DEMET KONUR

advertisement
ORTADOĞU’DAKİ ÖZGÜRLÜK SORUNUNUN BATI VE İSLAM SİYASET
FELSEFESİ TEMELİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
Demet Konur & Salih Toprak
Özet
Hak, özgürlük eşitlik gibi kavramların insan zihninde bir anlam bulması ve onun
pratik hayatta hayata kavuşabilmesi için bu kavramlara dair felsefenin arka planının toplumun
düşünsel tarihinde oluşmuş olması gerekmektedir. Kavramların anlamları içinde doğdukları
toplumsal yapılara göre farklılık arz edebilmektedir. Özgürlük kavramı örneğinde konu ele
alındığında özgürlüğün anlamlandırılması veya özgürlük probleminin ele alınması toplumsal
yapılar ve gereksinimlere göre farklılık gösterecektir. Batı dünyasındaki felsefi tartışmalarla
biçimlenen ve günümüzdeki genel karakterini kazanan özgürlük kavramı veya özgürlük
sorunsalının dünyadaki diğer tüm toplumsal koşullar için genellenmesi özellikle Ortadoğu
özelinde bir takım algı ve değerlendirme problemlerine yol açmaktadır. Buradan hareketle
günümüzdeki özgürlük kavramının anlamının oluşması bağlamında Batı düşüncesindeki ana
hatların ele alınması gerekmektedir. Bundan sonra ise kavram Ortadoğu özelinde
değerlendirilebilir.
1.Giriş
Bir sorunu en iyi anlamanın yolu elbette onu çözümlemekten geçmektedir. Aynı
biçimde bir kavramı en iyi anlamanın yolu da kuşkusuz altında yatan sebepleri, kökenlerini,
sınırlarını kavramaktan yani onu çözümlemekten geçmektedir. Bu düşünceden hareketle
Ortadoğu’daki özgürlük anlayışının temellerine inecek olursak kuşkusuz İslam siyaset
felsefesindeki düşünürlerin özgürlükten ne anladıklarına değinmemiz gerekmektedir.
İslam felsefesi 9 ile 12. Yüzyılları arasında insanlık tarihine birçok eser katmıştır.
İslam felsefesini tek başına ele almak onu kısıtlamak olur çünkü İslam felsefesi Yunan ile
Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Yani İslam felsefesi Yunan ve diğer
uygarlıklarla bir etkileşim içerisinde olmuştur. Bu etkileşim en fazla Rönesans dediğimiz
dönemde gerçekleşmiştir. Rönesans aslında uygarlıkların kaynaşması demektir. Bu noktada
Batı felsefesi temsilcilerine de yer vermemizi gerektiren bir durumla karşı karşıya
kalmaktayız.
Nitekim
düşünülememektedir.1
Batı
felsefesinden
Kavramsal
bağlamda
bağımsız
bir
İslam
üzerinde
oldukça
felsefesi
farklı
tarihi
tartışmaların
Hilmi Ziya Ülken, İslam Felsefesi Eski Yunan’dan Çağdaş Düşünceye Doğru, Ülken Yayınları, İstanbul,
1976, s. 1.
1
1
gerçekleştiği ve düşüncelerin ifade edildiği “özgürlük” ilk çağlardan günümüze felsefi
bağlamda önemli bir problem alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
2.Batı’da Özgürlük Sorunsalının Temellendirilmesi
Felsefenin doğuşu kabul edilen Yunan topraklarından yola çıkarak özgürlük
anlayışlarının farklı ifadelerine yer verecek olursak ilk olarak Platon her ne olursa olsun varlık
âlemindeki her bir şeyin iyi veya kötü olarak yargılanması gerektiğini ifade etmektedir. Bu
çerçevede ona göre iyinin formu etik olarak değerlendirilmektedir.2 İnsanın iyi ile kötü
arasında etik olanı tercih etmesi dolayısıyla bu ayrımı yapabilecek algısal alanının genişliği ve
kararlarını etik olanın dairesi içerisinde verebilmesi özgür bir eylemin gerçekleşmesi olarak
nitelendirilir. Bu çerçevede özgürlük etik olanın yapılması ya da etik ile bağlantılı bir boyutta
ele alınmaktadır. Sokrates’in kendi geleceği hakkında vermiş olduğu kararın ahlakilik boyutu
ne kadar tartışma götürmez bir durumsa bu kararın özgürlük boyutu da o kadar tartışma
götürmez bir yapıya sahiptir.
Bu düşünceler çerçevesinde ilkçağda özellikle Atina şehir devletindeki özgürlük
anlayışını irdelediğimizde yurttaşlık kavramı bağlamında siyasal katılımın belirlendiği
görülmektedir. Özgür yurttaşlar site devletinin yönetiminde söz sahibi olabilen insanlardır. 3
Burada özgür insan kendisi için neyin iyi veya kötü olabileceğine karar verebilme
kabiliyetinde ve de imkânında olan insanlardır. Böylece özgürlük herkes için kullanılabilecek
bir durum değildir. Bu durum günümüze kadar gelen ve kabul gören bir tutumdur.
Kişinin eylemlerinde, düşüncesinde, inançlarında herhangi bir kısıtlama olmaması
anlamından ziyade özgürlük Platon için kişinin her istek ve arzusunun peşinden gitmesi ve
bunların kölesi olması değil, kişinin iyi idesinin peşinden gidip yaşamını da iyi idesine uygun
olarak düzenlemesi anlamına gelmektedir.4 İstisnasız tüm insanların böyle bir bilgeliğe yahut
iyi idesine ulaşabilmesine Platon’a göre imkân da yoktur. Bu durum özgürlüğün herkes için
evrensel olarak nitelendirilen bir hak olmasının önüne geçmektedir. Bu idealist bir
yaklaşımdır. Dönemin bir diğer önemli düşünürü olan Aristoteles’te de Özgürlük kavramı
yine bireysel bilinç temelli olarak bulunmaktadır. Ona göre bir insanın özgür olabilmesi için
öncelikle eyleminin temelinde kendi rızasının yatması gerekmektedir. Bu doğrultuda başka bir
Donald Tannenbaum, David Schults, Siyasi Düşünce Tarihi Filozoflar ve Fikirleri, Adres Yayınları, Ankara
2011, s.72
3
Oktay Uygun, Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlaki Boyutları, İnkılap Kitabevi, İstanbul 2003, s.73.
4
Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2: Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
2006, 363-364.
2
2
insan için değil de kendisi için eyleyebilen insan özgür eylemi gerçekleştirmiş olur. 5 Bu
minvalde özgürlüğün temelinde bireyin bağımlı olmaması yatmaktadır. Özgürlüğün tüm
insanlar için düşünülebilmesi aynı zamanda toplumsal ve siyasal düzen bağlamında bir
insanın hiçbir biçimde başka bir insana bağımlı olmadığı bir yapıyı zorunlu kılar. Böyle bir
yapının olmadığı bir siyasal sistem içerisinde herkesin özgür irade ile davranış sergilemesi
veya herkese aynı özgürlüklerin verilmesi onun deyimi ile çoğunluğun tiranlığı, cahillerin
yönetimi dediği durumun, erdemsiz toplumun ortaya çıkmasını sağlar.
Aristoteles’te Özgürlük sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Her insanın özgür
bir iradeye sahip olmadığı düşünüldüğünde bu insanların yapmış olduğu eylemlerden sorumlu
tutulması gibi bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla üzerinde herhangi bir baskı veya
zorunluluk hissedilmeden kişinin kendi iradesiyle yapmış olduğu davranışlar özgür davranıştır
ki bunun karşısında belirli zorunluluklar ile yapılan davranışlar sorumluluk taşıyan
davranışlar değildir.
Özgürlük kavramı Roma Siyasi düşüncesine geldiğimizde Cicero ile Aristoteles ve
Platon düşüncesine paralel olarak gelişmeye devam etmiştir. Cicero özgürlüğü yükümlülükler
boyutunda ele almıştır. Ona göre yaşamın hiçbir kısmı yükümlülüklerden bağımsız olamaz ve
yanlış yapılan her şey bu yükümlülüklerin göz ardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. 6
Kendisine yükümlülük verilen birey aynı zamanda bir takım sorumlulukları da üstlenmiştir.
Bu sorumlulukları yerine getirebilmesindeki temel koşut özgür eyleyebilme kabiliyetine
muktedir olmasından geçmektedir. Yine burada da kişinin bu sorumlulukları alabilecek
mahiyette olmasına dikkat çekilmiştir.
Yani akıl ve akıl sahibi insanların sorumlu hareket etmesi bağlamında ilkçağ
düşüncesinde ele alınan özgürlük kavramı ortaçağda dinsel içerik kazanarak dönüşüm
geçirmiştir. İyi ve erdem tanrısal buyruklar ile gerçekleşen olgulara dönüştüğünde Augustinus
tanrının emirlerinin yerine getirilerek özgür bir yaşamın gerçekleştirileceğini ifade etmektedir.
Ona göre ilk günah insanın tercih yapabilme özgürlüğünü elinden almıştır. İnsan bu günahtan
önce cennette tanrının buyruklarına uyarak özgürce eyleyen bir varlıktı, günahın işlenmesi
insanı asıl kişiliğinden uzaklaştırdı ve tanrısal olanla bağlantısını yok etti. Ona göre ilk günah
kalıtımsal yolla diğer insan nesline de sirayet etti böylece insan kendi başına iyi ve doğru
olanı tercih etme yeteneğini kaybetti ve tanrının inayeti ve onun buyruklarına uymadan
5
6
Kaan H. Ökten, Aristoteles, Say Yayınları, İstanbul 2007, s.200
Cicero, Yükümlülükler Üzerine, Çev., Cengiz Çevik, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2013, s. 44-47.
3
yeniden özgür ve mükemmel bir varlık olması mümkün değildir.7 Özgürlük bireysel arzu ve
isteklerden arınmış, tamamen iyinin (tanrının) bilgisine sahip olan insanın yapıp etmelerinde
ortaya çıkan bir durum olarak nitelendirilmektedir. Bu çerçevede ortaçağ düşüncesinde hiçbir
insanın tam anlamıyla özgürlüğe sahip olması diye bir durumun olmadığı görülmektedir.
Çünkü özgürlük salt anlamda ilk günah öncesi durum için geçerli görünmektedir. Diğer
taraftan salt özgürlükten ziyade tanrının inayeti ve onun buyruklarına insanların uyma
düzeyleri onların özgürlük seviyelerini de arttıracaktır. Böylece iman ya da takva düzeyine
paralel bir özgürlük düzeyi artışı söz konusudur.
Özgürlük kavramı çerçevesinde ortaçağ sonrasında yani dinin tesirinden kurtulma ve
Grek felsefesine dönüşün yaşandığı dönemden bir düşünür olan Machiavelli’ye gelindiğinde
geleneksel erdem ve iyi anlayışlarının, siyaset felsefesinin dönüşümüne paralel olarak
özgürlüğün mahiyetinin de dönüştüğü görülmektedir. Özgürlük onun için sonsuza dek
genişleyebilen bir amaçtır. Bu amaç peşinde insanlar koşmakta ve genişletebildikleri yere
kadar genişletmektedirler. Bunu yaparken akıllarını kullanmaktadırlar. İnsanlar daha güvenli
bir hayat yaşamak için özgürlüğü arzu ederler. Özgürlüğü sürdürmek gerektiğinde onun için
savaşa gitmeyi de içerebilir.8 Özgürlük toplumun geneline yayılabilecek bir durum değildir.
Machiavelli toplumu ikiye ayırmaktadır. Bir yanda talihin belirlediği yani irade dışı olgularla
kaderleri belirlenen insanlar “kitleler” diğer yanda ise kendi talihlerini belirleme konusunda
akıllarını kullanan insanlar. İşte akıllarını kullanan insanlar kendi hareket alanlarını
geliştirmek için sürekli çevreyi ve diğer insanları düzenlerler ve böylece aslında rahatça
eyleyebilecekleri alanda gelişmiş olur. Ona göre en özgür birey tiran ya da diktatördür. Çünkü
o bir yasa ile sınırlandırılmamıştır. Kitleler özgürlüğün asgari düzeyine sahip olma ile
yetinebilecek bir yapıya sahiptirler. Çünkü onlar kendi durumlarını muhakeme edebilecek
akla, yeteneğe sahip değildirler, korkak ve ürkektirler. Böylece özgür eylem özgürlüğü arzu
edenin sahip olabileceği ve gerçekleştirebileceği bir şeydir. Bu çerçevede özgürlük
günümüzdeki anlamıyla sınırları belirli olmayan bir noktada Machiavelli ile karşımıza
çıkmaktadır. Fakat yine özgürlüğün temeli onu kullanmayı, onun değerini bilmeyi başka bir
deyişle akıl ve muhakeme yeteneğine sahip olmayı gerekli kılmaktadır.
Hobbes’a gelindiğinde özgürlük herkes için bireysel bir hak olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ona göre özgürlük engelleme olmaması anlamına gelmektedir. Ki bu da
Muttalip Özcan, İnsan Felsefesi: İnsanın Neliği Üzerine Bir Soruşturma, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara
2006, s.171.
8
Donald Tannenbaum, David Schults, Siyasi Düşünce Tarihi Filozoflar ve Fikirleri, Adres Yayınları, Ankara
2011, s. 176-180.
7
4
günümüzde özgürlük denilince ilk akıllara gelen tanımdır. Özgür ve özgürlük kelimelerinin
varlıklar dışında bir şeye uygulandığında yanlış anlaşıldığını ifade eden Hobbes bu konuyu
özgürce konuşma çerçevesinde açıklamaktadır. Özgürce konuştuğumuzda sözün veya
konuşmanın özgürlüğünden bahsedilmediğini konuşanın yasal bir zorunluluk veya kısıtlama
ile eylemini gerçekleştirmiş olması veya olmamasının temel olduğunu ifade etmektedir. Kişi
yapmak istediğini kendi iradesiyle yaparken bir engelle karşılaşmaz ise özgür olur. Bu
çerçevede Korku ve özgürlük birbiri ile tutarlıdır. Kişi akılsal çıkarımla bir şeyden korkuyor
ise ve bu korkuyu azaltmak istiyorsa bunu yapmaya yönelik eylemi özgür bir eylem olarak
nitelendirilir. Eylemi
yapma zorunluluğunun oluşması durumunda insanın eylemi
gerçekleştirmesi özgür bir eylem olarak nitelendirilebilir. Burada insan zorunluluğu akılsal
olarak fark etmiş ve kendi iradesiyle buna uymayı tercih etmiştir. Böylece yasaya uymak
özgür bir eylem gerçekleştirmek anlamına gelmektedir. O kendinden önceki düşünürlerin
övdüğü özgürlüğün tek tek bireylerin sahip olduğu özgürlük değil egemenin özgürlüğü
olduğunu ifade etmektedir.9 Böylece bireyler siyasal bir yapının altında özgürce
yaşayabileceklerdir. Yasalara uymak kaynaklı bu özgürlükte yasayı ihlal eden egemenin ne
hakla olursa olsun bireyde müdahale edemeyeceği bir özgürlük alanı vardır ki o da var olma
özgürlüğüdür. Hobbes yasalara uymayı özgürlüğün temeline koyarken bireysel var oluşu,
yaşam hakkını en temel özgürlük olarak belirlemekte ve birey temelli özgürlük anlayışının
gelişimine zemin hazırlamaktadır.
Günümüzdeki özgürlük anlayışına paralel bir başka bakış açısından Locke’a
gelindiğinde özgürlük bireyin kendisi dışında gelişen ve keyfi hiçbir baskıya maruz
kalmaksızın davranabilmesi ve hareket edebilmesini içermektedir. Böylece özgürlüğün alanı
bireyin bu etkilere maruz kalmadığı sınırlar tarafından belirlenmektedir.10 Locke doğal
özgürlük ve toplumsal özgürlük ayrımı yapmaktadır. İnsanın tamamen doğa yasasına tabi
olması durumunu doğal özgürlük olarak nitelendirirken, toplum içerisinde bir uzlaşıyla
kurulmuş yasalar çerçevesinde belirlenmiş olan temel hakların oluştuğu özgürlük alanını
toplumsal özgürlük alanı olarak belirlemektedir. Bu çerçevede özgürlük insanın her istediğini
yapması olarak değerlendirilmez.11 Ona göre doğal durumda insanlar eşit ve özgürdürler fakat
doğa yasalarına aykırı hareket etmek kaynaklı ortaya çıkan kargaşa durumu onların
özgürlüklerini ve mülkiyetlerini korumak amacıyla siyasal bir yapı yani toplumu kurmalarını
zorunlu hale getirmiştir. Siyasal toplumun amacı bu çerçevede insanların mülkiyetlerini ve
Thomas Hobbes, Leviathan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2012, s. 162-170.
Atilla Yayla, Liberalizm, Liberte Yayınları, Ankara 2008, s. 165.
11
John Locke, Hükümet Üzerine İkinci İnceleme, Babil Yayınları, Ankara 2004, s. 21
9
10
5
özgürlüklerini korumak olacaktır. Bu ancak yasa ile söz konusu olabilir. Dolayısıyla yasalara
uygun olarak hareket etmek insanları eylemlerinde özgür kılacaktır. Yasalar her bir bireyin
özgürlüğünü teminat altına almaktadır. Dolayısıyla yasalar sadece bireyi değil devleti,
egemeni de kapsamaktadır. Böylece devlete karşı bireyin özgürlükleri korunmaktadır. Bu
durum devletin sınırlı bir yapıya veya güce sahip olması anlamına gelmektedir.
Batı siyaset felsefesi içerisinde özgürlük hakkında ifade edilen görüşler daha da
çeşitlendirilebilir. Fakat düşüncenin gelişim cizgisi bu günkü özgürlük anlayışının temelini
oluşturmaktadır. İlk çağda Batıda özgürlük bireysel temelde irdelenirken Ortaçağlarda
özgürlük tanrının müsaade ettiği sınırlar içerisinde kalmış ve Aydınlanma dönemi ile birlikte
dinin etkisinin azalmasıyla özgürlük yine bireysel temelde irdelenmeye başlanmış ve bu
günkü anlam ve kavrayışa ulaşmıştır.
3.Ortadoğu’da Özgürlük Düşüncesi Hakkında Bazı Görüşler
Ortadoğu’da özgürlük düşüncesinin tartışılması, İslamiyet’ten bağımsız olarak
gerçekleşmiş felsefi bir etkinlik olarak değerlendirilemez. Ortadoğu pek çok farklı uygarlığa
beşiklik yapmış bir coğrafya olarak değerlendirildiğinde bu coğrafyada toplumların,
toplumsal yapıların ayakta kalabilmesinde temel olan unsur genelde bireysel varlığın
toplumsal ve devletsel bütünlüğe tercih edilmiş olması olarak görünmektedir. Bu durum
tarihsel olarak insan ve topluma bakış acısını belirleyici bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır. İslam medeniyetinin bu coğrafyada hakim olması ile de bu gelenek devam etmiş
ve dinsel bağlamda da meşrulaştırılmıştır. İslam dini toplumsal dayanışmaya son derece önem
veren bir dindir. Dayanışma ve yardımlaşmanın dinsel buyruklarla desteklenmesi, insanların
bir birlerine karşı sorumluluklarının öncelenmesi ve bunların tanrısal buyruklar olarak ortaya
konulması bireyselliğin ve bireysel temelde özgürlük anlayışının Batı dünyasındakinden farklı
bir boyutta ortaya çıkmasına ya da ikinci planda kalmasına yol açmıştır.
Özgürlük
düşüncesinin
dinsel
bağlamda
açıklanması
açısından
Gazali’nin
düşüncelerine bakacak olursak; insan irade sahibi toplum içinde yaşayan ve içinde yaşadığı
topluma karşı sorumlulukları olan bir varlıktır. Topluma karşı davranışlar sergilemesi onun
özgür olup olmamasıyla alakalıdır. Topluma karşı sorumlu olan birey aynı zamanda Allah’a
karşı da sorumludur. Yine İslam felsefesi içerisinde inancı, insanları ele alan ve sorgulayan bir
kesim olarak kelamcıların değindiği ve üzerinde durdukları özgürlük probleminde beş başlık
görmekteyiz.12 Mutezili kelamcılar insan özgürlüğüne ilişkin görüşlerini beş temel
12
Rabiye Çetin, Gazali’de İnsan Özgürlüğü, Dini Araştırmalar, Cilt: 14, Sayı: 39, 2011, s. 71.
6
ilkelerinden biri olan adalet ilkesi çerçevesinde ele almışlardır. Eş’ari kelamcılar konuyu
genelde Allah’ın sıfatları özelde ilahi irade ve kudret bağlamında değerlendirmişlerdir. Ebu
Mansur el-Maturidi ise irade özgürlüğü konusunu kaza ve kader konusu içinde fiillerin
yaratılması başlığı altında tartışmıştır. Bir Eş’ari kelamcısı olan Gazâli de konuyu, Allah’ın
kudret ve irade sıfatları başlığı altında ele almaktadır.13 Özgürlük aslında her hangi bir dış
etki altında kalmaksızın kendi istek, arzu ve davranışlarını ifade etme özgürlüğüdür. Gazali,
insan eylemlerini yaparken yaratıcının emir ve yasaklarını göz önünde bulundurması onun
eylemlerini ya da özgürlüğü kısıtlanmış olur mu? Sorusu üzerinde durmuş ve insan irade
sahibi bir varlık olduğu için yaratıcı insana bütün olanakları sunmakta ve insan bu sunulan
olanakların nasıl ve ne şekilde yapma konusunda özgür bırakılmaktadır cevabını vermiştir.14
İslam dünyasında özgürlük problemini ele alan bir diğer düşünür İbn Sinadır. İbn Sina
özgürlük problemini ele alırken iradeden bahsetmektedir. Ona göre iki irade vardır.
1) Külli İrade,
2) Cüzi İrade.
Külli İrade: Allah’ın yukarda belirtilen sonsuz gücüne, dünya ve evrendeki düzenin kaynağına
denir. Cüzi İrade: Allah’ın insanlara vermiş olduğu küçük iradedir.
15
Bütün her şeye gücü
yeten Allah her şeyi yaratmış ve iyinin ve kötünün ne olduğunu insanlara bildirmiştir. Bunun
yanında insana bu iyiyi ve kötüyü ayırt etmesi için bir de irade vermiştir. İyiyi ve kötüyü ayırt
etmesi iradeyle yani bilinçle olacağından insanın eylemlerini o yönde şekillendirmesi
istenmiştir. Yani insan bu noktada neyi seçip seçmemesi konusunda özgür bırakılmıştır. Yani
insanın kötü karşısında iyiyi seçmesi onun cüzi iradesiyle ilgilidir.16
İyilik ve kötülük aslında insan eylemiyle seçilebilen iki unsurdur. Tanrı’nın insanı seçmede
özgür bırakma eylemidir. Tanrı kötü değildir, yani kötülüğün kaynağı Tanrı değildir; kötülük,
bil-fiil varlıkların kendini kendilerini oluşturmalarının, daha açık bir ifadeyle seçme
özgürlüğüne sahip olmalarının bir sonucudur.17
Çetin, a.g.e., s. 71.
Çetin, a.g.e., s. 73.
15
Adil Çağlar, İbni Sina Felsefesinde Ahlak, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı 6,
1994, s. 29.
16
Çağlar, a.g.e., s. 29.
17
Kevser Çelik, Kötülüğün Felsefesi: Felsefi Tecrübede Kötülük Sorunu Ve Kötülüğü Haklılaştırma
Olarak Teodise, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl 2, Sayı 6, 2014, s. 174.
13
14
7
İslam felsefesine genel anlamda baktığımızda bireysel bir iradenin olduğunu ve insanın
yapmış olduğu ve yapacağı eylemlerden kendisinin sorumlu olduğunu anlamaktayız. Burada
önemli olan şey bilinç ve iradenin yerinde kullanılmasıdır. Yani din, toplum, örf, adet,
gelenek ve görenek ne olursa olsun insan eylemlerinde özgürdür çünkü iradesi vardır.
Bir diğer düşünür olan Farabi’de de külli ve cüz’i irade kavramları çerçevesinde
geliştirilen bir özgürlük anlayışıyla karşılaşmaktayız. ‘Allah âlemi yaratmada, muhafaza
etmede ve yönetmede özgürlüğe sahiptir.’ Fakat bu, Allah’ın insanların iradesi üzerinde de
dayatması vardır anlamına gelmemektedir. Kuran’da ‘Ve eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek
bir ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini (doğuştan bütün insanlar dalâlette olduğundan Allah’a
ulaşmayı dilemeyeni, Allah kendisine ulaştırmaz, böylece onu) dalâlette bırakır. Ve dilediğini
(Allah›a ulaşmayı dileyeni) hidayete erdirir (verdiği söz gereğince, kefaleti sebebiyle
kendisine ulaştırır). Ve elbette yaptıklarınızdan (yapmış olduğunuz amellerinizden)
sorgulanacaksınız.’
Burada
yaptıklarınızdan
sorgulanmanın
belirtilmesi
insanın
davranışlarındaki sorumluluğa işaret eder, sorumluluk da akıl ve irade ile doğrudan
ilişkilidir denebilir.18 Bu da bizi insanın sorumluluk alma noktasındaki Yunan düşüncesine
götürmektedir.
Bunun yanı sıra Farabi’ye göre insan eylemlerinde özgürlük yoktur çünkü insan
eylemlerini tanrı yönlendirmekte ve tanrıya bu sayede itaatkâr olmaktadırlar. Eğer insanların
bütün eylemlerine tanrı müdahale ediyorsa insan bu durumda sorumlu tutulamaz ve özgür
olduğu da söylenemez. Farabi’ye göre insan iradesini tam anlamıyla kullanabilmek için
sadece ona sahip olmakla yetinemez. İradeyi kullanabilmek için her şeyden önce bir nesne
gerekmektedir. Bu nesne de irade edecek insan tarafından arzu edilebilir bir nitelik taşımak
durumundadır. Duygu, tahayyül veya düşünme; duyulan, tahayyül edilen veya düşünülen veya
bilinen şeyle ilgili bir arzu kendileriyle birlikte bulunmadıkça fiillerini kendi başlarına
yapmakta yeterli değildirler. Zira irade, idrak edilen şeye arzu kuvvetiyle yönelmedir. Bu
yönelme esnasında insanın eylemlerine doğrudan etki eden bir harici kuvvetin Farabi
felsefesinde yeri yoktur. Ancak Farabi, mutlak özgürlük anlayışını da savunmaz. Ona göre
insanın eylemleri her ne kadar dış etkenlerce belirlenmese de, hiçbir zaman için dış
Ferhat Ağırman, Fatma Ruveyda Özdemir, İslam Düşüncesinde İrade Problemi, Pamukkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 13, 2012, s. 21.
18
8
etkenlerden de bağımsız olamaz. Ona göre insan eylemlerinin altında yatan bir sebep mutlaka
vardır. İnsan bu etkenler çerçevesinde eylemlerini hür iradesiyle seçer ve yapar.19
4.Sonuç
Özgürlüğün Batı felsefesinde bireysel bilinç temelli olduğunu aynı zamanda bireyin
eylemlerini gerçekleştirirken kendi rızasıyla eylemesi ve bu eylemlerinin sorumluluğunu da
alması gerektiği temelini İslam düşünürlerinde de görmekteyiz. İslam düşünürlerinde de
özgürlük, Tanrı’nın emirleriyle hareket eden bireyin kendisine Tanrı tarafından verilen irade
ile seçim yapabilmesi ile temellendirilmektedir. İslam düşünürleriyle paralel Ortaçağ
Hıristiyan düşünürlerinin Tanrı buyrukları altındaki insanın özgürlüğü anlayışının
Rönesans’tan itibaren yerini yine bilinçli bireylerin merkeze alınıp geliştirildiği bir özgürlük
anlayışına bıraktığı söylenebilir. Aydınlanma ile ortaya çıkan özgürlük anlayışı tanrısal
sorumluluğu aşarak bireysel sorumluluk temelinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Batı’daki
bu dönüşümün Ortadoğu’da tam anlamıyla görülmediği ifade edilebilinir.
Batı aydınlanmasına benzer bir aydınlanmanın Ortadoğu’da gerçekleşmemiş olması
özgürlük düşüncesinin evriminin aynı biçimde ortaya çıkmamasına yol açmıştır. Burada
özellikle dinsel, siyasal ve toplumsal dinamiklerdeki ayrılık bu ayniliğin oluşmamasına
sebebiyet vermektedir.
Bu günkü durumda Ortadoğu’da bulunan ülkelerin vatandaşları için düşündükleri veya
imkan tanıdıkları özgürlüğün Batı ülkelerindekilerle ile benzer olmamasının sebebi kavramın
düşünsel evriminin farklı seyir ve mahiyette gerçekleşmiş olmasıdır. Ortadoğu İslam
düşüncesinde bireysel temelde ifade edilen özgürlüğün gerçekte bireyin cüzzi iradesiyle
kullanılan bir olgu olarak tanımlanması aslında tan anlamıyla insanın özgürlüğü kullanma
noktasında tanrısal buyruklar karşısında aciz durumda olması anlamına gelmektedir. Böylece
tanrı her zaman öncelenen konumunu korumaktadır. Rasyonalite temelinde durum
değerlendirildiğinde insan rasyonel davranışlar sergileyebilen bir varlık olarak kabul edilse de
insanın sahip olduğu tüm yetiler “cüzzi” temelde değerlendirilir ve her zaman daha üstün bir
otorite “Tanrı” her şeyin daha iyisini bilendir. Bu bakış acısı dinsel buyruklarla ifade edilen
şeylerin insanın rasyonel düşüncesini her zaman aşacağı anlamına gelir. Böylece eylemlerde
özgürlük bireysel anlamda tanrı buyruklarına ya da tanrı buyruğu olarak ifade edilen şeyler
temelinde hareket etmeyi gerektirir. Bu gün Ortadoğu’da yaşayan insanların özgür eylem
bağlamında karşılaştıkları temel problem budur.
Hasan Ocak, Farabi Felsefesinde Bazı İlahi Sıfatların Hürriyet Problemi Açısından Analizi, Hitit
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011/1, c. 10, sayı: 19, s. 134.
19
9
Batı dünyası aydınlanma ile birlikte tanrısal buyrukların ötesine geçmeyi başarmış ve
böylece insan aklını temele almıştır. Bireyin rasyonalite temelinde kullandığı akılsallık
“cüzzi”
olarak
değerlendirilmez
ki
bunun
anlamı
bireyin
durumu
yorumlaması,
anlamlandırması dolayısıyla kullandığı özgürlüğü ve davranışlarından sorumluluğu tamamen
kendine aittir. Bu noktada tanrısal buyruklar farklı ifadelere sahip olsa da rasyonel akıl bu
buyruklardan daha öndedir. Böylece birey kendi eyleminin sorumluluğunu tamamen almak
durumundadır. Özgürlüğün sınırları dinsel buyruklarla değil kolektif rasyonalite temelinde
belirlenir ve bireylerin bunlara uymaları yine rasyonalite temelinde sağlanır. Bu tamamen
birey temelli bir özgürlük anlayışını ortaya çıkartır.
Özgürlüğün bireysel temeldeki algılanması bağlamında Batı özgürlük anlayışı ve buna
bağlı olarak kurulan hukuksal, toplumsal sistemler ile Ortadoğu’da var olan hukuksal,
toplumsal sistemler arasında farklılıklar oluşmaktadır. Dinsel buyrukların yorumu bağlamında
özgürlüğün sınırları çizildiğinde dinsel yorum zenginliği içinde Ortadoğu’da özgürlük
Batı’dakinden çok farklı biçimlerde anlamlandırılabilmektedir.
Diğer taraftan siyasal, ekonomik ve demografik koşulların da özgürlük düşüncesinin
değerlendirilmesinde çok önemli belirleyenler olarak göz önünde tutulması gerekmektedir.
Montesquieu yasların ruhunda her toplumun kendine ait bir ruhu olduğunu ifade etmektedir.
Bu ruh o toplumun bulunduğu özel koşullar tarafından tarihsel süreç içinde oluşmaktadır.
Toplumlarda hakim olan kanunların o toplumun ruhuna uygun olması gerekmektedir. Bu ruh
o toplumların yönetim biçimlerini de belirlemektedir. Böylece demokratik bir ruha sahip
olmayan toplumda demokrasinin hakim kılınmaya çalışılması çok kısa bir süre sonra o
toplumda tiranlığın ortaya çıkması ile sonuçlanabilir. Böylece kavramlar içinde yeşerdiği
toplumsal durumlara göre anlamlanmakta ve özelde özgürlük probleminin, problemin
tartışıldığı ülke koşullarında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bugün
Ortadoğu
dünyada
hakim
olan
bireysel
özgürlük
kriterleri
çerçevesinde
değerlendirildiğinde çoğu ülke nazarında geride kalabilir. Fakat evrensel olarak nitelendirilen
özgürlük kıstaslarının bu ülkelerin özel koşulları temelinde ele alınması gerekmektedir.
Neticede bireysel temelde insan hak ve özgürlükleri, insanca yaşamayı temel alsa da bu
özgürlüklerin tanımlanan imkanlarını oluşturmak için siyasal, toplumsal kavrayış zeminine
sahip olması gerekmektedir.
10
KAYNAKÇA
Adil Çağlar, İbni Sina Felsefesinde Ahlak, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi, Sayı 6, 1994.
Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2: Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul 2006.
Atilla Yayla, Liberalizm, Liberte Yayınları, Ankara, 2008.
Batıya Yön Veren Metinler, 1133.
Cicero, Yükümlülükler Üzerine, Çev., Cengiz Çevik, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul
2013.
Donald Tannenbaum, David Schults, Siyasi Düşünce Tarihi Filozoflar ve Fikirleri, Adres
Yayınları, Ankara 2011.
Eyüp Şahin, İslâm Felsefesi Geleneğinde Özgürlük Düşüncesi Üzerine, Kelam
Araştırmaları 7: 1 (Ocak 2009).
Ferhat Ağırman, Fatma Ruveyda Özdemir, İslam Düşüncesinde İrade Problemi, Pamukkale
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 13, 2012.
Hasan Ocak, Farabi Felsefesinde Bazı İlahi Sıfatların Hürriyet Problemi Açısından
Analizi, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011/1, c. 10, sayı: 19.
Hilmi Ziya Ülken, İslam Felsefesi Eski Yunan’dan Çağdaş Düşünceye Doğru, Ülken
Yayınları, İstanbul, 1976.
John Locke, Hükümet Üzerine İkinci İnceleme, Babil Yayınları, Ankara, 2004.
Kaan H. Ökten, Aristoteles, Say Yayınları, İstanbul 2007.
Kevser Çelik, Kötülüğün Felsefesi: Felsefi Tecrübede Kötülük Sorunu Ve Kötülüğü
Haklılaştırma Olarak Teodise, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl 2, Sayı 6, 2014.
Oktay Uygun, Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlaki Boyutları, İnkılâp Kitabevi, İstanbul
2003.
Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, Cilt 5, İstanbul, 2012.
Rabiye Çetin, Gazali’de İnsan Özgürlüğü, Dini Araştırmalar, Cilt: 14, Sayı: 39, 2011.
Thomas Hobbes, Leviathan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
11
Download