velayetin değiştirilmesi basit yargılama usulü duruşmasız karar

advertisement
VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ
BASİT YARGILAMA USULÜ
DURUŞMASIZ KARAR VERİLMESİ
ADİL YARGILANMA HAKKI
HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI
-YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/21470
KARAR NO: 2014/4695
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece
verilen,yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği
görüşülüp düşünüldü:
Dava, velayetin anneye verilmesi talebine ilişkin olup basit yargılama usulüne tabidir. Ne var
ki; mahkemece basit yargılama usulünde duruşma yapılmaksızın karar vermeye imkan
tanıyan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320/1. maddesinin uygulanmasında hataya
düşülmüştür. Şöyle ki, velayete ilişkin dava kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi
uygulanır. Taraflar dilekçelerinde tanık deliline de dayanmıştır. Velayetin düzenlenmesinde
asıl olan, çocuğun üstün yararıdır. Dinlenecek tanıklarla, mevcut hükümden farklı olarak
çocukların üstün yararının gözetilmesini gerektirecek yeni bir durum ve olgu ortaya çıkabilir.
Öyleyse, dayandıkları olgu ve vakıaları kanıtlama konusunda taraflara imkan tanınması, "adil
yargılama hakkını" içeren "hukuki dinlenilme hakkı" nın bir gereğidir (HMK.md.27.)
Öyleyse, açıklanan hususlar gözetilerek mahkemece duruşma günü belirlenerek, taraflara
tanıklarını da dinletme imkanı tanınması, delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte
değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma
sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin
harcınınyatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar
düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 04.03.2014(Salı)
--
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
50'DEN AZ TARIM İŞÇİSİ ÇALIŞTIRAN YER, İŞ KANUNU, İPTAL İST.
Esas Sayısı : 2013/23
Karar Sayısı : 2013/123
Karar Günü : 31.10.2013
R.G. Tarih-Sayı : 15.03.2014-28942
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi istemidir.
I- OLAY
Tarım alanında faaliyet gösteren işyerinde işçi olarak çalışan davacının, 4857 sayılı
Kanun’dan kaynaklanan işçi alacağı için açtığı davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanaatine varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“İTİRAZ KONUSU YASA KURALI:
22/05/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanununun 4. maddesinde; “Aşağıda belirtilen işlerde ve iş
ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz denildikten sonra (b) bendinde yer alan
“50’den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya
işletmelerinde” hükmü iptali istenen yasa kuralıdır.
4857 SAYILI İŞ KANUNUNUN 4. MADDESİNİN 1. FIKRASININ (b) BENDİNİN
ANAYASAYA AYKIRILIĞI İTİRAZ NEDENLERİ:
A- Dayanılan Anayasa Kuralı:
Anayasanın 10. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen eşitlik ilkesine göre; “Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü yer almaktadır.
B- Anayasa’ya Aykırılık Nedeni:
Anayasanın 10. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen eşitlik ilkesinden yararlananlar açısından
bir temel hak, yani eşit işlem görmeyi ya da ayrım gözetilmemesini isteme hakkını doğurduğu
tartışmasızdır. Bununla birlikte eşitlik, aynı zamanda, muhataplarını yani devlet organları ve
idare makamları anayasal bir buyruk ile devlet yönetiminde benimsenmesi gereken, egemen
temel bir ilkeyi vurgulamaktadır.
Eşitlik ilkesi, şekli hukuki eşitlik ve maddi hukuki eşitlik olarak iki anlamda yorumlanabilir.
Şekli hukuki eşitlikten kastedilen kanunların genel ve soyut nitelik taşıması, yani kapsadığı
herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Anayasanın 10’uncu maddesinin, hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa “imtiyaz” tanınamayacağı yolundaki ikinci fıkrası da bu anlamda bir
eşitliği hedeflediği anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 06.07.2000 tarih ve E.
2000/21, K. 2000/16 sayılı kararında, Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen “yasa önünde
eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olduğunu; bu ilke ile eylemli
değil hukuksal eşitlik öngörüldüğü; eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu; bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi
kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesinin
yasaklandığı; durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları gerekli kılabileceği; aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmayacağı ifade
edilmiştir. Ancak şüphesiz ki, eşitlik ilkesinin anlamını şekli hukuki eşitlikle sınırlandırmak
mümkün değildir. Maddi hukuki eşitlik, şekli eşitliğin ötesinde, aynı durumda bulunanlar için
haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda,
fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma zorunluluğunu içermektedir. Bu anlamda eşitlik
ilkesinin ihlal edilmiş olup olmadığının anlaşılabilmesi için Anayasaya uygunluk denetiminde
sadece kanunların genel ve soyut nitelik taşıyıp taşımadıklarının değil, onların içeriklerinin de
araştırılması gerekir.
Bu kapsamda; itiraza konu Kanun kuralının aynı durumda olup 50 kişiden fazla işçi
çalıştırılan yerlerde tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde çalışan
işçiler ile davacının çalıştığı 50 kişiden az olan davalı işyerindeki, İş Kanunu hükümlerinin
uygulanıp uygulanmayacağı hususu Anayasa’nın 10. maddesinde bahsedilen eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturmuştur.
Davacının, itiraz edilen yasa maddesi gereği 50 kişiden az olan bir işyerinde çalışması
nedeniyle İş Kanunundan yararlanamamasının, davacının, davalı yanında fiilen tarım işçisi
olarak çalıştığı sonucunu değiştirmeyeceği de açıktır.
Bu duruma göre, 50’den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı
işyerlerinde veya işletmelerinde çalışan kişiler yönünden İş Kanununun uygulanmamasının
Anayasa’nın 10. maddesinin 1. fıkrasında yer alan eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu
düşünülmektedir.
SONUÇ ve İSTEM
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca bir davaya bakmakta olan
mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması gerektiğini
düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 1. fıkrası gereğince, 4857 Sayılı İş Yasasının
4/b maddesinin Anayasa’nın eşitlik ilkesi yönünden aykırı olduğu görüşüyle, iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyada bulunan ilgili belgelerin onaylı bir örneğinin
Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Anayasa Mahkemesince bir karar
verilinceye kadar veya dosyanın anılan Mahkemeye gidişinden itibaren 5 aylık sürenin
dolmasına kadar geçecek süre dikkate alınarak, verilecek duruşma gününün taraflara
bildirilmesine 18/12/2012 tarihinde karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4857 sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren 4. maddesi şöyledir:
“İstisnalar
Madde 4- Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,
b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dâhil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya
işletmelerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında
dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
f) (…) çıraklar hakkında,
g) Sporcular hakkında,
h) Rehabilite edilenler hakkında,
ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin
çalıştığı işyerlerinde
Şu kadar ki;
a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan
yükleme ve boşaltma işleri,
b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,
c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda
görülen işler,
d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri,
f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su
ürünleri üreticileri ile ilgili işler,
Bu Kanun hükümlerine tabidir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralı
Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan
ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü
ARSLAN’ın katılımlarıyla 28.2.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Davut BÜLBÜL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, aynı vasıfta iş yapan tarım ve orman işyerleri veya işletmelerden 50’den
fazla işçi çalıştıran yerlerde İş Kanunu hükümleri uygulanırken, 50’den az (50 dâhil) işçi
çalıştıran işyeri veya işletmelerde ise uygulanmayacağını belirten itiraz konusu kuralın, bu iş
kollarında çalışan işçileri arasında eşitsizliğe neden olduğunu belirtilerek kuralın,
Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İş sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklara kural olarak İş Kanunu hükümleri
uygulanmaktadır. Kanun koyucu, iş hukukuna ilişkin olaylara hangi hallerde genel
hükümlerin uygulanacağını saymak suretiyle belirlemiştir.
İtiraz konusu kural, 50’den az (50 dâhil) işçi çalıştıran tarım ve orman işlerinin yapıldığı
işyeri veya işletmelerde İş Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağını, başka bir ifadeyle, bu
nitelikteki iş kollarında genel hükümlerin uygulanacağını düzenlemektedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunla aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere kanunlar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik
ilkesi herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve
konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kurallara bağlı tutulursa
Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz.
İtiraz konusu kurala ilişkin yasama belgelerinde, tarım ve orman işçilerinin çok farklı alanları
ilgilendirmesi nedeniyle ortak bir tanım altına alınamadığı, ülkede faaliyet gösteren tarım
işletmelerinin büyük çoğunluğunun aile işletmeleri olduğu, tabii şartlara bağlı olarak
genellikle mevsimlik çalıştıkları, istihdamlarına yönelik tam ve doğru bilgilere ulaşılamadığı
belirtilmektedir. Bu nedenlerle yasa koyucunun ancak 50’den fazla çalışanı olan işyerlerinin
süreklilik ve kontrol edilebilirlik nitelikleri gereği İş Kanunu kapsamına alınabildikleri, bunun
dışındaki tarım ve orman işyeri ve işletmelerinde İş Kanunu hükümlerinin
uygulanamayacağını öngördüğü anlaşılmaktadır.
Tarım ve orman iş ve işçilerinden, çalışma farklılıkları ve koşulları nedeniyle bir bütün
halinde İş Kanunu kapsamına alınmayan istisnai haller kapsamında kalanlara 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı açıktır.
Kanun koyucunun tarım ve orman işyeri veya işletmelerinin kendine özgü farklılıklarını
gözeterek 50’den az (50 dâhil) işçi çalıştıran yerleri farklı kategoride ele alıp farklı hukuki
düzenlemelere tabi kılmasında eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI ile Muammer
TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin
YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI ile Muammer TOPAL’ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, 31.10.2013 gününde karar verildi.
----------------------------------------------KARŞIOY YAZISI
İtiraz konusu kuralla, 50’den az işçi çalıştırılan tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde
veya işletmelerinde İş Kanunu’nun uygulanmayacağı öngörülmüştür.
50’den az işçi çalıştıran tarım ve orman işyeri ve işletmelerinin geçici nitelikte olduğu ve
devamlılık niteliğine sahip bulunmadığı varsayımıyla bu tür işyerlerinin İş Kanunu kapsamı
dışında tutulmasının haklı bir nedeni yoktur. 50’den az işçi ile de üretilen ürünün türüne ve
kullanılan teknolojik araçlara göre çok yüksek verimle, sürekli ve büyük cirolu faaliyetler
yapmak mümkün olduğu gibi, kurala göre işverenin işçi sayısını istediği gibi artırıp azaltmak
veya işletmeyi küçük parçalara bölmek suretiyle çalışanları kanun kapsamı dışına çıkartması
mümkündür. Bu durum, benzer işlerde çalışanlar arasında ciddi eşitsizlikler doğuracak
niteliktedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde eşitlik ilkesi düzenlenmiş, 49. maddesinde Devletin çalışanlara
yönelik pozitif yükümlülükleri sayılmış, 55. maddesinde ücretin, emeğin karşılığı olduğu
belirtilmek suretiyle aynı ölçüde emek sarf edenlerin aynı hak ve olanaklara sahip olmaları
gerektiği ortaya konmuştur.
Çalışanı korumak, işçilerin haklarını güvence altına almak amacıyla kapsamlı hükümler
içeren İş Kanunu’ndan, salt çalıştığı işyerinin belli ölçeklerin altında kaldığı gerekçesiyle bazı
çalışanların yararlandırılmaması Anayasa’nın 10., 49. ve 55. maddelerine aykırıdır.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
KARŞIOY GEREKÇESİ
4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı işler ve iş ilişkilerinin sayıldığı 4.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde “50’den az işçi çalıştırılan (50 dâhil) tarım ve
orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde” kuralı yer almaktadır. Kanun,
50’den fazla işçi çalıştıran tarım işletmelerinde daimi statüde çalışan isçileri kapsamına
almakta, küçük işletmelerde ve işletme niteliği taşımayan diğer tarım alanlarında çalışan
daimi, geçici ve mevsimlik (gezici) tarım işçilerini ise dışarıda bırakmaktadır.
Anayasa Mahkemesi kanun hükümlerinin eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını incelerken,
kanunun yaptığı ayırımın bir “haklı neden”e dayanması ölçütünü kullanmaktadır. Çoğunluk
görüşünde, eşitlik ilkesinin, herkesin her yönden aynı kurallara tabi olması anlamına
gelmediği belirtilerek, kanun koyucunun tarım ve orman işyeri veya işletmelerinin kendine
özgü farklılıklarını gözeterek ve takdir yetkisine dayanarak 50 ve 50’den az işçi çalıştıran
tarım yerlerini farklı kategoride alıp farklı hukuki düzenlemelere tabi kılmasında eşitlik
ilkesine aykırılık olmadığı sonucuna varılmaktadır. “Haklı neden” yukarıda belirtilen görüşe
dayanmaktadır.
Bununla birlikte, eşitlik ilkesinin anlamını biçimsel hukuki eşitlikle sınırlandırmak, özellikle
sosyal hukuk devleti ilkesi de göz önüne alındığında, bu iki temel ilkenin kendilerinden
beklenen işlevleri yerine getirmelerini zorlaştırmaktadır. Sosyal hukuk devleti, çalışan tüm
kesimlerin, çalışma hayatıyla ilgili haklarını korumak amacıyla hukuki güvence altına
alınmasını gerektirir. Tarım ve orman işyerleri veya işletmelerinde çalışanların önemli bir
bölümünün İş Kanunu’nun sağladığı hukuki güvencelerden, bu işkolunun kendine mahsus
bazı farklılıklarından, özellikle de iş ilişkilerinin genelde geçici ve devamlılık arz etmeyen
nitelikler göstermesinden dolayı, mahrum bırakılması eşitlik ilkesine aykırılık teşkil
etmektedir. Aynı işkolunda benzer şartlar altında çalışanların bir kısmının işyeri veya işletme
büyüklüğüne göre, İş Kanunu’nun getirdiği güvencelerden yararlanırken, diğer bir kısmının
yararlanamaması eşitlik ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır. 50’den az kişinin istihdam
edildiği işletme ve işyerlerinde çalışanlar konumları ne olursa olsun (sürekli, geçici,
mevsimlik) İş Kanunu’nun sağladığı imkânlardan yararlanamamaktadır.
Sonuç olarak, itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu
düşüncesiyle karara muhalif kalınmıştır.
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Muammer TOPAL
---HACZEDİLMEZLİK
EKMEK
FIRININDAKİ
MAKİNELERİN
BORÇLUNUN
SANAT
VE
MESLEĞİ
İÇİN
LÜZUMLU
YARGITAY
12.
Hukuk
ESAS:
KARAR:
İDDİASI
HACZİ
ALETLER
Dairesi
2013/14468
2013/23409
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı
tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava
dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki
tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu icra mahkemesine başvurusunda; alacaklı tarafından hakkında yürütülen icra
takibinde, işlettiği ekmek fırınında bulunan ve haczedilen 1 adet ekmek kesme makinesi, 1
adet hamur yoğurma makinesi, 1 adet hamur kesme makinesi ve 1 adet hamur çevirme
makinesinin fırıncılık mesleğinin icrası ve devamı için zaruri olduğunu ileri sürerek haczin
kaldırılmasını talep etmiş, mahkemece şikayetin kabulü ile haczedilen makineler üzerindeki
haczin
kaldırılmasına
karar
verilmiştir.
İİK’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendi gereğince borçlunun (sanat ve mesleği için
lüzumlu olan alet, edevat ve kitapları) haczedilemez. Ancak, bunun için borçlunun haciz
sırasında bir meslek veya sanatla uğraşıyor olması ve kendisi ile ailesinin geçimini anılan
meslek
ve
sanatla
sağlaması
gerekir.
Yukarıda yer verilen madde gereğince haczedilemeyecek malların kapsamını tayin edebilmek
için sanat sözcüğü ile eş anlamda kullanılmış olan meslek kavramını teşebbüsten ayıracak
kıstasların açıklanması gerekir. Çünkü, borçlu bir meslek sahibi sayıldığı takdirde, bu mesleği
ile ilgili alet, edevat ve kitapları haczedilemeyecek, aksine bir teşebbüs sahibi sayıldığı
zaman, bu teşebbüsün malları sermaye ağırlıklı olup haczedilebilecektir. Şikayet konusu
incelenirken borçlunun yaptığı işte sermaye ile emeğin karşılıklı oranları tespite çalışılır ve
emeğin değerinin, sermayenin değerinden daha fazla olduğu görülürse “bir mesleğin”
varlığına, aksi takdirde “bir teşebbüsün söz konusu olduğuna” hükmedilir. (Hukuk Genel
Kurulu’nun 02.12.1972 tarih 1972/572-974 sayılı kararı). Uygulamada, bu şekilde incelemeye
ekonomik
kıstasın
üstün
tutulması
adı
verilmektedir.
Bu durumda bir malın haczedilebilirliği yönünden “meslek” ve “teşebbüs” kavramaları
birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Borçlunun icra ettiği işte kişisel emek ve faaliyeti ön planda
ise bu bir meslektir. Borçlunun uğraşında yardımcı iş gücü ve sermaye unsurları ağırlıkta ise
teşebbüs
söz
konusudur.
Somut olayda bir ticari işletme dolayısıyla teşebbüs olan ekmek fırınında haczedilen ekmek
kesme makinesi, hamur karma makinesi, hamur kesme makinesi ve hamur çevirme makinesi
sermaye ağırlıklı olmaları nedeniyle borçlunun fırıncılık mesleğini yürütmesi için zorunlu alet
ve edevattan kabul edilemez. O halde mahkemece; şikayetin reddine karar verilmesi
gerekirken
yazılı
gerekçe
ile
kabulü
isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı
nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin
alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 24.06.2013
-FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE DAVASI
ŞİRKET YAPILANMASI GEREKÇE GÖSTERİLEREK AKDİN FESHİ
EKSİK ARAŞTIRMA
YARGITAY 9. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/1464
KARAR: 2013/17420
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.
Hüküm duruşmalı olarak süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; işin
mahiyeti itibarıyla duruşma isteminin reddine, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar
verilmiş olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten
sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; davacının 06/06/2009 tarihinde muhasebe elemanı olarak çalışmaya
başladığını, kendisine verilen görevleri layığıyla yerine getirmesine rağmen geçersiz
nedenlerle yapılandırmaya girilmesi sebep gösterilerek ve yükümlü olduğu görevini üst
amirinin hatırlatmasına rağmen reddetmesi gerekçesiyle feshedildiğini, fesih bildirimini
müvekkilinin 25/08/2010 tarihinde tebellüğ ettiğini belirterek haksız ve geçersiz feshin iptali
ile müvekkilinin işe iadesine, 4 aylık boşta geçen süre ücreti ile 8 aylık ücret tutarında
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; iş akdinin feshi tarihinde şirket bünyesinde çalışan personel sayısının 17
olduğunu, bu sebeple davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını, işe iade
davasının açılabileceği kabul edilse dahi yapılan feshin haklı olduğunu, şirket bünyesinde
gerçekleştirilen yapılanma doğrultusunda görev dağılımında değişikliğe gidildiğini, personele
bununla ilgili bildirim yapıldığını, davacının müşteri temsilcisi olarak çalışmaya devam
ettiğini ancak verilen görevleri yerine getirmediğini, ihtarları dikkate almadığını belirterek
davanın reddini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, fesih tarihinde işyerinde 30 işçi koşulu sağlanmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden
yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi
çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde,
işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 2/2 maddesine göre, İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet
ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine
bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden
ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine
bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.
Yine aynı kanunun 18/4 maddesi uyarınca, işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin
bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına
göre belirlenir. Keza 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 60/2 maddesi uyarınca bir işyerinde
yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin dahil olduğu iş kolundan sayılır.
Otuz işçi sayısının belirlenmesinde belirli-belirsiz süreli, tam- kısmi süreli, daimi-mevsimlik
iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında bir ayırım yapılamaz. Fesih bildirimin yapıldığı tarihte 30
işçi sayısının tespitinde göz önünde bulundurulacak işçinin iş sözleşmesinin devam etmekte
olması yeterli olup, ayrıca fiilen çalışıyor olması gerekmemektedir. Ancak hastalık, iş kazası,
gebelik yada normal izin ve benzeri nedenlerle ayrılan işçi yerine bu süre için ikame işçi
temin edilmiş ise, 30 işçi sayısında ikame edilen işçi dikkate alınmayacaktır. Konumu
itibarıyla güvence kapsamı içerisinde olmayan işveren vekillerinin ve yardımcılarının da
işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Dairemizin
uygulaması bu yöndedir. (24.03.2008 gün ve 2007/27699 Esas, 2008/6006 Karar sayılı
ilamımız).
Fesih bildirim tarihinden önce iş sözleşmesi feshedilen, bu nedenle feshin geçersizliği davası
açıp, lehine feshin geçersizliğine karar verilen işçinin işverene işe başlatılması için başvurusu
halinde, adı geçen işçinin de 30 işçi sayısında değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda
feshin geçersizliğine ilişkin dava sonuçlanmamış ise, bekletici mesele yapılarak sonucu
beklenmelidir.
İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, stajyer ve meslek öğrenimi
gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile
çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba
katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar;
fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmının muvazaalı olarak
taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu işçilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir.
Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca
alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba
katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden
geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar.
Ancak tarafların geçici iş ilişkisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında
“bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten
ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde gözönünde bulundurulmalıdır.
4857 sayılı İş Kanunu, elliden fazla işçi çalıştıran tarım ve orman işçilerinin yapıldığı işyerleri
ve işletmeleri kapsamı içine aldığından (İş K mad. 4/b), bu işyeri ya da işletmede çalışanlar da
iş güvencesinden yararlanır. Buna karşılık, 50’den az (elli dahil) işçi çalıştıran tarım
işyerlerinde çalışanlar İş Kanunu’nun kapsamı dışından kalacağından, bu yerlerde 30’dan
fazla işçi çalıştırılsa dahi (örneğin, 40 işçi), bu işçilere iş güvencesi hükümleri
uygulanmayacaktır. 50 İşçinin tespitinde, sadece tarım işçileri değil; diğer işçiler de dikkate
alınmalıdır.
Özellikle gurup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdam şeklindeki
çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet
vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu
şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin
tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs
tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işyerinde verilen muhasebe, güvenlik,
ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmetlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması
buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi bir ilişkide, tüm şirketlere hizmet veren işçiler ile
sadece davalı şirkete hizmet veren işçilerin 30 işçi kıstasında dikkate alınması gerekir. İşçi
tüm şirketlere hizmet ediyor ise, o zaman tüm şirketlerdeki işçi sayısı dikkate alınmalıdır.
Sendika işyeri temsilcileri için işyerinde 30 işçi çalışma koşulu aranmamalıdır. (Dairemizin
21.07.2008 gün ve 2008/25552 Esas, 2008/20932 Karar sayılı ilamımız).
Dosya içeriğine göre yargılama sırasında mahkemece davacının çalıştığı işyerinde fesih
tarihinde kaç işçi çalıştığı kurumdan sorulmuştur. Kurum da davacının çalıştığı işyerine
ilişkin bilgileri vermiştir. Ancak fesih tarihinde davalıya ait aynı iş kolunda tüm Türkiye
genelinde başka işyerleri olup olmadığı araştırılmamıştır, somut olayda araştırmanın salt
davacının çalıştığı işyerine ilişkin yapıldığı görülmektedir. Buna göre gerekli araştırma
yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde karar
verilmesi hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan
temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
-BONONUN ŞARTA BAĞLI DÜZENLENMESİ
BONO SENEDİNDE KAYITSIZ ŞARTSIZ BİR BEDELİ ÖDEMEK VAADİ
İCRA MAHKEMESİNİN YETKİSİ
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2013/15668
KARAR: 2013/23580
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki
borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş
olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya
içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Alacaklı tarafından borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip
yapıldığı, borçlular vekili tarafından icra mahkemesine başvurularak takip dayanağı senedin
taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesi nedeniyle teminat olarak alındığı iddiasıyla
takibin iptalinin talep edildiği, mahkemece .......A.Ş. ile İ.Ç dışındaki borçluların itirazının
yasal 5 günlük süreden sonra olduğu gerekçesiyle reddine, ..... A.Ş. ve İ. Ç’ ın itirazı
yönünden ise teminat senedi iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği
görülmüştür.
Taraflar arasında genel kredi sözleşmesi bulunduğu hususunda bir ihtilaf yoktur. Her ne kadar
dosyaya sunulan kredi sözleşmesinde takip dayanağı bonoya açık bir atıf yok ise de; alacaklı
vekilinin 02/11/2012 tarihli cevap dilekçesinde borçlular ile müvekkili banka arasında ticari
ilişki bulunduğu ve kredi verildiğini kabul edip, kredi borcunun ödenmemesi üzerine takibin
başlatıldığının belirtildiği görülmüştür. Takip dayanağı bononun bu sözleşme gereğince
verildiği alacaklı vekilinin kabul beyanı ile sabit olduğuna göre, senet, TTK.nun 776/b
maddesinde öngörülen kayıtsız ve şartsız bir bedeli ödemek vaadini taşımadığından alacağın
tahsili yargılamayı gerektirir.
O halde mahkemece, itirazı yasal süresinde olan borçlular ......A.Ş. ile İ. Ç. yönünden İİK. nun
170/a maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi
isabetsizdir.
SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda
yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA),
ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/06/2013
gününde oybirliğiyle karar verildi.
Download