ankara üniversitesi fen bilimleri enstitüsü doktora tezi bazı bitki

advertisement
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
DOKTORA TEZİ
BAZI BİTKİ EKSTRELERİNİN ANTİMİKROBİYAL, ANTİOKSİDAN VE
SİTOTOKSİK ETKİLERİYLE, KANSERLİ DOKULARDA ADENOZİN
DEAMİNAZ ENZİMİ ÜZERİNE ETKİSİ
Lütfiye Yasemin KOÇ
BİYOLOJİ ANABİLİM DALI
ANKARA
2012
Her hakkı saklıdır
i
TEZ ONAYI
Lütfiye Yasemin KOÇ tarafından hazırlanan “Bazı Bitki Ekstrelerinin Antimikrobiyal,
Antioksidan ve Sitotoksik Etkileriyle, Kanserli Dokularda Adenozin Deaminaz Enzimi
Üzerine Etkisi” adlı tez çalışması 24/12/2012 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oy
birliği/oy çokluğu ile Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim
Dalı’nda Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.
Danışman :
Prof. Dr. Cumhur ÇÖKMÜŞ
Ankara Üniversitesi, Biyoloji ABD
Jüri Üyeleri :
Başkan:
Prof. Dr. Mustafa AKÇELİK
Ankara Üniversitesi, Biyoloji ABD
Üye :
Prof. Dr. Cumhur ÇÖKMÜŞ
Ankara Üniversitesi, Biyoloji ABD
Üye :
Prof. Dr. Mustafa KAVUTÇU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya ABD
Üye :
Prof. Dr. Reyhan ÇOLAK
Ankara Üniversitesi, Biyoloji ABD
Üye :
Doç. Dr. Ayten Çelebi KESKİN
Kırıkkale Üniversitesi, Biyoloji ABD
Yukarıdaki sonucu onaylarım.
Prof. Dr. İbrahim DEMİR
Enstitü Müdürü
i
ÖZET
Doktora Tezi
BAZI BİTKİ EKSTRELERİNİN ANTİMİKROBİYAL, ANTİOKSİDAN VE SİTOTOKSİK
ETKİLERİYLE, KANSERLİ DOKULARDA ADENOZİN DEAMİNAZ ENZİMİ ÜZERİNE
ETKİSİ
Lütfiye Yasemin KOÇ
Ankara Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Biyoloji Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Cumhur ÇÖKMÜŞ
Doğal bitkiler ile ilgili pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen bitki türlerinin
antimikrobiyal, antioksidan, sitotoksik aktivite ve Adenin Deaminaz Enzim (ADA) aktivitesini
de kapsayan çalışmalar yaygın değildir. Bu tez ile Türkiye’ de yayılış gösteren Lupinus albus L,
Phlomis kurdica, Coriandrum sativum L, Tymbra spicata var. spicata L. ve Hypericum
calycinum L. bitki türlerinin etanol ve methanol özütlerinin biyolojik aktiviteleri araştırılmıştır.
Öncelikle, bitki özütlerinin yüzde verimliliğine bakılmış ve en verimli tür H. calycinum olarak
bulunmuş, antimikrobiyal aktivite denemelerinde P. kurdica, T. spicata var. spicata, H.
calycinum’un etkili olduğu, bakteri türlerinin ise Bacillus subtilis, Bacillus cereus,
Staphylococcus aureus olduğu saptanmıştır. Bitkilerin antioksidan aktiviteleri incelenmiş ve T.
spicata var. spicata, P. kurdica, H. calycinum’un oldukça yüksek aktiviteye sahip olduğu
gözlenmiştir. En fazla toplam çözünebilen fenolik maddeye sahip türler H. calycinum ve T.
spicata var. spicata bitkileri olarak belirlenmiştir. Daha sonra bitki özütleri, HeLa serviks ve
MCF-7 meme kanser hücre hatlarına MTT testi uygulanarak hücre canlılıklarına etkileri
belirlenmiştir. En fazla aktiflik gösteren H. calycinum’un meme ve serviks kanser hücre
hatlarına ilave olarak PC3, DU145, LNCaP prostat kanser hücre hatlarına etkisi araştırılmış ve
PC3 hücrelerine, DU145 hücrelerinden daha etkili olduğu gözlenmiştir. Hücre canlılığının 0,5
mg/ml’lik konsantrasyonun %50 oranında azalttığı gözlenirken, uygulanan bitki özütünün
zamana bağlı bir şekilde hücre canlılığında azalmaya neden olduğu da saptanmıştır. Bu bitkinin
MCF-7 meme kanseri hücreleri için ilk 48 saat boyunca sitostatik etki gösterdiği bulunmuştur.
H. calycinum özütünün MCF-7 meme kanser hücrelerinde mitokondri aracılığı ile oluşturulan
apoptotik hücre yolağındaki etkilerinin gösterilmesi amacı ile özüt uygulanmış hücre hatları
propidyum boyama (PI), DNA kondensasyonunu görebilmek için DAPI, mitokondri membran
bütünlüğünün yitirilmesini anlamak amacıyla da DiOC6 ile boyanarak ışık/floresan
mikroskobuyla hücreler incelenmiştir. Sonuç olarak özütlerin apoptotik potansiyele sahip
olduğu ve hücre ölümünü tetiklediği gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlar, bitki özütünün meme
kanseri hücre dizilerinde hücre ölümünü arttırdığını göstermiştir. PARP kesimi sonuçları ise
ortaya çıkan sonuçları desteklemiştir. H. calycinum’un etanol ve metanol özütleri normal ve
tümörlü dokularda yapılan ADA aktivite ölçümlerde, ADA aktivitesininde oldukça önemli
derecede azalma gösterdiği gözlenmiştir. Bu nedenle, çalışmada kullanılan bitkilerin terapotik
etkileri olabileceği sonucuna varılmıştır.
2012, 169 sayfa
Anahtar Kelimeler: Bitki ekstraktı, antimikrobiyal aktivite, antioksidan aktivite, sitotoksisite,
adenin deaminaz
ii
ABSTRACT
PhD Thesis
SOME PLANT EXTRACTS ANTIMICROBIAL, ANTIOXIDANT AND CYTOTOXIC
EFFECTS, CANCER TISSUES ON THE ENZYME ADENOSINE DEAMINASE
Lütfiye Yasemin KOÇ
Ankara University,
Institute of Science
Department of Biology
Supervisor: Prof. Dr. Cumhur ÇÖKMÜŞ
Although many studies were made on natural herbs, those involving the antimicrobial,
antioxidant and cytotoxic activity as well as Adenine Deaminase Enzyme (ADA) activity of the
herb species are rather rare. This paper researches the biological activities of ethanol and
methanol extracts of Lupinus albus L, Phlomis kurdica, Coriandrum sativum L, Tymbra spicata
var. Spicata L. and Hypericum calycinum L. herb types, which are prevalent in Turkey. Initially,
the percentile efficiency of the herb extracts was analyzed and the most efficient species was
found to be H. calycinum. In the antimicrobial activity tests performed thereafter, it was
detected that the herbs P. kurdica, T. spicata var. spicata, and H. calycinum were effective
against bacteria and that the bacteria types that they were most effective on were Bacillus
subtilis, Bacillus. cereus, and Staphylococcus aureus. The antioxidant activities of the herb
species were analyzed and it was observed that the herbs T. spicata var. spicata, P. kurdica, and
H. calycinum had quite high activity. The species having the highest quantity of total soluble
phenolic matter were found to be the herbs H. calycinum and T. spicata var. spicata. Then the
herb extracts were applied on HeLa cervix and MCF-7 breast cancer cell strands by means of
MTT test to determine their effects on the cell vitalities. The herbs were subjected to further
tests depending on their levels of activity. The effect of H. calycinum extract, which presented
in the highest activity, on the strands of PC3, DU145 and LNCaP prostate cancer was
investigated in addition to the cell strands of breast and cervix cancer. It was observed that the
herb extracts were more effective on PC3 cells than on DU145 cells. While it was observed that
a concentration of 0.5 mg/ml reduced cell vitality by 50%, it was also detected that the
administered herb extract caused a time-dependent reduction in cell vitality. This herb extract
was found to have a cytostatic effect during the first 48 hours for MCF-7 breast cancer cells. In
order to demonstrate the effects of H. calycinum extract on the apoptotic cell pathway by
activating the apoptosis formed by the mitochondria of MCF-7 breast cancer cells, the cell lines
administered with the extract were stained by propidium iodide staining (PI) and the cells were
analyzed under the light/fluorescent microscope. In conclusion, it was shown that the extracts
had apoptotic potential and triggered the cell death. In order to better understand their apoptotic
potentials, the cells treated with the herb extracts were stained with DAPI and DNA
condensation was determined. The obtained results indicated that the herb extract increased cell
death in breast cancer cell strands. PARP cleavage results also supported the conclusions
through modeling cell death using PI and DAPI fluorescent probes. In ADA activity
measurements on normal and tumor tissues with ethanol and methanol extracts of H. calycinum,
it was observed that the ADA activity showed substantial decrease in the tissues treated with
herb extracts. Therefore, it was concluded that such herbs could have therapeutic effects.
2012, 169 pages
Key words: Herb extract, antimicrobial activity, antioxidant activity, cytotoxicity, adenine
deaminase
iii
TEŞEKKÜR
Tez çalışmalarım boyunca yakın ilgi ve desteğini gördüğüm, bilgi ve birikimleri ile
bana yol gösterici olan tez danışmanım Prof. Dr. Cumhur Çökmüş’e, çalışmalarımın
yönlendirilmesinde yardımcı olan hocalarım Prof. Dr. Mustafa Akçelik ve Prof. Dr.
Mustafa Kavutçu’ya, bu süreçte özverili bir şekilde her türlü bilgi ve birikimini
paylaşan tezimde ve mesleki gelişimimde çok büyük katkısı olan Yrd. Doç. Dr. Elif
Damla ARISAN’a, çalışmalarımda yardımlarından dolayı Prof.Dr. Serdar Öztürk’e,
Hayallerimi unutturmadan ilerlememi sağlayan, hoşgörüleri ve özverileri ile
hayatımdaki en büyük desteğim, hiçbir zaman haklarını ödeyemeyeceğim Prof. Dr.
Leyla Açık’a ve Prof. Dr. Mahmut Koç’a,
Başından sonuna kadar hep yanımda olan, mutluluk ve huzur içinde yaşamımı devam
ettirmemi sağlayan arkadaşlarım Burçe Ataç Moğol’a, Türker Sert’e, Uzm. Bio. Didem
Torun’a, Uzm. Bio. Burcu Bali’ye, Yeliz Dalgıç Polattaş’a, Tutku Kurt Bayyurt’a,
Miray Vurmay’a, Ozan Kayadelen’e, Müge Ersoy’a, Yağmur Öner’e, Betül Aydın’a,
Ayrıca, her adımımda yanımda olan, hayallerimi devam ettirmem için manevi
desteklerini usanmadan gösteren başta annem, babam ve ağabeyim olmak üzere tüm
aileme
Ve her zaman hissedeceğim babanneciğime
En içten dileklerimle teşekkür ederim…
Lütfiye Yasemin Koç
Ankara, Aralık 2012
iv
SİMGELER DİZİNİ
ADA
AIDS
AIF
AMP
Apaf-1
AR
ATP
BRCA1
BRCA 2
CAK
CDK
DFF
DHT
DNA
FADD
GSH-Px
HPV
IAP
IGF
IMP
NADPH
NGF
PARP
PSA
PUFA
RO˙
ROO˙
ROT
SAH
SAM
SOD
TeBG
TNFR-1
TRADD
Adenozin Deaminaz
Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu
Apoptozis İndükleyici Faktör
Adenozin Monofosfat
Apoptotik Proteaz Aktive Edici Faktör-1
Androjen Reseptörü
Adenozin Trifosfat
Göğüs Kanseri Yatkınlık Geni 1
Göğüs Kanseri Yatkınlık Geni 2
Siklinleri Aktive Eden Kinaz
Siklin Bağımlı Kinazlar
DNA Fragmante Edici Faktör
Dihidrotestosteron
Deoksiribonükleik Asit
Fas İlişkili Ölüm Birimleri
Glutatyon Peroksidaz
Human Papilloma Virüs İnsan Papilloma Virüsü
Apoptoz İnhibitör Protein
İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü
İnozin Monofosfata
Nikotinamid Adenin Dinükleotit Fosfat
Nöron Büyüme Faktörü
Poli-Adenozin Difosfat RibozPolimeraz
Prostat Spesifik Antijen
Çoklu Doymamış Yağ Asitleri
Akloksil Radikali
Peroksil Radikali
Reaktif Oksijen Türleri
S-Adenozil Homosisteine
S-Adenozil Metiyonin
Süperoksit Dismutaz
Testosteron-Östradiol Bağlayan Globülin
Tümör Nekroz Faktör Reseptörü-1
TNFR-1 İlişkili Ölüm Birimleri
v
İÇİNDEKİLER
TEZ ONAYI ...................................................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
ÖZET......................................................................................................................................ii
ABSTRACT ......................................................................................................................... iii
TEŞEKKÜR ........................................................................................................................ iv
SİMGELER DİZİNİ ............................................................................................................ v
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................... vi
ŞEKİLLER DİZİNİ ............................................................................................................. x
ÇİZELGELER DİZİNİ .................................................................................................... xiv
1. GİRİŞ ................................................................................................................................ 1
2. KURAMSAL TEMELLER ............................................................................................. 4
2.1 Kanser ............................................................................................................................. 4
2.2 Apoptozis......................................................................................................................... 7
2.3 Prostat Kanseri ............................................................................................................. 12
2.4 Meme Kanseri............................................................................................................... 18
2.5 Serviks Kanseri ............................................................................................................ 20
2.6 Kanser ve Adenozin Deaminaz Enzimi ...................................................................... 22
2.7 Serbest Radikaller ve Antioksidanlar ........................................................................ 27
2.8 Serbest Radikaller ........................................................................................................ 27
2.8.1 Reaktif oksijen türleri ............................................................................................... 28
2.8.1.1 SüperOksit (O2–) radikali ...................................................................................... 30
2.8.1.2 Hidrojen peroksit (H2O2)....................................................................................... 32
2.8.1.3 Hidroksil radikali (·OH) ........................................................................................ 33
2.8.1.4 Hipoklorik asit (HOCl) .......................................................................................... 33
2.8.1.5 Peroksil ve alkoksil radikalleri ............................................................................. 34
2.8.1.6 Singlet oksijen (1O2) ............................................................................................... 34
2.8.2 Reaktif azot türleri .................................................................................................... 34
2.8.2.1 Nitrik oksit (NO) .................................................................................................... 34
2.8.3 Serbest radikallerin etkileri ..................................................................................... 36
2.9 Antioksidanlar .............................................................................................................. 39
2.9.1 Enzimler ..................................................................................................................... 43
2.9.1.1 Süperoksit dismutazlar (SOD) .............................................................................. 43
2.9.1.2 Katalazlar................................................................................................................ 43
2.9.1.3 Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ........................................................................... 44
2.9.1.4 Glutatyon redüktaz (GSH-Red) ............................................................................ 44
2.9.1.5 Glutatyon S-transferaz (GST) ............................................................................... 45
2.9.2 Enzimatik olmayan antioksidanlar ......................................................................... 45
2.9.2.1 E vitamini (α-tokoferol) ......................................................................................... 45
2.9.2.2 Karotenoidler.......................................................................................................... 45
2.9.2.3 Glutatyon (GSH) .................................................................................................... 46
2.9.2.4 α-Lipoik asit ............................................................................................................ 46
2.10 Çalışmada Kullanılan Bitkilerin Sistematiği ve Özellikleri ................................... 46
2.10.1 Lupinus albus L. ...................................................................................................... 46
2.10.2 Coriandrum sativum L. ............................................................................................ 48
vi
2.10.3 Phlomis L. kurdica RECH. FIL. ............................................................................. 49
2.10.4 Thymbra spicata L. var. spicata ............................................................................... 50
2.10.5 Hypericum calycinum L. .......................................................................................... 53
3. MATERYAL METOT .................................................................................................. 56
3.1 Materyaller ................................................................................................................... 56
3.1.1 Çalışmada kullanılan bitki türleri ........................................................................... 56
3.1.2 Mikroorganizmalar ................................................................................................... 56
3.1.3 Kullanılan kimyasal maddeler ve ekipmanlar ....................................................... 56
3.1.4 Antimikrobiyal aktivite için kullanılan kimyasal maddeler ve çözücüler ........... 57
3.1.5 Antioksidan aktivite için kullanılan kimyasal maddeler ve çözücüler ................. 58
3.1.6 Hücre hatları için kullanılan kimyasal maddeler ve besiyerleri ........................... 59
3.1.7 Çalışmada kullanılan hücre hatları ......................................................................... 59
3.1.8 Çalışmada kullanılan çözeltiler ................................................................................ 60
3.1.9 Hücre kültüründe kullanılan malzemeler ............................................................... 60
3.1.10 Hücre kültüründe kullanılan cihazlar................................................................... 61
3.1.11 ADA aktivitesi ile ilgili kimyasal maddeler .......................................................... 62
3.2 Yöntem .......................................................................................................................... 62
3.2.1 Bitki özütlerinin hazırlanması ................................................................................. 62
3.2.2 Antimikrobiyal aktivite belirleme yöntemi ............................................................. 63
3.2.2.1 Disk kuyucuk yöntemi ........................................................................................... 63
3.2.2.2 Besiyerlerinin hazırlanması .................................................................................. 63
3.2.2.3 Bitki özütlerinin disk kuyucuk yöntemi ile antimikrobiyal aktivitelerinin
tayini ....................................................................................................................... 63
3.2.2.4 Aktif bulunan bitki özütlerinin minimal inhibitör konsantrasyonlarının
belirlenmesi............................................................................................................ 64
3.2.3 Özütlerin antioksidan özelliklerinin tayini ............................................................. 64
3.2.3.1 DPPH radikal süpürücü etki tayini ...................................................................... 64
3.2.3.2 Toplam fenolik içerik miktar tayini ..................................................................... 65
3.2.4 Kanserli hücre dizilerinde sitotoksisitenin belirlenmesi ........................................ 66
3.2.4.1 Bitki özütünün hücre kültürü için hazırlanması ................................................. 66
3.2.4.2 Hücre kültürü ve hücre sayımı ............................................................................. 66
3.2.4.3 Hücre canlılık testi (MTT testi) ............................................................................ 66
3.2.4.4 Hücre sağ kalım eğrisinin belirlenmesi ................................................................ 67
3.2.4.5 Hücre ölümünün propidyum iyodür (PI) boyama ile belirlenmesi ................... 67
3.2.4.6 Apoptotik hücrelerin DAPI boyaması ile belirlenmesi ....................................... 68
3.2.4.7 Mitokondri membran potansiyelindeki değişimin belirlenmesi (Δψm) ............ 68
3.2.5 Protein İzolasyonu..................................................................................................... 68
3.2.6 Western blotlama ...................................................................................................... 69
4. ARAŞTIRMA BULGULARI ........................................................................................ 70
4.1 Bitki Özütlerinin Hazırlanması ve Yüzde Verimlilik Hesaplanması ...................... 70
4.2 Antimikrobiyal Aktivite Sonuçları ............................................................................. 71
4.2.1 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütsinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları ............................................................................................................... 71
4.2.2 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları ............................................................................................................... 75
vii
4.2.3 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal
aktivitesi ............................................................................................................... 78
4.2.4 T. spicata var. spicata etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal
aktivite sonuçları ................................................................................................. 83
4.2.5 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal
aktivite sonuçları ................................................................................................. 89
4.3 DPPH Radikal Süpürücü Aktivite.............................................................................. 94
4.3.1 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi ........... 94
4.3.2 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü
etkisi...................................................................................................................... 95
4.3.3 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü
etkisi...................................................................................................................... 97
4.3.4 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin radikal
süpürücü etkisi .................................................................................................... 99
4.3.5 H.calycinum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin radikal süpürücü
etkisi.................................................................................................................... 100
4.4 Toplam Fenolik İçerik Miktarlarının Belirlenmesi ................................................ 102
4.5 L. albus, C. sativum, T. spicata var. spicata, P. kurdica ve H. calycinum
Bitki Özütlerinin çeşitli Kanser Hücreleri Üzerindeki Etkisinin
MTT Hücre Canlılığı Testi ile Belirlenmesi ................................................... 105
4.5.1 Hücre canlılık testi ile sitotoksik etkinin belirlenmesi ......................................... 105
4.5.1.1 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7 hücreleri
canlılığına etkisi................................................................................................... 105
4.5.1.2 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7
hücreleri canlılığına etkisi .................................................................................. 107
4.5.1.3 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve
MCF-7 hücreleri canlılığına etkisi..................................................................... 108
4.5.1.4 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7
hücreleri canlılığına etkisi .................................................................................. 110
4.5.2 H. calycinum bitki özütlerinin PC3, DU145, LNCaP prostat kanseri, MCF-7
meme kanseri, HeLa serviks kanseri hücre dizilerinde hücre canlılık testi
ve sağ kalım eğrilerinin belirlenmesi ................................................................ 113
4.5.3 P. kurdica ve H. calycinum bitkisi etanol ve metanol özütlerinin
uygulanan kanser hücre hatlarında morfolojik değişimlerin ters
bakışlı ışık ve floresan mikroskobunda gösterimi .......................................... 117
4.5.3.1 P. kurdica bitkisinin metanol özütünün uygulanması sonucu kanser hücre
hatlarında oluşan morfolojik değişimlerin ters bakışlı ışık ve floresan
mikroskobunda gösterimi .................................................................................. 118
4.5.3.2 H. calycinum bitkisinin metanol özütünün uygulanması sonucu kanser
hücre hatlarında oluşan morfolojik değişimlerin ters bakışlı ışık ve
floresan mikroskobunda gösterimi.................................................................... 123
4.5.3.3 Apoptotik sürecin moleküler belirteçler ile gösterilmesi .................................. 125
4.6 ADA Aktivitesi Ölçümü ............................................................................................. 126
5. TARTIŞMA ve SONUÇ .............................................................................................. 129
KAYNAKLAR ................................................................................................................. 136
viii
EKLER..............................................................................................................................150
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………………………… 151
ix
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1 2008 yılında sıklıkla görülen kanserlerin dünya haritasında
gösterimi ............................................................................................................ 5
Şekil 2.2 Türkiye’de sık görülen kanserlerin bölgelere göre dağılımı .............................. 6
Şekil 2.3 Hücre döngüsü ve siklin bağımlı kinazlar ......................................................... 7
Şekil 2.4 Apoptotik yolakların şematik olarak gösterilmesi ........................................... 10
Şekil 2.5 Erkek üreme sisteminin anatomisi ................................................................... 13
Şekil 2.6 2007 yılında ABD’ de yaşayan erkeklerde kansere yakalanma
verileri.............................................................................................................. 14
Şekil 2.7 Prostat hücrelerinde androjen sinyaline bağlı olarak androjene
cevap genlerinin anlatımında meydana gelen değişimlerin
şematik olarak gösterilmesi ............................................................................. 16
Şekil 2.8 Meme ve bölümleri .......................................................................................... 18
Şekil 2.9 Serviks ve bölümleri ........................................................................................ 21
Şekil 2.10 HPV enfeksiyonu ve serviks kanserine geçiş ................................................ 22
Şekil 2.11 Adenin, adenozin ve adenozin monofosfat’ın kimyasal yapısı ..................... 22
Şekil 2.12 Adenozin yıkımı ............................................................................................ 24
Şekil 2.13 Homosisteinin ADA aracılığıyla inozine indirgenmesi. ................................ 25
Şekil 2.14 Serbest radikallerin hücredeki etkileri ........................................................... 36
Şekil 2.15 Reaktif türlerin kanser gelişimini kolaylaştırmasına neden olan
bazı yollar ........................................................................................................ 38
Şekil 2.16 Pürin ve pirimidin bazları üzerine ∙OH radikalinin etkisiyle
oluşan ürünler .................................................................................................. 39
Şekil 2.17 Oksidatif strese karşı enzimatik savunma mekanizmaları ............................. 43
Şekil 2.18 L. albus bitkisi ve tanesi................................................................................. 47
Şekil 2.19 C. sativum bitkisi. .......................................................................................... 48
Şekil 2.20 Phlomis kurdica bitkisi .................................................................................. 50
Şekil 2.21 Thymbra spicata var. spicata bitkisi............................................................. 52
Şekil 2.22 Hypericum calycinum bitkisi ......................................................................... 54
x
Şekil 4.1 C. sativum bitkisinin etanol özütünün kuyucuk yöntemi ile B.
subtilis bakterisi üzerinde oluşturduğu zonlar ................................................. 72
Şekil 4.2 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütülerinin S. aureus
bakterisi üzerinde kuyucuk yöntemi ile oluşturtuğu zonlar ............................ 75
Şekil 4.3 P. kurdica bitki özütünün antimikrobiyal etkisi .............................................. 78
Şekil 4.4 T. spicata var. spicata bitki özütünün S. aureus bakterisi üzerine
antimikrobiyal etkisini gösteren inhibisyon zonları ........................................ 83
Şekil 4.5 H. calycinum bitkisinin etanol özütünün S. aureus bakterisi
üzerine antimikrobiyal etkisi ........................................................................... 89
Şekil 4.6 L. albus etanol, metanol özütü ve standartının % inhibisyon
değerleri ........................................................................................................... 95
Şekil 4.7 C. sativum etanoli metanol özütü ve starndardın % inhibisyon
değerleri ........................................................................................................... 97
Şekil 4.8 P. kurdica bitkisinin etanol, metanol özütleri ve standardın
DPPH süpürücü etkisi..................................................................................... 98
Şekil 4.9 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol, metanol özütleri ve
standardın DPPH süpürücü etkisi .................................................................. 100
Şekil 4.10 H. calycinum bitkisinin etanol, metanol özütleri ve standardın
DPPH süpürücü etkisi ................................................................................. 101
Şekil 4.11 Gallik asit standart grafiği ............................................................................ 103
Şekil 4.12 Bitki özütlerinin gallik asit eşdeğeri olan fenolik madde
miktarları (Yatay eksen bitki özütlerini gösterirken dikey
eksen Gallik asit eşdeğer düzeylerini mg/g düzeyinde gösterir) ................. 104
Şekil 4.13 L. albus bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks
kanseri hücre hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş
biyolojik tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile
gösterimi. ..................................................................................................... 106
Şekil 4.14 L. albus bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme
kanseri hücre hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş
biyolojik tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile
gösterimi. ..................................................................................................... 106
Şekil 4.15 C. sativum metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks kanseri
hücre hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik
tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.......................... 107
Şekil 4.16 C. sativum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7
meme kanseri hücre dizilerinde bağıl hücre canlılığına ilişkin
xi
beş biyolojik tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile
gösterimi. ..................................................................................................... 108
Şekil 4.17 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin
HeLa hücreleri üzerine etkisinin MTT hücre canlılığı testi ile
gösterilmesi. Kolon grafik beş biyolojik tekrarlı deneyin
ortalama sonuçları olarak sunulmaktadır. ................................................... 109
Şekil 4.18 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin
MCF-7 hücrelerinde etkisinin MTT hücre canlılığı testi ile
gösterilmesi. Kolon grafik beş biyolojik tekrarlı deneyin
ortalama sonuçları olarak sunulmaktadır. ................................................... 109
Şekil 4.19 P. kurdica metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks serviks
kanseri hücre hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş
biyolojik tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile
gösterimi ...................................................................................................... 110
Şekil 4.20 P. kurdica metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme serviks
kanseri hücre hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş
biyolojik tekrarlı MTT testi sonuçlarının kolon grafik ile
gösterimi. ..................................................................................................... 111
Şekil 4.21 P. kurdica ve C. sativum bitkilerinin metanol ve/veya etanol
özütlerinin MCF-7 meme kanseri hücreleri sağ kalım
potansiyeli üzerine etkisinin gösterilmesi. .................................................. 112
Şekil 4.22 P. kurdica ve C. sativum bitkilerinin metanol ve/veya etanol
özütlerinin (10 ng/ml, IC50 yaklaşık değer) HeLa serviks
kanseri hücreleri sağ kalım potansiyeli üzerine etkisinin
gösterilmesi. ................................................................................................ 113
Şekil 4.23 H. calycinum etanol özütünün doza, zamana bağlı olarak hücre
canlılığına etkisi .......................................................................................... 114
Şekil 4.24 H. calcinum metanol bitki özütü doza bağlı olarak hücre
canlılığına etkisi .......................................................................................... 114
Şekil 4.25 H. calycinum etanol ve metanol özütlerinin doza bağlı MCF-7
hücre canlılığına etkisi ................................................................................ 115
Şekil 4.26 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin
uygulamalarının MCF-7 hücrelerinin proliferasyonuna etkileri ................. 116
Şekil 4.27 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin doza
bağlı olarak HeLa serviks kanseri hücre canlılığına etkileri ....................... 117
Şekil 4.28 HeLa hücre hatlarının uygulama öncesi morfolojik
görünümleri ve kontrol hücrelerinde hücre ölümünün PI
boyaması ile gösterilmesi. ........................................................................... 118
xii
Şekil 4.29 HeLa hücre dizilerine doza bağlı P. kurdica metanol özütü
uygulamasıyla hücre ölümünün PI boyaması ile gösterilmesi. ................... 119
Şekil 4.30 HeLa serviks hücrelerinde bitki özütünün uygulanmasından
önce DiOC6 boyama gerçekleştirilmesi. ..................................................... 120
Şekil 4.31 HeLa serviks kanseri hücrelerine uygulanan farklı dozlardaki
P. kurdica metanol özütünün etkileri. ......................................................... 121
Şekil 4.32 Uygulama gerçekleştirilmemiş HeLa kontrol hücrelerinde
DAPI boyamasının gösterimi ...................................................................... 122
Şekil 4.33 HeLa hücre dizilerine farklı dozlarda uygulanan P. kurdica
metanol özütünün etkilerinin DAPI boyaması ile gösterimi ....................... 123
Şekil 4.34 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MCF-7
meme kanser hücrelerinin apoptotik hücre yolağına etkilerinin
gösterilmesi ................................................................................................. 124
Şekil 4.35 MCF-7 meme kanser hücrelerinde H. calycinum metanol ve
etanol özütlerinin uygulamasının mitokondri membran
potansiyeline etkilerinin görüntüleri ........................................................... 124
Şekil 4.36 H. calycinum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7
meme kanser hücrelerinde etkilerinin DAPI ile gösterilmesi
(üst sıra 20X, alt sıra 40X) .......................................................................... 125
Şekil 4.37 PARP ve Kaspaz-9 parçalanmasının Western Blotlama
yöntemi ile gösterimi................................................................................... 126
xiii
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 2.1 Bazı serbest radikal türleri ........................................................................... 29
Çizelge 2.2 Organizmada bulunan temel antioksidan savunma sistemleri ..................... 40
Çizelge 2.3 Hidrofilik ve lipofilik fazda bazı antioksidanlar .......................................... 42
Çizelge 4.1 Çalışmada kullanılan bitki tür adları ve toplandığı yerler ........................... 70
Çizelge 4.2 Çalışmada kullanılan bitki türlerinin % verimlilikleri ................................. 71
Çizelge 4.3 C. sativum bitkisinin etanol özütünün kuyucuk yönteminde
oluşturduğu zon çapları sonuçları .............................................................. 73
Çizelge 4.4 C. sativum bitkisinin metanol özütünün kuyucuk yönteminde
oluşturduğu zon çapları sonuçları .............................................................. 74
Çizelge 4.5 L. albus bitkisinin etanol özütünün kuyucuk yönteminde oluşturduğu
zon çapları sonuçları .................................................................................. 76
Çizelge 4.6 L. albus bitkisinin etanol özütünün MIC (mg/ml) değerleri ........................ 77
Çizelge 4.7 P. kurdica bitkisinin etanol özütünün oluşturduğu inhibisyon zonları ........ 79
Çizelge 4.8 P. kurdica bitkisinin metanol özütünün oluşturduğu inhibisyon zonları ..... 81
Çizelge 4.9 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MIC (mg/ml)
değerleri ..................................................................................................... 82
Çizelge 4.10 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol özütünün oluşturduğu
inhibisyon zonları ...................................................................................... 84
Çizelge 4.11 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol özütlerinin oluşturduğu
inhibisyon zonları ...................................................................................... 86
Çizelge 4.12 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MIC
(mg/ml) değerleri ....................................................................................... 88
Çizelge 4.13 H. calycinum bitkisinin etanol özütünün oluşturduğu inhibisyon
zonları ........................................................................................................ 90
Çizelge 4.14 H. calycinum metanol özütlerinin oluşturduğu inhibisyon zonları ........... 92
Çizelge 4.15 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MIC değerleri....... 93
Çizelge 4.16 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri ...................................................................... 94
Çizelge 4.17 L. albus bitki özütlerinin IC50 değerleri ..................................................... 95
xiv
Çizelge 4.18 C. sativum bitkisinin etanol özütlerinin % DPPH radikali süpürücü
aktivtesi değerleri ....................................................................................... 96
Çizelge 4.19 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri ............ 97
Çizelge 4.20 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri........................................................................ 98
Çizelge 4.21 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri ........... 99
Çizelge 4.22 T. spicata var. spicata etanol ve metanol özütlerinin % DPPH
radikali giderme aktivitesi değerleri .......................................................... 99
Çizelge 4.23 T. spicata var. spicata bitkisinini etanol ve metanol özütlerinin IC50
değerleri ................................................................................................... 100
Çizelge 4.24 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH
radikali giderme aktivitesi değerleri ........................................................ 101
Çizelge 4.25 H.calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri ....... 102
Çizelge 4.26 Çalışmada kullanılan bütün bitkilerin IC50 değerleri ............................... 102
Çizelge 4.27 Etanol ve metanol özütlerinin fenolik içerik tayini için UV-Vis
spektrofotometrede 760 nm dalga boyunda elde edilen absorbans
değerleri ................................................................................................... 103
Çizelge 4.28 Bitkilerin gallik asit eşdeğeri olan fenolik madde içerikleri .................... 104
Çizelge 4.29 Çeşitli dokularda ADA enzimi aktivitesi ................................................. 127
xv
1. GİRİŞ
Geçmişten günümüze kadar insanlık için bitkiler hem besin hem de ilaç kaynakları
olmuştur. Bazı tıp çevrelerince bitkilerin tıbbi yararlarının oransal büyüklüğü reddedilse
de, insanoğlunun var olduğu günden bu yana vücudunda hissettiği herhangi bir
rahatsızlıktan ötürü çare aradığı kapı doğa ve özellikle de bitkilerdir. “Alternatif Tıp”
veya “Tamamlayıcı Tıp” olarak adlandırılan bu çare arayışı geçtiğimiz yüz yılda dikkate
değer olup bitkiler üzerinde yapılan çalışmalara hız verilmiştir (Kulkarni 2000).
Yüksek yapılı bitkiler, havadan, sudan ve minerallerden güneş enerjisiyle primer ve
sekonder metabolitler üreten yenilenebilir biyokimyasal fabrikalardır. İnsanoğlu artan
yiyecek, endüstriyel hammadde, ilaç, pestisit, çeşni ve esans gereksinimleri için
bitkilere yönelmeye ve onları değiştirmeye başlamıştır. İlkel tarımcılıktan bu yana
insanoğlu kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak bitkileri kullanmıştır (Pauls 1995). Son 150
yıldır geliştirilen çok sayıdaki teknik ile tarımda da modern bilim kullanılmaya
başlamıştır. Son 50 yıldır tarımdaki gelişim, genel olarak daha önce değinilen
“Biyoteknoloji” nin özellikle “Bitki Doku Kültürü” ve “Genetik Mühendisliği”nin
gelişimiyle desteklenmiştir. Bitkilerin yetiştirildiği çevre, bitki işlevi üzerinde çok güçlü
bir etkiye sahiptir. Çevresel faktörler, bitkinin yaşam döngüsü boyunca tepki esnekliği
sağlamak, gelişim programını hızla değiştirmek ve etkilemek için ipucu olarak
kullanılmışlardır (Bowles ve Leyser 1994).
Bitkiler bizim için karbonhidrat, yağ ve protein kaynağıdır. Ayrıca, bitkiler insanlar için
besinsel öneminin dışında başta ilaç sanayi olmak üzere kimya, kozmetik ve zirai
mücadele sektörlerinde de önemlidir. Bitkilerdeki sekonder metabolizma sonucu oluşan;
alkaloidler, fenilpropanoidler, terpenoidler, kuinonesler ve steroidler gibi kimyasal
maddelere de Sekonder Metabolitler ya da “Doğal Ürünler” denmiştir. Sekonder
metabolitlerin öncül maddeleri genellikle primer metabolizmanın ürünlerinden ve ara
maddelerinden sağlanır. Bitki hücresi mevcut karbonun hepsini primer aktiviteler için
kullanmadığı zaman sekonder metabolitlerin oluşumunu teşvik eder (Collins-Pavao vd.
1996). Bitkilerde ilaç yapımında kullanılan kimyasal maddeleri oluşturan ham
maddelerin bulunması çalışmaları bitkileri doğadan değil de doku kültür yöntemleri
1
kullanılarak üretim yapılması sonucu onları ekonomik açıdan daha cazip hale getirmiştir
(Sökmen ve Gürel 2001). İlk yazılı tarih kaynaklarında, hastalıkların tedavisinde
bitkilerden yiyecek veya çeşitli droglar hazırlayarak yararlandıkları belirtilmiştir. Bugün
bile dünya nüfusunun % 64’ü bitkileri tedavi amaçlı kullanmaktadır (Sökmen ve Gürel
2001). Yaklaşık olarak 20.000 bitki türünün tıbbi olarak kullanıldığı tahmin
edilmektedir (Phillipson 1990). Ülkemizde en yaygın drog türü bitki çayı olmuştur.
Gelişmiş ülkelerde ise reçete ile satılan ilaçların %25’ini bitkilerden köken alan
kimyasal maddeler oluşturmaktadır (Collin ve Edwards 1998). Bu kimyasal maddeler
arasında alkaloidler, anti kanserojen aktiviteleri sebebiyle en önemlileridir.
Kanser, dünya çapında en önemli ölümcül hastalıklardan biridir ve her yıl 6 milyondan
fazla vaka rapor edilmektedir. Bitkiler aracılığı ile tıp alanında tedavi edici ilaçlar ve
teşhis metotları; kanser gibi hastalıkların tedavisinde büyük mesafeler kat edilmesini
sağlanmıştır (Kulkarni 2000). Son yıllarda bitkiler ve bitkilerin hastalık tedavisindeki
rolü ile ilgili pek çok araştırma yapılmaktadır.
Bu çalışmada Fabaceae familyasına ait Lupinus albus L, Lamiaceae Familyasına ait
Phlomis L. kurdica RECH. FIL, Apiaceae/Umbelliferae familyasına ait Coriandrum
sativum L, Lamiaceae (Labiatae) familyasına ait Tymbra spicata var. spicata L. ve
Clusiaceae (Guttiferae) familyasına ait Hypericum calycinum L. bitkilerinin biyolojik
aktivitelerini araştırmak amaçlanmıştır. Çalışılan bitkilerden Coriandrum sativum ve
Lupinus albus bitkisinde tohumlar kullanılmış, Coriandrum sativum tohumları aktardan
temin edilirken Lupinus albus tohumları araziden toplanmıştır. Bunun için bitkilerin
etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal, antioksidan ve sitotoksik etkileri
incelenmiştir. Özütlerin 25, 50 ve 100 mg/ml konsantrasyondaki antimikrobiyal etkileri
agar kuyucuk, antioksidan etkileri 2,2’-difenil-1-pikrilhidrazil (DPPH) süpürücü aktivite
ve Folin-Ciocalteu reaktifli fenolik içerik tayini yöntemleriyle araştırılmıştır. Özütlerin
sitotoksik etkileri androjen bağımlı (LNCaP) ve androjen bağımsız prostat (DU145, PC3) meme (MCF-7) ve serviks kanseri (HeLa) hücre dizilerinde MTT (3-(4,5dimetiltiazol-2yl)-2,5-difenil tetrazolyum bromid) yöntemiyle incelenmiştir. Hücre
kültüründe yüksek sitotoksik etkili özüt/özütlerin kanser hücre dizileri üzerine farklı
süredeki sağ kalımlarına bakılmıştır. Mevcut sitotoksik etkinin kanser hücrelerinde
2
apoptozu tetikleyip tetiklemediğini araştırmak amacıyla propidyum iyodür (PI), DAPI
(4',6-diamidino-2-fenilindol) 3’,3’diheksiloksakarbosiyanin iyodür (DiOC6) floresan
boyama yöntemleri kullanılmıştır. Bunlara ilaveten Western Blotlama yöntemiyle
apoptotik yolağın önemli biyomarkırları olan aktif poli (ADP riboz) polimeraz (PARP)
ve kaspaz-9 proteinlerinin mevcudiyeti araştırılmıştır. Son olarak da en aktif bitki olan
H. calycinum bitkisinin çeşitli dokularda Adenin Deaminaz Enzimi (ADA) üzerine
etkisi incelenmiştir.
3
2. KURAMSAL TEMELLER
2.1 Kanser
Kanser, hücrenin büyümesi ve farklılaşmasını etkileyen mutasyonlar sonucu oluşan
ölümcül bir hastalıktır. Kontrolsüz hücre büyümesi, farklılaşması ve anormal hücrenin
yayılması şeklinde tarif edilebilir. Genlerde meydana gelen bir seri mutasyon sonucu
kontrolsüz olarak bölünmeye uğrayan bir hücrenin meydana getirdiği primer tümör
hücreleri pek çok farklı fenotipik özellikler kazanır. Bu değişimler tümör hücrelerinin
kontrolsüz ve sınırsız olarak çoğalmalarına neden olur. Çevrelerinden bağımsız olarak
yaşayabilen bu hücreler, başka dokulara hareket edebilme (metastaz) özellikleri
nedeniyle diğer doku ve organlarının işlevlerini de etkilemektedirler. Bir kitle ya da
tümör oluşumuna neden olan hücre çoğalmasına neoplazi denir. Neoplazinin kansere
dönüşmesi kontrolsüz büyümesi ve metastaz özelliği sonucu ortaya çıkar. Tümörler
metastaz yapmıyorlarsa iyi huylu tümör olarak adlandırılır (Hanahan ve Weinberg
2000).
Kanser hücrelerini normal hücrelerden ayıran bir takım özellikler vardır. Bunlar;
 Normal hücrelerdeki ihtiyaç halinde görülen hücre çoğalması, kanser
hücrelerinde kontrolsüz ve ihtiyaç dahilinde olmaksızın gerçekleşmektedir
 Kanser hücresi, dokuya özgü olan yapısal özelliğini ve morfolojik yapısını
kaybetmiş olup, normal hücrelere göre küçük ancak nükleusları daha büyüktür.
 Kanserleşen dokuda, bölünen hücrelerde normal farklılaşma gerçekleşmez.
 Kanserleşen hücrelerin arasında dokuya özgü temas inhibisyonu oluşmaz.
 Kanserleşen hücrelerde apoptoz mekanizması engellenmiştir.
 Kanserleşen hücrenin metabolizması değişmiştir. Genellikle şeker alınımı artmış
ve anaerobik solunum oranı yükselmiştir.
 Kanserleşen hücrelerin enzimlerinde miktar ve işlev bakımından değişiklikler
oluşur.
 Kanserleşen hücrenin antijenik özellikleri değişmiştir (Dilsiz 2009).
4
Kanserler, hücre tipine göre genellikle dört gruba ayrılmaktadır. Kanserin iki tipi olan
lösemiler ve lenfomalar beyaz kan hücreleri olan lökosit ve lenfositlerin gereğinden
fazla üremesinden dolayı oluşmaktadır. Sarkomalar, kas, kemik ve kıkırdak gibi
embriyolojik mezodermden gelişen dokuların tümörleridir. Karsinomalar kanserlerin
%85’ini oluşturmakta ve bunlar bezler, meme, deri ve ürogenital dokulardan (prostat,
rahim ağzı gibi) köken almaktadır (Dilsiz 2009). 2008 yılında dünyada sıklıkla görülen
kanserler Şekil 2.1’de verilmiştir (www.cancerresearchuk.org/cancer-info/ cancerstats
/world/the-global-picture/).
Şekil 2.1 2008 yılında sıklıkla görülen kanserlerin dünya haritasında gösterimi
Sağlık Bakanlığınca hazırlanan bir raporda 2011 yılı içinde 110 bini erkek, 65 bini
kadın olmak üzere 175 bin kanser vakası olduğunu belirtmiş ve coğrafik bölgelere göre
sık rastlanan kanserleri Şekil 2.2’de görüldüğü gibi belirtmiştir. Verilere göre kadınlarda
sık görülen kanserler; meme, tiroid, kolorektal, uterus korpusu, mide, akciğer, over,
non-hodgkin lenfoma, beyin ve serviks kanserleriyken erkeklerde ise akciğer, prostat,
mesane, kolorektal, mide, larinks, non-hodgkin lenfoma, pankreas, beyin ve böbrek
olarak belirtilmiştir (http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-3626sgc.pdf 2012).
5
Şekil 2.2 Türkiye’de sık görülen kanserlerin bölgelere göre dağılımı
Genetik anormallikler sonucu ortaya çıkan bu olaylar hücre çoğalması/ölümü dengesini
bozduğu için dokunun hemostatik dengesini de bozmaktadır. Hücre döngüsü, apoptozis,
DNA tamiri gibi anahtar rol oynayan mekanizmalardan sorumlu olan protoonkogen ve
tümör baskılayıcı genlerde meydana gelen bir seri mutasyon kötü huylu fenotipin ortaya
çıkmasına neden olur (Rohrbeck ve Borlak 2009). İlave olarak büyüme faktörleri ve
reseptörleri, transkripsiyon faktörleri, mitojenik aktivite gibi önemli hücresel sinyal
iletim basamaklarında oluşan bozuklukların da kanser oluşumunda ve ilerlemesinde
önemli olduğu belirlenmiştir (Sanovic vd. 2009).
Kanser tedavisi birçok zorluk içermektedir. Bunlardan en çok karşılaşılanı hücrelerin
ilaca karşı savunma özellikleri kazanarak ilaç direnci oluşturması, kullanılan ilaçların
normal hücreleri etkilemesi ve hücrelerin o bölgeden uzaklaştırılmasına rağmen kolayca
metastaz yapabilme özellikleridir. Tedavi amacıyla kullanılan ilaçlar ya da radyoaktif
ışınların hedefi direkt hücreler olup buradaki DNA’nın replikasyon özelliğine ket vurma
yönündedir. Ancak bu tip tedavi uygulamalarının da kemik iliği işlevinin engellenmesi,
mide bulantısı, kusma ve saç dökülmesi, vb. yan etkileri mevcuttur (Mesquita vd. 2009,
Demirtaş vd. 2009).
6
2.2 Apoptozis
Ökaryotik hücre döngüsü hücre büyümesi, DNA’nın iki katına çıkarılması ve iki katına
çıkan kromozom ve hücre muhtevasının yavru hücrelere dağıtılmasından oluşur. Hücre
muhtevasının iki katına çıktığı G1 fazı, DNA sentezinin yapıldığı S fazı, G2 fazı ve
mitozun gerçekleştiği M fazından oluşur. Hücreler mitoza girmeden önce G2 fazında
büyümeye ve içeriklerini artırmaya devam ederek bölünme için hazır hale gelirler.
Hücre bölünmesi ile de birbiriyle aynı olan 2 yavru hücre meydana gelir (Johansson ve
Persson 2008). Hücre döngüsünün düzenlenmesi, protein kinazların aktivasyonu hücre
içi ifade düzeyleri büyüme faktör sinyalleri ve hücresel mekanizmalar tarafından
düzenlenir (Pines 1995). Hücrelerin bir fazdan diğerine geçişinde anahtar rol oynayan
düzenleyici proteinlere Siklin Bağımlı Kinazlar (CDK) denir. Şekil 2.3’de görüldüğü
gibi farklı CDK’lar hücre döngüsünün farklı noktalarında farklı siklinlere bağlanarak
döngünün ilerlemesini sağlarlar (http://journals.prous.com/journals/dof/ 20032809/html/
df280881/images/Kong_f1.gif). Bu proteinler çeşitli hücre döngüsü noktalarında aktive
olan serin/treonin protein kinaz ailesine mensuptur (Pines 1995). CDK’lar sahip
oldukları korunmuş PSTAIRE amino asit dizilerine sahiptir ve hedef aldıkları
proteinlerde prolinden sonra gelen serin ve treonin amino asitlerinin fosforilasyonunu
sağlarlar (Bernards 1999).
Şekil 2.3 Hücre döngüsü ve siklin bağımlı kinazlar
7
Hücre döngüsü sürecinde CDK’ların aktiviteleri pekçok mekanizmaya bağlıdır. Bunlar;
ilişkili oldukları siklinlerin hücre içi ifade düzeyleri, siklinleri aktive eden kinazların
(CAK) fosforilasyon/defosforilasyonunda görevli fosfatazların aktivasyonu ve CDK
inhibitörlerinin aktivasyonudur (Sherr ve Roberts 1999).
Kültür ortamında 24 saatte bölünen insan hücreleri farklı evrelerde farklı sinyaller
tarafından kontrol edilir. Hücre, kontrol noktalarından geçtikten sonra geri dönmez
(Park ve Lee 2003). DNA hasarı ve/veya diğer kritik organel ve hücresel yapılarda
meydana gelen bozulmalar hücre devrinin durmasına neden olur. Bu hatalar tamir
edilmezse hücre ölümü devreye girer. Chk 2 ve ATM proteinleri tarafından
fosforillenen bir transkripsiyon faktörü olan p53 miktarındaki artış sonucu hücre
döngüsünü durduracak genlerin ifadesi olup, döngünün durması sağlanır. CDK
inhibitörü olan p21, Waf1/Cip1 proteinlerinin programlı hücre ölümünü inhibe ettiği
kadar indüklediği de belirlenmiştir (Jin vd. 2000).
Apoptozis, hem fizyolojik hem de patolojik olarak istenmeyen, hasar görmüş ya da
neoplastik hücrelerin yok edilmesi olarak tanımlanır. Doku homeostazisi, apoptoz ile
hücre çoğalması (proliferasyon) dengesinin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesine bağlıdır
ve bu denge bozulmasının kansere neden olduğu gösterilmiştir (McPhie vd. 2003).
Hücre çoğalmasının kontrolsüz bir şekilde artması ve apoptoz işlevinin azalması,
karsinogeneze aracılık etmektedir (Pore vd. 2010). Hücre DNA’sında meydana gelen
mutasyonlar kanser gelişimine neden olabilecekleri için bu hasarlı hücrelerin apoptoz
yolu ile öldürülmesi önemlidir. Apoptoz kontrolünde önemli genler Bcl-2 ailesi ve
kaspazlardır. Bcl-2 ailesinin bazı üyeleri apoptozu uyarırken (proapoptotik: Bax, Bad,
Bid, Bcl-xs), diğer bazı üyeleri ise engeller (anti-apoptotik: Bcl-2, Bcl-xL). Hücrenin
yaşayabilirlik durumu bu ailenin proapoptotik ve antiapoptotik üyelerinin oranına
bağlıdır. Bunlar arasından da en fazla apoptotik değere sahip olanı Bcl-2/Bax’dir.
Kaspazlar birbirlerini aktifleştirerek proteolitik bir kaskad oluştururlar. Başlatıcı
kaspazlar olan kaspaz 2, 8, 9, 10, apoptotik uyarıyla başlayan ölüm sinyallerini alıp
efektör kaspazlara iletirken, efektör kaspazlar olan kaspaz 3, 6, 7 de ilgili proteinleri
(örneğin, hücre iskeleti proteinleri aktin veya fodrin, nükleer membran proteini lamin A,
DNA fragmante edici faktör (DFF), poli-adenozin difosfat riboz-polimeraz (PARP),
8
endonükleaz G) parçalayarak apoptotik hücre morfolojisinin meydana gelmesine neden
olurlar (Arisan vd. 2010.). Efektör kaspazlar tarafından etkisi yok edilen PARP, 89-25
kDa’luk fragmentlere parçalanabilen 116 kDa büyüklüğünde nüklear bir tamir enzimidir
(Cha vd. 2004, Huerta vd. 2006). PARP’ın proteolitik parçalanması ilk olarak
kemoterapi ile indüklenen apoptozda tanımlanmıştır (Rosenthal vd. 2001). Apoptoz,
ekstrinsik ve intrinsik olmak üzere iki ana mekanizma aracılığıyla meydana
gelmektedir.
(i) Ekstrinsik yolakta apoptozis; Radyasyon, ilaçlar, çeşitli antijenler gibi hücre dışı
uyaranlar TNF, Fas, nöron büyüme faktörü (NGF), IGF, IL–2 gibi maddelerin ortamda
azalmasına neden olurlar. Bu ligandların hücre zarında bulunan ve hücre ölüm
reseptörleri olarak bilinen Fas (diğer isimleriyle APO-1, CD95) ve tümör nekroz faktör
reseptörü-1 (TNFR-1) ile etkileşime girmesi ile ekstrinsik apoptotik yolak uyarılır. Bu
etkileşim sonucunda, TNFR-1’in sitoplazmik kısmında yer alan TNFR-1 ilişkili ölüm
birimleri (TRADD) ve Fas ilişkili ölüm birimleri (FADD) aktifleştirilir. Bu aktivasyon
önce kaspaz-8’in daha sonra da kaspaz-3’ü aktifleşmesine neden olur ve sonuçta aktif
kaspaz-3, endonükleaz aktivitesine sahip olan DNA fragmante edici faktör (DFF)’ü
parçalayarak
DNA’da
50-300
kbp’lik
parçalar
oluşturur.
DFF
aracılığıyla
fragmantasyona uğrayan DNA’yı içeren hücre ise, geri dönüşümsüz olarak apoptoza
gider (Zhao vd. 2010, Hengartner 2000).
(ii) İntrinsik yolakta apoptozis ise; radyasyon, DNA hasarı nedeniyle bir tümör
baskılayıcı gen olan p53 aktifleştirilir. Hücre içinde ise viral-bakteriyel enfeksiyonlar,
sitokinler, hücredeki kalsiyum miktarında artış gibi hücre içi uyaranlar tarafından
uyarılır. Ayrıca sitotoksik antikanser ilaçları ve hipoksi gibi nekroz oluşturabilen
etkenler de intrinsik yolak üzerinden apoptozu uyarabilir. Apoptozdaki bu mekanizma
mitokondriye bağımlı olarak gerçekleşir. Apoptotik hücre içi sinyalin alınmasından
sonra Bcl-2 ailesinin proapoptotik üyeleri olan Bax ve Bad proteinleri mitokondri
membranında oligomerize olarak, mitokondri zarının iyon geçirgenliğini azaltır. Bu
sayede mitokondriden; sitokrom c, ikincil mitokondri türevli kaspazlar/doğrudan
apoptoz inhibitörünü bağlayıcı protein (Smac/DIABLO) ve apoptozis indükleyici faktör
(AIF) gibi moleküller sitoplazmaya salınır. AIF, doğrudan çekirdeğe gider ve buradaki
9
endonükleaz G’yi aktive ederek DNA’da parçalanmaya neden olur. Smac/DIABLO,
apoptoz inhibitör proteinine (IAP) bağlanarak kaspaz-9’un aktifliğini kaybetmesini
engeller. Sitokrom c’nin ise mitokondriden sitoplazmaya salıverilmesi ile apoptotik
süreç geri dönülemez bir yola girer. Sitokrom c ilk önce bir sitoplazma proteini olan
apoptotik proteaz aktive edici faktör-1 (Apaf-1)’e daha sonra ise prokaspaz-9’a
bağlanarak onlarla birlikte apoptozom denilen kompleksi oluştururlar. Oluşan bu
kompleks önce kaspaz-9’u daha sonra da sırasıyla efektör kaspazlar olan kaspaz-7,
kaspaz-3 ve kaspaz-6’yı aktive ederek, Lamin B, PARP ve endonükleaz G enzimlerini
parçalar ve onları aktifleştirir. Sonuçta kromatin kondensasyonu ve DNA’nın
parçalanması meydana gelerek hücre apoptoza gider (Şekil 2.4) (Hengartner 2000).
Şekil 2.4 Apoptotik yolakların şematik olarak gösterilmesi
Apoptotik hücre ölümünde, nekrotik ölüm denilen hücre ölümünden farklı bir süreç
izlenmektedir ancak, bu hücre ölümünde, ölüm emri almış hücreler ile normal hücreler
arasında morfolojik olarak ayrım zor yapılabilmektedir. Ölmek üzere komut almış
hücrede yaklaşık olarak 2 saat sonra kromatin yoğunlaşmaya başlar, belirli bölgelerde
sıkıştıkları izlenir ve hücrenin boyutları küçülmeye başlamıştır. İkinci saatin sonuna
doğru apoptoz durumunda olan hücre, fragmente olmuş nükleusların ve parçalanan
hücreye ait tüm yapıların plazma membranı ile kaplanarak immün sistemi enflamasyon
10
yönünde uyaran “apoptotik cisimcik” denilen daha küçük parçalara bölünür. Apoptotik
cisimcikler, yüzeylerinde yeni sinyal yapıları ortaya çıkarır ve bu sinyalin uyarısı ile
yanındaki hücre tarafından fagosite edilerek yaklaşık beş saat içinde ortadan kaldırılır.
(Lipponen vd. 1994, Wyllie ve Currie 1980).
Nekrotik ölümde ise çoğunlukla görülen bir hücre hasarı vardır. Hasar görmüş hücre
şişererek, parçalanır. Hücre parçalandığında prostaglandinler, lökotrienler, serotonin,
histamin gibi vazoaktif aminler uyarılarak hasara en yakın damar endotelini uyarır. Bu
durum selektin yapımını uyarır. Selektin plazma membranının dış yüzeyine yapışırarak,
lökositlerin burada yavaşlaması ve yapışmasını sağlar. Daha sonra integrin ligandları
aynı hücre parçalanma ürünleri ile uyarılır ve lökositler hücre hasarının olduğu bölgeye
doğru çekilmeye başlarlar. Bu süreç sonrasında iltihaplanma denilen kızarıklık, ödem ve
ağrı ile tanımlanan enflamatuar reaksiyonlar başlar. Genellikle iskemi, hipertermi,
hipoksi, litik viral enfeksiyonlar, toksik maddelerin yüksek konsantrasyonları ve şiddetli
oksidatif stress gibi durumlarda nekroz görülürken, büyüme faktörü eksikliği, hücre
yaşlanması, HIV, kanser ilaçları, radyasyon, yüksek doz glukokortikoid, Fas ve TNFR-1
reseptörlerinin aktivasyonu, sitotoksik T lenfositler ve çok şiddetli olmayan oksidatif
stres gibi durumlarında ise apoptozis görülür (Raff 1992).
Apoptozis, nekrozun tam tersine tamamen kontrollü ve programlı bir hücre ölümüdür.
Apoptotik mekanizma uyarıldığında kaspazların etkisi ile PARP parçalanır ve DNA
hasarı düzeltemez duruma gelir. Efektör kaspazlar tarafından etkisi yok edilen PARP,
89-25 kDa’luk fragmentlere parçalanabilen 116 kDa büyüklüğünde nüklear bir tamir
enzimidir (Cha vd. 2004, Huerta vd. 2006). PARP’ın proteolitik parçalanması ilk olarak
kemoterapi ile indüklenen apoptozda tanımlanmıştır (Rosenthal vd. 2001). Poly ADPribosylasyonu-(PADPr) DNA tamiri, replikasyon ve transkripsiyon gibi birçok süreçte
yer alır. Poly ADP-ribolasyonu PARP-1 ile gerçekleştirilir. Apoptozis sırasında PARP-1
kaspaslar tarafından iki apoptotik fragmana ayrılmasıyla PARP-1 inaktive olur (Hirata
vd. 1998, Nicholson ve Thomberry 1997).
11
Apoptozun
belirlenmesinde
kullanılan
yöntemler,
genel
olarak
5
grupta
ncelenebilmektedir;
1. Morfolojik Görüntüleme Yöntemleri: Işık Mikroskobu (Hematoksilen Boyama,
Giemsa Boyama), Floresan Mikroskobu/Lazerli Konfokal Mikroskop, Elektron
Mikroskobu, Faz Kontrast Mikroskobu
2. İmmunohistokimyasal Yöntemler: Anneksin V Yöntemi, Tunnel Yöntemi, M30
Yöntemi, Kaspaz 3 Yöntemi
3. Biyokimyasal yöntemler: Agoroz Jel Elektroforezi, Western Blot, Flow
Sitometri
4. İmmunolojik Yöntemler: Elisa, Flourimetrik Yöntem
5. Moleküler Biyoloji Yöntemleri: DNA Microarrays (Ulukaya 2003).
2.3 Prostat Kanseri
Erkek üreme yardımcı bezlerinden en büyüğü olan prostat, Şekil 2.5’de görüldüğü gibi
mesane boynu ve üretranın ilk parçasını sarmaktadır (http://www.prostatitis3dcure.com/prostatitis.html, 2012). Buradan asit fosfotaz, fibrinolizin ve sitrik asit
sentezlemektedir. Üretranın başlangıç kısmını oluşturan prostat bezi, tubuloalveolar
bezden ve bu bezlerin arasını dolduran ara dokudan oluşmuştur. Yaklaşık olarak 3 cm
yüksekliğinde, 4 cm genişliğinde ve 2 cm kalınlığında iri bir ceviz veya kestane
büyüklüğünde olup, ağırlığı ise yaklaşık 18-20 g’dır (Arıcı 1993). Embriyonik hayatın
on ikinci haftasında fetal testislerin ürettiği androjenik hormonların etkisiyle gelişmeye
başlar (Balbay 2008).
Prostat, bir glandular epitel ve bir de fibromusküler stroma kısımlarından oluşmaktadır.
Her iki kısımda proliferasyon ve hücre ölümü dengeli bir seviyede gitmektedir.
1980’lerde yapılan bir çalışma sonucunda prostatın anatomik olarak periferal zon ve
santral zondan oluştuğu tespit edilmiştir (Schulz vd. 2003). Prostat bezi doğumda küçük
olup, puberteyle birlikte aniden büyür, 40 yaşından sonra da düzenli olarak büyümeye
başlamaktadır (Erkoçak 1982, Tekelioğlu 1984). Prostatın içinde 3 tip bez vardır. En
içte yer alan ve mukus salgılayan Mukozal Bezler, ortada yer alan Submukozal Bezler
12
ve bezin dış kısmında yer alan Esas Prostatik Bezler olarak isimlendirilir. Prostat
salgısının büyük kısmını oluştururlar. Kanser genellikle bu bezlerden gelişmektedir
(Tekelioğlu 1984, Drake 2005).
Şekil 2.5 Erkek üreme sisteminin anatomisi
Prostat kanseri diğer kanserlerde olduğu gibi tümör özelliği kazanan hücrelerin
kontrolsüz olarak çoğalmasıyla meydana gelmektedir ve prostat bezinde çoğunlukla
adenokarsinoma olarak ortaya çıkan, heterojen ve genellikle çok odaklı olarak seyreden
50 yaş ve üzeri erkeklerin hastalığıdır (Foster vd. 2000, Kosova ve Arı 2011).
Son dönemlerde yapılan kabul görmüş deneysel, epidemiyolojik ve klinik çalışmalar
sonucunda dünyada erkeklerde kanserden ölüm oranı olarak akciğer kanserinden sonra
ikinci sırayı prostat kanseri almaktadır (Jemal vd. 2008). Amerika’da en sık görülen
kanser türü 2007 yılından bu yana prostat kanseridir (Şekil 2.6). Amerika Birleşik
Devletleri’nde 2011 yılında kanser tanısı konan erkek hastalar içerisinde, prostat kanseri
hastalarının % 33’lük kısmı oluşturacağı tahmin edilmektedir (Jemal vd. 2008). Türkiye
de Sağlık Bakanlığı Kanserle Mücadele Derneği tarafından yapılan araştırmalara göre
erkeklerde kanser görülme sıklığı yüz binde 110’dur. Ülkemizde ise en sık tanı konan
altıncı kanserdir (Polat vd. 2009).
13
Şekil 2.6 2007 yılında ABD’ de yaşayan erkeklerde kansere yakalanma verileri
Tam olarak bilinmemekle beraber prostat kanserinin oluşumu ve gelişiminde etnik ve
çevresel özellikler, hayat tarzı, genetik özellikler, yaş, metabolizma bozuklukları, viral
ve bakteriyel enfeksiyonlar gibi çeşitli risk faktörleri belirlenmiştir (William vd. 2003).
Yapılan çalışmalar ile prostat kanserinin oluşumu ve ilerlemesinde oksidatif stresin de
rolü olduğu kanıtlanmıştır (Khandrika vd. 2009).
Prostat kanserlerinin oluşma nedenleri kalıtsal, ailesel ve kendiliğinden olmak üzere üç
grupta incelenebilir. En fazla görülen %85 oranı ile kendiliğinden prostat kanserine
yakalanma olup, bunu %10-15 oranıyla aile hikayesi olan vakalar takip etmektedir
(Carter vd. 1992, Bratt 2002). Prostat kanseri olma ihtimalinin yaş ile doğru orantılı
olduğu kaydedilmiştir. 39 yaşın altındaki erkeklerde görülme sıklığı 1/10.000, 40-50 yaş
aralığında 1/139 ve 60-79 arasında bu sıklık 1/8 olarak bulunmuştur (Stephenson vd.
1995).
Diyetle yüksek oranda yağ alımının prostat kanserine yakalanma sıklığını arttırdığı
düşünülmektedir. Bu hipoteze göre; diyetle alınan fazla miktarda yağ, seks
hormonlarının sentezini arttırmakta bu da prostat bezinde kanser riskini artırmaktadır.
Bu hipotez sadece yağlar için değil aynı zamanda, yağda eriyen vitaminler (A, D, K) ve
eser elementler (çinko) için de geçerlidir. Ayrıca yüksek kalsiyum tüketiminin prostat
14
kanseri riskinde artışla ilişkili olduğu bulunmuştur (Huncharek vd. 2008). Likopen,
selenyum ve E-vitamininin antioksidan etkileri sebebiyle kanserde potansiyel bir negatif
faktör olduklarına dair çeşitli veriler mevcuttur (Thompson vd. 2009).
Irklara göre prostat kanseri görülme sıklığında büyük farklar mevcuttur. Klinik prostat
kanseri görülme sıklığı Uzakdoğulu erkeklerde en düşük, İskandinav erkeklerinde ise en
yüksektir. Ayrıca, siyah ırka mensup erkeklerde prostat kanseri görülme sıklığı ve ölüm
oranının beyaz ırka mensup olanlara göre daha yüksek olduğu bilinmektedir. Irklar
arasında gözlenen bu değişikliğin nedeninin, androjen metabolizmasındaki farklılıklar
ve diyet/yaşam tarzı ile kuvvetlice ilişkili olduğu öne sürülmektedir (Carter vd. 1993,
Ferris vd. 2011).
Prostat kanseri riskinin ailevi olarak arttığı gösterilmiştir. Babalarında ya da erkek
kardeşlerinde prostat kanseri saptanan erkelerin bu kansere yakalanma risklerinin
normal popülasyona göre daha fazla olduğu gösterilmiştir. Tüm prostat kanserlerinin %
9'unda ve 55 yaşın altındaki vakaların % 45 'inde yüksek olasılıklı otozomal dominant
geçiş varlığı gösterilmiştir (Carter vd. 1993). Prostat kanserinin transformasyonuna
neden olabilecek bazı yüksek riskli genler tanımlanmıştır. Bu şüpheli genler arasında;
kromozom 1q24-25 üzerindeki HPC1 (Smith vd. 1996), Xq27-28’de yer alan (X’e bağlı
geçiş ile) HPCX 17q21 üzerindeki BRCA (12) ve 13q12’de yer alan BRCA2 ve son
dönemlerde 17p kromozomu üzerinde yer alan ELAC2/HPC2 bulunmaktadır (Rokman
vd. 2001).
Prostat bezinin büyümesi ve işlevi androjen hormonunun özellikle de androjen
türlerinden biri olan testosteron hormonunun kontrolü altındadır. Bu hormonun % 95’i
testisten % 5’i ise, adrenal bezlerden salgılanır. Her iki organ da hipotalamus ile hipofiz
bezinin kontrolü altındadır. Dolaşımdaki testosteronun % 97’si, testosteron-östradiol
bağlayan globülin (TeBG)’e bağlanır. Yaklaşık % 3’ü ise, bağlanmayıp serbest olarak
bulunur. Serbest testosteron pasif olarak prostat hücrelerine girerek 5-α redüktaz enzimi
ile dihidrotestosteron (DHT)’a dönüşür. DHT ise, sitoplazmada androjen reseptörlerine
(AR) bağlanır, hücre çekirdeği içine girerek mRNA seviyesinin bunun sonucu olarak da
15
protein sentezinin artışı ile hücrenin büyümesine sebep olur (Şekil 2.7) (Lonergan vd
2011).
Şekil 2.7 Prostat hücrelerinde androjen sinyaline bağlı olarak androjene cevap
genlerinin anlatımında meydana gelen değişimlerin şematik olarak
gösterilmesi
AR yoğunluğundaki artış, AR geninde bazı mutasyonlara yol açar. Bu mutasyonlar
arasında en çok rastlanılan nokta mutasyonlarıdır. Bu sayede AR, sadece androjen
tarafından değil çok sayıda steroid tarafından aktive edilebilir hale gelir. Yapılan
çalışmalar androjenlerin ortamda bulunmadıkları durumlarda estradiol, vitamin D,
insülin benzeri büyüme faktörü (IGF) gibi androjenik olmayan faktörlerin de androjenik
etkiyi başlattıklarını göstermektedir (Schmidt ve Tindall 2011). AR nokta mutasyonları
erken evre prostat kanserlerinde sık değildir. Buna karşılık daha çok ileri evre olan
metastatik olgularda % 21 oranında saptanmıştır (Wu vd. 2009).
1979’ da ilk kez ortaya konulan Prostat Spesifik Antijen (PSA), 1980’ lerden bugüne
artan sıklıkla kullanılmaktadır. PSA; prostat tanı, evreleme ve takibi için en yararlı
tümör belirleyicidir. Serum PSA seviyesi, prostat kanserine özgün olmamakla birlikte,
16
patolojik evre ve tümör hacmi hakkında fikir vermektedir (Partin vd.1993, Polascik vd.
1999).
PTEN (fosfataz ve tensin homologları) 10q23 kromozomal bölgede yer alan bir tümör
baskılayıcı gendir. Prostat kanserinde oldukça sık karşılaşılan PTEN mutasyonu
sonucunda aşırı derecede aktive olan Akt, kuvvetli bir antiapoptotik protein olan Bcl-2
ve Bcl-xL’nin etkilerinin artmasına, intrinsik yolun önemli bileşeni olan kaspaz-9’un da
inhibe olmasına neden olur. İntrinsik yoldaki etkilerine ilaveten PTEN normal şartlar
altında hücrelerin, membranda bulunan ölüm reseptörlerine olan hassasiyetlerini
artırarak ektrinsik yolaktan apoptoza gitmesine de aracılık eder. Ayrıca prostat
kanserinde sık gözlenen diğer bir durum olan p53 mutasyonu sonucunda da, Bcl-2
protein ailesinin önemli pro-apoptotik proteinleri olan Bax ve Bad mitokondri
membranında oligomerize olamazlar ve mitokondriden sitokrom c salınamaz. Yapılan
çalışmalar, apoptoz kontrolünde kilit rol oynayan Bcl-2’nin aşırı ifade edilmesi
sonucunda androjen bağımlı olan prostat kanser hücrelerinin, agresif tip olan androjen
bağımsız forma dönüştüğünü ve bunun da kanserin prognozunu daha da kötüleştirdiğini
göstermiştir (Papadopoulou vd. 2008). Bcl-2 aşırı ifadesinin erken evre tümörlerde de
görülebilmesine karşın ileri evre prostat kanserlerinde ifade artışı çok daha sık saptanır
(Dvorackova vd. 2006). Genel olarak insan tümörlerinde kaspazlarda mutasyon çok sık
rastlanılan bir durum değildir, ancak aktivite kaybına oldukça sık rastlanılır. Prostat
kanseri hücrelerinde kaspaz-1, 3 ve 9 ile yapılan bir çalışmada, kaspaz-9’un aksine
özellikle kaspaz-1 ve 3 aktivitelerinin anlamlı derecede azaldığı gösterilmiştir (Winter
vd. 2001).
Oliaminlerin ilk olarak insan semeninde gösterilmiştir. Bunun yanında en yüksek PA
seviyesi prostat bezindedir (Schipper vd. 2003). Prostat bezinin büyümesi ve fonksiyon
kazanmasını erkeklerde 2. eşey karakterlerini de belirleyen ise daha önce de belirtildiği
gibi androjendir. Testosteronun bir diğer düzenlemesi ise prostatik hücrelerde poliamin
üretimidir. ODC, S-adenilmetiyonin dekarboksilaz ve Spermidin sentaz (SpdS) androjen
tarafından indüklenir. ODC genindeki çalışmalar, ODC promotorünün androjen cevap
element (ARE) benzeri bir dizi içerdiğini göstermiştir (Crozat vd. 1992). Ayrıca
spermin seviyesinin fazla olması, ilk aşamada prostatik kanser hücrelerinin büyümesini
17
engeller. Bu, prostat kanserinin ilk aşamalarda neden yavaş ilerlediğini açıklayabilir.
ODC’nin apoptozdaki rolü tam bilinmemekle birlikte yapılan araştırmalarda seviyesinin
sabit kalması, artması ya da azalmasının, kullanılan hücre sistemlerine ve uyarılan
apoptotik faktörlere bağlı olduğu gösterilmiştir (Schipper vd. 2000).
2.4 Meme Kanseri
Ter bezlerinin gelişmiş hali olan meme bezleri embriyolojik hayatta, aksiller bölgeden
inguinal bölgeye uzanan süt çizgileri üzerinde gelişir. Bu gelişim safhasından sonra
postnatal dönemde erkeklerde de çok az da olsa gelişim görülür ancak sonrasında
gelişme gözlenmez. Kadınlarda ise, gelişim hormonlar tarafından düzenlenir (Topuz vd.
2003)
Şekil 2.8 Meme ve bölümleri
Her meme “lob” adı verilen 15-20 bölümden oluşmuştur. Loblar ise, daha küçük alt
bölümleri
olan
“lobül”lere
sahiptir.
Her
bir
lobülde
bulunan
bezden
süt
salgılanmaktadır. Loblar, lobüller ve süt salgı bezleri “duktus’’ denilen ince tüplerle
birbirine bağlıdır. Şekil 2.8’de görüleceği gibi bu tüpler meme dokusunun ortasında
18
bulunan meme başına ‘’areola’’ ya ulaşır (http://www.nlm.nih.gov/ medlineplus/ ency/
imagepages/17084.htm, 2011). Lobüller ve duktusların çevresini yağ dokusu ile sarar.
Meme dokusu içinde kas bulunmaz. Kas dokusu, meme dokusunun hemen altında yer
alır ve kaburgaların üzerini sarmaktadır. Tüm dokularda olduğu gibi memelerin de
kendilerine ait kan ve lenf damarları bulunmaktadır. Lenf bezleri kümeler halinde
koltuk altında ‘’aksilla’’ da kümelenmişlerdir (Apaydın 2003).
Meme dokusu 20 yaşında gelişimin doruğundadır ancak tam olgunluk gebelik
döneminde gözlenir. 40 yaş civarında memede atrofik değişiklikler başlar. Her
menstrual dönemde, over hormonlarının düzeyine bağlı olarak meme dokusunda yapısal
değişiklikler olur. Menopoz döneminde ise hormon düzeylerindeki değişimler ile meme
dokusunun bez dokusu azalıp involüsyona uğrar ve yerini yağ ve bağ dokusuna bırakır
(Topuz vd. 2003).
Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en fazla görülen kötü huylu tümör olup,
kadınlarda görülen tüm kanserlerin %30’unu oluşturmaktadır (Greenlee vd. 2000).
Meme kanseri 30 yaşından önce nadir olup, bu yaşı takip eden yıllarda hızlı bir artış
gösterir; menopoz dönemindeki hafif bir azalmayı takiben de menopoz sonrası yıllarda
yavaş bir eğilimle sürekli artar (Hoover 1996). İnsanlarda meme kanserinin nedenleri
bilinmemektedir. Genetik, çevresel, hormonal, sosyobiyolojik ve psikolojik etkenlerin
oluşumunda etkili olduğu kabul edilmekle birlikte, meme kanserli kadınların %70-80’
inde bu risk faktörlerine rastlanmamıştır (Tannock ve Hill 1992).
Meme kanserinde ailesel yatkınlık ilk olarak 1866 yılında Paul Broca tarafından kendi
eşinin ailesinde dört nesil süresince 24 kadının 10’unda meme kanserinin ortaya çıkışı
sonrasında ileri sürülmüştür (Lynch vd. 1976). Daha sonrasında meme kanserli bir
kişinin annesinde toplumdaki kadınlara göre meme kanseri gelişme ihtimalinin 2 kat
fazla, kız kardeşinin ise 2,5 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Meme kanseri aile hikâyesi
olan kişilerde meme kanserinin ortaya çıkma yaşı daha erken olup, bilateral olma
eğilimindedir ve özellikle annesinde meme kanseri bulunanlarda daha da belirgindir
(Anderson 1974, Ottman vd. 1983).
19
Memede gerçekleşen endokrin etkenler büyük öneme sahiptir. Östrojene maruz kalma
açıkça meme kanseri etyolojisi ile ilişkilendirilmektedir. Progesteron ve östrojen
hormonları tümör oluşumunu ve gelişimini uyarmaktadır. Prognostik olarak yol
gösterici olarak kullanılmamakla beraber, östrojen reseptörü tayini 25 yılı aşkın bir
süredir hormonal tedaviye cevap yeteneğini değerlendirmek amacıyla uygulanmaktadır.
(Robinson ve Jordan 1987).
BRCA1 (Breast Cancer Susceptibility Gene 1) ve BRCA2 (Breast Cancer Susceptibility
Gene 2) kalıtsal meme kanserinin oluşumunda etkili en önemli iki tümör süpresör
gendir. BRCA1 geni, kalıtsal meme kanserinde rol oynadığı tespit edilen ilk gendir. 17.
kromozomun uzun bacağı (q) üzerinde yer almaktadır. BRCA1’deki mutasyonlar, over
ve meme kanserine yatkınlık ile ilişkilidir ve bu yatkınlık otozomal dominant olarak
kalıtılmaktadır. BRCA1 geninde, proteininin işlev kaybına neden olan çok fazla sayıda
mutasyon tanımlanmıştır. Mutant bir BRCA1 geni taşıyan kadında 70 yıl içerisinde
meme kanserine yakalanma riski oldukça yüksektir (Wooster vd. 1994, Gürtunç 2007).
BRCA2 ise; 13. kromozomun üzerinde bulunan ve ön değerlendirmelere göre ailevi
olgularda hastalığın ortaya çıkışında ve bilateral hastalıklarda kendini gösteren bir
gendir. Bu geni BRCA1’den ayıran özelliği, over kanseri ile bir ilişkisinin olmayışıdır.
BRCA2’de oluşan bir mutasyon sonucu meme kanseri görülme sıklığı %87 olarak
hesaplanmıştır (Wooster vd. 1994)
2.5 Serviks Kanseri
Uterusun vajinaya doğru çıkıntı yaptığı bölüm serviks olarak adlandırılmaktadır ve
internal os aracılığıyla uterus ile devam eder. İnternal os serviks ile uterus arasındaki
anatomik sınır olup, uterusun yapısal özelikleri bu noktada başlar. Serviks ile vajina
arasındaki sınırı ise eksternal os sağlar. Tübüler bir organ olan serviks yetişkin bir
kadında yaklaşık 3 cm uzunluğunda 2-2.5 cm çapındadır (Şekil 2.9) (www.
sagliksitesi.biz/wp-content/ uploads /serviks.jpg). Gebelik ve doğumlar sonrası biçimi
biraz değişerek çan benzeri bir görünüm alır. Serviks lümeni mukus salgılayan basit
prizmatik epitelyum ile çevrelenmiştir. Bu bölgede epitelyum hücreleri arasında silli
20
prizmatik hücrelerinde bulunmaktadır. Bu hücreler silleri vasıtasıyla mukusu vajene
doğru iterler (Berek 2004, Ayhan vd. 2008).
Serviks kanseri, dünya genelinde kadın kanserleri arasında meme kanserinden sonra
ikinci sırada yer almaktadır. Serviks kanserinin oluşmasında pek çok faktör rol
oynamaktadır ancak, hastalığın cinsel yaşamın başlamasıyla birlikte ortaya çıkması
cinsel geçiş özelliğini ortaya çıkarmakla birlikte, ilk ilişki yaşının küçük olması, çoğul
cinsel partner, düşük sosyoekonomik düzey, sigara alışkanlığı, ırk, diyetsel faktörler,
kontrasepsiyon kullanımı, bağışıklık baskılanması, ve cinsel partnere ait özellikler
olarak sayılabilir (Meland ve Flehinger 1973, Guijon vd. 1985).
Şekil 2.9 Serviks ve bölümleri
1970’li yıllarda Zur Hausen, Human Papilloma Virüs (HPV) ile serviks kanseri arasında
bağlantı olduğunu bildirmiştir. Günümüz mevcut verilerine göre servikal intraepitelyal
neoplazilerin (CIN) oluşumunda, HPV enfeksiyonları önemli bir rol oynamaktadır
(Bosch ve Munoz 1989, Wright ve Richart 1990) (Şekil 2.10) (www.servikskanseri.
com/serviks_kanseri/ i/img_serviks_enfeksiyon.jpg, 2009).
21
Şekil 2.10 HPV enfeksiyonu ve serviks kanserine geçiş
2.6 Kanser ve Adenozin Deaminaz Enzimi
20. kromozomun uzun kolunun 12 ila 13. segmentleri arasındaki bölgeden kodlanan
Adenozin deaminaz (ADA; E.C. 3.5.3.3, Adenozin aminohidrolaz) enzimi, hücrelerde
yaşamsal rol oynar (Şekil 2.11) (http://www.rpi.edu/dept/bcbp/ molbiochem/MBWeb
/mb2/part1/trna.htm). Karbon-oksijen, karbon-azot, karbon-karbon ve fosforik anhidrit
bağını da içeren bazı bağların hidrolitik olarak koparılmasını katalizleyen enzimler
sınıfına giren ADA, 1939 yılında Conway ve Cooke tarafından tam kan ve serumda
bulunmuştur (Yüreğir 1988, Gözükara 1994, Goldberg 1965).
Şekil 2.11 Adenin, adenozin ve adenozin monofosfat’ın kimyasal yapısı
22
Hücrenin sitoplazmasında lokalize olan ADA, pürin yıkım yolunun anahtar enzimi olup
adenozin ve 2’ deoksiadenozinin sırasıyla inozin ve 2’deoksiinozine geri dönüşümsüz
ve hidrolitik deaminasyonunu katalize eden bir enzimdir. Pürin nükleotitleri, 5’nukleaz
enziminin etkisiyle fosfat gruplarını kaybederek adenozin monofosfata (AMP)
dönüşmektedirler (Şekil 2.12). AMP, ya 5’nükleotidaz ile adenozine ya da AMP
deaminaz ile deamine edilerek inozin monofosfata (IMP) dönüşmektedir. Daha sonra
adenozin, ADA ile inozine, IMP ise 5’nükleotidaz tarafından inozine çevrilmektedir.
İnozin, fosforilaz ile hipoksantini oluşturmaktadır. Pürin yıkım yolunun son aşamasında
ise ksantin oksidaz, hipoksantini önce ksantine ve sonra da ksantini ürik asite
oksitlemektedir (Şekil 2.12) (Gökbulut 2000). Reaksiyon için gerekli olan oksijen ile
tepkimeler sonucunda süper oksit radikali (O2-) oluşmaktadır. Süper oksit radikalinin
toksik etkisi süperoksit dismutaz ve katalaz enzimleri tarafından kaldırılmaktadır
(Ottoway ve Apps 1984).
Adenozin deaminaz enziminin izoenzimleri ile ilgili bugüne kadar pek çok çalışma
yapılmıştır. Sim ve Maguire 1971 yılında yaptıkları çalışma ile ADA’ nın insan
dokusunda molekül ağırlıklarına göre küçük ve büyük olmak üzere iki izoformunu
bulmuşlardır. Schrader ve Stacy (1977) ise küçük formun büyük forma dönüşmesinin
konversiyon faktörü veya dönüşüm faktörü adı verilen ADA bağlayıcı bir proteinle
gerçekleştiğini göstermişlerdir. Starkey ve Ma’nın 1989, yılında yaptıkları çalışmalarda
ise enzimin insan dokusunda 200 kiloDalton (kDa) ağırlığında A ve 35 kDa ağırlığında
C olmak üzere iki formu olduğunu tespit etmişlerdir. C formu, A formuna 200 kDa
ağırlığında olan dimerik bir protein varlığında dönüşmektedir. Aktif olan form C
formudur ve monomerik bir yapı göstermektedir. Katalitik özellikler bakımından A ve
C formları birbirine benzer (Ungerer vd. 1992).
23
Şekil 2.12 Adenozin yıkımı
Bir başka çalışmada optimal pH, substrat özgüllüğü ve moleküler ağırlıklarına göre üç
izoenzim tanımlanmıştır. Bunlar ADA-1, ADA-1+CP ve ADA-2 olarak adlandırılmıştır.
Monomerik bir protein olan ADA-1’i kodlayan genin 20. kromozomda, ADA-2’nın ise
ayrı bir protein olup geninin hangi kromozom tarafında yer aldığının bilinmediğini ve
ADA-1+CP’nin bağlayıcı bir protein ile birleşen iki ADA-1 molekülünden oluştuğu,
genlerinin 2. ve 6. kromozomlarda yer aldığı tespit edilmiştir (Veena 1996, Valdes vd.
1996). Bu izoenzim aktivitelerinin tayini için ortama, sadece ADA-1’i inhibe eden,
ADA-2’yi inhibe etmeyen E.H.N.A. [erythro-9-(2-hydroxy-3-nonyl) adenine] ayıracı
eklenir ve ölçüm yapılarak yalnızca ADA-2 aktivitesi, bu aktivitenin total ADA
aktivitesinden çıkarılmasıyla da ADA-1 aktivitesi elde edilir. Vücut dokularındaki total
ADA aktivitesi miktarı ile izoenzimlerinin aktivite oranları birbirinden farklıdır
(Ungerer vd. 1992).
T lenfositler ve monositler en yüksek total ADA aktivitesine sahip olan lenfositlerdir
(Sullivan vd. 1997). Aktivite düzeyleri hücrenin mitojenik savunması sırasında arttığı
için lenfositlerin ve monositlerin hücrenin proliferasyonu ve diferansiasyondan sorumlu
olduğu, dolayısıyla ADA’nın hücre immünitesinde bir belirleyici faktör olabileceğine
inanılmıştır.
Hücrede immünite oluşturan çeşitli hastalıklarda serumda, romatoid
artrit’te sinovyal sıvıda, tüberküloz meninjit’te beyin omirilik sıvısında yüksek ADA
düzeyinin saptanması bu teoriyi desteklemektedir (Baganha vd. 1990, Ungerer vd. 1992,
Carson ve Seegmiller 1976, Hovi vd. 1976, Hillebrand vd. 1996, Piras vd. 1982, Giusti
1974, Galanti vd. 1981)
24
Pürin yıkım yolunda 5’nükleotidaz enziminin AMP ve dAMP’nin defosforile etmesiyle
adenozin ve 2’deoksiadenozin meydana gelmektedir (Seegmiller 1985). Adenozin
deaminazın bir substratı olan adenozin, aynı zamanda hücrenin normal fonksiyonunu
göstermesi için gerekli olan metilasyonun reaksiyonu sonucunda elde edilmektedir. Bu
reaksiyonda, S-adenozil metiyonin (SAM), S adenozil metiyonin metil transferaz
enzimi ile S-adenozil homosisteine (SAH) ve SAH hidrolaz ile homosistein ve
adenozine dönüşmektedir (Şekil 2.13) (Ciliv vd. 1980, Kelems vd. 1985, Seegmiller
1985).
Şekil 2.13 Homosisteinin ADA aracılığıyla inozine indirgenmesi.
ADA eksikliği ile ortamda artan adenozin, SAH’ın yığılmasına neden olmakta ve bu
yığılma SAH ile SAM’ın metilasyonu için rekabete girmesi ve yeteri kadar adenozinin
bulunmamasına bağlı olarak metilasyon reaksiyonlarının durmasına neden olmaktadır.
ADA eksikliği sonucunda ortamda artan diğer bir substrat olan 2’ deoksiadenozin, SAH
hidrolazı inhibe eder ve metilasyon reaksiyonunu durdurmaktadır (Kellems vd. 1985).
Adenozin, hücre içerisinde üç farklı metabolizma ile karşılaşır. Bunlardan birincisi SAH
hidrolaz ile S-adenozil homosistein oluşumu, ikincisi adenozin kinaz ile adenozin
monofostattan adenozintrifosfata ve üçüncüsü ise ADA ile inozine deaminasyonudur.
Bu yollardan enzim substrat ilgisi en fazla olan birinci reaksiyon olup, ardından ikinci
ve üçüncü reaksiyonlar gelmektedir. Bunun için adenozin konsantrasyonu düşük
olduğunda adenozinin büyük kısmı ATP’ye fosforillenirken, adenozinin yüksek
konsantrasyonunda
inozine
deaminasyonu
görülmektedir.
Substrat
olarak
2’ deoksiadenozin kullanıldığında, iki alternatif metabolizma bulunmaktadır. Bunlardan
25
birincisi ADA ile deoksiinozin oluşturmak üzere deaminasyonu, ikincisi deoksiadenozin
kinaz
ile
deoksiadenilik
asite
fosforilasyonudur.
2’deoksiadenozinin
düşük
konsantasyonunda 2’deoksiinozin oluşurken yüksek konsantrasyonunda dAMP
meydana gelmektedir (Meyskens ve Williams 1971, Seegmiller 1985).
İnsan dokularının hemen hepsinde bulunan ADA’nın majör fizyolojik rolü lenf nodları,
dalak ve timus gibi lenfoid sistemin farklılaşması ve olgunlaşması ile ilgilidir. T
hücrelerindeki
ADA
aktiviteleri
B
lenfositlerine
göre
daha
yüksek
olarak
bulunduğundan ADA düzeyleri, T hücre aktivasyonunun ve hücresel immünitesinin
özgün olmayan bir markırı olarak kabul edilmektedir (Cristalli vd. 2001). Artmış serum
ADA aktivitesi hücresel immünitenin uyarıldığı tifo, bruselloz, akut pnömoni,
tüberküloz, sarkoidoz, karaciğer hastalıkları, akut lösemi, çeşitli maligniteler ve
romatoid artrit, Behçet Hastalığı gibi birçok otoimmün hastalıkların aktivasyon
döneminde artış göstermektedir (Eroğlu vd. 2000)
Adenozin yıkımının en önemli enzimi olan ADA ile ilgili yapılan çalışmalarda enzim
aktivitesinin değişik tümörlerde, hatta peritümöral doku ve normal dokular arasında bile
farklılık gösterdiği, bu nedenle ADA’nın erken tanısal test olarak kullanılabileceği
düşünülmektedir (Meada vd. 1992, Öztürk vd. 1998).
Pek çok araştırma ADA ile kanser arasında bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
Biyolojik sıvılarda ve tümörlerde, farklı kanser gruplarında yapılan çalışmalar
neticesinde yüksek ADA aktivitesi saptanmış, kemoterapi sonunda ise ADA
aktivitesinin düşmüş olduğu bulunmuştur. T hücreli lösemili hastaların serumunda,
gastrik kanserli hastaların gastrik sıvılarında ADA aktivitesi, kontrol gruplarına göre
daha yüksek bulunmaktadır (Ballis 1985, Koizumi ve Ohkawara 1992, Namiot vd.
1994).
ADA enziminin hücrede gerekli işlevini yerine getirebilmesi için en yüksek düzeyde
bulunması gerekmektedir. ADA aktivitesi immun fonksiyonun değerlendirilmesinde bir
kriter olmaktadır. Enzim aktivitesi immunitenin artığı durumlarda artmakta,
immunitenin azaldığı durumlarda ise azalmaktadır (Valentine vd. 1977). Enzimin
26
eksikliği tek baz çifti mutasyonun sonucu olarak meydana gelmektedir (Donma ve
Donma 1996). Lenfositlerde özellikle T lenfositlerinde yüksek aktivitede bulunan
enzimin kalıtsal eksikliği, T ve B lenfositlerin fonksiyonlarının bozulması ile şiddetli
kombine immun yetmezlik durumuna öncülük etmektedir (Chen vd. 1978).
ADA, tüm memeli hücrelerde bulunmasına rağmen, enzim aktivitesi açısından dokuya
özel fizyolojik farklılıklara sahiptir (Bondy vd. 1985). Adenozin yıkımının en önemli
enzimi olan ADA ile ilgili yapılan çalışmalarda, enzim aktivitesinin değişik tümörlerde,
hatta peritümöral doku ve normal dokular arasında bile farklılık gösterdiği bildirilmiştir.
Bu nedenle ADA’nın erken tanısal test olarak kullanılabileceği düşünülmektedir
(Öztürk vd. 1998).
2.7 Serbest Radikaller ve Antioksidanlar
2.8 Serbest Radikaller
Bir atom veya molekül dış orbitallerinde bir veya daha fazla ortaklaşmamış
(eşleşmemiş) elektron bulunduruyorsa “serbest radikal” olarak tanımlanır. Bu tip
moleküller, ortaklaşmamış elektronlarından dolayı oldukça reaktiftirler (Halliwell ve
Gutteridge 1985). Bağımsız olarak var olabilen bir tür olarak tanımlanırlar (Halliwell
1992). En basit serbest radikal hidrojen atomudur ve bir elektron ile bir protondan
oluşmuştur. Serbest radikallerde eşleşmemiş elektron, atom veya molekülün üst kısmına
konulan bir nokta (.) ile gösterilir. Çeşitli fiziksel etkenler ve kimyasal olaylar nedeniyle
çevrede ve hücresel koşullarda sürekli bir radikal yapımı vardır. Serbest radikallerin
oluşumu üç temel yol ile oluşur (Akkuş 1995, Onat vd. 2002):
a) Kovalent Bağların Homolitik Kırılması: Kovalent bağın kopması sırasında bağ
yapısındaki iki elektronun her biri ayrı ayrı atomlar üzerinde kalır.
b) Normal Bir Molekülün Elektron Kaybetmesi: Radikal özelliği bulunmayan bir
molekülden elektron kaybı sırasında dış orbitalinde eşleşmemiş elektron kalması ile
27
radikal formu oluşur. Örneğin, askorbik asit gibi hücresel antioksidanlar, radikal
türlere tek elektron verip radikalleri indirgerken, kendilerinin radikal formu oluşur.
c) Normal bir moleküle tek bir elektron transferi ile: Radikal özelliği taşımayan bir
moleküle tek elektron transferi ile dış orbitalinde eşleşmemiş elektron oluşuyorsa bu
tür indirgenme radikal oluşumuna neden olabilir. Örneğin, moleküler oksijenin tek
elektron ile indirgenmesi, radikal formu olan süperoksidi oluşturur.
Pozitif yüklü, negatif yüklü veya nötral olabilen serbest radikaller, biyolojik sistemlerde
en fazla elektron transferi sonucu oluşurlar. En önemli radikaller, serbest oksijen
radikalleri olmakla beraber; C, azot, kükürt türevi olan radikaller ve inorganik
moleküller de vardır (Akkuş 1995).
2.8.1 Reaktif oksijen türleri
Oksijen bulunan bir ortamda, metabolik reaksiyonlar sonucunda fiziksel ve kimyasal
etkenlerle oksijen radikalleri üretilir. Oksijen radikalleri biyolojik sistemlerde bulunan
en önemli serbest radikallerdir. Okside edici etkileri olan hem oksijen türlerini hem de
bazı radikal olmayan bileşikleri içeren ve Reaktif Oksijen Türleri (ROT) denilen bu
oluşumlar, oksijen merkezli radikaller ve oksijen merkezli radikal olmayan türler olarak
iki sınıfta toplanabilirler (Halliwell 2006).
Oksijen merkezli radikaller; süperoksit anyon (O2˙ˉ), hidroksil radikali (OH˙), akloksil
radikali (RO˙) ve peroksil radikali (ROO˙) iken oksijen merkezli radikal olmayanlar ise,
hidrojen peroksit (H2O2) ve singlet oksijendir (1O2). Diğer reaktif türler ise, nitrik oksit
(NO˙), nitrik dioksit (NO2.) ve peroksinitrit (OONO-) gibi azot türleridir (Çizelge 2.1)
(Halliwel vd. 1995, Simon vd. 2000).
28
Çizelge 2.1 Bazı serbest radikal türleri
Adı
Formülü
Tanımı
Hidrojen atomu
H•
En basit serbest radikal.
Süperoksit
O2 •-
Oksijen merkezli radikal, seçimli reaktif.
•
En fazla reaktif oksijen radikali. İnsan
vücudundaki tüm moleküllere saldırır.
Kükürt üzerinde eşleşmiş elektron bulunduran
türlerin genel adı.
Organik peroksitlerin yıkımı sırasında oluşan
oksijen merkezli radikaller.
Hidroksil
OH
Tiyil
RS •
Peroksil,
RO2 • ,
Alkosil
RO•
Nitrik oksit
NO •
Azotdioksit
NO2 •
Hidrojen
peroksit
Singlet oksijen
L- arginin amino asitinden in vivo koşullarda
üretilir.
NO • nun O2 ile reaksiyonundan oluşur. Kirli
hava, sigara dumanında vb. bulunur.
H2O2
Reaktivitesi en düşük, moleküler hasar
yeteneği en düşük.
O2
Oksijenin güçlü oksidatif formu
Organizmalar, ekzojen ve endojen etkilere maruz kaldıklarında birçok reaktif oksijen
türleri oluştururlar. Bu reaktif oksijen türlerinin homeostatik dengeyi bozduğu pek çok
bilimsel çalışma ile ortaya konulmuştur (Halliwell 1999). Örneğin; hücre membranında
bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, ROT’lara duyarlı bileşenlerdir. ROT’lar, hücre
içerisindeki yapısal ve işlevsel düzeni bozarlar ve bu hastalıklara yol açan anomaliler ile
birlikte doğrudan sitotoksisiteye ve/veya dolaylı olarak da genotoksisiteye neden
olmaktadır (Halliwell 1999).
Yapılan klinik çalışmalar sonucunda serbest radikaller, protein, lipid, DNA ve nükleotid
koenzimler gibi birçok biyolojik materyale zarar vererek aterosklerosis, vazospazm,
kanser, travma, inme, astım, hiperoksi, artrit, kalp krizi, yaş pigmentleri, dermatit,
kataraktogenez, retinal hasar, hepatit, karaciğer hasarı ve diş eti hastalıkları gibi birçok
yaşla ilgili dejeneratif hastalığa neden olmaktadır (Cohen vd. 2000, Packer vd. 2001).
Ancak aynı zamanda yararlı etkilerinin olduğu da bilinmektedir. Örneğin; in vivo olarak
29
bu reaktif oksijen türlerinin bazılarının enerji üretimi, nüklear transkripsiyon faktörlerin
aktivasyonu,
gen ifadesi ve fagositoz gibi mikrobiyal enfeksiyonlarla hedef tümör
hücrelerine karşı koruyucu mekanizmalar olarak verilebilir (Halliwell 1997, Simon vd.
2000, Rathee vd. 2006). Reaktif oksijen türlerinin başlıca formları, oluşum yolları ve
hücre üzerindeki etkileri şu şekilde özetlenebilir:
2.8.1.1 SüperOksit (O2–) radikali
Hemen hemen tüm aerobik hücrelerde oksijenin bir elektron alarak indirgenmesi sonucu
süperoksit radikali oluşur. Süperoksit anyon radikal, diğer radikallere göre daha stabil
olduğundan eşleşmemiş elektronu yerine, yükü ile tanımlanmaktadır. Süperoksit
radikalinin, arterlerde (spazmı başlattığı) ve merkezi sinir sisteminde haberci bir
molekül olarak görev yaptığı düşünülmüştür. Başlıca dört yol ile üretilmektedir
(Halliwell ve Gutteridge 1985, Halliwell 1994):
1. Katekolaminler, hidrokinonlar, redükte flavinler, tiyoller, tetrahidrofolatlar gibi
biyolojik moleküllerin aerobik ortamda otooksidasyonu sonucu süperoksit oluşur.
Otooksidasyon, atmosferik oksijenin katalizlediği tipik bir serbest radikal zincir
reaksiyonudur (Nawar 1996). Serbest radikallerin oksijenle reaksiyonu oldukça
hızlıdır ve bu reaksiyonların başlangıcı için birçok mekanizma tanımlanmıştır.
Özellikle çoklu doymamış yağ asitleri (PUFA) ve fosfolipidler otooksidasyona
eğilimlidir. Otooksidasyonda ilk oluşan ana ürünlerin hidroperoksit (ROOH)
ürünleri olduğu düşünülmektedir. Hidroperoksitlerin bir zincir reaksiyonunu
başlatabilmesi için üç temel mekanizma önerilmektedir (Foote 1985).
a) Hidroperoksit, zincir reaksiyonuna katılabilecek bir peroksi radikalini (ROO·)
oluşturmak üzere bazı kaynaklardan gelen başlatıcı bir radikal (X·) ile
reaksiyona girebilir.
b) Hidroperoksit, bir metal iyonu veya farklı bir indirgenle alkoksi (RO·)
radikalini veya daha az bir ihtimalle hidroksi (·OH) radikalini oluşturmak
üzere indirgenebilir.
30
c) Diğer mekanizmalara göre daha az önemli olmakla birlikte, yüksek
sıcaklıklardan daha ziyade oda sıcaklıklarında hidroperoksitteki O-O bağı
parçalanarak alkoksi ve hidroksi radikallerine dönüşebilmektedir.
2. Aktive olmuş fagositik hücreler (nötrofiller, monositler, makrofajlar, eozinofiller),
virüs veya bakteri aktifliğini gidermek için bol miktarda süperoksit üretirler.
Fagositik hücrelerde membrana bağlı bir enzim kompleksi olan NADPH
(Nikotinamid Adenin Dinükleotit Fosfat)’a bağımlı oksidaz, yüksek düzeyde O2●–
üretimine neden olur (Nordberg ve Arner 2001).
3. Mitokondriyal enerji metabolizması sırasında oluşan elektron sızıntısı sonucu
kullanılan oksijenin %1-3’ü süperoksit radikali yapımı ile sonlanır. Mitokondri dört
elektronlu zincir reaksiyonlarını kullanır, oksijeni suya indirger ve enerji üretir.
Mitokondride, zincir reaksiyonlarından kaçan bazı elektronlar, doğrudan oksijenle
reaksiyona girer ve süperoksit anyonu oluşturur (Lee vd. 2004)
4. İndirgenmiş geçiş metallerinin otooksidasyonu ile süperoksit meydana gelebilir.
Demir (Fe) ve bakır (Cu) gibi geçiş metal iyonları da canlı sistemde serbest radikal
oluşturan güçlü birer oksidatif katalist olarak görev yapmaktadırlar. Fe; oksidatif
reaksiyonları teşvik etmede daha etkili bir metal iken, Cu katalizli reaksiyonlar
henüz tam olarak aydınlatılamamıştır (Halliwell ve Gutteridge 1985). Biyolojik
sistemlerde oksijen taşınması, ATP üretimi, DNA ve klorofil sentezi gibi önemli
rollere sahip olan bu demirin serbest formları canlı hücrelerde toksik etki
yapabilmektedir. Tüm canlı hücreler serbest demirin toksik etkisini yok eden ve
demirin fazlasını toksik olmayan formlarda hücre içinde depolayan mekanizmalara
sahip olmasına karşın, bu toksisite sonucunda oluşan aktif oksijen türleri lipid
oksidasyonunu teşvik edebilmekte veya DNA moleküllerine saldırabilmektedir
(Miller 1996).
Hücresel koşullarda hem oksitleyici hem de indirgeyici olarak görev yapabilen
süperoksit radikalinin önemi H2O2 kaynağı olmasından ve geçiş metal iyonlarının
indirgeyicisi olmasından kaynaklanır. Örneğin; ferrisitokrom c ile reaksiyonunda
indirgeyici olarak davranarak bir elektron kaybeder ve oksijene dönüşür. Epinefrin
31
oksidasyonunda ise oksidan olarak davranarak bir elektron alır ve H2O2’ye indirgenir
(Akkuş 1995).
2.8.1.2 Hidrojen peroksit (H2O2)
Yüksek derecede difüze olarak hücre membranlarından serbestçe geçebilen H2O2,
moleküler oksijenin çevresindeki moleküllerden iki elektron alması ya da süperoksidin
bir elektron alması sonucu oluşur. H2O2, reaktif oksijen türleri arasındaki en az reaktif
molekül olup, fizyolojik pH’da ve sıcaklıkta metal iyonlarının yokluğunda dengededir.
Oksidasyon ve redüksiyon kapasitesi oldukça zayıftır (Lee vd. 2004). Bir radikal
olmadığı halde bu sınıfın içinde yer almasının sebebi; geçiş metal iyonları varlığında,
Haber-Weiss reaksiyonu sonucu en reaktif ve daha çok hasar verici olan hidroksil
radikaline dönüşmesidir. Serbest radikal biyokimyasında önemli rol oynar (Halliwell
vd. 2000). Daha çok tiyol grupları ile reaksiyona girer. Canlı sistemlerde H2O2, HOCl,
kloraminler ve süperoksit anyonu ile reaksiyona girdiğinde singlet oksijen oluştururlar
(Lee vd 2004).
1)
2)
Net
O2▪-+ Fe3+
H2O2 + Fe2+
O2▪-+ H2O2
O2 + Fe2+
OH- + ▪OH + Fe3+ (Fenton reaksiyonu)
O2 + OH- + ▪OH
(Haber-Weiss reaksiyonu)
Haber-Weiss reaksiyonu, süperoksitin doğrudan H2O2 ile reaksiyonudur. Reaksiyon
katalizörsüz çok yavaş bir şekilde gerçekleşirken, demirin katalizörlüğünde hızlanır. Bu
reaksiyonda önce ferri demir (Fe3+) süperoksit tarafından ferro demire (Fe2+) indirgenir.
Sonra Fenton reaksiyonu ile H2O2’den ●OH ve -OH üretilir.
Süperoksit radikallerinin lipid çözünürlükleri sınırlıyken, H2O2 lipitte çözünebilir ve
oluşma yerlerinden uzakta olan ve Fe2+ içeren membranlarda hasar oluşturabilir
(Halliwell vd. 2000).
32
2.8.1.3 Hidroksil radikali (·OH)
Yarı ömrü 10-9 saniye olan hidroksil radikali, bilinen en toksik oksidandır. Lipidler,
proteinler ve nukleik asitler dâhil tüm biyolojik molekülleri okside edebilir. Diğer
reaktif oksijen türlerine kıyasla biyolojik sistemlere çok daha fazla zarar verebilir
(Betteridge 2000).
Hidroksil radikali, hidrojen peroksitten, proteinler veya diğer moleküllerle kompleks
halinde bağlı bulunan metal iyonları (Fe2+ veya Cu+) aracılığıyla katalizlenen bir
reaksiyonla oluşmaktadır. Bu reaksiyon, Fenton Reaksiyonu olarak bilinmektedir
(Fridovich 1997, Nordberg ve Arner 2001).
Hidroksil radikalleri yaşayan organizmalardaki her şeyle reaksiyona girebilirler.
Genellikle, aromatik bileşikler veya karbon-karbon çifte bağlı bileşikler hidroksil
radikalleri ile katılma reaksiyonuna uğrarlar ve sonuçta, hidroksillenmiş serbest
radikaller oluşur (Korycka-Dahl ve Richardson 1978). Oluşan serbest radikaller ile
oksijen reaksiyona girer ve diğer serbest radikalleri oluşturur. Hidroksil radikalleri,
lipitlerle, polipeptitlerle, proteinlerle ve özellikle tiamin ve guanozin ile reaksiyona girer
(Ashok ve Ali 1999).
2.8.1.4 Hipoklorik asit (HOCl)
Doku makrofajları gibi fagositik özellikte olan hücreler, nötrofil, eozinofil gibi
granülositler mikroorganizmaları öldürmek için klorlanmış oksidanlar üretebilir. HOCl,
miyeloperoksidaz enzimi tarafından H2O2 ve Cl iyonunun birleşmesi sonucu oluşur.
Dokularda hasar oluşturan güçlü bir oksidandır (Murray vd. 1996, Meram ve Aktaran
2002).
H2O2 + Cl- + H+
HOCl + H2O
33
2.8.1.5 Peroksil ve alkoksil radikalleri
Peroksil radikalleri (ROO˙)’ nin oluşumu, oksijenin alkil radikalleri (R˙) ile reaksiyonu
ile gerçekleşir. Alkil peroksitlerin (ROOH) dekompozisyonu ise peroksil ve alkil
radikalleri oluşumu ile sonuçlanır. Güçlü birer oksidasyon ajanı olan peroksil ve
alkoksil radikalleri, redüksiyon potansiyelleri ile diğer moleküllerden hidrojen
koparabilirler. Bazı peroksil radikalleri süperoksit anyonunun salınmasını durdurabilir
ya da kendi aralarında reaksiyona girerek singlet oksijeni oluşturabilirler (Halliwell ve
Gutteridge 1985).
2.8.1.6 Singlet oksijen (1O2)
Oksijen elektronlarından bir tanesinin, enerji alarak kendi spininin ters yönünde olan
başka bir orbitale yer değiştirmesi sonucunda singlet oksijen oluşur. Yapısında
eşleşmemiş elektron ihtiva etmeyen singlet oksijen, bu durumundan dolayı serbest
radikal sınıfına dâhil edilmez ancak; dönme yönlerinin farklılığından dolayı oksijenin
yüksek reaktif formudur ve oksijenden daha hızlı bir biyolojik moleküldür. Aldığı
enerjiyi çevreye dalga enerjisi şeklinde verip oksijene geri dönebilir. Başlıca;
pigmentlerin oksijenli ortamda ışığı absorblamasıyla, hidroperoksitlerin metaller
varlığındaki yıkım tepkimelerinde, kendiliğinden dismutasyon tepkimeleri sırasında,
prostoglandin endoperoksit sentaz, bazı sitokrom p450 tepkimeleri ile vücutta oluşabilir
(Akkuş 1995).
2.8.2 Reaktif azot türleri
2.8.2.1 Nitrik oksit (NO)
Küçük bir molekül olan nitrik oksit, bir tane eşleşmemiş elektron içerir ve bu yüzden bir
radikaldir. NO biyolojik dokularda, özgün nitrik oksit sentetazlar (NOS) tarafından
üretilir (Ghafourifar ve Cadenas 2005). Nörotransmisyon, kan basıncının düzenlenmesi,
çeşitli korunma mekanizmaları, düz kasların gevşemesi ve bağışıklık sisteminin
34
düzenlenmesi gibi fizyolojik süreçlerde, oksidatif biyolojik sinyal molekülü olarak rol
oynar. NO ve süperoksit anyon radikalinin damar durumunun belirleyicileri olarak
birbirlerine zıt bir biçimde işlev gösterdikleri öne sürülmüştür. (Saran ve Bors 1994)
Oldukça reaktif bir radikal olan NO’ nun sulu ortamdaki yarı ömrü birkaç saniyedir
(yarı ömrü>15 saniye) (Bergendi vd. 1999). Oksijen derişiminin düşük olduğu
ortamdaki dengesi daha iyidir. Yapılan bir çalışma ile yarı ömrü saniyeler boyutunda
olan NO’nun bu özelliği ile in vivo hücredışı mesaj dönüştürücü olarak görev yapmak
için yeterince dengede olan tek oksijen radikali olduğunu belirtmişlerdir (Saran ve Bors
1994).
Sulu ve yağlı ortamlarda çözünürlüğü, sitoplazma ve plazma membranlarından
kolaylıkla difüze olmasını sağlar (Chiueh 1999). NO, hücre dışında su ve oksijenle,
nitrat ve nitrit anyonlarını oluşturmak üzere reaksiyona girer (Valko vd. 2007). Çeşitli
yönlerden O2●– ile benzerlikler gösterse de, nitrik oksit serbest radikal ailesinin farklı bir
üyesini temsil eder. Eşlenmemiş elektrona sahip olmasına rağmen çoğu molekülle
reaksiyona girmez. Ancak bazı serbest radikallerle de kolayca reaksiyona girmekte ve
bir nevi radikal süpürücü gibi işlev görerek az reaktif molekülleri üretirler. NO’nun
hücre membranlarında lipid peroksidasyonunu engellediği gösterilmiştir (Rubbo vd.
2000).
Reaktif azot türlerinin üretimi, onların nötralize edilmesini ve elimine edilmesini
aşıyorsa, O2●– , NO ile paralel olarak yüksek miktarlarda üretilirse nitrozatif stres
denilen durum meydana gelir. Nitrozatif stres sonucunda ise, nitrolizasyon
reaksiyonlarına neden olur, bu reaksiyonlar da, proteinlerin yapısını değiştirerek
fonksiyonlarını engeller (Klatt ve Lamas 2000). Peroksinitrit hızlıca CO2 ile etkileşime
girerek oldukça reaktif peroksokarboksilat (ONOOCO2-)
oluşturabilir veya proton
alarak peroksonitroz asit olarak ya ·OH ve ·NO2 oluşturmak için hemolize uğrar ya da
yeniden nitrat (NO3) oluşturur. Peroksinitritin bu reaksiyonlarının hızları, pH’a,
sıcaklığa ve çevresel ortamda bulunan bileşenlerin tiplerine bağlıdır (Radi vd. 2001).
35
Bağışıklık sisteminin hücreleri, inflamatuvar süreçlerde, süperoksit anyon ile nitrik oksit
oluşur ve nitrik oksit ve süperoksit anyon reaksiyona girer. Çok hızlı bir reaksiyon
sonucunda oksidatif açıdan çok daha aktif bir molekül olan peroksinitrit anyonunu
(ONOO-) oluşur (NO• + O2•−→ ONOO−). NO’nun toksisitesi süperoksit anyon ile
birleşme yeteneği ile ilişkilidir. Peroksinitrit anyonu potansiyel bir oksidasyon ajanı
olarak DNA’nın parçalanmasına ve lipit peroksidasyonuna neden olur (Şekil 2.14) (Carr
vd. 2000)
Şekil 2.14 Serbest radikallerin hücredeki etkileri
2.8.3 Serbest radikallerin etkileri
Lipidler, serbest radikal etkilerinden en fazla etkilenen biyomoleküllerdir. Çoklu yağ
asitleri birden çok çift bağ içermelerinden dolayı, serbest radikallerle kolayca etkileşime
girerler (Halliwell 1993). Birçok serbest radikal, hücre membranındaki yağ asitleri ile
kolayca reaksiyona girer ve sonucunda peroksidasyon ürünleri oluştururlar. Lipid
peroksidasyonuna ait reaksiyonlar, organizmada yer alan serbest radikallerin ·OH’ ın,
membran yapısında bulunan çoklu doymamış yağ asitlerindeki konjuge çift bağlardan
bir H atomu çıkarmasıyla başlar ve yağ asitleri bir radikal (L·) niteliği kazanır. Molekül
içi düzenlemeler sonucunda daha kararlı yapılar olan konjuge dienler oluşur ve oksijen
36
ile birleşerek lipid peroksil radikalleri (LOO·) oluştururlar. LOO·, membran yapısındaki
diğer çoklu doymamış yağ asitleri ile reaksiyona girerek yeni lipid radikallerinin (L·)
oluşumuna yol açarlar ayrıca ortamda buluınan hidrojen atomları ile de lipid
peroksitlere (LOOH) dönüşürler (Halliwell ve Gutteridge 1990). Bu oksidasyon
reaksiyonu aterosklerotik plakların oluşumunun da nedeni olarak gösterilmektedir
(Halliwell 1993). Lipid peroksidasyonunun sonlanma basamağı, aldehit ve diğer
karbonil bileşikleri olarak yıkılmasıdır. Bu bileşikler de hücre düzeyinde metabolize
edilir ve bu yolla hücrenin diğer bölümlerine de hasarı yayarlar. Lipid peroksidasyonu,
membran yapısına doğrudan ve yıkımı sonrasında oluşturduğu reaktif aldehitlerle diğer
hücre bileşenlerine dolaylı olarak zarar veren geri dönüşümsüz bir olaydır (Onat vd.
2002).
LH + R·
L· + O2
LOO▪ + LH
LOOH
L· + RH
LOO· (lipid peroksit radikali)
LOOH + L·
LOO· ; LO· ; aldehitler
Serbest radilallere karşı çoklu yağ asitlerine göre daha az duyarlıdır. Duyarlılık derecesi
içerdikleri aminoasitlere göre farklılık gösterir. Bu farklılık doymamış bağ
içermelerinden kaynaklanır. En kolay etkilenen amino asitler; sülfür veya selenyum
içeren kalıntılardır (Van Der Vliet vd. 1994).
Serbest
radikaller,
karbonhidratlar
üzerine
etkilerini
özellikle
polisakkarit
depolimerizasyonu ve monosakkarit otooksidasyonu şeklinde gösterirler. Oksidasyon
sonrası oluşan okzalaldehitler; DNA, RNA ve proteinlere bağlanabilme özelliklerinden
dolayı antimitotik etki göstererek kanser ve yaşlanma olaylarında da rol oynarlar (Şekil
2.15) (Hawkins ve Davies 1998).
37
Şekil 2.15 Reaktif türlerin kanser gelişimini kolaylaştırmasına neden olan bazı yollar
Organizmada normal yaşam sürecinde serbest radikaller üretilmekte ve yine normal bir
süreç olan hücresel savunma mekanizmaları ile antioksidanlarca belirli bir dengede
ortadan kaldırılırlar. Metabolize olan toksinler, aşırı oksijen derişimine maruz kalma,
fagositik aktivasyondaki düzensizlikler, malnütrisyon sonucu diyetle antioksidan etkili
bileşiklerin yetersiz alımı gibi sebeplerle bu dengenin serbest radikal üretimi tarafının
artması yönünde bozulmasıyla “oksidatif stres” adı verilen durum ortaya çıkar.
(Halliwell 1994). Birçok bilimsel çalışma ile ülseratif kolit (Dağlı vd. 1997),
iskemi/reperfüzyon hasarı (Cruthirds vd. 2003, Taşçı vd. 1995), ateroskleroz (Halliwell
ve Gutteridge 1985), yaşlanma (Hipkiss 2007), diabetes mellitus (Akkuş 1995),
Alzheimer hastalığı; Parkinson hastalığı (Dauer ve Przedborski 2003), sigara kullanımı
(Zalata vd. 2007, Kösecik vd. 2005) ve hava kirliliğinin (Tao vd. 2003) neden olduğu
rahatsızlıklar ve KOAH (Bowler vd. 2004) gibi akciğer hastalıkları; çeşitli kanser
türleri, felç, hipertansiyon, romatoit artrit ve multiple sklerosis gibi otoimmün
hastalıklar, alerji, astım, inflamasyon, yaşlanmaya bağlı maküler hastalıklar ve katarakt
(Anderson 2007, Halliwell 1994, Halliwell ve Gutteridge 2007) gibi rahatsızların
ROT’ların neden olduğu gösterilmiştir.
Reaktif oksijen türlerinin kimyasal modifikasyon etkisinden dolayı mutajenik oldukları
gösterilmiştir (Marnett 2000). DNA serbest radikallerden kolay etkilenen hedeflerden
38
biridir. Aktive olmuş nötrofillerden salınan H2O2, hücre membranından kolayca geçerek
hücre çekirdeğine ulaşır ve burada oluşan hidroksil radikali dört DNA bazıyla kolayca
reaksiyona girerek baz modifikasyonlarına yol açar (Şekil 2.16) (Halliwell 1994).
Şekil 2.16 Pürin ve pirimidin bazları üzerine ∙OH radikalinin etkisiyle oluşan ürünler
DNA hasarı onarılmazsa hücre fonksiyon bozukluğuna ve hatta hücre ölümüne yol
açabilir. ROT etkisi ile replikasyon sırasında hatalı bir eşleme ve sonucunda da
mutasyon olacaktır. Bu mekanizma oksidatif stres neticesinde kanser yatkınlığını
kısmen açıklayabilmektedir (Mates vd. 1999). Bazı durumlarda görülen hücre
ölümlerinin ROT aracılığıyla gerçekleştiği gerçeği ROT aracılı DNA hasarına bağlı
olabilir (Nordberg ve Arner 2001).
2.9 Antioksidanlar
Reaktif oksijen türlerinin oluşturduğu veya oluşturacağı hasarı önlemek için vücudun
belirli savunma mekanizmaları vardır (Çizelge 2.2). Serbest radikalleri nötralize etmek
için karşılıklı etkileşim halinde olan endergonik ve ekzergonik kaynaklı, çok çeşitli
bileşiklere “antioksidan” denir (Rice-Evans 2001, Seven ve Candan 1996).
Konsantrasyonları okside olabilen substratlara kıyasla düşüktür (Becker ve Nissen
2004). Okside olabilen substratların oksidasyonunu önleyen veya oksidasyon derecesini
azaltan antioksidanlar, antikarsinojen olarak etki göstererek, hücreleri oksidatif hasardan
39
korurlar ve karsinojenezisin her safhasında baskılayıcı etki yapabilirler (Allen ve Tresini
2000)
Antioksidanların normal hücreleri, serbest radikaller sonucu oluşanı hasarlanmadan
koruduğu gibi, tümör hücrelerini de kanser tedavisi sonucu oluşan hasarlanmaya karşı
aynı oranda koruduğu ileri sürülmektedir (Borek vd. 1986).
Çizelge 2.2 Organizmada bulunan temel antioksidan savunma sistemleri
Radikal Tutucular
Enzimler
Süperoksit
dismutaz
Katalaz
Glutatyon
peroksidaz
Glutatyon
redüktaz
Glutatyon S
transferaz
Glukoz-6-fosfat
dehidrogenaz
Metal İyonlarını
Bağlayan roteinler
Yağda
Çözünenler
Suda
Çözünenler
E vitamini
C vitamini
Ferritin
β karoten
Glutatyon
Transferrin
Bilirubin
Ürikasit
Laktoferrin
Ubikinon
Sistein
Albumin
Flavonoidler
Mannitol
Seruloplazmin
Melatonin
Miyoglobin
Lipoik asit
Antioksidanlar, oksidan maddelerin etkilerini dört mekanizma ile ortadan kaldırırlar
1. Temizleme etkisi: Mitokondriyal sitokrom oksidaz gibi bir enzim tarafından
oksidan molekülleri zayıf bir moleküle çevirme şeklinde etki gösterirler.
2. Baskılama etkisi: Flavonoidler, α-tokoferol, askorbik asit, metiyonin, ürik asit, βkaroten, indirgenmiş glutatyon, mukus gibi, oksidanlara bir hidrojen aktararak
etkisiz hale getirme şeklinde etki gösterirler.
3. Onarma etkisi: Nükleik asitler gibi SOR ile yıkılmış biyomolekülleri onarırlar.
DNA onarım enzimleri ve metiyonin sülfoksit redüktaz bu gruba dâhil edilir.
4. Zincir koparma etkisi: Oksidanları bağlayarak fonksiyonlarını engelleme şeklinde
olan bu etki hemoglobin, seruloplazmin ve E vitamini tarafından yapılır
(Memişoğulları 2005).
40
Antioksidanların sınıflandırılması farklılık göstermektedir. Endojen kaynaklı (doğal) ve
eksojen kaynaklı antioksidanlar olarak (Akkuş 1995) veya enzim ve enzim olmayan
antioksidanlar (Seven ve Candan 1996) şeklinde sınıflandırmalar mevcuttur.
Vücudumuzdaki antioksidan savunma sisteminde yer alan başlıca elemanlar ise;
enzimler, metal iyonlarını bağlayan proteinler ve suda ve yağda çözünen radikal
tutucularıdır (Percival 1998, Halliwell 1994). Antioksidan maddeleri hücre içi, hücre
dışı ve gıda kaynaklı antioksidanlar olarak 3 grupta toplanırlar (Akkuş 1995);
I-Endojen Antioksidanlar
A-Enzim Yapıda Olanlar
1. Mitokondrial Sitokrom Oksidaz Sistemi
2. Süperoksid Dismutaz
3. Katalaz
4. Glutatyon peroksidaz, Glutatyon-S-Transferaz
5. Hidroperoksidaz
B-Enzim Yapıda Olmayanlar
1. Lipid Fazda Bulunanlar: Tokoferol (E vitamini), Karoten
2. Sıvı Fazda (Sitozol veya kan plazmasında) bulunanlar: askorbik asit, ürat,
melatonin, sistein, seruloplazmin, transferrin, laktoferrin, metionin, myoglobin,
hemoglobin, ferritin, albumin, bilirübin, glutatyon, selenyum
II-Ekzojen Antioksidanlar
1. Ksantin-oksidaz İnhibitörleri: allopurinol, oksipurinol, folik asit
2. NADPH Oksidaz inhibitörleri: adenozin, lokal anestetikler
3. Rekombinant Süperoksid Dismutaz
4. Endojen Antioksidan Aktiviteyi Arttıranlar: ebselen, asetilsistein
5. Diğer Enzimatik Olmayan Serbest Radikal Toplayıcıları: mannitol, albumin
6. Demir Redoks Döngüsünün inhibitörleri: desferroksamin, seruloplazmin
7. Sitokinler: Tümör Nekroz Faktör (TNF) ve IL-1
8. Demir ġelatörleri
41
III-Gıda antioksidanları
1. Butil Hidroksitoluen
2. Butil Hidroksianizon
3. Sodyum Benzoat
4. Fe-Süperoksid Dismutaz
Reaktif ara ürünleri nötralize etmek için çeşitli lipofilik ve hidrofilik bir çok antioksidan
mevcuttur (Çizelge 2.3) (Sorg 2004).
Çizelge 2.3 Hidrofilik ve lipofilik fazda bazı antioksidanlar
Antioksidan
Süperoksit
Faz
Etki
Hidrofilik
O▪2’nin H2O2 ve O2’ye dismutasyonu
Katalaz
Hidrofilik
H2O2’nin H2O ve O2’ye dismutasyonu
Glutatyon
Hidrofilik-
peroksidaz
lipofilik
Glutatyon redüktaz
Hidrofilik
Okside glutatyonun indirgenmesi
Hidrofilik
R- OOH’nin GSH ile konjugasyonu
Metallotieninler
Hidrofilik
Geçiş metalleri nötralizasyon
Tiyoredoksinler
Hidrofilik
R-S-S-R’nin R-SH’a indirgenmesi
dismutaz
Glutatyon S
transferaz
R- OOH’nin R-OH indirgenmesi
R-S-S-R’nin R-SH’a indirgenmesi, Serbest
Glutatyon
Hidrofilik
radikal temizleyicisi, GSH-Px ve GST’nin
kofaktörü
Serbest radikal temizleyicisi, Tokoferol
Ubikinon
Lipofilik
Askorbik asit
Hidrofilik
Serbest radikal temizleyicisi
Karotenler
Lipofilik
O▪2 baskılayıcısı
Tokoferol
Lipofilik
Selenyum absorbsiyonunu artırır
Selenyum
Amfifilik
Tiyoredoksin, GSH-Px yapıtaşı
kazanımı
42
2.9.1 Enzimler
Serbest radikallere karşı hücrelerde savunma yapan bazı enzimler vardır (Şekil 2.17).
Şekil 2.17 Oksidatif strese karşı enzimatik savunma mekanizmaları
2.9.1.1 Süperoksit dismutazlar (SOD)
Serbest radikallere karşı organizmadaki ilk savunmayı gerçekleştiren süperoksit
dismutazlar (SOD) keşfedilen ilk gerçek ROT metabolize edici enzimlerdir (McCord ve
Fridovich 1969, Nordberg ve Arner 2001).
Enzim; oksijeni metabolize eden hücreleri süperoksit serbest radikalinin zararlı
etkilerine karşı korumaktadır. Süperoksidlerin daha az toksik olan H2O2’ye dönüşümünü
katalizlediği için SOD enzimi, H2O2 uzaklaştırıcı enzimlerle işbirliği içinde çalışır.
Ökaryotik hücrelerde SOD’un, birincisi mitokondride lokalize olan Mn-SOD, ikicisi
sitozolde lokalize olan CuZn-SOD ve üçüncüsü de Cu içeren ve plazmadaki süperoksit
radikallerini metabolize eden vasküler endotele bağlı Cu-SOD olmak üç tipi
bulunmaktadır (Young ve Woodside 2001).
2.9.1.2 Katalazlar
Memeli hücrelerindeki subsellüler yerleşimleri peroksizomlarda olup, yapısında Fe+3
bulunduran her biri prostetik grup olan 4 hem grubundan oluşmuş bir hemoproteindir
43
(Guemori vd. 1991). Hidrojen peroksitin su ve moleküler oksijene dönüşümünü
katalizlemektedir:
Elektron vericisi bir bileşiğin bulunduğu durumlarda peroksitatif aktivite gösterir
(Murray vd. 1996, Onat vd. 2002). Bir antioksidan olan katalaz, H2O2 oluşum hızının
düşük olduğu ya da yüksek konsantrasyonlarda Cu veya Fe iyonlarının katalizörlüğü ile
Fenton reaksiyonu ile hidroksil radikalinin oluşumu riskini düşürmektedir (Fridovich
1999, Halliwell 1993).
2.9.1.3 Glutatyon peroksidaz (GSH-Px)
Hücrede gerçekleşen H2O2’in detoksifikasyonunun esas sorumlusu GSH-Px’ dir. Görev
olarak lipid peroksidasyonunun başlaması ve gelişmesini engellemek olan enzim,
sitozolde bulunur. Memeli hücrelerinde, selenosistein içeren en az dört değişik GPx
(GPx1–4) vardır. Enzim, eritrositlerde bulunan en güçlü antioksidandır. E vitamini
eksikliği sebebiyle hasar gören eritrositleri membran hasarına karşı korur (Young ve
Woodside 2001).
2.9.1.4 Glutatyon redüktaz (GSH-Red)
Prostetik grubu flavin adenin dinükleotid (FAD) olan GSH-Red, sitozol ve
mitokondride bulunan, glutatyonun indirgenme reaksiyonunda rol oynayan bir enzimdir
(Halliwell 1994). Dimerik yapıda olan enzimin her bir alt birimi NADPH bağlayan alan,
FAD bağlayan alan ve ara yüz alan olmak üzere 3 tane yapısal alan içerir. Reaksiyon
sırasında elektronlar genellikle NADPH’ dan FAD’a transfer edilir. Daha sonra alt
birimlerinde bulunan iki sistein arasındaki disülfit köprüsüne transfer edilerek okside
glutatyona aktarılır (Gutteridge 1993).
44
2.9.1.5 Glutatyon S-transferaz (GST)
Her biri iki alt birimden oluşmuş enzim, glutatyon ile toksik metabolitlerin
konjugasyonunu katalizleyerek onların detoksifiye olmalarını sağlar (Van Haaften vd.
2001). Katalitik ve katalitik olmayan çok sayıda fonksiyona sahiptirler. Detoksifikasyon
görevlerinin yanısıra hücre içi bağlayıcı ve taşıyıcı görevleri de mevcuttur. Metabolize
edilemeyen lipofilik ya da hidrofilik olan birçok bileşiği bağlayarak, depo ve taşıma
görevi yaparlar (Onat ve Emerk 1996).
2.9.2 Enzimatik olmayan antioksidanlar
2.9.2.1 E vitamini (α-tokoferol)
Biyolojik membranlarda bulunan yağda çözünür bir vitamindir. Hücredeki antioksidan
görevi, fenolik hidroksil grubundaki aromatik halkadan kaynaklanır (Akkuş 1995).
Eşleşmemiş elektronlarla reaksiyona girebilen bir hidroksil grubu içerir (Chopra ve
Thurnham 1999). Zincir kırıcı olarak görev yapan bir antioksidan olan E vitamini,
membranlarda oksijen radikallerinin ana temizleyicisidir. Kolay bir şekilde membran
fosfolipitlerine diffüze olarak, bu bileşikleri doymamış yağ asitlerine indirger ve serbest
radikallerin membranlarda oluşturabileceği lipid peroksidasyonunu önler (Seven ve
Candan 1996).
2.9.2.2 Karotenoidler
Karotenoidler,
α-tokoferol
bittikten
sonra
kullanılan
zayıf
antioksidanlardır.
Fotooksidatif süreçteki hasarlara karşı bitkileri koruyan ve bitkilerde yaygın şekilde
bulunan doğal renk pigmentleridir (Stahl ve Sies 1999). En bilinen ve üzerinde en çok
çalışılan A vitamininin metabolik ön maddesi olan ve radikal yakalayıcı olarak görev
yapan β-karoten’dir. Singlet oksijeni baskılayarak, süperoksit radikallerini temizler ve
oksijen oranının düşük olduğu durumlarda peroksit serbest radikallerinin dokulara
hapsedilmesi yoluyla antioksidan etki gösterir (Cherubini vd. 2005).
45
2.9.2.3 Glutatyon (GSH)
Suda kolayca çözünebilen, organizmanın tüm hücrelerinde bulunan glutamikasit-sisteinglisinden oluşan bir tripeptidtir.
H2O2, disülfitler, askorbat ve serbest radikalleri
indirgeyerek, hücreleri oksidatif hasara karşı korur. Özellikle eritrosit membranını
H2O2’den, lökositleri fagositozda üretilen oksidan maddelerden ve lens proteinlerini
oksidatif hasara karşı korur. Glutatyon, eritrositlerde bulunan hemoglobinin ve diğer
proteinlerin tiyol gruplarını (-SH) indirgenmiş halde tutarak onları oksidasyona karşı
korur. Böylece hemoglobinin methemoglobine dönüşümünü engeller, fonksiyonel
protein ve enzimlerin de aktif kalmasını sağlar (Onat vd. 2002).
2.9.2.4 α-Lipoik asit
Kükürt içeren, endojen bir antioksidan olan α-lipoik asit OH radikali ve H2O2’’i
nötralize eder. Lipid ve sulu fazda serbest radikalleri giderir. Prooksidan metalleri
şelatlayarak da antioksidan etkilerini gösterebilir (Percival 1998, Packer vd. 1995, Scott
vd. 1994).
2.10 Çalışmada Kullanılan Bitkilerin Sistematiği ve Özellikleri
2.10.1 Lupinus albus L.
Alem:
Plantae
Bölüm:
Magnoliophyta (Kapalı Tohumlular)
Takım:
Fabales
Familya:
Fabaceae
Alt familya: Faboideae
Cins:
Lupinus
Tür:
Lupinus albus
Lüpen, Papilioneceae (Legumineceae; kelebek çiçekliler) familyasının Lupinus türüne
dahil bir bitki olup, acıbakla, delice bakla, gavur baklası, kurt baklası, mısır baklası,
46
yahudi baklası, tirmis, termiye gibi değişik isimlerle bilinmektedir (Yorgancılar 1996).
Lüpen genusu 300’den fazla tür içermektedir ancak bunlardan sadece dört tanesi
tarımsal öneme sahiptir. Bunlar; Lupinus albus (ak lüpen), Lupinus angustifolius (mavi
ya da dar yapraklı lüpen) ve Lupinus luteus (sarı lüpen), ve Lupinus mutabilis’dir. İlk
üçü orijinini Akdeniz bölgesinden alırken L. mutabilis Güney Amerika orijinlidir
(Hondelmann 1984). L. albus, 1 metreye kadar boylanabilen, otsu bir bitkidir.
Yaprakları el şeklinde, 5-15 parçalı yapraklıdır. Bitkinin kelebek biçiminde beyaz
çiçekleri vardır (Şekil 2.18) (http://www.fotonatura.org/ galerias/ fotos/333538/).
Şekil 2.18 L. albus bitkisi ve tanesi
Avrupa, Balkanlar ve Türkiye’de özellikle Marmara ve Ege bölgelerinde yabani olarak
yetişir. Acı olan taneleri kullanılır. Bitki, sabit yağ ve lupinin, spartein gibi alkaloidler
taşımaktadır. Olgun tohumları acıdır ve zehirli bileşikler taşırlar. Bunların
uzaklaştırılması için acı bakla tohumları kaynar suda bir müddet tutulurlar. Sonra
kabukları gevşer ve soyulup kullanılabileceği gibi tohumları kavrulup, değirmende
çekilerek toz haline de getirilebilir. İdrar söktürücü, idrar arttırıcı ve idrar yollarını
temizleme, böbrek iltahabı ve böbrek taşları ve böbrek kumları için faydalı olduğu
düşünülmektedir (Anonim)
47
2.10.2 Coriandrum sativum L.
Alem:
Plantae
Bölüm:
Magnoliophyta
Takım:
Apiales
Familya:
Apiaceae
Cins: :
Coriandrum
Tür:
Coriandrum sativum
Şekil 2.19 C. sativum bitkisi.
Coriandrum sativum, çok amaçlı bitkilerden biri olup, tohumları M.Ö 1500 yıllarında
eski Mısır’da gıda ve tıbbi amaçlarla kullanılmıştır (Hornok 1992). Yumuşak, tüysüz bir
bitkidir. 50 cm boya ulaşabilir (Şekil 2.19). (www.henriettesherbal.com). Tek yıllık bir
bitki olan C. sativum Akdeniz Ülkelerinde doğal olarak yetişmektedir. Ülkemiz de
Mardin, Gaziantep, Burdur, Erzurum, Denizli gibi şehirlerde, dünya da ise İtalya,
Hindistan, Fas, Rusya, Macaristan, Amerika, Hindistan ve Japonya’da tarımı
yapılmaktadır (Ceylan 1987, Hornok 1992). C. sativum kişniş, aşotu, kuzbere gibi
isimlerle bilinen ve Umbelliferae familyasına ait bir çeşit baharat bitkisidir (Baytop
1994). Coriandrum L. cinsi Türkiye Florasında 2 tür (Davis 1984) ve 2 varyete (Zeybek
1994) ile temsil edilmektedir.
48
Yeşil herbaları sebze ve baharat olarak kullanılan kişnişin (Baytop 1994, Loaiza vd.
1997) asıl kullanılan kısmı meyveleridir. Meyveleri direk baharat olarak kullanıldığı
gibi, meyvelerden çıkarılan uçucu yağ gıda, içki ve parfümeri sanayinde de
kullanılmaktadır (Ceylan 1987, Doğan vd. 1987, Doğan ve Akgül 1987). Yenen
meyveleri 3-5 mm çapında top şeklindedir. Kişniş bitkisinin baharatı küre biçimli
sarımsı yeşilden, açık kahverengine kadar değişen renklerdeki meyvelerinin kurutulması
ya da öğütülmesiyle elde edilir. Doğal olarak sadece Umbellifera familyası türlerinin
sabit yağında bulunan petroselinik asit, kişnişte % 60-70 arasındadır (Bayrak ve Korkut
1995). Petroselinik asit, antimikrobial etkilerinden dolayı parfümeri ve gıda sanayinde
geniş kullanım alanına sahiptir (Novak 1961). Bitki, ağrı kesici, sakinleştirici ve kuvvet
verici, meyveleri infüsyon veya toz halinde ateş düşürücü, iştah açıcı, sindirim sistemini
düzenleyici ve gaz giderici, laksatif, parazit düşürücü ve idrar sökücü özelliğe sahiptir
(Baytop 1984, Doğan vd. 1984, Hornok 1992).
2.10.3 Phlomis L. kurdica RECH. FIL.
Alem:
Plantae
Bölüm:
Magnoliophyta
Takım:
Magnoliopsida
Familya:
Lamiaceae
Cins: :
Phlomis
Tür:
Phlomis kurdica
Çok yıllık, salgı tüylü veya salgı tüysüz otsu bir bitki olan P. kurdica’nın gövdesi
genellikle dallı, (18-)40-55(-65) cm uzunluklarında, dik veya nadiren yükselici,
beyazımsı-sarımsı stellat-tomentos-lanat şeklindedir. Bozkır, mısır ve nadas tarlalarında
yetişebilen bitkinin yüksekliği 340-2200 cm arasında değişmektedir (Huber-Morath
1982). Kromozom sayısı: 2n =20’dir. Haziran-Ağustos da çiçeklenen bir step bitkisidir.
Bitkinin
yayılış
alanları
Irak,
İran,
(http://www.senteursduquercy.com).
49
Lübnan
ve
Suriyedir
(Şekil
2.20)
Şekil 2.20 Phlomis kurdica bitkisi
2.10.4 Thymbra spicata L. var. spicata
İnsanlar arasında yaygın olarak kullanılan, tarımı yapılan ve ticarete sunulan kekikler
daha çok Origanum, Thymbra, Thymus ve Satureja cinsleridir. Kekik bitkisinin
taksonomik kategorileri aşağıda yer almaktadır (Davis 1982).
Bölüm
: Spermatophyta
Altbölüm
: Angiospermae
Sınıf
: Dicotyledonae
Altsınıf
: Dialypetalae
Takım
: Tubiflorae
Familya
: Labiatae (Lamiaceae)
Cins
: Thymus, Coridothymus, Tymbra, Satureja, Origanum
Tür
: Thymbra spicata L. var. spicata
Türkiye Lamiaceae familyasının önemli bir gen merkezi olup, familyaya ait 45 cins, 546
tür ve 731 takson bulunmaktadır. Türkiye’nin en zengin üçüncü familyası
konumundadır (Başer 1993, Kocabaş ve Karaman 2001). Thymus genusun 60 taksona
ait 39 türü bulunduğu ve endemizm oranının ise % 45 olduğu bildirilmektedir (Başer
2002). Tüm kekik türlerin ortak özelliği yüksek miktarda uçucu yağ içermeleri ve uçucu
50
yağın ana bileşenin karvakrol veya thymol olmasıdır. Bunlar kekiğin kendine özgü
kokusunu veren maddelerdir (Başer vd. 1993).
Dünyada, yıllık kekik ihracatı 10 bin ton dolayındadır. Yılda 7- 8 bin ton kekik ihraç
eden Türkiye, dünyada en fazla kekik ihraç eden ülke konumundadır. Ayrıca, kekikten
elde edilen 20 bin ton dolayında kekik yağı da ihraç edilmektedir (Başer 1997, Başer
2003, Özgüven vd. 2005).
Kekiğin yağ altı suyu ise kekik suyu olarak adlandırılır. Bu suyun mide ve bağırsak
rahatsızlıklarında olumlu etki yaptığı ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği, safra
miktarında artış sağlayarak sindirimi artırdığına yönelik görüşler bulunmaktadır (Aydın
1996). Kekik çay olarak kullanıldığında hazmettirici ve gaz giderici etki yaptığı,
bileşimindeki fenolik asitler ve monoterpenik fenollerin antioksidan özellikte olduğu
belirtilmektedir (Başer 2000).
Kekik herbası %2 ila % 8 oranında uçucu yağ içerir. Karvakrol veya thymol gibi
monoterpenik fenollerce zengin olan bu yağlar çok güçlü mikrop ve mantar öldürücü
özelliğe sahiptir ve bu tür enfeksiyonlarda etkilidir (Kızıl ve Uyar 2005). Kekik yağının
güçlü antimikrobiyal ve antifungal etkisinden dolayı halk arasında kullanılmaktadır.
Kekik arılar için iyi bir polen kaynağı ve süt veren hayvanlar için de kaliteli bir ot
kaynağı olup, kekikle beslenen arıların balı ve kekikle otlatılan hayvanların süt ürünleri
kaliteli olur. Ayrıca karvakrolun güçlü ağrı kesici ve yara iyileştirici etkisinin olduğu
bilimsel olarak kanıtlanmıştır (Aydın 1996)
50 cm kadar boylanabilen tüylü, pembe çiçekli, çalı görünümlü Thymbra spicata var.
spicata (Karakekik - Zahter) çok yıllık otsu bir bitkidir (Şekil 2.21). Bileşiminde % 1.21.8 oranında uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağları içerisinde bilhassa karvakrol
bulunmaktadır. İnfusyon halinde antiseptik ve uyarıcı etki yapmaktadır (Baytop 1984).
51
Şekil 2.21 Thymbra spicata var. spicata bitkisi.
Doğu Akdeniz’de yetişen T. spicata var. spicata mevsimsel değişikliklere bağlı olarak
uçucu yağın kimyasal yapısında meydana gelen değişmelerin incelediği çalışma ile
mevsimsel değişikliklerin uçucu yağın kimyasal yapısı üzerinde etkili olduğu, fenolik
bileşiklerin maksimum noktaya kademeli olarak çiçeklenmeden hemen sonraki
(Haziran-Temmuz) dönemine kadar bir artış sağladığı tespit edilmiştir (Müller-Riebau
vd. 1997). Türkiye’de ise hasat zamanları olarak çiçeklenme öncesi, tam çiçeklenme ve
çiçeklenme sonrası dönemlerini ele aldıklarını, en yüksek, drog yaprak verimi (3.107
t/ha) ve uçucu yağ verimi (70.7 t/ha) tam çiçeklenme döneminde ve on santim biçim
yüksekliğinden elde ettiklerini, uçucu yağ oranının % 1.58 ile 2.33 arasında değiştiğini,
sonuç olarak kuru madde ve uçucu yağ verimi için en uygun hasat zamanının tam
çiçeklenme dönemi ve biçim yüksekliğinin ise 10 cm’lik uygulamaların olduğu Tonçer
ve Kızıl (2005) yaptıkları çalışma ile saptamışlardır.
Kızıl ve Uyar (2005)’ ın yaptıkları çalışmada T. spicata var. spicata’dan elde edilen
uçucu yağları GC yardımıyla analiz ettiklerini, uçucu yağın antibakteriyel ve antifungal
etkisini test etmek için 4 bitki patojenine karşı farklı 3 konsantrasyonda (5, 10 ve 15 µg)
ve farklı 3 inkübasyon süresince (24, 48 ve 72 saat) uygulama yaptıklarını, yapılan
analiz T. spicata var. spicata (% 81)’da ana bileşenin ise karvakrol olduğunu, bitkinin
hekzanlı özütü agar disk difüzyon yöntemi kullanarak antibakteriyel etkilerini test
ettiklerini, test sonuçlarına göre tüm uçucu yağların Xanthomonas campestris pv.
malvecearum, Avibacter michiganensis subsp hariç diğer Clavibakter michiganensis
subsp. michiganensis, Pseuduomonas syringae pv. tomato ve Macrophomina phaseoli’
52
ye karşı antibakteriyel etkisinin olduğunu, ayrıca gram pozitiflerin gram negatif olanlara
göre çok daha hassas olduklarını belirtmişlerdir.
2.10.5 Hypericum calycinum L.
Alem:
Plantae
Alt Alem:
Tracheobionta
Bölüm:
Magnoliophyta
Sınıf:
Magnoliopsida
Alt sınıf:
Dilleniidae Takht. ex Reveal & Tahkt.
Takım :
Theales
Familya:
Clusiaceae Lindl.
Cins:
Hypericum calycinum
Çalılık ve fundalıklar arasında yetişen çok yıllık bir otsu ve her dem yeşil olan bitkinin,
Büyük çiçekli Binbirdelik otu, Kantaron, İri Çanaklı Koyunkıran, İri Çanaklı Kılıçotu,
İri Çanaklı Kantaron, Kanotu, Kılıçotu, Koyunkıran, Kuzukıran, Mayasılotu, Sarı
Kantaron, Yaraotu gibi yöresel adlandırmaları vardır. 30-80 santimetre kadar boy
alabilen bitkinin yaprakları perfoliat (sarıcı) veya değil, nadiren aurikulat (kulaklı) olup
sepaller ve petallar 5, 5 serbest, petallar genellikle sarı, stamenler 5 grup halinde ve
petallerin önündedir. Ovaryum 3-5 veya tek lokuluslu, 2-çok ovüllü. Meyvesi pestisid
kapsula veya nadiren baka durumundadır. Kapsulanın üzerinde boyuna çizgiler veya
enine kabartılar bulunur (Baytop 1988). Çiçekleri parlak sarı renktedir (Şekil 2.22)
(http://www.bakker.co.uk/product/rose-of-sharon1). Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda,
yağ bezleri, parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür. Bitkiye binbirdelik otu
denmesi bu özellikten ileri gelmektedir. Bitkinin tam olarak açmış bir çiçeği
ezildiğinde, kırmızı bir sıvı salgılar.
Avrupa’da 10, Türkiye’de 89 tür olmak üzere dünyada sıcak ve ılıman bölgelerde
yayılış gösteren 400’ün üzerinde türü olup, bunlardan 43’ü endemiktir. Hypericum
L.’nin Türkiye’de en yaygın temsil edilen türleri, Hypericum perforatum, Hypericum
53
Trigqetrifolium, Hypericum calycinum, Hypericum empetrifolium, Hypericum scabrum,
Hypericum tedrapetum’dir (Baytop 1974, Davis 1978).
Şekil 2.22 Hypericum calycinum bitkisi
Yaraları iyileştirici etkisiyle birçok yerde bilinen bitki, antikanser ve antitümöral etkili
olarak kullanılmakta oluşu ile de dikkati çekmektedir. Ulusal Kanser Enstitüsü
tarafından Hypericum ile yapılan çalışmalarda, antikanser etkinliğin çok düşük olduğu
bildirilmesine karşın, yapılan birbirinden bağımsız çalışmalar ile de ovaryum
kanserinin, mide kanserinin, lenfoit tümörlerin ve çeşitli karsinomların, bu bitkiyle son
derece etkili bir şekilde tedavi edildiği bildirilmiştir (Duke 1985). Merkezi sinir sistemi
üzerindeki etkisi bilinen bitkinin, ayrıca prosiyanidin yapısındaki kimyasal bileşikleri
aracılığı ile kalp ve koroner kan akımı üzerinde etkili olduklarını bildirilmektedir
(Melzer vd.1989).
Hypericum bitkileri, tanen (tannin), uçucu yağ (carophyllene, pinene, limonene,
myrcene), flavon türevleri (pseudohypericin) ve hiperisin (hyperic, pseudohypericin),
karoten (carotene), vitamin C ve resin içermektedir. Farklı içeriklerin bitkideki
konsantrasyonları ve bulunma oranları hasat zamanı, kurutma yöntemleri ve depolama
koşullarıyla ilgilidir (Metini 2004). Hypericum genusunun en önemli metabolitlerinden
biri olan ve 36 Hypericum türünün yirmi yedisinde bulunan hiperisin ve
pseudohyperisin bitkiyi böcek ve zararlı hayvanlara karşı koruyan allokimyasal
54
fotosensitizer bileşiklerdir. Sadece beyaz tüylü hayvanlar bu bitkiyi yediklerinde, güneş
ışığı tesiri ile deri ve mukozalarında yaralar ve genel metabolizma bozuklukları ile
beliren özel bir hastalık olan hipericismus meydana gelir. Bitkide, hiperisin ve onun
protoformu pseudhiperisin, bitkinin kökü, yaprakları, sepal, petal, stamen ve taze
ovüllerinde ışığa tutulunca görülen küçük koyu bezlerde lokalize granüller olarak
bulunur. Bitkide pseudohyperisin ve hiperisin oranının yüksek tutulması veya içinde
bulundukları veziküllerin geçirgen olmaması sayesinde bitki ışığa bağlı fotoharabiyetten
korunmaktadır (Agostinis vd 2002).
Hiperisin küçük dozlarda mental depresyona karşı tonik ve stimülan olarak
kullanılmaktadır (Tanker ve Tanker 1973, Baytop 1974). Hiperisinin tümor hücreleri ve
viruslar üzerine güçlü bir fotodinamik etkiye sahip olduğu tespit edilmiş fakat bu
bileşiğin
tümör
ölüm
mekanizmasını
nasıl
teşvik
ettiği
henüz
açığa
kavuşturulamamıştır. Hiperisinin zarflı virüsleri inaktif hale getirdiği fakat zarfsız
virüslere bir etkisinin olmadığı ve bu özelliğinin ışığa bağlı olarak arttığı rapor
edilmiştir (Tang vd. 1990). Çeşitli kanser hücrelerine karşı in vitro güçlü bir antitümör
aktivitesi gösteren hiperisin, yüksek konsantrasyonlarda dahi normal hücreler üzerine
hiçbir toksik etki sergilememektedir. Hiperisin, tümör oluşumu üzerinde etkili bir faktör
olup, hücre büyümesini düzenleyen epidermal büyüme faktörü (EGF) reseptörlerini ve
protein kinaz (PTK) aktivitesini direkt olarak inhibe etmektedir. Proteinlerin tirozin
kalıntıları üzerinden fosforilasyonu, hücre döngüsü ve farklılaşmasının kontrolünü de
içeren oldukça çeşitli hücresel sinyallere arabuluculuk eden anahtar bir biyokimyasal
reaksiyonudur (Agostinis vd 2002).
55
3. MATERYAL METOT
3.1 Materyaller
3.1.1 Çalışmada kullanılan bitki türleri
Bu çalışmada Fabaceae Familyasına ait L. albus, Lamiaceae Familyasına ait P. kurdica,
Apiaceae/Umbelliferae Familyasına ait C. sativum, Lamiaceae (Labiatae) familyasına
ait T. spicata var. spicata ve Hypericaceae familyasına ait H. calycinum bitkileri
kullanılmıştır. Bitkiler araziden toplanmış ve Türkiye Florasındaki teşhis anahtarına
göre Prof. Dr. Mecit Vural ve Doç. Dr. Osman Tugay tarafından teşhis edilmiştir.
Çalışılan bitkilerden C. sativum ve L. albus bitkisinde tohumlar kullanılmış, C. sativum
tohumları aktardan temin edilirken L. albus tohumları araziden toplanmıştır. Bitki
örnekleri oda sıcaklığında kurutulduktan sonra buzdolabında muhafaza edilmiştir.
3.1.2 Mikroorganizmalar
Çalışmada kullanılan standart mikroorganizmalar Anadolu Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi ve Yeditepe Üniversitesinden temin edilmiştir. Bitkilerden antimikrobiyal,
antioksidant ve sitotoksik aktiviteleri belirlenmek amacıyla etanol ve metanol özütleri
elde edilmiştir. Özütlerin antimikrobiyal aktivitelerini belirlemek için Bacillus subtilis
(ATCC 29213), Bacillus cereus (NRLL B-3008), Staphylococcus aureus (ATCC 6538),
Escherichia coli (ATCC 35218), Escherichia coli (ATCC 25922), Enterococcus fecalis
(ATCC 29212), Proteus vulgaris (NRRL B-123) ve Pseudomonas aureginosa (ATCC
27853)’ adlı patojen standart bakteri suşları ile Candida albicans (ATCC 10231) ve
Candida tropicalis (ATCC 13803) adlı mayalar kullanılmıştır.
3.1.3 Kullanılan kimyasal maddeler ve ekipmanlar
Çalışmada kullanılan kimyasal maddeler özellikle belirtilmemiş ise analitik saflıkta
olup, Sigma, Aldrich ve MERC’den temin edilmiştir. Çalışmada rondo (Tefal 400W),
56
çalkalamalı su banyosu (FALC termostatic bath 100-400rpm) vortex (FISONS),
evaporatör (Buchi R-210), spektrofotometre (Shimadzu UV-1700), Etüv (Memmert),
pH-metre (metler toledo), analitik terazi (sartorious), hassas terazi (sartorious), santrifüj
(hettich micro22R), liyofilizatör (Edwars Freze Dryer Modulyo), ısıtıcılı manyetik
karıştırıcı (Daihan MSH-20A), mikro pipetler (Gilson), Karbondioksitli etüv (InCu
Safe), Inverted Mikroskop (Olimpus), MIC cihazı (Sunostik spr 960), Otoklav (Tomysx
700E), Steril kabin (Holten 1.8), Eliza cihazı (ELx808-IU), Sıvı azot kapları, kar
makinası, buzdolabı, derin dondurucu kullanılmıştır.
3.1.4 Antimikrobiyal aktivite için kullanılan kimyasal maddeler ve çözücüler
Muller Hilton Agar (Oxoid), Nutrient Broth (NB, Oxoid), Nutrient Agar (NA, Oxoid),
% 0.9 Serum fizyolojik, Distile su, DMSO (Dimetil sülfoksit), Etanol, Metanol,
MFarland Çözeltisi (Merck), linoleik asit, DPPH, folin-Ciocaltesu reaktifi (FLUKA).
Nutrient Agar (NA) Besiyeri (Oxoid): 1g Et Özütü (beef extract), 2g maya özütü
(yeast extract) 5g pepton, 5g sodyum klorür (NaCl), 15g agar ve distile su ile ilave
edilerek son hacim 1000 ml olacak şekilde hazırlanmıştır.
Nutrient Sıvı (NB) Besiyeri (Oxoid): 1g Et Özütü, 2g Maya Özütü, 5g Pepton, 5g
NaCle distile su ile ilave edilerek son hacim 1000 ml olacak şekilde pH, 0,01 N HCl ve
0,01 NaOH ile 7,8’e ayarlanarak hazırlanmıştır.
Luria Bertani Sıvı (LB) Besiyeri (Oxoid): 5g Maya özütü, 10g pepton ve 10g NaCl ‘e
distile su ile ilave edilerek son hacim 1000 ml olacak şekilde hazırlanmıştır.
Muller Hinton Broth: 2.0 g Et özütü, 17.5 g Kazein hidrolizatı, 1.5 g Nişastaya distile
su ieklenmiş son hacim 1000 ml olacak şekilde hazırlanmıştır. Katı besiyeri için
yukarıdaki karışıma 12 g agar ilave edilmiştir.
57
Sabouraud Dextrose Agar: 10 g Bacto pepton, 40 g Bacto Dekstroz, 15 g Bacto Agar
karışımı, disitle su ile son hacim 1000 ml olacak şekilde hazırlanmıştır. Katı besiyeri
için yukarıdaki karışıma 12 g agar ilave edilmiştir.
TTC Tuzu : 250 mg 2,3,5- Triphenytetrazolium klorür üzerine etanol (%96) ilave
edilerek son hacim 100 ml ye ayarlanmıştır.
Mc Farland No: 0.5 bulanıklık standardı: 0.5 ml BaCl2 ( %1.175) ve 99.5 ml H2SO4
ile hazırlanmıştır.
3.1.5 Antioksidan aktivite için kullanılan kimyasal maddeler ve çözücüler
Etanol, Methanol, DPPH (1,1-difenil-2-pikrilhidrazil), Folin-ciocalteu Reaktifi, Sodyum
karbonat (Na2CO3), Demir III Klorür (FeCl3. 6H2O), Potasyum ferrisiyanür
(K3Fe(CN)6), Trikloroasetikasit (TCA), Fosfat tamponu, Distile su, Bütinlenmiş
Hidroksi Toluen (BHT), Gallik asit.
Folin-Ciocalteu Reaktifi: Ticari olarak satın alınmıştır.
1 mM DPPH çözeltisi: 0.0986 gr DPPH tartılarak etanolde çözülerek 250 mL’ye
tamamlanmıştır.
0.1 mM DPPH çözeltisi: 1 mM DPPH çözeltisinden 10 mL alınarak etanolle 100
mL’ye tamamlanmıştır.
% 3.5’luk HCl çözeltisi: 9.46 mL’lik HCl çözeltisinden pipetle alınarak, distile su ile
100 mL’ye tamamlanmıştır.
% 30’luk NH4SCN çözeltisi: 30 gr NH4SCN tartılarak distile suda 100 mL’ye
tamamlanmıştır.
58
20 mM FeCl2 çözeltisi: 0.2535 gr FeCl2 tartılarak % 3.5’luk HCl ile 100 mL’ye
tamamlanmıştır.
Linoleik asit emülsiyonu: 175 mg Tween 20 ve 155 μL linoleik asit 0.04 M fosfat
tamponu (pH 7.0) ile 50 ml ye tamamlanmıştır.
0.04 M fosfat tamponu (pH=7.0): KH2PO4 (5.44 g/L) ve Na2HPO4.2H2O (7.12 g/L)
çözeltileri pH 7.0 olacak şekilde karıştırılarak hazırlanmıştır.
0.1 M fosfat tamponu (pH 7.4): KH2PO4 (13.609 g/L) ve Na2HPO4.2H2O (17.799 g/L)
çözeltileri karıştırılarak pH 7.4 olacak şekilde hazırlanmıştır.
2 mM FeCl2 çözeltisi: 0.0254 gr FeCl2 distile su ile 100 mL’ ye tamamlanarak
hazırlanmıştır.
% 1’lik K3Fe(CN)6 çözeltisi: 1 gr K3Fe(CN)6 distile su ile 100 mL’ye tamamlanarak
hazırlanmıştır.
% 10’luk TCA çözeltisi: 10 gr TCA distile su ile 100 mL’ye tamamlanarak
hazırlanmıştır.
3.1.6 Hücre hatları için kullanılan kimyasal maddeler ve besiyerleri
Etanol, İzopropanol, Tripan Mavisi, RPMI-1640 besiyeri, dimetilsülfoksit, L-glutamin,
penisilin, streptomisin, fetal calf serum, DMSO.
3.1.7 Çalışmada kullanılan hücre hatları
MCF-7 (ATCC HTB-22,) meme kanseri hücreleri, Androjene bağımlı LNCaP (ATCC
CRL1740), androjene bağımsız DU145 (ATCC HTB81), PC-3 (ATCCCRL1435),
HeLa (ATCCCCL-2) serviks kanseri hücre hatları.
59
3.1.8 Çalışmada kullanılan çözeltiler

1X Tris EDTA asetat (TAE) tamponu %1.5 lik agaroz jel hazırlamak için
kullanılmıştır.

TBS (Tris buffered saline) 10X konsantrasyonda
İçeriği: 87.66 g NaCl, 12.11 g Tris HCl (pH:8.8’ e ayarlanmıştır). Hacim distile
su ile 1000 mL’e tamamlanmıştır.

TBST (Tris buffered saline ve Tween 20) 1X. İçeriği: 100 mL 10 X TBS, 900
mL distile H2O ve 2 mL Tween 20.

Transfer tamponu
İçeriği: 50 mL 10 x yürütme tamponu, 150 mL methanol Hacim distile su ile
500 mL’e tamamlanmıştır.

Yürütme tamponu. İçeriği: 30.3 g Tris-base, 144 g Glisin, 10 g SDS, Distile su
ile hacim 1000 mL’ ye tamamlanmıştır.
3.1.9 Hücre kültüründe kullanılan malzemeler

12 kuyucuklu hücre petrileri, TPP (Zellkultur Testplatte), Kat. No: 92012.,
İsviçre

6 kuyucuklu hücre petrileri, TPP (Zellkultur Testplatte), Kat. No: 92006., İsviçre

75 cm2 hücre büyütme kapları (hücre kültürü için), TPP (Zellkultur Testplatte),
Kat. No: 90075., İsviçre

96 kuyucuklu hücre petrileri, TPP (Zellkultur Testplatte)
Kat. No: 92096.,
İsviçre

Etüv, Heraus Thermo Electron Company, Model: Hera cell 150.

Hemostometri, Hausser. (Bright-Line,Neubauer Model, 0.1 mm derinlikli).

Laminar flow HeraSafe, Model: 12469, 2000. 2. dereceden güvenlik kabinidir.

LNCaP hücre hattı ATCC ‘den satın alınmıştır (ATTC kodu: CRL-1740).

Penisilin/streptomisin çözeltisi, Pan Biotech, Kat. No: P06-07100.

Pipetler, Ratiolab (Accupetta).

Pipet uçları, CAPP
60

Petri kapları (100 X 20 mm) TPP (Zellkultur Schalen) , Kat. No: 93100, İsviçre.

RPMI 1640 medya (İçeriği L-glutamine,
2.0 g/L NaHCO3), Pan Biotech
GmbH, Almanya, Kat. No: P04-16500.

Serolojik pipetler (5 mL), TPP, Kat. No: 94005.

Serolojik pipetler (10 mL) ,TPP, Kat. No: 94010.

Şırınga filtreleri (0.22 μm) ,TPP, Cat. No: 99722.

5-10-25 cc Şırıngalar, Set Inject, Kat. No: B25107.

Santrifüj Model 5417R, Eppendorf.

Trypsin-EDTA, Biological Industries (Kibbutz Beit Haemek Israel) tarafından
üretilmiştir, Kat. No.:03-053-1B.
3.1.10 Hücre kültüründe kullanılan cihazlar

Distile su, Ultra saf su cihazı: TKA-GenPure.

Dondurucu (-80ºC) New Brunswick Scientific, Model: Ultra Low Temperature
Freezer, U725 innova).

Elektroforez araçları, BioRad.

Mikrofüj tüpleri (0,2 ml, 0.5 mL, 1.5 mL ve 2 mL) Axygen.

Etüv (Çözeltileri ısıtmakta kullanılan), Nüve, Model: EN 025.

Etüv (Mikrofüj tüpleri için kullanılan), Biosan, Model: CH-100

Konik tüpleri ( 15 mL ve 50 mL), TPP tarafından üretilmiştir.

Florasan mikroskop, Olympus, Model: IX71. Ayrıca görüntüleme ve florasan
ışımaları yakalamak için kullanılan yazılım programı da Olympus tarafından
üretilmiştir.

Inverted mikroskop, SOIF, Model: XDS-1B.

Mini Labroller, Labnet International Inc.

Otoklav, Nüve, Model: OT 4060

Plastik tüpler

PVDF membran, Roche ,03 010 040 001

Santrifüj Model MiniSpinPlus,Eppendorf.

Santrifüj Model NF200, Nüve.
61

Spektrofotometre Model 680 Microplate Reader S/N 19280.

Western blotlamada kullanılan kasetler, Dr. Goos-Suprema GmbH tarafından
üretilmiştir, Almanya.

X-ray (fotoğraf) film, Kodak tarafından üretilmiştir.
3.1.11 ADA aktivitesi ile ilgili kimyasal maddeler
 Tampon: 50 mM, pH: 7.2 Fosfat ya da Tris tamponu
 Adenozin: 4.0 mM
 Normal ve Kanserli Dokular (Prostat kanseri)
Sterilizasyon: Çalışmada kullanılan bütün besiyerleri 121 0C’de, 1.5 atm/Hg basınçta
20 dk. otoklavda steril edilmiştir. Çalışmada ayrıca 0.22 µm filtre sterilizasyonu da
kullanılmıştır.
3.2 Yöntem
3.2.1 Bitki özütlerinin hazırlanması
Araştırmada kullanılan bitki türleri toplandıktan sonra serin, rutubetsiz bir ortamda
kurutulmuştur. Kurutulmuş bitkilerin gövde kısımları ev tipi rondoda öğütülerek toz
haline getirilmiştir. L. albus ve C. sativum bitkilerinin tohumları kullanılmıştır.
Tohumlar, havanda dövülerek toz haline getirilmiştir. Öğütülmüş bitkilerden 50 g
tartıldıktan sonra, 500 ml çözücü eklenerek oda sıcaklığında, karanlıkta 7 gün
bekletilmiştir. Daha sonra özütler Wattman 1 filtre kâğıdından süzülmüştür.
Süzüntüdeki
çözücü
evaporatörde
50°C’de,
düşük
basınçla
uzaklaştırılarak
kurutulmuştur. Elde edilen kuru özütler kullanılıncaya kadar +4 0C de karanlıkta
muhafaza edilmiştir. Çözücü olarak etanol ve metanol kullanılmıştır.
62
3.2.2 Antimikrobiyal aktivite belirleme yöntemi
3.2.2.1 Disk kuyucuk yöntemi
3.2.2.2 Besiyerlerinin hazırlanması
Çalışmada Müeller-Hinton Agar ve Nutrient Broth kullanılmıştır. Müeller-Hinton
Agar’dan 34 g alınıp 1000 mL saf su içinde karıştıralarak hazırlanmıştır. 8 g Nutrient
Broth alınıp 1000 mL saf su içinde karıştıralarak hazırlanırak steril edilir. Sterilizasyon
121⁰C basınçta 20 dakika süreyle yapılmıştır. % 0,9’luk NaCl çözeltisine öze
yardımıyla alınarak bakteri bulanıklığı 0.5 Mc Farland’ a ayarlanmıştır.
3.2.2.3 Bitki özütlerinin disk kuyucuk yöntemi ile antimikrobiyal aktivitelerinin
tayini
Etanol ve metanol de hazırlanan bitki özütleri dimetilsülfoksit (DMSO) içerisinde beş
farklı konsantrasyonu olacak şekilde çözülmüştür. Milipor filtreden geçirilerek steril
edilmiştir. Steril petri kaplarına bakteriye uygun besiyeri dökülmüştür. Besiyeri
katılaştıktan sonra 106- 107 cfu/ml hücre konsantrasyonunu ihtiva eden bakteri
süspansiyonu besiyerinin yüzeyine homojen bir şekilde yayılmıştır. Daha sonra
besiyerine 3 adet kuyucuk aseptik şartlarda açılıp her bir kuyucuğa hazırlanan
özütlerden ilave edilmiştir. Belli bir süre (2 saat) buzdolabında 4 0C de bekletildikten
sonra petri kapları 37 0C de 18-24 saat inkubasyona bırakılmıştır. Mayalar ise 30 0C de
48 saat inkubasyona bırakılmıştır. İnkubasyon sonunda oluşan zon çapları milimetrik
olarak ölçülmüştür. Çalışma üç kez tekrarlanmış ve aritmetik ortalamaları alınmıştır.
Negatif kontrol olarak DMSO, pozitif kontrol olarak klorampenikol ve amphisilin
(mayalar için ketokonozole) standard antibiyotik diskleri kullanılmıştır.
63
3.2.2.4 Aktif bulunan bitki özütlerinin minimal inhibitör konsantrasyonlarının
belirlenmesi
Bakteri suşları uygun sıvı besiyerlerine inöküle edillip 37 0C de 24 saat inkübasyona
bırakılmıştır. 24 saatlik kültürden hazırlanan süspansiyonlar, 0.5 McFarland standardı
kullanılarak uygun konsantrasyona ayarlanmıştır. Bitki özütlerinden seri seyreltmeler
de eş zamanlı olarak hazırlanmıştır. Steril 96’lık mikropletlerin kuyucuklarına, besiyeri,
bakteri kültürü (1x108 CFU/mL McFarland ile ayarlanan) ve bitki özütleri ilave
edilmiştir. Son kuyucukta negatif kontrole mutlaka yer verilmiştir. Kaplar kapatıldıktan
sonra 37 0C de 24 saat inkübasyona bırakılmıştır. Daha sonra MIC cihazında absorbans
değerleri ölçülerek özütlerin mikroorganizmaları öldürdüğü en düşük konsantrasyon
belirlenmiştir.
3.2.3 Özütlerin antioksidan özelliklerinin tayini
3.2.3.1 DPPH radikal süpürücü etki tayini
Serbest radikal süpürücü aktiviteleri 1,1-difenil-2-pikrilhidrazil (DPPH) kullanılarak
belirlenir (Blois 1958). Yöntemim prensibi, özütlerin bir proton veya elektron verebilme
yeteneği
ile
mor
renkli
DPPH
çözeltisinin
renginin
açılmasıdır.
Sonuçlar
spektrofotometrede 517 nanometrede absorbans ölçülmesi ile hesaplanır. Absorbansının
düşmesi yüksek serbest radikal giderme aktivitesinin göstergesidir.
Bu çalışmada bitki özütlerinden 1 mg/mL stok hazırlanmış ve stoktan farklı
konsantrasyonlar ayarlanmıştır. Tüplere önce 1 mL istenilen konsantrasyondaki özütler
konmuş ve 4 mL DPPH çözeltisi eklenmiştir. 30 dk karanlıkta oda sıcaklığında bekletil
miştir. 30 dk sonra 517 nm de absorbans değerleri ölçülmüştür. Örnek ve standart
madde yerine Kör olarak özüt çözücüsü ve diğer şartlar aynı olacak şekilde DPPH
çözücüsü kullanılmıştır. Kontrol absorbansı taze ölçülür. Standart olarak aynı
konsantrasyonlarda hazırlanan BHT kullanılmıştır.
% DPPH Serbest radikali Giderme Aktivitesi değeri:
64
(Absorbans kontrol- Absorbans örnek / Absorbans kontrol)x 100 olarak hesaplanmıştır.
%50 inhibisyonu sağlayan özüt ve standart madde konsantrasyon değeri (IC 50), özüt
konsantrasyonuna karşılık gelen inhibisyon değeri grafiğinden hesaplanarak bulunmuş
ve IC50 = μg/mL olarak verilmiştir. Test en az üç kez farklı zamanlarda tekrarlanmıştır.
3.2.3.2 Toplam fenolik içerik miktar tayini
Bitkilerin, etanol ve metanol özütlerindeki toplam çözünebilen fenolik maddeler FolinCiocalteu reaktifi (FCR) ile belirlenmiştir (Singleton ve Rossi 1965).
FCR,
fosfotungustik (H3PW12O40) ve fosfomolibdik (H3PMo12O40) asitlerden oluşan bir
reaktif olup fenol oksidasyonu sırasında oksitlerin mavi renkli bileşiklere dönüşmesi ile
karekterizedir. Renk değişiminin nedeni polifenolik bileşik miktarıdır. Bu miktar
spektofotometrede 760 nm’de belirlenebilir. Polifenol miktarı genellikle gallik asit
eküvalantı olarak ifade edilir.
Kullanılan bütün bitkiler için farklı konsantrasyonlarda hazırlanan (beş konsantrasyon
antioksidan deneyleri için uygun) özütlerden 100 µl tüplere dağıtılmıştır. Üzerlerine 200
µl %50 FCR eklenen karışım 3 dk bekletilmiştir. Karışımın üstüne 1 ml %2 Na2CO3
çözeltisi konarak iyice çalkalanmıştır. Karışım oda sıcaklığında 1 saat bekletildikten
sonra 760 nm’de absorbans değerleri okutulmuştur (Singleton ve Rossi 1965). Örnek
yerine distile su içeren kör kullanılmıştır.
Farklı konsantrasyonlarda (μg/mL) hazırlanan gallik asit çözeltilerinin FCR ile toplam
fenolik madde tayini yapılmıştır. Ölçülen absorbans değerleri ve konsantrasyonlar
kullanılarak gallik asit için standart grafik çizilmiştir. Özütlerin toplam fenolik bileşik
miktarları standart gallik asit grafiğinden elde edilen aşağıdaki eşitlik kullanılarak µg
gallik asite eşdeğer mg özüt olacak biçimde belirlenmiştir:
(R2: 0.9858)
A= 0.0085 gallik asit (μg) - 0.0209
65
3.2.4 Kanserli hücre dizilerinde sitotoksisitenin belirlenmesi
3.2.4.1 Bitki özütünün hücre kültürü için hazırlanması
Mevcut özütlerin hücre dizileri üzerindeki in vitro sitotoksik etkisinin belirlenmesi
amacı ile 10 mg/ml’lik stok özüt çözeltileri hazırlanmıştır. Metanol özütünü çözmek
için gerekli miktarda tartılan özüt üzerine dimetil sülfoksit (DMSO) ilave (mevcut en
yüksek özüt konsantrasyonundaki oranı %1’i geçmeyecek şekilde) edilmiştir.
Çözdürülen özüt üzerine azar azar besiyeri ilave edilerek çözdürme işlemine devam
edilmiş ve stok çözelti gerekli hacme tamamlanmıştır. Su özütünde ise stok çözeltiler
besiyeri içinde çözülmüştür. Hazırlanan stok çözelti 0,22 μm por çaplı, şırıngalı
filtreden geçirilerek, steril edilmiş kapaklı tüplere alınmış ve denemelerde
kullanılıncaya kadar +4 oC’ de saklanmıştır.
3.2.4.2 Hücre kültürü ve hücre sayımı
MCF-7 meme kanseri hücreleri, DMEM (Dulbecco’s Modified Eagle Medium)
Androjene bağımlı LNCaP, androjene bağımsız DU145 ve prostat kanseri hücre dizileri
ve HeLa serviks kanseri hücre dizileri RPMI1640 besiyerinde olacak şekilde % 10 fetal
sığır serumu, 4 Mm L-glutamin, 3,7 g/mL sodyum karbonat ve 100U/mL
Penisilin/Streptomisin (Gibco) ile %5 CO2 içeren nemli 37oC’lik etüvde aseptik koşullar
göz önünde bulundurularak geliştirilmişlerdir. Her 2-3 günde bir, hücre yoğunluğuna
bağlı olarak pasajları gerçekleştirimiştir.
3.2.4.3 Hücre canlılık testi (MTT testi)
Kolorimetrik yöntemlerle 3-(4,5-dimetiltiyazol2-yl)-2,5-difenil tetrazolyum bromürün
yaşayan hücrelerde formazan tuzu oluşturmasına bakılarak (MTT belirteci), hücre
canlılığı seviyesi belirlenmiştir. Kanserli hücreler 1x104 hücre/kuyucuk olacak şekilde
96 kuyucuklu hücre petrilerine ekilmiştir. 96 kuyucuklu hücre kaplarına, her bir kuyuda
1 x 104 kanser hücresi olacak şekilde ekim yapılmıştır ve 24 saat süresince hücrelerin
66
yüzeye yapışmaları için beklenmiştir. Bir gece boyunca yapışması beklenen hücreler
ters bakışlı mikroskop ile kontrol edildikten sonra bitkilerin etanol ve metanol
özütlerinden 1-1000 g/mL olacak şekilde MCF-7, LNCap, DU145 ve PC3 gibi kanser
hücre hatlarına 24 saat boyunca uygulanmıştır. Kontrol olarak uygulama yapılmamış
hücreler kullanılmış ve her bir bitki özütü için sadece saf etanol veya saf metanol
hücrelere bitki özütleri ile aynı surede uygulanmıştır. 3-(4,5-dimetiltiyazol-2-yl)-2,5difenil tetrazolyum bromid boyası (Sigma, 50 mg/ml PBS çözeltisinde hazırlandı), 5 L
olacak şekilde 4 saat boyunca 37°C de hücreler ile muamele edilmiştir. Hücre canlılığı
mitokondriden türevlenen aktiviteye bağlı olarak formazan ürünleri olan mor kristallerin
oluşması ile belirlenmiştir. Mor kristallerin çözünür olabilmesi için her bir kuyucuğa
100 L DMSO (Sigma) eklenip, 5 dakika boyunca hücreler karanlıkta bekletilmiştir.
Mikroplaka
okuyucuda
(Biorad)
570
nm’de
kolorimetrik
olarak
okuma
gerçekleştirilmiştir.
3.2.4.4 Hücre sağ kalım eğrisinin belirlenmesi
Kanser hücre hatları zaman içerisinde % 50 oranında hücre canlılığına ket vuran etanol
veya metanol özütlerine verdikleri cevabın belirlenebilmesi amacı ile 5x104 hücre/kuyu
12 kuyucuklu hücre kültür petrilerine ekildmiştir. 0 ila 96 saat arasında özüt
uygulamasına tabi tutulan hücreler her 24 saatte bir tripsin ile kaldırılmış ve elde edilen
hücreler % 0,4 trypan mavisi ile 1:1 oranında karıştırılarak, haemositometre lamında
mikroskopta sayılmıştır.
3.2.4.5 Hücre ölümünün propidyum iyodür (PI) boyama ile belirlenmesi
Hücrelere özüt uygulaması sonrasında, ölüm oranları PI boyama yöntemi ile
saptanabilmesi amacı ile, 1x105 hücre/kuyu olacak şekilde 12 kuyucuklu hücre
petrilerine ekilmiştir. Bitki özütü ile 24 saat boyunca uygulama yapılan hücreler önce
PBS ile yıkanmış besiyeri çekilmeden PI boyası (Konsantrasyon:1 μg/ml ) eklenmiştir.
15 dakika PI‘ın hücrelerin hedef bölgelerine difüz etmesi için beklendikten sonra
floresan mikroskobu altında görüntüleme gerçekleştirilmiştir.
67
3.2.4.6 Apoptotik hücrelerin DAPI boyaması ile belirlenmesi
Hücreler 1x105 hücre/kuyu olacak şekilde 12 kuyucuklu hücre petrilerine ekilmiştir.
Bitki özütleri ile 24 saat boyunca uygulama yapılan hücreler önce PBS ile yıkanmış
hücrelerde nukleusların görünür olabilmesi için PBS içerisinde hazırlanan 4,6diamidino-2-phenylindole (DAPI) (Molecular Probes) ile son konsantrasyonu 1 g/mL
olacak şekilde 15 dakika boyunca boyama gerçekleştirilmiştir. Hücreler floresan
mikroskobunda (Olympus) incelenerek her bir görüş alanında 100 hücre olacak şekilde
sayım gerçekleştirilmiştir.
3.2.4.7 Mitokondri membran potansiyelindeki değişimin belirlenmesi (Δψm)
Hücreler 1x105 hücre/kuyu olacak şekilde 12 kuyucuklu hücre petrilerine ekilmiştir.
Bitki özütü ile 24 saat boyunca uygulama yapılan hücreler önce PBS ile yıkandıktan
sonra 4 nM 3,3’-dihexyloxacarbocyanine iodür (DiOC6) (Calbiochem, 40 nM stok
konsantrasyon DMSO’da hazırlandı) floresan prob ile 15 dakika boyunca muamele
edilmiştir. Δψm değişimi floresan mikroskopta (Olympus, Japan) (Excitation/emission
= 488 nm /525nm) gözlenmiştir.
3.2.5 Protein İzolasyonu
Hücrelerden protein izole edebilmek amacıyla 6 kuyucuklu petrilere 5x105 hücre/kuyu
olacak şekilde hücre ekimi yapılmıştır. Bitki özütleri için seçilen dozların hücrelere
uygulanmasından sonra protein izole edilmiştir.
Hücre ekstraksiyon tamponu (%1
nonidet p40, %0,5 deoxycholate, % 0.1 SDS, 1mM Sodyum florid (NaF), 1mM sodyum
orthovanadate (Na3VO4), taze eklenmek üzere 1 mM fenilmetilsülfonilflorid (PMSF), 1
mM dithiothreitol (DTT) ve 40 µl proteaz inhibitör) içerisine alınmış ve 30 dakika buz
üzerinde bekletilmiştir. 30 dakika 13200 rpm’de 4C’de santrifüjlenmiştir. Örneklerin
sıvı kısmı yeni bir tüpe alınarak -80C’de saklanmıştır. Bradford yöntemi ile BSA
standartları üzerinden çizilen standart grafiğe göre miktarları ölçülmüştür (Biorad,
Bradford çözeltisi). Total proteinler 595 nm absorbans değerinde ölçülmüştür.
68
3.2.6 Western blotlama
Western blotlama yöntemi için protein miktarı 30 μg olacak şekilde örnekler seçilmiştir.
Laemmli tamponu 2x (Sigma) ve 30 μg protein örnekleri 1:1 oranında karıştırılmış
95C’de 5 dakika tutulmuştur. %12 sodyum dodesil sülfat poliakrilamid jel elektroforez
(SDS-PAGE) için hazırlanarak, örnekler protein belirteçler ile birlikte 75 Volt’da 2,5
saat SDS içeren yürütme tamponunda yürütülmüştür. Örnekler daha sonra Polivinil
diflorür (PVDF) membrana transfer edilmiştir. Süt tozu ile 2 saat oda sıcaklığında 3D
orbital rotatorda çevrilmiştir. 5’er dakikalık 3 kez TBST ile yıkama sonrasında 1:1000
oranında seyreltilerek anti-PARP veya anti-kaspaz-9 ile +4oC’de gece boyunca
immunoblotlaması yapılmıştır. Örnekler oda sıcaklığında 1 saat süre ile uygun antitavşan ikincil antikor (Santa Cruz, 1:3000) ile muamele edilmiştir. Ardından 15’er
dakikalık TBST ile iki yıkama ve 15 dakikalık PBS ile yıkama sonrasında oda
sıcaklığına kemiluminisans madde (Lumilight, Roche) ile 1 dakika boyunca
etkileştirilmiştir. Sonra streç filme sarılan membranlar, ışık geçirmez kasetlerde karanlık
odaya götürülmüştür. Geliştirici ve sabitleyici film (Kodak X-OMAT) ile istenilen
görüntü elde edilinceye kadar yıkanmış ve kurumaya bırakılmıştır.
69
4. ARAŞTIRMA BULGULARI
4.1 Bitki Özütlerinin Hazırlanması ve Yüzde Verimlilik Hesaplanması
Bu çalışmada L. albus, C. sativum, P. kurdica, T. spicata var. spicata ve H. calycinum
bitkileri kullanılmıştır. Bu bitkilerin toplama yılları ve yerleri çizelgede verilmiştir
(Çizelge 4.1).
Çizelge 4.1 Çalışmada kullanılan bitki tür adları ve toplandığı yerler
Bitki Tür Adı
Toplandığı Yer ve Yıl Adı
Lupinus albus
Konya
Coriandrum sativum
Aktarlardan temin edildi
Phlomis kurdica
C8 Batman: Hasankeyf, İncirli köyü - karakol arası,
yol kenarı, 592 m, 08.06.2009, S. Aslan 3784 & B.
Şahin
Tymbra spicata var.
C8 Siirt: Siirt - Eruh yolu, kayalık step (kireçtaşı),
spicata
630 m, 09.06.2009, S. Aslan 3804 & B. Şahin.
Hypericum calycinum
A3 Düzce: Düzce Üniversitesi kampüsü
kuzeydoğusu, Phillyrea latifolia makiliği, 300 m,
08.07.2011, S. Aslan 4458. (DUOF0000474)
Bitkilerin etanol ve metanol özütleri hazırlandıktan sonra buharlaştırıcıdan geçirilmiş ve
% verimlilikleri hesaplanmıştır (Çizelge 4.2).
Ekstraksiyon sonrası elde edilen özüt
Yüzde verimlilik (g/g):
x 100
Başlangıçta ölçülen kuru bitki miktarı
L. albus tohum ve yaprak etanol özütlerinin verimliliği %4.48, %8,08 iken metanol
özütü verimlilikleri %12,72 ve 25,2 olarak hesaplanmıştır. C. sativum tohum etanol
özütün verimliliği %8,42, metanol özütün verimliliği %10.28 dir. P. kurdica türünün
70
etanol özütün %4,26, metanol özütün verimliliği ise 10,62 olarak hesaplanmıştır.
T. spicata var. spicata verimliliği %2,78, metanol özütünün verimliliği ise %6,06 olarak
hesaplanmıştır. Çalışmada kullanılan bitkilerin büyükten küçüğe verimlilik sıralaması
L. albus, C. sativum, P. kurdica, T. spicata var. spicata ve H. calycinum şeklinde
olmuştur. H. calycinum türü hariç diğer türlerde en çok % verimin metanol özütlerinde
H. calycinum türünde ise etanol özütünde olduğu gözlenmiştir.
Çizelge 4.2 Çalışmada kullanılan bitki türlerinin % verimlilikleri
Etanol Özütün %
Verimlilik Değeri
Metanol Özütün %
Verimlilik Değeri
Lupinus albus (tohum)
4,48
12,72
Lupinus albus (yaprak)
8,08
25,2
Coriandrum sativum
(tohum)
8,42
10,28
Phlomis kurdica
4,26
10,62
Tymbra spicata var.
spicata
2,78
6,06
Hypericum calycinum
38,94
22.22
Bitki Özütü
4.2 Antimikrobiyal Aktivite Sonuçları
4.2.1 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütsinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları
C. sativum bitki türünün 50, 100, 150, 200 ve 250 mg/ml lik etanol ve metanol
özütlerinin sekiz patojen bakteri ve iki patojen maya üzerindeki antimikrobiyal
aktiviteleri belirlenmiştir. Kloramfenikol (C), Ampisilin (Amp), (bakteriler) ve
Ketokonazol (Keto), (mayalar) antibiyotiği içeren diskler kontrol olarak kullanılmıştır.
Antimikrobiyal aktivite sonucunda oluşan zonlar ile ilgili her bitki için iki resim
seçilmiştir (Şekil 4.1). Aktiviteyi belirlemek için 50-250 mg/ml arasındaki
konsantrasyonlarda bitki özütleri hazırlanıp, bu özütler petrilerde açılan kuyucuklara
71
ilave edilmiş ve inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrasında oluşan zon çapları
ölçülüp, sonuçlar milimetre (mm) cinsinden verilmiştir (Çizelge 4.3, Çizelge 4.4).
C. sativum etanol özütü sadece 150 mg/ml-250 mg/ml’ lik konsantrasyonlarda
B. cereus, B. subtilis, P. aeroginosa bakterilerine karşı zayıf bir antimikrobiyal aktivite
göstermiştir. C. sativum’ un metanol özütü ise 150 mg/ml-250 mg/ml’lik göstermiştir.
C. sativum’ un metanol özütü ise 150 mg/ml-250 mg/ml’lik konsantrasyonlarda
P. vulgaris ve E. fecalis bakterileri hariç diğer tüm bakterilerde orta derecede
antibakteriyal aktivite göstermiştir. Her iki özütte çalışmada kullanılan C. albicans ve
C. tropicalis mayalarında hiçbir etki göstermemiştir. C. sativum bitkisinin
antimikrobiyal aktivitesinin düşük olması nedeniyle MIC değerleri hesaplanmamıştır.
B. cereus türü için zon çapları 12-14 mm arasında değişirken, B. subtilis türü için 12-13
mm arasında değiştiği gözlenmiştir. P. aeroginosa bakterisi içinde zon çapları 12-14
mm arasında ölçülmüştür.
Şekil 4.1 C. sativum bitkisinin etanol özütünün kuyucuk yöntemi ile B. subtilis bakterisi
üzerinde oluşturduğu zonlar
72
73
74
4.2.2 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları
L. albus bitkisinin tohum ve yapraklarının 50-250 mg/ml’lik etanol ve metanol
özütlerinin sekiz patojen bakteri üzerinde antimikrobiyal aktiviteleri disk kuyucuk
yöntemi
ile
incelenmiştir
(Şekil
4.2).
Bitkinin
etanol
özütünün
denenen
konsantrasyonlarda sadece B. cereus ve B. subtilis bakterilerine karşı çok az etkili
olduğu diğer bakteri ve mayalara karşı ise etkisinin olmadığı gözlenmiştir (Çizelge 4.5).
B. cereus ve B. subtilis bakterileri için zon çaplarının 11-12 mm arasında değiştiği
belirlenmiş, aynı bitkinin metanol özütünde ise denenen konsantrasyonlarda ne
bakterilere ne de mayalada antimikrobiyal aktivite gözlenmemiştir. Bitki özütünün MIC
değerleri hesaplanmıştır. L. albus bitkisinin, B. cereus ve B. subtilis bakterileri için
MIC değerleri 3,90 mg/mL ve 7,81 mg/mL olarak hesaplanmıştır (Çizelge 4.6).
Şekil 4.2 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütülerinin S. aureus bakterisi üzerinde
kuyucuk yöntemi ile oluşturtuğu zonlar
75
76
77
4.2.3 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal aktivitesi
P.kurdica bitki türünün 50-250 mg/ml’ lik etanol ve methanol özütleri hazırlanarak
sekiz patojen bakteri ve iki patojen maya üzerindeki antimikrobiyal aktiviteleri
çalışılmış ve sonuçlar çizelge halinde verilmiştir (Çizelge 4.7, Çizelge 4.8). Ayrıca
oluşan zonları gösteren bir petri seçilmiştir (Şekil 4.3). P. kurdica bitkisinin 40, 100,
200, 250 mg/mL etanol özütünün S. aureus bakterisine karşı 12, 14, 21, 18,5 ve 17,5
mm’ lik inhibisyon zonu oluşturdukları gözlenmiştir. P. kurdica bitkisinin 50, 100, 200,
250 mg/ml etanol özütünün E. feacalis bakterisine karşı ise 50 mg’ da aktivite
göstermezken, diğer konsantrasyonlarda sırasıyla 10,3, 12, 10,3 ve12 mm şeklinde
inhibisyon zonu oluşturduğu belirlenmiştir. Bitkinin etanol özütü B. subtilis bakterisinde
11,6, 14,3, 14,3, 12 ve 13 mm inhibisyon zonu oluşturmuştur. B. cereus bakterisi için
aynı konsatrasyonlarda zon çapları 10, 12, 16, 14 ve 15 mm bulunmuştur. P. vulgaris
bakterisi için 14,7, 15, 18, 16 ve 16 mm bulunurken P. aeroginosa bakterisinde 10, 10,
15, ve 10 mm’ lik inhibisyon zonları belirlenmiştir. Bitkinin etanol özütünün
C. albicans, C. tropicalis mayaları ve E. coli bakterileri dışındaki diğer tüm bakterilere
karşı etkili olduğu gözlenmiştir. En etkili olarak bulunan bakteriler ise P. vulgaris ve
B. cereus olarak belirlenmiştir. P. kurdica bitkisinin metanol özütü ise S. aureus,
B. subtilis, B. cereus, P. vulgaris bakterisine karşı aktivite gösterirken çok az da olsa
P. aeroginosa bakterisine karşı da etkili bulunmuştur. P. kurdica bitkisinin metanol
özütü çalışmada kullanılan mayalar üzerinde etkili bulunmamıştır. Etkili özütlerin MIC
değerleri hesaplanmıştır (Çizelge 4.9)
Şekil 4.3 P. kurdica bitki özütünün antimikrobiyal etkisi
78
79
P. kurdica bitkisinin 50 - 250 mg/ml metanol özütünün S. aureus bakterisine karşı 50
mg /ml’ lık konsantrasyonda inhibisyon göstermezken diğer konsantrasyonlardaki etki
14, 16, 18,5 ve 17,5 mm olarak gözlenmiştir. P. kurdica bitkisinin metanol özütü
E. fecalis ve E. coli bakterisine karşı denenen konsantrasyonlarda hiçbir aktivite
göstermemiştir. B. subtilis bakterisine karşı 10, 8,5, 12, 12 ve 13 mm inhibisyon zonu
oluşturmuştur. B. cereus bakterisi için aynı konsantrasyonlarda zon çapları 11,3, 9,5, 12,
14 ve 15 mm bulunmuştur. P. vulgaris bakterisi için 13, 14,5, 11,5, 16 ve 16 mm
bulunurken, P. aeroginosa bakterisinde 50 ve 100 mg konsantrasyonlarda aktivite
gözlenmemiştir. Diğer konsantrasyonlarda inhibisyon zonları 9, 10,5 ve 10,5 mm olarak
belirlenmiştir.
80
81
82
4.2.4 T. spicata var. spicata etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları
T. spicata var. spicata bitkisinin 50, 100, 150, 200 ve 250 mg/mL’ lik etanol ve metanol
özütleri hazırlanmıştır. Hazırlanan özütlerin sekiz patojen bakteri ve iki patojen maya
üzerindeki antimikrobiyal aktiviteleri hesaplanarak sonuçlar çizelgelerde verilmiştir
(Çizelge 4.10-4.11). Sadece bir bakteriye karşı oluşturdukları zonları gösteren bir petri
resmi seçilerek aşağıda gösterilmiştir (Şekil 4.4). T. spicata var. spicata bitkisinin 50250 mg/ml etanol özütü P. vulgaris bakterisine karşı 50 ve 100 mg’ da inhibisyon
göstermezken, diğer konsantrasyonlardaki etki 11, 14 ve 14 mm olarak gözlenmiştir.
T. spicata var. spicata bitkisinin etanol özütü P. aeroginosa bakterisine karşı hiçbir etki
göstermezken, denenen diğer konsantrasyonlarda 10 ve 10 mm’ lik inhibisyon
gösterdiği saptanmıştır. B. subtilis bakterisine karşı 10, 8,5, 12, 12 ve 13 mm’ lik
inhibisyon zonu oluşturduğu gözlenmiştir. E. faecalis baktersine ise 50 mg/mL’ de etki
oluşturmazken, diğer konsantrasyonlardaki inhibisyon zonları 10, 13, 17 ve 17 mm
olarak belirlendi. S. aureus bakterisi için ise inhibisyon zonları 10 13, 23, 23 ve 33 mm
olarak olarak belirlenmiştir. E. coli 35218 baktersi için bu değerler 9, 9,10 13 ve 13
olarak ölçülmüştür. B. cereus bakterisi için 50 mg/mL’ de aktivite gözlenmezken diğer
konsantrasyonlarda inhibisyon zonları 15, 22, 20 ve 20 mm, B. subtilis baktersi için de
13, 16, 20, 20 ve 20 mm olarak belirlenmiştir. Bitkinin etanol özütünün C. albicans
mayasına ve C. tropicalis mayasına karşı 50 ve 100 mg/mL’ de aktivite göstermediği
diğer konsantrasyonlarda aktivite gösterdiği ve inhibisyon zonlarının C. albicans mayası
için 24, 33 ve 33 mm, C. tropicalis mayası içinse 17, 27 ve 25 mm olduğu gözlenmiştir.
Şekil 4.4 T. spicata var. spicata bitki özütünün S. aureus bakterisi üzerine
antimikrobiyal etkisini gösteren inhibisyon zonları
83
84
T. spicata var. spicata bitkisinin 50 - 250 mg/mL metanol özütünün P. vulgaris
bakterisine karşı oluşturduğu inhibisyon zon çapları 19.3, 20.6, 24.6, 24 ve 24 mm
olarak gözlenmiştir. T. spicata var. spicata bitkisinin metanol özütü P. aeroginosa
bakterisine karşı ise 15,3, 15,3, 20,6, 21,3 ve 21,3 mm’lik inhibisyon göstermiştir.
B. subtilis bakterisine karşı 11,6, 14,3, 14,3, 12 ve 12 mm inhibisyon zonu
oluşturmuştur. E. faecalis baktersinde oluşturudukları inhibisyon zonları 12, 14, 14,6,
19,3 ve 19,3 mm olarak belirlenmiştir. S. aureus bakterisi için ise inhibisyon zonları 20,
32,6, 34,6, 35,3 ve 35,3 mm olarak olarak belirlenmiştir. E. coli 35218 baktersi için 50
ve 100 mg/mL’ de inhibisyon gözlenmezken, diğer konsantrasyonlarda inhibisyon 9,3,
11,3 ve 11,3 olarak ölçülmüştür. B. cereus bakterisi için oluşan inhibisyon zonları 10,
12, 16, 16 ve 16 mm, B. subtilis baktersi için 11, 14,3, 14,3, 12, 12 mm olarak
belirlenmiştir. Bitkinin metanol özütlerinin etkisi ile C. albicans ve C. tropicalis
mayasının büyümesinde hiçbir inhibisyon gözlenmemiştir.
85
86
Sonuç olarak, T. spicata var. spicata bitkisinin etanol özütü incelenen tüm bakteri ve
mayalara karşı aktivite göstermiştir. Özellikle S. aureus, E. coli 35218 ve B. subtilis
bakterilerine karşı denenen tüm konsantrasyonlarda etkili olurken, E. fecalis bakterisine
karşı ise 100 mg/mL’ den itibaren aktif, E. coli 25922 ve B. cereus bakterilerine karşı
100 mg/mL konsantrasyon üzerinde etkili olmuştur. C. albicans ve C. tropicalis
mayalarına karşı ise 150 mg/mL konsantrasyon ve sonrası etkili olduğu bulunmuştur.
En etkili olduğu bakteri B. subtilis bakterisi olurken denenen iki mayaya karşı da
oldukça aktif bulunmuştur. T. spicata var. spicata bitkisinin metanol özütü incelenen
E. coli 25922 bakterisi hariç diğer bakterilere karşı aktivite göstermiştir. Bitkinin
metanol özütü incelenen mayalara karşı hiçbir aktivite göstermemiştir. Bitki metanol
özütü E. coli 35218 bakterilere 150 mg/mL konsantrasyondan itibaren aktivite
gösterirken, diğer etkili olduğu bakterile denenen en düşük konsantrasyon olan 50
mg/mL de bile aktif bulunmuştur. Bitkinin en etkili olduğu bakteriler S. aureus,
P. vulgaris ve P. aeroginosa bakterisi olarak belirlenmiştir.
T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve methanol özütlerinin MIC değerleri materyal
ve metotta belirtildiği gibi hesaplanmıştır (Çizelge 4.12). Buna göre bitkinin etanol
özütünün B. cereus, B. subtilis, E. coli 35218, E. coli 25922, P. vulgaris, P. aeroginosa,
E. fecalis, S. aureus bakterileri için MIC değerleri 12,5 mg/mL, 12,5 mg/mL, 12,5
mg/mL, 12,5 mg/mL, 12,5 mg/mL, 25 mg/mL, 12,5 mg/mLl, 25, mg/mL, ve 25 mg/mL’
dir. T. spicata var. spicata bitkisinin methanol özütlerinin MIC değerleri ise B. cereus,
B. subtilis, E. coli 35218, E. coli 25922, P. vulgaris, P. aeroginosa, E. fecalis, S. aureus
bakterileri için 31,25 mg/mL, 15,62 mg/mL, 31,25 mg/mL, 31,25 mg/L 31,25 mg/L
31,25 mg/L, 31,25 mg/mL ve 31,25 mg/mL olarak hesaplanmıştır.
87
88
4.2.5 H . calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin antimikrobiyal aktivite
sonuçları
H. calycinum bitkisinin 50-250 mg/mL’ lik etanol ve metanol özütleri hazırlanmıştır.
Hazırlanan özütlerin sekiz patojen bakteri ve iki patojen maya üzerinde antimikrobiyal
aktiviteleri çalışılmış ve sonuçlar çizelgelerde verilmiştir (Çizelge 4.13-4.14). Bitkinin
etanol özütü antimikrobiyal aktivite sonuçları verilmiştir. H. calycinum bitkisinin etanol
özütünün S. aureus bakterisine karşı inhibisyon zonları 24,33, 22, 20, 21, 20 ve 20 mm
olarak ölçülmüştür. H. calycinum bitkisi E. fecalis ve E. coli bakterisine karşı denenen
konsantrasyonlarda hiçbir aktivite göstermemiştir. Şekil 4.5’de bitkinin S. aureus
bakterisine karşı etkisi gösterilmiştir. B. subtilis bakterisine karşı yapılan antimikrobiyal
aktivite çalışmaları sonucu oluşan inhibisyon zonları 17, 18, 17,66, 18,5, 18,5 mm
şeklinde hesaplanmıştır. B. cereus bakterisi için aynı konsantrasyonlarda zon çapları
22,5, 20,20, 21 ve 19,66 mm olarak bulunmuştur. P. vulgaris bakterisi için 200 ve 200
mg/ml konsantrasyonlarındaki inhibisyon zonu 20 ve 19 mm bulunurken P. aeroginosa
bakterisinde hiç bir konsantrasyonda aktivite gözlenmemiştir. Sonuç olarak, bitkinin
etanol özütü P. aeroginosa, E. fecalis, E. coli 35218, E. coli 25922 bakterileri üzerine
aktivite göstermezken, S. aureus, B. cereus ve B. subtilis bakterilerine karşı oldukça
fazla antimikrobiyal aktiviteye sahip oldukları gözlenmiştir.
Şekil 4.5 H. calycinum bitkisinin etanol özütünün S. aureus bakterisi üzerine
antimikrobiyal etkisi
89
90
H. calycinum bitkisinin metanol özütünün S. aureus bakterisine karşı etkisini gösteren
inhibisyon zon çapları 22, 22, 22, 25, 25, 20 ve 20 mm olarak ölçülmüştür.
H.
calycinum
bitkisi,
E.
fecalis
ve
E.
coli
bakterilerine
karşı
denenen
konsantrasyonlarda hiçbir aktivite göstermemiştir. B. subtilis bakterisine karşı yapılan
antimikrobiyal aktivite çalışmaları sonucu oluşan inhibisyon zon çapları 20, 20, 20, 20
ve 24 mm şeklinde hesaplanmıştır. B. cereus bakterisi için zon çapları tüm
konsantrasyonlarda 25 mm olarak bulunmuştur. P. vulgaris ve P. aeroginosa
bakterisinde hiç bir inhibisyon zonu gözlenmemiştir. Çizelge 4.15’de bitkiye ait MIC
değerleri gösterilmiştir.
91
92
93
4.3 DPPH Radikal Süpürücü Aktivite
4.3.1 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi
L. albus türünün etanol, metanol özütü ve BHT’ nin serbest radikal süpürücü etkileri
DPPH kullanılarak ölçülmüştür.
Özüt ve DPPH 30 dakika boyunca karanlıkta
bekletildikten sonra absorbans değerleri UV-Vis spektrofotometrede 517 nm dalga
boyunda ölçülmüş ve % DPPH Radikali Giderme Aktivitesi değerleri hesaplanmıştır.
Bitkinin tohumlarında aktivite çok az bulunduğu için deneylere yaprakla devam edilmiş,
sonuçlar Çizelge 4.16’da verilmiştir. Bu değerler kullanılarak konsantrasyona karşı
% inhibisyon grafiği çizilerek, her iki özüt ve standart karşılaştırılmıştır (Şekil 4.6).
L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi standarda yakın
bulunmuştur. Bitki oldukça yüksek aktivite göstermiştir. Metanol özütünde etanol
özütüne göre biraz daha fazla aktivite gözlenmiştir.
Çizelge 4.16 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri
Konsantrasyon
µg/mL
% İnhibisyon
Etanol özütü
% İnhibisyon
Metanol özütü
50
13,46 ± 1,16
23,82 ± 0,23
100
27,42 ± 0,21
35,87 ± 0,96
150
36,06 ± 1,41
46,09 ± 1,46
200
44,27 ± 0,16
54,12 ± 0,07
250
52,26 ± 1,06
58,92 ± 1,40
300
68,20 ± 0,21
78,01 ± 1,06
400
88,10 ± 1,16
95,92 ± 1,40
500
88,27 ± 0,16
95,12 ± 0,07
94
Şekil 4.6 L. albus etanol, metanol özütü ve standartının % inhibisyon değerleri
Grafikten DPPH absorbansını %50 oranına indirgeyen konsantrasyon değeri olan IC 50
değeri hesaplanmıştır (Çizelge 4.17). Bitkinin etanol özütü için bu değer 200 µg/mL
metanol özütü için de 160 µg/mL olarak hesaplanmıştır.
Çizelge 4.17 L. albus bitki özütlerinin IC50 değerleri
IC50 (µg/mL)
Bitki özütü
L. albus etanol özütü
200
L. albus metanol özütü
160
4.3.2 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi
C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin serbest radikal süpürücü etkilerine
ait % DPPH Radikali Giderme Aktivitesi değerleri Çizelge 4.18’de verilmiştir. Bitki
özütlerinin DPPH serbest radikal giderme aktivitelerine ait konsantrasyon-inhibisyon
grafiği çizilerek, her iki özüt ve standart karşılaştırılmıştır (Şekil 4.7). C. sativum
bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi standarda yakın oldukça
yüksek aktivite göstermiştir. Metanol özütünde etanol özütüne göre biraz daha fazla
aktivite gözlenmiştir.
95
C. sativum bitkisinin etanol özütü 1000 µg/µL de dahi sadece %58 inhibisyon gösterdiği
için diğer konsantrasyonlarda deneme yapılmamıştır. Bitki özütlerinin grafik üzerinde
DPPH absorbansını %50 ye indirgeyen konsantrasyon değeri olan IC50 değeri çok az
bulunan etanol özütü için hesaplanmamıştır. Metanol özütünün IC50 değeri ise 110 µg/µl
olarak hesaplanmıştır (Çizelge 4.19).
Çizelge 4.18 C. sativum bitkisinin etanol özütlerinin % DPPH radikali süpürücü
aktivtesi değerleri
Konsantrasyon
% İnhibisyon
% İnhibisyon
(µg/ml)
Etanol Özütü
Metanol Özütü
20
1,6 ± 0,7
9,3 ± 2,6
40
2,2 ± 1,1
12,6 ± 4
60
3,3 ± 0,9
15 ± 4
80
4,8 ± 1,6
22,5 ± 0,8
100
5,2 ± 1,4
26,3 ± 5
150
4,6 ± 0,7
41,3 ± 1,1
200
7,7 ± 1
55,7 ± 0,5
250
10,3 ± 2
59 ± 2
300
13,4 ± 0,8
80 ± 2,6
350
16,6 ± 1,8
73 ± 3
400
16,6 ± 1,8
91,7 ± 1,1
500
24,1 ± 0,7
91 ± 0
600
27,8 ± 2,8
91,7 ± 0,5
700
39,6 ± 8
-
800
44,7 ± 1,1
-
900
53,6 ± 1,1
-
1000
58,6 ± 1,7
-
96
Şekil 4.7 C. sativum etanoli metanol özütü ve starndardın % inhibisyon değerleri
Çizelge 4.19 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri
Bitki Tür Adı
IC50 (µg/µL)
C. sativum
metanol özütü
C. sativum
etanol özütü
110
-
4.3.3 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi
P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin DPPH serbest radikali süpürücü
etkisine ait konsantrasyon-% DPPH radikali giderme aktivitesi değerleri Çizelge
4.20’de verilmiştir. Bitki özütlerinin DPPH serbest radikal giderme aktivitelerine ait
konsantrasyon-inhibisyon grafikleri çizilmiş ve P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol
özütlerinin radikal süpürücü etkisi standarda göre daha düşük aktivite gösterdiği tespit
edilmiştir (Şekil 4.8). Metanol özütünde etanol özütlerine göre daha fazla aktivite
gözlenmiştir. Her bir çözücüye ait özütün ayrı ayrı grafikleri çizilerek IC 50 değerleri
hesaplanmıştır (Çizelge 4.21). Bitkinin etanol özütü 50 µg/µL metaol özütü ise 38 µg/µl
olarak hesaplanmıştır.
97
Çizelge 4.20 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri
Konsantrasyon
(µg/µL)
% İnhibisyon
Etanol Özütü
% İnhibisyon
Metanol Özütü
10
2,6 ± 1,6
16,45 ± 1,48
20
9,8 ± 2,7
16,45 ± 1,48
30
13 ± 3,2
30,05 ± 1,2
40
18,4 ± 0,4
59,90 ± 1,97
50
27,1 ± 1,4
75,85 ± 0,4
100
75,18 ± 1,2
97,06 ± 0,5
125
87,48 ± 2,8
100 ± 0
150
95,50 ± 0,8
-
175
200
98,39 ± 1
98,58 ± 1,9
-
Şekil 4.8 P. kurdica bitkisinin etanol, metanol özütleri ve standardın DPPH süpürücü
etkisi
98
Çizelge 4.21 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri
Bitki Tür Adı
IC50 (µg/µL)
P. kurdica etanol özütü
50
P. kurdica metanol özütü
38
4.3.4 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin radikal
süpürücü etkisi
T. spicata var. spicata bitki özütünün DPPH serbest radikali süpürücü etkisini ait
konsantrasyon-% DPPH radikali süpürücü aktivitesi değerleri çizelgede verilmiştir
(Çizelge 4.22). Bitki özütlerinin DPPH serbest radikal giderme aktivitelerine ait
konsantrasyon-inhibisyon grafikleri çizilmiştir (Şekil 4.9). Bu grafiklerden IC50
değerleri hesaplanmıştır. Etanol özütü için 40 µg/mL, metanol özütsi için IC50 değeri 38
µg/mL olarak hesaplanmıştır (Çizelge 4.23).
Çizelge 4.22 T. spicata var. spicata etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri
Konsantrasyon
µg/mL
10
20
30
40
50
60
80
100
150
200
250
300
% İnhibisyon
Etanol Özütü
10,06 ± 1,2
20,12 ±1,1
31,19 ±2,6
41,12 ± 0,7
55,10 ±1,2
63,18 ± 0,41
82,95 ± 0,85
87,27 ± 0,56
90,53 ± 0,82
93,61 ± 0,85
93,61 ± 0,85
-
99
% İnhibisyon
Metanol Özütü
12,06 ± 1,2
25,79 ± 11
31,19 ± 2,6
55,40 ± 9,6
47,09 ± 9,5
60,12 ± 0,7
75,10 ± 0,41
83,33 ± 2,3
87,01 ± 1,3
88,13 ± 1,5
88,79 ± 1,6
88,53 ± 1
Şekil 4.9 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol, metanol özütleri ve standardın DPPH
süpürücü etkisi
Çizelge 4.23 T. spicata var. spicata bitkisinini etanol ve metanol özütlerinin IC50
değerleri
Bitki Tür Adı
IC50 (µg/µL)
T. spicata var. spicata
Etanol Özütü
40
T. spicata var. spicata
Metanol Özütü
38
4.3.5 H.calycinum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin radikal süpürücü etkisi
H. calycinum bitki özütlerinin DPPH serbest radikali süpürücü etkisine ait
konsantrasyon % DPPH radikali süpürücü aktivitesi değerleri çizelgede verilmiştir
(Çizelge 4.24). Bitki özütlerinin DPPH serbest radikal giderme aktivitelerine ait
konsantrasyon-inhibisyon
grafikleri
çizilmiştir
(Şekil
4.10).
Bu
grafiklerden
yararlanılarak IC50 değerleri hesaplanmıştır (Çizelge 4.25). IC50 değerleri etanol ve
metanol özütleri için 10 µg/mL den küçük değer gözlenmiştir.
100
Çizelge 4.24 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin % DPPH radikali
giderme aktivitesi değerleri
Konsantrasyonlar
µg/mL
% İnhibisyon
Etanol Özütü
% İnhibisyon
Metanol Özütü
10
70,46 ± 3,42
60,23 ± 0,31
20
82,48 ± 1,56
86,43 ± 0,47
30
87,13 ± 0,59
89,53 ± 0,42
40
88,19 ± 1,06
89,81 ± 1,71
50
88,80 ± 0,58
90,57 ± 0,72
60
87,3 ± 0,47
92,3 ± 0,64
80
87,4 ± 0,76
92,9 ± 0,83
100
88,9 ± 0,38
92,9 ± 0,49
Şekil 4.10 H. calycinum bitkisinin etanol, metanol özütleri ve standardın DPPH
süpürücü etkisi
101
Çizelge 4.25 H.calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin IC50 değerleri
Bitki Tür Adı
IC50 (µg/µl)
H. calycinum Etanol Özütü
< 10
H. calycinum Metanol Özütü
< 10
Sonuç olarak, DPPH radikal süpürücü etki denemelerine göre, çalışmada kullanılan
bütün bitkilerin IC50 değerlerine bakılarak, en aktif bitkinin H. calycinum türü olduğu
saptanmıştır (Çizelge 4.26).
Çizelge 4.26 Çalışmada kullanılan bütün bitkilerin IC50 değerleri
IC50 (µg/mL)
Etanol Özütü
IC50 (µg/mL)
Metanol Özütü
200
160
C. sativum
-
110
P. kurdica
50
38
T. spicata var. spicata
40
38
< 10
< 10
Bitki özütü
L. albus
H. calycinum
4.4 Toplam Fenolik İçerik Miktarlarının Belirlenmesi
Çalışmada kullanılan bitkilerin etanol ve metanol özütlerinde bulunan toplam
çözünebilen fenolik maddeler, Folin-Ciocalteu reaktifi (FCR) ile tayin edilmiştir.
Spektrofotmetrede ölçülen absorbans değerleri Çizelge 4.27 de verilmiştir. Gallik asit
kullanılarak standart grafik hazırlanmıştır (Şekil 4.11). Standart grafik kullanılarak bitki
örneklerinin toplam fenolik madde miktarları mg gallik asit (mg GAE/g özüt) eşdeğeri
şeklinde hesaplanmıştır (Çizelge 4.28).
102
Şekil 4.11 Gallik asit standart grafiği
Çizelge 4.27 Etanol ve metanol özütlerinin fenolik içerik tayini için UV-Vis
spektrofotometrede 760 nm dalga boyunda elde edilen absorbans
değerleri
Bitki Adı
Etanol Özütü
Metanol Özütü
Lupinus albus (tohum)
0,156 ± 0,01
0,128 ± 0
Coriandum sativum
0,051 ± 0
0,063 ± 0
Lupinus albus (yaprak)
0,191 ± 0
0,193 ± 0
Phlomis kurdica
0,163 ± 0
0,216 ± 0,01
Tymbra spicata var. spicata
0,306 ± 0,02
0,333 ± 0,02
Hypericum calycinum
0.775 ± 0.04
0.609 ± 0.02
En yüksek fenolik madde içerdiği H. calycinum bitkisine ait olarak bulunmuştur. Bu
bitkinin etanol ve metanol özütlerinde fenolik madde miktarı 93,63 ± 4,323 ve 74,15 ±
2,428 μg GAE / mg olarak hesaplanmıştır. T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve
metanol özütlerininde fenolik madde miktarı 39,75 ve 41,67 μg GAE / mg olarak
hesaplanmıştır. P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinde toplam fenolik
madde miktarı 21,71 ve 27,86 μg GAE / mg, L. albus yaprak ve tohum örneğinde 25,0 -
103
20,80 ve 25,24-17,52 μg GAE / mg olarak hesaplanmıştır. En düşük fenolik madde
miktarı C. sativum bitkisinin etanol özütünde 8,70, metanol özütünde 17,52 μg GAE /
mg olarak belirlenmiştir. L.albus ve H. calycinum hariç çalışılan diğer bitkilerin metanol
özütlerinde fenolik madde içeriği daha fazla bulunmuştur. Şekil 4.12’de bulunan
değerler görsel olarak sunulmuştur.
Çizelge 4.28 Bitkilerin gallik asit eşdeğeri olan fenolik madde içerikleri
Bitki Özütü
Etanol Özütlerinde
Toplam Fenolik μg
GAE / mg
Metanol Özütlerinde
Toplam Fenolik μg
GAE / mg
Lupinus albus (tohum)
20,8
17,52
Coriandum sativum
8,7
9,9
Lupinus albus (yaprak)
25
25,24
Phlomis kurdica
21,71
27,86
T.spicata var. spicata
39,75
41,67
Hypericum calycinum
93,63
74,15
Şekil 4.12 Bitki özütlerinin gallik asit eşdeğeri olan fenolik madde miktarları (Yatay
eksen bitki özütlerini gösterirken dikey eksen Gallik asit eşdeğer düzeylerini
mg/g düzeyinde gösterir)
104
4.5 L. albus, C. sativum, T. spicata var. spicata, P. kurdica ve H. calycinum Bitki
Özütlerinin çeşitli Kanser Hücreleri Üzerindeki Etkisinin MTT Hücre
Canlılığı Testi ile Belirlenmesi
4.5.1 Hücre canlılık testi ile sitotoksik etkinin belirlenmesi
Çalışma kapsamında L. albus, C. sativum, T. spicata var. spicata, P. kurdica ve
H. calycinum bitkilerinin etanol ve metanol özütlerinin hücre canlılığı üzerine etkisini
belirlemek amacı ile çeşitli kanser hücrelerine 24 saat boyunca (1-1000 µg/mL) farklı
konsantrasyonlarda uygulama yapılmıştır. Uygulama yapılmamış kontrol hücreler ve
bitki özütleri ile muamele edilmiş örnekler 4 saat boyunca 37°C’ de 4, 5-dimetil thiazol2-yl)-2,5-difenil tetrazolyum bromür (MTT) ile bekletilmiştir. Hücre canlılığı
mitokondrisi aktif olan uygulama yapılmamış hücrelerdeki formazan oluşumuna bağlı
olarak mor kristallerin DMSO ile çözünür hale getirilmesinden sonra 540 nm dalga
boyunda yapılan kolorimetrik analizine göre % 100 canlı olarak kabul edilmiştir.
Uygulama yapılan hücrelerdeki spektrofotometre okuması bu değer ile oranlanarak
göreceli hücre canlılığı olarak (%) ifade edilmiştir.
4.5.1.1 L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7 hücreleri
canlılığına etkisi
L. albus bitkisinin etanol ve metanol özütleri farklı konsantrasyonlarda seyreltilerek
HeLa serviks ve MCF-7 meme hücre hatları üzerinde 24 saat boyunca uygulanmıştır.
Elde edilen sonuçlar şekillerde verilmiştir (Şekil 4.13-4.14). Denenen özüt
konsantrasyonlarında L. albus etanol ve metanol özütleri MCF-7 meme kanseri hücre
canlılığına herhangi bir etki göstermemiştir. HeLa hücrelerinde ise hücre canlılığında
azalma, ancak etanol özütünün 100 ng/ml’ de sadece % 2 civarında bir hücre canlılığına
etki saptanmıştır. Bu nedenle, L. albus için hazırlanan 1ng- 100 mg bitki özütlerinin
sitotoksik etki göstermediğine kanaat getirilmiştir.
105
Şekil 4.13 L. albus bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks kanseri hücre
hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT testi
sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.
Şekil 4.14 L. albus bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme kanseri hücre
hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT testi
sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.
106
4.5.1.2 C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7
hücreleri canlılığına etkisi
C. sativum bitkisinin etanol ve metanol özütleri farklı konsantrasyonlar şeklinde HeLa
ve MCF-7 hücreleri üzerinde 24 saat boyunca uygulanmıştır (Şekil 4.15-4.16). En etkili
konsantrasyon 1 mg/mL olarak bulunmuştur. Etanol uygulamasının metanol
uygulamasına oranla hücre canlılığı üzerine daha etkili olduğu gözlenmiştir. Hücre
canlılığının metanol ile özütleme sonucunda 10 mg/ml konsantrasyondan 1 ng/mL
C. sativum ekstresi uygulamasına kadar HeLa serviks kanseri hücrelerinde doza bağımlı
bir sitotoksik etki gösterdiği saptanmıştır. Ancak bu etki MCF-7 meme kanseri
hücrelerinde hücre büyümesinin tetiklenmesi şeklinde görülmüş ve % 25 oranında hücre
canlılığında azalma sadece 10 ng/mL C. sativum metanol özütü uygulamasının ardından
saptanmıştır. Bu nedenle HeLa hücrelerine oranla MCF-7 hücreleri kişniş uygulamasına
karşın dirençli hücre tipi olarak düşünülmektedir.
Şekil 4.15 C. sativum metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks kanseri hücre
hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT testi
sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.
107
Şekil 4.16 C. sativum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme kanseri
hücre dizilerinde bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT
testi sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.
4.5.1.3 T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve
MCF-7 hücreleri canlılığına etkisi
T. spicata var. spicata bitkisinin etanol ve metanol özütleri farklı konsantrasyonlar
halinde HeLa serviks kanseri ve MCF-7 meme kanseri hücreleri üzerinde 24 saat
boyunca uygulanmıştır (Şekil 4.17-4.18). T. spicata var. spicata etanol ve metanol
özütleri hem HeLa hücreleri hem de MCF-7 hücrelerinin büyüme potansiyellerini
olumlu yönde arttırmıştır. Hücrelerin bölünme hızlarının artması nedeni ile T. spicata
var. spicata bitkisinin HeLa ve MCF-7 hücreleri üzerine terapotik etkisinin olmadığına
kanaat getirilmiştir.
108
Şekil 4.17 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin HeLa
hücreleri üzerine etkisinin MTT hücre canlılığı testi ile gösterilmesi. Kolon
grafik beş biyolojik tekrarlı deneyin ortalama sonuçları olarak
sunulmaktadır.
Şekil 4.18 T. spicata var. spicata bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7
hücrelerinde etkisinin MTT hücre canlılığı testi ile gösterilmesi. Kolon
grafik beş biyolojik tekrarlı deneyin ortalama sonuçları olarak
sunulmaktadır.
109
4.5.1.4 P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin HeLa ve MCF-7
hücreleri canlılığına etkisi
P. kurdica bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin farklı konsantrasyonları HeLa ve
MCF-7 hücreleri üzerinde 24 saat boyunca uygulanmıştır. Her bir hücre hattı, 1x10 4
hücre olacak şekilde 96 kuyucuklu petrilere ekildikten sonra 24 saat boyunca 1 ng/mL100 g/mL muamele edilmiştir. Hücre canlılığı üzerine bitki özütlerinin etkilerinin
gösterilebilmesi amacı ile MTT hücre canlılığı testi uygulanmıştır. En etkili
konsantrasyonlar 1 mg ve 5 µg/mL olarak saptanmıştır. 10 ng/mL P. kurdica etanol
özütü MCF-7 hücrelerinde % 35 hücre canlılığında azalmaya neden olurken, metanol
özütü ise % 40 oranında azalmaya neden olmuştur. Aynı konsantrasyonda HeLa
hücrelerine uygulama yapılmasının ardından hücre canlılığında azalma oranları hem
metanol hem de etanol özütü için % 42 oranında tespit edilmiştir. P. kurdica için
metanol veya etanol uygulaması arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Özütlerin
HeLa hücrelerinde (Şekil 4.19) MCF-7 hücrelerine (Şekil 4.20) göre daha etkili olduğu
gözlenmiştir.
Şekil 4.19 P. kurdica metanol ve etanol özütlerinin HeLa serviks serviks kanseri hücre
hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT testi
sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi
110
Şekil 4.20 P. kurdica metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme serviks kanseri hücre
hatlarında bağıl hücre canlılığına ilişkin beş biyolojik tekrarlı MTT testi
sonuçlarının kolon grafik ile gösterimi.
Hücre canlılığına ket vuran P. kurdica bitkisinin hücre sağ kalım mekanizması üzerine
etkisinin belirlenebilmesi amacı ile zamana bağlı bir şekilde P. kurdica özütü MCF-7 ve
HeLa hücrelerine 24 saat boyunca uygulanmış ve uygulama yapılmamış kontrol
hücrelere oranla hücrelerin sağ kalım potansiyelleri belirlenmiştir (Şekil 4.21). Bu
amaçla 5x104 hücre/mL olacak şekilde iki tekrarlı her bir saat için hücre ekilmiş ve
P. kurdica (10 ng/ml) metanol ve etanol özütü uygulanmıştır. Her bir saat diliminde
(24-48-72 ve 96 saat) hücreler tripsinlenerek kaldırılmış ve tripan mavisi ile 1:1
oranında karıştırılarak hematositometre yardımı ile ışık mikroskobunda sayılmıştır.
Uygulama yapılmamış MCF-7 hücreleri 72. saatten itibaren büyüme grafiği gösterirken,
P. kurdica metanol ve etanol uygulamasına tabii tutulan hücrelerin kontrol hücrelere
benzer şekilde 72. saatte kadar büyüme eğrisi göstermedikleri ancak kontrol hücrelere
göre yaklaşık 3 kat kadar azalma gösterdikleri saptanmıştır. Bu nedenle MTT hücre
canlılığı testinden elde edilen veriler hücre sağ kalım testi ile doğrulanmış olup, P.
kurdica için metanol veya etanol özütünün hücreler üzerindeki hücre canlılığını
baskılayıcı etkisi doğrulanmıştır. Benzer şekilde C. sativum metanol özütü MCF-7
hücreleri üzerindeki sitotoksik etki göstermiş ve hücre sağ kalım potansiyelini
indirgemiştir. P. kurdica ve C. sativum 24 saat uygulamasına ardışık olarak hücre
sayısında kontrol hücrelere oranla düşüş her iki bitki özütlerinin de sitotoksik etkisine
işaret etmektedir.
111
HeLa serviks hücrelerinde ise P. kurdica etanol özütü uygulaması 72 saat boyunca
büyüme potansiyelini kontrol hücrelere göre indirgemiş ancak bu etki metanol özütüne
göre az olarak saptanmıştır. Hücreler üzerinde sitostatik etki 72. Saat uygulamasını
takiben gösterilebilmiştir. Farklı zaman dilimlerinde 96 saat boyunca P. kurdica
metanol ve etanol özütü uygulamaları ise HeLa serviks hücreleri üzerinde hücre
sayısında azalmaya neden olmamakla birlikte bölünme potansiyeline ket vurarak
sitostatik etki göstermiştir (Şekil 4.22).
Şekil 4.21 P. kurdica ve C. sativum bitkilerinin metanol ve/veya etanol özütlerinin
MCF-7 meme kanseri hücreleri sağ kalım potansiyeli üzerine etkisinin
gösterilmesi.
112
Şekil 4.22 P. kurdica ve C. sativum bitkilerinin metanol ve/veya etanol özütlerinin (10
ng/ml, IC50 yaklaşık değer) HeLa serviks kanseri hücreleri sağ kalım
potansiyeli üzerine etkisinin gösterilmesi.
4.5.2 H. calycinum bitki özütlerinin PC3, DU145, LNCaP prostat kanseri, MCF-7
meme kanseri, HeLa serviks kanseri hücre dizilerinde hücre canlılık testi ve
sağ kalım eğrilerinin belirlenmesi
Çalışma kapsamında fenolik içeriği en yüksek ve antioksidan aktivitesi DPPH
yöntemine göre en fazla olan tür olarak belirlenen H. calycinum bitkisi PC3 (Androjen
reseptörü negatif, p53 içermeyen), DU145 (Androjen reseptörü negatif, p53 mt, LNCaP
(Androjen reseptörü pozitif, p53 dogal tip) prostat kanseri, MCF-7 (Östrojen reseptörü
pozitif, p53 doğal tip) meme kanseri ve HeLa serviks kanseri hücre dizilerinin canlılığı
üzerine etkisi belirlenmiştir. H. calycinum bitkisinin etanol özütlerinin 0-0.5 mg/mL
arasında değişen farklı konsantrasyonları PC3, DU145 hücreleri üzerinde 24-48 saat
boyunca uygulanmıştır. En etkili konsantrasyonlar 0,2-0,5 mg/mL olarak bulunmuştur.
Bitki özütünün PC3 hücrelerine, DU145 hücrelerinden daha etkili olduğu gözlenmiştir.
Hücre canlılığını 0,5 mg/mL’lik konsantrasyonun % 50 oranında azalttığı gözlenmiştir.
Ayrıca uygulanan bitki özütlerinin zamana bağlı bir şekilde hücre canlılığında azalmaya
neden olduğu saptanmıştır (Şekil 4.23).
113
Şekil 4.23 H. calycinum etanol özütünün doza, zamana bağlı olarak hücre canlılığına
etkisi
H. calycinum bitkisinin metanol özütlerinin LNCap, DU145 ve PC3 prostat kanseri
hücre hatlarında etkisi MTT hücre canlılığı testi ile incelendi (Şekil 4.24). Elde edilen
sonuçlara göre 1-5 g/mL ve 10-100 ng/mL 24 saat boyunca uygulaması DU145
hücrelerinde etkili olup hücre canlılığında azalmaya neden olmuştur.
Şekil 4.24 H. calcinum metanol bitki özütü doza bağlı olarak hücre canlılığına etkisi
114
H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin meme kanseri hücreleri üzerindeki
etkisini göstermek amacıyla MTT hücre canlılığı testi farklı konsantrasyonlarında bitki
özütlerinin (1–1000 µg/mL) 24 saat boyunca uygulama yapılması sonucunda
gerçekleştirilmiştir (Şekil 25). En etkili konsantrasyonlar 5, 100 ve 1000 µg/mL olarak
bulunmuştur. Metanol veya etanol uygulaması arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır.
H. calcinum uygulaması özellikle 5 µg/mL konsantrasyon için anlamlı olarak sonraki
deneylerde kullanılmak üzere seçilmiştir. Her ne kadar 100 ve 1000 µg/ml
konsantrasyon uygulamaları, 5 µg/mL uygulamasında olduğu gibi hücre canlılığını %
50 oranına azaltmış olsa da, hücre kültüründe H. calycinum için kullanılan etanol ve
metanol özütlerinin oranının 5 µg/ml dozu için çok az olması nedeni ile apoptotik
parametrelerin araştırılması için düşük konsantrasyon uygulaması ile deneylere devam
edilmesine karar verilmiştir.
Şekil 4.25 H. calycinum etanol ve metanol özütlerinin doza bağlı MCF-7 hücre
canlılığına etkisi
Ayrıca zamana bağlı olarak MCF-7 meme kanseri hücrelerinde H. calycinum etanol ve
metanol özütlerinin hücre sağ kalım sürecine etkileri saptanmıştır. 2x104 hücre
ekildikten sonra 72 saat boyunca büyümeye bırakılan hücreler bitki özütlerinin
varlığında ve yokluğunda olacak şekilde her 24 saatte bir tripsin ile kaldırılarak tripan
mavisi ile boyanmış ve hemositometrede sayılmıştır. Şekil 4.26’da belirtildiği üzere,
115
uygulama yapılmayan MCF-7 meme kanseri hücreleri büyümeye devam ederken, her
iki bitki özütleri için ilk 48 saat boyunca sitostatik etki gösterilmiştir.
Şekil 4.26 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin uygulamalarının MCF7 hücrelerinin proliferasyonuna etkileri
HeLa hücrelerine 24 saat boyunca farklı konsantrasyonlarda uygulanan H. calycinum
bitki özütlerinin hücre canlılığına etkileri MTT testi ile belirlenmiştir. Elde edilen
sonuçlara göre etanol, metanol çözücüleri hücrelere % 0,5 sınırını geçmeden
uygulanarak hücre canlılığına negatif etkilerinin olmadığı saptanmıştır (Şekil 4.27).
Uygulama için 1 mg konsantrasyonun bitki özütü için hücre kültür ortamında yeterince
çözünmediği saptanmış olup elde edilen MTT sonuçları değerlendirilmeye alınmamıştır.
Bitki özütü için etkin konsantrasyon aralığı 10-100 µg/mL arasında olup daha düşük
konsantrasyonlarda kontrole nazaran herhangi bir farklı etki saptanamamıştır.
H. calycinum için etanol ve metanol özütleri 10-100 g/mL konsantrasyon aralığında
yaklaşık %50 oranında hücre canlılığına ket vurmuştur. H. calycinum için etanol ve
metanol özütleri arasında 10-100 g/mL konsantrasyon aralığında anlamlı bir fark
saptanamamıştır.
116
Şekil 4.27 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin doza bağlı olarak HeLa
serviks kanseri hücre canlılığına etkileri
4.5.3 P. kurdica ve H. calycinum bitkisi etanol ve metanol özütlerinin uygulanan
kanser hücre hatlarında morfolojik değişimlerin ters bakışlı ışık ve floresan
mikroskobunda gösterimi
Çalışma kapsamında P. kurdica ve H. calycinum türlerinde gözlenen hücre canlılığında
azalmanın hücrelerde ölümü tetikleyip tetiklemediğini ortaya çıkarmak amacı ile bitki
özütlerinin uygulanmasının ardından ölü hücreleri boyayan propidyum iyodür ile
muamele yapılmıştır. Propidyum iyodür boyası canlı hücre zarlarından geçmeyen ancak
ölü hücrelerin zar yapıları bozulduğu için ölü hücreler tarafından boyanın hücre
içerisine alınması ile floresan mikroskobunda ölü hücrelerin ayırt edilmesini sağlayan
bir ajandır. Bu amaçla hücre dizileri 10 μg/ml konsantrasyondaki metanol ve etanol
özütleri ile 24 saat muamele edilmiştir. Ardından özütlerin sitotoksik ve apoptotik
etkilerini belirlemek amacıyla propidium iyodür, 3’,3’-6,4’-diamidino-2-fenilindol ve
diheksiloksakarbosiyanin iyodür floresan boyamaları yapılmıştır. Görüntülerin 4x ve
10x büyütmede hem ışık mikroskobunda hem de floresan mikroskobunda fotoğrafları
çekilmiştir.
117
4.5.3.1 P. kurdica bitkisinin metanol özütünün uygulanması sonucu kanser hücre
hatlarında oluşan morfolojik değişimlerin ters bakışlı ışık ve floresan
mikroskobunda gösterimi
P. kurdica bitkisinin metanol özütünün 24 saat boyunca HeLa serviks kanseri
hücrelerine uygulanmasının ardından 15 dakika boyunca PI boyaması gerçekleştirilmiş
ve kontrol hücrelere oranla PI pozitif hücre sayısı artış göstermiştir (Şekil 4.28-4.29).
Ayrıca kontrol hücrelerine göre morfolojik değişikliklerin anlaşılabilmesi amacı ile
kontrol hücreleri PI boyaması öncesi ışık mikroskobu ile incelenmiş ve az sayıda PI
pozitif hücre HeLa serviks kanseri hücre hatlarında saptanmıştır.
Şekil 4.28 HeLa hücre hatlarının uygulama öncesi morfolojik görünümleri ve kontrol
hücrelerinde hücre ölümünün PI boyaması ile gösterilmesi.
118
Şekil 4.29 HeLa hücre dizilerine doza bağlı P. kurdica metanol özütü uygulamasıyla
hücre ölümünün PI boyaması ile gösterilmesi.
P. kurdica metanol özütlerinin hücreler üzerinde etkisinin gösterilebilmesi amacı ile
gerçekleştirilen bir başka deney setinde DAPI ve DiOC6 gibi apoptotik hücre ölümü
markırları kullanılmıştır. Bu amaçla PI boyamaya ek olarak mitokondriyal apoptotik
hücre ölümünü görüntülemek için de DiOC6 ve nüklear kondensasyonu görüntülemek
için hücreler 30 dakika DAPI ile boyanmışlardır (Şekil 4.30, Şekil 4.31. Şekil 4.32,
Şekil 4.33). Şekilde görüldüğü gibi P. kurdica metanol özütü morfolojik bozulmaya
sebep olmakta ve apoptozisi tetikleyerek hücre ölümüne neden olduğu gözlenmiştir.
119
Şekil 4.30 HeLa serviks hücrelerinde bitki özütünün uygulanmasından önce DiOC6
boyama gerçekleştirilmesi.
120
Şekil 4.31 HeLa serviks kanseri hücrelerine uygulanan farklı dozlardaki P. kurdica
metanol özütünün etkileri.
P. kurdica metanol özütünün DNA kondansasyonu üzerine etkisinin gösterilebilmesi
için hücreler DAPI ile boyanmış ve sonuçlar floresan mikroskobunda gösterilmiştir.
Uygulama yapılmamış kontrol HeLa servikal hücrelerinde DAPI pozitif hücre sayısı az
olmasına karşın P. kurdica metanol uygulamasını takiben DAPI pozitif hücre sayısı artış
göstermiştir. Bu nedenle 10 ng/ml P. kurdica özütünün apoptotik hücre ölümünü
arttırarak hücrelerde hücre canlılığına ket vurduğu sonucuna varılmıştır.
121
Şekil 4.32 Uygulama gerçekleştirilmemiş HeLa kontrol hücrelerinde DAPI boyamasının
gösterimi
122
Şekil 4.33 HeLa hücre dizilerine farklı dozlarda uygulanan P. kurdica metanol özütünün
etkilerinin DAPI boyaması ile gösterimi
4.5.3.2 H. calycinum bitkisinin metanol özütünün uygulanması sonucu kanser
hücre hatlarında oluşan morfolojik değişimlerin ters bakışlı ışık ve floresan
mikroskobunda gösterimi
Hücre canlılık testinden sonra yapılan hücre boyama testleri sonucu H. calycinum
bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MCF-7 meme kanser hücrelerinde mitokondri
aracılığı ile oluşturulan apoptozu aktifleştirerek mitokondri membran potansiyelini
değiştirdiği gözlendi. Bu amaçla hücreler 24 saat bitki özütüne maruz bırakıldı
(konsantrasyon %50 hücre kaybına göre belirlendi). Siyah beyaz görüntüler ışık
mikroskobi, renkli görüntüler floresan mikroskobu görüntüleri göstermektedir (Şekil
4.34, Şekil 4.35, Şekil 4.36).
123
Şekil 4.34 H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MCF-7 meme kanser
hücrelerinin apoptotik hücre yolağına etkilerinin gösterilmesi
Şekil 4.35 MCF-7 meme kanser hücrelerinde H. calycinum metanol ve etanol
özütlerinin uygulamasının mitokondri membran potansiyeline etkilerinin
görüntüleri
124
Şekil 4.36 H. calycinum bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin MCF-7 meme kanser
hücrelerinde etkilerinin DAPI ile gösterilmesi (üst sıra 20X, alt sıra 40X)
H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütleri MCF-7 meme kanser hücrelerinde
mitokondri aracılığı ile oluşturulan apoptozu aktifleştirerek apoptotik hücre yolağındaki
etkilerinin gösterilebilmesi amacı ile hücre ölümü (nekroz ve apoptoz) propidyum
boyama ile 15 dakika boyunca boyandıktan sonra floresan mikroskobu ile hücreler
incelendi (Şekil 4.34). PI boyama sonuçlarına göre metanol ve etanol özütleri MCF-7
meme kanser hücrelerinde ölü hücre sayısında artışa neden olduğu saptandı.
Ancak PI boyamanın hücre ölüm tipinin ne olduğu konusunda bilgi vermemesi nedeni
ile mitokondri membran potansiyeline ilişkin farklılıkların gözlenebilmesi için DiOC6
ve nüklear kondansasyonu görebilmek için DAPI boyama, hücre özütleri varlığında
MCF-7 hücrelerinde gerçekleştirilmiştir (Şekil 4.45 - Şekil 4.46). Elde edilen sonuçlar
neticesinde floresan mikroskobunda DAPI ve DiOC6 boyaması sonrasında hücrelerde
bitki özütlerinin apoptozu tetikleyen bir ajan olarak değerlendirilmiştir.
4.5.3.3 Apoptotik sürecin moleküler belirteçler ile gösterilmesi
Bitki özütleri tarafından tetiklenen apoptotik sürecin moleküler belirteçler ile
gösterilebilmesi amacı ile PARP kesimi immunoblotlama yöntemi ile belirlenmiştir
(Şekil 4.37). P. kurdica 10 μg/ml konsantrasyondaki metanol özütü 24 saat boyunca
125
HeLa serviks hücrelerine uygulanmasını takiben, PARP kesimi (89 kDa) görülmüş ve
bu fragmentin miktarı MCF-7 hücrelerine göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
MCF-7 ve HeLa hücre hatlarının P. kurdica ile 24 saat muamelesini takiben apoptotik
yönden uyarıldığı ancak her iki hücre hattında farklı zaman dilimlerinde apoptozun
finale ulaştığı kanaatine varılmıştır. Bu düşünceden hareketle, daha önce apoptotik
uyarıyı modellemek için kullanılan hücre sağ-kalım MTT hücre canlılığı ve floresan
boyamalara ek olarak kaspaz-9 kesimi her iki hücre hattında da P. kurdica bitkisinin
metanol özütünün 24 saat uygulanmasına takiben belirlenmiştir. PARP verilerine benzer
şekilde P. kurdica bitkisinin metanol özütü mitokondri yolağını aktive ederek kaspaz-9’
un aktivasyonuna neden olmuştur. Bu nedenle P. kurdica metanol özütü her iki hücre
hattı içinde, apoptotik bir ajan olarak önerilebilir. Benzer sonuçlar H. calycinum için
MCF-7 ve HeLa hücrelerinde de gösterilmiştir. Bu nedenle bu bitkisel özütlerin
mitokondri yolağını ve kaspazlara bağımlı bir hücre ölüm yolağını aktive ettikleri
kanaatine varılmıştır.
Şekil 4.37 PARP ve Kaspaz-9 parçalanmasının Western Blotlama yöntemi ile gösterimi
4.6 ADA Aktivitesi Ölçümü
Dokularda bulunan ADA’nın aktivetisinin ölçülmesi amacıyla, 3 normal kolon dokusu1, 1 Tümörsüz parça-2, rektum 12. cm'den bir doku, 2 tümörlü parça ve 1 de radikal
prostat-tümörlü parça kullanılmıştır. Bitki özütlerinden %1 (V/W) çözelti hazırlanıp,
126
örneklere uygulanarak ADA aktivitesi mIU/mg.protein olarak ölçülmüştür (Çizelge
4.29)
Çizelge 4.29 Çeşitli dokularda ADA enzimi aktivitesi
ADA AKTİVİTESİ (mIU/mg.protein)
Homojenat
Homojenat
+ Etanol
Homojenat
+ Metanol
1
2,77
0,82
1
2
2,8
0,64
0,44
3
3,97
1,14
0,9
4
47,96
14,81
8,01
5
12,05
1,83
3,24
6
20,63
10,85
7,44
7
14,78
9,36
8,16
8
4,1
-
2,81
3 Normal Kolon Dokusu-1. 1 Tümörsüz parça-2, Rectum 12. cm'den, 2 Tümörlü parça
ve 1 de Radikal Prostat-Tümörlü parçanın ADA aktivitesi sırasıyla 2,77, 2,8, 3,97,
47,96, 12,05, 20,63, 14,78 ve 4,1 olarak bulunmuştur. Etanol özütü ile muamele sonucu
3 Normal Kolon Dokusu-1. 1 Tümörsüz parça-2, Rektum 12. cm'den, 2 Tümörlü parça
ve 1 de Radikal Prostat-Tümörlü parçanın ADA aktivitesi sırasıyla 0,82, 0,64, 1,14,
14,81, 1,83, 10,85, 9,36 ve 0 olarak gözlenirken; metanol özütü ile muamele sonucu 1,
0,44, 0,9, 9,01, 3,24, 7,44, 8,16, 2,81 olarak gözlenmiştir. Normal dokularda ADA
aktivitesi 2,77 ile 3, 97 arasında değişirken, tümörlü dokularda bu değer 4,1 ila 47,97
arasında değiştiği gözlenmiştir. Bu homojenatlar H. calycinum etanol ve metanol
özütleri ile muamele edildiği zaman ADA aktivitesinde oldukça önemli derecede
azalma gözlenmiştir. Normal dokular için ADA aktivitesi etanol özütleri ile muamele
sonrası 0.64 ila 1,14 arasındaki değerlere gerilerken metanol özütleri ile muamele
127
sonrası 0,44-1 arasına gerilediği gözlenmiştir. Tümörlü dokularda ise etanol özütlerinin
ADA aktivitesini 4,1-47,96 arasındaki değerlerden 0-14,81 olacak şekilde inhibe ettiği,
metanol özütleri ise 2-81-8,16 gibi çok daha fazla ADA aktivitesini inhibe ettiği
gözlenmiştir.
128
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Ülkemizde ölümcül hastalıklar sırasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra kanser
ikinci sırada yer almaktadır. Kanserler arasında erkelerde akciğer kanseri kadınlarda da
meme kanseri birinci sıradadır. Fakat erkeklerde prostat, kadınlarda ise serviks kanseri
de oldukça yaygındır. Bütün kanserlerde proronkogenler, virüsler ve tümor baskılaycı
genler önemli rol oynamaktadır. Hücre kanserle ilgili genlerdeki mutasyonlar sonucu
kontrolsüz olarak çoğalmaya başlamakta ve bazı organ ya da dokularda tumor
oluşturmaktadır. Hücrelerin transformasyona uğraması ve bunların çoğalması kanser
oluşumunda etkilidir.
Günümüzde kanserle mücadelede çok fazla başarıya ulaşılamamıştır. Kemoterapi,
radyoterapiye ilave olarak insanlar fitoterapiye de başvurmaktadır. İlaçların ham
maddesi olan bitkiler ülkemizde çok sayıda tür ile temsil edilmektedir. 10000’e yakın
bitki türünün yayılış gösterdiği ülkemizde yaklaşık 3000 tür endemiktir (Davis 1985).
Türkiye’de bu bitkilerden yaklaşık 500 – 900 takson tıbbi ve aromatik bitki olarak
kullanılmaktadır. Bitkiler ile ilgili pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen sitotoksik
aktivite çalışmaları pek fazla yaygın değildir. Ayrıca bitki türlerinin antimikrobiyal,
antioksidan ve sitotoksik aktiviteyi hep birlikte kapsayan çalışmalar da çok fazla
değildir. Bu tez ile Türkiye de yayılış gösteren L. albus, C. sativum ve P. kurdica,
T. spicata var. spicata ve H. calycinum bitki türlerinin etanol ve metanol özütlerinin
biyolojik aktiviteleri araştırılmıştır. L. albus, C. sativum türleri için tohum
kullanılmıştır. Diğer türler araziden toplanmıştır.
Çalışmamızda ilk olarak, bitkilerin etanol ve metanol özütlerinin yüzde verimlilkleri
araştırılmıştır. Bitki özütleri içinde yüzde verimliliğe göre en verimli tür H. calycinum
olarak bulunmuştur. Bütün diğer araştırılan türlerde metanol özütü daha verimli iken
H. calycinum türünde etanol özütü daha verimli olarak tespit edilmiştir. Daha sonra
bitkilerin etanol ve metanol özütlerinin seçilen bazı patojen bakteri ve mayalara karşı
antimikrobiyal aktiviteleri belirlenmeye çalışılmıştır. Denemeler sonucunda P. kurdica,
T. spicata var. spicata, H. calycinum bitkisinin seçilen bakterilere karşı antimikrobiyal
aktiviteye sahip olduğu belirlenmiştir. Bu bitkilerin en etkili olduğu mikroorganizma
129
türleri B. subtilis, B. cereus, S. aureus gibi Gram pozitf bakterileri üzerinde etkili olduğu
tespit edilmiştir.
Mikroorganizmalara kaşı biyolojik aktivite tespit edildikten sonra bitki türlerinin
antioksidan aktiviteleri incelenmiştir. Antioksidan aktivite açısından T. spicata var.
spicata, P. kurdica ve H. calycinum bitkilerinin oldukça yüksek aktiviteye sahip olduğu
bulunmuştur. Antioksidan etkisi bilinen fenolik bileşik varlığını belirlemek amacı ile
kullanılan bitkilerin etanol ve metanol özütlerinin toplam çözünebilen fenolik maddeleri
tayin edilmiş ve fenolik madde miktarları mg gallik asit (mg GAE/g özüt) eşdeğeri
şeklinde verilmiştir. Bu sonuçlara göre H.calycinum bitkisinde etanol ve metanol
özütünde fenolik madde miktarının en fazla olduğu bulunmuştur. Bu bitkiyi T. spicata
var. spicata türü takip etmiştir.
Antimikrobiyal, antioksidan ve fenolik madde içeriği tayin edilen bitkilerin etanol ve
metanol özütlerinin hücre canlılığı üzerine etkisini belirlemek amacı ile özütler kanser
hücre dizileri üzerine uygulanmış ve hücre canlılıkları belirlenmiştir. Çalışılan bitki
türlerinden L. albus, T. spicata var. spicata ve C. sativum bitki özütleri serviks kanseri
hücre dizisi HeLa ve meme kanseri hücre dizisi olan MCF-7 hücrelerinde uygulanmış
ve uygun dozlarda aktiviteye rastlanmamıştır. 1 ng/mL C. sativum metanol özütü ise
HeLa hücrelerinde % 39 hücre canlılığında azalmaya neden olurken, etanol özütünün
hücre canlılığına etkisi saptanamamıştır. P. kurdica bitkisinin 10 ng/mL etanol özütü
MCF-7 hücrelerinde % 35 hücre canlılığında azalmaya neden olurken, metanol
özütünün ise %40 oranında azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. Aynı konsantrasyonda
HeLa hücrelerinde ise hücre canlılığında azalma hem metanol hem de etanol özütü için
%42 oranında tespit edilmiştir.
En fazla fenolik içeriğe sahip olan H. calycinum özütünün hücre canlılığı üzerine etkisi
PC3 (Androjen reseptörü negatif, p53 null), DU145 (Androjen reseptörü negatif, p53
mt, LNCaP (Androjen reseptörü pozitif, p53 doğal tip) prostat kanseri, MCF-7 meme
kanseri ve HeLa serviks kanseri hücre dizilerine MTT testi uygulanmıştır. Bitki
özütlerinin PC3 hücrelerine, DU145 hücrelerinden daha etkili olduğu gözlenmiştir.
Hücre canlılığını 0,5 mg/mL’lik konsantrasyonun % 50 oranında azalttığı gözlenirken
130
uygulanan bitki özütlerinin zamana bağlı bir şekilde hücre canlılığında azalmaya neden
olduğu da saptanmıştır. Bu bitki özütünün MCF-7 meme kanseri hücreleri için ilk 48
saat boyunca sitostatik etki gösterdiği bulunmuştur.
H. calycinum bitkisinin etanol ve metanol özütlerinin MCF-7 meme kanser hücrelerinde
mitokondri aracılığı ile oluşturulan apoptozisi aktifleştirerek apoptotik hücre
yolağındaki etkileri (nekroz ve apoptoz) incelenmiştir. PI Boyama ile H. calycinum
bitkisinin metanol ve etanol özütlerinin apoptotik potansiyele sahip olduğu ve hücre
ölümünü tetiklediği gösterilmiştir. Ancak PI boyamanın hücre ölüm tipinin ne olduğu
konusunda bilgi vermemesi nedeni ile DAPI boyama hücre özütleri varlığında MCF-7
hücrelerinde gerçekleştirilmiştir. Apoptotik potansiyellerinin anlaşılabilmesi için bitki
özütleri ile muamele edilen hücreler DAPI ile boyanarak
DNA kondansasyonu
belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar bitki özütlerinin meme kanseri hücre dizilerinde
hücre ölümünü arttırdığını göstermiştir.
H. calycinum ve P. kurdica için hazırlanan metanol özütleri MCF-7 meme kanseri ve
HeLa serviks kanseri model hücre hatlarında apoptotik etki göstermiş ve mitokondriden
türevlenen içsel apoptotik yolağı, mitokondri membranındaki potansiyelin değişimi ve
kaspaz-9 un aktivasyonu yolu ile aktive etmiştir. PARP kesimi sonuçları ise PI ve DAPI
floresan problar kullanılarak hücre ölümünün modellenmesi şeklinde ortaya çıkan
sonuçları desteklemiştir. Bu nedenle bu bitkilerin terapotik etkileri olabileceği sonucuna
varılmıştır.
Ayrıca ADA aktivitesi ile ilgili yapılan çalışmalarda normal dokularda ADA aktivitesi
2,77 ile 3, 97 arasında değişirken, tümörlü dokularda bu değer 4,1 ila 47,97 arasında
değiştiği yani tümörlü dokularda aktivitenin arttığı gözlenmiştir. Bunun üzerine normal
ve tümörlü dokular en aktif bitki olarak belirlenen H. calycinum bitkisinin etanol ve
metanol özütleri, kontrol ve kanserli dokular ile muamele edilmiş ve ADA aktiviteleri
ölçülmüştür. Yapılan ölçümlerde bitki özütleri ile muamele edilen dokularda ADA
aktivitesinde oldukça önemli derecede azalma gösterdiği gözlenmiştir. Normal dokular
için ADA aktivitesi etanol özütleri ile muamele sonrası 0.64 ila 1,14 arasındaki
değerlere gerilerken metanol özütleri ile muamele sonrası 0,44-1 arasına gerilediği
131
gözlenmiştir. Tümörlü dokularda ise etanol özütleri ADA aktivitesini 4,1-47,96
arasındaki değerlerden 0-14,81 olacak şekilde inhibe ettiği, metanol özütlerinin ise 281-8,16 gibi çok daha fazla ADA aktivitesini inhibe ettiği gözlenmiştir. Sonuç olarak,
yukarıdaki bütün değerler birlikte ele alındığı zaman bu bitkilerin terapotik etkileri
olabileceği sonucuna varılmıştır
L. albus bitkisi ülkemizde termiye olarak bilinir. Halk arasında şekeri düşürdüğüne
inanılan bitki, hayvan beslemede protein kaynağı olarak kullanılır. Ayrıca kanser gibi
oksidatif stres ile ilgili hastalıklarda, kardiyovasküler hastalıklarda, nörodejeneretif
hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir (Wang ve Clements 2008). El-Shazly vd.
(2001)’nın yaptıkları çalışmada tohumlarının antioksidan aktivitelerine bakmışlar ve
oldukça yüksek radikal süpürücü aktiviteleri olduğunu rapor etmişlerdir. Ayrıca total
fenolik içerik ile radikal süpürücü etki arasında bir ilişkinin olmadığı sonucuna
varmışlardır. GLC ve GLC-kütle spektrofotometre analizlerinde L. albus bitkisinde 44
quinolizidine, bipiperidyl ve proto-indole alkaloidleri tanımlamışlardır. Alkaloidal
yapının profilinin yaprak, çiçek, kök ve gövde için çıkarmışlar ve bitki özütünün güçlü
bir antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğunu bildirmişlerdir. Bitki özütünü C. albicans,
Aspergillus flavus ve B.subtilis bakterisine karşı aktif bulmuşlardır. Bizim yaptığımız
çalışmada L. albus tohum özütünün B. subtilis ve B. cereus bakterinse karşı aktiviteleri
tespit edilmiş fakat mayalarda aktiviteye rastlanmamıştır. Bitkinin tohumlarının radikal
süpürücü aktivitesini de oldukça düşük bulunmuştur. Siger vd. (2012) L. albus ‘un
fenolik içeriği ve antioksidant aktivitesi çalışmışlardır. Yapılan çalışmada fenolik asit ve
flavonitçe çok zengin olan Lupinus türlerinin toplam fenol içeriği oldukça yüksek
bulunurken, fenolik içerik ile radikal süpürücü aktivite arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Ayrıca türün tohumun antioksidant özelliğe sahip olduğu kaydedilmiştir. Stobiecki vd.
(1993) yaptıkları çalışmada alkoloitlerine rağmen in vitro çalışmalarda L. albus
özütünün toksik olmadığını gözlemlemişlerdir. Bizim çalışmamızda da bitki meme
kanseri ve HeLa hücreleri üzerinde toksik etki göstermemiştir.
T. spicata var. spicata bitkisi kekik, zahter olarak bilinir. Yemeklere baharat olarak
ilave edilmesinin yanı sıra çay olarak da kullanılmaktadır. Halk tebabatinde astım,
bronsit gibi soğuk algınlığı hastalıklarında kullanılmaktadır. İçerisindeki karvakrol ve
132
timol nedeniyle antimikrobiyal aktivitesi oldukça güçlüdür (Baytop 1984). Kilic (2006),
T.spicata var. spicata bitkisinin uçucu yağlarının antimikrobial etkisini çalışmış ve
bitkinin uçucu yağının C. albicans mayasına ve E. coli, B. subtilis, S. aureus, K.
pneumoniae, P aeruginosa, E. faecalis bakterilerine karşı aktif olduğunu kaydetmiştir.
Bizim çalışmamızda kullanılan bitkinin özütünün de hem denenen bakterilere hem de C.
albicans ve C. tropicalis mayasına karşı oldukça aktif olduğu gözlenmiştir. Bitki uçucu
yağlarında Kılıç (2006) karvakrol, p-cymene, beta-myrcene, gamma-terpinene,
a-terpinene ve trans-caryophyllene maddelerini belirlemiştir. Bitkinin biyolojik
aktivitesinin yüksek olması bu maddeler nedeniyledir. Dirican vd. (2011), T. spicata
var. spicata bitkisi ile insan lemfositlerinde yaptıkları calışmada Hg2Cl2 ile indüklenmiş
DNA hasarına karşı direnç sağlamada kullanmışlar ve ağır metal ile oluşturlan
genotoksiteyi baskılayıcı etkisini rapor etmişlerdir. Avcı vd. (2006) T. spicata var.
spicata etanol ve metanol özütlerinin antioksidant aktivitesi çalışmışlar ve bitkinin total
kolesterol seviyesini düşürdüğünü kaydetmişlerdir. T. spicata bitkisi terpenoid, iridoid
glycosides ve flavonoidlerce zengin olduğunu belirtmişlerdir. Çalışmamızda da bu
bitkinin oldukça yüksek radikal süpürücü aktiviteye sahip olduğu gözlenmiştir. Fakat
bitkinin meme kanseri ve serviks kanseri hücre dizilerinde sitotoksik aktiviteye
rastlanmamıştır.
C. sativum Akdeniz, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika da yaygın olarak yemeklerde
kullanılan bir türdür. Geleneksel tıpta sindirim, solunum ve üriner sistem hastalıklarında
kullanılır. Ayrıca antimutajenik, antihipertansif, antioksidan ve antimikrobiyal aktivte
varlığı gösterilmiştir (Silva vd. 2011). C. sativum uçucu yağları pek çok bakteriye karşı
denenmiştir. Yapılan çalışmalarda, Bacillus cereus ve E. faecalis karşı aktif
bulunmazken diğer bakterilere aktiflik gösterdiği gözlenmiştir. Mekanizma olarak
bitkinin yağının membrana zarar vererek hücre ölümüne neden olduğu açıklanmıştır.
100 ve 200 mg/kg dozluk C. sativum bitkisinin hemen hemen dizzepama eşdeğer bir
şekilde anksiyete önleyici etkisi kaydedilmiştir (Silva vd. 2011). Özbek vd. (2006)
bitkinin uçucu yağının başlıca bileşenlerinin % 60-70 linalol, % 6 -terpinen, pinen,
kâfur, jeraniol, p-simen, jeranil asetat, limonen, aldehitler, esterler ve alkoller olarak
göstermişlerdir. Gıda sanayinde baharat, tentür ve alkollü ve alkolsüz içeceklerde, gıda
dışında ise kozmetik ve parfümeride kullanılan bu türün antienflamatuar etkisini
133
çalışmışlar ve etkili olduğunu rapor etmişlerdir. Contore vd. (2004)’de yaptıkları
çalışmada, bitkinin uçucu yağının E. coli ve Bacillus megateriuma karşı önemli
derecede antimikrobiayal aktiviteye sahip olduğunu bulmuşlardır. Çalışmamızda bitki
özütünün P. vulgaris ve mayalar hariç denenen diğer mikroorganizmalara karşı aktif bir
etki gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca radikal süpürücü etkisinin de oldukça yüksek
olduğu gözlenmiştir. Fakat HeLa ve MCF-7 kanser hücre dizilerinde etkin olmadığı
belirlenmiştir.
Phlomis Türkiye, İran ve Irak da görülen çok güzel çiçekleri olan bir bitkidir.
Atinociceptive, anti-inflammatory, antidiabetik, antioksidan, immun baskılayıcı,
antimutajenik, serbest radikal süpürücü aktivite ve antimikrobiyal aktivitesi olan bir
bitkidir. İçeriğinde sesquiterpenoids, diterpenoids, triterpenoids, triterpene, saponins,
flavonoidler vardır. P. kurdica en fazla antitripanozomal aktivitesine sahip türdür.
Pekçok Gram negatif ve Gram pozitif bakteriye karşı aktivitesi saptanmıştır. Fakat bu
bitki üzerinde pek fazla çalışma yapılmadığını rapor etmişlerdir (Li 2010).
Çalışmamızda P. kurdica türünün çalışılan bakterilerin E. coli türü hariç tamamına karşı
aktif bulunduğu gözlenmiştir. Fakat mayalara karşı aktivite gözlenmemiştir. Bitkinin
radikal süpürücü aktivitesinin oldukça fazla olduğu gözlenmiştir. P. kurdica etanol
özütü MCF-7 hücrelerinde % 35 hücre canlılığında azalmaya neden olurken, metanol
özütü ise %40 oranında azalmaya neden olmaktadır. Aynı konsantrasyonda HeLa
hücrelerinde ise hücre canlılığında azalma hem metanol hem de etanol özütü için %42
oranında tespit edilmiştir. Bitkinin bu çalışmada antikansorejen özelliği gözlenmiştir.
Hypericum cinsi 460 türü olan Asya, Amerika ve Avrupa da yayılış gösteren ve halk
tıbbında sık kullanılan bir bitkidir. Türkiye de 84 türü bulunmaktadır. Enfeksiyonların
tedavisinde solunum ve deri yaralarında kullanılır (Quiney vd. 2006). Bitkinin en aktif
içeriği hiperisindir. Antidepresan ve antikanserojen olduğu rapor edilmiştir (Pasqua vd.
2003, Quiney vd. 2006). Tümor oluşumunu apoptoz yoluyla inhibe ettiği ve pregran X
reseptöre bağlanma için yarışçıl bir etkiye sahiptir. Bu reseptör çoklu CYP450 genlerini
ve P-gpyi kodlayan MDR1 genlerinin transkripsiyonunu düzenler (Quiney vd. 2006).
İçerdiği biyoaktif fitokimyasalların antioksidant ve antikanser aktivitelerini düzenlediği
düşünülmektedir (Silva vd. 2005). H. calycinum özütünün yüksek konsantrasyonlarının
134
hücre çoğalmasına ket vurucu etkisi bilinmekle birlikte H. calycinum sitotoksik
denemeleri sonucunda SW480 hücrelerinde bu etki modellenmiştir (Duggans 2011).
Maggi vd. (2010) ana içeriklerinin sesquiterpene hidrakarbon olduğunu kaydetmişler ve
bitkinin uçucu yağının B. subtilis’e karşı çok aktif, C. albicans ve S. aureus, karşı orta
derecede E. coli ve E. faecalis bakterilerine karşı zayıf aktivitede olduğunu
kaydetmişlerdir. Çalışmamızda ise bitki özütünün S. aureus, B. cereus ve B. cereus’a
karşı çok aktif olduğu E. coli ve E. faecalis bakterilerine karşı aktivite göstermediği
gözlenmiştir. Kirmizibekmez vd. (2009) bitki özütünün yüksek radikal süpürücü
aktivetesi olduğunu kaydetmişlerdir. Çalışmamızda da bitki yüksek oranda radikal
süpürücü aktivite göstermiştir. Güzey (2007) H. perforatum ile ilgili yaptığı sitotoksik
aktivite çalışmalarında, türün sitotoksik ve antiproliferatif olduğunu bildirmiştir.
Duggans (2011) yılında yaptığı
Çalışmamızda HeLa, MCF-7 kanser hücre hatlarında P. kurdica’nın metanol özütü ile
HeLa, MCF-7 ve prostat kanseri hüre hatlarında H. calycinum’un etanol ve metanol
özütlerinin hücre çoğalmasını inhibe etiği gözlenmiştir. Bu bitkiyle yapılacak olan daha
sonraki çalışmalarda bu özütün içeriğindeki maddeler araştırılarak, etken maddenin
tespit edilmesi ve biyolojik etkilerinin araştırılması tavsiye edilmektedir.
135
KAYNAKLAR
Agostinis, P., Vantieghem, A., Merlevede, W., Witte, P. 2002. Hypericin in Cancer
Treatment: More Light on the Way, Int. J. Biochem. Cell Biol., 34, 221–241.
Akkuş, G. 1995. Serbest Oksijen Radikalleri ve Fizyopatolojik Etkileri. Mimoza
Basım Yayın ve Dağıtım. pp:1-20, Konya.
Allen, R. G., Tresini, M. 2000. Oxidative Stress and Gene Regulation. Free Radic
Biol Med. 28:463-499.
Anderson, D.E. 1974. Genetic Study of Breast Cancer. Identification of A Hight Risk
Group. Cancer 53:1090-1097.
Anderson, R.A. 2007. Prescribing Antioxidants. Chapter 103, P.1083-1094, In:
Rakel:Integrative Medicine, 2nd Ed., Saunders.
Apaydın, I. 2003. Meme Kanseri ile Hipoksi ile İndüklenen Faktör (HIF-1) Alfa Gen
Polimorfizmleri Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi. Gazi Üniv. Sağlık Bilimleri
Ens. Tıbbi Biyoloji ve Genetik ABD. Yüksek Lisans Tezi.
Arıcı, K. 1993. Uygulamalı Anatomi. Türkiye Klinikleri Yayınevi, Ankara.
Arisan E.D., Kutuk O., Tezil T., Bodur C., Telci, D., Basaga, H. 2010. Small Inhibitor
of Bcl-2, HA14-1, Selectively Enhanced The Apoptotic Effect of Cisplatin By
Modulating Bcl-2 Family Members in MDA-MB-231 Breast Cancer Cells.
Breast Cancer Research And Treatment, 119 (2):271-281.
Ashok, B.T., and Ali, R. 1999. The Aging Paradox: Free Radical Theory of Aging. Exp
Gerontol, 34 (3), 293-303.
Avcı, G., Kupeli, E., Eryavuz A., Yesilada, E., Kucukkurt, İ. 2006.
Antihypercholesterolaemic and Antioxidant Activity Assessment of Some
Plants Used As Remedy in Turkish Folk Medicine Journal of
Ethnopharmacology 107(418–423).
Aydın, S. 1996. Kekik (Origanum onites L.) Yağ Altı Suyunun Farmakolojisi. Anadolu
Ü. Eczacılık Fakültesi Doktora Tezi 229 sayfa, Eskişehir.
Ayhan, A., Durukan, T., Günalp, S. 2008. Temel Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi.
Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara, 1046-1048.
Baganha, M.F., Pego, A., Lima, M.A., Gaspar, E.V., Cordeiro, A.R. 1990. Serum and
Pleural Adenosine Deaminase. Correlation With Lymphocytic Populations.
Chest. 97(3):605-10.
Balbay, D. 2008. Prostat.Güneş Kitap Evi, Ankara 3:39-42.
Balis, M. E. 1985. Adenosine Deaminase and Malignant Cells. Ann N Y Acad Sci.
451:142-149.
Başer, K. H. C. 1993. Essential Oils of Anatolian Labiateae: A Profile. Acta
Horticulturae, 333: 217-237. 1994. Essential oils of Lamiaceae from Turkey:
Recent Results Lamiales Newsletter 3, 6-11. Türkiye
Başer, K. H. C. 2000. Uçucu Yağların Parlak Geleceği. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler
Bülteni Sayı: 15, Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç
Araştırma Merkezi, Eskişehir.
136
Bayrak, A., Korkut H. 1995. Bazı Tohum Baharatların (Umbelliferae) Yağ Asidi
Kompozisyonu
ve Özellikle Petroselinik Asit Miktarları Üzerinde
Araştırmalar II, Standarat Der., 400, 120-126.
Baytop T. 1999. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi. İstanbul Üniversitesi Basımevi,
No:3255.
Baytop, T. 1994. Türkçe Bitki Adları Sözlüğü Atatürk, Dil ve Tarih Kurumu Yayınları:
578, Ankara
Becker, E.M., Nıssen, L.R., Skıbsted, L.H. 2004. Antioxidant Evaluation Protocols:
Food Quality Or Health Effects. Eur. Food Res. Technol., 219: 561-571.
Berek, J. S. 2004. Novak Jinekoloji. Erk, A., Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul, 79-82,
134-135, 1124.
Bergendi, L., Benes, L., Durackova, Z.,Ferencik, M. 1999. Chemistry, Physiology
and Pathology of Free Radicals. Life Sci, 65 (18-19), 1865-1874.
Bergmeyer, H.U. 1974. Enzyme Activities. Methods of Enzymatic Analysis. Verlag
Chemia, G.m.b.H. Weinheim, Bergest
Bernards, R. 1999. CDK-Independent Activities of D Type Cyclins. Biochimica Et
Biophysica Acta 1424 (2-3):M17-22
Betterıdge, D.J. (2000). What Is Oxidative Stress? Metabolism, 49: 3-8
Blois, M.S. 1958. Antioxidant Determinations by Use of A Stable Free Radical. Nature.
181:1199-1200.
Bondy, D., Bondy, P., Freinstein, A., Fishman, A. 1985. The Merck Manuel Teşhis ve
Tedavi El Kitabı. 4. Baskı Merck Yayıncılık.
Borek, C., Ong, A., Mason, H., Donahue, L., Biaglow, J. E. 1986. Selenium and
Vitamin E Inhibit Radiogenic and Chemically Induced Transformation In
Vitro Via Different Mechanisms. Proc Natl Acad Sci USA.;83:1490-1494.
Bosch, F. and Munoz, N. 1989. Human Papilomavirus and Cervical Neoplasia: A
Critical Rewiew of The Epidemiological Evidence”, IARC Sci. Publ., 94:135.
Bowler, R.P., Barnes, P.J., Crapo, J.D. 2004. The Role of Oxidative Stres in Chronic
Obstructive Pulmonary Disease.” Journal of Chronic Obstructive Pulmonary
Disease, 1(2), 255-277.
Bowles and Leyser Phillipson, J.D., 1994. Plants As Sourche of Voluable Products
From Plant Tissue Culture. P.1-21. Proceedings of The Phytochemical Society
of Europe.30, Clarendon Pres,Oxford.
Bowles, D. and Leyser, O. 1994.‘TheBig Green Book’ Plant Biotechnology – Centre for
exploitation of science and technology (CEST).
Bratt, O. 2002. Hereditary Prostate Cancer: Clinical Aspects. J Urol.168: 906-13.
Carr, A. C., McCall, M. R., Frei, B. 2000. Oxidation of LDL by Myeloperoxidase
and Reactive Nitrogen Species: Reaction Pathways And Antioxidant
Protection. Arterioscler Thromb Vasc Biol, 20 (7), 1716-1723.
Carson, D.A., Seegmiller, J.E. 1976. Effect of Adenosine Deaminase Inhibition Upon
Human
137
Carter, B. S., Bova, G. S., Beaty, T. H., Steinberg, G. D., Childs, B., Isaacs, W. B.,
Walsh, P. C. 1993. Hereditary Prostate Cancer: Epidemiologic and Clinical
Features. The Journal of Urology 150 (3):797-802
Carter, B.S., Beaty, T.H., Steinberg, G.D., Childs, B., Walsh, P.C. 1992. Mendelian
Inheritance of Familial Prostate Cancer. Proc Natl Acadsci U.S.A. 89: 336771.
Ceylan, A. 1987. Tıbbi Bitkiler II (Uçucu Yağ içerenler). Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No: 481, 188, İzmir.
Cha, Y-Y., Lee, E-O., Lee, H-J., Park, Y-D., Ko, S-G., Kim, D-H., Kim, H-M., Kang, IC., Kim, S-H. 2004. Methylene Chloride Fraction of Scutellaria Barbata
Induces Apoptosis in Human U937 Leukemia Cells via The Mitochondrial
Signaling Pathway. Clinica Chimica Acta, 348: 41– 48.
Chen, S.H., Ochs, H.D., Scott, C.R. 1978. Adenosine Deaminase Deficiency. J Clin
Invest. 62:1386-1389.
Cherubini, A., Ruggiero, C., Polidori, Mc., Mecocci, C. 2005. Potential Markers
of Oxidative Stress In Stroke. Free Radic Biol Med. 39:841–852.
Chiueh, C.C. 1999. Neuroprotective Properties of Nitric Oxide. Ann N Y Acad Sci,
890, 301-311.
Chopra, M., Thurnham, D. I. 1999. Antioxidants and Lipoprotein Metabolism. Proc.
Nutr. Soc., 58: 663-671.
Ciliv, G., Emerk, K., Karan, A. 1980. İnsan Biyokimyasına Giriş. 2. Baskı. Hacettepe
Uni. Yayınları Ankara. 266-267.
Cohen, J.H., Kristal, A.R.,Stanford, J.L. 2000. Fruit and Vegetable Intakes and Prostate
Cancer Risk. J Natl Cancer Inst, 92 (1), 61-68.
Collin, F., Edwards, S. 1998. Plant Cell Culture-Introduction to Biotechniques s.103120 Scientific Publishers Limited, Oxford.
Collins-Pavao M., Chin C.K.,Pedersen H. 1996. Taxol Partitioning in Twophase Plant
Cell Cultures of Taxus brevifolia. J. Biotechnol. 49: 95-100.
Cristalli, G., Costanzi, S., Lambertucci, C. 2001. Adenozsine Deaminase: Function
Implications and Different Classes of Inhibitors. Med Res Rev. 21: 105-28.
Crozat, A., Palvimo, J.J., Julkunen, M., Janne, O.A. 1992. Comparison of Androgen
Regulation of Ornithine Decarboxylase and S-Adenosylmethionine
Decarboxylase Gene Expression In Rodent Kidney And Accessory Sex
Organs. Endocrinology 130 (3):1131-1144
Cruthırds, D.l., Novak, L., Akhı, K.M,., Sanders, P.W., Thompson, J.A. 2003
Mitochondrial Targets of Oxidative Stress During Renal Ischemia/Reperfusion.
Archives Biochemistry And Biophysics, 412, 27-33.
Dağlı Ü., Balk M., Yücel D., Ülker A., Över H. 1997. The Role of Reactive Oxygen
Metabolites in Ulcerative Colitis. Inflammatory Bowel Diseases, 3(4),260-264.
Dauer, W., Przedborskı, S., 2003. Parkinson’s Disease: Mechanism and Models.
Neuron, 39, 889-909. Deaminase in Typhoid Fever. Scand J Infect Dis.
13(1):47-50.
138
Davis, P.H. 1984. Flora of Turkey and The East Aegean Islands, Vol: 4, Edinburgh
University Press.
Davis, P.H. 1988. Flora of Turkey and the East Aegean Islands, I-X, Edinburgh Press.
Demirtas, I., Sahin, A., Ayhan, B., Tekin, S., Telci, I. 2009. Antiproliferative Effects of
the Methanolic Extracts of Sideritis libanotica Labill. subsp. linearis. Rec. Nat.
Prod., 3: 104-109.
Dilsiz, N. 2009. Moleküler Biyoloji 2. Baskı”, Palme yayıncılık, Ankara, 197-198.
Dirican., E., Turkez, H., ToğAr, B. 2012. Modulatory Effects of Thymbra Spicata L.
Different Extracts Against The Mercury Induced Genotoxicity In Human
Lymphocytes In Vitro Cytotechnology 64:181–186
Doğan, A., Bayrak, A., Akgül, A. 1984. Türk Kişnişlerinin Uçucu Yağ Verimi Ve
Uçucu Yağların Bileşenleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yıllığı 34
(1,2,3,4) 213-220.
Doğan, A., Akgül, A. 1987. Kişniş Üretimi, Bileşimi ve Kullanımı. Doğa Türk Tarım ve
Ormancılık Dergisi, 11, 2, 326-333.
Donma, M. M., Donma, O. 1996. Diagnostic Efficacy of Adenosine Deaminase for
Future Therapeutic Approaches in Immuno-Deficiency Disorders. Lab. Med.
Intern. 13:16-19.
Drake, R.L., Vogl, W., Mitchell, A.W.M. 2005. Gray’s Anatomy For Studensts.
Churchill Livingstone
Dvorackova, J., Ceganova, L., Sterba, J., Nedbalek, A., Kolar, Z. 2006. Proliferative
and Apoptotic Markers İn Prostate Carcinoma in Relation to Androgen
Receptor. Ceskoslovenska Patologie 42 (3):125-129
El-Shazlya, A., Abdel-Monem, M., Wink , A., Wink, M. 2001. Quinolizidine Alkaloid
Profiles of Lupinus Varius Orientalis, L. Albus Albus, L. Hartwegii, and L.
Densiflorus Z. Naturforsch. 56c, 20-30
Erkan Topuz, Adnan Aydıner, Maktav Dinçer. 2003. Meme Kanseri. Nobel Tıp
Kitapevleri.
Erkoçak, A. 1982. Özel Histoloji. 4. Baskı Ankara. Ankara Tıp Yayını 1982
Eroglu, A., Canpolat, O., Demirci, S. 2000. Activities of Adenosine Deaminase and 5’Nucleotidase In Cancerous and Noncancerous Human Colorectal Tissues. Med
Oncol. 17:319-24
Ferris, I.T.J., Garcia, I.C.J., Berbel-Tornero, O., Ortega-Garcia J.A. 2011. Constitutional
Risk Factors In Prostate Cancer. Actas Urologicas Espanolas 35 (5):282-288
Foote, C.S. 1985. Chemistry Of Reactive Oxygen Species. In Chemical Changes İn
Food During Processing, T. Richardson And J.W. Finley (Eds), Pp:17-32. Van
Nostrand Rainhold Company, New York.
Foster, C.S., Bostwick, D.G., Bonkhoff, H., Damber, J.-E, Kwast, T.V.D., Montironi,
R., Sakr, W.,. 2000. A Cellular and molecular pathology of prostate cancer
precursors. Scand J Urol Nephrol Suppl., 205:19-43.
Fridovich, I. 1997. Superoxide Anion Radical (O2– •), Superoxide Dismutases, and
Related
139
Fridovich, I. 1999. Fundamental Aspects of Reactive Oxygen Species, or What’s The
Matter
Galanti, B., Nardiello, S, Russo, M., Fiorentino, F. 1981. Increased Lymphocyte
Adenosine
Ghafourifar, P., Cadenas, E. 2005. Mitochondrial Nitric Oxide Synthase. Trends
Pharmacol Sci, 26 (4), 190-195.
Giusti, G. 1974. In: Methods of Enzyme Analysis. Bergmayer ed. New York Academic
Press Inc.
Goldberg, D. M. 1965. Serum Adenosine Deaminase in The Differential Diagnosis of
Jaundice. Brit Med J. 1: 353-355
Gökbulut, İ. 2000. Çeşitli Göğüs Hastalıklarında Bronşial Lavaj Sıvısı ve Plazmada
Ksantin Oksidaz ve Adenozin DEaminaz Aktiviteleri ile Nitrik Oksit ve
Malondialdehit Seviyeleri Yüksek Lisans Tezi. Malatya, 47 s.
Gözükara, E 1994. Biyokimya 2. 2. Baskı, Evin Matbaası, Malatya 665-666.
Greenlee, R. T., Murray, T., Bolden, S. 2000. Cancer statistics. CA Cancer J Clin 50: 733
Guemori, L., Artur, Y., Herbeth, B., Jeandel, C., Cunny, G., Siest, G. 1991.
Biological Variability of Superoxide Dismutase, Glutathione Peroxidase and
Catalase In Blood. Clin. Chem. 37:1932-1937.
Guijon, F. B., Paraskaves, M., Brunham, M. 1985. The Association of Sexually
Transmitted Diseases With Cervical Intraepithelial Neoplasia: A Case Control
Study. Am. J. Obsteret. Gynecol., 151: 185.
Gutteridge, J. M. 1993. Free Radicals In Disease Processes: A Compilation of Cause
And Consequence. Free Radic Res Commun. 19:141-158.
Gürtunç, E. 2007. Meme Kanserli Hastalarda CYP19 Geni Kodon 39 Trp/Arg
Polimorfizminin ve Genotip Dağılımının Araştırılması. Çukurova Üniv. Sağlık
Bilimleri Ens. Tıbbi Biyoloji ABD. Yüksek Lisans Tezi.
Güzey G. 2007. A549, HeLa ve NIH3T3 Hücre Kültürlerinde Hypericum Perforatum,
Hypericum Montbrettii ve Hypericum Origanifolium Türlerinin Sitotoksik ve
Antiproliferatif Etkileri. Anadolu Üni, Sağlık Bilim Enst. Doktora tezi.
Halliwell, B. 1992. Reactive Oxygen Species and The Central Nervous System. J
Neurochem, 59 (5), 1609-1623.
Halliwell, B. 1993. The Role of Oxygen Radicals in Human Disease, With Particular
Reference To The Vascular System. Haemostasis, 23 (Suppl. 1): 118-126.
Halliwell, B. 1994. Free Radicals and Antioxidants: A Personal View.” Nutrition
Reviews, 52(8), 253-265.
Halliwell, B. 1997. Antioxidants and :Human Diseases: A General İntroduction. Nutr.
Rev., 55: S44-S52.
Halliwell, B. 1999. Antioxidant Defence Mechanisms: From The Beginning To The
End (of The Beginning). Free Radic. Res., 31: 261-272.
Halliwell, B. 2006. Reactive Species and Antioxidants Redox Biology is A
Fundamental Theme of Aerobic Life. Plant. Physiol., 141: 312-322.
140
Halliwell, B. and Gutteridge J. M. C. 1985. The Importance of Free Radicals and
Catalytic Metal Ions In Human Diseases. Mol Aspects Med, 8 (2), 89-193.
Halliwell, B. and Gutteridge J. M. C. 2007. Free Radicals in Biology and Medicine.
Newyork: Oxford Uni. Press Inc. 55-79.
Halliwell, B., Murcia, M.A., Chirico, S.,Aruoma, O.I. 1995. Free Radicals and
Antioxidants In Food and In Vivo: What They Do and How They Work. Crit
Rev Food Sci Nutr, 35 (1-2), 7-20.
Hanahan, D., Weinberg, R. A. 2000. The Hallmarks of Cancer. Cell 100 (1):57-70.
Hawkins, C.l., Davies M.J. 1998. Degradation of Hyaluronic Acid, Poly- And MonoSaccharides, and Model Compounds by Hypochlorite: Evidence For Radical
İntermediates and Fragmentation. Free Radical Biology And Medicine, 24(9),
1396-1410.
Hengartner, M.O. 2000. The Biochemistry of Apoptosis. Nature 407 (6805):770-77.
Hıpkiss, A.R. 2007. Biological Aspects Of Ageing. Psychiatry, 6(12), 476-479.
Hillebrand, D. J., Runyon, B. A., Yasmineh, W. G., Rynders, G. P. 1996. Ascitic Fluid
Adenosine Deaminase Insensitivity In Detecting Tuberculous Peritonitis In The
United States. Hepatology. 24(6):1408-12.
Hirata, H., Takahashi, A., Kobayashi, S., Yonehara, S., Sawai, H., Okasaki, T.,
Yamamoto, K. and Sasada, M. 1998. Caspases Are Activated in a Branched
Protease Cascade and Control Distinct Downstream Processes in Fas-Induced
Apoptosis. J. Exp. Med. 187: 587-600.
Hondelmann, W. 1984. The lupin-ancient and modern crop. Theor App Genet. 68: 1–8.
Hornok, L. 1992. The Cultivation of Medicinal Plants. Cultivation and Processing of
Medicinal Plants (Ed. L. Hornok), Budapest, pp. 131-136.
Hoover, R. 1996. Breast Cancer: Geographic, Migrant and Time-Trend Patterns In:
Fortner JSP, Ed Accomplishments In Cancer Research. New York: Lippincott
Raven.
Hovi, T., Smyth, J. F., Allison, A. C., Williams, S. C. 1976. Role of Adenosine
Deaminase in Lymphocyte Proliferation. Clin Exp Immunol. 23(3):395-403.
http://www.cancerresearchuk.org/cancer-info/ cancerstats /world/the-global-picture/
http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-3626sgc.pdf 2012
http://journals.prous.com/journals/dof/ 20032809/html/ df280881/images/Kong_f1.gif
http://www.prostatitis3d-cure.com/prostatitis.html
http://www.nlm.nih.gov/ medlineplus/ ency/ imagepages/17084.htm
http://www.servikskanseri. com/serviks_kanseri/ i/img_serviks_enfeksiyon.jpg
http://www.fotonatura.org/ galerias/ fotos/333538
http://www.henriettesherbal.com
http://www.senteursduquercy.com
141
Huber-Morath, A., 1982, Phlomis L. in Davis, P.H., ‘Flora of Turkey and East Aegean
Islands’, Edinburg Univ. Prass., vol. 7, pp. 102-126, Edinburgh
Huerta, S., Goulet, E.J., Huerta-Yepez, S., Livingston, E.H. 2006. Screening and
Detection Of Apoptosis. Journal of Surgical Research, 139: 143–156.
Huncharek, M., Muscat, J., Kupelnick, B. 2008. Dairy Products, Dietary Calcium and
Vitamin D Intake As Risk Factors For Prostate Cancer: A Meta-Analysis of
26,769 Cases From 45 Observational Studies. Nutrition And Cancer 60
(4):421-441.
Jemal, A., Siegel, R., Ward, E., Hao, Y., Xu, J., Murray, T., Thun, M.J. 2008. Cancer
Statistics, Ca Cancer J Clin. 58: 71-96.
Jin, Y.H., Yoo, K.J., Lee, Y.H., Lee, S.K. 2000 Caspase 3-Mediated Cleavage Of
P21waf1/CIP1 Associated With The Cyclin A-Cyclin-Dependent Kinase 2
Complex İs A Prerequisite For Apoptosis İn SK-HEP-1 Cells. The Journal Of
Biological Chemistry 275 (39):30256-30263
Johansson, M., Persson, J.L. 2008. Cancer Therapy: Targeting Cell Cycle Regulators.
Anti-Cancer Agents In Medicinal Chemistry 8 (7):723-731
Kellems, R. E., Yeung, C. Y., Ingolia, D. E. 1985. Adenosine Deaminase Deficiency
and Severe Combined Immunodeficiencies. Trends Genetic, 1:278-283.
Khandrika, L., Kumar, B., Koul, S. 2009. Role of Oxidative Stress In Prostate Cancer.
Cancer Lett. 282(2):125-136.
Kerley,S.,J, Huyghe, C. 2001. Comparison of Acid and Alkaline Soil and Liquid
Culture Growth Systems For Studies of Shoot and Root Characteristics of
White Lupin (Lupinus albus L.) genotypes. Plant and Soil. 236 (2): 275–286.
Kılıç. T. 2006. Analysis of Essential Oil Composition of Thymbra Spicata Var. Spicata:
Antifungal, Antibacterial and Antimycobacterial Activities. Z Naturforsch C.
61(5-6):324-8.
Kirmizibekmez, H., Bassarello, C., Piacente, S., Celep, E., Atay, I., Mercanoğlu, G.,
Yeşilada, E. 2009. Phenolic Compounds From Hypericum Calycinum and
Their Antioxidant Activity. Nat Prod Commun. 4(4):531-4
Klatt, P.,Lamas, S. 2000. Regulation of Protein Function By S-Glutathiolation in
Response To Oxidative And Nitrosative Stress. Eur J Biochem, 267 (16),
4928-4944.
Koizumi, H., Ohkawara, A. 1992. Adenosine Deaminase Activity in Sera of Patients
with Psoriasis, Mycosis Fungoides and Adult T Cell Leukemia. Acta Derm
Venereol 72:410-412.
Korycka-Dahl, M. B., Richardson, T. 1978. Activated Oxygen Species and Oxidation of
Food Constituents. CRC Crit Rev Food Sci Nutr, 10 (3), 209-241.
Kosova, F., Arı, Z.,. 2011. Prostat kanseri ve apoptozis ilişkisi. Klinik ve Deneysel
Araştırma Dergisi, 2: 124-131.
Kösecik, M., Erel, Ö., Sevinç, E., Selek, S. 2005. Increased Oxidative Stress In Children
Exposed To Passive Smoking. International Journal Of Cardiology, 100(1), 6164.
142
Kulkarni, A.A. 2000. Mikropropagation and Secondery Metbolite Study in Taxus spp.
and Withannia Somnifera (L) Dunal, DSc Thesis, National Chemical
Laboratory, Pune.
Lee, J., Koo, N., Min, D. B. 2004. Reactive Oxygen Species, Aging, and Antioxidative
Nutraceuticals. Comprehensive Reviews in Food Science and Food Safety, 3
(1), 21-33.
Li, M.X., Shanga, X. F., Jia Z.P., Zhanga, R. X. 2010. Phytochemical and Biological
Studies of Plants From The Genus Phlomis Chemistry & Biodiversity. 7 (283301)
Lipponen, P., Aaltomaa, S., Koşma, V.M., Syrjanen, K. 1194. Apoptosis in Breast
Cancer as Related to Histopathological Characteristics and Prognosis. Eur J
Cancer. 14:2068-73.
Loaiza, J., Cantwell, M. Postharvest. 1997. Physiology and Quality of Cilantro
(Coriandrum sativum L.) Hort Science, 32 (1), 104-407.
Lonergan P. E., Donald, J. T. 2011. Androgen Receptor Signaling in Prostate Cancer
Development and Progression. J Carcinog. 10:20.Lymphocyte Blastogenesis. J
Clin Invest. 57(2):274-82.
Lynch, H. T., Mulcaht, G. M., Lynch, P. 1976. Genetic Factors in Breast Cancer. A
survey. Pathol Ann. 11:77-101.
Maggi, F., Cecchini, C., Cresci, A., Coman, M.M., Tirillini, B., Sagratini, G., Papa, F.,
Vittori, S. 2010. Chemical Composition and Antimicrobial Activity of The
Essential Oils From Several Hypericum Taxa (Guttiferae) Growing in Central
Italy (Appennino Umbro-Marchigiano). Chem Biodivers. 7(2):447-66.
Marnett, L.J. 2000. Oxyradicals and DNA Damage. Carcinogenesis, 21: 361-370.
Mates, J.M., Perez-Gomez, C., Nunez De Castro, I. 1999. Antioxidant Enzymes and
Human Diseases. Clin. Biochem., 32: 595-603.
Mesquita, M.L., Paula, J.E., Pessoa, C., Moraes, M.O., Costa-Lotufo, L.V., Grougnet,
R., Michel, S., Tillequin, F., Espindola, L.S. 2009. Cytotoxic activity of
Brazilian Cerrado plants used in traditional medicine against cancer cell lines. J
Ethnopharmacol., 123 (3): 439–445.
Mccord, J. M., Frıdovıch, I. 1969. Superoxide Dismutases: An Enzymatic
Function For Erythrocuprein (Hemocuprein). J. Biol. Chem. 244: 6049-6055.
McPhie, D.L., Coopersmith, R., Hines-Peralta, A., Chen, Y., Ivins ,K.J., Manly, S.P.,
Kozlowski, M.R., Neve, K.A., Neve, R.L. 2003. DNA Synthesis and Neuronal
Apoptosis Caused By Familial Alzheimer Disease Mutants of The Amyloid
Precursor Protein Are Mediated By The P21 Activated Kinase PAK3. J
Neurosci 23 (17):6914-6927
Meada, K., Morita, K., Shibata, T., Naito, Y., Mızuno, A. 1992. Simultaneous Assay of
Adenosine Deaminase and Purine Nucleoside Phosphorylase Activity As
Possible Biochemical Means To Detect Non Hodgkin Lymphomas of Oral
Cavity Cancer 70:20.
Meland, M. R., Flehinger, B. J. 1973. Early Incidence Rates of Precancerous Cervical
Lesions In Women Using Contraceptives. Gynecol. Oncol., 1:290–294.
143
Memişoğulları, R. 2005. Diyabette Serbest Radikallerin Rolü Ve Antioksidanların
Etkisi. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi.;3:30-39.
Meram I., Aktaran Ş. 2002. Serbest Radikallerin Biyomoleküller Üzerine Etkileri.
Arşiv, 11, 299-304.
Mi, Q., Lantvit, D., Reyes-Lim, E., Chai, H., Phifer, S.S., Wani, M.C., Wall, M.E., Tan,
G.T., Cordell, G.A., Farnsworth, N.R., Kinghorn, A.D., Pezzuto, J.M. 2005.
“Apoptotic Anticancer Effect of Alvaradoin E Isolated from Alvaradoa
haitiensis”, Anticancer Research, 25: 779-788.
Miller, D.D. 1996. Minerals. In “Food Chemistry”, O.R. Fennema (Ed), Pp: 617-649.
Marcel Dekker, New York.
Murray, R. K., Granner, D. K., Mayes, P. A., Rodwell, V. W. 1996. Harper’ın
Biyokimyası 24. Baskı, (Çev: Dikmen N., Özgünen T.), Barış Kitabevi,
İstanbul.
Namiot, Z., Kemona A., Stasiewicz, J., Marcinkiewicz, M., Namiot, A., Gorski, J. 1994.
Adenosine Deaminase Activity in Gastric Cancer. Cancer Lett. 82:95-98.
Nawar, W.W. 1996. Lipids. In Food Chemistry, O.R. Fennema (Ed), Pp: 225-319.
Marcel Dekker, New York.
Nicholson, D.W., Thomberry, NA. 1997. Caspases: Killer Proteases. Trends Biochem
Sci. 22:299-306.
Nordberg, J., Arnér, E. S. J. 2001. Reactive Oxygen Species, Antioxidants, and
The Mammalian Thioredoxin System. Free Radical Biol. Med., 31: 1287–
1312.
Novak, A. 1961. Antimicrobial Activity of Some Risinoleic and Oleic Acid Derivates,
Journal of the American Oil Chemists Society. 38, 321-324, 1961.
Onat, T., Emerk, K. 1996. Karbohidratlar: Temel Biyokimya. Birinci Baskı. pp:289409, İzmir.
Onat, T., Emerk, K., Sözmen, E. Y. 2002. İnsan Biyokimyası, Palme Yayıncılık,
Ankara.
Ottaway, J. H., Apps D. K. 1984. Biochemistry. 4th Ed. Cambridge Bailliere Tindal. 5759
Ottman, R., King, M., Pike, Mc. 1983. Practical Guide For Estimating Risk For Familial
Breast Cancer. Lancet İi:556-559.
Ozturk, H. S., Karaayvaz, M., Kavutçu, M., Akgül, H., Durak, İ. 1998. Activities of
Enzymes Participating in Purine and Free Radical Metabolism in Cancerous
Human Colorectal Tissues. Cancer Biochem Biophys 16: 157.
Özbek, H., Him, A,, Türközü, D. 2006. Uçucu Yağ Özütsinin Letal Doz Düzeyleri ve
Antienflamatuvar Aktivetesinin Araştırılması. Ege Tıp Dergisi, 163-167.
Packer, L., Weber, S.U.,Rimbach, G. 2001. Molecular Aspects of Alpha-Tocotrienol
Antioxidant Action and Cell Signalling. J Nutr, 131 (2), 369S-373S
Packer, L., Witt, E. H., Tristchler, H. J. 1995. Alpha-Lipoic Acid As A Biological
Antioxidant. Free Radical Biology And Medicine, 19(2), 227-250.
Papadopoulou, N., Charalampopoulos, I., Anagnostopoulou, V., Konstantinidis, G.,
Foller, M., Gravanis, A., Alevizopoulos, K., Lang, F., Stournaras, C. 2008
144
Membrane Androgen Receptor Activation Triggers Down-Regulation Of PI3K/Akt/NF-Kappab Activity and Induces Apoptotic Responses Via Bad, Fasl
And Caspase-3 İn DU145 Prostate Cancer Cells. Molecular Cancer 7:88
Park, M.T., Lee, S.J. 2003. Cell cycle and cancer. Journal of biochemistry and
Molecular Biology 36 (1):60-65 Pauls K. P. 1995. Plant Biotechnology for
Crop Improvement. Biotechnol. Adv. 13:673- 693.
Partin, A.W., Yoo, J., Carter H.B. 1993. The Use of Prostate Specific Antigen, Clinical
Stage and Gleason Score To Predict Pathological Stage in Men With Localized
Prostate Cancer. J Urol. 150(1):110-4.
Pasqua, G., Avato, P., Monacelli, B., Santamaria, A.R., Argentieri, M.P. 2003.
Metabolites in Cell Suspension Cultures, Calli, and in Vitro Regenerated
Organs of Hypericum Perforatum Cv. Topas. Plant Sci. 165:977-982.
Doi:10.1016/S0168-9452(03)00275-9
Pauls, K. P. 1995. Plant Biotechnology for Crop Improvement. Biotechnol. Adv.
13:673- 693.
Percival, M. 1998. Antioxidants. Clinical Nutrition Insights, 10, 1-4.
Phillipson, J.D. 1990. Plants As Sourche of Voluable Products From Plant Tissue
Culture. P.1-21. Proceedings of The Phytochemical Society of Europe.30,
Clarendon Pres, Oxford.
Pines, J. 1995. Cyclins and Cyclin-Dependent Kinases: A Biochemical View. The
Biochemical Journal 308 ( Pt 3):697-711
Piras, M. A., Gakis, C., Budroni, M., Andreoni, G. 1982. Immunological Studies in
Mediterranean Spotted Fever. Lancet. 29;1(8283):1249.
Polascik, T.J., Oesterling I.J. Partin, A.W. 1999. Prostate Specific Antigen: A Decade of
Discovery- What We Have Learned and Where We Are Going. J Urol.
162(2)293-306.
Polat, K., Tüzel, E., Aktepe, F., Akdoğan, B., Güler, C., Uzun, İ.,. 2009. Türkiye’de
otopsi serisinde latent prostat kanseri ve yüksek dereceli prostatik intraepitelyal
neoplazi sıklığının araştırılması”, Türk Üroloji Dergisi, 35 (2): 96-100
Pore, M.M., Hiltermann, T.J., Kruyt, F.A. 2010. Targeting apoptosis pathways in lung
cancer. Cancer letters
Porter, N.A. 1985. Mechanism Of Fatty Acid And Phosp­holipid Autoxidation. In
“Chemical Changes İn Food During Processing”, T. Richardson And J.W.
Finley (Eds), Pp:73-105. Van Nostrand Rainhold Company, New York.
Quiney, C., Billard, C., Salanoubat, C., Fourneron, J.D., Kolb, J.P. 2006. Hyperforin, a
New Lead Compound Against The Progression of Cancer and Leukemia
20:1519-1525. Doi:10.1038/Sj.Leu.2404301
Radı, R., Peluffo, G., Alvarez, M.N., Navılıat, M., Cayota, A. 2001. Unraveling
Peroxynitrite Formation in Biological Systems. Free Radic. Biol. Med., 30:
463-488.
Rathee, J. S., Hassarajanı, S. A., Chattopadhyay, S. 2006. Antioxidant Activity of
Mammea longifolia Bud Extracts. Food Chem., 99: 436-443.
Raff, M.C. 1992. Social Controls on Celi Survival and Celi Death. Nature. 356:397-400.
145
Rice-Evans, C. 2001. Flavonoid Antioxidants. Curr. Med. Chem., 8: 797-807.
Robinson, S.P., Jordan, V.C. 1987. Reversal of Antitumor Effects of Tamoxifen By
Progesterone In The DMBA-Induced Rat Mammary Carcinoma Model. Cancer
Res. 47:5386-5390.
Rohrbeck, A., Borlak, J. 2009. Cancer Genomics Identifies Regulatory Gene Networks
Associated With The Transition From Dysplasia To Advanced Lung
Adenocarcinomas Induced By C-Raf-1. Plos One 4 (10):E7315
Rokman, A., Ikonen, T., Mononen, N., Autio, V., Matikainen, M. P., Koivisto, P. A.,
Tammela, T. L., Kallioniemi, O. P., Schleutker, J. 2001. ELAC2/HPC2
Involvement in Hereditary and Sporadic Prostate Cancer. Cancer research 61
(16):6038-6041
Rosenthal, D.S., Simbulan-Rosenthal, C.M., Smith,W., Ray,R., Smulson, M.E. 2001.
PARP Determines the Mode of Cell Death in Skin Fibroblasts, but not
Keratinocytes, Exposed to Sulfur Mustard. Journal of Investigative
Dermatology, 117 (6): 1566-1573.
Rubbo, H., Radı, R., Anselmı, D., Kırk, M., Barnes, S., Butler, J., Eıserıch, J.P.,
Freeman, B.A. 2000. Nitric Oxide Reaction With Lipid Peroxyl Radicals
Spares Alpha-Tocopherol During Lipid Peroxidation. Greater Oxidant
Protection From The Pair Nitric Oxide/Alpha-Tocopherol Than AlphaTocopherol/Ascorbate. J. Biol. Chem., 275: 10812-10818.
Sanovic, R., Krammer, B., Grumboeck, S., Verwanger, T. 2009. Time-Resolved Gene
Expression Profiling of Human Squamous Cell Carcinoma Cells During The
Apoptosis Process Induced By Photodynamic Treatment With Hypericin.
International Journal Of Oncology 35 (4):921-939
Saran, M. and Bors, W. 1994. Signalling by O2 and NO: How Far Can Either Radical,
or Any Specific Reaction Product, Transmit A Message Under In Vivo
Conditions? Chem. Biol. Interact., 90: 35-45.
Schipper, R.G., Deli, G., Deloyer, P., Lange, W.P., Schalken, J.A., Verhofstad, A.A.
2000. Antitumor Activity of The Polyamine Analog N(1), N(11)Diethylnorspermine Against Human Prostate Carcinoma Cells. The Prostate 44
(4):313-321
Schmidt, L. J., Tindall, D. J. 2011. Steroid 5 Alpha-Reductase Inhibitors Targeting BPH
and Prostate Cancer. The Journal of Steroid Biochemistry and Molecular
Biology 125 (1-2):32-38.
Schulz, W.A., Burchardt, M., Cronauer, M.V. 2003. Molecular Biology of Prostate
Cancer. Mol Hum Reprod, 9(8), 437-48.
Scott B.C., Auroma O.I., Evans P.J., O’Neill C., Van Der Vliet, A. 1994. Lipoic Acid
And Dihydrolipoic Acid As Antioxidants. A Critical. Free Radical Biology
And Medicine, 20 (2), 119-133.
Seegmiller, J. E. 1985. Overview of Possible Relation of Defects in Purine Metabolism
to Immune Deficiency. Ann N Y Acad Sci. 451:10-19
Seven, A., Candan, G. 1996. Antioksidan Savunma Sistemleri. Cerrahpaşa Tıp Dergisi,
27(1), 41-50.
146
Sherr, C.J., Roberts, J.M. 1999. CDK Inhibitors: Positive And Negative Regulators Of
G1-Phase Progression. Genes & Development 13 (12):1501-1512
Siger, A., Czubinski, J., Kachlicki, P., Dwiecki K., Lampart-Szczapa, E., NogalaKalucka, M. 2012. Antioxidant Activity and Phenolic Content In Three Lupin
Species, Journal Of Food Composition and Analysis. 25(2)190–197
Silva, B.A, Ferreres, F., Malva, J.O., Dias, A.C.P. 2005. Phytochemical and Antioxidant
Characteristics of Hypericum Perforatum Alcoholic Extracts. Food Chem.
90:157-167. Doi:10.1016/J.Foofchem.2004.03.049
Silva, F., Ferreira, S., Queiroz, J.A., Fernanda, C. 2011. Dominguescoriander
(Coriandrum Sativum L.) Essential Oil: Its Antibacterial Activity and Mode of
Action Evaluated by Flow Cytometry. J Of Medical Microbiology 23.
Simon, H.U., Haj-Yehia, A.,Levi-Schaffer, F. 2000. Role of Reactive Oxygen Species
(ROS) In Apoptosis Induction. Apoptosis, 5 (5), 415-418.
Singleton, V.L., Rossi, J.A. 1965. “Colorimetry of Total Phenolics With
Phosphomolbdicphosphotungstic Acid Reagents” American Journal of
Enology and Viticulture, 16:144-158.
Smith, J. R., Freije, D., Carpten, J. D., Gronberg, H., Xu, J., Isaacs, S. D., Brownstein,
M. J., Bova, G. S., Guo, H., Bujnovszky, P., Nusskern, D. R., Damber, J. E.,
Bergh, A., Emanuelsson, M., Kallioniemi, O. P., Walker-Daniels, J., BaileyWilson, J. E., Beaty, T. H., Meyers, D. A., Walsh, P. C., Collins, F. S., Trent, J.
M., Isaacs, W. B. 1996. Major Susceptibility Locus For Prostate Cancer on
Chromosome 1 Suggested By A Genome-Wide Search. Science New York,
NY 274 (5291):1371-1374
Sorg, O. 2004. Oxidative Stres: A Theoretical Model or Biological Reality.
C.R.Biologies 327:649-62
Sökmen, A., Gürel, E., 2001. Sekonder Metabolit Üretimi.Bitki Biyoteknolojisi, 1: Bitki
Doku Kültürleri 211-267 (Ed.M.Babaoğlu, E. Gürel,S. Özcan). Selçuk
Üniversitesi Vakfı Yayınları, Konya.
Stahl, W., Sıes, H. 1999. Carotenoids: Occurance, Biochemical Activities, and
Bioavability. Chapter 13, P.183-202
Starkey, J.T, Ma F.P. 1989. A Study of Adenosine Deaminase and Its Convertion Factor
in Human Serum. Adv Exp Med Biol. 253:65- 69
Stephenson Ra, Smart Cr, Mineau G.P. 1995. The Fall In Incidence of Prostate
Carcinoma. Cancer 77: 1342-8.
Stobiecki, B., Blaszczyk, S., Kowalczyk-Bronisz, H., Gulewicz, K. 1993. The Toxicity
of Seed Extracts and Their Fractions From Lupinus Angustifolius L. and
Lupinus Albus L. M. Journal of Applied Toxicology 13(5)347–352.
Sullivan, J.L., Osborne, W.R., Wedgewood, R.J.. 1977. Adenosine Deaminase Activity
in Lymphocytes.Br J Haematol. 37(1):157-8.
Tannock, I. F., Hill, R. P. 1992. The Basics Science of Oncology.2 nd Ed. New York,
Mc Graw-Hill.
Tao, F., Gonzales-Flecha, B., Kobzik, L., 2003. Reactive Oxygen Species in Pulmonary
Inflammation By Ambient Particulates. Free Radical Biology and Medicine,
35(4), 327-340.
147
Taşçı, I., Yavuz, N., Caner, M., Göksel, S., Yılmaz, O. 1995. Karaciğer Sıcak İskemi ve
Reperfüzyon Hasarında Dimetilsülfoksil (DMSO), Allopurinol ve
Deferoksamin’in Etkileri Çağdaş Cerrahi Dergisi, 9, 198-202.
Tekelioğlu., M. 1984. Tıp Embiryolojisi. Er. Er Ajans. Ankara.
Thompson, I. M., Tangen, C. M., Goodman, P. J., Lucia, M. S., Klein, E. A. 2009.
Chemoprevention of Prostate Cancer. The Journal of Urology 182 (2):499-507.
Tonçer, Ö., Kızıl, S., Arslan, N. 2004. Diyarbakır Koşullarında Kekik'in (Thymbra
Spicata L. Var. Spicata) Seleksiyonu ve Kültüre Alınması Olanakları. Tübitak
Togtag Proje No. 2654, 2004: 1–21.
Topuz, E., Aydıner, A., Dinçer, M.. 2003. Meme Kanseri. Nobel Tıp Kitapevleri.
Ungerer,. J.P., Oosthuizen, H. M., Bissbort, S. H., Vermaak, W. J. 1992. Serum
Adenosine Deaminase: Isoenzymes and Diagnostic Application. Clin Chem.
38(7):1322-6.
Ulukaya E. 2003. Apoptozis Ders Notları. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Biyokimya Anabilim Dalı 15-26.
Valdes, L., San Jose E., Alvarez D., Valle J. M. 1996. Adenosine Deaminase (ADA)
Isoenzyme Analysis In Pleural Effusions: Diagnostic Role, And Relevance To
The Origin of Increased ADA In Tuberculous Pleurisy. Eur Respir J. 9(4):74751.
Valentine, W. N., Paglia, D. E., Gilsanz, F. 1977. Hereditary Hemolytic Anemia with
Increased Red Cell Adenoise Deaminase (45 to 70 fold) and Decreased
Adenoisine Triphosphate. Science 195:783-784
Valko, M., Leibfritz, D., Moncol, J., Cronin, M.T., Mazur, M.,Telser, J. 2007) Free
radicals and antioxidants in normal physiological functions and human disease.
Int J Biochem Cell Biol, 39 (1), 44-84.
Van Der Vliet, A., O’neill, C.A., Halliwell, B., Cross, C., Kaur, H. 1994. Aromatic
Hydroxylation and Nitration of Phenylalanine and Tyrosine by Peroxynitrite.
FEBS Letters, 339, 89-92
Van Haaften, R.I., Evelo, C.T., Penders, J., Eijnwachter, M.P., Haenen, G.R., Bast, A.
2001. Inhibition of Human Glutathione S-Transferase P1-1 By Tocopherols
and Alphatocopherol Derivatives. Biochim Biophys Acta. 1548(1):23-28.
Veena, B. 1996. Adenosine Deaminase isoenzymes and Pleural Tuberculosis. J Lab
Clin Med.127:326-7.
Wang, S., Clements, J. 2008. Antıoxıdant Actıvıtıes of Lupin Seeds, Proceedings. 12th
Internatıonal Lupın Conference. 14-18 Sept. New Zealand.
William, G.N., Angelo, M.D.D, William, B.I. 2003. Mechanisms of Disease:
Prostate Cancer. N Engl J Med. 349(4):366-381.
Winter, R.N., Kramer, A., Borkowski, A., Kyprianou, N. 2001. Loss of Caspase-1 and
Caspase-3 Protein Expression In Human Prostate Cancer. Cancer Research 61
(3):1227-1232
Wooster, R., Neuhausen, S. L., Mangion, J. 1994. Localization of A Breast Cancer
Susceptibility Gene BCRA 2, To Chrosome 13q. Science 265:2088-2090.
148
Wright, T. C., Richart, R. M. 1990. Role of Human Papillomavirus In The Pathogenesis
of Genital Tract Warts and Cancer. Gynecol. Oncol., 37: 151-164.
Wu, K., Katiyar, S., Witkiewicz, A., Li, A., McCue, P., Song, L. N., Tian, L., Jin, M.,
Pestell, R. G. 2009. The Cell Fate Determination Factor Dachshund Inhibits
Androgen Receptor Signaling and Prostate Cancer Cellular Growth. Cancer
Research 69 (8):3347-3355
Wyllie, A.H. K.J., Currie, A.R. 1980. Cell death: The Signifıcance of Apoptosis. Int
Rev Cytol. 68:251-304.
Yorgancılar, M. 1996. Doğanhisar’da Lüpen Ziraati, Selçuk Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Lisans semineri.
Yorgancılar, M., Babaoğlu, M., Hakkı, E.,E., Atalay, E. 2007. Farklı Orijinli Lüpen
(Lupinus sp.) Genotiplerinde Kirece Dayanıklılığın ve Genetik Akrabalık
İlişkilerinin Araştırılması. TÜBİTAK Proje No: TOVAG-105O034.
Young, I. S, Woodside, J. V. 2001. Antioxidants in Health and Disease. J Clin
Pathol. 54:176-186.
Yüreğir, G. 1988. Temel Biyokimya 1. 3. Baskı, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yayınları, Adana 152-153.
Zalata, A., Yahıa, S., El-Bakary, A., Elsheıkha, H.M. 2007. Increased DNA Damage In
Children Caused By Passive Smoking As Assessed By Comet Assay and
Oxidative Stress. Mutation Research/ Genetic Toxicology And Environmental
Mutagenesis, 629(2), 140-147.
Zeybek, N., Zeybek, U. 1994. Farmasötik Botanik, Ege Ü., EczacılıkFak. Yayın No: 2,
İzmir, 436.
Zhao, Y., Li, R., Xia, W., Neuzil, J., Lu, Y., Zhang, H., Zhao, X., Zhang, X., Sun, C.,
Wu, K. 2010. Bid İntegrates Intrinsic and Extrinsic Signaling In Apoptosis
Induced By Alpha-Tocopheryl Succinate In Human Gastric Carcinoma Cells.
Cancer letters 288 (1):42-49.
149
150
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı
: Lütfiye Yasemin Koç
Doğum Yeri
: Ankara
Doğum Tarihi
: 03/01/1983
Medeni Hali
: Bekar
Yabancı Dili
: İngilizce
Eğitim Durumu
Lise
: Anıttıpe Lisesi
Lisans
: Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
Yüksek Lisans
: Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü
Çalıştığı Kurum
:T.C Şeker Kurumu
Yayınları (SCI ve diğer)
1. Akbaş H, Okumuş A, Kılıç Z, Hökelek T, Süzen Y, Koç L.Y, Açık L, Çelik
Z.B, Phosphorus-nitrogen compounds part 26. Syntheses, structural
characterizations, antimicrobial and cytotoxic activities, and DNA interactions
of new phosphazenes bearing secondary amino and pendant (4-fluorobenzyl)
spiro groups. European J of medicinal chemistry (in press)
2. Kılıç Z, Asmafiliz N, Hökelek T, Açık L, Süzen Y, Koç L.Y, Öner Y.
Phosphorus-Nitrogen Compounds: Part 25. Syntheses, Spectroscopic and
Structural Investigations, Biological and Cytotoxic Activities, and DNA
Interactions
of
Mono
and
Bisferrocenylspirocyclotriphosphazenes,
Organometallics (in press)
3. Elmas G, Okumuş A, Kilic Z, Hökelek T, Açık L, Dal Hakan, Ramazanoğlu N,
Koç L.Y. Phosphorus-Nitrogen Compounds. Part 24. Syntheses, Crystal
Structures, Spectroscopic and Stereogenic Properties, Biological Activities and
DNA Interactions of Novel Spiro-Ansa-Spiro- and Ansa-Spiro-Ansacyclotetraphosphazenes, Inorganic Chemistry, Inorg. Chem. 2012, 51,
12841−12856.
151
4. Okumuş A, Kılıç Z, Hökelek T, Dal H, Açık L, Öner Y, Koç L.Y. Phosphorus–
nitrogen compounds part 22. Syntheses, structural investigations, biological
activities and DNA interactions of new mono and bis (4-fluorobenzyl)
spirocyclophosphazenes, Polyhedron, 30 (17) 2896–2907, 2011.
5. Işıklan M, Asmafiliz N, Özalp E, İlter E, Kılıç Z, Çoşut Z, Yeşilot S, Kılıç A,
Öztürk A, Hökeek T, Koç L.Y, Açık L, Akyüz E. Phosphorus–Nitrogen
Compounds: Part 21. Syntheses, Structural Investigations, Biological Activities,
and DNA Interactions of New N/O Spirocyclic Phosphazene Derivatives. The
NMR Behaviors of Chiral Phosphazenes with Stereogenic Centers on Addition
of Chiral Solvating Agent. Inorganic Chemistry, 40(15): 7057-7071, 2010.
6. Bayramci N.S, Koç L.Y, Açik L, Uçmak Vural G, Kiliç M, Tez M, Koç M,
Erçakmak N, Screening of Three Exons of the RET Proto-oncogene in Turkish
Patients with Papillary Thyroid Carcinoma, Türkiye Klinikleri, Journal of
Endocrinology 2010;5(2):54-61
7. Asmafiliz N, Kilic Z, Ozturk A, Hokelek T, Koc L.Y, Acik L, Kısa Ö, Üstündağ
Z, Solak AO, Phosphorus-Nitrogen Compounds 18. Syntheses, Stereogenic
Properties, Structural and Electrochemical Investigations, Biological Activities
and DNA Interactions of New Mono- and Bis-Ferrocenyl Spirocyclic
Phosphazene Derivatives. Inorganic Chemistry, 48(21): 10102-10116, 2009
8. Demir H, Açık L, Bali E.B, Koç L.Y and Kaynak G. Antioxidant and
Antimicrobial Activities of Solidago Virgaurea Extracts, African Journal of
Biotechnology Vol. 8 (2), pp. 274-279. 2009.
9. Koc L.Y, Akar N, Single Nucleotide Polymorphisms That Affect Homocysteine
Levels in Turkish Population. Clinical and Applied Thrombosis-Hemostasis.
15(6): 701-704, 2009.
10. Fitoz S, Sennaroglu L, Incesulu A, Cengiz F.B, Koc Y, Tekin M. SLC26A4
mutations are associated with a specific inner ear malformation. Int J Pediatr
Otorhinolaryngol, 71(3): 479-8.2007
Poster
1. Antimicrobial and Cytotoxic Activities, and DNA interactions of new fully
substituted mono (4-fluorobenzyl) spirocyclotriphosphazenes, 13th International
Congress of the Society for Ethnopharmacology. Graz, Austria, 2012
2. Syntheses, Biological Activities, and DNA Interactions of New N/O
Spirocyclotriphosphazenes" 13th International Congress of the Society for
Ethnopharmacology. Graz, Austria, 2012
3. Leyla Açık, Gamze Egemen, Aytuğ Okumuş, Zeynel Kılıç, Nagehan
Ramazanoğlu and L. Yasemin Koç. Antimicrobial Activities And Dna
Interactions Of SpiroAnsa-Spiro- and Ansa-Spiro-Ansa-Cyclotetraphosphazene,
152
Internatıonal Conference “Medıcınal And Aromatıc Plants In Generatıng of New
Values In 21st Century”, November 9-12. 2011. Sarajevo, Bosnia And
Herzegovina, 2011
4. Naciye Selcen Bayramci, Leyla Açik, Lütfiye Yasemin Koç, Mehmet Kiliç,
Gülin Vural, 2009, Papiller Tiroit Kanserli Türk Hastalarda Ret (Rearranged
During Transfection) Proto-Onkogeninin 11. Ve 13. Ekzon Bölgelerinin
İncelenmesi, 21. Ulusal Biyokimya Kongresi, İstanbul, 2009
5. Nuran Asmafiliz, Zeynel Kılıç, Aslı Öztürk, Tuncer Hökelek, Ali Osman Solak,
Lütfiye Yasemin Koç, Leyla Açık, The Investigation of Syntheses, Crystal
Structures, Electrochemical and Spectroscopic Properties, and Biological
Activities of mono and bis(Ferrocenyl)-Phosphazene Derivatives, Sixth
International Conference of the Chemical Societies of the South-Eastern
European Countries, 10-14 Eylül 2008, Sofya, Bulgaristan
6. Nuran Asmafiliz, Zeynel Kılıç, Ayça Avseven Çiftçi, Ali Osman Solak, Aslı
Öztürk, Tuncer Hökelek, L. Yasemin Koç, Leyla Açık, Özgül Kısa, Ali Albay,
Ferrosenil-Fosfazen Bileşiklerinin Sentezi, Kristal Yapıları, Spektroskopik,
Elektrokimyasal Ve Stereojenik Özelliklerinin İncelenmesi, DNA ve Tüberküloz
Suşuna (H37Rv) Etkilerinin Araştırılması, II. Ulusal Anorganik Kimya
Kongresi, 16-19 Mayıs 2009, Fırat Üniversitesi, Elazığ,
7. Naciye Selcen Bayramci, Lütfiye Yasemin Koç, Leyla Açik, Gülin Uçmak
Vural, Mehmet Kiliç, Mesut Tez, Mahmut Koç, Nur Erçakmak, Screening of
Three Exons of the RET Proto-oncogene in Turkish Patients with Papillary
Thyroid Carcinoma, J of Endocrinology, 2010, 5(2):54-61
8. Lütfiye Yasemin Koç, Nejat Akar The Effect of 19 bp Deletion of DHFR and
CT Replacement in the 677th nucleotide in MTHFR enzyme on Homocyteine
Levels in Turkish Population. “32th National Hematology Congress ”812.11.2006 Antalya, Turkey
9. Lütfiye Yasemin Koç, Nejat Akar The effect of 19 bp deletion of DHFR on
homocysteine levels. “World Congress on Hyperhomocysteinemia, 6th
Conference on Homosysteine Metablolism” Saarbruecken Germany 5-9 June
2007
Sunum
DHFR 19 bç’lik Delesyonu ve MTHFR 677C-T Gen Değişimlerinin Homosistein
Düzeylerine Olan Etkisinin Türk Popülasyonunda İncelenmesi , “32. Ulusal
Hematoloji Kongresi” 8-12 Kasım 2006 Antalya
153
Download