AVRUPA`NIN BORÇ KRİZİ 2007 Temmuzunda Amerika`da

advertisement
AVRUPA’NIN BORÇ KRİZİ
2007 Temmuzunda Amerika’da mortgage sektöründe ipoteğe dayalı kredi sisteminin çöküşü,i emlak
fiyatlarının dibe vurması, emlak değerlerinin sıfırlara yaklaşması,Küresel Finans Piyasaları Sistematik
Finansal Krizin etkisi altına girdi ve 2012 ilk çeyreğinden itibaren krizin etkisinden kurtulmaya
başlayan ABD ekonomisi makro ekonomik göstergeler itibarıyla iyileşme sürecine girmiştir
Avrupa’nın Borç Sorunu bu küresel sistematik finansal krizin devamı olmayıp yeni bir kriz olan “Borç
Krizi”dir. Borç krizi dünden bugüne birden çıkmamış olup var olan borç sorunu finansal krizin etkisiyle
ivme kazanmıştır.
II.Dünya Savaşı Sonrasında ulusal parası uluslararası ödeme ve rezerv aracı olarak kullanılan Amerika
ekonomisi günümüzün en büyük borçlu ülkelerin başında gelmekte olup toplam borçlarının GDP
içindeki payı %107dir. ABD’yi Japonya izlemekte olup toplam borçlarının GDP içindeki payı %
219’dur. Diğer taraftan Krizin odağında olan Avrupa Birliği ülkelerinin ortalama toplam borçlarının
GDP içindeki payı % 96 ile üçüncü sırada bulunmaktadır.
Amerika en büyük borçlu ülke olunca ,Amerika’ya borç veren ülkelerin başında Çin( 1.500 milyar
dolar), Japonya( 910 milyar dolar)İngiltere(340 milyar dolar),Brezilya, Rusya, Almanya, Türkiye
gelmektedir.Borç verme biçimi ABD tahvili satın alma şeklindedir.
Avrupa’nın borç yükü Amerika ve Japonya’ya göre daha az olmasına rağmen Avrupa’nın içinde
bulunduğu borç yükü küresel piyasalar için meali borç krizidir.
Bugün burada Avrupa yaşanan borç sorunun neden bir kriz olarak algılandığı, Borçların nasıl bu
seviyeye geldiği Avrupa ülkelerinin bu borç yükünden neden çıkamadıkları ve Avrupa Merkez
Bankasının (ECB) sorunu çözmede neden yetersiz kaldığı sorularına cevap bulmaya çalışılacaktır.Diğer
bir deyişle Avrupa ülkelerinin Başta Yunanistan olmak üzere içinde bulundukları borç sorunu
nedenleriyle açıklanacak ve çözüm önerileri neler olmalı sorusuna cevap bulmaya çalışılacaktır.
Türkiye Ekonomisinin 2001de yaşadığı kriz ile Avrupa borç krizi birbirine benzemekle beraber tek
farkı 2001 dünya konjonktürü ile 2012 dünya konjonktürünün farklılığı ve Avrupa merkez bankasının
yapısı ve konumudur.
Avrupa’nın içinde bulunduğu borç sorunu bir gecede olmamıştır.Uzunca bir süredir(on yıldan fazla)
bu duruma gelinmiştir.Avrupa ülkelerinin borçluluk oranlarının yüksek olduğu bilinmekteydi. Düne
gelinceye kadar Avrupa ülkeleri düşük maliyetle borçlanarak( düşük borçlanma maliyeti)borcu
çevirmekteydiler. 2008 finansal krizin finansal piyasalar ve bankaların öz sermaye yapılarının
bozulmasına yol açmıştır.
Avrupa ülkeleri aldıkları borçları –kaynakları etkin kullanamamaları, borçların daha artmasına yol
açmıştır. Diğer bir deyişle alınan borçlar gelir yaratıcı alanlarda harcanması gerekirken cari
harcamaların finansmanında (ücret ödemeleri sağlık ve eğitim harcamaları gibi) kullanılmıştır.Her
alınan borcun çevrilebilmesi ve giderlerin finansmanı için tekrar tekrar borc alınması gerekmiştir.
Borçlanma maliyetinin düşük olması borçlanmayı cazip kılmıştır. Finans piyasaların getirisi reel
piyasalardan daha yüksek olduğu için borç veren kredi kurumları borç vermede istekli olmuşlardır.
Amerika’da emlak sektöründe ortaya çıkan finansal krizden etkilenen kredi ve finans kuruluşları
zararlarını karşılamak verdikleri kredileri istemeleri ve bir kısmının iflası, kredi verme maliyetini
yükseltmiştir. Borçlanma maliyetindeki artış Avrupa ülkelerin borçlanmanın zorlaşması hem borcun
çevrilmesini hem de harcamaların finansmanını zorlaştırmış ve hatta imkansız kılmıştır.
Başta Yunanistan olmak üzere İrlanda Macaristan Portekiz İspanya borçlarını ödeyemez duruma
gelmesiyle 2011 başlarında ülke ekonomileri borç krizi ile karşı karşıya kalmışlardır.
Piyasaların nakit ihtiyacı Amerika merkez bankası FED tarafında karşılanması yanı sıra Merkel ve
Sarkozy’in itirazlarına rağmen 3 ay içinde ECB’nin 1 trilyon dolar piyasa vermesi ile piyasalar rahatladı.
Bu arada İrlanda’nın ,Macaristan’ın ve nihayetinde Yunanistan’ ın IMF ile yaptığı stanby Anlaşması ile
piyasalar rahat bir nefes aldılar. Bu arada hükümetlerin sıkı maliye politikası adı altında harcama
daraltıcı politikaları izlenmesi ile toplumsal tepkiler gerçekleşti ve hükümet değişikleri Avrupa’daki
ekonomik krizi siyasi boyuta taşıdı. Yunanistan ve İtalya’da teknokrat hükümetler kuruldu,
hükümetler istifa ederek erken seçimler Avrupa’nın gündeminde baş köşeye oturdu.
Çözüm olarak Ya Parasal birlik dağılacak ya da piyasanın nakit ihtiyacı karşılanacakizlenecek sıkı
maliye politikası ile. Parasal birliğin dağılması ya da sistemdeki ülkenin parasal birlikten çıkması
sistemin iflas etmesi anlamına geleceğinden bu çözüm şimdilk rafa kalkmış dırımdadır. Piyasanın nakit
ihtiyacı nasıl karşılanacak sorunun cevabı IMF,FED ve ECB’den beklenmektedir. Fed Amerikan
ekonomisindeki iyileşmeyle beraber bunun olmayacağını belirmiş. Merkel ve Sarkozy ECB şimdili para
basmasın aonay vermemkte ve gözler IMF çevrilmiştir.
IMF gerekli fonu sorumlu ülkelere verebileceğini ama yeterince kaynağı olmadığını belirmesi üzerine
BRİÇ ülkelri kendilerine IMF verilebilecek yetkini artırılması olası olduğunu ifade etmişlerdir.Zmerika
IMF içinde Çin’e Rusya’ya Brezilya’ya ve hatta Hindisytana’a böyle bir yetkinin verimesine sıcak
bakmamaktadır.
Mart Ayının sonunda Hollanda hükümetinin izlenmesigereken harcama daraltıcı politikasını
parlementodan geçiremeyince hükümet istifa etmiş erken seçim gündeme gelmiştir.
Önceleri % 2-3 faiz oranında borçlanan ülkeler % 7 aşan faiz oranlarından borçlanmak zorunda
kalması borçlanma maliyetlerini artırarak borçların çevrilebilirliği zorlamakta olup borç krizini daha
ileri düzeye taşımaktadır.
Yunanistan İrlanda İspanya Portekiz İtalya gibi Avrupa ülkeleri tarafından alına krediler etkin
kullanılmamış cari harcamaların , emlak sektörünün finansmanı gibi alanlarda kullanılmıştır. Cari
harcamalar, alınan borçların geri ödenmesine imkan vermediği gibi ülkelerin daha da borçlanılmasına
yol açmıştır. Borç veren finans kurumları(bankalar) , kredi derecelendirme kurumların gerek ülke
gerek kurum için verdiği notların iyi olması nedeniyle ülkelerin durumlarının iyi olduğunu kabul
ederek verdikleri kredilerin artmasına ve ülkeler bugünkü borçluluk düzeyine ulaşmışlardır.
Örneğin Yunanistan İrlanda Portekiz ve diğer ülkelerde FBDY 25.000Euro ile 35.000 Euro arasında
değişmekle beraber asgari ücret bu ülkelerde 1500 Euro’nun üstündedir. Keza kaynaklar- krediler dış
ticarete konu olan, gelir getiren alanlara yatırılmaması ile kredilerin geri ödenmesi imkansız
olmuştur. Kaynaklar çoğu cari harcamaların finansmanında kullanılmıştır.
Ülkelerin Borçluluk/GDP oranları Yunanistan% 152,İrlanda % 95, Portekiz % 86, İspanya % 52 İtalya
%100 dür.
Ülkelerin GDP’leri Yunanistan310 milyar ,İrlanda 212 milyar Portekiz 253 milyar İspanya 1.6 trilyo,
İtalya 2.3 trilyon dolardır.
FBDY itibarıyla değerlendirdiğimizde Yunanistan 22.000,İrlanda 47.700, Portekiz 22.000, İspanya
32.000, İtalya 35.000 dolardır.
Ülkelerin bütçe açıklarının GDP içindeki payı Yunanistan(10.5),İtalya(4.6), Belçika(4.1), İrlanda(3.4),
Portekiz(9.1), İspanya(9.2), Fransa(7),Euro alanı(6), AB-27(6.4).
Avrupa Ülkelerin borçluluk oranları yüksek seviyelerdedir. Bunların geri ödenebilmesi için Finans
kurumlarınca ülkelerin desteklenmesi gerekir. Finans kurumları (bankalar) sermaye ve kaynak
yetersizliği içinde olmamaları borçların çevrilmesini önlemektedir. Avrupa merkez Bankası (ECB) aralık
2011 ile mart 2012 tarihin piyasaya yaklaşık 1 milyar Euro likidite sunmuş ve kısa bir süre için
piyasalar rahatlamış ve tekrar eski agresif konumuna geri dönmüştür. Mart ayı ortalarında kriz
bitmediği gene kaynak ihtiyacı olduğu ortaya çıkmıştır. Temel sorun bu sefer piyasaları kim
fonlayacaktır. ECB Almanya ve Fransa’nın tepkisinde dolayı para sunmak istememektedir. IMF
piyasaları fonlayabileceğini ama yeterince kaynağı olmadığından bunu yapamadığı ifade
edilmektedir. Borç krizinin başında Yunanistan İrlanda ve Macaristan IMF ile stanby anlaşması
yapmış, büyük miktarlarda borç almıştı. Şu anki durumda IMF borç verecek kaynağı olmadığı için
kaynak sıkıntısı içinde olduğunu belirmiştir.
BRİÇ ülkeleri (Brezilya, Çin, Rusya ve Hindistan)Avrupa’nın ihtiyacı olan likiditeyi IMF verebileceklerini
ama kendilerine IMF verilecek oy hakkının artırılmasını istemektedir. Örneğin Çin Brezilya Rusya
Hindistan taleplerine rağmen Amerika bunu istememektedir Avrupa’nın içinde bulunduğu borç
sorunu çözmenin iki yolu vardır Birincisi ya bir yerlerden kaynak bulunacak(IMF Ve ECB) ya da Euro
bölgesi dağılacaktır.
Avrupa birliğinde Tek merkez bankası ,tek para ve birden fazla maliye politikası olması borçlu
ülkelerin krizden çıkmalarını zorlamaktadır. Çünkü bu koşullar ülkelerin para ve kambiyo politikalarını
uygulamamalarını imkansız hale getirmektedir. Geriye sadece maliye politikası kalmaktadır. Sıkı
maliye politikaları bilindiği gibi vergi oranlarının artırılması ücretlerin kısılması işçi çıkarılmalarının
artırılması gibi önlemleri içerdiğinden halklar tarafından istenmediği için toplumsal ayaklanmalar yol
açmaktadır. Ya da Hükümetler devrilmektedir. Yunanistan ve İtalya da hükümet değişmiş teknokrat
hükümetler kurulmuştur. Mart Ayı sonunda sıkı maliye politikasında anlaşamayan Hollanda koalisyon
hükümeti istifa etmiştir ve ülke seçime gidecektir.
Sonuçta sadece uygulanacak sıkı maliye politikaları borç krizi için çözüm gibi gözükmesine rağmen
getirdiği yükümlülükler halkalar tarafından kabullenilmediği için sosyal hareketleri gündeme
taşınmaktadır.
Yunanistan gibi borç krizi içinde olanların Euro bölgesinden çıkmaları kesin önlem olmasına rağmen
bu istenmemektedir. Böyle bir çıkışı Avrupa birliğinin çöküşü anlamına geleceğinden kabul
edilmemekte birlik içindeki birlikteliği “Katolik nikah” olarak kabul edilmektedir.
Diğer bir çözüm piyasanın ihtiyacı olan paranın piyasaya finans kurumları aracılığı ile verilerek borç
sorunun üstesinden gelinebileceğidir. Diğer taraftan ,sorunun çözümünde Avrupa dışındaki Çin gibi
ülkeler ne kadar hızlı bir büyüme trendi içersine girerlerse Avrupa borç sorunun üstesinden gelmesi o
kadar kolay olacağıdır.
Gelinen noktaya baktığımızda, İzlenmekte olan sıkı maliye politikaları neticesinde 7 Avrupa Ülkesinde
hükümet düşmüştür. Yunanistan, İrlanda, İspanya, Macaristan, İtalya, Portekiz , Hollanda. İtalya ve
Yunanistan’da teknokrat hükümetleri kurulmuştur.İrlanda IMf programına ve sıkı maliye politikasına
uyarken Yunanistan’ın “Hair cut(Borç silinme)” (132 milyar Euro borcu silindi) görünce onlarda sorun
çıkarmaya başlamıştır. Hala sorunun üstesinden gelinmemiştir.
Sıkı maliye politikaları. Ücret indirimleri, çalışma sürelerinin uzaması, vergi oranlarının artması olarak
sıralanabilir. Asgari ücretin 1500 ile 2000 Euro arasında olan bir Avrupa’da ücretlerin 500 Euro’ya
düşürülmesi emeklilik yaş sürelerinin 70 yaşa çıkarılması çalışma sürelerinin uzatılması gelişmiş
toplumlarda olası olmadığından başta Yunanistan olmak üzere ispanya İtalya Portekiz de sosyal
ayaklanmalar büyük boyutlara ulaşmaktadır.
Alınan kredilerin kaynakların etkin kullanılmamasıyla anlatılmak istenen bu kaynaklar dış ticarete
konu olan alanlara kullanılmamış cari harcamalar finanse edilmiştir. Emlak sektörüne yatırım yapılmış
ve spekülatif hareketlere ivme verilmiş olup asgari ücret ödemeleri düzeyi yükseltilip sosyal ve sağlık
hizmetlere ayrılan fonlar artırılmıştır.
PIGS ülkeleri 27 üyeli Avrupa’da şu anda borç sorunun büyük boyutlarda olduğu ülkelerin başında
gelmekle beraber bunu Macaristan Hollanda Belçika Fransa’nın izlemeyeceğinin garantisi yoktur.
Ülkelerin Borç sorununa çözüm olarak dışarıdan doğrudan nakit kaynak bulma dışına gidilmemiştir.
Örneğin ülke içinde özelleştirme yapılmamıştır.
Avrupa bugün içinde bulunduğu borç krizine gelinceye kadar üç krizi arka arkaya yaşamıştır.
Birinci kriz, Banka krizi anlamı, bankaların sermaye tabanları çok zayıfladı zararlarını
karşılayamayacak düzeylere geriledi.
İkinci kriz, Bankaları ayakta tutmaya çalışan devletlerin mali krizi,borç sorunu.
Üçüncü kriz, Ekonomik büyümeme krizi,resesyon/depresyon
Bankalar kredi vermekte isteksiz davrandıkça devlet bankaların kurtarma maliyetini halka yıkan
önlemler dayattıkça (işten çıkarma, ücret düşürme vs)üretim ve yatırım olumsuz etkileniyor ve de
işsizliği yoksulluğu artırıyor. Ekonomik daralma hem devleti borç ödemek için gerekli kaynaklardan
yoksun bırakıyor hem de bankalara borçlu kurum ve kuruluşların ödemelerini zorlaştırıyor.
SONUÇTA: Bankaların Krizi/ Hükümetlerin Mali krizi/ Ekonomik Kriz / Bankaların Kriz şeklinde bu
sarmal devam edecektir. Çözüm oldukça zor ve sancılı ve de zaman alacaktır.
Avrupa’nın Açmazı Devlet Borçları ve Borçların Finansörü Olan Bankacılık SEKTÖRÜ Ne Yapabilir
1.Bankalar batacaklar ve kısa süre içinde ekonomi toparlanacaktır.Ancak başlangıçta hükümetler
devrilecek toplumsal çalkantı oluşacaktır. Ve sistem yeniden yapılacaktır. yapılanma sancılı olacaktır.
Maliyeti yüksektir bu opsiyonun.Sistem bunu göze almak istememektedirler.
2. Finansal oligarşi sistemin iflasına izin vermeyecektir., Bankaların yaşamasına izin verilecek sorun
ötelenip yıllara yayılacak,ECB, IMF sistemin ayakta kalması için kredi verecek.Finansal oligarşi
Kemer sıkma tedbirleri(sıkı maliye politikası anlamında) ekonomiyi uçurumun eşiğine getiriyor ve
bu da sosyal devinimlere kapı açacaktır.Avrupa hükümetlerin borç sorunlarına çözüm amaçlı
harcama kesintileri global daralma demektir. Diğer bir deyişle ,Borcun çevrilebilmesi,ödenebilmesi
için harcamalar kısılacak bu durumda büyümede gerçekleşmeyecektir.
Borç sorunun üstesinden gelmek borcun çevrilebilmesi için ekonominin büyümesi gerekmektedir.
Büyümek için finansman gerekli bu finansmanı kim verecek nerden sağlanacaktır. Yani, harcamalar
artacak büyüme gerçekleşecek büyüme nasıl finanse edilecek( para nereden gelecek)
Avrupa ekonomilerin içinde bulunduğu Borç sorunun üstesinden gelmek Euro bölgesinden çıkarak
olası değildir. Sistemin çöküşü anlamına gelir. !959 yılında kurulan Ab oluşumun sonu anlamına
geleceğinden bu olası değildir. Bilinen tek şey Avrupa ülkeleri bu birlik ile olan Katolik nikahlarıdır.
Avrupa ülkelerin Borç sorununa çözüm öneri genişletici para politikası olmalıdır. Ekonomi bir
yandan borcunun çevrilmesi isterken bir yandan ekonomide daralma olmaz . Borcun çevrilebilmesi
ekonomik büyüme ile birlikte olmalıdır. Burada önemli olan büyümenin finansmanı, yada borçların
çevrilmesinde gerekli kaynağın bulunmasıdır. BRİC ülkeleri finansman kaynağı temin edilebilir. IMF
yapılanmasında BRİÇ ülkelerine istedikleri oy kotası verilirse Grekli finansman kaynağı ile Borcun
çevrilmesi ile kazanılan zaman ekonominin kendini yenilemesi için gerekli ortamın oluşmasını
sağlayacaktır.
Download