Devletçi Sanayileşme Döneminde Ekonomideki Gelişmeler

advertisement
Devletçi Sanayileşme
Döneminde Ekonomideki
Gelişmeler
Üçüncü Bölüm
http://www.yakupkucukkale.net
adresinden indirebilirsiniz…
Dönemin Başbakanları
4 Mart 1925 – 25 Ekim 1937
Mustafa İsmet Paşa (İnönü)
25 Ekim 1937 – 25 Ocak 1939
Mahmut Celal Bayar
Ekonomi Politikasındaki Değişikliğin
Nedenleri
Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayileşme özel
sektörün inisiyatifine bırakılmıştı.
 Devlet sadece gerekli fiziki ve yasal alt yapıyı
oluşturmak için çaba göstermiş,
 Diğer taraftan özel sektörün sanayi yatırımı
yapabilmesi için de bir çok yoldan teşvikler
sağlamıştır.
 Bu durum aslında kaçınılmazdı. Çünkü devletin
pek fazla kaynağı yoktu, olan kaynaklar da
yabancıların elinde bulunan sanayi ve madencilik
kuruluşlarının millileştirilmesi için kullanılıyordu.

Kapitülasyonlar ve yabancılara sağlanan
imtiyazlar kaldırılmıştır,
 Gümrük tarifeleri yükseltilemese de dolaylı
yollardan sanayi desteklenmiştir. Tüketim
vergilerinin artırılması ve prim ödenmesi
buna örnek olarak gösterilebilir.
 1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun
tekrar yürürlüğe konması da bir diğer
çabadır.
 Bu sayılan her türlü çabaya rağmen,
sanayi sektörü diğer sektörlerden daha
yavaş gelişmiştir.






Bu yavaş gelişimin nedenleri şöyle özetlenebilir:
Özel sektörün elinde yeterli sermaye yoktur,
Bir miktar sermaye biriktirmeyi başaran özel
sektör, daha karlı başka bir alan olan ticarete
kaymaktadır,
Sanayinin daha az kar getirmesinin nedeni, alt
yapı eksikliği, teknik eleman bulma güçlükleri ve
maliyet fazlalıklarıdır.
1929 Büyük Buhran yılları, özel sektörün sanayi
yatırımı yapmasını çok daha zor koşullara
bağlamıştır.
Rum ve Ermeni azınlıkların da ülkeden ayrılmış
olması, sanayi sektörünü iyice zora sokmuştur.
 Bu nedenlerle, özel sektör kanalından
sanayileşme çok yavaş ilerlemekteydi.
 Bunlara bir de 1930’lu yıllardan sonra buhranın
daha çok hissedilmeye başlanan etkileri de
eklenince, devletin piyasa içerisine etkin olarak
girmesi yönündeki baskılar ağırlık kazandı.
 Bu dönemde ihracatımız miktar olarak artmış
olsa da, tutar olarak azalmıştır. 1928’de 88.3
milyon dolar olan ihracatımız 1932’de 48 milyon
dolara düşmüştür.








Tarım ürünleri fiyatlarındaki hızlı gerileme, dış
ticaret hadlerimizi olumsuz yönde etkilemiştir.
1926’da 101.1 olan endeks, 1929’da 93.4,
1930’da 90.2 ve 1931’de 81.8 olmuştur.
Ülke içinde deflasyon olgusu yaşanırken TL’nin
değerinde kayıplar oluşmaya başladı. Yapılan
müdahalelerle değer kaybının önüne geçildi.
Gümrük duvarları yükseltildi.
Dış ticaret ikili antlaşmalara bağlandı.
İthalata miktar kısıtlamaları getirildi.
Bu tedbirler kısa sürede etkili oldu ve ödemeler
bilançosu açıkları ortadan kalktı.
Bu tedbirlere ek olarak; Şubat 1930’da TPKKK’nu
çıkarıldı, Haziran 1930’da TCMB kuruldu ve
1931’de faaliyete geçirildi, Bankalar
Konsorsiyumu kuruldu.
 Bu tedbirler istikrarı sağlamak için yeterli
olmuştur. Ancak, başlangıçta hiç arzulanmasa da
devletin ekonomiye müdahalesi artmış oldu.
 Tarım ürünlerinin fiyatlarındaki düşüşü önlemek
için, devlet alıcı olarak piyasaya girdi.
 Hemen ardından alınan bu ürünlerin işlenmesi
için tesis kurma zorunluluğu ortaya çıktı.

1929 büyük buhranı, batılı sanayileşmiş ülkeleri
oldukça derinden etkilerken, SSCB gibi merkezi
planlarla yönetilen ekonomileri pek fazla
etkilememişti. Bu durum Türkiye’nin de planlı
ekonomiye geçmesi gerektiği şeklindeki
görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
 Zaten batılı devletler de, devletin ekonomi
içerisinde daha büyük ağırlık gösterdiği bir model
Keynesyen modele geçiş yapmışlardı.
 Bu örneklerden hareket edilerek, Türkiye’nin de
sanayileşmek ve krizin etkilerinden kurtulmak
için plan yapması gerektiği düşünüldü.

Zaten Osmanlı’da da sanayileşme çabaları
devlet eliyle yürütülmüştü. Yani, devlet
kanalıyla sanayileşme ya da planlı bir
ekonomi modeli yabancısı olmadığımız bir
ekonomik sistemdi.
 Planlı ekonomiye geçiş kararı alındıktan
sonra, yapılacak planların SSCB’de olduğu
gibi “Doktriner” değil “Pragmatik” olmasına
karar verildi…

Devletçi Sanayileşmenin Anlamı ve
Temel İlkeleri
Kimilerine göre Devletçilik, sosyalist sisteme
geçişin ilk aşamasıdır.
 Kimilerine göre de, kapitalizm ile sosyalizm
arasında, üçüncü bir alternatif ekonomik
sistemdir.
 Ancak genel eğilim incelendiğinde her iki
görüşün de yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır.
 Nitekim, sistemi ortaya koyanların yaklaşımları
incelendiğinde, devletçiliğin aslında, dönemin
koşullarından kaynaklanan, bir kalkınma stratejisi
olduğu anlaşılır.


Bu dönemde devletçiliğe geçişin bir diğer itici
gücü de halkın her şeyi devletten beklemeye
alışmış olmasıdır. İlk yıllarda, ekonomiyi tamamen
özel sektöre bırakan anlayış toplumun
alışkanlıklarına ters düşmüştür.
 Bu konuda Atatürk şöyle
söylemektedir:
“Halkımız zihniyet olarak devletçidir
ki, her türlü ihtiyacını devletten talep
etmek için kendinde hak görür”
Devletçiliğin doktriner bir yanının olmadığını,
sadece pragmatik unsurlar içerdiğini bu tür
söylemlerden anlamaktayız.
 Hatta yetkililer devletçiliğe sosyalizm yakıştırması
yapılmasından da rahatsızlık duyduklarını açıkça
belirtmişler ve özellikle “mutedil devletçilik”
ifadesini kullanmışlardır.
 Bu ifadeler devletçiliğin sosyalizm olmadığını
ortaya koymaktadır; ancak, devletçiliğin
sınırlarını çizmekte yetersiz kalmaktadır.
 Devletçiliğin doktriner bir yapısının olmaması,
sınırlarının çizilmesini de zorlaştırmaktadır.



1.
2.
Bu dönemde uygulanan devletçiliğin sınırlarını
belirleyebilmek için, ihtiyaçlar doğrultusunda
çözüme yönelik olarak (yani pragmatik olarak)
neler yapıldığına bakmak gerekmektedir.
O dönem devletçilik anlayışının prensipleri şu
şekilde özetlenebilir:
Amaç özel sektörün yerini almak, onu ortadan
kaldırmak değildir. Piyasa ekonomisi yine
geçerlidir.
Özel sektörün yetersiz olduğu alanlarda
devletin yatırım yapması, ilerde bu kuruluşların
kendi ayakları üstünde durmaya başladıklarında
halka arzı düşünülmüştür.
3.
4.
5.
Bu nedenle bu kuruluşlar AŞ olarak kurulmuş
ve özerk çalışmaları gerektiğine inanılmıştır.
Ancak bu durum (istisnalar hariç) günümüze
kadar değişmemiş, süregelmiştir.
Aynı alanda faaliyet gösteren özel sektör ve
kamu kuruluşları, birbirleriyle rekabet
etmemişler, tam tersine birbirlerini
desteklemişlerdir.
Devletçilik farklı alt sektörlerde farklı nitelikler
göstermiştir. Örneğin tarım sektöründeki kamu
kuruluşları, çiftçiye ucuz tohum temin etmek ve
yeni teknikleri çiftçilere öğretmek gibi amaçlar
benimsemiştir.
Bu sayılan özelliklerden yola çıkarak,
Türkiye devletçiliğinin tanımını şu şekilde
yapmak mümkündür:
 “Devletçilik, özel girişimciliğin ve özel

sermayenin işe yarar bir şey yapamayacak
kadar zayıf olduğu bir ülkede, devletin
ulusal kalkınma ve ulusal savunma temel
amacıyla sınai faaliyette bir öncü, bir
yönetici olarak öne çıkması durumudur”
B.Lewis
Devletçiliğin tanımı bu kadar açıkken, devlet
müdahalesi kavramı daha karmaşıktır ve çok
çeşitli olabilir.
 1923-32 döneminde uygulanan; millileştirme,
devlet tekeli oluşturma, piyasalara ve fiyatlara
dolaylı ve dolaysız müdahale, koruma ve teşvik
uygulama gibi uygulamaların her biri devlet
müdahalesi kavramı içinde yer alır. Devletçilikle
karıştırılmamalıdır.
 1923-32 döneminde devlet müdahalesi çok
yoğunken, devlet işletmeciliği az idi. Oysa
1932’den sonra devlet işletmeciliği de oldukça
yaygınlaşmıştır.

Devletçi Sanayi Politikasının
Uygulanışı
İçinde bulunulan durum nedeniyle, devletçilik
uygulamasının en yoğun uygulandığı sektör
sanayi sektörü idi.
 Devletin imalat ve madencilik sektörlerinde
girişimci rolünü üstlenmesi, çok yoğun
tartışmaların sonunda alınmış bir karardır.
 Bir Sovyet uzmanlar grubuna hazırlatılan sanayi
programı, 17 Nisan 1934’de benimsenerek
“Birinci Sanayileşme Planı” adıyla yürürlüğe
kondu.

Birinci Sanayileşme Planı, bir plandan daha
ziyade, devletin 5 yıl içinde yapmayı düşündüğü
sanayi yatırımlarının listesi görünümündeydi.
 Ayrıca bu liste, ekonominin tüm sektörlerini
kapsamadığı gibi, sanayi kesimindeki tüm devlet
faaliyetlerini de kapsamıyordu.
 Projelerin yatırım tutarları, nasıl finanse
edilecekleri, kurulacak fabrikaların ne kadar
kapasiteye sahip olacağı, ekonomiye etkilerinin
ne olacağı gibi, bir planda olması gereken bir çok
bilgi, bu planda (ya da listede) yer almıyordu. Bu
bilgiler daha sonraları hesaplanmıştır.

Plan iç tutarlılıktan uzaktı, bir çok yatırım
arasında bir bağıntı veya uyum yoktu.
 Yani plan aceleyle yürürlüğe konulmuş,
henüz bitmemiş bir plan havasında idi.
 Planı hazırlayanlar, ilerde ihtiyaçlara göre
yapılacak eklemelerle planın
tamamlanacağını ileri sürmüşlerdir.

1. BYSP’nın Temel Tercihleri ve
Stratejileri
Plan, Dünya ülkelerinin Türkiye’ye biçtiği
“Tarımcı Ülke” rolüne bir başkaldırı
niteliğindedir.
 Temel strateji, temel ihtiyaç maddelerinin
ithal ikamesini sağlamaktır. Bu yolla döviz
tasarrufu sağlanacak, dış ticaret açığı
kapanacak ve TL’nin değeri muhafaza
edilecektir.


1.
2.
3.
4.
Plan kapsamına alınan sanayilerin
hammaddelerinin ülke içinde olmasına
özen gösterilmiştir. Bu tercih şu yararları
sağlayacaktır:
Hammaddenin dışarıdan alınmaması
döviz tasarrufu sağlayacak,
Sahip olduğumuz hammaddeler diğer
ülkelere ucuza satılmayacak,
Dışa bağımlılık azalacak,
Diğer sektörlerde de bir canlanma
yaratacak,
5.
6.
7.


İleriye ve geriye dönük sektörel
bütünleşmenin oluşması sağlanacak,
Sermaye ve teknik güç harekete
geçecek,
Ve son olarak, tarımda dengeli eşdeğer
faaliyetlere olanak sağlayacaktı.
Kuruluşların ticari esaslara göre işletilip
kar etmeleri ve kendi yatırımlarını finanse
etmeleri esas kabul edilmiştir.
Kuruluş yeri seçiminde titiz davranılmıştır.
1.
2.
3.
4.


Hammaddeye ve işgücüne olan yakınlık,
Fabrikaların ülkeye dengeli dağılması,
İç Anadolu gibi nispeten geri kalmış bölgelere
öncelik verilmesi,
Ve savunma kolaylığı önemli kriterler
arasındadır.
Bütün bunlara rağmen yine de yatırımlardan
aslan payını Marmara ve Ege bölgesi almıştır.
23 fabrikanın 9’u Marmara (İstanbul, Bursa ve
İzmit), 4’ü Ege bölgesi’ndedir. İç Anadolu’ya ise
biri Kayseri diğeri Ereğli olmak üzere 2 tane
dokuma fabrikası kurulmuştur.
BBYSP’nın giriş kısmında “Plana özel girişimciler
tarafından kurulmasına imkan olmayan tesislerin
dahil edileceği, bunun da özel girişimciler için
daha geniş, daha yararlı endüstri imkanlarını
yaratacağı”na ilişkin bir ifade konmuştur.
 Bu ifade devletin ekonomik kalkınmada özel
sektörü tamamen dışlamadığını ve devletçilik
uygulamasının zorunluluktan kaynaklanan geçici
bir uygulama olduğunu göstermektedir.
 Nitekim devlet kurduğu tesisler arasına özel
sektöre ucuz ara malı ve yatırım malı temin
edebilecekleri tesisleri de eklemiştir.


1.
2.

Planın diğer özellikleri de şunlardır:
Kurulacak tesislerde dönemin en ileri
teknolojileri kullanılacaktır,
Teknolojinin yeni, işçi ücretlerinin düşük
olması, üretim maliyetlerini düşürecektir,
Bununla beraber, bazı tesisler kuruluşları
sırasında, tasarlanandan daha büyük
ölçekle kurulmak istenmiş, bu da hem
kuruluş süresini uzatmış hem de
maliyetlerin bir miktar yükselmesine yol
açmıştır.
3.
4.
5.
Planda hedefler gelecekteki talepler
yerine geçmişteki ithalat miktarları
dikkate alınarak belirlenmiştir.
Kararlar sektör düzeyinde değil, işletme
ya da proje düzeyinde alınmıştır.
Plan, devletin sanayi sektöründeki bütün
girişimlerini kapsamamaktadır. Şeker ve
maden kömürü işletmeciliği özel
kanunlarla üretime devam etmiş, Tekel
idaresi tekel ürünlerinin üretimini
sürdürmüş, savunma sanayi ise Genel
Kurmay’ın gözetimine bırakılmıştır.

1.


BBYSP’nında kurulması düşünülen 23 sanayi
tesisi 5 grup altında toplanmıştır. Bu gruplar
şunlardır:
Dokuma Sanayi
Yılda 103 milyon metre pamuklu dokuma ve
2753 metre pamuk ipliği üretecek 5 fabrika
kurulmuş ve faaliyete geçirilmiştir.
Kastamonu’da kendir fabrikası kurulması
planlanmış ancak bu fabrikanın kuruluşu plan
döneminde değil ancak 1954’te olmuştur.
Benzer şekilde Bursa’da kurulması planlanan
yünlü kumaş fabrikası da 1938’de faaliyete
geçmiştir.
2.

Maden Sanayi
1938’de Karabük’te Demir Çelik Fabrikası,
1935’de Zonguldak’ta Semikok fabrikası,
1934’de Keçiborlu’da kükürt fabrikası,
1939’da Ergani’de bakır izole fabrikası
kurulmuştur.
Karabük Demir Çelik Fabrikası
1938 – Karabük
Keçiborlu Kükürt Fabrikası
1934 – Burdur
Ergani Bakır İzole Fabrikası – 1939 – Diyarbakır
3.

Kağıt ve Selüloz Sanayi
1936’da faaliyete başlayan İzmit kağıt
fabrikası, 1936’da temeli atılan İzmit
selüloz fabrikası ve II. Dünya Savaşı
yıllarında faaliyete geçen İzmit İkinci
kağıt ve kaolin fabrikası
SEKA İzmit Tesisleri – Kağıt – Selüloz – Kaolin Fabrikaları 1936
4.

Toprak, Seramik Sanayi
İstanbul’da şişe ve cam fabrikası,
Kütahya’da porselen fabrikası kurulması
planlanmıştır. İstanbul Şişe-Cam 1935’de
faaliyete geçmiş, ancak Kütahya Porselen
fabrikası’nın inşaatına başlanamamıştır.
İstanbul Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası 1935 - Beykoz
5.

Kimya Sanayi
Sülfürik asit, süper fosfat ve klor alkali
fabrikaları plana konulmuş ancak
inşaatına başlanamamıştır. Bunlardan ilk
2’si Karabük’te ve sonuncusu da İzmit’de
II. Dünya Savaşı yıllarında faaliyete
geçmiştir.
Bunların haricinde 1935’de Isparta’da bir
gülyağı fabrikası ve 1934’de Bodrum’da
sünger işleme tesisleri de açılmıştır.
 Planda öngörülen birçok tesis kısa süre
içerisinde faaliyete geçmiş, faaliyete
geçmeyen 4 fabrika ise daha sonraki
yıllarda tamamlanmıştır.
 Bu açıdan bakıldığında planın oldukça
başarılı olduğu söylenebilir.

Planın finansmanı büyük ölçüde bütçe ile
gerçekleşmiştir. Bir miktar iç borçlanma
yapıldığı da görülmüştür. 44 milyon TL
olması beklenen toplam maliyet 100
milyon TL’yi aşmıştır.
 Yatırımların %36’sı dokuma %23’ü demir
çelik sektörlerine tahsis edilmiştir.
 1932-38 yılları arasında Sovyetler
Birliği’nden 14 milyon TL borç alınmış ve
bu borç tamamen dokuma sanayi için
kullanılmıştır.

1936 yılında İngiltere’den 3 milyon sterlin
(18 milyon TL) tutarında alınan borç ise
Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın
kurulmasında kullanılmıştır.
 1933 yılında Devlet Sanayi Ofisi ile Türkiye
Sanayi ve Kredi Bankası’nın birleştirilmesi
ile kurulan Sümerbank, planın
işletilmesinden sorumlu tutulmuştur.
 Bu bankanın görevleri şu şekilde
özetlenebilir:

1.
2.
3.
4.

Devlete ait mevcut fabrikaları işletmek,
Devletten sağlanacak sermaye ile ve
hükümetin onayı ile yeni işletmeler
kurmak,
Mevcut sermaye sınırları içinde çeşitli
sınai kuruluşlara iştirak etmek,
Normal bankacılık ve kredi faaliyetlerini
sürdürmek.
Sümerbank 1938 yılında İktisadi Devlet
Teşekkülü statüsü kazanmıştır.
Sümerbank o yıllarda devletin sanayideki
girişimciliğinin temsilcisi haline gelmiştir.
 1939’da sanayi çıktılarının %80’i ile
%100’ü ve diğer bir çok alanda çıktının
%50’den fazlası bu banka tarafından
üretilmiştir.
 İş Bankası ve kısmen Ziraat Bankası da
planda yer almışlardır.
 İş Bankası, İstanbul Şişe Cam, Keçiborlu
Kükürt, Isparta Gülyağı ve Bodrum Sünger
Fabrikalarını kurmuştur.

1935 yılında kurulan Etibank ve Maden Tetkik ve
Arama Enstitüsü de madenciliğin gelişmesinde
önemli rol oynamışlardır.
 Devletçilik uygulaması BBYSP döneminde
oldukça başarılı olmuştur. Gelirin çok düşük
olduğu bir dönemde, küçümsenmeyecek
düzeyde bir kaynak yatırımlara yönlendirilebilmiş,
bir çok ithal ikamesi ürünün üretilmesi
başarılmıştır.
 Erdoğan Alkin’e göre bunun nedeni, işletmecilik
prensiplerine uyulması, karlılığın esas alınması ve
yatırımların kuruluşlarca kendi kendilerine
finanse edilmesidir.

2. saatin sonu
İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı
BBYSP’nın oldukça başarılı olmasından alınan
cesaret ile 1936’da İBYSP’nın hazırlanmasına
başlandı.
 100’den fazla fabrikanın kurulması planlanmıştı.
 Bu planda ara ve yatırım mallarının üretilmesi
öncelikli olacaktı.
 Birinci planda yer almayan; elektrik üretimi,
madencilik ve liman yapımı gibi alanlar da
eklenmişti.

Kimya, makine, deniz ulaşımı ve gıda
sanayilerinde yaklaşık 112 milyon TL
tutarında yatırım yapılması planlanmıştı.
 Hammaddenin yine yurt içinden temin
edilmesi kararlaştırılmış, ancak daha büyük
sermaye ve daha ileri teknoloji kullanılması
istenmiştir.
 1935 yılında hükümete, sahipleri
tarafından iyi işletilmeyen madenleri
devletleştirme yetkisi veren bir kanun
çıkarıldı.

1937 yılında İBYSP ile birlikte yürütülecek bir
maden programı kabul edildi.
 İBYSP’nın bir diğer özelliği de yurt içinde pek
tüketilmeyen ancak yurt dışında oldukça fazla
düzeyde talep edilen ve hammaddesi yurt içinde
bulunan mamul maddeleri üretip ihraç etmekti.
 II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte bu plan
yürürlükten kaldırılmıştır.
 1930’lu yıllarda, yabancıların elinde bulunan;
demiryolları, limanlar, elektrik santralleri ve
telefon şirketleri büyük ölçüde millileştirilmiş,
aynı anda özkaynaklar etkin bir şekilde
kullanılarak büyük yatırımlar gerçekleştirilmiştir.

BBYSP Kapsamı Dışındaki Sanayi
Kuruluşları
Özellikle İş Bankası’nın katılımıyla; Zonguldak
Kömür İşletmesi, Alpullu, Eskişehir ve Turhal
şeker fabrikaları kurulmuştur.
 İş Bankası ayrıca Yün-İş ve İpek-İş fabrikalarına
iştirak etmiştir.
 Hershlag’a göre 1933-34 döneminde devlet,
yukarıda sayılan bankalar aracılığı ile, tarım ve
madencilik alanlarına 135 milyon TL tutarında
yatırım yapmıştır.

Bu dönemde özel sektör Teşvik-i Sanayi
Kanunu’ndan yararlanmaya devam etmiş,
gümrük duvarları ile yabancı rekabete
karşı yoğun bir şekilde korunmuş, buna
rağmen istenilen düzeyde gelişmemiştir.
 Bu dönemde devlet özel sektöre karşı
soğuk bakmış, özel sektör devlete
kuşkuyla yaklaşmıştır. Özel sektörün elde
ettiği yüksek karlar devlet kademelerinde
kıskançlık konusu olmuştur. Bu nedenle
teşviklerin azaltılması dahi istenmiştir.

Ayrıca, özel sektör sıkı bir denetime tabi
tutulmuştur. Örneğin 1936 yılında sanayi
ürünlerinin maliyetinin ve fiyatının saptanması
hakkında 3003 sayılı kanun ve dış satışların
denetimi ile ilgili 1936 tarihli yasa çıkarılmıştır.
 Bundaki amaç, gümrük duvarlarının
yüksekliğinden yararlanarak fahiş fiyat belirleyip
haksız kazanç elde edilmesinin önüne geçmektir.
 Bu kontrollerin rekabet yoluyla değil de
kanunlarla yapılması, özel sektörün devlete bakış
açısındaki kuşkuları artırmıştır.

Bazı sanayiciler bazı alanlarda karteller oluşturup
yüksek kazançlar sağlamak istemişlerdir. Örneğin
yurtdışından pamuk ithal edip kumaş üretmek
isteyen girişimcilere, “Fazla Üretim Nizamnamesi”
gerekçe gösterilerek izin verilmemiştir.
 Özetle, bu dönemde özel sektör pek fazla teşvik
alamamıştır.
 Ama yine de korumacı politika gereği ve yurt içi
fiyatların yüksek olması nedeniyle büyük karlar
elde etmişlerdir. Ama bu karlar sanayide değil,
ticaret alanında olmuştur.

Devletçi Sanayileşme
Döneminde Ekonomideki
Gelişmeler
Yatırımların Dağılımı
Bu dönem, kıt kaynakların oldukça güç
şartlar altında, iktisadi gelişme amacıyla
başarılı bir şekilde devlet eliyle harekete
geçirildiği bir dönemdir.
 1932-1940 yılları arasında yaklaşık 1,051.1
milyon TL civarında sabit sermaye yatırımı
yapılmıştır. Bunun yaklaşık %50’si özel
sektör tarafından yapılmıştır.
 Tek başına bu rakam bile, devletin kıt
kaynaklarla ne kadar önemli bir iş
gerçekleştirdiğinin göstergesidir.

Devlet bu dönemde yıllık ortalama 66.3 milyon
TL yatırım yapmıştır.
 Bunun %29.1’i sanayi sektörüne, %27.8’i
demiryollarına, %24.5’i karayollarına tahsis
edilmiştir.
 Özel kesim ise yapmış olduğu toplam yatırımların
%45.9’unu konut inşaatına, %23’ünü ticaret ve
hizmete, %20’sini tarıma, geri kalan %11.2’sini
ise sanayiye ayırmıştır.
 Özel kesimin üretken sektörlerdeki payı sadece
%30 düzeyinde kalmıştır. Özel sektör daha çok
konut inşaatı ve ticarete yönelmiştir.




1.
2.
Kamu ve özel kesim yatırımlarının GSMH’ye
oranı %7.8 civarındadır. Bu oran günümüzle
karşılaştırıldığında oldukça küçük kalmaktadır.
Ama 1929’daki %5’lik oran ve kişi başına milli
gelir rakamlarının oldukça düşük olduğu
hatırlanırsa, yine de hatırı sayılır bir iş yapıldığı
ortadadır.
Devletin yatırımlardaki payının bu kadar yüksek
olması 2 nedene bağlanabilir:
Mali kaynakları daha kolay harekete geçirmesi,
Elinde teknokrat ve yetişmiş eleman
bulunması.
Şirketleşmenin ve sermaye piyasasının henüz
gelişmediği bir ortamda, mali kaynaklara devletin
daha kolay ulaşması, özel kesimin bu konuda
zorlanması oldukça normaldir.
 - Bir iddiaya göre, o dönemde yapılan yatırımlar
oldukça dengesiz ve uyumsuzdur.
 Kıt kaynakları sanayiye ve demiryolu
yatırımlarına aktarma arzusu, yatırım kararlarının
ekonomik kriterlerden ziyade politik, kültürel ve
stratejik faktörlere bağlı olarak alınması bu
çarpıklığı doğurmuştur.

Ekonomik Sektörlerdeki Nicel ve
Nitel Gelişmeler
1929 bunalımının etkisi 1934’e kadar hissedilmiş,
ancak bu tarihten sonra sanayileşme hamlesi
başlatılabilmiştir.
 1933-38 döneminde GSMH yıllık ortalama %7.1
oranında artmıştır.
 Sanayi üretimi artışı %7.8’tir.
 Bu dönemde milli gelirdeki artış oranları
dalgalanmalar göstermiştir. Bunun nedeni tarımın
hala ekonomide ağırlıklı sektör olmasıdır.






Nitekim bu dönemde tarımın GSMH içindeki payı
%40 civarındadır.
1935’de kötü hava şartları nedeniyle tarımsal
üretim azalınca, GSMH artış oranı %2.5’e
gerilemiştir.
1936’da hava koşulları çok iyi olduğunda ise,
GSMH artış oranı %19.2 olmuştur.
-Dönemim sonlarına doğru, yani 1936-38
döneminde GSMH artış oranı, önceki yıllara göre
çok büyük olmuştur. Ortalama %16’lara
ulaşmıştır.

1.
2.
3.
4.
Bunun başlıca 4 nedeni vardır:
1936 yılında deflasyon olgusu son
bulmuş, ekonomi canlanmıştır,
1.BYSP’nın sonuçları alınmaya, yani
sanayi üretimi artmaya başlamıştır,
1936’dan sonra hava şartları iyi gitmiştir,
Konjonktürün canlanma dönemine
girilmiştir.
İstihdamın sektörel dağılımında pek fazla
bir değişme olmamıştır. Nüfusun hala
%82’si tarım sektöründe istihdam
edilmektedir.
 Kişi başına düşen GSMH, nüfus artışına
rağmen, GSMH’deki hızlı yükseliş nedeniyle
artmıştır.
 1933-35 döneminde 88-90 TL olan
KBDGSMH, 1936-38 döneminde 106.7
TL’ye yükselmiştir.

Tarım Sektöründeki Gelişmeler
Dönemin son yıllarında, iç talepteki artış ve hava
koşullarının iyi gitmesine bağlı olarak tarımsal
ürün arzı artmıştır, ekim alanları genişlemiştir.
 Buna rağmen gereken ilgiyi görmemiş, hatta
ihmal edilmiştir.
 İstihdamın %82’sini, GSMH’nin yaklaşık %40’ını
ve ihracatın %80’ini karşılayan bu sektör,
yatırımların ancak %10’unu almıştır.

Büyük buhrandan en fazla etkilenen sektör tarım
olmuştur.
 Tarımsal hammadde fiyatlarındaki ciddi düşüş,
tarımdan elde edilen hasılanın buhran öncesine
göre %40 azalmasına neden olmuştur.
 İç ticaret hadlerindeki tarım aleyhine değişme de
yine geçimini tarımdan sağlayan kesimin büyük
gelir kayıplarına uğramasına neden olmuştur.
 Tarım sektörü ancak 1936’dan sonra kendini
toplayabilmiştir.

1930’lu yıllarda devlet tarıma da müdahale
etmiştir. Ancak bu müdahale sanayi sektöründe
olduğu gibi sistematik değil, daha çok acil
sorunların çözümü amacıyla yapılmıştır.
 Bu müdahalelerden en önemlisi 1932 yılında
yapılan sübvansiyon amaçlı buğday alımıdır.
 Bu amaçla 1932 yılında Ziraat Bankası’na bağlı
olarak kurulan, 1938’de bağımsız bir KİT haline
dönüşen TMO kurulmuştur.
 Bu tarih Türkiye’de destekleme alımlarının ve
taban fiyat uygulamasının başlangıç yılı kabul
edilir.







Bu dönemde ciddi anlamda bir toprak bir
reformu yapılmamış, sadece 1935 yılında
göçmenlerin iskanı için Toprak İskan Kanunu
çıkarılmıştır.
Önceliği sanayiye veren hükümet bu konuya
fazla zaman ayırmamıştır.
-Tarımsal arazilerin işletmeler arasındaki dağılımı
adil olmaktan uzaktı.
Ortalama işletme büyüklüğü modern teknolojiler
için uygun değildi.
Örneğin tarımsal işletmelerin %65.1’i 32
hektardan daha küçük bir arazide faaliyet
gösteriyordu.
Bu dönemde tarımsal kredilerin toplam krediler
içindeki payı azalmıştır.
 1930’da 18 olan bu oran, 1938’de %15’e
gerilemiştir. Çünkü Ziraat Bankası’nın verdiği
krediler dönem içinde sadece %18 oranında
artmıştır.
 Tarım sektörüne ciddi bir kamu yatırımı
yapılmadığı gibi, kredi payı da azalmıştır.
 Tarım sektörüne her ne kadar gereken önem
verilmese de, sanayi yatırımlarının artmasıyla iç
talepte meydana gelişme, tarım sektöründe de
gözle görülür bir canlanma yaratmaya yetmiştir.

Sanayi Sektöründeki Gelişmeler
Özel kesim faaliyetleri bu dönem içinde,
yüksek gümrük duvarlarıyla korunmasına
ve Teşvik-i Sanayi Kanunu ile korunmaya
devam etmesine rağmen, asıl gelişme
kamu kesiminde olmuştur.
 1.BYSP kapsamında olan yatırımların ve
kapsam dışı olan diğer yatırımların
gerçekleştirilmesi, devletin ekonomik
faaliyetlerini oldukça artırmıştır.

Plan döneminin sonlarında sanayi
sektörünün GSMH’deki payı %17’lere
ulaşmıştır.
 1929-1939 döneminde sanayi üretim
endeksi dünya genelinde 100’den 119’a
çıkarken, Türkiye’de 100’den 196’ya
çıkmıştır.
 1934-35 döneminde bir çok sanayi tesisi
üretime başlamış, daha önce ithal edilen
bir çok ürün yurt içinde üretilmeye
başlanmıştır.

Şeker, cam ürünleri, çimento, yünlü ve
pamuklu dokuma ürünlerinde kısa süre
içerisinde iç talebin %80’i karşılanabilir
hale gelmiştir.
 1934’te demir-çelik, cam ve kağıt
ürünlerinin karşılanma oranları %0 iken,
1940’ta iç talebi karşılama oranı demir
çelikte %32, camda %91 ve kağıtta %39’a
ulaşmıştır.

Teşvik-i Sanayi kanunundan yararlanan iş
yeri sayısı dönem içinde sürekli olarak
azalmıştır.
 1932’de 1473, 1939’da 1144 ve 1941’de
1052 işyeri bu kanundan yararlanmıştır.
 Kanundan yararlanan işyeri sayısı
toplamda azalmış olsa da, kamuya ait
firmaların oranı giderek artmıştır. Yani bir
bakıma devlet kendi kendine teşvik verir
hale gelmiştir. Bu nedenle kanun 1942’de
kaldırılmıştır.

Özel kesime ait sanayi kuruluşlarında
şirketleşme oranı çok düşüktü.
 Bu işletmelerin yarıya yakını tek kişiye ait,
%17’si adi şirket, %13’ü kolektif şirket ve
sadece %6’sı anonim şirketti.
 Bu rakamlardan, söz konusu işletmelerin
küçük işletme olduğu sonucu çıkarılabilir.
 Bu işletmelerin %44’ü tarıma dayalı
sanayi, %23’ü dokuma sanayinde
yoğunlaşmıştı.




1.
2.
3.
4.
5.
Dönem içinde bu işyerlerindeki çıktı artış oranı
ile istihdam artış oranı aşağı yukarı eşittir. Yani
işgücü verimliliği değişmemiştir.
Yatırımlar istihdam yaratmış, ancak verimliliğe
etkide bulunmamıştır.
Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir:
Nitelikli işgücü eksikliği,
Ara ve yatırım mallarının düşük kaliteli oluşu,
İhtiyaçlara uygun olmayan ürünlerin
kullanılmasından doğan kayıplar,
Ölçek hataları ve
İş yeri kuruluş yerinin yanlış seçimi.
Dış Ticaretteki Gelişmeler
Bu dönemde dış ticaret sıkı kontrol altında
yürütülmüştür.
 1929 tarihli Gümrük Kanunu ve 1930
tarihli TPKKK, hükümete ithalatı dilediği
gibi kısıtlama hakkı veriyordu.
 Ayrıca bu sıkı kontrol, ithal ikameci
sanayileşme politikasına da uygundu.


1.
2.
3.
4.
5.
Bu dönemde uygulanan dış ticaret politikasının
ilkeleri şunlardı:
Türkiye’nin müşterilerinden mal satın almak,
İçeride üretilen malların ithalatını yasaklamak,
Diğer malların ithalatını ticaret antlaşmaları
çerçevesinde serbest bırakmak,
Dış ticaret fazlası elde etmek ve
İhraç mallarının kalitesini artırıp,
çeşitlendirmek.





1932-38 döneminde dış ticaret hacminde önemli
bir daralma olmuştur.
Bu daralmanın en büyük nedenlerinden biri,
TL’nin $ ve £ karşısında değer kazanmasıdır.
Dış ticaret hacmi 1932’de en düşük seviyesine
indikten sonra, 1937’de ihracat 1938’de ithalat
100 milyon $ sınırını aşmıştır.
Dış ticaret bilançosu sadece 1938’de açık
vermiştir. Bunun nedeni 1937’de uygulanan
geçici liberasyondur.
Bu dönemde ithalattaki daralmanın nedeni, sıkı
denetim ve ithal ikameci politika iken,
İhracattaki daralmanın nedeni büyük buhrandır.
 İhracatın bileşiminde önemli bir değişiklik
olmamış, hammadde ihracatı devam etmiştir.
 Dönemin sonuna doğru ithalatın
kompozisyonunda değişiklik yaşanmıştır.
 Tekstilin ithalattaki payı %44’ten %27.5’e,
gıdanın payı %17’den %4.3’e gerilerken, ara ve
yatırım mallarının payı %14.5’den %37.2’ye
yükselmiştir. Bunun nedeni de yine uygulanan
ithal ikameci sanayileşme politikasıdır.






Dönemin bir diğer değişikliği ise, Almanya’nın dış
ticaretimizde ağırlığının artmasıdır.
1932’de ithalatımızdaki payı %25 iken, 1938’de %46’ya,
ihracatımızdaki payı ise %15’den %44’e ulaşmıştır.
İtalya ve Fransa’nın payı gerilemiş, İtalya’nın
ihracatımızdaki payı %10’a, Fransa’nın payı %3.3’e
düşmüştür.
Almanya’nın payındaki bu artış, yapılan ikili
antlaşmalardan kaynaklanmaktadır.
Almanya, Türkiye’nin ihraç mallarını yüksek fiyattan alıp
Clearing hesaplarının açık vermesini sağlıyordu. Bu da
Türkiye’nin ithalatta daha çok Almanya’yı tercih etmesine
neden oluyordu. Tabii ki Almanya mal satarken, alışına
benzer şekilde yüksek fiyattan mal satıyordu.





Almanya’nın dış ticaretimizde bu kadar ağırlık
kazanması hükümette rahatsızlık uyandırdı. Yeni
partner arayışları devreye girdi. Bu süreçte
İngiltere ile yakınlaşılmaya başlandı.
1936 ve 1938’de İngiltere ile siyasi ve ticari
antlaşmalar yapıldı.
Ticari antlaşmaya göre, İngiltere Türkiye’ye (19
milyon sterlin kredili olmak kaydıyla) makine,
araç-gereç ve silah satışı yapacaktı.
Bu kredinin 3 milyon sterlini Karabük Demir-Çelik
fabrikasının yapımında kullanıldı.
Kredi para olarak değil, ihraç malları yoluyla ayni
olarak ödendi.
Almanya’nın dış ticaretteki ağırlığını azaltmak için
alınan bir diğer önlem, 1937 yılında diğer Avrupa
ülkelerinden ithalatın kısmen serbest bırakılması
olmuştur.
 Dış ticaret açığı ve döviz kıtlığı başlayınca bu
liberasyondan vaz geçildi.
 Dış ticaret fazlasından elde edilen kazançlar ile,
Osmanlı’nın borçları ödenmiş, millileştirme
yapılmış ve sanayi tesisleri kurulmuştur.
 Yeni borçlar alınmış olsa da uzun vadeli dış
borçlar 36 milyon TL azalmıştır.

Yabancı Sermaye Yatırımları
Yahya Sezai Tezel’e göre 1923-50 döneminde
yabancı sermayeye karşı olunduğu ve Türkiye’ye
hiç yabancı sermaye yatırımı gelmediği şeklindeki
inanış yanlıştır.
 Tam tersine 1920’li yıllardan itibaren hükümetler
yabancı sermaye çekebilmek için yoğun bir
şekilde uğraşmışlardır.
 Tezel’e göre millileştirmeler yabancı karşıtlığının
bir sonucu değildir.

Nitekim TBMM Chester Projesi’ni
onaylamış, ancak Musul ve Kerkük ülke
sınırları dışında kaldığı için proje hayata
geçmemiştir.
 1923 ve 24’te yapılan antlaşmalar ile,
şirketlerin Osmanlı’dan aldıkları imtiyazlar
devam ettirilmiştir. Osmanlı Bankası’da
hükümete kredi verdiği için 1925 yılında
devlet bankası imtiyazını devam ettirmiştir.
 Ancak, yabancı şirketlerin payı en fazla
%49 şeklinde kısıtlanmıştır. %51’lik dilim
yerli girişimcilerde olacaktır.

Cumhuriyet kurulduğunda (tahminen) 94
firmaya ait, 63.4 milyon sterlin (500
milyon TL) dolayında yabancı sermaye
bulunmaktaydı.
 1920’lerde ödenmiş sermayelerin %43’ü
yabancı sermayedarlara aitti. Bu oran
madencilik ve imalat sanayinde %67’ye
kadar ulaşmıştı.
 Yabancı sermayenin 2/3’ü madencilik ve
imalat, 1/3’ü ise sigortacılık, bankacılık ve
iç-dış ticaret alanlarında idi.

1926-33 döneminde yeni gelen yabancı
sermaye 39.1 milyon TL yatırım yapmış,
buna karşılık 39.9 milyon TL kar transferi
gerçekleştirmiştir.
 Türkiye’de 1927’de 113, 1933’te 71
yabancı firma sayılmıştır.
 1934-38 döneminde 32 yeni yabancı firma
giriş yapmıştır.
 1926-50 döneminde 24 ayrıcalıklı yabancı
kuruluş millileştirilmiş, bu amaçla 154.7
milyon TL (faiz hariç) borçlanılmıştır.

Para ve Maliye Politikaları
1923-32 döneminde olduğu gibi, bu dönemde de
sağlam para ve denk bütçe ilkelerinden taviz
verilmemiştir.
 Bu dönemde para politikasını daha rahat
uygulamak için iki önemli gelişme olmuştur.
TPKKK ve TCMB kurulmuştur.
 TCMB ile yurtiçi emisyon düzene konulurken,
TPKKK ile kambiyo sistemi düzene konup, TL’nin
değer kaybı önlenmiştir.






1933-38 döneminde emisyonda ciddi bir artış
olmamıştır. 159 milyon TL’den 194 milyon TL’ye
yükselmiştir. Yani 6 yılda %22 artmıştır.
Banka mevduatları 190 milyon TL’den 294
milyon TL’ye yükselmiştir. Artış oranı %54.7’dir.
Yani mevduatlar da para arzı içinde tanımlanırsa
%39.8’lik bir artış olmuştur. Yıllık ortalama ise
%6.6’ya karşılık gelir.
Aynı dönemde yıllık GSMH artış hızı %7.1
olduğundan, ekonomiye ancak ihtiyaç duyulduğu
kadar para arz edildiği söylenebilir.
Yatırımların finansmanında zorlanılsa da bu
yatırımlar asla para arzı artırılarak finanse
edilmemiştir.
1931-38 döneminde TL Sterlin karşısında değer
kazanmıştır. 1930’da 1 sterlin = 10.32 TL iken,
1938’de 6.16’ya gerilemiştir. Dolar kuru da 2.12
TL’den 1.26 TL’ye gerilemiştir.
 Maliye politikasında da disiplin elden
bırakılmamıştır. Dönem içinde bütçe açığı olan
tek yıl 1931’dir.
 1934 yılında uygulamaya konulan BBYSP’nın
masrafları büyük ölçüde (%70) bütçeden
karşılandığı halde bütçe açık vermemiştir.
 Normal dönemde bütçenin yaklaşık %35-40’ını
alan savunma harcamaları, yaklaşan II. Dünya
Savaşı nedeniyle artmış olmasına rağmen açık
verilmemiştir.



1.
a.
b.
Dış borç ana para ve faiz ödemeleri bütçenin
yaklaşık %20-23’üne karşılık gelmiştir.
Harcamalardaki bu artış, hükümeti yeni gelir
arayışlarına itmiş ve bir dizi önlem alınmıştır.
Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Mevcut vergi yasaları düzenlenmiş, bazı yeni
vergiler ihdas edilmiştir.
1931’de ücretler üzerine Buhran vergisi
konulmuş, 1935’de İl Özel İdaresi vergisine
dönüştürülmüştür.
1932’de Muvazene Vergisi,
c.
2.
3.
4.
1935’de Hava Kuvvetlerine Yardım vergisi
konulmuştur.
Altyapı yatırımlarını finanse etmek için iç
borçlanmadan yararlanıldığı olmuştur.
En önemli gelir kaynaklarından biri tekel
gelirleri olmuştur.
Kısa ve uzun vadeli dış borçlanma yolu
da alt yapı ve sanayi tesisi kurma için
gereken maliyetin finansmanında
kullanılmıştır.
Atatürk Döneminde Ekonominin
Kısa Bir Değerlendirmesi

Anlatılan bölümün özeti şeklinde verilen bu
başlık, okuma ödevi olarak öğrenciye
bırakılmıştır.
3üncü haftanın sonu
Download