Eski Dosttan Düşman Olmaz

advertisement
Mert Altaş
Eski Dosttan Düşman Olmaz
Davos’taki çıkışın ardından Mavi Marmara Olayı sonucu
başlayan karşılıklı yaptırımlar, medya mensuplarının sınır dışı
edilmesi, havaalanı kontröllerinde küçük düşürücü tutumlar ve
Türk Donanması’nın da işin içine girdiği politik açıdan oldukça
zorlayıcı günlere gelindi. Bu durumun siyasi boyutu ise basında
uzun zamandır işleniyor.
Geldiğimiz noktada yüzeysel olmak imkansız bir hale gelmiş, işin
içine Hamas gibi bir terör örgütü, askeri müttefiklik, NATO’nun
en güvenilir devletlerinden Türkiye’nin NATO’yla en samimi
devletlerden biri olan İsrail’le diplomasi savaşı, Ortadoğu’da
lider ülke olma, “İslamcı-Liberal” olan bir hükümetin liberalizmin
kendi en çok hissettirdiği bir ülkeye cephe alması gibi çelişen
durumlar giriyor.
Lozan Heyetimizde Bir Haham
1400’lerde İspanya, ardından Avrupa’dan zorunlu göçe tabi
tutulan
Sefarad
Yahudilerine
Anadolu’nun
kapılarının
açılmasıyla Türk-Yahudi dostluğunun temelleri atılmıştı.
İmparatorluk döneminde sarsılmaz bir yer edinen Yahudiler;
ticaret, mimari ve diplomaside önemli katkıları olmuştu.
İmparatorluğun yokoluşuna kadar Avrupa ile ilişkilerimizi büyük
çoğunluğunu Yahudilerin oluşturduğu elçiler şekillendirmişti.
1922 Lozan görüşmeleri’nde Ankara Hükümeti heyetini bizzat
Atatürk oluşturmuş ve heyette önemli bir konumu (İsmet
İnönü’nün Müşaviri) olan Hahambaşı Haim Nahum da yer
almıştı. Haham olmasının yanı sıra bir siyasetçi de olan Haim
NahumTürkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş metni olan Lozan
Antlaşması’nın gerçekleşmesine büyük katkılar sağlamıştı. [1] [2]
Necdet Kent, Türk Schindler’i
Anadolu’nun kapılarının açılmasıyla başlayan Türk-Yahudi
dostluğunun en somut ilişkileri şüphesiz II. Dünya Savaşı
yıllarındadır. 40’lı yılların Fransa’sında bir Türk Diplomat olan
Necdet Kent günümüz uluslararası kamuoyunda “Türk
Schindler’i” şeklinde anılır.Ona bu lakabın takılmasına neden
olan olay ise, adeta II. Dünya Savaşı’nda mutlu sonla biten tek
holokost hikayesidir. Olaya gelince; II. Dünya Savaşı sırasında
işgal sonrası Fransa’daki büyükelçilikler ya boyun eğmişler ya da
Nazi sempatizanı olmuşlardı. Ancak Türkiye’nin Marsilya
Büyükelçiliği Holokost’a olan tavrını belirtme cesurluğunu
göstemişti. Böyle bir atmosferde Aushwitz gibi toplama
kamplarına gönderilmek üzere yola çıkacak olan bir trene
binlerce Yahudi-Fransız bindirildi. Ancak Necdet Kent bu insanlık
dışı durum karşısında sessiz kalmayıp tren garına olayı haber
alır-almaz ulaştı. Nazi subayıyla tartışmasından sonra,
trendekilerin Türk vatandaşı olduğunu söylemiş ve bu insanların
toplama kamplarına götürülmesiyle iki ülke arasında bir kriz
çıkacağını belirtmişti. Nazi subayı buna rağmen trene hareket
emri vermişti. O sırada Necdet Kent treni durdurup, bir vagona
http://www.mgkmedya.com
bindi. Birkaç gar geçildikten sonra tren durdurulup Necdet
Kent’ten özür dilenmişti. Ardından trendekilere Türk pasaportu
çıkartılmış
ve
birkaç
gün
sonra
Türkiye’ye
trenle
gönderilmişlerdir. Bu tren günümüzde “Kurtuluş Treni” olarak
anılıyor. Necdet Kent ise II. Dünya Savaşı’nda Yahudi olmayıp
onların yanında Nazi Avrupası’na karşı tavır alan kişilere verilen
bir unvan olan “Uluslararası Dürüstler” listesine giren tek Türk
oluyor. [3]
Neredeyse tüm Avrupa’nın anti-semitik veya korkular sonucu
tarafsız olduğu yıllarda, bir Türk Diplomat işlenen insanlık
suçunu görmüş ve hayatı pahasına binlerce Yahudiyi
kurtarmıştı. Bizim de bu derin bağdan gelen dostluğumuzu,
dönemsel siyasi konjektür nasıl olursa olsun, korumamız
gerekir.
Albert Einstein’dan Türkiye’ye Mektup
İkinci Dünya Savaşı’na gidilirken sıradan halkın yanında;
akademisyenler, entelektüeller, sanatçılar da çok kötü
zamanlardan geçiyordu. Toplama kampları tehditi, Nazi
Almanyası’nın baskıları sonucu çalışmalarını gerçekleştiremeyen
Yahudi-Alman aydınlar adına -insanlık tarihinin en büyük
dahilerinden- Albert Einstein, dönemin Başbakanı İsmet
İnönü’ye “ekselansları” diyerek başladığı mektubu yazdı.
Mektubun bir bölümünün çevirisini paylaşmanın faydalı
olacağını
düşünüyorum:
“Ekselanslarından
ülkenizde
yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz
konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve
seçkin akademisyen olan bu 40 kişi , birliğimize yapılan çok
sayıda müracaat arasından seçilmişlerdir. Bu ilim adamları ,
hükümetinizin
talimatları
doğrultusunda
kurumlarınızın
herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden
çalışmayı arzu etmektedirler.Bu başvuruya destek vermek
maksadıyla , hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece
yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla
kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği
ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum.“[4] [5] [6]
Tüm bunların ardından hükümetimiz, dönemin avrupasını
karşısına alarak bu baskı altındaki akademisyen ve aydınlara
ülkemizin kapılarını açmıştı. Üstelik Türkiye’de birçok
üniversitenin ve konservatuarın kuruluşuna bu akademisyenler
rehberlik etti.[7]
Aşırı ırkıçılığın Avrupa’da “moda” olduğu bu yıllarında YahudiAlman aydınlara ülkemizin kapılarını açan hükümetimiz,
neredeyse tüm dünyayı faşizmin kavurduğu bir dönemde,
insanlık ve demokrasi dersi vermişti.
Yahudi Orkestra Şefi’nden Batı Doğu Divanı Orkestrası
Kimi çevrelerinde: “Yahudiler, Müslümanları katlediyor.” söylemi
Çarşamba, Eylül 21, 2011 - Sayfa 1 / 2
Mert Altaş
Eski Dosttan Düşman Olmaz
toplumu etkiliyor. Öldürülen her sivilde İsrail Hükümeti bir
insanlık suçu işlemektedir. Ancak İsrail’in Hamas gibi bir terör
örgütüyle halkını korumak için savaştığı ve öldürülen
teröristlerinde “sivil” olmadığını unutulmamalıdır. Sonuçta İsrail
Hükümeti’nin sivilleri hedef alan yanlış politikaları tüm
Yahudi’leri kapsamaz ve “Yahudiler sivil öldürüyor.” sonucu
çıkmaz.Yani, Yahudi düşmanı olmakla İsrail’in devlet
politikalarını eleştirmek çok farklı kulvarlar. Bu tıpkı bir
Fransız’ın Türklerle iyi ilişkisi olması ancak Türkiye Hükümeti’nin
politikalarını eleştirmesine benzer. Her şeye rağmen, barış
adına yapılan faaliyetler de görmezden gelinmemelidir.
Örneğin; İsrailli olan Daniel Barenhoim, Batı Doğu Divanı adıyla
bir orkestra kurdu. Bu sanat topluluğu Filistinli ve İsrailli
gençlerden oluşuyor. Bence buradaki en büyük mesaj,
hükümetlerin yanlış politikaları ve tüm olanlara rağmen aynı
coğrafyanın komşu iki toplumunun arasında barış ezgileri
oluşturmaktır. Daniel Barenhoim: “ Bu insanlardan biri İsrailli
diğeri Filistinli. Sevgisizlik, düşmanlık had safhadayken, bu iki
insanı yan yana oturtarak aynı notayı, aynı arşe ile, aynı duygu
ile çalmak için birlikte gayret göstermelerini istiyor ve
bekliyorsun. Bu bir adımdır. Bu bir varoluş hücresidir. Bir milyar
kötü hücre varsa, bir tane de iyi hücre var.” diyor. [8]
Sonuç
Tüm bu yaşananlardan sonra Türk ve İsrail toplumlarında belli
radikal kesimlerin rıkçı davranışlar sergilemesi esef vericidir.
Sağduyu, siyasal oyunların yarattığı ve değişebilir iklime temkinli
yaklaşmayı gerektirir. Halkların bu süreçte yüzyılları deviren
dostluğun kalıcılığını esas alması ve geçici hükümetlerin bu
dostluğu yıkıcı politikalarına prim vermemesi, hem daha yapıcı,
hem de daha barışçı bir geleceğin güvencesi olacaktır.
http://www.mgkmedya.com
Çarşamba, Eylül 21, 2011 - Sayfa 2 / 2
Download