YORUM 3 Kasım 2007 İtalya AB'yi kuran altı ülkeden biri. İtalya'dan AB içinde Türkiye'yi destekleyen önemli bir ülke olarak sesini çok daha gür duyurmasını BAHADIR KALE AĞASI AVRUPA BİRLİĞ İ’NE GİDEN ROMA YOLU bekliyoruz. Türkiye'nin AB üyeliği bir hedef olarak sorgulanmıyor Roma'da. Yalnızca bu hedefe hangi koşullarda en iyi şekilde ulaşılacağı tartışılıyor. Roma renkli. İtalya’nın başkentinde yeni bir durum yok. Her şey her zaman ki gibi. Hükümet her an düşebilir. Halk ekonomiden şikayetçi. Bazı yolsuzluk skandalları siyaset dünyasından finans çevrelerine, Kilise’den futbola geniş bir alana uzanıyor olabilir. AB içinde Almanya’ya dikkat, Fransa’dan huylanma ve İngiltere ile mesafeli dostluk durumlarına devam. Sokaklar cıvıl cıvıl. Her köşeden tarih, kafe, moda ve turist fışkırıyor. Opera sahnesi dekorunu andıran kent görüntüleri. İhtişam arayışındaki anıtsal yapılar. Roma mutfağı kokulu dar turuncu sokaklar. Müze havasındaki heykelli, antik kolonlu avlular. Vespa model motosikletlerin ritminde akmaya çalışan trafik. Düzenli bir kaos sürmekte. Ve Latincesi ile et cetera, et cetera. Gerçekten her zaman ki Roma, olağan İtalya. Roma mirası Türkiye için özel anlamı olan bir ülkedir İtalya. Toplumların tarihsel hafızalarında kökü Roma İmparatorluğu’na uzanan miras ortaklığı yeterince canlı olmasa da, karşılıklı algılama nispeten olumludur. Milattan sonraki IV. yüzyılda küresel düzenin egemeni Roma’nın sonu başlarken, sonraki yüzyıllarda dünyanın tek imparatorluk merkezi olacak başka bir kent yükselmeye başlamıştı. Konstantin’in kurduğu Nea Roma’nın, Konstantinopolis’ten İstanbul’a uzanan bir dünya merkezi olma tarihi, başlangıçta bir Roma projesidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki bu Latin-Grek sentezi imparatorluk kendini hep Roma olarak görmüş ve Doğu Roma olarak tanımlanmış. Bizans adı çok sonraları XVI. yüzyılda Alman tarihçi Wolf tarafından ortaya atılmış. Osmanlı Türkçesinde ise “Rum”, “Rumî” ve “Rumeli” sözcükleri ile Roma olgusu devam etmiştir. Roma kentinin kuruluşu MÖ VIII. yüzyılda bir kurt tarafından emzirilen Romulus ve Remus efsanesine dayanır. İmparatorluğun V. yüzyılda Batı’da yıkılışını tetikleyen Hunlar ile, bin yıl sonra XV. yüzyılda Doğu’da tarihine son noktayı koyan Osmanlıların Türk varoluş destanlarında da “kurt” imgesi vardır. Belki tesadüf ya da belki Etrüsk bağlantısına dayalı benzerliklerin ötesinde, bugünkü Türkiye’nin köklerinde Orta Asya’dan Roma’ya açılan zengin bir tarihsel miras yelpazesi var. Fatih Sultan Mehmet kendisini aynı zamanda Roma imparatoru olarak tanımladı. Aynı coğrafyaya talip yeni bir imparatorluğun tarih sahnesinde yükselişini başlattı. Ayrıca birçok alanda Osmanlı ile Roma mirası arasında ki devamlılık dikkat çekicidir: saray düzeni, vergi hukuku, idari yapı, etnik bağlar, mimari, müzik, mutfak kültürü, ... Tabii İtalya tarihi neredeyse tüm Avrupa tarihinin bir bileşkesi. Üç kıtaya yayılan çokuluslu bir imparatorluğun merkezi. Göçler ve istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı bir toplum: Etrüskler, Lombarlar, Grekler, Franklar, Vandallar, Araplar, Vizigotlar, Ostrogotlar, Hunlar, Avarlar, ... Vatikan’ın kutsallık mücadelesi. Rönesans. Kent devletleri Venedik, Floransa, Siena, Cenova, ... Kutsal Roma-Germen İmparatoru V. Charles’ın Alman ve İspanyollardan oluşan birlikleri tarafından Roma’nın 1527’deki vahşi talanı. Alman, İspanyol, Avusturya ve Fransız egemenliği altında bölünmüşlük yüzyılları. 1870: birleşme, krallık ve Roma’nın tekrar başkent oluşu. Sanayileşme ve ABD’ye göç dalgaları. Mussoloni, faşizm, II. Dünya Savaşı ve 1946’da Cumhuriyet. 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurucu üyeliği. Elli yılda elliden fazla hükümet. Temiz eller devrimi. Berlusconi. Zeytin Ağacı koalisyonu... Bugün İtalya ile Türkiye arasında ortak Roma mirası ekseninin ötesinde derin ekonomik ve siyasal ilişkiler var. İtalya uluslararası ekonomide önemli bir aktör. En ileri sanayi ülkeleri kulübü G–7 üyesi. Yıllık toplam geliri bir buçuk trilyon, dış ticaret hacmi 675 milyar euro. Dünya çapında markaları otomobilden giyi me, teknolojiden dekorasyona çok çeşitli. Lokantaları, sanatı ve turizmi ile önde gelen bir küresel rolü var. Aynı zamanda da geçmiş mirasa yönelik ortak ilginin bir göstergesi olarak, İtalya’nın sınırları dışında en çok arkeolojik araştırma yürüttüğü yer, onyedi kazı alanı ile Türkiye. Y O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I Roma’ya iş gezisi “Türkiye’nin AB üyeliği zaman alacak fakat olacak; hem Türkiye, hem AB, hem de Akdeniz için çok iyi olacak” diyor Başbakan Romano Prodi her zamanki sakin, samimi ve sabırlı tavrıyla. Bir 29 Ekim günü, Cumhuriyetimizin 84. yıldönümünde Roma’da Chigi Sarayı’ndayız. Daha önce de geldiğimiz bir mekân. Prodi ise kim bilir kaçıncı kez bir TÜSİAD heyeti ile görüşüyor. Aklıma kendisinin AB Komisyonu başkanlığı döneminden bir dizi anı geliyor: Türkiye’nin resmen AB adayı kabul edileceği 17 Aralık 1999 Helsinki kader zirvesinden bir hafta önce, Brüksel’de Egmont Sarayı’nda önde gelen AB çevrelerini davet ettiğimiz İdil Biret konserine katılımı. 2001 krizinin başladığı hafta aceleyle çağırdığı bürosundaki sohbetimiz. Daha sonra, 2004 yılında o zaman ki TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan ve beraberindeki heyeti AB Komisyonu’nun toplantı masası etrafında kabul ederek yaptığı müzakerelere başlama öncesi toplantı. Ve zaman zaman büromun önünde bisikletle işine giderken rastladığım bir AB Komisyonu başkanı. Klasik bir AB başkenti gezisindeyiz. On yılı aşkın bir süredir sürmekte olan bir etkinlik modeli bu. Belli aralıklarla AB ülkeleri başkentleri ziyaret edilir. Zamanlama açısından farklı nedenler olabilir: o ülkenin AB dönem başkanlığı, iki ülke arasındaki bir kriz veya özel sorunlar, önemli bir AB kararı arifesi, Türkiye’de seçim benzeri önemli bir dönemin yansımalarına yön vermek... Veya bu sefer de olduğu gibi Başbakan’ın bu başkente ziyareti öncesinde özel sektör olarak gerekli zemini hazırlamak. Büyükelçimiz Uğur Ziyal’in dediği gibi “dost bir ülkedeyiz ve derin sorunlardan ziyade değerlendirilmesi gereken çok önemli fırsatlar var”. Gezinin temel ekseni o ülkenin özel sektörünü temsil eden muhatap kuruluştur. AB standartlarında bu açıdan temel kıstas Avrupa Özel Sektör Konfederasyonu BUSINESSEUROPE üyeliği. İtalya’da muadil kuruluş Confindustria. Önce özel sektörler arası görüşmelerle gezinin gündemi için ortak tavır geliştiriliyor. Sonra ziyaret edilen ülkenin siyasetçilerine gidiliyor. Ayrıca her başkentte Türkiye büyükelçisinden bilgi alma, önde gelen bir düşünce kuruluşu ile etkinlik ve medya ile temaslar var. Heyetler başkentine göre farklılık gösterebilmekte. Örneğin son Roma seferinde TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD-International Başkanı Aldo Kaslowski, Başkan Yardımcısı Pekin Baran, yönetim kurulu üyesi ve Sedefed Başkanı (Sektörel Dernekler Federasyonu) Bülent Akgerman’ın yanı sıra İtalya bağlantılı şirketlerin başındaki üyelerden Giuseppe Farina, Guido Manzini ve Selçuk Saraçoğlu da var. Nereden? Nereye? Roma’ya gidip geldikçe yıllar içinde gündemimizde ki konu başlıkları pek değişmiyor: ekonomi, AB, terörle mücadele... Fakat içerik evrim geçiriyor. Bir önceki gezilerin, çabaların, resmi ve sivil toplumsal çalışmaların olumlu sonuçları, yeni hedefler üretiyor. 1. Ekonomik ilişkiler Yıllar boyu Türkiye’nin uluslararası sermaye hareketlerinden daha fazla pay alması için çabalarken, İtalya her zaman önemli bir ülke olmuştu. Yabancı sermayenin ulusal ekonomimize katkısını doğru yönlendirmek gerekiyor. Zaman içinde bu sermaye ve kaynağındaki ülke yalnızca ekonomimize artı değer sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ülkenin siyasal sorunları ve ekonomik kalkınması için kendisi de taraf oluyor, olumlu katkı sağlıyor. Türkiye’de Koç ve Fiat arasındaki ortaklık ile simgelenen İtalyan yatırımı varlığı son yıllarda enerjiden, telekoma, turizmden finansa farklı sektörlerde önemli artış kaydetti. İtalya kökenli şirket sayısı beşyüzü aştı. 2006 yılında 100 milyon euro civarında bir tutar ile Türkiye’den de İtalya’ya yatırımlar artmaya başladı. Bu arada 15 milyar euro seviyesine yakın bir hacim ile ticarette İtalya üçüncü önemli ortağımız konumuna geldi. Benzer eğilimler turizm alanında da olumlu etkilerini göstermeye başladı. Bu durumda gündem belli. Çünkü potansiyel belli: çok, çok daha fazla ticaret, yatırım ve turizm. Aynı zamanda belli sektörlerde özellikle kobilere yönelik özel destek etkinlikleri, teknolojik işbirliği, üniversiteler arası programlar. Ayrıca, Türk şirketlerin AB mevzuatına ve standartlarına uyumda İtalyan şirketlerin deneyiminden yararlanması. Confindustria’nın başkanı Luca di Montezemolo bu konuda gaza basmaktan yana. İş yaşamı boyunca Formula 1 ve World Cup yelken yarışlarında İtalya’nın başarılarını örgütlemiş ve Ferrari ile özdeşleşmiş bir girişimciden beklenecek bir tavır bu zaten. Umberto Agnelli’nin 2004’de vefatından sonra Montezemolo aynı zamanda Fiat’ın da yönetim kurulu başkanı seçildi. TÜSİAD heyetine her zamanki sıcak ev sahipliğini gösterirken, Türkiye’nin -2- Y O R U M B A H A D I R K A L E A Ğ A S I geleceğine duyduğu güveni özellikle vurguluyor. Ülkenin en revaçta kişiliklerinden biri olarak, medyanın kendisine atfettiği başbakanlık görevine ise şimdilik göz kırpmakla yetiniyor. 2. AB üyeliğine destek İtalya AB’yi kuran altı ülkeden biri. Bunlar arasında da üç büyük ülkeden biri. Fransa ve Almanya’nın aksine Türkiye’den göç almamış. İlişkilerde iç siyasetten ziyade ekonomik fırsatları ve Akdeniz’de siyasal işbirliğini araması, Türkiye’nin AB sürecine de hep olumlu yansıdı. Yıllar içindeki Roma ziyaretlerimizde gümrük birliği, aday ülke statüsü ve müzakerelerin başlaması derken, bugün daha da hedefe odaklı bir noktaya geldik. İtalya’dan AB içinde Türkiye’yi destekleyen önemli bir ülke olarak sesini çok daha gür duyurmasını bekliyoruz. Roma’da önde gelen düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsü’nde de bu konu gündeme geldi. Masa etrafında eski başbakan Dini ve eski dışişleri bakanı De Michelis gibi halen etkili politikacılar da vardı. Türkiye’nin AB üyeliği bir hedef olarak sorgulanmıyor İtalya’da. Yalnızca bu hedefe hangi koşullarda en iyi şekilde ulaşılacağı tartışılıyor. Akdeniz ve enerji boyutları özellikle dikkate alınıyor. İtalyan politikacılar ve düşünce önderlerinin çoğu aynı zamanda iyi birer Avrupalı. AB’nin kurumsal reformuna ve kamuoyunun genişleme konusunda doğru bilgilenmesine önem veriyorlar. Türkiye’nin reform başarısını da iyi anlıyor ve zaman kaybetmeden demokratik eksikleri kapatmasını sağlık veriyorlar. Burada da daha güçlü bir demokrasi ve ekonomi olmayı başaramayan bir Türkiye’nin özel statülü ikinci sınıf bir konuma düşme tehlikesi beliriyor. Roma’da Türkiye’ye destek, anlayış ve dostça uyarılar var. 3. Terörle mücadele Apo krizi dönemindeki Roma ziyaretlerimiz farklı olmuştu. Başbakan Massimo D’Alema’dı. Türkiye cani terörle haklı mücadelesini uluslararası kamuoyuna anlatmaya çabalıyordu. Türkiye-İtalya ilişkileri ise dibe vurmak üzereydi. Her iki tarafın da zararlı çıkacağı bir girdap söz konusuydu. Bir yıl sonra 1999’da AB Helsinki zirvesi öncesinde Roma’da terör konusunda daha duyarlı bir zemin oluşmaya başladığını görmüştük. D’Alema halen etkili bir politikacı. Dışişleri bakanı olarak Türkiye’nin AB üyeliğinden yana yapıcı bir tavır sergiliyor. Terör konusunda ise Roma’da Türkiye’ye mutlak destek olan bir anlayış var. Yine dostça bir uyarı ile: “Aman teröre karşı haklı müdahalelerinizde kendinizi daha iyi anlatın ve Avrupa ve dünyadaki karşıtlarınıza güç kazandıracak sorunlara bulaştırmayın!”. Bizden de dostça bir uyarı: “Aman özellikle medyanızdaki bazılarının teröre terör demek konusunda düştüğü gaflete saplanmayın. Terör Türkiye demokrasisine ve Avrupa’ya karşı bir tehdittir.” Ülkeler arasında siyasal ve ekonomik bağlar güçlendikçe ve toplumlar arası ilişkiler sıcaklaştıkça sorunlar daha kolay aşılıyor, fırsatlar daha iyi değerlendiriliyor. Özellikle İtalya ve Türkiye gibi birbirlerini daha iyi anlamak için çok iyi nedenleri olan iki ülke arasında her alanda hep yeni atılımlar olası. Avrupa’nın tarihteki ilk başkenti Roma’dan bakıldığında Türkiye Avrupa’nın geleceğine renk katıyor. Dr Bahadır Kaleağası Brüksel [email protected] İLÜSTRASYON: HİCABİ DEMİRCİ -3-