Yorum 27 Temmuz 2002

advertisement
YORUM
3 Kasım 2007
İtalya AB'yi kuran altı ülkeden biri. İtalya'dan
AB içinde Türkiye'yi destekleyen önemli bir
ülke olarak sesini çok daha gür duyurmasını
BAHADIR KALE AĞASI
AVRUPA BİRLİĞ İ’NE
GİDEN ROMA YOLU
bekliyoruz.
Türkiye'nin
AB
üyeliği
bir
hedef
olarak
sorgulanmıyor Roma'da. Yalnızca bu hedefe
hangi koşullarda en iyi şekilde ulaşılacağı
tartışılıyor.
Roma renkli. İtalya’nın başkentinde yeni bir durum yok. Her şey her zaman ki gibi. Hükümet her an düşebilir. Halk
ekonomiden şikayetçi. Bazı yolsuzluk skandalları siyaset dünyasından finans çevrelerine, Kilise’den futbola geniş
bir alana uzanıyor olabilir. AB içinde Almanya’ya dikkat, Fransa’dan huylanma ve İngiltere ile mesafeli dostluk
durumlarına devam. Sokaklar cıvıl cıvıl. Her köşeden tarih, kafe, moda ve turist fışkırıyor. Opera sahnesi
dekorunu andıran kent görüntüleri. İhtişam arayışındaki anıtsal yapılar. Roma mutfağı kokulu dar turuncu
sokaklar. Müze havasındaki heykelli, antik kolonlu avlular. Vespa model motosikletlerin ritminde akmaya çalışan
trafik. Düzenli bir kaos sürmekte. Ve Latincesi ile et cetera, et cetera. Gerçekten her zaman ki Roma, olağan
İtalya.
Roma mirası
Türkiye için özel anlamı olan bir ülkedir İtalya. Toplumların tarihsel hafızalarında kökü Roma İmparatorluğu’na
uzanan miras ortaklığı yeterince canlı olmasa da, karşılıklı algılama nispeten olumludur. Milattan sonraki IV.
yüzyılda küresel düzenin egemeni Roma’nın sonu başlarken, sonraki yüzyıllarda dünyanın tek imparatorluk
merkezi olacak başka bir kent yükselmeye başlamıştı. Konstantin’in kurduğu Nea Roma’nın, Konstantinopolis’ten
İstanbul’a uzanan bir dünya merkezi olma tarihi, başlangıçta bir Roma projesidir.
Ayrıca unutulmamalıdır ki bu Latin-Grek sentezi imparatorluk kendini hep Roma olarak görmüş ve Doğu Roma
olarak tanımlanmış. Bizans adı çok sonraları XVI. yüzyılda Alman tarihçi Wolf tarafından ortaya atılmış. Osmanlı
Türkçesinde ise “Rum”, “Rumî” ve “Rumeli” sözcükleri ile Roma olgusu devam etmiştir.
Roma kentinin kuruluşu MÖ VIII. yüzyılda bir kurt tarafından emzirilen Romulus ve Remus efsanesine dayanır.
İmparatorluğun V. yüzyılda Batı’da yıkılışını tetikleyen Hunlar ile, bin yıl sonra XV. yüzyılda Doğu’da tarihine son
noktayı koyan Osmanlıların Türk varoluş destanlarında da “kurt” imgesi vardır. Belki tesadüf ya da belki Etrüsk
bağlantısına dayalı benzerliklerin ötesinde, bugünkü Türkiye’nin köklerinde Orta Asya’dan Roma’ya açılan zengin
bir tarihsel miras yelpazesi var. Fatih Sultan Mehmet kendisini aynı zamanda Roma imparatoru olarak tanımladı.
Aynı coğrafyaya talip yeni bir imparatorluğun tarih sahnesinde yükselişini başlattı. Ayrıca birçok alanda Osmanlı
ile Roma mirası arasında ki devamlılık dikkat çekicidir: saray düzeni, vergi hukuku, idari yapı, etnik bağlar, mimari,
müzik, mutfak kültürü, ...
Tabii İtalya tarihi neredeyse tüm Avrupa tarihinin bir bileşkesi. Üç kıtaya yayılan çokuluslu bir imparatorluğun
merkezi. Göçler ve istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı bir toplum: Etrüskler, Lombarlar, Grekler,
Franklar, Vandallar, Araplar, Vizigotlar, Ostrogotlar, Hunlar, Avarlar, ... Vatikan’ın kutsallık mücadelesi. Rönesans.
Kent devletleri Venedik, Floransa, Siena, Cenova, ... Kutsal Roma-Germen İmparatoru V. Charles’ın Alman ve
İspanyollardan oluşan birlikleri tarafından Roma’nın 1527’deki vahşi talanı. Alman, İspanyol, Avusturya ve Fransız
egemenliği altında bölünmüşlük yüzyılları. 1870: birleşme, krallık ve Roma’nın tekrar başkent oluşu. Sanayileşme
ve ABD’ye göç dalgaları. Mussoloni, faşizm, II. Dünya Savaşı ve 1946’da Cumhuriyet. 1957’de Avrupa Ekonomik
Topluluğu’nun kurucu üyeliği. Elli yılda elliden fazla hükümet. Temiz eller devrimi. Berlusconi.
Zeytin Ağacı koalisyonu...
Bugün İtalya ile Türkiye arasında ortak Roma mirası ekseninin ötesinde derin ekonomik ve
siyasal ilişkiler var. İtalya uluslararası ekonomide önemli bir aktör. En ileri sanayi ülkeleri kulübü
G–7 üyesi. Yıllık toplam geliri bir buçuk trilyon, dış ticaret hacmi 675 milyar euro. Dünya çapında
markaları otomobilden giyi me, teknolojiden dekorasyona çok çeşitli. Lokantaları, sanatı ve
turizmi ile önde gelen bir küresel rolü var. Aynı zamanda da geçmiş mirasa yönelik ortak ilginin
bir göstergesi olarak, İtalya’nın sınırları dışında en çok arkeolojik araştırma yürüttüğü yer, onyedi
kazı alanı ile Türkiye.
Y
O
R
U
M
B A H A D I R
K A L E A Ğ A S I
Roma’ya iş gezisi
“Türkiye’nin AB üyeliği zaman alacak fakat olacak; hem Türkiye, hem AB, hem de Akdeniz için çok iyi olacak”
diyor Başbakan Romano Prodi her zamanki sakin, samimi ve sabırlı tavrıyla. Bir 29 Ekim günü, Cumhuriyetimizin
84. yıldönümünde Roma’da Chigi Sarayı’ndayız. Daha önce de geldiğimiz bir mekân. Prodi ise kim bilir kaçıncı
kez bir TÜSİAD heyeti ile görüşüyor.
Aklıma kendisinin AB Komisyonu başkanlığı döneminden bir dizi anı geliyor: Türkiye’nin resmen AB adayı kabul
edileceği 17 Aralık 1999 Helsinki kader zirvesinden bir hafta önce, Brüksel’de Egmont Sarayı’nda önde gelen AB
çevrelerini davet ettiğimiz İdil Biret konserine katılımı. 2001 krizinin başladığı hafta aceleyle çağırdığı bürosundaki
sohbetimiz. Daha sonra, 2004 yılında o zaman ki TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan ve beraberindeki heyeti AB
Komisyonu’nun toplantı masası etrafında kabul ederek yaptığı müzakerelere başlama öncesi toplantı. Ve zaman
zaman büromun önünde bisikletle işine giderken rastladığım bir AB Komisyonu başkanı.
Klasik bir AB başkenti gezisindeyiz. On yılı aşkın bir süredir sürmekte olan bir etkinlik modeli bu. Belli aralıklarla
AB ülkeleri başkentleri ziyaret edilir. Zamanlama açısından farklı nedenler olabilir: o ülkenin AB dönem başkanlığı,
iki ülke arasındaki bir kriz veya özel sorunlar, önemli bir AB kararı arifesi, Türkiye’de seçim benzeri önemli bir
dönemin yansımalarına yön vermek... Veya bu sefer de olduğu gibi Başbakan’ın bu başkente ziyareti öncesinde
özel sektör olarak gerekli zemini hazırlamak. Büyükelçimiz Uğur Ziyal’in dediği gibi “dost bir ülkedeyiz ve derin
sorunlardan ziyade değerlendirilmesi gereken çok önemli fırsatlar var”.
Gezinin temel ekseni o ülkenin özel sektörünü temsil eden muhatap kuruluştur. AB standartlarında bu açıdan
temel kıstas Avrupa Özel Sektör Konfederasyonu BUSINESSEUROPE üyeliği. İtalya’da muadil kuruluş
Confindustria. Önce özel sektörler arası görüşmelerle gezinin gündemi için ortak tavır geliştiriliyor. Sonra ziyaret
edilen ülkenin siyasetçilerine gidiliyor. Ayrıca her başkentte Türkiye büyükelçisinden bilgi alma, önde gelen bir
düşünce kuruluşu ile etkinlik ve medya ile temaslar var. Heyetler başkentine göre farklılık gösterebilmekte.
Örneğin son Roma seferinde TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD-International Başkanı Aldo
Kaslowski, Başkan Yardımcısı Pekin Baran, yönetim kurulu üyesi ve Sedefed Başkanı (Sektörel Dernekler
Federasyonu) Bülent Akgerman’ın yanı sıra İtalya bağlantılı şirketlerin başındaki üyelerden Giuseppe Farina,
Guido Manzini ve Selçuk Saraçoğlu da var.
Nereden? Nereye?
Roma’ya gidip geldikçe yıllar içinde gündemimizde ki konu başlıkları pek değişmiyor: ekonomi, AB, terörle
mücadele... Fakat içerik evrim geçiriyor. Bir önceki gezilerin, çabaların, resmi ve sivil toplumsal çalışmaların
olumlu sonuçları, yeni hedefler üretiyor.
1. Ekonomik ilişkiler
Yıllar boyu Türkiye’nin uluslararası sermaye hareketlerinden daha fazla pay alması için
çabalarken, İtalya her zaman önemli bir ülke olmuştu. Yabancı sermayenin ulusal
ekonomimize katkısını doğru yönlendirmek gerekiyor. Zaman içinde bu sermaye ve
kaynağındaki ülke yalnızca ekonomimize artı değer sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda
ülkenin siyasal sorunları ve ekonomik kalkınması için kendisi de taraf oluyor, olumlu katkı
sağlıyor. Türkiye’de Koç ve Fiat arasındaki ortaklık ile simgelenen İtalyan yatırımı varlığı
son yıllarda enerjiden, telekoma, turizmden finansa farklı sektörlerde önemli artış
kaydetti. İtalya kökenli şirket sayısı beşyüzü aştı. 2006 yılında 100 milyon euro civarında
bir tutar ile Türkiye’den de İtalya’ya yatırımlar artmaya başladı. Bu arada 15 milyar euro
seviyesine yakın bir hacim ile ticarette İtalya üçüncü önemli ortağımız konumuna geldi.
Benzer eğilimler turizm alanında da olumlu etkilerini göstermeye başladı.
Bu durumda gündem belli. Çünkü potansiyel belli: çok, çok daha fazla ticaret, yatırım ve turizm. Aynı zamanda
belli sektörlerde özellikle kobilere yönelik özel destek etkinlikleri, teknolojik işbirliği, üniversiteler arası programlar.
Ayrıca, Türk şirketlerin AB mevzuatına ve standartlarına uyumda İtalyan şirketlerin deneyiminden yararlanması.
Confindustria’nın başkanı Luca di Montezemolo bu konuda gaza basmaktan yana. İş yaşamı boyunca Formula 1
ve World Cup yelken yarışlarında İtalya’nın başarılarını örgütlemiş ve Ferrari ile özdeşleşmiş bir girişimciden
beklenecek bir tavır bu zaten. Umberto Agnelli’nin 2004’de vefatından sonra Montezemolo aynı zamanda Fiat’ın
da yönetim kurulu başkanı seçildi. TÜSİAD heyetine her zamanki sıcak ev sahipliğini gösterirken, Türkiye’nin
-2-
Y
O
R
U
M
B A H A D I R
K A L E A Ğ A S I
geleceğine duyduğu güveni özellikle vurguluyor. Ülkenin en revaçta kişiliklerinden biri olarak, medyanın kendisine
atfettiği başbakanlık görevine ise şimdilik göz kırpmakla yetiniyor.
2. AB üyeliğine destek
İtalya AB’yi kuran altı ülkeden biri. Bunlar arasında da üç büyük ülkeden biri. Fransa
ve Almanya’nın aksine Türkiye’den göç almamış. İlişkilerde iç siyasetten ziyade
ekonomik fırsatları ve Akdeniz’de siyasal işbirliğini araması, Türkiye’nin AB sürecine
de hep olumlu yansıdı. Yıllar içindeki Roma ziyaretlerimizde gümrük birliği, aday
ülke statüsü ve müzakerelerin başlaması derken, bugün daha da hedefe odaklı bir
noktaya geldik. İtalya’dan AB içinde Türkiye’yi destekleyen önemli bir ülke olarak
sesini çok daha gür duyurmasını bekliyoruz.
Roma’da önde gelen düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsü’nde de bu konu
gündeme geldi. Masa etrafında eski başbakan Dini ve eski dışişleri bakanı De
Michelis gibi halen etkili politikacılar da vardı. Türkiye’nin AB üyeliği bir hedef olarak
sorgulanmıyor İtalya’da. Yalnızca bu hedefe hangi koşullarda en iyi şekilde
ulaşılacağı tartışılıyor. Akdeniz ve enerji boyutları özellikle dikkate alınıyor.
İtalyan politikacılar ve düşünce önderlerinin çoğu aynı zamanda iyi birer Avrupalı. AB’nin kurumsal reformuna ve
kamuoyunun genişleme konusunda doğru bilgilenmesine önem veriyorlar. Türkiye’nin reform başarısını da iyi
anlıyor ve zaman kaybetmeden demokratik eksikleri kapatmasını sağlık veriyorlar. Burada da daha güçlü bir
demokrasi ve ekonomi olmayı başaramayan bir Türkiye’nin özel statülü ikinci sınıf bir konuma düşme tehlikesi
beliriyor. Roma’da Türkiye’ye destek, anlayış ve dostça uyarılar var.
3. Terörle mücadele
Apo krizi dönemindeki Roma ziyaretlerimiz farklı olmuştu. Başbakan Massimo D’Alema’dı. Türkiye cani terörle
haklı mücadelesini uluslararası kamuoyuna anlatmaya çabalıyordu. Türkiye-İtalya ilişkileri ise dibe vurmak
üzereydi. Her iki tarafın da zararlı çıkacağı bir girdap söz konusuydu. Bir yıl sonra 1999’da AB Helsinki zirvesi
öncesinde Roma’da terör konusunda daha duyarlı bir zemin oluşmaya başladığını görmüştük. D’Alema halen
etkili bir politikacı. Dışişleri bakanı olarak Türkiye’nin AB üyeliğinden yana yapıcı bir tavır sergiliyor. Terör
konusunda ise Roma’da Türkiye’ye mutlak destek olan bir anlayış var. Yine dostça bir uyarı ile: “Aman teröre
karşı haklı müdahalelerinizde kendinizi daha iyi anlatın ve Avrupa ve dünyadaki karşıtlarınıza güç kazandıracak
sorunlara bulaştırmayın!”. Bizden de dostça bir uyarı: “Aman özellikle medyanızdaki bazılarının teröre terör
demek konusunda düştüğü gaflete saplanmayın. Terör Türkiye demokrasisine ve Avrupa’ya karşı bir tehdittir.”
Ülkeler arasında siyasal ve ekonomik bağlar güçlendikçe ve toplumlar arası ilişkiler sıcaklaştıkça
sorunlar daha kolay aşılıyor, fırsatlar daha iyi değerlendiriliyor. Özellikle İtalya ve Türkiye gibi
birbirlerini daha iyi anlamak için çok iyi nedenleri olan iki ülke arasında her alanda hep yeni
atılımlar olası. Avrupa’nın tarihteki ilk başkenti Roma’dan bakıldığında Türkiye Avrupa’nın
geleceğine renk katıyor.
Dr Bahadır Kaleağası
Brüksel
[email protected]
İLÜSTRASYON: HİCABİ DEMİRCİ
-3-
Download