulmasını zorunlu hale getirmiş, Avrupa ile Çin arasındaki ilişkileri daha kolay anlayabilmek için yapılan sınıflandırma çerçevesinde ilişkiler değerlendirilirken her dönemin ilişkilerini etkileyen, değiştiren ya da geliştiren farklı dinamiklerin var olduğu tespit edilmiştir. AB ve Çin arasında başlayan ilişkiler ekonomik ve ticari kaynaklı olsa da her iki tarafta ilişkileri her alanda işbirliği ile geliştirmeyi tercih etmiştir. Artan karşılıklı bağımlılık ekonomik ilişkileri kapsamış olsa da her dönemin farklı dinamikleri ışığında ilişkilerin her alanında da yakınlaşma ihtiyacı hissedilmiştir. Bu doğrultuda ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi için çaba harcanmıştır. 2015 yılına kadar, AB ve Çin arasında 16 tane AB-Çin Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Avrupa Komisyonu ve Çin Dışişleri Bakanlığı ilişkilere verdiği önemi göstermek adına politika belgeleri yayınlamıştır. Uluslararası düzendeki gelişmelere ve değişimlere paralel olarak gündem maddeleri değişiklik göstermiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerde yaşanan anlaşmazlıklar ve çatışmalar zirvelerin iptal edilmesine veya gergin bir zeminde gerçekleştirilmesine neden olmuştur. Zirveler, AB üyesi ülkeler ile Çin arasındaki ikili ilişkilerden olumsuz etkilenmemiştir. İki tarafın birbirine duyduğu karşılıklı bağımlılık, zirvelere yansıyan anlaşmazlıkların kısa süreli olmasını ve işbirliğini 39 gereksinimini sağlamıştır. İki aktör arasında ekonomik ve ticari ilişkiler olarak başlayan ilişkiler, siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel alanlarda da ilerlemiştir. Her alanda ilerleyen ilişkiler yeni politika alanlarının ortaya çıkması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Taraflar, stratejik ortaklık tanımının içeriğinin doldurulması için yeni işbirliği alanları yaratmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerin her yönü ayrıntılı olarak ayrı bir bölümde ele alınacaktır. 40 41 3. AB İLE ÇİN ARASINDAKİ İLİŞKİLER AB ve Çin, son 20 yılda radikal değişikliklerle karşılaşmıştır. 2014 Eurostat verilerine göre, AB, 507 milyon vatandaşa (Eurostat, 2014), tek para birimine, dünyadaki en fazla Gayri Safi Yurt içi Hasılaya (GSYİH) sahip, uluslararası dünya düzeninin en önemli aktörü olmuştur. Çin; 1,35 milyar vatandaşa sahip, eşsiz ekonomik büyüme yaşayan bir ülke olmuştur (CIA, 2014). AB ile Çin arasındaki ilişkiler iki tamamlayıcı analiz olan liberalizm ve idealizm çerçevesinde ilerlemiştir. Uluslararası ilişkilerde temel olarak alınan kavram güç olmuştur. Realizme özgü olan asıl varsayım, uluslararası politikanın güç ve ulusal çıkar mücadelesi olarak tanımlanması olmuştur (Donnelly, 2002: 7). Realist yaklaşım çok açıkça göstermiştir ki; AB ve Çin aralarındaki ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek amacıyla ortak çıkarları paylaşmak amacıyla ilişkiler kurmuştur. Realizmin Soğuk Savaşın sona ermesini açıklayamaması popülerliğini yitirmesine neden olmuştur. Liberalizm, Soğuk savaşın ardından küreselleşme ve demokrasi eğilimleri sayesinde etkinliliğini arttırmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin temeli öncelikle ekonomik ve ticari dinamikliliğe dayanmıştır. Dünyanın ikinci büyük ticari ve ekonomik ilişkilerine sahip olan AB ile Çin, her alandan önce, ekonomik açıdan ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek ile ilgilenmiştir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerin ortaya çıkışı ekonomik ve ticari ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır. Şüphesiz AB, en temel ekonomik güç ve Çin için gelişmiş teknolojilere ve güçlü finansal kaynaklara sahip aktif ticari bir ortak olmuştur. Ekonomik işbirliği, Çin için önemli ve güçlü bir argüman halini almıştır. Çin ekonomisi geliştikçe, aynı oranda AB'nin Çin'e duyduğu ihtiyaç artmıştır. Çin, devasa üretici mal ve hizmet pazarı olmasının yanında, aynı zamanda ABD ve Avrupa hükümet tahvillerini satın alarak küresel ekonominin yönetiminde önemli rol oynayan bir aktör halini almıştır. Çin'in Avrupa mallarına, teknolojisine ve hizmetlerine artan talebi, Avrupa iş dünyasının büyümesi için de önemli bir fırsat yaratmıştır. Çin, büyüme stratejisinde kendi iç pazarını yatırım ve dış ticarete açarak birçok ülkenin Çin'e bağımlı olarak büyümelerini sağlamıştır. Bu durum da Çin'in Avrupa gözünde vazgeçilmez bir ülke olmasını sağlamıştır (Zakaria, 2005). 2014 yılı itibariyle AB, 28 üyeli dünyanın en büyük ticari birliği halini almıştır. 2004 yılından önce Çin, yeni üyelerin küçük ve az gelişmiş olmasından dolayı AB'nin genişlemesi ile hiç ilgilenmemiş, Komünist Doğu Avrupa ülkeleri komünizm sonrası Çin hükümetine şüphe ile yaklaşmış; Çinli iş adamlarına vize engeli koymuş ve Çin’de yatırım 42 yapmama kararı almıştır (Shambaugh, 2008). Çin de; Tayvan, Tibet ve insan hakları meselelerinden dolayı Doğu Avrupa ülkeleri ile yeni bağlar geliştirmek için olanaklar aramak zorunda olduğunun farkına varmıştır. AB’nin genişlemesi ile AB pazarı genişlediğinden AB ile Çin arasındaki ekonomik işbirliği için uzun dönemde önemli fırsatların ortaya çıkmasını sağlamıştır. İdealizm, ilişkilerin etik ve ahlaki ilkeler ve değerler çerçevesinde geliştirilmesini hedeflemektedir. İdealizm olması gereken ideal durumun gerçekleşmesi ve ideal bir dünyanın oluşturulması üzerine inşa edilmiştir. AB'nin kuruluş amacını gerçekleştirmesi, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanmasını teşvik etmesi, idealizmin başarısının önemli örneklerinden biri olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkilere idealist yaklaşım çerçevesinde bakıldığında, Çin yumuşak gücü kullanarak AB ile benzerliklerini bulmaya çalışarak ilişkilerini yönlendirmiştir. 1975 yılında ekonomik olarak başlayan AB ile Çin arasındaki ilişkilerin siyasi, askeri ve güvenlik ve son zamanlarda yumuşak güç ve kamu diplomasisi ışığında kültürel anlamda da geliştirilmesi ve derinleştirilmesi önem kazanmıştır. Çin'in yumuşak güç stratejisi, diğer ülkelerin vatandaşlarını etkileme temelli olmuştur. 2008 Pekin olimpiyatları ve 2010 Şanghay Expo, Çin'in dünyadaki popülerliğinin artmasını sağlamıştır. 2014 yılı itibariyle Avrupa'da toplam 149 Konfüçyüs Enstitüsü, 153 Konfüçyüs sınıfı aracılığıyla Hanban (Çince dil eğitiminden sorumlu Çin Ulusal Ofisi) Avrupa'nın deneyimlerini özellikle Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın kendi dillerini öğretme yöntemlerini dikkate alarak Çinceyi ve Çin kültürünü öğretmeyi tercih etmiştir (Confucius Institute, 2014). Eğitim, turizm, bilimsel ve teknolojik işbirliği ve bu doğrultuda yapılan projeler, bilim adamlarının ve araştırmacıların değişiminin teşviki, burslar Avrupa'da Çin'in yumuşak güç olmasını sağlamıştır. Bunun yanında Çin, başvurduğu ikna edici yöntemlerle Afrika, Asya ve Ortadoğu'da gelişmekte olan ülkelerde etkisini ve nüfuzunu arttırmıştır. Ekonomik yardımlar, krediler, altyapı projeleri, silinen borçlar, gönderilen doktorlar, ilaçlar ve tıbbi ekipmanlar,ilişkileri geliştirmek için hediye edilen pandalar Çin'in yumuşak gücünü arttırmasına yardımcı olmuştur. AB ve Çin ilişkilerini realist, liberal ve idealist çerçevede geliştirirken; her iki tarafında tek bir amacı olarak AB ve Çin arasındaki farkları en aza indirmek olmuştur. AB ve Çin arasındaki farklar; kültürel değerlerden, ortak tarihsel deneyimlere ve kimliğe sahip olmamalarından uluslararası sistemin her iki aktöre uygun gördüğü rolden kaynaklanmıştır (Snyder, 2009: 657). Çin, kendini istikrarlı egemen devlet olarak inşa etmiş ve barışçıl 43 yükselmesine öncelik vermiştir. AB'de bölgesel bütünleşmesine önem vererek kendini üniter egemen uluslar üstü bir güç olarak tanımlamıştır. Çin, modern normlara ve değerlere bağlıyken, AB modern üstü normlara ve değerlere bağlı olduğunu vurgulamıştır. 2002 yılında Cooper’ın 7 Nisanda Observer’da yayınladığı “The post modern state” başlıklı makaleye göre dünyada modern öncesi, modern ve modern sonrası olmak üzere üç çeşit ulus devlet vardır; Modern öncesi ulus devletler savaş halinde olan Taliban’ın Afganistan’ı, Burma ve Sudan gibi ulus devletlerdir, modern ulus devletler Çin gibi sadece ulusal çıkarlarına öncelik verirken, modern ötesi ulus devletler AB üyesi ülkeler gibi ulusal ve uluslararası çıkarlara aynı anda değer atfetmektedir (Cooper, 2002). AB ve Çin coğrafi olarak birbirinden uzak iki bölgede yer almaktadırlar. Bu yüzden de AB ile Çin arasında jeopolitik ve jeostratejik amaçlar bakımından doğrudan çıkar çatışmaları olmamıştır. Hong Kong ve Macau’nun barışçıl görüşmeler vasıtasıyla anakara Çin’e bağlanmasıyla AB ile Çin arasında herhangi bir jeopolitik sorun kalmamıştır. Bütün AB üyesi ülkeler, Çin’in Tek Çin politikasına bağlı olduklarını vurgulamıştır (Shambaugh, 2008). Çin'in var olan kimliği, Çin dış politikasını etkilemiştir. Çin, ejderha gibi sessiz ve sinsi hareketlerle sorunları çözmesinden dolayı kendisini ejderha ile özdeşleştirmiştir (Wu, 2011: 91). Holgslag'ın ifadeleriyle Avrupa'nın amacı da ejderhayı kafese koymak veya düşürüp yere yıkmak olmadığı gibi, sadece disiplin etmek olmuştur (Holslag, 2006). Her iki tarafta birbirlerini tehdit olarak algılamamıştır. Özellikle AB, Çin'in yükselişini güvenlik açısından tehdit olarak algılamamıştır. AB; ABD'yi değil, Çin'i ekonomik güç olarak görmüştür. Çizelge 3.1. AB'nin Ekonomik Güç Algısı 60 50 40 Çin 30 ABD 20 10 0 2008 2009 2010 Kaynak: Pew Research Center, 2014 2011 2012 2013 2014 44 AB ve Çin ortak sınırlara sahip olmamasına ve coğrafik olarak birbirinden uzak olmalarına rağmen ilişkilerini ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven çerçevesinde geliştirmeye ve derinleştirmeyi amaçlamıştır. Çin Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng Çin de on binlerce kilometrelik uzaklık olsa bile, anlayış olursa komşu gibi hissedilir şeklinde bir ifadenin mevcut olduğunu söylemiştir (Xiaosheng, 2012). 3.1. AB İle Çin Arasındaki Siyasi İlişkiler AB gelişmiş bir ekonomik güçtür, gelişmiş teknolojilere ve güçlü finansal kaynaklara sahiptir; ancak küresel siyasi bir güç olamamıştır. AB ve üye ülkeler uyumlu dış politikalardan ve uluslararası aktör olarak uzun dönem vizyonundan yoksun olduğundan, AB'nin ekonomik olmayan ilişkilerde uluslararası aktör olma kapasitesi sınırlı olarak kabul edilmiştir. Siyasi ve ekonomik anlamda 1883 yılında Napolyon Bonaparte'nin "Çin uyanırsa, dünyayı sallar" ifadesindeki gibi Çin'in hızlı büyümesi ve yükselmesi, AB'nin rolünü değiştirmiş, Çin’in siyasi ve ekonomik gelişmesini AB bir fırsat olarak görmüştür. AB de bu fırsatı değerlendirerek Çin'in reform politikasını desteklemiştir. Kendine güvenen Çin, çok kutuplu uluslararası dünya düzeninin inşası için gerekli bir araç ve amaç olarak görülmüştür. 1990'lardan itibaren Çin güçlendikçe kendisine olan güveni de aynı oranda artmış, bu gücün gelecekte daha sorumlu uluslararası bir aktör olmasına yardım edeceğine işaret olarak algılanmıştır. Avrupa kamuoyunun Çin hakkında bilgisi ve ilgisi Avrupa ve Çin arasındaki coğrafik ve kültürel uzaklıklardan dolayı yeterli şekilde olamamıştır. AB’ye göre Çin’in görünen iki yüzü vardır; bunlardan biri; kendine güvenen, barışçıl, yükselen süper güç, tek partili, muhafazakar orta sınıfa sahip, medeni ve siyasi haklardan önce ekonomik, sosyal ve kültürel haklara öncelik veren, Yeni Asya büyük oyununda önemli bir aktör olmaya çalışan, Asya'da ve Afrika'da yer alan diğer gelişen ülkeler tarafından takip edilen, 19. yüzyıl da İngiliz İmparatorluğu tarafından nüfuz altına alınmış olmasına rağmen kullanılamaz kaynakların aksine modern Çin kaynakları ve fırsatları çok olan bir ülke iken; diğer taraftan Çin, insan haklarını önemsemeyen, basını ve interneti keyfi olarak sansürleyen ve yasaklayan, insan hakları ile ilgili çalışan hukuk firmalarını kapatan, Tibet kültürüne ve diline zarar veren, anti-demokratik olan Sudan, Kuzey Kore, Özbekistan ve Burma'yı destekleyip ekonomik ve askeri yardım yapan, 2008 Pekin olimpiyat oyunlarını 45 ülke sıkıntılarını saklamak için kötüye kullanan bir ülke olarak görülmüştür (Wiessala, 2009: 92). Barışçıl gelişme üzerine Avrupa vurgusu Çin'in uyumlu bir dünya inşası için iyi bir model olarak benimsenmiştir. AB modeli, Çin'in sorumlu ve işbirliği yapmaya hazır imajını oluşturmuştur. Çin, AB'nin Çin'i yanlış algılamaları Çin barışçıl yükselişi prensibiyle hareket ederken çok taraflılığa, gerekli durumlarda ikili diplomasiye ağırlık vererek ortadan kaldırmaya çalışmış; özellikle 16. ve 17. Komünist Partisinin Ulusal kongrelerinde çok taraflı işbirliğine açık taahhütlerle vurgu yapmıştır (Telo, 2013). Çin gelişmek için; çok kutupluluk, bağımsızlık ve ulusal meselelere müdahale etmeme, ekonomik küreselleşme, uluslararası ilişkilerde demokratikleşme, kültürlerin, değerlerin, sosyal sistemlerin ve siyasal sistemlerin farklılaşması, sürdürülebilir kalkınma, yeni uluslararası siyasi ve ekonomik düzen kurma, rasyonel uluslararası finansal ve ticari sistem kurma, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi gibi yeni politikalar takip etmiştir (Shambaugh, 2008). Çin kamuoyu Çin dış politikasının şekillenmesini sağlamıştır. Çin'in AB politika yapım sürecinde en etkili grup; üniversite öğrencilerinden ve bilim adamlarından oluşan entelektüel grup olmuş, Çin'deki üniversite öğrencilerinin AB'nin küresel rolü ile ilgili olumlu görüşlere sahip olmaları Çin'in AB politikasına olumlu olarak yansımıştır (Liqun, 2008). Çin kamuoyunun % 90,2 oranında televizyondan, % 65,8 oranında gazetelerden, %48,9 oranında internetten AB hakkında bilgi sahibi olmuştur (Sun, 2013). Siyasi ilişkilerde; AB ile Çin; insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik meselelerine özellikle önem atfetmiştir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerinde zorluk çıkaran üç temel sosyal ve siyasi gelişme olarak; insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik meseleleri, Avrupa kamuoyunda Çin'e karşı oluşan olumsuz bakışın artması, uyumlu ve elverişli kurumsal ağı geliştirmek için kapasite yetersizliği kabul edilmiştir (Vogt, 2012). 1970'li ve 1980'li yılların aksine Avrupalı ve Çinli karar vericiler arasındaki görüşmeler insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, egemenlik gibi değerleri içermiştir. AB'nin ve Çin'in bu değerlere bakışında ciddi farklılıklar görülmüştür. Her iki tarafın, birbirlerinin niyetlerini, pragmatik çıkarlarını ve beklentilerini yanlış okuma ve algılama ihtimali ilişkilerin zorlanmasına, her iki taraf arasında siyasi anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 46 3.1.1. İnsan Hakları İnsan hakları, bireysel hakları ve kolektif hakları içeren evrensel değerlerdir. İnsan hakları meselesi, AB'nin dünyada teşvik etmeyi amaçladığı temel değerler arasındayken; Çin ile ilişkilerinde en hassas unsurlarından biri olarak uluslararası öneme sahip bir mesele halini almıştır. İnsan hakları meselesi AB ve Çin arasındaki ilişkinin yönünü belirlemiştir. Bu en istikrarsızlaştırıcı mesele olarak aralarındaki farklılıkların ortaya çıkmasına ve artmasına neden olmuştur. AB ile Çin; kültürel değerlerden, tarihi geçmişten ve çıkar farklılıklarından insan haklarını farklı yorumlamıştır. Çin'e göre; kültür bir ülkenin insan haklarını etkilemeyi sağlayan en güçlü araç olarak kabul edilmiştir (Kang, 2004: 82). Bu yüzden de AB'nin insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konularına bakışı ile Çin'in bu konulara bakışı birbirinden tamamen farklılık içermiştir. Çin’de insan hakları; geleneksel kültürden, konfüçyanizm ve Marksist düşüncelerden, demokratik ve sosyal devrimlerden ortaya çıkmıştır (Sullivan, 2003). Bu yüzden de Çin, gelişme modeline, kendi özel teorisine ve pratiğine sahip bir insan hakları bakışı geliştirmiştir (Wai, 2012). Liberal bir aktör olarak AB insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin evrenselliğini vurgulamıştır. 1978 yılında Uluslararası Af Örgütü, Çin'deki insan hakları ihlalleri ile ilgili "Çin'de siyasi tutukluluk" başlıklı bir rapor yayınlamıştır (Wan, 2001: 66). Çin'deki insan hakları ihlallerine rağmen, 1990'lı yıllara kadar AB Çin'deki insan hakları ihlallerini görmezden gelmeyi tercih etmiştir. AB'nin insan haklarının görmezden gelmeyi tercih etmesi; Çin'in de aynı şekilde insan haklarının korunmasına odaklanmamasına ve insan hakları ihlallerine göz yummasına neden olmuştur. 1990'lı yıllara kadar dünyanın ilgisinin SSCB, İran ve Güney Afrika'da olmasının insan haklarına önem ithaf edilmemiş olmasının en büyük nedeni kabul edilmiştir (Sullivan, 2007: 257). Avrupa ülkelerinin Çin'deki insan hakları ihlallerine bakışlarını etkileyen farklı sebepleri olmuştur; örneğin, Hong Kong'un statüsünün Çin ile işbirliğine bağlı olmasından dolayı, 1982 yılında İngiltere Başbakanı Margaret Thatchter, Çin'i resmi ziyareti sırasında Çin'deki insan hakları ihlallerini ve Uluslararası Af Örgütünün 1978 yılında yayınladığı raporu gündemine bile almamıştır (Yeh, 2010). Çin ikili ilişkilerin bir parçası olarak insan haklarını görmüştür. AB, insan haklarını uzun dönemli sosyal ve siyasi istikrar için hayati bir araç ve temel değer olarak görmüştür. 47 Çin devlet egemenliğini ve istikrarını insan haklarının önkoşulu olarak görmüştür. AB için insan haklarının korunması Çin'in demokrasi ve istikrar anlayışı ile mümkün olacağından Çin'de demokrasi ve istikrar anlayışının yavaş yavaş yerleşmesine yardımcı olmayı hedeflemiştir. 26 Şubat 1989 tarihinde Deng Xiaoping, ABD Başkanı George Bush ile buluşmuş ve istikrarsız bir ortamda hiçbir başarının mümkün olmayacağını savunmuştur (Marinelli, 2014: 40). 4 Haziran 1989 tarihinde Çin’de Tiananmen Meydanında öğrencilerin, aydınların, işçilerin reform ve demokrasi talebiyle başlattıkları protestolara ordunun sert bir biçimde müdahale etmesi, AB’nin insan haklarını gerekçe göstererek Çin ile askeri işbirliğini dondurmasına ve silah ticareti ile ilgili ambargo uygulamasına neden olmuştur. Çin'de devlet istikrarına karşı oldukları gerekçesiyle demokrasi duvarı aktivisti Wei Jingsheng ve Tiananmen Meydanı olayları sırasında Çin yapımı tankların önünde tek başına durarak tankların geçişini engellemeye çalışan tank adam Wang Dan'ın tekrardan tutuklanmasına karar verilmiştir (Copper ve Lee, 1997: 44). Çin, sağlığıyla ilgili sorunlar yaşayan muhalif Wei Jingsheng'i ABD'den tıbbi tedavi ve destek alması için 18 yıl tutuklu kaldıktan sonra 16 Kasım 1997 tarihinde hapisten çıkarmıştır (Bowman, 2000: 78). 1998 yılında tank adam Wang Dan da serbest bırakılmıştır (Wright, 2004). Çin, 2000 yılında Olimpiyat oyunlarına adaylığını koyarak 2008 olimpiyatlarının başkent Pekin'in ev sahipliğinde gerçekleşmesini sağlamak için uluslararası imajını ve tanıtımını düzeltmek adına tutuklular ile ilgili böyle bir atılımda bulunmuştur (Jarvie Hwang ve Brennan, 2008: 118). AET kurulduğundan beri, uluslararası ilişkiler alanında bağımsızlığın, özgürlüğün ve eşitliğin öneminin altını çizmiştir. 1992 yılında AB, Maastricht Antlaşmasıyla insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve özgürlük prensipleri üzerine kurulmuştur (Chalmers, Davies ve Monti, 2014: 249). 1992 Maastricht Antlaşmasının 6. maddesi ile AB, güvenliğini korumak; uluslararası barış, güvenlik ve işbirliğini teşvik etmek; demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, temel özgürlüklere saygıyı pekiştirmek ile görevlendirilmiştir (Psychogiopoulou, 2013). AB politikasının odak noktası olarak insan haklarına özellikle dikkat edilmeye başlanması ve insan haklarının standart diplomatik araçlara eklenmesinin sağlanmasıyla AB ile Çin arasındaki ilişkilerinde insan hakları da diplomatik bir mesele halini almıştır (Shen, 2013b). 1995 Çin Strateji Belgesinde AB Komisyonu, insan haklarının AB'nin dış politikasının önemli bir parçası olduğunu vurgulamıştır (Commission, 1995). Rasyonel, açık ve şeffaf bir toplum, AB'nin insan hakları politikasının temel amaçlarından biri halini almıştır. 28 ile 29 Haziran 1991 48 tarihleri arasında Avrupa Konseyi Lüksemburg Deklarasyonunda insan haklarının ülkelerin içişlerine müdahale aracı olarak kabul edilmemesi gerektiği ve üçüncü dünya ülkeleriyle insan hakları ile ilgili diyalogun önemli olduğu ifade edilmiştir (A.Williams, 2010: 143). AB'nin misyonunda ve vizyonunda insan haklarının öneminin vurgulaması Çin'in hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygıya dayalı açık bir topluma dönüşmesini desteklenmesinin AB ile Çin arasındaki ilişkilerin merkezini oluşturmuştur. AB üyesi 9 ülke Danimarka, Fransa, Finlandiya, Almanya, İtalya, İngiltere, Hollanda, İspanya ve İsveç; Çin'de insan hakları ve sivil toplum konusunda özel projeler başlatmıştır (Holslag, 2006). 1995 yılında Çin, BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansına ev sahipliği yapmıştır (Bohong, 2008). Çin'in insan haklarına bakışını beş faktör şekillendirmiştir; Birincisi, Batı emperyalizmine karşı olan Çin, ulusal egemenliğini korumayı ilk amaç olarak hedeflemiştir. Çin ulusal egemenliğini insan haklarının üstünde tutmuştur. Çin'de ulusal çıkarlarını yerine getirmek için istikrara ihtiyaç duymuştur. İstikrar, insan haklarının tanımının ön koşulu kabul edilmiştir. Devletin tam olarak egemen olmadığı ve başka ülkelerin kontrolü ve denetimi altında olduğu durumlarda insan haklarının garantisinin sağlanması imkanının olmayacağını vurgulamıştır. Çin, insan hakları meselesinde AB tarafından Sudan, Myanmar ve Zimbabwe ile bir tutulmaktan rahatsız olmuştur (Liang, 2008). Çin, insani müdahale hakkını ulusal egemenliğin ihlal edildiğine inandığından eleştirmiş ve Kosova meselesinde Sırbistan'a NATO müdahalesine karşı çıkmıştır (Wai, 2012). 2008 Pekin olimpiyatları Çin'in uluslararası topluma katılımını sembolize etmesi açısından önemli kabul edilmiştir. Pekin Olimpiyatları sırasında insan hakları aktivistlerinin ülke içerisindeki ve olimpiyat meşalesinin taşındığı ülkelerin başkentlerindeki protestolar Çin'in yumuşak güç kazanımlarına zarar vermiştir. Avrupa Parlamentosu Pekin olimpiyatlarının açılış töreninin bu protestolar sonucunda AB liderleri tarafından boykot edilmesi çağrısında bulunarak meseleyi insan hakları olarak gördüğünü ifade etmiştir. Çin meselenin ulusal egemenlik ile ilgili olduğunu savunmuştur. Çin, Pekin olimpiyatlarının zarar görerek yumuşak güç kazanımlarını kaybetmek istememiştir. 2008 Pekin olimpiyatları sırasında Çin’de melaminli süt tozundan üretilen bebek maması tüketen 300 000 bebekten 860 bebek hastaneye kaldırılmış ve 6 bebek böbrek tahribatından dolayı ölmüştür (Zang, Wallis ve Dick, 2013). Olimpiyatlara zarar gelmemesi için bu skandal saklanmış, olimpiyatlar sonuçlandıktan bir kaç hafta sonrasında 10 Eylül 2008 tarihinde ortaya çıkmıştır (D'Hooghe, 2015: 313). Bu skandal sonucunda Avrupa 49 Komisyonu, Çin'de üretilen sütü içeren bebek mamalarının Avrupa ülkelerine ithalatını yasaklamıştır (Grunor, 2009: 300). İkincisi, Çin; sert gücünü arttırmak amacıyla ekonomik büyümenin ve gelişmenin sürdürülmesi gerektiğine inanmıştır (Hu, 2012). Ekonomik gelişme devam ettikçe, AB Çin'in insan haklarına bakışında AB üyesi ülkeler ile ortak bir bakış açısı benimsemesinin mümkün olduğunu vurgulamıştır. AB üyesi ülkeler özellikle İngiltere, ekonomik gelişme ve insan hakları arasında bağlantı olduğunu savunmuştur. İngiltere Başbakanı David Cameron, 10 Kasım 2010 tarihli Pekin Üniversitesinde yaptığı konuşmasında ekonomik ve siyasi reformların birlikte yürüdüğüne dikkat çekmiştir (Holslag, 2014). AB ile Çin ilişkilerindeki insan hakları Doğu ile Batı arasındaki diyaloga fırsat sağlamıştır. Üçüncüsü, Çin her zaman insan haklarını Çin'e karşı olanların Çin'i aşağılamak için kullandıkları bir baskı aracı olarak görmüştür. 25 Aralık 2009 tarihinde Liu Xiaobo, Çin'de siyasi reform talep eden bir manifestonun yazılışında yer almasından dolayı Çin'e karşı yıkıcı eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle suçlanmış ve 11 yıl hapse mahkum edilmiştir (Benson, 2013: 164). Liu Xiaobo, 8 Ekim 2010 tarihli Nobel Barış Ödülünü kazanan ilk Çinli olmasına rağmen, Liu Xiaobo'ya Nobel Barış Ödülü verilmesini Çin öfkeyle karşılamış ve içişlerine bir müdahale olarak görmüştür (Wasserstrom, 2013: 96). Çin'e göre Avrupa, Batı merkezli hareket ederek Çin'in batılaşmasını sağlama ve Çin'e ders vermeye çalışma çabasında olduğundan insan haklarını bir araç olarak kullanmaya çalışmaktadır. Çin, Avrupa'nın geçmişten gelen yayılmacı ve sömürgeci tavrını canlandırmaya çalıştığı yönünde izlenime kapılmıştır (Zhang, 2012: 93). Avrupalı analistlere göre, AB'nin Çin'i etkilemesi ve şekillendirmesi mümkün görünmemiştir (Feng, 2013). 2004 ile 2007 yılları arasındaki dönemde silah ambargosunun kaldırılmasının gerekliliği tartışmalarından önce, AB Çin'in insan haklarının iyileştirilmesi konusunda ısrarda bulunmuştur. Avrupa'ya silah ambargosunun kaldırılabilmesi için öncelikle Çin'in insan haklarına bakışının düzeltilmesi gerektiği yönünde bir kanı hakim olmuştur. AB ile Çin 2004 yılından beri ilişkilerine stratejik ortaklık boyutunu eklemiştir; ancak birbirleri hakkında bazen yanlış algıya ve kanıya hakim olmaları, AB ile Çin arasındaki uzaklığın artmasına da neden olmuştur. Dördüncüsü, Çin; bireysel hakların temelini medeni ve siyasi hakların oluşturduğunu savunan AB'nin tam aksine ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gelişimine bağlı kabul etmiştir (Freeman ve Geeraerts, 2012). Medeni ve siyasi haklara göre ekonomik, sosyal ve 50 kültürel haklara öncelik vermiştir. Bu yüzden de BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini imzalamış olmasına rağmen hala onaylamamıştır. Çin aynı zamanda insan hakları meselesinde BM sürecinin bir parçası olmuş ve diğer ülkeleri insan hakları konularında cesaretlendirme de yapıcı bir rol oynamıştır. 1997 yılında Hong Kong'un Çin'e geri verilmesiyle Çin; insan haklarıyla ilgili olumlu tavrını göstermek adına uluslararası insan hakları sözleşmelerini imzalamak zorunda kalmıştır. 27 Ekim 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'in Washinghton resmi gezisi arifesinde Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 5 Ekim 1998 tarihinde de BM İnsan Hakları Komisyoneri Mary Robinson'un Çin ziyareti sonrasında ve Tony Blair'in İngiltere Başbakanı olarak ilk resmi ziyareti öncesinde Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi imzalanmıştır (Lee, 2007). Çin, insan hakları ile ilgili birçok uluslararası sözleşmeye taraf olmuştur. BM ikiz Sözleşmelerinin yanında Çin, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesini 1980 yılında, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Yok Edilmesine Dair Uluslararası Sözleşmeyi 1981 yılında, 1992 yılında Çocuk Hakları Sözleşmesini, 1988 yılında İşkencenin ve Gayri İnsani Diğer Küçük Düşürücü Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Sözleşmesini imzalayıp onaylamıştır (Svensson, 2002: 261). 2001 yılında da Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesini Ulusal Halk Kongresi onaylamasına rağmen, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini hala onaylamamıştır (Heilmann ve Schmidt, 2014:121). Çin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasında Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini onaylamayan tek ülke kalmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin hükümetinin Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini onaylanmasını geciktirmek için inandırıcı hiçbir nedeninin kalmadığını savunmuştur. AB, Çin'in Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesini onaylaması için cesaretlendirmeye çalışmıştır. 2012 Yabancı ülkeler ve İngiliz milletler Topluluğu Ofisi raporu ile İngiltere hükümeti, Çin'in insan hakları kayıtlarının düzeltilmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştir (Foreign and Commonwealth Office, 2012: 137). Çin'in mevcut ulusal mevzuatının ve uygulamalarının, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinde yer alan birçok insan hakkının ihlaline ve inkar edilmesine neden olduğu bilinmektedir. Hong Konglu gazeteci Ching Cheong uzun süre tutuklu kaldıktan sonra 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır (Weisenhaus, Glofcheski ve Ning, 2014: 211). Liu Xiaobo, mahkemeye sevk edilmeden tutuklu kalmış ve sonrasında 11 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır (Li, 2010: 43). 2009 yılının Aralık ayında Çin, İngiliz vatandaşı Akmal Shaikh'i uyuşturucu kaçakçılığından idam etmiştir (Zhao, 2013). Avrupalı hükümetler, Çin'in Avrupa 51 vatandaşının idamını kınamıştır. Günümüzde Çin'in idam cezasının kaldırılması olasılığı ile ilgili tartışmalar hala sürmektedir. AB ve hükümet dışı insan hakları örgütleri, Çin'deki idam cezasının kaldırılmasının gerektiğini vurgulamıştır. AB, idam cezasının kaldırılmasını teşvik eden işbirliği programlarını Çin ile beraber yürütmeye çalışmıştır (Balme, 2008). Çin'in AB'den tek beklentisi; Çin'in iç işlerine müdahale etmeyi durdurması ve insan hakları bakımından Çin'e baskı uygulamaktan vazgeçmesi olmuştur. Çin, insan haklarını müdahale ve baskı aracı olarak görmüştür. Beşincisi, Çin, insan haklarına bağlı olduğunu göstererek barışçıl yükselişi benimsediğini uluslararası kamuoyuna kanıtlamaya çalışmıştır. 2008 Pekin olimpiyat oyunları Çin'in barışçıl olduğunu göstermesinde Çin’e iyi bir fırsat sağlamıştır. Olimpiyat oyunlarının resmi sloganı, "Tek dünya, tek hayalken, Çin olimpiyatlar için "Yeni Pekin, Yeni Olimpiyatlar" olarak yeni bir slogan bile bularak fırsatı değerlendirmek için ne kadar istekli olduğunu göstermeye çalışmıştır (D'Hooghe, 2014: 224). Çin, insan haklarını ne kadar Avrupa ürünü olarak görse de, 2008 olimpiyat oyunları ile bütün dünyaya barışçıl yükselişini gösterme fırsatını değerlendirmek maksadıyla olimpiyat oyunları süresince yabancı ülkelerin gazetecilerinin internete girişine ve haber yapmalarına izin vermiştir (Anderson, 2009). Olimpiyat oyunları, kendine güvenen bir Çin yaratmayı başarmıştır. Çin, olimpiyatları Çin kültürünü, toplumunu ve ekonomisini kanıtlama ve tanıtma aracı olarak görmüştür. Çinli atletler, ülkenin tanıtılmasında önemli rol oynamıştır. Oyunlarda kadın ve erkek ayrımı olmamış, Çinli kadın atletlerde olimpiyat oyunları sırasında erkek meslektaşları kadar başarılı performans sergilemiştir (Askew, 2009). Çin'de spor geçmişi, batılı sporlarla tanışılmayla gerçekleşmiştir. Çin, AB ile ilişkilerin kültürel anlamda da gelişmesini ve derinleşmesini ve Çin’in yumuşak güç olmasını sağlama anlamında batı sporlarını araç olarak gördüğünden desteklemiştir. Popüler sporlar, önemli bir yumuşak güç unsuru olarak kabul edilmiştir. ABD'deki NBA maçları, dünyada 47 dilde ve 215 ülkede izlenmektedir. Sakatlığı yüzünden 30 yaşında emekli olmak zorunda kalan Yao Ming, 2011 yılına kadar NBA'da Houston Rockets takımında oynayarak kültür elçiliği yapmıştır (Lai, 2012). AB ile Çin arasındaki insan hakları meselesi AB-Çin insan hakları diyalogundan, Avrupa Parlamentosunun, Avrupa Komisyonunun, AB Bakanlar Konseyinin çalışmalarından etkilenmiştir (Wiessala, 2009: 94). Uluslararası insan haklarının gelişmesinin tek yolu diyalog ve işbirliği olarak kabul edilmiştir. Her iki taraf, insan 52 hakları işbirliği için ana araç olarak AB-Çin insan hakları diyalogunun olması gerektiğini kabul etmiştir. 1995 yılından beri; AB ve Çin, yılda iki defa AB-Çin insan hakları diyalogu ile işbirliğini arttırma yolunu tercih etmiştir. Bu insan hakları diyaloglarının amacı ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven çerçevesinde AB ile Çin insan hakları diyalogunu canlandırma, Çin'deki insan hakları alanındaki kamunun konumunu güçlendirme rolünü yerine getirme, AB ve Çin arasındaki insan haklarına bakış farklılıklarını en aza indirme, Çin'in Medeni ve Siyasi haklar uluslararası sözleşmesini onaylamasını ve uygulamasını teşvik etme, bütün tutukluların temel haklarına saygı duyulmasını ile Tibet'teki ve Sincan'daki dini ve kültürel hakların özgürlüğüne saygı duyulmasını sağlama olmuştur (Kinzelbach, 2010). AB-Çin insan hakları diyalogları, 1995 yılından günümüze kadar AB'nin beklediği gibi herhangi bir somut sonuca ulaşamadan devam etmiştir. Bu yüzden de bu mevcut haliyle devam eden insan hakları diyalogun beklendiği gibi ilişkilerin stratejik ortaklık boyutuna olumlu etkisi olamamıştır. Çin'in insan hakları politikaları, insan hakları alanında AB ile Çin arasındaki işbirliğinin sınırlı olmasına neden olmuştur. 2010 yılından bu yana, her iki taraf AB'nin yılda iki kez toplantı gerçekleştirilmesini istemesine rağmen, sadece yılda bir kez bir araya gelinmiştir. AB ve Çin insan hakları diyalogu, öncelikli olarak insan haklarına odaklanmanın gerekliliğini vurgulamasına rağmen; Çin, hiçbir zaman AB için insan hakları bağlamında kolay bir ortak olmamıştır. 2004 yılında "devlet insan haklarını korur ve saygı duyar." hükmü Çin Anayasasının 33. maddesine eklenmiştir (Baik, 2012: 112). Böylece, insan haklarına saygı ve güven şartı anayasada yer almıştır. Çin'in hukuk terminolojisinde insan hakları kavramı ilk kez yer almıştır. Çin anayasasında insan hakları ile ilgili hükümlerde değişikliklerle insan haklarının korunması amaçlanmıştır. Çin’de insan haklarının eksikliğinden ve yokluğundan keyfi adalet, işkence, katı kurallı işçi kampları, sansürlenmiş basın ve medya organları, sınırlandırılmış bireysel, dinsel ve sosyal özgürlükler, dernek özgürlüğü kısıtlaması gibi sorunlarla karşılaşılmıştır (Stanzel, 2008). Çin, 2004 yılının Mart ayında anayasasını değiştirmiş ve göçmen işçiler ve AIDS ilgili sosyal sorunlarda olumlu gelişmeler olmasına rağmen, Çin'deki insan hakları ihlallerini devam etmesi AB'nin endişelerinin artmasına neden olmuştur (European Council, 2004). Çin Anayasası ile BM’nin ikiz uluslararası sözleşmesi arasında insan hakları ifadeleri ile ilgili büyük farklılıkların olması AB ile Çin arasında insan hakları meselesinin siyasi bir meseleye dönüşme riskini ortaya çıkarmıştır. AB ile Çin insan 53 hakları ile ilgili politikalarında bir türlü işbirliğini sağlayamamıştır. AB-Çin insan hakları diyalogları bir türlü beklenen etkiyi yaratamamış olsa da, AB kurumları son yıllarda Çin'deki insan hakları ihlalleri ile ilgili daha fazla duyarlı olmaya başlamıştır. Avrupa kurumları arasında Avrupa Parlamentosu, Çin'deki insan hakları ihlallerine karşı en fazla sesini çıkaran Avrupa kurumu olmuştur (Wai, 2012). Avrupa Parlamentosu, AB ile Çin ilişkilerinde insan haklarının geliştirilmesinin önemini vurgulamasına rağmen; etki anlamında AB’nin Çin politikasının siyasi yönünü değiştirme de yeterince güçlü olamamıştır. 2007 yılından bu yana Avrupa Parlamentosu tarafından defalarca insan hakları ihlalleri, Tibet meselesi ve Çin'in Afrika ile koşulsuz ilişkileri eleştirilmiştir. Eleştirilere rağmen; Avrupa Parlamentosunun AB'nin Çin'e yönelik politikalarını etkilemesi mümkün olmamıştır. Tüm bu durumlarda, Parlamento AB üyesi ülkelerin kendi talepleri ile Çin'e karşı durmasını ve insan hakları ihlalleri durumunda yaptırımlar açıklamasını ve uygulamaya teşvik etmesini beklemiştir. Avrupa Parlamentosu'nun Çin'deki insan hakları ihlalleri çerçevesinde özellikle Tibet meselesi ile ilgilenmesi Çin’i çok rahatsız etmiştir. Çin AB'den Çin'in iç işlerine karışmayı ve insan hakları bakımından Çin'e baskı yapmayı durdurmasını beklemiştir. 2008 yılının Aralık ayında Avrupa Parlamentosunun, yıllık Sakharov Özgür Düşünce Ödülünü Çin'deki AIDS hastalarının haklarının savunucusu tutuklu Hu Jia'ya vermesini kınamıştır (Men, 2014). 13 Aralık 2012 tarihinde Avrupa Parlamentosu Çin'de "ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma, basın özgürlüğü ve bir sendikaya katılma haklarının baskıyla uygulanmasına karşı olduklarını belirten bir karar kabul etmiştir (European Parliament, 2012). 2012 yılında BM İnsan Hakları Konseyi internette ifade özgürlüğü hakkını temel insan hakkı olarak tanıyan bir karar almıştır (Amanatidis ve Palla, 2014: 33). Çinli yetkililer tarafından internet kontrolünü ve sansürünü kolaylaştıran Çin'in yeni yasaları eleştiri ile karşı karşıya kalmıştır. 1 Ocak 2006 tarihinde internet arama motoru Google, Çinli vatandaşların aramalarına sansür koyan versiyonunu çıkarmıştır (Klang, 2006). Buna rağmen Çin'de uygulanan sansür uygulamalarının Google'a baskıya ve siber saldırılara neden olmasına dayanamayan Google, 2009 yılında Çin'den çekilme kararı almıştır (Stair ve Reynolds, 2012: 399). Arama motoru olarak sansür uygulamayan Hong Kong temelli Çince arama motoruna kullanıcılarını yönlendirmiştir (Hsueh, 2011: 109). Sınır tanımayan gazeteciler örgütüne göre, 2014 yılında basın özgürlüğü konusunda 180 ülke içinde Çin'in, 175. sırada olması Çin'de basın özgürlüğünün geldiği noktayı göstermiştir (World Press Freedom Index, 2014). 54 Çin'deki insan hakları ile ilgili Avrupa Komisyonunu da, üye ülkelerden daha fazla rol oynamıştır. Uygulamada, Avrupa Komisyonu Çin ile ekonomik işbirliğini çeşitli şekillerde geliştirmekte olan AB'nin uluslar üstü seviyede en temel organı olmuştur. 1990'ların ortalarından 2005 yılına kadar, Komisyon, siyasi ve stratejik ilişkiler yerine ekonomik ve ticari meselelere öncelik vermiştir (Wong, 2012). 2006 yılından bu yana, Komisyon, insan hakları ile ilgili meselelere daha fazla ilgili hale gelmiştir (Taylor, 2011). 1999 yılında Falun Gong dini hareketinin Çin hükümetine karşı muhaliflik içermesinden dolayı yasaklanarak Falun Gong üyelerinin yargılanmadan Çin işçi kamplarına ve yeniden eğitilmek için akıl sağlığı kurumlarına gönderilmesini eleştirmiştir (Killion, 2006:105). Avrupa Komisyonu, insan hakları ile ilgili projelerin ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Bu projeler ile Çin'de insan haklarının koşulları geliştirilmeye çalışılmıştır. AB ve Çin arasındaki insan hakları ile ilgili geliştirdikleri işbirliği projeleri ile insan haklarının geliştirilmesi sadece diyaloglara bırakılmamıştır. Avrupa Komisyonu insan hakları ile ilgili politikaların başarılı olması için finansal, teknik ve diplomatik baskıları gerekli yöntemler olarak görmüştür (Timmermann, 2008). Buna rağmen; Avrupa Komisyonunun da Çin'de insan haklarını geliştirme becerisi zayıf kalmıştır. AB ile Çin ilişkilerinde insan haklarının 2 boyutu olmuştur; Birincisi, ticari antlaşmalardaki insan hakları, Hong Kong'daki ve Çin'deki ifade özgürlüğünün ve medyanın kontrolü, Tiananmen Meydanı olayından beri muhalefetin ve muhaliflerin tutuklanması ve ölüm cezalarına çarptırılması, Tibet'in Çinlileştirilmesi, Dalai Lama'nın, Hristiyanların, Müslümanların durumu ve Falun Gong dini hareketinin yasaklanması, Çin'de suça sert müdahale kampanyaları, Çin'in yargı sistemi ve yasal reform adımları, medeni ve siyasi haklar uluslararası sözleşmesinin Çin tarafından onaylanmamış olması, Myanmar'ın durumu, Tayvan'ın ulusal kimliği, silah ambargosu meseleleri AB'nin Çin'i ciddi olarak eleştirmesine neden olmuştur (Wiessala, 2009). Çin'in insan hakları kayıtları, Çin'in ulusal kimliğinde mücadelelere neden olmuştur. İkinci boyut; terörizmle mücadele, iklim değişikliği, Myanmar politikaları AB'yi ile Çin'i birbirine yakınlaştıran, her iki tarafın da çıkarı olan insan hakları konuları olarak kabul edilmiştir (Gardner, 2005: 156). AB'nin Çin yaklaşımı değerlendirildiğinde, insan hakları konusunun AB üyesi ülkelerinin istediği zaman kullandığı diplomatik bir araç olduğu dikkat çekmiştir. AB, Çin de insan haklarının ve hukuk reformlarının 55 gerçekleştirilmesini sağlayan itici güç haline gelmeyi hedeflemiştir. AB'nin bu misyonu Çin’in insan haklarını geliştirilmesi için önemli bir mekanizma olarak görev yapmıştır. AB üyesi ülkeler, Çin'i insan haklarına saygı konusunda farklı zorlama yöntemlerine başvurarak insan haklarına uyulmasını sağlamaya çalışsalar da, hemfikir oldukları bir konu vardır ki, o da Çin'de insan haklarına saygının bekledikleri düzeyde ilerlemiyor oluşudur. Çizelge 3.2. AB üyesi 3 büyük ülkenin Çin'de insan haklarına bakışı(%) Almanya Fransa İngiltere 0 20 40 60 80 100 Kaynak:Pew Research Center,2014 AB üyesi ülkeler arasında insan haklarını konusunda uyum eksikliklerinin yaşanması, Çin de insan haklarına saygı duyulmasını teşvik etmelerini etkilemiştir. Çin'in hızlı ekonomik gelişmesi, Çin'e duyulan ihtiyaçtan dolayı AB üyesi ülkelerini Çin'e karşı zora sokmuştur. AB üyesi ülkelerin iflas noktasında karşı karşıya kaldıkları Avro bölgesi borç krizi sonucunda Çin'den aldıkları ekonomik destek ve duydukları jeopolitik kaygılar Çin'e insan hakları bakımından baskı yapmalarına engel olmuştur. İnsan hakları meselesi, ekonomik ve ticari meselelerin yanında ikincil plana atılmıştır. 3.1.2. Hukukun Üstünlüğü Çin Komünist Partisi hukukun üstünlüğünü siyasi bir argüman olarak görmüştür. AB'nin önem verdiği insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri, Çin Komünist Partisinin kurallarından ve bakış açısından oldukça farklı kabul edilmiştir. Çin'de bütün güç, asayiş olarak kabul edilen polis, mahkemeler ve savcı olmak üzere üç organa verilmiştir (Trevaskes, 2007: 125). Kamu güvenlik görevlileri, yeterli kanıt için keyfi olarak araştırma ve soruşturma ile ilgilenmiştir (Wai, 2012). 1 Mart 2006 tarihinden beri yürürlükte olan Kamu güvenlik yönetimi ve Cezalandırma ile ilgili ulusal yasada tutukluluk halinin 10 ile 15 gün sürebileceği kabul edilmiştir (Fu ve Choy, 2009). Zhao 56 Lianhai, Çin'de çocukları sütten zehirlenen aileler ile birlikte protestolar düzenlemiş, ülkesine karşı protesto girişimlerinden dolayı suçlanmış ve mahkemeye sevk edilmeden 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra 2,5 yıl hapse mahkum olmuştur (Benney, 2012: 89). Buna rağmen; Çinli liderler Çin'in hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde yönetildiğini ifade etmiştir. 1980'lerde insan hakları meselesi AB ile Çin arasında gündem iken; 1990’lar da AB ile Çin arasındaki ilişkilerde insan haklarının yanında hukukun üstünlüğü de çok dikkat çeken gündem maddelerinden biri olarak eklenmiştir. AB'nin Çin ile ilgili gündeminde hukukun üstünlüğü temelli açık toplum ve kurumların oluşturulması olmuştur. 1998 yılından beri bütün politika belgelerinde, Çin'in hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı temelli açık topluma dönüşümünün gerekliliği vurgulanarak desteklenmiştir. AB'nin Çin ile işbirliğinde Çin'de hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi önem taşımıştır. Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerde işbirliği ve AB'nin ekonomik ve ticari çıkarları Çin'in insan hakları ve hukukun üstünlüğünü savunan bir ülkeye dönüşmesinin desteklenmesinin önüne geçmiştir. Bunun yanında AB, hukukun üstünlüğü alanındaki programlarını Çin'deki ulusal reform sürecini desteklemek maksadıyla gündemine almış ve ABD'ye göre yatırımlarını arttırmıştır (Shambaugh, 2008). AB'nin Yasal ve Adli İşbirliği Programı (2000-2004), Çin'de dört yıllık sürede hukukun üstünlüğünü güçlendirmeyi amaçlamıştır (Shen, 2013b). AB'nin fon bakımından 13,5 milyon avro yatırım yaptığı en büyük programı olan AB-Çin yasal ve adli işbirliği programı Mart 2000 tarihinde başlamış; bu program ile mevzuat, yönetmelik ve kurallar reformunun oluşturulması, hukuk ve yargı kuruluşlarında kapasite arttırılması, hukuk sistemi bilincinin ve erişiminin arttırılması amaçlanmıştır (Wiessala, 2009: 98). Çin'de hukukun üstünlüğünü desteklemek amacıyla Çinli avukatların değişim ve eğitim programlarına dahil olmasını öngörmüştür (Wai, 2012). Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin onaylanması ve uygulanması için önemli olan bir diğer program olarak AB-Çin Ağı oluşturularak insan hakları ile bağlantılı seminerler düzenlenmesini teşvik etme amacını gerçekleştirmeyi sağlamıştır (Shen, 2013b). AB'nin başlattığı programlar; amaçlarına ulaşamamıştır; ancak ortak anlayışın, ortak saygının, ortak güvenin yaratılabilmesinin ve ilişkilerde işbirliği alanlarının ortaya konulmasının başarılması açısından önemli bir araç görevi görmüştür. 57 AB üyesi ülkelerden özellikle Almanya'nın gündeminde hukukun üstünlüğü meselesi dikkate alınarak Çin ile işbirliği projelerinin yürütülmesinin teşvik edilmesi yer almıştır. 1999 yılından beri Almanya, Çin ile insan hakları diyalogu başlatmayı uygun bulmuştur (Mohr, 2010: 246). 30 Haziran 2000 tarihinde Almanya ile Çin arasında hukuk sempozyumlarının düzenlenmesini kabul eden iki taraf bir hukuk antlaşması imzalamıştır (Schulte-Kulkman, 2005). Çin'in yasal gelişmesi ve ulusal düzenlemeleri, Kıta Avrupa hukukundan özellikle Alman hukukundan etkilenmiştir (Blasek, 2015: 7). Alman-Çin Hukuk Enstitüsü, 1989 yılının başlarında Nanjing Üniversitesinde kurulmuştur (Wacker, 2010). Almanya, Çin ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerini garanti altına almak istediğinden Çin'in insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında gelişmesini teşvik etmiş ve batı değerlerine saygılı kendisine benzeyen bir ülke yaratmaya ve Çin kaynaklı riski ve tehdidi ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Almanya, Çin'in reformlarına katkıda bulunmak amacıyla Çin ile her alanda işbirliği yapma arayışlarında bulunmuştur. 3.1.3. Demokrasi Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü, istikrar bir devletin temel unsurları olarak kabul edilmiştir. Ian Manners'a göre demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve barış AB’nin 5 temel normu olduğundan bu normlar AB'yi Çin'e göre farklı normatif güç haline getirmiştir (Manners, 2002). Batının demokrasi anlayışına hukukun üstünlüğü, gücünü halktan alan devlet gücü, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, bağımsız ve açık sivil toplum, çok partili sistem, insan hakları katkıda bulunmuştur (Weil ve Jing, 2012). Liberal bir aktör olan AB; demokrasinin önemini, demokrasinin istikrar demek olduğunun ve demokratik ülkelerin birbiriyle savaşmayacağının altını çizerek vurgulamıştır. Çin, demokrasi anlayışına ve değerlerine önem atfetmiştir; ancak Çin'de demokrasinin uygulanışı batı demokratik sistemlerinden ve batı tarzından oldukça farklı olmuştur. Pankaj Mishra, The Guardian gazetesinde yayınladığını makalesinde Çin'in, sanayi devriminden bu yana dünyanın en hızlı yükselen ülkesi olarak beklenmedik bir şekilde dünya sahnesindeki yerini aldığını, ülkenin niyetlerinin çoğunlukla bilinmemekle beraber, Batı tarzı demokrasiden uzaklığının göz ardı edilemeyeceğini ifade etmiştir (Mishra, 2011). Pan Wei, 2003 yılında yazdığı makalede Çin için en uygun çözümün batı tarzı demokrasi yerine hukukun üstünlüğünün temel alındığı tek parti yönetimi olduğunu 58 savunmuştur (Wei, 2003). Çin, demokrasiyi kendi terminolojisine göre ulusun kültürel geçmişi ve sosyalizm ideolojisinin iyi bir hükümet tarafından bir araya getirilmesi olarak tanımlamıştır (Weil ve Jing, 2012). Çin'de Batı'daki gibi güçlü bir demokrasi geleneği kurulamamıştır. Demokrasi, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğü temelli olarak ifade edilmiş olmasına rağmen, Çin'de demokrasi ÇKP'nin otoritesi ve liderliği altında uygulanmıştır (Wai, 2012). 1978 yılından beri uygulanan ekonomik reform ve açık kapı politikaları Çin halkının standartlarını geliştirmesinin yanında ÇKP'nin liderlik konumunun pekiştirmesine yardımcı olmuştur (Men, 2008). ÇKP'nin ülkede güçlü olmasının nedeni Çin'in demokratik değerlerle iç içe olması olarak kabul edilmiştir. Batının demokrasi anlayışına göre, tek partinin hakimiyeti ile gerçek demokrasinin işlevselliğini açıklamak mümkün olmamıştır. Çin, yayınladığı 2006 Demokrasi ile ilgili Beyaz Kitap ile batı tarzı demokrasinin Çin için siyasi sistem olarak uygun bir model olmadığını ve bu model hakkında Çin'in şüphelere sahip olduğunu tekrar vurgulamıştır (Stanzel, 2008). Çin demokrasiyi yerleştirmeye çaba harcadığını belirtmiş, hatta 17. Parti kongresinde 2020'ye kadar Çin halkı için demokratik hakların arttırılması ve ÇKP üyesi olmayanlara yönetimde daha fazla yer verilmesi hedefi ile ilgili Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao söz vererek 69 kez demokrasi kelimesini kullanmıştır (Weil ve Jing, 2012). Sonuç olarak, batı tarzı demokrasinin Çin'de uygulanabilmesi mümkün görünmemiştir. Çin, demokrasinin iç mesele olduğuna dışarıdan müdahale ile gerçekleşmesinin mümkün olmadığını savunmuştur (B, Zhang, 2012: 59). AB, istikrar için gerekirse demokratik değerlerin dışarıdan müdahale ile gerçekleşebileceğini ifade etmiştir. Çin, AB'nin müdahalesini batı tarzı önyargı olarak kabul etmiştir. 1978 yılı Çin için önemli bir yıl olmuştur. 1978 yılı, 1949 yılından beri Çin'de ilk defa bir demokrasi hareketine sahne olmuştur. 1978 yılının Kasım ayından itibaren Demokrasi Duvarına Deng Xiaoping'i öven ve Mao’nun iktidarda olduğu süreci kınayan posterleri asma eylemi gençler, öğrenciler ve işçiler tarafından Deng Xiaoping'in izniyle yaygınlık kazanmış, ancak Deng Xiaoping'i öven posterlerin yerini eleştiren posterlerin almasıyla bu hareket kısa süreli olmuş ve aktivist Wei Jingsheng; Deng Xiaoping'in dört modernleşme programına karşı beşinci modernleşme bildirisiyle demokratik reform talebinde bulunan bir poster astığı gerekçesiyle 15 yıl tutuklanmıştır (Mitter, 2004: 251). Bu durum da ekonomik liberalleşme ile demokratikleşmenin aynı anda olamayacağının kanıtı olmuştur. Çin, günümüzde ekonomik reformları kucaklamış, bölgesel güç olarak önemli olduğunu kanıtlamış, ekonomik büyümeyi deneyimlemiş bir 59 ülke halini almış; ancak AB'ye göre Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen demokratik olmayan otoriter bir ülke olarak anılmaya devam etmiştir (Friedman, 2008). 1989 yılı Çin tarafından ikinci demokrasi hareketi ve ÇKP'ye karşı önemli bir meydan okuma olarak algılanmıştır. Kevin O'Brien, birçok protestonun gerçekleştirilmesi ile ilgili rejimin zayıf olduğu yönünde kanılara varmamak gerektiğini, hatta hükümetin protestoları şiddetle bastırmadan protestolara izin vermesini kendine güvenin işareti olarak algılamanın mümkün olduğunu ifade etmiştir (O'Brien, 2009). Çin, özellikle 1989 Tiananmen Meydanı olaylarını ÇKP'ye karşı yapılmış bir protesto olarak görmüştür. Bu yüzden de protestoları sert bir şekilde bastırma gereği duymuştur. Tiananmen Meydanı olaylarını Çin'in sert bir şekilde bastırması sosyo-politik istikrarına ve uluslararası imajına zarar vermiştir. AB, Tiananmen Meydanı olaylarını demokratik hakların ve insan haklarının ihlali olarak görmüştür ve Çin'e ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosu uygulamaya başlamıştır (Edmonds, 2002). Çin hükümeti ise, AB'nin tam tersine Tiananmen Meydanında yaşanan protestolarının sert bir biçimde bastırılmasını iç meselesi olarak görmüş ve AB'nin Çin'in içişlerine karışmaya hakkı olmadığını savunmuştur. AB; demokratik, hukukun üstünlüğünü önemli kabul eden ve insan haklarına saygılı bir ortak olarak Çin'i görmek istemiştir. AB, Çin'i ikna ederek demokrasisini geliştirmesini ve insan haklarına saygılı hale gelmesini sağlamayı denemiştir. Ulusal istikrar, Çin hükümetinin uzun dönem planı ve Çin halkının temel talebi olarak kabul edilmiştir. Çin, batı tarzı demokrasinin ulusal istikrarına zarar vereceğine inanmıştır. AB ile Çin arasında gerçekleştirilen zirvelerde ve diyaloglarda ticaret, insan hakları, hukukun üstünlüğü, enerji, çevre ve iklim değişiklikleri gibi meseleler gündem maddesi olmasına karşın demokrasi konusuna hiç değinilmemiştir, bu yüzden de demokrasi meselesi AB ile Çin ilişkilerinde hala anlaşılmayı bekleyen bir mesele olarak görülmüştür. 3.1.4. Egemenlik (Tek Çin Politikası) 1648 yılında Vestfalya Antlaşması ile ulus devletlerin ortaya çıkmasının ardından egemenlik kavramı Avrupa'da büyük güçlerin egemenliğe saygı duyulması gerektiği ile ilgili anlaşmaya varmalarının bir sonucu olarak 17. yüzyılda geliştirilmiştir. Çin, Avrupa'ya göre geç kalmış ve 19. yüzyılda Batılı güçler tarafından işgal edilince ilk kez egemenlik kavramını geliştirme ihtiyacı duymuştur (Li, 2009: 35). 1949 yılında komünistlerin 60 milliyetçilere karşı ülkede iç savaşı kazanmasının sonucunda Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Çin egemenlik anlayışını; bölgesel bütünlük, iç işlerine müdahale etmeme, bağımsızlık ve eşitlik üzerine kurarak kazanılmış hak olarak yorumlamıştır (Pan, 2009: 80). 31 Aralık 1953 tarihinde, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi Çin Cumhurbaşkanı Mao Zedong ve Çin Başbakanı Zhou Enlai tarafından ilk kez ortaya atılmıştır (Gillespie, 2004). 1950'li yıllardan itibaren de barışçıl yükseliş söylemi Çin dış politikasının temel çıkış noktası haline gelmiştir. Çin'in iç işlerine müdahale etmeme politikası, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesinin bir parçası olarak kabul edilmiştir (Womack, 2008). 1982 yılında Beşinci Ulusal Halk Kongresi Beşinci Toplantısında Çin Halk Cumhuriyeti Anayasasında değişiklik yaparak bağımsız dış politikasını teyit etmiştir. Egemenlik, Çin'in dış politikasına yol göstermiştir. Çin egemenlik kavramına dış politikasında duyduğu bağlılık doğrultusunda egemenliğe bakışında idealist bir yaklaşım sergilemiştir. Çin, AB'den daha egemenlik temelli bir yaklaşım benimseyerek bütün ülkelerin birbirinden farklı olmalarına rağmen, egemen olmayı hak ettiklerini, egemenliğin devredilemez ve bölünemez ulusal bir hak olduğunu kabul etmiştir (Pan, 2012). Çin, AB'nin aksine ulusal egemenlik ve müdahale etmeme ilkelerine Vestfalya prensipleri çerçevesinde katı bir şekilde bağlıdır (Grant ve Barysch, 2008). 1982 yılında Margaret Thatcher Çin'e ziyareti boyunca Hong Kong'un Çin'e geri verilmesi müzakereleri sırasında Deng Xiaoping, egemenlik meselesinin görüşülemez bir mesele olduğunu ifade etmiştir (Yu, 2012: 66). Deng Xiaoping'in Margaret Thatcher ile yürüttüğü başarılı müzakereler sonucunda Hong Kong'un Çin'in parçası olduğu kabul edilmiştir (Campbell, 2008: 316). AB ise, egemenliğin kaçınılmaz bir sorumluluk olmasının yanında devredilebilir bir hak olduğunu kabul etmiştir. Avrupa bütünleşmesinin temeli olarak egemenliğe önem atfetmiştir. AB üyesi ülkeler, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde egemen varlıklar olarak kendi yasal kimliklerini kaybetmeden egemenliklerini gönüllü olarak devretmeyi kabul ederek AB'nin varlığını tanımıştır. Neil MacCormick; AB üyesi ülkelerinin egemenliklerini devrederek egemenlik ötesi bir döneme girdiğini ifade etmiştir (MacCormick, 1999: 95). Thomas Risse'ye göre, AB egemenliğini devrederek üniter egemenliği reddetmiştir (Risse, 2003). AB'nin; egemenlik kavramını, dış politika aracı olarak kullanması, Çin'in idealist yaklaşımının aksine pragmatik bir yaklaşım sergilediğini göstermiştir. AB üyesi ülkeler aralarında ve uluslararası düzeyde de egemenlik kavramına rekabeti kazanmak, nüfuz alanını genişletmek ve bağımsızlıklarını sağlamak amacıyla 61 seçenek olarak yaklaşmıştır (Pan, 2012a). 1998 yılında NATO Genel Sekreteri Javier Solana, egemenlik prensibinin birleştirici olmadığını aksine rekabete neden olduğunu vurgulamıştır (Solana, 1998). Egemenlik kavramına AB'nin ve Çin'in farklı yaklaşımlar sergilemeleri iki taraf arasında ilişkilerde egemenlik kavramı bir köprü görevi görememiştir. AB'nin ve Çin'in egemenlik ile ilgili bakış açılarının ve yaklaşımlarının farklı olması demek, AB'nin ve Çin'in egemenlik prensibine dair paylaşacakları hiçbir şey olmadığı anlamına gelmemiştir. Her iki tarafta egemenliğe saygı duyulması gerektiğini, BM'nin egemen eşitliğin koruyucusu olduğunu, ulusal egemenlik için uluslararası tanınmanın önemli yasal bir hak olduğunu benimsemiştir (Pan, 2012a). Her iki tarafın egemenlik kavramına farklı bakış açıları AB ve Çin arasındaki ilişkileri; Tayvan meselesine, Tibet meselesine ve Doğu Türkistan meselesine farklı yaklaşımları bağlamında etkilemiştir. 3.1.4.1.Tayvan Meselesi 1949 yılında komünistlerin milliyetçilere karşı iç savaşı kazanması Chiang Kai Shek liderliğinde Çin Cumhuriyeti ve Mao Zedong liderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti olarak iki "de facto" Çin'in ortaya çıkmasına neden olmuştur (Men, 2007). AB Tayvan’ı yeni pazar, yatırım yeri, silah alıcısı bir ülke olarak görmüştür. Tayvan Asya Pasifik bölgesinde denizaşırı yatırımın önemli aktörlerden biri kabul edilmiştir. AB ile Tayvan arasındaki ilişkiler ticari çıkarlar, demokrasi ve insan haklarının korunması gibi ortak değerler, Tayvan körfezinde istikrarın sağlanması üzerine kurulmuştur. AB ekonomik ve ticari varlık olarak Tayvan'ı tanımıştır. Tayvan, Asya Pasifik bölgesinde AB'nin en büyük dördüncü ticari ortağı ve AB Tayvan'ın en büyük dördüncü pazarı ve yabancı yatırımın en büyük kaynağı olmuştur (Commission, 2014c). AB ve Tayvan arasındaki ticari ilişkiler 1982 yılında 500 milyon dolardan, 2000 yılında 3,5 milyar dolara ulaşmıştır (Cabestan, 2008). 2003 yılında yaklaşık 33 milyar dolara ulaşan ticaret hacmi, 2013 yılında yaklaşık 50 milyar dolara yükselmiştir. 62 Çizelge 3.3. AB İle Tayvan Arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) İhracat İthalat 2003 19,92 13,51 2004 22,77 16,87 2005 22,51 17,64 2006 24,86 17,85 2007 27,06 19,94 2008 28,12 19,63 2009 21,39 15,69 2010 27,36 21,34 2011 28,60 24,00 2012 26,23 22,49 2013 25,26 23,87 Kaynak: Trade and Investment Relations between Taiwan and the EU, 2014 Denge 6,41 5,9 4,87 7,01 7,12 8,49 5,7 6,02 4,6 3,74 1,39 Tayvan, AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosuna ve Körfez bölgesindeki denge politikasına devam etmesini istemiştir. Silah ambargosunun kaldırılması ile Tayvan körfezindeki dengenin ve Çin'in askeri gücünün gelecek yıllarda Çin lehine değişmesinden çekinmiştir. SSCB'nin dağılması, Berlin Duvarının yıkılarak iki Almanya'nın birleşmesi, Avrupa'da bağımsız ve demokratik ülkelerin ortaya çıkması Tayvan açısından çok önemli bir fırsat yaratmıştır. 1990'larda AB ve Tayvan arasındaki yatırımlarının ve ekonomik ve ticari ilişkilerin hızla artmasıyla Tayvan, AB üyesi ülkelerinin başkentlerinde temsilcilikler açmaya başlamıştır. AB, Tayvan'da temsilci ofislerini Tayvanlı otoriterlerle iletişimini güçlendirmek amacıyla açtığı gibi, Tayvan'da AB'de ticari temsilcilikler açmıştır (Dent, 1999). 23 Ocak 1990 tarihinde Brüksel'de Tayvan Ekonomik ve Kültürel Ofisi tekrardan açılmıştır (Lim, 2009). 2009 yılında Tayvan'da Avrupa Birliği Merkezi kurulmuştur (Su, 2012: 5). 11 Ocak 2011 tarihinden bu yana, Tayvan vatandaşları yılda 90 gün boyunca Schengen vizesiz giriş hakkına sahip olmuştur (Bruyas, 2011). Günümüzde de 16 AB üyesi ülke ve AB, Tayvan da temsilcilikler açmıştır (EU Presence in Taiwan, 2014). AB'nin, Asya Pasifik bölgesinde sadece ekonomik çıkarlara sahip olmasından dolayı AB'nin Tayvan ile güvenlik ittifakı ve savunma antlaşmaları olmadığı gibi hiçbir AB üyesi ülkenin Tayvan ile askeri bağ kurma isteği de olmamıştır. Avrupa'da neredeyse hiç Tayvan lobisi de olmamıştır (Shambaugh, 2008). Bu yüzden de AB, Tayvan meselesinde doğrudan rol oynayan bir aktör olmamıştır. Tayvan gibi AB açısından Çin'de diğer kazanılmak istenen Asya'da önemli bir pazar olarak kabul edilmiştir. AB, Çin'in en büyük ticari ortağı haline gelmiştir (Wei, 2013: 14). Çin dış politikasında Tayvan ulusal çıkar meselesi olarak görülmüştür. 1972 yılında AT ile Çin arasındaki normalleşmesiyle Çin; AT'nin Tayvanlı politikacılarına ziyaretlerinin yasaklanması, uluslararası örgütlere katılımının engellenmesi, Tayvan'a askeri ekipmanların tahsis edilmemesi gibi bir duruş sergilemesini beklemiştir (Holslag, 2006). 63 25 Ekim 1971 tarihinde 2758 BM Kurulu kararıyla Tayvan'ın BM'de Çin'in tek temsilcisi sayılması sona ermiştir (Grant, 2009: 166). Böylece, Tayvan'ın diplomatik alanı daralmıştır. Bu karar, Tek Çin politikasının kabul edildiğinin en güzel göstergesi olmuştur. Tek Çin politikasının AB tarafından benimsemiş olması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde siyasi bir mihenk taşı olmuştur. AB'nin Tayvan meselesinde Tayvan yerine Çin'i tercih etmesinin altında yatan nedenler Çin'in ekonomisinin büyümesi, Çin ve Tayvan arasındaki siyasi ve askeri anlaşmazlıkların, gerginliklerin ve Tayvan'ın izolasyonunun artması olmuştur (Cabestan, 2008). AB'nin Asya Pasifik bölgesinde ABD kadar çıkarlara sahip olmadığından bölgeyle ilgilenmemesi ve Çin'in Tek Çin politikasına destek vermesi AB ile Çin ilişkilerine katkıda bulunan en önemli unsurlardan biri olmuştur. Buna rağmen; AB, Tayvan politikalarında özellikle silah ambargosu meselesinde ABD'nin Tayvan politikalarını öncelikli olarak takip etmek zorunda kalmıştır. AB, 2005 yılında Tayvan'ın bağımsızlık arayışına karşı Çin'e askeri saldırı anlayışına izin veren Ayrılmazlık Kanununu Çin'in kabul etmesini kınamış ve Tayvan körfezindeki askeri dengeyi sağlamak adına Tayvan'a silah satmıştır (Pan, 2012a). Tayvan, gelişmiş silahlar satın alarak ordusunu modernize etmiştir. AB, 1990'lı yıllarda insan hakları ve Tayvan meselesini koz olarak kullanarak iç işlerine müdahale etme eğiliminde bulunmuştur. AB'nin taraflardan Tayvan'a tercih etmiş izlenimi vererek silah satması, Çin ile ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğundan beri Tek Çin politikası takip etmiştir. Sun Tzu’nun ifade ettiği gibi savaş kabiliyetinin en üstünü düşmanı stratejiyle mağlup etmek olarak kabul edilmiştir (Tzu, 2008: 69). Çin'in grand stratejisi, yakın çevre Asya bölgesine yönelik stratejiler olmuştur (Ikenberry, 2008). Çin'in basit önceliği, Asya’da istikrar ihtiyacının karşılanması olmuştur. Özellikle Tek Çin politikasıyla bölgesel ve ulusal bütünlüğünü korumak istemiştir. Çin, grand stratejisi kapsamında Tayvan meselesini dünyada tek bir Çin olduğundan, topraklarının bölünmez bir parçası olarak görmüştür. Tayvan, Çin'e göre Alsace Lorraine olarak görülmüştür (Delpech, 2007: 133). Çin'in Tayvan'a uyguladığı asıl sınırlama; de jure bağımsızlığın kurulmasına karşı oluşuyla gerçekleşmiştir (Hu, 2006). Tayvan'ın bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkması, Tibet ve Doğu Türkistan'ın cesaretlenerek bağımsızlık istemesi demek olarak algılanmıştır. Çin, 1978 yılındaki ekonomik reform programının ilk amacını ulusal bütünleşmelerin sağlanması ile yerine getirmeye çalışmıştır. Çin, Tayvan ile birleşmeden ulusal bütünleşmesinin tamamen gerçekleşeceğini kabul etmemiştir. Çin uzun dönemde Tayvan'ın Çin ile barışçıl şekilde birleşmesini ulusal bütünleşmesinin başarılı olarak 64 tamamlanması olarak algıladığından Çin’in Tayvan ile ilgili uzun dönemli stratejisi birleşmenin sağlanması şeklinde olmuştur. Çin ,"iki Çin", "bir Çin, bir Tayvan", "bir ülke, iki hükümet" veya "Tayvan'ın bağımsızlığı" anlamına gelebilecek tüm teşebbüs ve eylemlere karşı çıkmıştır (Kan, 2011: 9). Tek Çin politikası ile Çin, bir ülke iki sistem formülüyle Tayvan'ın dış işlerinde Çin'e bağlı olmasını ve iç işlerinde kendi özyönetim haklarına sahip olmasını amaçlamıştır. Bu strateji ile Çin'de sosyalizmin ve Tayvan'da kapitalizmin bir arada olmasını kabul etmiştir (Lawrence, 2004: 247). Tayvan, Çin'in Asya Pasifik bölgesindeki önemli stratejik kapısı ve askeri üs olarak kullanılmaya elverişli olan bir adası olarak kabul edilmiştir. Yabancı askeri üs olarak Tayvan'ın ABD ve Japonya tarafından kullanılması, Çin'in stratejik üssü olarak kabul edilen Malakka Körfezinden uzaklaşması, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusuyla olan bağlantısının kesilmesi demektir (Sakhuja, 2011: 55). Tayvan meselesi Çin'in yumuşak karnı olduğundan; Çin, ikili ve çoklu ilişkilerini bu mesele çerçevesinde pragmatik bir şekilde yürütmeyi uygun bulmuştur. Çin, Tayvan'ın bağımsızlığını kabul etmemeleri ve Tayvan'ı izole etmeleri konularında uluslararası kamuoyunu ve AB'yi ikna etmeyi başarmıştır. Tayvan’ın Çin ile ikili ilişkilerine bakıldığında; Tayvan ekonomik çıkarları açısından Çin’i fırsatlar ülkesi olarak görmüştür. Bu yüzden de Çin ile ekonomik çıkarları açısından pragmatik bir çerçevede ilişki kurulması gerektiğinin farkına varmıştır. Çin reform ve açılım politikası takip ederken; Tayvanlı işadamları Çin'de yatırım yapmaya teşvik edilmiştir (Guo, 2013: 262). Çizelge 3.4. Çin İle Tayvan arasındaki Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) 250 200 150 100 50 0 Kaynak: MOFCOM, 2014b ve MOFCOM, 2013a ve MOFCOM, 2012 ve MOFCOM, 2011 ve Heilmann ve Schmidt, 2014: 133. 65 2000 ile 2008 yılları arasında iktidarda bulunan Demokratik İlerleme Partisinden farklı olarak Tayvan’ın bağımsız olmadığını ve Tek Çin’in bir parçası olduğunu kabul eden Milliyetçi Parti hükümetinin 20 Mart 2008 tarihinde tekrardan Tayvan’da iktidara gelmesiyle 2008 yılından itibaren Tayvan ile Çin arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır (Kegley ve Branton, 2012: 406). 2000 yılında Tayvan ve Çin arasındaki ticaret hacmi 30,5 milyar dolar iken, 2008 yılında ilişkilerin gelişmeye başlamasıyla ticaret hacmi 129,2 milyar dolara ulaşmıştır. 2013 yılında 197.2 milyar dolar olmuştur (Baijie, 2014). 2014 yılında Tayvan Çin'in en büyük yedinci ticaret ortağı ve ithalatta altıncı büyük kaynağı olmuştur (MOFCOM, 2014a). Çin ve Tayvan arasındaki ilişkilerin 2008 yılından itibaren her alanda gelişmeye başlamasına rağmen, Çin Tayvan ilişkilerindeki kriz yönetiminde her diplomatik aracın ihtimal dahilinde başvuracağı sinyallerini de vermektedir. Uzun dönemde Çin ile Hong Kong arasındaki mevcut ilişkiler, Tayvan meselesinin de Çin'in istediği şekilde çözülebileceği sinyallerini vermiştir. Bunun yanında Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Çin'in Tayvan stratejisine yönelik olarak müzakereler için çaba harcandığını, gerekirse diye savaş için bile hazırlanıldığını ve müzakerelerinin gecikmesinden korku duyulmadığını ifade etmiştir (Gudgel, 2005: 2). Ada ülkesi olarak Tayvan resmen bağımsızlığını ilan ettiği takdirde Çin'in Tayvan'ı işgal etmesi tek gerçek senaryo olarak görülmüştür. Çin uzun dönemde Tek Çin politikasından vazgeçmeyeceğini Hu Jintao’ın bu ifadeleri ile açıkça da ortaya koymuştur. Çin ile Tayvan arasındaki ilişkilerde gerginlikler arttıkça AB ile Çin arasındaki ilişkiler bu gerginlikten olumsuz etkilenmiştir. Hatta, Çin AB'ye Tayvan meselesinden dolayı baskı uygulamıştır. 2003 yılında Avrupa Komisyonu, Tayvan Başbakanı Chen Shuibian'ı davet etmiştir (Cabestan, 2008). Çin, baskı uygulayarak bu daveti iptal ettirmeye çalışmıştır (Holslag, 2006). 2003 Çin'in AB politika belgesinde; AB'nin Tayvan yetkilileri ile resmi temasta bulunmasının, Tayvan'a silah satışının sonlandırılması ve uluslararası örgütlerde Tayvan'ın üyeliğinin desteklememesinin gerektiği belirtilmiştir (Pan, 2012a). AB'nin Tayvan meselesi ile ilgili yaklaşımını ABD'nin Tayvan meselesine yaklaşımı oluşturmuştur. ABD ile Çin; Tayvan meselesini farklı yaklaşımlarla AB'nin bakış açısını da yönlendirmiştir. 31 Ekim 1984 tarihinde Deng Xiaoping, Çin ile ABD arasındaki en büyük meselenin Tayvan meselesi olduğunu söylemiştir (Xiaoping, 1984: 97). ABD hükümeti, Douglas MacArthur'un Tayvan'ın ABD için hiç batmayan bir uçak gemisi olduğu yönündeki stratejik analizini benimseyerek dış politikasına Tayvan meselesini 66 yerleştirmiştir (Jiang, 1988: 140). ABD; Tayvan’ın, Çin'in bir parçası olduğunu ve Çin Halk Cumhuriyetinin bir parçası olmadığını savunmuştur. ABD Savunma Bakanı Robert Zoellick; Tayvan'ın bağımsızlığının bölgedeki barış ve istikrarı tehdit edeceği, savaş demek olduğunu vurgulamıştır (Carpenter, 2008: 179). ABD, Çin'in Tayvan'ı kontrol etmesi ve Çin ordusunun modernleşmesini Tayvan körfezinde ve Asya Pasifik bölgesinde Çin'in güçlenmesi demek olarak algılamıştır. Çin, ABD'nin bu meseleyi kolaylıkla çözeceğine inanmadığı gibi, uzun dönemde meselenin çözülmemesinin Çin'e karşı koz olarak kullanacağını düşünmüştür. Deng Xiaoping, Tayvan'ın ana kara Çin ile birleşmemesinin, her zaman süper güçlerin Çin'e karşı kullandıkları bir koz olarak kalacağını ifade etmiştir (Chiou, 1986). Tayvan meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi ve Tayvan körfezinde statükonun devam etmesinin sağlanması; AB'nin, ABD'nin ve Çin'in Tayvan meselesinde önem verdiği iki prensip olarak kabul edilmiştir. AB'nin Asya Pasifik bölgesinde ABD ve Çin kadar pragmatik çıkarları olmadığından Tayvan meselesinde çok aktif bir rol oynamayı tercih etmemiştir. AB, kuvvet kullanımı ve tehdidi temelli bir çözümü kabul etmeyecek görünmüştür (Cabestan, 2008). Bunun yanında, ABD'nin Tayvan meselesine yaklaşımı, AB'nin de Tayvan meselesine yaklaşımını oluşturmuş, bu durumda Çin'in AB'yi ABD'den bağımsız bir aktör olarak görmesini engellemiştir. ABD; Çin'in bölgeye hakim olmasını istemediğinden bölgedeki statükonun aynen devam etmesini, hatta mümkünse meselenin çözülmeyerek sürünceme de kalmasını bu sayede bölgede aktif olarak yer almayı istemiştir. Çin de meselenin barışçıl bir şekilde acilen çözülerek ulusal bütünleşmesinin tamamlanmış olmasını istemiştir. Birçok AB üyesi ülkenin dış politika önceliği Asya Pasifik bölgesi ve Tayvan körfezi olmadığından Tayvan ile ilişkiler, her AB üyesi ülkenin Çin ile dış politikasına bağlı olarak farklı şekilde oluşturulmuş ve yansıtılmıştır. 3.1.4.2. Tibet Meselesi 1949 yılında Çin Komünist Partisinin ve Mao'nun önderliğinde Çin Halk Cumhuriyetinin kurulmasıyla 24 Ekim 1950 tarihinde Çin, Tibet'i işgal etmiş ve 1951 yılında Tibet'e özerklik statüsü vermiştir (Sandler, 2002: 883). Bundan sonraki yıllarda Tibet halkı, Çin'in kültürel soykırımına maruz kaldıkları gerekçesiyle ayaklanmıştır. Budistlerin ruhani lideri Dalai Lama'nın 1959 yılında Çin Halk Cumhuriyetine karşı bir ayaklanma başlatmasıyla Çin, Dalai Lama'yı bağımsız Tibet'i kurmayı hedefleyen yıkıcı ve 67 bölücü ayrılık yanlısı olarak ilan etmiş ve Hindistan'a sürgüne göndermiştir (Piburn, 2002: 12). Panchen Lama, Tibet’te Dalai Lama’dan sonra gelen ikinci önemli ruhani liderdir (Goldstein, 2009: 392). Panchen Lama'nın reenkarnasyon sonucunda yeniden doğan Dalai Lama'yı tespit etme anlamında geleneksel bir görevi olduğu kabul edilmiştir (Hoare ve Pares, 2006: 268). Dalai Lama, 1989 yılında ölen 10. Panchen Lama’nın Gendun Choekyi Nyima adlı 5 yaşındaki çocukta reenkarnasyon olduğunu ilan etmiştir (Yuen, 2014). Çin, bu durumu kabul etmeyerek 11.Panchen Lama olarak Gyancain Norbu adlı başka bir çocuğu seçmiştir (Yuen, 2014). Doğal olarak Panchen Lama, Çin yanlısı yaklaşım sergilemektedir. Çin, Dalai Lama'yı Tibet'ten uzaklaştırarak Tibet'in kültürel, ekonomik, demografik entegrasyonunu teşvik ederken Dalai Lama'nın etkisini en aza indirmeyi hedeflemiştir (Goldstein, 1999: 14). Dalai Lama'nın, Tibet için yürüttüğü barışçıl mücadelesi 1989 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmesi uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir (Hess, 2009: 75). Böylece, bu tarihten itibaren Dalai Lama, uluslararası forumlarda ve müzakerelerde Çin'e baskı uygulayan ve uluslararası çabalarda insan haklarının artmasını teşvik eden bir siyasi lider figürüne sahip olmuştur. Çin, Tibet ve Dalai Lama meselesini, ulusal egemenlik ve bölgesel bütünlük prensiplerinin ışığında ulusal güvenliğine ve egemenliğine müdahale olarak görürken, AB; Tibet'i Çin'in ulusal bir parçası ve Dalai Lama ile görüşmelerin ise insan haklarını ve dinsel özgürlüğü desteklemenin bir ifadesi olduğunu savunmuştur. AB'nin ve Çin'in Tibet meselesine ve Dalai Lama'ya farklı yaklaşımlara sahip olması, Tibet meselesini AB ve Çin arasındaki ilişkileri etkileyen bir meseleye dönüştürmüştür. Çin'e göre Dalai Lama sadece dini bir lider olması gerekirken Batıda kamuoyu oluşturmaya çalışan siyasi bir lider gibi siyasetin ve siyasi sürecin içinde yer almıştır. 2008 Pekin olimpiyatlarına hazırlık aşamasında Tibetli rahiplerin Lhasa'da toplanarak eylem yapmaları Çin'in Dalai Lama'yı siyasi bir lider olarak gösterildiğini de algılamasına neden olmuştur. Bu eylemler Çin'in pragmatik çıkarlarını, iç istikrarını ve Çin toplumunun uyumunu tehdit etmiştir. Hollywood’da Tibet sorununa dikkat çeken aktör Richard Gere yürüttüğü Tibet yanlısı Çin karşıtı kampanyalar nedeniyle Çin’e girişi süresiz olarak Çin tarafından yasaklanmıştır (Frost, 2013). ABD ile ilişkilerini de bozabilecek bir mesele olarak Dalai Lama'yı görmüş ve ABD Başkanı Barack Obama'nın da Dalai Lama ile görüşmesini engellemeye çalışmıştır (Kaiman, 2014). Çin, Tibet meselesinde oldukça hassastır, ancak aynı hassasiyeti AB'den görememesi Çin'i rahatsız etmiştir. Paris'te, Londra'da ve diğer AB üyesi ülkelerin başkentlerinde Çin karşıtı protestolar birçok Avrupalı liderin özellikle 68 İngiltere Başbakanı Gordon Brown'un ve Alman Şansölyesi Angela Merkel'in, Çin hükümetinin müdahalelerine karşılık olimpiyatların açılış törenine katılmayarak Çin'i boykot etmelerine neden olmuştur (Shen, 2009). Çin, AB'nin Dalai Lama'yı koz olarak kullanarak Çin'in barışçıl yükselişini gölgelediğini düşünmüştür. Çin uzmanı Zhongping Feng, China Daily gazetesinde Çin'in Batının Dalai Lama ile görüşmesini sıradan bir olay gibi göstermesinden rahatsız olduğunu dile getirmiştir (Xiaokun, 2008). Çin, Tibet'teki ayrılıkçı hareketlere gelince, Pekin Olimpiyat oyunlarını boykot etme ve Dalai Lama'yı siyasi çevrede ağırlama gibi hareketleri AB'nin Çin'in egemenliğine saygı duymadığına işaret ve kendi egemenliğine büyük bir saldırı olarak algılamıştır. Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmesinden rahatsızlık duyan Çin, Dalai Lama ile görüşülmesinin ardından o ülkeyle ilişkilerini yavaşlatma yolunu tercih etmiştir. Çin, 2007 yılının yaz ayında Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in, ofisinde Dalai Lama ile görüşmesi sonucunda Almanya ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler gerginleşmiştir (Wacker, 2009). Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşmesinin ardından tepki olarak o dönemde Fransa Avrupa Konseyi başkanı olduğundan Fransa'nın Dalai Lama ile resmi görüşmesini AB'nin Dalai Lama ile resmi görüşmesi olarak algılamasından dolayı 11. ABÇin Zirvesinin yapılmasına dört gün olmasına rağmen zirveyi iptal etme kararı almıştır. 2008 yılında İngiltere Başbakanı Gordon Brown da Dalai Lama ile görüşme fırsatını kaçırmak istememiş ama Çin ile ilişkilerini gerginleştirmemek için temkinli davranmayı tercih etmiştir (D'Hooghe, 2011). Çin'e karşı yapılan bu hareketlerden sonra, 2009 yılı BBC Dünya Servisi anketine göre, 2008 yılında Çin'deki Avrupa hakkındaki olumsuz görüşlere sahiplerin sayısı %16 oranındayken 2009 yılında bu oran %28'e yükselmiş; olumlu görüşlere sahiplerin sayısı ise %64'den %44'e düşmüştür (BBC World Service Poll, 2009: 3). Benzer bireyler veya gruplar ABD'yi ve Avrupa ülkelerini tehdit ettikleri zaman farklı etiketlendirilmiş olmasına rağmen; Çin'deki her muhalif özgürlük savunucusunun lider olarak sunulmasından Çin rahatsızlık duyulmuştur. Çin, çifte standardın AB ile ilişkilerine zarar vereceğine inanmıştır. Bunun yanında Çin ne kadar da AB üyesi ülkelerle ilişkilerine zarar vereceğini dile getirse de Dalai Lama'yı aşamalı olarak uluslararası ilişkilerde kontrolü sağlamak için bir araç olarak kullanmaya devam etmiştir. Dalai Lama ile görüşülmesiyle Tibet'in bağımsızlık ve ordu için destek görmeyeceğini bilmesine rağmen; Çin, bu hassas mesele de kontrolün elinde olmasını istemiştir. Çin, AB üyesi ülkelerin liderlerinin Dalai Lama ile görüşmelerinden vazgeçmeleri konusunda ekonomik 69 ve ticari ilişkilerde sopa yaklaşımı olarak karakterize edilen yöntemlere başvurmuştur. 2001 yılında Dalai Lama, 11 üst düzey liderleri ile bir araya gelirken; 2013 yılında sadece 2 üst düzey lider ile görüşmüştür (Fish, 2014). Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco Vatikan ile Çin arasında diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen Çin'i rahatsız etmemek adına Dalai Lama ile görüşmeyi reddetmiştir (Dasgupta, 2014). 2014 yılında Dalai Lama, halefinin olmayabileceğini, insan eliyle yaratılan makamın bir gün mutlaka son bulacağını, halefinin olup olmayacağının Tibet halkına bağlı olduğunu ifade etmiştir (Mandhana, 2014). Dalai Lama'nın bu açıklaması Çin'in baskılarının artması sonucunda uluslararası kamuoyunda etkisinin azalmasından ve uzlaşının, barışın ve istikrarın sembolü olduğunu göstermeye çalışan Dalai Lama'nın yanlış anlamalarla karşılaşmasından kaynaklanmış olması muhtemel görünmüştür. AB üyesi ülkelerin liderlerinin Dalai Lama ile görüşmeyi reddetmesi, Çin'in AB'ye müdahale ettiği AB üyesi ülkelerin liderlerinin zayıf aktörler olduğu ve insan hakları yerine ekonomik kaygılara sahip oldukları yönünde algıların oluşacağına inanılmış olması açısından önemli kabul edilmiştir. AB üyesi ülkelerde Çin gibi, Tibet meselesini ve Dalai Lama'yı kontrolün tamamen Çin'e geçmesini engelleme maksadıyla bir araç olarak kullanmaya devam etmiştir. AB üyesi ülkeler Tibet meselesini ve Dalai Lama'yı Çin’e karşı kullanabilecekleri bir koz olarak değerlendirmiştir. 2008 yılından beri küresel finansal kriz ile beraber yaşamakta olduğu Avro bölgesi borç krizi nedeniyle zor bir dönem geçirmekte olan AB, bu süreçte Çin ile de ekonomik ve ticari ilişkilerinin olumsuz olarak etkilenmesini istememiştir. Ekonomik süper güç olarak Çin'in ortaya çıkışından bu yana Avrupa hükümetleri Dalai Lama ile temaslarını 2010 yılından itibaren sınırlamayı uygun bulmuştur. Bu yüzden de sadece Çin'i insan hakları, hukukun üstünlüğü, Tibet ve Dalai Lama meselelerinde uyarmakla yetinmiştir. AB üyesi ülkeler Tibet meselesinin çözümü için Tibet kültürü, dili, dini ve kimliğine tam saygılı yapıcı bir çözümün uygun olduğunu ifade etmiştir. Çin'in Tek Çin politikasının aksini öngören Tibet'in bağımsızlığı desteklenmemiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin asıl itici gücü insan hakları değil, ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. AB üyesi ülkeler ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında Çin'in ekonomik süper gücünden yararlanmayı hedefledikçe, Tibet ve Dalai Lama meselesinin Çin ile ilişkilerini uzun dönemli olumsuz etkileyen bir mesele olarak ortaya çıkması beklenmemektedir. 70 3.1.4.3. Doğu Türkistan Meselesi Türkçe Sincan, Avrupa’da Sinkiang (Xinjiang) olarak telaffuz edilen Doğu Türkistan bölgesine Çin bölgeyi işgal ettikten sonra topraklara "yeni kazanılan yer" anlamını taşıyan "Xinjiang" (Sincan) adını koymuştur (Dillon, 2012: 98). Doğu Türkistan Çin'in Avrupa'ya kapısı olmuştur. Bu bölgenin zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olması Çin'in artan enerji ihtiyacını karşılayabilme potansiyelini ve Çin açısından değerini ortaya çıkarmıştır. SSCB'nin dağılmasıyla beraber Doğu Türkistan halkı da Batı Türkistan gibi bağımsızlığını alarak Çin’den ayrılmak istemiştir. Çin, ulusal bütünlüğünü korumak maksadıyla Doğu Türkistan'daki bağımsızlık faaliyetlerini ayrılıkçı hareketler olarak nitelemiştir. Doğu Türkistan'da yaşanan protestoların Tibet'e ve Tayvan'a sıçraması ihtimali Çin'in Doğu Türkistan ile ilgili sert yaklaşım benimsemesinin en önemli sebebi olmuştur. Bölgeye Han Çinlilerini yerleştiren Çin, bölge halkına baskı uygulamıştır. Çin, Doğu Türkistan bölgesi ile sınır olan Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerine önemli bir rol atfetmiştir. ŞİÖ ile bağlantısını bu bağlamda görmüştür. 11 Eylülden sonra, Doğu Türkistan meselesi uluslararası terörizmle mücadele de yer alan Çin için önemli bir mesele halini almıştır. Doğu Türkistan meselesi insan hakları yönünden AB'nin ilgisini çeken bir mesele olmasına rağmen; AB, Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde uyguladığı insan hakları ve etnik çatışmalar ile ilgili politikaları hakkında sert bir yaklaşım sergilememiş ve Doğu Türkistan meselesi, Tibet ve Dalai Lama meselesi kadar AB tarafından ilgi çeken bir mesele olmamıştır. Tibet meselesini destekleyen Richard Gere gibi uluslararası kamuoyu oluşturacak bir Hollywood yıldızının da meseleye sahip çıkmaması meselenin uluslararası boyut kazanmasını engellemiştir. Rabia Kadir, Doğu Türkistan meselesinin sembol bir ismi olarak meselenin uluslararası bir boyut kazanması için mücadele etmektedir. Tibet meselesi ve Dalai Lama gibi Doğu Türkistan meselesi ve Rabia Kadir uluslararası bir boyut kazanamamıştır. Çin'in etnik politikalarını eleştiren Pekin'de Çin Minzu Üniversitesi eski ekonomi profesörü Uygur Profesör İlham Tohti müebbet hapisle cezalandırılmıştır ve AB cezayı hukuksuz olarak nitelendirerek Çin'in kararını kınamıştır (Kaiman, 2014d). AB, Doğu Türkistan'da yaşananları sadece eleştirmek ile yetinmiştir. 71 3.2. AB İle Çin Arasındaki Askeri Ve Güvenlik İlişkileri Askeri ve güvenlik politikaları AB ile Çin arasındaki ilişkiler nispeten yeni bir unsur olarak eklenmiştir. AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik politikasının gelişmesi, AB politika belgeleri ve AB-Çin Zirveleri ikili ilişkilerin merkezine yerleştirilmiştir. 20 Mayıs 2009 tarihli 11. AB-Çin Zirvesinde askeri ve güvenlik konuları, Avro bölgesi borç kriziyle beraber esas gündem maddesi halini almıştır (Stumbaum, 2011). AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik ilişkilerinin AB'nin ve Çin'in tehdit algılamalarındaki farklılık, Çin tarafından Afrika'daki anti-demokratik mücadeleci ülkelere silah satılması, AB'nin ve Çin'in çok kutupluluk ve çok taraflılık anlayışına farklı yaklaşımları, Çin'e uygulanan silah ambargosu, AB dış politikasının kurumsal sınırları ve Çin'in yanlış algılamaları gelişememesinin nedenleri olarak kabul edilmiştir. Çin, uluslararası güvenlik yerine öncelikli olarak ulusal güvenlik ile ilgilenmiştir. Tayvan, Tibet, Doğu Türkistan, Tek Çin politikası Çin'in egemenliği ve ulusal bütünlüğü ile ilişkili ulusal güvenliğini ilgilendiren temel meseleler olarak kabul edilmiştir; ancak Çin, ulusal güvenliği ile ilgili meselelerden tehdit algılamadığından öncelikli hedefi olarak ulusal ekonomik gelişmesine odaklanmıştır. Çin, komşu ülkeler ile iyi ilişkiler çerçevesinde barışçıl bir uluslararası ortam yapılandırarak ulusal ekonomik gelişmesini ve ulusal ekonomik gelişmesiyle ulusal güvenliğini sağlanmayı hedeflemiştir. Çin’in askeri harcamaları, ekonomik gelişmesi ile beraber iç içe olarak artmıştır. 2008 yılından itibaren; ABD’den sonra Çin, dünyanın ikinci büyük harcamalarını gerçekleştiren ülkesi halini almıştır (Narlika, 2010: 69). Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) 2013 verilerine göre, Çin'in ekonomik büyümesi ile paralel olarak askeri harcamaları %7,4 oranında artarak 171,4 milyar dolara ulaşmıştır (Freeman ve Solmirano, 2014: 1). Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS) Çin kara kuvvetlerinin boyutunun yaklaşık 1,6 milyon personeli ile dünyanın en büyüğü olduğunu, bu sayının yaklaşık yarısının acemi diğer yarısının da profesyonel asker olduğunu ifade etmiştir (Cordesman, 2014: 47). Böylece, Asya Pasifik bölgesindeki toplam askeri harcamalarda Çin'in askeri harcamaları güçlü bir artış göstermiştir. Çin bu sayede askeri meselelerde belirleyici hale gelmiştir. 72 Çizelge 3.5. Çin’in Toplam Askeri Gücü Çin Toplam Askeri Kuvvet Kara Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri 2 300 000 Karacı Tank Sayısı Denizci Savaş Gemisi Sayısı/Tonajı Hava Kuvvetleri Savaş Uçağı Sayısı Askerlik Süresi Toplam Nüfus Kaynak: Defence of Japan, 2013: 36 1 600 000 8 200 10 000 970 1 469 000 ton 2 580 2 yıl 1 347 000 000 Çin, askeri harcamalarını arttırarak geçmişte sorunlu ilişkilere sahip olduğu Tayvan karşısında hareket kabiliyetini arttırmayı, Afrika ve Basra Körfezinden başta petrol olmak üzere kesintisiz hammaddeye ulaşarak enerji ulaşımı ile ilgili endişelerinin azalmasını ve yakın sahanlıklardan petrol çıkarmayı, ülkenin güvenliğini sağlamayı, Pasifik ve Hint okyanusları boyunca Çin limanları Amerikan askeri kapasitesinin manevralarının sınırlandırılmasını, askeri varlığının genişlemesini amaçlamıştır (Nogayeva, 2011: 75). Çin’in askeri harcamalarını arttırması yumuşak güç stratejisinden sert güç yeteneklerini güçlendirmesine neden olmuştur. Asya Pasifik bölgesi, dünya ekonomisinin büyümesi için temel bölge halini almasıyla uluslararası jeopolitik güç dengesindeki ağırlık merkezi, bu bölgeye doğru kaydırılmak için çalışılmıştır. Son yıllarda, artan askeri harcamalar Güney ve Doğu Çin denizlerinde gerginliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Çin'in yükselişi güvenlik ortamını yeniden şekillendirilmesine hizmet etmiş ve ABD, Asya Pivot stratejisi ile bölgeye dikkatleri çekmiştir. Tüm büyük güçler bölgeye stratejik olarak girmeyi hedeflemiştir. Çin, diğer büyük güçlerle çatışmaya girmekten kaçınarak, uluslararası meselelere müdahil olmamayı tercih etmiş, uluslararası dünya düzeninde çok kutupluluğu ve çok taraflılığı desteklemiştir. Çin, askeri harcamalarını arttırarak sadece ulusal ve uluslararası güvenliğini sağlamlaştırma amacını taşımamış, aynı zamanda ülke içindeki güvenliği sağlamayı da amaçlamıştır. 1989 Tiananmen Meydanındaki olaylara, Halkın Kurtuluş ordusu müdahale ederek ülke içindeki güvenliği sağlamıştır (Shambaugh, 2002: 21). 2009 ile 2013 yılları arasında ABD, Rusya, Almanya, Fransa ve Çin, beş büyük silah ihracatçıları olarak ticaret hacminin yaklaşık %75'ni oluşturmuştur. Çin, Fransa ile yer değiştirerek dördüncü büyük 73 silah tedarikçisi olmuştur (SIPRI Fact Sheet, 2013: 1). Çin, 10 büyük silah tedarikçisinden biri olmasına rağmen, hiç ulusal bir rapor yayınlamamıştır (SIPRI Yearbook, 2014: 11). Çizelge 3.6. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İhracatçıları İhracatçı ABD Rusya Almanya Çin Fransa İngiltere İspanya Ukrayna İtalya İsrail Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 11 Küresel hisse (%) 29 27 7 6 5 4 3 2 2 2 Çin silah ihracatı 2004 ile 2008 yılları arasında %2 iken, 2009 ile 2013 yılları arasındaki bu oran %6'ya ulaşmıştır (SIPRI Fact Sheet, 2013: 2). 2009 ile 2013 yılları arasında özellikle düşük ve orta gelirli 35 ülkeye silah ihracatında bulunmuştur (Yiwei, 2014). Çin, son beş yılda özellikle Pakistan'a, Bangladeş'e ve Myanmar'a silah ihracatında bulunmuştur (Yiwei, 2014). 2012 yılında ilk kez İngiltere'yi geçerek Çin, dünyanın beş silah ihracatçısı ülkesi arasında yer almıştır. SIPRI'nin verilerine göre, en büyük silah ihracatçıları olan ABD, Rusya ve Almanya'dan sonra Fransa'yı ve İngiltere'yi de geçerek dördüncü silah ihracatçısı konumuna yerleşmiştir. Ana silah ihracatçılarından biri olmasına rağmen; Çin'in askeri sanayisi fikri mülkiyet haklarının eksikliğinden dolayı, ABD ile mukayese edildiğinde ikinci sıra tedarikçi sayılmıştır (Yiwei, 2014). Çizelge 3.7. 2009-2013 Yılları Arasındaki Ana Silah İthalatçı İthalatçı Hindistan Çin Pakistan BAE Suudi Arabistan ABD Avustralya Güney Kore Singapur Cezayir Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 11. Küresel hisse (%) 14 5 5 4 4 4 4 4 3 3 74 Çin silah ithalatı 2004 ile 2008 yılları arasında % 11 iken, 2009 ile 2013 yılları arasındaki bu oran %5'e düşmüştür (SIPRI Fact Sheet, 2013: 4). AB'nin Çin'e silah ambargosu uygulamasına ve Çin 2009 ile 2013 yılları arasındaki silah ithalatının düşmesine rağmen Hindistan'dan sonra dünyanın ikinci büyük silah ithalatçısı konumu devam ettirmiştir. Bu arada, Çin'in silah ithalatının %11’den %5’e düşmesi, silah sistemleri üretimi ile Çin'in silah ithalatına olan bağımlılığının azaldığını göstermiştir. Çin'in nükleer kapasitesine bakıldığında 1950 yılından beri Çin, nükleer enerjinin barışçıl kullanımına odaklanarak nükleer güvenlik yöntemleriyle ilgili yasal ulusal düzenlemeler yapmıştır (Lintao, 2014). Buna rağmen, askeri gücünü çok yönlü geliştirmeye devam etmiştir. Çin, dünya nükleer gücü olma bakımından önemli bir potansiyel oluşturmuştur. 2014 yılında SIPRI verilerine göre ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore olmak üzere toplam 9 ülkenin 4150 operasyonel nükleer silah başlığına, 12 200 diğer savaş başlığına ve toplam olarak 16 350 nükleer silaha sahip olduğu belirtilmiştir. 2009 ile 2013 yılları arasında Çin'in 250 diğer savaş başlığı olmak üzere toplam 250 nükleer silaha sahip olduğu belirtilmiştir. Büyük nükleer güç olarak kabul edilen ABD ve Rusya’dan sonra Çin'in, Fransa ve İngiltere ile eş değerde nükleer güce sahip olması Asya Pasifik bölgesinde etki alanının genişlemesine, bölgede varlığını hissettirmesine yardımcı olmuştur. Çizelge 3.8. Ülkelerin Nükleer Kapasitesi Ülke Konuşlandırılmış Savaş Başlığı -2 100 ABD -1 600 Rusya 160 İngiltere -290 Fransa Çin Hindistan Pakistan İsrail Kuzey Kore -4 150 Toplam Kaynak: SIPRI Yearbook, 2014: 12 Diğer Savaş Başlığı Toplam Envanter 5 200 -6 400 -65 -10 -250 90-110 100-120 -80 -7 300 -8 000 -225 -300 -250 90-110 100-120 -80 6-8 -16 350 -12 200 Uzay çalışmalarına bakıldığında, Çin uzay faaliyetlerini genel ekonomik kalkınma programının bir parçası olarak görmüştür. Askeri teknolojiler bakımından nükleer ve uzay çalışmaları faaliyetlerini geliştirmeye SSCB'nin yardımları sayesinde başlamıştır (Defraigne, 2012). Uzay çalışmalarında önemli çalışmalar kaydeden Çin'in, uzaya 75 gönderdiği ilk ay aracı Yütu'yu (Yeşim Tavşan) taşıyan Chang'e-3 adlı Ay keşif aracı 14 Aralık 2013 tarihinde ay yüzeyine inmiştir (Cheng, 2014: 352). Bu gelişme, Çin'in uzay faaliyetleri açısından da bir askeri güç halini aldığını ortaya koymuştur. Aya hakimiyetin temel çıkış noktası olarak kabul edildiği Uzay Hakimiyet teorisine göre, aya hakim olanın dünyaya hakim olacağı kabul edilmiştir (Al-Rodhan, 2012: 14). Aya üs kurmak, dünya hakimiyeti açısından kritik önemde bir adım olmuştur. Çin'de bu gerçeğin farkında olarak uzay çalışmalarına önem vermiş ve uzay alanında hızla gelişme göstermiştir. Gelecekte uzayda yürütülecek faaliyetler uzayı küresel güçlerin rekabet alanına dönüştürecek görünmüştür. Uzun dönemde uluslararası güvenlik meselelerinde Çin, ABD'nin rakibi olarak görülmüştür. Avrupalı uzay işletmeleri, Amerikan işletmelerinin Çin pazarına girmesini engellemek için 1990'lı yıllardan itibaren Çin ile işbirliği yapmaya başlamıştır. Ortak bir Avrupa-Çin uydu navigasyon işbirliği merkezi 2003 yılı Şubat ayında Pekin'de açılmıştır (Casarini, 2009: 102). 2003 yılının Eylül ayında Çin yatırım ortağı olarak AB'nin uzay navigasyon projesi olan Galileo programına ABD Küresel Konumlandırma Sistemine bir alternatif olarak destek vermek için toplam 200 milyon avro finans sağlama sözüyle katılmıştır (Beidleman, 2012: 54). Galileo projesi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından finanse edilen AB'nin Asya güvenlik dengesinde katılımının arttırılmasını hedefleyen bir proje olarak görülmüştür (Casarini, 2008). Çin'in askeri gücünün hızla gelişmesine rağmen, coğrafik ulaşım ve teknolojik kapasitelerden dolayı gelişmesini tamamlayamamış bir askeri aktör olan Çin uluslararasını imajı için AB ile işbirliği yolunu tercih etmiştir (Swaine, 2005). Çin'in, uluslararası güvenlik anlamında AB'ye yüklediği rollere bakıldığında; AB, barışçıl bir güç olarak küresel düzeyde barışın devam ettirilmesini istemiştir. 19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa uluslararası güvenlik meselelerinin merkezinde yer almıştır. Soğuk Savaş sonrasında; ABD'nin yanında AB önemli güvenlik aktörü olarak ortaya çıkmıştır. AB, ABD'ye güvenliğinin sağlanması için NATO vasıtasıyla sorumluluk vermiş; böylece AB'nin güvenlik politikası, büyük ölçüde, NATO tarafından belirlenmeye başlanmıştır. Askeri güç olma özelliğine NATO’ya devreden AB, yumuşak güç olarak dünyaya ideolojik olarak öncülük etmiştir. Büyük güçler arasında denge sağlama, bölgesel meselelerde özellikle Kuzey Kore ve İran meselelerinde proaktif bir rol oynama, gelişen dünya ile bağlarını güçlendirme AB'nin uluslararası güvenliğinin üç temel önceliği olmuştur (Shambaugh, 2008). AB'nin uluslararası güvenliğe yaklaşımı, çok taraflı kurumları ve normları inşa etmeyi amaçlamıştır. 76 2009 yılının başlarında ABD'nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar sonrasında, People's Daily gazetesinde yayınlanan "ABD Hegemonyası biter, Küresel çok kutupluluğu dönemi başlar" başlıklı bir makalede çok kutuplu dünya güç yapısında yeni bir dönemin meydana geleceğinden bahsedilmiştir (Hongmei, 2009). AB, Çin'i ABD'ye karşı dengelemeye yardımcı politikasının potansiyel aktörü olarak kabul etmiştir. Avrupa'nın çok taraflılığı, ABD'nin tek kutupluluğuna cevap niteliği taşımıştır. 2010 yılında Avrupa Komisyon Başkanı Jose Barroso, çok kutuplu dünya düzenini inşa etmek için doğru mekanizmanın çok taraflılık olduğunu belirtmiştir (Barroso, 2010b). AB ile Çin arasındaki ilişkilerde stratejik ortaklık; çok taraflılığın güçlendirilmesine hizmet etmiştir. Son yirmi yıl içinde, Çin’in ekonomik ve askeri gücünün etkileyici bir şekilde büyümüş olması komşularının müttefik arayışına girmesine neden olmuştur. Böylece; Çin’in yakın komşuları Çin'in artan sert gücünün dengelenmiş olacağına inanmıştır. Bunun yanında AB de, bölgelerin ve ülkelerin coğrafi yakınlığına göre güvenlik politikalarını oluşturmasına rağmen Çin'e yönelik realist bir yaklaşım sergileyerek güvenlik politikasında Çin'e yer ayırmıştır, ancak AB’nin dünyanın büyük yumuşak gücü olmasına rağmen, sert güç anlamında sınırlı olması AB’nin Çin’in gözünde zayıf bir aktör olarak algılanmasına neden olmuştur. Uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğa doğru evrilmesi ve ABD'nin çok kutupluluğa dönmesi, her iki tarafın üçüncü taraflar ile ilişkilerini geliştirmeye çabalamasına neden olmuştur. Böylece AB, liberal bir aktör olarak güç dengesi yerine işbirliğinin önemini vurgulamış, Çin de AB ile ilişkilerin istikrarlı olması, işbirliğinin gelişmesi gerektiğini savunmuştur. Bu yüzden de AB, ekonomik bir birlik olarak algılanmaya devam etmiş ve siyasi ve askeri gücünü geliştirene kadar Çin'in gözünde çok kutuplu dünya düzeninin önemli bir kutbu olarak görülmemiştir. AB ve Çin, uluslararası güvenlik meselelerinde farklı görüşlere sahip olmasına rağmen, uluslararası güvenlik sorunlarına barışçıl çözümler aramıştır. Bunun yanında AB ve Çin, uluslararası düzenin yapılanmasıyla ilgili tek taraflılığa ve militarizme karşı bir duruş sergilemiştir. Çin'e göre çok kutuplu dünya, tek kutuplu olana göre daha çok istikrar barındırmıştır. Modern Realizm'in en önemli kurucusu Hans Morgenthau; ülkelerin güçlü hale gelebilmek amacıyla kaçınılmaz olarak uluslararası güç için mücadele etmeleri gerektiği vurgusunda bulunmuştur (Williams, 2005: 84). Çin, dengeli ve çok kutuplu dünya düzenini geliştirme niyetini barışçıl yükseliş söylemi çerçevesinde gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Çin'in çok kutupluluk paradigmasına göre, AB siyasi ve askeri gücünü geliştirmesiyle beraber kutuplardan biri olma özelliğini taşımıştır. Bunun yanında Çin, 77 AB'nin barışın devamını sağlanmasını isteyecek önemli bir güç olduğuna inanmıştır; çünkü AB üyesi ülkeler hem iki Dünya savaşında hem de Soğuk savaşta zarara uğramıştır, bu yüzden de uluslararası dünya düzeninde barışın ve istikrarın hakim olmasını isteme de gönüllü görünmüştür. Uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğunu benimseyen Çin ve çok taraflı diplomatik girişimlerin önceliğini vurgulayarak çok taraflılık yaklaşımını benimseyen AB, uluslararası düzenin yapılanması ile ilgili farklı yaklaşımları savunmuştur. AB; daha fazla liberal ve çok taraflılık temelli, daha az realist ve çok kutupluluk temelli iken; Çin daha fazla realist ve çok kutupluluk temelli, daha az liberal ve çok taraflılık temelli olarak kabul görmüştür (X. Zhang, 2012). Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso ile Çin Başbakanı Wen Jiabao, 2010 yılında Ortak Basın Konferansında buluşmuş ve Çin Başbakanı Wen Jiabao, çok taraflılıktan hiç bahsetmeyerek sadece çok kutupluluğa vurgu yapmıştır (Jiabao, 2010). Avrupa Komisyon Başkanı José Manuel Barroso ise tam tersi şekilde, çok taraflılığa vurgu yaparak AB'nin her zaman çok taraflı kurumlarda Çin'in rolünü desteklediğini ifade etmiştir (Barroso, 2010a). AB-Çin zirvelerinde ve ortak deklarasyonlarında çok kutupluluk yaklaşımı hiç kullanılmayarak ortak bir tanım yapılmamış olmasına rağmen yine de Çin hükümeti AB'yi kutuplardan biri kabul ederek uluslararası dünya düzeninin "çok kutupluluğunu" vurgulamaya devam etmiştir. Çin Başbakan Yardımcısı Li Keqiang 2009 yılında AB ve Çin arasındaki ilişkinin dünya düzeninin çok kutupluluğunun motive edicisi olduğunu ifade etmiştir (Keqiang, 2009). AB, dünyada bölgesel ve uluslararası çok taraflılığın ilk ve en başarılı örneği olmuştur. Avrupa Komisyonu'nun Dış İlişkiler ve Avrupa Komşuluk Politikalarından Sorumlu Üyesi Benita Ferrero-Waldner çok taraflılığın tek verimli yaklaşım olduğunu ifade etmiştir (Ferrero-Waldner, 2009). 2002 yılında AB Ticaret Komisyoneri Pascal Lamy çok taraflılığı AB'nin dış politikasının amacı olarak tanımlamıştır (Lamy, 2002). Bu nedenle Avrupa deneyimleri ışığında Çin'i çok taraflı uluslararası örgütlere ve ortak girişimlere entegre etmeye ve uyumunu sağlamaya çalışmıştır. Avrupa, Çin Havacılık Sanayi Şirketi I (AVIC I) ve Çin Havacılık Sanayi Şirketi II (AVIC II) ile ortak girişim ile Çin’i uzay navigasyon sistemi gibi yüksek teknoloji projelerine katılmaya ve Tianjin’de uçak tesisleri gibi yüksek teknoloji tesisleri inşa etmeye davet etmiştir (Eriksson, 2013). Birçok AB üyesi ülke, Çin ile düzenli askeri değişiklikler ve diyaloglar başlatmıştır. 2003 yılından bu yana AB, Çin ile yakın savunma sanayi ve teknolojik işbirliği içerisinde bulunmuştur (Van Der Borght ve Zhang, 2010). AB üyesi ülkeler ve Çin; BM üyesi hatta İngiltere, Fransa ve 78 Çin BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak BM'nin kurumsal yapısında uluslararası aktif bir sorumluluğa ve siyasi bir güce sahip olmuştur. İngiltere, Fransa ve Almanya Çin'i zorlayarak BM'nin organlarında yapıcı bir rol oynamasını teşvik etmeye çalışmıştır. Her iki tarafta, uluslararası tartışmaları, siyasi ve diplomatik araçlar vasıtasıyla çözme amacıyla BM'nin otoritesini güçlendirmesi gerektiğine inanmıştır. Böylece AB, Çin’i çok kutuplu uluslararası dünya düzenine adapte etme çabasını ortaya koymuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık boyutuna ulaşabilmesi askeri ve güvenlik ilişkilerine de bağlı kabul edilmiştir. Bu yüzden günümüzde AB ile Çin askeri ve güvenlik ilişkilerini yoğunlaştırmıştır. Yıllık AB-Çin Zirveleri askeri ve güvenlik konularını da içermeye başlamıştır. 8 Aralık 2004 tarihindeki 7. AB-Çin Zirvesinde ABÇin Gümrük İşbirliği Anlaşması, Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımı için Ar-Ge İşbirliği Anlaşması, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma ile ilgili Ortak Deklarasyon imzalanmıştır (Balme, 2008). Çin, terörizm ile mücadeleye karşı uluslararası işbirliğine aktif olarak katılmıştır. Uluslararası işbirliğine katılmanın yanında; Fransa, Almanya ve İngiltere ile terör ve savunma konularında ikili diyaloglar kurmaya başlamıştır (Shulong ve Songchuan, 2011). AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik işbirliğini; küresel ve bölgesel çapta güvenlik endişeleri, silahların kontrolü ve silahsızlanma, barışın korunması ve sağlanması, organize suçlar ile mücadele, yasadışı göçle mücadele, terörizm ile mücadele, askeri teknoloji transferi, askeri eğitim mübadelesi, ortak deniz tatbikatı, silah ambargosu, askeri harcamalarda şeffaflık, Tayvan gibi meseleler meşgul etmiştir (Shambaugh, 2008: 135). Çin, Altı taraflı görüşmelerde; Kuzey Kore’nin nükleer programını sonlandırmasında olumlu bir role sahip olmuş iken; AB, sadece destekleyici rol oynamıştır (Ding, 2012). Almanya, İngiltere ve Fransa; Çin’in yapıcı rolünü desteklemiştir. Çin’in Kuzey Kore Nükleer programını sonlandırması anlamında en fazla etkileyebilecek ülke olduğu AB tarafından kabul edilmiştir. Kitle imha silahlarının artmasına, İran ve Kuzey Kore'nin nükleer silahlara sahip olmasına her iki tarafta karşı çıkmıştır (Chen, 2013). Çin'in BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliği küresel güvenlik konularında önemli bir etkiye sahip olmasına yol açmıştır. 1971 ile 2014 yılları arasında Çin, veto hakkını sadece dokuz kez kullanmıştır (UN Veto List, 2014). AB ve Çin bu süreç açısından karşılıklı ortak çıkarlarını paylaşmıştır. Çin, BM Güvenlik Konseyi'nin Libya'da Kaddafi rejimine yaptırım uygulamasını öngören 1970 sayılı kararını desteklemiştir; ancak 1973 sayılı kararın, 79 Avrupa ülkelerine Libya'ya askeri müdahale başlatmak için izin vermesinden Çin, devlet egemenliği ve içişlerine müdahale etmeme savunucusu olduğundan huzursuzluk duymuştur (Davis, 2013). Avrupa hükümetleri, Çin’in daha dikkatli ve yapıcı çabalarının önemli olduğunu düşünmesine rağmen, Avrupa özellikle Alman medyası İran’a, Burma’ya, Sudan’a, Suriye'ye karşı BM kararlarını ve yaptırımlarını desteklemekte ki Çin'in gönülsüzlüğünden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek Çin'i eleştirmiştir (Wacker, 2010). Suriye'deki iç savaşın Orta Doğu'da barış ve istikrar ortamının zarar görmesi ve insani trajediye dönüşmesi uluslararası kamuoyunu rahatsız etmiş; ancak Libya'ya gerçekleştirilen askeri müdahaleden rahatsızlık duyan ve Suriye'de de aynı sonuçla karşılaşmak istemeyen Çin, Suriye ile ilgili Ekim 2011, Şubat 2012 ve Temmuz 2012 tarihli Avrupa ve diğer ülkeler tarafından desteklenen BM Güvenlik Konseyi kararlarını Suriye'de zorla rejim değişikliğine yol açacağına inancıyla veto etmiştir (Chen, 2012b). Çin, Suriye'deki iç savaşın siyasi diyalogla çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Bu yüzden de egemenlik için gerekirse daha müdahaleci olmayı benimseyen AB ve egemenlik anlayışının her ülke açısından farklı yaklaşım olabileceğine inanan daha egemenlikçi Çin arasında Ortadoğu'da anlayış anlamında genişleyen siyasi bir boşluk oluşmuştur. Çin olmadan Ortadoğu'da barış ve istikrara dayalı siyasi bir çözümün gerçekleşmesi mümkün olamayacağından AB, siyasi bir çözüm getirmekte yardım sağlayacak bir müzakere sürecinin Çin ile başlatılması gerektiğini düşünerek hareket etmiştir. Çin, BM üyesi olmaktan kaynaklanan uluslararası sorumluluğu yerine getirmeyi tercih ederek 1990’lardan beri Avrupalı askerler ve uzmanlar ile beraber barışı tesis etmek ve korumak amacıyla çeşitli BM barış gücü görevlerinde aktif olarak yer almıştır. Çin, 31 Aralık 2012 tarihine kadar 24 temel BM barış gücü görevine katılmış ve bu görevlerde en büyük 16. barış gücü gönderen ülke halini almıştır (Stumbaum, 2011). 31 Aralık 2012 tarihine kadar 21 440 askeri birlik ve 1485 askeri gözlemci barış gücü personeli çoğunlukla Afrika ve Ortadoğu bölgelerinde görevlendirilmiştir. 80 Çizelge 3.9. Çin’in Katıldığı Barış Koruma Operasyonları (31 Aralık 2012’ye kadar) BM Barışı Koruma Görevi Kısaltma Zaman Aralığı BM Ateşkes Denetleme Örgütü BM Irak Kuveyt Gözlem Misyonu BM Batı Sahara Referandum Misyonu BM Kamboçya Geçiş Dönemi Otoritesi BM Mozambik Operasyonu BM Liberya Gözlemci Misyonu BM Afganistan Özel Komisyonu BM Sierra Leone Misyonu BM Barışı Koruma Bölümü BM Etiyopya ve Eritre Bölümü BM Demokratik Kongo Cumhuriyeti Misyonu BM Liberya Misyonu UNTSO BM Fildişi Sahili Misyonu BM Burundi Operasyonu BM Sudan Misyonu UNOCI BM Lübnan Geçici Gücü BM Timor Leste Birleştirilmiş Görevi BM Sierra Leone Entegre Ofisi BM Darfur Hybrid Operasyonu BM Demokratik Kongo Cumhuriyeti UNIFIL BM Kıbrıs Barış Koruma Gücü BM Abyei İçin Geçici Güvenlik Gücü UNFICYP BM Güney Sudan Barış Gücü UNMISS Nisan1990’dan günümüze Nisan1991’den Ekim 2003’e Eylül 1991’den günümüze Aralık1991’den Eylül 1993’e Haziran1993’den Aralık 1994’e Kasım 1993’den Eylül 1997’ye Mayıs 1998’den Haziran 2000’e Ağustos1998den Aralık 2005’e Şubat 1999’dan günümüze Ekim 2000’den Ağustos 2008’e Nisan 2001’den Haziran 2010’a Ekim 2003’ten günümüze Mart 2004’ten günümüze Haziran 2004’ten Eylül 2006’ya Nisan 2005’den Temmuz 20011’e Mart 2006’dan günümüze Ekim 2006’dan Kasım 2012’ye Şubat 2007’den Şubat 2008’e Kasım 2007’den günümüze Temmuz 2010’dan günümüze Şubat 2011’den günümüze Temmuz 2011’den Ekim 2011’e Temmuz 2011’den günümüze Nisan 2012’den Ağustos 2012’ye Askeri Birlik sayısı Mevcut UNIKOM MINURSO UNTAC ONUMOZ UNOMİL UNSMA UNAMSIL UNDPKO UNMEE MONUC UNMIL ONUB UNMIS UNMIT UNIOSIL UNAMID MONUSC O UNISFA Toplam Askeri Gözlemcilerin Sayısı Mevcut Toplam 4 108 164 10 800 352 97 20 33 2 37 2 18 49 2180 558 7812 116 8 98 6 58 6 3480 335 3197 135 8 58 15 1 315 2205 8 42 218 1090 16 47 3 5 2 338 676 BM Suriye Gözlemci UNSMIS Görevi 1764 21440 Toplam Kaynak: Ministry of National Defense The People's Republic of China, 2013 13 13 9 78 1485 81 AB ile Çin arasındaki ilişkilerin gündemindeki küresel güvenlik konularından biri silahsızlanma olmuştur. Özellikle silah ambargosunun kaldırılması meselesi ve ABD'nin etkisi taraflar arasındaki güvenlik işbirliğini sınırlamıştır. Çin'e AB'nin uyguladığı silah ambargosu iki taraf arasındaki ilişkilerde stratejik ortaklığın kurulmasını etkileyen en önemli meselelerden biri kabul edilmiştir. Bu yüzden de her AB-Çin zirvesinde politika belgelerinde sıklıkla kaldırılması yönünde ifadeler ile yer almış olmasına rağmen, Çin'in AB'nin uyguladığı silah ambargosunu kaldırmamasını askeri ve güvenlik meselesinden öte, siyasi ayrımcılık ve Soğuk Savaş zihniyetinin bir ürünü olarak tanımlaması ilişkileri de o doğrultuda yönlendirmiştir (Wang, 2012). 3.2.1. Silah Ambargosu 15 Nisan 1989 tarihinde Pekin'de başlayan ve Çin genelinde diğer büyük şehirlere hızla yayılan demokrasinin daha fazla sağlanması ve yolsuzluklara son verilmesi çağrısı ile başlayan protestolar 4 Haziran 1989 tarihinde Halkın Kurtuluş Ordusunun Tiananmen Meydanındaki protestoları sert bir şekilde bastırmasıyla uluslararası toplumun dikkatini çeken bir hal almıştır. ÇKP, 1989 yılında yaşanan bu olayla önemli bir meydan okuma ile karşı karşıya kalmıştır. Çin istikrarı tehdit eden bu protestoların bastırılmamış olmasını, Kültür Devrimi ile beraber Çin'in daha da istikrarsızlaşma dönemine girmesine neden olacağı şeklinde değerlendirmiştir. Çin, medyanın Tiananmen Meydanındaki olayları yayınlanmasına izin vermemiş, sadece çevresindeki olayları aktarmasını onaylamıştır. Çin'de medya dışa kapalı bir politika izleyerek özellikle yabancı medya organlarının yayın yapmasını engellemektedir. Bu dönemde Avrupa, Çin'in uluslararası imajını medya aracılığıyla olumsuz şekillendirerek Çin'in dış politikalarını değiştirmesi için baskı uygulamayı tercih etmiştir (Chen ve Song, 2012). Bu olay, AB ve Çin arasındaki ticari ilişkiler ve diğer alanlarda daha kapsamlı stratejik ortaklığın ve işbirliğinin kurulması noktasında dramatik sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur. AB ve Çin arasındaki ilişkilerinin stratejik önemi açısından Birlik içerisinde İsveç, Fransa ve Hollanda, Çin ile diplomatik ilişkilerini dondurmuştur (Shelley, 2005: 112). Avrupalı liderler Çin'e planladıkları ziyaretlerini iptal etmişlerdir (Piening, 1997: 156). 7 Haziran 1989 tarihinde ABD, Çin'e karşı silah ambargosu kararını içeren yasayı kabul etmiştir (Hellström, 2010: 9). ABD’nin silah ambargosu kararının ardından 27 Haziran 1989 tarihinde Avrupa Konseyinin 12 üyesi, İspanya'da Çin'e karşı ekonomik ve siyasi önlemlerin alınmasının uygun olduğuna dair Madrid Deklarasyonunu imzalamıştır (Conclusion of 1989 Madrid 82 European Council, 1989). Madrid Deklarasyonu ile bütün askeri bağlantıları ve silah satışları durdurulması, bütün bakanlıklar seviyesinde resmi ziyaretlerin iptal edilmesi, hükümet kredilerinin dondurulması kararı kabul edilmiştir. Üye ülkelerin hükümetleri 10 000 Çinli öğrencinin vizelerini uzatarak Çin'e bu koşullar altında dönmelerine izin vermemiştir (Shambaugh, 1992). Çin ekonomik yaptırım ve silah ambargosu kararlarını kınayarak AB'yi ve ABD'yi Çin'i yeniden yapılandırmak için aracı rol oynamamalarından dolayı eleştirmiştir. Silah ambargosu meselesi, 1989 Tiananmen Meydanındaki olaylarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosu, AB ve Çin arasında, AB ve ABD arasında ve AB içinde oldukça hassas ve tartışmalı bir mesele halini almıştır. Silah ambargosu ile ilgili kabul edilen 1989 Madrid Deklarasyonu hukuki olarak bağlayıcı olmadığı gibi silah ambargosunun kapsamı da bu deklarasyonda hiç tanımlanmamıştır (Gattringer, 2014). Bu yüzden de Çin'e karşı AB üyesi ülkeler ambargoyu kendilerine göre yorumlamış ve 1989 yılından beri Çin'e askeri ekipmanlar satmaya yorumları çerçevesinde devam etmişlerdir (Killion, 2006: 107). AB üyesi ülkeler, silah ambargosu kapsamına giren silahları "öldürücü silahlar" olarak yorumlamıştır. Bu kapsama giren silahlar; makineli tüfek, büyük kalibreli silahlar, bombalar, torpiller, roketler, füzeler, askeri uçak ve helikopterler, savaş gemileri, zırhlı araçlar, iç baskı için kullanılacak muhtemel olan herhangi ekipmanlar "öldürücü silahlar" olarak kabul edilmiştir (Rappert, 2006: 78). Dizel motorları, radar ekipmanlarını ve helikopter gibi 'öldürücü olmayan silahlar' olarak tanımladıkları silahları ambargoya rağmen Çin'e satılmaya devam edilmiştir (Wezeman ve Bromley, 2005:440). Her AB üyesi ülke kendi ulusal hukukunda ihracat kontrollerini düzenlemiştir. Avrupa ülkeleri özellikle Almanya Çin’e yüksek teknoloji transfer etmeme konusunda kendi ulusal düzenlemeleri çerçevesinde sınırlamalara gitmiştir (Stumbaum, 2009: 172). 1998 yılında AB; üye ülkelerin silah ihracatıyla ilgili politikalarını uyumlaştırma, üye olmayan ülkelere silah ihracatını düzenleme ve Avrupa ülkeleri arasında silah ihracatının daha ucuza olmasını önleme amacıyla AB silahların ihracatında Davranış Kodu üzerinde çalışmıştır. AB silahların ihracatında Davranış Kodu sadece siyasi anlamda bağlayıcılığı olmuştur (Aubin, Idiart, Clercq ve Papiernik, 2011). AB silahların ihracatında Davranış Kodu özellikle Avrupa dışında güçlü bir muhalefete neden olmuştur. Bu yüzden de AB'nin silah ihracatı ile ilgili Davranış Kodu çalışması, ambargo sonrası hassas askeri ekipmanların Çin'in eline geçmesinin önlenmesi amacıyla ertelenmiştir (Men ve Blankert, 2007). Konsey'in Davranış Kodunu geliştirme niyetlerine rağmen, Çin Fransa 83 ile gelişmiş Fransız yapımı Mirage 2000-9CS savaş uçağı satın almak için görüşmeler yapmıştır (Umbach, 2008). Silah ambargosunun kapsamı bu deklarasyonda belirtilmemiş olmasına rağmen, AB, insan haklarını ilgilendiren bir mesele gerekçesiyle Çin'e silah ambargosu uygulamaya başladığından ihraç edilen öldürücü olmayan silahların insan haklarını ihlal etme de kullanılmasına izin vermemiştir. 1957 Roma Antlaşması'nın 57. maddesi (296. madde) AB'nin silah ambargosu ihtimali de dahil olmak üzere yaptırım önlemlerine başvurabileceğini ve bunun bir sonucu olarak silah ambargosunun tek tek üye ülkelerin sorumluluğunda olduğunu belirtmiştir (Kreutz, 2005:8). Silah ambargoları, diğer yaptırımlardan farklı olarak hedef alınan aktörün ekonomik sıkıntı çekmesini amaçlamamaktadır (Portela ve Vennesson, 2013). AB tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların AB’ye daha çok zarar vermesinden ve Çin ile ikili ilişkilerin özellikle ekonomik ve ticari ilişkilerin öneminden dolayı 3 Ekim 1990 tarihinde Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi ilişkileri yeniden kurma yönünde karar almıştır (Lea, 2011:183). Böylece, silah ambargosu haricinde, diğer yaptırımlar kaldırılmıştır. Silah ambargosunun hala devam ediyor olmasına rağmen, 1992 yılında AB ile Çin arasındaki ilişkiler diğer ekonomik yaptırımların kaldırılmasıyla normalleşmeye başlamıştır. 1990'larda AB ile Çin arasındaki ilişkiler derinleşmesinden dolayı iki taraf arasındaki yıllık AB-Çin zirveleri 1998 yılında başlamıştır. 2003 yılından itibaren ambargonun kaldırılması için Çin kampanyalara ve lobi faaliyetlerine başlamıştır (Archick, Grimmett ve Kan, 2006). Çin, ambargo ile ilgili görüşmelerin tek çıkış yolu ve silah ambargosunun kaldırılmasının AB ile Çin ilişkilerinde stratejik ortaklık için yapıcı olduğuna vurgu yapmıştır. 13 Ekim 2003 tarihinde, Çin Dışişleri Bakanlığı, Çin'in AB politika belgesinde AB'ye ambargoyu kaldırması konusunda ısrarda bulunmuştur (Ministry of Foreign Affairs of the PRC, 2003). AB üyesi ülkeler; silah ambargosu ile ilgili olarak Çin ile güçlü ekonomik ilişkilere sahip olduğundan ambargonun tamamen kaldırılmasını isteyen Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkeler ve Çin'e silah satışını yönetmek için bir mekanizma uygulamayı uygun bulan Danimarka, Finlandiya, İsveç gibi ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır (Y. Huang, 2011). AB üyesi ülkeler özellikle Fransa ve Almanya, bu süreçte kritik rol oynamış; Fransa Başbakanı Jacques Chirac ve Alman Şansölyesi Gerhard Schröder AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin normalleşmesi için silah ambargosunun kaldırılmasını savunmuştur (Roy ve Kan, 2006: 169). AB liderlerinin ambargonun kaldırılmasına yönelik niyetleri, 84 kamuoyunun güçlü direnişi ile karşı karşıya kalmıştır. 8 Aralık 2004 tarihinde 7. AB-Çin Zirvesinde AB, ambargonun kaldırılmasıyla ilgili siyasi istekliliğini yinelemiştir (Yihdego, 2007: 260). AB, prensipte Çin'e karşı uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik kararı kabul etmesine rağmen; silah ambargosunu kaldırma ile ilgili kararı erteleyip durmak zorunda kalmıştır. Çin için silah ambargosunun kaldırılmaması önemli bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Çin, ambargonun kaldırılmaması sonucunda yaşadığı hayal kırıklığını, siyasi olarak yüzüne çarpan tokat olarak tasvir etmiştir (Cottey ve Gottwald, 2010). Silah ambargosunun kaldırılmasının ertelenip durmasının belli başlı nedenleri vardır; Birincisi, ABD Çin'in askeri modernizasyonunu Tayvan'a potansiyel tehdit olarak algılamıştır. ABD, silah ambargosunun kaldırılmasının Çin ile Tayvan arasındaki güç dengesini Çin lehine değiştireceğine inanmıştır. ABD Başkanı George W.Bush, 2005 yılının Şubat ayında çıktığı Avrupa gezisi boyunca silah ambargosunun kaldırılmasının Tayvan Körfezindeki dengeyi bozacağından derin endişe duyduğunu ifade ederek Avrupalı liderleri Çin’in ordusuna transfer edilecek yüksek teknolojilerin sonuçlarına karşı uyarmıştır (Gill, 2008). ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick, olası bir çatışma durumunda Avrupa menşeli savunma ve askeri ekipmanların Amerikalı askerlerin öldürülmesinde kullanılmasının transatlantik ilişkiler açısından iyi olmayacağı konusunda AB yetkililerini uyarmıştır (Men, 2008a). ABD, Batılı müttefiklerini 1949 yılında Paris'te kurulan Stratejik İhracatın Çok taraflı Kontrolü Koordinasyon Komitesi (COCOM) ile 1995 yılından sonrada Wassenaar Düzenlemesi vasıtasıyla stratejik ekipmanların ihracatını sınırlandırma da etkileme yoluna gitmiştir (Bertsch, Cupitt ve Elliott-Gower, 1994). İkincisi, 14 Mart 2005 tarihinde Çin Halk Kongresi Ayrılmazlık Kanununu kabul etmiştir (Atkinson, 2012: 87). Tayvan’a karşı kuvvet kullanma bu kanun ile onaylanarak hak olarak kabul edilmiştir. Çin’in oybirliği ile kabul ettiği Ayrılmazlık Kanunu, ABD’nin argümanlarının da doğruluk payı içerdiğini kanıtlamıştır. Bu kanun, silah ambargosunun kaldırılma ihtimalinin de zora girmesine neden olmuştur. 2005 yılının Nisan ayında Avrupa Parlamentosunda silah ambargosunun uygulanmasının devamına ilişkin karar, 85 olumsuz ve 31 çekimser oya karşılık 431 olumlu oy ile kabul edilmiştir (Bernstein, 2005). Silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik bu zamana kadar hiçbir adım atılmamıştır; ancak 2010 yılından bu yana silah ambargosu ile ilgili tartışmalar azalmış ve AB-Çin zirvelerinde silah ambargosu iki taraf arasındaki görüşmelerde öncelikli gündem 85 olmamıştır. 2012 yılının Eylül ayında Brüksel'de gerçekleşen 15. AB-Çin Zirvesinde Çin Başbakanı Wen Jiabao, son on yılda hala silah ambargosunun kaldırılmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirmiştir (Chen, 2012a: 3). Üçüncüsü, AB silah ambargosunu kaldırılması konusunda güçlü bir ABD muhalefeti ile karşı karşıya kalmıştır. ABD'nin ve AB'nin uyguladığı silah satışı yasağı özellikle insan hakları ihlalleri dikkate alınarak birbirini tamamladığından konulmuştur (Archick, Grimmet ve Kan, 2006). ABD, Çin ordusunun modernleşmesini istemediğinden Amerikan Dışişleri Bakanlığı 2005 yılında, ABD'nin Çin'de Avrupa teknolojilerini görmek istemediğini belirtmiştir (Brinkley, 2005). ABD, Asya Pasifik bölgesinde Çin ordusunun modernize olmasıyla Çin'in eline Avrupalı silahların geçebileceğine ve bu silahlar ile ABD'nin çıkarlarının tehdit edileceğine inanmıştır. ABD, Çin'in kendisini dengelemek için askeri modernizasyonuna ağırlık verdiğini iddia etmiştir. ABD, Avrupa'nın savunma teknolojisini ile Çin'in modernize olma ihtimalini Asya Pasifik'teki çıkarları bağlamında ciddi bir tehdit olarak algılamıştır. Bunun yanında ABD, Asya Pasifik'teki güç dengesinin AB’nin silah ambargosunu kaldırması ile bozulacağına inanmıştır. Bu yüzden de silah ambargosunun kaldırılmasına karşı olduğunu her daim vurgulamıştır. 2 Şubat 2005 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi 3'e karşı 411 olumlu oyla AB'nin Çin'e silah ambargosunu devam etmesi gerektiği yönünde karar almıştır (Men, 2008b). 9 Şubat 2005 tarihinde, göreve yeni başlayan ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice, ambargo tartışmaları sırasında Çin ile ilgili ambargonun kaldırılmasına karşı olduğunu, Avrupa’nın ABD’nin bu endişeleri anlayacağını umduğunu ve ABD'nin Pasifik'i koruma politikasına sahip olduğunu açıklamıştır (Archick, Grimmert ve Kan, 2006). 16 Mart 2005 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice, Asya'ya gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaretinde Çin'in askeri harcamaları ve potansiyel askeri gücü ile ilgili duyduğu endişelerden bahsetmiştir (Edmondson, 2006: 99). Çin’in askeri gücüyle ilgili 2005 yılının Temmuz ayında yayınlanan Pentagon raporunda ambargonun kaldırılmasının Çin'e daha fazla askeri ekipman sağlayacağını, Avrupa ile yapılacak askeri değişimler vasıtasıyla askeri eğitim ve askeri lojistik desteğini arttıracağını, Rusya'ya ve diğer ülkelere Çin'e daha iyi silahlar satılması konusunda baskı yapacağını belirtmiştir (Wan, 2007). Çin, AB'nin silah ambargosunu kaldırmamasında ABD'nin karşı olduğu için reddediyor olduğu sonucuna varmasıyla AB'nin halen tamamen bağımsız bir ortak olarak kabul edilemeyeceğini ve AB’nin, ABD’siz küresel bir aktör olmaya ve ABD’nin egemen gücünü dengelemeye henüz hazır olmadığını düşünmüştür. 86 Dördüncüsü, Çin'in askeri modernizasyonun, askeri teknolojisinin ve ulusal savunma sanayisinin gelişmesi ve Çin silahlarının Orta Asya'da, Asya Pasifik'te, Afrika'da yayılması ihtimalinin yarattığı endişe Avrupa'da hızla çoğalmaya başlamıştır. Coğrafi olarak AB ve Çin, birbirlerinden tehdit algılamamıştır, buna rağmen Çin'in güvenlik çıkarlarına AB'nin silah ambargosu karar vermekte görünmüştür. Aynı zamanda insan hakları kayıtları konusunda Çin’in sicilinden rahatsız olan AB, ambargonun kaldırılmasının Çin’in insan hakları kayıtları ile ilgili yanlış anlamalara ve algılara kapılmasına neden olmasını istememiştir. Dış İlişkilerden Sorumlu eski Avrupa Komiseri Benita Ferrero-Waldner 2007 yılının Ocak ayında AB'nin ambargoyu kaldırması için üç koşul olarak Medeni ve Siyasi Haklar uluslararası Sözleşmesinin onaylanmasının, Tiananmen Meydanı olaylarına katılımlarından dolayı hapse girenlerin serbest bırakılmasının ve yargılanmadan hapis sisteminin ortadan kaldırılmasının yerine getirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Hellström, 2010: 19). AB ve ABD, Çin ile kuvvetli ilişkiler geliştirmeden ve ilişkileri derinleştirmeden Çin’e uyguladıkları silah ambargosunun kaldırılmasını tedbirsizlik olarak görmüştür. Çin Dışişleri Bakanı Ma Zhaoxu, AB'nin silah ambargosunun Çin'e karşı siyasi önyargı olduğunu dile getirmiştir (Zhi, 2010). Çin silah ambargosunun kaldırılmamasının nedeninin askeri ve güvenlik ile ilgili değil; siyasi olduğunu ve ambargonun kaldırılması ile uluslararası toplum ve AB tarafından eşit bir ortak olarak görüleceğini düşünmüştür. AB'nin uyguladığı silah ambargosunun ayrımcılık olduğunu hissetmesinin en büyük nedeni sadece Zimbabve’ye, Sudan’a ve Burma’ya AB tarafından silah ambargosu uygulanması olmuştur (Vennesson, 2007). Beşincisi, Avrupalı liderlerde birbirlerinden silah ambargosu ile ilgili birbirlerinden farklı yaklaşımlara sahip olmuştur. Almanya Şansölye Gerhard Schröder ekonomik ve ticari nedenlerden dolayı silah ambargosunun kaldırılmasını desteklemesine rağmen, Almanya Şansölyesi Angela Merkel Gerhard Schröder ile aynı fikirde olmamıştır (Sutter, 2003: 293). 2003 yılının Aralık ayında Gerhard Schröder, Çin ziyareti sırasında silah ambargosunun kaldırılmasının gerektiğini deklare etmiştir (Exartier, 2013). 2005 yılında Gerhard Schröder yerine Angela Merkel'in iktidara gelmesiyle Çin, silah ambargosunun kaldırılması ile ilgili kampanyalarında yer alan AB üyesi en büyük destekçisini kaybetmiştir (Xiang, 2009). Almanya, ABD ile ilişkilerini geliştirme konusunda çok daha istekli olduğundan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Gerhard Schröder’in silah ambargosunun kaldırılması yönündeki ifadesine destek vermeyerek Çin'i bu meselede yalnız bırakmıştır. 87 Altıncısı, silah ambargosunun kaldırılması konusunda AB üyesi ülkeler arasında fikir birliği olmamıştır. AB silah ambargosunun insan hakları ile ilgili bir mesele olduğunu iddia etmiştir. AB üyesi ülkeler, küresel aktörler olmalarına rağmen, zaman zaman birbirlerinden farklı uluslararası güvenlik çıkarlarına sahip olmuşlardır. Bu yüzden de silah ambargosu ile ilgili farklı görüşlere sahip olduklarından farklı yaklaşım sergilemişlerdir. İngiltere, Danimarka, İsviçre ve 12 yeni merkez Avrupa ülkeleri güçlü bir şekilde ABD ile aynı tereddüdü taşıyarak silah ambargosunun kaldırılmasına karşı bir duruş sergilemiştir (Rees, 2009). Silah ambargosunun kaldırılmasına karşı olan ülkeler, silah ambargosunun 1989 yılında yaşanan Tiananmen Meydanındaki olaylardan dolayı yürürlükte olduğunu, ancak Çin’in bu zamana kadar o olayları telafi etmek için hiçbir şey yapmadığını, bu yüzden silah ambargosunun kaldırılmaması gerektiğini savunmuştur. Bazı AB üyesi ülkeler, Çin’in büyüyen ulusal savunma piyasasını bir fırsat olarak görmüş, Çin'in askeri modernleşmesine devam ederek silah almaya devam edeceğini, bu yüzden de ambargonun kaldırılarak AB'nin Çin'e silah satması gerektiğini savunmuştur. Çin, AB silah ambargosuna rağmen askeri modernleşmesine devam ederek silah ve askeri ekipman almıştır. Rusya ve İsrail, Çin'e çok yüksek teknolojik askeri malzeme satmaktadır (Shichor, 2014). Çin, Rusya'dan ve İsrail'den silah ve askeri malzeme satın alarak bölgede etkili olmaya çalışmıştır. 1989 yılından beri silah ambargosu uygulanmasına rağmen, Çin'e, Avrupa'nın savunma ile ilgili askeri ekipman satışı yaklaşık 55 milyon avrodan 400 milyon avroya ulaşmıştır (Vennesson, 2007). Fransa ve Almanya, silah ambargosunun kaldırılması konusunda Çin'i destekleyen anahtar ülkeler olarak kabul edilmiştir (Archick, Grimmett ve Kan, 2006). Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy, 2007 yılında Çin’e ziyaretinde 2008 yılının ikinci yarısında Fransa'nın AB dönem başkanlığı boyunca silah ambargosunun kaldırılmasını savunacağını belirtmiştir (Wacker, 2010). AB üyesi ülkelerin silah ambargosunun kaldırılması ile ilgili ortak bir duruş sergileyememesine rağmen, Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirme konusunda hemfikir olarak hareket etmişlerdir. AB'nin uyguladığı silah ambargosunun Çin açısından da dört boyutu vardır; Birincisi; Çin, uluslararası güç olma yolunda rakip ve tehdit olarak görülmüştür. AB’nin kararsızlığının ve belirsizliğinin ABD’nin baskısından kaynaklandığına dair yaygın bir inanış hakim olmuştur. Çin, Doğu Asya silah piyasasında önemli bir aktör olmuştur. Çin ile Doğu Asya arasındaki ekonomik bağlara bakıldığında, bölge Çin için AB ile ilişkilerden daha çok önem taşımıştır. ABD ve AB, Asya'da farklı çıkarlara sahip olmuştur. ABD'nin aksine AB üyesi ülkelerin Doğu Asya'da konuşlandırılmış askeri varlığı, askeri 88 taahhütleri ve güvenlik çıkarları olmamıştır (Clegg, 2009). Fransa ve İngiltere, Güney Pasifik ve Diego Garcia'da sembolik askeri güçlere sahiptir (Wacker, 2010). Almanya'nın askeri varlığı Afganistan'da BM Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü ile sınırlı kalmıştır (Feldman, 2012: 53). Bu yüzden de Doğu Asya ile ilgili yüksek düzey transatlantik diyalogunu, ABD 2005 yılında yükselen Çin ile nasıl meşgul olunması gerektiğini düşünerek Avrupa ile beraber başlatmış; 2005 yılının Mayıs ayında bu diyalogun ilk toplantısı Brüksel’de yapılmıştır (Gill, 2008). Bu arada AB, Doğu Asya'da AB'nin Dış ve Güvenlik Kılavuzunu 2007 yılında yayınlayarak Doğu Asya ile ilgilenmeye başladığını göstermeye çalışmıştır (Casarini, 2013). ABD, Asya ve Çin ile ilgili transatlantik diyalogunun genişletilmesi ile fikri mülkiyet haklarının gelişimi, insan hakları, siyasi çoğulculuk, hükümet dışı örgütlerin gelişimi, askeri şeffaflığın gelişimi, Tek Çin politikası, Tayvan körfezinde istikrar, enerji güvenliği, Kuzey Kore mültecilerinin yerleştirilmesi, ekonomik ulusalcılığın azalması ve korunan sanayiler, ekonomik standartların korunması, yuanı dönüştürme liberalizasyonu, Afrika'da insancıl yatırım politikaları, çevre koruma, iklim değişikliği, Çin'in BM operasyonlarına katılmasının teşvik edilmesi, terörizm karşıtlığı, işbirliği yönetim standartlarını güçlendirme, üçüncü taraflarla diyalog gibi konularda işbirliği yapılması gerektiğini vurgulamıştır (Shambaugh, Sandschneider ve Hong, 2008: 313). İkincisi; Çin, aktif olarak 2003 yılından bu yana Brüksel'de silah ambargosunun kaldırılması için lobi faaliyetleri yürütmüştür (Ikegami, 2009). Çin Başbakanı Wen Jiabao, 9 Eylül 2006 tarihindeki 9. AB-Çin Zirvesinde AB'nin ambargoyu kaldırmasına yönelik çabalarına devam edeceğini beyan etmiştir (Griffin ve Pantucci, 2007). Çin'in silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik lobi faaliyetleri "havuç ve sopa yaklaşımı" ile karakterize edilmiştir (Brown, Waldron ve Longworth, 2008: 85). Havuç yaklaşımını; yeni trenler, Alman manyetik hava destekli taşıtlar, savaş gemisi, denizaltılar, helikopterler, uçakların elektronik sistemleri ve diğer teknolojileri satın alarak göstermiştir. Uçak sanayisinin Almanya'da tekstil sanayisinden daha fazla istihdamı olduğundan Airbus'un Çin'e uçak satması karşılığında Çin istediği her türlü tekstil ödününü AB'den alabilmiştir (Tallman, 2009: 66). Sopa yaklaşımını Çin kritik konularda AB üyesi ülkeler ile iyi ilişkileri çerçevesinde yönlendirmiştir, iyi ilişkiler içinde olduğu AB üyesi ülkelerin desteğini kazanmaya çalışmıştır. İlişkilerin gerginlik içinde olduğu AB üyesi ülkelerin ticari girişimlerini engelleme yoluna gitmiştir. AB ve üye ülkeler istediklerini Çin'e yaptırma konusunda kötü bir sicile sahip olmuştur. 89 Üçüncüsü, Çin'e yüksek teknoloji ürünlerinin satışına izin vermeyen silah ambargosu Çin'in askeri araştırma ve geliştirme faaliyetlerini engellemiştir. Çin'in asıl amacı gelişmiş askeri ekipman ithal ederek askeri sanayisinin araştırma ve geliştirme kapasitesini arttırmak olmuştur. Savunma Bakanlığı Çin'in askeri gücü ile ilgili 2004 raporunda, silah ambargosunun kaldırılması ile Batılı silah üreticilerinden Çin'in özel teknolojiler elde etme imkanına sahip olabilmeyi beklediğini belirtmiştir (Archick, Grimmert ve Kan, 2006). Silah ambargosu aslında AB'ye Çin'den daha çok zarar vermiştir. Çin'e uygulanan silah ambargosu Rusya ve ABD rekabetinde AB'nin yalnız kalmasına neden olmuş ve AB'nin silah sanayisinin gelişmesini, Çin'e silah ihracatında bulunmasını engellemiştir. AB’nin Çin’e silah ambargosu meselesinde daha fazla gereksinimi ilişkilerin karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ilerlemesi doğrultusunda AB’nin pazarlık gücünü azaltmıştır. Dördüncüsü; silah ambargosu meselesi AB ile Çin arasındaki askeri ve güvenlik ilişkilerini etkileyen önemli bir mesele olmuştur; ancak bu duruma rağmen AB ile Çin arasında güvenlik alanında işbirliğinin gelişmesinin olasılığı azalmamıştır. Çin, ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük savunma bütçesine ve en hızlı büyüyen askeri pazarına sahip hale gelmiştir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) verilerinde 2009 ile 2013 yılları arasında Çin dünyanın beş büyük silah ihracatçısından biri olarak yer almıştır (SIPRI, 2014). 2013 Aralık Reuters raporu, Çin'in Avrupa askeri ekipmanları olarak Fransız sonar sistemini, anti-denizaltı savaş helikopterlerini, Fransız ve Alman deniz yüzeyinin altında yol alabilen Fransız ve Alman dizel motorlu savaş gemilerini, İngiliz jet motorlu avcı uçaklarını, İngiliz havadan erken uyarı radarını, saldırı ve nakliye helikopterlerini kullandığını belirtmiştir (Reuters Report, 2013). Ambargonun siyasi bir duruşu olmasından dolayı AB silahların Çin'e ihracatının durdurulmasında gerçekten rol oynamamıştır, bu duruma rağmen silah ambargosunun tamamen kaldırılması ile Çin, Fransız savunma teknolojisine, Alman denizaltı teknolojisine, İngiliz motor teknolojisine, Galileo uzay navigasyon sistemine ulaşmayı istemiştir (Archick, Grimmett ve Kan, 2006). Silah ambargosu gibi bir engel olmadan Çin, AB ülkeleri ile askeri teknolojileri ve ekipmanları ortak geliştirme yolunu tercih etmek istemiştir. Silah ambargosunun kaldırılması önerisi, AB'yi ABD ile AB arasındaki müttefikliğinin veya AB ile Çin arasındaki stratejik ortaklığının gelişiminden ve devamından birini tercih etmeye zorlamıştır. AB'nin silah ambargosunun kaldırılma kararını desteklemesiyle, ABD ve Çin ile ilişkilerini gerginleştirmemek adına ABD ile 90 müttefiklik ve Çin ile stratejik ortaklık arasında denge kurabilecek kararlar alması gerektiğinin farkına varmıştır. AB'nin Çin'in hassas olduğu meselelerde takındığı tavır AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin geleceğini göstermesi açısından önemli kabul edilmiştir. AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunu kaldırması demek, Çin'in insan hakları sicilini düzeltmesi için Çin'e baskı uygulamaya devam etmeyeceği anlamına gelmemiştir. 21 Kasım 2013 tarihinde Pekin'de düzenlenen 16. AB-Çin Zirvesinde silah ambargosunun kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir (Bersick, 2014). AB'nin silah ambargosunu kaldırmamış olması, Çin’in gözünde ABD'nin hala etkisinin devam ettiğini göstermiştir. Bu durumda AB ile Çin arasındaki ilişkilerde kurulmaya çalışılan stratejik ortaklığın aslında daha uzun bir dönemde gerçekleşebilecek bir hedef olduğunu ortaya çıkarmış olmasına rağmen; Avrupa’da yaşanan Avro bölgesi borç krizi AB'nin silah ambargosunun kaldırılmasındaki bakış açısını ve kararlılığını etkileyebilecek olarak görünmüştür. AB, silah ambargosu meselesine ekonomik ve ticari anlamda baktığından ambargonun kaldırılarak Çin’e silah satma istekliliğine sahip olmuştur. Bunun yanında silah ambargosunun kaldırılmasının ABD ile ilişkilerine de olumsuz yansımasının olacağını bilmesi ve insan hakları sicili anlamında kötü bir üne ve karneye sahip Çin’i ödüllendirmekten kaçınması AB’nin silah ambargosunda kararsızlığına yol açmıştır. Günümüze kadar devam eden AB ile Çin ilişkilerini geliştirme ve derinleştirme çabasına, silah ambargosu meselesinin zarar verdiğinin görülmemiş olması, yakın gelecekte ilişkileri etkilemeyeceğine de kanıt olarak kabul edilmiştir. Silah ambargosunun kaldırılması Çin ile ilişkileri geliştirmek ve özellikle derinleştirmek için AB'nin istekliliğini gösteren güçlü bir siyasi sembol olması açısından önem taşımıştır. Çin, Rusya'dan ve İsrail'den silah ithal etmeye devam etmektedir. Silah ambargosunun kaldırılması sayesinde Rusya'dan ve İsrail'den Avrupa silah piyasasının rekabetini kullanarak daha düşük fiyattan silah satın alabilecektir. Tayvan, Güney Kore, Japonya ve ABD ambargonun kaldırılmasından en rahatsızlık duyacak ülkeler olduğundan, Çin'in AB'den silah satın almaya başlamasıyla Doğu Asya'da silahlanma yarışı hız kazanacaktır. 3.3. AB İle Çin Arasındaki Ekonomik İlişkiler Çin, AB için büyük bir pazar olarak kabul edilmiştir. Birçok AB üyesi ülke, Çin ile ekonomik anlamda işbirliğini geliştirmeye önem vermiştir. Avrupa'nın dış borcu için, Çin önemli bir sermaye kaynağına sahiptir. AB ile Çin arasındaki ticari ilişkilerin boyutu iki ülke arasındaki karşılıklı bağımlılığın en temel göstergesi kabul edilmiştir. Sadece yirmi yıl 91 önce, AB'nin ve Çin’in ticari ilişkileri sıfırdan başlamış ve günümüzde ise dünyanın ikinci büyük ekonomik işbirliğini oluşturmuştur. Deng Xiaoping'in Dört Modernleşme adını verdiği programı gerçekleştirmesi amacıyla AT ile Çin arasında antlaşmalar imzalanmıştır (Dent, 1999: 132). 3 Nisan 1978 tarihli Ticari Anlaşması ile taraflar ticari ilişkilerinin yapısını geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu antlaşma ile AT ile Çin tarafından Ortak Ticaret Komitesi kurulmuştur (Snyder, 2009: 66). Bu komitenin görevleri; taraflar arasında ticaretin gelişmesini engelleyen sorunların ortadan kaldırılmasını sağlamak ve gelişen ticaretin yeni fırsatlarını ve araçlarını sınamak olmuştur. Komitenin en önemli gündemlerinden biri Çin'in Dünya Ticaret Örgütü üyesi olmasını sağlama ile ilgili olmuştur.1978 tarihli Ticari anlaşma, bir komünist ülke ile AT tarafından imzalanan ilk ticaret antlaşması olduğundan Çin avantajlı bir konuma yerleştirilmiştir. Böylece AT ile Çin arasındaki ilk ikili bağlar doğrudan ekonomik olmasının yanında dolaylı olarak stratejik olarak kurulmuştur. 1980'lerin başında AT ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi, 1985 yılında AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu antlaşma; ticari ve ekonomik işbirliği, sanayi, madencilik, tarım, bilim ve teknoloji, enerji, ulaşım, iletişim, çevre koruma ve işbirliğini kapsamıştır. Bu Antlaşmanın 14.maddesi Çin ile ikili ekonomik düzenlemeleri sonuçlandırmak için üye ülkelerin hakkını saklı tutmuştur (Wong, 2013). Böylece bu ikili ilişki için yasal bir çerçeve kurulmuş ve sonraki yıllar boyunca ekonomik ve ticari ilişkiler AB yaklaşımının önceliği olmuştur. 1985 yılında AT ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştiren Çin; DTÖ' ye (o zamanki adıyla GATT'a) 1986 yılında üye olmak için başvurmuştur (Gertler, 2004). DTÖ, üye ülkeler arasında ticari kuralların ve sorumlulukların belirlenmesi, uluslararası ticarette yaşanan anlaşmazlıkların çözülmesi üye ülkeler arasında ekonomik farklılıkların giderilmesi amacıyla 1995 yılında GATT'ın yerine kurulmuştur (Eglin, 1997). Çin malları için ihracat pazarını genişletmek, Çin'in modernleşmesini ve uluslararası topluma tamamen entegre olmasını sağlamak, dünya ticaret rejiminin şekillenmesine yardımcı olmak, en çok kayrılan ülke (MFN) statüsü sayesinde gelişmekte olan ülkeler için olan ticari koşullarından yararlanmak amaçları doğrultusunda Çin, DTÖ'ye üye olmak istemiştir. Dünya nüfusunun beşte birini oluşturan Çin'in küresel ekonomiye entegre olmadan DTÖ çok taraflı ticaret sistemi üyesi olmadan tam ve evrensel olmaması ihtimali ve Çin'in ekonomik büyümesinin hızlı ve istikrarlı olmasının AB ekonomisinde hızlı ve istikrarlı 92 olması demek olarak kabul edilmesi AB'nin Çin'in DTÖ üyeliğini desteklemesini sağlamıştır. Martin Wolff'un da belirttiği Avrupa küresel ekonominin geçmişi, ABD bugünü ve Çin'in de geleceği olarak kabul edilmiştir (Wolf, 2003). 15 yıl süren müzakereler sonucunda 11 Aralık 2001 tarihinde Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği onaylanmıştır. Çin’in kapitalist sisteme uyumu açısından DTÖ üyeliği önemli bir aşama olmuştur. Çin'in DTÖ'ye üye olmasıyla tüm üye ülkeler ve dünya ülkeleri arasında güvenirliği artmıştır. Çin'in büyüyen ulusal bir pazara sahip olması, 19971998 Asya finansal krizi boyunca yabancı yatırımların ilgisini Çin yapıcı politikaları aracılığıyla çekmeyi başarmış, bu durum Çin DTÖ üyesi olduktan sonra artarak devam etmiştir. Çin'in DTÖ üyeliği sayesinde yabancı işletmelerin Çin pazarına erişimi hukuki açıdan kolaylaşmış, ticari faaliyetleri güvence altına alınmış, doğrudan yabancı yatırımlara daha cazip bir ortam oluşmuştur. 2002 yılında Çin'in ticareti 620 milyardan 2013 yılında 4 trilyona ulaşmıştır (Malik, 2014). Çin'in çok taraflı ve kurumsal bir forum olan DTÖ'ye dahil olması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerin istikrarlaşmasını sağlamıştır. DTÖ üyeliği ile AB'nin Çin pazarına erişimi kolaylaşmıştır. Erişiminin kolaylaşması ışığında AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde önemli derecede artış olmuştur. AB ile Çin arasındaki ticaret hacmi 2000 yılından bu yana yaklaşık dört kat artmıştır. Çin'in DTÖ üyeliği sonrasında 2002 yılında AB ve Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 125 milyar avro iken, 2013 yılında AB ve Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 428 milyar avroya ulaşmıştır. AB’nin Çin’e ihraç ettiği başlıca ürünler arasında makineler, motorlu araçlar, uçaklar ve kimyasal maddeler yer almıştır (Lutter, Martinez, Giljum ve Woi, 2013: 6). AB’nin Çin’den ithal ettiği ürünler çoğunlukla sanayi ve tüketim malları ürünleri olarak makineler, seramik, ayakkabı, kozmetik, giyim, deri ürünleri, mobilya olmuştur (Eng, 2005: 88). 93 Çizelge 3.10. AB İle Çin Ticaret Hacmi (Milyar Avro) 500 450 400 350 300 Çin'e İthalat 250 Çin'den İhracat 200 150 100 50 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Kaynak: Hansakul ve Levinger, 2014 :2 AB ile Çin arasındaki ticaret hacmi arttıkça, ithalat ve ihracat arasındaki açık artmış, bu durum da ticari açığın artmasına neden olmuştur. AB'nin Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerinde 2013 yılı itibariyle yaklaşık 132 milyar avro değerinde ticaret açığının olması AB'yi endişelendirmiştir. Çin’in kendi para birimi yuan'ı düşük değerde tutması, AB'nin Çin piyasasına erişiminin zorluklarla karşılaşması, Çin’in hammadde ithal ederek nihai mal haline getirip ihraç etmesi ticaret açığının artması sonucunun ortaya çıkmasına neden olmuştur (Tong, 2014). AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler mal ticareti ile sınırlı olmamış; aynı zamanda hizmetleri, yatırımları, ekonomik ve teknolojik işbirliğini de kapsamıştır. AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde olumlu gelişmeler kaydedilmesine rağmen; AB'nin Çin piyasasına erişiminin bürokratik engellere takılması hizmet alanındaki ekonomik ve ticari ilişkileri beklenildiği gibi gelişmesini etkilemiştir (Qingjiang, 2012: 51) Çizelge 3.11. AB-Çin Hizmet Alanında Ekonomik Ve Ticari İlişkiler (Milyar Avro) İhracat 18,8 2009 23,3 2010 25,4 2011 29,2 2012 32,2 2013 Kaynak: European Commission,2013 İthalat 14,0 17,1 18,1 19,9 20,6 Denge -4,8 -6,2 -7,3 -9,4 -11,6 94 AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler dünyanın ikinci büyük ekonomik işbirliği olarak kabul edilmiştir. 1990'ların ortalarından itibaren, AB ve Çin arasında gelişen ekonomik ve ticari ilişkiler, özellikle üye ülkeler için önem teşkil etmiştir. Çin'in DTÖ üyeliği ile beraber AB üyesi 3 büyük ülke ile Çin'in de ithalat ve ihracat ilişkileri farklılık göstermiştir. Çin'in AB üyesi ülkelerle ikili siyasi ilişkileri ithalat ve ihracat bakımından ekonomik ilişkilerine yansımıştır. Çin ile siyasi ilişkilerin olumsuz olduğu dönemlerde ekonomik ilişkilerde de kısa dönemli olumsuzluklar yaşanmıştır. AB'nin Çin'e yönelik olumsuz yaklaşımları, AB'nin Çin ile işbirliğinin gelişmesinde önemli bir engel olmuştur. Çin, günümüzde Avrupa ihracatı için en hızlı büyüyen ulusal pazar olmuştur. AB ile Çin birbirlerinin pazarlarına girmeye ihtiyaç duymuştur. AB üyesi ülkeleri ile Çin arasında yaşanan siyasi olumsuzluklar, ekonomik ve ticari ilişkilerin dinamizmini olumsuz etkilemiştir. Çin'in siyasi ilişkilere bakışı ile ekonomik ve ticari ilişkileri birbirine paralel olarak algılaması kısa dönemli sorunlar yaşanmasına neden olmuş, iki tarafın birbirine duyduğu ihtiyaçtan dolayı sorunların bir an önce çözülmesi şart olmuştur. Kısacası, AB ve Çin, çok taraflı uluslararası ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirmek için ortak çıkarlara ve ortak yaklaşımlara sahip olmuştur. Çin’in DTÖ üyeliği ile artarak ilerleyen AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler Avrupa'da Avro bölgesi borç krizinden etkilenmiştir. AB'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, Çin'in ekonomisine de zarar vermiştir. 2009 yılında iki taraf arasındaki ticaret hacmi %16,5 oranında iken, bu oran 2011 yılında %15,6'lara kadar gerilemiştir (Chen, 2012). Talebin ve ithalatın azalmasıyla kriz Çin’i de olumsuz anlamda etkilemiştir. Çin, ekonomik sistemini değiştirmek ve Avrupa'da pazar payı kaybı pahasına yenilikçi bir büyüme elde etmek için çabalarını yoğunlaştırmaya çalışmıştır. Çinli işletmelerin Avrupa'ya yatırımını teşvik etmek AB'nin ekonomik istikrarının güvenliğini sağlayacak yöntemlerden biri olarak kabul edilmiştir. AB, Çinli işletmelerin Avrupa'da yatırım yapmasının AB’nin ekonomik toparlanması için yararlı olduğunu savunmuştur. Çin Başbakanı Wen Jiabao, “"Avro bölgesinde istikrar sağlanması girişimlerinde daha fazla rol oynamak istediklerini" açıklamış ve böylece AB'nin içinde bulunduğu ekonomik krizde Çin'in AB'ye yardım etmek istediğini ortaya koymuştur (Iglesias, 2014: 98). Avrupa'nın ekonomik iyileşmesi, Çin'i de doğrudan etkileyeceğinden AB ile Çin arasındaki ilişkiler açısından önemli kabul edilmiş ve Çin, AB'ye büyük destek sağlamıştır (Zhang, 2014). Bu sayede Çin, AB'nin gözünde ekonomik güç olduğunu pekiştirmiş olmuştur. Çin'in kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarının AB'nin içinde 95 bulunduğu Avro bölgesi borç krizinden olumsuz etkilenmesi ve avronun varlığını uzun süre koruyabileceği inancı Çin'in AB'ye ekonomik yardım yapma ihtiyacına neden olmuştur. Çin, avro'nun doları karşısında değer kaybettikten sonra tekrar değer kazanmasını sağlamaya yardımcı olmuştur (Telo, 2013). Bu yüzden de Çinli liderler krizin başından beri sık sık Avrupa'ya ziyarette bulunmuştur (Austermann, 2014: 113). AB’nin, mevcut duruma yanıt veren bir ticaret politikası geliştirme yeteneğine sahip olduğunu kanıtlamasını teşvik etmeye çalışmıştır. Avrupa Komisyonu'na göre, Çin AB ticaret politikası için tek ve en önemli meydan okuma olarak kabul edilmiştir (Commission, 2006b). Bu krizle beraber AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler rekabet barındırmayan asimetrik olmayan karşılıklı bağımlılık içeren ilişkilere dönüşmüştür. Çizelge 3.12. Çin'in Hızlı Büyümesine Avrupa Ülkelerinin Memnuniyeti İngiltere Almanya Fransa 0 10 20 30 40 50 60 Kaynak:Pew Research Center,2014 AB üyesi ülkeler özellikle açısından bakıldığında, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler farklı anlam taşımıştır. Her AB üyesi Çin’in hızlı büyümesini farklı yorumlamıştır. AB üyesi ülkeler Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini bu yorum doğrultusunda kurmuş ve geliştirmiştir. AB üyesi ülkeler pazarları açısından sağladıkları avantajlar Çinli işletmeler için farklı algılamalara yol açmıştır. Çinli işletmeler; yerel pazara erişim, teknolojilerin kullanılabilirliği, nitelikli iş gücü, lojistik imkan, vergi rejimi, kültür ve dil faktörleri gibi nedenlerden dolayı yatırım yapılacak AB üyesi ülkeyi hedef ülke olarak seçmiştir (European Chamber, 2013: 16). AB üyesi ülkeler içinde Çinli işletmelerin yatırım yapmayı hedeflediği üye ülkeler farklı nedenlerden dolayı farklılık göstermiştir. 96 Çizelge 3.13. Çinli İşletmelerin AB Üyesi Ülkeler İle Yatırımlarını Etkileyen Faktörler Yerel pazara ulaşım Yerel İş ortağı İş yapma kolaylığı Teknolojiye ulaşım Diğer Rakip fiyatlar Hükümet teşebbüsleri 0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% 70% 80% Kaynak: European Chamber,2013:14. AB üyesi ülkeler ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin bağımlılığı ve yoğunluğu Çin yatırımlarını teşvik etmiştir. AB Çin'den gelen yoğun rekabeti hissederek Çinli yatırımlara hazır olmalı ve Çin yatırımını teşvik etmek için çalışmalıdır. Çin'in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olması ile hızlı büyümesinin ve gelişmesinin getirdiği fırsatlar ve sorunlar çoğalmıştır ve sadece AB'nin değil, aynı anda tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekmiştir. Çin’in hızlı büyümesi ve Avrupa’nın içinde bulunduğu avro bölgesi borç krizi, AB ve Çin arasındaki ekonomik ilişkilerde ekonomik ve ticari sorunlarında ortaya çıkmasına neden olmuştur. 3.3.1. Ekonomik Ve Ticari İlişkilerdeki Sorunlar 2001 yılında DTÖ'ye üye olmasıyla birlikte, AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler önemli ölçüde artmıştır. Çin ticari açığının artması, DTÖ taahhütlerinin gerçekleştirmesinde Çin'in gecikmesi, Çin’e anti-damping ve anti-sübvansiyon uygulaması, kota sonrası dönemdeki belirsizlikler, Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal etmesi, ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı, Çin'de AB yatırımlarının sınırlı fırsatlar sebebiyle azalması, yüksek teknoloji değişimlerinde ve işbirliğinde beklenen seviyenin düşük olması, küçük ve orta ölçekli az gelişmiş işbirliğinden ve AB'nin genişlemesinden ve derinleşmesinden kaynaklanan Çin'in ticari kayıpları ile ilgili telafi görüşmelerinin başlatılmasındaki başarısızlıklar, Çin’in kendi para birimi olan yuanı korumak için diğer para birimlerine göre düşük değerde tutması, Çin’de uygulanan bazı bürokratik işlemlerin 97 Avrupalı yatırımcıların Çin pazarına erişimini zorlaştırması, yoksul, sosyal ve çevresel standartların Çin'e ticaret alanında AB ve Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkilerde birçok farklılıkların ve güçlüklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Arcas, 2009). 1997-1998 Asya finansal krizi boyunca Çin, yuanı dolar karşısında sabit tutmayı değerini düşük tutmaktan daha iyi bir alternatif olarak tercih etmiştir (Yongding, 2002). Fransız sosyolog Emmanuel Todd, AB ve Çin arasındaki ekonomik ilişkileri asimetrik küreselleşme olarak tanımlanmıştır (Willy, 2013). AB ve Çin arasında yaşanan ekonomik farklılıklara ve güçlüklere rağmen ekonomik ve ticari çıkarları birbirlerine bağımlı hale gelmelerini sağlamıştır. Bu yüzden de Çin, AB işletmelerin Çin pazarına erişimine bağlı olduğunu bilerek son yıllarda kendine çok güvenerek hızla büyümüş ve gelişmiştir. Finansal zorlukların yanında Çin, rezerv para olarak dolardan uzaklaşmaya da başlamıştır. Çin, yuan dolar paritesini kendi lehine tutmak için elinden geleni yapmaktadır. 2012 yılında Çin'in rezervleri 3.3 trilyon dolar, bu rezervin %61,2'sini dolar, %24.2'si Avro, %4'ü yen, %3.3'ü sterlin, ve %7.3'ünü diğer rezervler oluşturmuştur (Casaburi, 2012: 22). ABD'nin ve AB'nin baskıları sonucunda Çin, yuanın değer kazanmasına izin vermiştir (Shen, 2013a). Amerikan doları ile birlikte, avro en önemli yabancı rezerv para birimi iken, ulusal para birimi Yuan da uluslararasılaştırılma sürecine girmiştir. Böylece rezerv para birimi olmaya potansiyel aday olarak kabul edilmiştir. Yuanın da uluslararasılaşmaya başlamasıyla Çin Halk bankası değer artışının oranını kontrol etmeyi sürdürmektedir (Aswal, 2014: 147). Swift Temmuz 2014 yılı verilerine göre, İngiltere’nin yuan kullanımı %123.6 ve Almanya’nın yuan kullanımı %116.0 oranında artmıştır (Barnato, 2014). Stanley Fisher, Çin’in para birimi yuanın yakın gelecekte rezerv para haline gelebileceğini; bu bağlamda, bir paranın rezerv para olabilmesi için yaygın kullanılmasına ve sermaye piyasalarının serbest çalışmasına ihtiyaç olduğunu belirtmiştir (Fisher, 2010). Çin; yuanın dönüştürülmesinin, Şanghay'ın finansal merkez haline getirilmesinin, esnek döviz oranının kabul edilmesinin geliştirmesine çalışmaktadır (Bo, 2012). Çin dünyanın en büyük döviz rezervleri sahip ülkesi olmuş ve döviz rezervleri neredeyse 3,2 trilyon dolara ulaşmıştır (Nolan, 2014: 111) Avrupa'nın ekonomik iyileşmesini desteklemesi için, Çin tarafından avronun sabitleştirilmesi beklenmiştir. Çin'in, oldukça genç bir DTÖ üyesi olarak hala DTÖ ile ilgili sorumluluklarında kendi beceri ve yetkinliklerini geliştirmesi gerekmiştir. Çin'in; tarifeleri düşürme, tarife dışı engelleri azaltma, yabancı işletmeler için pazara girişi kolaylaştırma ve şeffaflık yönündeki taahhütlerini yerine getirmesine rağmen Çin’in uyguladığı ülke içinde bazı sektörleri dış ticaret rekabetinden koruma amaçlı tarife dışı 98 engeller AB işletmelerinin Çin’deki iş olanaklarından yeterince yararlanamamasına neden olmuştur. Söz konusu engeller nedeniyle AB işletmeleri iş kaybı yaşamış; özellikle otomobil parçaları sektöründe yabancı işletmelere eşit muamele yapılmadığı ve AB işletmelerinin bu sektörün dışında tutulmaya çalışıldığı yönünde Çin eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. DTÖ üyeliği ile beraber Çin ekonomisinin hakim sektörü üretim sanayisi halini almıştır (Das, 2014). 2013 yılında Çin'de ekonomik sektörler arasında gayri safi yurtiçi hasılasının dağılımı tarım sektörü %10, sanayi sektörü %43,9 ve hizmet sektörü %46,1 şeklinde olmuştur (Statista, 2013). Çin'in DTÖ'ye katılım taahhütlerinin bütün çoğunluğu otomotiv, inşaat ve tekstil sektörleriyle ilgili olmuştur. Çin büyük ve köklü otomobil markaları ile rekabet edebilir nitelikte olmasını istediği kendi otomobil sanayisini geliştirmeyi hedeflemiştir. Çin, içinde ithal parça kullanılan araçlara %10 oranında vergi yerine tamamlanmış olarak ithal edilmiş araca uygulanan %25 oranında vergi uygulamıştır (Davey, 2012: 290). Çin, DTÖ üyesi olmasına rağmen en yüksek tarifeleri otomobil parçalarının ithalatına uygulamaya devam etmesiyle AB, Çin'i ithal araba parçalarına karşı tarife dışı engeller koymakla ve GATT'ın 3. maddesini ve DTÖ Antlaşmasını ihlal etmekle suçlamıştır (Hufbauer, Wong ve Sheth, 2006: 61). Çin, tarife dışı vergiler koyarak ulusal araba parçalarının kullanılması için yerli araba üreticilerini zorlamış; Avrupa otomobil üreticileri de bu durumdan olumsuz etkilendiğinden Çin'i ithal araba parçalarına yüksek vergiler koyduğu gerekçesiyle protesto etmiştir. Çin'in araba parçalarının ithalatı konusunda GATT Tedbirleri Anlaşmasından anlaşmasından getirmediğini 1994 Anlaşmasından, (TRIMs), Ticaretle Sübvansiyonlar (SCM), Katılım Protokolünden düşünen Avrupa Komisyonu, ve doğan 30 Mart bağlantılı Telafi edici Yatırım tedbirler yükümlülüklerini 2006 tarihinde yerine DTÖ Anlaşmazlıkların Halli organına (AHO) konuyu taşımıştır (Gills ve Murphy, 2008: 13). Anlaşmazlıkların Halli organına bağlı DTÖ Temyiz organına konunun gelmesiyle 5 Aralık 2008 tarihinde Temyiz organı, Çin'in DTÖ yükümlülüklerine aykırı olduğunu belirten bir rapor hazırlamıştır (Ji ve Huang, 2011). Çin’in yabancı menşeli araba parçalarına karşı yerli üretimi korumak amacıyla Çin’deki araba üreticilerine, yeterli oranda Çin malı araba parçası kullanmamaları halinde, %10 olan vergi üzerine, ayrıca %15 ek vergi ödemek zorunda bırakmasıyla DTÖ taahhütlerini yerine getirmediğine kanaat getirilmiştir (Bhala, 2009). 11 Şubat 2009 tarihinde AHO toplantısında Çin bu konuda AHO'nun önerilerini uygulamak niyetinde olduğunu ve önerileri uygulamak için makul bir süreye ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir (Oluwabusuyi, 2011). 1 Eylül 2009 tarihinde Çin, üyelikte anlaşılan tarifelere dönmüştür (Swenson, 2011). Çin DTÖ üyeliği sonucunda, otomotiv 99 sanayisinde çok hızlı bir büyüme göstermiştir. 2014 yılı itibariyle Çin, 9 708 473 otomobil ve 2 074 862 ticari araç üreterek Asya kıtasının otomotiv sanayisinin merkezi halini almıştır (OICA, 2014). Fikri mülkiyet haklarının korunmasında uygulamaya yönelik taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmasına rağmen AB işletmeleri Çin’de devam eden ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı faaliyetlerinden zarar görmeye devam etmiştir. 62 bin dolara satılan Land Rover firmasının Range Rover Evoque modelini Çin'in taklit edip benzerini 22 bin dolara satması İngiliz markasının üretici firmasının fikri mülkiyet haklarının ihlali anlamında mağdur olmasına neden olmuştur (Gibbs, 2014). Alman otomobilleri için Çin pazarı gittikçe artan bir şekilde önem kazanmıştır. BMW, Volkswagen, Audi, Daimler, Mercedes-benz, Tata motor Jaguar, Land Rover, Fiat Chrysler, Toyota ve Honda 2014 yılında fiyat indirimine gitmek zorunda kalmıştır (Ying, 2014). 2009 ile 2013 yılları arasında Çin'deki Alman otomobil satışları 1,6 milyondan iki kat artarak 3,7 milyona ulaşmıştır (Automotive Report, 2014). İngiliz markası Jaguar, Çin’de Alman rakipleriyle yarışabilmek için reklamlarında İngiliz futbolcu David Beckham'ı marka yüzü olarak kullanmıştır (Lewis, 2014). Çin'in gelecekte devam edecek büyümesi ve Çin’in DTÖ’den doğan taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmemesi dünya pazarında Çin'e karşı rekabetçi baskıların ve eleştirilerin artmasına neden olacaktır. Çin'in büyümesi Çin'in cazip bir pazar olmasının devamlılığını sağlayacak, bu pazarın bir parçası olmak isteyen özellikle Avrupalı işletmelerin iştahını kabartmaya devam edecektir. 3.3.1.2. Anti-Damping Önlemleri DTÖ ticari kuralları çerçevesinde tüm üye ülkeler, yerel üreticilerini yabancı ihracatçıların haksız rekabet uygulamalarına karşı korumak amacıyla gerekli gördükleri ticaret politikası savunma araçları adı altında korunma önlemlerini alma imkanına sahip olmuştur. Anti-damping ve telafi edici vergi önlemleri, dış ticarette fiyatı olması gereken seviyeye getirerek haksız rekabete sebep olan ülkenin veya işletmelerin fiyatı düşürülmüş ürünlerine karşı konulmuştur (Snyder, 2010: 5). İki piyasa arasındaki fiyat farkı adil bir şekilde karşılaştırılarak belirlenen anti-damping ile hukuki açıdan ucuz ürünlere karşı yerli üreticileri korumak amaçlanmıştır. Çin’in üye olma sırasında DTÖ’ye katılım taahhütlerini tamamen gerçekleştirmemesi nedeniyle ülkeler Çin’e karşı bir takım ticaret politikası savunma araçlarına başvurmuştur. AB hükümetleri düzeltici önlemler olarak ticaret 100 politikası savunma araçlarından anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerine sıklıkla başvurmuştur. AB'nin ortak ticaret politikası çerçevesinde Komisyon, damping suçlamalarının haklılığını araştırmakla yetkili kılınmıştır (Qingjiang, 2012: 65). 1 Ocak 1995 ile 31 Aralık 2013 tarihleri arasında Çin'den ithalata toplam 717 anti-damping koyulmuş, bu anti dampinglerin 114'si AB tarafından koyulmuştur (Statistics on antidumping, 2014). 2014 yılında AB’nin, Çin ürünlerine karşı uyguladığı toplam 51 antidamping ve telafi edici vergi önlemleri bulunmaktadır (Trade and Industry department, 2014). AB, ABD'ye göre daha az anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerini içeren ticaret politikası savunma araçlarına başvurmuştur (Maria, 2009: 295). AB tarafından uygulanan anti-damping ve telafi edici önlemler Çin malları üzerinde AB'nin Çin mallarının ithalatının yavaşlamasına neden olmuştur. Tam piyasa statüsü gerçekleşmeden, Çin, AB'nin anti-damping önlemlerinin kolay hedefi olmuştur. Çin; her zaman AB'nin ithal ettiği ürünler üzerine konulan anti-damping ve telafi edici vergi önlemlerini eleştirmiştir. Çinli işletmeler, Çin mallarına ve yatırımlarına karşı AB'nin korumacılığından şikayetçi olmuş, Avrupa pazarlarına Çin'in kolay erişimi engelleyen bahaneler olarak görmüştür. Bu yüzden de Çin, AB'nin ticari ve ekonomik ilişkilerde anti-damping ve telafi edici vergilere başvurmasından haksız rekabetçi ve ayrımcı olduğunu düşünmüştür. Anti-damping ve telafi edici vergi önlemleri hala AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde önemli bir engel olarak görülmüştür. Çin girişimleri artık AB girişimleri ile rekabet edecek boyuta gelmiştir. Çin girişimlerinin önem kazanmasının iki nedeni olmuştur (Zuqian, 2008); Birinci nedeni, Çin'deki bütün sanayi kuruluşları hükümetin doğrudan kontrolü altındadır. Çin girişimleri çıkarlarının uluslararası hukuk düzenlemeleri çerçevesinde nasıl korunacağını öğrenmeye yabancı hukuk firmaları ile beraber ticari kaygılarını ve çıkarlarını savunmak için çalışmaya başlamıştır. Bilgi ve deneyimler ile Çin girişimleri, AB'nin ekonomik ve ticari faaliyetleri karşısında daha az toleranslı olmaya başlamıştır. İkinci olarak, ekonomik reformların derinleşmesiyle Çin hükümeti, yabancı yatırımcılarla daha yakın bağlar kurmuştur. AB, Çin'e hükümet kredileri sağlamıştır (Pyridi, 2010). AB üyesi ülkeler, Çin ile ticari bağlarını geliştirmek adına vatandaşlarını cesaretlendirmiştir. Çin de Avrupa'nın Çin'e yatırım yapmasından çok memnun olmuştur. Çin hükümeti ekonomik reformlarıyla beraber yabancı yatırımcıları cesaretlendirmeye başlamıştır. Çin iç talebini genişletmek ve işletmelerin "Go Global" stratejisini teşvik ederek ithalatı artırmak için 12.beş yıllık planını uygulamaya çalışırken; AB, Avrupa 2020 stratejisini borç krizini daha az zararla atlatmak 101 ve AB'nin rekabet gücünü arttırmak amacıyla ortaya koymuştur (De Beule ve Van den Bulcke, 2011). 3.3.1.2.1.Tekstil Krizi Tekstil ve hazır giyim, dünya ticaretinde ve üretiminde önemli bir yere sahip olmuştur. Çin, ucuz iş gücünden dolayı dünyanın önde gelen tekstil ihracatçılarından biri olmuş, bu yüzden de Çin’de tekstil ve hazır giyim sanayisi ihracatın bel kemiği kabul edilmiştir (L. Wang, 2009: 69). AB üyesi ülkeler ise tekstil sektörü lideri konumuna gelmiş; Özellikle Almanya, İngiltere ve İtalya tekstil ve hazır giyim sektörüne özel önem atfetmiştir (Tobler-Rohr, 2011: 389). 1980'lerden beri Çin ekonomisinin hızlı yükselişe geçmesiyle tekstil ve hazır giyim sanayisinin büyümesi beraber olmuştur (Naughton, 2002). 1993 yılında, Çin dünyanın en büyük tekstil ve hazır giyim ihracatçısı olmuştur (Ramasamy ve Yeung, 2008: 112). 1995 yılına kadar tekstilde uluslararası ticaret; tekstille ilgili uluslararası ticaret antlaşması ve Çok Elyaflılar antlaşması ile yürütülmüştür. Çok Elyaflılar Antlaşması, 1974 yılında GATT çerçevesinde kabul edilmiştir (Killion, 2006). 1979 yılında AT ile Çin arasındaki ilk tekstil antlaşması Çok Elyaflılar Antlaşmasının dışında sonuçlanmıştır (Snyder, 2009: 76). 1984 yılına kadar Çin, Çok Elyaflılar Antlaşmasını kabul etmemiştir (Schermers ve Blokker, 2011: 78). Çin, tekstil ve hazır giyim ihracatı yıllar bakımından dört döneme ayrılmıştır; 1990 ile 2001 yılları arasında kabul edilen ilk dönem, DTÖ üyeliği öncesi dönem olmuştur (Eberhardt ve Thoburn, 2007). 1995 yılında AB ile Çin arasında 1979 yılında imzalanan tekstil ürünleri ile antlaşması revize edilmiştir (Hoogmartens, 2004: 112). Çin’in DTÖ'ye üyelik müzakerelerinin devamı sırasında, AB ile Çin tekstil antlaşmalarını güncelleme ve geliştirme yolunu tercih etmiştir. 1995 Antlaşması; pamuk, yün, hayvan kılı, sentetik lif dışındaki tekstil ürünlerini özellikle ipeği kapsamıştır (Snyder, 2009). 1 Ocak 1995 tarihinde GATT anlaşmasının yerini Uruguay Round müzakereleri sonucunda kurulan Dünya Ticaret Örgütü almıştır (Defraigne, 2012). GATT kapsamında imzalanan Çok Elyaflılar Antlaşması da yerini, 1 Ocak 1995 tarihinde “Tekstil ve Giyim Anlaşması”na (Agreement on Textiles and Clothing-ATC) bırakmıştır (Thongpakde ve Pupphavesa, 2003). Tekstil ve Giyim Anlaşması’nda, tekstil ve hazır giyim ürünlerine uygulanan kısıtlamaların 2005 yılına kadar ilk aşamada (1995-1997) 1990 yılı fiili ithalatlarının en az %16’sının, ikinci aşamada (1998-2001) %17’sinin, üçüncü aşamada (2002-2004) 102 %18’inin, dördüncü ve son aşamada (2005) geriye kalan %49’luk bölümün GATT’a entegre edilmesine karar verilmiştir (Stoll ve Schorkopf, 2006: 127). İkinci dönem, 2001 ile 2004 yılları arası dönem olarak kabul edilmiştir (Jenkins ve De Freitas Barbosa, 2012). 2001 yılının sonunda DTÖ üyeliğine kabul edilen Çin'in üyeliği büyük ölçüde özellikle tekstil, metal ve makine sektörlerinde, ticari hacimlerinin artmasını sağlamıştır. Bununla birlikte Çin, antlaşmanın öngördüğü serbestleşmeden yararlanmaya başlamıştır. Çin, teknolojilerini geliştirme ve arz zincirini arttırma yoluna giderek verimini arttırmayı amaçlamıştır. Çin, Avrupa tekstil ve hazır giyim sanayisi için sadece bir rakip değil, aynı zamanda bir fırsat olmuştur. Tekstil ve hazır giyim sanayisinde AB ve Çin birbirine bağımlılık duyar hale gelmiştir. Çin'de kullanılan tekstil makineleri AB'den ithal edilmiştir (Li, Yao ve Yeung, 2003: 61). Üçüncü dönem 1 Ocak 2005 tarihinde Çok Elyaflılar Antlaşmasının son bulması ve uluslararası tekstil ticaretindeki bütün kotaların kalkmasıyla başlamıştır (Shin, 2014:223). 2005 yılında, dünya ticaretinin serbestleştiren düzenleme ile Çin'in pazar payı artmıştır. 1980 yılında dünya tekstil ve hazır giyim ihracatında Çin'in payı %6 iken, 2005 yılında bu oran %26'a ulaşmıştır (Reinert, Rajan, Glass ve Davis, 2009: 1089). 15 AB üyesi ülkeyle Çin'in tekstil ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre % 78,4 artış göstermiş ve Almanya'ya, Fransa'ya, İtalya'ya, İspanya'ya ve Belçika'ya ihracat %80'den fazla artmıştır (Cai, 2005: 42). Özellikle ilk üç ayda AB'ye Çin mallarının ihracatının çok ciddi oranda artması, AB'nin Çin tekstil ithalatına korunma önlemleri koyarak kota kısıtlaması uygulamayı talep etmesine neden olmuştur. AB'nin Çin tekstil ithalatına kota kısıtlaması koyma talebi, Çin'i ciddi anlamda rahatsız etmiştir. Bu durum, en çok Çin'in AB kurallarına ve standartlarına uymamasından dolayı Çin'i olumsuz etkilemiştir. Çin, DTÖ taahhütlerinin ve sorumluluklarının ayrılmaz bir parçasını oluşturan Katılma Protokolü’ne ekli Çalışma Grubu Raporu’nun 242. paragrafının uygulanması için AB'ye çağrıda bulunmuştur (Yao, 2011). Raporun 242. paragrafında, Çin menşeli tekstil ve hazır giyim ürünlerinin ithalatının pazar bozulmasına yol açarak bu malların ticaretindeki gelişmeyi engelleme tehdidi yaratması halinde ithalatçı ülke söz konusu pazar bozulmasını önlemek ve hafifletmek amacıyla Çin ile görüşmeler yapmayı talep edeceği belirtilmiştir. Bu bağlamda, 242. paragraf ithalatçı ülkelere uygun koşullar altında Çin menşeli tekstil ve hazır giyim ürünlerinin ithalatının yılda %7,5’den fazla artmasını sınırlamak için yetki vermiştir (Lee, 2014: 162). 103 AB ile Çin arasında ticaret savaşının yaşanması ve verimli ticari ilişkilerin kurulamaması her iki taraf için ekonomik ve ticari ilişkiler ve diğer ilişkiler anlamında da olumsuzluk yaratma ihtimalini ortaya çıkarmıştır. Bu yüzden de her iki tarafta sorunu çözebilmek adına uzun süren müzakerelere önem vermiş ve bu uzun süren müzakereler sonucunda, 10 Haziran 2005 tarihinde AB ve Çin, 1 Ocak 2005 tarihinde serbestleşen Çin ithalatının kota uygulamasını 35 kategoriden; kazak, erkek pantolon, gömlek, t-shirt, elbise, sütyen, keten iplik, pamuklu kumaşlar, nevresim, masa ve mutfak örtülerini içeren 10 kategori ile sınırlandırmıştır (Commission, 2005). Her iki taraf bu 10 kategorinin ithalatında yıllık artışın %8 ile %12,5 oranında olmasını kabul etmiştir (Snyder, 2009). AB tekstil endüstrisine değişen piyasa koşullarına uyum sağlayabilmesi için üç yıl verilmiştir. Bu üç yıllık dönemde Çin'in adil ve makul bir şekilde büyümesinin sağlanması hedeflenmiştir. Temmuz ile Eylül ayları arasında yaklaşık 80 milyon Çin menşeli tekstil ve hazır giyim ürünü zorunlu AB liman gümrüklerinde bekletilince, her iki taraf arasında ilişkiler gerginleşmiş ve sıkı pazarlıklar yapılmak zorunda kalınmıştır (Changhong ve Jiang, 2008). Tekstil anlaşmazlığı ikili ekonomik ve ticari ilişkilerde bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. AB üyesi ülkelerdeki tekstil perakendecileri bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Her AB üyesi ülke ile Çin arasındaki ticari ve ekonomik politikalar farklılık göstermiştir. Avrupa'nın kuzeyindeki ülkeler piyasa liberalizasyonu teşvik ederken, güneydeki ülkeler kendi piyasalarını korumaya çalışmıştır (Men, 2013: 300). Bunun yanında her AB üyesi ülke içindeki ticari grupların, toptancıların ve tüketicilerin de çıkarları da farklılık göstermiştir. Ucuz işgücü, Çin tekstil sanayisinin en önemli avantajı kabul edilmiştir. Çin'in büyük ticaret hacmi, işgücü yoğunluklu mallardan oluşmuştur (Hong, 2013). Çin'den ucuz ithalattan yararlanan ticari gruplar, toptancılar ve tüketiciler bu durumdan memnun olmuştur. Avrupalı iş gücü ve tekstil işletme sahipleri ucuz işgücü ile rekabet edememiştir. Çin'e üretim fabrikalarının transfer edilmesi Avrupa'da işsizliğin artmasına neden olmuştur. Adam Smith'in de tanımladığı gibi; Çin ve Avrupa'da emeğin karşılığı fiyatı arasındaki fark, geçim parasının karşılığından fazladır; çünkü Çin'de işgücünün gerçekten hak ettiği emeğin karşılığı Avrupa'dan daha yüksektir (World Development Report, 2009: 194). Çin topraklarının uygunluğu ve işgücünün maliyetlerinin ucuzluğu Avrupalı yatırımcıları Çin'de yatırım yapmaya teşvik etmiştir. AB, bazı AB üyesi ülkelerin Çin'den ucuz ithalatı sınırlandırma baskısı altında kalmıştır. Ucuz Çin ithalatı yerel üretiminin azalmasına ve yerel üreticilerin zarara uğramasına, işletmelerin kapanmasına neden olmuştur. 104 Dördüncü dönem tekstil ürünleri ticareti açısından AB içinde tekstil ürünleri ithalat kota kısıtlaması uygulamasının 2008 yılında kaldırılmasıyla başlamıştır. AB, tekstil ve hazır giyim ürünlerinde Çin'e uyguladığı kota kısıtlaması uygulamasını 1 Ocak 2008 itibarıyla kaldırmıştır (Kubusova, 2008). Buna karşılık, AB Çifte Kontrollü Gözetim adı altında bu ürünleri denetim altında tutmaya başlamıştır (Snyder, 2009: 284). Tekstil sektöründe Çin son derece güçlü ve şüphesiz küresel üretim lideri konumunda olmasına rağmen; Çin hala tekstil endüstrisi için dünyanın en rekabetçi ülkesi kabul edilmiştir. AB Ticaret Komisyoneri Peter Mandelson, AB'de Çin tekstillerinin artışının, Bangladeş ve Morocco gibi gelişmeleri çok hassas olan ülkelerin üreticilerini zora sokacağını ifade etmiştir (Zuqian, 2008). Avrupa piyasasında ürünlerin çoğu Asya özellikle Çin tarafından üretilmektedir. Bu nedenle de, Avrupa açısından ürün güvenliği ilişkiler ve ticaret açısından ciddi önem taşımıştır. Tüketiciler Çin de üretilen ürünlerin güvenliği ile ilgili endişelere sahip olmuştur. Avrupa medyası Çin ürünlerinin güvenliği ile ilgili haber yayınlarında Çin mallarından kaynaklanan skandallarından bahsetmiştir (Phillips ve Bostian, 2012: 484). 1990'lar ve bu yüzyılın ilk yılları boyunca medya, Çin'in ekonomik sisteminin ve modernleşme sürecinin başarılı reformlarına odaklanmıştır. Taraflar arasında büyüyen ticaret açığı, fikri mülkiyet hakkı ihlalleri, Çin ürünlerinin güvenliği, Çin para biriminin değer kaybetmesi, Çin ekonomisinde milliyetçiliğin artması, Avrupa'da Çin yatırımları gibi meseleler şikayetlere ve endişelere neden olmaya başlamıştır. Çin ile ilgili medya yayınlarında Çin'in siyasi anlamda çok yavaş değiştiğine ve Çin'in ekonomik gelişmesinin çok hızlı olduğuna dair olumsuz bir imaj yaratılmıştır. Çin de, tüketicilerin üretilen ürünlerin güvenliğini ile ilgili endişelerini gidermek adına AB’de ve ABD'de üretilen ürünler ile yarışacak kalitede ürünler üretmeye çabalamıştır. 3.3.1.2.2. Güneş Enerjisi Panelleri Krizi Çin, 2004 yılında güneş enerjisi panelleri seri üretim pazarına girerek hızlı bir büyüme kaydetmiştir (Fraunhofer Institute, 2014:4). AB güneş enerjisi panelleri için dünyanın en büyük pazarı konumundadır. Çin'in güneş enerjisi panelleri üretimi, 2009 ve 2011 yılları arasında dört kat artmıştır (Mathew, 2013). 2011 yılında 27,5 milyar dolar değerinde güneş enerjisi panelleri ihraç etmiştir (Dalton, 2013). Çin'in ihraç ettiği güneş enerjisi panellerinin %56,9'sı Avrupa'ya olmuştur (Yannan, 2013). AB'ye Çin'in, 2012 105 yılında Avrupa güneş enerjisi paneli piyasasındaki payının yaklaşık %70'leri bulmasıyla Çin en büyük güneş enerjisi paneli üreticisi konumuna ulaşmıştır (Solar Trade Association, 2013). Çin'den ithal edilen güneş enerjisi panelleri, AB'nin güneş enerjisinin panellerinin fiyatlarının düşmesi ve Avrupalı üreticilerin işsiz kalması nedenlerinden dolayı Avrupa güneş panelleri sanayisi zora girmiştir. AB güneş enerjisi paneli üreticilerinin uyguladıkları fiyatlar ile Çinli güneş enerjisi paneli üreticilerin sattıkları fiyatlar mukayese edildiğinde, Çinli güneş enerjisi paneli üreticileri %75 daha düşük bir fiyattan güneş enerjisi panellerini ihraç etmektedir (Whitcomb, 2014: 48). Alman güneş enerjisi paneli işletmesi Solarworld, haksız rekabet şikayetinde bulunmasıyla Avrupa Komisyonu harekete geçmiştir (Hook ve Chaffin, 2012). 6 Eylül 2012 tarihinde Avrupa Komisyonu’nun, Çin'den ithal edilen güneş enerjisi panelleriyle ilgili olarak haksız rekabet gerekçesiyle anti-damping ve 8 Kasım 2012 tarihli telafi edici vergi soruşturmalarının başlatmasıyla beraber AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ikili ilişkiler zarar görme noktasına gelmiştir (Garcia, 2014). Çin'in güneş enerjisi paneli sektörü, Avrupa'ya yaptığı karlı ihracat ve Avrupalı üreticilere göre izlediği düşük fiyat politikası sayesinde son yıllarda hızla büyümüştür. AB'nin tüketimi ile Çin'in üretimi arasında karşılıklı bir bağımlılık oluşmuştur. Hızlı büyümenin ihraç pazarının daralmasına ve ülke içinde de talebin düşük olmasına sebep olması gerekçesiyle güneş enerjisi panellerine konulan anti-damping ve telafi edici vergi soruşturmalarının başlatılması Çin'i rahatsız etmiştir. Avrupa pazarı Çin'in güneş enerjisi panelleri ithalatında önemli bir pazar olduğundan, talep azalması Çin'in güneş enerjisi panelleri sektörünü zora sokmuştur. Anti-damping önlemleri ile beraber Çin'in AB güneş enerjisi paneli pazarındaki payı 2013 yılında %30'lara kadar gerilemiştir (Chang ve Yu, 2014). Çin hükümeti de, dünyanın en hızlı büyüyen şarap pazarı olarak Avrupa'dan ithal ettiği şarap ürünlerine anti-damping ve telafi edici vergi soruşturması başlatarak tepkisini ortaya koymuştur. Fransa, alakasız bir alanda yeni bir cephe açtığı ve ticaret savaşı başlattığı gerekçesiyle Çin'i suçlamış, Çin'in bu misillemesini uygunsuz ve kınanması gereken bir durum olarak değerlenmiştir (Jones, 2013). 2012 yılında AB şarap ihracatçıları Çin'e 763 milyon avro değerinde yatırım yapmıştır (Thompson, 2012). Çin'in şarap piyasasının yüzde 70'ini Fransa, geri kalanını İspanya ve İtalya oluşturmuştur. Fransa'nın özellikle güney Bordeaux bölgesi Çin’deki şarap alıcılarının artan ilgisinden dolayı önem taşımıştır (Millward, 2013: 57). 106 Çizelge 3.14. AB Üyesi Ülkelerin Çin’e Şarap İthalatı (Milyar Dolar) 300 250 200 150 Diğer Fransa 100 50 0 2009 2010 2011 2012 2013 OcakKasım Kaynak: Wine Annual Report and Statistics, 2012 ve Wine Annual Report and Statistics, 2014 Avrupa Komisyonu "Güneş Enerjisi Panelleri" ürün grubu ithalatına karşı başlatılmış olan soruşturmalar sonucunda, Çin'den ithal edilen güneş enerjisi panelleri için %11,8'lik vergi uygulamayı, AB'nin hesaplarına göre şu anki fiyatından %88 daha yüksek fiyatlı olması gereken paneller için Çin'in geri adım atmaması halinde 6 Ağustos tarihinden itibaren de uygulayacağı vergi oranını %47'ye çıkarmayı hedeflemiştir (Rapoza, 2013:1). Gelecek iki yıl için ortalama vergi oranının %47 olması kararlaştırılmıştır (Breuss, 2014). Bu kararla, Çin kaynaklı kristal silikon fotovoltaik modüllere ithalatına anti-damping ve telafi edici vergileri konulmasının uygun olduğu kabul edilmiştir (IEA PVPS Report, 2014: 25). 2012 yılında AB’nin tüketimi 15 gigawatt iken, anlaşma sonucunda Çin 7 gigawattını anti-damping ve telafi edici vergilerin konusu olmadan sağlayabilmesi uygun bulunmuştur (Chang, 2013). 90 tane Çinli güneş enerjisi paneli üreticisi bu anlaşmayı imzalamıştır (Chaffin, 2013). Anlaşmayı imzalamayan 50 Çinli üretici, daha yüksek fiyat uygulamasına tabii olmaksızın tam vergi oranı olarak kabul edilen %47'yi ödemek zorunda kalacak görünmüştür (James, 2013). Krizin büyümesini istemeyen AB üyesi ülkelerin özellikle Almanya'nın aracılığıyla anti-damping uygulaması ile ilgili sorun çözüme kavuşmuştur. Böylece Çin'in AB'ye ihraç ettiği güneş enerjisi panellerinin fiyatının, bir güneş enerjisi paneli ürününün en düşük fiyatından daha az olmaması konusunda anlaşılmıştır. Güneş enerjisi panelleri krizinin sonuçlanmasının ardından AB ve Çin, şarap üreticilerini içeren bir anlaşmaya ulaşmıştır. Anlaşma hükümlerine göre, Avrupalı üreticiler Çin şarap endüstrisinin geliştirilmesi için teknik yardım sağlamayı taahhüt etmiş, buna karşılık olarak 107 da Çinli şarap tüketicileri Çin'de daha yaygın olarak Avrupa şaraplarına eğilim gösterilmesini teşvik etmeyi kabul etmiştir. AB ile Çin arasında geçmişte de ticaret savaşı olmamıştır, gelecekte de olmayacak görünmüştür. AB ve Çin, birbirlerinin pazarlarına gereksinim duymaktadır. 3.3.1.3. Piyasa Ekonomi Statüsü Ekonomiye dışarıdan müdahale edilmeksizin üretimin bir plana göre yapıldığı fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği ekonomi statüsü türü olarak tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansına (UNCTAD) göre piyasa ekonomi statüsüne sahip olmayan ülkelerde, SSCB’de olduğu gibi talep ve arzı etkileyen temel kararlar merkezi planlama otoritesi tarafından belirlenmiştir (Zhao ve Y.Wang, 2008: 14). GATT 1994 Antlaşması; DTÖ üyesi üyelere, anti-damping uygulamalarında piyasa ekonomisi olmayan ülkelere farklı muamele yapma imkanı tanımıştır (Bowman, Covelli ve Gantz, 2010: 2). Antlaşmanın anti-damping hükümlerine göre, bir ülkede tamamıyla veya önemli ölçüde uluslararası ticarette tekeli varsa ve tüm fiyatlar devlet tarafından tespit ediliyorsa, piyasa ekonomisine sahip bir DTÖ üyesi ülke, bu tür bir ülkeye, diğer ülkelerden farklı bir anti damping mevzuatı uygulayabilme hakkına sahip tutulmuştur (Uruguay Round Agreement, 1994). Avustralya, Arjantin, Brezilya ve bazı Asya ülkeleri anti-damping alanında Çin'i piyasa ekonomisi statüsü olarak kabul ederken; AB, Çin'in piyasa ekonomisi statüsünü reddetmiştir (Arcas, 2011). Çin, geçiş statüsü ekonomisi olarak tanımlanmıştır (Bo, 2012). Çin, AB'nin bu reddini Çin'in büyüyen ekonomisine büyük bir engel ve Çin hükümetine karşı kullanılan siyasi bir araç olarak görmüş ve Çin'e göre Rusya daha az piyasa odaklı olmasına rağmen Rusya'ya piyasa ekonomisi statüsü verilmesinden dolayı AB'nin Çin'e 'çifte standart' uyguladığına işaret etmiştir (Shambaugh, 2008). Çin'in AB ile ekonomik ve ticari ilişkilerindeki en büyük memnuniyetsizliği, AB'nin Çin'e piyasa ekonomi statüsünün verilmesinin reddedilmesinden kaynaklanmıştır. Bu durumun en büyük nedeninin ABD'nin Çin'in piyasa ekonomisine geçmesini istememesinden kaynaklandığı inancına sahip olmuştur. ABD Çin'in para birimi yuanın değerini bilerek düşük gösterdiğine, ürünlerini ucuzlatarak cazip hale getirdiğine ve bu şekilde haksız rekabet sağladığına dair suçlamıştır (Iglesias, 2014). ABD, uzun yıllar piyasa ekonomisi olmayan ülkelerde sübvansiyon oranlarının tam hesaplanamadığı gerekçesiyle, ürünlere anti-damping yasaları 108 doğrultusunda vergi uygulamıştır. ABD, Çin'e aynı mal için "telafi edici" vergiler koymasıyla Çin'e aynı mal için çifte vergilendirme uygulaması yapmıştır (Li ve Song, 2011). Çin, 2001 yılında DTÖ’ye “piyasa ekonomisi olmayan ülke” statüsüyle 15 yıllık bir geçiş dönemi öngörülerek üye olmuştur. AB, Çin'in piyasa ekonomisi statüsünü kazanabilmesi için döviz kuru dönüşümlerinin piyasa hızında yürütülmesini, işletmelerin iflas ve mülkiyet yasalarına tabi olmasını, işletmelerin teknolojinin ve işgücünün de dahil olduğu arz ve talep kararlarını piyasanın durumuna göre verilmesini, işletmelerin bağımsız uluslararası muhasebe standartlarına uygun olarak denetlenmesini Çin'den gerçekleştirmesini beklemiştir (Pan,2013). DTÖ ticari kurallarına göre, Çin'e 2016 yılında piyasa ekonomisi statüsü tanımanın kendiliğinden gerçekleşmesi kabul edilmiştir. DTÖ'nün ticari kurallarına göre Çin'e 2016 yılında piyasa ekonomisi statüsü tanıma kendiliğinden gerçekleşecek olmasına rağmen; Çin AB’den daha erken bir tarihte piyasa ekonomisi statüsü almaya çalışmıştır (Nathan ve Scobell, 2014: 181). Piyasa ekonomisi statüsünün tanımlanması sayesinde Çin mallarına uygulanan kotalar kaldırılacak; böylece AB'nin Çin ürünlerine karşı korumacı önlemler uygulaması son derece zorlaşacaktır (Dan, 2014). AB ve Çin; ticari denge açıkları, fikri mülkiyet hakları, anti-damping uygulamaları ve Çin'in DTÖ üyeliği gerçekleşmesini beklediği piyasa ekonomi statüsünün 2016 tarihinden önce Çin'e verilmesini AB'nin sürekli reddetmesi ile ekonomik ve ticari ilişkilerinde anlaşmazlık yaşamıştır. Avrupa’da Avro bölgesi borç krizi, AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesinde Çin'in belirleyici rol oynamasını sağlamıştır. 14 Şubat 2012 tarihinde gerçekleştirilen 14. AB-Çin Zirvesinde AB, piyasa ekonomisi statüsünün hızlı ve kapsayıcı bir şekilde çözümüne yönelik çalışılmasına özel önem verilmesi gerekliliğine vurgu yapmıştır (Men, 2014). Çin de, AB'ye ekonomik yardımlarla ‘piyasa ekonomisi’ statüsünü elde etmek istediğini de açıkça göstermiştir. AB Çin Delegasyonu Başkanı Markus Ederer, AB'nin Çin malları için en büyük pazar olduğunu, avro'nun tedavülde kalmasının Çin için de çok önemli olduğunu ifade etmiştir (Peters, 2013). Çin, Avrupa Avro bölgesi borç krizinin etkilerinin en aza indirilmesine destek olarak AB’den piyasa ekonomisi statüsünü 2016 yılından önce almaya çalışmasına rağmen, hala bu çabasını başarılı bir şekilde sonuçlandıramamıştır. 2016 koşulunun sonlanmasını beklemektedir. Karşılıklı bağımlılık çerçevesinde gelişen ekonomik ilişkiler AB’yi ve Çin’i bu mesele de 109 çözüm üretmek zorunda bırakmaktadır. 2016 koşulunun sona ermesiyle, 2017 yılında AB ile Çin arasında piyasa ekonomisi statüsü meselesinin gündem maddesi olması muhtemeldir. Ekonomik ve ticari sorunların artması, AB ve Çin arasındaki ilişkilerin odak noktası olan ekonomik ve ticari ilişkilerin gerginleşmesine neden olacak potansiyele sahiptir. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari sorunlar, ilişkilerin anlaşmazlıklara açık hale gelmesine neden olmuştur. Çin’in siyasi talepler ve ekonomik çıkarlarını birbirine bağlama konusunda yeteneğinin mevcudiyeti, ekonomik ve ticari ilişkilerdeki gerginliğin, ilişkilerin tüm alanlarının sorgulanması ihtimalini ortaya çıkaracaktır. Her iki tarafta ilişkilerin gerginleşmesiyle ciddi bir ekonomik maliyet ile karşı karşıya kalacaktır. Bu yüzden de AB ve Çin, dikkatle ekonomik ve ticari sorunların artmaması için çaba sarf etmelidir. 3.3.1.4. Doğrudan Yabancı Yatırımlar OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) doğrudan yabancı yatırımları (FDI-Foreign Direct Investment), bir ülkede yerleşik kişi ya da kurumların bir başka ülkede kalıcı ekonomik çıkar elde etme amacı olarak ifade etmiştir (Martins, 1999: 29). Doğrudan yabancı yatırımlardan Güney ve Güneydoğu Asya en fazla payı almıştır. Çin'in uygulamış olduğu 1978 yılında ekonomik reformlar ve açık kapı politikası Çin'i doğrudan yabancı yatırımlarının asıl çekim merkezi haline getirmiştir. Çizelge 3.15. 2012 Yılında Çin’deki 10 Büyük AB Üyesi Yatırımcı (Milyar Avro) Almanya Fransa İtalya İngiltere Hollanda İsveç İspanya Danimarka Avusturya Belçika 0 5 10 Kaynak: Hansakul ve Levinger, 2014: 8 15 20 25 30 35 40 45 110 1980'lerin başlarında Avrupalı girişimler, Çin'de yatırım yapmaya başlamıştır. 1990'ların ortalarına kadar Amerikan işletmelerinin Çin'de yatırım yapmasından önce Almanya ve İngiltere, Çin'deki en büyük yatırımcı olmuştur. 2001 yılında Çin’in DTÖ üyeliği yabancı yatırımcılara doğrudan güven vermeye başlamıştır. Alınan yeni önlemler ile doğrudan yabancı yatırımların Çin'de artmasına yardımcı olunmuştur. Bu sayede doğrudan yabancı yatırımlar, Çin'deki işletmelerin verimliliğine de olumlu yansımıştır. Çin dünya ülkeleri arasında yıllar içindeki süreklilik sayesinde doğrudan yabancı yatırımları en fazla çeken ve teşvik eden ülke konumuna ulaşmıştır. Böylece Çin'de Almanya, İngiltere ve Fransa önemli yatırımcılar halini almıştır. Çin, 2003 yılında 53 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımın Çin'e girmesini sağlayarak ABD'yi geçmiştir (Pecht, 2006: 30). Çin'in sahip olduğu devasa işgücü, yabancı yatırımların Çin'e girmesini kolaylaştırmıştır. 2013 yılında 124 milyar dolar olarak toplam yatırımı girişleri ile Çin, ABD’den sonra ikinci sırada yer almıştır (World Investment Report, 2014: 4). AB’nin Çin'e yatırım 2013 yılında % 18 oranında olmuştur (Hansakul ve Levinger, 2014: 11). 2004 yılında, AB; ABD ve Japonya'yı geride bırakarak, Çin'in en büyük ticaret ortağı haline gelmiş ve Çin AB'nin ikinci büyük ticaret ortağı olmuştur (X. Dai, 2006). AB ile Çin arasındaki ilişkiler sadece ticari açıdan değildir, ama aynı zamanda Avrupa fonlarına Çin’in verdiği değerden önem kazanmıştır. Çin, Avrupa fonlarına önem vererek dünya pazarındaki yerini geliştirmeyi ve sağlamlaştırmayı amaçlamıştır. 2004 yılından 2009 yılına kadar AB'nin Çin'e doğrudan yabancı yatırımları 1 milyar avrodan az olmuştur (Hanemann, 2013). 2009 yılında bu miktar 1,9 milyar avroya ulaşmasıyla Çin, en fazla doğrudan yabancı yatırımları çeken ilk 5 ülke arasına girmiştir (Hanemann, 2013). Çizelge 3.16. AB'nin Çin'e Doğrudan Yabancı Yatırımları (Milyar Dolar) 8 7 6 5 4 3 2 1 0 2009 2010 Kaynak: Wei, 2013 ve Gray, 2014 2011 2012 2013 111 Çin'in DTÖ üyeliği ile Çin girişimleri küreselleşmiştir. Doğrudan yabancı yatırımlar sayesinde Çin’de nitelikli üretim yeteneği artmış ve Çin’in dış ticaret hacmi büyümüştür. Yabancı piyasalara giriş için doğrudan yabancı yatırımlar sayesinde ayrıcalıklı giriş elde edilmiştir. Son 20 yılda doğrudan yabancı yatırımlar her sektörde artmaya başlamıştır. 2003 yılında Çin'in en büyük 50 işletmesinin %45'i gelişmiş ülke pazarlarında yatırım yapmaya öncelik vermiştir (Keller ve Zhou, 2003: 18). 2005 yılında Çin, dünyanın en büyük onyedinci deniz aşırı yatırımcısı olmuştur (Ash, 2008). 2010 yılında ise 2,7 milyar avroya ulaşmıştır (Hanemann, 2013). 2011 yılında yaklaşık 3 kat artarak 7,6 milyar avroyu bulan Çinli işletmelerin yaptığı yatırımlar 2012 yılında AB’nin 27 ülkesinde toplam 7,8 milyar avroyu bulmuştur (Hanemann, 2013). 2008 ile 2013 yılları arasında Avrupa’da yatırım yapan Çinli işletmelerin %78’i devlet destekli işletmeler olmuştur (Anderlini, 2014). Bu sayede Çin'in büyüme modeli hızla değişmiştir. Çinli işletmeler giderek birbirleriyle rekabet ederek ve büyüyerek artmıştır. Çinli işletmelerin büyüyerek artmasında gelişmiş ekonomilerin denizaşırı yatırımı etkili olmuştur. Avrupa'da yatırım yapan işletmeler, yeni pazarlar fethetmiş, değer zincirini yukarı taşımış, iç pazarda rekabeti arttırmış ve Avrupa'nın deneyimlerinden yararlanmıştır. Çinli işletmeler, AB olarak kendi ulusal politikaları kapsamında bireysel olarak AB üyesi ülkeleri dikkate almıştır. Almanya, Fransa ve İngiltere, Çin yatırımları için en önemli ülkeler olmuştur. Özellikle Almanya, Avrupa'da Çin'in en önemli ticari ortağı olmuştur. Die Welt gazetesinde 11 Kasım 2005 tarihinde yayınlanan bir makaleye göre Çinli yatırımcılar 2004 yılının sonuna kadar 1 milyon ile 10 milyon avro yıllık satışlarla birçoğu küçük ve orta ölçekli olan yaklaşık 300 Alman işletmesini satın almıştır (Zuqian, 2008). Çizelge 3.17. Çin'in AB'ye doğrudan yabancı yatırımları (milyar avro) 30 25 20 15 10 5 0 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Kaynak: Hansakul S. ve Levinger Hannah, 2014: 11 ve MOFCOM, 2013(b) 112 Çin'in Avrupa'ya doğrudan yabancı yatırımlarının 2020 yılında 1,5 trilyon avroya artacağı tahmin edilmiştir (Hanemann, 2013). Çin'in Avrupa'ya yatırımları; istihdam yaratmaya, rekabeti arttırmaya, tüketici refahını en üst düzeye çıkarmaya ve Avrupa işletmelerinin hızla büyüyen Çin pazarına daha kolay erişimini sağlamaya yardımcı olmuştur. Şüphesiz ki; Çin'in AB'ye yabancı yatırımları hızla artmaya devam edecek görünmüştür. AB ile Çin arasındaki doğrudan yabancı yatırımlar, sermaye akışı ve stok açısından sınırlı kalmıştır. Çin yatırımları, AB içindeki toplam doğrudan yabancı yatırımların küçük bir kısmını temsil etmiştir. 2000 yılından bu yana, Çinli yatırımcılar AB'de yüksek teknoloji, ağır sanayi, sağlık, finans, medya ve eğlence sektörlerinde yatırım alanlarını genişletmiştir (Clegg ve Voss, 2012). Avrupalı işletmeler, Çin'e büyük oranda üretim teknolojisi transfer etmiştir. AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler teknolojinin yoğun olduğu ilişkiler olarak kabul edilmiştir. Avrupalı işletmeler arasında Çin’in devlet destekli girişimleri kötü bir üne sahip olmuştur. Bazı sektörlerde Çinli yatırımcılar, Avrupalı işletmeleri Çinli işletmeler ile rekabet eden tehdit olarak algılamıştır. Küresel piyasalar, sadece Çin'in ekonomik geleceğini etkilememiştir; AB ile ilişkilerinin de etkilenmesine neden olmuştur. AB üyesi ülkelerden teknoloji transferi ve doğrudan yabancı yatırımlar arttıkça Çin, ABD'ye ve Japonya'ya daha az bağımlı hale gelmiştir. 3.3.1.4. Fikri Mülkiyet Hakları DTÖ, fikri mülkiyet haklarını yaratıcı veya sanatsal eserlerin yaratıcılarının hakları olarak kabul ederken; bu haklara ilişkin kurallarının, yayın haklarının, patentlerinin, ticari markalarının, ürünleri tanımlamakta kullanılan coğrafi isimlerinin, endüstri tasarımlarının ve ticari sırlarının ticarete konu olduğunda nasıl korunabileceğini düzenlemiştir (Petersmann, 2003). Çin, reform süreciyle beraber fikri mülkiyet hakları ile ilgili düzenlemelere ve yasalara önem vererek 1982 Ticari Marka Kanununu, 1984 Patent Kanununu, 1990 Telif Hakkı Kanununu yürürlüğe koymuştur (Womack, 2008). Çin, sadece ulusal düzenlemeler ve yasalar ışığında fikri mülkiyet haklarının korunamayacağı inancından dolayı, uluslararası antlaşmalara da taraf olmayı seçmiştir. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) üyesi olduğundan Sınai Mülkiyetin Korunmasına Dair Paris Sözleşmesine (1883), Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına Dair Bern Sözleşmesine (1886) taraf olmuştur. TRIPS, telif haklarının, patent ve ticari sırların dahil olduğu fikri mülkiyet haklarının 113 uygulamasını ve korunması için asgari standartların belirlenmesini amaçlamıştır. Çin, DTÖ üyeliği ile beraber Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşmasının (TRIPS) hükümlerine uyum sağlamak maksadıyla ulusal yasalarında düzenlemelere gitmiştir. Pekin, Şanghay ve Tianjin kentlerinde özel fikri mülkiyet hakları mahkemeleri kurulmuştur (Guo, 2013: 198). AB üyesi ülkelerde Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) üyesi olduklarından Paris Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşması (TRIPS) gibi fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili uluslararası antlaşmalara taraf olmuştur (Cottier ve Veron, 2011: 14). Bu yüzden de Çin'deki mevcut fikri mülkiyet hakları (IPR) ve Avrupa'daki mevcut olan fikri mülkiyet hakları her iki aktörde uyumlu ulusal düzenlemelere sahip ve uluslararası antlaşmalara taraf olduğundan benzerdir. Çin, fikri mülkiyet haklarına uyulmasına teknoloji transferinin, yabancı yatırımların Çin'in yenilik anlayışını geliştirme koşulu olarak önem atfetmiştir (OECD, 2005: 409). AB ve Çin fikri mülkiyet sistemleri arasında ana farklılıklarda göze çarpmıştır; Çin'de patentler, faydalı modeller, tasarım patentleri ve ticari markalar sadece kayıtlıysa korunmuştur. Fikri mülkiyet hakları, Avrupa ülke pazarlarında belirli koşullar altında kayıt olmadan bile zorunlu olarak korunmuştur. AB üyesi ülkelerde de patentler, faydalı modeller, tasarım patentleri ve ticari markalar AB üyesi ülkelerin devlet fikri mülkiyet ofisleri tarafından kaydedilmiştir (Chertkow ve Feehan, 2009: 189). Çin, sadece görsel ticari markaları tescil konusu yapmıştır (Pattloch, 2005). Avrupa görsel ticari markaların yanında sesleri, kokuları, renkleri ve tatları da marka tescili konusu yapmıştır (Anson, 2007: 25). Çin ulusal yasaları tarafından böyle bir zorunluluk olmasa da ticari markaları Çinceye çevirmek daha iyi korunabilmesi amacıyla gerekli görülmüştür (Greene, 2008). Avrupa ticari markalarının ise AB'nin 23 resmi dilinden birine çevrilmesi kabul edilmiştir (Intellectual Property Office, 2014). Çin'de patentler, faydalı modeller, tasarım patentleri ve ticari markalar kayıt tarihinden itibaren korunmuştur (Chen, 2013: 440). Avrupa'da dosyalarının kabul edilmeme ihtimaline karşılık şartlı koruma dosyalama tarihinden itibaren verilmiştir (De Carvalho, 2011: 44). AB ve Çin 45 sınıfa ayrılan uluslararası mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasını kullanmıştır. Çin'in kullandığı 45 sınıfa ayrılan uluslararası mal ve hizmetlerin sınıflandırılması kendi içinde alt sınıflara ayrılmıştır (Reuvid, 2011: 106). AB’de 45 sınıfa ayrılan uluslararası mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasında alt sınıf ayrımı olmamıştır (Waelde, Laurie, Brown, Kheria ve Cornwell, 2011: 555). Bu fark bir markanın farklı sınıflarda tescil edilmesinde kendisini 114 belli etmiştir. Çin'de farklı sınıflara tescil için tek tek başvuru yapılması gerekmiştir (William, Lu ve Ong, 2010: 81). AB'nin kabul ettiği sistemde tek başvuru yeterli sayılmıştır. Çin kökenli coğrafi işaretler, Çin'deki bütün mal ve hizmet türleri için tescil edilmektedir. Avrupa kökenli coğrafi işaretler, Avrupa'da sınırlı mal ve hizmet türleri için tescil edilmektedir. Tescili mümkün olmayan tarım ürünleri ve gıda maddeleri şarap, peynir, jambon, sosis, deniz ürünleri, zeytin, bira, balsamik sirke, ekmek, meyve, çiğ et ve sebze olarak kabul edilmiştir (Broll, 2013). Çin'in AB'den fikri mülkiyet hakları anlamında en büyük farkı olarak Çin'de ÇKP'nin sıkı devlet kontrolüne sahip olması kabul edilmiştir. Çin’in fikri mülkiyet haklar alanındaki uluslararası taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesi AB açısından önem taşımıştır. Fikri mülkiyet haklarının korunması AB ve Çin arasında önemli bir anlaşmazlık meselesi olmuştur. Bu kapsamda AB, Çin ile bu alanda işbirliğini geliştirmek adına AB ile Çin arasında Fikri Mülkiyet Hakları ile ilgili Diyalogunun 2003 yılında kurulmasına öncülük etmiştir (Shi, 2008: 240). Çin AB'den daha yüksek teknoloji ürünleri ithal etmeyi amaçlamıştır; ancak fikri mülkiyet haklarına ilişkin tatmin edici bir koruma olmadan, talep olmasına rağmen AB, Çin'e bu ürünleri ihraç etmeye tereddüt etmiştir. Fikri mülkiyet haklarına ilişkin asıl sorun alanları; ilaçlar, otomobiller, elektronikler, yazılımlar, işitsel-görsel ürünler olmuştur (Gottwald, 2005). Çin’de Avrupalı işletmeler için fikri mülkiyet haklarının ihlali ekonomik ve ticari anlamda ciddi bir sorunu teşkil etmiştir. Avrupalı işletmelerin Çin pazarına girişleri çok kolay olmamıştır. Çin ile işbirliği çerçevesinde teknoloji transferi anlaşmaları aracılığıyla yatırım yapmak zorunda kalmıştır. Son yıllarda fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili Çin bir dizi kanun ve yönetmelikler kabul etmiş ve düzenlemeler yapmış olmasına rağmen Çin'de denetim sürecinin yavaş olmasından dolayı başarı elde edilememiştir (Bloch, Chan ve Taylor, 2011). Çin’in temel inançlarından olan Konfüçyüs felsefesinin ve Çin kültürünün, kitap çalmayı zarif bir suç olarak görerek kopyanın ve taklidin kötü olmadığını savunması Çin'de fikri mülkiyet hakları ile ilgili düzenlemelerin başarısız olmasına neden olmuştur (Shi, 2008: 108). Çin'de bilgisayar kullanımının artmasına rağmen, bilgisayar yazılım programı Microsoft’un Çin’de yasal kopyalarının satışının %10 olması Microsoft'un ciddi zarar görmesine neden olmuştur (Fernandez ve Underwood, 2006: 145). Çin, bilgisayar yazılımı teliflerinin en büyük ihlalcisi olarak 527 milyon dolar değerinde telif hakkı sahiplerinin kaybına neden olmuştur (Dowling, 2008: 440). Bu sayede Çin teknolojinin ilerlemesinde başarılı olduğunu varsaymıştır. 2010 yılında Avrupa sınırlarında ele geçirilen tüm sahte malların % 64'ü Çin'den gelmiştir (Burges, 2013: 87). Avrupa 115 Komisyonunun hazırladığı rapora göre, 2014 yılında sahte malların %66,12'si Çin'den Avrupa'ya gelmiştir (Commission, 2014d: 18). AB, fikri mülkiyet haklarının ihlali anlamında hassas olduğu bilinmesine rağmen, Çin'den gelip Avrupa sınırlarında yakalanan sahte ve korsan malların oranı her yıl artmaya devam etmiştir. Bu yüzden de fikri mülkiyet haklarının ihlali AB'yi ciddi anlamda zorlamaktadır. 3.3.2. Enerji Hızlı gelişen ekonomisinin gerekliliklerinden biri olarak artan enerji talebi Çin hükümetinin enerji politikalarını arz güvenliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmesi yönündeki dinamikler çerçevesinde şekillendirmesine yol açmıştır. AB'nin enerji politikası 1951 yılında Paris Antlaşmasıyla kurulan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ile başlamıştır. 1957 yılında Roma Antlaşmasıyla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kurulmuştur. 1951 yılından itibaren AB'nin enerji politikası genişleme politikasına paralel bir biçimde gelişme göstermiştir. 1973, 1979 petrol krizleri ve 2008-2009 yılları arasında ABD'de başlayan küresel finansal kriz, küresel finansal kriz sonrasında Avrupa'ya sıçrayan Avro bölgesi borç krizi ile beraber enerji politikalarının arz güvenliğinin ve yenilenebilir enerji kaynakların arttırılmasını amaçlayan enerji politikalarına ihtiyaç duymuştur. AB ve Çin, hem enerji üreticisi hem de enerji tüketicisi olarak gelişen enerji politikalarına odaklanmıştır. AB'nin ve Çin'in enerji talebi ve arzının güvenliği açısından ilişkilerinin rekabete dayanmaması, enerji meselesinde ve Çin'in küresel enerji piyasasına entegrasyonunda ortak çıkarlara sahip olmaları ilişkilerin yakınlaşmasını ve gelişmesini sağlamıştır. AB ve Çin enerji politikalarında enerji talebinin ve arzının güvenliğini arttırmak için enerji arzının güvenliğine ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önem atfetmiştir. Enerji politikalarını oluştururken enerji tüketimleri özellikle petrole, doğalgaza, kömüre, nükleer enerjiye, yenilenebilir enerjiye duyulan bağımlılık önemli rol oynamıştır. 3.3.2.1. Enerji Tüketimi Çin, ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük enerji tüketicisi; AB'de Çin ve ABD'den sonra dünyanın üçüncü en büyük enerji tüketici konumunda olmuştur. AB ve Çin tüm dünyanında olduğu gibi enerji ihtiyacını büyük oranda petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil kaynaklardan karşılamaktadır. 116 Çizelge 3.18. Bölgelere Göre Dünya Enerji Tüketimi 1995 2000 2005 2010 AB-28 1127 1175 1242 1203 Çin 798 825 1171 1536 Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014: 14. 2011 1150 1643 2011(%) 12,9 % 18,4 % AB'nin ve Çin'in enerji ithalatına olan bağımlılıklarının artışı ulusal kaynaklarını geliştirmeye zorlamıştır. Bölgelere göre AB'nin ve Çin'in enerji tüketimlerine bakıldığında; 28 üyeli AB'nin 1995 yılında enerji tüketimi 1 127 ton iken, inişli çıkışlı bir seyir göstererek 2011 yılında 1150 tona ulaşmıştır.Çin'in 1995 yılında enerji tüketimi 798 ton iken, 2011 yılında yaklaşık iki katlık bir seyir göstererek 1 643 tona ulaşmıştır. 2011 yılında AB dünya enerji tüketimi payında %12,9 enerji tüketimine sahipken, Çin'in %18,4'lük paya sahip olduğu görülmüştür. Çizelge 3.19. Bölgelere Göre Dünya Enerji Üretimi 1995 2000 2005 2010 AB-28 965 950 905 841 Çin 1065 1130 1701 2262 Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014:10 2011 809 2433 2011(%) 6,1 18,4 Bölgelere göre AB'nin ve Çin'in enerji üretimlerine bakıldığında; 28 üyeli AB'nin 1995 yılında enerji üretimi 965 ton iken, 2011 yılında azalarak 809 tonu bulmuştur. Çin'in 1995 yılında enerji üretimi 1 065 ton iken, 2011 yılında enerji üretimi, yaklaşık 2 kat tüketiminin arttığı gibi artmış ve 2 433 tona ulaşmıştır. 2011 yılında AB dünya enerji üretimi payında %6,1 enerji üretimine sahipken, Çin'in AB'nin %18,4'lük oranla yaklaşık 3 katı bir paya sahip olduğu görülmüştür. 3.3.2.1.1. Petrol Çin petrol ve doğal gaz işletmeleri Çin hükümetinin kontrolü altında tutulmuştur (Guoqing, 2012). 1980'lerin başında Çin hükümeti devlet destekli petrol ve doğal gaz işletmelerini cesaretlendirmiştir. Çin ulusal Petrol Şirketi (CNPC ), Çin Ulusal Petrokimya Şirketi (Sinopec) ve Çin ulusal offshore petrol ortaklığı (CNOOC) adı altında üç yeni işletme olarak kurularak bu üç Çinli işletme ile Çin'in petrol ihtiyacının karşılanması amaçlanmıştır (Kong, 2010: 15). Çin Kalkınma Bankasının ve Çin İhracat ve İthalat Bankasının Çin'in enerji piyasasında büyük rolü olmuştur (Teng, 2010). Çin işletmeleri, petrol ve doğal gaz anlaşma kredilerini uzun dönemli petrol arzının güvenliği için 117 kullanmıştır. Çin'in petrol rezervleri Sincan ile Vietnam'ın, Çin'in ve Japonya'nın hak iddia ettiği Pasifik adalarına yakın hassas bölgelerde bulunduğundan, Çin'in ihtiyacını karşılamaktan uzak kabul edilmiştir (Wasserstrom, 2013: 141). 1993 yılına kadar Çin'in sahip olduğu petrol rezervleri sadece ihtiyacını karşılamaya yetmiştir, 1993 yılından itibaren Çin, petrol ihraç eden ülke konumundan çıkarak petrol ithal eden ülke konumuna gelmiştir (Wu, 2013: 11). 1993 yılından sonra da Çin'in hızlı ekonomik büyümesi enerji talebinde ciddi bir artışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin'in hızlı ekonomik büyümesi, dünya petrol pazarının dinamiklerinin etkilenmesine de neden olmuştur. Çin, ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük petrol tüketen ülkesi konumuna ulaşmıştır (Iley ve Lewis, 2007: 204). Erica Strecker Downs, 2000 yılında Rand Corporation için hazırladığı raporun son bölümünde, Çin'in enerji arzı güvenliği konusunda ABD'yi en büyük tehdit olarak gördüğünü, Çin'in enerji arzı güvenliğini içeren enerji politikalarının ABD'nin yarattığı bu algıdan kaynaklandığını ve ABD'nin bu tehdidini bertaraf etmeye yönelik olarak Çin'in enerji politikalarını güncellediğini vurgulamıştır (Downs, 2000: 44). . Çizelge 3.20. Çin’in Petrol Üretimi ve Tüketimi(Günlük Bin Varil) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014 Üretim 3406 3486 3642 3711 3742 3814 3805 4077 4074 4155 4180 %5 Tüketim 5771 6740 6945 7500 7860 7994 8306 9317 9867 10367 10756 %12,1 Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre; Çin, 2004 yılında 3,4 milyon varil petrol üretirken, 2013 yılında günlük petrol üretimi 4,1 milyon varil, tüketimi ise 10,7 milyon seviyesinde olan Çin'in petrol talebinin 2035 yılında 15,3 milyon varile ulaşacağı tahmininde bulunmuştur (Vasquez, 2014: 12). 2014 yılı itibariyle Çin'in, dünya genelindeki petrol rezervlerinden 18,8 milyar keşfedilmiş rezervlere sahip iken, 2013 yılında 4,8 milyar petrol üretiminde ve 10,7 milyar petrol tüketiminde bulunmuştur (BP Statistical Review of World Energy, 2014: 6). Çin'in petrol tüketimi dünyanın petrol tüketiminin %10'unu oluşturmuştur (Taneja, 2009). Çin'deki petrol rezervleri, üretimi ve 118 tüketimi arasındaki dengesizlik Çin'in petrol bağımlılığını arttırmıştır. Petrole olan ihtiyacı dolayısıyla Çin, petrol üreten ülkelerle enerji politikasını esas alan ayrıcalıklı anlaşmalar imzalayarak ikili ilişkilerini son yıllarda hızlı bir şekilde geliştirmeye başlamıştır. Çin'in Afrika, Ortadoğu, Güney Amerika, Rusya ve Orta Asya ülkeleri ile ilgilenmesinin sebebi petrolün ithalatına artan bağımlılığı olmuştur. Enerjinin arz güvenliğinin sağlanmasında ciddi adımlar atarak 1997 yılında Çin, Kazakistan'dan ve Peru'dan ham petrol alarak yeni enerji stratejisini uygulamaya koymuştur (Marketos, 2009: 15). Çin'in küresel petrol kaynaklarına ulaşma ve artan enerji ihtiyacını karşılama yönünde attığı ilk somut adım, 2001 yılında yürürlüğe koyduğu "dışarıya açılma" (going out) stratejisi olmuştur (YiChong, 2007). Bu strateji ardından Çin, yatırımlarını zengin enerji kaynaklarına sahip olan bölgelere gerçekleştirmiştir. Çizelge 3.21. Çin'in Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013 BAE Kuveyt Kongo Brezilya 2% 2% Kazakistan 4% 3% 4% Suudi Arabistan Venezuela 19% 6% Irak 8% İran 8% Umman 9% Rusya 9% Angola 14% Diğerleri 12% Kaynak: US Energy Information Administration,2014 Çin'in 2009 ile 2013 yılları arasında en fazla petrol ithal ettiği ülkeler; Suudi Arabistan, Angola, Rusya, Umman, İran ve Irak olmuştur (Cordesman ve Toukan, 2014: 326). Çin'in ithal ettiği petrolün %75'i Malakka boğazından geçerek Ortadoğu'dan ve Afrika'dan gelmiştir (Lai, 2010: 122). Malakka Boğazı, Çin'in deniz yoluyla taşınan petrolünün güvenliği açısından önem taşımıştır (Medeiros, 2009a: 41). Ortadoğu ülkelerinden daha çok Suudi Arabistan, İran ve Irak; Afrika bölgesinde Angola, Sudan ve Kongo başta olmak üzere birçok ülkeyle işbirliği yapmayı tercih etmiştir. Çin, Sudan'ın en önemli yatırım, ticaret ve askeri ekipman ortağı ve sağlayıcısı olmuştur. Çin petrol 119 işletmeleri, Sudan'da petrol boruları döşemiştir (Dagne, 2010: 12). 2011 ile 2013 yılları arasında Çin Ulusal Petrol işletmeleri, Rusya ve Suudi Arabistan gibi doğal kaynak zengini ülkelerle güçlü ilişkiler inşa etmiştir. Çin'in petrol ithal ettiği ülkelerdeki siyasi istikrarsızlık, Çin’i endişeye sevk etmiş; enerji arz güvenliğinin sağlanmasını gerekli hale getirmiştir. AB'nin enerji politikalarının oluşturulma ihtiyacına bakıldığında; petrol çok önemli bir pay tutmuştur. 1973 yılında yaşanan petrol krizi sonucunda varil başına petrol fiyatları yükselmiştir. Petrol fiyatlarının yükselmesini AB'nin enerji politikasının geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur. Avrupalı ülkelerin, 1973 petrol krizinden kaynaklanan ambargo sonrasında enerji güvenliğini sağlama derdine düşmelerinden dolayı ABD gibi dünya enerji politikalarını etkileyebilecek küresel bir yaklaşım benimseyememiştir. Böylece, 1974 yılında yeni enerji politikası stratejisini kabul ederek enerji arzının güvenliğinde yaşadığı sorunları gidermeye çalışmıştır (Sancin, 2012: 444). 1973 petrol krizinden sonra 1979 petrol krizinin olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalan AET, 9 Haziran 1980 tarihinde 1990 yılında ulaşmayı düşündüğü enerji hedeflerini yenilemek zorunda kalmıştır (Daintith ve Hancher, 1986: 29). Çizelge 3.22. AB'nin Petrol Üretimi ve Tüketimi (Günlük Bin Varil) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014 Üretim 3 185 2 955 2 708 2 468 2 425 2 264 2 127 1 987 1 724 1 528 1 437 %1,7 Tüketim 14 866 15 002 15 123 15 122 14 802 14 710 13 977 13 827 13 455 12 946 12 770 %14,5 AT'nin 1973 ve 1979 yıllarındaki petrol krizlerinin sonuçlarından fazlaca etkilenmesi enerji politikalarını güncellemesi ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olmuş, AET de petrol krizlerini dikkate alarak enerji politikalarındaki amaçlarını ve araçlarını yeniden düzenlemiştir. AB'nin tükettiği petrol miktarı son zamanlarda artan petrol bağımlılığından dolayı ürettiği petrol miktarını geçmiştir. 2011 yılı verilerine göre, AB, tükettiği ham 120 petrolün %84'ünü ithal etmiştir (Arcas, Filis ve Gosh, 2014: 268). 2013 yılında günlük petrol üretimi 1,4 milyon varil, tüketimi ise 12,7 milyon varil olan AB'nin 2030 yılında petrol talebine olan ihtiyacını karşılamak için tükettiği petrolün %92'sini ithal etmesi beklenmiştir (Weissenbacher, 2009: 777). Petrol tüketiminde, talep ve arz arasında oluşan ciddi fark, AB'nin enerji arz güvenliğini tehdit etmiştir. AB giderek artan dışa bağımlılığını en aza indirmek için, uzun dönemli bir enerji stratejisi oluşturmayı uygun bulmuştur. AB’nin enerji kaynaklarına olan bağımlılığının giderek artması ve bu enerji kaynakların kesintisiz olarak Avrupa pazarına ulaşması için petrol üreten ülkeler ile ilişkilerini geliştirmeye öncelik vermesine neden olmuştur. Çizelge 3.23. AB-28 Üyesinin Petrol İthal Ettiği Ülkeler-2013 Azerbaycan 4% Diğerleri 17% Irak Kazakistan 4% 5% Libya 8% Rusya 34% Norveç 11% Nijerya 8% Suudi Arabistan 9% Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook, 2014: 26 2013 yılları AB'nin 28 üyesi ülke petrol ithalatını Rusya, Norveç, Suudi Arabistan, Nijerya, Kazakistan ve Libya'dan gerçekleştirmiştir. Özellikle Rusya'nın petrol ve doğalgaz üretiminde dünyanın stratejik merkezlerinden biri halini almasıyla enerji bağımlılığı Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyesi ülkelerin Rusya ile ilişkilerinde belirleyici bir rol oynamaya başlamıştır. Petrole artan bağımlılık hem AB hem de Çin'i petrol ithal eden konuma getirdiği gibi, petrol ihraç eden ülkelerle ilişkileri geliştirme ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olmuştur. 121 3.3.2.1.2. Doğal Gaz Stratejik önemi artan doğal gaz, büyük rezervleri olması, petrol fiyatlarındaki değişkenlik ve çevreyi daha az kirletmesi bakımından dünyanın en hızlı büyüyen öncelikli enerji kaynağı olarak uluslararası ilişkilerde en çok yatırım yapılan petrolün yerini almaya başlamıştır. Doğal gaz çok yönlü bir enerji kaynağıdır. Çin, son yıllarda fosil kaynak olan kömürden kaynaklanan çevre kirliliğinden dolayı karşılaştığı eleştirilerinden ve petrole bağımlılığını azaltma ihtiyacından dolayı enerji politikasında enerji kaynaklarını çeşitlendirmiş ve doğal gaza yer vermeye başlamıştır. Çin'in doğal gaz tüketimi 2003 yılında 33,9 milyar metreküp iken, 2012 yılında 146,3 milyar metreküpe, 2013 yılında 161,3 milyar metreküpe ulaşmıştır. Çin'in doğal gaz üretimi son 10 yılda 3 kat artmıştır. Çizelge 3.24. Çin'in Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014 Tüketim 33,9 39,7 46,8 56,1 70,5 81,3 89,5 106,9 130,5 146,3 161,3 %3,5 Üretim 35 41,5 49,3 58,6 69,2 80,3 85,3 94,8 102,7 107,2 117,1 %3,5 Çin, son yıllarda özellikle deniz kıyılarında ve Güney Çin Denizi açıklarındaki doğal gaz üretimini büyük oranda arttırmıştır. Çin %10,8'lük artışla en fazla büyümeyi kaydetmiştir (BP Statistical Review of World Energy, 2014: 4). Çin'in doğal gaz tüketiminin payı, küresel tüketimde sadece %3,5'lük bir paya sahip olmuştur. Uluslararası Enerji Ajansı tahminlerine göre denizyoluyla ve karayoluyla enerji temin eden Çin’in, 2030 yılında doğal gaz tüketimi tahmini olarak 600 milyar metreküp olacağını düşünülmüştür (Kemp, 2012: 69). Çin’in ekonomisinin sürekli ve hızlı gelişimi, doğal gaz enerjisine çok fazla ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin’in, 2012 yılında 107,2 milyar metreküp olan doğal gaz üretimi, 2013 yılında 117,1 milyarı bulmuştur. Çin'in büyük doğal gaz rezervlerinin sadece %1,8'ine sahip olması Çin'in doğalgaz açısından 122 dışarıya bağımlı olmasına neden olmuştur (BP Statistical Review of World Energy, 2014: 20). Bu yüzden de Çin; doğal gaz araştırmalarını geliştirmeyi, enerji arzının güvenliğini sağlamayı amaçlayan enerji politikasını ve özelinde de doğal gaz ile ilgili politikalar oluşturmak zorunda kalmıştır. Dünyanın en hızlı gelişen ülkesi Çin, artan doğalgaz ihtiyacının büyük çoğunluğunu Rusya'dan karşılamaktadır. Bu yüzden de Çin, Rusya ile de stratejik ilişkilerini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Çin ve Rusya, 2018 yılında başlaması hedeflenen 38 milyar metreküp doğal gaz teslimatını içeren anlaşmayı kabul etmiştir (Downs, 2014). Bunun yanında Orta Asya ve Avrasya ülkeleriyle de bölgesel ilişkilerinde enerji diplomasisi başarıyla yürüterek ilişkilerini geliştirmeyi ve derinleştirmeyi tercih etmiştir. Doğal gazın artan önemi AB'nin de doğal gaza olan dışa bağımlılığının ciddi oranda artmasına neden olmuştur. AB'nin ekonomisinin odak noktası petrol iken, petrol rezervlerinin azalması, petrol fiyatlarının artması ve doğal gazın petrole göre çevreyle daha dost kabul edilmesi doğal gazında önemini AB için hızla arttırmıştır. AB'nin doğal gaz tüketimine bakıldığında 2012 yılında 444,1 milyar metreküp olan doğalgaz tüketimi, 2013 yılında 438,1 milyar metreküp olmuştur. AB'nin enerji kaynaklarının tüketiminde, doğal gazın oranı %13,1 olmuştur. AB, doğal gaz ihtiyacının % 64'ünü ithal etmiştir (Arcas, Filis ve Gosh, 2014: 268). AB'nin doğal gaz üretimine bakıldığında; 2003 yılında 225,8 milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştiren AB; 2012 yılında 147,9 milyar metreküp olan doğal gaz tüketimi, 2013 yılında 166,8 milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştirmiştir. 2010 yılında büyük bir artış görülen AB'nin doğal gaz tüketiminin son birkaç yıldır azalmasının en büyük nedeni kömürün göreceli olarak doğal gaza göre ucuzluğundan dolayı tercih edilmesidir. Çizelge 3.25. AB'nin Doğal Gaz Tüketimi (Milyar m3) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014. Tüketim 476,7 489,7 497,1 490,1 486,3 496,3 465,3 502,2 451 444,1 438,1 %13,1 Üretim 225,8 229,5 214,1 203 190,2 192,1 174,7 178 157 147,9 166,8 %4,3 123 AB'nin doğal gaz rezervlerinin sadece dünyanın %10,7'sine sahip olması doğal gaz açısından dışarıya bağımlı olmasına neden olmuştur (BP Statistical Review of World Energy, 2014: 20). Bu durum da AB'yi Çin gibi dışa bağımlı hale getirip enerji arzının güvenliğinin dikkate alındığı enerji politikası benimsemesini ve doğal gaz ithal ettiği ülkelerle ilişkilerini geliştirme ihtiyacının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Rusya hem dünyanın hem de Asya'nın en büyük doğal gaz üreticisi konumuna sahip olmuş, bu yüzden de Rusya hem AB hem de Çin için doğal gaz ithal edilen önemli bir aktör konumuna ulaşmıştır. Rusya, AB'nin doğal gaz ihtiyacının yaklaşık % 30'unu karşılamaktadır (Henley, 2014). AB üyesi ülkeler ile Rus doğal gaz devi Gazprom arasında yapılan doğal gaz anlaşması ile 2020 yılında Avrupa'ya taşınması gereken doğal gaz miktarının 275 milyar metreküp ile 300 milyar metreküp arasında olması kararlaştırılmıştır (Lloyd, 2013). Bunun yanında AB, Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltmak ve farklı alternatifler geliştirmek için Orta Asya ve Avrasya ülkeleriyle ilişkilerini pekiştirmeyi tercih etmiştir. Buna rağmen; AB'nin yakın gelecekte de Rusya'nın doğal gazına bağımlılığı devam edecek görünmüştür. 3.3.2.1.3. Kömür Kömür, yenilenemeyen fosil enerji kaynağıdır. Uluslararası Enerji Ajansı, mevcut enerji politikalarında önümüzdeki uzun bir dönemde de kömüre duyulan ihtiyacın artarak devam edeceğini öngörmüştür (Palit, 2013: 30). Çin, zengin kömür rezervlerine sahip olduğundan ekonomisinin temel taşı kömür olmuştur. Çin'de 114,5 milyon tonluk keşfedilmiş kömür rezervleri bulunmaktadır (BP Statistical Review of World Energy, 2014). 2003 yılında 868,2 milyon ton kömür tüketimi gerçekleştiren Çin, 2013 yılında tüketimini yaklaşık 2 kat arttırarak 1925,3 milyon ton kömür tüketmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin Çin payı %50,3 oranında olmuştur. Dünyanın kömür tüketiminin yarısı Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Çin'in kömür tüketimi, Çin'in ekonomisinin gelişmesiyle beraber paralel bir şekilde artmıştır. 2000 yılından beri, Çin'de kömür üretimi yılda yaklaşık %10'luk bir artış göstermiştir. 124 Çizelge 3.26. Çin'in Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) Tüketim 868,2 2003 1019,9 2004 1128,3 2005 1250,4 2006 1320,3 2007 1369,2 2008 1470,7 2009 1609,7 2010 1760,8 2011 1856,4 2012 1925,3 2013 %50,3 2013 Toplam pay Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014 Üretim 917,4 1061,3 1174,8 1264,3 1345,8 1401,0 1486,5 1617,5 1758,0 1822,5 1840,0 %47,4 En çok kömür üreten ülke olan Çin, 2003 yılında 917,4 milyon ton kömür üretirken, 10 yıl içinde kömür üretimi, yaklaşık iki katına ulaşmıştır. 2012 yılında 1822,5 milyon ton, 2013 yılında 1840 milyon ton kömür üretmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür üretiminin Çin payı %47,4 oranında olmuştur. Kömür üretimi çok olmasına rağmen Çin, kömür ithalatını da arttırmaya devam etmiştir.Çin'deki kömür üretimindeki artış Asya kıtasındaki elektrik enerjisi ihtiyacının artmasından kaynaklanmıştır. Kömür, dünya çapında elektrik üretmek için kullanılan en önemli fosil yakıt olarak kabul edilmiştir. Çin elektrik ihtiyacının yaklaşık %80'ini kömürden karşılayan kömür enerjisiyle çalışan santraller ile karşılamıştır (Minqi, 2010). Çin'in kömür santrallerinden elde ettiği elektrik enerjisi miktarı; petrolden, doğal gazdan ve nükleer enerjiden elde edilen elektrik enerjisi miktarından fazla olmuştur. 2006 yılında yayınlanan 11. beş yıllık plan ve 2012 yılında yayınlanan 12. beş yıllık planda Çin, enerji kaynaklarını çeşitlendireceğini ve kömür tüketimini azaltacağını ifade etmiştir, ancak Çin'in kısa dönemde kömür tüketimini azaltması mümkün görünmemiştir. Çin, kısa ve orta dönemde enerji politikasında zengin kömür rezervlerine sahip olması ve diğer enerji kaynaklarının yanında göreceli olarak kömürün ucuz olması gibi nedenlerden dolayı diğer enerji kaynaklarından daha çok kömüre yer vermeye devam edecek izlenimi vermiştir. Çin'in arz güvenliği endişeleriyle kömüre yönelmesi, çevre kirliliğini önleme ve azaltma hedefleri içeren enerji politikaları ile çelişmiştir. Çin dünyanın en büyük karbondioksit salınımına neden olan ülkesi konumuna ulaşmıştır ve dünyanın geri kalanının toplamından her yıl daha çok kadar kömür tüketmeye devam etmiştir. Çin, daha çok kömür üretiminin yanında Endonezya'dan ve Avustralya'dan kömür ithal etmiştir (Tu ve Johnson-Reiser, 2012: 3). 2014 yılında Çin, Avustralya’dan kömür ithalatının yaklaşık % 39'unu gerçekleştirmiştir (Paton, 2014). 2014 125 yılının ilk dokuz ayında, Endonezya, Çin'e 51 milyon ton kömür ihraç etmiştir (Chan, 2014). AB'nin kömür üretimi, Çin'in kömür üretimine gösterdiği talep kadar yoğun şekilde olmamıştır. 2003 yılında 328,7 milyon ton kömür tüketimi AB, 2013 yılında 285,4 ton kömür tüketimi gerçekleştirmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin AB payı %7,5 oranında olmuştur. AB'nin doğal gazın yanında göreceli olarak daha ucuz olan kömüre talebin artmasına rağmen, her geçen yıl AB'nin kömür tüketimi azalma göstermeye devam etmiştir. AB'nin azalan kömür tüketimi, kömür üretimine de yansımış, kömür üretiminin her geçen yıl azalmasına neden olmuştur. 2003 yılında 203,6 milyon ton kömür üretimi gerçekleştiren AB, 2012 yılında 165,4 milyon ton, 2013 yılında 151,9 milyon ton kömür üretmiştir. 2013 yılında dünyanın kömür tüketiminin AB payı %3,9 oranında olmuştur. Çizelge 3.27. AB'nin Kömür Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak:BP Statistical Review of World Energy,2014 Tüketim 328,7 324,8 315,1 323,5 324,3 300,3 264,9 278,2 283,1 293,4 285,4 %7,5 Üretim 203,6 198,5 190,9 184,4 180,8 173,1 162,5 159,9 164,6 165,4 151,9 %3,9 3.3.2.1.4. Nükleer Enerji Son yıllarda dünya enerji ihtiyacı çok hızlı bir şekilde artması ülkelerin enerji bağımlılıklarını azaltmak ve enerji arzının güvenliğini sağlamak için bazı yönlerden çevre dostu, yenilenemeyen enerji olan nükleer enerjiyi fosil enerji kaynaklarına alternatif olarak düşünmelerine neden olmuştur. Nükleer enerji teknolojisi, nükleer silahların geliştirilmesine imkan sağlamıştır. ABD Eski Başkan Yardımcısı Al Gore, New York Üniversitesindeki konuşmasında, nükleer silahlanma çalışmalarının nükleer enerji santralleriyle ilgili olduğunu vurgulamıştır (Gore, 2006). Nükleer silahların geliştirilmesinin yanında, nükleer enerjinin en önemli kullanım alanı elektrik üretimi olmuştur. 2014 yılı itibariyle Çin'in faaliyet aşamasında 23, yapım aşamasında 26 nükleer 126 santralinin bulunmasına rağmen, nükleer enerji Çin de teknik olarak zor, pahalı ve halkın bir kısmının istememesi gibi faktörlerden dolayı çok cazip görünmemiştir (IAEA, China, 2014). Nükleer enerji ile Çin'in hedefi, kömüre olan bağımlılığının en aza indirilmesinin, küresel ısınmanın etkilerinin ve hava kirliliğinin azaltılmasının sağlanması olmuştur Çizelge 3.28. AB ve Çin Nükleer Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014 AB 226 228,9 226 224,3 211,9 212,5 202,5 207,6 205,3 199,9 198,5 %35,3 Çin 9,8 11,4 12 12,4 14,1 15,5 15,9 16,7 19,5 22 25 %4,4 2005 yılından 2011 yılına kadar Çin hızla nükleer güç kapasitesini geliştirmesine rağmen, 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasından sonra dünyanın en kötü nükleer kazası olan 2011 Fukuşima nükleer santral kazasından sonra nükleer enerji kalkınma hızını yavaşlatarak güvenliğine odaklanmaya karar vermiştir. Bunun üzerine Orta ve Uzun Vadeli Nükleer Enerji Kalkınma Planını (2011-2020) yayınlamıştır (Hubbard, 2014:76). 2013 yılında Çin de nükleer enerji, elektrik ihtiyacının %2,1'ini karşılaşmıştır ve 23 nükleer santralinden 150 milyon kWh'lik elektrik üretmiştir (IAEA, Nuclear power reactors in the world, 2014: 76). AB'nin enerji üretimi için nükleer enerji önemli bir kaynak olarak kabul edilmiştir. 2014 yılı itibariyle AB'nin üç büyük ülkesinin nükleer santrallerine bakarsak; Fransa'nın faaliyet aşamasında 58, İngiltere'nin 18, Almanya'nın 9 nükleer santrali bulunurken; Fransa'nın yapım aşamasında 1 santrali, İngiltere ve Almanya'nın hiç santrali bulunmamaktadır (Jacobs, 2014). Fransa, AB üyesi ülkeler arasında nükleer enerji tüketimi açısından lider konumda kabul edilmiştir. Çin'de Fransa'nın nükleer enerji bağlamında deneyimlerinden yararlanmayı uygun bulmuştur. 2013 yılında Fransa ve Çin nükleer güç grupları ortaklaşa İngiltere'de bir nükleer santral kurma konusunda anlaşmışlardır (Grammaticas, 2013). 127 3.3.2.1.5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yenilenebilir enerji kaynakları güneş enerjisini, hidro (gelgit, dalga ve okyanus enerjisi), rüzgar enerjisini, jeotermal enerjiyi, biogaz (biyolojik atık ve sıvı biyoyakıt) kapsamıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmada en önemli rolü üstlenmiştir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılmasının teşvik edilmesi ile çevrenin korunmasına çok büyük katkı sağlanması amaçlanmıştır. Çin son zamanlarda özellikle 2011 Fukuşima nükleer santral kazasından sonra enerji sorununu tanıyarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlarını arttırmayı tercih etmiştir. AB gibi Çin uluslararası toplum tarafından çevre dostu ve enerji koruma amacına sahip bir ülke olarak anılmak için çabalamıştır. Çin’in yenilenebilir enerji kanunu 2006 yılında yürürlüğe girmiştir (Ma ve Oxley, 2012: 76). 2007 yılında Ulusal gelişme ve Reform Komisyonu, "Çin'de yenilenebilir enerji için orta ve uzun vadeli gelişme planını" yayınlamış ve yenilenebilir enerjinin gelişimi ile hedeflenen çevre kirliliğinin ve iklim değişikliğinin hızla artmasını engellemek olmuştur (Jiang, 2013: 104). Küresel Durum Raporu'na göre 2013 yılında Çin, yenilenebilir enerji kaynaklarına 56,3 milyar dolar yatırım yapmıştır (Renewables 2014 Global Status Report, 2014: 3). Çin'in yenilenebilir enerji kaynakları kapasitesini, fosil yakıt kaynakları kapasitesini aşacak şekilde arttırmış ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dünyada en çok yatırım yapan ülke olmuştur. 1997 yılından itibaren AB; karbondioksit salınımlarının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması, rekabetin gelişmesi olarak kabul ettiği hedeflerin yerine getirilebilmesi için başarılı bir yenilenebilir enerji politikasının takip edilmesi gerektiğini de düşünmüştür. Yenilenebilir enerji kaynaklarının giderek artan bir biçimde kullanılması, AB'nin diğer fosil kaynaklardaki dışa bağımlılığının azalmasına ve arz güvenliği açısından da olumlu sonuçların ortaya çıkması hedefleri doğrultusunda AB'nin enerji politikasında yenilenebilir enerji kaynakları önem kazanmıştır. Bunun üzerine AB, 2009 yılında 2020 yılına kadar yenilenebilir enerjinin diğer enerji kaynakları içinde %20'lik paya sahip olması hedefini içeren "Yenilenebilir Enerji Direktifini" kabul etmiştir (European Renewable Energy Council, 2010: 4). AB'de yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önem son yıllarda hızlı artışı yasal olarak bağlayıcı olan 2009 Yenilenebilir Enerji Direktifi ile gerçekleşmiştir. Bir bütün olarak AB'nin 2020 hedeflerini gerçekleştirmek için önemli bir adım atılmış 128 olmasının yanında bazı üye ülkeler, ulusal hedeflerini yerine getirmek için ek çaba harcanması gerektiğinin altını çizmiştir. Birlik çerçevesinde bakıldığında en çok yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapan AB olmuştur. Çizelge 3.29. AB'nin ve Çin'in Yenilenebilir Enerji Tüketimi (Milyon Ton Petrol Eşdeğeri) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 Toplam pay Kaynak: BP Statistical Review of World Energy,2014 AB 23,2 29,1 34,2 39,4 46,6 52,8 59,1 68,5 82,5 97,7 110,6 %39,6 Çin 0,8 0,9 1,1 1,5 1,9 3,6 6,9 13,1 24,7 33,5 42,9 %15,4 AB ile Çin arasındaki ilişkiler enerji bağlamında işbirliği, rekabet ve çatışma niteliğinde ilerlemiştir. 23 Ocak 2008 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmek amacıyla İklim Eylemi ve Yenilenebilir Enerji Paketi adıyla ortaya koyulan öneri kabul edilmiştir (Commission, 2008b). AB, Çin ile işbirliğini yaparak 2009 yılında kurmayı kabul ettikleri Avrupa-Çin Temiz Enerji Merkezi (EC2) girişimin amacı AB ile Çin arasındaki işbirliğini ve ortak sorumluluğu geliştirmek için temiz kömür, sürdürülebilir bio yakıtlar, yenilenebilir enerji kaynakları, enerji tüketiminde güvenirlik ve enerji verimliliği gibi beş ana alandaki enerji politikaları ile ilgilenmek olmuştur (Wang ve Zhao, 2013). Bu beş ana alanda AB-Çin Enerji Diyalogu tarafından belirlenmiş önemli hedefler olarak kabul edilmiştir. AB-Çin Temiz Enerji Merkezi, Avrupalı ve Çinli kurumlar, işletmeler, araştırmacılar, politika yapıcılar gibi enerji sektöründeki aktörlere tavsiyelerde bulunmuştur. AB, temiz kömür teknolojisini geliştirmeye çalışarak Çin'i destekledikçe Çin de temiz kömüre yatırımını arttırmıştır. AB ve Çin, yenilenebilir enerji kaynaklarının işbirliği çerçevesinde kullanılmasını arttırma yolunu tercih etmiştir, ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil enerji kaynaklarına göre daha pahalı olması, Çin'in AB'ye göre bu imkanı kullanmada daha yavaş davranmasını ve Çin'in enerji tüketimi gündeminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını azaltmasına yakın gelecekte yol açacak 129 görünmüştür. Bu durum da AB ile Çin ilişkilerinde enerji alanında işbirliğinin başarısını etkileyecektir. 3.3.3.2. Enerji Politikaları AB, enerji politikasında ilk gerçek adımını 1995 yılında Avrupa Birliği için Bir Enerji Politikası adlı Beyaz Kitabı yayınlayarak ulaşmış ve bu kitapta enerji güvenliğinin sağlanması, rekabetçi bir enerji piyasasının oluşturulması ve çevrenin korunması öncelikli üç amaç olarak vurgulanmıştır (Järvelä ve Juhola, 2011: 47). 29 Kasım 2000 tarihinde Enerji Arzının Güvenliği başlıklı yeşil kitap yayınlayan Avrupa Komisyonu 8 Mart 2006 tarihinde, üç temel amaç olan sürdürülebilirlik, rekabet ve arzın güvenliğine vurgu yapan "Avrupa için Güvenli, Rekabetçi ve Sürdürülebilir Enerji Siyaseti" başlıklı ikinci yeşil kitabı yayınlamıştır (Rustamov, 2014). Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso AB'nin enerji politikasını Avrupa entegrasyon projesi olarak gördüğünü ve güvenli, sürdürülebilir ve güvenilir enerji arzının küresel bir aktör olarak AB'nin ekonomik ve stratejik çıkarı olduğunu vurgulamıştır (Barroso, 2011). AB, güvenilir enerji arzını hedefleyen beyaz ve yeşil kitaplar yayınlarken, enerji meselesini ekonomik ve ticari bir mesele olarak algılayıp ele almıştır. AB, yeni iç enerji piyasasını daha iyi hale getirme, krizler anında üye ülkelere yardımın sağlanmasını kolaylaştırma, AB Emisyon ticari planını geliştirme, enerji verimliliğini sağlama, yenilenebilir enerjinin daha çok kullanılmasını teşvik etme, teknoloji geliştirme, fosil yakıtlar için düşük karbon teknolojisi, nükleer gücün güvenirliği ve garanti altına alınması, uluslararası enerji politikasının oluşturulması, Avrupa'nın enerji talebini ve arzını geliştirme hedeflerini taşıyan on adımda enerji eylem planını hayata geçirmiştir (Wood, 2012). AB, küresel bir aktör olarak Avro bölgesi borç krizi ile beraber AB'nin enerji sektörlerini canlandırması ihtiyacının ortaya çıkmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Güvenilir enerji arzı, AB'nin enerji politikasının önceliği olmuştur. AB enerji güvenliğinde enerji ithalatının tedarikçilerin pazardaki etkisinden kaynaklanan ekonomik olumsuzlukları, enerji kaynakları hakkında uzun dönem belirsizlikler, enerji arzının sekteye uğraması önemli üç nokta olarak vurgulamıştır (Sorrell, 2009:172). Petrole, doğalgaza, kömüre devam eden ve artan bağımlılık AB'nin dış politikasının önemli sorunsalı olarak ortaya çıkmıştır. AB, 2006 ve 2009 yıllarında yaşadığı doğalgaz krizlerinin ardından Ukrayna’yı ve Rusya'yı kapsayan bir strateji ortaya koymak zorunda olduğunun farkına vararak enerji 130 politikalarını ve stratejilerini güncellemiştir. AB, uluslararası enerji politikalarında AB'nin varlığını güçlendirmek için enerji arzının güvenliği alanında yeni stratejiler kabul etmek zorunda kalmıştır. AB içinde yer alan üç AB organı Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Parlamentosu enerji politikaları çerçevesinde çalışmalarını hızlandırmıştır. AB antlaşmaları ile iklim ve enerji güvenliği konularında farklı karar verme şekilleri kabul edilmiştir. Lizbon Antlaşması'ndan önce enerji güvenliği politikası oybirliği ile oluşturulmuştur (Smits, 1997: 188). Lizbon Antlaşması ile enerji güvenliği konusunda anlaşmaya varmak kolaylaşmıştır. Lizbon Antlaşmasının 194.maddesinin 1.fıkrasında AB'nin enerji politikasının dört ana amacı enerji piyasasının işleyişini sağlamak, birliğin arz güvenliğini sağlamak, enerji verimliliğini ve enerji tasarrufunu teşvik etmek, enerji ağlarının iletişimini geliştirmek olarak ortaya konulmuştur (Magoń, 2013). Avrupa Komisyonu, 2030 yılı için AB’nin iklim ve enerji politikalarını içeren 27 Mart 2013 tarihinde "2030 İklim ve Enerji politikaları çerçevesi" başlıklı yeşil Kitap yayınlamıştır (Commission, 2013). Böylece, AB; 2030 yılına kadar uygulamayı öngördüğü Avrupa için iklim ve enerji politikalarındaki yol haritasını belirlemiştir. 2014 yılı itibariyle AB; çevre, enerji ve iklim değişikliği ile ilgili hedeflerini 2030 kapsamında düzenleyip ve güncelleyip kabul etmiştir. Avrupa Parlamentosu, yenilenebilir enerji kaynaklar, karbondioksit salınımı ve enerji verimliliği ile ilgili 2030 hedeflerini karbondioksit salınımlarının % 40 azaltılması, enerji kullanımının en az% 30'unun yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması ve enerji verimliliğinin % 40 arttırılması olarak belirlemiştir (Arcas, Filis ve Gosh, 2014: 447). Petrole, doğalgaza ve kömüre devam eden ve artan bağımlılık dış ve güvenlik politikasının ve aynı zamanda AB ile Çin arasındaki işbirliğinin en yapıcı alanlarından birini oluşturmuştur. AB-Çin Enerji diyalogu 1994 yılında başlamıştır (Gill ve Murphy, 2008: 27). AB ile Çin arasındaki enerji işbirliğinde yenilenebilir enerji, akıllı şebekeler, enerji verimliliği, temiz kömür, nükleer enerji ve enerji hukuku öncelikli alanlar olmuştur. AB ile Çin 2005 yılında iklim değişikliği ortaklığını kabul ederek yıllık iklim değişikliği ve enerji diyalogu ve işbirliğini geliştirme fırsatını yakalamıştır. 2008 yılında kurulması ile birlikte Çin Ulusal Enerji İdaresi, enerji diyalogu için AB'nin ortağı olmuştur (Zhao, 2012: 71). AB'nin enerji politikasında önceliği Çin'i kazanarak enerji verimliliğini arttırmak ve önlemlerinde daha şeffaf olarak enerji arzının güvenliğini korumak olmuştur. 3 Mayıs 2012 tarihinde, AB ve Çin tarafından güçlü bir enerji ortaklığının inşa edilmesi amacıyla AB-Çin Enerji Güvenliği Ortak Deklarasyonunu imzalamıştır (Van Vooren ve Wessel, 131 2014: 457). Bu ortaklık, kentsel planlama alanındaki işbirliğinin ve diyalogun güçlendirilmesini, su ve hava kalitesini, atık yönetimini, şehirlerde kentler ve enerji talep yönetimi için enerji teminini hedeflemiştir. Tartışmasız, AB ve Çin gelecekte ekonomik gelişmesinin devamını sağlamak için enerji arzının güvenliğini aramıştır. Küresel enerji güvenliği, ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi açısından da önemli kabul edilmiştir. Enerji arzının güvenliğinin gerçekten sağlanması için, verimli enerji piyasaları ile güçlü bölgesel işbirliği şartlarının mutlaka bir arada olması gerekmiştir. Bu bağlamda, AB ve Çin enerji arzının güvenliğini sağlamak adına enerji anlamında zengin ülkelerle mevcut ilişkilerini geliştirmeye ve dünyanın önde gelen enerji tüketicileriyle de işbirliği yapma yoluna gitmiştir. AB-Çin Çevre Politikaları Diyalogu ve AB-Çin Enerji Diyalogu birbirleri ile bağlantılı kabul edilmiştir. AB ile Çin enerji politikalarını temellendirirken, oluşturulmaya çalışılan çevre bilinci ile beraber enerji tüketiminden kaynaklanan iklim değişikliğini göz önünde bulundurmuştur. 3.3.2. Çevre 21. yüzyılda çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınma meseleleri dünya için çok önemli konular halini almıştır. Günümüzde enerji politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında karar alıcılar, enerji politikaları ile çevre politikalarının iç içe olduğunu kabul ederek çevre kirliliği ve çevre koruma ile ilgili meselelerle de ilgilenmeye başlamıştır. Dünyada çevre kirliliğinin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında Çin gelmiştir. Çin'in hızlı büyümesi ve enerji arzının gün geçtikçe artması, dünyanın en karmaşık çevresel sorunlarına ortam hazırlamıştır. Günümüzde Çin'in çevre kirliliği kaynaklı karşılaştığı sorunlar, 19. yüzyılda hızla sanayileşen İngiltere'nin deneyimleri ile birbirine çok benzerlik göstermiştir (Strebel ve Lehman, 2013). Çin özellikle hava kirliliği kaynaklı çevre kirliliği ile mücadele etmektedir. Çin’de 1990'ların sonlarından itibaren hava kalitesini iyileştirmek ve hava kirliliğini en aza indirmek üzere pek çok çalışma yapılmaya başlanmıştır. Çin Bilimler Akademisi (CAS) yayınladığı araştırmada Pekin’deki hava kirliliğindeki artışın en büyük nedeninin fosil yakıtlardan kalitesiz kömür yakılması olduğunu belirlemiştir (Foster, 2014). Çin'de geniş yurt içi zengin rezervler nedeniyle kömür çıkarmanın ucuz olması, Çin’i dünyanın en 132 büyük kömür üreticisi ve tüketicisi ülke haline getirmiştir. AB üyesi ülkeler yılda 600 milyon ton kömür tüketirken, Çin 4 milyar tondan daha fazla kömür tüketmiştir (Martin, 2014). Çin'in, bu kadar fazla kalitesiz kömür kullanımı 2007 yılında ABD'yi geride bırakarak dünyanın en büyük karbondioksit salınımına neden olmuştur. 2013 yılında Çin, atmosfere 8,502 milyon ton karbondioksit salınımı gerçekleştirmiştir (Enerdata, 2014). Dünya Bankasının verilerinde dünyada çevre kirliliğinden en çok etkilenen 20 şehirden 16 tanesinin Çin'de bulunduğu belirtilmiştir (Wang, 2009). Ülkenin çevre ajansı Çin'in bazı şehirlerinde hava kirliliğinin bir günde iki paket sigaradan daha fazla hasar yapar nitelikte olduğunu bildirmiştir (Barysch, Grant ve Leonard, 2005: 54). Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğinin genel ölçüm ünitesi olan PM 2.5 partiküllerinin güvenli eşiğinin 25 mikrogram olması gerekirken, Çin'in başkenti Pekin'de bu ölçümün 350 ile 700 arasında değişen mikrogram olarak ölçülmesi Çin'deki hava kirliliğinin ciddiyetini çok net ortaya koymuştur (Johnson, 2013). 2020 yılına kadar, Çin'in kömüre dayalı elektrik üretim politikasına devam etmesi halinde yaklaşık 550 000 Çinlinin hava kirliliğinden kaynaklı erken kronik bronşitten öleceği ve on milyonlarca Çinlinin solunum yolu hastalığından etkileneceği tahmin edilmiştir (Economy, 2004). Çin hükümeti hava kirliliği seviyesinin arka arkaya üç gün, tehlikeli kalması durumunda bazı fabrikaların kapatılması, otomobil kullanımının kısıtlanması, okulların kapanılması gibi acil önlemlere başvurmayı uygun bulmuştur (Kaiman, 2014a). 2014 yılının Kasım ayında Pekin'de gerçekleştirilen APEC Zirvesi öncesinde hava kirliliğini azaltmak için fabrikalar, okullar, iş yerleri ve şantiyeler tatil edilmiş ve otomobillerin kullanımında kısıtlamalara gidilmiştir (Kaiman, 2014b). Çin'in en büyük çevresel tehlikeleri fosil yakıtların kullanımının artmasının yanında su kaynaklarının tükenmesine, çevre kirliliğinin artmasına, çölleşmeye neden olmuştur. Çin'deki çevre kirliliği Yangtze nehrindeki yunusların neslinin tükenmesine neden olmuştur (H. Mcbeath ve Mcbeath, 2010: 65). Çevresel kaynakların aşırı kullanımı ve kirliliği kaynakların azalmasına neden olmuştur. Çin'in yaklaşık 660 kentinin üçte ikisi su sıkıntısı çektiği bilinmektedir (Economy, 2014). Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi tarafından yayınlanan raporda Şanghay’ın çevre dostu bir şehir ortalaması standartlarını taşıdığı Pekin’in ise "insan yaşamı için elverişsiz" olmanın eşiğinde olduğu belirtilmiştir (Kaiman, 2014a). 2008 Olimpiyat oyunları süresince karbondioksit salınımının azaltılması için sert önlemler alınmasına rağmen Pekin’deki Olimpiyat oyunları Çin’in ciddi çevre kirliliği sorununun uluslararası boyut kazanmasına neden olmuştur. Çevre koruma ve iklim değişikliği ile ilgili politikalar Çin'in birincil politikaları olmamış, Çin hala gelişmekte ve endüstriyel evrim geçiren bir ülke olarak kabul görülmüştür. 30 Haziran 2007 tarihinde Çin hükümeti, iklim 133 değişikliğiyle mücadelesini içeren ilk girişim olan ulusal iklim değişikliği politikasını yayınlamıştır (Keyuan, 2009: 123). 29 Ekim 2008 tarihinde Çin Devlet Konseyi Bilgilendirme Ofisi, "İklim değişikliğine vurgu için Çin politikaları ve eylemleri" başlıklı beyaz kitap yayınlamıştır (Mingyuan ve Feng, 2014). Bu politika, Çin'in iklim değişikliğiyle mücadelesini içeren ilk girişimi olmuştur. Çin medyası, son zamanlarda çevre sorunlarına dikkat çekerek Çin hükümetini baskı altına almaya çalışmıştır. Fosil enerji kaynaklarının tüketimini azaltma, düşük karbonlu enerji kaynaklarını teşvik etme amaçlarına hizmet etmesi için 2011 yılında Çin hükümeti tarafından 2012-2015 yılları arasındaki dönemi kapsayan 12. Beş Yıllık Plan (FYP) kabul edilmiştir (Shapiro, 2012: 1950). Çin, çok ciddi olarak çevre kirliliği sorunu yaşaması 24 Nisan 2014 tarihinde 12. Ulusal Halk Kongresinin Daimi Komitesi 8. toplantısında Çevre Koruma Kanununda değişikler yapılmasını zorunlu kılmış ve değiştirilen kanunun, 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girmesi planlanmıştır (Environmental Protection Law of the PRC, 2014). Böylece Çin, çevre kirliliği sorunu ile ulusal düzenlemeler vasıtasıyla baş edeceğine inanmaya başlamıştır. AB ve Çin, dünyadaki çevre kirliliğine neden olan iki sorumlu aktör olarak kabul edilmiştir. Uluslararası enerji ajansının verilerine göre ABD'den ve AB'den daha fazla karbondioksit salınımları Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Çin'in ekonomisi hızlı bir şekilde büyümeye devam ettikçe, enerji kullanımının ve enerji kullanımı sonucunda karbondioksit salınımının artacağı tahmin edilmiştir. Çin, 28 üyeli AB'ye göre dünyanın en fazla karbondioksit salınımını gerçekleştirmiştir. Mevcut enerji tüketim eğilimlerinin devamı halinde Çin, AB'ye göre en fazla karbondioksit salınımını gerçekleştirmeye devam edecek olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden de Çin'in uygulamaya koyacağı enerji politikalarının amaç ve araçları tüm dünyayı etkileyecek görünmüştür. Çizelge 3.30. Bölgelere Göre Dünya Karbondioksit Salınımları AB-28 Çin 1995 4 062 3 085 2000 4 099 3 382 2005 4 279 5 503 2010 3 968 7 393 2011 3 846 8 094 2011(%) 11,9 % 24,9 % Kaynak: EU Energy in figures Statistical Pocketbook 2014: 18 AB, küresel anlamda lider bir aktör olarak, iklim değişikliği ile mücadele etme ve karbondioksit salınımını azaltma için birçok farklı girişimlerde bulunmuştur. İklim değişikliğine karşı mücadele AB'nin öncelikler listesinde önemli bir yer tutmuştur. Çevre 134 kirliliğine ve iklim değişikliğine neden olan sanayi faaliyetlerini AB azaltma yoluna gitmiştir. AB, iklim değişikliği ile mücadelesini gerçekleştirmek için 2005 yılında karbondioksit salınımı ticaretine yönelik ilk uluslararası ‘Sınırla ve pazarla’ sistemi prensibi ve 2020 hedefleri çerçevesinde AB Emisyon Ticaret Sistemini kurmuş ve uygulamaya başlamıştır (Abeyratne, 2012: 308). 2005 ile 2007 yılları arası olarak kabul edilen ilk aşamada 12000 enerji tüketen tesisin karbondioksit salınımına izin verilmiştir (Missfeldt ve Hauff, 2004). 2008 yılında AB emisyon ticareti sistemi kapsamında, AB üyesi ülkelerin tüm hava sahasına iniş veya kalkış yapan hava yolu işletmelerinin belli limitlerin üzerindeki karbondioksit salınımları için ödeme yapması karbon vergi planı adı altında kabul edilmiştir (Ellerman, Convery ve de Perthuis, 2010: 270). AB, 2020 hedeflerinde karbondioksit salınımlarında % 20 azalımını, enerji kullanımının %20'sinin yenilenebilir enerji kaynaklardan sağlanmasını ve enerji verimliliğinde % 20'lik artışı öngörmüştür. Çin hukuki ve etik gerekçelerle AB emisyon ticaret sistemine dahil olan havacılık sektörüne karşı çıkarak 2011 yılında Paris Hava şovunda Hong Kong Airlines'ın Airbus uçaklarının siparişini AB'nin karbon vergi planından duyduğu rahatsızlıktan dolayı engellemiştir. 1 Ağustos 2011 tarihinde 21 havayolu işletmesi Pekin’de bir araya gelerek Pekin Ortak Deklarasyonu kabul etmiş ve AB Direktifini protesto etmiştir (Tunteng, 2012). Çin, yerli hava yolu işletmelerinin, AB'nin karbondioksit salınımları ekonomik açıdan azaltmayı ve sınırlandırmayı amaçlayan AB Emisyon Ticaret Sistemi’nin ‘karbon vergi planı’ uygulamasına katılmalarına izin vermemiştir (Chenxi ve Wang, 2012). 12 milyar dolar değerindeki 10 yolcu uçağı A380 ve 35 yolcu uçağı A330 siparişini iptal etmiştir (Rothman, 2012). Çin'in Airbus'a karşı aldığı misilleme önlemleri sadece geçici önlemler olmuştur. Çin, AB'nin politikaları ile ilgili sorunlar yaşadığı zaman, sopa yaklaşımı ile misilleme yaparak AB'nin politikalarında geri adım atmasını sağlamıştır. 4 Mart 2013 tarihinde Avrupa Parlamentosu ve üye ülkeler AB emisyon ticaret sisteminin, AB havayolları olmayanların ödeme yapmasını muaf tutan bir antlaşmaya varmıştır (Keating, 2014). 2013 yılı itibariyle AB emisyon ticaret sistemi, AB üyesi 28 ülke ve ek olarak İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ile beraber toplam 31 ülkede yaklaşık 11 000 fabrika ve santralini kapsamıştır (Schade, 2013: 10). Son yıllarda AB iklim değişikliği ile mücadele konusunda Çin ile ortak işbirliği yapılmasının zorunluluğunun farkına varmıştır. 1992 yılında AB ile Çin arasında kurulan Çevre Politikası Diyalogu 2003 yılından beri bakanlar düzeyinde AB Çevre Komisyoneri ve Çin Çevre Koruma Bakanı arasında düzenli olarak gerçekleşmiştir (Hwee, 2013). BM 135 çerçevesinde çevre kirliliğine çözüm üretebilmek adına 1997 yılında Kyoto Protokolünün imzalanmasıyla AB ve Çin arasındaki ikili ilişkiler daha da gelişmiştir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbondioksit miktarını 1990 yılındaki düzeye düşürmelerini gerekli kılmıştır. Bu protokol ile AB, ana hedeflere ulaşmada 2020 hedefini vurgulayarak Çin'in karbondioksit salınımının azaltılmasında ve çevre meselesinin Çin'in ulusal politikasına dönüşmesinde yardımcı olmayı amaçlamıştır. Böylece, AB ve Çin çeşitli çok taraflı iklim değişikliği müzakerelerine katılarak ve aktif uluslararası iklim değişikliği politikalarına katkıda bulunarak çevre ile enerji konularında sonuç odaklı işbirliği projelerine ağırlık vermeyi tercih etmiştir. 2005 yılında AB ve Çin; kömür teknolojisinde sıfır karbondioksit salınımının sağlanması amacını taşıyan temiz kömür ile ilgili AB-Çin Eylem Planını ve enerji teknolojilerinin fiyatlarının ve Çin'de yenilenebilir enerji kaynaklarının, enerjinin verimli kullanılmasının arttırılmasını amaçlayan enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiler ile ilgili AB-Çin Eylem Planı yayınlamıştır (Lodge ve Carpenter, 2013). 5 Eylül 2005 tarihindeki 8. AB-Çin Zirvesinde, AB ve Çin arasında iklim değişikliği ile ilgili "İklim Değişikliği Ortaklığı Ortak AB-Çin Bildirisi"nin yayınlanmasıyla iklim değişikliği ve çevre konusunda AB ile Çin arasındaki ortaklık 2005 yılında başlamıştır (Keyuan, 2013). Bu bildiri sayesinde AB ile Çin arasında kurulan ortaklığın amacı Kyoto Protokolünün ve iklim değişikliği ile ilgili BM Çerçeve Sözleşmesinin tamamlanmasını sağlamak olmuştur. AB'nin Çin hükümeti ile çevre yönetimi üzerine işbirliği yapmayı amacıyla 2008 yılında başlattığı AB-Çin Çevre Yönetim Programı (2011-2015) ile hükümet fonksiyonlarını güçlendirerek çevre koruma ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme amacını taşımıştır (EEAS, 2011). AB, yabancı yatırımcılar, yerel yönetimler ile çalışarak sürdürülebilir kalkınma konularında bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaya çabalamıştır. AB-Çin Çevre Sürdürülebilirlik Programı Eylül 2012 yılında 12. beş yıllık kalkınma planında tanımlanan çevre ve iklim değişikliği hedeflerini karşılamak için Çin'in çabalarını desteklemeyi amacıyla başlatılmıştır (Biedenkopf ve Torney, 2013). Çin'in dünya nüfusunun beşte birine ev sahipliği yapması, ülkenin hızla sanayileşmesine ve ekonomik gelişmesine, bu durumda su kıtlığının ve kirliliğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çin, kullanılabilir su kaynaklarının kıtlığından ve kirliliğinden çok muzdarip olmasından dolayı AB'nin yardımları ile bu durumla mücadele etmek istemiştir. Çin-Avrupa Su Platformu 14 Mart 2012 tarihinde AB ile Çin arasında kırsal su, kentsel su ile nehir havzası ve taşkın risk yönetimi sıkıntıları konusunda işbirliğini geliştirme amacını taşımıştır (Gstöhl, 2014). AB ve Çin birlikte su kirliliği ile mücadele etmeye başlamıştır; özellikle Çin, AB'nin bu konuda rehberliğine ihtiyaç duymuştur. AB, yeşil teknoloji transferi için bir dizi ortak 136 işbirliği girişimleri ile Çin'de enerji verimliliğini teşvik etmiş ve AB üyesi ülkeler Çin'de sürdürülebilir kalkınma yeteneğini oluşturmaya yardımcı olmak adına hem fon hem de teknoloji transferi gerçekleştirmiştir. Çevre kirliliği ve iklim değişikliği, Avrupa eylemlerinin merkez hedeflerinden biri olduğundan AB ve üyesi ülkelerin işbirliği Çin ile girişimleri olmuştur. Almanya, AB Konsey dönem başkanlığı ve G8 başkanlığı sırasında iklim değişikliği konusunu gündeminin en üst sırasına yerleştirmiştir (Carlarne, 2010: 59). Almanya, çevre ile ilgili teknoloji ve alternatif enerji kaynakları alanında rekabetçi olması avantajlara sahip olmasını sağlamıştır. Almanya'nın hükümet koalisyonunda Yeşil Partinin yer alması, Çin ile işbirliği anlamında önemli bir rol oynamıştır. Almanya gibi Fransa'da iklim değişikliği ve çevrenin korunması konularında Kyoto Protokolüne Çin'in aktif katılması için Çin'i desteklemiştir (Cabestan, 2008). Çin, hızlı büyüyen ekonomi olarak, kaynak verimliliğini arttırmak ve kirliliği kontrol altına almak amacıyla yeşil modeli geliştirmek için istekli olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Çin'in ekonomik olarak hızlı büyümesinin; çevrenin zarar görmesi, karbondioksit salınımlarının, asit yağmurlarının, Çin'in hammadde ve enerji ihtiyacının artması gibi olumsuz nitelikte etkileri de ortaya çıkmıştır (Wacker, 2010). Çin'in iklim değişikliği konusunda birincil hedefi AB'nin işbirliği girişimlerini desteklemek olmuştur. 2009 yılında Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesinde Çin, AB üyesi ülkelere ve ABD'ye karşı çıkarak karbondioksit salınımlarının azaltılmasında gelecek hedefinde yeni bağlayıcı taahhütler vermekten kaçınmış, Avrupa'nın çabalarına karşı Çin'in takındığı tavır şaşırtmıştır (Zhao, 2013). Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesinde Çin'in takındığı tavır, her iki tarafın daha hassas ve yapıcı diyalog kurmaya ihtiyaç duymasının gerekliliğini ortaya koymuştur. 3.4. AB ile Çin Arasındaki Kültürel İlişkiler AB ile Çin arasındaki ilişkilere İdealist yaklaşım çerçevesinde bakıldığında; Çin yumuşak gücünü geliştirerek AB ile benzerlikler kurmayı ve ilişkilerini benzerlikler üzerine inşa etmeyi hedeflemiştir. Soğuk Savaş sonrasında Joseph Nye tarafından ortaya atılan yumuşak güç ikna ve tercihleri şekillendirme gücü olarak açıklanmıştır (Nye, 2004: 5). Yumuşak güç uygulaması ve kullanımı için ikna gücüyle çekici bir algının oluşturulması şarttır. Yumuşak güç kullanımında ekonomik ve ticari unsurlardan daha çok ideolojik ve kültürel bir boyut mevcuttur. Yumuşak güç kavramını Çin, kültürel yumuşak 137 güç kavramı olarak tanımlamıştır (Lai, 2012). Çin, yumuşak gücünü kültür üzerine inşa etmiştir. Kültürel değerler olarak; edebiyat, dil, eğitim, sinema yumuşak gücü geliştirmek için Çin'in başvurduğu kültürel enstrümanlar olmuştur. Yumuşak güç, sert gücün askeri veya ekonomik cezası ile çelişmiştir. Sert güç yerini yumuşak güce bırakmıştır. Basit bir ifadeyle, sert güç 'sopa' ile yumuşak güç ise 'havuç' ile ifade edilmiştir. Yumuşak güç uygulamalarının ön plana çıkmasıyla sert güç unsurlarının kullanımda azalmalar gerçekleşmiştir. Çin'in yumuşak güç anlayışı, uluslararası ortamda Çin'in etkileyiciliğini arttırmayı amaçlayan bir yetenek olarak kabul edilmiştir (Mingjiang, 2008). Joshua Kurlantzick'e göre, 1997-1998 Asya finansal krizinde para birimi yuan'ı devalüe etmeyi sabit bırakması Çin'in yumuşak güç olarak ortaya çıkışını simgelemiştir (Kurlantzick, 2006). Kültür, siyasi değerler ve dış politika yumuşak gücün kaynakları olarak kabul edilmiştir. Bu kaynaklara ek olarak ekonomik kaynaklar da yumuşak gücün kaynaklarını oluşturmaktadır. 15 Ekim 2007 tarihinde Çin Komünist Partisinin 17. Ulusal Kongresi'nin açılış konuşmasında Hu Jintao yumuşak gücün bir parçası olarak kültürün geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Er, 2007). Yumuşak güç, bireylerin kültürel haklarının ve çıkarlarının garantiye alınmasına hizmet etmektedir. Geleneksel Çin kültürü, Marksizm ve yabancı kültürler; Çin'in kültürel yumuşak gücünün üç bileşeni olarak kabul edilmiştir (Qingxiong, 1997). Çin perspektifine göre, yumuşak güç; Çin'in hızlı büyümesinde vazgeçilmez bir unsur olmuş ve Çin'in büyük bir güç olmasını sağlamlaştırmayı amaçlamıştır. Bu güç sayesinde Ortadoğu'da ve Afrika’da istikrarlı ilişkiler geliştirebilmektedir. Çin, yapmakta olduğu yatırımlar ve geliştirdiği ekonomik ve ticari ilişkilerin ötesinde, bölge ülkelerine finansman sağlayarak ve uygun faizle kredi vererek yumuşak güç politikasını başarıyla uygulamaktadır. Yarım yüzyıldır Çin, ilişkilerini geliştirmek ve derinleştirmek istediği ülkelere pandalar hediye ederek panda diplomasisini kullanmıştır (Hogenboom, 2013). Çin modeli, sert güç yerine yumuşak güç ve ekonomik diplomasi üzerine kurulmuştur. 2001 yılında Çin, APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü) Zirvesine ilk kez ev sahipliği yapmıştır (Tiezzi, 2014). 2001 yılında Pekin olimpiyatlarında ev sahipliği yapma hakkını kazanan Çin, Pekin olimpiyatlarını önemli bir fırsat olarak görmüş ve bu fırsatı değerlendirmiştir. Çin'in 2008 Pekin Olimpiyatlarındaki başarılı performansı yumuşak gücünü gelişmiştir ve olimpiyatlar yumuşak gücün geliştirilmesi stratejisinin önemli bir parçası olmuştur. Olimpiyatların şirin maskotu balığı, pandayı, olimpiyat meşalesini, Tibet antilobunu, kırlangıcı temsil eden ve 5 olimpiyat halkasının renklerinde 5 tane Fuwa bebekleri olmuştur (Lin-Liu ve Pham, 2008: 191). Olimpiyatlar sırasında olimpiyatın maskotu olan Fuwa bebeklerinin popülerlik kazanması 138 sonucunda Fuwa bebeklerinin yer aldığı Olimpiyat Seyahati adlı bir çizgi film yayınlanmaya başlamıştır (Huang, 2011). Olimpiyat meşalesinin taşınması sırasında, Avrupa ülkelerinin başkentlerinde insan hakları aktivistlerinin Tibet meselesini protesto etmeleri Çin'in yumuşak güç kazanımlarını zorlamıştır. 2009 ve 2010 yılları arasında, Çin 8,9 milyar dolar değerinde dış tanıtım işlerine yatırım yapmıştır (Shambaugh, 2010). Pekin olimpiyatlarından beklediğini alamayan Çin, Nisan ile Ekim 2010 tarihleri arasında dünyanın kültür ve eğitim açısından en önemli fuarı kabul edilen Şanghay Expo'da 73 milyon ziyaretçiye “Daha iyi bir şehir, daha iyi bir yaşam” temasıyla ev sahipliği yaparak yumuşak gücünü geliştirmeyi sağlamıştır (Sun ve Lancaster, 2013: 78). Olimpiyatların sevimli maskotu Fuwa'nın yerini Şanghay Expo'da Haibao almıştır (Dreyer, 2012). Çin halkı kısa sürede dünyanın medeniyetleri ve gelişmeleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Çin'in uluslararası tanıtımını, ülke turizmini, Şanghay'ın uluslararası itibarını arttırmıştır. Ev sahibi şehrin küresel görünürlüğünü artmıştır. Eğitim açısından en önemli fuar olan Şanghay Expo eğitimde iyi bir yatırım merkezi halini almıştır. Şanghay Expo ev sahipliği sürdürülebilir kalkınmayı duyurmayı ve halkın çevre bilincini arttırmayı önemli bir fırsat olarak Çin'in karşısına çıkarmıştır. Çin milliyetçiliğinde yeni bir yükselişe geçilmiştir. Pekin'in olimpiyatlara ve Şanghay'ın Expo fuarına hazırlanması sırasında Çin, ekonomik yeniden yapılanmayı teşvik etmek, küresel görüntüleri ve kentsel altyapıyı geliştirmek amacıyla Batılı meslektaşları tarafından kullanılan stratejileri benimsemiştir. Asyalı politikacılar ile iş çevrelerini bir araya getiren Asya Ekonomik Forumu olarak bilinen Boao Forumu organizasyonunu yapmıştır (Stubbs, 2007). Kamu diplomasisi, yumuşak güç için önemli bir temel kabul edilmiştir. Çin; Almanya'nın Goethe Enstitüsü, İngiltere'nin British Council ve Fransa'nın Fransız Kültür Merkezi deneyimlerinden yararlanarak ulusal dili olarak Çinceyi ve Çin kültürünü tanıtmak amacıyla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde 149 tane Konfüçyüs Enstitüleri adıyla kar amacı gütmeyen kamu kurumları kurmuştur (Confucius Institutes, 2014). Hükümet, Çin'in yumuşak gücünü arttırması için kaynaklarını ve ilgisini bu yöne kaydırmıştır. Böylece, Çin kültürünün uluslararasılaşmasını ve Çin'in kamu diplomasisi, Çin'in dünyada demokratik, açık, özgür bir imaj çizmesini sağlamıştır. Çin film endüstrisi Çin'in kültürel ve tarihsel özelliklerini dünya ile buluşturmaktadır. Maoizm'in Çin'in irtibatını dünyanın büyük kısmıyla kestiği kısa bir süre hariç, Çin toplumu her zaman çeşitliliğe dayalı, kozmopolit ve açık bir toplum olarak kabul görmüştür (Overholt, 2011). 139 AB, kurucu antlaşmaları ışığında geleneksel güçlerden ayrı normatif güç olarak kurulmuştur. AB'nin askeri olmayan gücü gelecekteki konumunu da şekillendirmiştir. AB, yumuşak güç kavramını normatif güç kavramı olarak tanımlamıştır. AB, Avrupa'nın dışına da Avrupa değerlerini ve normlarını yayma konusunda istekli olduğunu göstermeye çalışmıştır. AB'nin değerlerini, normlarını sağlamlaştırma ve Avrupa kimliliğini güçlendirme amacıyla dış politikasını yürütmek için ikna gücünü öne çıkaran yumuşak güç kabiliyetine dayalı bir güç projeksiyonu oluşturmuştur. AB, ekonomik güç olma özelliğinin yanında değerleri ve normları çerçevesinde üye ve aday ülkeler üzerinde yumuşak güç olma potansiyeliyle etki sahip olmaktadır. İkili ilişkilerin başarılı olmasını sağlamak amacıyla AB ve Çin karşılıklı anlayışa ihtiyaç duymuştur. Yıllar boyunca, AB ve Çin birbirinin karşılıklı anlayışını arttırmak için bazı önlemler almıştır. 1990'lardan bu yana Çin, AB ile ilişkileri derinleştirmek için siyasi partiler, Avrupa'daki düşünce kuruluşları ve meclis üyeleri ile görüşerek ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven yaratmaya çalışmıştır. Bunun yanında AB ve Çin; eğitim, kültür ve insandan insana değişim programları aracılığıyla ilişkilerini yoğunlaştırmayı amaçlamıştır. Eğitim, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde en önemli kamu diplomasi araçlarından biri olarak kabul edilmiştir. 1990'ların başından beri Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen Erasmus, Avrupa'nın Çin'e eğitim bursunda önemli bir rol oynamıştır (Brodsgaard, 2008). Çin'de Avrupa çalışmaları 1990'ların ortalarından itibaren Çin üniversitelerinde, düşünce kuruluşlarında ve araştırma merkezlerinde AB fonlu programların artmasından dolayı tercih edilir hale gelmiştir (Xinning, 2008). AB-Çin Yükseköğretim İşbirliği Programı (1998-2001) Çin'in yükseköğretim programlarına teşviki içeren en büyük miktarlı dış yardımı olmuş ve AB-Çin Avrupa Çalışmaları Merkezleri Programı (2004-2007) benzer bir rol oynamıştır (B. Dai, 2008). Avrupalı ülkelerden öğretim elemanlarının Çin üniversitelerine gelmeleri teşvik edilmiştir. 140 Çizelge 3.31. 25-34 Yaş Arası Nüfusun Yükseköğretim Düzeyindeki Payı 70 60 50 40 30 20 10 0 Güney Kore Japonya ABD AB Çin Kaynak: Innovation Union Competitiveness Report, 2013 Çin’de üniversite-sanayi işbirliğine de büyük önem verilmektedir. ‘Çin’in Silikon Vadisi’ olarak bilinen ‘Zhongguancun Vadisi’nin bünyesinde altmıştan fazla üniversite yer almıştır (Wu and Gaubatz, 2013: 127). Çin Eğitim Bakanlığı resmi istatistiklerine göre, 2007 yılında 26 300 Avrupalı öğrenci Çin'de okumaya gitmiştir (Gill ve Murphy, 2008: 28). Çin'e okumaya gelen Avrupalı öğrenci sayısı son yirmi yılda büyük ölçüde artmıştır. Fransa, Almanya ve İngiltere, Çinli öğrencilerin en çok okumayı tercih ettiği Avrupa ülkeleri olmuştur. AB'nin, 25-34 yaş arası nüfusunun yükseköğretim düzeyindeki yüksek payı Çin'in eğitim konusunda AB'yi örnek almasını teşvik etmiştir. Kültür diplomasisi AB ile Çin arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. Kültür, siyaset ve ekonomiden sonra Çin'in diplomasisinin üçüncü ayağı haline gelmiştir. AB ve Çin arasında eğlence seyahati, kültür alışverişi ve insandan insana etkileşimlerde artış görülmüştür. AB-Çin Zirvesi sırasında 2004 yılında turistik yer statüsü ile ilgili Avrupa'da Çinli turistlerin seyahatini kolaylaştırma amacıyla imzalanan Turizm Memorandumu ile Çin'den Avrupa'ya seyahat ciddi oranda artmıştır (Wai, 2005). Böylece Çin turizmi, Avrupa'da asıl öncelikli konu haline getirilmiştir. 6 Ekim 2010 tarihinde ilk Çin-Avrupa Kültürel Zirve Forumu başlatılınca, AB ve Çin arasında kültürel değişimlerin arttırılması sağlanmıştır (Task Group for Key Subjects of China-European Relations, 2013). 2011 yılı AB-Çin Gençlik yılı, 2012 yılı “AB-Çin Kültürlerarası Diyalog Yılı” 141 olarak ilan edilmiştir (Shen, 2013b). Bu kapsamda, AB ile Çin arasında kültürlerarası diyalogu ve karşılıklı anlayışı arttırıp desteklemek, AB ve Çin arasında yapısal ve sürdürülebilir işbirliğini kurmak ve geliştirmek, ortak konularda sürdürülebilir politika diyalogunu oluşturmak, AB ile Çin stratejik ortaklığının gelişmesine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Taraflar, işbirliği bilincinin farkındalığını arttırmak için kültürel gelişmelere önem vermiştir. AB, Çin ile kültür diplomasisini yürütmek için uzun vadeli bir stratejik vizyon geliştirmek için birlikte çalışmak zorunda olduklarının farkına varmıştır ve insandan insana değişim kültür diplomasisinin en etkili şekli olarak kabul edilmesiyle Çin'in Avrupa yaklaşımı ile benzerlikler kurma hedefi çerçevesinde 2012 yılında 14. ABÇin Zirvesinde “Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalog”u başlatmıştır. Böylece iki taraf ilişkilerinin geliştirilmesinde üç temel stratejik diyalog ile dayanak oluşturulmuştur. AB ve Çin, stratejik diyalogları ortak güvenin oluşturulması ve diyalog kanallarının yararlı olması için en iyi şekilde kullanılması gerektiğinden desteklemiştir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin üçüncü ayağı olan başlatılan Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogu, yüksek düzey ekonomik ve ticari diyalogunu ve yüksek düzey stratejik diyalogunu tamamlamıştır. Yüksek Düzey İnsandan İnsana Diyalogu AB ile Çin ilişkilerinin köşe taşı olmuştur. 3.4.1. Bilim, Teknoloji ve Yenilik Çin Bilimler Akademisi, 1 Kasım 1949 tarihinde Çin'in kurulmasından tam olarak 1 ay sonra kurulmuştur (Song, 2013: 253). Çin'in 1949 yılında kurulur kurulmaz bilimsel anlamda gelişmeyi amaçlayarak Çin Bilimler Akademisinin kurulmasına öncelik tanıması bilime verdiği önemin göstergesi olarak kabul edilmiştir. Wen Jiabao, bilimin sınırının olmadığını, Çin'in bilim ve teknoloji anlamında dünya ile entegre olmaya çalıştığını ve aynı şekilde dünyanın da Çin'e ihtiyacı olduğunu belirtmiştir (Jiabao, 2008). Çin, AB'yi bilgi ve uzmanlık kaynağı olarak görerek AB aracılığıyla bilimsel ve teknolojik uzmanlık alanlarını geliştirmek ile ilgilenmiştir. Avrupalı ve Çinli araştırmacılar; ortak çıkarlar, karşılıklı yarar ve kazan-kazan ışığında işbirliğini güçlendirmeleri gerektiğini fark etmiştir. Bilim ve teknoloji işbirliği, Çin hükümeti için öncelikli alan olarak kabul edilmiştir. AB'nin bilimdeki ilerleyişi Çinli akademisyenleri etkilemiş, bu durum Çin'in AB ile araştırma işbirliği geliştirme isteğinin canlanmasını sağlamıştır. Binlerce Çinli araştırmacı bilim ve teknik alanında eğitim almak üzere Avrupa ülkelerine gitmeyi tercih etmiştir. AB; bilim, teknoloji ve yenilik alanında Çin'i önemli bir 142 ortak ve aynı zamanda rakip olarak görmüştür. Taraflar arasındaki ikili bilim ve teknoloji işbirliği, 1983 yılında 1. AT-Çin Bilimsel işbirliği programı adı altında başlamıştır (Ash, 2008). 22 Aralık 1998 tarihinde AB-Çin Bilim ve Teknoloji Anlaşması imzalanmıştır (Afinois ve Bailey, 2012). 1998 yılından bu yana Çin, AB'nin çerçeve araştırma programları tarafından finanse edilen projelerde yer almaya başlamıştır. Ayrıca, taraflar bilim işbirliğinin önemini göstermek için 2006 yılını AB-Çin Bilim ve Teknoloji Yılı olarak kutlamıştır (Gill, 2010: 61). Günümüzde en önemli işbirliği olarak kabul edilen 7. Çerçeve Programı (2007-2013) uluslararası işbirliği ve Çin’in katılımı ile başarılı bir işbirliğini geliştirmeyi ve sürdürmeyi hedeflemiştir. 413 Çinli araştırmacı ve 171 kurum bu Çerçeve programından 26,3 milyon avro ile faydalanmıştır (European Union Factsheet, 2012). AB ve Çin arasında bilim ve teknoloji işbirliği; teknik gezileri, doktora sonrası öğrenci değişimlerini, ortak araştırma merkezlerini, seminerleri, işbirlikçi araştırma, eğitim kurslarını içermiştir. Çizelge 3.32. Özel ve Kamu Sektöründeki Toplam Araştırmacılar 1800 1600 1400 1200 1000 2005 800 2011 600 400 200 0 AB Çin Kaynak: Innovation Union Competitiveness report, 2013 AB Komisyonunun hazırladığı 2013 Yenilik Birliği Rekabet Raporunun verileri de göstermiştir ki; AB bilim, teknoloji ve yenilik alanında dünyanın önde gelen liderlerinden biri halini almıştır. AB, dünyanın bilim ve teknoloji üretiminin neredeyse üçte birine sahip olan merkezi bir birlik konumuna ulaşmıştır. Son yıllarda AB'nin programlarına katılan Çin; bilim, teknoloji ve yenilik alanında ABD ve Rusya'dan sonra üçüncü ülke haline gelmiştir. Özel ve kamu sektöründeki toplam araştırmacıları 2005 yılına göre 2011 yılında AB ile işbirliği yapılarak arttırılmıştır. 2005 yılında 1118 araştırmacıya sahip olan Çin, 143 2011 yılında 1318 araştırmacıya sahip olmuştur. AB’nin 2005 yılında 1375 araştırmacısı varken, 2011 yılında 1616 araştırmacısı olmuştur. Avrupa teknolojisi ile Çin'in modernleşmesi Çin için uzun dönemli bir sürdürülebilir kalkınma stratejisi olarak kabul edilmiştir. Çin'in ekonomik ve teknolojik gelişmesi küresel ekonomiyi ve AB'yi uzun dönemli ciddi etkisi altına almıştır. Bu amaçla Çin, Avrupa teknolojisine yenilenebilir enerjiden savunma teknolojisine, uzay teknolojisine kadar sahip olması gerektiğini düşünmüştür. AB; aero ve uzay teknolojisi çalışmaları ile ilgili Çin ile daha fazla işbirliği yapmak istemiştir (Casarini, 2013). 2003 yılında Çin, yatırım ortağı olarak AB'nin Galileo uydu navigasyon projesine katılmış ve her yıl giderek yatırımını arttırmıştır (Gill ve Murphy, 2008: 26). Çin, uzay teknolojisinde AB ile ortak çalışmalar yaparak ABD'ye karşı bilgi birikimini ve gelişimini tamamlarken, AB'nin uzay çalışmalarındaki maliyetlerinin azalmasını da sağlamıştır. AB'nin yeni çerçeve programı olarak Horizon 2020 Araştırma ve Yenilik Programı, Çin'i araştırma ve yenilik konusunda cesaretlendirmiştir. Horizon 2020 çerçeve programının, yaklaşık 80 milyar avroluk bir bütçe ile 2014 ile 2020 yılları arasında yürürlükte kalacağı öngörülmüştür (Meyvis, 2013). Çinli araştırmacılar, işletmeler ve kurumlar Horizon 2020 kapsamındaki projelere katılarak Avrupalı ortakları ile ekip kurma fırsatını elde etmiştir. Özellikle gıda, tarım ve biyoteknoloji, enerji, su, bilgi ve iletişim teknolojileri, nanoteknoloji, uzay araştırma alanlarında, Çin ile işbirliği yapılması amaçlanmıştır (Commission, 2014a). Çin, insan kaynakları ve finansman bakımından araştırma ve yenilik alanında AB'nin önemli uluslararası ortağı olma potansiyelini taşımıştır. Çin 2,5 milyon araştırmacı ile ArGe personeli anlamında ilk sırada yer almıştır (Commission, 2014b). Ar-Ge harcamaları, ekonominin ve sektörlerin gelişimi için yapılan gelişmiş ülkelerin tercih ettiği harcamalar olmuştur. Çin de hızlı büyüme sürecinde artan oranda Ar-Ge harcamaları gerçekleştirmiştir. Çin 1996 yılında GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları oranı % 0,5’ten düşük olarak başlamış olsa da, 2012 yılında AB’nin GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları oranı % 1,97 iken, Çin'in GSYİH içinde Ar-Ge harcamaları 1,98'e ulaşmıştır (Boehler, 2014). Ar-Ge harcamaları ve ona yönelik ayrılan bütçeler açısından Çin, AB’yi geçmiştir. Siyasi ve askeri liderler Çin'in teknolojik değişiminden ilham almaya başlamıştır. Çin'in gelişmesini olumlu etkileyen tüm faktörler arasında, yeniliğe bakış açısı ilk başarı anahtarı olarak tanımlanmıştır. Çin'in savunma sanayisinin gelişimi Ar-Ge harcamalarının işe yaradığına kanıt olmuştur. Günümüzde Çin'in askeri modernizasyonu eğilim olarak daha 144 az taklit ve daha fazla yenilik içermeye başlamıştır. 18. Parti kongresi ve 3. Plenum konferansında gelecekteki reform çabalarının devam etmesini sağlamak amacıyla yenilikçi gelişmenin toplumsal bilincini arttırmanın hala önemli olduğu kararı kabul edilmiştir (Ong, 2013). Çin küresel Ar-Ge harcamalarında birinci olmasıyla, yeni ürün yaratmada ve tasarımda lider konuma erişme amacıyla hareket etmiştir. 145 4. AB'NİN ÇİN İLE İLİŞKİLERİ ETKİLEYEN AKTÖRLER AB'nin tarihi geçmişi, Çin dış politikası için bir ilham kaynağı olmuştur. Avrupalı hükümetlerin, Avrupalı Sosyal Demokrat siyasi partilerin ve sivil güçlerin deneyimlerinden ÇKP etkilenmiştir (Wu ve Wang, 2013). Avrupa modelinin deneyimleri uluslararası ilişkilerde Çin için başarılı bir referans olmuştur (Liqun, 2008). Çin, 1980'lerde hızlı ekonomik büyümeye sahip olmasının yanında köklü değişiklikler bölgesel ve sosyal dengesizlikler, zengin ve fakir arasındaki büyük uçurum, gelir dağılımında giderek artan eşitsizlik işsizlik, yolsuzluk, kamu sağlığı, köylerden kentlere hızlı nüfus göçü, yetersiz altyapı projeleri, çevre kirliliği gibi sosyal ve ekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Xinning, 2008). Yatırımların gelişmiş bölgelerde artışının, özellikle Çin’in güney ve doğu kıyı şeridinde yoğunlaştığı için kıyısal bölgeler zenginleşirken, merkez ve Batı bölgeleri fakirleşmiş; gelişmişlik düzeyi farklılık göstermiştir. Çin, askeri ve siyasi anlamda AB'nin rekabet edecek konumda bulunmamaktadır. Çin'e sosyal kalkınmayı güçlendirmesi ve halkın refah seviyesini yükseltmesi için çok büyük görevler düşmüştür. Çizelge 4.1. Çin'e Göre AB İle Çin Karşılaştırması 90 80 70 60 50 AB 40 Çin 30 20 10 0 Ekonomi İş Çevre Sosyal refah Aile ilişkileri Yaşam kalitesi Kaynak: Zhang ve Yu, 2013 Bunun sonucu olarak Çin, AB deneyimlerinden yararlanmak adına Avrupa modelinin benimsenmesi yoluna gitmiştir. Çin, Avrupa modeli deneyimlerinden 3 değişik şekilde yararlanmıştır. Birincisi; bölgesel entegrasyon süreci vasıtasıyla Avrupa ülkeleri 146 birbiriyle iyi ilişkiler kurmuştur. AB entegrasyonunun sağlanabilmesi için ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler ile ilgili her alanda Avrupa ülkeleri beraber çalışmıştır. Bu sayede AB entegrasyonun sağlanması ile entegre olan Avrupa kıtası, dünyada barışın ve istikrarın hakim olduğu bölge olmuş, barış ve istikrardan Çin’de olumlu olarak kendine düşen payı almıştır. Avrupa entegrasyon süreci, Çin için potansiyel bir model ortaya çıkarmıştır. Bu amaca hizmet olarak Lizbon Antlaşması, AB'ye verimli dış politika geliştirme amacıyla iyi bir fırsat sağlamıştır (Feng,2013). Lizbon Antlaşması, AB ile Çin arasındaki ilişkilere yeni düzenleyici bir çerçeve sağlamıştır. Çin, AB entegrasyonu destekleme ve AB üyesi ülkeleri ile dengeli bir şekilde işbirliği ilişkilerini geliştirme de tutarlı olmuştur. İkincisi; AB ve ABD ortak siyasi değerlere ve sosyal ekonomik sistemlere sahip olmasına rağmen son zamanlarda özellikle Irak savaşından, Afganistan’a askeri müdahale başlatılmasından, terörizm politikalarına yaklaşımlarındaki farklılıklarından dolayı çıkarlarının çatışmasından farklı politikalar takip eder olmuştur (Zhang, 2013). Irak Savaşı ile ilgili AB üyesi ülkeler farklı görüşlere sahip olmuştur. ABD'nin küresel terörle mücadelede Irak Savaşı ile ilgili farklı yaklaşımı; AB ile Çin ilişkilerinin her yönden gelişmesine yardımcı olmuştur. Çin de, 2003 yılında ABD'nin Irak politikasına karşı çıkmıştır. Buna rağmen eleştir ama boyun eğ stratejisi uygulamaya devam etmiştir (Narlikar, 2010: 74). Üçüncüsü; AB, uluslararası toplum ve uluslararası örgütler ile işbirliği vasıtasıyla aktif bir rol oynamıştır. AB’nin uluslararası sistemdeki uluslararası toplum ve örgütler ile işbirliği kurma rolünden Çin de olumlu anlamda yararlanmıştır. AB ve AB üyesi ülkeler birçok uluslararası örgütlere Çin'in üye olmasını sağlamıştır. Çin'in 2001 yılında DTÖ üyesi olması AB aracılığıyla gerçekleşmiştir. Çin, AB ile ilişkilerini siyasi varlık olarak AB; küresel güç olarak Avrupa ve bireysel devletler olarak üç ayrı şekilde geliştirmiştir (Yanbing, 2011). AB'nin karar alma süreci de üye ülkelerin ulusal duruşlarını oluşturan ulusal seviye ve ortak duruşun sergilenerek karar alındığı Avrupa seviyesinden oluşmuştur. Ulusal hükümetin kararları, AB üyesi ülkelerin stratejik çıkarlarından ve karar alma sürecinin temel kurallarından etkilenmiştir. AB ile Çin kurumsal seviyesinde ilişkiler; Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi arasındaki etkileşim ve iletişim ile açıklanmıştır. Avrupa Parlamentosu, kamusal profilini arttırmak ve Avrupa seviyesinde kamuoyu sağlamak için 147 bu ilişkilerden yararlanmıştır. Avrupa Parlamentosunun AB ile Çin arasındaki ilişkileri yönlendirmeye etkisi yeterince güçlü olamamıştır. Çin ile ilişkiler için Avrupa Parlamentosu'nun heyeti 1979 yılında ilk doğrudan seçimlerin ardından kurulmasıyla 1980 yılında Avrupa Parlamentosu ve Çin'in Ulusal Halk Kongresi parlamentolar arası toplantılara başlamış, heyetin ana görevi düzenli parlamentolar arası toplantılar ile Ulusal Halk Kongresi (NPC) ile ilişkiler sürdürmek olmuştur (Kapur, 1985). Heyet ayrıca Hong Kong ve Macau Özel İdari Bölgeleri (SAR) Yasama Kurulları ile ilişkilere özel önem atfetmiştir (Snyder, 2009: 973). Komisyon’un 1988 yılında Pekin'de delegasyon açmasıyla AT ile Çin arasındaki ilişkiler kurumsal anlamda da yeni bir seviyeye ulaşmıştır (Austermann, 2014: 167). Avrupa Komisyonu, yasama sürecini başlatan, yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve politikalarını uygulayan, AB hukukunun bekçiliğini yapan idari denetimden sorumlu uluslar üstü bir organ olmuştur (Staab, 2013: 53). Komisyon, bir bütün olarak AB'nin çıkarlarını temsil etmiştir (Richardson, 2006). Komisyon Ortak Dış ve Güvenlik politikası alanında faaliyetler ve Çin ile ilgili politika belgeleri yayınlamayı başlatmıştır. Politikaların kurulması ve girişimlerin başlatılması Konsey'in karar almasına göre, bu uluslar üstü organ aracılığıyla olmuştur. Konsey, AB'nin ana karar alma yetkisine sahip üye ülkelerin ulusal çıkarlarının temsil edildiği hükümetler arası bir organ olarak kabul edilmiştir. İkinci Dünya savaşından sonra Avrupa, dünya ekonomisinde ve dünya politikasında küresel aktör olma kapasitesine sahip hale gelmiştir. Avrupa'nın tek para birimi ve AB genişleme süreci uluslararası ilişkilerde AB'nin ağırlığının artmasını sağlamıştır. BM ve DTÖ gibi uluslararası örgütlerde de artan önemli bir role sahip olmuştur. 2003 yılında Çin Dışişleri Bakanlığının yayınladığı AB politika Belgesi ile AB dünyanın en temel gücü olarak belirtilmiştir. AB, bölgesel ve küresel güç olarak uluslararası meselelerde artan bir şekilde etki sahibi olma hedefini taşımıştır. AB'nin amacı dünyanın geri kalanında Avrupa'nın normlarının ve değerlerinin yayılmasını ve ABD ile eşit şartlarda olmayı sağlamak olmuştur. Nye'e göre, daha iyi veya daha kötü için, Avrupa; ABD ile güçte eşit olmayı hedeflemiştir (Nye, 2002: 31). AB, Çin'i stratejik bir tehdit olarak değil, önemli bir ortak olarak görmüştür. AB, Çin ile ABD ile Çin arasındaki ilişkilere göre daha derin ve kapsamlı bir ilişki kurmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkiler, en azından ABD ile Çin arasındaki ilişkiler ile karşılaştırıldığında nispeten sorunsuz gelişmiştir. Çin ile daha derin ve kapsamlı bir ilişki kurarak Çin'in Amerikanlaşması değil, batılaşmasını sağlamayı amaçlamıştır. AB, dünyanın "Amerikanlaşmasına" direnmeye yardımcı olmaya çalışmıştır. 148 AB, Amerikanlaşmayı dengelemeyi ve uluslararası toplumun belirsizliğinin ortadan kaldırılmasını sağlamıştır. Böylece ABD'nin uluslararası topluma tek başına hakim olması engellenmiştir. ABD'nin ve AB'nin Asya'da farklı çıkarlarının olması AB ile Çin ilişkilerinin Asya'da ABD'nin dengelenmesine yardımcı olmuştur. Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana AB önemli bir ilerleme kaydetmiş olsa da; üç büyük üye ülke Almanya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın yarattığı sıkıntılar ve güçlükler nedeniyle süreç uzun ve karmaşık bir hal almıştır. AB'de birlik eksikliği ve ortak karar alınmasının güçlüğü AB ile Çin arasındaki ilişkileri de etkilemiştir. Çin, AB düzeyinde daha dinamik ilişkiler kurmak istemiş, ancak AB'nin karar alma yavaşlığı ve politika yapım sürecinin karmaşıklığını hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu durum da Çin dış politikasının belirsizleşmesine ve kararsızlaşmasına neden olmuştur. Çin ile ilgili politika belgelerinin ve Avrupa Güvenlik stratejilerinin artmasına rağmen, AB üyesi ülkeler farklı görüşlere sahip görünmüştür. AB’nin çok sesliliği AB ile Çin arasındaki ilişkileri de o doğrultuda yönlendirmiştir. AB ve Çin arasında en önemli sorunlardan biri AB'nin dış politikasında uyum eksikliğinin olması olarak görülmüştür. AB üyesi ülkelerin her birinin kendi stratejik çıkarları olduğundan, ekonomik ve ticari ilişkiler dışında AB ile Çin arasında uyumun yakalanmasıyla ilgilenmemiştir. Her AB üyesi ülke, kendi ekonomik ve ticari çıkarlarını Çin ile ilişkilerine uyarlamıştır. Çin, AB üyesi ülkeler arasında farklı derecede önemlere sahip olmuştur. Almanya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın gözünde sahip olduğu önem ve değere Polonya, Malta ve Yunanistan açısından sahip olamamıştır (Cabestan, 2007). Avrupa'da Çin ile ilgili çalışmaları Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve İskandinav ülkeleri (Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda) gerçekleştirmiş, Avrupa'nın geri kalanı araştırma ortamlarına sahip olmaya sıcak bakmamıştır (Brodsgaard, 2008). Çin, stratejik çıkarları doğrultusunda üye ülkelerin ayrı ayrı farklılıklarını kullanarak ve aynı zamanda AB üyesi ülkeler arasındaki rekabetten yararlanarak ilişkilerini geliştirmiştir. AB üyesi ülkelerin çıkar çatışmaları ve tartışmaları AB ve Çin arasındaki ilişkilerdeki işbirliğinin gelişmesini engellemiştir. Çin, AB ile ilişkilerden daha çok ayrı ayrı AB üyesi ülkelerle iki taraflı işbirliğini geliştirmeye odaklanarak bu yaklaşımıyla AB'yi bölme ve yönetme imkanına sahip olmuştur (Medeiros, 2009a: 122). Çin ve bir üye ülke arasında ortaya çıkan sorunlar, o ülke AB içinde etkili olsa bile, bu durum AB ile Çin arasındaki ilişkilerde sorunlara yol açacağı anlamına gelmediği gibi, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde belli bir sorun ortaya çıktığında da, o sorun tüm Avrupa ülkeleri ile Çin'in sorunu olduğu anlamına gelmemiştir (Zhenggang, 2009). 149 Sonuç olarak, AB'nin üyesi üç büyük ülke; Almanya, İngiltere ve Fransa, AB'nin dış politikasında etkili ve hakim güçler olarak kabul edilmiş, Çin de diğer üye ülkelere nazaran bu üç büyük ülke ile ilişkilerini geliştirme yolunu tercih etmiştir. Almanya, İngiltere ve Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler, ulusal hükümetlerin ve Avrupalı liderlerin değişmesinden etkilenmiştir. AB üyesi bu üç büyük ülke ilişkilerini stratejik çıkarları doğrultusunda geliştirmeyi hedeflemiştir. Bu yüzden de Çin ile kurumsal olarak AB yerine AB üyesi üç büyük ülke ile ikili ilişkilerini geliştirme önem kazanmıştır. AB ile Çin ilişkilerini etkileyen en önemli dış faktör olarak ABD kabul edilmiştir. AB ile Çin ilişkilerindeki uzun dönem stratejik belirsizlik ABD'nin dünyanın süper gücü olarak kalıp kalmayacağına bağlı görülmüştür. ABD ve AB, Çin ile ilişkilerine yönelik farklı yaklaşımlar kabul etmiştir. AB, Çin'e yönelik liberal bir yaklaşım takip ederken, ABD realist bir yaklaşım takip etmiştir (Zonzge, 2008). Buna rağmen, Çin'in değişimini şekillendirme de ABD ve AB pragmatik ortak çıkarlara sahip olmuştur. ABD, birçok AB üyesi ülkeyle müttefik olmasına rağmen İngiltere'nin bakış açısını AB'nin temsilcisi olarak kabul etmesi ABD'nin en büyük hatası olmuştur (Shambaugh, 2008). AB'nin Çin politikası özellikle silah ambargosu, Tayvan ve Tibet meseleleri ABD muhalefeti ile ciddi bir şekilde etkilenmiştir. ABD'nin AB ile Çin arasındaki dış ve güvenlik işbirliğinden kendisinin hedeflenmemiş olması taahhüdünde bulunulsa bile bu durumu kabullenmesi ihtimali mümkün görünmemiştir. Çin'in büyümesi ABD'nin düşüşü olmamasına rağmen ABD, Çin'i rakip olarak algılamıştır. ABD ve Çin arasındaki ilişkiler AB ile Çin arasındaki ilişkilerden farklı olarak rekabet içermiştir. ABD, Çin ile ilişkilerini bu yönde ilerletip dış politikasını da bu doğrultuda oluşturmuştur. AB ile Çin ilişkilerini etkileyen diğer önemli dış faktör olarak Afrika bölgesindeki her iki aktörün çıkarları ve bu çıkarlara ulaşmak için kullandıkları araçları olarak kabul edilmiştir. Çin'in uluslararası sorumluluk rolünün artması, ekonomik gelişmesi ile uyumlu olarak ortaya çıkmıştır. Çin'in uluslararası aktör olması, gelişmekte olan ülkeler için ilham kaynağı olmuştur. Çin'in ekonomik ve siyasi gücü, gelişmekte olan ülkeler ile ilişkileri tarafından desteklenmiştir. Özellikle doğal kaynaklar ve petrol açısından zengin rezervlere sahip Afrika ülkeleri ile ilişkileri Çin açısından önem teşkil etmiştir. Çin'in bölgede artan rolü ve Çin'in Afrika politikası, AB'nin Afrika politikası ile farklı özellikler taşımıştır. Yardım, yatırım, kredi verme, güvenlik konularında Afrika'ya farklı yaklaşım sergilemeleri özellikle Çin'in Afrika'ya yaklaşımlarında koşulsuz olması AB'nin ve Çin'in Afrika 150 politikalarında farklılık oluşturmuştur. AB'nin Afrika politikalarının Çin'in Afrika politikalarına göre başarısız olması, AB'nin Afrika politikasını yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. AB'nin Afrika politikası, Çin, Afrika ve AB ile işbirliğini öneren üçlü diyalogu da içermiştir. Her iki aktörün Afrika'ya aynı değeri farklı yaklaşımlarla göstermeleri Afrika ile ilgili politikaların AB ve Çin arasındaki ilişkilerinin etkilemesine zemin hazırlamıştır. Orta Asya bölgesi hem AB hem de Çin için jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip bir bölge olmuştur. Bölge ile ilgili her iki aktöründe benzer çıkarlarının olmasına rağmen, AB bölge ile ilgili politikalarını yeni düzenlemiştir. Bölgede AB, yeni bir kutup olarak yer almaya başlamıştır. Çin de bir Orta Asya'da yer alan bir aktör olarak AB ile karşı karşıya gelmiştir. Bu durumda AB ile Çin arasındaki ilişkilere de yansımıştır. 1970'lere kadar Çin, uluslararası örgütlerden izole kalmıştır. Çin, hızlı büyümesinin gereği olarak uluslararası sorumlu ve yapıcı aktör rolüne sahip çıkmıştır. Sorumlu ve yapıcı bir aktör olmak için çok taraflılık içeren yaklaşımlara önem vermiştir. 1971 yılından beri Tayvan yerine Çin BM'de yer almasıyla uluslararası sorumluluk rolünü yerine getirecek bir ortamda bulunmaya başlamıştır. Böylece, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak uluslararası barış ve güvenliği arttırıcı faaliyetler çerçevesinde diğer BM üyesi ülkeler ile beraber aktif olarak çalışmıştır. Çin, Avrupa'da AB ile ilişkileri Asya'da aktif olarak Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi olarak çevre ülkelerle ilişkilerini geliştirmiştir. AB, Çin'in çok taraflılık yaklaşımını uluslararası örgütlerle ilişkileri anlamında desteklemiştir. Bu sayede AB, ŞİÖ üyesi olan Çin ile ilişkilerini geliştirerek ŞİÖ aracılığıyla Rusya'ya ve artan enerji bağımlılığından dolayı zengin rezervlere sahip Orta Asya ülkelerine ulaşma imkanını elde etmiştir. 4.1. Almanya ve Çin Arasındaki İlişkileri AB ile Çin arasındaki ilişkileri açıklayabilmek için öncelikle Almanya ile Çin arasındaki ilişkileri tanımlamak ve anlamak gerekmiştir. Çin'deki Alman varlığı 1700'lü yıllara dayanmıştır (Lach ve Kley, 1993: 545). 1861 yılında Almanya ile Çin arasında ilk Çin-Alman Antlaşması vasıtasıyla ekonomik ve ticari ilişkiler kurulmuştur (Hermans, 2014: 16). Almanya'nın Çin için ekonomik önem kazanmasından dolayı 1890'lı yıllarda Şanghay'da Alman-Asiatische Bankası kurulmuştur (Xiang, 2003: 44). 1897 yılında Almanya'nın, Qingdao'yu istila etmesiyle, Almanya deniz üssü elde etmiştir (Barkhof, 2014). Birinci Dünya Savaşı sonrası Versay Antlaşmasının ardından Almanya ile Çin 151 arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla, Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde yeniden başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya, Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye ayrılmıştır. Doğu Almanya ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında karşılıklı tanıma 27 Ekim 1949 tarihinde gerçekleşmiştir (Chung, 2008: 225). Doğu Almanya, Çin'i hemen tanımıştır. Batı Almanya Çin'i tanımamış ancak, 1950’li yıllar boyunca Çin’in en büyük komünist olmayan ticari ortağı olmuştur. Batı Almanya, ABD baskısına rağmen Tayvan ile resmi bağlar kurmayarak ve Çin'i de tanımayarak tarafsız kalmayı seçmiştir. 1955 ve 1969 yılları arasında Almanya’nın uyguladığı Hallstein Doktrini ile Batı Almanya, Doğu Almanya ile ilişki kuran ülkelerle diplomatik ilişki kurmama yolunu tercih etmiştir (Cook, 2013: 465). Bu yüzden de Çin ile diplomatik ilişki kurmamıştır. Hallstein Doktrininin beklendiği başarıyı gösterememiş olması, Hristiyan Demokratların yerine Sosyal Demokratların iktidara gelmesiyle Başbakan Willy Brandt tarafından 1969 sonunda Hallstein Doktrini uygulamadan kaldırılarak Ostpolitik (Doğu Politikası) takip edilmeye başlanmasına neden olmuştur (Lippert, 2010: 17). Ostpolitik ile Batı Almanya, Batı ittifakı temelinde Doğu Bloku ülkeleriyle işbirliğini geliştirmeyi amaçlamıştır. Böylece 1970’li yıllar da Batı Almanya ile Çin ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirerek ortak olmayı başarmış ve Batı Almanya'nın Çin ile olan ilişkisi, bu dönemde İngiltere olan ilişkisini geçmiştir. Çin açısından Almanya'nın uyguladığı Ostpolitik ile Hallstein Doktrininden karşılaştırıldığında Hallstein Doktrininden kaynaklanan Batı Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerindeki gerginlik Ostpolitik ile ortadan kalkmış ve Batı Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirilmeye odaklanmıştır. Almanya ile Çin arasındaki kültürel ilişkiler bağlamında 9 Ekim 1951 tarihinde Doğu Almanya ve Çin arasında kültürel işbirliği anlaşması imzalanmıştır (Levi, 1953: 322). Batı Almanya'nın Çin ile diplomatik ilişkilerinin kurulmasıyla kültürel ilişkilerde yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştır. Bunun üzerine Alman-Çin Dostluk Derneği Vakfı; kültür alışverişini teşvik etme, öğrenci değişimi, uluslararası anlayışa katkıda bulunma amaçlarıyla kurulmuştur (Jersild, 2014: 85). 1978 yılında Almanya ile Çin arasında öğrenci değişimi, bilimsel ve teknolojik çalışmalarla ilgili antlaşmalar imzalanmasıyla sadece 10 öğrenciyi kapsayan Almanya ve Çin arasındaki ilk sınırlı öğrenci değişimi programı da başlamıştır (Meissner, 2002). 1978 yılında Çin'de reform sürecini başlattığından beri Almanya ile Çin ilişkilerine ticaret faktörü eklenmiştir. AB ile Çin 152 arasındaki toplam ticaret hacminin %40’ı Almanya’ya ait olmuştur (Stumbaum, 2009: 85). Almanya ile Çin öncelikli olarak ekonomik ve ticari ilişkiler kurmayı tercih etmiştir. Almanya ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde geçmişteki ticari deneyimlerden kaynaklanmıştır. Ekonomik ve ticari şekilde başlayan ilişkiler sayesinde Çin'de en etkili AB üyesi ülke Almanya olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin itici gücü ve ilham kaynağı Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler kabul edilmiştir. Almanya, AB'nin diğer çoklu girişimlerinden çok, Çin ile ikili girişimlere önem vermiştir. Almanya’nın küresel finansal krizden diğer AB üyesi ülkelere göre daha az etkilenerek çıkmasının nedeni her iki ekonominin uluslar arası işbirliğine giderek birbirini tamamlaması olmuştur. Almanya, Çin ile ekonomik ilişkilerini üç ana nedenden dolayı geliştirilmeyi tercih etmiştir; Birincisi; Almanya'nın hedefi, Avrupalı olmayan ülkelerle ticaret akımlarını arttırmak, ihracat hedefleri çeşitlendirmek ve dünyanın en dinamik bölgelerinden birinde stratejik varlığını sürdürmek olmuştur. Almanya, AB ile Çin ilişkilerinde öncü bir rol oynamıştır. Almanya, AB içindeki Çin'in en büyük ticari ortağı olmuştur. Çin, teknolojiye; Almanya'da pazara ihtiyaç duymuştur. Çin, 2013 yılında Almanya'dan 24,6 milyar dolar değerinde makineler, motorlar, pompalar; 22,6 milyar dolara araçlar; 12,5 milyar dolara elektronik donanımlar; 8 milyar tıbbi ve teknik donanım; 3,1 milyar dolara plastikler; 3,1 milyar dolara ilaç; 2,9 milyar dolara hava araçları; 2 milyar dolara bakır; 1,9 milyar dolara demir ve çelik ürünleri ve 1,4 milyar dolara organik kimyasallar ithal etmiştir (Top China Imports from Germany, 2013). Almanya, Çin’den 19 milyar dolara elektronik donanım; 15,1 milyar dolara makineler, motorlar, pompalar; 4,5 milyar dolara tekstil; 3,4 milyar dolara aydınlatma ve mobilya; 2,5 milyar dolara oyuncaklar; 2,3 milyar dolara tıbbi ve teknik donanım; 2 milyar dolara ayakkabı; 2 milyar dolara organik kimyasallar; 1,8 milyar dolara demir ve çelik ürünleri ithal etmiştir (Top German Imports from China, 2013). 28 üyeli AB içindeki Çin'e ihracatın %45'ini ve Çin'den ithalatın %21'ini Almanya oluşturmuştur (Hansakul ve Levinger, 2014:2). Çin Asya'da Almanya'nın en büyük ticaret ortağı iken Almanya'da AB içinde Çin'in en büyük ticaret ortağı olmuştur. 2002 yılında Çin, Asya'da Almanya'nın en büyük ticari ortağı olarak Japonya'yı geçmiştir (Kim, 2004). 2013 yılında iki ortak arasındaki ikili ticaret hacmi 161,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir (Breuss, 2014). Batı Almanya ve Çin arasında 1972 yılında kurulan diplomatik ilişkiler ile başlayan ticaret hacmi 2014 yılında 580 kat artmıştır (Wa, 2014). İkili yatırım ve ticari ilişkiler, işbirliğinin kazan-kazan alanı haline gelmiştir. Almanya’nın, 2008-2009 yılları arasında ortaya çıkan küresel finansal krizden İngiltere ve Fransa ile 153 mukayese edildiğinde başarılı çıkmasının en önemli nedeni Çin ile devam eden ekonomik ve ticari bağların güçlendirilmiş olması olmuştur. Almanya ile Çin ticaret hacmi; İngiltere ile Çin, Fransa ile Çin ve İtalya ile Çin ticaret hacminin toplamına eşit olmuştur. İkili ticari ilişkiler mevcut hızda devam ederse, Çin 2020 yılında Almanya'nın bir numaralı ticaret ortağı olarak olmaya devam edecek görünmüştür. Alman Ekonomi İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı, Çin’i ekonomik gelişme ve istikrar konusunda merkezi rol oynayan ülke listesine yerleştirmiştir (Wacker, 2010). Bu yüzden de Almanya tarafından Çin özel dikkati hak etmiştir. Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerinde diğer alanlarda işbirliği, ekonomik ve ticari işbirliğinin geliştirilmesine ve korunmasına bağlanmıştır. İkincisi, Almanya imalat üstünlüğüne sahip olmuştur ve Çin Almanya'nın imalat üstünlüğüne ihtiyaç duyduğundan önemsemiştir. Alman işletmelerde rakiplerinden önce Çin'in rakipsiz olduğunu fark etmiştir. Çin'de birçok dünya markası Avrupalı işletmeler fabrikalar kurmuştur. Çin hükümeti, Deng Xiaoping yönetiminde yabancı işletmelere açılmaya karar verince, Volkswagen ile ilk 1978 yılında irtibat kurulmuştur (Anderson, 2012: 56). Volkswagen Otomotiv firması ortak girişimi Şanghay’da 1984 yılında gerçekleştirmiştir (Luo, 2001: 148). Almanya Çin'deki en büyük yabancı yatırımcılardan biri olmuştur. Çin, otomotiv üretim sanayisinin korunması gerektiğine inandığından 2005 yılında Avrupa'ya otomobil ihraç etmeye başlamış ve Alman otomobil üreticileri de Çin'de satışlarını yedi kat arttırmıştır (Erber, 2014). 2009 yılında Audi, Çin'de Almanya'dan daha fazla satış yapmıştır (Sherman, 2013). 2012 yılında Volkswagen Grubu'nun en büyük satış pazarında 2,8 milyon araç satış payına ve otomobil pazarının % 20 payına sahip hale gelmiştir (Volkswagen, 2013). Orta ölçekli bir Alman işletmesi Putzmeister; Çinli bir inşaat malzemeleri üreticisi Sany tarafından 360 milyon avroya satın alınmıştır (Zhen, 2013: 138). Çin, Almanya'nın yatırımlarından memnun olmuştur; bu sayede Almanya'nın yenilikçi yeteneğinden ve kapasitesinden yararlanmış, yüksek kalitede makine araçlarını Almanya’dan ithal ederek sanayi yapısını dönüştürebilme imkanına sahip olmuştur. Çin ara teknoloji malları üreticisi, Almanya da Çin'de yüksek kaliteli makine ve araç üreticisi olarak imaj oluşturmuştur. Çin'in yükselen orta sınıfı Almanya'da yapılan markaya saygı duymaya başlamıştır. Almanya otomobil üreticileri, ilaç işletmeleri ve Siemens ile ThyssenKrupp gibi tüm sanayi devleri Çin piyasalarında köklü bir varlığa sahip olmuştur (Morris, 2014: 304). 2022 yılında McKinsey, Çin'in kentsel tüketicilerin %75’den fazlasının İtalya kadar satın alma gücü paritesi cinsinden kazanacağını belirtmiştir (Rovai, 2014). Tekstil alanında Almanya ve Çin arasında rekabet olmamıştır. Alman işletmeleri 154 Çin'in rekabet edemeyeceği yüksek teknoloji tekstiline yönelmiştir. Bunun yanında Almanya ürettiği tekstil makinelerini Çin'e satmıştır. Bu sayede Çin'deki tekstil artışından kar sağlamış ve Çin'in rakibi olmamıştır. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin ile ilişkilerde yakalanan dinamizmin devamını sağlamak için yedi kez Çin'e resmi ziyaret gerçekleştirmiştir (Mengshu, 2014). Angela Merkel, Çin'e ziyaret gerçekleştirirken; sivil toplum grup temsilcileri ile de tanışma fırsatını değerlendirmiştir (Wacker, 2010). Üçüncü olarak, Avrupa'da Çinli yatırımcıların artan çıkarları Alman hükümetinin dikkatini çekmiştir. Uluslararası ticarette Çin, AB ile eşit olmaya başlamıştır. 2008 yılında küresel finansal kriz ve küresel finansal krizin etkisiyle Avrupa'da başlayan Avro bölgesi borç krizinden beri; Almanya korumacı önlemlere karşı bir tutum sergilemeye başlamıştır. Çin Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Almanya en iyi yatırım fırsatlarının olduğu Avrupa ülkesi olarak kabul edilmiştir. 2010 yılından 2013 yılına kadar Almanya'da Çin'in yatırımı %28,4 oranında artmıştır (Ling, 2014). Çin, ABD'den sonra Almanya'nın ikinci büyük Avrupalı olmayan yatırımcısı olmuştur. Bu gelişmekte olan özel ilişki (sonderbeziehung) Almanya ve Çin için karşılıklı fayda sağlamıştır. Alman işletmeleri Çin ekonomisinde büyük bir role sahip olmuştur. 2013 yılı verilerine göre Çin'in Almanya'da aktif faaliyet gösteren 900 işletmesi olmasının aksine, Almanya'nın Çin'de faaliyet gösteren yaklaşık 5000 işletmesi vardır (Federal Foreign Office, 2014). Bütün büyük Alman işletmeleri Çin'de yatırım yapmayı tercih etmiştir. 2014 yılı HSBC verilerine göre 2013 yılında Çin, Almanya’nın Fransa’dan, İngiltere’den ve ABD'den sonra dördüncü ihracat ortağıyken, 2030 yılı tahminlerine göre birinci ihracat ortağı olacaktır (HSBC, 2014). Almanya ve Çin arasındaki siyasi ilişkilere bakıldığında, 1972 ile 1989 yılları arasında Batı Almanya ve Çin arasında düzenli ziyaretler güçlü bir şekilde ikili ilişkilerin ilerlemesini sağlamıştır. 1980'ler ve 1990'lar boyunca Almanya Şansölyesi Helmut Kohl 'sessiz diplomasi' prensibini benimsemiştir (Readman, 2004: 159). 1989 Tiananmen Meydanı olayları sonucunda Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler olumsuz etkilenmiştir. Alman Federal Meclisi (Bundestag) 1992 yılının Haziran ayında bütün ambargoları (AB’nin uyguladığı silah ambargosu hariç) kaldırma kararı almış ve tekrardan ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirme yolunu tercih etmiştir (Waller, 2006). AB'nin Çin'e uyguladığı ekonomik yaptırımların kolaylaştırılması için 1989 yılında Almanya lobi faaliyetlerine başlamış ve Almanya ekonomik yaptırımları kaldıran ilk AB üyesi ülke olmuştur. Çin'de AB'den ve diğer üye ülkelerden daha çok Almanya ile ilişkileri geliştirmeyi tercih etmiştir. 155 Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerin canlanmaya başlamasıyla AB ile Çin arasındaki ilişkiler de yenilenmiştir. Özellikle Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesiyle Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler canlanmış ve Almanya, Çin'in en büyük ticari ortağı olmaya devam etmiştir. Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin zarar görmemesini istemesinden dolayı silah ambargosunun kaldırılmasını desteklemiştir. Almanya, bu dönemde ekonomik ve ticari ilişkilere öncelik vermiştir. Çin ile ilgili politikalarını ekonomik ve ticari ilişkiler ışığında yönlendirmiştir. Almanya, Çin'i uluslararası topluma entegre etme amacıyla uzun dönem stratejisini takip ederek BM Güvenlik Konseyinde Çin gibi daimi üyelerden biri olmak için Çin'in desteğine ihtiyaç duymuştur. Alman hükümeti 1993 yılında Asya'da öncelikli ortak ülke olarak Çin'i kabul ettiği 1993 Asya'ya yönelik Alman dış politikasının ilk resmi belgesi olan Alman Asya Konseptini (German Asia Concept of 1993) yayınlamıştır (Umbach, 2005: 543). Bu konsept de altı çizilen Alman modeli, sessiz diplomasi, ekonomik değişim, Tek Çin politikası gibi üç prensibe dayanmıştır (Stumbaum, 2009). Çin dünyanın en hızlı büyüyen Asya bölgesinin merkezinde bulunan bir ülke olmuştur. Bu yüzden de Almanya, Çin ile ilişkilerini kuvvetlendirerek Asya ile de ilişkilerini geliştirmeyi hedeflemiştir. Çin, ulusal çıkarlarını ilgilendiren konularda çok hassas olmuştur. Almanya da, Çin’in endişelerine karşı hassas davranmıştır. Çin'deki insan hakları ve hukuk ihlallerine karışmamıştır. Almanya için Çin özellikle ekonomi ve ticari anlamda önem sahibi ülke konumunda kabul edilmiştir. Ekonomik anlamda Almanya, AB ve Çin arasında ilişkiler kurulduğundan beri Çin'in en büyük Avrupalı ticari ortağı olmuştur. Çin, Almanya’yı sermayenin, yönetim deneyiminin ve gelişmiş bilim ve teknolojinin değişimi ve işbirliği için önemli bir fırsat olarak görmüştür. Almanya ile Çin arasında ilişkilerde tamamlayıcılık ön planda olmuştur. Sonuç itibariyle Almanya ve Çin arasındaki ilişkiler özel ilişkiler olarak karakterize edilmiştir. Çin, AB içinde Almanya'yı en önemli aktör olarak görmüştür. Çinli bir yetkilinin de belirttiği gibi, Brüksel için Berlin'e gitmek gerekmiştir (Kundnani ve Parello-Plesner, 2012a). Alman hükümeti, Çin'in Tek Çin politikasını cesaretlendirmiştir. Almanya Şansölyesi Helmut Kohl, Tek Çin politikası yaklaşımını devam ettirmek için Tayvan'a 10 denizaltı ve fırkateyn satmayı reddetmiştir (Wong, 2008). Çin de AB üyesi ülkeler arasında en çok Almanya ile ilişkilerini geliştirmeyi tercih etmiştir. 5 ile 9 Temmuz 1994 tarihlerinde Çin Başbakanı Li Peng tarafından Almanya'ya resmi ziyarette bulunmuştur (Jeffries, 2013: 654). Bu resmi ziyaret; Çin Başbakanı Li Peng tarafından gerçekleştirilen ilk Batı ülkesi ve bu Batı ülkesinin AB üyesi ülkelerden Almanya olması açısından önem taşımıştır. 20 Haziran 1996 tarihinde 156 Alman Federal Meclisinin (Bundestag) Çin'deki Tibet meselesini kınayan bir karar alması 1996 yılına kadar iyi seyreden ilişkiler üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmuştur (Jeffries, 2001: 2). Çin, Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel'in Çin'e ziyaretini iptal etmiştir (Cowell, 1996). Almanya, Çin ilişkilerini düzeltmenin gerektiğini düşünmüş ve 1996 yılı sona ermeden 18 Kasım 1996 tarihinde, Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog Çin'e resmi bir ziyarette bulunmuştur (Sandschneider, 2002). 1998 yılında Almanya Şansölyesinin Gerhard Schröder olmasıyla; 1999 yılının Mayıs ayında Çin'e resmi ziyarette bulunarak kendisinden önceki Almanya Şansölyesi Helmut Kohl gibi Çin'in Tek Çin politikasına bağlı olduklarını vurgulamıştır (Sandschneider, 2002). 1999 yılında NATO’nun Belgrad’daki Çin konsolosluğunu yanlışlıkla bombalamasından sonra gerçekleştirdiği Çin ziyaretinde, NATO adına bile özür dilemiştir. Soğuk Savaşın sona ermesi, 1997-1998 Asya finansal krizi, 11 Eylül 2001 ikiz kule ve Pentagon saldırıları, Almanya'nın Asya politikasını gözden geçirmesi ihtiyacının doğmasına neden olmuştur. Ekonomik öncelikler ile beraber siyasi, güvenlik, askeri, kültürel ilişkilerin ve işbirliğinin geliştirilmesi artan bir şekilde önem kazanmıştır. Almanya Çin ile ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmeyi hızlandırmıştır. 2001 yılında Alman Dışişleri Bakanlığının yayınladığı "Alman Dış Politikasının Görevleri: Doğu Asya, 21. yüzyılın yalvarışında" başlıklı politika belgesinde Çin'e yönelik ana politikasından bahsetmiştir (Wang, 2009: 18). İkili ilişkilerde ekonomik ve ticari ilişkiler önceliğini korurken, insan haklarının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün uzun dönem stratejisi olarak uygulanmasının gerekliliğini vurgulanmıştır. İlişkilerin gelişmesine ve işbirliğinin artmasına rağmen, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile ilgili farklı görüşler zaman zaman ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. 2004 yılında Çin diplomasisinde Avrupa yılı Almanya ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklığa, AB ile Çin arasındaki ilişkilerin ise kapsamlı stratejik ortaklığa yükselmesini sağlamıştır. Almanya ve Çin ilişkilerin stratejik ortaklık olarak tanımlanması Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder ve Çin Başbakanı Wen Jiabao tarafından deklare edilmiştir (Heilmann ve Schmidt, 2014: 182). 2003 ve 2005 yılları arasında Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerdeki olumlu hava, AB ve Çin arasındaki ilişkilere de olumlu olarak yansımıştır. ODGP yüksek temsilcisi Javier Solana, Çin'in AB'nin stratejik ortağı olmak istediği 3 Asya ülkesinden biri olduğunu ifade etmiştir (Wacker, 2010). 6 Aralık 2004 tarihinde Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, Çin Başbakanı Wen Jiabao daveti üzerine Çin'e altıncı ziyareti gerçekleştirmiş ve bu ziyaret boyunca 1,3 milyar avro değerinde anlaşmalar 157 imzalanmıştır (Task Group for Institute of European Studies, 2013). 2004 yılında Almanya ve Fransa, AB’nin 1989 yılından beri Çin'e uygulamakta olduğu silâh ambargosunun kaldırılması için harekete geçmiştir. 2005 yılında Almanya Şansölyesi olarak Gerhard Schöder yerine Angela Merkel’in gelmesiyle Almanya, silah ambargosunun kaldırılması ve insan hakları ile ilgili net tavrını değiştirmiştir. 23 Mayıs 2006 tarihinde Angela Merkel Çin ziyareti boyunca, silah ambargosunun kaldırılması ve Çin'e piyasa ekonomisi statüsünün tanınmasında sessiz kalmayı tercih etmiştir (Wan, 2007). ABD ile Almanya'nın ana muhafazakar partileri yakın ilişkiler kurarken, Almanya Çin'i silah ambargosun kaldırılması ve piyasa ekonomisi konularındaki destekleyici yaklaşımından vazgeçmiştir. Silah ambargosunun kaldırılması, insan hakları ve piyasa ekonomisi statüsünün tanınması ile ilgili destekleyici yaklaşımlarının ortadan kalkmasına 23 Eylül 2007 tarihinde Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in ofisinde Dalai Lama ile görüşmesi de eklenince Almanya ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler gerginleşmiştir (Sutter, 2012: 294). Dalai Lama ile resmi görüşme gerçekleştirilmesi Çin'i kızdırmıştır. Angela Merkel'in Dalai Lama görüşmesinden sadece Çin rahatsız olmamış; aynı zamanda Sosyal Demokratlar, Hristiyan Demokratlar ve Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Şansölye Angela Merkel'in Dalai Lama ile Çin'i karşılarına alma pahasına görüşmesini eleştirmiştir (Rees, 2009). Dalai Lama ile resmi görüşme gerçekleştirilmesine tepki olarak Çin, Alman Adalet Bakanı ile yapılması planlanan fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili yüksek düzey toplantıyı iptal etmiştir (Dempsey, 2007). Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in Dalai Lama ile görüşmesinin ardından iki ay geçmeden Fransa’nın yeni Başbakanı Nicolas Sarkozy ilk resmi ziyaretini Çin’e gerçekleştirmiştir (Mattlin, 2009). Almanya ile ilişkileri gerginleşen Çin, AB üyesi diğer bir ülke olan Fransa ile ilişkilerini yakınlaştırma fırsatını değerlendirmiştir. Aynı şekilde Fransa da, Almanya ile Çin ilişkilerindeki gerginlikten yararlanarak, AB üyesi Almanya’nın liderliğinde yürütülen AB ile Çin arasındaki ilişkilerde Almanya'nın rolünü alma fırsatını değerlendirmiştir. Çin'in özellikle bu dönemde Almanya ile ilişkilerini zorlayan insan hakları meselesini gündeme getirmek istemeyen Nicolas Sarkozy'in Çin ziyaretinde İnsan Hakları Bakanı bile yer almamıştır (Dempsey ve Bennhold, 2007). Fransa, Çin'e insan hakları ile ilgili eleştirilerde bulunmayarak ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme çabasına girmiş ve 12 milyar avro değerinde 160 adet yolcu uçağı siparişini ve 8 milyar avro değerinde 2 adet üçüncü nesil nükleer santralin inşasını içeren anlaşmaların imzalanmasını sağlamıştır (Dempsey ve Bennhold, 2007). AB'nin en önemli iki üyesi 158 olan Almanya ve Fransa, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında birbirlerini rakip olarak görmüştür; ancak, Fransa ile Çin arasında imzalanan 160 adet yolcu uçağı ile ilgili anlaşma, yolcu uçağı ana işletmesi EADS'nin (The European Aeronautic Defence and Space Company) hissedarlarının Almanya ve Fransa olmasından dolayı, sadece Fransa'nın değil Almanya'nın da ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında işine yaramıştır (Epstein, 2006: 241). Almanya, Çin ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerinin olumsuz etkilenmesini istememiş ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Çin hükümeti ile ilişkilerini yeniden canlandırmaya çalışmıştır. Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler normalleşme süreci yaşarken, Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşmesi Fransa ile Çin ilişkilerinin yakınlaşmasını ve AB içinde Almanya'nın rolünü almak isteyen Fransa’nın çabalarını sekteye uğratmıştır (Pan, 2012). Çin, Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşme planlamasına tepki olarak 2 Aralık 2008 tarihinde Lyon’da yapılması planlanan yıllık 11. AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir (Weil and Jing, 2012). Fransa'nın Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olmasından dolayı Çin, Fransa'nın Dalai Lama ile resmi görüşmesini Fransa'nın görüşmesi olarak değil, AB'nin Dalai Lama ile resmi görüşmesi olarak algılamıştır. Bu yüzden de AB-Çin Zirvesinin iptali kararını almıştır. AB-Çin Zirvesinin ertelemesinden bir gün sonra Global Times 9000 internet kullanıcısı arasında online bir araştırma yapmış, araştırmaya katılanların %96'sı Çin hükümetinin AB-Çin Zirvesini iptal etme kararını desteklediğini belirtmiştir (Men ve Balducci, 2010: 23). Dalai Lama ile Fransa'nın resmi bir görüşme düzenlemesine Çin'in tepki olarak 11. AB-Çin Zirve toplantısını iptal ettirmesi, AB ile Çin arasındaki ilişkileri en düşük seviyeye getirmiştir. Tibet meselesinden kaynaklanan gerginlikler, kısa dönemli olarak ilişkilere yansımıştır. İnsan hakları ve devlet egemenliği meselelerinde derin farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 15 Mayıs 2008 tarihinde Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama Almanya'yı ziyaret etmiştir, ancak Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Şansölye Angela Merkel'in Almanya dışında olmasını bahane ederek görüşmeyi reddetmiştir (Liang, 2008). Bu durum da göstermiştir ki; Almanya 2007 yılında Dalai Lama ile görüşerek olumsuz etkilediği Almanya ile Çin arasındaki ve AB ile Çin arasındaki ilişkilerin canlanması arifesinde ilişkileri tekrardan gerginleştirmek istememiştir. Almanya, Çin'in Asya'da kaybetmek istemeyeceği önemli stratejik bir ortak olduğunun farkına vararak dikkatli adım atmıştır. 29 Ocak 2009 tarihinde Çin Başbakanı Wen Jiabao, Almanya'ya resmi bir ziyaret 159 gerçekleştirmiş, iki taraf "Dünya Ekonomisini sabitleştirme çabaları üzerinde Çin-Alman Ortak Beyanı"nı imzalamıştır (Xinhua, 2009a). Almanya, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmek için hukukun üstünlüğü, insan hakları, çevre gibi konulardaki reformlarına katkıda bulunarak Çin ile her alanda işbirliği yapmıştır. Almanya, çevre dostu teknoloji ve alternatif enerji kaynakları bakımından avantajlara sahip olmasından dolayı Çinli meslektaşlarıyla 17 Aralık 2003 tarihinde Alman Çevre Bakanı Alman-Çin Çevre forumunu başlatmıştır (Jaggard, 2007: 161). 2007 yılının sonbaharında Goethe Institute ve Alman iş dünyasının Asya Pasifik Komisyonu vasıtasıyla Nanjing, Chongqing, Guandgdong da "Almanya ve Çin beraber harekette" başlığıyla Alman kültürü ile ilgili bir dizi faaliyet gerçekleştirilmiştir (Wacker, 2010). Bu faaliyetler de göstermiştir ki, Almanya ekonomik ve ticari ilişkilerin ötesinde Çin ile güçlü ilişkiler kurmak için her alanda ilişkilerde işbirliğine ağırlık vermiştir. Ekonomik ve ticari işbirliği, ilişkilerin bel kemiği olarak kabul edilmiştir. 2013 yılında Almanya ile Çin arasındaki ticaret hacmi 140 milyar avroya ulaşmıştır (J.Yu, 2014). Ekonomik ve ticari ilişkilerin yanı sıra bilim ve teknolojiye yapılan işbirliği ilişkilerinin itici gücü kabul edilmiştir. Her iki ülke de kendi bölgelerinde Almanya AB üyesi ülkeler arasında, Çin de Asya bölgesinde büyük ekonomi güçler olduğundan Almanya ile Çin arasındaki işbirliği özel olarak nitelendirilmiştir. Asya Kalkınma Bankası raporuna göre Dünya GSYH'ye Asya'nın katkısının 2050 yılında % 50'ye ulaşacağı tahmin edilmiştir (Asian Development Bank, 2011: 11). Almanya ve Çin arasında ilişkiler fırsatlar ve ihtiyaçlar kaynaklı özel bir sinerji içermiştir. 28 Mart 2014 tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel; Almanya ile Çin arasındaki ilişkileri çok boyutlu stratejik ortaklık olarak tanımlamıştır (Hongguang, 2014). Almanya ve Çin arasındaki mevcut ilişkiler; yüksek verimli, ekonomik ve ticari işbirliğini içermiştir. Volkswagen ve devlet destekli Çinli ortağı FAW Qingdao ve Tianjin'in doğu kıyısındaki şehirlerde iki yeni montaj tesisi kurmak için anlaşmıştır (R. Yu, 2014). AB ile Çin ilişkilerinde Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler lider bir rol oynamıştır. Çin'in, Almanya ile ilişkileri İngiltere, Fransa ve AB üyesi diğer ülkeler ile arasındaki ilişkilere ve işbirliğine başarılı bir deneyim sağlamıştır. İşbirliği ve kazan-kazan stratejisi Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Uluslararası dünya düzeninde köklü değişiklikler Almanya'nın ve Çin'in uluslararası rollerini yeniden tanımlamasına neden olmuştur. ABD'nin Ortadoğu'da 160 yaşadığı ekonomik sıkıntıları Asya Pasifik ile toparlama sürecine girmesi, Avrupa’nın hala devam eden Avro bölgesi borç krizi ile uğraşması, Çin'in ekonomik canlılığını korumuş ve arttırmıştır. Almanya ve Çin arasındaki işbirliğinin önemi, ikili ilişkilerin ötesine geçmiştir. Almanya'nın ve Çin'in yakınlığı, ideolojilerindeki, tarihi geçmişlerindeki, gelişme düzeylerindeki, siyasal sistemlerindeki, siyasi önceliklerindeki ve kültürlerindeki farklılıkların olmasına rağmen, uzun dönemli bir stratejinin sonucu olmuştur. Helmut Kohl, Gerhard Schröder ve Angela Merkel, Şansölyelikleri boyunca Çin'e ziyaretler gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sonucunda bazı anlaşmalar da imzalanmıştır. Almanya ve Çin ihracat odaklı ekonomiler olduklarından, Asya'da ve Avrupa'da en büyük pazarlar olarak birbirlerine ihtiyaç duymuştur. En başından beri Almanya, Çin'in reform sürecini desteklemiş ve reform sürecini geliştirmesine yardımda bulunmuştur. Almanya ile Çin ikili düzeyde kültür, bilim, eğitim, hukukun üstünlüğü, çevre gibi birçok alanda da toplantılar yaparak arasındaki ilişkilerinin temelinin sadece ekonomik ve ticari ilişkiler olmasına izin vermemiştir. İstikrarlı ve verimli olan Almanya ile Çin arasındaki işbirliği, AB üyesi diğer ülkelere ve AB'ye de ilham kaynağı olmuştur. Çin, AB üyesi ülkeler ve AB ile ilişkilerini geliştirmek için çabalamıştır. Bu amaçla AB'nin en etkili üyesi Almanya ile geliştirilen bağlar, Çin için en önemli hedef olmuştur. Almanya, AB üyesi ülkeler arasında Çin'in sadece en büyük ekonomik ve ticari ortağı değil; aynı zamanda çok boyutlu stratejik ortağı olarak kabul edilmiştir. Uzun dönemli ilişkilerde de Almanya'nın Çin için ve Çin'in Almanya için taşıdığı anlamlar değişmeyecek görünmektedir. 4.2. İngiltere ve Çin Arasındaki İlişkiler İngiltere açısından Çin'in önemi tarihi geçmişe dayanmıştır. İngiltere'nin ve Çin'in yoğun ilişkiler kurma istekleri ve çabaları sömürge geçmişlerine sahip olmalarından kaynaklanmıştır. Tarihsel bağlar ve İngilizce, İngiltere ve Çin arasındaki kültürel ve eğitsel bağları geliştirmede ve güçlendirmede büyük bir rol oynamıştır. Kaptan John Wendell, Macau'ya 1637 yılında vararak Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerin kurulması girişiminde bulunmuştur (Ivimey, 2014: 71). Portekiz ve Ming Hanedanının (1388-1644) muhalefeti ile bu girişim başarılı olamamış olmasına rağmen Qing Hanedanlığı (1644-1911) boyunca İngiltere'nin Çin ile ekonomik ve ticari bağlar kurması girişimi sonuca ulaşmıştır (Rees, 2009). 1839 ile 1842 yılları arasında yapılan I.Afyon Savaşını sonlandıran Nanjing Barış Antlaşması sonucunda Çin; Guangzhou (Kanton), Xiamen (Amoy), Şanghay, Fuzhou (Foochow) ve Ningbo (Ningpo) limanlarını İngiliz ticaretine açmak ve Hong Kong'u 161 İngiltere'ye bırakmak zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra da Hong Kong meselesi İngiltere'nin Çin politikasını dolayısıyla İngiltere ile Çin arasındaki ilişkileri de etkileyen bir mesele halini almıştır. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra İngiltere, ABD'nin Çin politikasına destek vermeyerek 6 Şubat 1950 tarihinde Tayvan yerine Çin'i meşru Çin hükümeti olarak tanımıştır (Carty, 2009). 1954 Cenevre Konferansının ardından iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler canlandırılmaya başlanmıştır (Kaufman, 2001: 104). Çin ile maslahatgüzar seviyesinde diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Çin, İngiltere'ye temsilci olarak Huan Xiang'ı göndermiştir (Stumbaum, 2009). İngiltere'nin Çin ile diplomatik ilişkiler kurması Kıbrıs'ı da cesaretlendirmiş, İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Kıbrıs 1960 yılında hemen Çin'i tanımıştır (Snyder, 2009: 25). 1950'li ve 1960'lı yıllarda, İngiltere'nin Çin'e ilgisinin ve diplomatik ilişki kurma isteğinin artmasının en büyük nedeni Hong Kong olmuştur. ABD ile İngiltere arasındaki yakın bağlar İngiltere ile Çin arasındaki ilişkinin belirleyici bir unsuru olmuştur. ABD ile Çin arasındaki ilişkilerinin ABD Başkanı Richard Nixon'un Çin'i ziyareti ile normalleşmesiyle 13 Mart 1972 tarihinde İngiltere ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler maslahatgüzar seviyesinden büyükelçi seviyesine çıkarılmıştır (Loh, 2010). 1979 yılından 1997 yılına kadar İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerinin temelini Hong Kong’un Çin hâkimiyetine geri dönüşünü içeren müzakereler ve görüşmeler oluşturmuştur. 1984 yılında iki taraf arasında imzalanan Ortak bildiri ile Hong Kong üzerindeki temel hakları 1 Temmuz 1997 tarihinden itibaren Çin’in kullanabileceği belirtilmiştir (Wong, 2008). İngiltere ile Çin arasında kurulan ilişkilere Hong Kong meselesinin Çin'in istediği şekilde çözülmesiyle olumlu bir hava hakim olmuştur. 1989 Tiananmen Meydanı olayı ile beraber ilişkiler ciddi gerginliklerin ortaya çıkmasıyla zora girmiştir. İngiltere'nin güvenlik politikasının üç temel dayanağı insan hakları, demokrasi hukukun üstünlüğü gibi temel değerler, ekonomik şeffaflık ve stratejik savunma olarak kabul gördüğünden İngiltere, Hong Kong'un demokratikleşme sürecini hızlandırmayı amaçlamıştır. Hong Kong Çin'e geri verilmeden Tiananmen Meydanı olayları İngiltere üzerinde önemli bir etkiye neden olmuştur. Avam kamarasında aylarca süren tartışmalar sonucunda 1989 yılının Aralık ayında İngiltere, 1981 Milliyet Antlaşmasına özel bir düzenleme yapmak zorunda kalarak Hong Kong'da önemli görevleri elinde bulunduran 50 000 Hong Kong hane halkına İngiliz vatandaşlığı pasaportu sözü vermiştir (Chan,1996). 162 Hong Konglu Çinlilerin siyasi bir güç olmaması ve Çin'in aktif bir güç olması İngiltere'nin bu strateji ile Çin üzerinde başarılı bir sonuca ulaşmasını mümkün kılmamıştır (Zhang, 2006: 79). İngiltere, İngiliz Vatandaşlık Yasası ile vatandaşlık statülerini belirlemiştir. 1 Temmuz 1997 tarihinde Hong Kong'da doğan Hong Kong vatandaşları İngiliz bağlı bölgeler vatandaşı pasaportu hakkını kaybetmiş olmalarına rağmen, İngiltere'de ikametgaha ve çalışmaya izin vermeyen İngiliz denizaşırı vatandaşlığı pasaportu hakları saklı tutulmuştur (Scott, 1989: 12). Hong Kong'un Çin'e geri verilmesiyle Hong Kong halkına Çin vatandaşı olma veya göç etme seçenekleri dışında başka seçim hakkı tanınmamıştır (S. Kwan ve N.Kwan, 2009: 171). Hong Kong vatandaşlarının statüsünün belirlenmesi ile beraber İngiltere ve Çin arasındaki son kalan tarihsel geçmişten kaynaklanan mesele de çözülmüştür. 1 Temmuz 1997 tarihinde Hong Kong, bir ülke iki sistem prensibiyle Çin'e verilmiştir. Hong Kong'un; yatırım, ticaret ve turizm anlamında uluslararası öneme sahip olması 1997 yılında İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin canlanmasını sağlamıştır. 1989 yılındaki Tiananmen Meydanı olayları ardından normalleşemeyen ilişkiler de yeni döneme Hong Kong'un İngiltere'den Çin'e geri verilmesiyle 1997 yılında girilmiştir. Böylece 1998 yılında, İngiltere ve Çin arasında kapsamlı bir ortaklık kurulmuştur. İlişkilerin kapsamlı ortaklık olarak tanımlanmasıyla 1999 yılında, Çin Başbakanı Jiang Zemin İngiltere'ye resmi ziyarette bulunmuştur (Wan, 2001: 73). Bu resmi ziyaret, İngiltere'ye Çin Başbakanı tarafından yapılan ilk resmi ziyaret olması açısından önem taşımıştır. 2004 yılının Mayıs ayında Çin Başbakanı Wen Jiabao İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Heilmann ve Schmidt, 2014: 182). Bu ziyaret sırasında İngiltere Başbakanı Tony Blair ve Çin Başbakanı Wen Jiabao, stratejik ortaklık kuran bir tebliğ imzalamış ve bu tebliğ ile iki ülke aralarındaki öncelikli işbirliği alanlarını tanımlayan yıllık zirve toplantılarının yapılmasına karar verilmiştir (Rees, 2009). Bu ziyaret ile beraber İngiltere ve Çin arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık olarak tanımlanmaya başlanmıştır. 1998 yılında kapsamlı ortaklık olarak tanımlanan ilişkiler, 2004 yılından itibaren stratejik ortaklık boyutu kazanmıştır. İngiltere Başbakanı Tony Blair, bu ziyaret sırasında silah ambargosunun kaldırılması gerektiğini de vurgulamıştır. İngiltere, silah ambargosunun kaldırılmasını desteklemiş olmasına rağmen Çin'e yüksek teknoloji transfer etme konusunda temkinli davranmıştır. İngiliz savunma sanayisi Amerikan piyasasına odaklanmış olmasından dolayı İngiltere, Fransa'nın ve Almanya'nın silah ambargosunu kaldırma girişimini desteklemek için isteksiz olmuş ve Çin'in, 2005 yılında Ayrılmazlık Kanununu kabul etmesiyle silah ambargosunu kaldırma girişimini tamamen askıya almıştır. 163 İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinde stratejik ortaklık boyutunun gerçekleştirilmesi için fırsatların aranması ve değerlendirilmesi İngiliz stratejisinin temel öğesi olarak kabul edilmiştir. 6 ile 8 Temmuz 2005 tarihlerinde İngiltere'de gerçekleştirilen G8 Zirvesine Cumhurbaşkanı Hu Jintao katılmıştır (Kirton, 2011). 5 Eylül 2005 tarihindeki 8.AB-Çin Zirvesinde İngiltere Başbakanı Tony Blair, Pekin'de AB ile Çin arasındaki stratejik ortaklığın sadece ekonomik ve ticari konularda işbirliğini değil, aynı zamanda siyasi konularda da işbirliğini içermesi gerektiğini vurgulamıştır (Dai, 2009). 2005 yılının Kasım ayında, Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Kraliçe II. Elizabeth'in davetlisi olarak İngiltere'ye resmi bir ziyarette bulunmuştur (W.Chen, 2011). Çin Başbakanı Wen Jiabao, 2006 yılının Eylül ayında İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Rees, 2009). 5 Aralık 2007 tarihinde de, Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Liang, 2007). 2008 yılında da İngiltere Başbakanı Gordon Brown Çin'e iade-i ziyarette bulunmuştur (Porter, 2008). 2008 yılının Ağustos ayında Başbakan Gordon Brown, Çin'in Tibet müdahalesini protesto etmek amacıyla Pekin Olimpiyat Oyunları'nın açılış törenine katılmamış ancak kapanış törenine katılmıştır (Wintour, 2008). 23 Mayıs 2008 tarihinde İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Tibet ruhani lideri Dalai Lama ile Londra'da görüşmüştür (Whitman ve Stewart, 2011). Görüşme Downing Sokak 10 numara dışında, önceki görüşmelerin aksine İngiliz Anglikan Kilisesi lideri ve Canterbury Psikoposu Rowan Williams'ın konutu Lambeth Sarayında gerçekleştirilmiştir (House of Commons: Foreign Affairs Committe, 2008: 46). İngiltere, Dalai Lama ile görüşme fırsatını kaçırmak istememiş ancak bu fırsatı değerlendirirken de Çin hükümetini daha fazla gücendirmeme yolunu tercih etmiştir. İngiltere Dalai Lama'yı barışın, uzlaşının ve insan haklarının potansiyel dini simgesi olarak görmüştür. Çin ise bu durumdan rahatsız olduğunu Çin'in iç işlerine müdahale olarak nitelendirerek kınamıştır. Çin uzmanı Zhongping Feng, China Daily gazetesinde Batı'nın hem Dalai Lama ile görüşerek hem de Çin ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmasının mümkün olmadığını vurgulamıştır (Haizhou, 2008). 29 Ekim 2008 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband İngiltere'nin "Tibet'in bağımsızlığını" desteklemediğine ve Tibet'in Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir parçası olduğuna dair yazılı açıklamada bulunmuştur (Mackerras, 2011). Böylece; İngiltere, Çin'in Tek Çin politikasının tanıdığını ve Tibet'in bağımsızlığını desteklemediğini beyan etmiştir. İngiltere'nin Çin'den beklediği sadece Tibet'teki insan haklarını daha da geliştirmesini gerektiği olmuştur. 164 2009 yılında İngiltere hükümeti, Çin ile ilgili ilk resmi politika belgesi olan "İngiltere ve Çin: Ticari Sözleşme için Çerçeve" başlıklı yeni stratejisini yayınlayarak Çin'e yönelik İngiliz dış politikasını oluşturan Çin'in hızlı büyümesinden İngiltere için en iyisini sağlama, sorumlu küresel aktör olarak Çin'in varlığını arttırma, sürdürülebilir kalkınma, modernleşme ve Çin'deki iç reformu geliştirme olarak üç temel öğeden bahsetmiştir (Neill, 2011). Gordon Brown ile beraber İngiltere, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi ile ilgilenmeye başlamıştır. Bu politika belgesi sayesinde, İngiltere'nin dış politikasında Çin'in ana gündem maddesi olduğu vurgulanmış olmasına rağmen, bu değişiklik İngiltere ulusal güvenlik stratejisine yansıtılmamıştır (Gow, 2010). 2010 tarihinde yapılan seçimler sonrasında İngiltere Başbakanı olan David Cameron, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'den sonra 14 Mayıs 2012 tarihinde Dalai Lama ile görüşmüştür (Gordon, 2014: 64). Çin, David Cameron'ın Dalai Lama ile görüşmesini Tibet'in bağımsızlığına destek vermek olarak algılamıştır. İngiltere ile Çin arasındaki ilişkiler Fransa ve Almanya örneklerinde olduğu gibi Dalai Lama ile görüşülmesi nedeniyle olumsuz etkilenmiştir. İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, 2 Aralık 2013 tarihinde Çin'e 3 günlük resmi ziyarette bulunmasıyla ilişkiler normalleştirilmeye çalışılmıştır (Chunyan, 2013). Bu ziyaret, David Cameron'un Dalai Lama ile görüşmesinin ardından Çin'e gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olması açısından önem taşımıştır. İngiltere Başbakanı David Cameron basın toplantısında Çin'in yükselişini bir fırsat olarak gördüğünü, dışa açık bir İngiltere’nin, dışa açılan bir Çin için fırsat olduğunu ve dünyada hiçbir ülkenin Çinli yatırımlara Birleşik Krallık kadar açık, Birleşik Krallık kadar ideal bir ortak olmadığını dile getirmiştir (Cameron, 2013b). İngiltere Başbakanı David Cameron Çin'den ayrılmadan önce Çin'de yayınlanan haftalık Caixin dergisine dışa açık İngiltere'nin, dışa açılan Çin ile ortak olmasının üç yolu olduğunun, bu üç yolun ilkinin İngiltere'nin ve Çin'in ikili ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeye devam etmesi gerektiğinin, ikinci olarak her iki tarafın serbest ticaret ve ekonomik açıklık için dava ortakları olabileceğinin, üçüncü olarak, Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri olarak, İngiltere ve Çin İran ile görüşmeler, terörle mücadele ve iklim değişikliği gibi kapsamlı bir dizi uluslararası konularda beraber diyalog geliştirme sorumluluğuna sahip olduğunun vurgulandığı bir makale yazmıştır (Cameron, 2013a). İngiltere, AB'nin Çin ile ticaret ve yatırım ortaklığının uzun dönemde derinleştirilmesi için en uygun ortak kabul edilmiştir. 2012 yılında AB-Çin Zirvesi sırasında Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun önerdiği ikili serbest ticaret anlaşması David Cameron'ın 2013 yılındaki Çin ziyaretini şekillendirmiştir (Watt ve Mason, 2013). Hatta David Cameron, AB ve Çin arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerini 165 kolaylaştırmak için destek sözü vermiştir (Barker ve Stacey, 2013). Avrupa Komisyonu bu tür müzakerelere başlamak için çok erken olduğunu savunarak David Cameron'un ziyareti sırasında Çin'e verdiği sözleri eleştirmiştir (Liu, 2014). Çin'e David Cameron'ın 2013 yılındaki ziyareti İngiltere'nin Çin'deki rolü hakkında Çin'in fikir sahibi olmasını sağlamıştır. ÇKP'nin resmi gazetesi olan Global Times gazetesinde yayınlanan bir makale de, İngiltere'nin artık Çin tarafından büyük bir güç olarak kabul edilmediği ve Çin'in AB ile ilgili dış politikasında İngiltere'nin kolaylıkla yer değiştirebilir bir ülke konumuna gelmiş olarak algılanmaya başlandığı ifade edilmiştir (Wright, 2013). İngiltere, Çin ile ilişkilerinde Almanya'nın ilişkilerdeki özel konumunun yerini alamamıştır. İngiltere; Çin'i stratejik ortak ve artan bir şekilde de ekonomik öncelik verilmesi gereken bir ülke olarak görmüştür. Çin, İngiltere'nin AB üyesi ülkeler içinde ABD'den en fazla etkilenen AB üyesi olduğunu düşünmüştür. Buna rağmen, İngiltere'nin Çin politikası, ABD ile tamamen uyuşmamıştır. ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında vize konusunda sert önlemler alırken, İngiltere Çinli öğrenciler için bir numaralı yurtdışı hedefi haline gelmiştir. İngiltere'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'ne göre 2003-2004 eğitim ve öğretim yılında 45,000 Çinli öğrenci İngiltere'de üniversite eğitimine başlamıştır (Nania ve Green, 2004: 1). 2005 yılında İngiltere ve Çin hükümetleri tarafından imzalanan İngiltere-Çin Sürdürülebilir Gelişme Diyalogu; eğitim, deneyim paylaşma, ulusal kaynak korunmasını ve yönetimini destekleme, kentsel gelişme ve sürdürülebilir tüketim ve üretim alanlarını kapsamıştır (Gow, 2010). 2007 yılının Eylül ayından ile 2008 yılının Nisan ayına kadar olan tarihleri arasında İngiltere'de British Museum’da "Terra Cotta Askerleri Çin’in İlk İmparatoru’nun Koruyucuları” (Terra Cotta Warriors: Guardians of China’s First Emperor) başlıklı sergi gerçekleştirilmiştir (Monro, 2007: 31). Bu sergi İngiltere'nin Çin için önemini sembolik olarak göstermiştir. Bu sergi sayesinde iki ülke kültürel bağlarını arttırmış, bu sergi aracılığıyla Çin tarihini İngiltere'ye anlatma fırsatını yakalamıştır. AB, Çin'in en büyük pazarı ve İngiltere, AB ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesinde olumlu bir rol oynamıştır. 2004 yılında İngiltere ve Çin arasındaki ticaret hacmi 19,7 milyar dolar, 2005 yılında 24,5 milyar dolar, 2006 yılında 30,7 milyar dolar, 2007 yılında 39,4 milyar dolar, 2008 yılında 45,6 milyar dolar, 2009 yılında 39,2 milyar dolar, 2010 yılında 50,1 milyar, 2011 yılında 58,7 milyar dolar, 2012 yılında 63,1 milyar dolar, 2013 yılında 70 milyar doları bulmuştur (Liu, 2014). 2008 yılında Dalai Lama ile 166 görüşülmesi İngiltere ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere olumsuz olarak yansımıştır. 2009 yılında iki taraf arasındaki ticaret hacmi azalmıştır. 1 Nisan 2009 tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao Londra'da G20 Liderler ikinci Mali Zirvesi'nde İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Prens Charles ile bir araya gelmiş, zirvede küresel ekonomik krizle ilgili kapsamlı uzlaşmanın sağlanması ve uluslararası finansal sistemde reformların arttırılması amaçlandığı vurgulanmıştır (Chan, 2011). İngiltere'nin Çin ile ilişkilerini normalleştirme çabaları ile 2010 yılında ticaret hacmi artmıştır. Avro bölgesi borç krizinin yaşanmasından beri, İngiltere’nin ekonomisi daha çok etkilenmiş, diğer AB üyesi ülkelere göre daha kötü bir gidişat sergilemiştir. Çin, 2013 yılında İngiltere'den 7,2 milyar dolar değerinde araçlar; 1,2 milyar dolara tıbbi ve teknik donanımlar; 1 milyar dolara elektronik donanımlar; 990 milyon ilaç, 851 milyon dolara bakır; 610,4 milyon dolara odun hamuru; 461,6 milyon dolara plastik; 362,1 milyon dolara mücevher ve değerli metaller; 357,5 milyon dolara ithal etmiştir (Top China Imports from UK, 2013). İngiltere, Çin’den 11,9 milyar dolara elektronik donanım; 9,8 milyar dolara makineler, motorlar, pompalar; 3,5 milyar dolara aydınlatma ve mobilya; 3 milyar dolara tekstil; 2,9 milyar dolara örgü veya tığ işi giyim; 1,8 milyar dolara ayakkabı; 1,5 milyar dolara plastik; 1,3 milyar dolara demir ve çelik ürünleri; 1,2 milyar dolara deri ithal etmiştir (Top UK Imports from China, 2013). 2014 yılında Çin Başbakanı Li Keqiang, İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir (Chu, 2014). Ziyaretten önce Times gazetesinde yayınlanan makalesinde Li Keqiang, İngiltere'ye ziyaretinin üç amacının olduğunu, bu amaçların ilk olarak çeşitli alanlarda işbirliğini derinleştirmenin yollarını tartışmak ve böylece her iki tarafında ekonomisinin büyümesini teşvik etmek, ikinci olarak yanlış anlamaları ve şüpheleri ortadan kaldırmaya çalışmak ve üçüncü olarak İngiltere'nin deneyimlerinden yararlanmak olduğunu vurgulamıştır (Jones, 2014). Bu resmi ziyarette göstermiştir ki; İngiltere, Çin ile daha sorunsuz ilişkiler kurmayı hedeflemiştir. Uzun dönemde İngiltere, Çin için hassas olan egemenliğini ve ulusal bütünlüğünü ilgilendiren meselelerde Çin'i rahatsız edici kararlar almadığı takdirde iki ülke arasındaki ilişkiler kazan-kazan stratejisi çerçevesinde ilerleyecek görünümü sergilemiştir. Son yıllarda İngiltere, Çin ile ilişkilerin ilerletilmesi için pragmatik bir bakış açısıyla çaba göstermiştir. İngiltere, Çin ile Almanya örneğindeki gibi daha derin işbirliği için çalışmaktadır. Çin'in İngiltere ile beraber uluslararası meselelerde daha sorumlu ve yapıcı rol oynadığını görmek istemiştir. İngiltere, Dalai Lama meselesi yüzünden Çin ile yaşadığı benzer sıkıntıları Hong Kong seçimleri ile ilgili aldığı 167 Birleşik Krallık Parlamentosu Dışişleri Komitesinin Hong Kong’da 2017 yılındaki seçimleri inceleme kararıyla da yaşayacak görünmüştür (Lunn, 2014: 5). İngiltere ile Çin tarihte Hong Kong meselesi de dahil olmak üzere hiçbir mesele de köklü çatışma yaşamamıştır. İngiltere, Almanya'dan sonra Çin'in ikinci en önemli Avrupalı ticaret ortağı olarak kabul edilmiştir. İngiltere, Çin'in para birimi ve tahvil ticareti için off shore (kıyı bankacılığı) merkezi olmaya çabalamıştır. Çin'in bölgesel ve küresel meselelere küresel aktör olarak yapıcı etkisi her geçen gün artmıştır. Çin ile ikili ilişkilerini geliştirmek isteyen İngiltere; AB, BM ve ABD nezdinde çalışmıştır. İngiltere, kendisini Avrupa'nın kapısı olarak görerek, ABD ve Avrupa arasında stratejik öneme sahip bir köprü görevi olduğunu düşünmüştür. Tony Blair de İngiltere'nin ABD ile Çin arasında önemli bir yapıcı ve birleştirici köprü görevine sahip olduğunu vurgulamıştır (Brown, 2010: 56). İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin olumlu gidişatı, ABD ile ilişkilere de yansıması ihtimali mevcuttur. İngiltere; Çin'den Avrupa'ya finansal ve ekonomik köprü olma yolunu seçmiştir. Bu yüzden de Çin ile ilişkilerinde en az Çin'in de İngiltere kadar kendisine ihtiyaç duyduğunu düşünerek Çin ile ilgili dış politika stratejisini hayata geçirmiş ve yürütmüştür. İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinde en büyük yanılgısı, ilişkiler iyi giderken Çin'in hassasiyet duyduğu meseleler ile ilgili kararlar alması olmuştur. Bu kararlar ile Çin, İngiltere’nin hiç yetkisi olmadan iç işlerine müdahale ettiğini düşünmektedir. İngiliz ekonomisi bu tarz kararlardan zarar görmektedir. İngiltere, Almanya ile kurulan ilişkiler gibi ilişkilerini Çin ile geliştirme amacıyla Almanya'nın deneyimlerinden yararlanması faydalı olacaktır. Verimli ilişkilerin ortaya çıkması son dönemde tarafların ekonomik güçleri göz önünde bulundurulduğunda İngiltere’yi daha çok memnun edecek görünmüştür. Aksi takdirde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir takip etmeye devam edeceği varsayılmıştır. Yakın dönemde Çin’in hassas olduğu meselelerle ilgilenmese bile İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin, Almanya ile Çin arasındaki ilişkilere benzemesi muhtemel görünmemektedir. 4.3. Fransa ile Çin Arasındaki İlişkiler Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler tarihsel geçmişten ve zengin kültürel mirastan yoğun şekilde etkilenmemiş olmasına rağmen ikili ilişkilerinin geliştirilmesi için sosyopolitik temeller birbirlerine benzer ve yakın olmaları gibi aynı zamanda yeni ve stratejik özellikler taşımıştır. Fransa'nın; Almanya ve Çin arasındaki güçlü ekonomik ve ticari 168 ilişkiler ile İngiltere ve Çin arasındaki Hong Kong'dan kaynaklanan tarihsel bağlardan yoksun olsa da Çin ile siyasi ilişkileri, AB üyesi diğer ülkelere göre birçok bakımdan daha güçlü kabul edilmiştir. Fransa'nın ve Çin'in güçlü ilişkisi çoğunlukla uluslararası gelişmelerde iki ülkenin benzer değerlendirmelerine ve ABD'nin hegemonyası hakkında benzer şekilde güçlü karşı duruşlara sahip olmalarına dayanmıştır. Sosyo-politik sistem ve coğrafi olarak birbirlerine uzak olmalarına, hümanizm ve sahip oldukları değer sistemleri açısından birbirlerine göre farklılık içermelerine rağmen, Fransa ve Çin birçok benzerliklere de sahip kabul edilmiştir. Her iki taraf büyük ihtişamlı bir kültüre ve tarihe sahiptir. Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler, Çin'e Fransız Cizvit rahiplerin gelmesi ile yaklaşık dört yüz yıl önce başlamıştır (Qi, 2013). 14. Louis döneminde Arcadio Huang ilk Fransızca-Çince sözlüğü yazmıştır (Chatterjee ve Hawes, 2008: 91). Avrupa Aydınlanma filozoflarından Montesquieu, Voltaire, Rousseau ve Diderot Çin tarihini araştırmış ve bu filozofların Çin ile ilgili araştırmaları 18.yüzyılda Fransa'da dramatik ve radikal değişiklikleri teşvik etme de vazgeçilmez bir rol oynamıştır (Mungello, 1991). Fransa ile Çin arasında ortak değerler yaratmak adına 1920 yılında Çin-Fransız Üniversitesi Pekin'de kurulmuştur (Bailey, 2014). 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başlarına kadar Çin kapitalist reformistler ve devrimciler, Fransız Devrimi'nin deneyimlerinden yararlanarak Çin ulusunun yeniden canlandırmak için derin çalışmalar yapmıştır. Fransız devriminin ortaya çıkmasında Avrupa Aydınlanma filozoflarının Çin tarihi ile ilgili araştırmaları etkilerken; Çin ulusunun yeniden inşası sürecinde de Fransız devriminin deneyimlerinden ve etkilerinden yararlanılmıştır. Çinli bilim adamı Ku Hung-Ming, Qing Hanedanı döneminde Fransız ve Çin halkı arasındaki benzerlikleri vurgulayarak Fransızların Çinlileri ve Çin medeniyetini gerçekten iyi anlayan insanlar olduğunu ifade etmiştir (Hung-Ming, 2013: 12). 1918 yılında, Li Dazhao "Fransız ve Rus Devrimleri Karşılaştırılması" başlıklı makalesinde Fransız Devrimini Rus Devrime karşı övmüştür (Pantsov ve Levine, 2013: 61). Çin Almanya'ya karşı savaş ilan ettiğinde 1919 yılında Çin de 4 Mayıs Hareketi başlamıştır (Guoqi, 2014). 4 Mayıs Hareketinin başlamasından sonra, birçok vatansever Çinli genç çalışmak ve okumak için Fransa'ya gitmek zorunda kalmış; onlardan en önemlileri olan Zhou Enlai, Zhu De ve Deng Xiaoping, Marksizm ve Leninizm ışığında Fransız Devriminden etkilenerek Fransa'da devrimci bir grup Çinli Sosyalist Gençlik Birliği kurmuştur (Song, 2013: 59). 27 Ocak 1964 tarihinde Charles de Gaulle'nin dış politikası çerçevesinde Fransa, Çin ile diplomatik ilişkiler kurmuş ve Soğuk Savaş'ın gerginliklerinin ortasında, Fransa Çin ile 169 tam diplomatik ilişkiler kuran ilk batılı büyük güç olmuştur. Fransa'ya göre Çin Fransa'nın dünya toplumuna entegresi için en iyi stratejik ortak olarak görülmüştür. Batı Avrupa, Japonya ve Çin'in hızlı yükselişi ile uluslararası dünya düzeni tek kutuptan çok kutuplu sisteme dönüşmeye başlamıştır. Fransa'nın ve Çin'in çok kutuplu bir dünya inşa etme hedefine sahip olmaları yakınlaşmalarını kolaylaştırmıştır. Charles De Gaulle'ün görüşüne göre, tek kutuplu uluslararası sistem Fransa'nın bağımsızlık politikasına ve "büyük güç" statüsüne uygun tasarlanmamıştır (Behr, 2009: 51). 6 Haziran 1964 tarihinde de Fransa'ya Çin'in ilk büyükelçisi Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle güven mektubunu sunmuştur (Peking Review, 1964: 181). Batı dünyası tarafından uzun bir süre tanınmayan komünist Çin, 1964 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından daha çok ABD'ye yönelik bir siyasi hareket olarak tanınmış ve Fransa ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler başlamıştır. Fransa’nın Çin’i 1964 yılında tanımasıyla ikili arasındaki ticaret hacmi 100 milyon dolara ulaşmıştır (Zhai, 2010: 194). İlişkilerin kurulmasına rağmen, Fransa Çin ile ABD'nin ilişkileri normalleşene kadar beklemiştir. 11 ile 17 Eylül 1973 tarihleri arasında Fransa Cumhurbaşkanı Georges Pompidou, Çin'i ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı olmuştur (Mayall ve Navar, 1980: 219). Air France Pekin'den Paris'e 1973 yılının Eylül ayında ilk Avrupa havayolunu açmıştır (Dougan, 2002: 56). 1975 yılında Çin Başbakan Yardımcısı Deng Xiaoping de, ilk resmi ziyaretini Batılı ülkelerden Fransa'ya gerçekleştirmiştir (Brødsgaard ve Kirkebæk, 2001). 1978 yılında Fransa ve Çin arasında "Bilim ve Teknoloji İşbirliği Anlaşması" imzalanmıştır (Lu, 2009: 119). Bilimsel ve teknolojik işbirliği ile ilgili ilk hükümetler arası anlaşma bir Batılı ülke ve AT üyesi olan Fransa ile Çin tarafından imzalanmıştır. İki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkilere rağmen 1980'lere kadar Fransa ile Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine çaba harcanmamıştır. Fransa'nın Çin ile ilişkilerindeki çaba harcama konusundaki isteksizlik, Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin İngiltere'nin ve Almanya'nın Çin ile ilişkilerine göre daha geride kalmasına neden olmuştur. Sosyalist Partisinden seçilen ilk Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde (1981-1995) Fransa, Çin ile ilişkilerin önemini anlayarak hareket etmeye başlamıştır (Tiersky, 2003: 96). 1982 yılında iki ülke ilk nükleer enerjinin barışçıl kullanımını içeren işbirliği anlaşmasını imzalamıştır (Kent, 2009: 72). 1989 Tiananmen Meydanı olayları sonrasında Fransız Sosyalist liderler diğer batılı ülkelerin liderlerine nazaran Çinli muhaliflere çok hassas davranmıştır. Çinli muhalifler için Fransa sığınılacak liman haline gelmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Çinli muhaliflere Paris'te, "Çin'de Demokrasi için Federasyon" kurmalarına izin vermiştir (Langley, 2009: 66). Siyaset bilimci Yan Jiaqi, oyun yazarı Su Xiaokang, 170 öğrenci lideri Wuer Kaixi, bilgisayar programcısı Wan Runnan gibi hareket liderlerine barınma ve siyasi iltica hakkı tanınmıştır (Shambaugh, 1992). Fransa'nın muhaliflerin taraftarı şeklinde davranması, Fransa ile Çin ilişkilerini durdurma noktasına getirmiştir. Bunun yanında Fransa'nın Tayvan'a silah satmaya karar vermesi, Çin hükümetini tamamen kızdırmıştır. 1990 yılında 4,8 milyon dolara Tayvan 16 La Fayette fırkateyn ve 1992 yılında 3,8 milyon dolara yaklaşık 50 adet Mirage-2000 savaş jetleri satın almıştır (Stumbaum, 2009). Fransa dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biri, Tayvan da en büyük silah ithalatçılarından biri olarak kabul edilmiştir. Bu sayede Doğu Asya'daki Fransa'nın varlığı güçlenmiştir. 1989 ile 1994 yılları arasında Fransa, Tayvan ile çok yakın ilişkiler geliştirmiştir (Friedman, 2008). 1989 ile 1994 yılları arasında Tayvan ile yakın ilişkiler kuran Fransa bu yıllar arasında Çin ile en sorunlu ilişkilere sahip olmuştur. 1989 ile 1994 yılları arasında Tiananmen Meydanında yaşanan olayların ardından AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosu yüzünden Çin'in Fransız silah sanayisi için yeni pazar yaratamaması, 1789 Fransız Devriminin 200. yıldönümü ve Fransız Sosyalist Partisinin insan hakları merkezli dış politika geliştirip takip etmesi Fransa'nın, Tayvan ile çok yakın ilişkiler kurmasının nedenleri olarak görülmüştür. Bu arada; Tayvan ile Fransa arasında yakın ilişkilerin kurulması Çin'i ciddi anlamda rahatsız etmiştir. 1992 yılında, Fransa ve Tayvan arasındaki silah satışı anlaşması Çin'in tepkisine yol açmıştır. Çin de Fransa'nın Tayvan'a silah satışına karşılık, Guangzhou'daki Fransız Danışma ve Ekonomik Genişleme ofisini kapatmıştır (Taube, 2002). Çin’deki metro yapımında Fransız işletmelerin ihalelere girmelerine izin verilmemiştir (Hughes, 2013: 135). Fransa ile yapılan birçok ihale anlaşması iptal edilmiştir. Fransa ve Çin diplomatik ilişkilerini kurmalarından bu yana, ilişkilerini güçlendirmek ve geliştirmek için yeni fırsatlar ele geçirmiş olmalarına rağmen, ikili ilişkilerde iki önemli olay Tiananmen Meydanı Olayları ve Fransa'nın Tayvan'a silah satışı olumsuzlukların yaşanmasına neden olmuştur. Tiananmen Olayları, Fransız Sosyalist hükümeti ile Çin arasında yaşanan ilk olumsuzluk olmuştur. Bu dönemde Fransa insan hakları, Tayvan, Tibet ve silah satışı gibi konularda Çin'e baskı uygulamıştır. 1989 ile 1994 yılları arasında Tiananmen Meydanı Olayları ve Tayvan'a Fransız silahlarının satışının devamı nedenleriyle Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde her iki aktör açısından hayal kırıklığı dönemi yaşanmıştır. Asya ile ilişkilerin geliştirilmesi Fransız dış politikasının temel önceliği haline gelmesiyle 12 Ocak 1994 tarihinde iki hükümet Fransa'nın Tayvan'a artık silah satmayacağına yönelik ortak bir deklarasyon yayınlamıştır (Xiang, 2009). Çin ile öncelik 171 uzun dönemli bir ortaklık kurmak ve ortaklılığın sürekliliği sağlamak Çin'e yönelik Fransız dış politikasının ana temaları olarak kabul edilmiştir. 1994 yılında yeni Fransız merkez sağ hükümeti iktidara gelince, Çin ile stratejik ortaklık kurulmaya çabalanmıştır (Wan, 2001: 71). Başbakan Edouard Balladur ve Dışişleri Bakanı Alain Juppe göreve gelmelerinden bir ay sonra 7 ile 10 Nisan 1994 tarihleri arasında Çin'e ilk ziyaretlerini gerçekleştirmiştir (Jeffries, 2013: 653). Fransa'nın Tayvan'a silah satışından kaynaklanan ilişkilerdeki gerginlik Fransa'nın Tek Çin politikasını benimsediğini yinelemesi ve silah ticaretini yasaklaması ile giderilmeye çalışılmıştır (Friedman, 2008). Tek Çin politikasını benimsediğini yinelemesinin ardından iki taraf arasındaki ikili ilişkiler hızla gelişmeye başlamıştır. Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin politika yapımında Fransa Devlet Başkanlarının Çin'e yönelik politikalarında üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmaları ve Tayvan'a silah satışının devamı Fransa ile Çin arasındaki ilişkileri yönlendiren en hassas iki önemli unsur olarak dikkat çekmiştir. 12 Eylül 1994 tarihinde Çin Başbakanı Jiang Zemin, Fransa ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin otuzuncu yıldönümünü kutlama nedeniyle Fransa'ya resmi bir ziyarette bulunmuş, bu ziyaret sırasında "Çin ile Batı Avrupa arasındaki İlişkilerin gelişmesi için Dört Prensibini" 21. yüzyılda uzun vadeli, istikrarlı ve samimi işbirliğini geliştirilmesi, çeşitli farklılıkların dikkate alınarak karşılıklı saygının sağlanması, karşılıklı yarar için ortak kalkınmanın teşvik edilmesi, uluslararası konularda danışma ve işbirliğinin arttırılması olarak ayrıntılı şekilde açıklamıştır (Möller, 2002). Fransa Cumhurbaşkanı Jacques René Chirac çatışmadan vazgeçerek Çin ile insan hakları diyalogunu öneren ve bir ülke iki sistem politikasını destekleyerek açıkça "Tayvan'ın bağımsızlığına" karşı olan ilk Batı lideri olması nedeniyle Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin onarılmasına yardımcı olmuştur. İnsan hakları ve Tayvan gibi konularda bu dönemde Çin'e karşı olumlu bir tavır sergileyen Fransa, Çin ile ilişkilerin gelişmesine, Fransa ile Çin arasındaki olumlu ilişkilerin aracılığıyla AB ile Çin arasındaki ilişkilerin de gelişmesine ve ilerlemesine katkıda bulunmuştur. 6 Nisan 1997 tarihinde Cenevre’de Fransa, 53. BM İnsan Hakları Komisyonunda AB üyesi ülkelerini ve Hollanda’nın AB Bakanını, Çin’i insan hakları konusunda eleştiren kararını geri çekmesi için ikna etmeye çalışmış ama başarılı olamamıştır (Wong, 2012). 16 Mayıs 1997 tarihinde Jacques René Chirac’ın Çin’i ziyareti ile beraber Fransa ile Çin arasında geniş kapsamlı ortaklık kurulmuştur (Cheng, 1999). Böylece; Çin ilk kez bir Batı gücü ile beraber bir ortaklık kurmuştur. Fransa ile Çin yayınladıkları ortak deklarasyon ile insan hakları ile ilgili olarak her iki taraf farklılıklara saygı duyduklarını deklare etmiştir. Her iki taraf kapsamlı bir ortaklık inşa etmek için ideoloji farklılıklarından ve kısa dönemli ekonomik çıkarlarından 172 vazgeçerek uzun dönemli bir strateji belirlemeye karar verdiğini göstermeye çalışmıştır. 1997 yılından beri Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde çok kutupluluk fikri ön planda tutulmuştur. Soğuk Savaş sonrasında özellikle 11 Eylül saldırılarında ve Irak Savaşında ABD'nin hakim bir rol oynaması, 2003 Irak savaşında Fransa'nın ve Çin'in ortak muhalefeti ile BM Güvenlik Konseyi'ndeki konumlarını uyumlu hale getirmelerine ve bağlarını güçlendirmelerine imkan tanımıştır. Fransa ile Çin arasındaki kültürel ilişkileri geliştirme bağlamında ilk defa Çin tarafından Çin Kültür Merkezi 29 Kasım 2002 tarihinde Paris'te Batılı bir ülkede açılmıştır (Niquet, 2012). Çin 2003 yılında SARS salgınından muzdarip olduğu dönemde diğer AB üyesi ülkelerin liderleri Çin'e planlanan resmi gezilerini iptal etmiş veya ertelemiş olmalarına rağmen, Fransa Başbakanı Jean Pierre Raffarin planlandığı gibi 25 ile 26 Nisan 2003 tarihleri arasında SARS virüsü ile Çin'in mücadelesinde destek olmak maksadıyla resmi ziyaretini gerçekleştirmiştir (Gardner, 2005: 134). SARS salgını, Çin’in ekonomik gelişmelerini olumsuz etkilemiştir. SARS ile mücadele eden Çin’in yalnız bırakılmaması Çin açısından önemli bir hareket olmuştur. Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques René Chirac'ın davetini kabul ederek ve ilk kez Fransa'nın ev sahipliğinde "G8+5" Zirvesine katılmıştır (Bayne, 2011). 2003 yılının sonlarından itibaren, Fransa AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunu Çin'in kaldırılmasına yönelik yürüttüğü lobi faaliyetlerine ve kampanyalarına destek vermiştir. 6 Ekim 2003 tarihinde Fransa'da Çin Kültür yılı, 2004 yılı da Çin'de Fransa kültür yılı olarak kutlanmıştır (D'Hooghe, 2011). 2004 yılında Fransa'da Çin Yılı sırasında Eyfel Kulesi Çin'in bahar şenliğini kutlamak için Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao'nun ziyareti öncesinde kırmızı ışıklarla süslenmiştir (Kynge, 2006: 94). Nicholas Sarkozy, Çin'i ziyaret ettiğinde Çin'in görkemli gelişmesinin dünya için Çin'in talih kuşu olduğu şeklinde değerlendirmiştir (Cabestan, 2008). Fransa'nın asıl amacı Çin ile dengeli ve güçlü bir ilişkinin kurulmasını sağlamak olmuştur, bu yüzden de Çin'in yumuşak karnı olan meselelerde hassas davranarak ilişkilerde özellikle ticaret, yatırım ve teknoloji transferine yönelik daha somut işbirliğine fırsat vermiştir. 31 Mart 2004 tarihinde Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao ile telefonda görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Tek Çin politikasını benimsemeye devam edeceğini ve Fransa ile Çin arasındaki ikili ekonomik ve ticari işbirliğini geliştirmek istediğini vurgulamıştır (Xinhua, 2004). İlişkiler geniş kapsamlı stratejik ortaklık olarak 173 tanımlanmaya başlanmıştır. Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık boyutu kazanması İngiltere, Almanya, diğer AB üyesi ülkelerin ve AB'nin de Çin ile stratejik ortaklık boyutunda ilişkilerin ilerlemesini teşvik etmiştir. Böylece, Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler 2004 yılı itibariyle yeni bir döneme girmiştir. Fransa, çok kutupluluğun başarılmasını Çin ile ilişkilerinde bir amaç olarak görmüştür. 1997 yılında Fransa ile Çin arasında kurulan geniş kapsamlı ortaklığın 2004 yılında kapsamlı stratejik ortaklık halini almasıyla, Fransa Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğunu kabul ettiği bir antlaşmanın imzalanmasını sağlamıştır, ancak Çin'in beklediği gibi olmamış ve bu yeni antlaşma, 1989 ile 1992 yılları arasında büyük silah satışının başlatılmasıyla onaylanan Fransa ile Tayvan arasındaki uzun dönem askeri işbirliğini sonlandıramamıştır (Cabestan, 2008). Fransa, savunma amaçlı silahları Tayvan'a satmaya devam etme hakkını saklı tutmuştur. Bu durum da Çin'in Fransa ile ilişkilerinde hayal kırıklığı yaşamasına neden olmuştur. Fransa, Çin'e uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını en çok isteyen ve Çin'e en fazla silah ihracatı yapan Avrupa ülkesi, Fransa Başbakanı Jacques René Chirac silah ambargosunun kaldırılmasını en çok isteyen Avrupalı liderlerden biri olmuştur. Bazı Fransız medya kuruluşları, Jacques René Chirac dönemini Çin'in Fransa'ya yönelik politikasının Fransa'ya hiç yarar sağlanamadığı yönünde eleştirmiştir (Task Group For Institute of European Studies, 2013). Fransa Çin'e uygulanan silah ambargosunun, öldürücü silahları kapsadığını kabul ederek; öldürücü olmayan silahlara, gemiler ve uçaklar için elektronik sistemleri, radarları, optoelektronik cihazları dahil ederek satışına izin vermiştir (Stumbaum, 2009: 171). Çin Başbakanı Wen Jiabao, 5 Aralık 2005 tarihinde Fransa'yı ziyareti sırasında 150 adet A320 yolcu uçağını 10 milyon dolara satın almayı kabul etmiştir (Wan, 2007). Gelişmiş Mirage 2000-9CS savaş uçaklarının satışı ile ilgili görüşülmüştür (Wong, 2012). Fransa Savunma Bakanı Michèle Alliot-Marie, 15 Şubat 2005 tarihinde Financial Times gazetesine Batı ülkelerinin yardımı olmadan da Çin'in kendi silah teknolojisini geliştirecek durumda olmasından dolayı AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasının AB'ye Çin'e göre daha çok avantaj sağlayacağını belirtmiştir (Spiegel ve Thornhill, 2005). Çin; askeri harcamalarını arttırarak askeri gücünü geliştirme ve askeri modernleşmesini sağlamayı tercih etmiştir. AB'nin Çin'e silah ambargosunu kaldırarak silah satmaya başlamasıyla AB, Çin'in sahip olduğu askeri donanım hakkında fikir sahibi olmuş olacaktır. AB'nin silah ambargosunu kaldırması ile Çin'in silah ithalatı yaptığı diğer alternatif ülkeleri devre dışı bırakacaktır. 2005 yılının Nisan ayında Fransa Başbakanı Jean Pierre Raffarin, Çin'i ziyaretinde Ayrılmazlık 174 Kanununun Çin'in Tek Çin politikasına uygun olduğunu; bir ülke iki sistem formülünün Tayvan meselesini çözmek için en ideal formül olduğunu vurgulamıştır (Cabestan, 2008). Böylece, Fransa Çin'in Tek Çin politikasını kabul ettiğini göstermiştir. 2008 yılının başlarında Fransa'nın Kosova'yı tanımasını Çin, Kosova’nın bağımsızlığının Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan için emsal teşkil edebileceğinden yanlış anlamalara sahip olmuştur ve bağımsızlığın desteklenmesinden iç işlerine müdahale olarak görerek rahatsızlık duymuştur (Cabestan, 2008). 2008 yılının Mart ayında Yüzlerce Tibetli rahip Pekin yönetimine karşı Tibet ayaklanmasının 49. yıldönümü amacıyla Lhasa'da toplanmıştır. Tibet'te olan protestolara Çin'in şiddetli müdahalesini protesto etmek amacıyla Avrupa Parlamentosu Pekin Olimpiyatlarının açılış töreninin AB liderleri tarafından boykot edilmesi çağrısında bulunmuştur. Almanya Şansölyesi Angela Merkel açılış törenine katılmayacağını belirtmesine rağmen, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy Temmuz ayına kadar Olimpiyatlara katılıp katılmayacağı konusunda açıklama yapmamıştır (D’Hooghe, 2011). Olimpiyat oyunları başlamadan önce Olimpiyat meşalesinin taşınması sırasında Atina'dan, Londra'ya, San Francisco'dan Paris'e, Bangkok'dan Canberra'ya, New Delhi'den Seul’a Çin’deki insan hakları ve Tibet meselesi ile ilgili protestolar olmuştur (Lennox, 2009:221). Meşalenin taşınmasının Paris ayağındaki protestolara, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Olimpiyatlara katılmayacağını açıklamasının da eklenmesine karşılık olarak Çin'de Fransız hipermarketi Carrefour'u ve Fransız ürünlerini protesto etmiştir (Zhang ve Stening, 2010: 110). Carrefour Çin'de Carrefour'a karşı protestoların yoğun olduğu 2008 yılında toplam 122 şubeye sahip dünyanın ikinci büyük hipermarket zinciridir (Coombs, 2012). Olimpiyat meşalesi taşınması sırasındaki protestolarını takip eden iki ay boyunca Carrefour’un satışlarında %20'lik azalma olmuştur (Cabestan, 2008). Fransa ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler bu olaylardan olumsuz etkilenerek zarar görmüştür. Ticaret ve iş dünyası Çin tarafından siyasi baskı aracı olarak sopa yaklaşımı çerçevesinde kullanılırken, AB üyesi diğer ülkeler Fransa'yı yalnız bırakmış, birlikte hareket etmemişlerdir (Cabestan, 2008). Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, Olimpiyat meşalesini taşıma sırasında Tibet yanlısı protestoculara karşı olimpiyat meşalesini elinden almaya çalışan protestoculara direnen tekerlekli sandalyede yarışacak bir eskrimci olan Çinli atlet Jin Jing den özür dileyen bir mektup yazmıştır (P.Chen, 2012:201). Fransa, Çin ile ilişkilerinin daha fazla zarar görmemesi için Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, olimpiyatların açılış törenine katılma karar almıştır, hatta Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas 175 Sarkozy Çin'deyken, eşi Carla Bruni-Sarkozy Dalai Lama ile görüşmüştür (Smith, 2009: 200). Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy Çin'deyken, Carla Bruni-Sarkozy'nin Dalai Lama ile görüşmesi reel politik'in bir parçası olarak görülmüştür. Fransa, Çin ile ilişkilerini yeniden geliştirmeye çalışırken, Dalai Lama kozunu da kaybetmek istememiştir. Fransa, Çin ile ilişkilerine yavaş yavaş realizm empoze ederken Çin ile ilgili çıkarlarında çok daha özenli olmaya çalışmıştır. Buna rağmen, Sarkozy döneminde ilişkiler De Gaulle döneminde kurulan ilişkiler gibi olamamıştır. 6 Aralık 2008 tarihinde Polonya'da Nicolas Sarkozy'nin Dalai Lama ile görüşmesi, Fransa ile Çin ilişkilerinde ciddi gerginliklere neden olan 2008 yılındaki ikinci aksilik olmuştur. Fransa'nın 2008 yılının ikinci yarısından itibaren AB Konseyi dönem başkanı olması Çin'in Nicolas Sarkozy'nin Dalai Lama ile görüşmesini sadece Fransa'nın görüşmesi olarak değil de, AB'nin görüşmesi olarak da yorumlamasına neden olmuştur. Fransa'nın Dalai Lama ile görüşmesinden duyduğu rahatsızlık ile Çin, Lyon kentinde yapılacak olan 11. AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir. 2008 yılı Fransa'nın Dalai Lama ile görüşmesinden Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin olumsuz etkilendiği bir yıl olmuştur. Invest-in-France Ajansının raporuna göre 2007 yılında Çin Fransa'da 24 yatırım projesine yatırımcı olmasına rağmen, 2008 yılında bu sayı 17'ye düşmüştür (Invest-in-France Agency Report, 2012: 19). İki ülkenin ticaret hacmi 2007 yılının aynı dönemine göre %15.6 oranında azalmıştır (Xinhua, 2009b). Çin Başbakanı Wen Jiabao 2009 yılının Ocak ayının sonunda İsviçre, Almanya, Belçika, İngiltere ve İspanya’ya gitmiş; Fransa'yı gezi programına dahil etmemiş; Cenevre'de Davos konferansından sonra Brüksel'i ziyaret ederek AB yetkilileri ile 11. AB-Çin Zirvesinin Prag'da yapılmasına karar vermiştir (Men ve Barton, 2011). Çin; İngiltere ile 2 milyar dolar (China signs $2b purchase deals with Britain, 2009), Almanya ile 14 milyar dolar değerinde (China, Germany sign $14b trade deals, 2009), İspanya ile de 320 milyon dolar (China, Spain sign $320M in trade deals, 2009) değerinde ticari anlaşmalar imzalamıştır. Ekonomik ve ticari anlamda ilişkilerin zarara uğramasının ardından 1 Nisan 2009 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanı ve Çinli meslektaşıyla beraber Fransa'nın Tek Çin politikasını benimsediğini ve Tibet'in bağımsızlığını herhangi bir şekilde desteklemediğini kabul eden ortak bir bildiri yayınlayarak ilişkileri düzeltme zorunluluğu hissetmiştir (Men ve Barton, 2011). Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin daveti üzerine Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, 4 ile 6 Kasım 2010 tarihleri arasında Fransa'ya bir resmi ziyaretinde ve arkasından da 2011 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Çin'e iade-i ziyarette bulunmuştur (Sutter, 2012: 294). 176 Böylece, Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerde Tibet meselesi ve Pekin Olimpiyatlarından dolayı yaşanan ciddi anlaşmazlıkların giderilmesinin ardından yeni bir dönem başlamıştır. İki taraf arasındaki ikili ilişkiler hızla düzelmiştir. Fransa da Çin'i, hem fırsat hem de tehdit olarak algılamıştır; ancak genel olarak Fransa, Çin'in hızlı büyümesi ve gelecekteki rolü konusunda iyimser bir yaklaşım sergileyerek ikili ilişkilerde öncelik verdiği Fransa ile Çin arasında işbirliğinin sağlanması olmuştur. Böylece; ekonomi ve ticaret, teknoloji, eğitim, kültür, gençlik ve hukuk alanlarında Fransa ile Çin arasındaki işbirliği hızla artmaya başlamıştır. 28 AB üyesi içinde Fransa Çin'e ihracatın %10'unu, Çin'den ithalatın %9'unu oluşturmuştur (Eurostat, 2013: 1). Çin, 2013 yılında Fransa'dan 5,1 milyar dolar değerinde hava araçları; 3,9 milyar dolara makineler, motorlar ve pompalar; 1,9 milyar dolara elektronik donanımlar; 1,6 milyar dolara alkollü içkiler; 1,2 milyar dolara ilaç; 1,2 milyar dolara tıbbi ve teknik donanım; 874,4 milyon dolara araçlar; 653,8 milyon dolara organik kimyasallar; 636,5 milyon dolara plastik ve 611,3 milyon dolara parfüm ve kozmetik ithal etmiştir (Top China Imports from France, 2013). Fransa, Çin'den 7,6 milyar dolara elektronik donanım; 4,8 milyar dolara Makineler, motorlar, pompalar; 2,5 milyar dolara tekstil; 1,8 milyar dolara aydınlatma ve mobilya; 1,2 milyar dolara ayakkabı; 1,2 milyar dolara plastik; 1,1 milyar dolara oyuncak; 1,1 milyar dolara deri; 901,7 milyon dolara medikal ve teknik donanım ithal etmiştir (Top France Imports from China, 2013). 2003 yılında iki taraf arasında ticaret hacmi 13,4 milyar dolara ulaşmıştır (Shixue, 2013). Çin Gümrük Genel İdaresi tarafından yayınlanan istatistiklere göre, Fransa ile Çin arasındaki ticaret 2012 yılında 51,02 milyar dolara yükselmiştir (Qingfen ve Jiabao, 2013). AB içinde Fransa Çin'in yatırım konusunda en büyük hedef ülkesi olmuştur. 2012 yılında Invest-inFrance Ajansına (IFA) göre Çin, Fransa'da 31 yatırım projesiyle en büyük sekizinci yatırımcı olmuştur (Invest-in-France Agency Report, 2012: 5). Çoğu Fransız işletmesi Çin'de enerji, otomobil yapımı, kimya endüstrisi, hafif sanayi ve gıda işletmeleri ile ilgili yatırımlarda bulunmuştur. 2013 yılının sonu itibariyle; Fransa 12,8 milyar dolar değerinde fiili yatırım hacmi ile Çin'de 4577 projeye yatırım yapmıştır (De Bresson, 2014: 58). Fransa Dışişleri Bakanlığı Fransa ile Çin arasındaki ticari bağların mütevazı ama buna rağmen bir denge içinde yürütülmediğini belirtmiştir (C.Wang, 2008: 6). Eğitim, iki ülke arasındaki en önemli kamu diplomasi araçlarından biri olmuştur. İlişkilerin geliştirilmesinde önemli bir paya sahip olmuştur. Her yıl 35 000'den fazla Çinli üniversite öğrencisi Avrupa ülkelerinden Fransa'da okumayı tercih etmiştir (Jinjing ve Bailly, 2013). Değişim programları da hem Fransız hem de Çinli öğrencilerin üniversite 177 tercihlerini etkilemiştir. 2006 yılında 400 Fransız üniversitesi öğrencisi Çin’de okumaya gelirken, yaklaşık aynı sayıda Çinli üniversite öğrencisi de Fransa’ya değişim programları kapsamıyla okumaya gitmiştir (Raymond, 2008: 55). Turizm, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişimini sağlayan önemli bir sektör olmuştur. Fransa, Çinli turistler için en turistik ülkelerden biri kabul edilmiştir. Yaklaşık 1,4 milyon Çinli turist 2012 yılında Fransa'ya gezmek amaçlı gitmiştir (Samuel, 2013). Fransa ile Çin arasındaki ilişkileri geliştirmek için önemli uluslararası konularda ve ikili ilişkilerde ortak anlayış, ortak saygı, ortak güven çerçevesinde görüş alışverişinde bulunmanın, hassas meselelerin gündeme alınmamasının, yanlış hüküm ihtimalini azaltmanın, stratejik ortaklık uyumunu teşvik etmenin gerekli olduğuna her iki tarafta hemfikir olarak ilişkilerini yürütmeye çalışmıştır. 2012 yılında Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Sosyalist Partiden Francois Hollande Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 23 ile 25 Nisan 2013 tarihleri arasında Çin’e resmi ziyarette bulunmuştur (Slight, 2014). Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden hemen sonra ilk resmi ziyaretini Çin'e gerçekleştiren Avrupalı ülke lideri olması açısından Çin ile ilişkilere verilen önem ortaya konulmuştur (Ying, 2013). İki ülke arasındaki stratejik ilişkiler ve işbirliğinin önceliği vurgulanmıştır. Her iki ülkenin liderleri, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande'nın resmi ziyaretine büyük önem atfetmiştir. Bu ziyaret ile sadece ikili ilişkilerin siyasi temeli sağlamlaştırılmamış, aynı zamanda ikili ekonomik ve ticari işbirliğine de yeni bir canlılık kazandırılmıştır. Francois Hollande'ın Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesiyle beraber Fransa sadece ABD ve Almanya gibi geleneksel müttefiklere dayanan ilişkiler yerine, bağımsız ilişkiler kurmak istediğini göstermiştir. Fransa, dış politikasını Çin'in de dahil olduğu ekonomik diplomasi ile pekiştirmiştir. ÇKP liderliğindeki Çin, Fransa'da da lider partinin Sosyalist Parti olmaya devam etmesiyle Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin geleceğinin olumlu olacağı kanaatine varmıştır. Çin; Fransa'nın bağımsız ve ABD'ye muhalif De Gaulle dış politikasının uzun bir süredir destekçisi olmuştur. Gaullizm, Fransız dış politikasının temel ilkesi olmuştur. Fransız ve Çinli karar vericiler, çok kutupluluk fikrini benimseyerek ABD'nin etkisini azaltmayı amaçlamıştır. Çin, AB ve AB üyesi ülkeler ile ilişkileri ABD egemenliğine karşı denge kurulmasını teşvik etmek için geleneksel reel politik stratejisinin bir parçası olarak görmüştür. Buna rağmen; Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler ABD karşıtlığını barındırmamıştır. ABD’nin bu süreçte en büyük endişesi, AB’nin ve Çin’in ABD’yi dengelemeyi amaçlayan farklı bir kutup yaratacağı fikri olmuştur. Bu nedenle, Fransa ile Çin arasındaki ortaklık ABD ile kendi ilişkilerinin bir fonksiyonu olmuştur. Günümüzde Fransa ile Çin'in yakınlaşmasının temsil ettiği çizgi, ABD hakimiyeti yerine 178 çok kutuplu dünya görüşü olarak kabul edilmiştir. Soğuk Savaş sonrasında, 11 Eylül olaylarında ve Irak Savaşında ABD hakim güç olmuştur. Fransa için de bu dönemde ABD ile ilişkiler Çin ile ilişkilere göre öncelik olmuştur. Fransa ve Çin arasındaki güç dengesi özellikle Avro bölgesi borç krizinden önemli ölçüde etkilenmiş, iki ülke arasında artan ticari dengesizlik Fransa ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde belirsizlik yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle Francois Hollande'nın Fransa Cumhurbaşkanı olarak Çin'e ilk resmi ziyareti sonrasında Fransa’nın, Çin'in güneş panellerine karşı antidamping önlemleri ve telafi edici vergiler soruşturması başlatılmasına destek veren birkaç AB üyesi ülkeden biri olması nedeniyle iki taraf arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler olumsuz etkilenmiştir (Whitlock, 2013). Fransa tarafından Çin'e karşı artan ticaret korumacılığı iki ülke arasında daha fazla anlaşmazlığın ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Çin de Fransa’nın artan ticaret korumacılığına Fransa’dan gerçekleştirdiği şarap ithalatına anti-damping önlemleri ile karşılık vermeyi uygun bulmuştur. Sopa yaklaşımı ile Çin, AB’nin güneş panellerine koyduğu anti-damping önlemler ve telafi edici vergiler konusunda anlaşmaya varılmasını sağlamıştır. Xi Jinping, 2012 yılının Kasım ayında Komünist Parti genel sekreteri ve 2013 yılının Mart ayında cumhurbaşkanı olmasından bu yana ilk kez 25 ile 28 Mart 2014 tarihleri arasında Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Fransa'ya ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiş ve iki taraf arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 50. yıldönümünde Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin yeni dönemi yakın işbirliğini içeren kapsamlı bir stratejik ortaklık olarak tanımlanmıştır (Yang, 2014b). Son yıllarda, Çin'in ekonomik gücü ve uluslararası etkisi hızlı bir şekilde artmıştır. Çin'in yükselişi kaçınılmaz olarak geleneksel güçlerin stratejik çıkarları ile çakışmaya başlamıştır. Çin'in yükselişi Fransa'nın şüphelerini de arttırmış, Fransa sık sık Çin'in ekonomik kalkınmasını, ticaret politikasını, Çin ile Afrika arasındaki işbirliğini, iklim değişikliği, çevre ve Orta Doğu politikasını eleştirmiştir. Fransa, Çin ile ilişkilerini geliştirirken, Çin'i dengeleme eğilimleri de aynı oranda artmıştır. Fransa ile Çin arasındaki stratejik işbirliğini teşvik etme, Fransa'nın Çin politikasının ana gündem maddesi olmuştur. Uluslararası dünya düzeninin değişen ve dinamik yapısı yeni sorunlar karşısında, Fransa ile Çin ilişkilerinde stratejik ortaklığı geliştirmek için ihtiyacın neler olduğunun düşünülmesini ve karar verilmesini gerekli kılmıştır. Çin'in, Afrika ve Orta Doğu gibi çevre bölgeler üzerinde Fransa'nın güvenlik endişelerine değer vermesi; Fransa'nın da Çin’in Afrika ve Ortadoğu bölgelerindeki politikalarını anlaması ve desteklemesi gerekmektedir. Çin, ilk kez Mali'de BM barış operasyonuna katılmak için Fransa ile Çin 179 arasındaki işbirliğinin yeni bir evresini başlatmış ve Fransız askerlerinin komutası altında Mali'de BM İstikrar Misyonuna katılmıştır (Lanteigne, 2014: 5). Fransa, Çin'in ekonomik büyümesini ve uluslararası sorumluluk almayı kabul eden yapıcı rolünün devamlılığını desteklemiştir. Fransa Cumhurbaşkanı olur olmaz Francois Hollande’nin ilk resmi ziyaretini Çin'e gerçekleştirmesi ve ekonomik ve ticari ilişkilere öncelik verileceğini vurgulaması Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerinin yeni bir döneme girmesi açısından önemli sayılmıştır. Fransa'nın Çin ile arasındaki stratejik ortaklığa atfettiği değer açısından da önem taşımıştır. Fransa'nın gelecekteki ana hedefi Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin ekonomik boyutunu kazanmasını sağlamak olmuştur. Fransa'nın Çin'e yönelik dış politikası çıkara çıkar, ilgiye ilgi yaklaşımını benimsemiştir. Fransa, Almanya ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri yakalama amacına sahip olmasına rağmen, Almanya'nın gerisinde kalmıştır. Almanya'nın Çin ile ilişkilerinde hala devam eden siyasi ağırlığının varlığı; yakın gelecekte, Fransa'nın Çin ile ilişkilerinin Almanya'nın Çin ile özel ilişkilerinin yerini alması mümkün görünmesini engellemiştir. 4.4. ABD ile Çin Arasındaki İlişkiler ABD ve Çin dünyanın en büyük ticaret ortakları arasında yer aldığından beri, ABD ile Çin arasındaki ilişkiler, eşi benzeri görülmemiş ilişkiler olarak kabul görmüştür. Asya Pasifik bölgesinde Çin'i çevreleme politikası izleyen ABD, müttefiklerinin yardımı ile Çin'i dengelemek için çalışmıştır. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler 3 döneme ayrılmıştır. Birinci dönem; 1949 ile 1979 yılları arasında sınırlama dönemi olarak kabul edilmiştir. 1949 yılından beri, Çin'in dış politikasının merkezini ABD oluşturmuştur. ABD'nin Çin'in ulusal ve uluslararası politikalarıyla ilgili önyargıya sahip olması, ABD ile Çin arasındaki ilişkilerde ciddi rahatsızlıklara ve yanlış algılamalara neden olmuştur. ABD, Tayvan ile Çin'in Tayvan işgalini engellemek amacıyla Ortak Savunma Anlaşması 2 Aralık 1954 tarihinde imzalamıştır (Wang, 2006: 160). Bu anlaşma ile ABD, Tayvan'daki üsleri kullanma imkanını elde etmiştir (Zhang, 1992: 193). ABD, Çin komünist hükümetini zayıflatmak ve istikrarsızlaştırmak için amacıyla Çin'in doğu ve güney sınırları boyunca askeri ittifaklar hattı kurmuştur. ABD'nin Tayvan ile ilişkileri daha çok istikrarlaşırken; Çin bölgede sıkıştırılmaya çalışılmıştır. ABD, bu dönemde hem SSCB'ye hem de Çin'e karşı Çin ile SSCB arasındaki ittifakı zorlamak amacıyla sıkıştırma stratejisi (wedge strategy) izlemiştir (Sutter, 2005: 182). Bu strateji ile ABD, iki komünist müttefik olan SSCB'yi ve Çin'i ayırmaya çalışmıştır. ABD, müttefiklerinin Çin ile diplomatik ilişkiler 180 içine girmesini de engelleme konusunda teşvik etmiştir. Çin de komünist olmayan bölge komşularıyla, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmamayı tercih etmiştir. İlişkilerdeki ikinci dönem, 1970 ile 1979 yılları arası dönem olan yakınlaşma dönemi olarak kabul edilmiştir (Richardson, 2010: 65). Mao Zedong tarafından oluşturulan "Üç Dünya Teorisi" 1970'li yıllarda SSCB ile anlaşmazlığının sonucu olarak ABD ile Çin yakınlaşmasının en büyük aracısı olmuştur (Hu, 2000: 19). ABD'nin muhalefetine rağmen, ABD ile Çin arasındaki ilişkilerdeki yumuşamanın başlamasına karşılık olarak BM'de 1971 yılında Tayvan yerine Çin'in yer alması için oy kullanılmıştır. Kore Savaşından beri Çin'e ticari anlamda uyguladığı ambargo kararını 1971 yılında kaldırmıştır (Askari, Forrer, Teegen ve Yang, 2003: 69). ABD Devlet Başkanı Richard Nixon, Kissinger'in aktif ping pong diplomasisi sayesinde 28 Şubat 1972 tarihinde Çin'e ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiş ve komünist Çin'e ziyaret gerçekleştiren ilk ABD Başkanı olmuştur (Marquez, 2003: 71). Bu çerçevede ABD ve Çin arasındaki ilişkiler ticaret, eğitim ve kültür alışverişi ile geliştirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü dönem, tam diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1979 yılından günümüze kadar devam eden dönem olarak kabul edilmiştir. 1970'li yıllarda başlayan ilişkilerdeki yumuşama, 1 Ocak 1979 tarihinde ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla sonuçlanmıştır (C.Wang, 2012: 24). Diplomatik ilişkilerin kurulmasından ardından, ABD Kongresi 1954 Tayvan ile imzaladığı Ortak Savunma Anlaşmasının yerine "Tayvan İlişkileri Yasası"nı (TRA) kabul etmiştir (Ong, 2002: 47). Bu yasa ile ABD, Çin ile diplomatik ilişkiler kurmasının Tayvan ile ilişkilerine zarar vermesini istemediğini ve Tayvan'ın güvenliğini hala önemsediğini gösterme fırsatına sahip olmuştur. Diplomatik ilişkilerin kurulmasından kısa bir süre sonra ABD ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve ticari anlamda hızlı bir gelişme göstermiştir. Deng Xiaoping, ABD ve Çin arasındaki farklılıklara rağmen ilişkilerin temelinin ekonomik işbirliği olması gerektiğini işaret etmiştir (Freeman, 2009). 17 Ağustos 1982 tarihinde ABD ve Çin tekrardan ABD'nin Tayvan'a silah satışı ile ilgili ortak bir bildiri imzalamış ve ABD, bu bildiri ile Tek Çin politikasını desteklediğini ve bu politikaya saygılı olduğunu göstermek istemiştir (Medeiros, 2009b: 134). Bildiriye rağmen ABD'nin Tayvan'a artarak devam eden silah satışı ve özellikle 1992 yılında ABD'nin Tayvan'a 150 adet F-16 savaş uçağının satışını onaylaması Çin'in ABD politikalarından rahatsızlık duymasına neden olmuştur (Sutter, 2013: 105). Günümüze kadar, Tayvan meselesi Tayvan'a artarak devam eden silah satışından ve ABD'nin AB'nin Çin'e uyguladığı silah ambargosunda Tayvan'ın güvenliğini öne sürmesinden dolayı ABD 181 ve Çin arasındaki ikili ilişkilerde karşılıklı güveni sorgulatan en hassas mesele olmaya devam etmiştir. Tayvan Boğazı'nda karşılıklı ortak çıkarlar çerçevesinde Asya Pasifik bölgesinde barışın ve istikrarın devamının sağlanması için iki aktör kalıcı bir anlaşmaya varmak zorunda olduklarının farkına varmıştır. Soğuk savaşın sona ermesiyle tek süper güç (ABD), 4 ana güç (Avrupa, Japonya, Rusya ve Çin) ortaya çıkmıştır. ABD, Soğuk Savaş sonrasında tek kutuplu dünya inşasını kabul ettirmeye çalışmıştır. Soğuk savaş dönemindeki askeri müttefikliğini güçlendirerek özellikle NATO ile Avrupa'yı ve Japonya'yı kontrol etmeyi amaçlamıştır. AB ve Çin, ABD'nin tekelciliğine karşı çok kutuplu dünya yaklaşımlarıyla alternatif kutuplar olarak görülmüştür. Çin'in bölgede hızla yükselmesi, ABD ve Japonya arasındaki güvenlik ittifakını güçlendirmiştir. ABD, Soğuk Savaşın sona ermesi ve SCCB'nin dağılmasının ardından ABD Çin'i yeni Sovyet tehdidi olarak görmeye başlamıştır. Çin'in ekonomisi hızlı bir büyüme gösterdiği sürece, askeri varlılığının ve gücünün de artması beklendiğinden bölgede Çin çevre ülkelere ve komşularına daha tehlikeli görünmüştür. ABD, Çin'den algılanan tehdidi bölge ülkeleri ile işbirliği geliştirerek ve müttefiklik ilişkisi geliştirerek kullanmayı tercih etmiştir. Çin tehdidi, Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye karşı ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına rağmen, ABD'ye göre Soğuk savaş sonrası 1990'ların başında başlamıştır. 1989 yılında Tiananmen Meydanı olayları sonrasında ABD'nin Çin'e karşı aldığı ayrımcı ihracat kontrolleri önlemleri ekonomik ve ticari ilişkilerde ikili işbirliğini ciddi bir şekilde sekteye uğratmıştır (Yuan, 2014: 67). Sonuç olarak, iki aktör arasında ticaret hacmi 1989 yılında 12,25 milyar dolarken, 1990 yılında 11,77 milyar dolara kadar düşmüştür (Xu, 2001). 1993 yılında APEC toplantısında Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'in ve ABD Başkanı Bill Clinton'ın bir araya gelmesi ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir (Myers, 1994: 2). ABD'nin Çin'den Soğuk Savaş sonrası ilk algıladığı somut tehdit, 1995 ile 1996 yılları arasında Tayvan boğaz krizi ile ortaya çıkmıştır. ABD'nin Tayvan Cumhurbaşkanına vize vererek ülkeye girmesini sağlaması sonucunda ortaya çıkan 1995-1996 Tayvan boğazı krizi, ABD'nin Çin'den tehdit algılamasına ve rakibi olarak görmesine neden olmuştur (Wong, 2012). Tayvan boğazı krizi, ABD ile Çin arasındaki ilişkileri ciddi olarak olumsuz etkilemiştir. Bu kriz, ABD'nin Çin'in askeri anlamda ne kadar güçlendiğini görmesini sağlaması açısından önem teşkil etmiştir. ABD ile Çin arasındaki ilişkilerde Tayvan 182 meselesi sürekli ilişkilere zarar veren bir mesele olarak gündeme gelmiş ve ABD'nin Tayvan meselesinin tarafı olmamasına rağmen üçüncü bir aktör olarak bu meseleye sürekli müdahil olması Çin'i rahatsız etmiştir. Çin, ABD'nin üçüncü bir aktör olarak tarafı olmadığı uluslararası meselelere müdahil olmasından rahatsızlık duyması ABD ile ilişkilerine olumsuz olarak yansımıştır. Çin ile ilişkilerini yeniden düzeltmek istediğini göstermek niyetiyle ABD, Çin Başbakanı Jiang Zemin'i ABD'ye davet etmiş ve 1997 yılında Çin Başbakanı Jiang Zemin, ABD Başkanı Bill Clinton'un davetiyle ABD'ye resmi bir ziyarette bulunmuştur (Devereaux, Lawrence ve Watkins, 2006: 265). ABD, Çin'i 4 Haziran 1989 tarihinde Tiananmen Meydanında yaşanan protestoları sert ve şiddetli bastıran ve askeri modernleşmesi ile Asya Pasifik bölgesinde ABD'yi ve komşu ülkeleri tehdit eden ve ABD'nin rakibi demokratik olmayan komünist bir ülke olarak algılamıştır. 7 Mayıs 1999 tarihinde ABD’nin önderliğindeki NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik harekatı sırasında Belgrad'da Çin büyükelçiliğinin yanlışlıkla bombalanması ABD ile Çin arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemiştir. 1 Nisan 2001 tarihinde Amerikan casus uçağının Hainan adasında Çin avcı uçağıyla havada çarpışması iki aktör arasında diplomatik krizin yaşanmasına neden olmuştur (McMahon ve Zeiler, 2012: 536). 11 Eylül 2001 tarihinde New York'taki İkiz Kuleler'e ve Pentagon'a yapılan saldırılar ile ABD ile Çin arasındaki rekabet azalmış; her iki taraf, terörizmle mücadeleye karşı işbirliği yapma gereksinimi hissetmiştir (W.Chen, 2011). Henry Kissinger, ABD çıkarlarının Çin ile işbirliğinde yattığını, bu yüzden de ABD’nin Çin’in bölgesel liderliğini kabul ettiği realist bir politika takip etmesi gerektiğini ifade etmiştir (Kissinger, 2011: 698). ABD Savunma Başkanlığının ve Pentagon'un 11 Eylül saldırılarından sonra yayınladığı dört yıllık savunma değerlendirme raporunda Asya Pasifik bölgesinde askeri bir rakipten bahsedilmiştir, ancak bu rakibin Çin olduğunun çok açık bilinmesine rağmen doğrudan rakibin Çin olduğu ifade edilmemiştir (Pan, 2012: 26). 8 Mart 2009 tarihinde Çin’e ait beş gemi Güney Çin Denizinde uluslararası sularda bulunan Amerikan deniz kuvvetlerine ait bir okyanus gözlem gemisini taciz etmiştir (Hong, 2014). Çin, Amerikan deniz kuvvetlerine ait bir okyanus gözlem gemisinin uluslararası sularda bulunmasına rağmen, bölgeyi terk etmesini istemiştir. Çin Donanması Hainan Adası'nda nükleer denizaltı filosu için Güney Çin Denizi'nin deniz yollarının erişiminde Çin donanmasına kolaylık sağlaması amacıyla yeni bir üs inşa ederken; ABD tarafından gönderilen Amerikan deniz kuvvetlerine ait bir okyanus gözlem gemisinin bu yeni tesisi gözlemlemesi Çin'i rahatsız etmiştir (Gross, 2013: 18). ABD ile Çin ilişkilerinde kısa dönemli gerginlikler yaşanmasına rağmen; ilişkilerde uzun dönemli işbirliğinin öneminden dolayı büyük çatışmaların 183 yaşanması beklenmemiştir. Bunun üzerinde 21 Mart 2009 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ilk resmi dış gezisi Çin'e gerçekleştirilmiştir (Brown, 2010). Japonya, Endonezya, Güney Kore ve Çin'i içeren bu ilk resmi gezi tesadüfen seçilmemiştir. ABD’nin Asya Pasifik bölgesine verdiği önemi vurgulamak ve Çin'i Asya Pasifik bölgesinde görmemezlikten gelemeyeceğini göstermek amacına hizmet etmiştir. ABD Asya Pivot stratejisinde Çin'in bölgede sınırlandırılmasını, Asya Pasifik bölgesinde ABD müttefiklerinin ABD'nin kararlılığından şüphe duymasının engellenmesini, ABD olmadan bölgede Çin liderliğinin önlenmesini hedeflemiştir (Park, 2011). ABD Başkanı Barack Obama, Asya Pasifik ziyaretini 15 ile 19 Kasım 2009 tarihleri arasında gerçekleştirirken bölgesel işbirliğinin yeni bir yön kazanması amacını taşımıştır (Togo, 2012). Japonya, Singapur, Çin ve Güney Kore ülkelerini kapsayan resmi ziyaretinde ABD Başkanı Barack Obama, ABD’nin Asya Pasifik ülkesi olduğunu ve Asya Pasifik bölgesine geri döndüğünü deklare etmiştir (Goldstein, 2013). ABD Başkanı Barack Obama'nın ziyareti sırasında yayınlanan Çin-ABD Ortak Bildirisinde küresel istikrar ve refah ile ilgili birçok önemli konuda ABD'nin ve Çin'in önemli ortak olarak sorumluluklarının işbirliği yapmalarını zorunlu hale getirdiği ifade edilmiştir (Lawrence ve Lum, 2011: 4). The New York Times, Barack Obama ile Hu Jintao arasındaki ortak basın açıklamasını çok resmi bulduğunu ve zorunluluk içerdiği için samimiyet içermediğini ifade etmiştir (Cooper, 2009). John McCain, 14 Mayıs 2012 tarihinde yaptığı "Asya'da Amerikan İlgisini tanımlama" (Defining American Interests in Asia) başlıklı konuşmasında ABD ile Çin arasında bir çatışmanın olma ihtimali olmadığını ve böyle bir gelişmenin her iki ülkenin çıkarına zarar vereceğini vurgulamıştır (McCain, 2012). 7 ile 8 Haziran 2013 tarihleri arasında ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Çin-ABD Başkanlık Toplantısında bir araya gelerek her iki tarafın tarihi geçmişlerinde, kültürlerinde, geleneklerinde, sosyal sistemlerinde ve gelişmişlik aşamalarında farklılıklara sahip olduğu; ancak her iki ülkenin aralarındaki farklılıkları ve gerginlikleri yönetmek için yeterli yeteneklerinin mevcut olduğu, ortak saygı ve kazan-kazan işbirliği çerçevesinde yeni bir model geliştirdikleri takdirde beklenen işbirliğinin gerçekleşeceği vurgusunda bulunmuştur. Bu toplantı aracılığıyla ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ilk defa resmi görüşme gerçekleştirmiştir (Weihua ve Guangjin, 2013). ABD ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine bakıldığında, ilişkiler üç aşamada gerçekleşmiştir; ilk aşama 1978 yılında Çin'in reform ve dışa açılma politikasını uygulamaya başlamasıyla ABD ve Çin arasındaki ekonomik ve 184 ticari ilişkiler hızla gelişmiştir. Çin'den ABD'ye ihraç edilen ürünler hafif sanayi malları, oyuncak ve spor malzemeleri, mobilya, makine imalatı ekipmanları iken; ABD'den ithal edilen ürünler uçak, kimyasal gübre, kereste, kağıt ve kağıt hamuru olmuştur (Office of the US Trade Representative, 2013). Bu arada, Çin'de ABD'nin doğrudan yabancı yatırımları da yavaş yavaş artmaya başlamıştır. İkinci aşama 1992 ile 2001 yılları arasında ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler yapısal değişiklikler göstermesinin yanında hızla büyümeye devam etmiştir. Sonuç olarak, ABD ile Çin arasındaki ticaret hacmi 1992 yılında yaklaşık 33 milyon doları ulaşmıştır (Clinton, 1993: 774). Çin giderek ABD'nin önemli bir ticaret ortağı olmaya başlamıştır. 1995 yılında ABD'nin altıncı büyük, 1997 yılında dördüncü büyük ticari ortağı olmuş ve 2000 yılında da dördüncü ticari ortağı olmaya devam etmesine rağmen ikili ticari ilişkiler artmaya devam etmiştir (B. Zhang, 2012: 75). İki taraf 15 yıl süren DTÖ'ye Çin'in katılımına ilişkin müzakerelerin sonuçlandırılması amacını taşıyan Çin'in DTÖ'ye üyelik anlaşmasının 1999 yılının Kasım ayında imzalanmasıyla Çin DTÖ üyesi olmuş ve böylece Çin'in DTÖ'ye üye olmasıyla günümüze kadar devam eden ekonomik ve ticari ilişkilerin üçüncü aşaması başlamıştır. DTÖ üyeliği ile Çin'in ekonomisi hızlı bir şekilde dünya ekonomisi ile entegre olmaya başlamıştır. Çin, DTÖ üyesi olmadan 1999 yılında ABD ile Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 94 milyon dolar iken, üye olmasıyla beraber 2002 yılında ikili arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 148 milyon dolara ulaşmıştır (United States Census Bureau, 2014). Çin'in DTÖ üyeliğinden kaynaklanan taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmek için çıkardığı ulusal kanunların ve yönetmeliklerin güncellenmesiyle şeffaf ve normatif hale gelinmesi yabancı yatırımların Çin piyasasına girmesini kolaylaştırmıştır. ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler sadece mal ticareti ile sınırlı olmamış; aynı zamanda hizmetleri, yatırımları, ekonomik ve teknolojik işbirliğini de kapsamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın 2009 yılında Çin'e gerçekleştirdiği resmi ziyarette, Amerikan hazine bonolarının dünyadaki en büyük müşterisinin Çin olmasından dolayı, çevresini Çin'e yatırım yapmaya teşvik etmiştir (Cohen ve Greenberg, 2009: 2). 185 Çizelge 4.2. ABD-Çin Ticaret Hacmi (Milyon Dolar) İhracat 4,806 1990 6,278 1991 7,418 1992 8,762 1993 9,281 1994 11,753 1995 11,992 1996 12,862 1997 14,241 1998 13,111 1999 16,185 2000 19,182 2001 22,127 2002 28,367 2003 34,427 2004 41,192 2005 53,673 2006 62,936 2007 69,732 2008 69,496 2009 91,911 2010 104,121 2011 110,515 2012 121,736 2013 99,603 2014 Kaynak: United States Census Bureau, 2014 İthalat 15,237 18,969 25,727 31,539 38,786 45,543 51,512 62,557 71,168 81,788 100,018 102,278 125,192 152,436 196,682 243,470 287,774 321,442 337,772 296,373 364,952 399,371 425,626 440,447 383,998 Denge -10,431 -12,691 -18,309 -22,777 -29,505 -33,789 -39,520 -49,695 -56,927 -68,677 -83,833 -83,096 -103,064 -124,068 -162,254 -202,278 -234,101 -258,506 -268,039 -226,877 -273,041 -295,249 -315,110 -318,711 -284,395 2008-2009 Küresel finansal kriz, Çin’in ekonomik ilişkilerinde ABD’nin payını arttırmasına neden olmuştur. Beijing Review magazinde, ABD’nin bugünün tek süper gücü olduğu ve Çin'in de yarının dünya gücü olacağı ifade edilmiştir (Wang, 2004). Çin'in hızlı ekonomik gelişmesi ile birlikte ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler hızla gelişmiştir. İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler neredeyse sıfırdan başlamıştır; günümüzde ABD ve Çin dünyanın en büyük ekonomileri ve ticaret ortakları halini almasıyla ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında her iki aktör birbirine karşılıklı bağımlı olmuştur. Çin; ABD'nin ikinci büyük ticaret ortağı, üçüncü büyük ihracat pazarı ve ithalat ve hazine tahvillerinin en büyük sahibinin ikinci büyük kaynağı olmuştur (Xinbo, 2013). Çin, dünyanın en büyük ekonomisi olursa, ilk defa İngilizce konuşulmayan, batılı ve demokratik olmayan bir ülke küresel ekonomi gücü olmaya hak kazanarak, tarihin de gösterdiği gibi ekonomik güç olmanın siyasi ve stratejik güç olma ihtimalini de sağlamasıyla, ekonomik güç olma özelliğinin yanına siyasi ve stratejik güç olmasını da ekleyecektir (Rudd, 2013). ABD, 1872 yılında İngiltere'yi geçtiğinden beri dünyanın en büyük küresel ekonomik performans lideri kabul edilmiştir. (Iwai, 2011). 2014 yılının IMF 186 verilerine göre, Çin satın alma gücü paritesini (SAGP) 17,6 trilyon dolara yükselterek, 17,4 trilyon dolarda kalan ABD'nin önüne geçmiştir. (IMF, 2014a). ABD, 17.4 trilyon dolarlık küresel paydaki GSYİH'si ile Çin'in 10.3 trilyon dolarlık GSYİH'sini geçerek dünya liderliğini hala Çin'e kaptırmamıştır (IMF, 2014b). Goldman Sachs tarafından 2003 yılında yayınlanan “Dreaming with BRICs: The Path to 2050" başlıklı raporda 2050 yılında dünyanın en büyük ekonomileri olarak BRICs (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerinin G6 ülkelerinin (Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD) ekonomilerinden daha güçlü konuma gelecekleri tahmininde bulunulmuştur (Wilson ve Purushothaman, 2006). Yükselen Çin ekonomisinin gelecekte ABD ekonomisi ile aynı düzeye gelebileceği öngörülmüştür. Fortune dergisinin yayınladığı dünyanın en büyük işletmelerini konu alan listesinin sıralamasının ilk onunda Çin'in üç işletmesi olarak Sinopec, State Frid ve Çin Ulusal Petrol şirketi; ABD'nin ise iki büyük işletmesi olan Wallmart ve Exxon Mobil yer almıştır (Global 500, 2013). Çin'in hızlı yükselmesi ve büyümesi, ABD ve Çin ilişkilerinde hem işbirliğinin hem de rekabetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. ABD ve Çin, küresel ekonomik ilişkilerini başarabilmek için gayri resmi G2 kurmuştur (Men ve Devuyst, 2010). Zbigniew Brzezinski; G2'nin küresel finansal kriz, iklim değişikliği, kitle imha silahlarının sınırlandırılması, İsrail-Filistin sorununun çözümü ile ilgileneceğini savunmuştur (Economy ve Segal, 2009). Niall Ferguson ve Moritz Schularick, Amerikan ve Çin ekonomilerinin bir araya gelmesinin yararını Chimerica kelimesi ile ifade etmiştir (Corradi, 2012: 59). ABD ile Çin arasındaki işbirliğinden G2 veya Chimerica yaratılacağını beklemek yanlış olacaktır, yalnızca ABD ile Çin işbirliğinin güçlendirilmesi diğer ülkelere ilham kaynağı olacaktır (Chen, 2013). İşbirliğinin gelişmesi ile kazan-kazan stratejisi ile her iki aktörde kazançlı çıkacaktır. Ekonomik ve ticari anlamda geliştirilen ilişkiler kültürel ilişkilerin ilerletilmesiyle güçlendirilmeye çalışılmıştır. Eğitim, kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde en önemli araç olarak kabul edilmiştir. Uluslararası Eğitim’in ‘Open Door (Açık Kapı)’ Raporu 2012-13 eğitim ve öğretim yılında 819 664 uluslararası öğrenciden 235 597 Çinli öğrenci, 2013-14 eğitim ve öğretim yılında 886 052 uluslararası öğrenciden 274 439 Çinli öğrenci ABD'ye okumaya gelmiştir (Open Doors Data, 2014). 2011-12 eğitim ve öğretim yılında 283 332 uluslararası öğrenciden 14 887 Amerikan öğrenci, 2012-13 eğitim ve öğretim yılında 289 408 uluslararası öğrenciden 14 413 Amerikan öğrenci Çin'i okumak için tercih etmiştir (Open Doors Data, 2014). 2014 yılı itibariyle Çin, Amerikan vatandaşlarına Çince ve Çin 187 kültürünü öğretmek için ABD'de 97 tane Konfüçyüs Enstitüsü ve 357 tane Konfüçyüs sınıfı açmıştır (Confucius Institute in America, 2014). ABD ile Çin arasındaki ilişkilerde AB'nin etkisine bakıldığında; Çin, AB'yi ABD'ye denge ve iki süper gücün hegemonyasına karşı resmi olmayan müttefik olarak görmüştür ve o amacına araç olarak kullanmaya çalışmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkiler, ABD ile Çin arasındaki ilişkilerden daha kapsamlı, derin ve stratejik boyutlara sahip olarak kabul edilmiştir. Her iki taraf; birbirinden farklı tarihi geçmişlere, kültürlere, siyasal sistemlere ve yaklaşımlara sahip olmalarının yanında ortak çıkarlara da sahip olmuştur. George Bush, ABD ve Çin arasındaki ilişkileri samimi, yapıcı ve işbirliği ağırlıklı ilişkiler olarak tanımlamıştır (Zongze, 2008). Ortak çıkarlar ABD ve Çin arasındaki ilişkileri; samimi, yapıcı ve işbirliği kurma amacını taşıyan ilişkiler haline getirmiş olmasına rağmen; her iki tarafın zaman zaman birbirlerinden tehdit algılamaları ilişkilere rekabet boyutunun da eklenmesine neden olmuştur. AB, hem Çin hem de ABD için büyük bir işbirliği ortağı olmuştur. Uluslararası sistemin istikrarının devamının, enerji kaynaklarının güvenliğinin, dünya ekonomisinin büyümesinin, nükleer silahlarının arttırılmamasının sağlanması ilişkilerinin ve işbirliğinin geliştirilmesi için tanımlanması gereken alanlar olarak kabul edilmiştir. Üçlü işbirliği sayesinde bölgesel istikrar, terörizm, istikrarsız farklı rejimler, silahların kontrolü ve silahsızlanma, küresel ekonomik istikrar, Çin'in sosyo-ekonomik dönüşümü gibi konularda çözüme ulaşılması kolaylaşacaktır (Gill, 2008). Çin'in yükselen ekonomik güç olmasının ardından siyasi bir güç olarak da uluslararası dünya düzeninde yer alması ABD'nin önümüzdeki dönemlerde de Çin'i bir tehdit ve rakip olarak görmeye devam etmesini tetikleyecek görünmüştür. Çin'in de ABD ile ilgili yanlış algılamaları Çin'i ilgilendiren uluslararası meselelerde ABD'nin üçüncü bir aktör olarak yer almasından dolayı devam edecek izlenimi vermiştir. 4.5. Afrika İle İlişkiler Çin ile Afrika arasındaki ilişkiler Çin'in diplomasisinde özel bir konumda tutulmuştur. Çin, 1949 yılında kurulmasıyla beraber tanınma sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Mao Zedong, tanınma sorununu ortadan kaldırmak için Afrika'ya yönelmeyi tercih etmiş ve 1955 yılında Bandung Konferansına katılmıştır (Womack, 2006: 169). 1955 yılındaki Bandung Konferansından sonra da Çin, Afrika’ya yardımlarını başlatmıştır 188 (Haifang, 2010). İlk olarak Çin'in Afrika'da diplomatik ilişkiler kurduğu ülke 30 Mayıs 1956 tarihinde Mısır olmuştur (Xu, 2012). Çin, Mısır'ın Süveyş Kanalındaki millileştirme tutumunu ve sömürge girişime karşı mücadelesini desteklemiştir (Larkin, 1973: 25). 1960'larda Çin'in SSCB ile ilişkilerinin kötüleşmesi, üçüncü dünya ülkeleri ile Çin'in bağlarının dengelenmesine ve kuvvetlenmesine neden olmuştur. Bunun üzerine 1964 yılında Çin gelişmekte olan ülkelere ekonomik ve teknik yardım sağlamayı amaçlayan sekiz prensibini deklare etmiştir (Watson, 2014: 137). 1963 ile 1964 yılları arasında Zhou Enlai; Mısır, Cezayir, Fas, Tunus, Gana, Mali, Gine, Sudan, Etiyopya ve Somali’yi içeren 10 Afrika ülkesine resmi ziyaret gerçekleştirmiştir (Aiping, 2014). Afrika ülkeleri ile Çin arasındaki esas ilişkiler 1971 yılında Çin'in BM'ye kabul edilmesi ile başlamıştır (Bo, 2011). 1989 yılında Tiananmen Meydanı olayları batı dünyasının Çin hükümetinin faaliyetlerini sorgulamasına, Çin'e ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosu uygulamasına neden olmuştur. Afrika ülkelerinin Çin'deki meseleden etkilenmemiş olmasının sonucunda Çin, Afrika'ya öncelik vererek eski ilişkilerine odaklanmanın gerekliliğinin farkına varmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle, Çin'in temel çıkarları; ekonomik ve ticari ilişkiler, teknoloji transferi, yatırım ve enerji gibi daha pragmatik çıkarlara dönüşmüştür. Çin, Güney-Güney işbirliğinin ilerletilmesi için oynadığı sorumlu rol ile küresel dengesizliklerin mücadelede önemli bir araç olmasını sağlamıştır. Çin Afrika'ya her zaman büyük önem vermiş ve Çin'in dış politikasının temel taşı olarak Afrika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkeler ile birliğin ve işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiğine inanarak hareket etmiştir. Çin, Afrika ülkelerine hibe şeklinde yardımlar ve destekler yaparken Batılı ülkelerin aksine ekonomik ve siyasi herhangi bir yapısal dönüşüm dayatmasında da bulunmamıştır (Anshan ve April, 2013: 98). Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in de devlet başkanı olduğunda ilk resmi ziyaretini Afrika'ya gerçekleştirmesi Afrika'nın tesadüf olarak seçilmediğini göstermiştir. Çin'in Afrika'ya yönelmesinin 5 temel nedeni olmuştur; İlk olarak Çin'in enerjiye artan bağımlılığı Afrika'ya yönelmesinin en önemli nedeni olmuştur (Ogunleye, 2011). Çin hükümetinin enerji stratejisinin temel hedefi, istikrarlı, güvenilir, uygun fiyatlı ve yeterli petrol arzını sağlamak olmuştur. Afrika; zengin enerji rezervlerine, doğal maden kaynaklarına sahip bir coğrafya olmasından dolayı Çin'in enerji stratejisinin merkezine yerleşmiştir. 2014 yılı itibariyle Afrika'nın keşfedilmiş petrol rezervleri dünyanın %7,7 oranındadır (BP Statistical Reviewof World Energy, 2014: 6). Kongo, Angola, Sudan, Cezayir, Ekvator Ginesi Çin'in enerji açısından ilişki içerisinde olduğu Afrika ülkeleri olmuştur (Jakobson ve Wood, 2012). Afrika, zengin rezervlerden 189 dolayı Ortadoğu'dan sonra Çin'in ikinci büyük ham petrol tedarikçisi haline gelmiştir (Xu ve Chung, 2014:151). Çin, Afrika ülkeleri ile ilişkileri aracılığıyla Orta Doğu petrolüne olan bağımlılığını azaltmayı hedeflemiştir. Doğal kaynaklar açısından sıkıntı yaşayan Çin, doğal kaynak zengini Afrika ülkeleriyle ilişkileri aracılığıyla hammadde sıkıntısını gidermeye çalışmıştır. Çin, petrol karşılığında Afrika ülkelerine kredi vererek petrol arzının güvenliğini de güvence altına almaya çalışmıştır. İkinci olarak, Çin Afrika'yı ciddi bir pazar ve hammadde kaynağı olarak görmüştür. Çin ile Afrika arasındaki ticaret 2000 yılında 10,5 milyar dolara, 2005 yılında 40 milyar dolara ve 2011 yılında 166 milyar dolara, 2012 yılında bu rakam 200 milyar dolara ulaşmıştır (Ighobor, 2013). Çizelge 4.3. Çin-Afrika Ticaret Hacmi (Milyar Dolar) 250 200 150 100 50 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Kaynak: State Council, "China Africa Ec. and Trade Coop. ,(2013) 2008 yılında Çin'in en büyük ticari ortakları olan Angola, Güney Afrika, Sudan, Mısır ve Nijerya ile bütün Afrika ticaretinin %62'si sağlanmıştır (Denner, 2009). 2013 yılında ikili arasındaki ticaret hacmi 210,3 milyar doları bulmuştur (Yang, 2014a). Çin Başbakanı Li Keqiang, Afrika'ya yaptığı sekiz günlük ziyaret sırasında 2020 yılına kadar Afrika ile karşılıklı ticaret hacminin 400 milyar dolara ulaşması sözü vermiştir (Ching, 2014). Çin, Afrika'dan mineral kaynaklar, ham petrol ithal etmekte, Afrika ülkeleri de Çin'den tekstil ve hazır giyim, makine, ulaşım ekipmanları, ayakkabı ithal etmiştir (Eberling, 2011: 77). Çin için bir pazar olarak Afrika'nın önemi, özellikle 2008-2009 küresel finansal krizin bir sonucu olarak anlaşılmıştır. Çin, kalkınma modelini geliştirmek ve kalitesini arttırmak için daha yoğun sermayeyi ve yüksek teknoloji sanayisini hedeflemiştir. ABD'yi geçen Çin, Afrika'nın en büyük ticaret ortağı olmuştur ve en büyük 190 ihracat hedef ülke halini almıştır. Bu ikili ticaret hacminin arttırmanın yanı sıra Çin, Afrika kıtasına yatırımlarını ve yardımlarını da yoğunlaştırmıştır. 2009 yılının sonunda 37,7 milyon dolar yabancı ülkelere yardımda bulunan Çin'in yardımlarının %46,7'si Afrika'ya gerçekleştirmiştir (Hanauer ve Morris, 2014: 36). Çin, 2010 ile 2012 yılları arasında yardımlarının %52’sini Afrika’ya yapmıştır (Ingram, 2014). 2 500'den fazla Çinli işletme, 2013 yılının sonuna kadar finans, telekomünikasyon ekipmanları, enerji, imalat ve tarımı kapsayan yatırımlar gerçekleştirmiştir (Yang, 2014a). 2013 yılında Çin Ulusal Petrol Şirketi, 30 000 teknisyen ve 140,8 milyar yuan değerlik karıyla ABD'nin Exxon Mobil ve Total gibi petrol devleri ile Afrika'da rekabet edebilir hale gelmiştir (Wei, 2014). Çin, Afrika'ya çok ihtiyaç duyulan küresel ölçekli hastane, demiryolu, okul, otoyol gibi altyapı projelerinin gerçekleşmesine yardımcı olmuştur. 2003 yılında Afrika’ya doğrudan yabancı yatırımları 491 milyon olan Çin’in 2013 yılında yatırımlarının oranı 30 kat artarak 14,7 milyara ulaşmıştır (Esposito, Tse ve Al-Sayed, 2014). 2013 yılı sonu itibariyle, 2 200 km den fazla demiryolu ve 3 500 km otoyol ile Afrika'da Çinli işletmelerin projelerinin toplam hacmi yaklaşık 400 milyar dolara ulaşmıştır (Yang, 2014a). 4 Mayıs 2014 tarihinde, Kenya gazetesi People Li Keqiang'in Afrika'ya ziyareti ile ilgili "Afrika Çin'den büyüme modelini öğrenebilir" başlıklı bir makale yayınlamıştır (Khamadi, 2014). Çin, Afrika kıtası ile ilgilenerek Afrika'nın küresel ekonomiye entegre olmasına yardım etmiştir. Afrika hükümetleri, Çin'in yabancı yatırımlarına büyük önem atfetmiştir. Çin ile Afrika ülkeleri; ticaret, sanayileşme, enerji, insan kaynakları, bilim ve teknoloji, kültürel değişimler, sağlık hizmeti, yol yapımı, medya, kamu hizmeti, hükümet dışı değişimler, çevre koruma, güvenlik ve geleneksel olmayan güvenlik alanlarında da beraber çalışmıştır (Bo, 2011). Çin'in devlet aracılığıyla yönettiği medya devlerinin sayısı Afrika'da hızla artmıştır (Hanauer ve Morris, 2014: 74). Çin, Afrika'daki yatırımları sayesinde yumuşak güç kullanarak imajının düzeleceğine ve Afrika ülkelerinin desteğini çekeceğine inanmıştır. 2014 yılında Çin Başbakanı Li Keqiang; Etiyopya'yı, Nijerya'yı, Angola'yı ve Kenya'yı içeren dört Afrika ülkesine resmi ziyarette bulunarak işbirliği anlaşmalarının imzalanmasına aracılık etmiştir (Copley ve Sy, 2014). Üçüncü olarak, uzayın kullanımı konusunda Afrika kıtası Çin'e avantajlar ve fırsatlar sağlamıştır. ABD, Rusya ve Çin dünyada uzayı kullanan üç ülke olmuştur (Odgaard, 2007: 51). Çin'de Afrika aracılığıyla uzayı kullanan ülkeler arasında yer almaya başlamıştır. Çin'in kıtada artan hakim varlığı, uzayı kullanan diğer aktörleri sınırlandırma anlamında önem kazanmıştır. Çin'in GPS sistemine rakip olarak geliştirdiği ve 2011 sonunda 191 kullanmaya başladığı küresel konumlama sistemi Beidou ile 2020 yılına kadar tüm dünya çapında hizmet vermeyi hedeflemiştir (Dai, 2013). Dördüncü olarak, Çin uluslararası politikada rekabet içinde olduğu aktör olarak gördüğü ABD'nin de kıtaya girmesini engelleme niyetinde olmuştur. ABD ve Çin, Afrika'da nüfuzlarını arttırmak için rekabete girmiştir. Bu yüzden de Xi Jinping'in devlet başkanı olur olmaz ilk resmi ziyaretini Afrika'ya gerçekleştirmesinin ve Barack Obama yönetiminin "Asya Pivot" stratejisinin birbirini takip eden benzer girişimler olması önem taşımıştır. 11 Kasım 2011 tarihinde Hillary Clinton, Foreign Policy dergisinde yazdığı “Amerika’nın Pasifik Yüzyılı” (America’s Pasific Century) başlıklı makalesinde ABD Başkanı olarak yeniden Barack Obama’nın seçilmesiyle Amerikan dış politikasının yol haritasının aslında hazır ve Orta Doğu merkezinin yarattığı yükten çıkarak Asya Pasifik merkezli olduğunun sinyalini vermiştir (Clinton, 2011). Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya verdiği önceliği Asya Pivot stratejisi ile Asya Pasifik bölgesine yönlendiren ABD, rakibini iyi tanıyarak Çin gibi yavaş ve emin adımlarla bu stratejiyi Çin'i rahatsız etmeden yürürlüğe koymayı uygun bulmuştur. ABD, Asya Pivot stratejisi ile asıl hedefinin Çin ile olan ilişkilerini iyileştirmek ve geliştirmek olduğunu ifade etmiş olmasına rağmen, Çin de Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye uygulanan çevreleme politikasının günümüzde kendisine uygulandığı düşüncesi hakim olmuştur. ABD'de Çin’i daha fazla rahatsız etmemek adına Pivot kelimesini son zamanlarda kullanmaktan kaçınarak bu strateji ile Çin'i rakip olarak görmediği imajını yaratmaya çabalamıştır (Korb, 2014). Çin, Asya Pasifik bölgesinde ABD tarafından çevrelenmesine karşılık Afrika bölgesine yönelmiş ve Afrika'da çok planlı ve ince düşünülmüş adımlar atmıştır. Afrika'ya ABD askeri güç olarak girerken, Çin Afrika'nın ekonomik ortağı olmayı tercih etmiştir. Bunun yanında son zamanlarda, BM barış gücü misyonlarına asker sağlama ve Somali kıyılarında korsanlıkla mücadele için çok uluslu deniz devriyelerine katılma ile bölgesel güvenliğe katkıda da bulunmaya başlamıştır (Keyuan, 2011). 2001 yılından beri, Çin Afrika'da barışı koruma operasyonlarına katkıda bulunmaya çalışmıştır. Böylece Çin, sadece Afrika'nın ekonomik ve ticari ortağı değil; aynı zamanda askeri anlamda da güvendiği ortağı olmayı hedefleyerek rakip olarak gördüğü ABD'nin ve AB'nin kıtaya girmesini engellemeye ve Afrika'yı tamamen nüfuzuna almaya başlamıştır. Beşinci olarak; Çin Tek Çin politikası, Tayvan, Tibet ve insan hakları konusunda BM gibi çok taraflı örgütlerin dış politika gündemlerinde Afrika ülkelerinin desteğini 192 almak istemiştir. Afrika ile olan ilişkilerinde Çin önemli siyasi hedefleri arasında Afrika ülkeleri ile Tayvan diplomatik ilişkilerinin sonlandırılması gerektiğini düşünmüştür. Afrika ülkeleri Çin'in Tek Çin politikasını desteklemiştir ve Çin'in tek yasal temsilcisi olarak Tayvan'dan ziyade Çin'i kabul ettiğini beyan etmiştir (Jakobson ve Wood, 2012). Afrika ülkeleri BM İnsan Hakları Konseyinde Çin'i desteklemek için 11 kez ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından öne sürülen Çin karşıtı önerilerin kabul edilmesini engellemiştir (C.Zhang, 2011). Afrika artık, BM’de elli dört sandalyeye sahip olmuştur (Gordon, 2014: 5). Bu sayede, BM'de Afrika'nın konumu önemli ölçüde güçlenmiştir. BM bünyesinde önemli kararların geçmesi için üçte iki çoğunluk gerekmiştir (Sievers ve Daws, 2014: 673). 1999 yılında Afrika ülkeleri arasında birlik ve dayanışmayı teşvik etmek, üye ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğünü korumak ve BM çerçevesinde uluslararası işbirliğini teşvik etmek amacıyla Afrika Birliği kurulmuştur. Afrika Birliğinin onayı olmadan BM'nin bir karar alması zor görünmüştür. Çin elli dört Afrika ülkesinin ellisi ile diplomatik ilişki kurmuş; Burkina Faso, Swaziland ile Sao Tome ve Principe olan üç Afrika ülkesi Tayvan ile diplomatik bağlarını korurken; Gambiya ne Çin'i ne de Tayvan'ı tanımıştır (Brautigam, 2008). Çin, Afrika ülkeleri ile Tayvan'ın diplomatik bağlar kurmasını engellemiş, Tayvan elli dört Afrika ülkesinden sadece üç tanesiyle diplomatik ilişkiler kurmuştur. Altıncı olarak, güvenlik açısından bakıldığında, Afrika'da Çin'in ticari çıkarlarının artan varlığı Çin de güvenlik sorunları ile ilgili endişelere yol açmıştır. Çin'in yatırımlarının ve personelinin güvenliği Afrika'daki siyasi istikrarsızlık nedeniyle tehdit altında kalmıştır. Afrika ülkeleri arasında istikrarın sağlanması, paylaşılan ekonomik ve ticari çıkarlar bağlamında öncelikli konu kabul edilmiştir. Çin'in Afrika'da askeri üsleri olmamasına rağmen bazı güvenlik endişelerinin olması Afrika ile ilişkilerini geliştirmesini ve derinleştirmesini gerekli kılmıştır. 2010 yılından beri 10 BM barış koruma görevine sağladığı 2011 askeri personelin 1 634'ü Afrika'ya gönderilmiştir (Jakobson ve Wood, 2012). BM'nin Afrika'da barışı koruma görevinde AB üyesi ülkeler ise %2'den daha az askeri personel sağlamıştır (Gowan ve Sherman, 2009). Yedinci olarak, demokratik olmayan Afrika ülkelerinde Çin modelinin deneyimlerinden yararlanılmasını istemesi, Çin'in siyasal ideolojisinin benimsenmesinin sağlanmasında dolaylı destek sunmasına vesile olmuştur. Bu vasıtayla Çin Afrika'ya güvenilir bir dost ve samimi ortak olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Çin tarafından takip edilen Afrika politikasının en önemli özelliği ekonomik ve ticari ilişkiler kurulan ülkelerin 193 içişlerine müdahale etmeme ilkesi sonucunda bu ülkelere insan hakları ve demokrasi gibi belli şartlar dayatılmamış olması olmuştur. Dışişleri Bakan Vekili Zhou Wenzhong da bu durumla ilgili ticaret ile siyasetin birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade etmiştir (Strauss, 2012: 144). Çin’in Afrika’ya sağladığı yardımlarda insan hakları ve demokrasi gibi belli şartlar dayatmamış olması, AB tarafından Çin'in demokratik olmayan Afrika ülkelerinde Çin modelini benimsetmeye çalıştığı ve Afrika'nın zengin doğal kaynaklarından yararlanmak için neokolonist olduğu yönünde en ciddi eleştiriler ile karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Çin, AB'nin bu eleştirilerini ciddiye almayarak Afrika ülkeleri ile ekonomik ve ticari ilişkilerine, yatırımlarına ve koşulsuz yardımlarına devam etmiştir. Çin’in Afrika’ya karşılıksız ve koşulsuz yardım yapması, Afrika için AB’ye göre daha önemli bir alternatif olmasını sağlamıştır. Çin, bu sayede Batı’nın Afrika üzerindeki hâkimiyetini sonlandırmaya çalışmıştır. Çin, AB'ye göre Afrika'nın yaşadığı iç güvenlik sorunlarını dikkate almayarak cesur bir şekilde yatırım yapmaya devam etmiştir. 2001 yılında Darfur olayları ve Sudan’ın kötü insan hakları siciline rağmen; Çin Ulusal Petrol Şirketi (China National Petroleum Corporation) Sudan'daki faaliyetlerini arttırarak devam ettirmiştir (Greathead, 2008). Çin Sudan’ı Darfur konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde aktif bir şekilde korumuştur (Dagne, 2010: 12). 2000 yılından beri Çin, Afrika'da iyi bir imaja sahip olmak için çalışmıştır. Afrika kıtası sık sık toplumsal huzursuzluk, şiddetli çatışmalar, askeri darbeler ve savaşlar yaşayan sorunlu bir coğrafya olmuştur. Afrika çatışmalarla başa çıkmak için uzun vadede temelde çok güçsüz olduğunu göstermiştir. 1990'lı yıllarda BM, Afrika ile ilgili %0,5 oranında ilgilenip kararlar alırken, bu oran 2011 yılında %66'ya ulaşmıştır (Boulden, 2013). Çin, kurulduğundan beri Afrika'da askeri ilişkiler yerine siyasi ve ekonomik ilişkilerde aktif olmayı tercih etmiştir. Afrika, Çin'in ekonomisini sürdürmek için mineral ve petrol gibi hammaddeleri rakipsiz elde ettiği bölge olarak temsil etmiştir. Afrika'da derin ve karmaşık değişimler yaşanmış; birçok sıkıntılara ve güçlüklere rağmen; barış, istikrar ve kalkınma yolunda ilerlemeye çabalamıştır. Afrika, Çin için riskin ve maliyetin düşük olduğu coğrafya olmuştur. Çin, Afrika ile ilişkilerini derinleştirmek için ortak saygı, iç işlerine müdahale etmeme, siyasi eşitlik, karşılıklı güven barış içinde bir arada yaşamanın beş prensibi temelinde stratejik ortaklık kurmaya çalışmıştır. Afrika ile Çin arasındaki dostluk ve işbirliği ilişkisinin güçlendirilmesi Çin dış politikasının uzun dönemli stratejisi olmuş; bu strateji de Çin'in Afrika ülkeleri açısından stratejik önem kazanmasını sağlamıştır. Çin'in Afrika politikası, stratejik amaçları çerçevesinde oluşmuştur. Çin'in 194 uzun dönemli bir Afrika politikası olması ve Afrika'nın uzun dönemli bir Çin politikası olmamasından dolayı Afrika ile Çin arası ilişkileri Çin'in uzun dönemli Afrika politikası tarafından belirlenmiştir. Böylece, 2000 yılında her üç yılda bir bakanlık düzeyinde gerçekleştirilen Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) 2006 yılında hızlandırılarak ikili ilişkilerde; ekonomik, siyasal ve toplumsal alanların tamamını kapsayan yeni bir aşamaya geçilmesini sağlamıştır (Shinn ve Eisenman, 2012: 3). Çin-Afrika İşbirliği Forumu, Afrika'da Çin'in yükselen bir diplomasi gücü olarak imajının güçlendirilmesine hizmet etmekte ve bakanlar toplantılarında Çin'in elli Afrika ülkesi ile çoklu ilişkiler kurmasına ve çoklu ilişkilerin ikili ilişkilere dönüşmesine yardımcı olmuştur. Çin-Afrika İşbirliği Forumu 5. Bakanlar Toplantısı'nda Afrika ülkelerine 20 milyar dolarlık krediler sağlanmasını içeren önlemler kabul etmiştir (Anshan ve April, 2013: 2). Bu ekonomik yardım hamleleri, Afrika ülkeleri ile Çin arasındaki stratejik ortaklık kavramına geniş katkıda bulunmuştur. Çizelge 4.4. Çin'in Afrika'ya Yumuşak Güç Uygulamaları (%) Bilimsel ve teknolojik avantaj Müzik,film ve TV İşletme kurma Demokrasi yayma Kültürü yayma 0 10 20 30 40 50 60 70 80 Kaynak: Pew Research Center, 2013 2006 yılında Çin, Afrika politikası ile ilgili Çin'in Afrika politikası başlıklı ilk Beyaz kitabını yayınlayarak yardım, ticaret ve yatırım faaliyetleri ile Afrika üzerinde nüfuz kurma niyetinin sinyallerini vermiştir (Wu, 2012). 2007 yılında Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao, Çin-Afrika İşbirliği Forumu toplantısına katılan sekiz Afrika ülkesine resmi ziyarette bulunmuştur. Bu resmi ziyaret aracılığıyla Çin'in Afrika ile ilişkilerinde önem atfettiği konular; Afrika'ya Çinli doktorların ve sağlık ekiplerinin gönderilmesiyle sağlık diplomasisi, iki taraf arasında gelişen ekonomik ve ticari ilişkiler, artan yatırım ve yardımlar, egemenliğe saygı olarak vurgulanmıştır. Afrika'da Çin nüfuz kurmak amacıyla yumuşak gücü aktif olarak kullanmıştır. Çin, Afrika'ya yumuşak güç uygulamalarını bilimsel ve teknolojik avantajını kullanma; müzik, film ve TV programları vasıtasıyla 195 popüler kültürü kullanma, Çinli işletmelerin Afrika'da sayısını arttırma, kültürünü yayma şeklinde gerçekleştirmiştir. Demokrasiyi zorla yayma konusunda AB ve ABD gibi ısrarcı olmamıştır. Çin, demokratik olmayan Afrika ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirme ve derinleştirme yolunu tercih etmiştir. Demokratik olmayan baskıcı rejimler ile işbirliği yapmaya ve istikrarsız ülkelere silah satmaya devam etmiştir. Sağlık diplomasisi kullanılarak çeşitli Afrika ülkelerine ilaç ve sağlıkla ilgili tıbbi ekipmanlar, doktorlar göndermiştir. Çin, yumuşak güç olma amacıyla 2000 ile 2009 yılları arasında toplam 2,8 milyon dolar değerinde Afrika ülkelerinin beşte üçünün 312 tane kredi borcunu hiçbir koşul aramadan silmiştir (Shinn ve Eisenmann, 2012: 156). Borç silme işlemleri Çin tarafından en çok Afrika ülkelerine yönelik gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında Afrika'da eğitim faaliyetleri Çin, 2014 yılı itibariyle Afrika ülkelerinde 38 tane Konfüçyüs Enstitüsü ve 10 tane Konfüçyüs sınıfı açarak Çincenin ve Çin kültürünün Afrika ülkelerine ulaşmasını sağlamıştır (Confucius Institutes in Africa, 2014). Böylece; Çin, Afrika'ya yönelik izlediği politikalar ile egemenlik alanını da genişletmiş olmuştur. AB ile Afrika ilişkilerine bakarsak; AB'nin temel aktörleri olarak başta İngiltere'nin ve Fransa'nın sömürgeci geçmişlerinden ve yayılmacı politikalarından ötürü Çin'den çok önceleri Afrika kıtasındaki ülkelerle ilişki kurmaya başlaması Afrika ile AB arasındaki ilişkileri şekillendiren en önemli faktör olmuştur. Çin, yardım ve destek alan ülkeden yardım ve destek sağlayan ülkeye dönüşmesiyle Afrika'nın en temel yardım ve destek sağlayan ülkesi olmuştur. Çin'in, Afrika kıtasındaki ülkelerle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkileri geliştikçe AB kıtada Çin ile rekabette geri planda kalmıştır. Afrika'da kalkınmayı teşvik etme de AB'nin ve Çin'in çabalarının ve amaçlarının ortak olmasına rağmen, kalkınmanın teşvik edilmesini sağlayan araçları farklı olmuştur. Çin her zaman kalkınma için Afrika'nın koşulsuz iyi iş ortağı olmuştur ve olacak görünmüştür. Afrika'da AB ile ilgili algılar ve Afrika'daki rolü birbiriyle uyuşmamıştır. 1992 yılından itibaren AB ve diğer ülkeler arasındaki tüm ilişkiler, insan hakları ve demokrasiye saygı ilkesine tabi tutulmuştur. Araçların farklı olması ve Çin'in Afrika'daki AB'ye göre daha fazla aktifliği AB tarafından şüphelere ve eleştirilere neden olmuştur. AB, Çin'in Afrika'daki nüfuz alanını daralttığı yönünde Çin'i eleştirmiştir. Belçika ve Fransa, doğal mineral kaynaklar üzerinde Çin'in nüfuz kurmasından endişe duymuştur (Holslag, 2006). Çin ekonomik fırsatlardan ve diplomatik destekten Afrika ile ilişkilerde faydalanırken, Çin'in diktatörler ile yakın bağlarının olması, demokratik olmayan Afrika ülkelerine yardımlar yapması ve yardımlarının şeffaflık içermemesi AB'yi rahatsız etmiştir. AB; Çin'i Myanmar, Zimbabwe 196 ve Sudan'ın baskıcı diktatör rejimleri ile işbirliği yapmakla ve istikrarsız ülkelere silah satmakla suçlamıştır. 2008 yılında Avrupa Parlamentosu, Çin hükümetinin bazı Afrika ülkelerine koşulsuz desteğinin insan haklarının ihlaline neden olduğuna vurgu yapan ve Çin hükümetini eleştiren "Çin’in Politikası ve Afrika üzerindeki etkileri Raporu" başlıklı bir karar kabul etmiştir (Herman ve Davies, 2009). Bu karara rağmen Çin, Afrika ülkelerine koşulsuz desteğine arttırarak devam etmektedir. Çin'in Afrika'daki güçlü varlığı, AB'nin Afrika ve Çin arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirmesini ve Çin ile işbirliği gerçekleştirmesini zorunlu kılmıştır. 2006 yılında Avrupa Komisyonunun yayınladığı Çin ile ilgili politika belgesi ilk kez Afrika'dan bahsetmiştir (Jakobson ve Wood, 2012). Böylece, 2006 yılı itibariyle AB Afrika ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmenin ve derinleştirmenin gerekli olduğunun farkına varmıştır. Çin'in Afrika ülkeleri ile ilişkilerini ortak saygı, iç işlerine müdahale etmeme, siyasi eşitlik, karşılıklı güven, barış içinde bir arada yaşamanın beş prensibi çerçevesinde yürütmesi AB'nin Çin'in deneyimlerini dikkate alarak Afrika ülkelerine yaklaşmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yüzden de AB, Afrika ile ilişkiler açısından Çin ile işbirliğine gereksinim duymuştur. 2008 yılının Ekim ayında Avrupa Komisyonu tarafından Afrika'da Çin'in yükselişine tepki olarak "AB, Afrika ve Çin: Üçlü Diyalog ve İşbirliğine Doğru" başlıklı bir bildiri yayınlayarak üçlü işbirliği girişiminde bulunmuştur (Commission, 2008). Afrika ile ilgili AB-Çin diyalogu; AB, Çin ve Afrika arasında üçlü bir diyaloga fırsat sağlamıştır. Afrika, AB ve Çin ortak işbirliği girişimi büyük ölçüde AB tarafından yürütülmüştür. AB, bu üçlü işbirliği için dört alan olarak barış ve güvenliğin sağlanmasını, Afrika'ya altyapı için destek olunmasını, çevre ve sürdürülebilir kalkınma yönetimini ve tarım ve gıda güvenliğinin sağlanmasını gerekli bulmuştur. 4.6. Orta Asya İle İlişkiler Orta Asya bölgesinin zengin enerji kaynaklarına sahip olması ve bölgesel ve küresel aktörlerin artan enerji ihtiyacı bölgeye ilgilerinin artmasına neden olmuştur. Çin açısından Orta Asya, zengin enerji kaynaklarına sahip olmasından ve Doğu Türkistan’ın istikrarının ve sınır güvenliğinin sağlanmasından dolayı önemli kabul edilmiştir. ABD’nin bölgedeki nüfuzunu kırmak isteyen ve tek kutuplu uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğa evrilmesi için çabalayan Çin, bölge de etkin olmaya çalışmaya 197 başlamıştır. 1996 yılında Şanghay Beşlisinin kurulmasına ve 2001 yılında Şanghay İşbirliği Örgütüne dönüşmesine bu amaçlarından aracılık etmiştir. 1997 yılında Kazakistan ile petrol anlaşması imzalayarak bölge ile ilgili enerji stratejisini ortaya koymuştur. 2006 yılında Çin ile Türkmenistan, Türkmen gazının Çin’e ihracatını öngören bir anlaşma imzalamış ve 2009 yılında Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Çin boru hattı faaliyete geçmiştir (Kramer, 2009). ŞİÖ, Çin’in bölgedeki varlığını arttırmıştır. Çin, Orta Asya ülkelerine yatırım yaparken artan enerji ihtiyacını karşılamayı ve enerji arzının güvenliğini AB açısından Orta Asya enerji kaynakları zengini istikrar ve güvenlik arayışında olan bir bölgedir. AB, Orta Asya politikasını da Çin politikasında olduğu gibi insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü üzerine inşa etmiştir. Soğuk Savaş sırasında bu bölgenin SSCB’nin hakimiyetinde bulunması AB’nin bölgeyle ilgilenmemesinin en önemli nedeni olmuştur. Bu yüzden de AB, Orta Asya bölgesinde temel normları ve değerleri olan insan haklarının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün yayılmasını teşvik etmiş, ancak bölge politikalarına ABD ve SSCB kadar aktif olarak katılmamıştır. Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından yeni Orta Asya bağımsız cumhuriyetlerinin ortaya çıkması, 2006 yılında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan krizin 2009 yılında yinelenmesi sonucunda AB, Orta Asya politikasını güncellemiştir. Orta Asya’ya ilişkin yeni stratejisini “AB ve Orta Asya: Yeni Bir Ortaklık Stratejisi” başlığı altında yayınladığı bir belge ile ortaya koymuştur (European Council, 2007). AB’nin Rusya’ya bağımlılığını azaltacak enerji rezervlerine Orta Asya ülkeleri sahiptir. Ortaklık ve İşbirliği Antlaşmaları, Bağımsız Devletler Topluluğu'na Teknik Yardım (TACIS), Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaşım Koridoru (TRACECA), Avrupa Devlet arası Petrol ve Gaz Ulaşımı Projesi (INOGATE) ile bölgeyle aktif olarak ilgilenmeye başlamıştır (Raszewski, 2010). Bu projeler ile AB, Rusya’yı devre dışında bırakmıştır. AB üyesi ülkeler içinde Orta Asya politikalarına öncelik veren ülke Almanya olmuştur. AB dönem başkanı Almanya iken AB’nin Orta Asya politikası oluşturulmuştur. Almanya’nın Orta Asya ile ilgilenmesinin ilk nedeni, artan enerji ihtiyacı olmuştur. Bölgede bulunan Alman azınlık da diğer bir neden olarak Orta Asya’nın Almanya açısından stratejik önemini arttırmıştır. AB ve Çin, Orta Asya ile ilgili çıkarlarında öncelikleri farklılıklar göstermektedir. Çin’in AB’ye göre bölgede uzun dönemli çıkarları mevcuttur. AB’nin bölge ile ilgili jeostratejik çıkarlarının olmayışı Çin’in AB’den tehdit algılamamasına neden olmuştur. AB’nin gelecekte Orta Asya’daki konumu hakkında fikir sahibi olmak AB bölgeye yeni 198 dahil olan aktör olduğundan zor görünmüştür. Bölgeye yeni bir aktör olarak dahil olan AB ile Çin’in işbirliğini geliştirmeleri Çin’in bölge çıkarlarına hizmet edecektir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi bölgede ABD’nin ve AB’nin ilgilendiği meseleler olmuştur. Çin, AB’nin ABD'ye bu meselelerde daha şeffaf olduğunu düşünmektedir. Her iki aktöründe rahatsızlık duydukları uyuşturucu kaçakçılığı, terörizm ile mücadele konularında beraber işbirliği yapmaları mümkündür. 4.6.1. Şanghay İşbirliği Örgütü İle İlişkiler 26 Nisan 1996 tarihinde Çin ile SSCB arasındaki sınır sorunlarının çözülmesi ve sınır bölgelerindeki güven arttırıcı önlemlerin tartışılması için bir forum olarak planlanan Şanghay Beşlisi; Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay’da kurulmuştur (Gill, 2007: 37). 15 Haziran 2001 tarihinde Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan olmak üzere altı üye ülkenin katılımıyla 1996 tarihli Şanghay Beşlisinin yerini Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) almıştır (Hu, 2005). Afganistan, Moğolistan, İran, Hindistan, Pakistan olmak üzere beş gözlemci; Belarus, Sri Lanka ve Türkiye diyalog ortakları olarak kabul edilmiştir (Lansford, 2014: 1724). Şanghay Beşlisinin yerini Şanghay İşbirliği Örgütünün almasıyla, Rusya ve Çin arasındaki artan güvenlik işbirliğinin kurumsallaşmış halini yansıtan; Avrupa, Yakın Doğu, Orta Asya ve Güney Doğu Asya'daki ülkelerden oluşan, siyasi, askeri, ekonomik, enerji ve kültür alanlarındaki işbirliğini düzenleyen, NATO'yu dengeleme amacını taşıyan Batılı olmayan güvenlik ile ilgili bölgesel bir örgüt ortaya çıkmıştır (Gill, 2007: 42). Rusya ve Çin; ŞİÖ'nün baş aktörleri olarak kabul edilmiştir. Bu iki baş aktör aynı zamanda ŞİÖ çatısı altında Orta Asya'da birbirlerini kontrol etme imkanına sahip olmuştur. İki ülkenin Orta Asya bölgesindeki işbirliği zemini ŞİÖ aracılığıyla sembolize edilmiştir. Çin, Orta Asya ülkeleri tarafından Doğu Türkistan'a yapılan desteklerin engellenmesini sağlamıştır. Çin, Doğu Türkistan bağımsızlık hareketinin Orta Asya ülkeleri ile ilişkisini ŞİÖ altında kontrol etme fırsatını değerlendirmiştir. ŞİÖ aracılığıyla Rusya ve Çin, stratejik ve ekonomik olarak yakınlaşmıştır. Çin'in ve Rusya'nın üyeliği ŞİÖ'nün Orta Asya, aynı zamanda bir Avrasya örgütü olarak kabul edilmesine hizmet etmiştir. Çin, ŞİÖ'yü ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmek için işbirliği aracı olarak görürken; Rusya askeri ve güvenlik işbirliği aracı olarak kabul etmiştir. Rusya, Çin'e silah ve askeri ekipman satışında bulunarak askeri modernleşmesine katkıda da bulunmaktadır. Çin için bölgesel işbirliği ve çok taraflı güvenlik mekanizmalarının ve özellikle ŞİÖ'nün önemi ABD liderliğindeki 199 güvenlik işbirliğine karşı bir örgüt imkanı sağlamasından kaynaklanmıştır. Bu arada Rusya ve Çin bölgesel alanda uzun yıllardır süren sınır anlaşmazlıklarını ŞİÖ çatısı altında çözmüştür. Bu yüzden de son yıllarda tek kutuplu sistemden ve ABD'nin politikalarından rahatsız olan iki aktör arasındaki ilişkilerde ivme kazanmıştır. ŞİÖ, Orta Asya üzerinden ABD 'nin ve müttefiklerinin bölgede hâkimiyetini engelleme amacını taşımıştır. Bu durum da örgütün geleceği hakkında şüphelerin artmasına neden olmuştur. Çin, çok taraflı ilişkilerde aktif ve yapıcı bir rol oynamayı tercih ederek ŞİÖ'nün işlevselliğini önemsemiştir. Çin iyi komşuluk politikası çerçevesinde bölgedeki komşu ülkelerle bölgesel bütünleşmeyi ve işbirliğini sağlamak için ŞİÖ'yü aktif bir şekilde kullanmıştır. Çin ve Rusya, Orta Asya'nın siyasi ve ekonomik ilişkileri ile ilgili ulusal politikaları üzerinde müdahaleci şartları dayatmamış olmaları, ŞİÖ'nün rolünü AB'ye göre Çin için güçlendirmiştir (Kivimaki, 2009). Bunun yanında ŞİÖ üyesi olan Çin, AB yerine ŞİÖ'yü ve Rusya'yı tercih etme gibi bir strateji izlememiştir. Her iki uluslararası örgüt birbirinin alternatifi veya rakibi değildir. Batı’da Avrupa ile ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda AB çatısı altında bir bütünleşmeye giderken Doğu’da ŞİÖ aracılığıyla Orta Asya yapılanması ile bütünleşmeye başlamıştır. ŞİÖ, AB için yeni bir fırsat alanı yaratmıştır. Çin'in hızlı gelişmesi, AB için büyük fırsatlar olarak kabul edildiğinden AB, Çin'in üyesi olduğu ŞİÖ'ye fırsatlar gözüyle bakmıştır. AB'nin ŞİÖ'ye bakışını şekillendiren dört temel faktör olmuştur; Birincisi; Ekonomik ve ticari nedenler AB’nin ŞİÖ’ye bakışını etkileyen en önemli faktör olmuştur. ŞİÖ, Orta Asya'nın ekonomik gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Orta Asya'da Rusya ve Çin hâkimiyetini sağlamak için bir yol olmuştur. Orta Asya hem AB'nin hem de Rusya'nın ve Çin'in pragmatik çıkarlarının olduğu önemli bir bölge olarak kabul edilmiştir. Orta Asya coğrafyası hızla büyüyen Çin ekonomisi için önemli bir pazar niteliği taşımıştır. Çin, bölgeye ABD'nin girmesini engelleyerek bölgenin süper gücü olmayı hedeflemiştir. AB, Orta Asya'da çıkarlarını yerine getirmek için iyi bağlantılar oluşturmak için çalışmıştır. AB bölgenin istikrarsız bir şekilde gelişmesini, barış ve istikrarının bozulmasını istememiştir. AB ile ŞİÖ arasındaki güçlü ilişkilerin kurulması; AB'nin Orta Asya'da ve Avrasya'da hareket serbestisini kolaylaştırarak ticaret ve yatırım fırsatlarının artmasını sağlayacaktır. AB'nin ŞİÖ ile güçlü ilişkiler kurmasını sağlayacak ülke Çin, merkez ülke olarak kabul edilmiştir. AB tarafından, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi, ŞİÖ ile ilişkilerin geliştirilmesinin aracı olarak görülmüştür. Bu yüzden de AB, ŞİÖ ile ilişkilerini geliştirmek ve derinleştirmek için Çin'e özel önem atfetmesi gerektiğinin farkına varmıştır. 200 İkincisi, ŞİÖ'nün enerji konuları ile ilgilenen, enerji açısından zengin rezervlere sahip Orta Asya ülkelerinin üye olduğu, enerji çeşitliliği açısından Avrasya ve Orta Asya bölgelerine hakim olan bölgesel bir örgüt olması ve AB'nin enerji işbirliğini içermemesi AB'yi ŞİÖ ve ŞİÖ üyesi ülkeler ile işbirliği ilişkisi kurmaya zorlamıştır (Kivimaki, 2009). ŞİÖ üyesi ülkeler, bölgesel enerji sorunlarını sonlandırabilecek potansiyele ve etkinliğe sahip olması AB açısından ŞİÖ'yü cazip hale getirmiştir. AB'nin bölgede enerji ihtiyacının artması ŞİÖ ile işbirliği yapmasını gerekli kılmıştır. Enerji konularında, AB ve Çin de en büyük enerji tüketiciler olarak, enerji çeşitliliği açısından kaynak olarak Orta Asya'yı görmüştür. AB ve Çin açısından ŞİÖ üye ve gözlemci ülkeleri, geniş bir pazar olma özelliği taşımaktadırlar. ŞİÖ aracılığıyla Çin, ekonomisi hızla geliştikçe artan enerji bağımlılığını gidermek için Orta Asya enerji kaynaklarına ulaşmayı hedeflemiştir. Mevcut süreçte, AB ile ilişkilerini ikincil plana atmadan Çin'in Orta Asya'daki çıkarlarını korumaya devam edeceği görülmektedir. AB'nin de artan enerji bağımlılığından dolayı yakın gelecekte enerji anlamında AB ve Çin arasındaki ilişkilerde Orta Asya bölgesi için enerji için mücadelenin ve rekabetin ortaya çıkması muhtemel görünmüştür. AB ve Çin enerji güvenliği arzını içeren stratejik projeler geliştirerek artan enerji bağımlılıklarını en aza indirmek için beraber çalışabildikleri takdirde her iki tarafta bu işbirliğinden karlı çıkacaktır. Üçüncüsü, ŞİÖ'nün önemi Orta Asya üyelerinden daha çok, Rusya'nın ve Çin'in örgütün en büyük iki üyesi olmasından kaynaklanmıştır. AB, ŞİÖ ile ilişkilerini geliştirerek örgütün en büyük iki üyesi olan hem Rusya hem de Çin ile ilişkilerini geliştirme fırsatını yakalamıştır. AB, Çin ile ilişkiler geliştirerek ŞİÖ aracılığıyla Rusya'ya da ulaşma imkanını elde etmiştir. Rusya ve Çin sadece ŞİÖ için değil, aynı zamanda AB için de önem taşımıştır. Çin için ŞİÖ, Çin'in barışçıl yükselişini devam ettirebilmek ve Orta Asya’daki ekonomik ve güvenlik çıkarları gerçekleştirmek için bir araç olarak kabul edilmiştir. Rusya; Orta Asya'da, Avrasya'da Çin ve diğerlerinin etkisini dengeleme rolünü sürdürmek için bir araç olarak ŞİÖ'yü görmüştür. ŞİÖ'nün güvenlik meselelerinin ötesinde ekonomik ve siyasi meseleler ile ilgilenmeye başlaması AB'nin dikkatini çekmiştir. Batı'da özellikle daha muhafazakar çevrelerin açıklamalarında da görülebileceği gibi ŞİÖ'nün kurulması Çin ile Rusya arasındaki güçlü işbirliği korkusunun yeniden canlanmasına neden olmuştur (Brookes, 2005). Rusya ve Çin; Orta Asya'da ve Avrasya'da AB’yi rakip olarak görmediğinden; AB bölgede Çin ile Rusya arasındaki işbirliği fikrinden endişe etmemiştir. Örgüt içindeki Rusya'nın ve Çin'in bölgedeki etkinliğini gelecekte de sürdürmesi muhtemel 201 olduğundan, AB'nin bu iki aktörle bağlantılarını ciddiye alması gerekmektedir. ŞİÖ de, AB’ye göre yeni bir örgüt olduğundan AB ile işbirliği vasıtasıyla Batı toplumuna kendisini anlatma fırsatını yakalamıştır. Dördüncüsü, ŞİÖ birçok AB üyesi ülke için önemli olan güvenlik sorunlarını çözmeyi amaçlamıştır. Her iki uluslararası örgüt, terörizmle mücadelede ortak çıkarlar doğrultusunda ortak amaçları ve araçları savunmuştur. ŞİÖ üyesi ülkeler, aktif olarak bölgesel ve uluslararası terörizm karşıtı kampanyalarda yer almıştır (X.Song, 2013). 2006 yılından itibaren ŞİÖ üyelerinin topraklarında bölgesel anti-terör biriminin öncülüğünde tatbikatlar düzenlenmiştir. ŞİÖ, bölgede istikrara önem verilmesi gerektiğini savunarak barışı koruma görevini yerine getirmeye yönelik barış misyonu adı altında askerî tatbikat yapılmasını teşvik etmiştir. ŞİÖ, bu askeri tatbikatla ABD ve AB karşısında yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkmıştır. Buna karşılık ŞİÖ, NATO benzeri bir örgüt olmadığından; ABD'nin ve NATO'nun karşısına bir kutup olarak çıkma potansiyeline sahip olmadığını da göstermiştir. Bunun yanında BRICs ve APEC oluşumları çerçevesinde Rusya ve Çin ilişkilerini pekiştirmeye devam etmektedir. AB ve ŞİÖ, terörizm ile mücadelenin yanında bölgenin istikrarının sağlanması için uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili de işbirliği yapılmasıyla ilgilenmektedir. ŞİÖ'nün AB'nin çok taraflılığını ve çok kutupluluğunu vurgulamak için önemli bir kanal olduğu düşünülmüş olmasına rağmen, AB ile ŞİÖ arasında resmi bir ilişki kurulamamıştır (Renard, 2013). 2004 yılında Çin'de ŞİÖ'nün genel sekreteri Zhang Deguang ve Dışişleri Yüksek Temsilcisi Javier Solana görüşmüştür (Zongwei, 2004). ŞİÖ, AB'nin bölgeselleşme anlamındaki deneyimlerinden yararlanma imkanını yakalayarak örnek almıştır. AB Konseyi, kriz bölgelerindeki çatışmaları çözmek amacıyla çeşitli kriz bölgelerine AB özel temsilcilerini Amsterdam Antlaşmasının 18.maddesi kapsamında görevlendirmiştir (Cameron, 2007: 50). 28 Temmuz 2005 tarihinde AB; Jan Kubis'i AB Orta Asya özel temsilcisi olarak birliğin bölgede daha aktif bir rol oynaması amacıyla görevlendirmiş olmasına rağmen, bu görevle Jan Kubis ŞİÖ ile AB arasındaki ilişkileri derinleştirme konusunda başarıya ulaşamamıştır (Youngs, 2009: 104). AB, ŞİÖ'yü ortak olarak değil, muhatap olarak kabul etmiştir. AB ile ŞİÖ arasında günümüze kadar ortak bir diyalog başlatılamamıştır. Ortak bir diyalogun başlatılması girişimi, iki uluslararası örgütün birbirini daha iyi anlaması ve ilişkilerin geliştirilmesinin sağlanması için gerekli görülmektedir. Bu sayede her iki aktörde kazan-kazan çerçevesinde işbirliği geliştirmiş 202 olacaktır. Çin ve Rusya olmak üzere, bölge dışı güç olarak AB, ŞİÖ üyesi ülkeler ile ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının tüketimindeki artış, bu alanda uluslararası rekabeti arttırmıştır. ŞİÖ üyesi ülkelerde bu alandaki uluslararası rekabet karşısında sadece tek bir güç ile ilişkilerini geliştirmek yerine bölge dışındaki AB ile de ilişkilerin geliştirilerek rekabetin canlı tutulmasını sağlamayı amaçlamıştır. Sonuç olarak, dinamik uluslararası dünya düzeninde radikal değişiklikler ve gelişmeler olmadığı sürece, AB'nin ve Çin'in ŞİÖ ve ŞİÖ üyesi ülkeler ile mevcut politikaları devam edecek görünmektedir. 203 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Avrupa ve Çin iki eski medeniyettir. Tarihsel açıdan Avrupa-Çin, AET-Çin, AT-Çin ilişkileri AB-Çin ilişkilerini yönlendirmiştir. 1500'lü yıllarda Avrupa ile başlayan Çin ilişkileri AB ve Çin olarak iki aktörün yakınlaşmasıyla yeni dönemde de devam etmiştir. Uluslararası dünya düzeninde meydana gelen radikal değişiklikler ve gelişmeler zamanın ruhunu yakalamak zorunda kalan Avrupa'nın ve Çin'in ilişkilerini şekillendirmiştir. 1500'lü yıllarda Cizvit rahiplerinin Hristiyanlığı yaymak için Çin'e seyahat etmeleri sırasında Avrupa'dan daha huzurlu ve barışçıl bir ülke olarak Çin'i görmeleri ve mektuplar, kitaplar aracılığıyla Avrupalı düşünürlere Çin'i anlatmaları sayesinde Avrupa; Çin ile tanışmıştır. Çin'in ekonomik zenginliği Avrupa'nın dikkatini çekmiş ve Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler kurma fırsatı yakalamaya çalışmıştır. 1517 yılında Portekiz Kralının Çin'e elçi göndermesiyle Avrupa ile Çin arasında ekonomik ve ticari ilişkiler başlamıştır. Çin'in ipek, kâğıt, barut, gümüş, pusula, matbaa, çay, yüksek kaliteli porselenler ve dökme demir araçları gibi mallarını Avrupa'ya ithal etmesi Avrupa'nın Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin gelişmesini sağlamıştır. Avrupa’nın Çin ile ilişkilerini geliştirmesi sonucunda Avrupa, Çin deneyimleri sayesinde ilerleme kaydetmiştir. 19. yüzyıla kadar Avrupa, Çin'in deneyimlerinden yararlanmıştır. 19. yüzyıl ile beraber Çin'in ekonomik güç olma potansiyeli Avrupa'ya geçmiştir. Avrupa'nın afyon ticareti karşılığında çay, ipek, porselen gibi değerli Çin mallarını ucuza satın almaya başlamasıyla Çin yarı sömürge haline gelmiştir. Çin’in afyon ticaretini ve kullanımını yasaklamasıyla Avrupa ile Çin arasındaki ticaret dengesi bozulmuş Afyon Savaşları çıkmıştır. I. Afyon ve II. Afyon Savaşı yenilgisinden sonra imzalanan Nanjing Barış Antlaşması ve Pekin Antlaşmasının sonucunda Çin, Avrupa'ya imtiyazlar bağlamında bağımlı hale gelmiş ve Avrupa Çin üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuz kurmayı başarmıştır. 19. yüzyılın ortasından 20. yüzyılın ortalarına kadar süren savaşlardan dolayı Avrupa ve Çin arasında diplomatik ilişkiler kurulamamış, AET ile Çin arasındaki resmi ilişkiler 1975 yılında başlamıştır. Avrupa'nın Çin üzerinde kurduğu ekonomik ve siyasi nüfuzun baskısı, Çin'de 1899 yılında Boxer ayaklanması olarak bilinen Hristiyan Çinlilere ve yabancı misyonerlere saldırıların başlamasına neden olmuştur. Avrupa ülkelerinin, Çin ile Boxer Protokolünü imzalamasıyla ayaklanma sona erdirilmiştir. 1911 yılında Qing hanedanlığının devrilmesinin ardından cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle 2132 yıllık Çin monarşisi de sona ermiştir. Çin 204 cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olan Sun Yat Sen, 1921 yılında Milliyetçi Partiyi; Mao Zedong Çin Komünist Partisini bu dönemde faaliyete geçirmiştir. Milliyetçi Partinin kurucusu Sun Yat Sen'in ölümünün ardından Milliyetçi Partinin başına Chiang Kai Shek'in geçmesiyle beraber Komünist Parti ile anlaşmazlıklar artmıştır. 1931 yılında Japonya'nın Mançurya'yı işgal etmesi ve 1939 yılında İkinci Dünya savaşının çıkmasıyla Komünistler ve Milliyetçiler aralarındaki anlaşmazlıklara ara vererek işbirliği yapmıştır. İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle ertelenen Komünistler ve Milliyetçiler arasındaki anlaşmazlık, Çin'de iç savaşın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Halk Kurtuluş Ordusunun 31 Ocak 1949 tarihinde Pekin’i ve Şanghay'ı ele geçirmesiyle iç savaş sona ermiş ardından 1 Ekim 1949 tarihinde de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edilmiştir. Mao Zedong cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. İkinci Dünya Savaşının sonucunda büyük kayıplar yaşayan Avrupa, Belçika'nın, Federal Almanya Cumhuriyetinin, Fransa'nın, İtalya'nın, Lüksemburg'un ve Hollanda'nın öncülüğünde yeniden güçlenme ve bir araya gelme amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu 1951 tarihli Paris Antlaşması'yla, Avrupa Ekonomik Topluluğunu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu 1957 tarihli Roma Antlaşmalarıyla kurmuştur. İkinci Dünya savaşı sonrasında değişen uluslararası dünya düzeni, Asya'da Çin Halk Cumhuriyetinin kurulmasına ve Avrupa'da tarihi düşmanlıklarının AB çatısı altında bir araya gelmesine sahne olmuştur. Bu dönemde SSCB'nin Avrupa politikası, ABD'nin ve SSCB'nin Çin ile ilişkileri, Çin'in SSCB ve Asyalı komşuları ile ilişki kurma isteği ve Avrupa'nın Çin'deki etkisinin az olması Avrupa ile ilişki kurma fikrinin uzak ve ikincil planda kalmasıyla Çin'in Avrupa'yı uzak ikincil hedefi olarak görmesine ve dış politikasında Avrupa'ya öncelik vermemesine neden olmuştur. Avrupa ile Çin arasındaki coğrafi uzaklık, ticaret ve birbirlerinin öncelikle yanlış algılamaları AET ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasını engel olmuştur. Soğuk Savaşın Asya'ya doğru genişlemesi ve şiddetlenmesi, Avrupa'nın ve Çin'in dış politikasını, AET ile Çin arasındaki ilişkilerini şekillendirmeye zorlamıştır. İngiltere'nin 1950 yılında Çin’i tanıyan ilk Batı Avrupa ülkesi olarak AET ile Çin ilişkilerinin başlamasının ilk adımı atılmış olmuştur. Uluslararası anlamda AET üyeleri ile ilişkiler kurmaya başlayan Çin, ulusal anlamda 1958 yılında Batının ekonomik anlamda rakibi olabilmek maksadıyla sanayideki gelişmeleri hızlandırmayı amaçlayan Büyük İleri Atılım (İleriye Doğru) hareketini tasarlamış, ancak bu hareket beklenildiği gibi ilerlemenin tam aksine ekonominin gerilemesine sebep olmuştur. Büyük İleri Atılım Hareketinin başarısızlığından sonra 1966 205 yılında Proletaryanın Büyük Kültür Devrimi ilan edilmiştir. Kültür Devrimi de beklenildiği gibi başarılı olamamış ve ülkenin 10 yıllık iç karışıklık dönemine girmesine neden olmuştur. Ulusal anlamda Çin’in Batı ile rakip olabilmesini sağlamayı amaçlanan Büyük İleri Atılım Hareketinin ve Kültür Devriminin yarattığı olumsuz etkiler Çin'i AET ile yakın ilişkiler kurmaya teşvik etmiştir. Özellikle ekonomik ve ticari bağlar kurma isteği; ilişkilerin yakınlaşmasını sağlayan önemli bir unsur olmuştur. Çin, AET ile yakın bağlar kurmaya çalışırken; dinamik temeller üzerine kurulmuş olan AET, bu özelliği çerçevesinde sürekli gelişmeye açık olarak değişen ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuştur. 1967 tarihinde yürürlüğe giren Birleşme (Füzyon) Antlaşması ile her üç topluluk olan AKÇT, AET, AAET; Avrupa Topluluğu adı altında tek bir çatı altında birleşmiştir. Soğuk Savaşın şiddetinin azalmasıyla ABD'nin ve AET'nin Çin ile diplomatik ilişkiler kurmamış olmasının, aralarında anlaşmazlıklar çıkan Çin'in ve SSCB'nin yakınlaşmaya başlama ihtimali 1971 yılında Çin'in Tayvan yerine BM üyeliğinin BM üyesi ülkelerin oylamasıyla kabul edilmesine ve Tayvan'ın üyelikten çekilmeye zorlanmasına neden olmuştur. ABD Başkanı Richard Nixon ile Çin Cumhurbaşkanı Mao Zeodong, 1972 yılında Nixon'ın Çin'i ziyareti ile görüşmüştür. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler bu ziyaret ile beraber normalleşme sürecine girmiştir. ABD ile Çin arasında ilişkilerin normalleşme sürecine girmesiyle beraber Çin, SSCB hegemonyasına karşı gelebilecek tek müttefikin Avrupa olduğunu göz önünde bulundurarak, AT üyesi ülkeler ile diplomatik bağlar kurmaya çabalamış ve kurulan bağlar diplomatik ilişkileri arttırmıştır. 1975 yılında AT Komisyonu Başkan Yardımcı Christopher Soames'in Çin'e resmi ziyareti ile AT ile Çin arasında diplomatik ilişkiler resmen kurulmuştur. 1978 yılında AT ile Çin arasında ilk anlaşma Ticaret ile ilgili Anlaşmanın, 1979 yılında tekstil ticareti ile ilgili ilk Anlaşmanın ve 1985 yılında da AT-Çin Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Antlaşmasının imzalanmasıyla AT ile diplomatik ilişkilerin başlamasının ardından ikili arasında ekonomik ilişkiler hız kazanmış; Çin, 1978 yılından itibaren dünyadan izole olarak gelişemeyeceğini anlayarak Dört Modernleşme adını verdiği reform ve açık kapı politikasını uygulamaya koymuştur. AT ile ilişkilerinde ekonomik ve ticari anlaşmaların imzalanarak Çin'in hem Doğu hem de Batı Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesinin ardından 1989 yılında Çin'de öğrencilerin, aydınların ve işçilerin de katıldığı Tiananmen Meydanı olaylarında Çin'in protestoları sert bir şekilde bastırması ile AT hem ekonomik yaptırımlar hem de silah ambargosu uygulama kararı almış, bu kararlarda ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB'nin dağılması, tek süper güç olarak ABD'nin ortaya 206 çıkmasıyla uluslararası dünya düzeninin değişmesi dinamik yapıdaki AT'nin değişime ve uluslararası konjonktüre ayak uydurması gereğini ortaya çıkarmış ve AB Antlaşması olarak da bilinen Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle beraber AT, AB halini almıştır. AB halini alan topluluk, Çin ile ilişkilerinin düzeltilmesi amacıyla ekonomik yaptırımları kaldırmıştır. Silah ambargosu ise günümüze kadar kaldırılmamış, AB ile Çin arasındaki güvenlik ve askeri ilişkilerin önemli anlaşmazlık meselelerinden biri olmaya devam etmiştir. AB'nin Çin'e silah ambargosu kararında ambargonun kapsamının yer almaması AB üyesi ülkeleri öldürücü silahlar ve öldürücü olmayan silahlar ayrımı yapmaya ve insan haklarının gerekçe gösterilerek alınan ambargonun silah satışı yapılırken insan hakları ihlallerinde kullanılmamasına özen göstermelerini sağlamıştır. AB üyesi ülkelerde silah ambargosunun kaldırılmasının uygun olup olmadığını savunanlar olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. ABD, Japonya, Güney Kore, Çin'in AB tarafından satılan silahlar ile modernize edilmiş bir ordusu olmasını tasvip etmediğinden tamamen karşı çıkmıştır. Özellikle ABD, Asya Pasifik bölgesinde kendisine rakip ve tehdit olarak güçlü, ordusu modernize olmuş bir Çin görmek istemediği gibi, Tayvan'ın Çin tarafından tehdit edilmesini kabul etmemiştir. Çin'in askeri harcamalarını arttırma ve ordusunu modernleştirme isteği silah ihtiyacını Rusya'dan ve İsrail'den karşılamasına ve Çin'e uygulanan silah ambargosu kararının aslında AB'nin Çin gibi bir silah pazarını kaçırmasına neden olmuştur. Çin, günümüze kadar uygulanan silah ambargosunun kaldırılması yönünde kampanyalar, lobi faaliyetleri yürütmesine ve AB üyesi ülkeleri tek tek harekete geçirmeyi denemesine rağmen başarılı olamamıştır. Silah ambargosunun kaldırılmamasına rağmen günümüze kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilere zarar verecek güce sahip bir izlenim ortaya çıkmamıştır. Silah ambargosunun kaldırılmasının gerekliliği AB-Çin zirvelerinde vurgulanmış olmasına rağmen, henüz kaldırılma girişimde bulunulmamıştır. Çin'in insan hakları ile ilgili başarılı girişimlerde bulunmadığı sürece Tiananmen Meydanında yaşanan insan hakları ihlalleri gerekçesiyle alınan ambargo kararı Çin'in ödül algılaması ihtimalinden dolayı kaldırılmayacak görünmektedir. Gelecekte AB ile Çin arasındaki ilişkilere silah ambargosunun kaldırılma kararının bir türlü alınamamasının uzun dönemli olarak zarar vermesi beklenmemiştir. Ambargonun devamı beklenildiği gibi Çin'e değil AB'ye daha çok zarar vermektedir. AB'nin silah ambargosunu kaldırarak Çin'e silah satışına başlaması, en azından Çin'in sahip olduğu askeri modernizasyonu bilmesi açısından önem taşımaktadır. Bunun yanında Çin, muazzam önemli bir pazardır; AB uyguladığı silah ambargosu kararıyla bu muazzam silah pazarını kaçırmaktadır. Çin, Rusya'dan ve İsrail'den silah ithal etmeye devam etmekte, askeri modernleşmesini bu iki 207 aktör üzerinden gerçekleştirmektedir. Silah ambargosunun kaldırılması Rusya'dan ve İsrail'den Avrupa silah piyasasının rekabetini kullanarak daha düşük fiyattan silah satın alabilmesini sağlayacaktır. Tayvan, Güney Kore, Japonya ve ABD ambargonun kaldırılmasından en rahatsızlık duyacak ülkeler olarak Çin'in AB'den silah satın almaya başlamasıyla bu ülkelerde silahlanmalarına hız verecek; bu nedenle Doğu Asya'da silahlanma yarışı hız kazanmaya başlamış olacaktır. Çin, silah ambargosunun kaldırılmamasını ABD’ye bağlı bir mesele olarak gördüğünden silah ambargosunun kaldırılma sürecinde ABD ile Çin arasındaki ilişkiler kuvvetlendirilmeye çalışılmalıdır. Çin, AB’nin silah ambargosunu kaldırması beklentisini ABD ile ilişkilerini iyileştirerek ve Tayvan meselesinde ABD'yi ikna ederek kazanabilecek görünmüştür. ABD’nin Çin’den beklentisi, Tayvan’a askeri baskı uygulamayı sonlandırarak çok kutuplu uluslararası dünya düzeninin ve çok taraflı uluslararası örgütlerin sorumlu ve yapıcı üyesi olarak hareket etmesi olmuştur. Çin de, uluslararası toplumun ve örgütlerin sorumlu üyesi olduğunu barışçıl yükselişi ile gösterme çabasını, ABD’nin duyduğu endişeleri gidermek maksadıyla arttırmalıdır. Bunun yanında; ABD, AB ve Çin silah ambargosu meselesine odaklanarak ilişkilerini belirlemekten kaçınmalıdır. AB, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesinde 1996 yılından itibaren AB-Çin Zirveleri ve 1998 yılından itibaren diyalogların rol oynaması sağlanmıştır. Böylece ilişkiler kurumsal bir boyut kazanmıştır. Her iki taraf arasındaki en yüksek kurumsal düzenlemeler olan ABÇin zirveleri ile ilişkiler geliştirilmeye ve derinleştirilmeye odaklanılmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkiler siyasi diyalog, ekonomik ve sektörel diyalog ve insandan insana diyaloga olmak üzere üç dayanak üzerine inşa edilmiştir. AB ve Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde üç temel dayanak olarak, AB-Çin Zirvelerinin yanı sıra; 2008 yılından beri Yüksek Düzey Ekonomik ve Ticaret Diyalogu ve 2010 yılından beri Yüksek Düzey Stratejik Diyalogu ve 2012 yılından itibaren de Yüksek Düzey İnsandan insana diyalog gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu süreç küresel ekonomi ve uluslararası ilişkiler için önemli etkilere sahip olarak iki önemli aktör olan Soğuk Savaş sonrasında AB'nin ve Çin'in ilişkilerinin gelişmesini ve derinleşmesini sağlamasının yanında AB'nin ve Çin'in uluslararası çok kutuplu dünya düzeninde rol oynayan iki önemli aktör olarak ortaya çıkmalarına yardımcı olmuştur. Çin'in ekonomik güç olarak hızla yükselmesi AB için hem fırsat hem rekabet ortamı yaratmıştır. Çin'in ekonomik ve endüstriyel olarak büyümesi küresel sahnede özellikle AB için bir cazibe merkezi haline gelmesine vesile olmuştur. Avrupa entegrasyonunun hızla gelişmesi ve temel dış politika konularında yakınlaşmayı 208 sağlayan meselelerin artması ikili ilişkilerin kısa dönemli sorunlarla karşı karşıya kalınmasına rağmen, hızla gelişmesine katkıda bulunmuştur. Yakın gelecekte de AB ve Çin arasındaki ilişkilerde inişlerin ve çıkışların olması muhtemel olmasına rağmen, ilişkilerdeki ekonomik ve ticari dinamizmin, birbirlerini tamamlayan bağların ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin bulunması sorunların kısa dönemde çözülmesine imkan sağlayacaktır. AB ile Çin arasındaki ilişkiler geliştikçe ve derinleştikçe, AB'nin Çin politikasının gündeminde yeni politika alanları ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesinden beri AB ile Çin arasındaki ilişkiler gelişerek ilerlemektedir. İlişkiler o dönemden günümüze kadar sadece kısa dönemli 1993-1994 yıllarında Fransa'nın Tayvan'a silah temin etmesi, 1996 yılında Alman Federal Meclisinin (Bundestag) Çin'i Tibet meselesinden dolayı kınaması gibi aralıklı krizlerle karşı karşıya kalmış ve bu kısa dönemli krizlerden olumsuz etkilenmiştir. Diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1975 yılından günümüze kadar AB ile Çin arasındaki ilişkilerine bakıldığında kısa aralıklı krizlerle karşı karşıya kalınmıştır. AB’nin kuruluş antlaşmalarının da öngördüğü değer verdiği normlar çerçevesinde normatif bir güç olarak Çin üzerinde çok etkili olmaması AB ve Çin arasındaki işbirliğinin gelişmesinde engellerin artmasına neden olmuştur. AB ile Çin arasındaki anlaşmazlık ve Çin'in hassas olduğu meseleleri piyasa ekonomi statüsü, antidamping uygulamaları, fikri mülkiyet hakları, Çin'e karşı uygulanan silah ambargosu, Dalai Lama olarak kabul edilmiştir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, Tayvan, Doğu Türkistan, enerji, çevre, iklim değişikliği meseleleri AB ile Çin arasında ilişkilerde anlaşmazlık yaratan meseleler olmamıştır. 2001 yılında Çin'in DTÖ üyesi olması ile 1978 yılında Çin'de Dört Modernleşme adı altında başlatılan reform süreci başarılı bir ivme kazanmış, Çin ekonomik güç olarak ortaya çıkmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik ve ticari ilişkilere öncelik verilmiş olması, ilişkilerde birincil olarak ticari ve ekonomik sorunlardan kaynaklanan anlaşmazlıkların ilişkilere zarar vermesine neden olmuştur. AB'nin Çin'e piyasa ekonomisi statüsü tanımamış olması ve Çin'in anti-damping önlemlerinin kolay hedefi olması, AB ile Çin arasındaki önemli anlaşmazlık meselelerinden biri olmuştur. DTÖ Antlaşmasının gereği olarak, 2016 yılında kendiliğinden piyasa ekonomi statüsü tanınacak olmasına rağmen, Avro bölgesi borç krizinde Çin AB'ye destek olmasının karşılığında piyasa ekonomi statüsünün tanınmasının 2016 yılından daha önceye çekilmesi için çabalamıştır. Çin'in ekonomik krizdeki AB'ye destek olma çabaları sonuçsuz kalmıştır. Çin'e piyasa ekonomi statüsünün tanınmamasıyla AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri 209 sorunlara açık hale getirmiştir. 2005 yılında AB ile Çin arasında yaşanan tekstil krizi ve 2012 yılında yaşanan güneş panelleri krizi Çin'in anti-damping önlemlerinin kolay hedefi olduğunun ve piyasa ekonomisine geçememiş olmasının iki önemli kanıtı olan gelişme olmuştur. AB, Çin'e piyasa ekonomisi statüsünü tanırsa, AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerinde yaşanılan anlaşmazlıklar, AB’nin Çin mallarına karşı uyguladığı ayrımcı anti damping uygulamaları son bulacak ve AB’ye Çin malları çok daha kolaylıkla girebilecektir. Piyasa ekonomisinin tanınmaması, AB ile Çin arasındaki ilişkilerde ciddi hasarlara yol açmaktadır. Özellikle güneş enerjisi panelleri krizinde görüldüğü üzere sopa veya havuç yaklaşımı benimseyen Çin, Avrupa'ya ihraç ettiği güneş panellerine antidamping soruşturması başlatılmasının akabinde misilleme olarak şarap ithalatına antidamping soruşturması başlatmıştır. Çin'in AB'ye ihraç ettiği güneş enerjisi panellerinin fiyatı konusunda anlaşılmasının ardından Çin'in AB'den ithal ettiği şaraplar konusunda da anlaşmaya varılmıştır. Karşılıklı bağımlılık çerçevesinde güneş enerjisi panelleri krizinde pazarlık gücü en fazla olan Çin, krizle beraber en fazla yük altına giren AB'nin anlaşmaya varmasını sağlamıştır. AB, Çin'e piyasa ekonomisi statüsünü tanırsa, AB ile Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerinde yaşanılan sorunlar, AB’nin Çin mallarına karşı uyguladığı ayrımcı anti-damping uygulamaları son bulacaktır. AB’nin Çin’den gelen mallara antidamping soruşturması yapması zorlaşacaktır. AB’ye Çin malları Çin'in uyguladığı fiyatlar ile çok daha kolay girebilecektir. Çin, kısa dönemde piyasa ekonomisi olmayan ülke statüsünü piyasa ekonomisine sahip olan ülke statüsüne çevirmek için çalışmalıdır. Düşük profilli duruşunu değiştirerek aktif bir DTÖ üyesi olduğunu AB'ye ve ABD'ye kanıtlamalıdır. Yakın gelecekte ekonomik ve ticari ilişkilerindeki yakalanan dinamik ivmenin sürekliliği için AB ile Çin ihracat odaklı strateji takip etmeye devam etmelidir. AB'nin önceliği Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme hedefi doğrultusunda Çin’in DTÖ üyeliğinden kaynaklanan taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesini teşvik etmek olmalıdır. AB ve Çin arasındaki ikili ekonomik ve ticari sorunları işbirliği yoluyla çözmeleri, dünya için önemli bir ilham kaynağı olacaktır. 2001 yılında Çin'in DTÖ üyesi olmasıyla Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Antlaşmasının (TRIPS) hükümlerine uyum sağlamak maksadıyla ulusal yasalarında düzenlemelere gitmiştir. AB, DTÖ'nün ticari kurallarının getirdiği sorumluluklar kapsamında Çin'in fikri mülkiyet haklarına uymasını beklemiştir. Fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili Çin ulusal yasalarında düzenlemelere gitmiş olmasına rağmen Çin'de denetim sürecinin yavaş işlemesinden ve kısmen açık olmasından 210 dolayı beklenilen uyumu gösterememiştir. Çin’in temel inançlarından olan Konfüçyüs felsefesinin ve Çin kültürünün, kopyanın ve taklidin kötü olmadığını hatta zarif bir suç olarak savunmasının da Çin'in fikri mülkiyet haklarındaki düzenlemelerde başarılı olmamasının nedeni olarak görülmesini sağlamıştır. İlaçlar, otomobiller, elektronikler, telekomünikasyon ekipmanları, yazılımlar, işitsel ve görsel ürünler Çin'deki Avrupa işletmelerinin ve Avrupa yatırımlarının ürün ve marka sahteciliği ve korsanlığı faaliyetlerinden zarar gördüğü ürünler olmuştur. 2014 yılının sonlarında Çin'de bir otomobil fuarında 62 bin dolar değerindeki Range Rover Evoque modelini Çin'in taklit edip benzerini 22 bin dolara satması İngiliz markasının üretici firmasının fikri mülkiyet hakkının ihlali anlamında mağdur olmasına neden olmuştur. AB'nin önceliği Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme hedefi doğrultusunda Çin’in DTÖ üyeliğinden kaynaklanan fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili taahhütlerini ve sorumluluklarını yerine getirmesini teşvik etmek olmalıdır. AB ve Çin arasındaki fikri mülkiyet hakları ile ilgili işbirliği her iki taraftaki işletmelere avantajlar sağlayacaktır. Uluslararası kamuoyunda oluşan Çin malları ile ilgili algılar değişecek ve Çin mallarına duyulan güvensizlik ortadan kalkacaktır. Malların sahte ve fiyatının ucuz olmasının Avrupa ülkelerine ve çok uluslu işletmelere verdiği zarar son bulacaktır. Ürünün orijinalini satın aldığı için hiçbir tüketici kendisini kandırılmış hissetmeyecektir. Bu sayede Çin pazarı ticaretin ve yatırımın teşvik edildiği daha adil ve daha açık bir pazar haline gelecektir. Çin, ulusal ve uluslararası rekabet gücünü arttıracaktır. Ar-Ge ve tasarım ürünleri Çin pazarında daha çok yer almaya başlayacaktır. Yerel Çin markaları küresel piyasalarda lider konuma ulaşacaktır. Çin'de çalışan ucuz işgücü emeğinin hakkını almaya başlayacaktır. Çin, AB'nin deneyimlerinden AB'nin makroekonomik yönetim modelleri ışığında altyapı gücünü şekillendirirken yararlanabilecektir. Çinli işletmeler, denizaşırı piyasalarda yatırımlarını korumayı Avrupalı işletmelerden öğrenecektir. Çin, coğrafik olarak Avrupa'ya çok uzak ve çok zayıf bir ülke olarak görülmüştür. AB, Çin'i batı tarzı uluslararası dünya düzenine bağlamak için büyüyen güç olan Çin ile her alanda ilgilenilmesi gerektiğinin farkına varmıştır. AB ile Çin arasındaki siyasi ilişkilerde insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meseleleri, AB ile Çin arasındaki ilişkilerini ilgilendiren fakat ilişkileri etkilemeyen meseleler olarak kabul edilmiştir. Çin'in insan haklarını AB'den farklı yorumlaması ve AB'ye göre medeni ve siyasi haklar yerine ekonomik, sosyal ve kültürel hakları öncelikli dikkate alması BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini onaylamamasına yol açmıştır. AB üyesi ülkeler 211 arasında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında uyum eksikliklerinin yaşanması,Çin'in insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulmasını teşvik etmelerini etkilemiştir. AB, Çinli vatandaşların medeni ve siyasi haklarını geliştirmek için Çin'in BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini onaylamamasına ve Çin'in insan haklarına saygı duymasına yardımcı olmaya çabalamıştır. AB, Çin'in insan haklarını geliştirmesine yardım etmeye devam etmelidir. AB ve Çin, ortak saygı, ortak anlayış ve ortak güven çerçevesinde ilişkilerini stratejik ortaklık temelli yürüttükleri takdirde insan haklarına bakışlarındaki farklılıklarını ve farklı algılamalarını tolere edebileceklerdir. Uzun dönemde ikili ilişkiler ve kuvvetli bağlar kuruldukça ve geliştikçe, aradaki farklılıklarda ve yanlış anlamalarda azalacaktır. Böylece, insan hakları meselesi de kendiliğinden yanlış anlamalarında ve algılamalarında ortadan kalkmasıyla kısa dönemli anlaşmazlıklarına neden olan mesele olmaktan çıkabilecektir. Bunun yanında yakın dönemde AB, batı tarzı demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına saygıyı kabul eden Çin ile ilişkilerinin pekişeceğine inanmıştır, ancak Çin'in hızlı ekonomik gelişmesi, AB üyesi ülkelerin iflas etme ile karşı karşıya kalmaları sonucunu ortaya çıkaran Avro bölgesi borç krizi; Çin'e insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü bakımından baskı yapılmasına engel olmuştur. AB-Çin zirvelerinde insan hakları, hukukun üstünlüğü ifadeleri son zamanlarda değerini kaybettiği gibi, demokrasi yaklaşımı zirvelerde hiç yer almamıştır. Bu yüzden de insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü meseleleri AB ile Çin ilişkileri arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyecek boyuta ulaşmamıştır. AB, Çin ile ikili ilişkilerini öncelikle ekonomik ve ticari anlamda ilerletmeye devam ettikçe, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilişkileri etkileyecek şekilde önem kazanmayacaktır. İkili ilişkilerde insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ikincil önemli meseleler olmaya devam edecek görünmektedir. Bu durumda ikili ilişkilere zarar verecek boyuta gelecek izlenimi vermemiştir. AB ve Çin arasındaki siyasi ilişkilerinde egemenlik kavramı adı altında Tayvan Tibet ve Doğu Türkistan meseleleri de gündemde yer almıştır. Tayvan meselesi, AB'nin Doğu Asya'da pragmatik çıkarlara sahip olmamasından dolayı Tek Çin politikasını kabul ederek ele aldığı bir mesele olmuştur. AB, Çin hatta ABD Tayvan meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi ve Tayvan körfezinde statükonun devam etmesinin sağlanması şeklinde çözülmesini gerektiğini düşünmüştür. Çin, yumuşak karnı olan Tayvan meselesinde AB'nin Tek Çin politikasını desteklemesinden yeterince memnun olmuştur. Çin'in Tayvan'ı yumuşak karnı olarak görmesinin nedeni Tayvan'ın bağımsızlığı hak olarak kazanması 212 demek, Çin'in ulusal bütünleşmesini tamamlayamaması ve Tayvan'ın bağımsızlığının emsali sonucunda bağımsızlık isteklerinin Tibet'e ve Doğu Türkistan'a sıçramasını beraberinde getirecek olması demektir. Bu duruma rağmen, ABD'nin Tayvan meselesinde AB'nin sahip olmadığı çıkarlara sahip olması Tayvan meselesini yakından takip etmesine neden olmuştur. Çin'in en büyük rahatsızlığı ABD'nin Tayvan bağımsızlığını desteklemesi olmuştur. 2008 yılından beri Tayvan ile Çin arasındaki ilişkiler ekonomik ve siyasi anlamda ilerlemeye başlamış olsa bile Çin, ABD'nin Tayvan kartını kullanmaktan vazgeçmeyeceğine inanmıştır. Tayvan’ın Çin ile ilişkilerini geliştirmesi ABD ve Tayvan arasındaki ilişkilerini etkisizleştirmektedir. ABD, Tayvan kartını kullanmaya devam edecektir, ancak Tayvan meselesi yüzünden bölgedeki gerilimi arttıracak ve dengeleri altüst edecek bir yaklaşım sergilemekten kaçınmaktadır. Özellikle silah ambargosunun kaldırılması meselesinde Tayvan'ı AB'den Çin'e karşı koz olarak kullanmaya teşvik etmiştir. ABD'nin Tayvan meselesinden dolayı AB'nin Çin'e silah ambargosunu kaldırmasına karşı olması ve bu nedenle AB'nin silah ambargosunu kaldırmadığına dair izlenimi Çin'i AB ile ilişkileri bağlamında rahatsız etmiştir. Bunun yanında; Tayvan meselesine Tek Çin politikasını kabul ederek AB'nin yaklaşımını devam ettirmesi Çin açısından AB ile ilişkilerde önemli varsayılmıştır. AB üyesi ülkelerin ara ara Çin'in Tek Çin politikasını desteklediklerini belirtmelerine rağmen, Tayvan'a silah satışında bulunmaları Çin'i kızdırmış ve sopa yaklaşımı çerçevesinde üye ülkelerle ilişkilerini şekillendirmesine neden olmuştur. Çin'in misillemesi ile karşı karşıya kalan üye ülkeler Tek Çin politikasını desteklediklerini yinelemek zorunda kalmıştır. Tayvan meselesinde Tek Çin politikası temel alınan AB yaklaşımı ilişkilerde yapıcı bir rol oynamaktadır. Yakın gelecekte de yapıcı bir rol oynamaya devam edecektir. Bunun yanında 2008 yılından beri Tayvan ile Çin arasında gelişen ilişkiler bu şekilde devam ederse, Tayvan Hong Kong ve Macau gibi Çin ile tek ülke iki sistem modeliyle birleşecek görünmüştür. Böylece ABD, Çin'e karşı kullandığı Tayvan kartını kaybedecektir. AB'nin uyguladığı silah ambargosunun kaldırılmasında ABD'nin muhalefeti sona ermek zorunda kalacaktır. Tayvan meselesinde yakın zamanda dengeleri alt üst edecek köklü bir değişiklik mümkün görünmemektedir. Tibet meselesi Tayvan meselesinin aksine ilişkilerde anlaşmazlık yaratan bir mesele olmuştur. Tibet'in ruhani lideri Dalai Lama'nın siyasi bir lider gibi Avrupalı liderlerle görüşmesi Çin'i rahatsız etmiş, AB ile ilişkilerini bu görüşmeler yönlendirmiştir. Çin, Nicolas Sarkozy’nin Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile Polonya'da görüşme 213 planlamasına tepki olarak o dönemde Fransa Avrupa Konseyi başkanı olduğundan Fransa'nın Dalai Lama ile resmi görüşmesini AB'nin Dalai Lama ile resmi görüşmesi olarak algılamasından dolayı AB-Çin Zirvesini iptal etmiştir. Çin Başbakanı Wen Jiabao, çıktığı Avrupa gezi programına Fransa'yı dahil etmemiştir. 2008 yılında İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile İngiltere'nin Çin ile ilişkilerinin etkilenmemesi için Dalai Lama ile görüşmenin Downing Sokak 10 numara dışında gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. Çin, Avrupalı liderlerin Dalai Lama ile görüşmesiyle Tibet'in bağımsızlık ve ordu için destek görmeyeceğini bilmesine rağmen; bu hassas meselede kontrolün AB'nin elinde değil, kendi elinde olmasını ve ilişkilerde kendisine karşı koz olarak kullanılmamasını istemiştir. AB, Tek Çin politikasını desteklediğinden Tibet'in bağımsızlığını desteklemediği açıktır, ama Dalai Lama'yı ilişkilerde koz olarak kullanmaya devam etmesi Çin açısından rahatsızlık vermektedir. Çin de sopa yaklaşımı çerçevesinde AB-Çin zirvelerini, yüksek düzey toplantıları, üye ülkeler nezdinde ihaleleri, anlaşmaları, liderlerin ziyaretlerini iptal ederek karşı atakta bulunmaktadır. AB üyesi ülkeler Tibet meselesinin çözümü için Tibet kültürüne, diline, dinine ve kimliğine tam saygılı yapıcı bir çözümün bulunmasının uygun olduğunu düşünmektedir. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin itici gücü Tibet meselesinin içinde yer aldığı siyasi ilişkiler olmamıştır, ilişkilerin asıl itici gücü ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. Ekonomik ve ticari ilişkilerin olumsuz etkilenmesini istemeyen AB üyesi ülkeler Tibet meselesinde Çin'i kızdırmaktan kaçınmıştır. AB üyesi ülkeler ekonomik ve ticari ilişkiler bağlamında Çin'in ekonomik süper gücünden yararlanmayı hedefledikçe, Tibet meselesinin Çin ile ilişkilerini uzun dönemli olumsuz etkileyen bir mesele olarak ortaya çıkması beklenmemektedir. İki aktör arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkileri hassas meseleler ile ilgili anlaşmazlıkların yumuşamasına ve kısa dönemli olmasına yardım etmiştir. AB ve Çin, dünyadaki çevre kirliliğine neden olan iki sorumlu aktör olarak ortak işbirliği yapılmasının zorunluluğunun farkına vararak hareket etmiştir. Çin, iklim değişikliği ve çevre kirliliği meselelerinde küresel bir tehdit olarak algılanmıştır. Bu yüzden de Çin, gittikçe artan neden olduğu istikrarsızlık kaygısıyla iklim değişikliğinden kaynaklanan sorunları çözmek istemiştir. Çin'in bu kaygıları AB'nin çevre ve enerji politikalarına uyumluluk göstermiştir. Uluslararası toplum tarafından duyarlı bir çevre lideri olarak görülen AB, çevre politikalarında başarılı bir ilerleme kaydetmiştir. AB, Çin'in teknoloji alanındaki yeterliliğini ve toplumsal duyarlılık bilincini geliştirmek için Çin ile işbirliği yaparak Çin'e yardımcı olmaya çalışmıştır. Çin de, AB'nin deneyimleri 214 sayesinde ilerleme kaydetmeye başlamıştır. AB'nin hedefi, kısa dönemli ekonomik politikalar yerine uzun dönemli altyapı ve sanayi korumacılığı politikalarına Çin'i entegre etmek olmuştur. Çin yakın gelecekte de kömür kullanmaya devam ederek en fazla karbondioksit salınımını gerçekleştirmeye devam edecek görünmüştür. AB'nin karbondioksit salınımının tutumunu sağlayan teknolojiye sahip olması, bu teknolojinin ticari anlamda henüz kanıtlanmamış olmasına rağmen, AB ile Çin işbirliği için AB'nin bu teknolojiyi sağlamak için çaba sarf etmesi çevre konusunda ne kadar hassasiyete sahip olduğunu da ortaya çıkaracaktır. AB'nin hedefi, uzun dönemli çevre ve enerji politikaları oluşturmak ve stratejik ortağı olarak gördüğü Çin'i bu politikalara entegre etmek olmuştur. Artan enerji ihtiyacı ve kaynaklara sürekli ve güvenli ulaşma kaygıları AB'nin ve Çin’in enerji arzının güvenliği endişelerini arttırmıştır. Enerji ve çevre meseleleri birbirleriyle ilişkili olduğundan AB-Çin Çevre Politikaları Diyalogu ve AB-Çin Enerji Diyalogu birbirleri ile bağlantılı olarak yürütülmüştür. Enerji arzı güvenliği ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili enerji politikalarında ortak çıkarlara rağmen, enerji meselesine farklı bakış açılarından dolayı AB ile Çin arasındaki işbirliği yeterince gelişmiş düzeyde olamamıştır. Özellikle Çin, enerji meselesinde çevre kirliliği, iklim değişikliği konularına ikincil derecede önem vermiştir. Enerji bakımından artan bağımlılık üretici ve transit ülkeler ile ilişkilerin giderek önem kazanmasına neden olmuştur ve böylece; dış ve güvenlik sorunlarına enerji verimliliğini ve enerji arzının güvenliğini hedefleyen enerji politikaları dahil edilmiştir. AB ile Çin arasındaki enerji ortaklığı vizyonunun, kısa ve orta dönemde somut başarılar sağlaması olası görülmemiştir. İki aktör arasında önemli bir enerji ithalatı veya ihracatı ilişkisi olmamasına rağmen, dünyadaki önemli enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeler açısından rekabet içine girmişlerdir. Ortadoğu ve Afrika bölgeleri, AB'yi ve Çin'i enerji anlamında rakip olarak karşı karşıya getirmiştir. Uzun dönemde AB, Çin ile ikili düzeyde müzakere edilecek somut projelere ve özellikle tüketiciler arasında, enerji politikasında uluslararası işbirliğinin temel kavramlarını inceleyerek odaklanırsa, AB ve Çin arasındaki enerji işbirliğinin başarılı olma ihtimali artacak görünmüştür. Bunun yanında AB ve Çin enerji politika yaklaşımları açısından görüş farklılıklarını kabul ederlerse enerji alanında işbirliğini gelişmiş düzeye taşıyacaklardır. AB'nin ve Çin'in Uluslararası Enerji Ajansı da dahil olmak üzere, enerji ve çevre meselelerinde gerçekten işbirliği yapmak istiyorlarsa bilgi paylaşımını ve şeffaflığı arttırmaları gerekmektedir. AB ve Çin arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerinde yakalanan uyum iklim değişikliği ve enerji alanlarında da yakalandığı takdirde uzun dönemli enerji ve çevre işbirliğinden söz edilebilecektir. Bu durumda her iki tarafta aktif 215 olarak işbirliğini geliştirme çabası içerisinde olmalıdır. Enerji ve çevre ile ilgili ikili ve uluslararası düzeyde işbirliğinin geliştirilmesi ve devamının sağlanması çabası, AB'nin ve Çin'in inandırıcılığını, istekliliğini ve kapasitesini test edecektir. Tahminler gelecekte AB'nin ve Çin'in enerji kaynaklarına ithalat bakımından bağımlılığının önemli ölçüde artacağını göstermiştir. Çin, Uluslararası Enerji ajansının çalışmalarına katılmasına rağmen, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının (OECD) ve Uluslararası Enerji ajansının tam üyesi olduğunda küresel enerji yönetimine de katılmış olacaktır. Çin'in tam üyeliğinin AB'nin ve Çin'in enerji işbirliğinin gelişmesine doğrudan olumlu katkısı olacaktır. Enerji işbirliğinin sağlanması, çevre ve iklim değişikliği meselelerinde de işbirliğinin sağlanmasını teşvik edecektir. AB ile Çin arasındaki ilişkiler iki yaklaşım çerçevesinde ilerlemiştir. Liberal yaklaşım çok net göstermiştir ki; AB ve Çin ticari ve ekonomik ilişkileri ve yatırımları geliştirerek ortak çıkarları paylaşmıştır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerin temeli öncelikle ekonomik ve ticari dinamikliliğe dayanmıştır. Dünyanın ikinci büyük ticari ilişkisine sahip olan AB ile Çin her alandan önce, ekonomik açıdan ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek ile ilgilenmiştir. AB ve Çin arasında öncelikli olarak ekonomik ve ticari anlamda başlayan ilişkiler; siyasi, askeri ve güvenlik, kültürel olarak çeşitlenmiş, son on yıl içinde de stratejik ortaklık boyutu kazanarak önemli ölçüde gelişmiş ve derinleşmiştir. 2010 yılından itibaren Avrupa'nın karşı karşıya kaldığı avro bölgesi borç kriziyle beraber iki aktör arasında siyasi ve ekonomik karşılıklı bağımlılığın arttığı yeni bir dönemin ortaya çıktığına dair değerlendirmeler yapılmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkilerinin son on yılda hızlanarak ilerlemesine iki aktör arasında artan ekonomik karşılıklı bağımlılığa bağlanmaktadır. AB ile Çin arasındaki siyasi ilişkilerde egemenlik, insan hakları, demokrasi, Tayvan, Tibet, Doğu Türkistan; askeri ve güvenlik ilişkilerinde silah ambargosu meseleleri dışında AB ve Çin ortak bir dil bulmuştur. Yakın ekonomik ve ticari bağların dinamikliği, ilişkilerin belkemiği olmuştur. Ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesiyle, her alanda ilişkiler kurulmuş ve ilerlemiştir. İlişkiler kazan-kazan işbirliği çerçevesinde ilerlemiştir. Değişen ve gelişen uluslararası dünya düzeni AB ve Çin arasında ilişkilerin kurulması gereksinimini ortaya çıkarmıştır. AB ve Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık çerçevesinde ilerlemiştir. AB’nin ve Çin’in ilişkilere duydukları hassasiyetleri aynı olmakla birlikte, ilişkilerde ortaya çıkması muhtemel olumsuz gelişmelerden etkilenme dereceleri aynı olmamıştır. Her iki tarafın olumsuz gelişmeleri çözme amacıyla gerçekleştirdikleri görüşmeler sırasında pazarlık güçleri birbirinden farklılık nitelik 216 taşımıştır. Çin, AB'ye göre daha az bağımlıdır. İlişkilerin gerginleşme durumuna karşı AB, Çin'e oranla daha az savunmazdır. AB'nin ve Çin'in gücünün değerlendirilmesi ekonomik gücün kaynaklarına göre değil, karşılıklı bağımlılıktaki savunmasızlık derecesine göre ölçülmelidir. AB, özellikle avro bölgesindeki borç kriziyle iflas etmenin eşiğine gelmiş, Çin'in desteğine ihtiyaç duymuştur. Çin'in bu sayede küresel etkinliği artmıştır. Burada AB'nin Çin'e tamamen bir bağımlılığı söz konusu değildir. Çin'de ekonomisinin avro borç krizinden olumsuz etkilenmesinden dolayı AB'ye yardımı tercih etmiştir. Kısaca AB ve Çin arasındaki ilişkiler her iki aktörün olumsuzluklardan etkilenme dereceleri ve pazarlık güçleri birbirlerine göre daha az farklılık gösterdiğinden karşılılık bağımlılık içermektedir. AB ile Çin ilişkilerinde benimsenen ikinci yaklaşım olan idealist yaklaşım göstermiştir ki; ikili ilişkilerin başarılı olmasını sağlamak amacıyla taraflar karşılıklı olarak birbirlerini anlamaya ve tanımaya ihtiyaç duymuştur. Yanlış anlamalar ve algılamalar, ilişkilerin kurulmasını ve gidişatını etkilemiştir. Yıllar boyunca, AB ve Çin ortak anlayışının oluşturulabilmesi için bazı önlemler almıştır. Çin yumuşak gücünü geliştirerek AB ile benzerliklerini bulmaya çalışmış, bu doğrultuda ilişkilerini yönlendirmiş ve ilişkilerini benzerlikler üzerine inşa etmeyi hedeflemiştir. Çin yumuşak güç anlayışı ile uluslararası ortamda etkileyiciliğini arttırmayı ve tanıtımını düzeltmeyi amaçlamıştır. 2008 Olimpiyatlarında başarılı performansı ile yumuşak gücünü geliştirme fırsatını yakalayan Çin, 2010 yılında yapılan dünyanın kültür ve eğitim açısından en önemli fuarı olan Şanghay Expo'da 73 milyon ziyaretçiye ev sahipliği ile uluslararası imajını pekiştirmiştir. Eğitim, turizm, bilim, teknoloji ve yenilik araştırmaları ve çalışmaları AB ile Çin arasındaki kültür ilişkilerinde önemli kamu diplomasi araçlarından olmuştur. Yakın gelecekte de karşılıklı yürütülen projelerin sayısı artacaktır. Çin; Almanya, İngiltere ve Fransa'nın deneyimlerinden yararlanarak ulusal dilini olarak Çinceyi ve Çin kültürünü tanıtmak amacıyla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Konfüçyüs Enstitüleri adıyla kar gütmeyen kamu kurumlarının açılmasını teşvik etmiştir. AB ve Çin arasındaki bilimsel ve teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi, marka ve ürün korsan ve sahteciliğinden eleştirilen Çin'in özgünleşerek fikri mülkiyet haklarının korunmasını; bilimsel ve teknolojik gelişmeye açık olan Çin'in Avrupa modelini benimsemesini, Avrupa ekolünde Çinli öğrencilerin ve Çin ekolünde Avrupalı öğrencilerin yetişmesini, Çinli bilim adamlarının ve araştırmacılarının becerilerini ve bakış açılarını derinleştirmesini, bilimsel ve teknolojik anlamda her iki tarafın birbirlerinin gelişmelerini teşvik etmelerini, AB açısından kendisini daha iyi anlayabilecek kendisine benzer bir aktör yaratmasını, AB'nin Asya ve Çin 217 pazarında Çin sayesinde aktif olmasını, Çin gibi bilimsel ve teknolojik işbirliğine açık olan bir ülkenin AB'nin başka bir rakibine kaptırılmamasını, Çin'in daha çok kendine güvenen bir aktör olmasını sağlayacaktır. Kısacası AB'nin hedefi ejderhayı disipline etmek olmuştur. Çin, kurumsal olarak AB ile ilişkilerden daha çok AB'nin karar almadaki belirsizliğinden dolayı AB üyesi ülkelerle iki taraflı işbirliğini geliştirmeye odaklanmıştır. Çin, stratejik çıkarları doğrultusunda üye ülkelerin ayrı ayrı farklılıklarını kullanarak ve aynı zamanda AB üyesi ülkeler arasındaki rekabetten yararlanarak ilişkilerini geliştirmiştir. Çin, AB üyesi ülkeler arasında farklı derecede önemlere sahip olmuştur. Almanya, İngiltere, Fransa açısından sahip olduğu önem ve değere Polonya'nın, Malta'nın ve Yunanistan'ın veya diğer AB üyesi ülkelerin gözünde sahip olamamıştır. Belçika, Avusturya, Estonya, Lüksemburg, Litvanya ve Letonya; Çin üzerinde önemli çıkarlara sahip olmamıştır. Çin de, AB'nin üç büyük üyesi ülke olarak kabul edilen Almanya, İngiltere, Fransa ile ikili ilişkilerini geliştirmeye kurumsal olan AB ile ilişkilerini geliştirmeye göre daha çok önem atfetmiştir. AB'nin üç büyük ülkesi olan Almanya, İngiltere, Fransa Çin politikasının tanımlanmasında çok büyük rol oynamıştır. Almanya, İngiltere, Fransa ile Çin'in ilişkilerini geliştirmesi dolaylı olarak AB ile ilişkilerinin ilerlemesine yardımcı olmuştur. Almanya ve Çin arasındaki ilişkilere bakıldığında; ekonomik ve ticari işbirliği, ilişkilerin bel kemiği olarak kabul edilmiştir. Almanya ile ekonomik ve ticari ilişkiler geliştikçe, ilişkiler her yönden dinamizm kazanmıştır. Çin büyük bir pazar, Almanya'da sermaye ve teknoloji kaynağı olarak imalat üstünlüğüne sahip olması iki aktörü birbirine yakınlaştırmıştır. Çin'in büyüme hızının son yıllarda biraz yavaşlaması Avrupalı ülkeleri tedirgin ederken, Almanya'nın Çin ekonomisine duyduğu güveni Çin ile ihracatını arttırarak göstermiştir. Almanya, Çin ile sürdürülebilir stratejik ortaklığa verilen önemin bu sayede altını çizmiştir. Almanya ekonomik ve ticari ilişkilerin ötesinde Çin ile güçlü ilişkiler kurmak için her alanda ilişkilerde işbirliğine ağırlık vermiştir. İşbirliğine ağırlık verirken Çin'in hassas olduğu ve yumuşak karnı olan meselelerde temkinli davranmayı tercih etmiştir. Bu durumda ilişkilerde çok kısa süreli anlaşmazlıkların yaşanmasına, anlaşmazlıklar sonrasında ilişkilerinin hemen yeniden canlanmasına olanak sağlamıştır. Almanya, Çin'e göre daha az savunmazdır. İlişkilerde ortaya çıkan herhangi bir gerginlik anında Almanya Çin'e göre daha çok etkilenmektedir. Bu yüzden de gerginliği gidermeye çalışan aktör Almanya olmaktadır. Gerginlikten Çin, Almanya'ya göre daha az etkilenmektedir. İlişkide ki gerginliklerden ve olumsuzluklardan 218 etkilenme dereceleri farklılık içermektedir. Her iki aktörde birbirine tamamen bağımlı değildir. Bu yüzden de Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler karşılıklı bağımlılık içeren özel ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. İngiltere'de ve Fransa'da Almanya gibi Çin için önemli ortaklar olmuştur, ekonomik ve ticari ilişkiler anlamında birbirlerine ihtiyaç duymuşlardır. Almanya gibi Çin'in hassas olduğu meselelerde temkinli davranmamaları ilişkilerde kısa süreli anlaşmazlıkların sürekli yaşanmasına yol açmıştır. 1993-1994 yıllarında Tayvan'a Fransa'nın silah temin etmesi, Nicholas Sarkozy'nin Avrupa Konseyi başkanıyken Dalai Lama ile görüşmesi, Hong Kong seçimleri ile ilgili Birleşik Krallık Parlamentosu Dışişleri Komitesinin Hong Kong’da 2017 yılındaki seçimleri inceleme kararı alması İngiltere'nin ve Fransa'nın Çin ile ilişkilerinde anlaşmazlık yaşanmasına neden olan meseleler olmuştur. İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilere bakıldığında, iki aktör arasında Hong Kong meselesi çözülene kadar ilişkiler ilerlememiştir. Çin, bu dönemde İngiltere ile ilişkileri Hong Kong meselesine bağlamıştır. 1997 yılında Hong Kong ile ilgili nihai karar sonucunda Çin'e Hong Kong'un geri verilmesiyle ilişkiler her açıdan ilerlemeye başlamıştır. Çin'in büyük pazar olduğunu fark etmeyen İngiltere, Almanya kadar Çin ile ekonomik ve ticari ilişkiler kurmamıştır. Çin'in büyüme hızının yavaşlaması, İngiltere'nin Çin'in ekonomisine güven duymadığı yönünde algılamalara neden olmuştur. Çin'in hassas olduğu meselelerinde sürekli gündeme alınması ve Çin'de İngiltere'nin ABD'nin yakın müttefiki olduğuna dair algılamalar ilişkilerde anlaşmazlık ve gerginlik meselelerine neden olmuştur. Verimli ilişkilerin ortaya çıkması son dönemde İngiltere'nin ve Çin'in ekonomik güçleri göz önünde bulundurulduğunda Çin ile ilişkiler İngiltere’yi daha çok memnun edecek görünmüştür. Almanya'dan farklı olarak İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin gidişatından her iki tarafında memnun olduğu sırada İngiltere'nin Çin'in hassas olduğu meselelerde kararlar alması ve ABD ile müttefikliğine dair yanlış algılamaları ortadan kaldırmaması İngiltere'nin Çin ile ilgili dış politikasındaki en büyük hatalardan olmaktadır. Almanya'nın Çin ile ilişkilerinin ve dış politikasının örnek alınması İngiltere ile Çin'in ilişkilerine olumlu yansıyacaktır. İngiltere'nin Çin'in yumuşak karnı olan meselelerle ilgili kararlar almaktan vazgeçmesi ve ABD ile müttefikliğine dair Çin'in yanlış algılamalarını ortadan kaldırması ilişkilerin verimli ve dinamik bir hal almasına yardımcı olacaktır. Aksi takdirde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin inişli çıkışlı bir seyir takip etmeye devam edeceği varsayılmıştır. İngiltere, Çin ile ilişkilerinde daha hassas davranmaya başlasa bile yakın dönemde İngiltere ile Çin arasındaki ilişkilerin, Almanya ile Çin arasındaki özel ilişkilere benzemesi muhtemel görünmemektedir. Almanya ile Çin arasındaki özel 219 ilişkilere benzeme ihtimalinin olmamasına rağmen, ilişkiler karşılıklı bağımlılık içeren ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. İlişkilerde gerçekleşen ve ortaya çıkan olumsuz gelişmelerden etkilenme dereceleri ve herhangi bir konuda yürüttükleri görüşmelerde öne çıkardıkları pazarlık güçleri de birbirinden tamamen farklılık göstermiştir. İlişkilerde en kuvvetli pazarlık gücüne sahip olan aktör Çin ve en belirgin etkilenme derecesine sahip aktör İngiltere olmuştur. Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler Fransız devriminden etkilenmiştir. Avrupalı aydınlanma düşünürleri Çin'den etkilenerek Fransız devrimine öncülük etmiş, Çinli liderlerde Fransız ekolüyle eğitim alırken Fransız devriminden etkilenmiştir. 1949 yılında Çin kurulduktan sonra 1964 yılında De Gaulle döneminde ABD'ye rağmen Çin ile ilişkiler kurulmuştur. Fransa ile Çin arasındaki ilişkiler Almanya ve İngiltere'den farklı olarak Tayvan'a silah satışının devamı, Tiananmen Meydanı olayları, Tibet, Dalai Lama meseleleri çerçevesinde yürümüştür. Fransa, bu meseleleri Çin ile ilişkilerinde gündeme getirerek AB ile ilişkilerinde olumsuz etkilenmesine sebebiyet vermiştir. Çin'in hassas olduğu meselelerin sürekli gündemde olması Fransa'nın Çin ile ilişkilerinin Almanya ile ilişkilerine benzemesini engellemiştir. İlişkilere karşılıklı bağımlılık çerçevesinde bakıldığında, Çin ile ilişkilerde gerginlik yaşandığı durumlarda en fazla maliyetle karşılaşan ülke Fransa olmuştur. Çin, sopa yaklaşımı ile Fransa'nın kararından vazgeçmesi ve Tek Çin politikasını benimsediğini yinelemesi gibi sonuçların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Fransa'da Almanya ile Çin ilişkilerinde Almanya'nın deneyimlerini ve Çin'in hassas olduğu meseleleri gündeme taşımaktan vazgeçtiği takdirde ilişkiler sorunsuz ilerleyebilecektir. AB'nin temel bir üyesi olarak Fransa ile Çin arasındaki ilişkilerin gelişmesi, AB ile Çin arasındaki ilişkilerinin gelişmesine vesile olacaktır. Sorunsuz ilişkiler Çin'in AB ile ilişkilerinde olumlu yansıyacaktır. AB’nin üç büyük ülkesinde Almanya’nın Çin ile ilişkileri ve deneyimleri dikkate alınarak İngiltere’nin ve Fransa'nın Çin ile ilişkiler kurması AB ile Çin arasında verimli ilişkilerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Çin'in Afrika ülkeleriyle ilişkileri AB ile Çin arasındaki ilişkileri ilgilendiren meselelerden biri olmuştur. Çin'in enerjiye artan bağımlılığı, Afrika'nın ciddi bir pazar olarak görülmesi, uzayın kullanımı konusunda Afrika kıtasının Çin'e sağladığı avantajlar, rakip olarak gördüğü ABD'nin kıtaya girmesini engelleme niyeti, Çin'in Tek Çin politikası, Tayvan, Tibet ve insan hakları konusunda BM gibi çok taraflı uluslararası örgütlerin dış 220 politika gündemlerinde Afrika ülkelerinin desteğini alma isteği, Afrika'da Çin'in yatırımlarının ve ticari çıkarların artan varlığının Çin de büyüyen güvenlik sorunlarına neden olması Çin'in Afrika ile ilgilenmesini sağlamıştır. Çin'in AB'ye göre Afrika ile ilgilenirken demokrasiyi yayma çabalarının olmaması ve demokratik olmayan ülkelerle koşulsuz ilişkiler kurması ve silah satmaya devam etmesi Çin'in, AB'den farklı algılamasına yardımcı olmuştur. AB üyesi ülkelerinin Afrika ile ilgili sömürge geçmişlerine sahip olması Afrika'nın AB'ye temkinli davranmasına neden olmuştur. Çin'in ise AB'ye göre Afrika'da sömürge geçmişine sahip olmaması, Çin'e önemli tarihi bir fırsat sunmuştur. Afrika ülkelerinin Çin'i daha yakın ortak olarak görmesini sağlamıştır. AB, sömürge geçmişinden; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü vurguları ardından yardım yapma niyetinden dolayı Afrika ülkeleri için cazip gelmemektedir. Afrika'da Çin'in yükselişi, AB üyesi ülkelere Afrika'ya girmek için cesaret vermektedir. Bu yüzden de kıtaya Çin'in deneyimlerini dikkate alarak Çin ile beraber işbirliği yaparak girmeyi denemelidir. AB; bölgede siyasi, ekonomik ve son yıllarda da askeri nüfuz kuran Çin'in deneyimlerinden ve ortaklığından yararlanmalıdır. Son dönemde AB'nin Afrika ve Çin ile beraber Üçlü Diyalog ve İşbirliği girişimine önem vermesi Çin'in deneyimlerinden yararlanmak istemesinin en büyük kanıtı olmuştur. Çin, AB ve Afrika arasındaki işbirliğini kolaylaştırmak için başlatılan bu girişim ile Afrika'da barışın, güvenliğin, istikrarın ve Afrika'nın gelişmesinin sağlanması amacıyla AB ve Çin stratejik ortak olarak beraber çalışmalıdır. Yakın gelecekte AB'nin Çin'in yerini Afrika'da alması mümkün görünmemektedir. AB'nin ve Çin'in Afrika'da üçlü diyalogu girişimi Afrika'nın gelişmesine katkıda bulunacağı gibi, AB'nin ve Çin'in kıtada rakip olarak karşı karşıya gelmesini engelleyecektir. Bu üçlü girişim başarılı olamazsa AB'nin tek başına kıtada Çin'in yerini alması mümkün görünmemektedir. AB, Çin ile Afrika'da kazan-kazan işbirliği çerçevesinde aktif olarak Afrika ülkeleri tarafından samimi olduğuna inanılarak yer alabilecektir. ABD'nin hem AB hem de Çin ile ilişkileri, AB ile Çin ilişkilerini etkileyen en önemli faktör olarak kabul edilmiştir. Çin, silah ambargosunun kaldırmamasının nedenini ABD'nin AB'ye uyguladığı baskılar olarak görmüştür. AB'nin silah ambargosunu kaldırması ABD'nin müttefikliğinden ya da AB'nin stratejik ortaklığından birini tercih ettiğini göstermesi açısından önemli görülmüştür. Çin, AB'yi ABD'ye denge ve iki süper gücün hegemonyasına karşı stratejik olarak görmüştür ve o amacına araç olarak kullanmaya çalışmıştır. AB, Çin ile ilişkilerine sadece ekonomik ve ticari ilişkiler 221 bağlamında anlam yüklediğinden ve Çin ile ABD'ye göre daha çok ortak çıkarlara sahip olduğundan, ABD ile Çin ilişkilerindeki gibi ilişkilerin rekabeti ve tehdit algılamalarını içermemesinden dolayı AB; ABD'nin ve Çin'in birbirlerine yakınlaşmasını sağlayan bir köprü görevi görmüştür. AB'ye ABD ile Çin arasında samimi, yapıcı, rekabeti içermeyen işbirliğinin sağlanması anlamında görevler düş müştür. AB bu köprü görevini tam yerine getirerek ABD'nin ve Çin'in istikrarına ve kalkınmasına katkıda bulunmak üzere çok taraflı bir diyalog sisteminin geliştirilmesine aracılık ederek, ABD, AB ve Çin arasında işbirliğinin kurulmasını teşvik etmelidir. ABD ile Çin arasında samimi, yapıcı işbirliğinin kurulmasının sağlanması hem uluslararası dünya düzeninin çok kutupluluğuna hizmet edecektir, hem de AB'nin Çin ile ilişkilerinde ABD'nin müttefikliğini Çin ile stratejik ortaklığına tercih ettiği ve ABD'nin sözünü dinleyen müttefiki olduğu algılamalarının sonlanmasına yardımcı olacaktır. Dünyanın hakim gücü olarak ABD ve ABD'nin süper güçlüğünü Çin'in devralacağı konusundaki tartışmalar ile karşılaşan Çin aralarındaki ilişkilerde samimi işbirliğinin sağlanması sadece ABD ile Çin ilişkilerine ve Asya Pasifik bölgesinin istikrarına yarar sağlamayacaktır; aynı zamanda dünya barışı ve dünya istikrarı için itici güç olacaktır. ABD, son zamanlarda Ortadoğu yerine Asya Pasifik bölgesi ile ilgili Asya Pivot stratejisini geliştirmesi Çin açısından ABD'nin Çin'i hedef aldığı yönünde anlamlar içermiştir. ABD, Çin'i hedef almadığını Asya Pasifik stratejisini belirtirken pivot kelimesini kullanmayarak göstermeye çalışmış olsa da, Çin için bu ifade yetmemiştir. Asya Pasifik bölgesinde ABD ve Çin arasında somut bir işbirliği oluşturulması gerekmektedir. Çin, ABD'nin Çin ile ilgili olumsuz olan her uluslararası gelişme de Çin'in karşısında rakibi olarak yer aldığı algısına sahip olmuştur. Her iki aktörün stratejik çıkarları gereği birbirlerine şüphe ile yaklaştığı bilinmektedir. İlişkilerde bu yanlış algılamalar ve anlamalar giderilmeye çalışılmadıkça iki aktör arasındaki rekabet devam edecektir. Bu durum ilişkilere de olumsuz olarak yansıyacaktır. Çin'de kişi başına düşen milli gelirin düşük olması, yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk, zengin ve fakir arasındaki ciddi uçurum, köylerden kente hızlı nüfus akışı, yetersiz sosyal altyapı gelecekte Çin'in hızlı büyümesinin önüne büyük engeller olarak çıkmaya başlamıştır. Son yıllarda Çin'in büyümesi yavaşlamaya başlamıştır. Çin'in ekonomik güç olarak yakın gelecekte yükselerek ABD'nin yerini alacak süper güç olması mümkün görünmemektedir. ABD'yi ekonomik anlamda yakalayıp geçse bile Çin'in düşünüldüğü gibi bir hegemon güç olması uzun bir zaman alacaktır. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler sıfırdan başlamıştır. Artan işbirliğine rağmen, ABD ile Çin arasında hala çözülememiş ve ilişkileri olumsuz etkileyen meseleler bulunmaktadır. Bu tür anlaşmazlıklar giderilmedikçe ilişkilerde istikrarsızlık hakim 222 olmaya devam edecektir. Günümüzde rekabet, çatışma ve karşılıklı güvensizlik içeren ilişkilerin samimiyet, yapıcılık, sorumluluk ve işbirliği içeren ilişkilere evrilmesiyle ilişkiler sorunsuz bir hal alacaktır. AB'ye ABD ile Çin arasındaki ilişkileri sorunsuz bir hale dönüştürme de büyük bir rol düşmektedir. ABD ve Çin, AB'nin bu rolü gereğince yerine getirmesiyle verimli ilişkilere sahip olacaktır. Son olarak, ABD ile Çin arasında çatışma çıkarma potansiyeli taşıyan meselelere ilişkin çözüm önerilerinin desteklenmesi, taraflar arasında yeniden çıkabilecek çatışmaların ve anlaşmazlıkların önlenmesi konusunda da her iki aktörü ortak çıkarlar zemininde birleştirecektir. Orta Asya jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle bölgesel ve küresel güçlerin rekabet ettiği bir bölge olmuştur. Çin, bölgeye enerji ve Doğu Türkistan’ın güvenliği ve istikrarı açısından siyasi ve ekonomik nüfuz alanı olarak görmüştür. AB, Soğuk savaş süresince SSCB’den, Soğuk savaş bitiminde de Rusya’dan çekindiğinden Orta Asya ile ilgili politikalara sahip olmamıştır. Ukrayna kriziyle yaşanan enerji kriziyle baş edemeyen AB, Orta Asya ile ilgili politikalarını güncellenmek zorunda kalmıştır. AB, Orta Asya'da yeni bir kutup olarak yer almaya başlamıştır. Orta Asya bölgesinde AB ile Çin’in işbirliği gerçekleştirmesi özellikle Rusya’nın bölgeyi arka bahçesi olarak görmesini engelleme amacına hizmet edecektir. AB ile Çin arasındaki işbirliği, Rusya'nın bölgede yalnızlaşmasını sağlayacaktır. Çin ile Rusya arasındaki ilişkiler yarar ilişkileridir. Soğuk Savaşın sona ermesinden itibaren, Rusya ve Çin derin diplomatik ve ekonomik ilişkiler kuramamıştır. AB’nin ve Çin’in, artan enerji talebi ve arz güvenliği Rusya’ya gereksinimi ortaya çıkarırken, her iki aktörün işbirliği içerisine girmesi, Rusya’nın enerji tekelciliğinin sonlanmasına yardımcı olacaktır. 1996 yılında kurulan Şanghay Beşlisinin kurucu üyelerinden biri olan Çin 2001 yılında Şanghay Beşlisinin, Şanghay İşbirliği Örgütü ile yer değiştirmesinde aktif olarak yer almıştır. ŞİÖ'nün en önemli üyeleri Çin ve Rusya olarak kabul edilmiştir. AB açısından ŞİÖ, Rusya'ya ve Çin'e ulaşmayı sağlayacaktır. Özellikle Rusya'ya Çin ile ilişkiler sayesinde ulaşılabileceği düşünülmüştür. Bu yüzden de AB ile ŞİÖ arasında ilişkilerin kaderi AB ile Çin arasındaki iyi giden ilişkilerine bağlı görünmüştür. Çin, ŞİÖ'nün kurucu üyesi olarak AB ile ilişkilerini geliştirmesinin AB'ye ve ŞİÖ'ye olumlu yansımaları olacaktır. Her iki uluslararası örgüt, terörizmle mücadelede ortak çıkarlar doğrultusunda ortak amaçları ve araçları savunmaktadır. Savunma, enerji sektörü ve ekonomik işbirliği konularında her iki uluslararası örgütün ortak çıkarları bulunmaktadır. Buna rağmen; AB 223 ile ŞİÖ arasında ortak bir diyalog başlatılmamıştır. Ortak bir diyalogun başlatılması ile her iki uluslararası örgüt birbirini daha iyi anlayacak, yanlış algılamalar sona erecek ve ilişkilerin geliştirilmesi sağlanacaktır. AB ve Çin, çok taraflı uluslararası örgütleri, özellikle Çin'in üye olduğu ŞİÖ'yü ikili ve çok taraflı meseleleri tartışabilmek adına ilişkilerinde kullanmaya devam etmelidir. Ortak bir diyalogun başlatılması vasıtasıyla Çin ve Rusya ile AB arasında ilişkilerin gelişmesi sağlanacak, enerji güvenliği sorunları en aza indirilecek, terörizm ile mücadele başarıya ulaşabilecek, Orta Asya'nın ve Avrupa'nın beraber ekonomik gelişmesi mümkün hale gelebilecektir. Çin'in merkez ülke ve iki uluslararası örgüt arasında köprü görevine sahip olması, Çin'e her iki uluslararası örgüt arasında ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olabilmeyi sağlamak için önemli bir rol vermektedir. Çin, bu rolü gereği AB ile ŞİÖ arasında etkileşimi sağlayacaktır. Mevcut koşullarda AB'nin ve ŞİÖ'nün enerji sektöründe işbirliği yapmaları her iki uluslararası örgütün ve Rusya'nın çıkarına gözükmektedir. Bu yüzden de yakın gelecekte Çin'in AB ile ilişkilerinin olumluluğu AB ile ŞİÖ arasındaki ilişkilerin gidişatına yansıyacak görünmektedir. Aynı şekilde AB ile ŞİÖ arasındaki ilişkilerin olumlu seyri, AB'nin Çin ile ilişkilerine de yansıyacaktır. AB ve ŞİÖ arasında ortak çıkarlara dayalı uyum ve işbirliği kuruldukça, ŞİÖ bünyesinde Çin ve AB işbirliği devam edecektir. Uluslararası dünya düzeni çok kutupluluğu doğru gittikçe, AB ile Çin'i daha da yakınlaştıracaktır. 11 Eylül olayları sonucunda uluslararası terörizme karşı alınan tavır AB ile Çin arasındaki diyalogların ve işbirliğinin bir parçası olmuştur. Siyasi ilişkiler açısından, dünyadaki ana güçler olarak, AB'nin ve Çin'in işbirliği dünyadaki barışın ve istikrarın korunmasında etkin ve önemli bir role sahip olma potansiyeline sahip olmuştur. Avrupa, Çin ve uluslararası toplum, AB ve Çin arasındaki işbirliğinden yararlanacaktır. AB ve Çin arasında güçlü işbirliği olmaksızın hiçbir küresel mücadele de yapıcı bir sonuca ulaşamayacağı kanısı hakim olmuştur. İklim değişikliği, istikrarlı büyüme, çevre kirliliği, enerji arzının güvenliği, makroekonomik dengeler, anti-damping uygulamaları, piyasa ekonomisi statüsü, doğrudan yabancı yatırımlar, fikri mülkiyet hakları, Afrika'nın gelişimi, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygı, silah ambargosu, uluslararası güvenlik, bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi tüm bu meselelere AB ve Çin ilişkilerini ve işbirliğini geliştirme sürecinde ortak cevaplar aramaktadır. Her iki tarafta hassas meseleler ile ilgili kararlardan çatışmaların ve anlaşmazlıkların artmaması, işbirliğini ve ilişkileri zedelememesi adına uzak durmalıdır. Çin'in kırmızı çizgisi olan meselelerde AB'nin tavrı ilişkilerin belirlenmesinde önem kazanacaktır. AB'nin ve Çin'in farklılıklardan çok ortak 224 çıkarlara vurgu yapması her iki aktörün stratejik birer ortak olmasını sağlayacaktır. Uzun dönemde ikili ilişkiler geliştikçe, iki tarafın birbirini anlaması artacak, aradaki farklarda azalacaktır. AB, uluslararası dünya düzeninde normatif güç konumunun ve Çin'in yükselişinin yakın gelecekte devam edeceği gözlenmiştir. AB ile Çin arasındaki işbirliğinin, tarafların birçok alanda işbirliği yapmasıyla uzun dönemli olmaya devam etmesi beklenmiştir. Bu işbirliği; ortak anlayış, ortak güven, ortak saygı ve kazan-kazan şeklinde ilerlediği sürece anlaşmazlıklarda kısa dönemli olup hemen çözülebilecek olarak görülmüştür. İlk olarak AB ve Çin, ortak anlayışın, ortak güvenin, ortak saygının arttırılmasını sağlamalıdır. Ortak anlayışın, ortak güvenin ve ortak saygının kurulmasıyla beraber gerçek stratejik ortaklıktan söz etmek mümkün görünmektedir. Köklü bir geçmişe sahip olan AB ve Çin aralarındaki ilişkileri geliştirerek, ilişkilerinin stratejik ortaklık olarak tanımlanması her iki aktörün birbirine yakınlık duymasını sağlamak amacıyla ortaya atılmış bir girişim olarak değil, zengin bir içeriğe sahip bir konuma ulaştıracaktır. 2004 yılında ilişkilere stratejik ortaklık boyutunun eklenmesinden beri AB ve Çin arasındaki ilişkilerde yaşanan gelişmeler umutların ve hayal kırıklıklarının beraber yaşanmasına neden olmuştur. AB ve Çin arasındaki ilişkiler hayal kırıklıklarının kısa dönemli olup, umutların çoğunlukta olduğu ilişkiler olmuştur. Her iki aktörün 2030 yılına kadar açık pazara geçilmesiyle, korumacılığa karşı çıkılmasıyla, ticari anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesiyle, yeni enerji kaynaklarının geliştirilmesiyle, bilim ve teknoloji alanındaki yenilik işbirliğinin sağlanmasıyla 2004 yılında ilişkilerde tanımlanan stratejik ortaklığının tamamen gerçekleşeceğine dair hedefleri bulunmaktadır. AB ile Çin arasındaki ilişkilerde farklılıklardan kaynaklı yaşanma ihtimali olmasına rağmen; her iki tarafın karşılıklı yarar çerçevesinde birbirlerine duydukları ihtiyaçtan çatışmaların ve anlaşmazlıkların uzun dönemli olması beklenmemiştir. Sonuç olarak AB ve Çin arasındaki farklar stratejik düzeyde işbirliğinin mümkün olmadığı anlamına gelmemiştir. AB'nin ve Çin'in ilişkilerinin gelişmesi adına yapıcı bir şekilde kısa dönemli ve uzun dönemli olmak üzere iki strateji üzerinde durmaları gerekmektedir. Kısa dönemli çok taraflı stratejik yaklaşımla işbirliği yaparak farklılıkların üstesinden gelinmesi ve uzun dönemli çok taraflı stratejik yaklaşımla AB ve Çin arasında mevcut olan kültürel mesafenin azaltılmasıyla ve boşluğun önlenmesiyle farklılıkların ortadan kaldırılarak ortaklıklarının altının çizilmesi 225 hedeflenmiştir. İki taraf arasındaki farklılıkların azaltılmasıyla veya tolere edilmesiyle ilişkiler sorunsuz olarak gelişebilecektir. Bu stratejik yaklaşımlar çerçevesinde AB ile Çin arasında stratejik ortaklık içeren bir kazan-kazan işbirliği ilişkisinden söz etmemiz mümkün olacaktır. Bu sayede 2004 yılında ilişkilerde tanımlanan stratejik ortaklık boyutunun içeriği de tamamen doldurulmuş olacaktır. Çin'e yönelik AB politikasını şekillendirecek en önemli etken, Çin'in hızlı ekonomik büyümesi ve AB'nin Çin'e duyduğu ekonomik karşılıklı bağımlılık neticesinde ekonomik ve ticari ilişkiler olmaya devam edecek olarak görülmüştür. Çin ekonomisinin kırılganlığı yönünden AB'nin Çin'e olan bağımlılığı, Çin'in ekonomik politikalarına karşı AB'yi daha hassas (sensible) ve etkilenebilir (vulnerable) kılmıştır. AB ile Çin ekonomik ve ticari ilişkilerindeki karşılıklı bağımlılık artmıştır ve artmaya devam edecektir. Çin ekonomisinin yapısı dikkate alındığında, AB ile Çin arasındaki karşılıklı bağımlılık daha çok Çin lehine işleyecektir. Bununla beraber, AB'nin yaşadığı avro bölgesi borç krizinin Çin ekonomisine zarar vererek binlerce kişinin işsiz kalmasına ve Çin'e yapılan yatırımların azalmasına neden olması her iki aktörün de birbirine ihtiyacını karşılıklı bağımlılık çerçevesinde göstermiştir. Bağımlılık arttıkça, ilişkilerde Çin'in hassas olduğu meseleler ilişkilerin gündeminde yer almayacaktır. İkili ilişkilerdeki anlaşmazlık meselelerinin artma riski ve şiddeti azalacaktır. Anlaşmazlıklar kısa dönemli olmaya devam edecektir. İki tarafta özellikle birbirine duyduğu ihtiyaçtan ve bağımlılıktan dolayı AB, Çin ile stratejik çıkarları çerçevesinde normatif güç AB'nin temel değerlerini ve normlarını ikinci plana koyarak ilişkilerini geliştirmeyi tercih edecektir. Çin'in ticari ortakları arasında AB, büyük bir paya sahip olmaya devam edecektir. AB ve Çin, stratejik ortaklığın gelişimi için ekonomik, ticari, bilimsel ve teknolojik işbirliğine öncelik verecektir. AB ile Çin birbirlerinin önemli ticari ortakları olmaya devam edecektir. Ticari ortaklar olmaya devam ettikçe, ilişkiler ekonomik ve ticari anlamda gelişmeye devam edecektir. Ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesiyle ilişkiler siyasi, askeri ve güvenlik ve kültürel ilişkiler olarak her alanda hız kazanarak gelişecektir. Uluslararası dünya düzeninde AB ile Çin arasında kurulan ilişkiler AB'nin Avrupa dışındaki diğer ülkeler ile ilişkileri açısından iyi bir örneğin oluşmasını sağlayacaktır. Çin Asya da aniden büyüyen bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu ani ortaya çıkış Asya'daki güç dengelerini alt üst etmiş ve Çin ile ilgili önyargıların artmasına neden olmuştur. AB ile Çin arasındaki ilişkiler sayesinde Çin ile ilgili önyargılar azalacaktır. Özellikle AB'nin avro bölgesi borç krizinde AB'ye Çin'in yardımları Çin'in amacının barışçıl yükseliş olduğunu göstermesi açısından önem taşımıştır. Kendi büyümesi ile 226 beraber stratejik ortak olduğu AB'nin de ekonomik krizde iflas etme aşamasına gelmesine razı olmamış izlenimi vermiştir. Çin’in ekonomik büyümesinin sürekliliği, daha uzun bir süre AB'nin Çin’e yönelik stratejik yaklaşımların devam edeceğine işaret etmiştir. AB ile ilişkileri Çin'in uluslararası aktör olarak yapıcı, güvenilir, işbirliğine yatkın, barışçıl, sorumlu bir aktör olduğu yönünde inandırıcılığının artmasını sağlayacaktır. AB ile ilişkileri sayesinde Çin, model bir ülke olacaktır. Karşılıklı bağımlılığı içeren bu ilişki de işbirliğinin ve stratejik ortaklığın oluşturulması kalıcı barışın ve istikrarın sağlanmasının temel şartı olarak görülmektedir. AB ve Çin samimi ve yapıcı bir stratejik ortaklık kurmayı başarabilirse, çok taraflı bir uluslararası dünya düzeninin oluşmasına katkıda bulunacaklardır. Bu açıdan stratejik ortaklık AB ve Çin ilişkileri açısından makul bir tanım olarak gözükmektedir. 227 KAYNAKLAR Afionis, S. and Bailey, I. (2012). Ever Closer Partnerships? European Union Relations with rapidly Industrializing Countries on Climate Change. In I. Bailey and H.Compston (Eds.), Feeling the Heat: The Politics of Climate Policy in Rapidly Industrializing Countries. Palgrave Macmillan, 57–74. Al-rodhan, N. (2012). Meta-Geopolitics of Outer Space: An Analysis of Space Power, Security and Governance. Palgrave Macmillan. Amanatidis, S. and Palla, Olga E. (2014). ICT in Direct Democracy: E-Referandum a Well-Structured Direct Democratic Participation Evolvement or a Democratic Illusion, Human Rights and the Impact of ICT in the Public Sphere: Participation, Democracy and Politicial Autonomy. Information Science Reference. Anderson, G. (2012). Designated Drivers: How China Plans to Dominate the Global Auto Industry (First edition). Wiley. Anderson, P. J. (2009). China, News Media freedom and the West: Present and future perspections. European Studies. 27. 209–224. Angus, M. (2007). Development Centre Studies Chinese Economic Performance in the Long Run, 960–2030 AD, OECD. Anshan, L. and April F.Y. (2013). Forum on China-Africa Cooperation. the Politics of Human Resource Development. Africa Institute of South Africa. Anson, W. (2007). The Intangible Assets Handbook: Maximizing Value from Intangible Assets, American Bar Association. Arcas, R. L. (2009). EU Relations with China and Russia: How to Approach New Superpowers in Trade Matters, Journal of International Commercial Law and Technology. Vol. 4. Issue 1. 22–41. Arcas, R. L. (2011). China's Economic Rise and Regional Trade, Apec and the Rise of China. In L. Ho and J. Wong (Eds.), World Scientific Publishing. 93-120. Arcas, R. L., Filis , A. and Gosh, E. S. A. (2014). International Energy Governance: Selected Legal Issues. Edward Elgar Publishing Limited. Archick, K., Grimmert, R. F. and Kan, S. (2006). European Union's Arms Embargo on China: Implications and Options for U.S Policy. In B.C. Hostetler (Eds.), The European Union Expand, Shrink or Status Quo. Nova Science Publisher, 17-54. Ash, R. (2008). Europe's commercial relations with China, In D. Shambaugh, E.Sandschneider and Z.Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects. Routledge, 189–230. Asia 2050: Realizing the Asian Century, Asian Development Bank, Singapore, August 2011. 228 Askari, H., Forrer, J., Teegen, H. and Yang, J. (2003). Economic Sanctions: Examining Their Philosophy and Efficacy. Priager Publishers. Askew, D. (2009). Sport and Politics: The 2008 Beijing Olympic Games, European Studies. 27. 103–120. Aswal, N. (2014). China's Integration into Global Trading System and its Implications for India. HCTL Open Publications Solutions. Atkinson, J. (2012). Australia and Taiwan: Bilateral Relations, China, the United States, and the South Pacific. BRILL. Aubin, Y., Idiart, A., Clercq de A. and Papernıek L. (2011). The Europen Union. In Y. Aubin and A. Idiart (Eds), Export Control Law and Regulations Handbook: A Practical Guide to Military. Kluwer Law International, 105–126. Austermann, F. (2014). European Union Delegations in EU Foreign Policy: A Diplomatic Service of different steps. Palgrave Macmillan. Avineri, S. (2003). Hegel's Theory of the Modern State. Press Syndicate of the University Cambridge. Baik, T. (2012). Emerging Regional Human Rights Systems in Asia. Cambridge University Press. Bailey, P. J. (2014). Cultural Connections in a New Global Space Li Shizeng and The Chinese Francophile Project in the Early Twentieh Century. In P. Lin and W.Tsai (Eds.), Profit, and Perception: Ideas, Information and Knowledge in Chinese Societies, 1895–1949 (China Studies). Brill Academic Pub, 17–39. Balme, R. (2008). The European Union, China and Human rights. In Z.Laïdi (Eds.), EU Foreign Policy in a Globalized World: Normative Power and Social Preferences. Routledge, 143–177. Barkhof, S. (2014). Renegotitating the Yellow Peril: Cultural and Physical Displacement in the German Colony in China during the First World War, In S.Barkhof and A. K. Smith (Eds.), War and Displacement in the Twentieth Century: Global Conflict, 151–167. Barkin, S. (2013). International Organization: Theories and Institutions. Palgrave Macmillan; Second Edition. Barnett, A.D. (2001). China and the Major Powers in East Asia. Brookings Institution Press. Barysch, K., Grant, C. and Leonard, M. (2005). Embracing the dragon The EU’s partnership with China, Centre for European Reform (CER). (First Edition). London. Bayne, N. (2011). The Decline of G-8 Summit and Lessons for the G-20. In N. Bayne and S. Woolcock (Eds.), The New Economic Diplomacy: Decision-Making and 229 Negotiation in International Economic Relations. Great Britain: Ashgate Publishing,249–262. BBC World Service Poll. (2009). Views of China and Russia Decline in Global Poll. 1–26. Behr, T. (2009). France, Germany and Europe's Middle East Dilemma: The Impact of National Foreign Policy Traditions On Europe's Middle East Policy. John Hopkin University. Beidleman, S.W. (2012). GPS versus Galileo: Balancing for Position in Space, BiblioBazaar. Benink, H. (1993). Financial Integration in Europe, Kluwer Academic Publishers. Benney, J. (2012). Defending Rights in Contemporary China. (Routledge/Asian Studies Association of Australia (ASAA) East Asian Series). Routledge. Benson, L. (2013). China Since 1949. Routledge. Bersick, S. (2014). Europe's Role in Asia: Distant but involved. In D.Shambaugh and M.Yahuda (Eds.), International Relations of Asia. Rowman &Littlefield Publishing, 115–146. Bertsch, G. K., Cupitt, R. T. and Elliott-Gower, S. (1994). Multilateral Export Control Organizations. In G. K. Bertsch and R. T. Cupitt and S. Elliott-Gower (Eds.), International Cooperation on Nonproliferation Export Controls: Prospects for 1990s and Beyond. The University of Michigan, 33–58. Bhala, R. (2009). Teaching China GATT. Trade, Law and Development. Vol.1.1–50. Blasek, K. (2015). Rule of Law in China: A Comparative Approach. Springer Bloch, D., Chan, G. and Taylor, E. (2011). Chinese Intellectual Property Litigation: Theories and Remedies. In M. J. Moser (Eds.), Intellectual Property Law of China. Juris Publishing, 315–334. Blusse, L. (2004). Wills, widows and witnesses: Executing Financial Dealings with the Nanyang-Glimpse from the Notebook of the Dutch. In G. Wang and C. Ng (Eds.), Maritime China in Transition 1750–1850. South China and Maritime Asia 12. Harrassowitz Verlag, 317–334. Bo, Q. (2012). Dynamic engagement: China's participation in international monetary institutions. In J.Wouters, T. de Wilde and P. Defraigne and J. Defraigne (Eds.), China, the European Union and Global Governance. Edward Elgar Publishing,183– 200. Bo, Y. and Chen, Z. (2013). Europe, Asia and Climate Change Governance. In T. Christiansen, E. Kirchner, P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations. Palgrave Macmillan, 451–470. 230 Bo, Z. (2011). China’s Design of Global Governance: The Role of Africa. In J. Men and B. Barton (Eds.), China and the European Union in Africa Partners or Competitors. Ashgate Publishing Limited, 23–40. Bohong, L. (2008). The All-China Women's Federation and Women's NGO's. In F. Du and X. Zheng (Eds.). Women's Studies in China: Mapping the Social, Economic and Policy Changes in Chinese women's lives. Ewha Womans University Press, 245–272. Boulden, J. (2013). The United Nations Security Council and Conflict in Africa. In J. Boulden (Eds.), Responding to Conflict in Africa: The United Nations and Regional Organizations. Palgrave Macmillan. 13–32. Bowman, G. W., Covelli, N. and Gantz, D. (2010). Trade Remedies in North America. Kluwer Law International. Bowman, J. S. (2000). Columbia Chronologies of Asian History and Culture. Columbia University Press. Brautigam, D. (2008). China's Foreign Aid in Africa: What do we know?. In R. I. Rotberg (Eds.), China Into Africa: Trade, Aid, and Influence. DC: Brookings Institution Press, 197–216. Breuss, F. (2014). European Union in the Globalised World. The European Union in Crisis. K. N. Demetriou (Editör). Springer.219–233. Brodsgaard, K. E. (2008). China studies in Europe. In D. Shambaugh and E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects. Routledge, 35–64. Broll, H. (2003). New Approaches for verifying food species and variety. In P.Brereton (Eds.), New Analytical Approaches for Verifying the Origin of Food, Woodhead Publishing, 81–93. Brown, C., Waldron, S. and Longworth, J. W. (2008). Sustainable Development in Western China. Edward Elgar Publishing. Brown, D. (2010). The Development of British Defence Policy: Blair, Brown and Beyond. Ashgate Publishing. Brown, K. (2010). China: between global responsibilities and internal transitions. In R.Niblett (Eds.), America and a Changed World: A Question of Leadership. The Royal Instiute of International Affairs,145–161. Brown, K. (2012). Hu Jintao: China's Silent Ruler. World Scientific Publishing. Burges, D. (2013). Cargo Theft, Loss Prevention, and Supply Chain Security. Elsevier. Bussing-Burks, M. (2012). Deficit: Why Should I Care?. National Debt and the Future of U.S Power and Prosperity. Apress. 231 Cabestan, J. P. (2007). The Role of France in Sino-European Relations: Central or Marginal? . In D. Kerr and L. Fei (Eds.), The International Politics of EU-China Relations. New York: Oxford University Press, 129–150. Cabestan, J. P. (2008). The Taiwan issue in Europe- China relations An irritant more than leverage. In D. Shambaugh, E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects. Routledge, 84–102. Cameron, F. (2007). An Introduction to European Foreign Policy. Routledge. Campbell, J. (2008). Margaret Thatcher Volume Two: The Iron Lady. Vintage. Carpenter, T. G. (2008). Smart Power: Toward a Prudent Foreign Policy for America. Cato Institute. Carrapatoso, A. and Well, M. (2014). Interregional climate cooperation: EU-China relations as a success story. In A.Carrapatoso and E. Kürzinger (Eds.), Climate Resilient Development: Participatory Solutions from Developing Countries. Routledge, 204–226. Carroll, J. M.(2007). A Concise History of Hong Kong. Rowman & Littlefiels Publishers. Carty, A. (2009). The Practice of International Law. In D. Armstrong (Eds.), Routledge Handbook of International Law, Routledge, 81–100. Casarini, N. (2008). What Role for the European Union in Asia? An Analysis of the EU´s Asia Strategy and the Growing Significance of the EU-China relations. In A.Verdun (Eds.),The European Union and Asia: What is there to learn?. New York: Nova Science Publishers, 59–82. Casarini, N. (2009). Remaking Global Order: The Evolution of Europe-China Relations and its Implications for East Asia and the United States. Oxford University Press. Casarini, N. (2013). The Securitisation of EU-Asia Relations in the Post-Cold War Era. In T. Christiansen and E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations. Palgrave Macmillan,181–197. Chalmers, D., Davies, G. and Monti, G. (2014). European Union Law: Text and Materials. Cambridge University Press. Chan, G. (2011). Chinese Foreign Policy: Sixty Years on, China at 60: Global-local Interactions. World Scientific Publishing.15–36. Chan, M. (1996). Democracy Derailed: Realpolitik in the making of the Hong Kong Basic Law, 1985–1990. In M. K. Chan and G. A. Postiglione (Eds.), The Hong Kong Reader: Passage to Chinese Sovereignty. An East Gate Book, 8–40. Chang, K. (2011). Politics of Life and Science: The Introduction of Hans Driesch’s Vitalism to Post WWI China. Harvard‐Yenching Institute Working Paper Series. Institute of History and Philology. Academia Sinica. Taiwan. 1–26. 232 Changhong, P.and Jiang, L. (2008). Analysis of China's Trade in 2005 and Prospects in 2006. In G. Liu and L.Wang and J.Li (Eds.), The China Economy Yearbook. Volume 1: Analysis and Forecast of China's Economy. Social Sciences Academic Press,123– 142. Chao, L. and Myers, H. (1997). Democracy's new leaders in the Republic of China on Taiwan, Hoover Institution on War, Revolution and Peace. Standford University. Chatterjee, K. and Hawes, C. (2008). Europe Observed: Multiple Gazes in Early Modern Encounters. Rosemont Publishing and Printing Corp. Chen, A. (2013). The Voice from China. Springer. Chen, J. (2001). Mao's China and the Cold War, The University of North Carolina Press. Chen, P. (2012). Cyber Public Diplomacy as China’s Smart Power Strategy in an Information Age: Case Study of Anti-Carrefour Incident in 2008. International Journal of China Studies, 3(2): 189–217. Chen, W. (2011). The communication gesture of the Beijing Olmypic Games. In D.P. Martinez and K.Latham (Eds.), Documenting the Beijing Olympics, Routledge, 69– 74. Chen, Z. (2011). US Diplomacy and Diplomats: A Chinese View American Diplomacy. Martinuss Nijjhoff Publishers. Chen, Z. (2012a). Results, regrets and reinvention: Premier Wen's last China-EU summit. ESPO Policy Brief. 6. Chen, Z. (2012b). Europe as a Global Player: A View from China. Perspectives. 20(2): 7– 30. Chen, Z. and Song, L. (2012). The Conceptual Gap on Soft Power Between China and Europe and Its Impact on Bilateral Relations. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations: Global Governance, Human Rights and Strategic Partnership. Palgrave Macmillan, 50–64. Cheng C. (1993). Mainland China’s Modernization and economic Reform: process, consequences and prospects. In B. Lin and J. T. Myers (Eds.), Forces for Change in Contemporary China. University of South Carolina Press, 265–284. Cheng C. (2014). China's Economic Development, 1950–2014: Fundamental Changes and Long-Term prospects. Lexington Books. Cheng J. (1999). The Sino-Russian Strategic Partnership in the Chinese Leadership’s World view. In P. H. Koehn and J. Cheng (Eds.), The Outlook for U.S.-China Relations Following the 1997–1998 Summits Chinese and American Perspectives on security, trade and cultural Exchange. The University of Press, 85–110. Chertkow, R. and Feehan, J. (2009). The DIY Music Manual: How to Record, Promote and Distribute Your Music Without a Record Deal. Ebury Press. 233 Chiou, C.L. (1986). Dilemmas in China's Reunification policy toward Taiwan. Asian survey: a bimontly review of contemporary Asian affairs. Berkeley. University of California Press. (26):467–482. Christiansen, F. and Rai, S. (2013). Chinese Politics and Society: An Introduction. Routledge. Chung, T. (2008). Rise of the Asian Giants. Anthem Press. Clegg, J. (2009). China views Europe: A multi-polar Perspective. European Studies, 27, 123–137. Clegg, J. and Voss, H. (2012). Chinese Overseas direct investment in the European Union, Europe China Research and Advice Network, 2.12. Clingan, E. (2011). An Introduction to Modern Western Civilization. iUniverse. Clinton, W. (1993). Public Papers of the Presidents of the United States: William J. Clinton, National Archives and Records Administration. Office of the Federal Register. Cohen, W. S. and Greenberg, M. (2009). Smart Power in United States-China Relations. Center for strategic and International Studies. Cook, B. A. (2013). Europe Since 1945: An Encyclopedia. Routledge. Coombs, T. (2012). Olympic Torch Protests in France, Reactions in China: Carrefour Learns about International Crises. In A. M. George and C. B. Pratt (Eds.), Case Studies in Crisis Communication: International Perspectives on Hits and Misses. Routledge, 152–170. Copper, J. F. and Lee, T. (1997). Coping with a Bad Global Image: Human Rights in the people’s Republic of China. 1993- 1994. University Press of America. Cordesman, A. H. (2014). Chinese Military Modernization and Force Development: Chinese and Outside Perspectives. CSIS. Center for Strategic and International Studies. Cordesman, A. H. and Toukan, A. (2014). The Indian Ocean Region: A Strategic Net Assessment. CSIS. Center for Strategic and International Studies. Corradi, J. (2012). South of the Crisis: A Latin American Perspective on the Late Capitalist World. Anthem Press. Cottey, A. and Gottwald, J. (2010). EU-China Relations in a new world order Status, Dynamics, Scenarios. In J. Men and G. Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st Century. Brussels: Peter Lang, 33–52. Crockatt, R. (1995). The Fifty Years War: The United States and the Soviet Union in World Politics 1941–1991. Routledge. 234 Crowe, D. (2014). War Crimes, Genocide, and Justice: A Global History. Palgrave Macmillan. D’hooghe, I. (2011). The Limits of China’s Soft Power in Europe: Beijing’s Public Diplomacy Puzzle. In J.Melissen and S. J. Lee (Eds.), Public Diplomacy and Soft Power in East Asia. Palgrave Macmillan Series in Global Public Diplomacy,163– 190. Dagne, T. (2010). Sudan: The Crisis in Darfur and Status of the North-South Peace Agreement. CRS Report for Congress, Congressional Research Service. Dai, B. (2008). European Studies in China. In D. Shambaugh and E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China–Europe Relations: Perceptions, Policies and Prospects. New York: Routledge, 105–126. Dai, X. (2009). Understanding EU-China Relations: An Uncertain Partnership in the Making. In G. Hauser and F. Kernic (Eds.), China: The Rising Power. Peter Lang GmbH, 63–87. Dai, X. (2013). Politics of digital development: informatization and governance in China, In G. Youngs (Eds.), The Digital World: Connectivity, Creativity and Rights. Routledge Research in Political Communication, 34–51. Daintith, T. and Hancher, L. (1986). Energy Strategy in Europe: The Legal Framework. European University Institute, Walter de Gruyter Coop. Dan, W. (2014). China's trade and investment relations with the European Union. In Z. Yongnian and L. L. P. Gore (Eds.), China Entering the Xi Jinping Era. Routledge,128–147. Das, D. (2014). Growth and transition to a new growth trajectory. In J. Li and L. Wang (Eds.), China's Economic Dynamics: A Beijing Consensus in the Making?. Routledge, 127–147. Davey, W. (2012). Non-discrimination in the World Trade Organization: The Rules and Exceptions. Hague Academy of International Law. Davis, J. (2013). From Ideology to Pragmatism: China's Position on Humanitarian Intervention in the Post-Cold War Era. In B.Howe and B. Kondoch (Eds.), The Legality and Legitimacy of the Use of Force in Northeast Asia. Martinus Nijhoff Publishers, 117–190. De Beule, F. and Van Den Bulcke, D. (2012). The impact of the global economic crisis on foreign direct investment: the case of China. In E. Florence and P.Defraigne (Eds.), Towards a New Development Paradigm in Twenty-first Century China: Economy, society and politics. Routledge, 49–65 De Bresson, A. (2014). Paris, an Attractive Gateway to the EuroCapital Markets, a Strategic Financial Center. Matinée Internationale de Paris Développement. De Carvalho N. P. (2011). The TRIPS Regime of Trademarks and Designs. Kluwer Law International. 235 Defraigne, J.C. (2012). China shakes the World: Challenges arising from shifts in the global balance of power. In J. Wouters and T. De Wilde and P. Defraigne and J. C Defraigne (Eds.), China, the European Union and the Restructuring of Global Governance. Edward Elgar Pub, 13–49. Dellios, R. and Ferguson, J. (2013). China's Quest for Global Order: From Peaceful Rise to Harmonious World. Lexington Books. Delpech, T. (2007). Savage Century: Back to Barbarism. G. Holoch (Çeviren). Carnegie Endowment for International Peace. Dent, C. (1999). The European Union and East Asia: An Economic Relationship. Routledge. Devereaux, C., Lawrence, R. Z. and Watkins, M. (2006). Case Studies in US Trade Negotiation, Volume 1: Making the Rules. Institute for International Economics. Dillon, M. (2012). China: A Modern History. I. B. Tauris; Reprint edition. Ding, C. (2012). Conceptual Gaps on Stability in Chinese and European Contexts. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships. London, Palgrave Macmillan,128–140. Dobbs, C.M (2010). Triangles, Symbols, and Constraints: The United States, the Soviet Union, and The People's Republic of China, 1963–1969. University Press of America. Dollar, D. (2007). Poverty, inequality and social disparities during China's economic reform, World Bank Policy Research Working Paper 4253.1–28. Donnelly J. (2002). Realism and International Relations. Cambridge University Press, Dougan, M. (2002). A Political Economy Analysis of China's Civil Aviation Industry. University of Hawai. Dowling, M. (2008). Future Perspectives on the Economic Development of Asia. World Scientific Publishing. Downs, E. S. (2000). China's Quest for Energy Security. Project Air Force. United States Air Force. Rand Corporation. Dreyer, J. (2012). Shanghai and the 2010 Expo: Staging the City. In G. Bracken (Eds.), Aspects of Urbanization in China: Shanghai, Hong Kong, Guangzhou, Amsterdam University Press, 47–58. Eberhard, W. (1977). A History of China. University of California Press. Eberhardt, M. and Thoburn, J. (2007). China, In R. Sanders and B. Wu and H. X.Zhang(Eds.), The World Trade Organization and the End of the Agreement on Textiles and Clothing: Impacts on Workers Marginalisation in China: Perspectives on Transition and Globalisation. Ashgate, 177–194. 236 Eberling, G. (2011). Chinese Energy Futures and Their Implications for the United States. Lexington Books. Economy, E. (2004). ‘The river runs black: the environmental challenge to China’s future’. (Council on Foreign Relations Books). Cornell University Press. Economy, E. (2014). The Great Leap Backward?. . In G. Rose (Eds.), Tiananmen and After. Foreign Affairs Special Collection. 252–275. Economy, E. and Segal, A.(2009). The G-2 Mirage. Foreign Affairs. 88(3): 14–23. Edmonds, R. L. (2002). China and Europe Since 1978. In R. L. Edmonds (Eds.), China and Europe Since 1978: A European Perspective. The China Quarterly, 1–10. Edmondson, J. (2006). Condoleezza Rice: A Biography. Greenwood Publishing Group. United States of America. Eglin, M. (1997), China's entry into the WTO with a little help from the EU. International Affairs. Royal Institute of International Affairs 1944. Vol.73. No.3. Globalization and International Relations. 489–508. Ellerman, D., Convery, F. J. and de Perthuis, C. (2010). Pricing Carbon: The European Union Emissions Trading Scheme. Cambridge University Press. Eng, J. Y. (2005). China Investment Environment and Strategies: The Key to Winning in the Greater china market. iUniverse. Epstein, R. (2006). Divided Continent: Globalization and Europe's Fragmented Security Response. In J.Kirshner (Eds.), Globalization and National Security. Taylor &Francis Group,231–258. Er, B. (2014). China’s Confucian horses: the place of nonhuman animals in a Confucian world order. In N. Dalal and C.Taylor (Eds.), Asian Perspectives on Animal Ethics: Rethinking the Nonhuman. Routledge, 73–92. Erber, G. (2014). German-Chinese Economic Relations-Opportunities and Risks for Germany, DIW Economic Bulletin. 2.8–14. Eriksson, S. (2013). Foreign Knowledge transfer in the development of aircraft industry clusters-the case of Chengdu, China, In S. Eriksson (Eds.), Clusters and Economic Growth in Asia. Edward Elgar Publishing, 165–182. EU Energy in figures Statistical Pocketbook, (2014). Luxembourg: Publications Office of the European Union.1–135. European Chamber, (2013). Chinese Outbound Investment in the European Union.1–52. Exartier, V. (2013). Was there any coherent European China Policy in the Case of the EU Arms Embargo on China. In A. Boening and J.F. Kremer and A. van Loon (Eds.), Global Power Europe - Vol. 2: Policies, Actions and Influence of the EU's external relations. Springer, 253–270. 237 Fairbank, J. K. (1978). Cambridge History of China Vol 10 Late Ch'ing: 1800–1911 Part I. Cambridge University Press. Fairbank, J. K. (1979). The United State and China. Harvard University Press. Feldman, L. G. (2012). Germany's Foreign Policy of Reconciliation: From Enmity to Amity. Rowman & Littlefield Publishers. Feng, Z. (2013). The EU's policy towards China and the prospect of China-European Relation Development. In Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review and Analysis. Paths International Ltd, 37- 47. Fernandez, J. A. and Underwood, L. (2006). China CEO: Voices of Experience from 20 International Business Leaders. JohnWiley & Sons. Fisher, S.(2010). Kur Savaşları Korumacı Ticaret Savaşlarına Yol Açar Mı?. (Söyleşi Ü. İzmen). TÜSİAD Görüş Dergisi, 65. Fokkema, D. W. (2011). Perfect Worlds: Utopian Fiction in China and the West, Amsterdam University Press. Foreign and Commonwealth Office, (2013). Human Rights and Democracy: The 2012 Foreign and Commonwealth Office Report. Crown. Fraunhofer Institute For solar energy systems ISE (2014). Photovoltaics Report. Freiburg.1–42. Freeman, C. (2008 – 2009). Sino-American Dynamics in Perspective. In M. R. Ristaino (Eds.), Washington Journal of Modern China. the United States-China Policy Foundation, Winter, 9(1): 21–29. Freeman, D. and Geeraerts, G. (2012). Europe, China and Expectations for Human Rights. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships. Palgrave Macmillan, 98–112. Freeman, S. P. and Solmirano, C. (2014). Trends In World Military Expenditure. SIPRI Fact Sheet.1–7. Friedman, E. (2008). An End to Europe's One China Policy. P C. Y. Chow (Eds.), The "One China" Dilemma, Palgrave Macmillan, 147–158. Fu, H. and Choy, D.W. (2009). Administrative Detention of Prostitutes: The Legal Aspects, In J. D. Tucker and D. L. Poston and Q. Ren (Eds.), Gender Policy and HIV in China: Catalyzing Policy Change. Springer, 189–200. Gao, J. Z. (2009). Historical Dictionary of Modern China (1800–1949). Scarecrow Press. Garcia, M. (2014). The EU, China and trade in green technologies: cooperation and conflict. In D. Deese (Eds.), Handbook of the International Political Economy of Trade. Edward Elgar Publishing, 322–348. 238 Gardner, H. (2005). American Global Strategy and the 'War on Terrorism'. England: Ashgate Publishing Limited. Gattringer, V. (2014). M and A as a Market Entry Mode for Companies from Emerging Markets. In R. R. Schleus and A. Tirpitz (Eds.), Yearbook of Market Entry Advisory, GmbH, 201–230. Gertler, J. (2004). What China's WTO Accession is all about. In D. Bhattasali, S. Li and W. Martin (Eds.), China and the WTO: Accession, Policy Reform, and Poverty Reduction Strategies. Oxford University Press, 21–28. Gill, B. (2007). Rising Star: China's New Security Diplomacy. The Brookings Institution. Gill, B. (2008). The United States and China-Europe relationship. D. Shambaugh and E. Sandschneider and Z. Hong(Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects, Routledge, 270–286. Gill, B. and Murphy, M. (2008). China-Europe Relations: Implications and Policy Responses for the United States. CSIS. Gill, B. and Small, A. (2012). Untapped Trilateralism: Common Economic and Security Interest of the European Union, United States and China, Steinbeis. Europe China Research and Advice Network. Ecran. 1–64. Gill, B. and Small, A. (2014). Untapped Trilateralism: Common Economic and Security Interest of the European Union, United States and China. In K. Brown (Eds.), China and The EU in Context insights for business and investors. Palgrave Macmillan, 214250. Gillespie, S. (2004) Diplomacy on a south-south dimension: The legacy of Mao's threeworlds theory and the evolution of Sino-African Relations. In H. Slavik (Eds.), Intercultural Communication and Diplomacy. Diplofoundation,109–132. Gilson, J. (2002). Asia Meets Europe: Inter-regionalism and the Asia-Europe Meeting. Edward Elgar Publishing Limited. Goldstein, A. (2013). China's Foreign Policy and the Leadership Transition; Prospects for Change under the fifth generation. In G. Rozman (Eds.), China’s Foreign Policy: Who Makes It, and How Is It Made?. Palgrave Macmillan, 39–64. Goldstein, M. (2009). A History of Modern Tibet, Volume 2: The Calm Before the Storm 1951–1955. University of California Press. Goldstein, M. and Kapstein, M. (1999). Buddhism in Contemporary Tibet: Religious Revival and Cultural Identity. Berkeley and Los Angeles: University of California Press. Goldstone, J. A. (2009). Why Europe? The rise of the west in world history, 1500–1850. George Mason University. The McGraw-Hill Companies. Goodman, D. (1995). Deng Xiaoping and the Chinese Revolution: A Political Biography. Routledge. 239 Gordon, J. (2014). Risky Business in China: A Guide to Due Diligence. Palgrave Macmillan. Gordon, N. (2014). Pathways to Security Council Reform.New York University.2014. Gottwald, J. C. (2005). Germany’s China policy: Trade Promotion, Human Rights and European Disunity.In M.Overhaus and H.W. Maull and S. Harnisch (Eds.), GermanChinese Relations: Trade Promotion Plus Something Else ?. Newsletter, 16, 7–13. Gow, J. (2010). Travelling hopefully, acting realistically? UK-China interactions.101–117. Grant, C. and Barysch, K. (2008). Can Europe and China shape a new world order?. Centre for European Reform. Grant, T. (2009). Admission to the United Nations: Charter Article 4 and the Rise of Universal. Martinus Nijhoff Publishers. Greathead, S. (2008). China and Spielberg Effect. In M. Worden (Eds.), China's Great Leap: The Beijing Games and Olympian Human Rights Challenges, Seven Stories Press, 205–222. Greene, S. M. (2008). Protecting well known marks in China: challenges for foreign mark holders. In R. Bird and S. C. Jain (Eds.),The Global Challenge of Intellectual Property Rights. Edward Elgar Publishing, 81–97. Griffin, C. and Pantucci, R. (2007). A Treacherous Triangle? China and the Transatlantic Alliance. SAIS Review. 27/1.161–170. Gross, D. (2013). The China Fallacy: How the U.S. Can Benefit from China's Rise and Avoid Another Cold War. Blomsbury Publishing. Grunor, J. A. (2009). Enough to Make You Sick: Tainted and Counterfeit Imports!.iUniverse. Gudgel, A. (2005). The PLA shapes the future security environment. Washington. DC: The Heritage Foundation. Colloquium Brief. Gunn, G. C. (2003). First Globalization: The Eurasian Exchange, 1500–1800, World Social Change. Rowman & Littlefield Publishers. 1st Edition. Guo, R. (2013). Understanding the Chinese Economies. Elsevier. Guoqi, X. (2014). China and Empire. In R.Gerwarth and E. Manela (Eds.). Empires at War: 1911–1923. Oxford University Press. Guoqing, Y. (2012). China's Energy Foreign Policy Towards Iran: Domestic Factors and Geopoliticial Challenges. In M. P.Amineh and G.Yang(Eds.), Secure Oil and Alternative Energy: The Geopolitics of Energy Paths of China and the European Union. Brill, 143–166. Haas, E. (1958). The Uniting of Europe, Stanford University Press, California. 240 Haifang, L. (2010). China’s Development Cooperation with Africa: Historical and Cultural Perspectives. In F. Cheru and C. Obi (Eds.), The Rise of China and India in Africa. London and New York, Nordic Africa Institute and Zed Books, 53–62. Hanauer, L. and Morris, L. J. (2014). Chinese Engagement in Africa: Drivers, Reactions, and Implications for U.S Policy. Rand Corporation. Hansakul, S. and Levinger, H. (2014). China-EU relations: Gearing up for growth. In M. L.Lanzeni (Eds.), Current Issues Emerging Markets. Deutsche Bank Research.1–16. Hassard, J., Sheehan, J., Zhou, M., Terpstra-tong, J. and Morris, J. (2007). China's State Enterprise Reform: From Marx to the Market. Routledge. Hauser, G. and Kernic, F. (2009). China: The Rising Power. Peter Lang International Academic Publishers. Hayes, L. (2012). Political Systems of East Asia: China, Korea, and Japan. An East Gate Book. Heep, S. (2014). China in Global Finance: Domestic Financial Repression and International Financial Power. Springer. Heilmann, S. and Schmidt, D. H. (2014). China's Foreign Political and Economic Relations: An Unconventional Global Power. Rowman &Littlefield. Hellström, J. (2010). The EU arms embargo on China: A Swedish Perspective. Department of Defence Analysis. Stockholm.1–62. Herman, H. and Davies, M. (2009). The EU and China: Prospects for Partnerships in Democracy Building in Africa. International Institute for Democracy and Electoral Assistance.1–13. Hermans, T. (2014). The Conference of the Tongues. Routledge. Hess, J. (2009). Immigrant Ambassadors: Citizenship and Belonging in the Tibetan Diaspora. Stanford University Press. Hoare, J.E and Pares, S. (2006). A Political and Economic Dictionary of East Asia. Routledge. Hobson, J. M. (2004). The Eastern Origins of Western Civilisation. Cambridge University Press. Holslag, J. (2006). The EU and China: The Great Disillusion. BICCS Asia Paper. 1. 3. Brussels. 1–15. Holslag, J. (2014). Explaining Economic Frictions Between China and the Europen Union. In V. K. Aggarwal and S. A. Newland (Eds.), Responding to China’s Rise. Spinger,131–150. Hong, N. (2014). Arctic vs South China Sea: How Coastal states and user states view the navigation regime and security? In W.Shicun and Z.Keyuan (Eds.), Non-Traditional 241 Security Issues and the South China Sea: Shaping a New Framework for Cooperation, Ashgate Pub Co, 109–132. Hong, S. (2013). The Rise of China and the Adjustment of the International Order- A Case Study of China's participation in the Multilateral Trading System. In S. Binhong (Eds.), China and the World: Balance, Imbalance and Rebalance. BRILL, 105–126. Hoogmartens, J. (2004). EC Trade Law Following China's Accession to the WTO. Kluwer Law International. Horspool, M. and Humphreys, M. (2012). European Union Law. Oxford University Press. House of Commons: Foreign Affairs Committe (2008). Human Rights Annual Report 2007: Ninth Report of Session 2007–08. Hsu, I. C.Y (1990). The Rise of Modern China. Oxford: Oxford University Press. Hsueh, R. (2011). China's Regulatory State: A New Strategy for Globalization. Cornell University Press. Hu, A. (2009). Quantitative assessment of China's economic power and science and technology power in a comparative perspective. In K.Lee and J. Kim and W. T. Woo (Eds.), Power and Sustainability of the Chinese State. Routledge.31–46. Hu, A. (2012). China and the world: assessment and prospect of the post-crisis era. In X. Fu (Eds.),China’s Role in Global Economic Recovery. Routledge, 82–104. Hu, A., Yan, Y. and Wei, X. (2014). China 2030. Springer. Hu, W. (2000). China's International Relations in the 21st century: Dynamics of paradigm shifts. University Press of America. Hu, W. (2005). China's Central Asia Policy: Making Sense of the Shanghai Cooperation Organization. In B. Rumer (Eds.), Central Asia at the End of the Transition. Routledge, 130–151. Hu, W. (2006). The politicial economic paradox and Beijing strategic options. In E. Friedman (Eds.), China's Rise, Taiwan's Dilemma's and International Peace. Routledge, 22–38. Huang, R.(2005). Çin tarihi. (çev. Attila Sönmez). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Huang, X. (2011). The EU-China's Strategic Partnership: A case study of the EU's arms embargo against China. The Agora: Politicial Science Undergraduate Journal.2 (1); 52–60. Huang, Y. (2011). A Study of Guangdong TV's Olympics coverage strategy. In D.P Martinez and K.Latham (Eds.), Documenting the Beijing Olympics, Routledge, 89– 95. Hubbard, C. (2014). Fukushima and Beyond: Nuclear Power in a Low-Carbon World. Ashgate Publishing Limited. 242 Hufbauer, G., Wong, C. Y. and Sheth K. (2006). US-China Trade Disputes: Rising Tide, Rising Stakes, Institute For International Ecomics. Hughes, C. (2013). Taiwan and Chinese Nationalism: National Identity and Status in international society. Routledge. Hung-ming, K. (2013). The Spirit of the Chinese People: With an Essay on Civilization and Anarchy. 1922. Reprint. London: Forgotten Books. Hwee, Y. L. (2013). The EU's role in Security and regional order in East Asia. In P. Shearman (Eds.), Power Transition and International Order in Asia: Issues and Challenges. Routledge, 44–57. IEA PVPS Trends 2014 in Photovoltaic Applications (2014). Survey Report of Selected IEA Countries between 1992 and 2013,1–70. Ighobor, K. (2013). Opportunities and pitfalls in a rapidly expanding relationship. Africa Renewal.6. Iglesias, M. O. (2014). The Euro, The Dollar and the Global Financial Crisis: Currency Challenges seen from emerging markets. Routledge. Iglesias, M. O. (2014). Currency wars between the US and China: where does the EU stand?. In J.Men and W. Shen (Eds.), The EU, the US and China-Towards a New International Order?. Edward Elgar Publishing, 82–105. Ikegami, M. (2009). China's grand strategy of peaceful rise: a prelude to a New Cold War?. In H. M. Hsiao and C. Lin (Eds.), Rise of China: Beijing’s Strategies and Implications for the Asia-Pacific. 21–54. Ikenberry, G. J. (2008). The Rise of China: Power, Institutions, and the Western Order. In R. S. Ross and F.Zhu (Eds.), China's Ascent: Power, Security, and the Future of International Politics. Cornell University Press, 89–114. Iley, R. and Lewis, M. (2007). Untangling the US Deficit: Evaluating Causes, Cures and Global Imbalances. Edward Elgar Publishing Limited. Invest-in-France Agency Report (2012). Job-creating foreign investment in France.1–98. Isticioaia-Budura, V. (2014). European union and China open a new stage of the comprehensive strategic partnership. EU-China Observer. Department of EU International Relations and Diplomacy Studies. College of Europe. Issue 1 .2-5. Ivimey, J. M. (2014). Dog Stags and NAAFI Growlers: For every soldier who never went to war. Matador. Iwai, K. (2011). The second end of laissez faire: the bootstrapping nature of money and the inherent instability of capitalism. In H. G. Mann and H. Ganßmann (Eds.), New Approaches to Monetary Economics and Theory: Interdisciplinary Perspectives. Routledge, 237–266. 243 İnternet: Aiping, Z. (2014), Strong foundations of Friendship. Web:http://www.ciis. org.cn/ english/2014-05/26/content_6935672.htm adresinden 27 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: An, B. (2014), Cross-Straits trade volume climbs, Web:http://usa.chinadaily. com.cn/china/2014-01/16/content_17238480.htm adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Anderlini, J. (2014). Chinese investors surged into EU at height of debt crisis. Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/2/53b7a268-44a6-11e4-ab0c-00144feabdc0.html# axzz3N Itcub3e adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Automotive Report, (2014). Angermann MveA International GmbH. Web:file:///C:/Users/asus-pc/Downloads/Automotive_Report_2014_2_02.pdf adresinden 10 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Barker, A. and Stacey, K. (2013). Brussels snubs David Cameron’s call for EUChina trade pact. Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/f7a14f92-5b5d-11e3-848e00144feabdc0.html#axzz3Ojdhl7Uc adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Barnato, K. (2014). UK, Germany battle to be Chinese yuan trading hubs. Web:http://www.cnbc.com/id/101950448# adresinden 6 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Barroso, J. M. D. (2010a). Press Statement by President Barroso.Web:http://euro pa.eu/rapid/press-release_SPEECH-10-197_en.htm adresinden 5 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Barroso, J. M. D. (2010b). The European Union and multilateral global governance. Web:http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-10-322_en.htm?l ocale=en adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Barroso, J. M. D. (2011). Statement of President Barroso at the pre-European Council debate EP Plenary. Web:http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do? reference=SPEECH/11/64 adresinden 20 Ekim 2014'de alınmıştır. İnternet: Bernstein, R. (2005). Europe moves away from lifting China arms ban. Web:http://www.nytimes.com/2005/04/14/international/europe/14cnd-embargo. html?pagewanted-printveposition=ve_r=0 adresinden 17 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Biedenkopf, K. ve Torney, D. (2013). EU-China Environmental Cooperation: The Case of Emissions Trading. Web:http://www.usaintlouis.be/fr/pdf/150e/paper_ biedenkopfn.pdf adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: BMW cuts auto part prices in China, (2014). Web:chinadailyasia.com/ business/2014-08/08/content_15155627.html adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Boehler, P. (2014). China spending more than Europe on science and technology as GDP percentage, new figures reveal. Web:http://www.scmp.com/news/chinainsider/ article/1410178/china-spending-more-europe-science-and-technology-gdppercentage adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır. 244 İnternet: BP Statistical Review of World Energy, (2014). Web:http://www.bp.com/content/ dam/bp/pdf/Energy-economics/statistical-review-2014/BP-statistical-review-ofworld-energy-2014-full-report.pdf adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Brinkley, J. (2005). Rice Sounds a Theme in Visit to Beijing Protestant Church. http://www.nytimes.com/2005/03/21/international/asia/21rice.html?pagewanted=prin t veposition=ve_r=0 adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Brookes, P. (2005), An Alarming Alliance: Sino-Russian Ties Tightening, Heritage Foundation Commentary. Web:http://www.heritage.org/press/commentary/ ed081505a.cfm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Bruyas, D. (2011). Ministry of Foreign Affairs 'flexible diplomacy' paying off. Web:http://www.chinapost.com.tw/news/detail.asp?id=286308 adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Buckley, C. (2013). Chinese Nobel Winner Appealing Subversion Conviction. Web:http://www.nytimes.com/2013/11/20/world/asia/chinese-nobel-winner-appealssubversion- conviction.html adresinden 6 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Cameron, D. (2013a). My visit can begin a relationship to benefit China, Britain and the world. Web:http://www.theguardian.com/commentisfree/2013/dec/02/davidcameron-my-visit-to-china adresinden 1 Ocak 2014'de alınmıştır. İnternet: Cameron, D. (2013b). UK and China's long-term relationship: Prime Minister’s speech. Web:https://www.gov.uk/government/speeches/uk-and-chinas-long-termrelationship-prime-ministers-speech adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Casaburi, I. (2014). Chinese Investment in Europe. Web:http://www.slide share.net/ESADE/report-chinese-investment-in-europe-2014 adresinden 20 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Chaffin, J. (2013). EU and China settle trade fight over solar panels. Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/4e468c26-f6ab-11e2-862000144feabdc0.html# axzz3OBW8Dk5f adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Chan, C. (2014). Surge in Indonesian coal exports to India. Web:http://www.ihsmaritime360.com/article/15165/surge-in-indonesian-coalexports-to-india adresinden 27 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Chang, L. (2013). EU solar trade dispute diffused. Web:http://usa.chinadaily.com.cn/business/2013-07/28/content_16842963.htm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Chang, L. ve Yu, X. (2014). Solar firms may face more EU probes. Web:usa.chinadaily.com.cn/epaper/2014-08/14/content_18310898.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Chen, X. (2012), The financial crisis and EU-China trade interdependency, Web:http://www.neurope.eu/kn/article/financial-crisis-and-eu-china-tradeinterdependency adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır 245 İnternet: Chenxi, L. and Wang, T. (2012). Exploding the myths of the EU-China aviation row, Web:https://www.chinadialogue.net/article/show/single/en/5327-Exploding-themyths-of-the-EU-China-aviation-row adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: China signs $2b purchase deals with Britain, Web:http://www.chinadaily.com.cn/ china/2009-02/28/ content_ 7522791.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: China, Germany sign $14b trade deals, Web:http://www.chinadaily.com.cn/ bizchina/2009-02/26/content_7515010.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: China, Spain sign $320M in trade deals, Web:http://www.chinadaily.com.cn/ china/2009-02/27/ content_ 7519352.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Ching, F. (2014). Li Keqiang makes pledges to Africa, Web:http:// www.chinapost.com.tw/commentary/the-china-post/frank-ching/2014/05/21/ 408 201/Li-Keqiang.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Chunyan, Z. (2013). British PM to visit China in Dec, Web:http://www.chinadail y.com.cn/world/2013cameronvisitcn/2013-11/25/content_17135498.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: CIA, (2014). China, Web:https://www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos/ ch.html adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Clinton, H. (2011). America's Pacific Century, Web: http://www.foreign policy.com/articles/2011/10/11/americas_pacific_ century adresinden 25 Ekim 2014'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (1994), Towards A New Asia Strategy, C0M(94) 314 final, Brussels, 13.07.1994, Web:http://aei.pitt.edu/ 2949/1/2949.pdf adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (1995), A Long Term Policy for China-Europe Relations, COM(1995), 279 final, Brussels, http://eeas.europa.eu/ china/docs/com95_279_en.pdf adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (1998), Building a Comprehensive Partnership with China, COM(1998), 181 final, Brussels, Web: http://aei.pitt.edu/4353/ adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2001), EU Strategy towards China: Implementation of the 1998 Communication and Future Steps for a more Effective EU Policy,Communication from the Commission, COM(2001), 265 final, Web: http://europa.eu/legislation_summaries/other/r14205_en.htm adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2003), A Maturing PartnershipShared Interests and Challenges in EU-China Relations. COM(2003), 533 final, Brussels, Web: http://aei.pitt.edu/38105/ adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır. 246 İnternet: Commission of the European Communities (2005), EU-China textile agreement, memo, 12 June 2005, Web:http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-05201_en.htm adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2006), EU-China: Closer partners, growing responsibilities, COM(2006) 631 final, Brussels, Web: http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/october/tradoc_130875.pdf, adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2008a),The EU, Africa and China: Towards Trilateral Dialogue and Cooperation, Communication from the Commission to the European Parliament, the Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the regions, COM(2008)654 final, Brussels, Web:http://ec.europa.eu/development/icenter/repository/COMM_PDF_COM_2008_ 0654_F_COMMUNICATION_en.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2008b), 2020 by 2020 Europe's climate change opportunity, COM(2008) 30 final, Brussels, Web:http://eurlex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:52008DC0 030vefrom=EN adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities (2013), Green paper:A 2030 framework for climate and energy policies, COM (2013), 169 final, Brussels, 27.3.2013, Web:http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX: 52013DC0169vefrom=EN adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities,(2014a). Horizon 2020 launched What's in it for China?, Web:http://ec.europa.eu/research/iscp/index.cfm?lg=envepg= china, adresinden 15 Temmuz 2014'de alınmıştır . İnternet: Commission of the European Communities, (2014b), Roadmaps for international cooperation, Brussels, 11.9.2014, SWD(2014) 276 final, Web:http://ec.europa.eu/ research/iscp/pdf/policy/annex_roadmaps_sep-2014.pdf. adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities, (2014c), Taiwan Trade, Web:http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/taiwan/ adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Commission of the European Communities, (2014d), Report on EU customs enforcement of IPR–2013, Web:http://ec.europa.eu/taxation_customs/resources/ documents/customs/customs_controls/counterfeit_piracy/statistics/2014_ipr_ statistics_en.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Conclusion of 1989 Madrid European Council, (1989). Web: http://aei.pitt.edu/ 1453/01/Madrid_june_ 1989.pdf adresinden15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Confucius Institute in America, (2014). Web:http://english.hanban.org/node_1 0971.htm adresinden 18 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Confucius Institutes Headquarters (Hanban), (2014). Web: http://english.hanban. org/node_10971.htm adresinden 18 Temmuz 2014'de alınmıştır. 247 İnternet: Confucius Institutes/Classrooms in Africa, (2014). Web:http://english.hanban.org/ node_1 0971.htm adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Cooper, H. (2009). China Holds Firm on Major Issues in Obama’s Visit, Web: http://www.nytimes.com/2009/11/18/world/asia/18prexy.html adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Coopper, R. (2002). Why we stil need empires, The Observer, Web: observer.theguardian.com/worldwiew/story/0,11581,680117,00.html adresinden 28 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Copley, A. and Sy, A. (2014). Chinese Premier Li Keqiang's Visit to Africa: A (Rail) Road to Success in Sino-African Relations?, Web:www.brookings.edu/blogs/ africa-in-focus/posts/2014/05/14-li-keqiang-africa-china adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Council of the European Union (2003a), Joint Statement of the 6th China-EU Summit, 30 October 2003, 13424/03, Presse 298, Web:https://www.consilium. europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/er/77802.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır İnternet: Council of the European Union (2003b), A Secure Europe in A Better World European Security Strategy, Brussels, Web:http://www.consilium.europa.eu/ uedocs/ cms Upload/78367.pdf. adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır İnternet: Council of the European Union (2004), EU Annual Report on Human Rights, http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cmsUpload/ENHR2004.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Council of the European Union (2006), Joint Statement of the 9th EU-China Summit, Helsinki, 12642/06, Presse 249, Web:http://www.consilium.europa.eu/ue Docs/cms_Data/docs/pressData/en/er/90951.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Council of the European Union, (2007), Joint Statement of the 10th China-EU Summit, Beijing, Brussels, 16070/07, Presse 279, Web:http://www.consilium. europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/er/97355.pdf adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Council of the European Union, (2012), Joint Press Communiqué: 15th EU-China Summit Towards a stronger EU-China Comprehensive Strategic Partnership, Web:http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-12-693_en.htm?locale=en adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Cowell, A. (1996), Germany's Concerns Over Rights in Tibet Clash With Trade Ties to China, Web:http://www.nytimes.com/1996/06/25/world/germany-s-concernsover-rights-in-tibet-clash-with-trade-ties-to-china.html adresinden 14 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Dalton, M. (2013). Europe Seeks New Trade Weapons, http://www.wsj.com/ articles/SB10001424127887324010704578414673612252346 adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. 248 İnternet: Dasgupta, S. (2014). Pope refuses to meet Dalai Lama as it would annoy China, http://timesofindia.indiatimes.com/world/china/Pope-refuses-to-meet-Dalai-Lamaas-it-would-annoy-China/articleshow/45526567.cms adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Defense of Japan (2013). http://www.mod.go.jp/e/publ/w_paper/2013.html adresinden 14 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Dempsey, J. (2007). Despite censure from Beijing, Merkel meets with Dalai Lama in Berlin, Web:http://www.nytimes.com/2007/09/23/world/europe/23ihtberlin.4.7609899.html ?_r =0 adresinden 17 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Dempsey, J. and Bennhold, K. (2007). Merkel defends German foreign policy focused on human rights, Web:http://www.nytimes.com/2007/11/28/world/europe/ 28iht-germany.4.8517757.html adresinden 17 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Denner, W. (2009). The China Africa Trading Relationship 2009. Web:www.sinoafrica.org/en/node/653 adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Downs, E. (2014). In China-Russia gas deal, why China wins more. Web:http://fortune.com/author/erica-downs/ adresinden 4 Ekim 2014'de alınmıştır. İnternet: EEAS,(2011), National Launch Conference of EU-China Environmental Governance Programme (08/12/2011), Web:http://eeas.europa.eu/delegations/china/ press_corner/all_news/news/2011/20111208_en.htm adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Enerdata. (2014). Global Energy Statistical Yearbook 2014. CO2 emissions from fuel combustion. Web:https://yearbook.enerdata.net/register.html#CO2-emissionsdata-from-fuel-combustion.html adresinden 27 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Environmental Protection Law of the PRC. (2014). Web:https://www.china dialogue.net/Environmental-Protection-Law-2014-eversion.pdf adresinden 4 Ekim 2014'de alınmıştır. İnternet: Esposito, M. ve Tse, T. ve Al-Sayed, M. (2015).Recolonizing Africa: A modern Chinese story?.Web: http://www.cnbc.com/id/102290608#. adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: EU Presence in Taiwan, (2014). Web: http://eeas.europa.eu/delegations/taiwan/ eu_taiwan/eu_in_taiwan/index_en.htm adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: European Commission, (2013). China. Web:http://trade.ec.europa.eu/doclib/ docs/2012/march/tradoc_149251.pdf adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: European Council, (2007).The European Union and Central Asia: the new partnership in action. Web: http://eeas.europa.eu/central_asia/docs/2010_strategy _eu_centralasia_en.pdf adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: European Parliament, (2012), European Parliament resolution of 13 December 2012 on the review of the EU’s human right strategy (2012/2062(INI)), Web:http:// www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. 249 İnternet: European Union Factsheet. (2012). Web:http://www.ieee.es/Galerias/fichero/ OtrasPublicaciones/Internacional/EU-ChinaSummit_Index.pdf adresinden 5 Nisan 2014'de alınmıştır. İnternet: Eurostat. (2014). Web:Population on 1 January, http://ec.europa.eu/eurostat/tgm/ table.do?tab=tablevelanguage=envepcode=tps00001vetableSelection=1vefootnotes= yesvelabeling=labelsveplugin=1 adresinden 4 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Federal Foreign Office. (2014). China. Web:http://www.auswaertiges-amt.de/EN/ Aussenpolitik/Laender/Laenderinfos/01-Nodes/China_node.html adresinden 5 Nisan 2014'de alınmıştır. İnternet: Fish, I. S. (2014). Blame Norway Why is Oslo kowtowing to Beijing and stiffarming the Dalai Lama. Web:http://www.foreignpolicy.com/articles/2014/05/06/ why_wont_norwegian_prime_minister_meet_with_dalai_lama_china adresinden 3 Ekim 2014'de alınmıştır. İnternet: Foster, J. M. (2014). Chinese Researchers Pin Beijing’s Smog on Fossil Fuels. Web:http://www.thinkprogress.org/climate/2014/01/01/3110131/fossil-fuels-linkedbeijing-smog adresinden 26 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Frost, C. (2013). Exclusive: Richard Gere Set For Oscars Return, 20 Years After He Was Banned. http://www.huffingtonpost.co.uk/2013/02/22/oscars-2013-oscarsrichard-gere-cast-chicago_n_2740846.html adresinden 25 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Gayathri, A. (2012). China Pledges $43 Billion For Euro Zone; India And Russia, $10 Billion Each, Web:http://www.ibtimes.com/china-pledges-43-billion-euro-zoneindia-and-russia-10-billion-each-703340 adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Gibbs, N. (2014). Land Rover blasts Evoque look-alike from China, Web:http://europe.autonews.com/article/20141126/COPY/311289991/land-roverblasts-evoque-look-alike-from-china adresinden 26 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Global 500 (2013). Web: http://fortune.com/global500/royal-dutch-shell-plc-1/ adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır. İnternet: Gore, A. (2006), Al Gore, NYU Law, 9/18/06, Web:http://thinkprogress.org/gorenyu/ adresinden 12 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Gowan, R. ve Sherman, J. (2009). An overhaul of peacekeeping begins? Web:www.europeanvoice.com/article/an-overhaul-of-peacekeeping-begins/ adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Grammatics, D. (2013). Going nuclear: UK's deal with China, Web:http://www.bbc.com/news/world-asia-china-24575430 adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Gray, D. (2014). China 2013 foreign investment inflows hit record high. Web: reuters.com/article/2014/01/16/us-china-economy-fdi-idUSBREA0F0EI20140116 adresinden 26 Kasım 2014'de alınmıştır. 250 İnternet: Haizhou, Z. (2008). Up to Sarkozy to get ties back on track. Web:http://www.chinadaily.com.cn/cndy/2008-12/03/content_7263725.htm adresinden 29 Nisan 2014'de alınmıştır. İnternet: Hanemann, T. (2013). The EU-China Investment Relationship: From a One-Way to a Two-Way Street. Web: http://rhg.com/articles/the-eu-china-investmentrelationship-from-a-one-way-to-a-two-way-street adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Harvey, F. (2014). European parliament votes for stronger climate targets, Web:http://www.theguardian.com/environment/2014/feb/05/european-parliamentvotes-renewables-targets adresinden 2 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Henley, J. (2014). Web:http://www.theguardian.com/world/2014/mar/03/europesgas-supply-ukraine-crisis-russsia-pipelines adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Hogenboom, M. (2013). China's new phase of panda diplomacy, Web: http:// http://www.bbc.com/news/science-environment-24161385 adresinden 2 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Hongguang, L. (2014). China, Germany establish comprehensive strategic partnership, Web: http://news.xinhuanet.com/english/china/2014-03/29/c_1263 30414.htm adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Hongmei, L. (2009). The U.S. Hegemony Ends, the Era of Global Multipolarity Enters, People’s Daily, 24 February 2009, Web:http://english.people.com.cn/ 90002/96417/ 6599374.html adresinden 5 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Hook, L. and Chaffin, J.,(2012), China hits at EU solar panel dumping probe, Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/26f2f140-f7fc-11e1-bec800144feabdc0.html#axzz3 ONwViWQG adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: HSBC (2014). Germany Trade Forecast Report. Web: https://globalconnections.hsbc.com/us/en/tools-data/trade-forecasts/de adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: IAEA, China, (2014). Web: http://www.iaea.org/PRIS/CountryStatistics/Country Details.aspx?current=CN adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır . İnternet: IMF (2014a). Gross domestic product based on purchasing-power-parity (PPP) valuation of country GDP, Web:http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2014/02/ weodata/weorept.aspx?pr.x=78vepr.y=3vesy=2014veey=2019vescsm=1vessd=1veso rt= countryveds=.vebr=1vec=924%2C111ves=PPPGDPvegrp=0vea=, adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: IMF, (2014b), Gross domestic product, current prices, http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2014/02/weodata/weorept.aspx?pr.x=65 vepr.y=11vesy=2014veey=2019vescsm=1vessd=1vesort=countryveds=.vebr=1vec= 924%2C111ves=NGDPDvegrp=0vea= adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Ingram, G. (2014). The U.S.-Africa Leaders Summit: Africa’s Dramatic Development Story, Web:http://www.brookings.edu/blogs/africa-in-focus/posts/ 251 2014/07/28-us-africa-leaders-summit-development-ingram 2014'de alınmıştır. adresinden 8 Eylül İnternet: Innovation Union Competitiveness Report, (2013) Commission Staff Working Document, Web: http://ec.europa.eu/research/innovation-union/pdf/competitiveness_ report_2013.pdf adresinden 8 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Intellectual Property Office, (2014), Web:https://www.gov.uk/government/ publications/protecting-your-uk-intellectual-property-abroad/protecting-your-uktrade-mark-abroad adresinden 8 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Jacobs, H. (2014). The 17 Countries Generating The Most Nuclear Power http://www.businessinsider.com/countries-generating-the-most-nuclear-energy-20143?op=1 adresinden 28 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: James, A. (2013). The EU-China Solar Deal in 2 1/2 Charts, Web:http://www.greentechmedia.com/articles/read/everything-you-need-to-knowabout-the-eu-china-deal-in-2-1-2-charts adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Jiabao, W. (2004). Premier of the State Council of the People's Republic of China, Vigorously Promoting Comprehensive Strategic Partnership Between China and the European Union, Web:http://www.chinamission.be/eng/zt/t101949.htm adresinden 28 Nisan 2014'de alınmıştır. İnternet: Jiabao, W. (2010). Remarks by Premier Wen Jiabao at Joint Press Conference with European Commission President Jose Manuel Barroso, Web: http://www.highbeam.com/doc/1G1-225488553.html adresinden 5 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Johnson, B. (2013). NASA releases images of Beijing air pollution, Web:http://www.cbsnews.com/news/nasa-releases-images-of-beijing-air-pollution/ adresinden 15 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Jones, A. (2014). China ve Britain: Trading places Web:http://gbtimes.com/ opinion/china-britain-trading-places adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Kaiman, J. (2014a). China's toxic air pollution resembles nuclear winter, say scientists, Web:http://www.theguardian.com/world/2014/feb/25/china-toxic-airpollution-nuclear-winter-scientists adresinden 21 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Kaiman, J. (2014b). Beijing attempts to cut air pollution for Apec summit, Web:http://www.theguardian.com/world/2014/nov/04/beijing-smokescreen-hidepollution-apec adresinden 12 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Kaiman, J. (2014c). China denounces Barack Obama's meeting with Dalai Lama http://www.theguardian.com/world/2014/feb/21/china-us-barack-obama-dalai-lama adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Kaiman, J. (2014d). Peaceful advocate for Muslim Uighurs in China sentenced to life in prison http://www.theguardian.com/world/2014/sep/23/xinjiang-china-courtilham-tohti-muslim-uighur-life-in-prison adresinden 12 Ocak 2015'de alınmıştır. 252 İnternet: Keating, D. (2014). EU surrenders on aviation in ETS, Web:http://www.european voice.com/article/eu-surrenders-on-aviation-in-ets/ adresinden 21 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Khamadi, S. (2014). Africa can learn from China growth model, Web:http://www.mediamaxnetwork.co.ke/thepeople/73720/africa-can-learn-chinagrowth-model adresinden 8 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Korb, L. (2014). Turning the Asia Pivot Into a Real ‘Obama Doctrine’, Web: http://www.defenseone.com/ideas/2014/06/turning-asia-pivot-real-obama-doctrine/ 86401/ adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Kramer, A. (2009). New Gas Pipeline From Central Asia Feeds China, Web: http://www.nytimes.com/2009/12/15/world/asia/15pipeline.html?_r=0 adresinden 28 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Kubusova, L. (2008). EU Drops Chinese Textile Import Quotas, Web:http://www.businessweek.com/stories/2008-01-02/eu-drops-chinese-textileimport-quotasbusinessweek-business-news-stock-market-and-financial-advice adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Kundnani, H. ve Parello-plesner, J. (2012a). Beware the new Beijing-Berlin bond, Web:http://www.ft.com/intl/cms/s/0/52f74474-9dae-11e1-9a9e-00144feabdc 0.html#axzz3OXpt3Svm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Lamy, P. (2002). Trade Policy, the Convention and External Relations, Web: http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=SPEECH/02/585veformat= HTM Lveaged=0velanguage=ENveguilLanguage=en adresinden 30 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Lewis, M. (2014). He lives in the fast lane: David Beckham launches new Jaguar F-Type Coup in China one day after celebrating Victoria's 40th birthday in Los Angeles, Web: http://www.dailymail.co.uk/tvshowbiz/article-2608878/DavidBeckham-launches-new-Jaguar-China-one-day-celebrating-Victorias-40th-birthdayLos-Angeles.html# ixzz3O Ts6rAnm adresinden 15 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Liang, Y. (2007). British PM, Chinese FM meet on ties, Web:http://www.gov.cn/ misc/2007-12/07/content_827308.htm adresinden 30 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Liang, Y. (2008). German minister meets Dalai Lama despite China's objection, Web:http://news.xinhuanet.com/english/2008-05/20/content_8209553.htm adresinden 17 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Ling, Y. (2014).Top trade partner, gateway to Europe,Web:http://www.chinadail yasia.com/business/2014-07/08/content_15147322.html adresinden 17 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Lintao, Y. (2014). Nuclear philosophy, Web:http://china.org.cn/opinion/201403/31/content_31952366_2.htm adresinden 25 Aralık 2014'de alınmıştır. 253 İnternet: Liu, C. (2014). Expert sees greater potential for Sino-UK trade, Web:http://www.chinadaily.com.cn/world/2014livisitbritaingreece/2014-06/17/ content_17591719.htm. adresinden 25 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Liu, L. (2014). Britain Outside Europe? The Chinese View, Web:https://ipjournal.dgap.org/en/ip-journal/topics/britain-outside-europe-chinese-view adresinden 2 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Lloyd, C. (2013). Russia: impacts on the energy market Russia and Europe’s gas market,Web:http://www.energyglobal.com/news/processing/articles/Russia_impact_ global_ energy629.aspx adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Luan, S. (2006). China, EU hold 2nd round of strategic dialogue, Web:http://www.gov.cn/misc/2006-06/06/content_302147.htm adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Mandhana, N. (2014). Dalai Lama Hints He May Not Have a Successor Web:http://www.wsj.com/articles/dalai-lama-hints-that-he-might-not-have-asuccessor-1410283360adresinden 16 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Martin, R. (2014). China's Great Coal Migration, Web:fortune.com/2014/07/11/ coal-china/ adresinden 16 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Mathew, J. (2013). China Agrees to Set Minimum Prices For Solar Panel Exports to Europe, Web:http://www.ibtimes.co.uk/eu-china-solar-trade-dispute-gucht-494958 adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Mccain, J. (2012). Defining American Interests in Asia, A Trans-Pacific Partnership Speaker Series Event, CSIS, Web:http://csis.org/files/attachments/ 120514_ TPP_McCain_Transcript.pdf adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Mengshu, H. (2014). Economy tops agenda of Merkel's visit to China, Web:http://news.xinhuanet.com/english/china/2014-07/06/c_126714970.htm adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Meyvis, L. (2013).Horizon 2020: €80 billion for European research, ample opportunities for KU Leuven, Web:http://www.kuleuven.be/english/news/2013/ horizon-2020 adresinden 20 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Ministry of Foreign Affairs of PRC,(2014). China's Policy Paper on the EU: Deepen the China-EU Comprehensive Strategic Partnership for Mutual Benefit and Win-win Cooperation, Web:http://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/ t1143406.shtml adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Ministry of Foreign Affairs of the PRC,(2003). China’s EU Policy Paper, Web:http://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/wjb_663304/zzjg_663340/xos_664404/dqzz ywt_ 664812/t27708.shtml adresinden 20 Mayıs 2014'de alınmıştır. İnternet: Ministry of National Defense The People's Republic of China,2013 Web:http://eng.mod.gov.cn/Database/WhitePapers/2013-04/19/content_4443470.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. 254 İnternet: MOFCOM,(2011).Statistics of Mainland-Taiwan Trade ve Investment in JanuaryDecember 2011, Web: http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/ hkmacaotaiwan/201202/20120207959727.shtml adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: MOFCOM,(2012).Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in January-December 2012, Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/ lanmubb/hkmacaotaiwan/201305/20130500128406.shtml adresinden 20 Mayıs 2014'de alınmıştır. İnternet: MOFCOM,(2013a). Mainland-Taiwan Trade and Investment During JanuaryDecember, Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/hkmacao taiwan/201402/20140200485384.shtml adresinden 20 Mayıs 2014'de alınmıştır. İnternet: MOFCOM, (2013b). Joint Report on Statistics of China's Outbound FDI 2013 Released,Web:english.mofcom.gov.cn/article/newsrelease/significantnews/201409/2 0140900727958.shtml adresinden 30 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: MOFCOM, (2014a). Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in January-August 2014, Web:http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/ hkmacaotaiwan/201410/20141000757178.shtml adresinden 29 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: MOFCOM, (2014b). Statistics of Mainland-Taiwan Trade and Investment in January-October, 2014, Web: http://english.mofcom.gov.cn/article/statistic/lanmubb/ hkmacaotaiwan/201412/20141200819725.shtml adresinden 30 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Office of the US Trade Representative, (2013). Web:http://www.ustr.gov/ countries-regions/china-mongolia-taiwan/peoples-republic-china adresinden 29 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: OICA, (2014). OICA is the voice speaking on automotive issues in world forums, 2014 Q2 Production statistics, Web:http://www.oica.net/category/productionstatistics/ adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Ong, R. (2013). The Third Plenum of the 18th Chinese Communist Party Congress: A Primer, China Business Review, Web:http://www.chinabusiness review.com/ the-third-plenum-of-the-18th-chinese-communist-party-congress-aprimer/ adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Open Doors Data, (2014), Fast Facts, International Students in the US, Web:file:///C:/Users/asus-pc/Downloads/Fast-Facts-2014.pdf adresinden 9 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Paton, J. (2014). China Coal Tariffs Add to Pressure on Producers in Australia, Web:http://www.bloomberg.com/news/2014-10-10/china-coal-tariffs-add-topressure-on-australian-mining-industry.html adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Pew Research Center, (2013). http://www.pewglobal.org/2013/07/18/americasglobal-image-remains-more-positive-than-chinas/ adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. 255 İnternet: Pew Research Center, (2014). http://www.pewglobal.org/2014/07/14/globalopposition-to-u-s-surveillance-and-drones-but-limited-harm-to-americas-image/ adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Solana, J. (1998), Securing Peace in Europe, the Symposium on the Political Relevance of the 1648 Peace of Westphalia, Web:http://www.nato.int/docu/ speech/ 1998/ s981112a. htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: State Council, "China Africa Ec. and Trade Coop., (2013). http://www.scio.gov.cn/zxbd/wz/ Document/1344818/1344818.htm adresinden 23 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Tiezzi, S. (2014). China’s APEC Diplomacy, Web: http://thediplomat.com/ 2014/08/chinas-apec-diplomacy/ adresinden 1 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Weihua, C. and Guangjin, C. (2013). Obama to convene first formal meeting, Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2013xivisit/2013-05/21/content_165443 53. htm adresinden 24 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet: Xiaokun, L. (2008). Sarkozy's meeting with Dalai 'threatens' relations, Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2008-11/29/content_7253324.htm adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Xie, T. (2014). China’s Confucius Institute:Self promotion or cultural imperalism?, Web:http://edition.cnn.com/2014/10/21/opinion/china-confucius/ adresinden 6 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Xinhua, (2004). Hu shares views with Chirac over phone, Web:http://www.chinadaily.com.cn/english/doc/2004-12/05/content_397450.htm adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Xinhua, (2009a). China, Germany pledge joint efforts to stabilize global economy,Web:http://news.xinhuanet.com/english/2009-01/29/content_10734973. htm adresinden 15 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Xinhua, (2009b). Chinese premier proposes to advance economic Web:http://en. people.cn/90001/90776/90883/6848427.html adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Yang, B. (2014b), Xi calls for closer China-France parliamentary exchanges, Web:http://english.cntv.cn/2014/0328/ARTI1395954146783324.shtml adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Yannan, T. (2013). Probe into imports of EU wines, Web:http://usa.chinadaily.com.cn/business/2013-06/06/content_16573401.htm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Ying H. (2014), Road uncertain after parts price cuts, WeB:http://epaper.china dailyasia.com/asia-weekly/article-3139.html adresinden 26 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Ying, D. (2013), Forging Partnerships, Web:http://www.bjreview.com.cn/ print/txt/2013-05/06/content_539318.htm adresinden 5 Ocak 2015'de alınmıştır. 256 İnternet: Yiwei, Z. (2014), China No.4 in global arms sales, Web:http://www.global times.cn/content/849186.shtml adresinden 24 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Yu, J. (2014), China's yuan currency emerging to reshape global trading patterns, Web:http://www.scmp.com/business/banking-finance/article/1662841/chinas-yuancurrency-emerging-reshape-global-trading adresinden 28 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Yu, R.(2014). Volkswagen to Add Two Plants in China, Web:http://www.wsj. com/articles/volkswagen-to-add-two-plants-in-china-1404709719 adresinden 24 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Zhi, L. (2010). China's calls for end to 'Prejudiced' EU Arms Embargo, Web:http://www.gov.cn/misc/2010-01/28/content_1521956.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet:Peters, M. (2013).Faith in Europe, faith in China, Web:http://www.chinadaily. com.cn/world/2013cameronvisitcn/2013-06/14/content_17135574.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Porter, A. (2008). Gordon Brown's historic trade deal with China, Web:http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/1575941/Gordon-Brownshistoric-trade- deal-with-China.html adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet:Qingfen, D. and Jiabao, L. (2013).Innovation key for China and France, Web:http://usa.chinadaily.com.cn/china/2013-04/27/content_16454596.htm adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet:Reuters Report, (2013).Chinese military's secret to success: European engineering, Web:http://in.reuters.com/article/2013/12/19/breakout-submarines-special-reportpix-g-idINL4N0JJ0FM20131219 adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Rothman, A.(2012). Airbus Said to Lose 10 More Orders From China on Carbon Curb, Web:http://www.businessweek.com/news/2012-03-15/airbus-said-to-lose-10more-orders-from-china-on-carbon-curb adresinden 20 Temmuz 2014'de alınmıştır. İnternet: Samuel, H. (2013). Web:http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/ france/10173805/How-France-is-benefiting-from-Chinese-tourists-over-Britain.html adresinden 12 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet:Shambaugh, D. (2010).China Flexes Its Soft Power, Web:http://www.nytimes. com/2010/06/08/opinion/08iht-edshambaugh.html?_r=0 adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Shinn, D. H. (2011). China’s Growing Role in Africa:Implications for U.S. Policy, Testimony before Subcommittee on African Affairs, Web:www.foreign.senate.gov/imo/media/doc/David_Shinn_Testimony.pdf adresinden 18 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Shixue, J. (2013). Sino-French relations on the rise, Web:http://www.china.org.cn/opinion/2013-04/28/content_28683687.htm adresinden 25 Ağustos 2014'de alınmıştır. 257 İnternet: Shixue, J. (2014). Towards a win-win BIT for China and the EU, Web:http://ies. cass.cn/en/cer/ChinaEUIES/201401/8056.asp adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: SIPRI, (2013). China replaces UK as world’s fifth largest arms exporter, Web:http://www.sipri.org/media/news-archive/media/pressreleases/2013/ATlau nch adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet:Solana, J. (2013), A Secure Europe in a better world, EU High Representative for the common foreign and security policy, Web:http://ue.eu.int/uedocs/ cms_data/docs/pressdata/en/reports/76255.pdf adresinden 3 Nisan 2014'de alınmıştır. İnternet: Solar trade Association,(2013). EU anti-dumping proceedings- fact sheet for the STA update, Web:http://www.solar-trade.org.uk/antiDumping.cfm adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır. İnternet: Spiegel, P. ve Thornhill, J. (2005). France urges end to China arms embargo, Web:http://www.ft.com/cms/s/0/55da9a64-7f85-11d9-8ceb00000e2511c8.html#axzz325P P2mwV adresinden 15 Mayıs 2014'de alınmıştır. İnternet: Statista, (2013). China: Distribution of gross domestic product (GDP) across economic sectors from 2003 to 2013, Web http://www.statista.com/statistics/270325/ distribution-of-gross-domestic-product-gdp-across-economic-sectors-in-china/ adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Statistics on anti-dumping, (2014). Web:http://www.wto.org/english/ tratop_e/adp_e/ adp_e.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Swenson, D. L. (2011). The Influence of Chinese Trade Policy on Automobile Assembly and Parts, Web:http://sciie.ucsc.edu/14AIEC/Swenson_ChinaCarParts_ October 2011.pdf adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır. İnternet:Thompson, M. (2013),China hits back at Europe with wine probe, Web:http:// money.cnn.com/2013/06/05/news/economy/china-europe-wine/ adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır. İnternet: Top China Imports from France, (2013). World’s richest countries, Top 10 Chinese Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top_ china_imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Top China Imports from Germany , (2013). World’s richest countries, Top 10 Chinese Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/ top_china _imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Top China Imports from UK, (2013). World’s richest countries, Top 10 Chinese Imports from Germany, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top_china_ imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Top France Imports from China ,(2013). World’s richest countries, Top 10 German Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/topfrance-imports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. 258 İnternet: Top German Imports from China,(2013). World’s richest countries, Top 10 German Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top-UKimports.html adresinden 21 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Top UK Imports from China ,(2013). World’s richest countries, Top 10 German Imports from China, Web:http://www.worldsrichestcountries.com/top-germanyimports.html adresinden 21Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Trade and Industry Department, (2014). A List of Active Anti-dumping Cases Initiated by the European Union Against Products from China, Web:http://www.tid.gov.hk /english/trade_relations/ad/ad_cic_mainland.html adresinden 29 Eylül 2014'de alınmıştır. İnternet:Trade and Investment Relations between Taiwan and the EU, (2014),Web:http://www.taiwanembassy.org/public/Attachment/4919211402.pdf adresinden 29 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet:Tunteng,V.M.(2012), Legal Analysis on the Inclusion of Civil Aviation in the European Union Emissions Trading Scheme, Web:http://www.cisdl.org/ public/docs/ news/CISDL_EU_ETS_Expansion_Legal_Brief.pdf. adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet:UN Veto List (2014), Security Council-Veto List Web:http://research.un.org/ en/docs/sc/quick adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: United States Census Bureau,(2014). Web:https://www.census.gov/foreign-trade/ balance/c5700.html adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet:Uruguay Round Agreement,(1994).General Agreement on Tariffs and Trade 1994, Web:http://www.wto.org/english/ docs_e/legal_e/06-gatt_e.htm adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: US Energy Information Administration, (2014). China. http://www.eia.gov/ countries/cab.cfm?fips=ch adresinden 29 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Volkswagen, (2013). Web:http://www.volkswagenag.com/content/vwcorp/info_ center/en/themes/2013/10/ccc_china_success.html adresinden 6 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Wa, Z. (2014). Hopes high for improved Sino-German relations, Web:http://www.chinadaily.com.cn/china/2014-04/15/content_17433811.htm adresinden 2 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Walder, B. F. (2009). Effective Multilateralism: Building for a Better Tomorrow, Web:http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=SPEECH/09/179&for mat= HTMLveaged adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet:Watt, N. and Mason, R.(2013), David Cameron calls for new EU-China free trade agreement,Web:http://www.theguardian.com/politics/2013/dec/02/david-cameronchina-advocate-western-world adresinden 3 Ocak 2015'de alınmıştır. 259 İnternet: Wei, H. (2013). Magnetic atrraction for EU Web:europe.chinadaily.com.cn/business/2013-08/05/content_16870586.htm adresinden 3 Kasım 2014'de alınmıştır. SMEs İnternet: Wei, W. (2014). China and Africa Cooperate in Petroleum Industry, Web:www.chinatoday.com.cn/english/economy/2014-09/09/content_639048_2.htm adresinden 4 Ocak 2015'de alınmıştır. İnternet: Weitz, R. (2012). EU Should Keep China Arms Embargo,Web:http://thediplomat. com/2012/04/eu-should-keep-china-arms-embargo/1/ adresinden 15 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet:Whitlock, R. (2013). EU proceeds with anti-dumping duties despite widespread opposition,Web:http://www.renewableenergymagazine.com/article/eu-proceedswith-antidumping-duties-despite-widespread-20130605 adresinden 1 Haziran 2014'de alınmıştır. İnternet: Willy, C. J. (2013). Europe must adapt to the reality that we are living in a world increasingly dominated by Asia, Web:http://blogs.lse.ac.uk/europpblog/2013/10/30/ europe-must-adapt-to-the-reality-that-we-are-living-in-a-world-increasinglydominated-by-asia/ adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Wine Annual Report and Statistics (2012). Web:http://gain.fas.usda.gov/ Recent%20GAIN%20Publications/Wine%20Annual_Rome_EU-27_3-1-2012.pdf adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet:Wine Annual Report and Statistics,2014, http://gain.fas.usda.gov/Recent% 20GAIN%20Publications/Wine%20Annual_Rome_EU-28_2-26-2014.pdf adresinden 24 Kasım 2014'de alınmıştır. İnternet: Wintour, P. (2008). Brown will miss Beijing opening ceremony, Web:http://www.theguar dian.com/politics/2008/apr/10/gordonbrown.olympicgames 2008 adresinden 6 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: World Press Freedom Index, (2014). Web:http://rsf.org/index2014/enindex2014.php# adresinden 6 Ağustos 2014'de alınmıştır. İnternet: Wright, O. (2013). Web: http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/britainis-merely-a-country-of-old-europe-with-a-few-decent-football-teams-chinesenewspaper-criticises-uk-during-david-cameron-visit-8979611.html adresinden 6 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet:Yang, B. (2014a).China-Africa trade cooperation has broad prospects:Chinese minister,Web:http://english.cntv.cn/2014/05/05/ARTI1399288149221911.shtml adresinden 29 Aralık 2014'de alınmıştır. İnternet: Zongwei, S.(2004). China, EU consolidate partnership, Web:http://www.china daily.com.cn/english/doc/2004-03/16/content_315365.htm adresinden 23 Kasım 2014'de alınmıştır. Jaggard, L. (2007). Climate Change Politics in Europe: Germany and the International Relations of the Environment. Tauris Academic Studies. 260 Jakobson, L. and Wood, J. (2012). China's Expanding Role in Africa and Implications for the EU. In R.Vogt (Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals. Hong Kong University Press,139–154. Jarvela, M. and Juhola, S. (2011). Energy, Policy, and the Environment: Modeling Sustainable Development for the north, Studies in human ecology and adaptation. Springer. Jarvie, G., Hwang, D. and Brennan, M. (2008). Sport, Revolution and the Beijing Olympics. Berg. Jeffries, I. (2001). Economies in Transition: A Guide to China, Cuba, Mongolia, North Korea and Vietnam at the turn of the twenty-first century. Routledge. Jeffries, I. (2013). Guide to the Economies in Transition. Routledge. Jenkins, R. and De Freitas Barbosa, A. (2013). Fear for manufacturing? China and the Future of Industry in Brazil and Latin America. In Julia C. Strauss and Ariel C. Armony (Eds.), From the Great Wall to the New World: Volume 11: China and Latin America in 21st Century. Cambridge University Press, 59–81. Jersild, A. (2014). Sino-Soviet Alliance: An International History. The University of North Carolina Press. Ji, W. and Huang, C. (2011). China’s Experience in Dealing with WTO Dispute Settlement: A Chinese Perspective. Journal of World Trade. 45(1):1–37. Jiabao, W. (2008). Science and China’s Modernization. Science. 322 : 5902.649. Jiang, X. (1988). The United States and China. The University of Chicago Press. London. Jiang, X. (2013). Legal Issues for Implementing the Clean Development Mechanism in China. Springer. Jinjing, W. and Bailly, S. (2013). Chinese Students' Attitudes Towards their learning of French in France. In L. Jin, M.Cortazzi (Eds.), Researching Intercultural Learning: Investigations in Language and Education. Palgrave Macmillan,192–208. Ju, Y. (1996). Understanding China: Center Stage of the Fourth Power. State University of New York Press. Kang, L. (2004). Globalization and Cultural Trends in China. University of Hawai Press. Kantowicz, E. (2000). Coming Apart, Coming Together the World in the Twentieth Century. Volume 2. Wm. B. Eerdmans Publishing. Kaplan, L. (2010). Homer Lea: American Soldier of Fortune. The University Press of Kentucky. Kapur, H. (1985). China and the European Economic Community. The End of an Isolation: China After Mao. Martinus Nijhoff Publishers.72–111. 261 Kaufman, V. (2001). Confronting Communism: U. S. and British Policies Toward China. University of Missouri Press. Ke, X. (2006). Piracy, Seaborne Trade and the Rivalries of Foreign Sea Powers in East and SouthEast Asia. In G. G. Ong-Webb (Eds.), 1511 to 1839: A Chinese Perspective, Piracy, Maritime Terrorism and Securing the Malacca Straits. Institute of Southeast Asian Studies, 221–240. Kegley, C. and Blanton, S. (2012). World Politics: Trends and Transformations. 2011– 2012 Update Edition. Wadsworth Cengage Learning. Keller, E. and Zhou, W. (2003). From Middle Kingdom to Global Market: Expansion Strategies and Success Factors for China's Emerging Multinationals. Munich, Germany: Roland Berger Strategy Consultants. Kemp, G. (2012). The East Moves West: India, China, and Asia's Growing Presence in the Middle East. The Center for the National interest. Brookings Institution Press. Kent, A. E. (2009). Beyond compliance: China, international organizations, and global security. NUS Press. Keohane, R. and Nye. J. (2001). Power and Interdependence. Third Edition. Longman. Keqiang, L. (2009). Speech at the Forum on China- EU Strategic Partnership. Foreign Affairs Journal. Keyuan, Z. (2009). China-Asean Relations and International Law. Chandos Publishing. Keyuan, Z. (2011). China’s Maritime Security Considerations. In M. Li (Eds.), China and East Asian Strategic Dynamics: The Shaping of a New Regional Order. Lexington Books, 257–278. Keyuan, Z. (2013). The Rising China and Maintaining the International Order: Some Reflections. In R. Amer, A. Swain and J. Öjendal (Eds.), The Security-Development Nexus: Peace, Conflict and Development. Anthem Press, 65–88. Killion, U. (2006). A Modern Chinese Journey to the West: Economic Globalization and Dualism. Nova Science Publishers. Killion, U. (2006). The New Millenium: APEC and Emerging China. In L.Z. Pelzer (Eds.), New Developments in Macroeconomics Research. Nova Science Publishers,1–45. Kim, S. (2004). Northeast Asia in the Local-Regional-Global Nexus: Multiple Challenges and Contending Explanations. S. Kim (Eds.), The International Relations of Northeast Asia, Rowman & Littlefield Publishers, 3–65. Kinzelbach, K. (2010). The EU- China Partnership Normative Partnership or Antagonism in Disguise, In J.Men and G. Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EUChina Relations in the 21st Century: The Partnership and Cooperation Agreement. Peter Lang, 197–216. 262 Kinzelbach, K. (2014). The EU's Human Rights Dialogue with China: Quiet Diplomacy and its Limits. Routledge. Kirton, J. (2011). The G8:Legacy, Limitations, and the Lessons. In C.I. Bradford and W. Lim (Eds.), Global Leadership in Transition: Making the G20 More Effective and Responsive. Korea Development Institute and the Brookings Institution, 16–36. Kissinger, H. A. (2011). On China. The Penguin Press. Kivimaki, T. (2009). The EU-India-China Strategic Partnership and the Impact of Regional Constructs. In B. Gaensand J. Jokela and E. Limnell (Eds.), The Role of the European Union in Asia: China and India as Strategic Partners. Ashgate, 9–36. Klang, M. (2006). Virtual Censorship: Controlling the public sphere, In J. Berleur and M. I. Nurminen and J. Impagliazzo (Eds.), Social Informatics: An Information Society for All? In Remembrance of Rob Kling. Springer, 185–194. Kong, B. (2010). China’s International Petroleum Policy. Greenwood Publishing Group. Kreutz, J. (2005). Hard Measures by a Soft Power? Sanctions policy of the European Union 1981–2004. Bonn International Center for Conversion. Bonn.1–52. Kulkman, N.S. (2005). The German-Chinese 'Rule of Law Dialogue': Substantial Interaction or Political Delusion?. In S.Heilmann (Eds.), China Analysis. 47, 1–8. Kundnani, H.and Parello-Plesner, J. (2012). China and Germany: Why the emerging special relationship matters for Europe. European Council on Foreign Relations. Policy Brief.1–16. Kunyang, S. (1988). The Position and Role of Western Europe in Present World Politics. Journal of the Chinese People's Institute of Foreign Affairs.(7): 43–52. Kurlantzick, J. (2006). China’s Charm: Implications of Chinese soft power. Carnegie Endowment. No. 47.1–8. Kwan, S. and Kwan, N. (2009). The Dragon and the Crown: Hong Kong Memoirs. Royal Asiatic Society Hong Kong Studies Series. Hong Kong University Press. Kynge, J. (2006). China Shakes the World: A Titan’s Rise and Troubled Future-and the Challenge for America. New York: Houghton Mifflin. Lach, D. and Kley, E.J. Van (1993). Asia in the Making of Europe. Volume III: A Century of Advance. The University of Chicago Press. Ladley, E. (2012). Balancing Act: How Nixon Went to China and Remained A Conservative. iUniverse. Lai, H. (2001). Behind China's World Trade Organization Agreement with the USA. Third World Quarterly. .237- 255. Lai, H. (2010).The Domestic Sources of China's Foreign Policy: Regimes, Leadership, priorities and process. China Policy Series. Routledge. 263 Lai, H. (2012). China's cultural diplomacy: going for soft power. In H. Lai and Y. Lu (Eds.), China's Soft Power and International Relations. Routledge.83–103. Langley, A. (2009). Tiananmen Square: Massacre Crushes China's Democracy Movement. Compass Point Books. Lansford, T. (2014). Political Handbook of the World 2014. CQ Press. Lanteigne, M. (2014). China’s Peacekeeping Policies in Mali: New Security Thinking or Balancing Europe?. NFG Working Paper No. 11.1–23. Larkin, B. (1973). China and Africa, 1949–1970: The Foreign Policy of the People's Republic of China. University of California Press. Lau, K. C. and Cunich P. (2002). An Impossible Dream: Hong Kong University from Foundation to Re-establishment, 1910–1950. Oxford University Press. Lawrence, A. (1998). China Under Communism. Routledge. Lawrence, A. (2004). China Since 1919: Revolution and Reform: a Sourcebook. Routledge. Lawrence, S. and Lum, T. (2011). U.S.China Relations: Policy Issues. CRS Report For Congress. Lea, D. (2001). A Political Chronology of South-East Asia and Oceania. Europa Publications Limited. Lee, H. (2011). China’s foreign policy-making in post-Cold War East Asia with its implications for Asian Regionalism. In J. Park, T J. Pempel and H. Kim (Eds.). Regionalism, Economic Integration and Security in Asia: A Political Economy Approach. Edward Elgar Publishing Limited, 136–149. Lee, K. (2007). China and the International Covenant on Civil and Political Rights: Prospects and Challenges. Chinese Journal of International Law. Vol. 6. No. 2.445– 474. Lee, Y. (2014). Safeguard Measures in World Trade: The Legal Analysis. Third Edition. Edward Elgar Publishing Limited. Lennox, D. (2009). Now You Know Big Book of Sports. Magnetawan Communications Inc and Dundurn Press Limited. Levi, W. (1953). Modern China's Foreign Policy. University of Minnesota. Lewis, J. W. and Lital, X. (2014). China's Strategic Seapower: The Politics of Force Modernization in the Nuclear Age. Standford university Press. Lexian, F. (2009). European Political Integration: Theories and Practices. Beijing: China People’s University Press. 264 Li, K. and Song, L. (2011). The Technologicial Content of China's exports and the need for Quality Upgrading. In J. Golley and L. Song (Eds.), Rising China: Global Challenges and Opportunities, ANU E Press, 69–84. Li, R. (2009). A Rising China and Security in East Asia: Identity Construction and Security Discourse, Routledge. Li, X. (2010). Civil Liberties in China. Greenwood Publishing Group. Li, Y., Yao, L. and Yeung, W. (2003). The China and Hong Kong Denim Industry. Woodhead Publishing Limited. Liang, W. (2008). New Africa Policy: China's Quest for oil and influence. Harmonious World and China's New Foreign Policy. S. Guo and J. F. Blanchard (Editör). Lexington Books. 153–172. Lim, P. J. (2009). The European Union's Economic ties with the Republic of China (Taiwan). European Studies. 27.187–206. Lim, P.and Winkler, S. (2012). The European Union’s relations with the Republic of China (Taiwan). J. Damm and P. Lim (Eds.), European Perspectives on Taiwan, Springer,170–195. Lin-liu, J. and Pham, S. (2008). Frommer's Beijing Day by Day, Wiley Publishing. Lippert, W. (2010). The Economic Diplomacy of Ostpolitik Origins of NATO's Energy Dilemma. Berghahn Books. Liu, H. (2013). Chinese Business: Landscapes and Strategies. Routledge. Lockard, C. (2011). Societies, Networks, and Transitions: A Global History. Wadsworth Cengage Learning. Lodge, J. and Carpenter, A. (2013). Soft diplomacy in EU-China Relations. In J. M. Beneyto, X. Song and C. Ding (Eds.), China and the European Union: future directions. CEU Ediciones, 41-58. Loh, C. (2010). Underground Front: The Chinese Communist Party in Hong Kong. Hong Kong University Press. Lopez, D. S. (1998). Prisoners of Shangri-La: Tibetan Buddhism and the West. The University of Chicago Press. Lu, Y. (2009). Science and Technology in China: A Roadmap to 2050: Strategic General Report Of The Chinese Academy of Sciences. Springer. Lunn, J. (2014). Hong Kong: pro-democracy protests and proposed FAC visit. International Affairs and Defence Section. Luo, Y. (2001). Strategy, Structure, and Performance of MNCs in China. Greenwood Publishing Group. 265 Lutter, S. and Martinez, A. and Giljum, S. and Woı, G. (2013). Resource Trade Around The Globe Fact Sheet For The Reduse Project. Sustainable Europe Research Institute. Ma, H. and Oxley, L (2012). China’s Energy Economy: Situation, Reforms, Behavior, and Energy Intensity. Springer. Maccormick, N. (1999). Questioning Sovereignty: Law, State and Nation in the European Commonwealth. Oxford University Press. Mackerras, C. (2011). China's Ethic Minorities: Global-Local Interactions over Sixty Years. L. Chan and G. Chan and F. Kwan (Eds.), China at 60: Global-local Interactions. World Scientific Publishing, 283–306. Magon, K. (2013). Energy Policy of the European Union and Its Influence on EU Economic Competitiveness, the Interaction of national legal systems: Convergence or Divergence?. Conference papers. Vilnius University Faculty of Law. Wilno.178186. Malik, M. (2014).The-Indo Pacific Maritime Domain: Challenges and Oppurtunities, In M. Malik (Eds.), Maritime Security in the Indo-Pacific: Perspectives from China, India, and the United States.1–44. Manners, I. (2002). Normative Power Europe: A contradiction in terms. Journal of Common Market Studies. 40(2):235–258. Maoz, Zeev (2011). Networks of Nations: The Evolution, Structure, and Impact of International Networks, 1818–2001. Cambridge University Press. Maria, A. S. (2009). European Economic Law. Kluwer Law International. Marinelli, M. (2014). Disembodied words: The Ritualistic quality of politicial discourse in the era of Jiang Zemin. In Q. Cao and H.Tian and P. Chilton (Eds), Discourse, Politics and Media in Contemporary China. John Benjamins Publishing Company, 25-46. Marketos, T. N. (2009). China's Energy Geopolitics: The Shanghai Cooperation Organization and Central Asia. Routledge Contemporary China Series. Marquez, H. (2013). Richard M. Nixon. Lerner Publishing Group. Martins, Antonio (1999). FDI in latin america in the current environment. Foreign Direct Investment Policy and Promotion in Latin America. OECD. 29–40. Mattlin, M.(2009). Thinking clearly on political strategy: The formulation of a Common EU Policy Toward China. In B.Gaens and J.Jokela and E. Limnell (Eds.), The Role of the European Union in Asia: China and India as Strategic Partners, Ashgate Publishig Limited, 95–120. Mavromati, D. (2008). The Law of Payment Services in the EU: The EC Directive on Payment Services in the Internal Market. Kluwer Law International. 266 Mayall, J. and Navar, C. (1980), The End of the Post-war Era: Documents on Great-power Relations, 1968–1975. Cambridge University Press. Mcbeath, J. H. and Mcbeath, J. (2010). Environmental Change and Food Security in China. Springer. Mcmahon, R. and Zeiler, T. (2012). Guide to U.S. Foreign Policy: A Diplomatic History. CQPress. Medeiros, E. S. (2009a). China's International Behaviour Activism, Opprtunism and Diversification. Rand Project Air Force. Rand Cooperation. Medeiros, E. S. (2009b). Reluctant Restraint: The Evolution of China's Nonproliferation Policies and Practises 1980–2004. Studies in Asian Security. NUS Press. Mei, Z. (2009). A Further Understanding of China-Europe Relations. Chinese Journal of European Studies. (5):18–22. Meissner, W. (2002). Cultural Relations between China and the Member States of the European Union, The China Quarterly, No.169. Special Issue: China and Europe since 1978: A European Perspective.181–203. Men, J. (2007). Taiwan China Perspective. In E. Reuter and S. Crossick (Eds.), China-Eu: A Common Future. World Scientific Publishing, 81–90. Men, J. (2008a). EU-China Relations: Problems and Promises. Jean Monnet/ Robert Schuman Paper Series. University of Miami. Vol.8. No.13. Men, J. (2008b). China's Rise and Its Relations with other major powers: Competitors or Partners. In S. Guove and J. Blanchard (Eds.), Harmonious World and China's New Foreign Policy. Lexington boks,83–104. Men, J. (2009). Building a Long-Term EU-China Partnership. In F. Laursen (Eds.), The EU in the Global Political Economy. Peter Lang, 219–238. Men, J. (2013). China’s Economic Diplomacy and Sino-EU Relations. Ekonomiaz Volume 82(1):291–312. Men, J. (2014). Sino-EU-US relations: where are they going?.In J.Men and W. Shen (Eds.), The EU, the US and China Towards a New International Order?. Edward Elgar Publishing Limited, 26–45 Men, J. and Balducci, G. (2010). EU-China Relations in the 21st Century. In J.Men and G. Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st Century The Partnership and Cooperation Agreement. Brüksel, 1–32. Men, J. and Barton, B. (2011). China's Soft Power: A Blessing or Challenge to world governance. In S.Guo and D. Zhenglai (Eds.), China's Search for Good Governance. Palgrave Macmillan, 177–198. Men, J. and Blankert, J. W. (2007). Taiwan, In E. Reuter (Eds.), China-Eu: A Common Future. World Scientific Publishing, 81–92. 267 Men, J. and Devuyst, Y. (2010). The New Triangle of Power: China, the United States, and the European Union. In S. Guo and B.Guo (Eds.), Thirty Years of China - U.S. Relations: Analytical Approaches and Contemporary Issues (Challenges Facing Chinese Political Development). Lexington Books, 295–314. Mengin, F. (2002). A Functional Relationship: Political Extensions to Europe-Taiwan Economic Ties. The China Quarterly.136- 153. Millward, J.A. (2013). The Silk Road: A Very Short Introduction. Oxford University Press. Mingjiang, L. (2008). China debates soft power. Chinese Journal of International politics. vol 2. no.2.287–308. Mingjiang, L. (2009). Soft Power in China Discourse: Popularity and Prospect. L. Mingjiang (Eds.), Soft Power: China's Emerging Strategy in International Politics. Lexington Books, 21–44. Mingyuan, W. and Feng, J. (2014). Carbon capture and Storage Development in China, In D. N. Zillman, A. McHarg, A. Bradbrook, L. Barrera-Hernandez (Eds.), The Law of Energy Underground: Understanding New Developments in Subsurface Production, Transmission, and Storage, OUP Oxford, 275–294. Minqi, L. (2014). Peak Energy and the Limits to Economic Growth: China and the World. In L. Xing (Eds.), The Rise of China and the Capitalist World Order. Ashgate Publishing Limited, 117–134. Misfeldt, F. and Hauff, J. (2004). The role of Economic instruments. In N.Hanley and A. D Owen (Eds.), Economics of Climate Change, Routledge, .115–147. Mishra, P. (2011). After 9/11: Our Own Low, Dishonest Decade, The Guardian, Review Section 3. Mitter, R. (2004). A Bitter Revolution China’s struggle with the Modern World. Oxford University Press.215–252. Mohr, A. (2010). The German Political Foundations As Actors in Democracy Assistance. Dissertation.Com. Moller, K. (2002). Diplomatic Relations and Mutual Strategic Perceptions: China and the European Union, The China Quarterly, No. 169, Special Issue: China and Europe since 1978: A European Perspective. 10–32. Monro, A. (2007), The First Emporer: China's Terracotta Army British Museum Until 6 April 2008. ThirdWay. Morris, C. (2014).The Dawn of Innovation: The First American Industrial Revolution. PublicAffairs. Mungello, D. E. (1991). Confucianism in the Enlightenment: Antagonism and Collaboration between the Jesuits and the philosophes. In T. H.C.Lee (Eds.), China 268 and Europe Images and Influences in sixteenth to eighteenth Centuries. The Chinese University of Hong Kong, 99–129. Mungello, D. E. (2013). The Great Encounter of China and the West, 1500–1800. Critical Issues in World and International History. Rowman & Littlefield Publishers. Fourth Edition. Munn, C. (2013). Anglo-China: Chinese People and British Rule in Hong Kong. 1841– 1880. Routledge. Myers, R. H. (1994). Thoughts on U.S. foreign policy toward the People's Republic of China. Essays in Public Policy. Hoover Inst. Nania, S. and Green, S. (2004). Deus ex M.A. China: Are Mainland Chinese students saving Britain’s universities?. The Royal Institute of International Affairs. Asia Programme. Chatham House Briefing Note. s.1–13. Nanto, D. K. (2009). The Global Financial Crisis: Analysis and Policy Implications Congressional Research Service. CRS Report for Congress. Nathan, A. J. and Scobell, A. (2014). China's Search for Security. Columbia University Press. Naughton, B. (2002). Provincial economic growth in China: causes and consequences of regional differentiation. In M. Renard (Eds.), China and Its Regions: Economic Growth and Reform in Chinese Provinces, Edward Elgar Publishing, 57–86. Neill, A. (2011). The SDRS and China. In M. Codner and M. Clarke (Eds.), A Question of Security: The British Defence Review in an Age of Austerity. London: I.B. Tauris and Co. Ltd, 117–130. Niquet, V. (2012). Confu-talk: the use of Confucian concepts in contemporary Chinese foreign policy. In A. Brady (Eds.), China's Thought Management. Routledge,76–89. Nogayeva, A. (2011). Orta Asya'da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları. Usak Yayınları. Nolan, P. (2014). Re-balancing China: Essays on the Global Financial Crisis, Industrial Policy and International Relations. Anthem Press. Norbu, D. (2001). China's Tibet policy. Curzon Press. Norse, D., Lu, Y. and Huang J. (2014). China's Food Security: Is it a National, Regional or Global Issue. In K.Brown (Eds.), China and the EU in Context: Insights for Business and Investor, Palgrave Macmillan, 251–302. Nye, J. S. Jr. (2002). The Paradox of American Power. Oxford: Oxford University Press. Nye, J. S. Jr. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics. Public Affairs. O'brien, K. (2009). Rural Protest, Journal of Democracy 20(25). 269 Odgaard, L. (2007). The Balance of Power in Asia-Pacific Security: US-China Policies on Regional Order (Politics in Asia). Routledge. OECD. (2005). China in the Global Economy Governance in China. OECD Publishing. Ogunleye, E. K. (2011). The EU and China: Friends or Foes for Suitable Regional Infrastucture Development and Resource Extraction in Africa. In B. Barton and J. Men (Eds.), China and the European Union in Africa: Partners or Competitors?. Ashgate Publishing, 227–244. Oluwabusuyi, I. (2011).Doing business with China: Is China keeping its legal WTO obligations?. Journal of Economics and International Finance. 3(2):88–97. Ong, R. (2002). China's Security Interests in the Post-Cold War Era, Curzon Press. Overholt, W. H. (2011). Asya, Amerika ve jeopolitiğin dönüşümü, (çev. F.Tokatlı) Efil Yayınevi. Palit, A. (2013). China-India Economics: Challenges, Competition and Collaboration. Routledge. Pan, C. (2012). Knowledge, Desire and Power in Global Politics: Western Representations of China's Rise. Edward Elgar Pub. Pan, J. (2009). Toward a New Framework for Peaceful Settlement of China's Territorial and Boundary Disputes. Martinus Nijhoff Publishers. Pan, R. (2013). China in the WTO: A Chinese Perspective. In K. Zeng and W. Liang (Eds.). China and Global Trade Governance: China's First Decade in the World Trade Organization, Routledge,23–40. Pan, Z. (2012a). Sovereignty in China-EU Relations: The Conceptual Gap and Its Implications. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations: Global Governance, Human Rights and Strategic Partnership, Palgrave Macmillan,19–34. Pan, Z. (2012b). After the China-Eu Summit: reaffirming a comprehensive strategic partnership, European Strategic Partnerships Observatory. Policy Brief 3.1–6. Pantsov, A.V. and Levine, S. I. (2013) Mao: The Real Story, Simon and Schuster. Reprint edition. Park, J. (2001). The US-led alliances in the Asia-Pacific: hedge against potential threats or an undesirable multilateral security order?.The Pacific Review. 24( 2): 137–158. Pattloch, T. (2005). Trade Marks and Related Rights Intellectual Property Law in China. In P.Ganea and T.Pattloch (Eds.). Kluwer Law International, 81–204. Pecht, M. (2006).China's Electronics Industry: The Definitive Guide for Companies and Policy Makers with Interest in China. William Andrew. Perkins, D. (2013). Encyclopedia of China: History and Culture. Routledge. 270 Petersmann, E. (2003). From Negative to Positive Integration in the WTO: The TRIPS Agreement and the Constitution, Intellectual Property: Trade, Competition, and Sustainable Development. The University of Michigan Press.21–52. Phan, S. (2007). Contemplative Thoughts of an Asian Seminarian. Saint Flannan’s Communion. Phillips, H. and Bostian, P. (2011).The Purposeful Argument: A Practical Guide. Cengage Learning. Piburn, S. (2002). Dalai lama: a Policy of Kindness. Snow Lion Publication. 2002. Piehler, G. K. (2013). Encyclopedia of Military Science. Sage Publications. Piening, C.(1997).Global Europe: The European Union in World Affairs. Lynne Rienner Publishers. Portela, C. and Vennesson, P. (2013). Sanctions and Embargoes in EU-Asia Relations In T. Christiansen and E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan, 198–210. Psychogiopoulou, E. (2013). The European Unian and Cultural Rights. In A. Vrdoljak (Eds.), The Cultural Dimension of Human Rights, Oxford University Press,159–185. Pyridi, N. (2010). EU-China Investment Promotion and Protection Rules. In J.Men and G. Balducci (Eds.). Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st Century: The Partnership and Cooperation Agreement, College of Europe States, Peter Lang,129–150. Qi, H. (2013). The Jesuits and their study of Chinese astronomy and chronology in the seventeenth and eighteenth centuries. In L. Saraiva (Eds.), Europe and China: Science and Arts in the 17th and 18th Centuries, World Scientific Publishing,71-80. Qingjiang, K. (2012). China-EU Trade Disputes and Their Management. World Scientific Publishing. Qingxiong, Z. (1997). Marxism and Traditional Chinese Philosophy. In Y. Xuanmeng (Eds.), Economic Ethics and Chinese Culture, The Council for Research in Values and Philosophy, 139–156. Ramasamy, B.and Yeung, M. (2008). Does China have a competitive advantage in the low-end garment industry? A case study approach, Unveiling Protectionism: Regional Responses to Remaining Barriers in the textiles and clothing trade, United Nations Economic and Social Commission for Asia and the Pacific (ESCAP).111– 128. Rapoza, K.(2013). China Solar Panel Makers Brace For Tougher Times. Forbes. 1–4. Rappert, B. (2006). Controlling the Weapons of War: Politics, Persuasion, and the Prohibition of Inhumanity. Routledge 271 Raszewski, S. (2010). The EU's External Policy of Energy Diversification in the Wider Black (and Caspian) Sea Region: Regional Security Complex or Security Community?, In Carol Weaver, Karen Henderson (Eds.), The Black Sea Region and EU Policy: The Challenge of Divergent Agendas,Ashgate Publishing.135-159. Raymond, G. (2008). Historical Dictionary of France. Scarecrow Press. Readman, K. S. (2004). Germany and the Baltic Problem After the Cold War: The Development of a New Ostpolitik 1989–2000. Routledge. Reardon, L. (2002). The Reluctant Dragon Crisis Cycles in Chinese Foreign Economic Policy. the University of Washington Press. Rees, N. (2009). EU-China Relations: Historical and Comtemporary Perspectives. In G. Wiessala, J. Wilson and P.Taneja (Eds.), The European Union and China Interests and Dilemmas, European Studies 27,31–46. Reinert, K. A., Rajan, R. S., Glass, A. J. and Davis, L. S. (2009). The Princeton Encyclopedia of the World Economy. Princeton Universty Press. Renard, T. (2013). Strategic Bilateralism or Effective Multilateralism? The EU, the SCO and SAARC. In T. Christiansen, E. Kirchner and P. B. Murray (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan, 359–376. Renewables Global Status Report (2014). Ren21 Renewable Energy Policy Network for the 21st Century. Reuvid, J. (2011). Business Insights: China: Practical Advice on Operational Strategy and Risk management. Kogan Page Limited. Richardson, J. (2006). Organized Interests in the European Union. In K. E. Jørgensen, M. Pollack and B. Rosamond (Eds.), The SAGE Handbook of European Union Politics. SAGE, 231–246. Richardson, P. (1999). Economic Change in China, C.1800–1950. Cambridge University Press. Richardson, S. (2010). China, Cambodia, and the Five Principles of Peaceful Coexistence. Columbia University Press. Risse, T. (2003). Sovereignty puzzles: a comment on Keohane. In J. Weiler and I. Begg and J Peterson (Eds.), Integration in an expanding European Union: reassessing the fundamentals. Blackwell, Oxford,335–338. Rovai, S. (2014). The Evolution of Luxury Consumption in China. In G. Atwal and D. Bryson (Eds.), Luxury Brands in Emerging Markets. Palgrave Macmillan,130–135. Roy, J. and Kan, A. (2006). The A to Z of the European Union. Scarecrow Press. Rudd, K. (2013). Beyond the Pivot A New Road Map For US- Chinese Relations. Foreign Affairs. 92(2): 9–15. 272 Rustamov, R. (2014). The Trans-Adriatic Pipeline and Nabucco West Pipeline Projects: Advantages and Disadvantages fpr Azerbaijan. In A.Heinrich(Eds.), Export Pipelines from the CIS Region: Geopolitics, Securitization, and Politicial Decison-Making. ibidem Press, 201- 214. Sakhuja, V. (2011). Asian Maritime Power in the 21st Century Strategic Transactions China, India and Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore. San, T. K. (2014). Dynastic China: An Elementary History. The Other Press Sdn. Bhd. Malaysia. Sancin, V. (2012). International Environmental Law: Contemporary Concerns and Challenges. Zalozba Publishing. Sandler, S. (2002). Ground Warfare: An International Encyclopedia. ABC-Clio. Sandschneider, E. (2002). China’s Diplomatic Relations with the states of Europe. In R.L. Edmonds (Eds.), China and Europe Since 1978: A European Perspective, The China Quarterly, Press Syndicate of the University of Cambridge, 33–44. Schade, V. (2013). The Inclusion of Aviation in the European Emission Trading Scheme: Analyzing the scope of impact on the avitation industry. Anchor Academic Publishing. Schermers, H. and Blokker, N. (2011). International Institutional Law: Unity Within Diversity. Fifth Revised Edition. Martinus Nijhoff Publishers. Scott, I. (1989). Political Change and the Crisis of Legitimacy in Hong Kong. University of Hawai Press. Shambaugh, D. (1992). China and Europe. Annals of the American Academy of Political and Social Science. Vol. 519. China's Foreign Relations.101–114. Shambaugh, D. (2002). Modernizing China's Military: Progress, Problems and Prospects. University of California Press. Shambaugh, D. (2008). The New Strategic Triangle: US and European Reactions to China's Rise. In A. T.J. Lennon and A. Kozlowski (Eds.), Global Powers in the 21st Century: Strategies and Relations. MIT Press, 151–174. Shambaugh, D. ,Sandschneider, E. and Hong, Z. (2008). From honeymoon to marriage Prospects for the China-Europe relationship. In D. Shambaugh, E.Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, Policies and Prospects, Routledge, 303–338. Shan, W. (2005). The Legal Framework of EU-China Investment Relations: A Critical Appraisal (China and International Economic Law). Hart Publishing. Shapiro, J. (2012). China's Environmental Challenges Polity Press. Shelley, B. (2005). Democratic Development in East Asia. RoutledgeCurzon. 273 Shen, G. (2009). The View From China. In P. Seib (Eds.), Toward a New Public Diplomacy, Palgrave Macmillan Series, 95–110. Shen, W. (2013a). Rational or irrational? Chinese capital control rules in the context of internationalizing Renminbi. In M. C. S. Wong and W. F. C. Chan (Eds.), Investing in Asian Offshore Currency Markets: The Shift from Dollars to Renminbi, Palgrave, 98–135. Shen, W. (2013b). EU-China Relations on Human Rights in Competing Paradigms: continuity and Change, In T. Christiansen and E.Kirchner and P. B. Murray (Eds.). in The Palgrave Handbook of EU- Asia Relations, Basingstoke: Palgrave,165–180. Shi, W. (2008). Intellectual Property in the Global Trading System: EU-China Perspective. Springer. Shichor, Y. (2014). Israel and China: Mutual Demystification in Chinese-Israeli Relations. In C. Shindler (Eds.), Israel and the World Powers: Diplomatic Alliances and International Relations beyond the Middle East, I.B.Tauris and Co Ltd,106–124. Shinn, D. H. and Eisenman, J. (2012). China and Africa: A Century of Engagement. University of Pennsylvania Press. Shulong, C. and Songchuan, C. (2011). US-China-Europe security relations Global security structure and order in the twenty-first century. In F. van der Putten and C. Shulong (Eds.), China, Europe and International Security Interest, roles and prospects, Routledge, 91–106. SIPRI Yearbook ( 2014).Armaments, Disarmament and International Security, Stockholm Peace Research Institute.1–28. Sievers, L. and Daws, S. (2014). The Procedure of the UN Security Council. Oxford University Press. Sino-German Workshop on Environmental Management of Electronic Waste (2008). The German Chamber of Commerce in China. Slavicek, L. C. (2009). Mao Zedong, Chelsea Publishers. Slight, N. (2014). As the Dragon Encroaches the Bear: Contemporary Russia-China Relations. Eurasian Ideas. Working Paper Series.1–7. Smith, W. W. (2010). Tibet's Last Stand?: The Tibetan Uprising of 2008 and China's Response. Rowman &Littlefield Publishers. Smits, R. (1997). The European Central Bank: Institutional Aspects. Kluwer Law International. Snyder, F. (2009). The European Union and China, 1949–2008: Basic Documents and Commentary. Hart Publishing. Snyder, F. (2010). The EU, the WTO and China: Legal Pluralism and International Trade Regulation. Hart Publishing. 274 Snyder, F. (2010). The EU, the WTO and China: Legal Pluralism and International Trade Regulation. Hart Publishing. Song, J. (2014), Personality and Politics: Deng Xiaoping's Return, In X. Li and X. Tian (Eds.), Evolution of Power: China's Struggle, Survival, and Success, Lexington Books, 79–100. Song, X. (2012). Challenges and Opportunities in EU-China relations. In R.Vogt(Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press,19–38. Song, X. (2013). Security and the Role of China. T.Christiansen, In E.Kirchner and P. B. Murra (Eds.), The Palgrave Handbook of EU-Asia Relations, Palgrave Macmillan. 2013, 471–480. Song, Y. (2013). Biographical Dictionary of the People's Republic of China, McFarland. Sorrell, S. (2009). Global Oil Depletion An assessment of the evidence for a near-term peak in global oil production. UK Energy Research Council. Staab, A. (2013). The European Union Explained: Institutions, Actors, Global Impact. Indiana University Press. Third Edition. Stair, R. and Reynolds, G. (2012). Principles of Information Systems, CENGAGE Learning. Stanzel, V. (2008). The EU and China in the global system. In D. Shambaugh, E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects, Routledge, 250–270. Stoll, P. T. and Schorkopf, F. (2006). WTO: World Economic Order, World Trade Law. Brill Academic Publishers. Strauss, J. (2012). Fraiming and Claiming: Contemporary Globalization and Going Out in China's Rhetoric towards Latin America. In J. C. Strauss and A. C. Armony (Eds.), From the Great Wall to the New World: Volume 11: China and Latin America in the 21st century, Cambridge University Press, 134–156. Stubbs, R. (2007). China, Southeast Asia and East Asian economic regionalism, In D.Zweig and Z. Chen (Eds.), China's Reforms and International Political Economy, Routledge,77–94. Stumbaum, M. B U. (2009). The European Union and China Decision-Making in EU Foreign and Security Policy towards the People’s Republic of China. DGAP. Berlin Univ. Stumbaum, M. B U. (2011). Europe's views on China's role in international security. F. van der Putten and C. Shulong (Eds.), China, Europe and International Security Interests, roles, and prospects, Routledge, 7–19. Stumbaum, M. B U. and Xiong, W.(2012). Conceptual Differences of Strategic Partnership in EU-China Relations. Z.Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations 275 Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships, London: Palgrave Macmillan, 156–172. Su, H. (2012). A Historical and Academic Review of EU Studies in Taiwan, In J. E. B. Mateo and V. Vagio (Eds.), Interfaces: EU Studies and European Languages Programs in East Asia, NTU Press,5–32. Sullivan L. (2007). Historical Dictionary of the People's Republic of China Historical Dictionaries of Asia, Oceania, and the Middle East. Scarecrow Press. Sullivan, M. (2003). Developmentalism and China's human rights policy. In P. V. Ness (Eds.),Debating Human Rights: Critical Essays from the United States and Asia, Routledge, 120–143. Sun, J. and Lancaster, W. S.(2013). Chinese Globalization: A Profile of People-based Global Connections in China. Routledge. Sun, L. (2013). Leaders' views and public opinion: different perceptions of the EU in urban China. In L. Dong, Z. Wang and H. Dekker (Eds.), China and the European Union, Routledge,177–190. Sun, W. (2013). Inequality and culture: a new pathway to understanding social inequality. In W.Sun and Y. Guo (Eds.), Unequal China: The Political Economy and Cultural Politics of Inequality, Routledge, 27–42. Sutter, R. G. (2000). Chinese Policy Priorities and Their Implications for the United States. Rowman & Littlefield. Sutter, R. G. (2005). Historical Dictionary of United States-China Relations. ScareCrow Press. Sutter, R. G. (2012). Chinese Foreign Relations: Power and Policy since the Cold War. Rowman & Littlefield Publishers. Sutter, R. G. (2013). U.S.-Chinese Relations: Perilous Past, Pragmatic Present. Rowman & Littlefield Publishers. Svensson, M. (2002). Debating Human Rights in China: A Conceptula and Political History, Rowman & Littlefield Publishers. Swaine, M. D. (2005). China's Regional Military Posture. In D. Shambaugh (Eds.), Power Shift: China and Asia's new dynamics, Berkeley University of California Press, 266–288. Tallman, S. (2009). Global Strategy. John Wiley and Sons. Taneja, P.(2009). China's Search for Energy Security and EU-China Relations. European Studies. 27. 259–273. Tang, X. (2000). Chinese Modern: The Heroic and the Quotidian. Duke University Press. 276 Tanner, H. M. (2013). The Battle for Manchuria and the Fate of China: Siping, 1946. Indiana University Press. Task Group for Institute of European Studies, the Chinese Academy of Social Sciences, Chinese Viewpoints on Europe. In Z.Hong (Eds.), China- Europe Relations: Review and Analysis Volume 1, Paths International, 62–79. Task Group for Key Subjects of China- European Relations, the Institute of European Studies, the Chinese Academy of Social Sciences. Review and Prospects of ChinaEuropean Relations. In Z.Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review and Analysis Volume 1, Paths International, 1–36. Taube, M. (2002). Economic relations between the PRC and the States of Europe. In R. L. Edmonds (Eds.), China and Europe Since 1978: A European Perspective, The China Quarterly Special Issues, Cambridge University Press,78–107. Taylor, I. (2001). China's Relations with sub-saharan Africa in the Post-Maoist Era, 1978– 1999. In F. H. Columbus (Eds.), Politics and Economics of Africa, Nova Science Publishers, 83–106. Taylor, I. (2011). The EU's Perceptions and Interests towards China's Rising Influence on Human Right in Africa. In B.Barton and J. Men (Eds.), China and the European Union in Africa: Partners or Competitors?,Ashgate,127-146. Taylor, I. (2014). China's Peacekeeping efforts in Africa Assessing the contributions, future prospects, and challegences. In M. Wyss, T. Tardy and Union Des Associations Dassurance Mutuelle (Eds.), Peacekeeping in Africa: The Evolving Security Architecture, Routledge, 93–112. Telo, M. (2013). Multilateralism and global governance: A challenge for EU and China. In J. M. Beneyto, X. Song and C. Ding(Eds.), China and the European Union: future directions, Ceu Ediciones, 19-40. Teng, C. (2010). Democracy, Development and China's Acquisition of oil in the third world. In D. Hickey and B. Guo (Eds.), Dancing with the Dragon: China's Emergence in the Developing World, Lexington Books,105–124. Thongpakde, N. and Pupphavesa, W. (2003). Returning textiles and clothing to GATT discipline. In W. Martin and M.Pangestu (Eds.), Options for Global Trade Reform: A View from the Asia-Pacific, Cambridge University Press, 71–95. Tiersky, R. (2003). François Mitterrand: A Very French President. Rowman &Littlefield Publishers. Timmermann, M. (2008). EU-Asia Human Rights Policy: Pursuing the Path of Institutionalism. In J. Rüland, G. Schubert, G. Schucher and C. Storz (Eds.), AsianEuropean Relations: Building Blocks for Global Governance, London: Routledge, 143–172. Tobler-rohr, M. (2011). Handbook of Sustainable Textile Production. Woodhead Publishing. 277 Togo, K. (2012). Regional Security Cooperation in East Asia: What Can Japan and Australia usefully do together?. In W. Tow and R.Kersten (Eds.), Bilateral Perspectives on Regional Security: Australia, Japan and the Asia Pacific Region, 79–97. Tong, S. Y. (2014). China on a path toward more balanced trade and growth. In Z.Yongnian and L. L. P. Gore (Eds.), China Entering the Xi Jinping Era, China Policy Series, Routledge, 109–128. Trevaskes, S. (2007). Courts and Criminal Justice in Contemporary China. Lexington Books. Tucker, S. (2010). A Global Chronology of Conflict: From the Ancient World to the Modern Middle East. ABC-Clio. Umbach, F. (2005). Germany and East Asian Security, Changing Security Dynamic in Eastern Asia: Focus on Japan. Institute for defence Studies and analyses.542–577. Umbach, F. (2008). Asian-European relations: more security through inter-and transregional relations. In J.Ruland and G. Schucher and C. Storz (Eds.), AsianEuropean Relations: Building Blocks for Global Governance?, Routledge,114-142. Van Der Borght, K. and Zhang, L. (2010). The Current Legal Foundation and Prospective Legal Framework of the PCA. In J. Men and G.Balducci (Eds.), Prospects and Challenges for EU-China Relations in the 21st Century: The Partnership and Cooperation Agreement, Peter Lang, 53–80. Van Vooren, B. and Wessel, R. (2014). EU External Relations Law: Text, Cases and Materials. Cambridge University Press. Vasquez, P. I. (2014). Oil Sparks in the Amazon: Local Conflicts, Indigenous Populations, and Natural Resources. University of Georgia Press. Vennesson, P. (2007). Lifting the EU Arms Embargo on China: Symbols and Strategy. Euramerica. 37(3): 417–444. Vogt, R. (2012). Limitations for Europe's Partnership with China. In R.Vogt (Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 59–80. Wacker, G. (2009). Europe in Asia In Search of a Strategic Approach. In N. S. Sisodia and V. Krishnappa (Eds.), Global Power Shifts and Strategic Transition in Asia, Academic Foundation, 135–149. Wacker, G. (2010). Changes and continuities in EU-China relations A German perspective. In R. Ross and O. Tunsjo and Z. Tuosheng (Eds.), US-China-EU Relations: Managing the New World Order, 77–100. Waelde, C., Laurie, G., Brown, A., Kheria, S. and Cornwell, J. (2011). Contemporary Intellectual Property: Law and Policy. Oxford University Press. 278 Wai, T. (2005). EU-China Relations: Economic, Political, and Social Aspects. the Third European Union Studies Association Asia-Pacific Conference. Keio University. Tokyo.1–28. Wai, T. (2012). Human Rights and EU-China Relations. In R.Vogt(Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 115–138. Walker, W. (2014). America in the Cold War: A Reference Guide. ABC CLIO. Waller, P. P. (2006). Aid and conditionally: the case of Belgium, with particular refernce to Brundi, Rwanda and Zaire. In O. Stokke (Eds.), Aid and Political Conditionality. Digital Printing,110–128. Wan, M. (2001). Human Rights in Chinese Foreign Relations Defining and Defending and National Interests. University of Pennsylavania Press. Wan, M. (2007). The United States, Japan and the European Union: comparing political economy approaches to China. The Pacific Review. 20(3): 397–421. Wang, B. and Zhao, Z. (2013). Sino-EU Cooperation on Climate Change and Low-Carbon Development. Green Low-Carbon Development in China. Springer, 203–222. Wang, C. (2008). France‐China Economic Relations-Trade and Investment. EU-China Business Management Training Project, 1–8. Wang, C. (2012). Building a Better Chinese Collection for the Library of Congress: Selected Writings. Scarecrow Press. Wang, D. (2005). China’s Unequal treaties. Lexington Books. Wang, G. (2006). China and the Taiwan Issue: Impending War at Taiwan Strait. University Press of America. Wang, H. (1992). Growth and Structural Change in China-US Trade. Working Paper No. 80. The Jerome Levy Economics Institute of Bard College, 1–37. Wang, H. (2000). Dangers and opportunities: The Implications of the Asian Financial Crises for China. G.W. Noble and J.Ravenhill (Eds.), The Asian Financial Crisis and the Architecture of Global Finance, First edition, Cambridge University Press, 152–169. Wang, L. (2009). Issues on Economic relations between the EU and China and evaluation on the impact of China's tariff change on the two economies with a CGE model. Logos Verlag Berlin GmbH. Wang, L. (2012). From Client Status to strategic partnership: China's changing perceptions of Europe. In R. Vogt (Eds.). Europe and China: Strategic Partners or Rivals?, Hong Kong University Press, 81-94. Wang, T. (2009). China's economic development and its challenges. In H. H. M. Hsiao and C. Lin (Eds.). Rise of China: Beijing’s Strategies and Implications for the AsiaPacific, Routledge, 107–130. 279 Wang, Y. (2004). Beijing Hands Moscow a Long Rope. Beijing Review.23–25. Wasserstrom, J. N. (2013). China in the 21st Century: What Everyone Needs to Know. Oxford University Press. Watson, I. (2014). Foreign Aid and Emerging Powers: Asian Perspectives on Official Development Assistance. Routledge. Wei, P. (2003). Toward a Consultative Rule of Law Regime in China. Journal of Contemporary China.12(34): 3–43. Wei, W. (2013). Vertical Specialization and Trade Surplus in China. Chandos Publishing. Weil, S. and Jing, Y. (2012). The EU and China's Perceptions of Democracy and Their Impact on China-EU Relations. In Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships, London, Palgrave Macmillan, 113–127. Weisenhaus, D., Glofcheski, R. and Ning, Y. M. (2007). Hong Kong Media Law: A Guide for Journalists and Media Professionals. Hong Kong University Press. Weissenbacher, M. (2009). Sources of Power: How Energy Forges Human History. Greenwood Publishing Group. Wen, F. (2009). Public Administration Reform in China. In R. Grafstein and F.Wen (Eds.), A Bridge Too Far? Commonalities and Differences between China and the United States, Lexington Books, 35–51. Westad, O. A. (2012). Restless Empire: China and the World Since 1750. Basic Books. Wezeman, S. T. and Bromley, M.(2005). ‘International Arms Transfers’. SIPRI Yearbook 2005: Armaments, Disarmament and International Security. Oxford: OUP. Whitcom, J. (2014). A Guide for Developing Zero Energy Communities. Toward Zero. Whitman, R. and Stewart, E. (2011). The Foreign Policies of Europe and its States. In E. Jones, P. M. Heywood, M. Rhodes and U. Sedelmeier (Eds.), Developments in European Politics 2., Palgrave Macmillan, 262-280. Wiegand, K. E. (2011). Enduring Territorial Disputes: Strategies of Bargaining, Coercive Diplomacy and Settlement. University of Georgia Press. Wiessala, G. (2007). Politicial Morality, Normative Territories and Non-interference: Human rights as enabling and Inhibiting Agents in EU-Asia Relations. In P. J. Anderson and G. Wiessala (Eds.), The European Union and Asia: Reflections and Re-orientations, Rodopi, 239–260. Wiessala, G. (2009). Duality-Dialogue-Discourse: Some perspectives on human rights in EU-China relations, European Studies (27): 83–102. Williams, A. (2010). The Ethos of Europe: Values, Law and Justice in the EU. Cambridge University Press. 280 Williams, M., Lu, H.n and Ong, C. A. (2010). Secured Finance Law in China and Hong Kong. Cambridge University Press. Williams, M. C. (2005). The Realist Tradition and the Limits of International Relations Cambridge University Press. Wilson, D. and Purushothaman, R. (2006). Dreaming with BRICs: The Path to 2050. In Subhash C. Jain (Eds), Emerging Economies and the Transformation of International Business: Brazil, Russia, India and China (BRICs), Edward Elgar Publishing, 3–45. Wolf, D.C. (1983). ‘To Secure a Convenience’ :Britain recognizes China–1950. Journal of Contemporary History (SAGE, London, Beverly Hills and New Delhi) (18):299-326. Wolf, M. (2003). "China is awakening". Financial Times. Womack, B. (2006). China and Vietnam: The Politics of Asymmetry. Cambridge University Press. Womack, B. (2008). China as a Normative Foreign Policy Actor. In N. Tocci (Eds.), Who is a Normative Foreign Policy Actor? The European Union and its Global Partners, CEPS Paperback Series, issue: 3, 265- 299. Wong, R. (2008). Towards a Common European Policy on China? . In A. Verdun (Eds.), The European Union and Asia: What is there to learn?, New York, Nova Science Publishers. Wong, R.(2013). The issue of Identity in the EU-China relationship”. Paper for Politique Européenne. (39):117–143. Wood, S.(2012). Energy Issues in the EU and Taiwan. In R.Vogt(Eds.), Europe and China Strategic Partners or Rivals, Hong Kong University Press, 175–199. World Development Report (2009). Reshaping Economic Geography. The World Bank. Wright, T. (2004). Intellectuals and the politics of protest: the case of the China Democracy Party. In M.Goldman and E. Gu (Eds.), Chinese Intellectuals Between State and Market, Routledge Curzon, 231–252. Wu, C. (2012). Beyond European conditionality and Chinese non-interference: articulating EU-China-Africa trilatereal relations. In J.Wouters and T. Wilde and P. Defraigne, J. C. Defraigne (Eds.), China, the European Union and Global Governance, Edward Elgar Publishing, 106–121. Wu, K. (2013). Energy Economy in China: Policy Imperatives, Market Dynamics, and Regional Developments. World Scientific. Wu, W. and Gaubatz, P. (2013). The Chinese City. Routledge. Wu, Z. (2011). The 12 Chinese Animals: Create Harmony in your Daily Life through Ancient Chinese Wisdom. Singin Dragon. 281 Wu, Z. and Wang, T. (2013). Review of the History of Excahanges Between the Chinese Communist Party and Europe. In Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations: Review and Analysis, Path International Ltd,149–169. X, C. (2005). How China Should Counteract against the EU’s Safeguard Measures. European Integration Studies, 3. 41–45. Xiang, L. (2003).The Origins of the Boxer War: A Multinational Study. RoutledgeCurzon. Xiang, L. (2009). Chinese Outlook on European Security: towards idelogicial convergence. T. Tardy (Eds.), European Security in a Global Context: Internal and External Dynamics, Routledge, 174–191. Xiaoping, D. (1984). Principle of Peaceful Coexistence have great vitality, Anthology of Deng Xiaoping 3. Xiaosheng, G. (2012). Çin-Türkiye stratejik ilişkisinin gelişiminin derinleşmesini hızlandıralım. ChinaToday Türkiye (1): 20–23. Xinbo, W. (2013). Chinese Visions of the Future of US-China Relations. In D. L. Shambaugh (Eds.), Tangled Titans: The United States and China, Rowman & Littlefield, 371–388. Xinping, G. (2003). Social Welfare Reform in China: The Impact of Globalisation. In J. Haackand and P.Preston (Eds.), Contemporary China: The Dynamics of Change at the Start of the New Millennium, RoutledgeCurzon,133–126. Xu, X. (2001). Sino-U.S. Economic and Trade Relations. In S.Chen and C. Wolf, JR. (Eds), China, the United States, and the Global Economy Rand Corporation, 237– 255. Xu, Q. and Chung, W. (2014). China Energy Policy in National and International Perspectives A study Fore-and-Aft 18th National Congress. City University of Hong Kong Press. Xu, Y. (2012), The Formation of Chinese Outward FDI Strategy in Africa: An Historical Africa. In S. Harris and O.Kuivalainen and V.Stoyanova (Eds.), International Business: New Challenges, New Forms, New Perspectives, Palgrave Macmillan, 83– 96. Yahuda, M. (2008). The Sino-European Encounter: Historical Influences on Contemporary Relations. In D.Shambaugh and E. Sandschneider and Z. Hong (Eds.),China-Europe Relations: Perceptions, Policies and Prospects. Routledge, 13–32. Yanbing, Z. (2011). China's views on Europe's role in international security, US-ChinaEurope security relations Global security structure and order in the twenty-first century. In F. P van der Putten and C. Shulong (Eds.), China, Europe and International Security Interest, roles and prospect. Routledge, 20–36. Yao, M. (2011). Study on the countermeasures of China-EU Textile Trade Frictions. Advances in Education and Management Communications in Computer and Information Science (211): 148–153. 282 Yeh, M. (2010). Chinese Literature From 1937 to the present. In K. S. Chang and S. Owen (Eds.), Chinese Literature Volume II From 1357. Cambridge University Press, 565696. Yi-chong, X. (2007). China's Energy Security. In M. Wesley (Eds.). Energy Security in Asia, Routledge, 42–67. Yifan, D. (2007). Energy. In. E. Reuter (Eds.), China-EU: A Common Future. S. Crossick. Hackensack. NJ: World Scientific Publishing, 27–39. Yihdego, Z. (2007). The Arms Trade and International Law. Hart Publishing. Yongding, Y. (2002). Global finance and incipient civil society in China. In A. Schnabel and J. A. Scholte (Eds.),Civil Society and Global Finance. Routledge, 94–108. Youngs, R. (2009). Energy Security: Europe's New Foreign Policy Challenge. Routledge. Yu, W. (2012). Sovereignty is Non-negotiable and the Principle of “One China”. Academic Journal of “One Country, Two Systems”. (II): 63–71. Yuan, J. (2013). Defence and Foreign Policy. In C. Ogden (Eds.), Handbook of China’s Governance and Domestic Politics, Routledge, 97–106. Yuan, T. (2014). On China's Trade Surplus. Springer. Yuen, D. M.C. (2014). The Genesis of Sun Tzu: The Art of War. In D.C. Chau and T.M. Kane (Eds.). China and International Security: History, Strategy, and 21st-Century Policy, ABC-CLIO,21–37. Zachman, U. M. (2010). China and Japan in the Late Meiji Period: China Policy and the Japanese Discourse on National Identity,1852–1904. Routledge. Zaide, G. F. (1994). World History in an Asian setting. Rex Book Store. Zakaria, F. (2005). Mishandling the China Challenge. South China Morning Post. 9. Zang, B., Wallis, R. and Dick, R. (2013). China's implementation of alternatives assessment in the building industry: GIGA. In R. E. Hester and R. M. Harrison (Eds.). Chemical Alternatives Assessments, Issues in Environmental Science and Technology No 36, PSC Publishing, 88–107. Zhai, Q. (2000). China and the Vietnam Wars, 1950–1975. The University of North Carolina Press. Zhai, Q. (2010). Seeking a Multipolar world: China and de Gaulle’s France. In C. Nuenlist, A. Locher and G. Martin (Eds.), Globalizing de Gaulle: International Perspectives on French Foreign Policies 1958–1969, Lexington Books,181–202. Zhang, B. (2012), Chinese Perceptions of the U.S.: An Exploration of China's Foreign Policy Motivations. Lexington Books. 283 Zhang, C. (2011). China's Energy diplomacy in Africa: the convergence of national and corporate interests. In C.M. Dent (Eds.), China-Africa Development Relations, Routledge, 143–162. Zhang, J. (2013). Studies on China-European Relations. In Z. Hong (Eds.), China- Europe Relations: Review and Analysis, Paths International Ltd, 94–116. Zhang, L. and Yu, Y. (2013). Chinese views of the EU: Overwiev of survey findings. In L. Dong, Z. Wang, H. Dekker (Eds.), China and the European Union. Routledge,11– 36. Zhang, M. Y. and Stening, B. (2010). China 2.0: The Transformation of an Emerging Superpower And the New Opportunities. John Wiley& Sons. Zhang, S. G. (1992). Deterrence and Strategic Culture: Chinese-American Confrontations, 1949–1958. Cornell University Press. Zhang, T. (2011). Trilateral Relations among Africa, China and Europe: A Chinese Perspective. In A. Kumar and D.Messner (Eds.), Power Shifts and Global Governance: Challenges from South and North, Anthem Press, 167–181. Zhang, W. (2006). Hong Kong: The Pearl Made of British Mastery and Chinese Docilediligence. Nova Publishers. Zhang, X. (2012). Multipolarity and Multilateralism as International Norms: The Chinese and European Perspectives, In. Z. Pan (Eds.), Conceptual Gaps in China-EU Relations Global Governance, Human Rights and Strategic Partnerships. London, Palgrave Macmillan, 173- 186. Zhang, X. (2014). The impact of European debt crisis on EU-US-China relations, The EU, the US and China-Towards a New International Order?. Edward Elgar Publishing, 46–63. Zhao, H. (2012). China and India: The Quest for Energy Resources in the 21st Century. Routledge. Zhao, L. and Wang, Y. (2008). trade remedies and non- market economies: economic implications of the first US Countervailing Duty Case on China. The World Bank. Zhao, Q. (2011). East Asia views the EU-hard power, soft power, and strategic thinking. In G. Geeraerts and E.Gross (Eds.).Perspectives for a European Security Strategy Towards Asia: Views from Asia, Europe and The US, Vubpress, 209–230. Zhao, S. (2013). Core interests and great power responsibilities: the evolving pattern of China's foreign policy. In X. Huang and R G. Patman (Eds.), China and the International System: Becoming a World Power, Routledge, 32–56. Zhen, Y. (2013). China’s Capital Markets. Chandos Publishing. Zhenggang. M. (2009). An Objective Comment on China-Europe Relations. Chinese Journal of European Studies, (5):12–17. 284 Zongze, R. (2008). China-EU-US relations: shaping a constructive future. In D. Shambaugh, E.Sandschneider and Z. Hong (Eds.), The China-Europe Relationship: Perceptions, Policies and Prospects, Routledge, 287–300. Zuqian, Z. (2008). China's commercial relations with Europe. In D. Shambaugh and E.Sandschneider and Z. Hong (Eds.), China-Europe Relations Perceptions, policies and prospects, Routledge, 231–248. 285 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, Adı: Keyvan Özlem Zerrin Uyruğu: Türk Doğum tarihi: 1 Haziran 1985 Medeni hali: Bekar Telefon: 05358514941 e-mail : [email protected] Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Yüksek lisans Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 2010 Lisans Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 2007 Lise Binnaz Rıdvan Ege Anadolu Lisesi 2003 İş Deneyimi Yıl Yer Görev 2007–2012 Hacettepe Meslek Yüksekokılu Öğretim Görevlisi 2012-..... Hacettepe Sosyal Bilimler Meslek Y. Öğretim Görevlisi Yabancı Dil İngilizce, Almanca (Başlangıç) GAZİ GELECEKTİR…