genel biyoloji ıı

advertisement
GENEL
BİYOLOJİ II
DERS NOTLARI-1
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ
BİYOLOJİ BÖLÜMÜ
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
1
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN TARİHİ












İlkin dünya koşulları ve yaşamın kökeni
Prokaryotlar
Ökaryotlar
Bitkilerin karaya geçişi
Tohumlu bitkilerin evrimi
Mantarlar
Bitki yapısı ve büyüme
Bitkilerde taşınım
Bitkilerde beslenme
Bitkilerde üreme
Bitkilerin içten ve dıştan gelen sinyallere karşı yanıtları
Ekolojiye giriş, ekosistemler
Yaşamın Kökeni
Dünya yaklaşık 4.5 milyar yıl önce oluştu.
Canlıların ilk birkaç yüz milyon yıllık süre içinde dünyada yaşayabilmesi
mümkün olmamıştır, çünkü güneş sisteminden kaynaklanan çok büyük kaya
parçaları gezegeni bombardıman etmekteydi.
Çarpmalar oldukça büyüktü. Bu bombardıman evresinin yaklaşık 3.9 milyar yıl
önce sonlandığı kabul edilmektedir
• Bununla beraber yaşam, dünyanın tarihinde oldukça erken dönemde
ortaya çıkmıştır.
• İlk organizmalar bugün gözlediğimiz çok fazla çeşitlilik gösteren
canlıların atalarıdır.
• Evrimsel tarihin ilk üç çeyreğinde, dünyada sadece mikroskobik ve
çoğunlukla bir hücreli olan canlılar vardı.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
2
Neden yaşam dünyada oluşmuştur?
• Dünyanın güneşe göre uzaydaki yeri yaşamın kaynağıdır.
• Dünyanın güneşe olan konumu, suyun buhar, sıvı ve katı halleri
arasında bir denge oluşturur.
• Dünyanın yüzeyinde bulunan en eski kayalar, Grönland’daki Isua adı
verilen bölgede yer almaktadır ve 3.8 milyar yıl yaşındadır.
• Bu kayaçların içinde o dönemde yaşam olabileceğine ilişkin bazı
kimyasal ipuçlarına karşın, bu kayaçların içinde mikroorganizma
fosili bulunmamıştır.
• Biyologların şimdiye kadar bulduğu en eski organizma fosilleri batı
Avustralya’da yer alan 3.5 milyar yıllık kayaçlar içine gömülüydü. Bu
mikro fosiller, bugün günümüzde halen daha yaşamını sürdüren bazı
bakterilere benzerlik göstermektedir.
• Bu yapı, 3.5 milyar yıl önce ortaya çıkmış bakteriler için oldukça
karmaşık olacağından canlıların çok daha önce belki de 3.9 milyar yıl
önce ortaya çıkmış olabileceği hipotezi düşünülmektedir.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
3
Prokaryotlar, geçmişteki 3.5-2 milyar yıllık evrimsel süreçte baskın
durumdaydı
 Fosil kanıtlar, prokaryotik canlıların ilkin canlılar olduğunu
desteklemektedir
 3.5-2 milyar yıl öncesine ait dönemde prokaryotlara ait zengin fosiller
bulunurken, ökaryotlara ait sağlam kanıtlar o dönemde bulunmamaktadır.
 Prokaryotik canlılar nispeten erken dönemde, Bacteria ve Archaea olmak
üzere iki ana evrimsel dala ayrıldı. Bu iki ana prokaryotik grubun çeşitli
türleri, günümüzde çeşitli ortamlarda yaşamaktadır.

Prokaryotlar gezegenimizin en eski canlılarıdır……
Prokaryotların Özellikleri
 Prokaryotların zarla çevrili çekirdekleri ve diğer organelleri
yoktur.Bakteri domaini ya da Arke domaini içinde sınıflandırılırlar.
 Prokaryot hücreler çok küçüktür ve şekil olarak fazla çeşitlilik
göstermezler. Küre (kok), çubuk (basil) ya da spiral şeklinde görülür. Bazı
prokaryotlar hareketli, bazıları değildir.
 Prokaryot hücrelerinin dışında genel olarak polisakkarit müsilaj örtü
bulunur.
 Prokaryot türleri, hücre duvarlarındaki peptidoglikan miktarları
bakımından ve ayrıca dış lipid zarfının bulunup bulunmayışına göre
farklılıklar gösterirler. Bu özellikler Gram boyama sonucunda anlaşılır.
 Gram boyama, bakterilerin hücre duvarı yapılarındaki farklılıkları
gösteren bir işlemdir. Bakterilerin tanımlanmasında, antibiyotik
duyarlılıklarının belirlenmesinde yarar sağlar.
• Pek çok prokaryot, dayanıklı sporlar üreterek güç koşullarda
varlıklarını devam ettirirler.
• Prokaryotlarda tipik olarak ökaryotlarda bulunan eşeyli üremeye
rastlanmaz, ancak çeşitli yollarla genetik maddelerini transfer edebilirler.
• Prokaryotların metabolizmalarının çeşitli olmasının çok büyük ekolojik
ve endüstriyel önemi vardır.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
4
•
•
•
•
•
Prokaryotlar
Tıp
Tarım
Endüstri
Biyoteknoloji …………..
Doğada?
• Örneğin, baklagillerin azot gereksinimlerini karşılamak için azot bağlayan
bakterilerle yaptığı ortaklık.
• Baklagil tohumları bol miktarda protein depolar. Bu nedenle baklagiller,
toprakta bulunan azottan çok daha fazla azota gereksinim duyarlar.
Baklagil köklerindeki nodüllerde azot bağlayan bakteriler bulunur.
Yerkürenin ilk durumuna göre bu atmosfer nasıl ve ne zaman değişmiştir?
• Mikroorganizmalar yavaş bir şekilde atmosferin kimyasal yapısını
değiştirmiştir. Bu ilk canlılar büyük miktarlarda oksijeni atmosfere
bırakmışlardır.
• Atmosferdeki karbondioksitin fotosentez yoluyla kullanılması, yaşamın
devamlılığı açısından iklimin çok aşırı ısınmasını önlemiştir.
• Atmosferdeki oksijenin çoğu biyolojik kökenlidir ve fotosentez sırasında
suyun parçalanmasından gelir.
• H2O---------------------------O2
• Fotosentez yaparak oksijen üreten yegane prokaryotlar,
siyanobakterilerdir. Günümüzde bol bulunan ve oldukça fazla çeşitlilik
gösteren siyanobakteriler (mavi yeşil algler) yaklaşık 2.7 milyar yıl
önce ortaya çıkmıştır.
•
• (Fotosentez, prokaryotların tarihinde büyük bir olasılıkla çok erken
dönemde ortaya çıktı, fakat metabolizmadaki farklılık nedeni ile su
parçalanıp oksijen açığa çıkarılamıyordu.)
• Oksijen üreten fotosentez ilk ortaya çıktığı zaman, siyanobakterilerden
gelen serbest oksijen, denizlerdeki ve göllerdeki su, oksijenle doygun
hale gelinceye kadar suda çözünmüştür.
• İlave oksijen, çözünmüş demir ile reaksiyona girerek demir oksit
olarak çökelecektir.
•
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
5
• Bu denizel sedimentler, bağlanmış demir formasyonlarının
kaynağıdır, bu oluşumlar günümüzde kıymetli demir cevheri kaynağı
olan demir oksitçe zengin kırmızı renkli tabakalı kayaçlardır.
• Suda çözünmüş olan demirin tümü çökeldiğinde ilave oksijen
denizlerden ve göllerden “gaz halinde” dışarı çıkarak atmosferde
birikmeye başladı.
• Atmosferik oksijenin birikimi, günümüzden 2.7 milyar yıl öncesinden
2.2 milyar yıl öncesine kadar kademeli gerçekleşmiştir, fakat ondan
sonra oksijenin bugünkü mevcut düzeyinin %10’nundan daha fazlası
nispeten hızlı bir şekilde atmosfere geçmiştir.
• İlk fotosentetik organizmalar tarafından oluşturulup ortama bırakılan
oksijen, atmosferin üst tabakalarına taşınarak burada diğer oksijen
molekülleri ile reaksiyona girerek ozon molekülünü (O3) oluşturdu.
• Ozon tabakası, UV radyasyonuna karşı etkin bir filtre ve koruyucu bir
kalkan olmuştur ve yaşamın gelişmesini sağlamıştır. (UV ışınları güneş
yanığı, cilt kanseri, DNA’daki değişikliklere neden olmaktadır).
• Ozon tabakası günümüzde de koruyucu etkiye sahiptir.
• Eğer güneşten çıkan UV ışınları, filtrelenmeye uğramadan yerküreye
gelmiş olsalardı, gezegenimizin tümünü sterilize edebilirdi. (Örneğin
Mars yüzeyine ulaşan UV ışınları o kadar şiddetlidir ki, orada
bulunabilecek organik molekülleri ve yaşam şekillerini yok edebilir.)
• Bugünkü Mars’ta olduğu gibi, ilk yerküre atmosferinde UV’yi emecek
bir filtre engeli bulunmadığı için, o zamanlardaki yaşam, yalnızca
suyun UV radyasyonunu tutabildiği okyanuslarda bulunmaktaydı.
• Bu oksijen devriminin, yaşam üzerinde çok büyük bir etkisi olmuştur.
Kimyasal bağlara saldıran oksijen, birçok prokaryotik grubu
öldürerek ortadan kaldırdı.
• Anaerobik ortamlarda bulunan türler yaşamlarını sürdürdü, bu
türlerin günümüzde de zorunlu anaerob olarak yaşam süren soylarına
rastlamaktayız.
• Diğer hayatta kalanlar arasında, değişen atmosfer koşullarına karşı,
çeşitli uyumlar ortaya çıkmıştır.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
6
Oksijenin Karbondioksitin Denge Konumu
• Bitkiler, algler ve bazı bakteriler atmosferdeki oksijenin kaynağıdır.
•
(Dünyada canlıların büyük çoğunluğu aldıkları besinlerdeki kimyasal enerjinin
kullanılabilir hale gelebilmesi için oksijene gereksinim duyarlar. )
• Bitkiler atmosferdeki karbondioksitin dengeli bir şekilde kullanılmasına
yardımcı olur
• Bazı bakteriler de metanı kullanırlar.
• Böylece karbondioksit, metan, su buharı dengesi oluşturulur.
• “Sera etkisi”
• Küresel ısınmanın etkileri………..
• sıcaklık artışı, ani fırtınalar, zararlı böceklerin artışı, polen
üretimininin artması………..
Ökaryotik yaşam
Prokaryot ve ökaryot hücreler arasındaki farklar nelerdir?
• Ökaryot hücrelerin (prokaryotlardan farklı olarak) çekirdeği, ER ve Golgi
aygıtını içeren iç zar sistemi ve motor proteinleriyle etkileşerek hücre
hareketlerini gerçekleştiren sitoiskeletleri vardır.
•
•
•
•
Prokaryot ve ökaryot hücrelerin ortak özellikleri:
Hücre zarı
Sitoplazma
Ribozom
Ökaryotik yaşam, 2.1 milyar yıl önce başladı
En eski olduğu varsayılan ökaryot fosilleri, 2.1 milyar yıl yaşında olup nispeten
basit, bir hücreli alglere benzerlik gösteren organizmalardır.
Bazı araştırmacılar ise belirli kimyasal izlere dayanarak ökaryotların
kökeninin daha eskilere uzandığını belirtmektedir.
Çok hücreli ökaryotlar 1.2 milyar yıl önce ortaya çıktı
• Daha karmaşık hücrelerin doğuşu, ökaryotik yaşamın çeşitlenmesi için bir
basamak hazırladı.
• Bir hücreli formlarının büyük bir yayılış alanının oluşması bir hücrelilerin
çeşitlenmesine yol açmıştır ve onların bir hücreli soyları günümüzde
çeşitliliği artırmaya devam etmektedir.
• Aynı zamanda çok hücreli formlar da gelişti
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
7
• Çok hücreli ökaryotlara ait bilinen en eski fosiller, günümüzden 1.2
milyar yıl önce ortaya çıktığını göstermektedir.
• Hücre bölünmesi ve hücre farklılaşması tek bir hücrenin özelleşmiş bir
çok hücre çeşidine sahip çok hücreli ergin bireye dönüşmesine yardım
eder.
• ÇEŞİTLİLİK
• Denizanaları ve solucanlar gibi daha gelişmiş organizmalar 600
milyon yıl önce geç Prekambriyen çağına kadar fosil kayıtlarda
gözükmemektedir.
Şiddetli buzul dönemi……..
Kartopu Dünya Hipotezi
 Bu hipoteze göre, buzullar gezegenin yüzeyini kutuptan kutba kadar
kaplamaktadır. Denizler de aynı zamanda buzla kaplanmıştı.
 Böylece çoğu canlı, derin denizlerdeki sıcak su çıkış deliklerine ve sıcak
su kaynaklarına yakın alanlara ya da denizlerin yüzey sularından güneş
ışığının sızmasına yetecek kadar erimiş buzulların öbek öbek yer aldığı
alanlara hapsedilmişti
Hayvanlardaki çeşitlilik erken Kambriyen periyodu boyunca patlarcasına artış
gösterdi
•
•
•
•
550 milyon yıl önce..
çeşitlilik
Denianaları,süngerler……..
Kambriyen patlaması……..
Bitkiler, mantarlar ve hayvanlar yaklaşık 500 milyon yıl önce karasal ortamlara
yerleştiler
• Canlıların karasal ortama yerleşmesi, yaşam tarihinde önemli dönüm
noktalarından biridir. Siyanobakterilerin ve fotosentez yapan diğer
prokaryotların bir milyar yıl önce nemli toprak yüzeylerini kapladığına
ilişkin fosil kanıtlar vardır.
• Atasal sucul ortamlar dışındaki bu evrimsel risk, su kaybını önlemeye
yardım eden uyumlarla yakından ilişkilidir.
 Bu uyumlar, karalar üzerinde üremeyi mümkün hale getirmiştir.
 Örneğin, yeşil alglerden köken alan bitkilerin yapraklarının üzeri, su
kaybını azaltan, suya geçirimsiz bir mum tabakası ile kaplıdır
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
8
• Bitkiler karasal ortama mantarlarla birlikte yerleşti. Bugün bile,
birçok bitkinin kökü topraktan minerallerin ve suyun alınmasında
yardımcı olan mantarlarla ortaklık kurmuştur.
• Bitkiler karasal ortamı değiştirerek, herbivor (bitki yiyen) hayvanlar ve
onların avcılarını da içine alan tüm canlılar için yeni fırsatlar yarattı.
Yerküre tarihinin zaman çizelgesi
Yerkürenin oluşması
4,5 milyar
yıl önce
Küçük gezegenler ve kuyruklu
3,9 milyar
yıldızlarca ağır bombardıman döneminin yıl önce
sonu
Avustralya’da bulunan ilk mikroskobik 3,5 milyar
canlı fosili
yıl önce
Oksijenin %21 seviyeye ulaşması
450 milyon
yıl önce
İnsan türünün ait olduğu Homo cinsinin 2 milyon yıl
ortaya çıkması
önce
Tarımsal etkinliklerin ortaya çıkması ve 10 bin yıl
uygarlığın başlangıcı
önce
•
•
•
•
Yaşamın Kökeni
İlk hücre nasıl ortaya çıktı?
Kendiliğinden Oluşma
19. yüzyıla kadar canlıların cansız maddelerden ortaya çıktığı
savunulmaktaydı.
1862’de Louis Pasteur’ün et suyu ile yapmış olduğu ünlü deney ile
kendiliğinden oluşma fikri tamamıyla geçersiz kılındı.
Canlıların canlılardan türemesi: biyogenez ilkesi kabul edilmiştir.
Pasteur’ün merak ettikleri?
• Mikroorganizmaların yoktan kendi kendine mi oluştuğunu yoksa daha
önce var olan mikroorganizmaların çoğalmasıyla mı (biyogenezis)
meydana geldiğini kanıtlamak için deneyler yaptı
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
9
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
10
• Peki ilk hücre nasıl oluştu?
• Eğer onlar da biyogenez yoluyla oluştuysa ilk organizma olamazlar.
• Kendiliğinden oluşma olayının günümüzde gerçekleştiğine dair bir kanıt
olmamasına karşın, dünyanın erken dönemlerinde koşullar oldukça
farklıydı. Ör: karmaşık molekülleri parçalara ayıran oksijenin
atmosferdeki miktarı oransal olarak azdı.
• İlk hücre, genç dünya üzerinde kimyasal evrim sonucu ortaya çıkmış
olabilir.
• Günümüzde canlılar biyogenez yoluyla oluşmaktaysa, ilk hücreler
prebiyotik kimyanın ürünü olabilir.
• Organik monomerlerin abiyotik olarak sentezi, test edilebilir bir
hipotezdir.
Canlıların Oluşumu ile İlgili Dört Evre Hipotezi
• İlk organizmalar dört evrede kimyasal evrimin ürünleriydi:
• 1. aminoasit ve nükleotitler gibi küçük organik moleküllerin abiyotik
(cansız) olarak sentezlenmesi
• 2. bu küçük moleküllerin (monomerler) birleştirilerek, protein ve
nükleik asitler gibi polimerlere dönüştürülmesi
• 3.kalıtılmayı mümkün kılan kendi kendini eşleyen moleküllerin ortaya
çıkması
• 4. tüm bu moleküllerin “protobiont” adı verilen, zarla sarılmış iç
kimyası çevresindekinden farklı olan damlacıklar şeklinde
paketlenmesi
İlk zamanlar…
• Dünya atmosferinin en erken dönemdeki yapısına ilişkin tam bir ortak
görüş olmamasına karşın,
• İlk atmosferin bileşiminde şunların olduğu düşünülmektedir:
• Moleküler hidrojen (H2)
• Su buharı
• Amonyum (NH3)
• Azot gazı (N2)
• Metan (CH4)
• Karbondioksit (CO2)
• İlk atmosferin yapısı, esas itibariyle volkanların çıkardığı gazlardan
oluşmaktaydı.
• Metan ve karbondioksit miktarı, günümüzdeki miktarından daha fazla
orandaydı.
• Yerküre atmosferinin erken dönemlerinde oksijen (O2)
bulunmamaktadır.
• İlk atmosfer koşulları ile günümüz atmosfer koşulları birbirine
benzememektedir.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
11
• Günümüz atmosferinde %78 azot, % 21 oksijen, yaklaşık %1 oranında ise
argon, su buharı, ozon ve karbondioksit içerir.
• İlkin dünya koşullarına benzer koşullar altında gerçekleştirilen laboratuar
deneylerinde, inorganik öncül moleküllerden çeşitli organik
moleküller üretildi.
• İlkin dünya koşullarının laboratuarda taklit edilmesiyle, organik
polimerler üretildi. Küçük organik moleküller, sıcak kum, kayaç ya da kil
üzerinde yoğunlaştırıldıklarında polimerize olurlar.
• 1920’li yıllarda Rusya’dan OPARİN
• ve Britanya’dan HALDANE ilkin dünya şartlarının inorganik öncül
maddelerden organik maddelerin sentezlenebileceğini ifade
etmişlerdir.
• Günümüzün okside edici atmosferi, kompleks moleküllerin
kendiliğinden sentezini engellemektedir, çünkü oksijen elektron veren
kimyasal bağlara saldırmaktadır.
Faydası nedir?
• Oksijen üreten fotosentez ortaya çıkmadan önce dünya, büyük ölçüde
volkanik buharlardan gelen, çok daha az okside edici atmosfere
sahipti.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
12
• Böyle bir indirgeyici (elektron ekleyen) atmosfer, basit molekülleri
birleştirmek suretiyle daha kompleks olanların meydana gelmesini
desteklemiştir
ENERJİ
• İndirgeyici atmosfer ile organik molekül yapılırken önemli miktarda
enerjiye gereksinim duyulacaktı, bu enerjinin kaynağı nedir?
• Bu enerji muhtemelen yıldırımlardan ve ilkin atmosferi delip geçen yoğun
UV radyasyonundan sağlanmıştır.
• Ayrıca ilkin dünya koşullarındaki genç güneşin, yaşlı güneşe göre daha
fazla UV radyasyonu yaydığı bilinmektedir.
• 1953’te Stanley Miller ve Harold Urey, ilkin dünya koşullarını
laboratuarda oluşturarak, organik maddeler sentezlemeyi başardılar.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
13
• Miller-Urey deneylerine karşın, dünyanın sahip olduğu organik
maddelerin ilkin stokunun kökeni üzerine tartışmalar yine de devam
etmektedir.
• Bazı bilim adamları ilkin atmosferin ilkin kimyasal reaksiyonlarda önemli
rol oynadığı konusuna kuşkuyla bakmaktadır. Oysa, su altındaki volkanlar
ve derin denizlerdeki sıcak su çıkış delikleri asıl kaynakları sağlamış
olabilir.
• Yaşamın sanılandan çok daha basit kimyasal ortamda başlamış
olabileceğine ilişkin kanıtlar da vardır.
• Örneğin ilk hücre, çevresinden almak yerine kendi ATP’sini yapmak için
inorganik kükürdü ve demir bileşiklerini enerji kaynağı olarak kullanmış
olabilir.
•
•
•
•
•
•
RNA ilk kalıtsal madde olabilir
İlk genler, abiyotik olarak üretilmiş RNA olabilir.
Bu RNA’nın baz dizisi hem polipeptit sentezinde amino asitlerin
dizilmesi için kalıp, hem de kendi kendini eşlemenin ilkel halinde
komplementer nükleotit bazlarının dizilmesinde kalıp görevi görmüştür
Canlılık, kendi kendini kopyalayan moleküllere dayalı olan kalıtılma olayı
ile kısmen tanımlanabilir.
Günümüzdeki hücreler genetik bilgilerini DNA olarak depolar. Bilgiyi
transkripsiyonla RNA’ya aktarır ve daha sonra RNA mesajları özgül
enzimlere ve diğer proteinlere dönüştürülür.
Bilgi akışının bu mekanizması kademe kademe gelişmiştir.
Birçok araştırmacı ilk kalıtım maddesi olarak DNA değil RNA’nın
olduğunu savunmaktadır
Protobiyont
• Protobiyontlar, kendi kendine bir araya gelerek oluşabilir.
• Laboratuarda sentezlenen organik moleküller, kendiliğinden çeşitli
damlacıklar şeklinde bir araya gelebilir, bu damlacıklar canlılarla ilgili
bazı özelliklere sahiptir
• Protobiontlar tam anlamıyla bir üreme yeteneğine sahip değildir,
• fakat iç kimyasal ortam ile çevrelerindeki ortam farkı koruyabilir,
metabolizma ve uyarılabilme gibi bazı canlılık özelliklerini sergilerler.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
14
Canlılık birbiriyle etkileşim içinde olan moleküllerin daha yüksek bir
düzeyde düzenlenmesinden ortaya çıkar.
• Canlı hücrelerden önce, abiyotik olarak üretilen moleküllerin bir
araya toplanmasıyla ortaya çıkan protobiontlar yer almış olabilir.
CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI
• İlk zamanlarda iki kingdomlu sınıflandırma yapılmaktaydı.
• Linnaeus, bilinen tüm canlıları bitki ve hayvan kingdomları arasında
paylaştırmıştır.
• Çeşitli mikrobiyal organizmaların yer aldığı mikrobiyal dünyanın
keşfedildiği dönemde bile iki kingdomlu sistem varlığını sürdürdü.
Bakteriler sahip oldukları hücre duvarının yeterli olduğuna değinilerek
bitki kingdomu içerisine yerleştirildi.
• Kloroplast taşıyan bir hücreli ökaryotik organizmalar da bitki olarak
değerlendirildi.
• Hiçbir mantar fotosentez yapmamasına rağmen bir yere bağlı olarak
yaşadıklarından dolayı bitkiler alemi içinde değerlendirildi.
5 Kingdom Sistemi
•
•
•
•
•
Monera (Prokaryotlar)
Protista (Nispeten basit ökaryotlar)
Plantae
Fungi
Animalia
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
15
• 1969 yılında Whittaker 5’li kingdom sistemini savunmuştur.
• Whittaker prokaryot ve ökaryot olmak üzere birbirinden temel olarak
farklı iki hücre tipi olduğunu kabul ederek prokaryot olanları, tüm
ökaryotlardan ayırdı ve Monera adı verilen kingdom içine yerleştirdi.
• Protista kingdomu, bitki mantar ya da hayvan tanımına uymayan bir
hücreli ökaryotlardır
• Whittaker, kısmen beslenme kriterine dayanarak çok hücreli ökaryotları 3
kingdoma ayırdı: Plantae, Fungi ve Animalia.
• Bitkiler beslenme tarzı bakımından ototroftur, fotosentezle besinlerini
kendileri yaparlar.
• Mantarlar, heterotrof organizmalar olup absortif beslenme tarzına sahiptir.
Çoğu mantar kendi besin kaynaklarının içine gömülmüş olarak yaşam
süren ayrıştırıcılardır, sindirim enzimleri salgılayarak sindirim olayı
sonucunda ortaya çıkan küçük organik molekülleri absorplarlar.
• Çoğu hayvan, yiyerek aldığı besinleri özelleşmiş boşluklar içinde
sindirmek suretiyle yaşamlarını sürdürürler.
• 5 kingdom sistemi, 20 yılı aşkın bir süredir kullanılmaktadır.
• İtirazlar…………
• Moleküler çalışmalar ilerledikçe 5 kingdom sistemine itirazlar artmıştır.
• 5’li kingdom sistemine itiraz olarak, prokaryotların iki farklı ayrı
grubunun var olduğunun kanıtıdır. Bacteria ve Archea.
•
•
•
•
Bu yeni veriler üç domain sisteminin ortaya çıkmasına yol açtı:
Bacteria
Archaea
Eukarya
adı verilen bu üç domain, aslında kingdom seviyesinden daha yukarıda yer
alan taksonomik seviye olan süperkingdom dur. (Bu sisteme göre Monera
her iki domainde de temsilcilere sahiptir.)
Üçlü Domian Sistemi
• Bacteria
• Archaea
• Eukarya
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
16
• Daha yüksek seviyelerdeki taksonomi, hergün gelişip ilerlemektedir.
• Organizmalar arasındaki evrimsel akrabalık ilişkileri çalışılmaktadır.
Prokaryotların Dünyası
• Prokaryotlar ilk organizmalardı ve bugün de tüm canlılar içinde en yaygın
ve çok sayıda olmayı sürdürmektedirler.
• Prokaryot evriminin iki ana dalı: bakteriler ve archaea. Bu iki prokaryotik
domain, yaşam tarihinin başlarında birbirlerinden ayrılmışlardır.
PROKARYOTLAR
Şekilleri
• Prokaryotlar tek hücreden oluşan genellikle 1-5 mikrometre arasındadır
(mikrometre metrenin milyonda biridir.)Bununla beraber bazılarının
hücreleri oldukça büyüktür.
• Prokaryot hücrelerinin şekilleri çoğunlukla küresel, çubuk ya da spiral
şeklindedir. Prokaryotlar basit kümeler halinde, koloni ya da doğrusal
sıralanmış hücreler halinde filament yapıdadır.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
17
Hareket mekanizmaları
• Bazı prokaryotlar yüzerler ya da kayarlar. Prokaryotların bir ya da daha
fazla kamçıları bulunur. Kamçılar hücrelerin sıvı ortamda yüzmelerini
sağlayan ipliksi uzantılardır. (Prokaryot hücrelerin kamçıları yapı
bakımından ökaryot hücrelerin kamçılarına göre basittir ve yüzme
mekanizmaları da değişiktir.
• Prokaryotlar, ışık, besin ya da manyetik alan gibi uyartılara tepki olarak
yer değiştirirler.
Hücre duvar yapıları
• Birkaç prokaryot hariç diğer bütün prokaryotların hücre zarını çevreleyen
sert ve dayanıklı bir hücre duvarı bulunmaktadır. Hücre duvarı bazen
kapsül ya da müsilaj zarf içinde bulunur.
• Hücre duvarı, suyun hücre dışı ortamda daha yoğun olduğu durumlarda,
hücrenin çok miktarda su alarak patlamasını önler. Ayrıca prokaryotların
hücre duvarı virüs enfeksiyonlarını engeller
Hücre yapıları
• Prokaryot hücrenin temel bileşenleri nükleik asitler (DNA,RNA),
enzimler, proteinler, ribozomlar (protein ve RNA parçacıklarından oluşan
ve protein sentezi yapan yapılar)
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
18
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
19
Protistayı 3 gruba bölebiliriz
Protozoa (Besinleri yiyerek gibi alan hayvan benzeri bir hücreliler)
• Besinlerini absorblayarak alan mantar benzeri bir hücreliler
• Algler (nispeten basit yapılı olan sucul fotoototroflar)
Prokaryotların Ekolojik Açıdan Etkileri
• Prokaryotlar kimyasal maddelerin ekosistemdeki geri dönüşümlerinde
vazgeçilmezdir. Ör:Azot fiksasyonu
• Birçok prokaryot simbiyotiktir. Birçok prokaryot, diğer türlerle
simbiyotik ilişkiler içindedir: mutualizm, kommensalizm ya da
parazitizm.
•
•
•
•
Ökaryotik Çeşitlenmenin Doğuşu
Bir hücreliler, tüm ökaryotların en fazla çeşitlilik gösteren grubudur.
Bir hücrelilerin hepsi ökaryottur.
Bir hücrelilerin çoğu, tek bir hücreden oluşmuştur, fakat koloni oluşturan,
çok hücreli basit formlar da vardır.
Bir hücreliler, suyun bulunduğu her yerde bulunabilirler; plankton olarak
su altında zeminde, nemli topraklarda ya da diğer organizmaların vücut
sıvıları içinde yaşarlar
Ökaryotların Ortaya Çıkışı
• İç zarlar, daha büyük ve daha kompleks hücre oluşumuna katkı sağladı.
• Ökaryotların iç zar sistemi, atasal prokaryotların plazma zarının
özelleşmiş katlantılarından gelişmiş olabilir.
• Mitokondri ve plastitler, endosimbiyotik bakterilerden türemiştir.
• Kloroplastlar ve mitokondri siyanobakterilerin torunlarıdır.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
20
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
21
•
Mitokondri ve kloroplast, konakçı hücreye sindirilmeyen av ya da iç
parazit olarak girdi. Karşılıklı olarak yarar sağlanmaktadır.
• Heterotrof olan konakçı, fotosentez yapan endosimbiyonttan gelen
besinleri kullanmaya başlamıştır ve gittikçe aerobik olmaya başlayan
dünyada konukçu hücreye oksijeni avantaja döndürür.
• Daha sıkı bir şekilde birbirine bağımlı olmaya başlayan bu süreçte
konakçı ve endosimbiyontlar birbirinden ayrılmayarak tek bir organizma
haline gelmiştir.
Endosimbiyotik kuramı destekleyen kanıtlar
• Ökaryotların kloroplast ve mitokondrileri ile bakteriler arasında benzerlik
bulunmaktadır.
• Kloroplast ve mitokondri bakteri türlerine uygun büyüklüktedir.
• Kloroplast ve mitokondri iç zarları, günümüzde yaşayan prokaryotların
plazma zarları üzerinde bulunanlara benzeyen, taşıma sistemlerine ve bazı
enzimlere sahiptir.
• Mitokondri ve kloroplastlar, bakterilerdeki ikiye bölünme sürecini
anımsatan bir bölünme olayı ile kendilerini eşlemektedir.
• Kloroplast ve mitokondrinin çoğu prokaryotta olduğu gibi histonlar ve
diğer proteinlerle bağlantı kurmamış halka şeklinde bir DNA
molekülünden meydana gelmiş genoma sahiptir.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
22
İKİNCİL ENDOSİMBİYOZ
İkinci defa ortaya çıkan endosimbiyoz, alglerin çeşitliliğini artırdı.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
23
• Üç domain arasındaki akrabalık ilişkileri üzerine yapılan araştırma,
canlıların soy ağacının en altında yer alan dallanmalar ile ilgili fikirleri
değiştirmektedir.
•
• Canlıların soy ağacının kaide kısmı tek bir ortak ata ile gösterilmeyebilir.
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
24
Ökaryotların filogenisi
• Ökaryotların ortaya çıkması çeşitlenmeyi ikinci defa alevlendirmiştir.
• Kingdomların isimleri ve sayısı halen daha tartışmalı olmasına karşın,
ökaryotların erken dönemlerinde yeni kingdomların çeşitlenmesi
gerçekleşmiştir.
• Diplomnadida: Mitokondri taşımaz, çok sayıda kamçıya, basit bir hücre
iskeletine sahiptir.Ör: İnsanların bağırsağında parazitik olarak yaşayan,
karın ağrılarına sebep olan Giardia
• Parabasala: Mitokondri taşımaz, Trichomonas
• Euglenozoa: Hem fotosentez yapan hem de hetetrof olan kamçılıları
içerir.
• Kinetoplastitler: Tek bir adet iri mitokondriye sahiptir. Ör: Afrika uyku
hastalığına neden olan Trypanasoma
• Alveolata: Dinoflagellatlar (kamçılı grup), Apicomplexa üyeleri (parazit
grup), silleriyle hareket eden diğer bir ökaryotik grup (silliler)
• Stramenopila: Su küfleri, Diatomlar, altın sarısı algler (Chrysophyta),
kahverengi algler (Phaeophyta)
SON
www.asubiyoloji.com
Adresinden Tüm Ders Notlarını Bulabilirsiniz
25
Download