HAVA KİRLİLİĞİ(ASİT YAĞMURLARI,SİS KİRLİLİĞİ VE ÖNLENMESİ)

advertisement
HAVA
KİRLİLİĞİ(ASİT
YAĞMURLARI,SİS
KİRLİLİĞİ VE
ÖNLENMESİ) SERA
GAZLARI ÖNEMİ VE
SU KİRLİLİĞİ
HAVA KİRLİLİĞİ
(ASİT
YAĞMURLARI,SİS
KİRLİLİĞİ VE
ÖNLENMESİ)
Özellikle
kentlerimizde
yaşadığımız hava
kirliliği, farklı
şekillerde
tanımlanmaktadır.
Bunlardan en genel
tanımıyla hava
kirliliği: “Katı, sıvı ve
gaz şeklindeki kirletici
maddelerin insan
sağlığına, canlı
hayatına ve ekolojik
dengeye zarar verecek
şekilde, yoğunluk ve
sürede havada
bulunması”dır.
HAVA KIRLILIĞININ KAYNAKLARI
NELERDIR?
Hava kirleticilerin temel iki kaynağı
bulunmaktadır.
Bunlar;
• Doğal hava kirletici kaynaklar,
• Antropojenik hava kirletici kaynaklar.
DOĞAL HAVA KIRLETICI KAYNAKLAR
Volkanik faaliyetler, orman
yangınları, biyojenik faaliyetler,
bitki ve hayvan artıklarının
bozulması atmosfere çeşitli gaz ve
partiküllerin salınmasına neden
olur. Dünyanın çeşitli yerlerinde
zaman zaman volkanik faaliyet
gösteren yanardağlar önemli bir
doğal hava kirletici kaynaktır.
Benzer şekilde, özellikle yaz
aylarında meydana gelen orman
yangınları da atmosfere kirletici
gaz ve toz yayarlar. Bunların
dışında tarımsal faaliyetler, bitki ve
hayvan artıklarının bozulma
ürünleri de hava kirletici
kaynakları
arasındadır.
Biyojenik aktivitelerden
kaynaklanan hidrojen ve karbon
temelli gazlar, doğal kaynaklı
kirleticilerdir.Bu kirleticiler,
fotosentez, metabolik faaliyetler,
bitki ve hayvansal emisyonlardan
salınır. CO,CO2, metan, organik
bileşikler bu kirleticilere örnek
olarak verilebilir. Doğal hava
kirletici kaynakları, bazı
dönemlerde çok fazla miktarlarda
atmosfere kirletici bırakabilirler.
Ancak genellikle insanların
yoğun yaşadıkları kentsel
alanlardan uzak kırsal
kesimlerde bulundukları için
insan kaynaklı hava kirleticilere
nazaran daha az olumsuz ektiye
sahiptir denilebilir.
ANTROPOJENIK HAVA KIRLETICI KAYNAKLAR
Hava kirliliğine neden olan antropojenik
kaynaklar, insanların faaliyetleri sonucu oluşan
kaynaklardır.
Bunlar genel olarak;
• Isıtma amacıyla konutlarda/iş yerlerinde yakıt
kullanımı,
• Ulaşım, taşıt trafiği,
• Sanayi faaliyetleri olarak sınıflandırılabilir.
ISINMADAN KAYNAKLANAN HAVA KIRLILIĞI
Ev ve işyerlerinde ısınmak amacıyla katı (kömür),
sıvı (fueloil) ve gaz (doğal gaz) yakıtlar
kullanılmaktadır.
Bu yakıtların yanması sonucu hava kirleticileri
ortaya
çıkar. Isınma sistemlerinden kaynaklanan hava
kirliliği yakıt özelliğine ve yakma sistemine bağlı
değişiklik gösterir. Ortaya çıkan bu kirleticiler,
yerleşim
alanlarında yaşanan hava kirliliğinin önemli bir
bölümünden sorumludur. Özellikle kış mevsiminde,
ısınmaya duyulan ihtiyaçla birlikte kentlerin ve
burada
yaşayan insanların sağlığını tehdit etmektedir.
Isınmada kullandığımız katı, sıvı ve gaz yakıtların doğal yapısı içerisinde kükürt(S)
bulunmaktadır.
Katı, sıvı ve gaz yakıtların ısınmada kullanılmasıyla bu yakıtlarda bulunan kükürt
bileşiklerinin yanması sonucu kükürt oksitleri meydana gelir. Ülkemizde
çıkarılmakta olan kömürlerde kükürt içeriği genellikle %1’in üzerindedir.
Kömürdeki kükürt, yanma esnasında önemli oranda kükürt dioksite (SO2) ve az bir
oranda da kükürt trioksite (SO3) dönüşmektedir. Bacadan atılan kükürt oksit
miktarı yakıt içinde bulunan kükürt miktarına bağlı olarak değişmektedir. Yanma
esnasında oluşan kükürt oksitler, ülkemizde özellikle büyük şehirlerde, son yıllara
kadar yaşanmış olan genel hava kirliliği probleminin de temelini oluşturmaktaydı.
Fakat son yıllarda yapılan düzenlemelerle, özellikle ülkemizde çıkarılmakta olan
kömürlerin çeşitli proseslerle iyileştirilmesi sonucu, kükürt içeriği %1.5 veya daha
aşağı seviyelere
çekilmiştir. Çoğu ithal kömürlerdeki kükürt içeriği ise düşük olmakta veya kükürt
içeriği düşük olan kömürlerin ithalatına izin verilmektedir. Yakıtların ısınma
amaçlı kullanımından partikül hâlindeki kirleticiler ile diğer yanma ürünü
kirleticiler de oluşmaktadır. Yakma sistemlerinden kaynaklanan kirleticiler,
özellikle kış mevsiminde yaşadığımız kentlerde önemli bir hava kirliliği sorunu
oluşturmaktadır.
ULAŞIM, TAŞIT TRAFIĞINDEN KAYNAKLANAN
HAVA KIRLILIĞI
Nüfus artışı ve gelir düzeyinin yükselmesiyle birlikte,motorlu taşıtların
sayısı hızla artmaktadır. Bu
araçların egzozlarından çıkan egzoz gazları ise kentlerimizdeki önemli bir
çevre sorunu olan hava kirliliğini oluşturmaktadır. Her gün milyonlarca
araç, yaşadığımız kentin
cadde ve sokaklarında dolaşmaktadır. Havaya kirletici gaz ve tanecik
yayabilen bu araçlar, kötü bakım, bilinçsiz kullanma ve bir kısmının çok
eski oluşları
nedeniyle kirletici özellikleri bir kat daha artarak, önemli kirletici kaynak
durumundadırlar. Benzinli motorla çalışan bir taşıtın başlıca kirletici
kaynakları şunlardır:
Egzoz borusu (asıl kaynaktır),
Benzin deposu,
Kartel Havalandırma,
Karbüratör,
Fren Balataları ve Lastikler.
Dizel motorlu taşıtlarda ise başlıca kirletici kaynak egzoz
borusudur. Dizel motorlu taşıtların egzoz borularından çıkan
dumanın rengi, o aracın kirletici potansiyelini göstererek bu
anlamda kendini ele verir. Yakıtın tam yanmadığı, araç bakımının
iyi olmadığı durumlarda aşağıdaki üç tür duman çıkar ve bu
dumanların çıkış sebepleri şunlardır:
Siyah Duman: Tam yanmamış yakıt taneciklerinin oluşturduğu
dumandır. Uygun yanma koşullarının olmadığını gösterir.
Gri-Beyaz Duman: Tam yanma artığı maddelerin oluşturduğu
dumandır. Uygun yanma koşullarının olduğunu gösterir.
Mavi Duman: Yanmamış yakıt ve yağ karışımı olup genellikle
motorun bakıma ihtiyacı olduğunu gösterir.
Karbonmonoksit (CO), partikül madde (is, toz,
tanecik vs.) ve hidrokarbonlar trafikteki araçların
egzoz gazlarından kent atmosferine bırakılan genel
hava kirleticilerdir. Benzinli taşıtlarda kurşun (Pb) bileşikleri
de diğer bir önemli kirleticidir.
SANAYI FAALIYETLERINDEN KAYNAKLANAN
HAVA KIRLILIĞI
Pek çok sektörde faaliyet
gösteren ve üretim yapan
tesisler bir diğer önemli hava
kirletici kaynaklarıdır. Bu
tesislerde ihtiyaç duyulan
enerjiyi elde etmek için
yakılan yakıtlar ve işletim
aşamalarında çeşitli
kirleticiler oluşur. Bu oluşan
kirleticiler de atmosfere
atıldığında hava kirliliğine
neden olurlar.
Daha basit anlatımla; kitaplarımız,
defterler,
kalemlerimiz,yiyeceklerimiz,
oturduğumuz masasandalyeler,evimizdeki buzdolabıçamaşır makinesi televizyon ve
giydiğimiz giysilerin hepsi bu sanayi
tesislerinde, fabrikalarda
yapılmaktadır. Tüm bu yaşamsal
ihtiyaçlarımız olan ürünler,
fabrikalarda üretilip bizlere
ulaştırılırken enerji gereklidir.
Gerekli olan bu enerji de fosil
yakıtların yanmasıyla temin edilir.
Her tesiste üretim aşamasında da
çeşitli kirleticiler ortaya çıkar ve
fabrikaların bacalarından kimyasal
gazlar, tozlar ve dumanlar olarak
atmosfere bırakılarak
hava kirlenmesine neden olunur.
Günlük ihtiyaçların karşılanması, iş alanlarının oluşturulması ve ülkelerin
kalkınması için bu fabrikaların mutlaka çalışması ve üretimlerini yapması
gerekir.Ancak bu yapılırken gerekli önlemlerin alınarak çevrenin korunmasına
önem verilmelidir.Çeşitli sanayi kollarında üretim yapan tesislerin bacalarından
farklı miktar ve türlerde hava kirleticiler oluşur. Bazı kirleticiler üretim yapan
tesislerin hepsinden oluşmaktadır. Bunları genel olarak gruplandırmak
ve örneklemek gerekirse;
- Çimento, madencilik, ve demir çelik sanayi gibi tesislerde üretim işlemleri
esnasında önemli miktarda partikül madde emisyonu oluşur. Ayrıca kömür
yakan termik santraller de önemli miktarda partikül madde kaynağıdır.
- Katı veya sıvı yakıt kullanan enerji santralleri ve bazı işletmelerde yakıtların
yanması sonucu büyük miktarlarda kükürt dioksit, karbon monoksit atmosfere
bırakır.
- Azot oksitler, başta termik santraller olmak üzere gübre sanayi gibi tesislerden
önemli miktarda oluşur.
- Petro kimya sanayi başta olmak üzere çeşitli sanayi tesislerinde ise uçucu organik
maddeler oluşmaktadır.
HAVA KIRLETICILER VE SAĞLIĞIMIZA ETKILERI
Doğal ve antropojenik kaynaklardan atılan toz,gaz ve sıvı şeklindeki hava
kirleticileri insan sağlığına etkileri dikkate alınarak sınıflandırılabilir.
Atmosferde en yaygın olarak bulunan ve belirli konsantrasyonlarda
bulunduğunda insan sağlığını olumsuz etkileyen kirleticileri şunlardır:
Kriter hava kirleticiler:
• Partikül madde (PM),
• Karbon monoksit (CO),
• Kükürt dioksit (SO2),
• Ozon (O3),
• Azot dioksit (NO2),
• Kurşun (Pb)
PARTIKÜL MADDE
Partikül madde havada asılı bulunan katı
partiküllerin
ve sıvı damlacıkların bir karışımıdır. Partikül
boyutları çok geniş bir aralığa sahiptir. Toz,
duman,is gibi bazı partiküller gözle görülebilecek
kadar büyüktür.Fakat, ancak mikroskopla
görülebilen boyutlarda partiküller de
bulunmaktadır. Çapları 10 μm’den küçük, 2.5
μm’den büyük partikül maddeler “kaba partiküller”
olarak adlandırılır. Daha çok kırma, öğütme
işlemleri, yol tozlarından kaynaklanır.Çapları 2.5
μm’den daha küçük partiküller ise “ince
partiküller” olarak adlandırılır.
Partikül maddeler çok
değişik boyutlarda ve
şekilde bulunurlar ve
yüzlerce farklı
kimyasallardan oluşurlar.
Enerji santralleri,
endüstri ve otomobil gibi
kaynaklardan salınan
partiküller asitler (sülfat,
nitrat
gibi), organik
kimyasallar, metaller,
toprak veya toz
partikülleri, bakteri, küf,
mantar, deniz suyunun
buharlaşması ile ortaya
çıkan tuzlar, ve alerjik
polenlerden oluşur.
Partikül maddelerin kimyasal kompozisyonu da sağlık açısından oldukça
önemlidir. Partikül maddeler cıva, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller,
kanserojen kimyasallardan oluştuğunda partikül madde kirliliği insan
sağlığını tehdit etmektedir. Bu zehirli ve kanser yapıcı kimyasallar,
akciğerlerde nemle birleşerek aside dönüşmektedir. Kurum, uçucu kül,
benzin ve dizel araç egzoz partikülleri benzo(a)pyrene gibi kanser yapıcı
maddeler içerdiğinden bunların uzun süre solunması kansere sebep
olmaktadır. PM (özellikle ince partiküller PM2.5) konsantrasyonu ve
maruz kalma süresine bağlı olarak ciddi sağlık problemlerine neden
olmaktadır. Bunlar;
• Solunum yolu semptomlarında artış; tahriş, öksürük veya nefes almada
zorluklar,
• Akciğer fonksiyonlarında düşüş,
• Astım şiddetlenmesi,
• Kronik bronşit gelişimi,
• Kalp atışlarında düzensizlikler,
• Kalp ve akciğer hastası insanlarda erken ölümler.
benzo(a)pyrene :C20H12
KARBON MONOKSIT (CO)
Karbon monoksit (CO) renksiz ve
kokusuz bir gazdır. Katı, sıvı ve gaz
yakıtlardaki karbonun tam olarak
yanmaması nedeniyle oluşur. Özellikle
kentsel bölgelerde CO emisyonlarının
büyük bir kısmı motorlu taşıt
egzozlarından atılır. CO’in en önemli
kaynağı taşıtlardır. Kent
atmosferindeki CO’in yaklaşık %85-95’i
taşıtlardan kaynaklanır. Genellikle
yoğun araç trafiğinin ve tıkanıklığının
yaşandığı bölgelerde pik seviyesine
ulaşır. Metal işleme, kimyasal üretim
tesisleri, odun yakılması ve orman
yangınları CO emisyonlarının diğer
kaynaklarıdır.
CO zehirli bir gazdır. Kalp ve beyin gibi vücut organlarına ve dokularına
oksijen ulaşma kapasitesini düşürür. CO, hemoglobine bağlanarak kanda
karboksihemoglobin (COHb) oluşmasına yol açar.Böylelikle dokulara
oksijen taşınmasını engelleyerek kısa sürede boğulmaya yol açabilir.CO
kirliliği, kalp hastaları için ciddi sağlık riskleri oluşturur. CO
konsantrasyonu çok düşük seviyede olsa bile bir kalp hastasında;
• Göğüs sıkışması,
• Göğüs kafesi altında bir rahatsızlık hissi, baskı veya ağrı,
• Hareket kabiliyetinde düşme,
• Kardiyovasküler etkiler görülür.
Sağlıklı insanlar bile yüksek CO konsantrasyonuna maruz kaldıklarında
merkezî sinir sistemine etkileri bulunmaktadır;
• Baş ağrısı, yorgunluk, bulantı, baş dönmesi
• Psikomotor sisteminde aksamalar
• Görme problemlerinin gelişmesi
• İş yapabilme ve öğrenme kabiliyetinde düşme
• El becerilerinde azalma
• Karmaşık işleri yerine getirmede güçlük çekme gibi etkilerin yanında
uzun süreli maruziyetlerde ölümler görülür.
KÜKÜRT DIOKSIT (SO2)
Kükürt dioksit (SO2) özellikle katı ve sıvı
yakıtlarda bulunan kükürdün yanması
sonucu oluşan,renksiz, yanmayan ve
parlamayan bir gazdır. Kükürt,ham petrol,
kömür, alüminyum, bakır, çinko,
kurşun,demir gibi maden cevherinde
doğal olarak bol miktarda bulunur. SOx
gazları ise, petrol, kömür gibi kükürt
içeren katı ve sıvı yakıtların yanması
sonucu oluşur. Petrolden benzin ekstrakte
edilmesi ve maden cevherinden metallerin
zenginleştirilmesi gibi prosesler
sonucunda da SOx gazları oluşur.
SO2 asit yağmurları diye adlandırılan çevresel
bir problemin de sorumlusudur. SO2
atmosferdeki nemde çözünerek, güneş ışığı ve
bazı kimyasalların varlığında sülfürik asite
dönüşür. Böylece asit yağmurlarının
oluşmasında en önemli katkıyı yapar. Asit
yağmurları da başta ormanlar olmak üzere pek
çok çevresel tahribata sebep olur.
SO2 asidik bir gazdır. Özellikle astım, kalp ve akciğer
hastalıkları, çocuk ve yaşlılar SO2 kirliliği açısından risk
altındadır. Sağlıklı insanlarda yüksek konsantrasyonlarda
uzun süreli maruziyetler solunum sistemi tahribatı, kalp
hastalıklarının tetiklenmesi gibi etkiler meydana getirir. SO2
ile kirlenmiş hava solunduğunda; SO2 burun, geniz ve
boğazdaki nemle reaksiyona girerek solunum sistemindeki
sinirleri tahriş eder. Bu tahriş sonrasında öksürük krizleri ve
göğüs sıkışması olur. Astım ve akciğer hastalarında solunum
yolu daralmasına neden olur. SO2’nin konsantrasyonu ve
maruziyet süresine bağlı olarak sebep olabileceği sağlık
sorunları;
• Solunum yolları ve akciğer hastalıklarında artış,
• Çocuk ve yaşlılarda solunum yolu hastalıklarında ilerleme,
• Yetişkinlerde kronik solunum yolu hastalıklarında
ilerleme,
• Kalp ve akciğer hastalıklarında erken ölümlerde artış,
• Astım hastalarında solunum direncinin artması,
• Yüksek konsantrasyonlarda göz tahrişi ve öksürük.
OZON (O3)
Ozon, üç oksijen atomundan oluşan
bir gazdır.
Yer seviyesi atmosferde kompleks
reaksiyonlar
sonucu oluşur. Ozon hem yer
seviyesinde hem de
atmosferin üst tabakalarında bulunur.
Atmosferde
bulunduğu yere göre “faydalı” veya
“zararlı” olabilir.
• Faydalı ozon: Atmosferin yaklaşık 15-50 km’leri arasındaki
tabakası olan stratosferde bulunur. Stratosferik ozon
güneşten gelen zararlı ultraviyole ışınları emerek dünyadaki
yaşam türlerini korur. Atmosferdeki tüm ozonun %90’ı
buradadır.
• Zararlı ozon: Motorlu taşıt eksoz ve endüstriyel faaliyetler
atmosfere NOX ve uçucu organik bileşikler (VOC) salarlar.
NOX ve VOC’lar güneş ışınlarının etkisiyle reaksiyona
girerek ozon ve diğer fotokimyasal ürünleri oluşturur.
Ozonun %10’luk kısmı atmosferin yer seviyesine yakın
kısmında bu şekilde fotokimyasal reaksiyonlar yoluyla
üretilir. Özellikle sıcak yaz günlerinde güneş ışığının
etkisiyle yüksek miktarlarda ozon üretilir (Şekil 11).
Özellikle kentsel bölgelerde yaz aylarında ozon
konsantrasyonları yüksek seviyededir. O3 artışına
strotosferden taşınım katkıda bulunsa da en büyük kaynağı
insan faaliyetleridir.
Ozon oldukça reaktif bir gazdır ve suda çözünmez.Bu nedenle solunum
sisteminin derinliklerine ulaşarak, akciğerlerde olumsuz etki gösterir.
Günlük aktiviteler sırasında ozon solunduğunda, akciğerlerin
derinliklerine kadar nüfus ederek göğüs sıkışması, ağrı, öksürük gibi
sağlık problemlerine sebep olur. Çocuklar, dış ortamda aktif olan
insanlar,solunum yolu rahatsızlığı olanlar ozondan en çok etkilenen
gruplardır. Özellikle çocuklar yaz aylarında dışarıda oynayarak vakit
geçirdikleri için büyük risk altındadırlar. Tüm yaş grupları ve dışarıda
aktif olan kişiler de ozonun olumsuz sağlık etkileri açısından risk
altındadır.Ozonun olumsuz sağlık etkileri arasında;
• Boğaz tahrişi, öksürük, göğüste ağrı, solunum yollarının tahrişi,
• Fiziksel aktiviteler sırasında nefes almada güçlükler,hırıltılı soluma,
• Akciğer fonksiyonunu azaltarak derin ve kuvvetli nefes almayı
güçleştirme,
• Fiziksel aktiviteleri yerine getirme zorlukları,
• Astımı kötüleştirme ve astım krizlerine sebep olma,
• Akciğer iç yüzeylerinde iltihaplanma sıkça rastlanan durumlardır.
AZOT OKSITLER (NOX)
Azot oksitler, asidik karekterli gazlardır ve
bu gazların büyük bölümünü atmosfere
salan temel iki kaynak vardır. Banlardan
birincisi katı, sıvı veya gaz yakıt kullanan
termik sanralleri, endüstriler, evsel ısınma
sitemleridir. Diğer önemli kaynak ise
motorlu taşıtlardır (Şekil 12). Azot oksitler
yüksek sıcaklıklarda oluşurlar (1200 oC ve
üzerinde). Yakıtların yanması sonucu
genellikle daha az miktarda da azot dioksit
oluşur. Azot monoksit atmosferde azot
dioksite hızlı bir şekilde dönüşür. Azot
dioksit, nitrat asidi oluşturmak için
reaksiyona girer ve asit yağmurlarının
oluşmasına katkıda bulunur.Günümüzde
kentsel bölgelerde taşıt sayısı arttıkça
atmosferde azot oksit konsantrasyonu da
artar.Trafiğin yoğun olduğu bölgelerde azot
oksit konsantrasyonu genel olarak yüksek
olabilir. Motorlu taşıtların haricinde termik
santraller ve fosil yakıt kullanan sanayi
tesisleri ile evsel ısınma sistemleri önemli
azot oksit kaynağıdır.
Azot oksitler üst solunum yollarında tutulmadan solunum yollarının en uç
noktalarına kadar ulaşabilirler ve bu bölgelerde olumsuz sağlık etkileri
gösterirler. Sağlık etkileri konsantrasyon ve maruziyet süresine bağlı
olmakla beraber;
• Göz tahrişine,
• Solunum yolu rahatsızlıklarına,
• Astımın şiddetlenmesine,
• Kronik solunum yolu hastalıklarına,
• Astım, akciğer hastası çocuk ve yetişkinlerde akciğer dokularının zarar
görmesi,
• Akciğer fonksiyonlarında düşüşe sebep olurlar.
UÇUCU ORGANIK BILEŞIKLER (VOC)
Uçucu organik bileşikler çok sayıda kimyasal
maddeden oluşur ve 300’den fazla türü vardır.
Atmosfere; motorlu taşıtlar, eksoz emisyonları,
kimyasal üretim yapan endüstri ve güç
santrallerinden yayılırlar.Atmosferdeki VOC
konsantrasyonları güneş ışığı varlığında çeşitli
fotokimyasal reaksiyonlara öncülük ederler.
İnsan sağlığına kısa ve uzun dönemli olmak
üzere farklı şekilde olumsuz etki ederler.
Benzen,toluen, etilbenzen, ksilen, stiren en
fazla sağlık
riski oluşturan türleridir. Özellikle benzen
kanserojen bir türdür ve insan merkezî sinir
sistemi için toksik etki yapar. Bunun yanında;
• Göz, burun ve boğaz tahrişi
• Baş ağrısı, uykusuzluk, mide bulantısı
• Karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemine
zararlar
• Kanser riski oluştururlar.
ASIT YAĞMURLARI
Asitler, suyla hidrojen iyonları üreten hidrojen bileşimleridir. Hidrojen iyonları çözeltiyi
asidik özellik kazandırır.Asitler, suda eridiğinde hidrojen iyonları (H+) üreten madde
çözeltileridir. Asit maddelerin çoğu, saf katılar, sıvılar ya da gazlar olarak bulunsa da,
sadece suda eridiğinde asit gibi tepki verir. Asit yağmurları, fosil yakıt atıklarının doğal su
döngüsüne karışmasıyla oluşur. Özellikle sanayileşmenin yoğun olduğu ve fosil yakıtların
enerji tüketimi olarak kullanıldığı bölgelerde kömür ve petrol gibi fosil yakıtların
yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir. Bu gazlar havadaki su
buharıyla birleşince bir kimyasal tepkime meydana gelir. Bu tepkime sonucunda sülfürik
asit ve nitrik asit damlaları oluşur.
Sonuçta oluşan, çok miktarda kükürt ve azot içeren bu tip
yağmurlara “asit yağmurları” denir. Atmosferdeki asit,
yalnızca yağmurlarla değil, kar, sis, havadaki gazlar ve
tanecikler yoluyla da yeryüzüne iner. Bu tür yağmurda
tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da
en kuru halde birikebilirler. Normal koşullar altında
oluşan yağmurların pH değeri 5.6′dır. Bu değerin altında
bir değere sahip olan yağış asit yağmuru olarak
adlandırılmaktadır. Asit yağmurları, özellikle sanayi
devriminden sonra kükürt ve azot gazlarının atmosferde
hızla birikmesiyle etkisini hissettirmeye başlamıştır.
ASIT YAĞMURU NASIL OLUŞUR?
Asit yağmurları, fosil yakıt
(kömür, petrol) atıklarının
doğal su döngüsüne
karışmasıyla oluşur. Yanma
sonucu azot ve kükürt içeren
gazlar oluşur ve bu gazlar
havadaki su buharıyla
birleşince bir kimyasal tepkime
meydana gelir. Bu tepkime
sonucunda sülfürik asit ve
nitrik asit damlaları oluşur.
H2O+SO2
asit)
H2SO4 (sülfirik
H2O+NO2
HNO3(nitrik asit)

Birçok kirletici havada su buharı ile birleşince asit
oluşturur.

SO2+1/2O2+H2OH2SO4

2NO2+1/2O2+H2O2HNO3


Asit yağmurları, emisyon kaynağından çok
uzaktaki toprak bitki örtüsü ve yüzey sularını
etkiler.
Binaları aşındırır, topraktaki kimyasal dengeyi
bozar.
•Normal Yağmur
H20 + CO2  H2CO3
– pH = 5.6
•Asit Yağmuru
2SO2 + O2 + 2H2O 
2H2SO4
4NO + 3O2 +2H2O 
4HNO3
–pH = 4.0
Kireçtaşı için asitli yağışlar, kalsiyumla birleşerek kalsiyum
sülfat oluşturur.

CaSO4 + 2H+ + CO32-

CaCO3 + H2SO4

Kalsiyum sülfat suda çözündüğünden yağmurla yıkanır.
1702’de yapılan bir
heykel, 1908’de (sol)
ve 1969’da (sağ)
çekilen fotoğraflar.
ASIT YAĞMURLARINA YOL AÇAN EMISYONLARIN
KAYNAKLARI

Doğal
kaynaklar:Asit
gazların,
doğada
yağmurlarına
bulunan
en
sebep
önemli
olan
kaynağı
yanardağlardır. Yanardağlar da havadaki SO2 ve CO2
gibi
gazların
miktarını
arttırmaktadır.
Karada,
bataklıklarda ve okyanusta yaşayan bazı canlılar da
bu biyolojik süreçleri sonucu bu gazları yayarlar.
İnsan faaliyetleri:
 Fabrikalar ve motorlu araçlar
 Termik santrallerde, ısıtmada ve endüstri kurumlarında
kullanılan kömür atmosfere kül (kadmiyum, arçelik, kurşun)
CO2 ve SO2 yaymaktadır.
 Tarımda bilinçsiz ve yanlış ilaçlama, çeşitli ürünlerde
kullanılan kloroflorokarbonlar çevre kirliliğine dolayısıyla bu
kirlenmeler asit yağmurlarına neden olmaktadır.
 Havada insanlar tarafından oluşturulan zararlı emisyon
miktarının
diğer
doğal
kaynaklarca
oluşturulan
emisyonlardan fazla olduğu ortaya çıkarılmıştır.
ASIT YAĞMURLARININ TARIHÇESI
Asit yağmurları, özellikle Endüstri Devriminden
sonra kükürt ve azot gazlarının atmosferde hızla
birikmesiyle etkisini hissettirmeye başlamıştır.
İlk olarak ise 1852 yılında sanayinin beşiği olan
İngiltere’de Robert Angus Smith adındaki bilim
adamı asit yağmurları ile hava kirliliği arasındaki
ilişkiyi fark etmiş ve sanayinin bu yağışları
tetiklediğini ortaya koymuştur.
Ancak 1960'lara kadar bu olay bilim camiasının
ilgisini çekmemiştir.
ÜLKEMIZDE ASIT YAĞMURLARININ
İNCELENMESI

Ülkemizde asit yağmurlarını Araştırma Şube
Müdürlüğü tarafından araştırılmaktadır. Araştırma
Şube Müdürlüğü bünyesinde Hava Kirliliği ve Asit
Yağmurları Araştırma Grubu olarak ODTÜ ile de
ortaklaşa yürütülen çalışmalar çerçevesinde, özellikle
asit yağmurları ve sınır ötesi kirlilik taşınımının
belirlenmesine yönelik olarak çalışmalar
yapılmaktadır. Bu amaçla 13 Nisan 1999 Çamkoru’da
yağmur suyu toplamak üzere toplama sistemi
kurulmuştur.
Özellikle sınırlar ötesi kirliliğin iyi tespit edilmesi
amacıyla çevresel ve kentsel kirlilikten etkilenmemesi
için kentten uzak bir bölge olan Çamkoru bölgesi
seçilmiştir. Ayrıca yer seçimi yapılırken asit
yağmurlarının ülke ormanlarına verdiği zarar dikkate
alınmıştır.
 Genel atmosferik sirkülasyonun yanısıra kentsel hava
kirliliğinin etkilerinin de gözlenmesi amacıyla, benzer
bir yağmur toplama düzeneği 19 Nisan 1999’da
Ankara Bölge Meteoroloji Müdürlüğünde
kurulmuştur.

ASIT YAĞMURLARININ ÇEVREYE ETKILERI
 Asit
yağmurları, tüm çevreye zarar vermektedir ancak
bundan en çok etkilenen ormanlar ve tarım alanlarıdır.
 Asit yağmuru toprağın kimyasal yapısını ve biyolojik
koşullarını etkilemektedir.
 Toprağın yapısında bulunan kalsiyum, magnezyum
gibi elementleri yıkayarak taban suyuna taşımakta,
toprağın zayıflamasına ve zirai verimin düşmesine
neden olmaktadır.
 Topraktaki alüminyumun çözülmesine neden olmakta
ve ağaç köklerinin besinlerden faydalanmasını
engellemektedir, bunun sonucunda ağaçlar
kuruyabilir.
 Mermer,
kumtaşı veya kireçten yapılan ve
içerisinde kalsiyum karbonat bulunduran tarihi
eserlere zarar vermektedir.
 Ayrıca açık metal yüzeyler, boya kaplamalar ve
bazı plastikler, sülfür dioksit ve yağışın
sulandırdığı bu asitten dolayı bozulma gösterir.
 Göllere ve akarsulara düşen asit yağmurları,
sudaki asit dengesini bozmaktadır.
 Asitleşmenin
çevre üzerinde dolaylı olmakla birlikte
yine çok önemli etkilerinden biri de, endüstriyel
faaliyetler sonucu oluşan asit nemidir. Toprağa ya da
göl yataklarına inmiş cıva, kadmiyum ya da
alüminyum gibi zehirli maddelerle tepkimeye
girebilmekte ve normal koşullar altında çözünmez
sayılan bu maddeler, asidik nemle tepkimenin
sonucunda, besin zinciri ya da içme suyu yoluyla
bitki, hayvan ve insana ulaşıp toksik etkiler
yaratmaktadır.
ASIT YAĞMURLARININ İNSAN SAĞLIĞI
ÜZERINE ETKILERI
 Temmuz
1984’ de Berlin’ de Dünya Sağlık Örgütü’
nün (WHO) Avrupa Bölgesel Toplantısında çeşitli
gruplar tarafından sunulan araştırmalar asit
yağmurlarının insan sağlığı üzerindeki etkileri
konusunda ilginç sonuçlar açığa çıkarmıştır. Bu
araştırmaların sonucu olarak asit depolanmasının
insan sağlığı üzerinde dolaylı ve dolaysız olmak üzere
2 tür etkisi belirlenmiştir.
 Bugüne
kadar yapılan araştırmalar henüz asit
depolanmasının insanlar üzerinde dolaysız bir etkisini
belirleyememiştir.
 Bununla beraber deri, göz ve solunum sistemindeki
direkt etkileri dikkat çekicidir.
 pH 4.6’ ya kadar asitlenmiş göl sularında insan ve
tavşan denekleri üzerinde yapılan araştırmalarda
belirli bir takım etkiler belirlenmiş, pH’ ın 4 ten düşük
olduğu değerlerde gözde tahriş ve kızarıklık
oluşmuştur.
 Asidik
zerrecikler genellikle sülfür dioksit ve nitrik
oksitlerin atmosferdeki dispersiyonu ile oluşur.
Sonuçta oluşan nitrik ve sülfürik asit diğer partiküller
(toz, is, kurum, duman vs) üzerine yapışır. Bu
partiküllerin direkt olarak solunması bu asidik
yapıların doğrudan akciğerlere kadar gitmesine neden
olmaktadır. Bu asidik yapıdaki tozlar ve gazlar nemli
ve sıcak akciğer alveollerinde kimyasal olarak kana
geçebilirler. Bronşit, astım, kanser gibi çeşitli
hastalıklara neden olabilirler.
 Asit
yağmurlarının insanlar üzerindeki dolaylı etkileri,
yüzey ve içme suları, yer altı suları, toprak, ağır
metaller, bitkiler ve balıklar üzerindeki etkilerine bağlı
olarak, bu unsurların kullanılması sonucunda uzun
vadede insan bünyesinde asidik depolanmaya neden
olmasıdır. Göllere ve akarsulara düşen asit
yağmurları, sudaki asit dengesini bozar ve balıkları
etkiler. Balıkların bu durumdan etkilenmesi besin
zinciri yoluyla bizleri de etkilemektedir.
Hava kirliliğinin yol açtığı kronik sağlık etkileri
Etki piramidi
Death
Ölüm
Hospital
Hastaneye
Admissions
yatma
Doctorziyaretleri
visits
Hastane
Astım
nöbetleri,
hastane
Asthma
attacks,
medication
use,
ziyaretleri,
symptoms
semptomlar
Akciğerchanges,
fonksiyonunda
değişim,
lung function
immune cell
responses,
bağışıklık
sisteminin
zayıflaması,
kalp
heart
rate or heart
rate variability
responses
atışlarında düzensizlik
PEKI ÖNLEMEK İÇIN NELER YAPABILIRIZ?
Öncelikle nüfusun,sanayinin ve trafiğin yoğun
olduğu yerlerde hava kirliliğini azaltıcı
önlemler alınmalıdır.
Bu nedenle;
 Ormanlar
ve yeşil alanlar korunmalı,
yaygınlaştırılıp, geliştirilmelidir.
 Şehiriçi
ulaşımlarda trafik yoğunluğunu
azaltacak metro,çevre yolları,alt geçit gibi
altyapı
ve
toplu
taşıma
sistemleri
yaygınlaştırılmalıdır.
 Hava
kirliliğinin yoğun olduğu büyük
illerimizde kaliteli ve temiz linyitin
yakılması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
 Kentsel
ısınmada doğal gazın kullanımının
artırılması ve yoğun hava kirliliği yaşanan
illerimize doğal gazın götürülmesi
gerekmektedir.
 Endüstriyel
tesislerinin bacalarına filtre
takılmalıdır.
 Enerji
üretiminde kullanılan termik
santrallerin yerine, yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
(Güneş Enerjisi, Jeotermal Enerji, Rüzgar
Enerjisi vs.)
 Yakıtlarda kükürt oranı azaltılmalıdır;
Bilim adamları özellikle kömür enerjisi ile
çalışan elektrik santrallerinin sülfür dioksit
salınımlarını azaltmak için daha az sülfür
içeren kömürlerin kullanılması, kömürün
yıkanarak mineral maddesinin azaltılması,
baca gazı desülfürizasyon tesisleri ve kömür
yakma yöntemlerinde değişiklikler gibi
önerilerde bulunmaktadırlar.
 Araçların
bakımı zamanında yapılmalıdır.
Böylece yapılan periyodik muayenelerle,
yanma kusurlarının giderilmesiyle araç
emisyonları düşürülebilir.
 Motorlu
araçların emisyon kontrolü; akaryakıt
kalitesinin arttırılmasıyla motorlu araç
performansı arttırılarak, kurşunsuz benzin
kullanımı yaygınlaştırılarak sağlanabilir.
Ayrıca son yıllarda düşük CO2 emisyonlu yeşil
otomobillerin üretimi ağırlık kazanmaya
başlamıştır.
Bireysel olarak katkıda bulunabileceğimiz en
önemli konulardan biri enerji tasarrufudur.
 Kullanmadığımız zamanlarda, ışıkları, bilgisayarımızı,
televizyonu, video oyunlarını ve diğer elektrikli
aletlerimizi kapatabiliriz.


Daha az enerji tüketen cihazları, tasarruflu ampulleri,
klimaları, su ısıtıcılarını tercih edebiliriz.
Çok yakın mesafeler için arabamızı kullanmayıp,
imkânımız varsa toplu taşıma araçlarını tercih
edebiliriz.
SERA ETKISI
Dünya, üzerine düşen güneş ışınlarından çok,
dünyadan yansıyan güneş ışınlarıyla ısınır.
Bu yansıyan ışınlar başta
karbondioksit, metan ve su buharı olmak
üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından
tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu
gazlar tarafından tutulmasına sera
etkisi denir. Atmosferde bu gazların
miktarının artması Yerküre'de ısınmayı
artırır.
Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği
vardır. Atmosferin ısıyı tutma yeteneği
sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır.
Böylece nehirlerin ve okyanusların donması
engellenmiş olur. Bu şekilde oluşan, atmosferin
ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denir.
CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki
artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep
olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade
edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve
okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar
doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından
endişe edilmektedir.
Güneş sisteminde, Merkür dışındaki bütün gezegenlerin
bir atmosferi vardır. Örneğin Mars’ın CO2 ‘den oluşan
ince ve soğuk bir atmosferi, Venüs’ün CO2 , N2 , SO2
(kükürt dioksit) ve su buharı içeren çok yoğun ve sıcak
bir atmosferi vardır.
Dünyamızın oluşumunun ilk aşamalarında bir
atmosferin bulunmadığı düşünülmektedir. Tektonik
hareketlerin sonucunda dünyanın iç kısımlarındaki
gazların zamanla bir atmosfer oluşturduğu varsayılıyor.
Bu ilk atmosferin yapısı bugünkünden oldukça
farklıydı. Mesela O2 yok denecek kadar azdı, bir ozon
tabakası da yoktu. Günümüzde dünya atmosferi N2, O2,
Ar, CO2, CH4, H2O(g) ve az miktarda diğer gazlardan,
partiküller ve aerosollerden oluşmaktadır.
SERA GAZLARI
Sera etkisi, atmosferin kimyasal kompozisyonu
tarafından sağlanır. Kimyasal kompozisyonu, sera
etkisi yapan gazlar veya kısaca sera gazları
oluşturur. Su buharı CO2 , O3 , CH4 doğal sera
gazlarıdır. N2O ve CFC’lar da dolaylı olarak sera
etkisi yapar.
Atmosferdeki sera gazlarının miktarı olması
gerekenden fazla olduğu takdirde şiddetli bir sera
etkisi ortaya çıkabilir. Nitekim; endüstri
devriminden itibaren atmosferdeki CO2 ve diğer
sera gazlarının konsantrasyonları önemli ölçüde
artmıştır. 20. yüzyıl boyunca artış devam etmiştir ve
hala artmaktadır. Bu gazların artışı, atmosferin ısı
tutma kapasitesini artırıyor ve böylece küresel
sıcaklığın yükselmesine yol açıyor.
Sera Gazları
CO2
Katkı Oranı (%)
%50
Emisyon Kaynakları
* Kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil
yakıtların kullanımı
* Ormanların yok edilmesi
* Sprey kutularındaki aerosoller
CFC
%22
* Buzdolaplarındaki soğutucu maddeler
* Elektronik sanayiinde kullanılan
temizleme maddeleri
* Aircondition sistemleri
* Pirinç tarlaları
CH4
%14
* Hayvanların mideleri
* Biyokütlenin yakılması
* Çöp sahaları
* Doğal gaz boru hatlarındaki kaçaklar
* Maden ocakları
O3
%7
* Trafik
* Termik santrallerdeki yanma olayları
N2O
%4
* Tropikal ormanların yok olması
* Suni gübreler
* Fosil yakıtlar
* Naylon üretimi
Su buharı
%3
. Sera Gazları, Bunların Küresel Isınmaya Katkıları ve Emisyon
Kaynakları
KÜRESEL ISINMA
Günümüzde kullanılan birkaç küresel iklim
modeli vardır. bu modellerin bazı ayrıntıları
farklı olsa da genel öngörüleri aynıdır. Örneğin
modellerin tümü; atmosferdeki CO2 oranının
artışının dünyanın yavaş yavaş ısınmasına yol
açacağını söyler. Bu ısınmanın devamı da
küresel enerji kullanımına bağlı olacaktır. Fosil
yakıtlardan elde edilen enerji tüketiminin 2050
yılında 30 terawatt’a (milyar kw) kadar çıkacağı
hesaplanmıştır. Bununla birlikte atmosferdeki
CO2 oranının da 2050 ‘li yıllarda ikiye
katlanacağı tahmin edilmektedir.
KÜRESEL ISINMANIN DÜNYA ÜZERINDEKI ETKILERI
Isınmanın dünyanın her yerinde aynı ölçüde
olmayacağı söylenebilir. Sıcaklık artışı, yüksek
enlemlerde ve kutup bölgelerinde daha şiddetli
olacaktır. Artışın, dünya ortalamasının iki katı
kadar olacağı tahmin ediliyor. Yani dünyanın
ortalama sıcaklığı
3,5 0C artarsa kutup
bölgelerinde ortalama sıcaklık 7 0C kadar artacak
(Bilim ve teknik, 392). Sıcaklığın bu artışı, Arktik
Denizi ile Antartika’daki buzların ve dağlardaki
buzulların erimesine neden olacaktır. Belki de
uzun zaman sonra bu bölgeler bitki ve ormanlarla
kaplanacaktır.
buzulların
erimesiyle
deniz
seviyeleri
yükselecektir. Hesaplamalara göre 3-4 0C ‘lik bir
sıcaklık artışı, 2050 yılında denizlerin düzeyini
en fazla 35 cm. yükseltecek. Deniz seviyesinin
yükselmesinde
sıcaklık
artışı
nedeniyle
okyanus sularının ısıl genleşmesinin de payı
olacaktır. Bu yükselme, kıyı şeritlerinin
değişmesine
ve
kışı
ülkelerinin
toprak
kaybetmesine yol açacaktır.
Deniz seviyesinin yükselmesiyle kıyılara yakın
temiz su kaynaklarının denizle birleşmesi,
temiz su sorununu ortaya çıkaracaktır. Artan
buharlaşma yüzünden de göl ve ırmak sularında
%20’ye varan bir su kaybı olması bekleniyor.
İklimsel değişimler, aşırı sıcaklar, taşkınlar, orman ve
çayır yangını gibi olaylar, hayvan ve bitkilerin doğal
yaşama alanlarında değişikliklere yol açacak, birçok
hayvan türünün beslenme düzeni değişecek, yaşam
alanları daralacak ve büyük göçler yaşanacaktır. Yeni
koşullara uyum sağlayamayan bitki, böcek ve kuş türü
ortadan kalkacaktır.
Bazı bölgeler, mesela kuzey yarım küredeki kıtaların
iç bölgeleri, çok ısınıp kuraklık çekerken, bazı bölgeler
ılıman bir iklimin, bazıları da aşırı yağışların ve
taşkınların etkisinde kalabilir. Yağış miktarları,
dönemleri ve türleri değişecektir. Artan sıcaklık daha
çok buharlaşmaya neden olabilir. Bu da atmosferdeki
su buharı miktarını arttırabilecektir. Bu artış, küresel
ısınmanın daha da artmasına sebep olabilecektir.
SERA GAZI EMİSYONLARININ
AZALTILMASINDA TEKNOLOJİNİN ROLÜ
Küresel iklim değişikliği sorununa kalıcı ve etkili bir
çözüm sağlanması amacıyla gelişmiş ülkelerin
(OECD Ülkeleri), Kyoto Protokolünde alınan
kararları uygulamaları gerekmektedir. Bu hedefleri
gerçekleştirmede teknolojinin büyük önemi vardır.
çevreye duyarlı ve çevre dostu teknolojilerin
geliştirilmesi ve ticarileşmesi, ancak teknolojinin
hızlı bir şekilde ilerlemesi ile mümkündür. Daha
temiz ve verimli teknolojilerin kullanımı, ülkelerin
taahhüt ettikleri emisyon düşüşlerini sağlamak
üzere yapacakları harcamaların azalmasına olanak
sağlayacaktır.
Enerji üretim ve tüketiminden kaynaklanan
sera gazı emisyonlarının azaltılması için
yapılması gerekenler şunlardır:
-Enerji tasarrufunun arttırılması ve enerji
tüketiminin (ısıtma, aydınlatma, ulaşım,
endüstriyel prosesler vb) azaltılması.
-Enerji verimliliği daha yüksek teknolojilerin
kullanılması.
-Fosil yakıtların yerine fosil olmayanların ve
yüksek karbonlu fosil yakıtlar yerine düşük
karbonlu fosil yakıtların kullanılması.
-
KISA DÖNEM İTIBARIYLE KÜRESEL ISINMAYA
KARŞI ALINABILECEK ÖNLEMLER
-Evde geleneksel ampullerin yerine kompakt
floresanların kullanılması.
-Evlerde ısı yalıtımlarının (çatıda, pencerelerde,
duvarlarda, kapılarda) iyi yapılması,
-Güneş ışığından en yüksek düzeyde
yararlanılması.
-Isıtma sistemlerinde termostat ve öteki ısı
kontrol yöntemlerinin kullanılması.
-Eskiyen ya da ekonomik ömrünü tamamlayan
elektrikli ev aletlerinin enerji verimliliği en
yüksek olan ürünlerle değiştirilmesi.
OZON OLUŞUMU,ETKİLERİ
a) Ozon (O3), üç tane oksijen atomunun (O)
birleşmesiyle oluşmaktadır. Atmosferde bulunan Azot
(N), Oksijen (O2) ve Karbondioksit (CO2) gibi temel
gazlara göre oldukça düşük oranda bulunan ozon,
iklimi etkilemekte ve yeryüzündeki canlıların
korunmasında
önemli
rol
oynamaktadır.
b) Güneşten gelen yüksek enerjili ultraviole
radyasyonunun
etkisiyle
atmosferde
oksijen
molekülü (O2) parçalanarak, serbest oksijen atomu
(O) haline dönüşmektedir. Daha sonra bu serbest
haldeki oksijen atomları (O) yine ultraviole
radyasyonunun etkisiyle oksijen molekülüyle (O2)
birleşerek ozon molekülünü (O3) oluşturmaktadırlar.
Yüksek enerjili ultraviole radyasyonu (UV) ozonun
hem oluşumunda, hem de parçalanmasında tek
başına
etken
bir
rol
oynamaktadır.
OZONUN İNSAN SAĞLIĞINA ETKISI
Solunum
yoluyla vücuda girerek yumuşak
dokuları tahrip eder.
Ozonun karaciğer ve akciğer hastalıklarına neden
olur.
Gözde sulanma ve katarakta neden olur.
Nezle, grip, astım ve bronşite neden olur.
Atmosfer bölgesindeki ozonun özelliği;
tüm canlı varlıkları, doğal kaynakları ve
tarımsal
ürünleri
olumsuz
yönde
etkileyen
ultraviole
(UV)
ışınlarını
absorbe etmesidir. Ozon yoğunluğunun
ultraviole
ışınlarını
tutma
görevini
yapamayacak kadar azalması, "ozon
tabakasının
delinmesi"
olarak
adlandırılmaktadır.
Ozon Tabakasına Zarar Veren
Kimyasallar
Kloroflorokarbonlar (CFC’ler), genel olarak klima sistemlerinde,
buzdolaplarında köpük üretiminde (örneğin yataklar için)
kullanılır.
•Halonlar,
yangın
söndürme
cihazlarında
kullanılır.
•Metil bromid, tarımda böcek ilacı olarak
kullanılır
Modern cihazlar ozon tabakasındaki incelmeyi
belirleyebilmektedir. Ölçümler Güney Kutbundaki
(Antartika) incelmenin Kuzey Kutbuna göre daha
büyük olduğunu göstermiştir. Ozon tabakasındaki
bu incelme bir şey yapılmazsa daha da
büyüyecektir.
ULTRAVİYOLE(UV) IŞINLARI
Güneş radyasyonu veya ışınlarını gönderir. Bu ışınlardan
bazıları Ultraviyole ışınları olarak adlandırılır. UV ışınlarını;
Aynı karakteristiklere sahip olmadıkları ve canlılar üzerindeki
etkilerinin farklı olması sebebiyle UV-A, UV-B ve UV-C olmak
üzere üç kategoriye ayırmışlardır.
•UV-A: En yaygın ve sağlığımız için en az tehlikeli olan
ışınlardır. Ozon tabakası bu ışınların geçmesine izin verir
• UV-B: Oldukça tehlikelidir. Bu ışınların büyük bir kısmı,
bizlere ulaşmaması için ozon tabakası tarafından engellenir.
•UV-C: Sağlık için en tehlikeli ışınlardır. Ozon tabakası bu
ışınların bizlere ulaşmasını önler.
ALINABİLECEK ÖNLEMLER
.
Güneş ışınlarının daha dik geldiği gün ortasında güneşe
mümkün olduğunca az maruz kalmaya (10-16 saatleri arasında)
çalışmak en basit önlemlerdendir. Bununla birlikte;
Cilt koruma faktörü 15 veya daha fazla olan ve vücudun güneşe
maruz kalan yerlerine güneş koruyucuları kullanmak,
Vücudu örten elbiseler giymek ve yüze gölge yapan şapka gibi
aksesuarlar kullanmak
Güneş lambaları ve bronzlaşma salonlarından sakınmak,
Bilhassa çocukları aşırı güneşlenmekten korumak için en güçlü
güneş ışığının geldiği öğle vaktinde güneşten uzak tutmak herkes
tarafından alınabilecek önlemlerdir .
OZON GAZI HANGİ AMAÇLARLA
KULLANILABİLİR ?
-Ozon son derece yüksek oksidasyon kapasitesine
sahip bir gaz olduğundan, dezenfeksiyon ve
organik/inorganik maddelerin giderimi amacıyla
kullanılabilir.
-İçme suyu şişeleme tesislerinde dolum suyunun veya
çalkalama suyunun ozonlanması
-Organik madde giderimi (atıksularda KOİ
oksidasyonu)
-Demir-Mangan oksidasyonu (ozonlama + filtrasyon ile
sudan uzaklaştırma
-Nitrit’in Nitrat’a oksidasyonu
-Siyanür, Fenol, Azotoksitler, Pestisidler, Klorlu
Hidrokarbonlar gibi zehirli maddelerin oksidasyonu
-Atıksularda renk giderimi (özellikle tekstil atıksuları
-Virüslerin yok edilmesinde kullanılır(klor yerine)
-Koku
giderimi
(havadaki
koku
oluşturan
organiklerin oksidasyonu)
-Soğutma
kulelerinde
Biyosid
yerine
ozon
dozlanması
-Gıda, meşrubat v.b. sanayilerde üretim hatlarının
temizliğinde CIP kimyasalları yerine ozonlu su
kullanılması
-Yüzme havuzları sirkülasyon suyunda ozonlama
(ozonlama + düşük doz klor)
-Balık üreten kuluçkahanelerde ozon kullanımı
(özellikle kapalı devre sistemler)
-Kağıt sanayiinde ağartma amacıyla klor/klordioksit
yerine ozon kullanımı
-Soğuk hava depolarında sebze ve meyvelerin
ömrünü uzatmak için ortam havasının ozonlanması
SİS KİRLİLİĞİ VE ÇEŞİTLERİ
SİS KİRLİLİĞİ VE ÇEŞİTLERİ
Adveksiyon Sisi: Adveksiyon sisi,
soğuk yer yüzeyinin üzerinde sıcak
ve nemli hava kütlesinin yerleşmesi
ile oluşur. Soğuk yer yüzeyine sıcak
ve nemli hava temas ettiğinde sıcak
havanın alt katları üst katlarına
oranla daha çok soğur. Böylece etkisi
sürekli artan bir sıcaklık inversiyonu
oluşur. Yoğunlaşma ve sis oluşumu
en alçak hava katlarından başlar.
Adveksiyon-Radyasyon Sisi: Soğuma ve sisin oluşumu
adveksiyona ve yayılmaya bağlı olduğunda meydana gelen sise AdveksiyonRadyasyon sisi denir. Bu tip sislerin yükseklikleri fazla olup, geniş alanları
kaplarlar ve havacılıkta büyük tehlike yaratırlar.
Adyabatik Yayılma Sisi (Yamaç Sisi): Sıcak ve nemli
havanın yamaç boyunca yükselirken adyabatik olarak soğuması ile oluşan bir sis
türüdür. Dağ yamaçlarının rüzgar almayan kısımlarında daha sık görülür. Yamaç
sisi sadece, doymuş havanın tabakalaşması kararlı olduğu zaman oluşabilir.
Normal olarak yükseklikle sıcaklık düşer (pozitif lapse-rate). Hava ne kadar hızlı
tepeye hareket ederse soğuma da hızlı olacaktır.
Cephe Sisleri: Cephe üzerinde, ön veya arka kısmında
görülen sislerdir. Yağış anında soğuk hava içindeki sıcak yağmur
damlacıklarının soğuyarak su buharını arttırması ve yoğunlaşarak
sis haline dönüşmesi sonucu meydana gelir. Cephe sistemi ile birlikte
hareket eder. Rüzgar hızlanınca sis dağılır ve parçalı bulutları
(Fraktüs) meydana getirir.
çok Arktik denizlerde oluşurlar. Bu
bölgelerde kar veya buz yüzeyinin sıcaklığı, su yüzeyinin
sıcaklığından nispeten daha düşüktür. Hava kütlesi
buradan su yüzeyine geçince, hızlı bir şekilde buharlaşma
başlar ve sis oluşur.
Deniz Sisi: Daha
Şehir Sisi:
Şehirler sis oluşma şartlarına çok uygundur.
Endüstri kuruluşları tarafından atmosfere büyük miktarda
yoğunlaşma çekirdekleri atılmaktadır. (Örneğin; Londra'da oluşan
şehir sisi meşhurdur.).
Sis ve Görüş Mesafesi
Sisin meydana gelmesi sonucu görüş mesafesi
kısaltmaktadır. Sisin çok yoğun olması günlük yaşamı
olumsuz yönde etkilemekte özellikle kara, hava ve deniz
ulaşımı sisten etkilenmekte, vapur ve uçak seferleri iptal
edilmektedir. Çok yoğun sis nedeniyle zaman zaman
kazalar meydana gelmektedir.
NELER YAPABİLİRİZ?
Hava kirliliği; bugün, yaşadığımız
bölgeden başlayarak ülke ve tüm
dünyada karşı karşıya kaldığımız bir
çevre sorunudur.İnsan sağlığı,bitki,
orman tahribatı, tarımsal üretim
kayıpları, iklim değişikliği ile
medeniyetlerin yok olması senaryoları
ilk akla gelen etkiler arasındadır.
KISA VADEDE ALINABILECEK ÖNLEMLER
A- Yakıt Seçimi: Isınma amacı ile ısı değeri yüksek,kükürt içeriği düşük yakıtların
kullanılması.
B- Taşıt Araçlarının Kontrolü.
C- Yakıt tasarrufunun sağlanması amacıyla ısı izolasyon tekniklerinin azami
ölçüde kullanılması.
D- Yakma teknolojisi ve enerji tasarrufu konusunda halkın bilinçlenmesini
sağlamak üzere eğitim hizmetlerine ağırlık verilmesi.
E- Öncelikle hava kirliliğine olumsuz katkılarının kontrol altına alınması zor olan
sobalı evler olmak
üzere bütün konutlarda iyi kaliteli yakıt dağıtımının düzenlenmesi.





F- Kirliliğin aşırı derecede yükseldiği alarm
dönemlerinde kullanılmak üzere kaliteli yakıt
rezervinin hazır bulundurulması.
H- Fuel-Oil yakılan kaloriferli binalarda ısı ölçer
cihaz kullanılarak gereksiz ısınmanın önlenmesi.
I-Kirlilik konsantrasyonundaki yüksek artışları
önlemek için, kaloriferlerin yakma saatlerinin
semtlere göre ayarlanması.
K- Yanma veriminin arttırılması için soba boruları ve
kalorifer kazanlarının alev borularının temizlenmesi.
L- Bacalarından fazla kirletici duman çıkaran
binaların kontrollerinin belediyelerce yapılarak
yaptırım uygulanması.
SU KİRLİLİĞİ
Su kirliliği,
Göl, nehir, okyanus, deniz ve yer
altı suları gibi su barındıran
havzalarda görülen kirliliğe
verilen genel addır. Her çeşit su
kirliliği, kirliliğin bulunduğu
havzanın çevresinde veya içinde
yaşayan tüm canlılara zarar
verdiği gibi, çeşitli türlerin ve
biyolojik toplulukların yok
olmasına ortam hazırlar. Su
kirliliği, içinde zararlı bileşenler
barındıran atık suların, yeterli
arıtım işleminden geçmeksizin
havzalara boşaltılmasıyla
meydana gelir.
Su kirliliği, küresel olarak büyük bir sorun olduğu
gibi, birçok ölüm ve salgın hastalık olaylarının nedeni
olarak görülmektedir. Günde 14,000 insan doğrudan
veya dolaylı olarak su kirliliğinin neden olduğu
hastalıklar sonucunda yaşamını yitirmektedir. Buna
ek olarak gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde
görülen akut sorunların yanında, bu kirliliğin
azaltılması için çalışmalar yapılmaktadır. Bugün
dünyada yüzde olarak en çok kirli su havzasına sahip
olan ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. Son
zamanlarda yapılan ulusal bir araştırmada bu
ülkedeki nehir havzalarının yüzde kırk beşi, göl
havzalarının yüzde kırk yedisi, liman ve haliçlerin
yüzde otuz ikisi kirlenmiş durumdadır.
SU KIRLILIĞI KATEGORILERI
Noktasal kirlilik, bir su havzasının su borusu veya hendek gibi
belli bir noktadan kaynaklanan atıklarla kirlendiğini gösterir.
Bu tür kirliliğin kaynakları arasında bir arıtım tesisinden
boşaltılan evsel atıklar, fabrika atıkları veya rögar taşkınları yer
almaktadır.
Noktasal olmayan(NPS) kirlilik ise belirli ve tek bir kaynağı
olmayan, yayılmış durumdaki kirliliklere verilen addır. Bu tür
kirliliğin nedeni, küçük oranda bazı kirletici maddelerin
zamanla
birikerek
bir
yerde
yığılmasıdır.
Bir tarım arazisinde gübrelenmiş alanlardan sızan ve zamanla
biriken azotlu bileşiklerin oluşturduğu kirlilik buna en bilinen
örnektir..
Kimi zamanlarda sel suları veya taşkınların süpürdüğü parklar,
caddeler, otobanlar, kentsel atık birikintilerine neden olur.
TERMAL KIRLILIK

Termal kirlilik, doğal bir alanın ısısının alçaltılıp
yükseltilmesiyle beliren insan nedenli bir kirlilik
türüdür. Bu kirliliğin en bilinen nedeni, enerji
santrallerinde su havzalarından soğutucu olarak
su çekilmesi ve ısınan suyun su havzalarına geri
akıtılmasıdır. Isınan su, oksijeni daha az
tutacağından sudaki canlı yaşamı tehlikeye girer.
Ayrıca ekosistemin elemanlarına zarar verir.
Öyle ki çeşitli termofilik türlerin artışı
gözlemlenir. Bu durum genellikle kentsel
alanlarda görülür. Bu durumun tam tersi de
soğuk su kaynaklarının ılık nehirlere akarak
ısıyı düşürmesiyle de belirebilmektedir.
SU KIRLILIĞININ NEDENLERI
Kirliliğe neden olan kirleticiler arasında farklı çeşitler
barındıran kimyasal maddeler, patojenler, ısı değişimi
gibi fiziksel veya duyusal değişiklikler yer almaktadır.
Yine kimi zamanlarda doğada ve suda doğal olarak var
olan
kalsiyum,
sodyum,
demir,
manganez
gibi
minerallerin derişiminin aşırı artışı da kirlilik nedeni
olarak görülmektedir.
Oksijen tüketen maddeler arasında bitkiler gibi doğal
unsurlar veya kimyasal maddeler gibi insan eli değmiş
unsurlar yer alabilir. Diğer doğal veya yapay oksijen
tüketici maddeler sudaki bulanıklığa neden olur. Bu da
ışığı yansıtmayacağından çevredeki bitkilerin büyüme
hızını
yavaşlatır.
Ayrıca
bazı
balık
türlerinin solungaçlarının tıkanmasına neden olur.
PATOJENLER
Koliform bakterisi, su kirliliğini ölçmek adına
sık kullanılan bir bakteri belirleyicisidir. Bu
bakteri türü doğrudan hastalığa yol açmasa da;
bazı mikroorganizma türleri, insan sağlığı
üzerinde olumsuz etkiler bırakabilmektedir.
Yüksek orandaki patojenler, yetersiz arıtılmış
lağım sularının döküldüğü tatlı su havzalarında
bulunmaktadır. Bu durum özellikle az gelişmiş
ülkelerde görülen ve sadece tek işlemle
arıtmanın
uygulandığı
su
havzalarında
olağandır.
KIMYASALLAR
Organik su kirleticileri:
Deterjanlar
Kimyasal olarak arıtılmış içme suları
Gıda işleme atıkları
Böcek ilaçları ve bitki ilaçları
Petrol hidrokarbonları, benzin, dizel yakıt, jet yakıtı, fuel oil ve motor yağı
Orman atölyelerinden saçılan ağaç ve çalı enkazları
Yanlış depolama sonucu ortaya çıkan sanayi solventleri gibi uçucu gazlar (VOC)
Hijyen ve kozmetik atıkları
İnorganik su kirleticileri:
Kükürt dioksit gibi asidik fabrika atıkları
Gıda işleme atıkları arasında yer alan amonyak
Kimyasal fabrika atıkları
Gübrelerdeki azotlu ve fosforlu bileşikler
Ağır metaller
Çeşitli insan kaynaklı alüvyonlar
İri ölçekli kirleticiler ise gözle görülebilir maddelerin suya karışmasıyla oluşan
fiziksel bir kirlilik türüdür. Özellikle su taşkınları veya fırtınalar sonucunda büyük
maddeler su havzalarına geçebilir. Bu kirleticiler:
Kâğıt, plastik veya besin artıkları gibi çöpler
Gemilerle taşınan çeşitli plastikler
Gemi batıkları
KIRLETICILERIN TAŞINIMI VE TEPKIMELERI
Çoğu su kirleticileri, nehirler ve diğer akarsular
aracılığıyla okyanuslara ve denizlere taşınır. Dünyadaki
bazı bölgelerde nehirler aracılığıyla taşınan kirleticiler,
kilometrelerce uzakta yer alan deltaları ve kıyıları
kirletebilmektedir. Örneğin;Hudson Nehri'ndeki en
yüksek toksin oranı nehrin ağzında değil, yaklaşım 100
km güneyde planktonlar sayesinde ölçülmüştür.
Hudson'un atıkları Coriolis etkisi nedeniyle nehir
ağzından gerilere taşınmaktadır. Oksijen tüketen
kimyasallar ve alg topluluklarının ölümüyle bu
canlıların hücrelerinden çıkan kimyasalların artışı
sonucunda çok düşük oksijen oranının ölçüldüğü
bölgeler yine söz konusu nehrin güney ve ağızdan uzak
kısımlarıdır.
SU KIRLILIĞININ KONTROLÜ
Evsel atıklar
Kent alanlarında, evsel atıklar, atık ve artık toplama
merkezlerinde toplanır ve işlem görürler. Bu merkezlerin
bir çoğu ABD'de yerel yönetimlerin denetimi ve kontrolü
altındadır. Yerel yönetimlere bağlı bu atık toplama
merkezleri katı atıklar gibi genel kirletici maddeleri
kontrol etme görevini üstlenirler. Doğru tasarlanan ve
yönetilen atık toplama merkezleri (örn., ikincil filtreleme
ya da daha iyi sistemlere sahip olanlar) katı atıkları
yüzde doksan oranında temizleyebilmektedir. Bazı atık
toplama merkezlerine gıda atıkları ve patojenler için ek
filtre sistemleri dahil edilmiştir. Yerel yönetimlere bağlı
atık toplama merkezlerinin çoğu endüstriyel atıkların
içerisindeki toksik maddeleri filtreleyebilecek sistemlere
sahip değildir.
Sanayi atıkları
Bazı sanayi kurumları, normal bir belediye
arıtma
tesisince
temizlenebilecek
atıklar
üretir.Petrol rafineleri, otomobil fabrikaları,
elektrik üretim santralleri, çimento fabrikaları,
tekstil fabrikaları vb. yerlerde çok sayıda atık
üretilir. Doğru değerlendirilip arıtılmadığında
bu atıklar çevre ve kişi sağlığı açısından tehlike
oluşturur.
Dünyanın
birçok
bölgesinde,
fabrikaların neden olduğu kirlilik gerektiği gibi
denetlenip, engellenmektedir. Bu, fabrikaların
bulunduğu bölgede yaşayan insanların solunum
yolları
hastalıkları
gibi
birçok
sorunla
karşılaşmasına neden olmaktadır.
SU KIRLILIĞI NASIL ÖNLENIR

1- Arıtma tesisleri kurulması gerekiyor ve özenli
bir şekilde bu tesislerin işletilmesi
gerekmektedir.
2- Su kirliliğinin önlenmesinde bazı yerlerde
nüfus artışını önüne geçilmesi gerekmektedir.
3- Su kirliliği hakkında vatandaşların
bilgilendirilmesi gerekmektedir.
4- Bulunan su kaynaklarının korunması için
güzel politikalar, plan ve programlar yapılması
gerekmektedir.
5- Hava ve toprağın kirlenmesine neden olan
sebeplerin ortadan kalkması gerekmektedir.
HAZIRLAYANLAR

1011211036 ZAFER SERDAL BORAN

1011211042 ALİ İHSAN KARAÇOLAK

1011211052 ALİCAN ATEŞ

1011211070 GÜRHAN DURSUN

1111211028 FEYZULLAH BİLİCİ
Download