MODERN ORTADOĞU TARİHİ Üçüncü HAFTA BİRİNCİ DÜNYA

advertisement
MODERN ORTADOĞU TARİHİ
Üçüncü HAFTA
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ORTADOĞU
Birinci Dünya Savaşı’na Giden Süreçte Büyük Güçlerin Pozisyonları ve Osmanlı
Birinci dünya savaşı öncesinde rekabet halindeki Avrupalı büyük güçler temel
olarak iki grup şeklinde ittifak ilişkisi içerisine girdiler:
Üçlü İttifak: Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan meydana gelen
savunma ittifakıdır.
Üçlü İtilaf: İngiltere, Fransa ve Rusya’dan meydana gelen ittifak anlaşmasıdır.
Osmanlı Devleti, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ittifak
devletlerinin safında savaşa dahil olmuştur. İtilaf devletlerinin zaferiyle sonuçlanan I.
Dünya Savaşı’yla Osmanlı Devleti dağılmış, Arap coğrafyası ise galip devletler tarafından
paylaşılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin tarafını tutuğu itifak devletlerinin yanında savaşa girmesinde
büyük güçlerin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikaları ve Ortadoğu’ya dair emelleri
yönlendirici faktör olmuştur. Dönem itibariyle Başlıca dört büyük güç merkezi olan
İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya’nın ı. Dünya Savaş öncesindeki politikalarına kabaca
göz atalım.
İngiltere: Fransa’nın stratejik konumu haiz Osmanlı toprağı Mısır’ı işgal
etmesinden başlayarak 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na (93 Harbi) değin İngiltere,
Avrupa güç dengesinin sürdürülmesi için Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve
siyasal bağımsızlığını muhafaza etme politikası takip etmiştir. Ancak 1880’lere
gelindiğinde Kafkaslar ve Doğu Anadolu üzerinde Rusya ve Kuzey Afrika üzerinden
(1830 Cezayir ve 1881 Tunus işgalleri) Fransa’nın Osmanlı toprakları üzerinde
genişlemeye başlaması İngiltere’nin bu politikasını sürdüremeyeceğinin açık bir şekilde
1
ortaya koymuştur. Dolayısıyla İngiltere bu tarihten başlamak üzere Osmanlı Devleti’ne
yönelik izlediği toprak bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığını koruma politikasını terk
etmiş, diğer güçler gibi bu devletin toprakları üzerinde genişleme politikası izlemeye
başlamıştır. Böylece 1882’de İngiltere Mısır’ı işgal etmiştir.
Fransa: 1789 Fransız Devrimi’nden beri Fransa, Avrupa’daki güç dengelerini
kendi lehine çevirme politikası takip ediyor, baş rakibi İngiltere ile rekabet halindeydi.
Bu hedefe ulaşmak için Fransa’nın Avrupa dışında sömürgeler elde etmesi gerekiyordu.
Bu noktada Fransa, için artık kendi güvenliğini sağlayamayan Osmanlı toprakları
üzerinde sömürgeler elde etme politikası izlemiş, Osmanlı topraklarından bazılarını
işgal etmiştir. 1798 Mısır, 1830 Cezayir, 1881 Tunus olmak üzere Fransa İngiltere’nin
engellemelerine rağmen 19. yüzyıl boyunca bu politikasından vaz geçmemiştir.
Rusya: 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan başlayarak 1853-56 Kırım
Savaşı’na kadar olan zaman diliminde Rusya; askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan zayıf
bir Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikası izlemiştir. Kırım Savaşı’ndan
başlamak üzere Rusya, Osmanlı Devleti’ni “Hasta Adam” şeklinde tanımlamış ve bu
devleti yıkma ve topraklarını ele geçirme politikası takip etmeye başlamıştır.
Almanya: 1871 yılında ulusal birliğini sağlayan Almanya, diğer Avrupalı devletler
gibi büyük devlet olma amacı peşindeydi. Bu amacına ulaşmak için deniz aşırı
sömürgeler elde etmek, İngiltere ve Fransa’ya hem Avrupa kıtasında hem de Avrupa
dışında büyük bir Darbe vurmak peşindeydi. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın
başlarında Osmanlı’yı yıkma ve topraklarını ele geçirme politikası izleyen İngiltere ve
Fransa’ya karşı Almanya, Osmanlı Devleti’ni destekleme politikası takip etmeye
başlamıştır.
Almanya, Osmanlı Devleti ile ittifak kurarak;
1) hem halifelik makamını harekete geçirerek İslam dünyasını İngiltere ve
Fransa karşısına çıkarma amacındaydı. Nitekim Sultan Mehmet Reşat,
1914 yılında yayınladığı cihad çağrısıyla bütün Müslümanları İngiltere,
Fransa ve Rusya’ya karşı savaşmaya çağırmıştır.
2) hem de Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’da sahip olduğu stratejik bölgeler
sayesinde bu iki büyük güce darbe vurmayı hedefliyordu.
2
3) Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Almanya, boğazların kapalılığını
sağlayıp ve İngiltere ve Fransa’nın Rusya ile ikmal yolunu kesmeyi
planlamaktaydı.
4) Osmanlı ise, kendisine karşı genişlemeci bir politika izlemeyen ve dönem
itibariyle diğer Avrupalı güçlerden de daha güçlü olduğuna inandığı
Almanya ile ittifak yapmayı stratejik bir amaç olarak belirlemiştir.
5) Bunlara ek olarak, Osmanlı Devleti, denge politikası kapsamında
uluslararası alanda izole olmaktan imtina ettiği için Almanya ile
yakınlaşmaya başlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı Esnasında Meydana Gelen Önemli Gelişmeler
1914-18 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı, modern
Ortadoğu’nun Avrupalı galip devletlerin uzun dönemli menfaatlerine göre paylaşılması
ve biçimlenmesi ile sonuçlanmıştır. Savaş esnasın İngiltere ve Fransa Osmanlı’nın Arap
topraklarını işgale uğratmış ve aralarında yaptıkları gizli anlaşmalarla paylaşmış ve bu
durumu da savaş sonrasında Osmanlı Devleti’ne dayattıkları anlaşmayla güvence altına
almışlardır.
Birinci Dünya Savaşı esnasında İngiltere’nin acil olarak ilgilenmesi gereken iki
konu bulunmaktaydı: Süveyş Kanalı ve Basra Körfezi’nin güvenliğinin korunması. Hint
askerlerinin Avrupa’ya taşınması için Suveyş Kanalı açık tutulmalı ve İran’ın Abandan
petrol tesisleri nedeniyle ise Basra Körfezi’nin ayrı bir önemi vardı.
İngiltere, Basra Körfezi’ne yakınlığı nedeniyle Hindistan’dan getirdiği askerleriyle
1915 yılında Irak’a saldırılar düzenlemeye başlamış yaklaşık iki yıl süren Osmanlı
askerinin direnişi sonucunda 1917 yılında Irak, İngilizlerin denetimine geçmiştir. Irak’ı
İngiltere açısından önemli kılan etmenler:
1)
Her şeyden önce Irak, İngiltere’nin Hindistan’la bağlantılı imparatorluk
yolu üzerinde önemli bir köşe taşı olmasıdır.
2)
İkincisi, Irak’ın stratejik önemi haiz Basra Körfezi’ne yakınlığı ve kıyısı
olması
3
3)
Üçüncü olarak, petrol rezervlerinin keşfedildiği İran’a sınır olması ve
artık ağır sanayisini petrol üzerine kurmaya başlayan İngiltere’nin
İran’a yakın toprakları denetimine alarak İran’ın başka bir Avrupalı
gücün denetimine geçmesini engellemek istemesidir.
Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri arasında ciddi çekişmeye sahne olan öteki
stratejik bölge ise Süveyş Kanalı ve Mısır, Suriye, Filistin bölgesiydi. İngiltere ve Fransa
zaten bu bölge üzerine 19. yüzyılın başından beri mücadele vermekteydi. İngiltere
1882’de Mısır’ı işgal etmiş, Süveyş Kanalı üzerinde denetim kurmak suretiyle Hindistan’ı
Avrupa’ya bağlayan tarihi ticaret güzergahını güvence altına almıştı. Osmanlı Devleti
savaş esnasında Almanya’nın da desteğiyle İngiltere’ye kaybettiği Mısır’ı geri kazanmak
ve Süveyş üzerinde denetimi yeniden sağlamak amacıyla 1915 yılında Mısır’a Cemal
Paşa komutasında sefer düzenlemiştir. Ne var ki, İngiltere’nin bazı Arap kabileleriyle
yaptığı anlaşmalarla nedeniyle zayıf düşen Osmanlı, 1917 yılına gelindiğinde Mısır’ı geri
alma bir tarafa, Suriye ve Filistin üzerindeki kontrolünü de kaybetmiştir.
Böylece savaşın üçüncü yılın sonunda Osmanlı Devleti’nin Suriye, Filistin ve
Irak’tan müteşekkil Arap toprakları İngiltere ve Fransa’nın işgaline uğramış, Arap
Yarımadası’ndaki topraklarında ise yine İngiltere’nin oyunuyla Osmanlı Devleti
yönetimine karşı bir Arap ayaklanması başlatılmıştır. 1918 yılına gelindiğinde ise itilaf
devletleri savaşta galip gelmişler ve Osmanlı Devleti ile Mondros Mütarekesi
imzalayarak Ortadoğu’daki savaş son bulmuştur.
İngiltere’nin Gizli Diplomasisi ve Arap Ayaklanması
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Arap Yarımadası’nda hakimiyet
kurma peşinde olan başlıca üç gruptan bahsedilebilir.
1) Suudi Hanedanı: Necid bölgesinde I. Ve II. Suudi Emirliği’ni kurdular.
2) Şerif Hanedanı: Geleneksel olarak Hicaz bölgesinin yönetiminden sorumlu
Osmanlı’ya bağlı Arap aile
3) Raşidi Hanedanı: Doğu ve Orta Arabistan’da 19. Yüzyılın ikinci yarısında
etkisini artıran, Suudi hanedanı ile rekabete giren ve Osmanlı’ya
yakınlığıyla bilinen bir ailedir.
4
Birinci Dünya Savaşı esnasında İngiltere, Arap Yarımadası’nda rekabet halindeki
bu hanedanlıkların aralarındaki çekişmeleri ve Osmanlı ile olan sorunlarını akıllıca
fırsata çevirip bunlardan ikisi ile gizli diplomasi yürüterek Osmanlı’ya karşı anlaşmalar
imzalamıştır. İngiltere bir taraftan ileride büyük bir Arap devleti kurmayı hayal eden
Şerif ailesi diğer taraftan ise Arap Yarımadası’nın tamamında hakimiyet kurmaya
çabalayan Suudi ailesiyle irtibata geçmiştir.
Bu sayede İngiltere, Osmanlı Devleti’ni Arap coğrafyasında zor durumda
bırakarak onun bölge üzerindeki denetimine son vermek ve Almanya’nın Osmanlı
üzerinden Ortadoğu’da nüfuz elde etmesini engelleme niyetindeydi. Özellikle kutsal
toprakları yöneten Şerif Hüseyin’i kullanarak İngiltere, Osmanlı Devleti’nin cihad ilanını
boşa çıkarmayın da hesaplarına katmıştır.
a) İngiliz-Haşimi Anlaşması (1916)
Osmanlı Devleti’nin kutsal cihad ilanından sonra İngilizler Ortadoğu’da Osmanlı
padişah ve halifesinin dini ve siyasi otoritesini ve saygınlığını sarsacak önemli bir
Müslüman Arap arayışına girmişlerdir. Bu amaç kapsamında Şerif Hüseyin el-Haşimi
İngiltere tarafından kullanılabilecek lider olarak ortaya çıkmıştır.
Hüseyin, Osmanlı valilikleri arasında ayrı bir önemi bulunan Mekke Şerifliğine
1908 yılında Osmanlı yönetimi tarafından atanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’ne
sadakatini sürdürmeyen Hüseyin, I. Dünya Savaşı atmosferinden yararlanarak Arap
yarımadası, büyük Suriye ve Irak’ı içine alan geniş bir Arap devleti kurma niyetiyle
Osmanlı’dan farklı bir şekilde hareket etmeye başlamıştır.
1915 yılında İngiltere’nin Mısır Yüksek Komiseri Henry McMahon’a bir mektup
gönderen Şerif Hüseyin, ortaya koyduğu şartların kabul edilmesi durumunda İngiltere
ile ittifak yapabileceğini ve Osmanlı yönetimine karşı ayaklanabileceğini ifade etmiştir.
Böylece ünlü İngiltere-Şerif Hüseyin mektuplaşması başlamış ve İngiliz yönetiminin ilk
başta bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını desteklemeye söz verip daha sonra
sözünden caydığı büyük ihanetin temelleri atılmıştır.
Hüseyin bu mektubunda, bütün Arap halkını temsil ettiğini ileri sürerek
Osmanlı’ya karşı silahlı ayaklanmaya karşılık İngiltere’nin de Arap Yarımadası, Büyük
Suriye (Lübnan, Filistin ve Ürdün dahil) ve Irak topraklarını kapsayan bağımsız bir Arap
5
devletini tanımasını istemiştir. Fakat İngiltere, müttefiki Fransa’nın da Ortadoğu’daki
çıkarlarını da hesaba katarak Suriye’nin bazı bölgelerinin kurulacak devlet içerisine
alınamayacağını ifade etmiştir.
McMahon-Hüseyin görüşmeleri sonucunda Irak’ın bazı stratejik bölgelerinde
İngiliz denetimi karşılığında İngiltere, “Mekke Şerifini’nin önerdiği sınırlar içerisinde
kalan bölgede bütün Arapların bağımsızlığını tanımaya ve korumaya hazırdır”
taahhüdünü Hüseyin’ vermiştir.
Bu anlaşmaya göre İngiltere:
1) Bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını destekleyeceğini, tanıyacağını ve
koruyacağını kabul etmiştir.
2) Şerif Hüseyin’in Osmanlı’ya karşı ayaklanması için para ve silah yardımı
yapacağını taahhüt etmiştir.
3) Son olarak ilan edildiği takdirde bir Arap halifesini tanıyacağını ifade
etmiştir.
4) Bunlara karşılık Hüseyin, Osmanlı yönetimine karşı topyekün bir silahlı
ayaklanma başlatacak ve Osmanlı idaresini İslamiyet’in düşmanı olarak
tanıtacaktı.
Mekke Şerifi verdiği sözü tutmuş 1916 yılında Osmanlı askeri kuvvetlerine karşı
savaşmaya başlamıştır. Ancak savaş bittiğinde İngiltere sözünde durmamış Araplara
ihanet etmiştir. Vaat edilen Arap toprakları İngiltere ve Fransa arasında bölüşülmüştür.
Şerif Hüseyin Hicaz bölgesindeki yönetimini elinde tutmaya devam etmiş ama
İngiltere’nin Suud ailesiyle anlaşması sonucu 1925 yılında buradan sürülmüştür.
Yine de İngiltere, Arapların tepkisini daha fazla çekmemek adına Şerif Hüseyin’in
oğlu Faysal’a Suriye’de bir Arap krallığı kurmasına izin vermiştir. Ancak Suriye
topraklarında bağımsız bir Arap devletinin kurulması 1916 İngiliz-Fransız anlaşmasının
açık ihlali anlamına geldiği için Fransa karşı çıkmış, İngiltere geri adım atmak zorunda
kalmıştır.
1920 San Remo Konferansı’nda Fransa’nın hakları kabul edilmiş, Suriye
Faysal’dan alınarak Fransız mandası olarak kabul edilmiştir.
İngiltere’nin Şerif ailesine bir devlet kurma niyetinin ikinci girişimi 1921 yılında
Ürdün’ün kurulmasına yol açmıştır. İngiltere, Şerif Hüseyin’in diğer oğlu Abdullah’a
6
toprakları Filistin mandasının bir parçası olacak bir Arap devletinin kurulmasını teklif
etmiştir. Bu teklifi kabul eden Abdullah, 1921 yılında Ürdün Haşimi Emirliği kurulmuş
oldu.
b) İngiliz-Suud Anlaşması (1915)
İngiltere’nin Ortadoğu’da Osmanlı-Alman İttifakı’na karşı kurduğu oyunun ve
takip ettiği diplomasinin ikinci ayağı, Arap Yarımadası’nın merkezinde kurulan ve tüm
yarımada üzerinde kontrolü ele geçirmeyi planlayan Suudi hanedanı ile işbirliği yaparak
Osmanlı’yı zayıflatmak. İngiltere bir taraftan Haşimi hanedana taahhütlerde bulunup
onunla Osmanlı’ya karşı anlaşma yaparken diğer tarafta Suud hanedanına taahhütlerde
bulunup onunla Osmanlı’ya karşı ortaklık kurmuştur.
1902’de Abdülaziz İbn Suud tarafından Riyad merkezli yeniden kurulan III. Suud
Emirliği Osmanlı Devleti’nin hem siyasi hem de dini otoritesine meydan okuma içerisine
girmiştir. İngiltere Ortadoğu’da güçlü bir Osmanlı-Alman ittifakı yerine bağımsız ancak
kendi etki alanı içerisinde kalacak bir devleti desteklemeyi tercih etmiştir.
Savaş başlayınca derhal Suudi hanedanı ile irtibata geçen İngiltere, Basra
Körfezi’nde Osmanlı-Alman etkisini sona erdirmek amacıyla Suud hanedanı ile
anlaşmaya varmıştır. 1915 İngiltere-Suud Hanedanı Anlaşması uyarınca:
1) Suudi hanedanı Osmanlı-İngiltere savaşında İngiltere yanında yer
alacağını taahhüt etmiştir.
2) Bölgede İngiltere karşıtı herhangi bir eylem içerisine girmeyeceğini kabul
etmiştir.
3) III. Suudi Emirliği’nin dış politikası İngiltere çizgisinde olacağı kabul
edilmiştir.
4) Suudi Hanedanı, ülke topraklarını üçüncü devletlere açmayacağı sözünü
vermiştir.
5) İngiltere ise bunlara karşılık III. Suud Emirliği’ni dış saldırılara karşı
himaye altına aldığını kabul etmiştir.
İngiltere himayesinde hareket eden III. Suud Emirliği, Arap Yarımadası’nda
otoritesini giderek sağlamlaştırmış, bölge üzerinde iddiaları olan diğer iki hanedanlık
karşısındaki konumunu güçlendirmiştir. Bu sayede Osmanlı Devleti ile işbirliği yapan
7
Hail merkezli Raşidi Emirliği 1921 yılında Suudi Emirliği tarafından son verilmiştir.
ikinci olarak Hicaz merkezli Haşimi Emirliği ise 1925 yılında Suudi Emirliği tarafından
ortadan kaldırılmıştır. Böylece 1926 yılında İngiltere’nin de tanımasıyla bugünkü Suudi
Arabistan toprakları üzerinde Suudi hanedanının hâkimiyeti kabul edilmiştir. 1932
yılında ise devletin ismi Suudi Arabistan Krallığı olarak değiştirilmiştir.
Sykes-Picot Anlaşması (1916)
Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarının İngiltere ve
Fransa arasında paylaşılmasının öngören gizli anlaşmadır. İngiltere bir taraftan
Osmanlı’nın Arap coğrafyasındaki Osmanlı yönetimi ile sorunları olan yerel aileler ile
(Haşimi ve Suudi) irtibata geçip gizli anlaşmalar gerçekleştirirken öte yandan da
Avrupalı müttefikleriyle Osmanlı Devleti’nin Arap topraklarının gelecekteki statüsüne
dair gizli görüşmeler yapmayı sürdürmüştür.
1916 yılında İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarının iki
devlet arasında paylaştıran ve nüfuz alanlarına ayıran ünlü Sykes-Picot Anlaşması’nı
imzalamışlardır. Taraflar arasında görüşmeleri İngiltere adına Mark Sykes ve Fransa
adına Georges Picot yürütmüştür. Anlaşma uyarınca:

Suriye ve Lübnan ve Irak’ın Musul vilayetinde Fransa nüfuz alanı
kurulmuştur.

Anadolu’nun güney bölgesinde Adana, Gaziantep ve Şanlı Urfa
bölgelerini kapsayan geniş coğrafyada Fransa’nın doğrudan
denetimi kabul edilmiştir.

Irak ve Ürdün İngiliz nüfuz alanı olarak kabul edilmiştir. Ancak
Bağdat ve Basra vilayetleri doğrudan İngiliz denetimine verilmiştir.

Filistin topraklarında ise Kudüs merkezli uluslararası denetim
altında olan bir bölge çizilmiştir.
Sonuç olarak söz konusu gizli anlaşmayla İngiltere ve Fransa Arap Yarımadası,
Basra Körfezi kıyı devletleri ve Yemen dışındaki geriye kalan Arap topraklarının
aralarında paylaşmışlardır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu anlaşmada belirtilen noktalar
çerçevesinde İngiltere ve Fransa bu bölgeler üzerinde manda sistemi kurmuşlardır.
8
San Remo Konferansı (1920)
San-Remo Konferansı, I. Dünya Savaşından sonra 1920'de, Osmanlı topraklarının
paylaşılması ve Osmanlı ile yapılacak olan Sevr Antlaşması'nın şartlarını hazırlamak için,
İtalya'nın San Remo şehrinde toplanan milletlerarası konferans idi. 1919 yılında Paris
Barış Antlaşması’yla öncelikli oarak Avrupa meseleleri konuşulmuştur. Ortadoğu
meselesi ise galip devletlerin düzenleyeceği San Remo Konferansı’na ertelenmiştir.
1) San Remo Konferansı’nda her şeyden önce, Osmanlı ve Ortadoğu
meseleleri detaylı bir şekilde ele alınmış Sevr Antlaşması hazırlanmıştır.
2) San Remo Konferansı’yla Arap eyaletleri Osmanlı yönetiminden alınıp
İngiltere ve Fransa arasında bölüşülmüş ve manda adı verilen vesayet
yönetimlerine ayrılmışlardır. Manda sistemi, 19. yüzyıl emperyalizminin
20. Yüzyıl koşullarından yeniden paketlenerek bağımsız devletler
kandırmacası altında tedavüle sokulmasından başka bir şey değildir.
3) Böylece, üç eski Osmanlı vilayeti olan Musul, Bağdat ve Basra
birleştirilerek Irak kuruldu ve Irak’ın yanında Filistin ve Ürdün (1921
yılında kurulacak) İngiltere’nin mandası altına verildiler.
4) Suriye ve Lübnan ise Fransız mandası olarak kabul edildi.
Osmanlı Devleti’nin savaşta parçalanması bölgedeki yaklaşık 400 yıllık Türk
egemenliğine son vermiş Ortadoğu’da yeni devletlerin kurulmasını beraberinde
getirmiştir. Suriye, Filistin, Lübnan, Irak ve Ürdün olmak üzere beş tane Arap devleti
kuruldu. Bu devletlerin hepsi yeni sınırların çizilmesinin baş sorumlusu olan İngiltere ve
Fransa vesayeti altına alınmıştır.
Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam), 22. Maddesi uyarınca oluşturduğu
“mandalar sistemi “ I. Dünya Savaşın’dan galip çıkan güçlerin Osmanlı Devleti’nin Arap
topraklarını ve Alman sömürgelerini elde tutmak amacıyla oluşturulmuş vesayet
sitemidir. Mandalar sömürge değil, galip devletlerin Milletler Cemiyeti aracılığıyla
bölgeyi yönettikleri geçici bir sistemdi.
Birinci Dünya Savaşı ardından özellikle İngiltere Ortadoğu’da en fazla doğrudan
denetime ve nüfuza sahip ülke konumuna yükselmiştir. Bölge ülkelerini esas itibariyle
üç şekilde kendi nüfuzu veya denetimi altına almıştır:
9
I.
Manda Sitemi: İngiltere, San Remo Konferansı ve Milletler Cemiyet
sayesinde Arap devletlerinin bazıları üzerinde kontrolü sağlamıştır.
Irak, Filistin, Ürdün gibi devletler bu gruba dahildir.
II.
Himaye Sistemi: İngiltere 19. Yüzyılın ilk yarısnda başlamak üzere I.
Dünya Savaşı’na kadar bir takım Arap ülkeleriyle Himaye
Anlaşmaları imzalamış, kontrolünü sağlamıştır. Basra Körfezi’nin
batı kıyılarındaki Körfez ülkeleri bu gruba dahildir.
Bahreyn,
Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman ve Katar bu gruba
dahildir.
III.
Yarı-Bağımsız Devlet Sistemi:
İngiltere, Himaye Sistemi ya da
Manda Sistemi kanalıyla üzerinde denetim kurduğu bazı Arap
devletlerinde iki savaş arası dönemde yabancı denetim ve
müdahalesine
karşı
oluşan
milliyetçi
hareketler
karşısında
dayanamayıp bu ülkelere yarı-bağımsızlık statüsü vererek yine
İngiltere’nin kısmi nüfuzunu sürdürme politikasıdır. Örneğin Mısır,
1914 yılında İngiltere ile Himaye Anlaşması imzalamış ancak
savaşın ardından çıkan ayaklanmalar nedeniyle 1922 yılında kısmi
bağımsızlık kazanmıştır. Bir diğer örnek, Manda Sistemi kapsamına
alınan Irak, ülkede çıkan ayaklanmalar sonucunda 1932 yılında
bağımsızlığını almıştır.
10
Download