DİLARA KARACA NOBEL YOLUNDA BİR TÜRK 2015 Nobel Kimya ödülünü Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Tomas Lindahl ve Paul Modrich aldı. Bu ödülle beraber, ilk kez bir Türk bilim insanı fen bilimleri dalında Nobel Ödülü almış oldu. Ayrıca Aziz Sancar, yurtdışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne kabul edilen üç Türk’ten de birisidir. Ülkemizin gurur kaynağı olan Aziz Sancar, İstanbul Tıp Fakültesi mezunudur. Üniversite ikinci sınıftayken hem kimyaya olan ilgisi hem de o zamanki biyokimya hocasının etkisiyle biyokimya alanında araştırma yapmaya karar verdi. Kendi bölümünden birincilikle mezun olan Aziz Sancar, mezun olduktan sonra doğduğu yörede iki yıl boyunca pratisyen hekim olarak çalıştı. Bu süre zarfında temel bilim araştırmacısı olma kararlılığını ve biyokimya alanında çalışma yapma kararını değiştirmedi. Sancar, daha genç bir doktorken fotoreaktivasyon adı verilen konuya ilgi duymaktaydı. (Fotoreaktivasyon; morötesi ışın ile meydana gelen mutasyonları içeren hücrelerin, mavi spektrum içeren görünür ışığa maruz bırakıldıklarında geriye dönüşüm yapıp düzelmeleridir.) Sancar’ ın aklında, bu konu ile ilgili çok kritik bir soru vardı. Sancar, bakterilerin öldürücü dozda morötesi ışınlara tabi tutulduğunda, görünür mavi ışık sayesinde hayata döndüklerini (fotoreaktivasyon) biliyordu. Fakat onun aklını karıştıran, bu ani dönüşümün temelinde yatan kimyasal süreçti. Bu konuyu derinlemesine araştırmak isteyen Sancar, ülkemizin verdiği imkânlar yetersiz gelince, TÜBİTAK bursu alarak ABD’ye gitti. Sancar’ın Nobel yolculuğu da bu olayla başladı. Sancar, fotoreaktivasyon konusundaki araştırmalarını daha ileriye götürmek amacıyla aynı alanda çalışan Claud Rupert’in Texas Üniversitesi'ndeki ekibine katıldı. Fotoreaktivasyon olayı için gerekli olan enzim fotoliyaz enzimidir. Fotoliyaz enzimi, Sancar’ın doktora hocası Profesör Claud Rupert tarafından 1958’ de keşfedilmişti. Fotoliyaz enzimi, güneş ışığında bulunan morötesi ışınların DNA’ da oluşturduğu timin dimeri (ikilisi) 1 DİLARA KARACA denilen DNA hasarını onarır. Fotoliyaz enzimini diğer enzimlerden ayıran en önemli özellik ışık enerjisini kullanabilmesidir. Fotoliyaz enzimi, mor/mavi ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirir ve fotoreaktivasyon olayında da bu kimyasal enerjiyi kullanır. Calud Rupert ve bu konuda çalışan diğer araştırmacıların bütün çabalarına rağmen -fotoliyaz enzimini saflaştıramadıklarından- enziminin, DNA’daki timin dimerini onarma mekanizması çözülememişti. Sancar doktora çalışması için fotoliyaz enzimin genini klonladı ve genin yaptığı proteini bulmak - enzimi saflaştırabilmek - için Maxicell Yöntemini ( Büyük Hücre ) keşfetti. Ardında da ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirmeyi keşfetti. Maxicell, genetik mühendisliğinde kullanılan temel bir yöntemdir ve bu yöntemi doktora öğrencisi iken Aziz Sancar icat etmiştir. Sancar’ın DNA onarımında görevli enzimleri saflaştırmak için keşfettiği bu yöntem pek çok araştırmacı tarafından, pek çok proteinin saflaştırılması için kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. Bakterilerde, kromozomdan ayrı olarak bulunan, kendini eşleyebilen, daha küçük dairesel DNA parçasına, plazmid denir. Maxicell yönteminde, bakteri hücresi içindeki kromozom, UV ışınlarının etkisiyle yok edilip plazmid sağlam ve tek başına hücre içinde bırakılır. Bu yöntemle plazmide aktırılan genler ve protein ürünleri ile bakterinin kendi genleri ve proteinleri bir araya karışmadan incelenebiliyor. Sancar’ın Maxicell yöntemi ile ilgili yazdığı iki sayfalık makalesine 1000 üzerinde atıf yapıldı ve Sancar’ın en çok atıf yapılan makalesi oldu. Maxicell, Aziz Sancar’ın, keşfettiği yönteme verdiği ve kendisinin ürettiği bilimsel bir sözcüktür. Ayrıca Maxicell kavramı Sancar’ın Oxford Dictionary of Biochemistry and Molecular Biology’e yaptığı ilk katkıdır. Sancar, Maxicell yöntemi kullanarak fotoliyaz enzimin miktarını artırdı ve çalışma mekanizmasını çözdü. Sancar’ın verdiği emekler boşa çıkmadı ve hayatının yaklaşık 35 yılını 2 DİLARA KARACA harcadığı fotoliyaz enzimi, Sancar’ın Amerikan Bilim Akademisi üyeliği almasına büyük katkı sağladı. Vücudumuzu oluşturan hücrelerin çekirdeğinde bulunan kromozomların içerisinde paketlenmiş halde DNA bulunur. DNA’da biyolojik şifremiz gizlidir. DNA sarmal yapıdadır. DNA’nın sarmallarının her basamağında nükleotid adı verilen protein yapı taşlarının dizilişiyle genler oluşur. Bu sıralamada oluşacak hatalar kanser, doğuştan sakat doğma gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. DNA’daki nükleotid sıralamasındaki hatalardan birisi de, yan yana gelmiş olan ikili Timin nükleotidlerin, Adenin nükleotidlerini bırakıp birbiriyle birleşmesidir. ( Adenin ve Timin nükleotidleri karşı karşıya gelerek birbirleriyle birleşirler. Timin nükleotidinin diğer bir Timin nükleotidiyle birleşmesi DNA’daki bir hatadır, bir mutasyondur. ) Sancar, DNA’daki bu hatanın “nükleotid kesim onarım” yöntemiyle onarıldığını buldu. Bu onarım mekanizması, 1964 yılında tespit edilmesine rağmen detayları bir türlü çözülememişti. Daha sonra bu yöntemin başka onarımlarda da kullanıldığı keşfedildi. Bu mekanizmada, özel bir enzim DNA boyunca dolaşıp hasar tespit ettiği bölgede, DNA’nın hasarlı bölümü ve yakındaki birkaç nükleotid kesip atılır. Oluşan boşluk DNA sarmalının öteki zinciri kullanılarak DNA polimeraz enzimi tarafından doldurulur. ( Polimeraz enzimi DNA eşleşmesini sağlayan enzimdir. ) Nükleotid kesim onarım mekanizmadaki başrol oyuncusu eksinükleaz enzimi - fotoliyaz gibi ikili timin nükleotidlerini onarmanın yanı sıra DNA sarmalında kimyasal ve fiziksel etkenler sonucu oluşan diğer hasarları da tamir eder. Bunu yaparken de fotoliyaz enziminin kullandığı gibi ışık enerjisini kullanmaz, kimyasal enerjiyi kullanır. 3 DİLARA KARACA Çalışmasına ilk önce bakterilerle başlayan Sancar, enzimin bakteri DNA’sındaki hasarlı nükleotidleri çıkarırken, bu nükleotidlerin çevresindeki 12 nükleotidi de kesip attığını keşfetti fakat insanlarda durum daha karışıktı. O zamanlar, genetik araştırmalar sonucunda en az 7 genin gerekli olduğu biliniyordu ve birçok araştırmacı bu genleri klonlayıp sorunu çözmeye çalıştılar. Fakat Aziz Sancar biyokimyasal yöntemlerle bu konuyu aydınlatmaya karar verdi. Sancar, onarım mekanizmasını anlamak için geliştirdiği hassas bir test ile insanlardaki DNA’nın nasıl onarıldığını, yani hasarlı nükleotidlerin çevresindeki 27 nükleotidin nasıl kesilip atıldığını, yerine yeni ve sağlam nükleotidlerin bu boşluğa nasıl konulduğunu buldu. Bu mekanizmanın bilinenin aksine- 7 değil 16 gen tarafından sentezlenen 16 protein ile işlediğini keşfetti. Sancar bu enzim aktivitesine Excision Nuclease ( Excinuclease ) ( Eksinükleaz ) adını verdi. Bu kavram da Sancar’ın, Oxford Dictionary of Biochemistry and Molecular Biology’e yaptığı ikinci katkıdır. Bu kavram, biyokimya ve moleküler biyoloji kitaplarına girdi. Ayrıca ünlü Science dergisinin “Yılın Molekülü: DNA Onarım Enzimi” sayısında Sancar’ın bu konu ile ilgili yazdığı makalesi yayınlandı. Keşfettikleriyle Sancar, DNA onarımının bilinmeyen birçok noktasını aydınlattı. Daha önce bakterileri kullanarak kanıtladığı olayların insanlarda nasıl çalıştığını da ortaya çıkardı. O yıllarda fotoliyaz enzimin, pek çok canlıda bulunmasına rağmen insanda bulunmadığı düşünülüyordu. Sancar yaptığı araştırmalar ve testler sonucunda insanda fotoliyaz onarımına rastlamadı. Buna ek olarak, insanda fotoliyaz enzimin olmadığına dair bir makale bile yayımlandı. İnsan hücresinde DNA onarımında ışık gerektiren fotoliyaz olayının kullanılmadığını başka bir yöntemin kullandığını buldu. Hücrelerin DNA hasarının yapacağı zararı önlemek için geliştirdikleri kontrol mekanizmalarını keşfetti. Sancar’ın üzerinde çalıştığı Nucleotide Excision Repair ( Nükleotid Kesim Onarım ) büyük, küçük her türlü nükleotid hasarını tamir eder. Bu nedenle bu mekanizmaların varlığı 4 DİLARA KARACA hayatı sürdürebilmek için çok önemlidir. Sancar’ın aklında olan soru ise; enzimin ufak bir bozukluğu olan DNA nükleotidlerini, normal ve doğru olan bir DNA nükleotidinden nasıl ayırt ettiğiydi. Sancar’ın önerdiği modelde DNA nükleotid tanım sorunu, 16 proteinden oluşan enzimin nükleotidinde bulunan bazları 3-4 kez tekrar tekrar kontrol etmesiyle çözülür. Bu sayede hata yapma olasılığı az olur. Ancak, bu onarım mekanizmasında, enzim tekrar tekrar kontrol etmesine rağmen hasarlı bazı tanınmayabilir. Nadiren de olsa doğru baz yanlışlıkla hasarlı baz sanılıp kesilebilir. Bu iddia, Sancar’ın modelinin temel taşıdır. Sancar Nucleotide Excision Repair enzim sisteminin nadiren de olsa normal ve doğru DNA’yı kesip atabileceğini gösterdi. Kesilip atılan normal 27 bazın yerine çoğu zaman tekrar normal bazlar DNA polimeraz enzimi tarafından sentezlenir. Bazen sentezleme işlemi sırasında DNA polimeraz nadiren de olsa yanlış bazı koyabilir, o zaman mutasyon olur. Sancar, DNA hasarının hücre döngüsünü nasıl etkilediği ve bu etkilemenin kanser tedavisinde nasıl kullanılabileceği araştırmasında adım adım ilerlemeler yapmış durumda. Ayrıca nükleotid kesim onarımı bozuklukları ile deri kanseri arasında doğrudan nedensel ilişki bulunmuştur. Bu mekanizmanın bilinmeyen yönlerini çözülmesi, özellikle genetik mutasyonlar sonucu doğan, başta kanser gibi hastalıklarla mücadeleye çok büyük yarar sağlayabilir. Sancar ABD’de kaldığı süre boyunca çok çalışır. Fakat kültürel uyuşmazlıklar, sosyal çevresinin olmaması nedeniyle büyük zorluklar çeker. Türkiye geri döner, yeniden ABD’ye gider. TÜBİTAK bursunu kaybeder ve ABD’de bulunan Türklerin desteğiyle çeşitli işlere girer çıkar, hayatını sürdürmeye çalışır. Daha sonra bir çalışma laboratuvarına gider. Ancak burssuzdur, parasızdır ve gittiği yerde ona destek olacak başka Türk de yoktur. Sancar geceleri laboratuvarda uyur, neredeyse bütün gününü orada geçirir. Fakat bu sefer hem zihinsel olarak daha hazırlıklıdır hem de daha tecrübelidir, zorluklarla başa çıkar. Hocası Prof. Rupert, 5 DİLARA KARACA Sancar’ın özverili ve başarılı çalışmasını karşılıksız bırakmaz ve onun için gereken bütçeyi ve bursu yaratır. Sancar’ın, ona mesafeli yaklaşan ve yaptığı deneyleri yerli yersiz eleştiren laboratuvar arkadaşları ile mücadele etmek zorunda kaldığı zamanlar da olur. Kısacası Sancar bugün olduğu yere gelebilmek için hem maddi hem de manevi açıdan büyük zorluklar çeker. Fakat umudunu yitirmez ve hedeflerine odaklanır. Sancar’ın genç yaşta kendine bir hedef belirlemesi, çektiği zorluklara rağmen kararlılığını sürdürmesi onun takdire şayan ve örnek alınması gereken davranışlarındandır. Ayrıca Sancar’ın ne istediğini bilmesi ve amacına ulaşmasını sağlayabilecek ortamlara girmek için çalışması ve bunu başarması, onun bu günlere gelmesindeki büyük etkenlerden birisidir. Aziz Sancar, Nobel ödülünü aldıktan sonra bu ödülü Türkiye Devleti’ne, Atatürk’ün ve Cumhuriyet devrinin başlattığı eğitime borçlu olduğundan bahsetti. Aziz Sancar, aldığı ödülün Türkiye için hayırlı olmasını dileyerek, " İnşallah bundan sonra daha büyük övgüler kazanırlar. Türkiye'de bilime çok büyük katkıda bulunurlar. " dedi. Fakat bazı çevreler tarafından yapılan spekülasyonlarda – ki ben katılmıyorum- Sancar’ın Mardinli olmasından dolayı Türk değil Arap kökenli olduğu ve Kürt olduğu yer almaktadır. Bu çevrelere mensup kişi ve kurumlar, Nobel ödülünü Türkiye’nin gurur duyması gereken bir başarı olarak görmemektedirler. SÖZCÜK SAYISI: 1433 6 DİLARA KARACA KAYNAKÇA: https://www.kademvakfi.org/ContentDetail/751/71/aziz_sancar.html http://blog.turkcell.com.tr/aziz-sancara-nobel-odulunu-getiren-cozum-dna-tamiri-nedir http://www.milliyet.com.tr/aziz-sancar-in-ornek-yasami/gundem/ydetay/2133656/default.htm https://serkanbolat.com/2016/06/08/aziz-sancar/ http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/teknoloji/389259/Aziz_Sancar_in_bilime_alti_buyuk_ka tkisi.html 7