Stratejik Araştırmalar Dergisi / Journal of Strategic Studies 1 (1), 2008, 27-65 © BEYKENT ÜNİVERSİTESİ/ BEYKENT UNIVERSITY ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜÇ VE GÜÇ DENGESİNİN EVRİMİ Sait Yılmaz ÖZET Uluslararası ilişkiler alanında yaşanan her tür gelişme çeşitli güçlerin varlığı ve bunların güç dengesi içindeki konumlarına uygun politika ve eylemleri ile yakından ilgilidir. Bununla beraber yapılan pek çok analizde, güvenlik ortamındaki güçler ve güç dengesinin nasıl bir değişim izlediği ve bu alandaki teoriden pratiğe değişen trendler göz ardı edilmektedir. Özellikle küreselleşme, modern ve post-modern jeopolitiğin ulusal güç ve güç politikalarına etkileri önemli bir inceleme konusudur. Öte yandan son yıllarda ulusal gücün sert güç, yumuşak güç ve ekonomik güç şeklinde gruplandırılması, bu alandaki tartışmalarda kapsamlı bir yer edinmektedir. Üzerinde durulması gereken önemli bir olgu da 21. yüzyılın hegemonya ve güç politikalarının hedefi olan ulus-devlet yapıları içinde en çok ulusal güç yapılarının ve güç uygulama kabiliyetlerinin erozyona uğratıldığının anlaşılması ihtiyacıdır. Anahtar Kelimeler: Ulusal Güç, Güç Dengesi, Yumuşak Güç, Hegemonya, Küreselleşme. ABSTRACT All developments experienced in international relations arena are pertaining to existence of various powers, politics and actions of them according to their position in balance of power. However, in many analysis, it is undermined to reconsider the transformation of those powers and balance of power, and the trends changing from theory to practice. Particularly, effects of globalization, modern, and post-modern geopolitics to national power and power policies are subject to exclusive research studies. On the other hand, classification of National power as hard, soft, and economic power in recent years occupies a comprehensive coverage within the discussions of that area. Another crucial phenomen to touch upon is that we are in need of understand that the structure of national power and capabilities in power use are suffered to erosion more than the others in nation-state structure targeted by 21 st century hegemony and power policies. Key Words: National Power, Balance of Power, Soft Power, Hegemony, Globalization. Yrd. Doç. Dr., Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü. saityilmaz @beykent.edu.tr Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi GİRİŞ 21. yüzyılda bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusu pek çok ülkede “futurist” denilen akademik çalışma gruplarının arayışlarına temel teşkil etmektedir. Bu tür çalışmalar öncelikle kavramsal düzeyde Realizm, Liberalizm gibi uluslararası ilişkiler alanındaki teorilerden yola çıkarak küreselleşme, modern ve post-modern jeopolitik yaklaşımların muhtemel trendleri çerçevesinde, kendine özgü çözümlemeler geliştirmeye çalışmaktadır. Bu tür kavramsal çalışmaların arkasında yatan temel neden ise uluslararası ilişkileri açıklamaya yönelik güç, güç dengesi ve hegemonya ilişkilerinin gelişim ve evrimine ışık tutmaktır. Ancak uluslararası güç dengelerinin pratikte nasıl bir yörüngeye oturacağı ise daha çok aktör düzeyinde bir çalışma gerektirmektedir. Bu makalenin amacı ise güç ve güç dengelerinin evrimi ve içeriğindeki değişimleri inceleyerek ulus-devlet güç yapısının ve 21. yüzyılda güç kategorileri ve güç dengelerinin izlemekte oldukları trendler hakkında özellikle ulusal güvenlik boyutunda öngörüler ortaya koymaktır. 1. GÜÇ VE GÜÇ DENGESİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR Uluslararası İlişkiler Kuramlarında Güç Uluslararası ilişkiler teorileri, gücün evrimi ve güç ilişkilerini anlamamıza önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Uluslararası politika alanındaki teorilerin en önemlisi olan ‘Realizme göre uluslararası ilişkilerin temelinde kendi ulusal çıkarlarını maksimize etmeye çalışan devletler arasındaki güç mücadelesi yatmaktadır (Baylis, Smith, 2005: 273). Realizm, temel olarak uluslararası ilişkileri; aktörlerin devletlerden ibaret olduğu, devletlerin rasyonel davranarak çıkarlarını maksimize edecek politikalar izledikleri, bu ilişkilerin de güçler arasında bir hiyerarşik yapılanmanın söz konusu olduğu bir güç dengesi içinde gerçekleştiği varsayımına dayanmaktadır. Realist yaklaşıma göre, her biri mevcut statükoyu sürdürmek veya yıkmak arzusunda olan devletlerin güç kazanmak istemelerinden dolayı, zorunlu olarak güç dengesi denen bir durum 28 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz ve buna uygun politikalar ortaya çıkmaktadır (Arı, 1997: 256). Realizmde dünya sahnesinin ana aktörleri ulus-devletlerdir ve onların egemenliğine meydan okuyacak -belirli kolektif yollar dışında bir güç yoktur. Liberaller ise savaşı uluslararası ilişkilerin doğal bir gereği olarak gören realistlere karşıdırlar. Liberaller için de askeri güç kullanımı önemlidir; ancak realistler kadar ön planda değildir. Liberaller, uluslararası ilişkilerin aktörleri arasında ulus-devletin yanında, çokuluslu şirketler ve ulusaşan aktörleri de aktör listesine dâhil etmektedir. Bu kapsamda, ulus-devlet; ulusal çıkar peşinde koşan kendi içerisinde bir bütün veya birleşmiş bir aktör değil, ona yön veren kendi çıkarları peşindeki bürokratik organizasyonların toplamıdır. Liberallere göre uluslararası ilişkiler sadece güç dengesine değil; karşılıklı etkileşim içerisindeki uluslararası düzeydeki yönetişim düzenlemeleri, uzlaşılmış hukuk kuralları, kabul edilmiş normlar, uluslararası rejimler ve kurumsal kurallar içerisinde yürütülmektedir. Realist görüşün bir yansıması olan güç dengesi ile ilgili analize başlamadan önce, bu alanda uzun vadeli sistem dönüşümlerini konu alan Güç Geçişi (power transition), Hegemonik İstikrar (hegemonic stability) ve Uzun Döngü (long cycle) gibi kuramların da güç ve güç dengesi devinimi ile ilgili çalışmalara önemli katkılar sağladığını not etmeliyiz. Güç Dengesi Uluslararası ilişkiler alanındaki sistemci yazarlar kendilerine göre bir takım sistem modelleri ve sistem türleri (hiyerarşik sistemler, güç dengesi sistemi, evrensel sistem, gevşek iki kutuplu sistem vb.) ortaya koymuşlardır. Bunlardan biri olan A. Morton Kaplan, güç dengesi sistemini esas olarak onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda Avrupa’da yaşan klasik güç dengesi sisteminden yola çıkarak geliştirmiştir. (Arı, 1997: 101). Kaplan’a göre güç dengesi sisteminin başlıca davranış kuralları arasında şu varsayımlar bulunmaktadır; (1) Kapasiteyi artırma güdüsüyle hareket ederken savaş yerine görüşmeyi tercih 29 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi etmek. (2) Sistem içinde başat duruma geçmeye çalışan devlet ve koalisyonlara karşı çıkmak. (Kaplan, 1968: 391). Uluslararası güç dengesi sisteminin özellikleri, gerçek anlamda onsekizinci yüzyılda görülmeye başlamıştır. Güç dengesi sisteminin oluşumunda 17891945 yılları arasındaki tarihi oluşumlar etkili olmuştur. Bunlar arasında ulusçuluğun gelişimi ile uluslararası sistemde devlet sayısının artması, diplomatik ve askeri yöntemlerin gelişmesi, bilimsel ve teknolojik buluşların savaşlara uygulanması, ideolojiler ve devlet dışı aktörlerin ortaya çıkışı ile birlikte uluslararası sistemin sınırlarının genişlemesi sayılabilir. Çağdaş sistem ise siyasi ve askeri güç yanında ekonomik gücün öne çıkışı, asimetrik güç dengesi, karşılıklı bağımlılık, etnik ve dini kimliklerin tekrar öne çıkışı, ulusüstü yapılar ve ulus-devlet yapısının erozyonu gibi daha çok Küreselleşme, Modernizm ve Post-modernizm’in ivme verdiği akımlar ile evrilmektedir. Küreselleşme, Modernizm ve Post-Modernizm Soğuk Savaş’ın 1989 yılında sona ermesinin ardından küreselleşme Amerika’nın dünyanın tek süper gücü olma konumunu tamamlayan teorik bir boşluğu doldurdu ve küresel hegemonyanın doğal öğretisi oldu (Brzezinski, 2004: 178). Küreselleşme uluslararası arenaya üç yeni aktörü takdim etmektedir: küresel sermaye pazarları, uluslararası organizasyonlar ve küresel sivil toplum (Drezner, 2004: 271-272). Devletin sınırları bu arenada küreselleşmenin yaptığı bütünleşmeyi yavaşlatan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme ile uluslararası ve ulusüstü yapıların gelişmesi, ulusal egemenliğin aşınmasına yol açmakta, ulusal çıkarları sağlamaya yönelik güç politikalarının uygulanmasını güçleştirmektedir. Ekonomi ulusal gücün lokomotifi olarak ortaya çıkarken uluslararası ekonomik aktörlerin (çokuluslu şirketler, IMF, Dünya Bankası vb.) ulusal ekonominin gelişmesindeki belirleyici rolü, ekonomik güvenliği ulusal güvenliğin en önemli güvenlik parametresi haline getirmektedir. 30 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Modernizm, insanı merkeze koyan ve Rönesans, reform, aydınlanma süreçleriyle el ele giden bir süreçtir. Modernizm; aklın, aydınlanmanın, modern bilimin ve Batı’nın bir ürünüdür. Modernist kuram ABD’nin Realist uluslararası ilişkiler anlayışındaki etkinliğini korumaktadır (Bostanoğlu, 1999:123). Modernizmin pratikteki işlevi; dünya arenasında rol almak isteyen küçük ve güçsüz devletler için anahtar parametrelerin çoğunun dışarıdan belirlenmesine imkan veren bir kuramsal çatı teşkil etmektir. Politik gelişmenin önerdiği sosyal düzenin oluşturulması ABD müdahale anlayışını geliştiren; devlet-yapma (state-building), ülke-inşası/ulus-yapıcılık (nationbuilding), kurum-yapma, bürokrasi-yapma gibi rollerin doğmasına yol açtı (Kesselman, 973: 139-154). Post-modern düşünce devlet-merkezci modeli sorgulayarak toplumu birçok güç ağının kesişmesi olarak görür (Keyman, 2000: 101). Sivil toplum yapısı içerisinde devlet bağımlı değişken olarak kabul edilir. Post-modernizm, devlet dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki rollerine ağırlık atfederek, egemen devletin alanını sınırlamaktadır. Post-modern sistem dengeye dayalı değildir. Anlaşmazlıkları sona erdirme yolu olarak güç reddedilmiştir. Azınlık anlaşmazlıkları ortak kurallar ya da mahkeme kararıyla çözüme bağlanacaktır. Post-modernler, ulus-devletin iç egemenliğini “yönetişim” kavramı ile aşmaya çalışmaktadır. Yönetişim yapısı üç eşit ortaktan oluşmaktadır (Gaudin, 1998: 47-55): devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütleri. Ulus-devlet artık “yöneten” bir güç olarak değil, yönetişim biçimlerinin önerildiği, meşrulaştırıldığı ve kontrol edildiği bir konumda görülmektedir (Hirst, Thompson, 2000: 225). 2. 21. YÜZYILDA GÜVENLİK VE GÜÇ İLİŞKİLERİ Bugüne kadar geliştirilen uluslararası ilişkiler kuramları genel olarak, uluslararası politikayı üç anahtar kavram ile açıklamaya çalışmıştır: güç, yapı ve hegemonya. Bugünkü uluslararası düzeni anlama ve güç ilişkilerini analiz 31 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi etmede, hegemonya kavramı bize önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu katkıda gücü sadece zorlamaya değil, ‘rızaya da dayalı olduğunu ortaya koyan Gramsci’nin payı büyüktür. Gramsci’ye göre hegemonya uluslararası sistemdeki en kuvvetli devletin veya belirli bir bölgedeki hâkim devletin konumunu tanımlıyordu (Barrett, 1997: 239). Gramsci’nin çalışmasını takip eden Kanadalı bilim adamı Robert W.Cox, Gramscian anlayışı diğer uluslararası ilişkiler teorilerinin eleştirilmesinde kullandı. Cox’a göre realizm ve neo-realizm gibi teoriler –bilinçli ya da bilinçsiz olarak zengin batının hâkim devletlerinin ve elit tabakasının çıkarlarına hizmet eden statükoyu koruması için hazırlanmıştı (Cox, 1981: 126-155). Bu tür teoriler uluslararası düzeni doğal ve değişmez yapmak amacına yönelikti. Hegemonya hâkim devletin moral, politik ve kültürel değerlerinin topluma ve alt gruplara yayılmasına imkân veriyordu. Bütün bunlar ise sivil toplum kurumları ile olmaktaydı. Sivil toplum, devletten kısmen otonom olan kurumlar ve pratiklerin ağını oluşturmaktaydı. Hegemonya, hedef aldığı toplumlara uygulamak için sosyal ve politik sistemler üretmekteydi. Cox’a göre tarihsel olarak iki hegemon gücün (ABD ve İngiltere) temel olarak kullandığı düşünce “serbest ticaret” idi. Serbest ticaret ise hegemona diğer çevrelere ve pazarlara nüfuz etmek için gerekli yolu açacaktı. ABD, bu anlayış çerçevesinde neoliberalizm ile hegemonya üretmekteydi. Keohane’ye göre hegemonya siyasi bir üst yapıya sahip olmaksızın çeşitli mekanizmalarla ilişkileri yönlendirirken, emperyalizm de imparatorluklar siyasi bir üst yapı ile egemenlik kurmakta idi (Keahone, 1991: 435-439). Ancak imparatorlukta sürekli bir genişleme ve yeni alanları imparatorluğun egemenlik alanına dahil etme yaklaşımı vardır. Duncan Snidal ise; ikna ile uygulanan hegemonya, lütufkar; ancak zorla uygulanan hegemonya ve zora dayalı sömürgeci hegemonya olmak üzere hegemonyayı üçe ayırmaktadır (Sindal, 1986: 579-614). 32 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Hegemonya ve hakimiyet (dominance) arasındaki fark Machiavelli, Gramsci ve Nye gibi pek çok düşünür tarafından tartışılmış bir konudur. Machiavelli, Gramsci ve Nye’e göre büyük bir güç hakimiyete, zorlamaya ve sert güce dayanmaz. Machiavelli’ye göre büyük güce itaatin nedeni saygı olmalıdır (Wright, 2004). Gramsci ise büyük gücün, gönüllülüğe ve düşünmeksizin işbirliğine ittiğini söylemektedir (Cox, 1993: 49-66). Nye’e göre ise hakim güç iş birliği ikna ederek hegemonik güç olur. Bu ikna düzeyi ise yumuşak güçle çıkarları ortak imiş gibi göstererek sağlanır. Ancak hegemonik istikrar teorisine göre büyük güçler, kendi pozisyonlarını sürekli müsaade almaksızın tek taraflılık ve sert güçle sağlarlar. Frankfurt Okulu olarak adlandırılan bilim adamları tarafından geliştirilen Eleştirel Kuram’a göre gücün üç boyutu vardı (Gill, Law, 1988: 73-74); (1). Açıkça, bir diğer devletin davranışını istenen yönde etkilemek için uygulanan aktif “üzerinde güç”, boyutlardan birisidir. (2) İkinci boyut, güçlü tarafın gündemleri belirlediği, göze açıkça çarpmadan uygulanan; daha edilgen ve fakat örgütleyici bir yönü olan “gizli (covert) güç”tür. Gizli güç, belli siyasal sınırlarını çizerek, bazı konuları gündem dışı bırakmak yolu ile uygulanır. (3) Üçüncü boyut, “yapısal güç”tür; maddi ve normatif yönleri ile belirli özendirme ve sınırlandırma sistemleri oluşturarak, tarafların ilişkilerini yapısal güç koşullandırır. Hegemonya, uluslararası sistemin kuralları ve normlarını kendi motivasyon ve isteklerine göre değiştirme yeteneğine ve gücüne sahip olma konumudur (Volgy vd., 2005: 1-2). Eğer global olayları bir yol haritasına göre etkileme gücünüz yoksa bu tehlikeli bir illüzyon olacaktır. Hegemon gücün özellikleri ile ilgili bazı genel belirlemeler yapılmıştır; para biriminin uluslararası alanda geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara liderlik etmesi, nükleer silahlara sahip olması, diğer ülkeler üzerinde ikna gücünün olması, kültürel olarak kendi yaşam biçimini ve değerlerini tüm dünyaya yayarak konumunu meşrulaştırması gibi 33 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi (Uzgel, 2003: 31)… Brezinski’ye göre para, üretim kapasitesi ve askeri güç, hegemonyanın üç sacayağıdır (Brzezinski, 2004: 87). Susan Strange, Amerikan hegemonik gücünü, uluslararası politik ekonomideki güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan yapısal gücünün sağladığını ifade etmektedir (Strange, 1987: 565). Yumuşak güç kavramını ortaya atan Joseph S. Nye ise 21. yüzyılda hegemonyanın güç kaynaklarını şu şekilde sıralamaktadır (Nye, 2003: 30): (1) Teknolojik liderlik, (2) Askeri ve ekonomik büyüklük, (3) Yumuşak güç, (4) Uluslar üstü iletişim ağının düğüm noktalarını kontrol etmek. Nye’e göre bilgi çağında yumuşak güce sahip olacak ülkeler aşağıdaki hususları sağlamış olmalılar (Nye, 2003: 30): (1) Küresel normlara (liberalizm, çoğulculuk, otonomi) hakim olmaya yakın kültür ve fikirler. (2) Etki ve gündem oluşturacak küresel iletişim kanalları. (3) Ülke içi ve uluslararası performansı ile küresel saygınlık uyandırmak. 3. SOĞUK SAVAŞ SONRASI GÜVENLİK ORTAMI VE GÜÇ DENGESİ 21. yüzyıla girerken dünya politikalarındaki hızlı değişmeler, bugüne kadar yerleşmiş dengeleri alt üst etti. Sınırların değiştiği, düzenleyici ve denetleyici güçlerin belirsizleştiği, çeşitli grupların geleneksel ulus-devlet yapısını zorladığı, bölgesel istikrarsızlık ve çatışmaların hakim olduğu bir güvenlik ortamı meydana geldi. Güvenlik alanında sivil ve askeri faaliyetlerin kapsam alanı genişlemeye devam ederken siyasi, ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmelerin güvenlik stratejilerine katkıları önem kazandı. 21. yüzyıl dünyasında devlet dışı aktörler güvenlik ortamını daha da kaotik ve bulanık hale getirirken, bu tür aktörlerin yarattığı güvenlik sorunları ile başa çıkmak için bölgesel ve küresel düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Soğuk Savaş sonrası ulusal gücün kapsamı daha karmaşık ve bu gücün diğer ülkelere tatbiki daha zor hale gelmiştir. Karşılıklı bağımlılığın manipüle 34 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz edilmesi gibi gücün yumuşak şekillerinin kullanılması daha önemli hale gelmiştir. Ülkenin uzun dönemli ekonomik güçlülüğü, ulusal gücün sert ve yumuşak şekillerinin kullanımı için temel teşkil etmektedir (Nye, 1991: 3654). Ulus-devlete duyulan gereksinime karşın, küreselleşme ile birlikte yaşanan değişim, ulus-devleti hedef almakta ve onun amacını, niteliğini, kapsamını, sınırlarını yeniden belirlemektedir. Ulus-devlet, ulusal ekonomi üzerindeki müdahalesini en üst düzeye çıkarmak, denetimi dışındaki gelişmeleri yakından izleyerek etkilerinden korumak için önlemler almak zorunda kalacaktır. Ancak, 21. yüzyıl, kendinden önceki dönemde de olduğu gibi, uluslararası arenada ulus-devletlerin değişmez aktör olarak kalacakları bir süreci içinde barındırmaya devam edecektir. Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi Soğuk Savaş Bugün * Devlet merkezli uluslararası düzen * Küreselleşme / ulusaşan aktörler * İki kutupluluk * Güç: askeri, ekonomik ve ulusaşan * Ulusal güvenlik endeksli * Çıkar endeksli * Ulusal savunma * Güvenliğin geniş boyutu * Tehlikeyi caydırmak ve savunmak * Çatışma kapsamının genişlemesi * Çatışma kaynakları belirgin * Çoğu çatışma kaynakları belirsiz Kaynak: Peter R. FABER: NATO’s Military Transfomation Past, Present, Future, NATO Defence College Occasional Paper: After İstanbul, (Rome, 2004), 33. Buzan’a göre ise Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında üç teorik perspektif öne çıkmaktadır: neo-realist, küreselci ve bölgeselci (Buzan, Waever, 2003: 13). Neo-realist yaklaşım, realizmin önerdiği gibi hala devlet merkezlidir ve uluslararası düzende güç dağılımı, yani güç dengesinin tek kutuplu ile çok kutuplu olmak arasında sıkıştığını öngörmektedir. Küreselci yaklaşım ise neorealizmin anti tezi olarak kültürel, ulusaşan ve uluslararası politik ekonomi yaklaşımlarını da birleştirerek devlet dışı aktörlerin (şirketler, NGO’lar, hükümetlerarası ve sivil toplum kuruluşları) küresel sistemdeki yapısal rolüne odaklanmakta, bu aktörlerin sermaye-teknoloji-bilgi ve örgütleri kontrol 35 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi ettiğini, devletin bu global ağın bir oyuncusu olduğunu ifade etmektedir. Bölgeselci yaklaşım ise iki kutupluluğun kalkması ile dikkatlerin küresel konulardan çok bölgesel konulara yöneldiğini, süper güç karşısındaki zayıf güçlerin kendi iç sorunları ve yakın çevrelerine öncelik vermelerinin, bölgeselci yaklaşımları artırdığını savunmaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin yeniden yapılanma süreci devam etmektedir. Gidiş, çok kutupluluğa doğrudur ve uluslararası ortam gittikçe daha kaotik bir hal almaktadır. Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir: (1) Denetleyici ve düzenleyici güçler etkisiz ve yetersizdir. (2) Küresel ısınma gibi çevre sorunları gittikçe felakete yakın konular ile gündeme gelirken; su, petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklar birer siyasi ve güvenlik sorununa dönüşmektedir. (3) Süper ve büyük güç olmanın kaderi enerji kaynaklarının kontrolü üzerinde devam eden mücadelelerin sonucu ile şekillenecektir. (4) Etnik ve kültürel konular, demokrasi, insan hakları, terör gibi konular gittikçe daha fazla istismar edilmektedir. (5) Küreselleşme ülkeler ve bölgeler arasında dengesizliği beslemektedir. 11 Eylül 2001 saldırıları güvenlik ve güç politikaları tarihi için önemli bir dönemeç oldu. Terör, asimetrik güç dengesi içerisinde bir yandan zayıf olanın güç kullanma yöntemi olarak ortaya çıkarken Amerikan dış politikasını tekrar askerileştirdi. Bu dönem Rusya’nın batıya yönelişini hızlandırdı ve diğer yandan Amerika ile Avrupa arasındaki çatlakları artırdı. George W.Bush, ABD dış politikası için yeni bir kavram tanımladı: terörizmle savaş sırasında küresel hegemonya (Ikenberry 2001: 21). 2002 yılında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından açıklanan güvenlik politikası; hem Amerika’nın diğer bir rakip güç üzerindeki askeri üstünlüğünü sürdürmekteki kararlığını hem de askeri faaliyetlerle tehditleri ortadan kaldırma konusundaki özel hak iddiasını ifade etmekteydi. 36 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 4. GÜÇ VE ULUSAL GÜCÜN EVRİMİ Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını sağlamaya yönelik etkidir (Tezkan, 2005: 137). Bir devletin uluslararası ilişkilerde uyguladığı politikanın yegane vasıtası güçtür. Bu vasıtaya sahip olmak devletin amaçlarından biridir. Siyasetin bir vasıtası olarak kullanılmayan veya kullanılma becerisi gösterilmeyen yeteneğin güç olma niteliği yoktur. Kısaca, güç ancak kullanılabilirse güçtür. Ulusal güç, ulusal güvenlik politikalarının ve uygulamalarının ana kaynağıdır (Bayat, 1982: VII). Ulusal güç bir milletin ulusal hedeflerine ulaşma yolunda ulusal çıkarlarını sağlamak maksadıyla sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, coğrafi, demografik, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve ekonomik kapasitelerinin bir araya gelmesi ile oluşan genel yetenektir (Tezkan, 2005: 148). Bir ulusdevlet ancak güç politikası uygularsa, güç kullanmaya istekli olur ve bu uğurda kayıp vermeye razı olursa, küçük düşürülmeyi reddederse ve saygı uyandırırsa büyük bir güç olur (De Rivero, 2003: 34-35). Ulusal güç unsurlarının sınıflandırılması ile pek çok görüş olmakla birlikte doğal (coğrafya, nüfus, doğal kaynaklar) ve sosyal (ekonomik, askeri, politik, psiko-sosyal, bilgi) etmenler olarak iki başlıkta gruplandırabiliriz (Jablonsky, 2006: 130-137). Ulusal gücün tüm unsurlarının birbirleri ile ilişkili olması nedeni ile gruplandırılması kadar ölçülmesi de oldukça zordur. Unsurların her birinin olduğu kadar, bunların birbirine olan etkileri de analiz edilmelidir. Bununla beraber bazı değerler hem dinamik hem de görecelidir. Bu nedenle yapılan değerlendirmeler kısa sürede güncelliğini yitirir. Maharet, bilimsel verilerden çok sezgisel öngörülerin öne çıktığı bir ustalık gerektirir. Bununla beraber ulusal gücün hesaplanmasında pek çok formül arayışı da olmuştur. Bu tür formüller genellikle bir savaşı göze almada ilgili ülkenin tahmin edilen ulusal gücünü ortaya koyma amacına yöneliktir. 37 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi Bu formüllerden biri tahmin edilen ulusal gücü (Pp) şu şekilde formüle etmektedir (Cline, 1980: 13): Pp = (C + E + M) X (S + W) Bu formül içinde; C = Kitle; Nüfus ve Toprak E = Ekonomik Yetenek M = Askeri Yetenek S = Stratejik Maksat W = Ulusal Stratejiyi Uygulama Azmi Bu formül içinde, daha elle tutulur olan (C,E,M) sayılabilir değerlere sahip olmakla beraber gene de sübjektif değerlendirme dereceleri ile ortaya çıkmaktadır. Örneğin, toprağın büyük bir bölümü işlevsiz olabilir ya da nüfusun eğitimsiz ve niteliksiz oranı bu derecelendirmeye nasıl yansıyacaktır? Ya da sizin, askeri unsurda bulunan bilimsel ve teknolojik üstünlüğünüz karşı tarafın liderlik ve moral üstünlüğü karşısında değerini yitirebilir. Bununla beraber ulusal gücün hesaplanmasında manalı olan unsurların tek tek toplanmasından ziyade, bunların ortaya koyacağı ürün ya da sonuçtur. ABD’nin Vietnam’daki C, E ve M üstünlüğünün karşı tarafın ölçülemez değerleri olan S ve W karşısında etkisiz kaldığı unutulmamalıdır (Jablonsky, 2006: 138). Ulusal güvenlik politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ile ülkenin sahip olduğu ulusal güç ve bu gücü etkin olarak kullanma kabiliyeti arasında doğrudan bir ilişki vardır (Sarkesian, 1995: 25). Ulusal gücün sürekli geliştirilmesi, devleti yönetenler ile birlikte, öncelikle topluma düşen toplumun bilinçlendirilmesine yönelik bir yükümlülüktür. Ülkelerin güç politikalarının yavaş yavaş yok olması, en güçlü temsilcilerinin de dâhil olduğu ulus-devlet sisteminin değişmekte olduğunun önemli ve açık bir kanıtıdır. Ulus-devletin gerileyişinin bir temel faktörü de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini 38 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz almaya çalışan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. Bu çalışmada gücün; askeri, ekonomik ve yumuşak şekli üzerindeki güncel tartışmalara odaklanılacaktır. Sert Güç Yakın zamana kadar, bir ülkenin ulusal gücü denilince akla sadece Silahlı Kuvvetler gelirdi. Bugün de ülke güvenliğinin temel dayanağı Silahlı Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler varlığı ile barış döneminde ülkenin güvenliği ve daha geniş kapsamda çıkarlarını korumak için rakip ülkeler üzerinde caydırıcılık sağlar. Gerektiğinde sınırlı savaştan topyekun savaşa kadar bir seri askeri operasyon içerisinde belirlenen hedefleri ele geçirmek veya yok etmek üzere kullanılarak rakip ülkeye boyun eğdirilir. Bu yüzden barıştan itibaren güçlü ve kullanılmaya hazır bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmak bütün ülke yöneticilerinin öncelikli görevidir. Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından Dünyadaki Silahlı Kuvvetler Sıra Devlet Personel Sayısı 1. Çin 2.81 Milyon 2. Rusya 1.52 Milyon 3. ABD 1.37 Milyon 4. Hindistan 1.3 Milyon 5. Güney Kore 680 Bin 6. Pakistan 610 Bin 7. Türkiye 610 Bin 8. İran 510 Bin 9. Vietnam 480 Bin 10. Mısır 450 Bin Kaynak: ISSS: The Military Balance (2001), International Institute for Strategic Studies, Oxford University Press, (Oxford, 2001). Bir devletin, ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde kuvvete başvurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman etkili olur. Tabii, bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi idareye sahip olması gerekmektedir (Öymen, 2003: 165). Savunma gücünün barış zamanında en etkili biçimde kullanılması için diplomasi ile silahlı 39 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi kuvvetlerin çok yakın bir uyum ve iş birliği içinde olmaları gereklidir. Askeri gücün dış politikada etkin bir unsur olabilmesi, büyük ölçüde silahlı kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır. Dünya politikasında önemli bir rol oynamak isteyen ülkeler, daima güçlü ordulara sahip olmaya önem vermiştir. Tablo 2’de ülkelerin silahlı kuvvetlerin büyüklük sıralaması, asker sayısına dayalı olarak verilmiştir. Ancak yaklaşık son onbeş yıldır yapılan uluslararası güvenlik müdahaleleri ve çokuluslu harekat örnekleri silahlı kuvvetlerin üstünlüğü ile ilgili önemli dersler ortaya çıkarmıştır. Bir ülkenin askeri gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz: (1) Nükleer silahlara sahip olma. (2) Dış ülkelerde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı varlıklar vb.), stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. (3) Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri. (4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan, çevik ve etkili (isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra kabiliyetleri. (5) Küresel ve bölgesel coğrafyalarda süratli, zamanında ve emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini sağlayacak kabiliyetler. Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler S.No. Devlet Silah Sayısı 1. ABD 10.640 2. Rusya 8.600 3. Çin 400 4. Fransa 350 5. İngiltere 200 6. İsrail 100 7. Hindistan 30 8. Pakistan 24 9. Kuzey Kore ? 10. İran ? Kaynak: NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council, www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp (12 Sep., 2003). 40 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Silahlı Kuvvetler dışında da askeri işlevleri olan zorlayıcı güç unsurları da bulunmaktadır. Bunların başında, özellikle Irak Savaşı ile gündeme çok daha fazla oturan özel askeri şirketler gelmektedir. Paralı askerlerden farklı olarak, özel askeri şirketler yasal bir yapıya sahiptirler (Yeoman vd., 2004: 30). Dünyada 90’a yakın özel askeri şirket bulunmakta ve bunlar 110 ülkede faaliyet göstermektedir (ICIJ, 2007). Özel askeri şirketler, devletlerin özel jandarmalığından, örtülü operasyonlarına, bir devletin başka topraklardaki faaliyetlerine, ticari şirketlerin çıkarlarının muhafızlığından mafya ve terör örgütleriyle dirsek temasına kadar, geniş bir yelpazede faaliyette bulunmaktadırlar (Talu, 2001). Yumuşak Güç Kavramın yaratıcısı Joseph S. Nye’e göre yumuşak güç, zorlama veya paradan ziyade cazibenizle istediğinizi sağlama kabiliyetidir. İstediğinizi başkaları da istediği zaman, başkalarını kendi istikametinize sokmak için havuç ve sopalara harcama yapma ihtiyacı duymazsınız. Nye’e göre; sert güç, ülkenin askeri ve ekonomik gücünden kaynaklanan zorlama kabiliyetidir. Yumuşak güç, bir ülkenin kültürü ve politik fikirlerinin çekiciliğinden gelir. Eğer diğer ülkeler sizin politikalarınızı meşru görüyorsa yumuşak gücünüz fazladır (Nye, 2004: 256). Çünkü yumuşak güç, siyasi gündemi, diğer insanların önceliklerini şekillendirecek biçimde belirleme kabiliyetine dayanır. Bir ülke, kendi amaçlarının ve değerlerinin başka ülkeler tarafından benimsenmesini sağlayabilirse askeri güç ve ekonomik gücünün ağırlıkta olduğu sert gücünü (hard power) daha az kullanmak zorunda kalır. Nye’in yumuşak ve sert güç şeklindeki sınıflandırması, bazı bilim adamlarınca geçerli bulunmamaktadır. Bu kapsamdaki bir görüşe göre yumuşak güç tanımlaması, gelişen demokrasilerin bulunduğu, eğitim ve yeni bilgi teknolojilerinin girişine müsait, küresel haberlere ve medyaya açık ülkeler için geçerli olabilir. Ayrıca, gücü bu derece kesin sınıflandırmak coğrafya, bilim ve teknoloji, insan gücü gibi diğer 41 güç kaynaklarının yeterince Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi değerlendirilmemesi gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer yandan yumuşak güç gereğinde ekonomik ve askeri kapsamda da olabilir. Silahlı Kuvvetleri tek başına sert güç olarak görmek de mümkün değildir. Örneğin, insani yardım amaçlı olarak askeri güç kullanımı bu tür amaca hizmet edebilir (Noya, 2005: 16). Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri Güç Çeşitleri Askeri güç Davranışlar Temel Araçlar * Zorlama * Tehdit Hükümet Politikaları * Zorlayıcı Diplomasi * Caydırma * Kuvvet * Savaş * İttifak * Koruma Ekonomik Güç Yumuşak Güç * Teşvik * Para Verme * Yardım * Zorlama * Yatırım * Rüşvet *Hayranlık * Değerler, Kültür *Kamu Diplomasisi Uyandırma * Politikalar *İki Taraflı ve Çok * Gündem Yaratma * Kurumlar Taraflı Diplomasi Kaynak: Joseph S. NYE: Yumuşak Güç, Çev.: Ri. Aydın, Elips Kitapları, (İstanbul, Ekim 2005), 37. Pek çok düşünürün kabul ettiği gibi yumuşak ve sert güç arasında kollanması gereken optimal bir denge vardır. Sert gücün şu anda ABD'nin yaptığı gibi aşırı kullanılması, yumuşak gücün kullanılma şansını da yok edebilir. Diğer bir deyişle yüksek askeri güç sizi, kaba kuvvet kullanmaya sevk ettiği ölçüde, gerçek toplumsal imkanları seferber etmek zorlaşmaktadır. Sert ve yumuşak gücü birleştirme becerisi 'akıllı güç'tür (Nye, 2006: 2). Günümüz dünyası karşılıklı konuşmayı ve ‘ikna’yı gündeme bir zorunluluk olarak getirmektedir. Baskı ve zor kullanarak alınan neticelerin kalıcı olma şansı olmadığı gibi, aynı şiddetle geri tepen siyasetleri meşrulaştırmaktadır. Dahası, herhangi bir alanda baskı ve zor kullanan bir devletin, diğer alanlarda 'yumuşak' davranmasının da pek inandırıcılığı kalmamaktadır. 42 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Ekonomik Güç Ekonomik güç, bir ülkenin refahı, mutluluğu, güvenliği ve gelişmesi için kullanılan bütün kaynakların toplam kapasitesi ve bu maksatlar için ürettiği değerlerin meydana getirdiği toplam hasıla olarak tanımlanmaktadır (Tezkan, 2005: 181). Bir ülkenin ekonomik gücünün ölçülmesinde; sahip doğal kaynaklar, ekonomik düzeni genel yapısı, sektörlerin (tarım, sanayi) dağılımı ve kapasitesi, iş gücü, dışarıdan hammaddelere olan bağımlılığı, kendi kendine yeterliliği, parasının değeri, uluslararası ekonomik ve finans örgütleri ile ilişkisi, kredi notu, şirketleri, uluslararası tanınmış markaları, Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH), teknolojik kapasitesi, ulaştırma ver haberleşme ağı gibi faktörler göz önüne alınabilir. Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001) Ülke % Çin 7.0 Hindistan 0.8 Japonya 5.8 Rusya 1.3 ABD 15.1 Fransa 5.0 Almanya 8.4 İngiltere 4.8 Avrupa Birliği 35.4 Kaynak: International Monetary Fund: Direction of Trade Statistics Yearbook 2002, (Washington D.C.). Küresel ekonomiye, dünya ticaretindeki payı yönünden bakıldığında (Tablo 5) hegemon gücün ABD’de olduğu görülmektedir. ABD ekonomisinin ancak %25’i ticaretten etkilenir ve bunun çok azı Avrupa ülkeleri ile yapılmaktadır. Tablo 6’da yer alan ülkelerin tek başlarına ekonomi büyüklükleri dikkate alındığında, bu ülkelerin biri hariç (İngiltere), diğerlerinin hepsi tek başlarına ABD’nin küresel yönlendirme gücüne karşıdır. Ancak, ne tek başlarına ne de oluşturmakta oldukları kıt’asal, bölgesel, birleşik veya sınırlı jeopolitik güç 43 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi merkezleri (Denk, 2000: 23-24) aracılığıyla tek küresel güç merkezi olan ABD’ye karşı koyabilmektedirler. Çünkü küresel güç olmak, sadece ekonomik güç ile dünya piyasasını belirlemek şeklinde ortaya çıkmamakta, ekonomik gücün güvenliğini sağlamak veya yeni ekonomik pazarları kontrol altına almak ve gerektiğinde ele geçirmek üzere hazır, kullanılabilir bir askeri güce sahip olmakla mümkün olabilmektedir. Tablo 6: Dünyanın İlk Onları Toprak Nüfus Askeri GSMH Büyüklüğü Güç Enerji (Sayısal) Rusya Çin ABD Çin B.A.E. Çin Hindistan Çin ABD Kuveyt Kanada ABD Japonya Rusya ABD ABD Endonezya Almanya Hindistan Kanada Brezilya Brezilya Hindistan Kuzey Kore Singapur Avustralya Rusya Fransa Hindistan Pakistan İngiltere Güney Kore Finlandiya Arjantin Japonya İtalya Pakistan Norveç Kazakistan Bangladeş Brezilya Vietnam Tobago Cezayir Nijerya Meksika Fransa Avustralya Türkiye İsveç Kaynak: Harp Akademileri Komutanlığı: Geçmişte ve 21. Yüzyılda Savaşlar, Stratejiler, Harp Akademileri Basımevi, (İstanbul, 2002), 336. Günümüzün dünyasında, ulusal gücün en önemli belirleyicisi ekonomidir (Ulagay, 2006). Ancak, tutarlı bir ulusal strateji çizip insan kaynaklarını geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler, ulusal gücünü büyük ya da küresel güç olmaya yakın bir kategoriye terfi ettirme şansını elde edebilir. Bunu sağlamanın önemli önkoşulu ise dünya sahnesinde dışlayıcı ve saldırgan bir ülke olarak değil, bütünleştirici ve uzlaştırıcı bir ülke olarak görünebilmek; iyi yetişmiş insanı, teknolojiyi ve sermayeyi ülkeye çekebilmek. Bunların ötesinde, ülkenin büyüklüğü ve nüfus potansiyeli de dikkate alınması gereken faktörlerdir. 44 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 5. GLOBAL GÜÇ DENGESİ Güç dengesi, ya ağır tarafı hafifleterek ya da hafif tarafa ağırlık kazandırarak uygulanır. Tarihin çeşitli dönemlerinde ya tek bir hegemon güç olmuş ve o dönem, bu gücün etrafındaki gelişmelere göre biçimlenmiş ya da birden fazla birbirine benzer güç merkezi olmuş ve bunlar arasındaki çekişme ve rekabet tarihsel olayların belirlenmesinde etkin olmuştur. Hegemon güç kendisinden daha etkin bir güç istemediği için, diğer hegemon güç adaylarını ortadan kaldırana kadar bölme ve parçalama sürecine itmiştir. Ancak tarih boyunca yeni ortaya çıkan güç merkezleri, hızla gelişmiş eski hegemon gücün üstünlüğüne son vererek kendilerinin merkezinde olduğu yeni bir dünya düzeni kurmuşlardır. Tablo 7: 19’ ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi Dönem 19. yüzyıl I. Dünya Sonrası Soğuk Savaş Savaşı Süpergüç Büyük Güç İngiltere (H), Fransa, Rusya Japonya, Almanya, ABD İngiltere (H), ABD, Sovyetler Birliği ABD (H), Sovyetler Birliği Japonya, Almanya, Fransa Japonya, Almanya, Çin Çin, Japonya, Rusya, AB (Alm.İng.-Fr.) Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Çetin ÖNGÜN (Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım, 2007) ve Barry BUZAN, Ole WAEVER (Regions and Powers, The Structure of International Security, 2003) faydalanılmıştır. Soğuk Savaş Sonrası ABD (H) Uluslararası güç dengesi sıralaması 1900’de sırasıyla, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve ABD şeklindeydi. 1945’de liderlik ABD ve Rusya (SSCB)’ya kaydı. II. Dünya Savaşı sonunda İngiltere hegemonyayı ABD’ye devretmiştir. Bu yıllarda Japonya, Çin ve İngiltere çok geride kaldı. Soğuk Savaş’ın 2 + 3 (ABD – Sovyetler Birliği + Çin – Japonya - Almanya) dengesinin yerini son 15 yıldır Rusya’nın bir alt kademeye düşmesi ile 1 + 4 (ABD + Rusya – AB – Japonya – Rusya) almıştır (Buzan, Waever, 2003: 3). 2000’li yıllarda ABD tek başına tepededir; Çin, Almanya, Japonya ve Rusya onu izlemektedir (Brzezinski, 2004: 279). 45 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi Soğuk Savaş sonrası sistemin tanımını yapmaya çalışan Charles Krauthammer, yeni sistemin “tek kutuplu (unipolar)” bir hegemonya olduğunu söylemişti (Krauthammer, 1992: 195-206). Bu düzende, hegemonyanın en üst düzeydeki gücü ve lideri doğal olarak ABD idi. Amerikan Stratejik Araştırmalar Enstitüsünün yaptığı başka bir güç dengesi tanımı “asimetrik güç dengesi”ni ortaya koydu (INSS, 1997: i-xi). Buna göre ABD, tek süper güç olarak yeni düzende güç prizmasının en üstünde yerini alırken, onu “büyük güçler (major powers)” olarak adlandırılan Rusya Federasyonu, Çin, Japonya ve AB izlemekteydi. Büyük güçlerin altında ise bölgesel güç olma yarışında olan Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler başka bir kategoriyi oluşturmaktaydı. Bu yüzyıl boyunca, uluslararası güç ilişkilerinin nasıl gelişeceği ve güç dengelerinin nasıl bir yörüngeye oturacağı daha çok aktör düzeyinde çalışmalara konu olmaktadır. Bu kapsamda: ABD ve AB’nin geleceği, Çin’in ABD’ye ne oranda rakip olabileceği, Rusya Federasyonu’nun gittikçe çok kutuplu bir hal alan dünya düzeninde nasıl bir konum edineceği, Japonya’nın artan daha bağımsız güvenlik arayışları yanında Hindistan, Brezilya ya da İran gibi bölgesel güçlerin daha yukarıya ne kadar terfi edebilecekleri ile ilgili çalışmalara yer verilmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken, büyük güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye itmiştir. Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte iki kutuplu dünyadaki ideolojik ve stratejik temel tehditler ortadan kalkmıştır. 19. yüzyılın başlarında Almanya’nın, 20. yüzyılın başlarında ABD’nin dünya dengelerini etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21. yüzyılda da küresel güç olma yolunda ilerleyen ülkelerin, dünyanın jeopolitik dengelerini değiştireceği ve bunun potansiyel etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceği tahmin edilmektedir. 46 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 6. GÜÇ KATEGORİLERİ Güç kategorisinin belirlenmesinde Buzan’ın yukarıdan aşağıya; süper güç – büyük güç – bölgesel güç sıralaması bugün için geçerli bir yaklaşım sağlamaktadır. Buzan’a göre süper güç; sahip olduğu birinci sınıf askeri-politik kabiliyetler ve bunları destekleyen ekonomisi ile uluslararası güvenliğin aktif oyuncusu, her istediği bölgede tehdit, garantör, müttefik veya müdahaleci konumundadır. Bu yönünün dışında, uluslararası toplumu kendi yanına çekecek evrensel değerleri sahiplenmiştir. Büyük (great/major) güç ise bütün sektörlerde süper güç ile yarışacak kabiliyetlere sahip değildir ve global ile karşı karşıya gelme riski olduğunda, güç kullanımı ve isteklerinde orantılı olmak zorundadır. Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi (Yılmaz, 2007: 16-17) Bölgesel güçler ise kabiliyetleri ancak belirli bir bölge için etkili olan, küresel gelişmelerin pek çoğuna katılamayan güçlerdir. Bu güçlerin konumları ve ne istedikleri küresel hesaplamaların dışında tutulur. Örneğin, Soğuk Savaş 47 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi döneminin Vietnam, Kore ve Mısır’ı böyle bir konuma sahipti. Ancak, bölgesel güç olma konumunda olmayan ülkeler içinde sınırlı da olsa bölgesinde etkili olan ülkeler için ‘alt bölgesel güç’ diyebiliriz. Buzan, böyle bir kategoriye yer vermemekte ve bu ülkeleri bölge içi (domestic) ülkeler olarak adlandırmaktadır. Buzan, ayrıca bazı ülkeleri bir kaç bölgenin güçlerini ayırması nedeni ile tampon (buffer) ya da birkaç bölgeye ait olmakla birlikte, tecrit edici (insulator) olarak tanımlamakta ve Türkiye’yi bölgesel güç olmamakla beraber tecrit edici kategorisine koymaktadır (Buzan, Waever, 2003: 393-394). Güç dengesi piramidinin en üstünde, askeri-politik konular ile ilgili askeri gücü temsil eden tek bir kutup ve bu tabakada hegemon olan ABD bulunmaktadır. Ancak, Amerika hegemonyayı ekonomik boyutta, orta tabakadaki Avrupa ile paylaşmaktadır. Bölgesel güçlerin büyük güç ve hatta sınırlı küresel güç olma şansı vardır. Ulusaşan konuların yer aldığı en alt tabakada ise gücün dağılımında kaotik bir durum söz konusudur. Burada, gücünü kullanma kabiliyetini kaybetmiş güçsüz güçler şeklindeki devletler ve devlet dışı aktörlerin yer aldığı kaotik bir güvenlik ortamı söz konusudur. Öte yandan gücü kontrol altına alınmış (/güçsüz güç) devletler ve devlet dışlı aktörlerin bulunduğu kaotik ortamdaki El-Kaide ağı (en alttaki) ulusaşan tabakadaki oyunu kazanma kabiliyetini artırmaktadır (Nye, 2004: 263). 7. GÜÇ MERKEZLERİ VE GÜVENLİK BÖLGELERİ 21. yüzyılda güç merkezi veya egemenlik bölgesinde hegemonya olma şartları değişerek gelişmiş; parayı kontrol etmek, gündemi belirlemek, düğüm noktalarında askeri güç bulundurmak, cazibe merkezi olmak gibi stratejik ve politik etmenler gücün olmazsa olmazları içine girmişlerdir. Bu bağlamda güç merkezi olma şartlarını, her alanda diğerlerine göre fazlasıyla sağlayan, hatta diğerlerini kendine mecbur eden, muhtaç eden, bağımlı hale getiren aktör bölgesel hakimiyetini ilan edecek, bu şartları dünya çapında sağlayabilirse küresel bir güç merkezi haline gelecektir. 48 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Bazı kaynaklara göre güç merkezi olabilmek için, bir ülkenin aşağıdaki yedi genel kuralı sağlamış olması gerekmektedir (Denk, 1988: 24); (1) Ekonomik Alan (Yeteri kadar ekonomik kapasitesi olmak). (2) Teknolojik Alan (Enerji ve iletişim alanındaki gelişmelere hakim olmak). (3) Parasal Alan (Uluslararası alanda itibarı olan ve tasarruf edilebilir olarak değerlendirilen bir paraya sahip olmak.) (4) Askeri Alan (Nükleer silahlara ve deniz aşırı kullanılabilecek düzeyde 10 kadar Piyade Tümenine sahip olmak). (5) Coğrafi Alan (Hayati bir müttefiki, esas deniz ulaştırma yollarını, içilebilir su rezervlerini ve enerji kaynaklarını ülke sınırları dışında koruyabilecek pozisyona sahip olmak). (6) Kültürel Alan (Ulusal ya da dinsel boyutta, diğerlerinin menfaatleri ile işbirliği yapmaya müsait ve eserleri ile diğerlerini kendisine çeken evrensel bir kültüre sahip olmak). (7) Diplomatik Alan ( Emperyalist bir dış politikayı tasarlayan ve uygulamaya koyan, uyumlu ve yeteri kadar kuvvetli bir devlete sahip olmak.) Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri Güç merkezleri ile ilgili çeşitli kategorik (jeopolitik, ekonomik vb.) veya coğrafi (global, kıtasal vb.) sınıflandırmalar yapılmaktadır. Jeopolitik güç Şeklin hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı kitabında yer alan şekil ve açıklamalar esas alınmıştır. Buzan, Avrupa ve Karadeniz güvenlik bölgeleri içine dahil etmemekle birlikte; Türkiye, bu bölgelerin doğal ve merkez ülkesi olarak kabul edilmiştir 49 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi merkezleri; “Kendi coğrafyası içerisinde ve dışında sahip olduğu ve kontrolü altında bulundurduğu güç kaynaklarını, diğer ülkelere oranla geliştirerek bu kaynakları kendi lehine etkileyebilen devletler veya devletler topluluğu” (Levent, 1997: 2) olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda jeopolitik güç merkezleri aşağıdaki gibi tasnif edilmektedir (Denk, 1998: 24): (1) Küresel (ABD), (2) Kıtasal (Çin, Rusya Federasyonu), (3) Bölgesel (Hindistan, Brezilya, İran, Japonya), (4) Birleşik (NATO, Şangay İşbirliği Örgütü), (5) Sınırlı (Kanada, Meksika, Türkiye, İsrail, G.Kore). Ekonomik güç merkezleri arasında ise AB, NAFTA ve APEC’e yer verilmektedir. Güvenlik bölgeleri de kendi güç merkezlerine ve güç dengelerine, yani kutupluluk çeşidine sahip olabilirler. Güney Afrika, tek kutuplu; Güney Asya, iki kutuplu; Orta Doğu, Güney Amerika ve Güney Doğu Asya ise çok kutupludur. Güvenlik bölgeleri standart (birden çok bölgesel gücün bulunduğu) veya tek merkezli bölgeler olarak ikiye ayrılmaktadır. Buzan’ın güç dengelerine göre güvenlik bölgesi yapısı analizi, aşağıdaki tabloda verilmiştir. Bazen yapısız güvenlik bölgeleri de meydana gelebilir. Bunun nedeni bölgedeki güçlerin yetersiz kabiliyetleri ve diğer bölge dışı güçlerin isteksizliği olabileceği gibi, güçlü bir uluslararası düzenlemenin bölgedeki güçlerin işlevlerini engellemesi de olabilir. Mevcut aktörlerden ABD; sert, yumuşak ve askeri güç açısından en üst seviyededir. Ancak yapısı çatırdamaktadır. ABD gibi hegemon bir gücün uluslararası ilişkilerdeki etkisinin artması ve politikalarını uygulamasının daha az maliyetli olması, yumuşak gücünü sert gücü kadar etkili kullanabilme yeteneğine bağlıdır. Irak savaşı ve ardından yaşanan gelişmeler ABD'nin diğer ülkelerle kıyaslandığında çok ileri olan yumuşak gücünü özellikle Orta Doğu'da kullanamadığını ve üstelik kontrolsüz bir şekilde kullanılan sert gücünün, yumuşak gücüne zarar verdiğini göstermektedir. Oysa yumuşak gücün kaynakları olan kültür ve politik değerler açısından ABD büyük bir çekim gücüne sahiptir. ABD kendisini zorlayan takipçilerine rağmen 50 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz yapısındaki gerekli onarım ve geliştirmeleri yaparak yerini korumaya devam etmektedir. Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler Güvenlik Bölgesi Avrupa Alt Güvenlik Bölgeleri (1) AB Merkez (2) Baltık (3) Doğu Avrupa (4) Balkanlar Süpergüç/ Büyük Güçler * AB * ABD * Rusya Fed. Bölgesel Güçler * Ukrayna Muhtemel Trendler * ABD ile birlikte diğer bölgeleri yumuşak gücü ile şekillendirmekte. * Rusya’yı da yanına çekerek ABD’ye rakip olabilir. (1) Rusya * Rusya Fed. * İran * Çin-Rus-İran ittifakı BDT (2) Orta Asya * ABD - AB Japonya ile tüm Asya’yı (3) Kafkasya* Çin kontrol altına alabilir. Karadeniz * Kafkasya ve Ukrayna’yı ABD ve AB’ye kaptırabilir. (1) Kuzeydoğu * Çin * Avustralya * Çin’e karşı ABDDoğu Asya * ABD Japonya güç dengesi Asya (2) Güneydoğu * Japonya statükoyu korur. Asya * Devam eden dönüşüm dengeleri değiştirebilir. * Çin, * Hindistan * Çin önderliğinde süper Güney * ABD karışımlı bir bölge olabilir Asya * ABD-Hindistan dengeleyebilir (1) Magrep * ABD * İran * Batı tarafından Orta (2) Merkez * AB dönüştürülmekte. Doğu (3) Körfez ve * Çin-Rusya * Mısır, S. Arabistan, Doğu Irak, İran ve Türkiye’nin geleceği belirleyici olacaktır. (1) Güney * AB * Zayıf devlet yapıları Afrika Afrika * ABD bölgesel güç çıkması (2) Batı Afrika * Çin engeldir. (3) Afrika * Batı tarafından Boynuzu dönüştürülmekte ve sömürülmektedir. * ABD NAFTA ve Pan-American Kuzey FTAA’ya göre Amerika şekillenmesi beklenmektedir. (1) Güney Koni * ABD * Brezilya * Brezilya ve Arjantin Güney (2) Andean * Arjantin Mercosour’la güçlerini Amerika Ülkeleri artırabilir. * Andean ülkeleri uyuşturucu ve iç karışıklılarla meşgul olabilir. Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı kitabında yer alan açıklamalar esas alınmıştır. 51 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi Yükselen güçlerin ABD’nin rakibi olması henüz kesin değildir. Avrupa, Japonya ve belki de Rusya’nın, yaşlanan nüfuslarının etkilerine rağmen, güçlerinde herhangi bir değişim olmayacaktır. ABD’nin en yakın rakibi AB’dir, ancak AB’nin de bu yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut problemlerini, askeri ve siyasi alanlardaki eksikliklerini gidererek ABD’nin karşısına bir süper güç olarak çıkması pek mümkün gözükmemektedir. Avrupa’nın ABD’nin rakibi olabilecek bir siyasi güç için gerekli bütünlüğe ulaşması çok zaman alacaktır. Eski ana Avrupa güçleri İngiltere, Almanya ve Fransa; ABD ile aradaki güç boşluğunu kapatamayacak kadar zayıftırlar. Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri (Öngün, 2007: 133) 21. yüzyılda tek başına sıçrama yapma şansı olan ülkeler arasında dört ülkenin ismi öne çıkmaktadır. Bunlar dünya imalat sanayinin en büyük gücü olma yolunda ilerleyen Çin, yazılım alanında başlattığı atılımı, ekonomik büyümesiyle hızlandıran Hindistan ile atılım yapmaları halinde bu ülkelere katılma potansiyeli olan Rusya ve Brezilya’dır. Brezilya ve Rusya; Çin ve Hindistan gibi benzer politik etkiler yaratacak olmamalarına rağmen, ekonomik gelişimlerini sağlayacaklardır (NIC, 2004: 51). Brezilya, Güney 52 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz Afrika, Endonezya ve hatta Rusya’nın Çin ve Hindistan’ın yükselen rolünü destekleyecekleri öngörülmektedir. 8. 21. YÜZYILDA ULUSAL GÜCÜ BEKLEYEN TEHLİKELER Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken, büyük güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye itmiştir. 19. yüzyılın başlarında Almanya’nın, 20. yüzyılın başlarında ABD’nin dünya dengelerini etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21. yüzyılda da küresel güç olma yolunda ilerleyen ABD hegemonya kurgusunun jeopolitik dengeleri değiştireceği ve bunun potansiyel etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceği tahmin edilmektedir. Modernizm kökenli ABD hegemonya kurgusunun post-modern AB ile birlikte iş birliği gerçekte bu ülkelerin demokratikleşmesini veya ekonomik kalkınmasını değil, ulusal güçlerini tehdit etmektedir. Amerikan Hegemonya Kurgusu Dünya ABD tarafından temel kuralları belirlenen bir çeşit modern düzene doğru yavaş yavaş evrilmektedir. Hegemonik güçler, hiç bir zaman natılı ve modern olma yarışında hep geriden gelecek, ulusal gücü ve egemenliği önemli ölçüde erozyona uğramış, küreselleşme ve modern bilgi toplumu anlayışı içinde ekonomilerini ve bilgi sistemlerini dışarıya bağlamış, kısaca güç tatbik kabiliyeti olmayan her biri “güçsüz güç” olarak tanımlanabilecek ulusdevletlerden oluşan ikinci sınıf devletler topluluğu yaratmayı hedeflemektedir. Tarih boyunca, klasik güç politikası ‘böl ve yönet’ olagelmiştir. ABD hegemonyasının dayandığı güç politikası ‘dönüştür-böl-eklemle-yönet’ ve stratejisi ise çifte yapılı dünya olarak tanımlanan ‘ağ stratejisi’dir. Amerikan hegemonyası temel olarak iki yöntemle işlemektedir: yumuşak gücün kullanıldığı rejim restorasyonu (Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan’daki renkli devrimler ve diğer içten içe kurgulamalar) ve Irak örneğinde olduğu gibi sert gücün kullanıldığı ülke inşası (nation-building). Eğer hedef olarak seçilen 53 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi ülkeler siyasi, ekonomik ve kültürel olarak içine sızılmaya ve ağ örülmeye müsait ise yumuşak güç unsurları vasıtası ile ülkedeki rejimin batılı düzene uygun bir yönetime kavuşturulması için rejim restorasyonu metodu kullanılmaktadır. Şekil 4: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu (Yılmaz, 2007: 70) AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü Demokrasi, kalkınma ve kültürler arası diyalog kapsamındaki projeler kapsamında seçilen aktör, yöntem ve programlar ile hedef ülkenin sivil toplumuna nüfuz edilmekte ve ulusal aktörler kısa devre edilmektedir. NGOvakıf-enstitü-sivil toplum örgütü gibi kurumlar aracılığıyla, hedef ülkedeki iktidar ve kitlelerle doğrudan ilişkiye geçilerek ülkelerin iç düzenlerinde toplumla devlet arasına giren kurumsal ve bireysel bir ağ oluşturarak, devlet egemenliğine paralel bir egemenlik kurulmaktadır. Kurulan global hegemonya kurgusunun dört temel fonksiyonu bulunmaktadır (Yılmaz, 2006: 120): 54 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz a. Daha çok gözetleme, dinleme ve insan istihbaratına dayanan küresel bir istihbarat üretim ağı, b. Yönlendirilmiş medya, gündem oluşturan uluslararası kuruluşlar, dezenformasyon (katkılı bilgi) üreten düşünce kuruluşları, etki ajanları vb. unsurların yer aldığı global propaganda ve etki ağı, c. Ulus-yapma, rejimi restore etme gibi ülke senaryolarını destekleyen temin edilmiş; militer güç, kişi, demokrasi vakfı, çağdaş sivil toplum örgütü, kalkınma ajansı gibi örtülü istihbarat fonksiyonu olan operatif kurum, kaynak ve vasıtalar, d. Tüm bu örtülü yapı ve faaliyetlerin gizliliğini ve güvenliğini sağlayacak koruyucu güvenlik sistemleri. Yeni hegemonyanın ekonomik modeli olan “serbest piyasa ekonomisi” kendi siyasal düzenlemelerini de beraberinde getirmektedir. Bu değişimin merkezinde “devlet” olma anlayışında yaşanacak değişimler bulunmaktadır. Barış ortamı savunma harcamalarını asgariye indirecek, uluslararası barış “kontrol altında tutmak” (containment) ve “caydırıcılık” gibi saldırgan olmayan daha ucuz, yumuşak güç yöntemleri ile korunacaktır. Bütün bu gelişmeler, yavaş yavaş devletlerin içinde merkezî yer tutan askeri bürokrasinin önemini azaltacaktır. Piyasa ekonomisi kendi kendini düzenleyeceği için devletin ekonomideki rolü asgariye inecek; bu da sivil bürokrasinin merkezî önemini azaltacaktır. Ayrıca, yeni hegemonyanın önerdiği toplumsal model 'orta sınıfın' var olması ve mümkünse genişlemesi üzerine kurulu olduğundan, “demokrasi" yaygınlaştırılacak ve böylece devlete hakim (bürokrasi gibi) odakların gücü erozyona uğrayacaktır. Post-modern düzen, otoriter ve ulusalcı yaklaşımları reddeden, buna karşılık bireyci ve tüm insanların mümkün olduğu kadar bir arada refahı ve gelişimini öngören bir ideal dünya düzeni öngörmektedir. Ancak bunun ne AB içinde başat rolüne soyunan ülkeleri, ne de başta ABD olmak üzere dünyanın geri kalanındaki ülkeleri kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmaktan ve kendi 55 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi uluslarının önceliklerini gözetmekten ve bu kapsamda gerekirse güç kullanmaktan alıkoymayacağı aşikardır. Sistemin temeli, küçük devletlerin bir arada tutulması ve yönlendirilmesi için sözde post-modern birer kavram gibi sunulan karşılıklı bağımlılık ve paylaşım anlayışı içerisinde ülkelerin iç yapılarının geçirgen hale getirilmesi, diğer yandan bu ülkelerin dış politikalarının ulusaşan organizasyonlar vasıtası ile ipoteğe alınarak ağın tamamlanmasıdır. Post-modern anlayışın ekonomik güvenlik fonksiyonu; küreselleşme ile birlikte, ulus-devletlerin güçlü merkez sermayeler yörüngesinde ve denetiminde ufak adacıklar halinde sömürü merkezleri haline getirilmesi, dünya kaynaklarının paylaşılmasında, merkezin beslenmesine yönelik olarak ve merkezin hâkimiyetine uygun bir dünya sistemi ortaya çıkarma riski taşımaktadır (Barnett, 2005: 7-8). Post-modern güvenlik arayışları hegemonya anlayışının aktör, yöntem ve vasıtaları ile çerçevesinin yeniden kurgulanmasıdır. Yeni hegemonyayı temsil eden uluslararası sermaye sadece liberalizm karşıtlarına değil, ulusalcılara da karşıdır (Cochran: 1995, 242). Yapısı gereği, uluslararasıcı olan yeni hegemonya düzeni hem ekonomik hem de siyasal-toplumsal uluslararası “düzenleyici” kurumlardan yanadır. Dünya düzeninde ‘hukuksal düzenlemeleri’, ‘serbest piyasa ekonomisi’ ile bire bir ilişkilendirilen ‘demokrasi’ ve demokrasi kültürüyle gelişen “insan hakları”nı savunmaktadır. AB Taslak Strateji dokümanında, ABD tanımlaması olan “serseri devletler”in yerine “kırılgan” veya “başarısız olmakta olan ülkeler” ifadesi kullanılmakta ve ABD’nin aksine bu tür ülkeler için “rejim değişikliği” yerine “iyi yönetimin geliştirilmesi” önerilmektedir (Haine, 2004: 44). Avrupa Güvenlik Stratejisi (ESS) ‘kırılgan devlet’lere karşı; “diplomatik, politik ve askeri vasıtaların tamamının uyumlu ve etkili bir şekilde kullanılması”nı önermektedir. Kırılgan devlet ise; halkının çoğunluğu için güvenlik, yönetim ve kamu hizmetleri gibi temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlet olarak 56 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz tanımlanmaktadır. Milenyum Kalkınma Hedeflerini başaramayacağı düşünülen 59 ülke, global barış ve güvenlik için bir engel olarak görülmekte ve kırılgan devlet statüsüne alınmaktadır (UNDP, 2004). AB’ye göre kırılgan devletler ‘iyi yönetilen devletler’e dönüştürülecektir (DFID, 2005). AB’nin kırılgan ülkelerde demokrasi inşası Bosna, Kosova, Cezayir ve Gazze, Nijerya, Uganda, Sierra Leone, Nepal, Afganistan ve Gürcistan gibi ülkelerde test edilmiştir. 2004 yılında EIHDR sadece kırılgan devletler için 124 milyon Avro bütçe almıştır. EIHDR programı, 2002-2004 döneminde 29 olan kırılgan ülke miktarını daha sonra 32‘ye çıkarmıştır. Bu ülkeler arasında Endonezya, Kamboçya, Meksika, Bosna, Türkiye, Rusya, Cezayir, Sudan, Kongo, Kolombiya gibi ülkeler bulunmaktadır (Saferworld, 2005: 36). 2005-2006’da ise listedeki dönüştürülecek kırılgan ülke sayısı 68’e ulaşmış olup çoğu Orta Doğu ve Orta Asya ülkesidir. AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi? AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir. AB post-modern bir varlıktır; dünyadaki ağırlıklarını ve etkilerini artırmak maksadıyla egemenliklerini birleştirmeyi ve ortak yasalara uymayı gönüllü olarak kabul eden bir devletler topluluğudur (Rehn, 2007: 73). Güç, artık bir seçenek olmadığından, bir tür hukuk, pazarlık ve hakemlik karışımı gereklidir. Ancak, AB henüz, Avrupa çıkarının değil, ulusal çıkarların daha etkin biçimde peşine düşen bir örgüt konumundadır. Avrupa Birliği’ni politika ve güvenlik konularında bir blok olarak görmek mümkün değildir. Burada ayrışımı sağlayan tek tek ulusların çıkarlarıdır. AB anlayışı içerisinde ulusal çıkarlar tanımlanırken milliyetçiliğin nasıl reddedileceği olgusu cevabı hala araştırılan bir sorudur. AB içerisinde güçlü konumda olmak ve ulusal çıkarların korunması ancak bazı ekonomik, sosyal ve politik egemenlik unsurlarının elde bulundurulmasına bağlıdır. Bunun için özellikle ekonomik vasıtalara dayanan uygun bir strateji gereklidir. Halbuki AB’nin yeni üyeleri katılım sürecinde farklı stratejiler 57 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi izlemiş olsalar da çoğu ekonominin tamamını liberal hale getirirken şok terapiler uygulamışlar ve en iyi ekonomik birimlerini (blue chips) ve hatta doğal kaynaklarını AB’nin hakim ülkelerine ve daha az oranda ABD’ye satmak zorunda kalmışlardır (Stiblar, 2005: 4). Reformcu, liberal veya değişimci olmasına bakılmaksızın yeni üyelerin yöneticileri ekonomik vasıtalarını ellerinde tutamamışlar ve büyüyen AB’nin alt tabakasına doğru yol almışlardır. Başat ülkeler dışındaki diğer ülkelerin AB içinde etkin konuma gelebilmesi, ancak kendi şirketlerini yönetebilmeleri ve uluslararası alanda karar verici konumlarının etkinliği, diğer yandan bazı AB kurumlarını kendi ülkelerinde konuşlanması ile mümkün olabilir (Stiblar, 2005: 22-23). Ülkenin iç kuvvetleri ülke dışında da etkin olacak güce sahip olmalıdır. Ülkenin karar vericileri, kurumsal yetkilileri ve özel yapısı (şirketler, bankalar vb.) ülkenin kendi stratejileri ve hedefleri konusunda iş birliği yapmalıdır. Bu stratejiler küreselleşme ve bölgeselleşme süreci içerisinde ülkeyi merkez ülkeler konumuna taşımalı ve daimi vatandaşlarının diğer üye ülke vatandaşları ile eşit refah ve haklara sahip olmasını hedeflemelidir. Bunu sağlamanın en temel vasıtası ise daha AB’ye katılım safhasında yapılacak müzakerelerde bazı egemenlik haklarının korunmasıdır. Böyle bir stratejik imkan ülkenin faaliyetleri, kararları, beyanatları ve reaksiyonları ile ilgili önemli bir vasıta yelpazesi sağlayacak ve kendi vatandaşlarına da imkanlar sunarken körü körüne AB merkezine bağımlılığı önleyecektir. Özetle söylemek gerekirse, Brüksel ve Frankfurt’tan dayatılan makro politikalara teslim olmamak, içeride kuvvetli mikro vasıtalara sahip olmayı gerektirmektedir. Bu ise, ancak güçlü bir finansal sektör, daimi vatandaşların mülkiyet haklarının korunması ve ulusal çıkarların sağlanmasında hükümet ve diğer iç yapılar arasında sıkı bir iş birliği ile mümkündür. Ekonomik kaynaklar dışında korunması gereken; ekoloji, sağlık ve sosyal koruma, bilginin dağıtımı, eğitim ve teknoloji alanında ilerleme, sanat ve kültürün gelişimi, dilin 58 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz korunması, ulusal mirasın muhafazası gibi ulusal çıkarlar için uygun bir strateji geliştirilmelidir. AB üyesi ülkeler ya kendi yarattıkları güç ve cazibe ile birlik içinde bir refah ve gelişme merkezi olarak kimlik ve egemenliklerini bir ölçüde koruyacaklar ya da diğerlerinin yarattığı cazibe tuzağı içinde devletler üstü yönetime teslim olup zamanla kimliklerini ve egemenliklerini kaybedeceklerdir. SONUÇ 21. yüzyılda uluslararası ilişkilerde güç; sert, yumuşak ve ekonomik güç şeklinde ayrışmaya yol açan gelişmeler ile evrimleşirken bu gelişimin temelinde devlet dışı aktörlerin baskın konumlarının artmasının etkili olduğu görülmektedir. Bununla beraber, bu aktörler hegemonik güçlerin askeri güç dışındaki yeni politika yöntemlerine başvurmaları ile güvenlik ortamında belirgin hale gelmektedirler. Yeni hegemonik güç paradoksunun hedefi ise hedef ülkelerin ulusal güçlerinin zayıflatılması ve güç politikası kullanamayacak şekilde güvenlik kurgularının işlemez hale getirilmesi için etki ve kontrol altına alınmasıdır. Bir ulus-devlet, ancak bir güç politikası uygulayabilirse; dostça olmayan davranışları caydırır, kendi ulusal çıkarlarını ve bağımsız iradesini koruyabilir. 21. yüzyıl hegemonik güç projeksiyonlarının hedefi ulus-devlet yapılarının yok edilmesi ve ağ stratejisi ile kontrol altında tutulmasıdır. Yürütülen örtülü metotların hedefi, ulus-devlet elindeki güç unsurlarının elinden alınması, egemenliklerin iç ve dış ağlara transferidir. Nitekim demokrasisi restore edilen, rejimi ve kimliği yeniden tanımlanarak sözde batılı ve modern dünyaya kazandırılan ülke örneği gittikçe artmaktadır. Güç politikalarının hedefi ise seçilen ülkelerin ulus-devlet yapısı ve ulusal güçleridir. Günümüz hegemonya kurgusunun temelinde, ülkelerin içeriden ve dışarıdan ağ stratejisi ile kuşatılarak ülke etki ve kontrol altına alınması, güç kullanamaz hale getirilmesi yatmaktadır. 59 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi KAYNAKÇA 1. ARI, TAYYAR. (1997), “Uluslararası İlişkiler”, ALFA Yayınları, 2. Baskı, İstanbul. 2. BARNETT, THOMAS P.M. (2005), “Pentagon’un Yeni Haritası, 21 nci Yüzyılda Savaş ve Barış”, Çev Cem KÜÇÜK, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul. 3. BARRETT, MİCHELE. (1997), “Ideology, Politics, Hegemony: from Gramsci to Laciau and Mouffe, Mapping Ideology”, Ed. Stavoj ZIZEK, Verso, London. 4. BARRY, TOM. (2004), “Toward A New Grand Strategy For U.S. Policy”, IRC Strategic Dialogue No.3. 5. BAYAT, MERT. (1982), “Milli Güç ve Devlet, Belge Yayınları”, İstanbul. 6. BAYLİS, JOHN AND SMİTH, STEVE. (2005), “The Globalization of World Politics, An Introduction to International Studies”, Oxford University Press, New York. 7. BRZEZİNSKİ, ZBİGNİEW. (2004), “Tercih”, İnkıkap Kitapevi, İstanbul. 8. BUZAN, BARRY AND WAEVER, OLE. (2003), “Regions and Powers, The Structure of International Security”, Cambridge University Press, Cambridge. 9. CHOMSKY, NOAM. (1993), “Medya Gerçeği”, (Çev. A. YILMAZ), Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul. 10. CLARCK, WESLEY. (2004), “Modern Savaşları Kazanmak”, (Çev. A. Berkeoğlu, İstanbul. 11. CLİNE, RAY S. (1980), “World Power Trends and U.S. Foreign Policy for the 1980s”, Westview Press, Boulder CO. 12. COCHRAN, MOLLLY. (1995), “Postmodernism, Ethics and International Theory”, Review of International Studies, C.21. 13. COOPER, ROBERT. (2005), “Ulus Devletin Çöküşü”, Güncel Yayıncılık, İstanbul. 14. Council on Hemispheric Affairs/Resource Center (CHA/RC). (1997), “National Endowement For Democracy”, Washington D.C. 60 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 15. COX, ROBERT W. (1981), Social Forces, “States and World Orders: Beyond International Relations Theory”, Millenium Journal of International Studies, 10 (2), (1981). 16. COX, ROBERT. (1993), “Gramsci, Hegemony and International Relations”: An essay in method, in Stephen GILL, Ed., Gramsci, Historical Materialism and International Relations Cambridge University Press, Cambridge. 17. DE RİVERO, OSWALDO. (2003). “Kalkınma Efsanesi”, Çitlembik Yayınları, Çev.: Ömer Karakurt, İstanbul. 18. DENK, NEVZAT. (2000), “21 nci Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Jeopolitik Durumu ve Jeostratejik Öneminin Yeniden Belirlenmesi”, H.A.K. Yayını, İstanbul. 19. DONELLY, THOMAS. (2005). “The Military We Need, Defense Requirements of the Bush Doctrine”, American Enterprise Institute, AEI Press, Washington D.C. 20. FLOURNEY, MİCHELE E. AND BRİMLEY, SHAWN W. (2006), “Strategic Planning For U.S. National Security: A National Solarium For The 21 st Century”, Strategic Studies Institute, Washington D.C., 2006. 21. GAUDİN, JEAN-PİERRE. (1998), “Modern Governance, Yesterday And Today : Some Clarifications To Be Gained From French Goverment Policies”, International Social Science Journal, No.155. 22. GİLL, STEPHEN AND LAW, DAVİD (1988), “Global Political Economy, Perspectives, Problems and Policies”, Harvester-Whesatsheaf,-Hertfordshire. 23. HAİNE, JEAN-YVES. (2004), Union Inaugural Address, Edit. Jess Pilegard, The Politics of European Secutity, Danish Institute For International Studies, Copenhagen. 24. Harp Akademileri Komutanlığı, (2002), “Geçmişte ve 21. Yüzyılda Savaşlar, Stratejiler”, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul. 61 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi 25. HİRST, PAUL AND THOMPSON, GRAHAME. (2000), “Küreselleşme Sorgulanıyor”, Gözde Kılıç YAŞIN: Devlet Yöneten Olmaktan Çıkıyor, Cumhuriyet Strateji, (31 Ocak 2005). 26. IKENBERRY, JOHN : “American Grand Strategy in the Age of Terror”, Survival, Vol.: 43, Issue: 4, (Febuary 4 th, 2001), p. 19-34. 27. Institution For Strategic Studies (ISS). (1997), Strategic Assesment, 1997, INSS Publications, Washington D.C. 28. JABLONSKY, DAVİD. (2006), “Why is the Strategy Difficult?”, (Edt. B. Bartholomees Jr.), U.S. Army War College, Washington D.C. 29. KAPLAN, MORTON. (1968), “New Approaches to International Relations”, St. MaMartin’s Pres, New York. 30. KEHAONE, ROBERT O. (1991), “The United States and the Postwar Order: Empire or Hegemony?”, International Peace Research Institute, Journal of Peace Research, Vol. 28, No. 4, Oslo. 31. KEYMAN, E. FUAT. (2000), “Küreselleşme, Devlet, Kimilk/Farklılık: Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek”, Alfa Yayınevi, İstanbul. 32. KRAUTHAMMER, CHARLES. (1992), “The Unipolar Moment, in Rethinkig America’Security”, Allison and Treverton, New York. 33. LEVENT, UFUK. (1997), “21 nci Yüzyılın Eşiğinde Türkiye”, H.A.K. Yayınları, İstanbul. 34. MELİA, THOMAS O. (2005), “The Democracy Bureaucracy, Infrastructure of Amerikan Democracy Promotion”, Georgetown University. 35. MORALI, TURAN. (2003), Genkur. Bşk.lığı Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyum Bildirileri, Genkur. As. Tarih ve Stratejik Etüt Bşk.lığı Ankara. 36. National Intelligence Council (NIC). (2004), Mapping the Glolbal Future, Government Printing Office, Washington D.C. 37. NOYA, JAVİER. (2005), “The Symbolic Power of Nations” Real Instituto Elcano, Working Paper (WP) 35/2005. 62 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 38. NYE, JOSEPH S.JR. (2003), Amerikan Gücünün Paradoksu, (Çev.: Gürol KOCA), Literatür Yayınları, İstanbul. 39. NYE, JOSEPH S. (2004), “Soft Power and American Foreign Policy”, Political Science Quarterly; 119, Research Library Core. 40. NYE, JOSEPH S. (2005), Yumuşak Güç, (Çev.: R. Aydın), Elips Kitapları, İstanbul. 41. NYE, JOSEPH S. (6 Eylül 2006), “Daha Çok Yumuşak Güce Başvurmalıyız”, The DailyStar, (Çev. Radikal Gazetesi, 08 Eylül 2006). 42. ODOM, WİLLİAM E. (2002), “Modernizing Intelligence: Structure and Change for the 21 st Century”, National Institute for Public Policy, VA. 43. Office of Director of National Intelligence, (2007). DNI Handbook, Office of DNI ODNI), Washington D.C. 44. ÖNGÜN, ÇETİN. (2007), “Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım”, Asil Yayın Dağıtım, Ankara. 45. ÖYMEN, ONUR. (2003), “Ulusal Çıkarlar, Küreselleşme Çağında UlusDevleti Korumak”, Remzi Kitabevi, İstanbul. 46. ÖZKUL, HALİD. (2001), “Gizli Ordular-CIA”, Sorun Yayınları, İstanbul. 47. ÖZTÜRK, OSMAN METİN. (2007), “Amerika Çökerken”, Fark Yayınları, Ankara. 48. REHN, OLLİ. (2007), “Avrupa’nın Gelecek Sınırları”, Çev. O. Şen, H.Kaya, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul. 49. RUGMAN, ALAN. (2004), “Globalleşmenin Sonu”, MediaCat Kitapları, İstanbul. 50. Saferworld-International Alert. (2005), Developing an EU Strategy to Address Fragile States: Priorities for the UK Presidency of the EU in 2005, London. 51. SARKESİAN, SAM C. (1995), U.S. National Security: Policy Makers, Processes, and Politics, Sec.Ed., Lynne Rienner Publishes, Colorado. 63 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65 Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi 52. SNİDAL, DUNCAN. (1986), “The Limits of Hegemonic Stability Theory”, MIT Press, International Organization, Cooperation and Conflict, XXI, Vol.: 39. 52. STİBLAR, FRANJO. (2005), “Preservation of National Identity and Interests in the Enlarged EU”, Center for European Integration Studies, Discussion Paper C146, Bonn. 53. STRANGE, SUSAN. (1987), “The Persisting Myth of Lost Hegemony”, International Organisation, C.41, No.4. 54. TALU, UMUR. (31 Ocak 2001), “Yeni Lejyonerler (2)”, Milliyet Gazetesi. 55. TEZKAN, YILMAZ. (2005), Jeopolitikten Milli Güvenliğe, Ülke Kitapları, İstanbul. 56. TRAYNOR, IAN. (10 th Dec, 2003). “The Privatization of War”, The Guardian. 57. UZGEL, İLHAN. (2003), “Hegemon Güç Kutusu”, (Ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul. 58. VOLGY, THOMAS J. – KANTHAK, KRİSTİN – FRAİZER, DERRİCK – INGERSOLL, ROBERT S. (2005), “Resistance to Hegemony within the Core”, Matthew B. Ridgway Center for International Security Studies, University of Pitsburgh. 59. WOODWARD, BOB. (1991), “The Commanders”, Simon & Schuster, New York. 60. YEOMAN, BARRY – SCHERER, MİCHAEL – NEAVER, LOUİS: (2004), “Dirty Warriors”, Mother Jones, Vol. 29 Issue 6. 61. YILMAZ, SAİT. (1998), “Modern Orduların Yeniden Yapılanma Faaliyetleri Işığında TSK.lerinin 21 nci Yüzyıla Yönelik Konsept ve Kuvvet Yapısı Nasıl Olmalıdır?”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı : 358, Ankara. 62. YILMAZ, SAİT. (26 Mayıs 2007), “Küresel, Bölgesel ve Ulusal Düzeyde Türkiye için Yeni Bir Yaklaşım”, Cumhuriyet Strateji Dergisi Yıl :3, Sayı :152, Ankara. 64 Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65 Sait Yılmaz 63. YILMAZ, SAİT. (2006), “21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat”, ALFA Yayınları, İstanbul. 2. Baskı Milenyum Yayınları (2007). Web Siteleri: ABD Savunma Bakanlığı Web Sitesi: http://www.defenselink.mil/specials/unifiedcommand/ (Access: 24 Eylül 2007). DFID, (2005). Why We Need to Work More Effectively in Fragile States, http://www.dfid.gov.uk/pubs/files/fragilestatespaper.pdf Prime Minister’s Strategy Unit, UK Cabinet Office: Investing in Prevention: an International. Strategy to Manage Risks of Instability and Improve Crisis Response, (February 2005), http://www.strategy.gov.uk/output/Page5426.asp. Motherjones: www.motherjones.com/news/feature/2003/05/ma_365_01.html, (3 Mayıs 2005). NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council, www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp, (12 Eylül 2007). The Progressive Policy Institute. (2003), Progressive Internationalism: A Democratic National Security Strategy, www.ndol.org/documents/Progressive_Internationalism_1003.pdf, Ulagay, Osman.(13 Şubat 2006). 21. Yüzyılda 'Ulusal Güç' Olmanın Yolları, Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com/2006/02/13/yazar/ulagay.html Wright, Robert. (3 Agu, 2004) Robert WRIGHT: U.S. and Manhood: Leadership is About Respect, not Just Fear, New York Times, in International Herald Tribune, www.iht.com/articles/532228.html. (15 Eylül 2007). 65 Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65