Neyin günah olduğunu evrim mi belirledi? Bir araştırma için denek

advertisement
Neyin günah olduğunu evrim mi belirledi?
Bir araştırma için denek olmaya gönüllü olduğunuzu düşünün. Araştırmada sizden bir
başka denekle eşleşmeniz isteniyor. Sonra size belli bir miktar para veriliyor, diğer
denek para miktarını bilmiyor. Sizden deneğe paranın belirli bir yüzdesini teklif
etmeniz isteniyor. Yüzde kaçını teklif edeceğinize siz karar vereceksiniz. Oyunun
kuralına göre eğer teklif edeceğiniz yüzdeyi karşı taraf kabul ederse, para paylarınız
oranınca her ikinize verilecek. Đkinci denek teklif edilen payı kabul etmezse hem siz
hem de teklifinizi reddeden diğer denek hiç para alamayacaksınız.
Önce bir düşünün, yüzde kaçını teklif ederdiniz? Yarısını mı, yoksa reddederse hiç
para alamayacağından hangi oranı teklif ederseniz edin karşı tarafın teklifinizi kabul
edeceğini düşünerek daha azını mı, ne kadar azını? Sonra teklif eden değil de edilen
olduğunuzu varsayın. Reddederseniz hiç para alamayacağınızdan, yüzde kaç olursa
olsun teklifi kabul eder misiniz? Yoksa belli bir oranın altı teklif edilirse kızar ve hiç
para alamamayı göze alarak karşı tarafı cezalandırır mısınız? Ne kadar az olursa?
Ültimatom Oyunu adı verilen bu araştırma düzeneği son zamanlarda nörobilimcilerin
en çok çalıştıkları yöntemlerden biri. Đlk bakışta teklif edilen deneğin akıl yürüteceği
ve önerilen yüzde ne olursa olsun, hiç olmamasından iyi olacağından her öneriyi
kabul edeceği bekleniyor. Ama araştırmalar bu beklentiyi doğrulamıyor. Đlkin teklif
edecek olanlar nerdeyse hiç bir zaman paranın yarısını teklif etmiyorlar; teklif edilen
denekler ise eğer öneri %20’nin altındaysa kendilerinin de hiç para alamayacağını
bilseler de teklifi reddediyorlar. Ancak %20 ile %50 arasındaki teklifleri kabul
ediyorlar.
%20’nin altında pay teklif edilen deneklerin, teklifi duydukları sırada çekilen beyin
görüntülerinde beylerinin ön üst tarafında yer alan ve acı hissiyle ilişkili olduğu kabul
edilen dorsal anteriyor singulat korteks denilen bölgenin etkinleştiği saptanıyor. Bu
bölge ile birlikte öfke ve tiksinme gibi duygularla ilişkili olduğu düşünülen insula
bölgesi de etkinleşiyor. Teklifi reddeden denek kendisine çok az pay öneren kişi
tarafından aldatılıp, kazıklanmaya çalışıldığını düşünüyor ve uğradığı adaletsizlik (!)
karşısında kapıldığı öfke duygusu ve çektiği acıyla her ikisinin de zarar göreceği bir
karar veriyor. Kendisini kazıklamaya çalışanın kaybetmesi için kendisinin de
kaybetmesini göze alıyor. Az pay teklif eden kişi ise açgözlülüğünün kurbanı oluyor
ve o da kaybediyor.
Ültimatom oyunu açgözlü bir davranış karşısında kalan kişinin bu davranışa karşı
aklıyla değil duygularıyla tepki verdiğini gösteriyor. Öneri ne kadar az olursa olsun,
kabul etmek hiç yoktan para kazanmayı sağlayacakken denek hissettiği acı, tiksinti ve
öfke duygularının etkisi altında kendisinin de kaybetmesi pahasına açgözlü davranışı
cezalandırmış oluyor.
Beyin araştırmalarının altın çağı
Nörobiyoloji olarak adlandırılan ve beynin çalışma ilkelerini araştıran bilimsel
disiplin son yirmi yılda inanılmaz bir atılım yapmış durumda. Psikiyatrlar ve
nörologları aynı laboratuarda bir araya getiren nörobiyoloji çalışmaları, yaşayan
insanda beyin faaliyetlerinin görüntülenip, ölçülebilmesine olanak sağlayan
teknolojiler aracılığıyla büyük bir ilerleme göstermiş durumda. Öyle ki nörobiyoloji
çalışmaları ekonomiden politikaya kadar tüm sosyal bilimleri de derinden etkilemeye
başlamış durumda.
Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) ve Đşlevsel Manyetik Rezonans Görüntüleme
(fMRI) ya da Manyetik Rezonans Spektroskopi (MRS) adı verilen araçlar
kullanılarak işlevsel beyin görüntülemesi denilen, insanların herhangi bir durumu
hayal ederlerken, bir seçim yapmak için karar verirken, bir duyguyu yaşarken
beyinlerinin hangi bölgelerinin daha yoğun çalıştığını göstermek mümkün hale gelmiş
durumda. Araştırmacılar bu araçlarla neredeyse insanların her tür duygu, düşünce ve
davranışları sırasında beyinlerinde neler olup bittiğini saptamaya çalışıyorlar. Bu
araçlar beyin hücreleri etkinleştiğinde kullanımını artırdıkları oksijen, karbon ya da
şekerin radyoaktif olarak işaretlenmesi ya da manyetik olarak ölçülmesi ve hücrelerin
kullanım miktarının saptanması yöntemiyle çalışıyorlar.
Ahlakın biyolojik temeli
Nörobilimciler açgözlülüğe karşı gösterilen bu tepkinin ahlakın kaynaklarından biri
olabileceğini düşünüyor. Evrim süreci boyunca açgözlü davranışlar karşısında
gösterilen bu biyolojik(!) tepkiler sayesinde, insan türünün açgözlü davranışları
topluluğun varlığını sürdürmesini engelleyen ve bedeli ne olursa olsun
cezalandırılması gereken istek ve eylemler olarak mahkum edecek şekilde
evrimleştiğini ve zamanla bu durumun bir ahlak kuralı haline geldiğini öne
sürüyorlar.
Đnsan bir günah işlediğinde ya da bir ahlak kuralını ihlal ettiğinde ne hisseder?
Yaptığının yanlış olduğunu bilmesine karşın içinde bu eylemi yapmasını zorlayan
denetleyemediği güçler var mıdır? Her türlü eylemlerimizi özgür irademiz ve
bilincimizle mi gerçekleştiriyoruz? Özgür irade beynin hangi bölgelerinin
çalışmasıyla ortaya çıkıyor? Nörobiyologlar bu sorulara yanıt bulmaya çalışıyorlar.
Tek tanrılı dinlerin üçünün de günah olarak gördüğü ve toplumların yıkımına, yok
oluşuna neden olarak gösterdiği duygu ve davranışlar yoksa evrim sayesinde mi
denetlenebilir oldu? Đnsan türü ortak atalardan maymunlar ve insanımsılar olarak
ayrılıp, evrim süreci boyunca giderek insanlaşırken hayatta kalabilmek için bu gün
günah olarak kabul edilen duygu ve davranışları denetleyebildikçe mi insanlaştı?
Yaratılışçılar ya da evrim karşıtları olarak bilinenler evrimin büyük bir yalan
olduğunu söyleyedursunlar, beynin nasıl çalıştığını inceleyen bilimcilerin bir bölümü
günahın beyindeki yerini ve nasıl çalıştığını bulmaya çabalıyorlar!
Ahlak kuralları evrimin biyolojik bir zorunluluğu mu?
Đster din kaynaklı günah kavramıyla, ister yabanıl kültürler ya da seküler sistemlerce
belirlensin temel ahlak kurallarının neredeyse evrensel özellikler gösterdiği bilinir.
Yahudiliğin On Emri, Hıristiyanlığın Yedi Ölümcül Günahı ya da Đslam dininde
günah olarak kabul edilen eylemler birbirine benzer özellikler gösterirler.
Đnsanın doğuştan bir ahlaka mı yoksa günahkarlığa mı yatkın olduğu tartışması
teolojiden felsefeye, sosyolojiden ruh bilime kadar her alanda her zaman tartışılmıştır.
Leviathan’da Thomas Hobbes, insanın doğuştan kötülüğe yatkın olduğunu ve
devletçe denetlenmesi gerektiğini; Jean- Jacques Rousseau, insanın doğuştan iyi
olduğunu savlamıştır. Kant, ahlakın pratik aklın kategorilerinin bir zorunluluğu
olduğunu ve özgürlüğün ön koşulu öne sürer; insanda doğuştan ahlaka yatkınlık
vardır, demiştir. Freud, uygarlaşmanın çoğu yıkıcı olan biyolojik dürtülerin
denetlenmesiyle mümkün olduğunu öne sürmüş; Marx ise insanın doğuştan ne iyi ne
de kötü olduğunu, içinde yaşadığı koşulların onu iyi ya da kötü haline getirdiğini
göstermiştir.
Đnsanın günaha yatkın bir canlı olduğu ama günahın onu sadece ölümden sonraki
hayatta değil bu dünyada da cezalandıracağı düşüncesi dinlerde ortaktır. Adem ve
Havva, günaha yatkınlıkları ve kendilerini günahtan sakınamadıkları için cennetten
kovulmuşlardır. Hıristiyan dini günahla doğan insanı vaftiz ederek arındırır. Đslam
dini insanın günaha yatkın doğduğunu ve ancak nefsini kontrol edebildikçe günahtan
sakınabileceğini söyler. Lut kavmi günaha boğulduğu için yok olmuş, Sodom ve
Gomore şehirlerini günah yıkmıştır.
Aklını kullanan beyinle emosyonlarının esiri olan beyin
Darwin Türkçeye, Đnsan ve hayvanlarda beden dili adıyla çevrilen “The expression of
the emotions in man and animals” adlı eserinde insan ve hayvanlarda evrensel ve
ortak olan emosyonlar olduğunu, bu emosyonların tüm memelilerde aynı yüz ifadesi
ve bedensel görünümü ortaya çıkardığını ve bu durumun evrim nedeniyle olduğunu
yazmıştı.
Uzun yıllar boyunca diğer görüşleri gibi sürekli tartışılan evrimsel ortak emosyonlar
kavramı, 1960’lı yıllarda özellikle Paul Ekman’ın çalışmalarıyla artık genel bir doğru
olarak kabul edilmiş durumdadır.
KUTU BĐLGĐ
Emosyon: Köken olarak Latince “movere” sözcüğünden gelmekte;
hareket ve değişim anlamlarını içermektedir (1). Beynin bazı bölgeleri
tarafından nöral ve humoral yollar aracılığıyla bedene ve yine beynin
başka bölgelerine iletilen çeşitli uyarılara karşılık olarak bu
bölgelerde ortaya çıkan tepkilerin tümüne emosyon adı verilmektedir
(2). Ortaya çıkan bu etkinin kişi tarafından hissedilmesi ve
tanımlanması ise duygu (feeling) olarak adlandırılır. Duygu daha
karmaşık bir zihinsel durumdur; kişinin içinde bulunduğu emosyonu
hissetmesi olarak kabul edilmektedir.Emosyonların Đşlevi ve
Nörobiyolojisi
Emosyonlar ve emosyonların yaşantılanması karmaşık yapıdaki gelişmiş
organizmaların hayatlarını düzenlemelerinde son derece önemli bir rol oynar. Hayatın
sürdürülebilmesi emosyonlar aracılığıyla mümkün olmaktadır. Bellek ve bellek
işlevlerinin yürütülmesinde emosyonların büyük rolü vardır ve en karmaşık
organizma olan insan türünde emosyonlar, yukarıdakilere ek olarak akıl yürütme,
karar verme, geleceğe dönük seçim yapma gibi zihinsel etkinliklerde temel rollerden
birini üstlenirler.
Emosyonların merkezi sinir sisteminde (MSS), Limbik Sistem (LS) olarak
adlandırılan alanda oluştuğu kabul edilmektedir. Limbik sistem emosyonlar dışında
önemli bellek işlevlerinin de gerçekleştiği bir bölgedir. Limbik sistem gri korteks
denilen beyin kabuğu ve beyaz korteks denilen kabukaltı yapılardan oluşan geniş bir
alandır.
Bir değil üç beynimiz mi var?
Yapısal ve işlevsel açıdan farklı özelliklere sahip bu bölümler nedeniyle Mac Lean
tarafından beyin üçlü bir yapının tek bir yapı haline geldiği bir organ olarak (triune
brain) tanımlanmıştır. Mac Lean, neokorteks, limbik sistem ve beyin sapını bu üçlü
yapının bileşenleri olarak düşünmüştür. Bu evrimci bir bakıştır. Üçlü beyin modeline
göre sadece beyin sapı ve serebellumdan oluşan beyin sürüngen beynidir. Limbik
sistem bu yapıya evrimle eklenmiş ve ilkel memeli canlılar ortaya çıkmıştır. Đnsanın
da içinde olduğu günümüz memelilerinde ise bu iki yapının üzerine neokorteks
denilen ve düşünme, akıl yürütme gibi yüksek zihinsel işlevlerin gerçekleştiği modern
beyin eklenmiştir. Model üçlü yapının evrim sürecinde birbiri ile bağlantılı bir şekilde
geliştiği ve neokorteksin en son evrimleşen ve en karmaşık beyin işlevlerinin
gerçekleştirildiği alan olduğunu varsayar. Ancak Limbik Sistem ve beyin sapı
neokorteksin tümüyle denetimi altında değildir, tersine neokorteksce gerçekleştirilen
hemen tüm etkinlikler diğer iki beyin bölümünün etkisi altındadır.
Limbik Sistem
Limbik Sistem emosyonların oluşmasında temel beyin alanıdır ancak emosyonlar
yalnızca bu bölüm içinde başlayıp biten süreçler değildir. Limbik sistemin hem
neokorteks hem de beyin sapı denilen beyin alanlarıyla çok yoğun ve karmaşık
bağlantıları vardır. Emosyonlar bu zengin ve karmaşık ağın içinde oluşur ve tümünün
işlevlerinin bir toplamı olarak değerlendirilir.
Emosyonların iki önemli sonucu vardır; davranışlar ve duygular. Her ikisi de kişinin
içinde bulunduğu durumu değerlendirmesi, tanımlaması, akıl yürütmesi ve bir sonraki
andan uzak geleceğe kadar ne yapıp ne yapmayacağına; neyi düşünüp nasıl eyleme
dönüştüreceğine karar vermesini sağlamaktadır.
Đnsan türünde doğuştan getirilen, genetik olarak belirlenmiş ve kültürel ve ‘ırksal’
farklılıklardan bağımsız olan temel emosyonlar olduğu kabul edilmektedir. Đlk kez
Darwin tarafından tanımlanan bu emosyonlar 6 tanedir;
•
•
•
•
•
•
öfke
korku
mutluluk
üzüntü
sürpriz
tiksinme
Temel emosyonların bir yaşını doldurmamış çocuklarda gözlemlenebildiği
gösterilmiştir. Gerçekten de işlevsel beyin görüntüleme yöntemleri ile yapılan
çalışmalarda temel emosyonların beynin farklı bölgelerinde farklı değişikliklerle
eşleştiğini gösteren çok sayıda çalışma vardır. Bu çalışmalarda, mutluluk duyguları
yaşantılanırken entorinal kortekste; tiksinti yaşantılanırken medial talamusta; korku
ve iğrenme duyguları yaşantılanırken sol orbitofrontal korteks denilen beyin
bölümlerinde etkinlik artışı olduğu gösterilmiştir.
Bütün bu bulgular Limbik Sistem ve onunla ilişkili beyin bölgelerinde emosyonların
yaşantılanması sırasında işlev değişmeleri olduğunu ve bu değişimlerin emosyonların
tipine göre farklı farklı olduklarını göstermektedir. Đlgi çekici olarak mutluluk, üzüntü
ve korku emosyonlarını ortaya çıkaran görsel filmlerin deneklerce izlenmesi
sırasında; her üç emosyonu ortaya çıkaran filmde de görsel beyin alanı ve bellek
işlevleri ile ilintili olduğu düşünülen iki taraflı şakak lobu beyin alanlarında aynı
etkinlik değişiklikleri olduğu saptanmıştır. Bu bulgular en azından temel
emosyonların Limbik Sistem içinde birbirinden farklı nöronal bağlantılarla
ilişkilendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Günaha yatkınlık, biyolojik mi?
Nörobilimciler özellikle madde bağımlılığının beyinde ne gibi yapısal ve işlevsel
değişikliklere yol açtığını araştırırlarken, ödül sistemi adı verilen bir nörobiyolojik
düzenlemeyi keşfettiler. Beyinde kabaca neokorteks denilen beyin kabuğu ile limbik
sistemi içeren derin beyin bölgelerinin arasında yer alan bir bölge Nükleus
Akkumbens (NA) olarak adlandırılır. NA’in beyinde acı, haz, ödül ve cezanın
nörobiyolojisinde temel rol oynadığı düşünülmektedir. NA, beyinde dopamin adı
verilen nörotransmiterin en yoğun bulunduğu bölgelerden biridir. Haz duygusu
yaşayan bir kişinin çekilen beyin görüntülemelerinde NA’daki etkinliğin ileri
derecede arttığı saptanmaktadır. Đnsanda haz uyandıran yiyecek, seks ya da herhangi
bir başarı NA’nın etkinleşmesine neden olmaktadır. Madde bağımlılarında kullanılan
maddenin NA’yı etkinleştirdiği gösterilmiştir.
Beynin bir ödül sistemine sahip olduğunun gösterilmesi, korku sistemine sahip
olduğunun da bilinmesiyle nörobilimcileri çeşitli duyusal uyaranlar sırasında beynin
hangi bölgelerinde ne gibi değişiklikler olduğunu araştırmaya yönlendirmiştir.
Örneğin denekler yoğun kıskançlık hissine kapıldıklarında alın lobunun ön bölgesinde
bulunan anteriyor singulat alanı etkinleşmektedir. Aynı bölge çok şiddetli bir öfke
duygusuna kapılan deneklerde de etkinleşmektedir.
Denekler yoğun cinsel arzu hissedecekleri bir duruma sokulduklarında alın lobunun
orta bölgesinde etkinlik artışı olmaktadır. Bu bölge kişinin kendi kendisinin farkına
varmasını da sağlayan bölgedir. Đlgi çekici olarak pornografik görüntü izletilen erkek
deneklerin beyinlerinin hemen tüm bölgelerinde şiddetli bir etkinlik artışı saptanırken,
aynı görüntüleri izleyen kadınlarda bu etkinlik artışı çok daha zayıf ve bölgesel olarak
saptanıyor.
Obezite üzerine yapılan araştırmalar, oburluk hissinin beynin dopaminerjik ödül
sistemiyle bağlantısını göstermiş durumda. Bu modele göre ödül sisteminin uzun süre
aşırı uyarılması Nükleus Akkumbens bölgesindeki dopamin nöronlarında
duyarsızlaşmaya neden oluyor. Bu duyarsızlaşma, etkinliğin ortaya çıkabilmesi (yani
haz duygusunun yaşantılanması) için her defasında daha çok uyarılmanın (daha çok
yemek yemenin) gerekmesine yol açıyor. Olmadığında bu kez sistem tersine acı
hissinin artmasına neden oluyor. Aynı sistemin madde bağımlılığının da gelişmesinde
temel rol oynadığı düşünülüyor.
Aklımızla değil duygularımızla mı karar veriyoruz?
Bu çalışmalar boyunca insanların her hangi bir problem hakkında düşünüp, karar
vermeye çalışırken beyinlerinde emosyonları ortaya çıkaran beyin bölgelerinin de
etkinleştiğini ve karar verme işlevinden sorumlu olan beynin alın lobu bölgesinin
çalışmasını etkilediği gösterilmiş durumda.
Ültimatom oyununda teklif %20’nin altında olduğunda dorsal anteriyor singulat bölge
ve insula bölgesinde etkinlik artıyor, her iki bölge beyinde bir çeşit çatışma dedektörü
işlevi görüyorlar. Birbirine zıt iki bilgi karşısında acı hissi ortaya çıkıyor. Bu hisse
tiksinti hissi eklenirse kişi kendisine acı çektirene karşı öfke duygusu yaşamaya
başlıyor ve öfkesini karşı tarafa zarar verecek bir eyleme dönüştürüyor, teklifi
reddederek, teklifin kendisinde yarattığı acı hissinin neden olduğu tiksinti ve öfke
hissiyle teklif sahibine zarar vermiş oluyor.
Evrimsel psikologlar yukarıdaki basitleştirilmiş örneği ilk insanımsıların bir arada
yaşamak için açgözlü olmaktan vazgeçmelerini sağlayacak bir doğal seçilim düzeneği
olarak değerlendiriyorlar.
Alın lobunun sağ üst bölgesinin şehvet, kıskançlık, öfke gibi duyguları etkinleştiren
bölgelerdeki etkinliği azaltıcı işlevi olduğu gösterilmiş durumda. Bu bulgular doğal
seçilimin bir yandan organizmanın hayatta kalmak ve üreyebilmek için ihtiyaç
duyduğu emosyonları, onun karar verme düzeneklerini etkileyecek denli
güçlendirirken, bir yandan da bu sistemleri denetleyerek insanımsıların topluluk
olarak yaşayabilmelerini ve bu yolla insanlaşmasını sağlayan engelleyici düzeneklerin
de evrimleşmesini sağladığı düşünülüyor.
Emosyonların karar verme süreçlerine olan etkisiyle ilgili bu çalışmalara yöntem ve
ideolojileriyle ilgili çok sayıda eleştiri de yapılıyor. Duygu ve düşüncelerin maddi,
kimyasal süreçler olduğunu göstermenin, bu süreçlerin değişmez ve bu günkü
toplumsal yapıyı kaçınılmaz ve insana en uygun yapı olarak değerlendirmek anlamına
gelmediğini savunan çok sayıda nörobilimci de var.
Pornografik görüntüler karşısında erkek beyninin tüm bölgeleri etkinleşirken kadın
beyninin dar bir alanının etkinleşmesinin, olsa olsa erkek cinselliğinin pornografiyle
biçimlendiği, erkek olmanın sadece pornografik haz ve ödüle bağımlılık olarak
kurulduğu sonucunun çıkarılabileceği de savunuluyor.
Download