nisan 2014 dönemi 2. deneme sınavı temel bilimler testi soru ve

advertisement
NİSAN 2014 DÖNEMİ 2. DENEME SINAVI
TEMEL BİLİMLER TESTİ SORU VE AÇIKLAMALARI
Bu testte sırasıyla Anatomi, Fizyoloji - Histoloji - Embriyoloji, Biyokimya, Mikrobiyoloji, Patoloji, Farmakoloji soruları ve açıklamaları bulunmaktadır.
1.
Foramen obturatum’u sınırlayan kemik ya da kemikler
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Os ischii
B) Os pubis
C) Os ilii
D) Os ischii ve os pubis
E) Os ilium, os ischii ve os pubis
Doğru cevap: (D) Os ischii ve os pubis
Foramen obturatum, os pubis ve os ischii tarafından
oluşturulur. Canlıda membrana obturatoria ile kapatılmıştır.
Canalis obturatorius, deliğin üst bölümünde membran ile
kemik arasında oluşur. Bu kanalın içinden arteria ve vena
obturatoria ile nervus obturatorius geçer. Membrana
obturatoria’nın dış tarafından musculus obturatorius
externus, iç tarafından musculus obturatorius internus
başlar.
2.
Ligamentum deltoideum, aşağıdaki eklemlerden
hangisinin bağlarından biridir?
A) Articulatio cubiti
B) Articulatio talocruralis
C) Articulatio genus
D) Articulatio humeri
E) Articulatio coxae
Doğru cevap: (B) Articulatio talocruralis
Articulatio talocruralis, tibia, fibula ve talus arasında
kurulu ginglymus (articulatio trochlearis) tipinde bir eklemdir.
Ligamentum deltoideum (collaterale mediale) bu eklemin
medialinde yer alan ve malleolus medialis ile tarsal kemikler
arasında uzanan bağıdır. Pars tibiotalaris anterior, pars
tibiotalaris posterior, pars tibionavicularis ve pars tibiocalcane
olmak üzere dört bölümden oluşan bu bağ ayak bileğinin aşırı
eversiyonunu engeller.
ÖN DUVARI:
Musculus pectoralis minor ve fascia clavipectoralis tarafından
oluşturulur. Bunların da önünde musculus pectoralis major
bulunur. Bu duvarın iç yüzü üzerinde arteria thoracica lateralis
aşağıya doğru uzanır.
ARKA DUVARI:
Yukarıda musculus subscapularis, aşağıda ise musculus
latissimus dorsi tarafından oluşturulur. M. latissimus dorsi’nin
de arka kısmında musculus teres major bulunur. Arka duvarda
nervus subscapularis seyreder.
İÇ DUVARI:
1-4 kaburga, bu kaburgalar arasında yer alan interkostal
kaslar ve musculus serratus anterior’un üst kısmı tarafından
oluşturulur. Bu duvarda nervus thoracicus longus bulunur.
Axilla’ya yapılacak girişimler medial duvardan yapılır.
DIŞ DUVARI:
En dar duvarıdır. Humerus, musculus coracobrachialis ve
musculus biceps brachii’nin kısa başı tarafından oluşturulur.
TABANI:
Önde musculus pectoralis major’un alt kenarı (plica axillaris
anterior) ile arkada musculus latissimus dorsi’nin alt kenarı
(plica axillaris posterior) arasında uzanan fascia axillaris ve
deri tarafından oluşturulur.
TEPESİ:
Boyun köküne doğru uzanır ve önden clavicula’nın arka yüzü,
içten birinci kaburganın dış yüzü, arkadan ise scapula’nın
margo superior’u ile sınırlanır.
AXILLA İÇERİSİNDE BULUNAN YAPILAR:
•
Arteria-vena axillaris ve dalları
• Nodi lymphoidei axillares
3.
• İnterkostal sinir dalları ve nervus intercostobrachialis
Aşağıdakilerden hangisi fossa axillaris’i sınırlayan
yapılardan biri değildir?
• Plexus brachialis’in infraklaviküler parçası
• Gevşek bağ doku ve yağ doku
A) Humerus
B) Musculus deltoideus
C) Musculus latissimus dorsi
D) Musculus teres major
E) Musculus subscapularis
Doğru cevap: (B) Musculus deltoideus
FOSSA AXILLARIS
Toraksın lateral duvarı ile kolun üst kısmının iç yüzü arasında
yer alan, dört duvarlı, tepesi yukarıda, tabanı aşağıda piramit
şeklinde bir çukurdur.
• Memenin aksiller kuyruğu (processus lateralis, Spence’in
aksiller kuyruğu)
4.
Aşağıdaki sinirlerden hangisi canalis inguinalis’te
seyreder?
A) Nervus iliohypogastricus
B) Nervus pudendus
C) Nervus ilioinguinalis
D) Nervus cutaneus femoris lateralis
E) Nervus obturatorius
Doğru cevap: (C) Nervus ilioinguinalis
6.
CANALIS INGUINALIS’TE BULUNAN YAPILAR
A) Musculus infraspinatus - Nervus suprascapularis
B) Musculus subscapularis - Nervus subscapularis
C) Musculus teres major - Nervus axillaris
D) Musculus biceps brachii - Nervus musculocutaneus
E) Musculus supraspinatus - Nervus suprascapularis
• Erkekte: Funiculus spermaticus ve içindekiler; ductus
deferens, arteria ductus deferentis, arteria testicularis,
plexus pampiniformis (vena testicularis), processus
vaginalis’in kalıntıları, lenf damarları ve sinirler.
Doğru cevap: (C) Musculus teres major - Nervus axillaris
• Kadında: Ligamentum teres uteri, uterus’tan gelen lenf
damarları ve processus vaginalis kalıntıları.
5.
Aşağıdaki kas - sinir eşleştirmelerinden hangisi
yanlıştır?
• Her iki cinste: Nervus ilioinguinalis ile nervus
genitofemoralis’in genital dalı bulunur.
• Nervus suprascapularis, plexus brachialis’in truncus
superior’undan çıkar. Incisura scapulae’den geçerek
scapula’nın arka yüzündeki kaslardan musculus
supraspinatus ve musculus infraspinatus’u uyarır.
Aşağıdakilerden hangisi çiğneme kaslarının tutunduğu
kemiklerden biridir?
• Nervus subscapularis, plexus brachialis’in fasciculus
posterior’undan çıkan dallardan biridir. Musculus
subscapularis ve musculus teres major’un siniridir.
Fasciculus posterior’dan çıkan bir diğer dal olan nervus
axillaris, musculus deltoideus ve musculus teres minor’u
uyarır.
A) Os sphenoidale
B) Os ethmoidale
C) Os occipitale
D) Concha nasalis inferior
E) Os frontale
• Nervus musculocutaneus, fasciculus lateralis’ten çıkar.
Kolun ön yüzündeki musculus biceps brachii, musculus
coracobrachialis ile musculus brachialis’in siniridir.
Doğru cevap: (A) Os sphenoidale
Dört çift çiğneme kası vardır:
7.
• M. temporalis
• M. masseter
Aşağıdakilerden hangisinin her iki böbreğin ön yüzü
ile komşuluğu vardır?
A) Mide
C) Duodenum
• M. pterygoideus medialis
B) Pancreas
D) Karaciğer
E) Jejunum
• M. pterygoideus lateralis
Doğru cevap: (E) Jejunum
Tablo (Soru 5): Çiğneme kasları
BAŞLAMA YERİ
Musculus masseter
Musculus temporalis
Üst baş
Musculus
pterygoideus
lateralis
Musculus
pterygoideus
medialis
Alt baş
Yüzeysel
baş
Derin
baş
Yüzeyel parça: Arcus
zygomaticus (2/3 önü)
SONLANMA YERİ
SİNİRİ
İŞLEVİ
Mandibula köşesi
(tuberositas
masseterica)
Mandibula’yı yukarı kaldırır ve
çene ucunu ileri çıkarır
Fossa temporalis (linea
temporalis inferior)
Mandibula’nın
processus
coronoideus’u (tepesi
ve içyan yüzü)
Dikey lifler: Mandibula’yı yukarı
kaldırır
Yatay lifler: Mandibula’yı geri çeker
Tek yanlı: Mandibula’yı yanlara
hareket ettirir (çiğneme)
Ala major ossis sphenoidalis
(crista infra temporalis)
Articulatio
temporomandibularis
(discus articularis)
Processus pterygoideus’un
lamina lateralis’inin dışyan
yüzü
Caput mandibulae
(processus
condylaris)
Maxilla (tuberositas)
Angulus mandibulae
iç yüzündeki
tuberositas
pterygoidea
Derin parça: Arcus
zygomaticus (1/3 arkası)
Processus pterygoideus
lamina lateralis’inin içyan
yüzü ve fossa pterygoidea
4
Nervus mandibularis
KAS
İki yanlı çene ucunu ileri iter
(eklem diskini öne çekerek)
Tek yanlı kasılırsa mandibula’yı
yanlara hareket ettirir (çiğneme)
Mandibula’yı yukarı kaldırır
Şekil (Soru 7): Böbreklerin komşulukları
• Sağ böbreğin ön yüzü: glandula suprarenalis,
karaciğerin sağ lobu, colon ascendens, flexura coli
dextra, duodenum’un ikinci parçası (pars descendens
duodeni) ve jejunum kıvrımları ile komşudur.
I. KONSTRİKTÖR KASLAR:
İçten
fascia
pharyngobasilaris,
dıştan
fascia
buccopharyngealis ile örtülü olan bu kaslar, farinks boyunca
tam orta hatta yer alan raphe pharyngis’te sonlanırlar. Genel
olarak yutma sırasındaki peristaltik ve sfinkterik hareketleri
oluştururlar.
• Sol böbreğin ön yüzü; glandula suprarenalis, dalak,
mide, corpus pancreatis, arteria-vena splenica, flexura
coli sinistra, colon descendens’in başlangıcı ve jejunum
kıvrımları ile komşudur.
• Musculus constrictor pharyngis superior
• Musculus constrictor pharyngis medius
• Musculus constrictor pharyngis inferior
8.
Vena hemiazygos aşağıdaki venlerden hangisine
açılır?
II. LEVATOR KASLAR:
Komşu yapılardan başlayıp, farinkste sonlanan bu kaslar,
yutma ve konuşma sırasında farinksi yukarıya çekerler.
A) Vena cava superior
B) Vena cava inferior
C) Vena umbilicalis
D) Vena brachiocephalica
E) Vena azygos
• Musculus stylopharyngeus
• Musculus salpingopharyngeus
• Musculus palatopharyngeus
Doğru cevap: (E) Vena azygos
@
Vena lumbalis ascendens ve vena subcostalis, sağ tarafta
birleşerek vena azygos’u, sol tarafta birleşerek vena
hemiazygos’u oluşturur. Sol taraf 4(5) – 8 vena intercostalis
posterior’lar birleşerek vena hemiazygos accessoria’yı
yapar. Vena hemiazygos ve vena hemiazygos accessoria,
vena azygos’a, vena azygos da vena cava superior’a açılır.
9.
FARİNKS KASLARININ İNNERVASYONU
ü Musculus stylopharyngeus hariç, tüm farinks kasları
plexus pharyngeus ile innerve olur.
ü Musculus stylopharyngeus, nervus glossopharyngeus
ile uyarılır ve bu sinirin uyardığı tek kastır.
ü Plexus pharyngeus, musculus constrictor pharyngis
medius‛un üzerindedir. Nervus vagus‛un dalları, nervus glossopharyngeus‛un dalları ve ganglion cervicale superius‛tan gelen faringeal dallar (sempatik) ile
oluşturulur. Nervus vagus‛un faringeal dalları içinde
nervus accessorius‛un kranyal parçasına ait lifler
bulunur.
Aşağıdaki farinks kaslarından hangisinin innervasyonu
farklıdır?
A) Musculus constrictor pharyngis superior
B) Musculus stylopharyngeus
C) Musculus salpingopharyngeus
D) Musculus palatopharyngeus
E) Musculus constrictor pharyngis medius
10. Aşağıdakilerden hangisi labyrinthus membranaceus’a
ait yapılardan biri değildir?
Doğru cevap: (B) Musculus stylopharyngeus
A) Vestibulum
B) Utriculus
C) Ductus semicirculares
D) Ductus cochlearis
E) Sacculus
FARİNKS KASLARI
Pharynx’in iki grup kası vardır:
Doğru cevap: (A) Vestibulum
5
İşitme ve denge ile ilgili reseptör yapıları içeren zar labirint
(labyrinthus membranaceus), kemik labirint (labyrinthus
osseus) içinde yer alır. Kemik labirint ile zar labirint arasında
perilenf, zar labirint içinde endolenf bulunur. Perilenf, kemik
labirintin iç yüzünü döşeyen endosteum’da, endolenf ise
ductus cochlearis’in dış duvarında bulunan stria vascularis’te
üretilir.
• Ganglion trigeminale; nervus trigeminus’un duyu
gangliyonudur. Baş ve yüzden gelen somatik duyuların
(ağrı-ısı, dokunma, basınç) birinci nöronlarını içerir.
12. Plexus tympanicus’tan ganglion oticum’a gelen
pregangliyonik parasempatik lifler hangi sinir
içerisinde seyreder?
LABYRINTHUS OSSEUS BÖLÜMLERİ:
A) Nervus tympanicus
B) Nervus petrosus major
C) Nervus petrosus minor
D) Nervus caroticus internus
E) Nervus glossopharyngeus
• Cochlea (önde)
• Canalis semicircularis anterior-posterior-lateralis
(arkada)
• Vestibulum (ortada)
LABYRINTHUS MEMBRANACEUS BÖLÜMLERİ:
Doğru cevap: (C) Nervus petrosus minor
• Ductus semicircularis (anterior-posterior-lateralis)
• Ductus cochlearis
GLANDULA PAROTIDEA’NIN
PARASEMPATİKLERİ
• Utriculus
• Sacculus
Bulbus’ta lokalize nucleus salivatorius inferior’daki
presinaptik parasempatik nöron uzantıları, nervus
glossopharyngeus ile beyin sapını terk eder. Daha
sonra sinirin nervus tympanicus dalına geçer. Nervus
tympanicus, orta kulak boşluğuna alt duvarından girip, iç
duvarındaki promontorium üzerinde sempatik liflerle birlikte
plexus tympanicus denilen sinir ağını yapar. Presinaptik
parasempatikler, bu ağdan başlayan nervus petrosus minor
içinde ganglion oticum’a gelir ve buradaki postsinaptik
parasempatik nöronlarla sinaps yapar. Gangliyondan
çıkan postsinaptik parasempatik nöron uzantıları, nervus
auriculotemporalis
(nervus
mandibularis’in
dalı)’e
katılarak parotis bezine ulaşır.
• Ductus utriculosaccularis
• Ductus reuniens
• Ductus endolymphaticus
• Saccus endolymphaticus
Zar labirint, birbirleri ile bağlantılı kapalı kanallar
sistemidir. Ductus semicircularis’ler utriculus’a açılır.
Utriculus
ile
sacculus,
ductus
utriculosaccularis
denilen bir kanalla bağlantılıdır. Ductus utriculosaccularis,
ductus endolymphaticus olarak devam eder. Ductus
endolymphaticus, saccus endolymphaticus denilen kör bir
kese olarak sonlanır.
13. Ramus spinalis aşağıdaki arterlerin hangisinden
çıkmaz?
11. Baş bölgesinden gelen dokunma ve basınç duyularının
ikinci nöronları aşağıdakilerden hangisinde
bulunur?
A) Arteria cervicalis ascendens
B) Arteriae lumbales
C) Rami sacrales laterales
D) Arteriae intercostales anteriores
E) Arteria cervicalis profunda
A) Nucleus spinalis nervi trigemini
B) Nucleus principalis nervi trigemini
C) Nucleus cuneatus accessorius
D) Nucleus mesencephalicus nervi trigemini
E) Ganglion trigeminale
Doğru cevap: (D) Arteriae intercostales anteriores
Doğru cevap: (B) Nucleus principalis nervi trigemini
MEDULLA SPINALIS’İ BESLEYEN ARTERLER
Kornea refleksi ile ilgili çekirdek, nucleus principalis
nervi trigemini’dir. Pons’ta lokalizedir. Baş ve yüzün
dokunma-basınç duyularının ikinci nöronlarını içerir.
ARTERIA SPINALIS ANTERIOR:
Bir tanedir. Arteria vertebralis’lerden gelen birer dalın
birleşmesi ile oluşur. Fissura mediana anterior’da aşağıya
doğru seyreder. Medulla spinalis’in ön 2/3’ünü ya da cornu
posterius ve funiculus posterior hariç, diğer cornu’ları ve
funiculus’ları besler.
• Nucleus spinalis nervi trigemini; beyin sapındaki en
uzun çekirdektir. C2 segmentinden pons’a uzanır. Baş
ve yüzün ağrı-ısı duyularının ikinci nöronlarını içerir.
• Nucleus
cuneatus
accessorius;
tractus
cuneocerebellaris’in ikinci nöronlarının bulunduğu
çekirdektir. Medulla spinalis’in C8 (T1)-L2 segmentleri
arasındaki nucleus thoracicus posterior’un eşdeğeridir.
Tractus cuneocerebellaris üst ekstremitelerden ve
gövdenin üst bölümünden gelen bilince gitmeyen
proprioseptif duyu ile ilgilidir.
ARTERIA SPINALIS POSTERIOR:
İki tanedir. Arteria vertebralis’lerden veya bu arterlerin
dalları olan arteria inferior posterior cerebelli’lerden ayrılır.
Medulla spinalis’in arka yüzünde, her iki tarafta sulcus
posterolateralis’te aşağıya doğru seyrederler ve medulla
spinalis’in arka 1/3’ünü (funiculus posterior ve cornu
posterius’ları) beslerler.
• Nucleus mesencephalicus nervi trigemini;
mesencephalon’dadır. Baş-yüzün proprioseptif duyusu
ile ilgilidir. Isırmayı kontrol eder.
6
SPINAL (SEGMENTAL) ARTERLER:
• Hücre içi proteinler ribozomlarda sentezlenir.
Çeşitli arterlerden gelir:
• Dış yüzüne ribozomların bağlandığı, ünit zarlarla çevrili,
tübül ve sisternalardan oluşan organeldir.
• Arteria cervicalis ascendens, arteria cervicalis profunda
ve arteria intercostalis suprema; arteria subclavia’nın
dallarıdır.
• Hücre dışına salgı olarak verilecek proteinlerin ve
lizozomal enzimlerin sentezinden sorumludur.
• Kollajen, pıhtılaşma proteinleri, serum albumini ve
immünglobulin gibi proteinler sentezlenir.
• Arteriae intercostales posteriores; aorta thoracica’nın
dallarıdır.
• Pankreas asinus hücreleri (sindirim enzimleri), fibroblastlar
(kollajen) ve plazma hücreleri (immünglobülinler) gibi
protein salgılamak için özelleşmiş hücrelerde fazla
miktarda GER bulunur.
• Arteriae lumbales; aorta abdominalis’in dallarıdır.
• Arteriae sacrales laterales ve arteria iliolumbalis; arteria
iliaca interna’nın dallarıdır.
• Glikoproteinlerin merkezi glikozlanması, fosfolipitlerin
sentezi, çok zincirli proteinlerin birleştirilmesi ve yeni
yapılmış polipeptitlerin translasyon (çeviri) sonrası
değişiklikleri de işlevleri arasındadır.
Arteria subclavia’nın dalları, medulla spinalis’in servikal
segmentlerini ve üst iki torakal segmentini besler. Geriye
kalan torakal segmentleri, interkostal arterler besler.
Lumbosakral segmentler; lumbal, iliolumbal ve lateral sakral
arterler tarafından beslenir.
• SRP (signal recognition peptid) denilen molekül,
ribozomda sentezlenen proteine bağlanır.
Her bir spinal (segmental) arter, foramen intervertebrale’den
columna vertebralis’e girer ve radix anterior ile radix
posterior’a eşlik eden arteria radicularis anterior ve arteria
radicularis posterior denilen iki dal verir.
• Ribozom da SRP aracılığıyla, GER membranında
bulunan SRP-reseptörüne bağlanır ve protein sentezini
bir süre daha devam ettirerek translasyonu durdurur.
• GER keseciklerinde sentezlenen proteinler, taşıma
kesecikleriyle (COP-II kaplı transport vezikülleri) Golgi
cismine aktarılır. Salgının olgunlaştırılarak paketlenmesi
Golgi cisminde gerçekleşir.
Anterior radiküler arterlerin en büyüğü, arteria radicularis
magna (Adamkiewicz arteri)’dır. Medulla spinalis’in
lumbal bölgesini besleyen en önemli arterdir. Bir tarafta
olup (genellikle solda), aorta’nın alt arteria intercostalis
posterior’larından veya üst arteria lumbalis’lerinden gelir.
Medulla spinalis’in alt 2/3’ünün kan desteğinin çoğundan
sorumludur.
• Proteinlere karbohidrat, sülfat, fosfat gibi yan
moleküller Golgi cisminde eklenir. (Posttranslasyonel
modifikasyon).
• Olgun salgı ürünü hücre dışına verilmek üzere zarla
çevrili olarak apikal sitoplazmaya aktarılır.
14. Uncal herniasyonda aşağıdaki kafa çiftlerinden hangisi
etkilenir?
A) Nervus glossopharyngeus
B) Nervus accessorius
C) Nervus vagus
D) Nervus facialis
E) Nervus oculomotorius
16. Sağlıklı bir erişkin erkekte suyun en fazla bulunduğu
vücut sıvı kompartmanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hücre içi
C) Plazma
Doğru cevap: (E) Nervus oculomotorius
Uncal (transtentoryal) herniasyon, temporal lobun bir parçası
olan uncus’un beyincikle beyin hemisferlerini birbirlerinden
ayıran tentorium cerebelli’den aşağıya doğru olan
fıtıklaşmasıdır. Uncal herniasyonda ilk etkilenen kranyal
sinir nervus oculomotorius’tur.
B) Hücre dışı
D) İnterstisyel
E) Transsellüler
Doğru cevap: (A) Hücre içi
Vücutta su dağılımını bilmemizi ölçen bir soru.
VÜCUT SIVILARI
15. Kollajen, pıhtılaşma proteinleri, serum albÜmini
ve immünglobÜlin gibi proteinlerin ve lizozomal
enzimlerin sentezinden sorumlu hücre organeli
aşağıdakilerden hangisidir?
• Erişkin insan vücut ağırlığının % 62’si sudur.
• Bunun % 40’ı hücre içinde, % 20’si hücre dışında
bulunur.
A) Ribozom
B) Granüllü endoplazmik retikulum
C) Düz endoplazmik retikulum
D) Mitokondri
E) Golgi cismi
• Vücut ağırlığının % 2’si de transsellüler sıvıdır.
• Çocukta su yüzdesi daha fazladır, yaşla birlikte azalır.
• Kadınlarda yağ oranı fazla, su yüzdesi erkeklere oranla
daha azdır.
1. İNTRASELLÜLER SIVI
Doğru cevap: (B) Granüllü endoplazmik retikulum
• Vücutta en fazla oranda sıvı hücre içinde bulunur
(%40).
Hücre organellerinin görevlerinin bilinmesini ölçen bir
soru.
• İntrasellüler sıvı çok miktarda potasyum, magnezyum,
fosfat, sülfat ve az miktarda sodyum, klor, kalsiyum ve
bikarbonat iyonları içerir.
GRANÜLLÜ ENDOPLAZMİK RETİKULUM (GER)
• Hücre dışı / Hücre içi oranı en fazla olan iyon ise
kalsiyumdur.
• Hücre dışına salgı olarak verilecek proteinlerin ve
lizozomal enzimlerin sentezinden sorumlu organel,
granüllü endoplazmik retikulumdur.
7
• Gebelik süresince salınımı giderek artar.
2. EKSTRASELLÜLER SIVI
• Büyüme hormonu ve prolaktin benzeri etkileri vardır.
• Ekstrasellüler sıvı çok miktarda sodyum, klor ve
bikarbonat iyonuyla birlikte, oksijen, glikoz, yağ asitleri
ve aminoasitler gibi besinleri içerir.
• Büyüme hormonu gibi, dokularda protein depolanmasına
neden olur.
• Gebede insulin rezistansından sorumlu hormondur.
• Ekstrasellüler sıvıya “iç ortam” adı verilir.
• Annede insülin duyarlılığının azalmasına ve
Hücre dışı sıvı iki önemli bölümden oluşur:
• buna bağlı olarak glikoz kullanımının azalmasına
neden olur.
a) Hücrelerarası sıvı (interstisyel sıvı):
• Hücre dışı sıvının 3⁄4’üdür (Vücut ağırlığının %
15’i).
• Bu şekilde fetusa büyük miktarlarda glikoz
sağlanmaktadır.
b) Plazma:
• Hücre dışı sıvının 1⁄4’üdür (Vücut ağırlığının % 5’i).
• Erişkinde kan hacmi vücut ağırlığının % 7’si kadardır
(5 litre).
• Kanın % 60’ı plazma ve % 40’ı şekilli elemanlardır
(Hematokrit: % 40)
• Çünkü glikoz fetusun büyümesi için gerekli enerjinin
sağlanmasında kullanılan başlıca substrattır.
• Plasenta kitlesiyle en orantılı hormon HPL’dir.
• Östrojenler, prostoglandin F yapımını uyararak
miyometrium kasılmasını artırırlar.
3. TRANSSELLÜLER SIVI
Vücut ağırlığının % 2’si de transsellüler sıvıdır.
18. Primitif uteroplasental dolaşımın başladığı gün aralığı
aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak
verilmiştir?
(BOS, eklem içi sıvılar, göz içi sıvısı, plevral sıvı gibi).
A) 7-8
C) 11-12
17. Gebe miyometriyumunda konneksin 43 sayısını
çoğaltarak, uterus kontraksiyonlarının artmasını
sağlayan hormon aşağıdakilerden hangisidir?
A) Relaksin
C) Östrojen
Doğru cevap: (C) 11-12
B) Human plasental laktojen
D) Oksitosin
E) Progesteron
Uteroplasental dolaşım
embriyoloji sorusu.
bilgisinin
sorgulandığı
bir
• Amniyon, embriyonik disk ve primer umbilikal kese
oluşurken, izole boşluklar olan lakünalar sinsityotrofoblast
tabakası içerisinde belirmeye başlar (9. gün).
Doğru cevap: (D) Oksitosin
Gebe fizyolojisini bilip bilmediğimizi ölçen bir soru.
• Lakünalar birbiriyle birleşmeye başlar ve lakunar ağlar
meydana gelir (10. ve 11. gün).
OKSİTOSİN:
• Kısa süre sonra, yırtılmış endometriyal kapillerlerden
gelen matemal kan ve aşınmış uterus bezlerinden gelen
hücresel atık karışımı lakünaları doldurur.
• Fetusun başı servikse bası oluşturduğunda anne
oksitosin düzeyi artar.
• Embriyotrof adı verilen lakünar boşluklardaki bu sıvı
embriyoya besin maddesi sağlar.
• Oksitosin, miyometriumdaki konneksin 43 sayısını
arttırarak, gap junction sayısını arttırır.
• Sinsityotrofoblast endometriyal damarları aşındırır,
maternal kanın lakünar ağın içerisine ve dışına
sızmasını sağlar, bu şekilde primitif bir uteroplasental
dolaşım kurulur (11. ve 12. günler).
• Böylece kontraksiyonları kolaylaştırır (Uterotonik
etki).
RELAKSİN:
• Ovaryum korpus luteumu ve plasentadan östrojen ve
progesteron hormonları yanında relaksin adı verilen bir
hormon salgılanır.
19. Aşağıda bazı embriyonik yapılar verilmiştir.
• Hormonun korpus luteumdan salgılanması insan koryonik
gonadotropinleriyle artış gösterir.
I. Morula
II. Bilaminar embriyonik disk
III. Yolk sac
IV. Primitif çizgi
V. Endoderm
• Relaksin, simfizis pubis ligamentlerini gevşetir.
•
E) 15-16
B) 9-10
D) 13-14
Ancak bu etki gebe kadında çok zayıf ya da hiç
görülmemektedir.
• Gerçekte, pelvis ligamentlerinin gevşemesi, östrojenlerin
etkisi altında olmaktadır.
Buna göre, yukarıdaki embriyonik yapıların hangileri
3. haftada oluşmaz?
• Bunun yanında, relaksin doğum sırasında serviksin
yumuşamasını sağlamaktadır.
A) I, II ve III
C) III ve IV
HUMAN PLASENTAL LAKTOJEN - İNSAN
KORYONİK SOMATOMAMOTROPİNİ (HPL):
B) II ve III
D) IV ve V
E) III, IV ve V
Doğru cevap: (A) I, II ve III
• Bu hormonun plasentadan salgılanması, gebeliğin
yaklaşık 5. haftasında başlar.
8
Embriyonik gelişimin hangi haftasında hangi yapıların
geliştiği bilgimizi ölçen bir soru.
Düz kas ile ilgili bilgi düzeyimizi sorgulayan temel bilgi
histoloji sorusu.
İNSAN EMBRİYOSUNUN 1. HAFTASINDAKİ GELİŞMELER:
Ovulasyon – fertilizasyon – yarıklanma – morula – blastokist
oluşumu
DÜZ KAS
• Düz kas troponin kompleksini içermez.
GELİŞİMİN 2. HAFTASINDAKİ GELİŞMELER (BİLAMİNER
GERM DİSK DÖNEMİ): Embriyonik disk, amniyon kesesi,
amniyon boşluğu, Vitellus kesesi (yolk sac), birleştirici sap,
koryonik kese
• Kaveola, iskelet kasındaki transvers tübül sisteminin
gelişmemiş bir eşdeğeridir.
• İğ şeklindedir, merkezi bir çekirdeğe sahiptir.
• T tübülü yoktur.
GELİŞİMİN 3. HAFTASINDAKİ GELİŞMELER (TRİLAMİNER
GERM DİSK DÖNEMİ): Primitif çizgi, notakord, gastrulasyon
(Tüm germ yapraklarının oluşması)
•
Aktin-miyozinin çizgili yerleşimi yoktur.
•
Aktinler yoğun cisimlere (dense body) tutunur.
Morula: 1. hafta
• Yoğun cisimler çizgili kastaki Z çizgisine benzer (α-aktinin
içerir).
Embriyonik disk: 2. hafta
• İskelet kasındaki sinir-kas kavşağı bulunmaz.
Yolk sac: 2. hafta
Primitif çizgi: 3. hafta
22. Pankreasın Langerhans adacığında en çok bulunan
hücre aşağıdakilerden hangisidir?
Endoderm: 3. hafta
A) Alfa hücresi
C) D hücresi
20. Bağ dokusunda bulunan mononükleer fagositer sistem
üyesi hücre aşağıdakilerden hangisidir?
B) Beta hücresi
D) F hücresi
E) G hücresi
Doğru cevap: (B) Beta hücresi
A) Mikroglia
B) Pigment hücresi
C) Langerhans hücresi
D) Kupffer hücresi
E) Histiyosit
Pankreas ile ilgili klasik bir Histoloji sorusu.
PANKREAS
Doğru cevap: (E) Histiyosit
Pankreas başlıca iki tip dokudan meydana gelmiştir:
Farklı dokulardaki mononükleer fagositer sistem üyesi
hücreler ile ilgili bilgimizi ölçen bir Histoloji sorusu.
• Duodenuma sindirim sıvılarını salgılayan asinüsler
• İnsülin ve glukagonu doğrudan kana salgılayan
Langerhans adacıkları
Mononükleer fagositer sistem (MPS), monositten türeyen
fagositlerin tamamıdır.
Pankreasın Langerhans adacıkları tarafından hormon etkili
en az 4 peptid salgılanır.
• Histiyosit (Bağ dokusu)
• Kupffer hücresi (Karaciğer)
1. İnsülin (β) %65
• Alveoler makrofaj (Akciğer)
2. Glukagon (α) %20
• Lenfoid organlardaki makrofajlar (Lenf düğümü ve
dalağın sabit ve hareketli makrofajları)
3. Somatostatin (D) %10
4. Pankreatik polipeptid (F) %5
• Kemik iliği makrofajı
• Plevral ve peritoneal makrofaj
• Osteoklast (Kemik)
• Tip A sinovisit
23. Aldosteron sekresyonunu en güçlü uyaran faktör
aşağıdakilerden hangisidir?
• Mikroglia (Beyin)
• İntraglomerüler mezengial hücre (Böbrek)
A) Potasyum
C) Sodyum
• Pigment hücresi (Retina)
• Langerhans hücresi antijen sunucu hücredir (Derinin
stratum spinosum tabakasında bulunur).
Doğru cevap: (A) Potasyum
• Dendritik hücre de antijen sunucu hücredir.
Aldosteron bilgilerimizi ölçen bir soru.
ALDOSTERON SEKRESYONUNUN
DÜZENLENMESİ
21. Düz kaslarda bulunan aktin moleküllerinin tutunduğu,
iskelet kasındaki Z çizgilerine karşılık gelen yapı
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kaveola
C) Kalmodulin
B) Anjiyotensin II
D) Adrenokortikotropik hormon
E) İnsülin
Aldosteronun düzenlenmesinde önem sıralamasına göre temel rol
oynayan faktörler:
B) Tropomiyozin
D) T tübülü
E) Yoğun cisimcik
1. Ekstrasellüler sıvı potasyum konsantrasyonunun artması
aldosteron sekresyonunu önemli ölçüde artırır.
2. Renin-anjiyotensin sistem aktivitesinin artması da
aldosteron salgısını önemli ölçüde artırır.
Doğru cevap: (E) Yoğun cisimcik
9
3. Ekstrasellüler sıvıda sodyum iyon konsantrasyonunun
artması aldosteron sekresyonunu çok az azaltır.
25. Besin mideye ulaştığında, mideden beyin sapına
giderek tekrar mideye geri dönen ve mide gövdesinin
kas çeperindeki gerimi azaltan refleks aşağıdakilerden
hangisidir?
4. Adrenokortikotropik hormon (ACTH), aldosteron
sekresyonu için gereklidir; ancak salgı hızını kontrol
etme etkisi azdır.
A) Gastrokolik refleks
B) Enterogastrik refleks
C) Vagovagal refleks
D) Kolonoileal refleks
E) Defekasyon refleksi
24. Trombosit yüzeyinde bulunan, fibrinojene bağlanarak
agregasyonda görev yapan reseptör aşağıdakilerden
hangisidir?
Doğru cevap: (C) Vagovagal refleks
A) Glkoprotein Ib/IX
B) Glikoprotein IIb/IIIa
C) von Willebrand faktör
D) Glikoprotein la/IIa
E) Weibel Pallade cisimciği
Gastrointestinal refleksleri bilmemizi isteyen bir soru.
GASTROİNTESTİNAL REFLEKSLER
Doğru cevap: (B) Glikoprotein IIb/IIIa
1) Enterik sinir sisteminin içinde oluşan refleksler (GİS
içinde lokal): Gastrointestinal salgıları, peristaltizmi,
karıştırıcı kontraksiyonları, lokal inhibitor etkileri kontrol
eden reflekslerdir.
Hemostaz süreci bilgilerimizi ölçen bir soru.
TROMBOSİT TIKAÇ MEKANİZMASI
2) Bağırsaklardan başlayıp prevertebral sempatik
gangliyonlara giden ve gastrointestinal kanala geri
dönen refleksler (GİS – Sempatik Gangliyon – GİS):
Bu refleksler uyaranları uzun mesafeler boyunca
iletebilirler.
• Trombositler hasara uğrayan damar yüzeyindeki kollajen
liflere ve hasarlı endotel hücrelerine temas edince
karakteristiklerini açık bir şekilde değiştirirler.
• Dokulardaki kollajene ve von Willebrand faktörü denen
bir proteine tutunurlar;
GASTROKOLİK REFLEKS:
ADP, tromboksan A2 ve serotonin salgılarlar.
• Serotonin ve tromboksan A 2 , damar daraltıcı
etkilidirler.
• Mideden doğan ve kolonun boşalmasını sağlayan
reflekstir.
• ADP ve tromboksan A 2, çevredeki trombositlere
etkileyerek onları da aktive eder.
ENTEROGASTRİK REFLEKS:
• İnce bağırsak ve kolondan kaynaklanan, mide motilite
ve sekresyonunu inhibe eden reflekstir.
YARALANMAYI İZLEYEN BİRKAÇ SANİYE İÇİNDE
OLANLAR:
• Duodenumun gerilmesi, duodenal mukozanın
irritasyonu,
• Trombositler integrin ailesinden glikoprotein la/IIa
reseptörü ile subendoteldeki kollajen fibrillere yapışır.
• Duodenal kimusun asitliği, kimusun ozmolaritesi,
• Bu ilişki von Willebrand faktör tarafından stabilize edilir.
von Willebrand faktör bu görevi trombosit reseptör
bölgesi glikoprotein Ib/IX ile subendotelyal kollajen
fıbriller arasında bir ilişki sağlayarak gerçekleştirir.
• Kimusta özellikle protein ve yağ ürünlerinin bulunması
gibi faktörler,
30 saniye gibi kısa bir süre içinde kuvvetli inhibisyon
yaparlar.
• Salınan ADP pürinerjik reseptörlere bağlandığı zaman,
glikoprotein IIb/IIIa kompleksini fibrinojene ve yapışkan
trombositleri hemostatik plağa bağlayacak şekilde, şekil
değişikliğine uğratır.
KOLONOİLEAL REFLEKS:
• Kolondan kaynaklanan ve ileumun kolona boşalmasını
inhibe eden reflekstir.
3) Bağırsaklardan medulla spinalise ve beyin sapına
giden sonra tekrar gastrointestinal kanala geri dönen
refleksler. (GİS – MSS – GİS)
• Midenin motor hareketlerini ve salgısını kontrol
ederler.
• Mide ve duodenumdan kaynaklanıp, vagus ile beyin
sapına giden ve mideye geri dönen reflekstir.
AĞRI REFLEKSLERİ:
• Tüm gastrointestinal kanalda genel bir inhibisyon
oluştururlar.
DEFEKASYON REFLEKSLERİ:
• Medulla spinalise gider ve geri dönüp defekasyon
için gerekli kuvvetli kolonik, rektal ve abdominal
kontraksiyonları oluştururlar.
Şekil (Soru 24): Trombositlerin adezyon ve
agregasyonu
10
HEMOGLOBİNİN OKSİJENE AFİNİTESİNİ AZALTAN
DURUMLAR:
VAGOVAGAL REFLEKS:
• Besin mideye girince mideden beyin sapına giden ve
tekrar mideye geri dönen reflekstir.
Dissosiyasyon eğrisi sağa kayar, oksijen hemoglobinden
kolay ayrılır, dokuya kolay gider.
• Midedeki kas çeperinin gerimini azaltır, mide esner
ve gevşer.
•
• Çeper dışarıya doğru esneyerek tamamıyla gevşer.
• Eritrosit içi 2,3-DPG artması
• Böylece 1-1.5 litre kadar besini depolayabilir.
• (Yüksek irtifa, tiroid hormonu, anemi, androjenler,
büyüme hormonu, epinefrin)
• Bu sınıra ulaşıncaya kadar mide içi basıncı düşük
düzeyde kalır.
• Isının artması
• Kolondan kaynaklanan ve ileumun kolona boşalmasını
inhibe eden reflekstir.
• pCO2‘nin artması
• Hemoglobinopatiler (Orak hücre anemisi)
HEMOGLOBİNİN OKSİJENE AFİNİTESİNİ ARTIRAN
DURUMLAR:
26. Mitral hücrelerin bulunduğu doku veya organ
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Serebellum
C) Göz
Asidoz (H+ iyon miktarında artma, pH’da düşme)
Dissosiyasyon eğrisi sola kayar, oksijen hemoglobinden zor
ayrılır, dokuya zor gider.
B) Kalp
D) İnce bağırsak
E) Olfaktor mukoza
•
Alkalozis (H+ iyon miktarında azalma, pH’da artış)
• Eritrosit içi 2,3-DPG’nin azalması
Doğru cevap: (E) Olfaktor mukoza
• Isının azalması
Zor sayılabilecek çeldirici içeren bir Histoloji sorusudur.
• pCO2‘nin azalması
Mitral hücre; koku duyusunda yer alan ikinci sıra nöronlara
verilen özel bir isimdir.
• Methemoglobinemi (Ferrik demir, Fe+3)
• Karboksihemoglobin
Tablo (Soru 26): Mitral hücrelerin koku
fizyolojisindeki yeri
Sinir
I. N.
olfactorius
Orijin
Dağılım
Fonksiyon
Burun
mukozasında
bulunan regio
olfactoria’daki
bipolar
gangliyon
hücreleri
Bulbus
olfactorius
içerisinde
mitral
hücrelerde
sonlanır
Koku alma
28. Şekilde kalp kası aksiyon potansiyeli eğrisi verilmiştir.
Buna göre 2 numara ile gösterilen potansiyelin
oluşumundan aşağıdaki iyonlardan hangisinin hücre
içine girişi sorumludur?
27. Aşağıdakilerden hangisinin kandaki artışı oksijen
hemoglobin dissosiyasyon eğrisini sola kaydırır?
A) Fetal hemoglobin miktarı
B) H+ iyonu konsantrasyonu
C) Karbondioksit miktarı
D) Vücut sıcaklığı
E) 2-3 difosfogliserat konsantrasyonu
A) Sodyum
C) Kalsiyum
B) Potasyum
D) Klor
E) Bikarbonat
Doğru cevap: (C) Kalsiyum
Doğru cevap: (A) Fetal hemoglobin miktarı
Kalp
kasındaki
aksiyon
potansiyeli
bilgilerimizi sorgulayan bir sorudur.
Hemoglobin-Oksijen dissosiyasyon eğrisini sağa ve sola
kaydıran nedenleri bilmemizi ölçen bir soru.
hakkındaki
KALP KASI AKSİYON POTANSİYELİ
FETAL HEMOGLOBİN
FAZ 0 (HIZLI DEPOLARİZASYON VE AŞMA):
• Fetal hemoglobin 2,3-DPG bağlayamaz ve hemoglobinin
oksijene olan afinitesi artar.
• Voltaj kapılı kanallardan sodyum hücre içine girer.
• Böylece maternal kandaki oksijeni daha fazla bağlayabilir
(Talasemide yüksek HbF).
FAZ 1 (HIZLI REPOLARİZASYON):
• Yani oksijen, fetal hemoglobinle bebeğe gider.
• Sodyum kanalları kapanır, potasyum kanalları açılır ve
potasyum dışarı çıkar.
(Dışarı doğru geçici potasyum akımını sağlayan (transient
outward) kanal)
11
• Hücre tekrar istirahat membran potansiyeline geri
döner.
FAZ 2 (PLATO):
• Voltaj kapılı L-tipi kanaldan kalsiyum içeri girer.
• Bu döneme repolarizasyon fazı adı verilir.
• Gecikmiş düzeltici (delayed rectifier) kanaldan az da olsa
potasyumun dışa çıkışı devam eder.
• Tetraetil amonyum (TEA), voltaj kapılı kanallarını
bloklar.
• Kalpte T ve L tipi kanal vardır, kalsiyum akımı çoğunlukla
L-tipi kalsiyum kanallarından olur.
3. HİPERPOLARİZASYON:
• Plato, kalp kası kasılmasının iskelet kasına kıyasla 15
kat uzun sürmesine neden olur.
• Potasyum kanalları yavaş kapandığı için, hücre dışına
fazla potasyum akışı olur.
• Faz 2’de hücre içine giren kalsiyum ile hücre dışına çıkan
potasyum arasında iyonik denge söz konusudur.
• Bu durumda membran potansiyeli, istirahat membran
potansiyelinden daha negatif değere, örneğin -100 mV’a
gelir.
FAZ 3 (HIZLI REPOLARİZASYON):
• Bu döneme hiperpolarizasyon adı verilir.
• Potasyum dışarı çıkar.
• Bu döneme “pozitif artpotansiyel” ismi de verilir ki; bu
hatalı bir isimlendirmedir.
• Bu fazda gecikmiş düzeltici (delayed rectifier) kanaldan
ve içe doğru düzeltici (inward rectifier) kanaldan
potasyumun dışarı çıkışı devam eder.
4. İSTİRAHAT:
• Membran potansiyeli değerinin tekrar -70 mV’a geri
döndüğü evredir.
FAZ 4:
• Kalsiyum kanalları kapanır, potasyum dışarı çıkmaya
devam eder.
•
• İçe doğru düzeltici (inward rectifier) kanaldan potasyum
dışarı çıkar.
Aksiyon potansiyeli sırasında, hücrenin içine diffüze olan
sodyum iyonları ile hücrenin dışına diffüze olan potasyum
iyonları, Na-K ATPaz pompası ile eski yerlerine geri
dönerler.
29. Lokal anestezik olarak kullanılan prilokain ve
lidokain’in ağrı iletimini bloklayıcı etkileri aşağıdaki
mekanizmalardan hangisi ile oluşur?
30. Akomodasyonun mekanizmasındaki olaylar
dizisi aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak
verilmiştir?
A) Kalsiyum kanal aktivasyonu
B) Potasyum kanal aktivasyonu
C) Potasyum kanal blokajı
D) Sodyum kanal aktivasyonu
E) Sodyum kanal blokajı
A) Parasempatik uyarı-Radyal kasta kasılma-Zinn
liflerinde gevşeme-Lenste düzleşme
B) Sempatik uyarı-Silyer kasta kasılma-Zinn liflerinde
kasılma-Lenste bombeleşme
C) Sempatik uyarı-Radyal kasta kasılma-Zinn liflerinde
kasılma-Lenste bombeleşme
D) Parasempatik uyarı-Silyer kasta kasılma-Zinn
liflerinde gevşeme-Lenste bombeleşme
E) Sempatik uyarı-Silyer kasta kasılma-Zinn liflerinde
kasılma-Lenste düzleşme
Doğru cevap: (E) Sodyum kanal blokajı
Ağrı iletimini ve iletimi bozan ajanların mekanizmalarını
bilmeyi ölçen bir soru.
SİNİR AKSİYON POTANSİYELİ
Doğru cevap: (D) Parasempatik uyarı-Silyer kasta
kasılma-Zinn liflerinde gevşeme-Lenste
bombeleşme
Sinir aksiyon potansiyelinin dört fazı vardır:
1. DEPOLARİZASYON:
Yakına bakıldığında nesnelerin net görülmesini sağlayan
mekanizmaları bilmemizi ölçen bir soru.
• Hücre içine hızla sodyum iyonu girmesiyle oluşur.
• Sinir hücrelerinde istirahat durumunda kapalı olan voltaj
kapılı sodyum kanalları, hücre eşik değere (-55 mV)
gelince açılır.
AKOMODASYONUN MEKANİZMASI
• Yakındaki nesnelerin net görülebilmesi için; lensin şekil
değiştirerek kırıcılığını artırması, gözlerin içe bakması
(konverjans) ve pupillaların küçülmesi (miyozis)
durumuna akomodasyon (uyum triadı) adı verilir.
• İçeri sodyum iyonu akar ve membranın içi pozitif olur.
Buna depolarizasyon fazı denir.
• Tetradotoksin (TTX) ve saksitoksin (STX) voltaj kapılı
sodyum kanalını bloklar.
• Merceğin kırma gücü küçük çocuklarda istemli olarak 20
diyoptriden 34 diyoptriye kadar yükseltilebilir.
• Yine lokal anestezik olarak kullanılan prilokain ve lidokain
de sodyum kanallarını bloklayarak aksiyon potansiyeli
oluşumunu ve ağrının iletimini engellerler.
• Bu toplam olarak 14 diyoptrilik bir “akomodasyon”
(uyum) sağlar.
• Bunu sağlamak için merceğin eğriliği hafif konveks bir
mercekten çok konveks bir merceğe değiştirilir.
2. REPOLARİZASYON:
• Hücre +35 mV değerine gelince (overshoot-aşma), voltaj
kapılı potasyum kanalları açılır ve hücre dışına potasyum
akışı olur.
12
Şekil (Soru 30): Akomodasyon mekanizması
@
Kesinin karşı tarafında:
AKOMODASYON
•
ü Parasempatik uyarı sonucu
ü Yakına bakılınca silyer kas kasılır.
• Bu duruma Brown-Sequard sendromu adı verilir.
ü Silyer kas kasılınca Zinn lifleri gevşer.
ü Lifler gevşeyince lens küreselleşir ve kırıcılığı artar.
32. Etakrinik asit ve bumetanid gibi diüretiklerin etkili
olduğu, Na-K-2Cl pompasından zengin olan, suyun
hemen hiç geri emilmediği ve idrarda antibakteriyel
etkili Tamm-Horsfall proteinlerinin sentezlendiği tübül
bölümü aşağıdakilerden hangisidir?
ü Böylece yakına uyum sağlanmış olur.
ü Hipermetroplar silyer kası çok kullanırlar.
A) Proksimal tübül
B) Henle kulbu çıkan kalın kısım
C) Henle kulbu inen ince kısım
D) Distal tübül ilk yarısı
E) Distal tübül ikinci yarısı
31. Omuriliğin enine yarı kesisi durumunda, kesi
olan tarafta aşağıdaki duyulardan hangisi kayba
uğramaz?
A) Ağrı
C) Vibrasyon
Ağrı, sıcak ve soğuk duyuları gibi spinotalamik yollar
ile taşınan duyular kesi seviyesinin 2-6 segment altında,
bütün dermatomlarda kaybolur.
B) Pozisyon
D) Hassas lokalizasyon
E) İki nokta ayrımı
Doğru cevap: (B) Henle kulbu çıkan kalın kısım
Nefronun bölümlerinin önemli özelliklerini bilmemizi
sorgulayan bir soru.
Doğru cevap: (A) Ağrı
Omurilikte yer alan yolları, çaprazlamalarını ve lezyonları
durumunda ortaya çıkan bulguları bilmemizi isteyen bir
soru.
ÇIKAN KALIN HENLE KULPU
• Sodyum, potasyumun ve klorürün (Na-K-2Cl pompası)
aktif olarak geri emildiği yerdir.
Ø Su hemen hiç geri emilmez.
Ø Sodyum tübüler hücre içine sodyum-hidrojen zıt
taşınmasıyla da taşınır.
Ø Na-K-2Cl pompası doğuştan bozuk olursa Bartter
Sendromu oluşur.
Ø Bu pompayı bloklayan diüretikler, loop diüretiklerdir
(Ör. Furosemid).
Ø Kalsiyum, magnezyum ve bikarbonat gibi diğer
iyonların önemli miktarı da çıkan kalın Henle’den
geri emilir.
Ø Çıkan kalın Henle’de solut geri emiliminin en önemli
bileşeni, epitel hücre bazolateral membranındaki Na-K
ATPaz pompasıdır.
Ø Çıkan kalın Henle kulpunda lüminal membrandan
hücre içine sodyum taşınması, başlıca 1Na, 1K ve
2Cl girişini sağlayan bir taşıyıcıyla (co-transporter)
yapılır.
OMURİLİK TAM KESİSİ:
• Kesi altındaki bütün duyular ve motor fonksiyonlar
bloke olur.
OMURİLİK ENİNE YARI-KESİSİ:
Kesi olan tarafta:
• Kesi seviyesinin altındaki bütün motor fonksiyonlar
kaybolur.
• Dorsal ve dorsolateral kolonlarda taşınan;
Ø kinestetik ve pozisyon duyuları,
Ø vibrasyon duyusu,
Ø hassas lokalizasyon ve
Ø iki nokta ayrımı gibi duyular, kesi seviyesinin altında
kaybolur.
Ø Hassas, hafif dokunma, kesinin olduğu tarafta
kaybolur; çünkü bu duyuya ait esas yol olan dorsal
kolonlar kesilmiştir.
Ø İyi lokalize edilemeyen “kaba dokunma”, karşı
spinotalamik yol ile iletildiği için sağlam kalır.
• Tamm-Horsfall proteini de tubülün bu kısmında
sentezlenir.
Ø Görevi, bakteriyel fimbriaları bağlayarak idrarda
antibakteriyel etki sağlamaktır.
13
• CA 15-3 ve CA 27-29: Meme karsinomu için belirteç
olarak kullanılmaktadır.
Ø Ayrıca, idrarda hiyalen silendirlerin oluşumunda
görevlidir.
Ø Günlük idrarda atılan proteinlerin %60’ı Tamm-Horsfall
proteinidir.
• CA 125: Over ve endometriyal karsinom için belirteç
olarak kullanılmaktadır. Endometriyum karsinomunun
prognozu hakkında değerli bilgiler verir. Menstrüel
siklüsün foliküler fazında, siroz, hepatit, endometriozis,
perikardit ve erken gebelikte de serum düzeyleri
yükselir.
33. Porfirin sentezi ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
doğru değildir?
• DU-PAN-2: Pankreas kanseri için belirteç olarak
kullanılmaktadır.
A) Protoporfirin IX’un tetrapirol halkasının merkezinde iki
değerlikli bir demir atomu (Fe+2) bulunur.
B) Porfirin oluşumundaki başlangıç ve son üç aşama
mitokondride, ara aşamalar sitozolde gerçekleşir.
C) Porfirin molekülünün tüm karbon ve azot atomlarının
kaynağı glisin ve süksinil KoA’dır.
D) Porfirin sentezinde hız kısıtlayıcı aşamayı katalize
eden enzim d-aminolevülinik asit dehidratazdır.
E) ALA sentaz aktivitesi hemin konsantrasyonundaki
artma ile baskılanır.
• CA 19-9, CA 242 ve CA 50: Kolorektal ve pankreas
karsinomu için belirteç olarak kullanılmaktadır
• CA 72-4: Gastrointestinal sistem ve over karsinomu
için belirteç olarak kullanılmaktadır.
35. Aşağıdaki maddelerden hangisinin membrandan
geçişi diğerlerine göre daha zordur?
Doğru cevap: (D) Porfirin sentezinde hız kısıtlayıcı aşamayı
A) Su
C) Glikoz
katalize eden enzim d aminolevülinik asit
dehidratazdır.
Sorunun amacı, hem sentezinin önemli özelliklerinin
bilinmesidir.
E) Sodyum
B) Üre
D) Gliserol
Doğru cevap: (E) Sodyum
Sorunun amacı; membranların selektif özellik gösterdiği
ve bazı moleküllerin daha kolay, bazılarının ise daha zor
geçeceğinin bilinmesidir.
Hem molekülü, porfirin sentez yolunun son ürünüdür. Hem,
protoporfirin IX’un tetrapirol halkasının merkezinde iki
değerlikli bir demir atomu (Fe+2) içerir. Hem miktar olarak
insanlardaki en önemli porfirindir.
Bir maddenin permeabilte (geçiş) katsayısı yükseldikçe
membranlardan geçişi kolaylaşır. Buna göre geçiş katsayısı
en yüksek olan ve membranlardan en kolay geçen madde
su, geçiş katsayısı en düşük olan ve membrandan en zor
geçen madde sodyumdur.
Porfirin oluşumundaki başlangıç ve son üç aşama
mitokondride, ara aşamalar sitozolde gerçekleşir. Porfirin
molekülünün tüm karbon ve azot atomları iki molekülden elde
edilir. Glisin ve süksinil KoA, ALA sentazın katalizlediği
bir reaksiyonla ALA oluşturmak üzere bir araya gelirler.
Süksinil KoA glisinin aktivasyonu için gereklidir. Bu reaksiyon
koenzim olarak pridoksal fosfata ihtiyaç gösterir. Porfirin
sentezinde hız kısıtlayıcı aşamayı katalize eden enzim daminolevülinik asit dehidrataz değil ALA sentaz’dır.
Burada unutulmaması gereken bir husus, suya göre gazlar
kıyaslandığında, hidrojen ve karbondioksit gibi gazlar
membranlardan çok daha hızlı bir şekilde geçebilmektedir.
ALA sentaz aktivitesi hemin konsantrasyonundaki artma
ile baskılanır. Hemin, hem molekülünün içerdiği demirin
Fe+2 den Fe+3’e okside olmasıyla oluşur. Bu son ürünün
inhibisyonu, ALA sentazın da sentezini azaltır.
Kurşun zehirlenmesinde, d-aminolevülinik asit dehidrataz
ve ferroşelataz enzimleri inhibe olur.
34. Aşağıdaki tümör belirteçlerinden hangisi sadece
pankreas kanserlerine özgüdür?
A) CA 15-3
C) CA 125
Şekil (Soru 35): Çeşitli maddelerin permeabilite
katsayıları
B) CA 27-29
D) DU-PAN-2
E) CA 72-4
Doğru cevap: (D) DU-PAN-2
36. Klasik galaktozemide eksik olan enzim aşağıdakilerden
hangisidir?
Sorunun amacı; DU-PAN-2’nin pankreas kanseri belirteci
olduğunun bilinmesidir.
A) Galaktokinaz
B) Galaktoz 1-fosfat üridil transferaz
C) Laktaz
D) UDP-galaktaz
E) Epimeraz
KARBONHİDRAT BELİRTEÇLER
Yüksek moleküler
antijenleridir.
ağırlıklı
müsinler
veya
kan
grubu
Doğru cevap: (B) Galaktoz 1-fosfat üridil transferaz
14
Şekil (Soru 33): Porfirin (Hem) sentezi
Sorunun amacı; klasik galaktozemiye neden olan enzim
eksikliğinin bilinmesidir.
37. Pirüvatın glukoza dönüştürülüp kana verildiği süreçte
aşağıdakilerden hangisi görev almaz?
Galaktozun en büyük besinsel kaynağı süt ve süt ürünlerinde
bulunan laktozdur. Laktoz bağırsak mukoza hücrelerinde
bulunan β-galaktozidaz (laktaz) tarafından yıkılır. D-galaktoz
ATP’nin fosfatının kullanıldığı ve galaktokinazın düzenlediği
bir reaksiyon ile galaktoz 1-fosfata dönüşür. Oluşan galaktoz
1-fosfat, galaktoz 1-fosfat üridiltransferaz ile UDPgalaktoza çevrilir ve diğer metabolik yollara girer.
A)
B)
C)
D)
E)
Pirüvat kinaz
Fruktoz 1,6-bifosfataz
Fosfoenolpirüvat (PEP) karboksikinaz
Fosfogliserat kinaz
Glukoz 6-fosfataz
Doğru cevap: (A) Pirüvat kinaz
Klasik galaktozemide galaktoz 1-fosfat üridiltransferaz
enzimi eksiktir. Otozomal resesif geçiş gösterir. Galaktoz 1fosfat ve galaktitolün sinir dokusunda, lenste, karaciğer ve
böbrekteki birikimi sonucu zeka geriliği, katarakt, karaciğer ve
böbrek hasarı meydana gelir.
Sorunun amacı; pirüvatın glukoza dönüşümü sırasında
gerekli olan glukoneogenez enzimlerinin bilinmesidir.
Glukokinaz, fosfofruktokinaz ve piruvat kinaz enzimleri
sadece glikolize özgü olup glukoneogenez’de görev
almaz. Pirüvat kinaz, glikolizin üçüncü ve son irreversibl
basamağı ile fosfoenolpirüvatıà pirüvata dönüştürürken,
15
Şekil (Soru 36): Galaktoz metabolizması
aynı zamanda ADP’den ATP sentezini (substrat düzeyinde
fosforilasyon) sağlar.
38. Aşağıdaki glukoz taşıyıcı (GLUT) proteinlerden
hangisinin glukoza affinitesi en yüksektir?
Glukoneogenezin %90’ı karaciğerde, geri kalan %10’u ise
böbreklerde meydana gelir. Glukoz; laktat, pirüvat, gliserol
ve alfa-ketoasitler gibi prekürsörlerden üretilir. Bilindiği
gibi glikolizin üç basamağı irreversibldir, bu basamaklar
glukoneogeneze özgü dört alternatif reaksiyon ile
geçilmelidir. Pirüvat karboksilaz, PEP karboksikinaz,
fruktoz 1-6 bifosfataz ve glukoz 6 fosfataz enzimleri
sadece glukoneojeneze özgüdür.
A) GLUT-7
C) GLUT-3
E) GLUT-5
B) GLUT-2
D) GLUT-4
Doğru cevap: (C) GLUT-3
Sorunun amacı; glukoz taşıyıcı proteinlerin önemli bazı
özelliklerinin bilinmesidir.
Pirüvatın karboksilasyonu: Glukoneogenezde pirüvat
önce pirüvat karboksilaz ile okzaloasetata karboksillenir.
Pirüvat karboksilaz koenzim olarak biyotin kullanır.
Pirüvat karboksilazın allosterik aktivatörü, asetil KoA’dır.
Glukoneogenezin bir tek bu basamağı mitokondride
gerçekleşir. Son basamak olan glukoz 6-fosfataza kadar
olan basamakların hepsi sitozolde meydana gelir.
Pirüvatın karboksilasyonu ile sentezlenen okzaloasetat,
glukoneogenezin diğer enzimlerinin bulunduğu sitozole
geçmek zorundadır. Ancak okzaloasetat mitokondri iç
zarını direkt olarak geçemez. Önce mitokondriden sitozole
geçebilen malata indirgenir. Sitozolde tekrar okzaloasetata
okside olur.
• GLUT-1: Eritrosit, damar endotel hücrelerinde ve
plasentada yer alan, bazal glukoz transportundan
sorumlu olan taşıyıcıdır.
• GLUT-2: Karaciğer, pankreas, ince bağırsak ve böbrek
proksimal tüp hücrelerinde bulunan ve bu dokularda
glukozun hızlı yakalanması ve salınmasını sağlayan
taşıyıcıdır.
• GLUT-3: Glukoza affinitesi en yüksek olan, temel
olarak beyin nöronlarında glukozun yakalanması ve
transportunu gerçekleştiren taşıyıcıdır.
• GLUT-4: Yağ dokusu, iskelet ve kalp kasında
taşıyıcıdır. İnsülinle uyarılabilen tek taşıyıcı GLUT4‘tür.
Okzaloasetat, sitozolde fosfoenolpirüvat karboksikinaz
etkisi ile dekarboksile olarak fosfoenolpirüvata (PEP)
dönüştürülür. Bu reaksiyonda 2 molekül GTP kullanılır. PEP
daha sonra fruktoz 1, 6-bifosfat basamağına kadar glikoliz
reaksiyonlarındaki sırasından geriye doğru gider.
• GLUT-5: İnce bağırsakta ve böbrekte bulunur.
Fruktozun bağırsaklardan emilimini sağlar.
• GLUT-7: Karaciğerde mikrozomal fraksiyonda yer alır.
Endoplazmik retikulumdan serbest glukozun çıkışını
sağlar.
Fruktoz 1,6-bifosfat, fruktoz 1,6-bifosfataz ile hidroliz
olarak fruktoz-6-fosfata dönüşür. Bu reaksiyon, piruvat
karboksilaz ile birlikte glukoneogenezin önemli bir
düzenleyici basamağıdır. Hücre içinde enerjiden fakir
durumun sinyali olan yüksek AMP düzeyi ve fruktoz 2,6bifosfat tarafından inhibe edilir.
39. İnfeksiyon geçiren bir kişide aşağıdaki plazma
proteinlerinden hangisinde artış olmaz?
Glukoneogenezin son basamağında, glukoz 6-fosfat, glukoz
6-fosfataz ile hidroliz olarak, irreversibl olan hekzokinaz
basamağını atlar ve serbest glukoz oluşur.
A) C-reaktif protein
C) Haptoglobülin
16
E) Albümin
B) Seruloplazmin
D) Fibrinojen
Şekil (Soru 37): Glukoneojenez
•
Doğru cevap: (E) Albümin
Sorunun amacı;
vurgulanmasıdır.
•
•
negatif
akut
faz
reaktanlarının
Akut bir inflamasyona veya doku harabiyetine bağlı
olarak bazı proteinlerin plazma düzeyleri kısa bir
süre içerisinde değişmektedir. Bu proteinlere akut faz
proteinleri veya akut faz reaktanları denilmektedir.
Ø C-reaktif protein (CRP): 4-6 saat içerisinde artar.
Ø Alfa 1- antikimotripsin: 24-48 saat içerisinde belirgin
olarak artar
Ø Alfa 1- asid glikoprotein (orosomukoid),
haptoglobülin, C4 ve fibrinojen düzeyleri 1-4 günde
artar.
Ø Seruloplazmin düzeyleri 4- 20 günde
yükselmektedir.
Akut inflamasyonda düzeyleri azalanlar (negatif akut
faz reaktanları):
Ø Prealbümin
Ø Albümin
Ø Transferrin
Ø Retinol bağlayıcı protein (RBP)
40. Enzimler ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğru
değildir?
A) Enzimler, serbest aktivasyon enerjisini azaltarak
reaksiyon hızını arttırırlar.
B) Bütün substrat konsantrasyonlarda reaksiyon hızı
enzim miktarı ile doğru orantılıdır.
C) Km, bir enzimin maksimum hızın yarısına (Vmax/2)
erişmesi için gerekli olan enzim konsantrasyonudur.
D) Km düşükse, enzimin substrata özgüllüğü fazladır.
E) Km yüksekse, enzimin substrata özgüllüğü düşüktür.
Akut bir inflamasyonun karakteristik elektroforez
bulguları, alfa-2 bandında artış, albüminde azalma ve
bazen alfa-1 bandında artışın eşlik ettiği bir tablodur.
Artışla karakterize olan akut faz reaktanlarından en
çok değişim gösterenler CRP, haptoglobülin, alfa1antitripsin ve fibrinojendir.
Doğru cevap: (C) Km, bir enzimin maksimum hızın yarısına
(Vmax/2) erişmesi için gerekli olan enzim
konsantrasyonudur.
17
Mitokondri iç zarında, sitozolden ADP ve Pi alıp ATP
sentezinin meydana geldiği matrikse taşıyan bir sistem
(ADP/ATP nükleotid translokaz) mevcuttur. Bu taşıyıcı
bitkisel bir toksin olan atraktilosid (+ Bongkreic asit) ile
güçlü bir şekilde inhibe edilir. Böylece intramitokondriyal
ADP miktarı azalır ve ATP sentezi durur.
Sorunun amacı; enzimlerin bazı özelliklerinin bilinmesidir.
Michaelis-Menten kinetiği; bir enzimin aktifliğini ölçmede
kullanılır.
• Km: Bu sabite, bir enzime ve onun substratına özeldir
ve enzimin substrata ilgisini yansıtır. Km, bir enzimin
maksimum hızın yarısına (Vmax/2) erişmesi için
gerekli olan substrat konsantrasyonudur.
• Km düşükse, enzimin substrata özgüllüğü fazladır.
• Km yüksekse, enzimin substrata özgüllüğü düşüktür.
42. Aşağıdakilerden hangisi kollajen doku hastalığı
değildir?
• Hız ile enzim arasındaki durum: Bütün substrat
konsantrasyonlarında reaksiyon hızı enzim miktarı ile
doğru orantılıdır. Örneğin enzim miktarı 1/2 azaltılırsa
hız da aynı oranda azalır.
A) Skorbüt
B) Ehler-Danlos
C) Osteogenezis imperfekta
D) Menkes
E) Marfan
Doğru cevap: (E) Marfan
41. Elektron transport zincirinde kompleks V yapısında yer
alan, F0 proton kanalını inhibe ederek, ATP sentezini
durduran madde aşağıdakilerden hangisidir?
A) Atraktilozid
C) Aurovertin
Sorunun amacı; kollajen ve elastin doku hastalıklarının
bilinmesidir.
SKORBÜT:
B) Valinomisin
D) Oligomisin
E) 2,4 dinitrofenol
Bu hastalık, Vitamin C eksikliği nedeniyle Prolil hidroksilaz
enziminin demiri ferri formunda olduğundan hidroksilasyon
işlemi bozulur ve prokollajen sentezi azalır. Sonuçta
hidroksiprolinden fakir yetersiz bir kollajen sentezlenir. Bu
vitaminin eksikliğinde, çocuklarda anormal kemik gelişimi,
kostakondral eklemlerde şişlik, yara iyileşmesinde
gecikme ve deri kapillerindeki frajiliteye bağlı olarak
kanamalar görülür.
Doğru cevap: (D) Oligomisin
Sorunun amacı; elektron transport zincirinde kompleks
V’in (ATP sentaz) F0 kısmını inhibe eden maddenin
bilinmesidir.
OLİGOMİSİN:
EHLERS-DANLOS:
Bu ilaç, ATP sentazın sap kısmına (F0) bağlanarak H+
kanalını kapatır ve protonların mitokondri matriksine tekrar
girişini önler. Bu ilaç varlığında, pH ve elektriksel fark ortadan
kaldırılamadığı için hem ETZ inhibe olur hem de ATP
üretimi durur.
Kollajende kalıtsal bozukluk sonucu ortaya çıkan heterojen
generalize bir bağ dokusu hastalığıdır. Tip III ve IV‛te arter ve
bağırsakta spontan yırtılmalar oluşur. Tip VIIc�de prokollajen
N-proteinaz eksikliği olup, kendini aşırı eklem hareketliliği ve
yumuşak deri ile gösterir. Ehlers-Danlos (tip VI) sendromunda
lizil hidroksilaz enzimi eksikliğine bağlı olarak hidroksilizin
içeriği azalmış olan yetersiz bir kollajen sentezi meydana
gelir. Bu sendromda kas ve kemiklere ait deformasyonlar,
özellikle eklemlerde hipermobilite, hiperelastik deri ve
yara iyileşmesinde gecikme bulunmaktadır. Bu hastalarda
göz rüptürü ve kifoskolyoz olabilir.
F1 cisimciği bir sapla F0 cisimciğine bağlanır ve mitokondri
matriksine doğru uzanır. F1 cisimciği 5 alt üniteden
oluşan bir proteindir. Asıl ATP sentezi F1 cisimciğinde
gerçekleşmektedir. F1 cismi de aurovertin ile bloke
olmaktadır.
İYONOFORLAR:
OSTEOGENEZİS İMPERFEKTA:
Spesifik katyonlarla kompleks oluşturabilen ve bu yolla biyolojik
membranlardan transportunu kolaylaştıran moleküllerdir.
En belirgin özellikleri lipofilik karakter taşımalarıdır. Örneğin
valinomisin mitokondriyal membrandan K iyonu geçişini
kolaylaştırarak mitokondri iç ve dıştaki membran potansiyelini
değiştirir. Nigerisin de K iyonları için iyonofordur; ancak
beraberinde H+ iyonlarını da etkiler. Valinomisin ve
nigerisin beraber bulunduğunda, hem membran potansiyeli
hem de pH gradiyenti bozulduğundan fosforilasyon
tamamen inhibe olur.
Kemik kitlesinde generalize azalma (osteopeni) ile
karakterize bir hastalıktır. OR olarak kalıtılır. Çoğu hastada
tip 1 prokollajeni kodlayan 2 genden birinde hata vardır.
Tek bir glisinin mutasyon ile sisteine dönüşmesiyle oluşur.
Hastalarda, aşırı kırılgan kemikler, diş anormallikleri, yara
iyileşmesinde gecikme, sırtta kamburlaşma, mavi sklera ve
işitme kaybı izlenir
MENKES SENDROMU:
AYIRICILAR (UNCOUPLER):
2,4-Dinitrofenol, yüksek doz aspirin, dikumarol ve
klorkarbonil siyanidfenilhidrazon (CCCP) gibi maddeler
mitokondri iç zarının protonlara olan permeabilitesini arttırır.
Elektron transportu ile oksidatif fosforilasyon ayrılabilir. Bu
gibi maddelere ayırıcılar denir. Lipofilik bir proton taşıyıcı
olan 2, 4-dinitrofenol, mitokondri iç zarının protonlara
olan permeabilitesini arttırarak, proton gradiyentini azaltır.
2,4-Dinitrofenol, proton farkı oluşturmaksızın ETZ’nin hızlı
bir şekilde devam etmesini sağlarken, ATP üretilmesini
engeller.
X‛e bağlı olarak kalıtılan bir bakır metabolizması
bozukluğudur. Sadece erkeklerde ortaya çıkar. Sinir sistemi,
bağ dokusu ve damarları tutan ve bebeklik döneminde
ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Temel problem, bakır
bağımlı P-tipi ATPaz adı verilen bir enzimi kodlayan ATP
7-A geninden kaynaklanmaktadır. Bu enzim eksikliğine
bağlı olarak bakırın gastrointestinal sistemden emiliminde
ve karaciğere girişinde azalma olur. Bu da karaciğerde
sentezlenen lizil-oksidaz, dopamin hidroksilaz ve tirozinaz
gibi önemli bazı bakırlı enzimlerin sentezini azaltır. Sonuç
18
olarak kollajen çapraz bağ oluşumu eksiktir. Saç yapısında
değişiklikler, aşırı kıvrık ve kırılgan (kinky hair) saç yapısı,
depigmantasyon görülür.
DÜŞÜK DANSİTELİ LİPOPROTEİN (LDL):
Partiküllerinin ana işlevi karaciğerden dokulara kolesterol
sağlamaktır. Periferik dokular Apo B 100’ü tanıyan
reseptörler sayesinde LDL’yi hücre içine alır.
MARFAN SENDROMU (ARAKNODAKTİLİ):
Otozomal dominant kalıtılan elastin doku hastalığıdır. 15.
kromozomda mutasyonlar izlenir. 15. kromozom glikoprotein
yapılı “fibrillin”i kodlar. Bu hastalarda fibrillin defekti var. Elastik
liflerdeki bir bozukluk olup, ince ve uzun ekstremiteler, lens
subluksasyonu (ektopia lentis), iskelet kası deformiteleri,
aort anevrizması gibi kardiyovasküler problemler izlenir.
YÜKSEK DANSİTELİ LİPOPROTEİN (HDL):
Karaciğer ve ince bağırsaklarda sentezlenir. Ekstrahepatik
dokulardan serbest kolesterolü alır ve esterleştirir, kolesterol
esterlerini karaciğere taşırlar.
ARA DANSİTELİ LİPOPROTEİNE (IDL):
VLDL içerisinde bulunan triaçilgliseroller, lipoprotein
lipaz tarafından yıkıldığında VLDL’nin boyutları küçülerek
VLDL ile LDL arasında bir geçiş formu olan ara dansiteli
lipoproteine (IDL) dönüşür. VLDL artığı olarak da kabul
edilen IDL, ApoB 100/ Apo E reseptörleri sayesinde
karaciğere alınabilmektedir.
43. Karaciğerden periferik dokulara triaçilgliserolleri
taşıyan lipoprotein aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çok düşük dansiteli lipoprotein (VLDL)
B) Düşük dansiteli lipoprotein (LDL)
C) Yüksek dansiteli lipoprotein (HDL)
D) Ara dansiteli lipoprotein (IDL)
E) Şilomikron
44. Arilsülfataz A enzim eksikliği sonucu görülen
sfingolipidoz aşağıdakilerden hangisidir?
Doğru cevap: (A) Çok düşük dansiteli lipoprotein (VLDL)
A) Tay-Sachs
C) Gaucher
Sorunun amacı; lipoproteinlerden, çok düşük dansiteli
lipoproteinin görevlerinin bilinmesidir.
ÇOK DÜŞÜK DANSİTELİ LİPOPROTEİN (VLDL):
B) Metakromatik lökodistrofi
D) Sandhoff
E) Niemann-Pick
Doğru cevap: (B) Metakromatik lökodistrofi
Karaciğerde üretilir. Bu lipoproteinin büyük kısmı
triaçilgliserolden oluşmuştur. VLDL, karaciğerden periferik
dokulara triaçilgliserolleri taşımak üzere işlev görmektedir.
Apolipoprotein B-100 içerir.
Sorunun amacı; sfingolipidozlarda eksik olan enzimlerin
bilinmesidir.
Sfingolipidozlar, sfingolipitlerin lizozomal yıkımında bozuklukla
giden glikolipidoz olarak da bilinen bir grup hastalıktır. X‛e
bağlı resesif kalıtılan Fabry hariç hepsi otozomal resesiftir.
Glikolipit ve sfingolipitlerin yıkımı lizozomal enzimlerce
sağlanır. Sonuç olarak bu enzimlerin eksikliğinde enzimatik
blok arkasında kalan sfingolipitler lizozomlarda birikir.
Hücrelerin kimyasal kompozisyonu bozulur.
ŞİLOMİKRONLAR:
Bağırsak mukoza hücrelerinde üretilirler ve besinsel
triaçilgliserol, kolesterol esterlerini, diğer lipitleri ve yağda
eriyen vitaminleri taşırlar. Apolipoprotein B-48 içerir.
Tablo (Soru-44): Sfingolipidozlar ve önemli bazı bulgular
Hastalık
Eksik enzim
Önemli klinik bulgular
Tay-Sachs
Hegzoaminidaz A
Kiraz kırmızısı makula, mental gerilik, kas güçsüzlüğü, GM-2 gangliozid birikimi.
Sandhoff
Hegzoaminidaz A ve B
Kiraz kırmızısı makula, Tay-Sachs’a göre oldukça ciddi GM-2 gangliozid ve
globozid birikimi.
GM-1 gangliozidoz
β-galaktozidaz
Kiraz kırmızısı makula, gangliozid ve mukopolisakkarid birlikte birikimi.
Histiyositik köpük hücreler oluşur.
Niemann-Pick
Sfingomiyelinaz
Kiraz kırmızısı makula, hepatosplenomegali, mental gerilik, erken çocukluk
döneminde ölüm, singomyelin birikimi. Histiyositik köpük hücreler oluşur.
Gaucher
β-glukozidaz
En sık görülen glikolipidoz, ACE enziminde artış, asit fosfataz yüksek,
Askenazi Yahudileri’nde taşıyıcılık 1/14, uzun kemiklerde osteoporoz,
glukoserebrozid birikimi ve hepato-splenomegali. Histiyositik köpük hücreler
oluşur.
Krabbe
β-galaktozidaz
Beynin beyaz cevherinde globoid cisimler, miyelin çoğu zaman yok.
Galaktozilseramid (galaktoserobrozid) birikir
Metakromatik
lökodistrofi
Arilsülfataz A
Demiyelinizasyon, periferal nöropati. Sülfatidler birikir.
Fabry
α-galaktozidaz
X’e bağlı ressesif, deri lezyonları. Globozid birikir.
Farber
Seramidaz
İskelet anomalileri, ağrılı ve ilerleiyici eklem deformitesi. Seramid birikir.
19
düzenlediği bir reaksiyon ile üçüncü bir asetil KoA’dan
parça eklenir ve HMG KoA meydana gelir. Karaciğer
parankim hücreleri HMG KoA sentaz enziminin iki tane
izoenzimini içerirler. Sitozolik enzim kolesterol sentezinde
rol alırken, mitokondriyal formu keton cismi sentezinde
rol alır. Bir sonraki basamak endoplazmik retikulumda
gerçekleşir ve HMG KoA redüktaz enzimi tarafından katalize
edilir ve kolesterol sentezinde düzenleyici basamağı
oluşturur. Bu basamakta 2 molekül NADPH kullanılırken
HMG KoA’nın KoA kısmı ayrılır; bu reaksiyonu geri
dönüşümsüz yaparken sonuçta bir molekül mevalonik asit
sentezlenir. Daha sonra mevalonik asitten karmaşık bir dizi
reaksiyon ile önce izopren türevi ara bileşikler sentezlenir.
Sırası ile izopentenil pirofosfat >..>..>..> farnesil pirofosfat
sentezlenir. İzopentenil pirofosfat, kolesterol sentezinde
ilk oluşan izopren türevi ara bileşiktir. İzopren türevi
ara bileşiklerden sonra skualen, lanosterol ve nihayet
kolesterol meydana gelir.
45. Kolesterol sentezinde mevalonik asitten sonraki
aşamalar hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) İzopren türevleri, skualen, lanosterol, kolesterol
B) Lanosterol, izopren türevleri, skualen, kolesterol
C) Skualen, lanosterol, izopren türevleri, kolesterol
D) HMG KoA, izopren türevleri, skualen, kolesterol
E) HMG KoA, izopren türevleri, lanosterol, kolesterol
Doğru cevap: (A) İzopren türevleri, skualen, lanosterol,
kolesterol
Sorunun amacı; kolesterol sentezinde, mevalonik asit
oluşumundan sonraki basamakların bilinmesidir.
Kolesteroldeki tüm karbonlar asetil KoA’dan sağlanırken
NADPH indirgeyici ekivalanları sağlar. Kolesterol
sentezinde ilk iki reaksiyon keton cisimlerinin sentezi ile
benzerdir. Önce iki tane asetil KoA molekülü asetoasetil
KoA oluşturmak üzere birleşir. Buna HMG KoA sentazın
Şekil (Soru 45): Kolesterol sentezi
20
46. Aşağıdakilerden hangisi polipeptid yapılı hormonların
özelliklerinden birisi değildir?
Ø Wernicke - Korsakoff sendromu: Kronik
alkoliklerde tiyamin eksikliğine bağlı gelişen
bir tablodur. Bu durum, vitamin alımının yetersiz
olması, ince bağırsaklardan emilimin bozulması,
alkolün inhibitör etkisi sonucu gelişmektedir.
Hastalık, Wernicke ensefalopatisi ve Korsakof
psikozundan oluşur. Hastalarda progressif ataksi,
spastik parapleji, mental konfüzyon, apati, hafıza
kaybı ve nistagmusla ilerler. Ensefalopati tablosu
tiyamin verilmesi ile gerilerken, Korsakof psikozu
gerilememektedir.
A) Plazma yarı ömürleri kısadır
B) Reseptörleri plazma membranındadır
C) Transport proteinlerine ihtiyaçları vardır
D) Hücre içi ikincil habercilere ihtiyaçları vardır
E) Hidrofiliktirler
Doğru cevap: (C) Transport proteinlerine ihtiyaçları vardır
Sorunun amacı; hücre yüzey reseptörüne bağlanan grup
I hormonların, özelliklerinin bilinmesidir.
• Niasin: Eksikliğinde deri, mide-bağırsak kanalı ve
merkezi sinir sistemini etkileyen ve 3D harfiyle belirtilen
(Dermatit, Diare, Demans) ve tedavi edilmezse ölümle
(4D) sonuçlanan Pellegra görülür. Dermatit (keskin
sınırlı, simetrik, eritemli, pullanmış, krutlanmış alanlar).
Dermatitin boyundaki görünümü “Casal gerdanlığı”
olarak adlandırılır. Genel belirtiler büyümenin durması,
kilo kaybı ve anemidir. Liberkühn kriptalarında kistik
genişleme şeklinde bağırsak lezyonları karakteristiktir.
Hormonlar yağda (grup I) ve suda çözünen (grup II)
hormonlar olarak sınıflandırılabilir. Yağda çözünen hormonlar
arasında steroid, tiroid hormonlar ve 1-25 diOH-kolekalsiferol
gibi örnekler bulunurken; suda çözünen hormonlar arasında
katekolaminler, küçük peptidler, protein ve glikoprotein
yapısındaki hormonlar bulunur.
Tablo (Soru 46): Hormon sınıflarının genel
özellikleri
GRUP I
GRUP II
Örnekler
Steroidler,
iyodotironinler,
kalsitriol
Polipeptidler, proteinler,
glikoproteinler, katekolamin
Çözünürlük
Lipofilik
Hidrofilik
Transport
proteinleri
Evet
Hayır
Plazma
yarı ömrü
Uzun
(saatlerden
günlere)
Kısa (dakikalar)
Reseptör
İntrasellüler
Plazma membranı
Mediatör
Reseptörhormon
kompleksi
cAMP, cGMP, Ca+2 ,
kompleks fosfo-inozitollerin
metabolitleri, kinaz
kaskadları vb.
• Pantotenik asit: Eksikliği ender olarak görülür. Çünkü
hayvansal ve bitkisel gıdalarda yaygın olarak bulunur.
Pantotenik asit eksikliğine bağlı olarak “burning
foot” da (yanık ayak) denilen parestezi nedeni ile
ayaklarda yanma hissi, postural hipotansiyon,
taşikardi, epigastrik distres, baş ağrısı ve derin tendon
reflekslerinde artma izlenebilir.
• Homosistein: Artışı, kardiyovasküler hastalıklara
neden olan ateroskleroz, hipertansiyon ve tromboza
neden olmaktadır. Folat, vitamin B12 ve piridoksal fosfat
eksiklikleri hiperhomosisteinemiye yol açabilir. Bunun
nedeni, homosisteinin metiyonine dönüşümünde
folat ve vitamin B12, homosisteinin sistatyonine
dönüşümünde görevli sistatyonin sentaz enzimi için
de pridoksin gereklidir.
•
47. Aşağıda verilen vitamin ve eksikliğinde görülen
hastalık eşleştirmelerinden hangisi doğru değildir?
A) Tiyamin/Beriberi
B) Niasin/Homosistinüri
C) Pantotenik asit/Yanık ayak sendromu
D) Tiyamin/Wernicke-Korsakoff sendromu
E) C Vitamini/Skorbüt
Askorbik asit: Eksikliği skorbüte yol açar. Bu hastalıkta
özellikle hidroksi-prolinden fakir yetersiz bir kollajen
sentezlenir. Buna bağlı olarak klinikte, deri ve mukozalara
kanama, diş eti kanaması, dişlerde gevşeme, mavi
renk alma ve dişlerin kaybı, kemikleşmenin durması,
yara iyileşmesinde gecikme görülür. Kostakondral
kıkırdak bileşiminde dikensi çıkıntılar tipik fizik
muayene bulgusudur. Periost altına kanama, daha
çok alt ekstremitelerde olduğundan çocuklar ayakları
oynatılırken veya bez değiştirme sırasında çok huzursuz
olurlar. Ekstremite ağrıları psödoparaliziye neden olur,
çocuklar tipik olarak “kurbağa pozisyonu” alırlar.
48. Aşağıdakilerden hangisi pürin sentez inhibitörlerinden
biri değildir?
Doğru cevap: (B) Niasin/Homosistinüri
A) Azaserin
C) Mikofenolik asit
Sorunun amacı; çeşitli vitamin eksikliklerinde meydana
gelen hastalıkların bilinmesidir.
• Tiyamin: Bu vitaminin biyolojik aktif şekli olan tiyamin
pirofosfat (TPP), tiyamine ATP’den bir pirofosfat grubunun
transferiyle oluşur. TPP, alfa-keto asitlerin oksidatif
dekarboksilasyonunda görevli piruvat dehidrojenaz,
alfa-ketoglutarat dehidrojenaz, dallı zincirli alfaketoasit dehidrojenaz gibi enzimler ve transketolaz
reaksiyonunda koenzim olarak yol oynar.
Ø Beri-Beri: Diyetlerinin büyük kısmını pirincin
oluşturduğu bölgelerde görülen ciddi bir tiyamin
eksikliği sendromudur.
B) Diazonorlösin
D) Difluorometil ornitin
E) Metotreksat
Doğru cevap: (D) Difluorometil ornitin
Sorunun amacı; başlıca pürin sentez inhibitörlerinin
vurgulanmasıdır.
• Pirimidin nükleotid sentezinin ikinci aşamasında,
tamamlanmış olan pirimidin halkası, orotidin 5’monofosfat (OMP) nükleotidine dönüşür. Ana pirimidin
nükleotidi olan OMP, “OMP dekarboksilaz” enzimiyle
üridin monofosfat (UMP)’a çevrilir. Orotat fosforibozil
21
transferaz ve OMP dekarboksilaz enzimleri tek bir
polipeptid zincirinden sentezlenir. Difluorometil ornitin,
OMP dekarboksilaz enzimin potent bir inhibitörüdür.
Bu ilaç kolon, mesane meme, karaciğer, cilt ve mide
kanserinde denenmektedir.
• Prokaryotlarda, DNA üzerinde bulunan yapısal genler ve
önündeki promoter bölgeye operon denir.
• Prokaryotlarda, repressör molekülün promoter
bölgede bağlandığı yere ise “operatör” denir.
Represör adı verilen moleküller operatöre bağlanarak,
promoter bölgeye RNA polimerazın bağlanmasını
önler. Dolayısıyla protein sentezi baskılanır. Operatör
bölgedeki mutasyonlar, devamlı protein sentezine neden
olur.
• Azaserin (glutamin analoğu) ve diazanorlösin, hız
kısıtlayıcı olan glutamin fosforibozil pirifosfat
aminotransferaz enzimini inhibe eder.
• Mikofenolik asit, İMP dehidrojenaz inhibitörü olup
AMP ve GMP yapımını inhibe eder.
• Represör moleküle bağlanarak onu inhibe eden,
dolayısıyla protein sentezinin uyarılmasını sağlayan
moleküle “indükleyici” denir.
• Metotreksat ise folik asit analoğu olup dihidrofolat
redüktazı inhibe eder.
• Transkripsiyon, DNA molekülünden mRNA sentezine
denir.
49. Aşağıdakilerden hangisi hemoglobin oksijen
dissosiyasyon eğrisini sağa kaydıran durumlardan
biri değildir?
51. Aşağıdakilerden
hangisi
ksenobiyotik
metabolizmasında faz II reaksiyon değildir?
A) Asidoz
B) Anemi
C) Isı artışı
D) 2,3-Bifosfogliserat düzeyinde azalma
E) Karbondioksit basıncında (pCO2) artış
A) Glukronidasyon
C) Sülfatlanma
B) Hidroksilasyon
D) Asetillenme
E) Metillenme
Doğru cevap: (B) Hidroksilasyon
Doğru cevap: (D) 2,3-Bifosfogliserat düzeyinde azalma
Sorunun amacı; düz endoplazmik
detoksifikasyon fazlarının bilinmesidir.
Sorunun amacı; hemoglobinin oksijen dissosiyasyon
eğrisini sağa kaydıran etmenlerin bilinmesidir.
retikulumdaki
Yağda eriyen ilaçlar veya yabancı bileşiklerin birçoğu,
vücutta faz I ve faz II gibi tepkimelerle metabolize edilir.
Faz I reaksiyonda, ilaçlar ilk önce sitokrom P450 enzim
sistemi tarafından hidroksilasyona uğratılır. Daha sonra
hidroksillenen ilaç, faz II reaksiyonda konjugasyon ile
vücuttan uzaklaştırılır.
Dokularda pH azalması veya yüksek pCO2 basıncına
maruz kalındığı durumda oksijenin hemoglobinden ayrılması
kolaylaşır. Her iki halde de hemoglobinin oksijene ilgisi azalır
ve eğri sağa kayar. Anemilerde ve kronik hipoksemilerde,
anaerobik glikoliz metabolizması artar.
Glikolizde bir ara ürün olan 1,3-bifosfogliserat (BPG), 2,3bifosfogliserata dönüşür. Eritrosit içi 2,3-BPG düzeyinin
artması ile birlikte hemoglobinin taut formu stabilize olur ve
hemoglobinin oksijene ilgisi azalır, eğri sağa kayar.
Detoksifikasyonda rol oynayan bileşikler; PAPS
(fosfoadenozil-fosfosülfat), metiyonin, glisin, glutatyon,
glukuronik asit ve asetil KoA’dır.
Detoksifikasyonda rol oynayan başlıca konjugasyon
mekanizmaları; glukronidasyon, sülfatlanma, glutatyonla
konjugasyon, glisinle konjugasyon, metillenme ve
asetillenmedir.
Isı artışı metabolizmayı hızlandırdığı için oksijen ihtiyacını
arttırır ve eğri sağa kayar. Yükseğe çıkıldığı zaman oksijen
basıncı düşer ve hemoglobinin oksijene ilgisi azalır, eğri
sağa kayar.
Faz I reaksiyonda görev alan mikrozomal sitokrom P450 enzim
sistemine bu ismin verilmesinin nedeni, spektrofotmotrede
450 nm dalga boyunda karbonmonoksite maruz kaldığında
belirgin bir pik oluşmasıdır. Sonuçta karbonmonoksit,
karaciğerde sitokrom P450 enzim sistemini inhibe ederek
ilaçların ve diğer yabancı bileşiklerin hidroksilasyonunu
inhibe etmektedir.
Karbonmonoksit (CO), hemoglobinin demirine sıkıca
bağlanır ve karboksi-Hb meydana gelir. Hemoglobinin
CO’ya ilgisi oksijene olan ilgisinden 220 kez daha fazladır.
Ortamdaki çok düşük bir konsantrasyondaki CO bile,
karbonmonoksi-Hb oluşmasına ve eğrinin sola kaymasına
sebep olur.
Alkaloz ve yüksek oksijen basıncı da eğriyi sola kaydırır.
52. Organofosfat zehirlenmelerinde tanısal amaçlı
kullanılan enzim aşağıdakilerden hangisidir?
50. Prokaryotlarda, DNA üzerinde bulunan yapısal gen ve
önündeki promoter bölge aşağıdakilerden hangisi ile
ifade edilir?
A) Operon
C) Represör
A) Gama-glutamil-transferaz
B) Alkalen fosfataz
C) Asit fosfataz
D) Alanin aminotransferaz
E) Psödokolinesteraz
B) Operatör
D) İndükleyici
E) Transkripsiyon
Doğru cevap: (E) Psödokolinesteraz
Doğru cevap: (A) Operon
Sorunun
amacı;
psödokolinesteraz
enziminin
organofosfat zehirlenmelerinin tanısında kullanıldığının
bilinmesidir.
DNA üzerinde bulunan yapısal gen ve önündeki promoter
bölge operon olarak ifade edilmektedir. Bu soru ile
operonun bilinmesi amaçlanmaktadır.
22
Şekil (Soru 50): Operon yapısı ve indükleyici/ repressör varlığında gen regülasyonu
• Raşitizm ve osteomalazi
PSÖDOKOLİNESTERAZ:
• Osteosarkom
Karaciğer, pankreas, kalp, beyin beyaz materyalinde bulunur
ve tüm kolinli bileşikleri hidrolize eder. Organofosfat
zehirlenmelerinde ve süksinil kolin apnesinde düzeyinin
düşük olması tanı koydurucudur. En yaygın kullanımı
süksinil kolini hidrolize edemeyen anormal enzim
varlığını saptamaktır. Süksinilkolin kas gevşeticidir ve
anestezide kullanılır. Karaciğer hastalıklarında azalmış olarak
ortaya çıkar (akut ve kronik hepatitlerde %30-50, siroz ve
karsinomlarda %50-70 azalır).
• Paget hastalığı
• İntra veya ekstrahepatik kolestaz.
• Hamilelikte özellikle 3. trimesterde plasental izoenzimi
nedeniyle fizyolojik olarak artar.
Alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz
(AST), laktat dehidojenaz (LDH), glutamat dehidrojenaz,
alkol dehidrojenaz ve malat dehidrojenaz, karaciğer hücre
(hepatosit) lezyonunu yansıtmaktadır.
GAMA-GLUTAMİL-TRANSFERAZ (GGT):
1- Kolestazın en iyi göstergesi
53. Aşağıdakilerden hangisi
dönüştürmektedir?
2- Alkolik hepatitin en iyi göstergesi
3- Hücre membranından, gama glutamil siklusu ile amino
asitlerin taşınmasında görev alır
A) Plazmin
C) Protrombin
4- Karaciğer tümörlerinde en spesifik artan enzim
ALKALEN FOSFATAZ, ASİT FOSFATAZ:
fibrinojeni
fibrine
B) Heparin
D) Trombin
E) Protamin
Doğru cevap: (D) Trombin
Osteoblastik aktivitenin arttığı durumlarda serumda alkalen
fosfataz (ALP) artarken, osteolitik reaksiyonlarda asit
fosfataz yükselmektedir. Alkalen fosfatazın yükseldiği
başlıca durumlar:
Sorunun amacı; fibrinojeni fibrine dönüştüren trombin
molekülünün özelliğinin bilinmesidir.
• Çocuklarda (kemiğin normal büyümesinde)
TROMBİN:
• Osteoblastik kemik hastalığı
Protrombinaz kompleksi tarafından oluşturulur ve fibrinojeni
suda çözünmeyen fibrin haline getirir. Ayrıca faktör XIII’i,
• Hiperparatiroidi
23
faktör XIIIa haline dönüştürür. Bu molekül fibrinde çapraz
bağlar yaparak, fibrini daha dayanıklı yapılar haline getirir.
54. Aşağıdaki enzimlerden hangisinin kofaktörü çinko
değildir?
A) Laktat dehidrogenaz
B) Ksantin oksidaz
C) DNA polimeraz
D) Alkalen fosfataz
E) Karbonik anhidraz
PROTROMBİN:
Faktör Xa tarafından aktive edilir ve trombine dönüşür.
Doğru cevap: (B) Ksantin oksidaz
ANTİTROMBİN III:
Sorunun amacı; çinko kullanan enzimlerin bilinmesidir.
Trombinin inhibitörüdür ve heparin bu etkiyi potansiyelize
eder.
Laktat dehidrogenaz, karbonik anhidraz, DNA ve RNA
polimeraz, alkalen fosfataz, süperoksid dismutaz kofaktör
olarak çinko içeren başlıca enzimlerdir.
PROTAMİN:
Ksantin oksidaz gibi oksidaz enzimleri ise kofaktör olarak
molibden içerir.
Heparinin etkisini antagonize eder.
Tablo (Soru 54): İz elementler ve başlıca özellikleri
Element
İşlevler
Yetmezlik
hastalıkları veya
semptomlar
Metabolizma
Toksisite
hastalığı veya
semptomlar
Krom
Üç değerli krom “glukoz
tolerans faktörünün”
bileşenidir
Glukoz intoleransı; kilo
alamama
Kobalt
Sadece vit. B12’nin
bileşeni olarak gerekir.
Vit. B12 yetmezliği
Bakır
Sitokrom oksidaz,
süperoksid dismutaz,
tirozinaz, lizil oksidaz,
dopamin beta
hidroksilaz, mono ve
diamino oksidaz
Albümine bağlı olarak
taşınır.
Anemi (hipokrom
mikrositer); malnutrisyon,
Menkes sendromuna
sekonder
Nadir; Wilson
hastalığına
sekonder
İyot
Tiroksin, triiyodotironin
bileşeni
Tiroidde tiroglobulin
olarak depolanma
Çocuklar: Kretenizm.
Erişkinler: Guatr ve
hipotiroidi, miksödem
Tirotoksikoz, guatr
Demir
Hem proteinler;
hemoglobin,
miyoglobin, katalaz,
NO sentaz, sitokromlar
ve triptofan pirolaz
Transferin olarak
nakledilir; ferritin veya
hemosiderin olarak
Anemi (hipokrom,
depolanır, kanama ve
mikrositer)
atılıma uğrayan ölmüş
hücreler ile kayba uğrar
Mangan
Hidrolaz, dekarboksilaz
ve transferaz
enzimlerinin kofaktörü.
Glikoprotein ve
proteoglikan sentezi
İnsanlarda bilinmiyor
Molibden
Oksidaz enzimlerinin
bileşeni (ksantin
oksidaz)
Parenteral beslenmeye
sekonder
Selenyum
Çinko
Glutatyon peroksidaz,
Tiyoredoksin redüktaz,
Vitamin E ile sinerjik
Selenofosfat sentetaz ve
antioksidan
İyodotironin deiyodinaz
Laktat dehidrogenaz,
karbonik anhidraz,
DNA ve RNA
polimeraz, alkalen
fosfataz, süperoksid
dismutaz
Hayvansal
orjinli gıdalar
İyotlu tuz ve
deniz ürünleri
Siderozis, herediter Demirli
hemokromatoz
pişirme kapları
İnhalasyon ile
zehirlenme psikotik
semptomlar ve
Parkinsona yol
açar
Çinde Keshan
kardiyomiyopatisi,
parenteral beslenme
ve protein enerji
malnutrisyonuna sekonder
Megadoz takviyesi
saç kaybı dermatit
ve irritabilite
Hipogonadizm, büyüme
yetersizliği, kusurlu yara
iyileşmesi, azalmış tat
ve koku hassasiyeti,
akrodermatitis
enteropatika ve parenteral
beslenmeye sekonder
Gastrointestinal
irritasyon, kusma
24
Kaynaklar
GLİKOKALİKS:
55. Aşağıdakilerden hangisi prokaryotlarda bulunmaz?
A) Sitoplazma membranı
B) Mezozom
C) Plazmid
D) Mitokondri
E) Hücre duvarı
Bazı bakterilerin hücre duvarının çevresinde, bakteriyi
çevreleyen bir yapı şeklinde kapsülü bulunmaktadır. Bazı
bakteriler ise tam ve homojen olmayan fakat bakteriyi
çevreleyerek koruyan bir yapı oluşturur. Bu yapı genelde
glikokaliks yapısındadır ve “slime” faktörü (biyofilm tabaka)
adını da alır. Bu yapı plazma koagülaz negatif stafilokoklarda
(Staphylococcus epidermidis) belirgin bir özelliktir ve
bu bakterilerin yabancı cisimlere tutunarak infeksiyon
yapma yeteneklerinin en önemli nedenidir. Benzer bir yapı
Streptococcus mutans’ta da bulunur ve bu tabaka sonuçta diş
çürüklerinin oluşmasında rol oynar.
Doğru cevap: (D) Mitokondri
Sorunun amacı, prokaryotlarla ökaryotların hücresel
bazda farklılıklarını sorgulamaktır. Kesinlikle bilinmesi
gereken Temel Mikrobiyoloji bilgisidir. Bakterilerin
ribozom dışında organelleri olmadığını bilmek soruyu
çözmek için yeterlidir.
BAKTERİLERİN ESANSİYEL YAPISI
HÜCRE DUVARI:
• Bunlardan ilki prokaryotik DNA yapısıdır. Bakterilerin
gerçek anlamda bir çekirdekleri yoktur.
Bakteriyi iç basınca karşı koruyan, şeklini veren, su gibi
düşük ozmotik ortamlarda bakteriyi koruyan yapıdır. Gram
boyanma özelliği, hücre duvar yapısındaki farklılıklardan
kaynaklanmaktadır.
• İkincisi 70S büyüklüğünde ilkel bir ribozomları vardır.
Mitokondri, golgi cisimciği gibi sitoplazmik organelleri
yoktur.
P PİLİ:
• Üçüncüsü sterol yapısı içermeyen sitoplazmik
membranları bulunmasıdır.
Bakterilerin, konak hücre yüzeylerine yapışarak hastalık
yapmasında etkili olan bir virülans faktörüdür.
• Dördüncü yapısı ise ökaryotlarda (mantarlar hariç)
bulunmayan bir hücre duvar yapısının bulunmasıdır.
FLAGEL (FLAJELLA):
SEÇENEKLERİ İRDELEYELİM:
Bakterilerde hareketi sağlayan, protein yapıda komponettir.
• Sitoplazmik membran: Tüm ökaryot ve prokaryotik
hücre yapılarında bulunmaktadır. Ancak bakterilerin
sitoplazmik membranında yapısında sterol bulunmaz.
PLAZMİD:
• Mezozom: Bakterilerde, bölünmede rol alan ve enzim
içeren sitoplazmik membran katlantısıdır.
Bakterilerde bulunan, antibiyotik direnci, dezenfektan direnci,
pili sentezi gibi esansiyel olmayan bilgileri taşıyan, bakteri
DNA’sından bağımsız küçük, çift iplikli ve çember şeklinde
DNA yapılarıdır.
• Plazmid: Bakterilerde bulunan; antibiyotik direnci,
dezenfektan direnci, pili sentezi gibi esansiyel olmayan
bilgileri taşıyan, bakteri DNA’sından bağımsız küçük, çift
iplikli ve çember şekinde DNA yapılarıdır.
• Mitokondri: Bakterilerde bulunmaz. Mitokondriyal
enzimler, bunun yerine görev yapan sitoplazmik
membranda bulunmaktadır.
57. Aşağıdakilerden hangisi canlı atenue aşıların bir
özelliği değildir?
• Hücre duvarı: Prokaryotik hücrelerin en tipik
özelliklerinden birisi peptidoglikan içeren hücre duvar
yapılarının bulunmasıdır.
A) Etkin bir sitotoksik T yanıtı oluşturması
B) Gebelere verilmesinin uygun olmaması
C) Mukozal IgA yanıtı oluşturmaması
D) Raf ömrünün kısa olması
E) Genellikle uzun süreli bağışık yanıt oluşturması
56. Genellikle patojenik bakterilerde bulunan, yapışıcı
özelliği sayesinde intravenöz ya da kalıcı periton
kateterleri, prostetik cihazlar, kalp pili elektrotları
ve ventriküloperitoneal şant gibi yabancı cisimlere
yapışarak infeksiyonlara neden olabilen yapı
aşağıdakilerden hangisidir?
Doğru cevap: (C) Mukozal IgA yanıtı oluşturmaması
A) Glikokaliks
C) P pili
E) Plazmid
Sorunun amacı, canlı aşı ve inaktive aşıların temel
özelliklerini
sorgulamaktır.
Soruda
daha
önce
sorgulanmamış bir bilgi olan mukozal immünite
özelliğinin bilinip bilinmediği araştırılmaktadır. Canlı
aşılar hücresel ve mukozal bağışık yanıtı en etkin uyaran
aşılardır. Diğer aşılar ise özellikle hümoral bağışık yanıtı
uyarırlar.
B) Hücre duvarı
D) Flagel
• Canlı atenue aşılar; etkin bir sitotoksik T yanıtı
oluştururlar.
Doğru cevap: (A) Glikokaliks
• Oral yoldan alınınca ayrıca mukozal IgA yanıtını aktive
ederler.
Sorunun
amacı,
bakterilerde
bulunan
yapıların
fonksiyonlarını sorgulamaktır. Özellikle florada bulunan
bazı mikroorganizmaların hastane infeksiyonlarına neden
olmada etkin olan glikokaliks yapısı ve bu yapıyı en çok
sentezleyen bakterilerden birisi olan Staphylococcus
epidermidis artık bilinmelidir.
• Genellikle ömür boyu veya uzun süreli bağışık yanıt
oluştururlar.
• İnfeksiyona neden olabilme riski nedeniyle gebelere
ve bağışık sistemi bozuk hastalara uygulanamaması,
raf ömrünün kısa olması en önemli dezavantajlarıdır.
Taşınmalarında soğuk zincire uyulması şarttır.
25
kapsül ile fagositozdan korunur. Pilusları ve Opa dış membran
proteini özellikle nazofarinkse tutunmayı sağlar. LPS hücre
duvarı çok toksiktir. Farklı olarak makrofajlarda lökotrien B4
sentezini inhibe etmektedir. Sonuçta geniş doku nekrozu,
kanama, dolaşım yetmezliği, intravasküler koagülasyon,
septik şok sık rastlanır.
Tablo (Soru 57): Canlı ve inaktive aşıların
avantaj ve dezavantajları
Özellik
Canlı
İnaktive
Uygulama yolu
Dogal* veya
enjeksiyon
Enjeksiyon
Virüs dozu, fiyatı
Düşük
Yüksek
Doz sayısı
Tek
Çoklu
Adjuvan ihtiyacı
Yok
Var*
Bağışıklık süresi
Uzun
Kısa
Antikor cevabı
IgG, lgA§
IgG
Hücresel immün
cevap
Güçlü
Zayıf
EKZOTOKSİN:
Sıcağa duyarlılık
Var
Yok
Corynebacterium diphteriae, Clostridium tetani gibi bakterilerin
virülans faktörüdür.
İnterferens¶
Nadiren
Yok
Yan etkiler
Nadiren hafif
semptomlar#
Nadiren kol ağrısı
Hastalandırıcı hale
gelme
Nadiren
Yok
“
*
+
±
§
¶
#
+
Erişkin menenjitlerinin pnömokoktan sonra ikinci sık etkenidir.
Meningokok, toplu yaşanılan yerlerde (kışla, okul vb.) salgınlar
oluşturabilir (epidemik menenjit). Meningokok, insanda önce
nazofarenkse yerleşip oradan sistemik dolaşıma katılır.
Meningokoksemi, pürülan menenjit ya da ikisi bir arada
olabilir. Ateş ve döküntü (peteşi, maküler döküntü) varlığında
önce meningokoksemi hatırlanmalıdır. Hastalığın seyrinde
sürrenal içine kanama ile ani ölüm olasılığı (WaterhouseFriderichsen sendromu) vardır.
FLAGEL:
Helicobacter pylori gibi bakterilerin virülans faktörüdür.
LİPOOLİGOSAKKARİT:
Neisseria gonorrhoeae’nin inflamasyona neden olan virülans
faktörüdür.
White DO, Fener FJ. Immunoglobulin. Medical Virology, 3rd
ed. New York, Academic, 1986.” isimli kaynaktan alınmıştır.
Oral, bazen solunumsal.
6-10 yil sonra tek booster gerekebilir (sanhumma, kızamık,
kızamıkcık).
Genellikle etkisiz miktarda alüminyum kullanılır.
Aşı oral veya solunum yoluyla verildiyse IgA olusur. Oral
polio aşısı vahsi tip virusun bağırsaklarda çoğalmasını önler.
Diğer virüsleri ve enfeksiyonları engelleme.
Özellikle kızamık ve kizamıkcıkta.
P PİLİ:
Escherichia coli gibi bakterilerin virülans faktörüdür.
Meningokokun da pilisi vardır. Ancak en önemli virülans
faktörü değildir.
POLİSAKKARİT
KAPSÜL:
Neisseria
meningitidis’in
bakteriyemi ve menenjite neden olmasında en etkili virülans
faktörüdür.
59. Rektum kanseri nedeniyle tedavi alan bir hasta karın
ağrısı ve dokunmakla ağrılı nekrotik yaralarla hastaneye
başvurmuştur. Hastanın karın cilt ve cilt altındaki
ulaşılabilen nekrotik yaralarından alınan örneklerin Gram
yöntemiyle yapılan boyamasında gram pozitif çomaklar
saptanmış, ancak hiçbir sahada lökosit görülmemiştir.
58. Beş yaşında bir çocuk, ateş, baş ağrısı ve kusma ile
başlayan; yaygın damar içi pıhtılaşma ve kardiyak
yetmezlikle hayatını kaybetmiştir. Yapılan bakteriyolojik
tetkiklerde gram boyamada gram negatif diplokok
saptanmış ve etken çikolatamsı agar besiyerinde
üretilebilmiştir.
Bu olguda en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
Yukarda tanımlanan olguya neden olan bakterinin en
önemli virülans faktörü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Klostridyal miyonekroz
B) Ektima gangrenozum
C) Stafilokokal selülit
D) Streptokokal nekrotizan fasiit
E) Stafilokokal piyomiyozit
A) Ekzotoksin
B) Flagel
C) Lipooligosakkarit
D) P Pili
E) Polisakkarit kapsül
Doğru cevap: (E) Polisakkarit kapsül
Doğru cevap: (A) Klostridyal miyonekroz
Sorunun amacı, klasik bir olgu sorusu ile meningokok
infeksiyonunu ve tanısını sorgulamak ve bakterinin bu
tabloya neden olan virülans faktrünü sorgulamaktır.
Soru, son yılların klasikleşmiş bir soru formatında
sorulmuştur.
Sorunun amacı, yumuşak doku infeksiyonlarının ayırıcı
tanısını sorgulamaktır. Çok sık sorulan bir olgu sorusu
olmamakla birlikte akılda tutulmalıdır.
KLOSTRİDYAL MİYONEKROZ (GAZLI GANGREN):
Clostridium perfringens en sık etkenidir. Kontamine
yaralanmalarda, İM enjeksiyon sonucunda ya da postoperatif
olarak ortaya çıkabilir. Ağrı, ödem, kötü kokulu seröz akıntı ve
çoğu kere dokuda gaz oluşumu gözlenir. Dokuda nekrozun
NEISSERIA MENINGITIDIS (MENİNGOKOK)
Gram (-), kapsüllü diplokoktur. Sağlıklı kişilerin %5’inin
nazofarinksinde hastalık yapmadan kolonize olur. Polisakkarit
26
nedeni alfa toksin, yani lesitinazdır. Hızla ilerleyerek ölüm
sıktır. Spontan gazlı gangrenin en sık etkeni C.septicum’dur.
C. septicum kanda saptandığında ise sindirim sistemi kaynaklı
bir malignite düşünülmelidir.
da anılır. Özellikle alkoliklerde ve diyabetiklerde pnömoni
oluşturabilir. Ampiyem ve apse gelişimi sıktır ve ağır seyreder.
Klebsiella türleri üst solunum yolu içeriğinin aspire edilmesi
nedeni ile akut, hemorajik, nekrotizan, kaviteleşmeye ve
apseleşmeye eğilimli, kanlı balgama yol açan, ağır seyirli,
%60-80 mortaliteli lober pnömoniye (Friedlander pnömonisi)
yol açarlar. Tanıda MacConkey agarda üreyen mukoid
koloniler oluşturan, hareketsiz, gram negatif çomakların
görülmesi tipiktir.
Gazlı gangren tanısında klinik seyir, Gram sürüntüsünde
lökositlerin olmayıp çok sayıda tipik bakterilerin görülmesi
ve kültür kullanılabilir. Tedavide öncelikle debridman ya da
amputasyon düşünülmelidir. Yüksek doz penisilin+ klindamisin
uygulanır. Hiperbarik oksijen faydalı bulunmaktadır.
LEGIONELLA PNEUMOPHILA:
EKTİMA GANGRENOZUM:
Yaşlı, immünsupresse hastalarda görülen ağır bir pnömoni
etkenidir. Olguda baş ağrısı, öksürük, ishal ve organ
yetmezlikleri tipik bulgulardır. Örneğin mikrobiyoojik
incelemesinde Gram boyamada etken görülmez ve rutin
besiyerlerinde üretilemez. BCYE agarda üremesi tanısaldır.
Pseudomonas aeruginosa’nın neden olduğu bir yumuşak
doku infeksiyonudur. Örneğin boyanmasında bol lökosit,
gram negatif çomak görülmesi; yapılan kültürlerde nonfermentatif, oksidaz pozitif basiller saptanması tipiktir.
STAFİLOKOKAL SELÜLİT:
MYCOPLASMA PNEUMONIAE:
Genellikle penetran travma sonrası görülür. Alınan örnekte
bol lökosit ve gram pozitif kümeli kok görülmesi, katalaz
ve koagülaz testinin pozitif olması tanısaldır.
Genellikle okul çağındaki çocuklarda infeksiyona neden
olabilen bir etkendir. Kuru öksürük, boğaz ve kulak ağrısı tipik
klinik bulgulardır. Örneğin mikrobiyolojik incelemesinde etken
Gram boyama ile boyanmaz ve rutin kültürlerde üremez.
Etkenin PPLO besiyerinde üremesi tanısaldır.
STREPTOKOKAL NEKROTİZAN FASİT:
Çok hızlı seyirli bir yumuşak doku infeksiyonudur. Örnekte
bol lökosit, gram pozitif kok görülmesi, katalaz ve koagülaz
testinin pozitif olması tanısaldır.
STREPTOCOCUS PNEUMONIAE:
Tipik pnömoni etkenidir. Öksürük, paslı balgam tipik klinik
bulgulardır. Akciğer grafisinde lober tutulum olması; örneğin
boyanmasında gram pozitif diplokoklar görülmesi, katalaz
testinin negatif olması, kanlı agarda üremesi, alfa hemolitik ve
optokine duyarlı olması tanısaldır.
STAFİLOKOKAL PİYOMİYOZİT:
Staphylococcus aureus’a bağlı kas infeksiyonudur. Alınan
örnekte bol lökosit ve gram pozitif kümeli kok görülmesi,
katalaz ve koagulaz testinin pozitif olması tanısaldır.
HAEMOPHILUS INFLUENZAE:
Genellikle KOAH’lı veya sigara kullananlarda sıklıkla
pnömoniye neden olabilen bir bakteridir. Bakterinin kanlı
agarda ürememesi, ancak çikolatamsı agarda üremesi
tanısaldır.
60. Seksen beş yaşında ve diyabeti olan bir erkek hasta; ateş,
öksürük, kanlı balgam, şikâyeti ile polikliniğe başvurmuştur.
Bronkopnömoni tedavisine başlanan hastaya antibiyotik
başlanmış, ancak hasta hayatını kaybetmiştir. Hastadan
alınan kültürlerde MacConkey agarda mukoid koloniler
oluşturan, oksidaz negatif, laktoz pozitif, hareketsiz, kalın
kapsüllü, gram negatif çomak morfolojisinde bakteriler
üremiştir.
61. Staphylococcus aureus infeksiyonu düşünülen bir
hastada aşağıdaki tanısal testlerden hangileri birlikte
kullanılmalıdır?
A) Basitrasin duyarlılığı, TMP-SMX direnci, PYR testi
B) Gram boyama, katalaz testi, koagülaz testi
C) Optokin duyarlılığı, safrada erime testi, quellung
reaksiyonu
D) Safrada üreme, eskülin hidrolizi, PYR testi
E) MacConkey agarda üreme, karbonhidrat asimilasyon
testi, indol testi
Bu hastada en olası etken aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Legionella pneumophila
B) Klebsiella pneumoniae
C) Mycoplasma pneumoniae
D) Streptococus pneumoniae
E) Haemophilus influenzae
Doğru cevap: (B) Gram boyama, katalaz testi, koagülaz testi
Doğru cevap: (B) Klebsiella pneumoniae
Sorunun amacı, sıklıkla infeksiyona neden olan
bakterilerin laboratuvar tanısında kullanılan testleri
irdelemektir. Sınavlarda çok sık kullanılmayan bir
format.
Sorunun amacı, pnömonilerin klinik ve laboratuvar
ayırıcı tanısını sorgulamaktır. Klasikleşmiş, her zaman
sınavlarda gelebilecek bir soru. Soru, Gram boyama
bilgisi ile de kolaylıkla cevaplanabilir.
• Staphylococcus aureus’u diğer stafilokok türlerinden
ayırt edici özellikler:
Ø Koagülaz pozitiftir (en güvenilir özelliktir, diğer türlerde
yoktur)
Ø Kanlı agarda büyük, sarıdan pembe renge kadar
değişebilen renklerde koloniler yapar
KLEBSIELLA PNEUMONIAE:
Kapsüllü, hareketsiz, gram negatif basildir. Çoğu MacConkey
besiyerinde mukoid koloniler oluşturarak ürer. En önemli
tür K.pneumoniae‘dir. Bu bakteri Friedlander basili olarak
27
Doğru cevap: (D) Pseudomonas aeruginosa
Kanlı agarda β hemoliz yapar
Mannitolü parçalar (Chapmann besiyerini sarartır)
DNAse aktivitesi gösterirler
Novobiyosine
duyarlıdır
(Staphylococcus
saprophyticus dirençlidir)
Ø Hücre duvarında protein-A bulunur (koagülaz negatif
stafilokoklarda yoktur)
Ø
Ø
Ø
Ø
Sorunun amacı, yoğun bakım pnömonilerinin klinik ve
laboratuvar tanısını sorgulamaktır. Klasik bir bakteriyoloji
sorusudur. Bakterinin non-fermentatif ve oksidaz pozitif
olması soruyu cevaplamada en önemli bulgular.
• Pseudomonas aeruginosa: Non-fermentatif, oksidaz
(+), çoğu bir ucundaki kirpikler ile hareketli, zorunlu
aerop, çevrede, doğada yaygın olarak bulunan gram (-)
çomaklardır. Önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir.
Özellikle nötropenik, kateteri olan, ventilasyon uygulanan
hastalarda önemli bir pnömoni etkenidir.
• Staphylococcus aureus için testler: Klinik örnekte
gram pozitif kümeli koklar görülmesi, katalaz testi ve
koagülaz testi pozitifliği tanısaldır.
• A grubu streptokok için testler: Basitrasin duyarlılığı,
TMP-SMX direnci, PYR testi pozitifliği tanısaldır.
• Klebsiella pneumoniae: nozokomiyal pnömoni etkenidir.
Gram negatif çomak morfolojisinde, oksidaz negatif ve
fermentatiftir.
• Streptococcus pneumoniae için testler: Optokin
duyarlılığı, safrada erime testi, quellung reaksiyonu
tanısaldır.
• Serratia marcescens: Nadir bir nozokomiyal pnömoni
etkenidir. Gram negatif çomak morfolojisinde, oksidaz
negatif ve fermentatiftir.
• Enterococcus türleri için testler: Safrada ve %6.5‘lik
tuzda üreme, eskülin hidrolizi, PYR testi pozitifliği
tanısaldır.
• Stenotrophomonas maltophila: Önemli bir nozokomiyal
pmönoni etkenidir. Gram negatif çomak morfolojisinde,
oksidaz negatif ve non-fermentatiftir.
• Enterik bakteriler için testler: MacConkey agarda
üreme, karbonhidrat asimilasyon testi, indol testi tanıda
kullanılmaktadır.
• Acinetobacter baumannii: Önemli bir nozokomiyal
pnömoni etkenidir. Gram negatif çomak morfolojisinde,
oksidaz negatif, hareketsiz ve non-fermentatiftir.
Tablo (Soru 61): Stafilokokların
sınıflandırılması ve önemli özellikleri
ÖZELLİK
Koagülaz
pozitif
Koagülaz negatif
S.aureus
S.epidermidis
S.
saprophyticus
DNAase
(+)
(-)
(-)
Mannitol
(+)
(-)
(-)
Hemoliz
Beta
Yok
Yok
Protein A
Var
Yok
Yok
Tamamında
var
%30 var
%30 var
Duyarlı
Duyarlı
Dirençli
Süpüratif
hastalık
Yabancı
cisim
infeksiyonları
Üriner
infeksiyon
Lipaz
Novobiosine
duyarlılık
Yaptığı
hastalık
Şekil (Soru 62): Nonfermentatif gram (-) basiller
63. Aşağıdakilerden hangisi Mycobacterium tuberculosis
virülansına katkıda bulunmaz?
A) Polipeptid
B) Kord faktör
C) Ekzotoksin üretimi D) Fagolizozomun önlenmesi
E) Lipoarabinomannan
Doğru cevap: (C) Ekzotoksin üretimi
62. By-pass ameliyatı nedeniyle hastanede yatan yaşlı bir
hastada ameliyatın 8. gününde pnömoni gelişmiştir.
Yapılan balgam kültüründe karbonhidratları fermente
etmeyen, oksidaz pozitif, hareketli, gram (-) basiller
üremiştir.
Sorunun amacı, son yıllarda çok sık sorulan bir bilgiyi;
Mycobacterium tuberculosis’in virülans faktörlerini
sorgulamaktır. Mycobacterium tuberculosis hücre içi
yaşama yeteneği ve duvar yapısı ile virülansı en yüksek
olan bakterilerden birisidir.
Bu hastadaki klinik tabloya aşağıdaki bakterilerden
hangisinin neden olduğu düşünülmelidir?
MYCOBACTERIUM TUBERCULOSIS’İN
VİRÜLANS FAKTÖRLERİ
A) Klebsiella pneumoniae
B) Serratia marcescens
C) Stenotrophomonas maltophila
D) Pseudomonas aeruginosa
E) Acinetobacter baumannii
1. Duvar yapısı: Bakterinin bol lipit içerikli kalın ve
korunaklı duvar yapısı en önemli virülans faktörüdür.
Duvar yapısı özellikle bakteriyi antikor ve komplemanın
opsonizasyonuna karşı korur.
28
• Herpes simpleks virüs-1: Primer infeksiyonu deri ve
mukozadır. Latent İnfeksiyon bölgesi ise trigeminal
gangliyonlardır.
Ø Mikolik asitler: Hücre duvarının en önemli lipididir.
Bakterinin aside dirençli boyanmasından, yavaş
üremesinden ve antiseptiklere daha dirençli
olmasından sorumlu yapıdır.
Ø Kord faktörü (trehaloz dimikolat): Bakterilerin
klinik örneklerde kümeler oluşturması ile belirlenir ve
virülans faktörüdür. Kord faktörü olmayan bakteriler
virülansını ileri ölçüde kaybederler.
Ø Mikozitler: Hidrofobik özelliklerinden sorumludur
ve fagozom-lizozom birleşmesini önleyerek etkili
olurlar.
Ø Polipeptidler: Hücresel immüniteden sorumludur ve
bu protein derivelerinin saf kaştırılması ile elde edilen
maddeler PPD deri testinde kullanılır.
Ø Wax D (balmumu) yapısı: Bağışıklık yanıtını
şiddetlendiren Freund adjuvanı yapısında bulunur.
İmmün sistemi uyarıcı etkisi nedeniyle mesane
kanserinde tedavide kullanılabilir.
Ø Polisakkaritler: Makrofajlardan TNF-alfa salınmasını
uyarırlar, erken hipersensitivite oluşumuna neden
olabilirler.
• Herpes simpleks virüs-2: Primer infeksiyon
deri ve mukozadır. latent kaldığı bölge ise sakral
gangliyonlardır.
• Sitomegalovirüs: Primer infeksiyondaki hedefleri ve
latent kaldığı hücreler; lenfosit ve monositlerdir.
• Epstein-Barr virüs: Primer infeksiyon B lenfosit ve
epitelyal hücrelerdedir; latent infeksiyonunu ise B
lenfositlerde yapar.
Tablo (Soru 64): Herpesvirüslerin primer ve
latent infeksiyon bölgeleri
Primer infeksiyon
2. Makrofaj fagositozunun indüklenmesi:
Ø Makrofaj kompleman reseptörlerine bağlanır.
Ø Makrofaj içerisinde gen değişimi
Ø Fagolizozomun önlenmesi
3. Lipoarabinomannan ve fenolik glikolipit:
Ø Oksijen radikallerini bağlar
Ø NO’yu inhibe eder.
Latent
infeksiyon
HSV Tip 1/2
Mukoepitelyal hc.
Nöron
VZV
Mukoepitelyal hc.
Nöron
EBV
B hücre, epitelyal hücre
B lenfosit
HHV-8
Lenfosit
B lenfosit
CMV
Lenfosit, monosit,
epitelyal hücre
Lenfosit,
monosit
HHV-6
Salgı bezleri, nöron
T lenfosit
Ekzotoksin üretimi; Mycobacterium tuberculosis’in bir
virülans faktörü değildir.
65. Şubat ayında prematür olarak doğan bir bebekte RSV
infeksiyonu riski nedeniyle taburcu edilmeden önce
aylık olarak monoklonal antikor (palivizumab) proflaksisi
uygulanması planlanmıştır.
64. Aşağıdaki herpesvirüs infeksiyon tiplerinden hangisi,
kendisine ait olmayan hücre ile birlikte verilmiştir?
İnfeksiyon tipi
Hedef hücre
Uygulanan
monoklonal
aşağıdakilerden hangisidir?
antikorun
hedefi
A)
Herpes simpleks virüs-1
latent infeksiyonu
Nöron
hücresi
B)
Herpes simpleks virüs-2
primer infeksiyonu
Mukoepitelyal
hücre
C)
Sitomegalovirüs primer
infeksiyonu
Lenfositmonosit
Doğru cevap: (B) Füzyon proteini
D)
Epstein-Barr virüs latent
infeksiyonu
B lenfosit
E)
Varicella zoster virüs primer
infeksiyonu
Nöron
hücresi
Sorunun amacı, paramiksovirüslerin en önemli
proteini olan füzyon proteinini sorgulamaktır. RSV’yi
durdurabilmenin tek yolu, füzyonunu inhibe etmektir.
A) Kapsid proteini
B) Füzyon proteini
C) Hemaglütinin proteini
D) Nöraminidaz proteini
E) Matriks proteini
RESPİRATUVAR SİNSİTYAL VİRÜS (RSV)
Doğru cevap: (E) Varicella zoster virüs primer infeksiyonu
Hemaglütinin ve nöraminidaz aktiviteleri yoktur. Sadece
solunum yollarında kısıtlı infeksiyonlar oluşturur. Viremi
yapmaz. Yenidoğan ve süt çocuklarında akut, ağır solunum
sistemi infeksiyonları oluşturur. İki ay-5 yaş grubundaki
çocuklarda bronşiyolit ve pnömoninin en sık etkenidir.
Özellikle çocuk servislerinde hastane salgınları bildirilmiştir.
Pnömoni, 6 aydan daha küçük çocuklarda daha mortal
seyreder. IgA en belirgin koruyucu etkiyi gösterir.
Nöron hücresi
Sorunun amacı, son yıllarda çok popüler olan Herpes
virüslerin primer ve latent infeksiyon bölgelerini
sorgulamaktır. Son 10 yılda en az 5 soru ile sorulmuş bir
TUS klasiği
• Varicella zoster virüs: Alfa herpesvirüs grubunda
yer alan, primer infeksiyonlarında deri ve mukozaları
infekte eden ve dorsal kök gangliyonlarında latent
kalabilen bir DNA virüsüdür. Primer infeksiyonunda
suçiçeği infeksiyonuna neden olur. Latent kalan virüsün
aktive olması ile de zona adı verilen klinik tabloya neden
olmaktadır.
İmmünitesi baskılanmış, özellikle kök hücre/kemik iliği
transplantasyonu hastalarında ağır pnömonilere neden
olabilir.
Tedavide;
prematüre,
bronkopulmoner
displazisi
olan, immünsüpressif hastalara ribavirin inhalasyonu
29
uygulanabilirse de kesin yararı kanıtlanmamıştır. Günümüzde
en etkin yaklaşım, füzyon proteinine karşı geliştirilmiş
monoklonal antikor olan palivizumab ile yapılan aylık
profilaksidir. Kapsid proteinine karşı nötralizan antikor
üretimi kısıtlıdır.
67. Aşağıda birlikte verilen virüslerden hangileri ishal
etkenidir?
66. Kırk üç yaşında bir erkek hasta ateş, göğüs ağrısı, taşikardi
şikâyeti ile polikliniğe başvurmuştur. Alınan anamnezinde
hastanın 2 hafta önce nezle benzeri bulgularının olduğu
belirlenmiştir. Alınan biyopsi örneğinde miyokart dokusunda
mononükleer infiltrasyon olduğu saptanmış ve RT-PCR’de
etkenin bir virüs olduğu belirlenmiştir.
Doğru cevap: (D) Rotavirüs, Adenovirüs, Norovirüs
A) Herpes simpleks virüs, Epstein-Barr virüs, Rotavirüs
B) Varicella zoster virüs, Norovirüs, Arenavirüs
C) Astrovirüs, Rotavirüs, Flavivirüs
D) Rotavirüs, Adenovirüs, Norovirüs
E) Ortomiksovirüs, Adenovirüs, Koronavirüs
Sorunun amacı, ishal etkenlerinin tümünü tek soruda
öğretmektir.
İshale neden olan virüsler, bir istisnası (koronavirüs) dışında
zarfsızdır. DNA virüsleri içerisinde tek ishale neden olan
virüs Adenovirüs’tür. Diğer ishale neden olan virüsler ise;
rotavirüs, norovirüs, astrovirüs, koronavirüs (nadir), ekovirüs
(nadir) sayılabilir.
Bu hastada en olası etken aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Adenovirüs tip 7
B) Coxackie virüs tip B
C) İnfluenza virüs
D) Kızamık virüsü
E) Sitomegalovirüs
SEÇENEKLERİ TEK TEK İRDELEYELİM:
• Herpes simpleks virüs ve Epstein-Barr virüs ishal
yapmaz. Rotavirüs çocuklarda en sık saptanan ishal
etkenidir.
Doğru cevap: (B) Coxackie virüs tip B
• Varicella zoster virüs ve arenavirüs ishal yapmaz.
Norovirüs ishal etkenidir.
Sorunun amacı, miyokardite en sık neden olan virüsü
sormaktır. Soruyu güzelleştiren ise, soruda tanıda
kullanılan testlerin de yer almasıdır.
•
• Coxackie A, Coxackie B ve Echovirüsler; beyin, deri,
kalp, karaciğer, GİS, pankreas gibi pek çok bölgede
infeksiyona neden olabilen virüslerdir. Özellkle Coxackie
B virüsü; miyokardit, perikardit, plörodini gibi pek çok
tabloda en sık saptanan RNA virüsleridir. Soruda, virüsün
RT-PCR de saptandığı belirtilerek; bu virüsün bir RNA
virüsü olduğu ipucu da verilmiştir.
Astrovirüs ve rotavirüs ishal etkenidir. Ancak flavivirüs
ishale neden olmaz.
• Rotavirüs, adenovirüs ve norovirüs ishal etkenleridir.
• Ortomiksovirüs ishale neden olmaz; adenovirüs ve
koronavirüs ise ishal etkenidir.
@
Gastroenterite neden olan virüsler
• Rotavirüs
• Adenovirüs
• Astrovirüs
• Norovirüs (Norwalk-like Kalisivirüs)
• Koronavirüs
• CMV
• HIV
• Bazı enterovirüsler (Kokzaki, Ekovirüs)
• Adenovirüs tip 7; bir DNA virüsüdür ve nadir bir
miyokardit etkenidir.
• İnfluenza virüs nadir bir miyokardit etkenidir.
• Kızamık virüsü nadir bir miyokardit etkenidir.
• Sitomegalovirüs nadir bir miyokardit etkeni DNA
virüsüdür.
68. Eşeyli üreme biçimi saptanamamış mantarlar
aşağıdakilerden hangi sınıfta yer alır?
A) Zygomycetes
C) Basidiomycetes
B) Ascomycetes
D) Deuteromycetes
E) Dermatofitler
Doğru cevap: (D) Deuteromycetes
Sorunun amacı, mantarların taksonomik ailelerini ve
sınıflandırılmalarını sorgulamaktır. Çok zor bir mantar
sorusudur.
Mantarlar eşeyli veya eşeysiz olarak üreyebilirler. Mantarların
taksonomik olarak sınıflandırılmasında eşeyli sporlar kullanılır.
Spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz olarak geliştirilebilir.
Eşeysiz üreyen formuna anamorf, eşeyli üreyen formuna
teleomorf adı verilir. Eşeysiz sporlara konidi de denir. Çok
hücreli olanlar makrokonidi, tek hücreli olanlar mikrokonidi
olarak isimlendirilir.
Şekil (Soru 66): Pikornavirüs döngüsü
30
Tablo (Soru 66): Majör enterovirüs gruplarıyla ilişkili özet klinik sendromlar
Olay
Poliovirüsler
Koksaki A
Virüsleri
Koksaki B
Virüsleri
Ekovirûsler
Paralitik hastalık
Sporadik
+
+
+
+
Ensefalit, menenjit
Salgınlar
+
+
+
+
Kardit
Sporadik
+
+
+
Neonatal hastalık
Salgınlar
+
+
Plörodinya
Salgınlar
+
Herpanjin
Yaygın
+
El-ayak ve ağız hastalığı
Yaygın
+
Döküntülü hastalık
Yaygın
+
Salgın
hastalıklar
+
Sendrom
Akut hemorajik konjonktivit
+
+
Solunum yolu enfeksiyonları
Yaygın
+
+
+
+
Tanımlanmamış ateş
Yaygın
+
+
+
+
İshal, mide-bağırsak hastalığı
Nadir
Diyabet, pankreatit
Nadir
+
Orşit
Nadir
+
immün yetmezliği olanlarda
hastalık
—
Konjenital anomaliler
+
+
+
Nadir
+
Mantarlar eşeyli mantar sporlarına göre taksonomik olarak
dört grup altında incelenebilir:
Sorunun amacı mantarların infeksiyon bölgelerini
sorgulamaktır. Çoğu sınav adayının gözünden kaçan bir
konuyu vurgulayan bir soru.
Trichophyton mentagrophytes, yüzeyel mantar infeksiyonu
etkeni değildir. Dermatofitik bir küf mantarıdır. Sıklıkla
hayvanlardan bulaşarak tinea pedis ve onikomikoz
infeksiyonlarında etken olarak saptanmaktadır. Tanıda kıl
delme deneyi ve üreaz pozitifliği, spiral hifa üretimi ve üzüm
salkımı şeklinde mikrokonidilerin saptanması tanısaldır.
• Zigomycetes: Eşeyli üremede zigospor oluştururlar. Ör.
Rhizopus, Absidia ve Mucor.
• Ascomycetes: Eşeyli üremede askospor oluştururlar.
Ör. Microsporum, Trichophyton (dermatofitler).
• Basidiomycetes: Eşeyli üremede bazidiospor
oluştururlar.
•
•
•
•
Bazidiospor
Askospor
Zigospor
Oospor
TINEA NIGRA:
Eşeysiz sporlar
•
•
•
•
•
+
Doğru cevap: (C) Trichophyton mentagrophytes
• Deuteromycetes (Fungus imperfecti): Eşeyli üreme
şekli bilinmeyenlerdir. İnsan patojenlerinin çoğu bu grupta
yer alır.
Eşeyli sporlar
+
Avuç içi ya da tabanında kahverengi-siyah lekeler oluşturur.
Etken Exophilia werneckii (Cladosporium werneckii)’dir.
Sadece deriyi tutar. Siyah dimorfik yapılar gösteren bir
mantardır. Lezyonlar görünüm olarak malign melanomaya
benzeyebildiğinden tanıda biyopsi düşünülebilir.
Sporangiosporlar
Artrospor
Klamidospor
Blastospor
Konidiyospor
KARA PIEDRA:
İnfekte saçta sert nodüller şeklindedir. Etken Piedra hortae‘dir.
Sadece saçı tutar. Mikroskopta örnekte askosporlar görülür
(teleomorf şekil), kültürde anamorf şekiller üretilebilir.
69. Aşağıdakilerden hangisi yüzeyel mantar infeksiyonu
etkeni değildir?
A) Exophilia werneckii
B) Piedra hortae
C) Trichophyton mentagrophytes
D) Malessezia furfur
E) Trichosporon beigelii
TINEA VERSICOLOR (PTYRIASIS VERSICOLOR):
Etken Mallessezia furfur (Pityrosporum orbiculare/ovale)’dur.
Normalde deride bulunan, lipofilik bir mantardır.
31
Fırsatçı
mantarlar
Gerçek
patojenler
- Absidia corymbifera
- Aspergillus fumigatus
- Candida albicans
- Cryptococcus neoformans
- Pneumocystis carinii / jiroveci
- Rhizomucor pusillus
- Rhizopus oryzae
Sistemik mikoz
Kutanöz mikoz
Subkutan mikoz
Yüzeyel mikoz
- Fusarium solani
etkenleri
etkenleri
etkenleri
etkenleri
- Penicillium marneffei
- Exophilia werneckii - Epidermophyton species - Sporothrix schenckii
- Blastomyces dermatitidis
- Piedra hortae
- Microsporum species
- Fonseca pedrosi
- Coccidioides immitis
- Trichosporon beigelii - Trichophyton species
- Madurella mycetomatis - Histoplasma capsulatum
- Malessezia furfur
- Rhinosporidium seeberi - Paracoccoidioides brasiliensis
Şekil (Soru 69): Tıpta önemli funguslar
AK PIEDRA:
@
Saç, sakal ve bıyıkta beyazımsı nodüller şeklinde hastalık
yapar. Etken Trichosporon beigelii’dir. Sadece kılları tutar.
Kültürde üretilerek tanı konulur.
Candida türlerinin üreme özellikleri
• Saprofit → Blastospor
• Doku invazyonu (patojen) → Psödohif (C. glabrata
hariç)
• İnsan serumunda 370C‛de üreme →Gerçek hif ve
germ tüp (C. albicans, C. dubliniensis)
• Mısır unu agarda üreme → Küresel klamidospor
(C. albicans, C. dubliniensis)
70. Candida albicans ve Candida dubliniensis türlerinin
ayırt edilmesinde aşağıdakilerden hangisi en
faydalıdır?
A) Blastospor oluşumu
B) Germ tüp ouşumu
C) Klamidospor sentezi
D) 45 ºC sıcaklıkta üreme
E) Yalancı hifa oluşumu
71. Plasmodium türlerine bağlı infeksiyonlarda aşağıdaki
formlardan hangisi sivrisinek vücuduna girerek
evrimini tamamlar?
Doğru cevap: (D) 45 ºC sıcaklıkta üreme
Sorunun amacı, ikiz olan Candida albicans ile Candida
dubliniensis’in laboratuvar ayrımını sorgulamaktır. Soru
gerçekten detay bilgi gerektiren bir sorudur. Soruda
seçeneklerde verilen diğer tanı yöntemleri her iki
mantarın da tanısında kullanılmaktadır.
A) Merozoit
C) Sporozoit
B) Gametosit
D) Şizont
E) Hipnozoit
Doğru cevap: (B) Gametosit
Sorunun amacı, Plasmodium türlerinin üreme döngüsünü
sorgulamaktır. Son yıllarda parazitlerin döngüsü sıkça
sorulmaktadır. Dikkate alınması gereken, zor bir bilgi
sorusu.
CANDIDA DUBLINIENSIS
• Candida dubliniensis, HIV (+) hastalarda sıklıkla
tanımlanmış özellikleri ile C.albicans’a benzeyen yeni
bir türdür. Candida albicans’tan ancak moleküler biyolojik
yöntemlerle ayırt edilebilir. Candida dubliniensis, 45 ºC
sıcaklıkta üreyememe özelliği ile de Candida albicans’tan
ayırt edilebilir.
PLASMODIUM TÜRLERİNİN EVRİMİ
Plasmodium türleri, insanlara sivrisineklerden sporozoit
formunda bulaşır. Karaciğer hücrelerince (hepatosit) alınır.
Burada merozoitler oluşarak kana karışır (ekzoeritrositer
şizogoni). Plasmodium ovale ve Plasmodium vivax
karaciğerde uyuyan şekillere sahiptir ve hipnozoit denilen bu
şekiller relapslardan sorumludur. Sonra merozoitlerce infekte
edilen eritrositler içinde şizogoni ile olgun şizontlar oluşur. Bu
olgun şizontlarda çok sayıda merozoit bulunur. Parçalanan
olgun şizontlardan merozoitler kana karışır ve yeni eritrositleri
infekte eder. Bazıları eritrosit içi dönem sonunda dönüşerek
gametositleri oluşturur. Dişi anofel tarafından kan emilirken
bu gametositler alınırsa sivrisinekte seksüel gelişim
döngüsü gerçekleşir. Gametositlerden oluşan makrogametler
ve mikrogametler birleşerek zigotu oluştururlar. Sonra zigottan
ookinet, ookist oluştururlar ve mide duvarına yerleşirler.
Bu yapı içinde çok sayıda sporozoit gelişir ve bu oluşum
• Maya mantarları saprofit iken Blastospor oluşumu
görülebilir.
• Germ tüp oluşumu; Candida albicans ve Candida
dubliniensis’te görülen gerçek hifa oluşumudur.
• Klamidospor sentezi; Candida albicans ve Candida
dubliniensis’in mısır unlu tween 80 agarda oluşturduğu
eşeysiz spor türüdür.
• 45 ºC sıcaklıkta üreme özelliği Candida albicans’ta
görülürken Candida glabrata’da görülmez.
• Candida türleri (C glabrata hariç) infeksiyona neden
olduklarında yalancı hifa oluşturabilirler.
32
sporokist adını alır. Sporozoitler parçalanan sporokistten
yayılarak sivrisineğin tükürük bezine yerleşirler. İnsana
bulaşma sporozoitler yolu ile olmaktadır.
Sorunun amacı, ishal etkeni oln protozoonların ayırıcı
tanısını sorgulamaktır. Soru Entamoeba histolytica’nın
kanlı mukuslu ishale neden olduğunu bilerek de
cevaplanabilir.
• Merozoit: Karaciğerde oluşup kana salınan ve eritrositleri
infekte eden formdur.
• Entamoeba histolytica: Amipler (sarcodina) arasında
yer alır. Anaeroptur, rezervuarı insandır. Yalancı
ayaklarla hareket eden, tek nükleuslu trofozoiti ve
olumsuz şartlarda oluşan kistleri vardır. İnsana bulaşma
4 çekirdekli kistlerle olur. Klinik olarak dizanteri oluşur
(amipli dizanteri). Kalın bağırsakta şişe dibi tarzında
ülserasyonlar ve bunun sonucu kanlı-mukuslu ishal
tipiktir. Bazen kronikleşir ve ameboma denilen kitleler
oluşturur; tümörlerle karıştırılabilir. Yayılım sonucu
karaciğerde apse gelişebilir. Ayrıca, özellikle karaciğer
apselerinin plevraya açılmasıyla akciğerde ve sistemik
yayılımla beyinde apseler meydana gelebilir (çikolatamsı
apseler). Apselerde kist şekline rastlanmaz. Hastalık
sonucu ince bağırsakta kistler oluşabilir ve bu kistler
taşıyıcılarda yıllar boyunca hiç bulgu vermeden ya da
aralıklı ishale yol açarak bulunabilir. Amipli dizanteri
tanısı dışkıda tipik hareketli, eritrositleri fagosite etmiş
trofozoitler görülerek konulur. Boyalı preparatlarda
(Trikrom ya da Demir-Hemotoksilen boyama) düzenli
kromatin yapısı ve merkezi karyozom diğerlerinden
ayrımında kullanılan özellikleridir.
• Gametosit: Sivrisinek tarafından insandan alınan
formdur.
• Sporozoit: Sivrisinekten bulaşan formdur.
• Şizont: Eritrosit içerisinde oluşan formdur.
• Hipnozoit: Plasmodium vivax ve Plasmodium ovale’de
karaciğerde oluşan formdur.
72. Altı yaşındaki Afrikalı turist bir çocuk tek gözünde görme
problemi ile hastaneye getiriliyor. Yapılan muayenede
hasta gözün korneasında opaklaşma ve görme kaybı
saptanmıştır.
Bu duruma neden olan en olası parazit aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Toxocara canis
B) Onchocerca volvulus
C) Trichuris trichuria
D) Trypanosoma cruzi
E) Trichinella spiralis
• Cyclospora cayetanensis: Sıklıkla AIDS’li hastalarda
kronik sulu ishale neden olan bir protozoondur. Tanıda
dışkıda 8 mikrometre çapında ookistler görülmesi
önemlidir.
Doğru cevap: (B) Onchocerca volvulus
Sorunun amacı, ülkemizde görülmeyen nadir bir paraziti
sorgulamaktır. Detay bigi gerektiren bir parazit sorusu.
• Cryptosporidium parvum: Sıklıkla AIDS’li hastalarda
kronik sulu ishale neden olan bir protozoondur. Dışkıda
4-6 mikrometre çapında ookistler görülmesi tanısaldır.
• Onchocerca volvulus: Tropikal bölgelerde görülen Nehir
Körlüğü hastalığının etkenidir. Bu parazit, Simulium cinsi
sineklerin sokması ile bulaşır. Mikrofilaryaların yerleşimi
ve yayılımı ile klinik bulgular ortaya çıkar.
• Isospora belli: Sıklıkla AIDS’li hastalarda kronik sulu
ishale neden olan bir protozoondur. Dışkıda büyük,
25X15 mikrometre boyutlarında, ovoid ookistler
görülmesi tanısaldır.
• Toxocara canis: Toprak yeme hikayesi olan çocuklarda
infeksiyona neden olabilen Visseral Larva Migrans
etkenidir. Genellikle hepatite neden olabilir.
• Blastocystis hominis: Nadiren ishale neden olan bir
protozoondur.
• Trichuris trichuria: Fekal oral yolla bulaşarak çekuma
yerleşebilen, anemi ve rektal prolapsusa neden olabilen
bir nematoddur.
• Trypanosoma cruzi: Triatom adı verilen sineklerle
bulaşarak, özellikle kasları tutabilen ve miyokardite
neden olabilen bir parazittir.
74. Aşağıdaki sitokinlerden hangisi kemik iliğinden
salınarak, primer lenfoid dokuda gelişmekte olan
lenfositlerin çoğalma ve farklılaşmasında rol oynar?
A) İnterlökin-1
C) İnterlökin-7
73. Kanlı, mukuslu, sulu diyare şikâyetiyle başvuran bir
hastanın dışkısından yapılan lugol ile boyanmış ıslak
preparatta 4 çekirdekli kistler ve eritrosit fagosite etmiş
trofozoitler görülmüştür. Trichrome boyası ile yapılan
incelemede ise çekirdeğin içinde tam merkezde boyanmış
çekirdekçiği içeren trofozoit şekli tanımlanmıştır.
B) İnterlökin-4
D) İnterlökin-12
E) İnterlökin-18
Doğru cevap: (C) İnterlökin-7
Sorunun amacı sitokinlerin fonksiyonlarını sorgulamaktır.
Bilmeden sınava girmemeniz gereken bir İmmünoloji
sorusu.
Hastanın dışkısında görülen bu parazit aşağıdakilerden
hangisidir?
• İnterlökin-7: Özellikle kemik iliğinden salınarak pre-B ve
pre-T lenfositlerin gelişiminde rol oynar.
A) Cyclospora cayetanensis
B) Cryptosporidium parvum
C) Entamoeba histolytica
D) Isospora belli
E) Blastocystis hominis
• İnterlökin-1: Esas olarak makrofajlar tarafından üretilir.
Ön hipotalamusta lokal PG salınımını artırır. Endojen
pirojen olarak rol oynar. İştahsızlık ve ağrı duyusunu
azaltma fonksiyonu vardır. Çok farklı hücreleri etkileyebilir.
Yardımcı T-lenfositlerini uyararak onların IL-2 üretmesini
kamçılar ve farklılaşmasını sağlar.
• İnterlökin-4: Yardımcı T-lenfositlerin Th2 alt grubu
tarafından sentezlenir. B-lenfositlerin üreme ve
farklılaşmasını kamçılar. Th2 hücrelerini uyararak IL-4 ve
Doğru cevap: (C) Entamoeba histolytica
33
Tablo (Soru 74): Sitokinler ve etkinlikleri
Kaynaklandığı
ana hücre
Başlıca immünolojik etkisi
Makrofajlar
Endotel hücreleri
Dentritik hücreler
Langerhans hücreleri
Makrofajlarda üretilir. T, B lenfositler, nötrofiller, epitel hücreleri, fibroblastları aktive
eder.
Ateş yapar, endojen pirojen olarak adlandırılır.
(Hipotalamusa etki ile )
Akut faz reaktanlarını uyarır.
IL-6’yı uyarır.
Özgün olmayan direnci arttırır.
Endojen bir IL-1 reseptör antagonisti ile inhibe olur.
IL-2
Th1 hücreleri
T hücresi büyüme faktörü
NK ve B hücrelerini aktive eder.
İnaktif T hücreleri antijen tarafından uyarıldığında hem IL-2 üretir, hem de yüzeyinde
IL-2 reseptörü oluşturur.
IL-2 nin reseptörü ile etkileşimi DNA sentezini uyarır.
IL-3
T hücreleri
Hematopoezi uyarır.
T helper hücreleri
B hücrelerinin IgE sentezini uyarır, böylece tip1 aşırı duyarlılığa yatkınlık oluşturur.
İnterferon-γ‘yı baskılar.
IL-4 yardımcı T hücrelerinin alt grubu olan Th2 hücrelerinin sayısını artırarak hümoral
bağışıklığı şiddetlendirir.
IL-5
T helper hücreleri
Eozinofillerin büyüme ve farklılaşması (özellikle parazitlere karşı konakçı
savunmasında ve allerjik tepkimelerde önemlidir.)
B hücresi büyüme faktörü
IgA sentezini arttırır.
IL-6
Monositler
T hücreleri
Endotel hücreleri
Akut faz reaktanlarını uyarır.
Pirojeniktir.
Geç B hücre farklılaşmasını uyarır.
IL-7
Kemik iliği
Pre-B ve pre-T hücrelerini uyarır.
IL-8
Monositler
Endotel hücreleri
Fibroblastlar
Nötrofil ve T hücreleri için kemotaktik faktördür.
IL-10
Th2 hücreleri
Th1 hücrelerinin interferon-γ sentezini inhibe eder.
Diğer sitokinlerin sentezini inhibe eder.
IL-12
Makrofajlar ve
B hücreleri
Th1 hücrelerinin farklılaşması interferon-γ sentezini uyarır.
NK ve CD8+ hücreleri sitoliz için uyarır.
IL-2 ile sinerjistik etki yapar.
Tümör nekroz
faktörü α
Makrofajlar, T
hücreleri, B hücreleri
ve büyük granüler
lenfositler
Makrofaj aktivatörü tümörler için sitotoksiktir, kaşeksi yapar, bakteriyel şoka aracılık
eder.
Tümör nekroz
faktörü β
T hücreleri
Tümörler için sitotoksiktir.
Transforme
edici büyüme
faktörü β
Hemen bütün
normal hücre tipleri
T ve B hücrelerinin çoğalmasını inhibe eder.
Sitokin reseptörlerini azaltır.
Lökositler için güçlü bir kemotaktik ajandır.
İnflamasyon ve doku tamirinde rol oynar.
Sitokin
IL-1 (α, β)
IL-4
34
IL-5 salgısını artırır. Antikorların izotip (anahtar) çevrimini
sağlar ve özellikle IgE ve IgG artışını uyarır. Tip I aşırı
duyarlık reaksiyonlarında rol oynar.
76. Aşağıdaki immün sistem hücrelerinden hangisi
tüberkülozlu hastalarda akciğerde granülom
oluşumunda primer rol oynar?
• İnterlökin-12: Aktive makrofajlar ve dendritik
hücreler tarafından sentezlenir. Hücresel immünitenin
düzenlenmesinde önemli rolü vardır. Th1 yapımını
uyarırken Th2 alt grup yapımını baskılar. IFN-gamma
yapımını uyarır. NK toksisitesini uyarır.
A) Sitotoksik T lenfosit
B) Dendritik hücre
C) Eozinofil
D) Doğal katil (NK)
E) Yardımcı T lenfosit 1 (TH1)
Doğru cevap: (E) Yardımcı T lenfosit 1 (TH1)
• İnterlökin -18: IL-12 varlığında IFN-gamma’yı indükler.
Sorunun amacı immün sistem hücrelerinin fonksiyonlarını
sorgulamaktır.
• Gecikmiş tip aşırı duyarlık reaksiyonları özellikle hücre
içi mikroorganizmalara karşı geliştirilen bir immün yanıttır.
Mycobacterium tuberculosis, Histoplasma capsulatum
gibi mikroorganizmalar bu grupta yer alırlar. Bu reaksiyon
özellikle makrofajların eylemiyle sonuçlansa da asıl CD4+
Th1 lenfositlerin makrofajlarla birlikte gerçekleştirdikleri
bir immün yanıttır. Bu yanıtta IFN-gamma etkin rol
oynamaktadır.
75. Antijen sunumuna bağlı olarak kazanılmış bağışık
yanıt gelişiminde T lenfosit yüzeyinde bulunan CD28
molekülü dendritik hücrelerdeki hangi molekül ile
etkileşir?
A) CD4
C) MHC sınıf II
E) CD3
B) CD8
D) B7
• Sitotoksit T lenfositler; ”sitotoksik” ya da “süpressör”
işlevler gören hücrelerdir. Sitotoksik olanların temel
işlevleri tümör hücreleri, allograft hücreleri ve virüsle
infekte hücreleri öldürmektir. Bu işlevi ya apopitozu
(programlanmış hücre ölümü) indükleyerek, sitoplazmik
granüllerinde taşıdıkları perforinlerle ve granzimlerle
hücre membranını eriterek gerçekleştirirler. Bu hücrelerde
immünglobülinler için Fc reseptörü bulunmadığından
antikora bağımlı hücresel sitotoksisitede (ADCC) rol
oynamazlar.
Doğru cevap: (D) B7
Sorunun amacı antijen sunumunda etkin rol oynayan
adezyon moleküllerini sorgulamaktır.
• CD4 T-lenfositlerine etkin antijen sunulması için antijen
sunan hücrelerin yabancı antijen ve MHC class II
antijenini bir arada iletmesi gerekir. Antijen sunucu
hücreler; makrofajlar, B lenfositleri, dalağın dendritik
hücreleri, derinin Langerhans hücreleridir. Etkin antijen
sunumu için CD4+ T lenfosit ve MHC class II etkileşimi
yanında ko-stimülatörlere de gereksinim duyulur. APC
yüzeyindeki B7 proteini, CD4+ T-lenfosit üzerindeki
CD28 ile etkinleşerek etkili olur. Bu ko-stimülasyon, IL-2
sentezini uyararak kilit rol oynar ve sonuçta düzenleyici,
eylemci ya da bellek işlevlerini yerine getirecek hücreler
belirlenir. Ko-stimülasyon gerçekleşemezse anerji olur
ve yanıt gelişemez. T-lenfosit etkinleşmesiyle yüzeyinde
yeni bir antijen (CTLA-4) oluşur ve bu yapı B7 proteini ile
bağlanarak IL-2 uyarısını inhibe ederek T-hücre yanıtını
kısıtlayıcı rol oynar.
• Dendritik hücre, antijen sunumunda rol alan
hücrelerdir.
• Eozinofil, parazitik hücrelerin öldürülmesinde etkin rol
alan bir hücredir.
• Doğal katil (NK), perforin ve granzimlerle direkt sitotoksik
etki ile ya da Fas-Fas ligand ilişkili apopitoz ile hücre
ölümüne neden olurlar. Görevleri virüsle infekte hücrelerin
ve tümör hücrelerinin ve greft hücrelerinin öldürülmesidir.
Antikor varlığında öldürücü olabilmeleri yanında (ADCC)
antikor yokluğunda da etkilerini gösterebilirler. Antikora
bağımlı sitotoksisitede en etkin rol alan hücrelerdir. NK
hücreleri yeterince MHC class I proteini taşıyan hücrelere
zarar vermezler. Virüs infeksiyonu sırasında hücrede
azalan MHC class I yanıtı, o hücrelerin NK hücreleri ile
yıkılmalarına neden olur.
• CD4 molekülü antijen sunumunda MHC II ile etkileşir.
• CD8 molekülü antijen sunumunda MHC I ile etkileşir.
•
Antijen sunumunda MHC sınıf II molekülü TCR/CD4
molekülleri ile etkileşir
• CD3 molekülü antijen sunumunda sinyal geçişinde rol
oynar.
77. Lökosit yüzeyinde bulunan adezyon moleküllerinden
hangisi endotele sıkı yapışmadan sorumludur?
A) CD31
C) Selektinler
B) İntegrinler
D) ICAM-1
E) VCAM-1
Doğru cevap: (B) İntegrinler
Hücre yüzey molekülleri konusunda orta zorlu
derecesinde, ama mutlaka bilinmesi gereken bir soru.
ADEZYON MOLEKÜLLERİ
• Selektinler: Lökositler ve endotel yüzeyinde bulunan
adezyon molekülleridir. Selektinlere karbonhidrat
bağlayıcı proteinler de denir. Selektinler adezyon
başlangıcında (yuvarlanma aşaması) endotel-lökosit
adezyonu yaparlar.
Şekil (Soru 75): B lenfositlerin T lenfositlere protein
yapılı antijenleri sunması
35
• İmmünoglobülinler: PECAM (platelet endotelyal
hücre adezyon molekülü); bu immünoglobülinler hem
endotelde hem de lökositte bulunurlar. Transmigrasyonu
sağlarlar.
78. Aşağıdaki araşidonik asid metabolitlerinden
hangisinin inflamasyonu ve kemotaksisi inhibe edici
etkisi vardır?
A) Lipoksin A4
B) Tromboksan A2
C) Prostosiklin (PGI2)
D) Prostoglandin D2
E) Lökotrien B4
• İntegrinler: α ve β zincirlerinden oluşan transmembran
heterodimerik glikoproteinlerdir. Birçok lökositin yüzeyinde
bulunurlar ve endotele, diğer lökositlere ve ekstrasellüler
moleküllere bağlanmaya da yararlar. β2 integrin (LFA-1
ve MAC-1) endoteldeki ICAM’a bağlanırken, β1 integrin
VCAM ile bağlanır.
Doğru cevap: (A) Lipoksin A4
Araşidonik asid metabolitleri
sorulmaktadır. Etkileri bilinmelidir.
• Müsin benzeri glikoproteinler: Heparan sülfat bu
guruptadır. Lökosit adezyon moleküllüne (CD44) bağlanır.
Glikoproteinler hücre yüzeyinde ve ekstrasellüler
matrikste bulunurlar.
Lökosit
Molekülleri
P-selektin
Yuvarlanma
(nötrofiller,
monositler,
lenfositler)
E-selektin
Sialil-Lewis
X-modifiye
proteinler
Yuvarlanma ve
adezyon (nötrofiller,
monositler, T
lenfositler)
GlyCam-1, CD34
L-selektin
Yuvarlanma
(nötrofiller,
monositler)*
ICAM-1
(immunoglobulin
ailesi)
CD11/CD18
integrinler
(LFA-1, Mac1)
Adezyon, tutulma,
transmigrasyon
(nötrofiller,
monositler,
lenfositler)
VCAM-1
(immunoglobulin
ailesi)
VLA-4
integrin
Adezyon (eosinofiller,
monositler,
lenfositler)
CD31
Transmigrasyon (tüm
lökositler)
CD31
sık
• Prostasiklin (PGI2): Vazodilatasyon ve trombosit
agregasyon inhibisyonu yapar. İnflamasyonu arttırır.
• Tromboksan A2: Vazokonstriksiyon ve trombosit
agregasyonu yapar. İnflamasyonu arttırır.
Başlıca Rolleri
Sialil-Lewis
X-modifiye
proteinler
çok
• Lipoksinler (lipoksin A4-B4): Nötrofil adezyonunu
inhibe ederek inflamasyonu azaltıcı etkisi vardır.
Kemotaksiyi de inhibe eder.
Tablo (Soru 77): Endotelyal ve lökosit
adezyon molekülleri
Endotelyal
Moleküller
TUS’da
• Prostaglandin D2: Mast hücrelerindeki ana
prostaglandindir. Vazodilatasyon ve ödem yapar.
İnflamasyonu arttırır.
• Lökotrien B4: Kemotaksiyi arttırarak inflamasyonu
arttırır.
• Önemli kemotaktik ajanlar: Lökotrien B4, IL-8, C5a
ve bakteri ürünleridir
79. Günde 12 saat bir telefon santralinde masa başında
oturarak çalışan 40 yaşındaki kadın hasta, son birkaç
gündür akşam saatlerinde ayaklarında şişme olduğundan
yakınıyor. Muayenede ağrı, kızarıklık, ısı değişiklikleri
bulunmuyor. Tüm klinik, radyolojik ve laboratuvar sonuçları
normal bulunuyor.
Aşağıdakilerden hangisi bu durumun en olası
nedenidir?
A) Hidrostatik basınç artışı
B) Lenfatik obstrüksiyon
C) Sekonder aldosteronizm
D) Hipoalbüminemi
E) Aşırı sıvı alımı
*L-selektin-CD34 etkileşimleri, dolaşımdaki lenfositlerin lenf
bezlerindeki yüksek endotelyal venüllere yerleşmesini de
sağlar.
ICAM-1, intersellüler adezyon molekülü 1; LFA-1, lökosit
fonksiyonuyla ilişkili antijen 1; VCAM-1, vasküler hücre
adezyon molekülü 1; VLA-4, very late antigen 4.
Doğru cevap: (A) Hidrostatik basınç artışı
Ödem oluşma mekanizmalarını irdeleyen basit bir yorum
sorusu…
• Hidrostatik basınç artışı: Uzun süre oturma nedeni
ile vücudun alt kısımlarında venöz dönüş azalması ve
Şekil (Soru 77): Yuvarlanma, durma ve diyapedez sırasında nötrofil-endotel ilişkisi
36
hidrostatik basınç artışı olur. Bunun sonucunda en erken
bacaklarda olmak üzere alt ekstremitede ödem gelişir.
bu tümöre adenom denir. Hücreler malign, tümör invaziv
ise o zaman adenokarsinom denir.
• Lenfatik obstrüksiyon: Tümör veya benzeri nedenlerle
lenfatik obstrüksiyon olursa kronik lenfödem oluşabilir;
fakat bu kronik bir proçes olup günün saatleri ile ilgili
olmaz, süreklidir.
• Kistadenom: Adenomların içerisinde içi sıvı ile dolu
boşluklar var ise tümöre kistadenom denir.
• Papillom-Papiller Karsinom: Yüzeye doğru eldiven
parmağına benzer veya bağırsak villuslarına benzer
dallanan (papiller) hücre proliferasyonu yapan benign
skuamöz epitelyal tümörlere papillom, malign olanlara
ise papiller karsinom denir.
• Sekonder aldosteronizm: Konjestif kalp yetmezliği veya
renal hipoperfüzyon sonucu gelişebilir, generalize ödeme
neden olur.
• Hipoalbüminemi: Plazma onkotik basıncı nedeni
ile ödeme neden olur ve ödem günün her saatinde
görülür.
• Polip: GİS mukozasından veya deri yüzeyinden yukarı
kabarıklık oluşturarak gelişen, düzgün yüzeyli her türlü
kitle polip olarak tanımlanır. Polipler epitel proliferasyonu,
doku hamartomları, stromal tümörler, kanserler,
infamatuvar doku artışı, lenfoid doku hiperplazisi gibi
nedenlerle oluşabilir. Pratikte polip terimi yalnızca
epitel proliferasyonu ile oluşan kitleyi ifade etmek için
kullanılır.
• Aşırı sıvı alımı: Normal insanda oral alınan sıvıyı böbrek
dışarı atabilir, ödem görülmez.
• Fibrom: Fibröz dokudan gelişen, fibroblastlar ve
kollajenden oluşan benign tümördür.
80. Aşağıdakilerden hangisi tip I hipersensitivite
reaksiyonunda mast hücresinden salgılanan primer
mediatörlerden birisi değildir?
A) Histamin
C) Proteazlar
B) Lökotrienler
D) Eozinofilik kemotaktik faktör
E) Nötrofilik kemotaktik faktör
82. Aşağıdakilerden hangisi bazal membran destrüksiyonu
yapan karsinom hücrelerinin çevre stromayı infiltre
ettiği durumu tanımlar?
Doğru cevap: (B) Lökotrienler
A) Anaplazi
C) İnsitü karsinom
Tip 1 hipersensitivitede etkili, mast hücresi orijinli primer
ve sekonder mediatörler konusundaki bilgiyi ölçen orta
zorlukta bir soru.
Doğru cevap: (D) İnvaziv karsinom
Tablo (Soru 80): Tip 1 hipersensitivite
reaksiyonunda mast hücresinden salgılanan
primer ve sekonder mediatörler
Primer Mediatörler (ilk
1/saatte salgılanırlar)
Neoplazi
morfolojisi
ve
karsinomların
biyolojik
davranışları ile ilgili kavramlar hakkındaki bilgiyi ölçen
kolay bir soru.
Sekonder Mediatörler
(geç salgılanırlar)
• Histamin
• Adenozin
• Lizozomal enzimler
(proteazlar)
• Eozinofilik kemotaktik faktör
• Nötrofilik kemotaktik faktör
•
•
•
•
• Anaplazi-diferansiyasyon: Malign tümörlerin
hücrelerinin içinden çıktıkları organların hücrelerine
histolojik olarak benzemesi diferansiyasyon,
benzemeyip farklı şekilde gözükmeleri ise anaplazi
olarak tanımlanır.
Lökotrienler
Prostaglandin D2
PAF
Sitokinler
• In situ karsinom: Ağır displazi gösteren veya malign
epitel hücreleri, altlarındaki veya çevrelerindeki bazal
membranı geçip çevre stromal dokulara invazyon
yapmamıştır. In situ karsinomların uzak metastaz yapma
kapasiteleri yoktur.
Primer Mediatörler (granüllerde hazır bulunurlar): Uyarı
gelince saniyeler içerisinde sekrete edilirler.
• İnvaziv karsinom: Karsinom hücreleri bazal membranı
destrükte edip bazal membranı geçer ve stromal dokuya
yayılırsa invaziv (infiltratif) karsinom adını alırlar ve bu
karsinomların uzak metastaz yapma kapasiteleri vardır.
In situ karsinom ile invaziv (infiltratif) karsinom
ayırımındaki en önemli kriter, tümör hücrelerinin
bazal membranı aşıp stromaya ulaşmasıdır
(invazyon).
Sekonder Mediatörler (sonradan sentezlenenler): Geç
salgılanırlar.
81. Makroskopik veya mikroskopik olarak skuamöz bir
yüzeyden parmaksı çıkıntılar oluşturarak gelişen
benign epitelyal tümör aşağıdakilerden hangisidir?
A) Adenom
C) Polip
E) Fibrom
E) Aplazi
B) Diferansiyasyon
D) İnvaziv karsinom
• Lokal invazyon: Malign tümörlerin komşu organlara
yayılıp onları destrükte etmesidir.
B) Papillom
D) Kistadenom
83. Aşağıdakilerden hangisi 0-9 yaş arasında en sık
görülen malignitedir?
Doğru cevap: (B) Papillom
A) Lösemi
C) Nöroblastom
Neoplazi morfolojisi ile ilgili kavramlar hakkındaki bilgiyi
ölçen kolay bir soru.
• Adenom-Adenokarsinom: Benign tümörde epitel
hücreleri tübüler yapı (bez/gland/asinüs) oluştururlarsa
37
B) Retinoblastom
D) Wilms tümörü
E) Hepatoblastom
• Churge-Strauss vasküliti: Akciğerleri, kalbi, deriyi
ve sinir sistemini etkileyebilen eozinofilik nekrotizan
granülomatöz vaskülittir. Astım bronşiyaleye eşlik
eder.
Doğru cevap: (A) Lösemi
Pediatrik patoloji ile ilgili kolay bir “en” sorusu.
İlk 10 yaşa dek en sık olan maligniteler lösemiler, 10-14 yaş
arasında ise lenfomalardır.
• Mikroskopik PAN: Deri, böbrekler, akciğerler gibi
organların damarlarını etkileyen akut nekrotizan
vaskülittir.
Tablo (Soru 83): İnfant ve çocuklarda sık olan
malign tümörler ve görüldükleri yaş gurupları
0-4 YAŞ
ARASI
5-9 YAŞ
ARASI
Lösemiler
Retinoblastoma
Nöroblastoma
Wilms tümörü
Hepatoblastoma
Rabdomiyosarkoma
SSS tümörleri
Lösemiler
Retinablastoma
Nöroblastoma
Hepatokarsinoma
Rabdomiyosarkoma
Santral sinir sistemi
tümörleri
Ewing sarkomu
Lenfoma
10-15 YAŞ
ARASI
85. Perikardın fibrokalsifik bir doku haline gelip, kalbin
diyastolik ekspansiyonunu engellediği perikardit tipi
aşağıdakilerden hangisidir?
Lenfoma
Hepatokarsinoma
Rabdomiyosarkoma
Osteosarkom
Tiroid kanserleri
Hodgkin hastalığı
A) Seröz perikardit
B) Fibröz perikardit
C) Seröfbrinöz perikardit
D) Şilöz perikardit
E) Konstriktif perikardit
Doğru cevap: (E) Konstriktif perikardit
Konsriktif perikarditin patoloji ve kliniğini sorgulayan bir
soru!
KONSTRİKTİF PERİKARDİT
84. Elli yaşındaki erkekte ateş, kronik öksürük, hemoptizi, burun
kanaması ve zaman zaman tekrarlayan hematüri atakları
mevcuttur. Muayenesinde; nazofaringeal ülserler vardır.
Kreatinin konsantrasyonu 6,7 mg/dL’dir. Hemogramda
anemi bulguları vardır. Nazal biyopside nekroz ve
nekrotizan granülomatöz inflamasyon görülmüştür. Akciğer
biyopsisinde küçük damarlarda nekrotizan granülomatöz
vaskülit mevcuttur. Hastanın serolojik testlerinde c-ANCA
yüksektir. İdrar analizinde her büyütme alanında yoğun
eritrosit saptanmıştır.
Kalbin dens fibröz, fibrokalsifik skar dokusu ile çevrelenip
diyastolik ekspansiyonunun azaldığı, diyastolik doluşun ve
restriktif kardiyomiyopatiye benzer şekilde kalbin output’unun
ciddi azaldığı tablodur. Diyastolik doluş az olduğu için
hipertrofi gelişmez. Perikard boşluğu oblitere olmuştur
(tıkanmıştır). Kalp 0,5-1 cm kalınlığında kalsifiye veya
nonkalsifiye skar dokusu ile çevrilidir. Kalp, alçı kap/beton/
donmuş kalıp gibi (concretio cordis) izlenir. Perikardiyektomi
yapmak gerekir. Diğer perikardit tipleri ve nedenleri aşağıdaki
tabloda verilmiştir.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden
hangisidir?
Tablo (Soru 85): Perikardit Etiyolojisi
Etiyolojisi
A) Temporal arterit
B) Wegener granülomatozisi
C) Takayasu arteriti
D) Churge strauss vasküliti
E) Mikroskopik PAN
Doğru cevap: (B) Wegener granülomatozisi
Wegener granülomatozu hakkında temel klinikopatolojik
bilgileri de veren kolay bir vaka sorusu.
• Wegener granülomatozunun klasik triadı:
1. Üst ve alt solunum yollarında nekrotizan granülomatöz
inflamasyon
2. Akciğerlerde küçük damarlarda nekrotizan
granülomatöz vaskülit
3. Nekrotizan veya krescentik glomerülonefrit
Tipik olarak üst solunum yolları, akciğerlerin orta ve küçük
boy damarları ve glomerüller etkilenir. Bilinmeyen bir
antijene karşı hipersensitivite reaksiyonudur. Klinikte; baş
ağrısı, ateş, öksürük, burun akıntısı, hemoptizi, hematüri
bulunur. Laboratuvarda lökositoz, c-ANCA ve RF pozitifiği
bulunur.
• Temporal arteritis: Baş-boyun bölgesindeki küçük orta
çaplı arterleri etkiler; baş ağrısı ve görme azalmasına
neden olabilir.
• Takayasu arteritisi: Çıkan aort ve ana dallarını tutan
granülomatöz vaskülittir. Böbrekleri, üst solunum yollarını
ve akciğerleri etkilemez.
38
SERÖZ PERİKARDİT
(NONİNFEKSİYÖZ
HASTALIKLAR)
• Romatizmal ateş
• SLE
• Skleroderma
• Tümörler
• Üremi
FİBRİNÖZ VE
SERÖFİBRİNÖZ
PERİKARDİT
• MI sonrası gelişen Dressler
(postinfarksiyon) sendromu
(en sık nedenidir)
• Üremi
• Toraks radyoterapisi
• Romatizmal ateş
• SLE
• Travma
• Kardiyak cerrahi
HEMORAJİK
PERİKARDİT
• Malign tümörler (en sık)
• Kanama diyatezli
hastalardaki bakteriyel
infeksiyonlar
• Tüberküloz
• Kardiyak cerrahi
PÜRÜLAN VEYA
SÜPÜRATİF PERİKARDİT
Staflakok (en sık), pnömokok
gibi bakteriler:
• Komşu plevradaki ampiyem
odağından direkt
• Hematojen yayılım ile
• Lenfatik yol ile
• Kardiyotomi sırasında direkt
yoldan
ADEZİV
MEDİASTİNOPERİKARDİT
• Süpüratif perikardit
• Kazeöz perikardit
• Kardiyak cerrahi
• Mediastinal radyasyon
KAZEÖZ PERİKARDİT
• Tbc
• Bazı mantar infeksiyonları
86. On yıldır İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) infeksiyonu
bulunan 35 yaşındaki bir erkekte sigmoid kolonda lümeni
daraltan 3,5 cm’lik mukozal kitle saptanmıştır.
Tablo (Soru 87): Pulmoner hipertansiyon
nedenleri
AKCİĞER PARANKİM HASTALIKLARI
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
•
•
•
•
A) Hodgkin hastalığı
B) Mantle hücreli lenfoma
C) MALToma
D) Diffüz büyük hücreli lenfoma
E) Lenfoblastik lenfoma
Kronik obstruktif akciğer hastalıkları
Pulmoner fibrozis (Neden ne olursa olsun)
Kistik fibrozis
Bronşiektazi
AKCİĞERİN VASKÜLER HASTALIKLARI
•
•
•
•
•
Doğru cevap: (D) Diffüz büyük hücreli lenfoma
Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (AIDS)’nda
görülen fırsatçı tümörlerle ilgili orta zorluk derecesinde
bir soru.
Rekürren pulmoner emboli
Primer pulmoner hipertansiyon
Pulmoner arterid
Yüksek irtifada yaşamak
Pulmoner arterde vazokonsrüksiyon yapan ilaçlar
KONJENİTAL KALP HASTALIKLARI
• Hodgkin hastalığı: Lenf nodunda normal histolojik yapı
yok olur, mikroskopide lökositlerle karışık neoplastik
Reed-Sternberg hücreleri görülür.
GÖĞÜS KAFESİNİN YETERSİZ HAREKETİ
• Mantle hücreli lenfoma: Lenf nodlarında ve ekstralenfoid
dokularda (GIS, dalak, tonsillalar) oluşabilen B hücreli bir
lenfomadır. Siklin D1 gen mutasyonu (bcl-1) ve t(11;14)
ile oluşur.
•
•
•
•
•
• MALToma: Ekstranodal B hücreli low grade lenfomadır,
kronik Helicobacter pylori gastriti gibi lenfoid hücre
infiltrasyonu olan kronik iltihap bölgelerinde oluşur.
• Diffuz büyük B hücreli lenfoma: HIV infeksiyonunda
en sık oluşan lenfoma türüdür. HSV-8 etkisi ile vücut
kavitelerinde, efüzyon lenfoması olarak adlandırılan
formda görülürler. Bu vakada olduğu gibi GİS ve diğer
ekstranodal dokularda ve santral sinir sisteminde
oluşurlar. Prognozları kötüdür.
Kifoskolyoz
Pickwick sendromu
Plevral fibrozis
Nöromuskuler hastalıklar
İdiopatik hipoventilasyon
88. Işık mikroskobunda PAS boyalı preperatlarda
glomerüler bazal membranın aşırı kalınlaşmış olarak
izlendiği, glomerüllerde hücre artışı olmayan, elektron
mikroskobunda ise bazal membranda diken kubbe
görünümü olan glomerülonefrit tipi aşağıdakilerden
hangisidir?
• Lenfoblastik lenfoma: Lenf nodunda normal histolojik
yapı yok olur, onun yerini diffüz infiltrasyon yapan,
sık mitoz gösteren lenfoblastlar doldurur. TdT pozitif
bulunur.
A) Fokal segmental skleroz
B) Minimal değişiklik hastalığı
C) Membranöz glomerülonefrit
D) Membranoproliferatif glomerülonefrit
E) Kresentik glomerülonefrit
87. Aşağıdakilerden hangisi pulmoner hipertansiyon
nedenlerinden birisi değildir?
Doğru cevap: (C) Membranöz glomerülonefrit
A) Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
B) Restriktif akciğer hastalığı
C) Rekürren pulmoner tromboemboli
D) Kifoskolyoz
E) Asemptomatik antrakozis
Glomerülonefritlerin mikroskopik ve ultrastrüktürel
özellikleri ile ilgili bilgiyi ölçmeye yönelik orta zorluk
derecesinde bir soru.
• Fokal segmantal sklerozis: İdiopatik olabilir; AIDS,
obezite, reflü, eroin kullanımında ve IgA nefropatisi
olanlarda görülür. Glomerüllerin bazılarında etkilenme
olur, diğer glomerüller normal bulunur. Etkilenen
glomerüllerde bazı segmentlerde mezangial bağ dokusu
artışı izlenir.
Doğru cevap: (E) Asemptomatik antrakozis
Zorluk derecesi yüksek bir etiyoloji sorusu.
Pulmoner arterlerde herhangi bir nedenle basınç artışı
pulmoner hipertansiyona ve kor pulmonaleye neden olabilir.
• Minimal değişiklik hastalığı: Işık mikroskobunda
glomerüller normal olup, proksimal tubulus epitelinde
lipit birikimi (lipoid nefroz) olur
Antrakozis (kömür işçisi pnömokonyozu) 3 evrede
incelenir:
• Membranöz glomerülonefrit: Nonproliferatif olup
glomerüllerde hücre artışı yoktur. Işık mikroskobunda ana
bulgu; glomerüler bazal membran (GBM) kalınlaşmasıdır.
Elektron mikroskobunda subepitelyal immün kompleks
birikimi, immün kompleksleri çevrelemek üzere bazal
membranda dikensi çıkıntılar (diken – hörgüç/spike
- dom görünümü) vardır. Podositler ayaksı çıkıntılarını
kaybederek GBM’ye yapışıp GBM’yi kalınlaştırdığı
görülür.
1. Asemptomatik antrakozis: Akciğerde kömür pigmenti
birikir-semptom yoktur
2. Basit kömür işçisi pnömokonyozu: Semptom yoktur
veya çok az vardır. Sentrolobüler amfizeme neden
olabilir.
3. Fibrozis: Akciğerlerde fibrozis ile karakterizedir.
39
• Membranoproliferatif glomerülonefrit: Işık
mikroskobunda glomerüllerde kapiller bazal membranında
kalınlaşma ve hücre proliferasyonu görülür. Gümüş boyalı
preperatlarda bazal membran ayrışır, çift kontürlü görülür,
tramvay yolu manzarası gelişir.
Tüm sindirim sisteminin en sık olan stromal (mezenkimal)
tümörü: Gastrointestinal stromal tümördür (GIST).
GIST’ler benign veya malign olabilirler.
@
• Kresentik glomerülonefrit: Glomerülerin çoğunda
pariyatel hücrelerin çoğalması ile oluşan hilaller
bulunur.
• Özofagus dışındaki tüm GİS‛te en sık olan
benign stromal (mezenkimal) tümör: Benign
GİST
• Tüm sindirim sisteminin en sık olan malign
stromal (mezenkimal) tümörü: Malign GIST
• Özofagusun en sık olan benign mezenkimal
tümörü: Leyomiyom
@
Böbrek biyopsisinde glomerül kapiller bazal
membranlarında diffüz uniform kalınlaşma olup,
glomerüllerde hücre artışı olmaması membranöz
glomerülonefritin temel diyagnostik özelliğidir.
Lipom, leyomiyom, nörofibrom, leyomiyosarkom, GİS’te daha
az bulunan diğer mezenkimal tümörlerdir.
89. Aşağıdakilerden hangisinin akut gastrit ve akut gastrik
ülser gelişiminde rolü yoktur?
91. Aşağıdaki patolojik bulgulardan hangisini hepatit B
yüzey antijeni (HBsAg) oluşturur?
A) Alkol alımı
B) Şok
C) Non-steroid anti inflamatuvar ilaçlar
D) Gastroözofageal reflü
E) Aşırı stres
A) Balonlaşma dejenerasyonu
B) Councilman cismi
C) Buzlu camsı hepatositler
D) Fokal litik nekroz
E) Kumlu nükleus
Doğru cevap: (D) Gastroözofageal reflü
Doğru cevap: (C) Buzlu camsı hepatositler
Akut gastrit nedenleri ile ilgili kolay bir soru.
Viral hepatitlerde oluşan morfolojik değişiklikler ile ilgili
kolay bir soru.
Tablo (Soru 89): Akut gastritte etiyolojik
faktörler
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
• Balonlaşma dejenerasyonu: İskemik, toksik ve viral
hepatitlerde hepatositlerin şişmesidir.
NSAID (özellikle asprin) kullanımı
Aşırı alkol
Aşırı sigara
Kemoterapotik ajanlarla tedavi
Üremi
Sistemik bakteriyel ve viral infeksiyonlar (salmonella, CMV)
Ağır stresler (travma, yanık, cerrahi)
İskemi ve şok
Asit veya alkalilerin içilmesi
Gastrik radyasyon veya donma
Mekanik travma (nazogastrik sonda)
Distal gastrektomi sonrası safra reflüsü
• Councilman cismi: HBV ile oluşan akut hepatitte
apoptoz ile ölen nekrotik hücreye verilen isimdir.
• Buzlu camsı hepatositler: Kronik HBV infeksiyonu
olanlarda infekte hepatositlerin bir kısmı ölür, soluk, geniş
sitoplazmalı olurlar. Bu duruma buzlu cam görünümü
denir. Bu hücrelerin sitoplazmasında aşırı HBsAg
bulunur.
• Fokal nekroz: Akut viral hepatitlerde fokal hepatosit
nekrozu ve nekrotik hücrelerin yerini lökositlerin
almasıdır.
• Güve yeniği görünümü: Akut ve kronik hepatitlerde
portal alandaki inflamasyonun parankime taşması,
portal alan-parankim sınırının nekrozu nedeniyle
düzensizleşmesidir.
NSAID ve alkol akut gastritin en sık iki nedenidir.
Gastroözofageal reflü kronik Barret özofajiti, özofagusta
peptik ulkus, displazi ve adenokarsinoma neden olabilir.
• Kumlu nükleus: Hb C antijeninin hepatosit nükleusunda
görülmesidir.
90. Midede en sık görülen mezenkimal tümör
aşağıdakilerden hangisidir?
92. Aşağıdakilerden hangisi pankreas kanserinin risk
faktörlerinden biri değildir?
A) Lipom
B) Leyomiyom
C) Nörofibrom
D) Leyomiyosarkom
E) Gastrointestinal stromal tümör
A) Diabetes mellitus
B) Kronik pankreatit
C) Sigara
D) Yüksek kalorili diyet
E) Schistosoma haematobium infeksiyonu
Doğru cevap: (E) Schistosoma haematobium infeksiyonu
Doğru cevap: (E) Gastrointestinal stromal tümör
Pankreas kanseri risk faktörleri sorgulanmakta!
Gastrointestinal mezenkimal tümörler ile ilgili kolay bir
soru.
Schistosoma haematobium klasik olarak mesane kanseri
yapabilir.
40
Diabetes mellitus, kronik pankreatit, sigara ve alkol kullanımı,
ileri yaş, erkek cinsiyet, yüksek kalorili yağlı diyet, obezite, Ras
ve p16 mutasyonları pankreas kanseri için risk faktörleridir.
Doğru cevap: (A) Chlamydia trachomatis
Servisit
nedenleri
ve
oluşturdukları
morfolojik
değişiklikler konusundaki bilgiyi ölçen orta zorluk
derecesinde bir soru.
Tablo (Soru 94): Bazı servisit etkenleri
ve servikste neden oldukları histolojik
değişiklikler
93. Rutin sağlık muayenesi yaptıran 66 yaşındaki erkekte
prostat normal boyutlarda, serum prostat spesifik antijeni
(PSA) normal değerin dört katı ve bir yıl önce ölçülen
değerin de iki katı yüksek bulunmuştur.
Prostat biyopsisinin mikroskopisinde aşağıdakilerden
hangisinin görülmesi en olasıdır?
A) İri nükleus ve belirgin nükleolusları olan tek sıra epitel
ile döşeli bezler
B) Stromada hiperplastik nodüller ve iki sıralı epitel ile
döşeli bezler
C) Stromada kronik infamatuvar hücre infltrasyonu ve
lenfoid follikül yapıları
D) Nötrofillerle dolu likefaktif nekroz alanları
E) Çok sayıda kazeifiye granülomlar
İltihap etkeni
Neden olduğu değişiklik
Human Papilloma Virus
(HPV)
Skuamoz epitelde displazi
Koilositoz
Herpes simpleks virüs
Epitelyal erezyon ve ülserler,
veziküller
Epitel hücrelerinde intranükleer
Cowdry-A inklüzyonları,
multinükleasyon
Servikste lenfosit infiltrasyonu
Chlamydia trachomatis
Çok sayıda lenfoid folliküller
(folliküler servisit)
Plazma hücrelerinden zengin
iltihabi infiltrasyon
Trichomonas vaginalis
Epitelyal spongiozis
Neisseria gonorrhoeae
Nötrofil lokösitlerden zengin
(süpüratif) inflamasyon
Doğru cevap: (A) İri nükleus ve belirgin nükleolusları olan
tek sıra epitel ile döşeli bezler
Prostat karsinomunun temel mikroskopik özelliğini
sorgulayan zorluk derecesi yüksek, ancak mutlaka
bilinmesi gerekli bir soru.
• “İri nükleus ve belirgin nükleolusları olan tek sıra
hücreler ile döşeli bezler (glandlar)” ifadesi prostat
adenokarsinomunu tanımlar. Prostat karsinomunun
histopatolojik özellikleri:
Ø Çekirdeklerde irileşme
Ø Belirgin nükleoluslar
Ø Miyoepiteli olmayan, tek sıra hücrelerle döşeli bezler
(gland yapıları)
Ø Glandların arasında boşluk olmaması
PSA yüksekliğinde ilk önce prostat karsinomu ekarte
edilmelidir. Benign prostat hiperplazisi (BPH), prostatit
gibi durumlarda da PSA yükselebilir; ancak karsinom
kadar ciddi artışlar beklenmez.
Servikste kızarıklık, mikroskopik incelemede plazma
hücrelerinin varlığı ile birlikte lenfoid folliküller olması
(folliküler servisit); Chlamydia trachomatis servisitisinde olur.
Chlamydia trachomatis cinsel olarak aktif kadınlarda servisitin
ABD’deki en sık nedenlerindendir.
95. Aşağıdaki patolojik bulgulardan hangisi yüzey epitel
hücresi orijinli over tümörlerinde kesin malignite
kriteridir?
A) Kompleks papiller yapılar
B) Epitelde çok sıralılık
C) Stromal invazyon
D) Sitolojik atipi ve mitoz
E) Psammoma cisimleri
• Stromada hiperplastik nodüller ve iki sıralı epitel ile
döşeli bezler BPH’de görülür.
• Stromada kronik infamatuvar hücre infltrasyonu ve
lenfoid follikül yapıları kronik prostatitin bulgusudur.
Doğru cevap: (C) Stromal invazyon
• Nötrofillerle dolu likefaksiyon nekrozu akut prostatitte
olur.
• Çok sayıda kazeifiye
tüberkülozunda olur.
granülomlar
Over tümörlerinin mikroskopik malignite kriterleri ile ilgili
kolay bir soru.
prostat
Stromal invazyon benign ve borderline over tümörlerinde
bulunmaz. Overin yüzey hücreli tümörlerinde maligniteyi
gösteren ana kriter stromal invazyondur.
94. Disparoni ve kontakt kanamaları olan 28 yaşındaki kadında
muayenede eksternal servikal os bölgesi hiperemik ve
ödemli bulunuyor. Serviks biyopsisinde, lenfositler, plazma
hücreleri ve belirgin lenfoid follikülerden oluşan folliküler
servisit olduğu görülüyor.
Bu hastada en muhtemel
aşağıdakilerden hangisidir?
infeksiyöz
Epitelde çok sıralılık, kompleks papiller yapılar, sitolojik atipi
ve mitoz, borderline yüzey epiteli orijinli tümörlerde de olur.
Psammoma cisimleri benign, borderline ve malign tümörlerde
görülebilir.
ajan
A) Chlamydia trachomatis
B) Neisseria gonorrhoeae
C) Candida albicans
D) Trichomonas vaginalis
E) Herpes simpleks virüsü
41
96. Meme kanserinin en sık köken aldığı yer aşağıdakilerden
hangisidir?
99. Antineoplastiklere karşı gelişen direnci kırmak için
kullanılan P-glikoprotein inhibitörü ve kalsiyum kanal
blokeri ilaç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Miyoepitelyal hücreler
B) İntralobüler stroma
C) İnterlobüler stroma
D) Lobül
E) Terminal duktulobüler ünit
A) Metoprolol
C) Vigabatrin
Doğru cevap: (E) Terminal duktulobüler ünit
Doğru cevap: (D) Verapamil
Meme kanserinin geliştiği yeri soran bir soru!
Neoplazi hücrelerinde gözlenebilen önemli bir direnç
mekanizması, bu hücrelerin antineoplastik ilacı hücre
dışına pompalamasını (efluks) sağlayan P-glikoprotein
ekspresyonudur. Neoplazi hücrelerinin oluşturduğu bu
direnç, P-glikoprotein inhibisyonu oluşturan verapamil
ve diltiazem tarafından antagonize edilir.
Meme kanseri en sık adenokanser histolojisindedir!
Meme kanseri en sık terminal duktulobüler ünitten köken
alır. Burası hem duktus hem de lobül içerir. Tümör duktustan
köken alıyor ise duktal, lobülden köken alıyorsa lobüler
kanser denir.
P-glikoprotein inhibitörleri genel olarak birlikte kullanıldıkları
diğer ilaçların plazma seviyelerinde ve yan etkilerinde artış
oluştururlar. Verapamil ve diltiazem ise kanser ve protozoa
infeksiyonu tedavisinde kemoterapotiklere direnç gelişimini
engellemek için kullanılan P-glikoprotein inhibitörleridir.
97. Aşağıdakilerden hangisi kemiğin Paget hastalığının
komplikasyonu olarak gelişebilir?
A) Ankilozan spondilit
B) Osteoid osteoma
C) Fibröz displazi
D) Osteosarkom
E) Enkondrom
P-GLİKOPROTEİN İNHİBİTÖRLERİ
• Verapamil
Doğru cevap: (D) Osteosarkom
• Diltiazem
Kemiğin Paget hastalığının komplikasyonları ile ilgili orta
zorluk derecesinde bir soru.
• Kinidin
• Amiodaron
• Eritromisin
Poliostotik Paget hastalığı olan hastaların %5-10’unda
hastalığın tuttuğu kemiklerde yıllar sonra osteosarkom gelişir.
Osteosarkom yirmili yaşlarda sıktır. İleri yaşlarda osteosarkom
olan birisinde tümörün Paget hastalığı nedeniyle oluştuğunu
düşünmek gerekir.
• Ketokonazol
• İtrakonazol
• Siklosporin
DİĞER SEÇENEKLERİ İRDELEYELİM:
Tablo (Soru 97): Kemiğin Paget hastalığında
oluşabilen lezyonlar
Benign lezyonlar:
• Dev hücreli kemik tümörü
• Dev hücreli reparatif
granülom
• Ekstraosseoz hematopoezis
kitleleri
• Sekonder osteomiyelit
B) Dantrolen
D) Verapamil
E) Etosüksimid
• Metoprolol: Beta 1 adrenerjik reseptörün selektif
blokeridir.
Sarkomlar:
• Osteosarkom (en ciddi
ve sık malignite)
• Malign fibrozhistiositom
• Kondrosarkom
• Dantrolen: Ryanodin reseptör blokeri, periferik etkili kas
gevşeticidir.
• Vigabatrin: GABA transaminaz (GABA aminotransferaz)
inhibitörü antiepileptik ilaçtır.
• Etosüksimid: T tipi kalsiyum kalsiyum kanal blokeri olan
epilepsi ilacıdır, P-glikoprotein inhibisyonu oluşturmaz.
100. Aşağıdaki reseptörlerden hangisinin uyarılması sonucu
tetiklenen hücre içi sinyal ileti mekanizmasında janus
kinaz aktivitesi artar?
98. Serebellar hemanjiyoblastomlar, retinal anjiyomlar,
bilateral ve multisentrik renal hücreli karsinom,
feokromasitoma, visseral kistler ve epididimal
tümörler aşağıdaki fakomatöz tiplerinden hangisinde
bulunur?
A) Alfa-1 adrenerjik reseptör B) Oksitosin reseptörü
C) ADH V2 reseptörü
D) Eritropoetin reseptörü
E) Glukagon reseptörü
A) von-Hippel-Lindau sendromu B) Nörofibromatozis tip1
C) Sturge – Weber hastalığı
D) Nörofibromatozis tip2
E) Tuberoz skleroz
Doğru cevap: (D) Eritropoetin reseptörü
Soru son dönemde sıkça sorulan sitokin ailesine ait JAKSTAT reseptörlerinin agonistleri ile ilgilidir. Eritropoietin
JAK-STAT reseptörlerini uyararak eritropoiezisi stimüle
eder.
Doğru cevap: (A) von-Hippel-Lindau sendromu
Nörokutanöz hastalıklar (Fakomatozlar) TUS’ta çok sık
sorulan ve komponentlerinin ezberlenmesi gereken bir
hastalık grubudur.
JAK-STAT RESEPTÖRLERİ
Fakomatozlar deri, sinir sistemi, göz ve diğer organları
ilgilendiren kalıtsal hastalıklardır. Aşağıdaki tabloda en önemli
olanların özellikleri sıralanmıştır.
• Membranda lokalizedir.
• İntrensek enzimatik aktiviteleri yoktur.
•
42
Aktive olduklarında, önce hücre içi tirozin kinaz (janus
kinaz) sonra STAT aktive olur.
Tablo (Soru 98): Nörokutanöz hastalıklar (Fakomatozlar)
HASTALIK
Nörofibromatozis
Tip-I
Nörofibromatozis
Tip-II
Tüberoz Skleroz
von Hippel – Lindau
Hastalığı
Sturge – Weber
Hastalığı
SIKLIK
BULGULAR
1/3.000
Nörofibromlar (en sık olan tümör)
Schwannomlar
Malign periferik sinir tümörleri
Meningiomlar ve meningioanjiyomatozis
Pigmente deri lezyonları (Cafe au lait spots)
İrisin pigmente hamartomu (Lisch nodülleri) .
Feokromasitoma sıklığında artış
1/40.000
8. kranyal sinirlerde bilateral schwannomlar (en sık)
Meningiomlar
Spinal kanalda ependimomlar
Spinal kanalda Schwan hücrelerinin nonneoplastik, nodüler çoğalması (schwannosis)
Meningioanjiyomatozis
Serebral kortekste glial hamartomlar
1/100.000200.000
Serebral kortikal anomaliler (tüber)
Subependimal dev hücreli astrositomlar
Pulmoner lenfanjiyoleyomiyomatozis
Zeka geriliği
Kardiyak rabdomiyomlar
Renal anjiyomiyolipomlar
Karaciğer, pankreas ve böbrekte kistler
Deride anjiyofibromlar ve lokalize kalınlaşmalar (Shagreen lekeleri)
Deride hipopigmentasyon alanları
Subungual fibromlar
1/ 36.000
Serebellum ve retinada hemanjiyoblastomlar
Renal hücreli kanserler (bilateral-multisentrik)
Karaciğer, böbrek ve pankreasta kistler
Epididimal tümörler
Feokromasitomalar
1/ 10.000
5. kranyal sinirin yayıldığı sahada kutanöz anjiyomlar
Meningial anjiyomatozis
Serebral kalsifikasyon
Epileptik nöbetler
Zeka geriliği
Feokromasitoma sıklığında artış
• STAT parçası nükleusta, gen transkripsiyonunu
etkileyerek etki gösterir.
ilacı bilirler. Faz l’de absorbsiyon, yarılanma ömrü
ve metabolizma gibi bir çok farmakokinetik ölçüm
gerçekleştirilir. Aynı zamanda ilaca ait bazı toksisiteler bu
fazda ortaya çıkar. Faz I’de ilacın etkinliği saptanmaz,
çünkü sağlıklı kişilere verilir. AIDS ve kanser ilaçları gibi
toksik olabilen bazı ilaçlar nadiren de olsa faz I’de de
hastalara uygulanabilir.
• Agonistleri; sitokinler, growth hormon, prolaktin,
eritropoietin, interferon ve leptindir.
101. Aşağıdaki ilaç geliştirme aşamalarının hangisinde
ilacın uzun dönem yan etkileri ve ilaç-ilaç etkileşimleri
belirlenmeye çalışılır?
A) Preklinik faz
C) Faz II
E) Faz IV
• FAZ II: İlk hasta fazıdır. 100-200 arasında hasta
üzerinde yapılan çalışmadır. Çalışma dizaynı tek kör
plasebo kontrollüdür. İlaca ait yan etkilerin çoğu bu
fazda saptanır. İlaçlar ilk kez bu fazda hedef hastalık
üzerindeki etkinlikleri bakımından test edilir.
B) Faz I
D) Faz III
• FAZ III: Sayıları bazen 1.000’leri bulan oldukça büyük
hasta grupları üzerinde ilacın güvenirliliği ve etkinliği
üzerinde yapılan değerlendirme fazıdır. Bu faz çift kör
çalışma üzerine dizayn edilmiştir. İlaca ait immünolojik
reaksiyonlar sonucunda oluşan bazı yan etkiler Faz III’te
ortaya çıkabilir. İlaç ruhsatlandırılması için bu fazdan
sonra başvuru yapılır. Faz IV ilaçlar yeni endikasyon
alacaklar ise, çalışmalar faz III’ten başlatılır.
Doğru cevap: (E) Faz IV
İlaç geliştirme çalışmalarında, ilacın insanlar üzerinde
denendiği çalışmalara faz çalışmaları denir. Faz
çalışmaları 4 aşamadan oluşur ve son aşama olan faz IV’te
ilaç eczanelerde satılmaya başlanır. Faz IV aşamasında
olan bir ilaca ait bazı yan etkiler ve ilaç etkileşimleri uzun
dönem kullanım sonucu tespit edilebilir.
• FAZ IV: İlacın piyasaya çıkmasından sonraki fazdır.
Bu fazda da ilaca ait bazı yan etkiler ve ilaçlar arası
etkileşimleri tespit edilebilir. Örneğin; rofekoksib ve
celekoksib Faz IV’te oluşan yan etkiler nedeniyle
piyasadan çekilmiştir. Süre sınırı yoktur.
• FAZ I: Çok az sayıda sağlıklı gönüllüde yapılan
çalışmadır. Gönüllü sayısı 25-50 arasındadır. Çalışmanın
dizaynı açık çalışma şeklindedir. Açık çalışmada hem
araştırıcılar hem de gönüllüler kendilerine verilen
43
Tablo (Soru 100): Hormonlar ve ikinci habercileri
cAMP’yi Kullananlar
cGMP’yi Kullananlar
IP3’ı Kullananlar
JAK-STAT
LH, FSH, TSH, ACTH
PTH, MSH, CRH, hCG
Glukagon
Kalsitonin
Somatostatin
Beta reseptörler
ADH-V2 reseptörleri
ANP
BNP
CNP
NO
GnRH
TRH
ADH-V1
Alfa1 reseptör
GHRH
Anjiyotensin II-AT1
Oksitosin
Sitokinler
Eritropoetin
GH
Leptin
İnterferonlar
Lenfokinler
LH: Lüteinize edici hormon, FSH: Follikül stimüle edici hormon, TSH: Tiroid stimüle edici hormon, ACTH: Adrenokortikotropik
hormon, PTH: Paratiroid hormon, MSH: Melanosit stimüle edici hormon, CRH: Kortikotropin salgılatıcı hormon, hCG: İnsan koryonik
gonadotropin, ADH: Antidiüretik hormon, ANP: Atrial natriüretik peptid, BNP: Beyin natriüretik peptid, CNP: C natriüretik peptid, NO:
Nitrik oksit, GnRH: Gonadodtropin salgılatıcı hormon, GHRH: Büyüme hormonu salgılatıcı hormon, GH: Büyüme hormonu
santral etkili antikolinesterazlar (fizostigmin) bu amaçla
kullanılmaktaydı; ancak fizostigminin hastalardaki mortalite riskini bilinmeyen bir mekanizma ile arttırdığı gösterildiği için günümüzde bu amaçla kullanılmamaktadır.
102. Aşağıdaki nöronlardan hangisi genellikle kolinerjik
değildir?
A) Pregangliyonik presinaptik sempatik nöronlar
B) Pregangliyonik presinaptik parasempatik nöronlar
C) Presinaptik somatik nöronlar
D) Postgangliyonik presinaptik parasempatik nöronlar
E) Postgangliyonik presinaptik sempatik nöronlar
ANTIKOLINESTERAZLARIN ENDIKASYONLARI
• Bağırsak ve mesane atonisi tedavisi (kolonun psödoobstrüksiyonu, abdominal distansiyon, paralitik
ileus): Neostigmin, edrofonyum
Doğru cevap: (E) Postgangliyonik presinaptik sempatik
nöronlar
• Nondepolarizan nöromusküler blokerlerin
(roküronyum vb.) etkisini geri döndürmek için:
Neostigmin, pridostigmin, edrofonyum
Postgangliyonik presinaptik sempatik nöronlar, yani
hedef dokuyu uyaran sempatik sinirler genellikle
norepinefrin salgılayan adrenerjik nöronlardır.
• Supraventriküler aritmi tedavisi: Edrofonyum
• Alzheimer tedavisi: Donepezil, rivastigmin, takrin,
eptastigmin, galantamin (santral etkililer)
• Glokom tedavisi: Ekotiofat, fizostigmin, demekaryum
• Myastenia gravis tedavisi: Neostigmin, piridostigmin,
ambenonyum
• Myastenia gravis tanısı: Edrofonyum
104. Benign prostat hiperplazisi tedavisinde kullanılan
antihipertansif ilaç aşağıdakilerden hangisidir?
A) Diazoksit
C) Dorzolamid
B) Metoprolol
D) Doksazosin
E) Benazepril
Doğru cevap: (D) Doksazosin
Alfa1 adrenerjik reseptör blokerleri mesane boynunu
gevşettikleri
için
benign
prostat
hiperplazinin
(BPH) semptomatik tedavisinde ve vazodilatasyon
oluşturdukları için de antihipertansif olarak kullanılan
ilaçlardır.
Şekil (Soru 102): Sempatik ve
parasempatik nöronlar
Doksazosin BPH ve hipertansiyon tedavisinde kullanılan
alfa1 adrenerjik reseptör blokeridir. Alfa1 adrenerjik
reseptör blokerlerinin kullanımları sırasında HDL artışı
LDL’de azalma ve ortostatik hipotansiyon oluşabilir. Lipit
profili bozuk, miksiyonda zorluk çeken hipertansif yaşlı erkek
hastalar alfa1 adrenerjik reseptör blokerlerinin kullanımı
için ideal hasta grubudur.
103. Periferik etkili antikolinesteraz ilaçlar aşağıdaki klinik
durumlardan hangisinin tedavisinde kullanılmazlar?
A) Roküronyumun nöromusküler blokaj etkisinin ortadan
kaldırılması
B) Trisiklik antidepresan zehirlenmesi
C) Supraventriküler aritmi
D) Paralitik ileus
E) Miyastenia gravis
ALFA1 BLOKERLERİN ENDİKASYONLARI:
• Hipertansiyon tedavisinde kullanılanlar: Prazosin,
Doğru cevap: (B) Trisiklik antidepresan zehirlenmesi
doksazosin
Trisiklik antidepresan zehirlenmesinde antikolinesterazların kullanımı günümüzde kontrendikedir. Bir dönem
44
• Benign prostat hiperplazisinde (BHP) semptomatik
tedavide kullanılanlar: Tamsulosin, alfuzosin
doksazosin, terazosin, silodosin,
ventrikülerin hızla ve kısa sürede kasılmasını sağlar. Bu
nedenle kasılma süresini gösteren QT kısalır.
• Hipertansif kriz tedavisi: Labetalol (alfa 1 +beta
adrenerjik reseptör blokeri)
• ST: Deprese olur. Dijitaller, diyastolik basıncı düşürerek
kroner arter perfüzyon basıncını azalttıkları için
miyokartta hafif iskemi geliştirirler. Bu nedenle bir iskemi
bulgusu olan ST depresyonu gözlenebilir.
• Raynaud hastalığı tedavisi: Prazosin
DİĞER SEÇENEKLERİ İRDELEYELİM:
• Diazoksit: Potasyum kanal aktivatörü antihipertansiftir.
• Metoprolol: Beta1 selektif blokerdir.
• Dorzolamid: Glokom tedavisinde kullanılan karbonik
anhiraz enzim inhibitörüdür.
107. Aşağıdakilerden hangisi imidazolin reseptör agonisti
antihipertansif ilaçtır?
• Benazepril: Kısa etkili ACE inhibitörüdür.
A) Rilmenidin
C) Sakinavir
105. Büyüme hormonu eksikliği tedavisinde kullanılan
büyüme hormonu serbestleştirici hormon (GHRH)
analoğu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sermorelin
C) Somatropin
Doğru cevap: (A) Rilmenidin
Soru, isim benzerlikleri
çalışılmıştır.
B) Somatostatin
D) Spironolakton
E) Pegvisomant
Soru isim benzerlikleri kullanılarak zorlaştırılmaya
çalışılmış. GHRH analoğu olan, sermorelindir.
• Sakinavir: Proteaz enzim inhibitörü anti-HIV ilaçtır.
• Ranolazin: Yağ asidi oksidasyon inhibitörü antianjinal
ilaçtır.
Tablo (Soru 105): Hipotalamus ve hipofiz
hormanları üzerine etkili ilaçlar
• Brimonidin: Glokom tedavisinde kullanılan alfa-2
adrenerjik reseptör agonistidir.
Endikasyon
GHRH analoğu
Sermorelin
GH eksikliği
GH analoğu
Somatropin,
somatotropin
GH eksikliği
IGF-1 analoğu
Mesasermin
Ekzojen GH
tedavisine dirençli
IGF-1 eksikliği
GH antagonisti
Pegvisomant (SC)
Akromegali
108. Anjina nedeniyle isosorbid mononitrat kullanan 60
yaşında erkek hasta, ereksiyon oluşturması için sildenafil
de kullandıktan bir süre sonra baygınlık ve genel durum
bozukluğu nedeniyle acil servise getirilmiştir.
Bu hastanın kliniğini düzeltmek için aşağıdakilerden
hangisi hızla uygulanmalıdır?
A) Serum fizyolojik + Alfa1 agonist
B) Serum fizyolojik + Alfa2 agonist
C) Serum fizyolojik + Beta1 agonist
D) Ringer laktat + Beta2 agonist
E) Ringer laktat + Alfa1 bloker
106. Dijitallerin EKG üzerinde oluşturdukları değişikliklerden
hangisi negatif dromotropik etkilerinin sonucudur?
A) PR uzaması
C) ST elevasyonu
Doğru cevap: (A) Serum fizyolojik + Alfa1 agonist
B) QT uzaması
D) T dalga inversiyonu
E) QRS genişlemesi
Hastada nitrat türevi ilaç ve sildenafilin birlikte
kullanılmasına bağlı hipotansif şok tablosu vardır.
Hastada gelişen hipotantansiyonu hızla serum fizyolojik
ve vazokonstriktif etkili alfa adrenerjik reseptör agonistler
ile düzeltmek gerekir.
Doğru cevap: (A) PR uzaması
Atriyoventriküler (AV) geçiş uzayınca atriumdan çıkan
uyarının ventriküllere ulaşması gecikir ve bu aralığı
gösteren EKG parametresi PR uzar.
DİJİTALLERİN
ELEKTROKARDİYOGRAM
ÜZERİNE ETKİLERİ
zorlaştırılmaya
• Rezerpin: Veziküler amin kapı blokeri antihipertansif
ilaçtır.
Spironolakton, aldosteron antagonisti diüretiktir.
İlaç
kullanılarak
• Moksonidin, Rilmenidin: Santral sinir sisteminde
vazomotor tonus etkilerinden sorumlu olan
imidazolin reseptörlerine bağlanarak etki eden
antihipertansiflerdir.
Doğru cevap: (A) Sermorelin
Etki
mekanizması
B) Rezerpin
D) Ranolazin
E) Brimonidin
SİLDENAFİL, TADALAFİL, VARDENAFİL
ETKİ MEKANİZMALARI:
(EKG)
• Fosfodiesteraz (PDE) 5 enzimini inhibe eder. cGMP
yıkımını engellerler.
• PR: Uzar. PR, atrium ve ventikül arası ileti süresini
gösterir. Dijitaller kardiyak iletiyi yavaşlatır. Bu nedenle
ileti süresini gösteren PR uzar.
• Damar düz kaslarını gevşetir, korpus kavernozumda kan
birikir, ereksiyon gerçekleşir.
• QT: Kısalır. QT, ventriküllerin kasılma süresini gösterir.
Dijitaller kardiyak kontraktiliteyi güçlendirir. Bu nedenle
• Damar dışı düz kaslarda da gevşeme gelişebilir: Alt
özofagus sfinkterinin gevşemesine bağlı gastroözefagial
reflü riski artabilir.
45
İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ:
•
Antianjinal ilaç olan
kullanılmamalıdırlar!
nitratlarla
111. Aşağıdakilerden hangisi dopaminerjik aktivitenin
yoğun bulunduğu santral sinir sistemindeki bağımlılık
merkezidir?
birlikte
A) Nucleus accumbens
B) Kemotrigger zone
C) Raphe nükleusu
D) Bazal gangliyonlar
E) Lokus sereleus
• Çünkü nitratlar, nitrik oksit (NO) salan ilaçlardır. NO,
cGMP üretimini arttırır. Nitratlar ve PDE5 inhibitörleri
birlikte alındığında hastada ileri derecede cGMP artışına
bağlı ölümcül hipotansiyon gelişebilir. İleri hipotansiyon
da koroner perfüzyonu olumsuz etkileyebilir.
Doğru cevap: (A) Nucleus accumbens
• Nitratlarla birlikte alındığında gelişen toksikasyon
tedavisinde sistemik tansiyonu yükseltmek için sıvı
+ alfa1 agonistler kullanılır.
DOPAMİN İLİŞKİLİ SANTRAL SİNİR SİSTEMİ
MERKEZLERİ
• Sildenafil kullanan hastada antianjinal ilaç tercihi: Beta
blokerlerdir.
• Nucleus accumbens: Bağımlılık merkezidir. Dopamin
D1 ve D3 reseptörleri bulunur. Bağımlılık yapan maddelerin
birçoğunun dopaminerjik etkisi bulunur.
• Kemotrigger zon: Bulantı-kusma merkezidir. Dopamin
reseptörleri uyarılınca bulantı-kusma gelişir.
109. Antineoplastik tedaviye bağlı gelişen derin
trombositopeni tedavisinde aşağıdaki ilaçlardan
hangisi en uygun seçenektir?
A) Deferoksamin
C) Siyanokobalamin
• Raphe nükleusu: Serotonerjik aktivitenin yoğun
bulunduğu yerdir.
B) Ferröz sülfat
D) Oprelvekin
E) Darbepoetin
• Bazal gangliyonlar: Ekstrapiramidal sistemin yerleştiği
yerdir.
• Locus sereleus: Uyanıklık merkezidir. Adrenerjik
aktivitenin yoğun bulunduğu yerdir.
Doğru cevap: (D) Oprelvekin
İnterlökin-11 (IL-11) analoğu
üretimini uyarmada kullanılır.
oprelvekin,
trombosit
112. Flumazenil aşağıdakilerden hangisinin etkisini
sonlandıramaz?
HEMATOPOETİK SİSTEM İLE İLGİLİ ILAÇLAR
A) Midazolam
C) Zolpidem
• Demir preperatları: Ferröz sülfat (oral), ferröz glukonat/
fumarat (oral)
• Demir şelatörleri: Deferoksamin, Deferasinoks
• Vitamin B 12 preperatları:
hidroksikobalamin
Doğru cevap: (E) Tiyopental
Siyanokobalamin,
Flumazenil, benzodiazepin reseptör antagonistidir.
Bu reseptöre bağlanabilen benzodiazepinlerin ve
atipik benzodiazepinlerin etkisini azaltabilir. Ancak
barbitüratların (fenobarbital) etkisi flumazenil ile
sonlandırılamaz.
• Folik asit preperatları: Folasin
• Eritropoetin stimülanları: Epoetin, darbepoetin
• Büyüme faktörleri:
Ø G-CSF: Filgrastim (Nötropeni tedavisi)
Ø GM-CSF: Sargramostim (Kök hücre naklinde)
Ø IL-11: Oprelvekin (Trombositopeni tedavisi)
Ø Megakaryosit büyüme faktörü: Romiplostim
(Trombositopeni tedavisi)
FLUMAZENİL ENDİKASYONLARI:
• Benzodiazepin intoksikasyonu
• Atipik benzodiazepin
intoksikasyonu
(zolpidem,
eszopiklon)
• Benzodiazepin reseptörünün invers agonistlerinin (betakarbolinler) intoksikasyonu
110. Aşağıdakilerden hangisi en uzun etkili ozmotik
diüretiktir?
A) Mannitol
C) Üre
B) Alprazolam
D) Triazolam
E) Tiyopental
• Hepatik ensefalopati tedavisi
B) Gliserin
D) İzosorbid
E) Metazolamid
KULLANILMAMASI GEREKEN İNTOKSİKASYONLAR:
• Barbitüratlar (etki etmez): Tiyopental, fenobarbital
• Trisiklik antidepresanlar: Epilepsiye neden olabilir.
Doğru cevap: (D) İzosorbid
En uzun etkili ozmotik diüretik izosorbittir. Metazolamid
karbonik anhidraz enzim inhibitörüdür.
113. Aşağıdaki ilaçlardan hangisinin kullanımına bağlı
insülin rezistansı, hiperlipidemi ve obezite gibi
metabolik yan etkileri daha fazla oranda görülür?
ÖZELLİKLİ OZMOTİK DİÜRETİKLER
A) Klozapin
C) Sibutramin
• Oral yoldan aktif olanlar: Gliserin, İsosorbid
• Kısa etkili olan: Mannitol (IV)
• Uzun etkili olan: İzosorbid
B) Tolbutamid
D) Fenfluramin
E) Kolestipol
Doğru cevap: (A) Klozapin
• Yüksek oranda metabolize olan ve hiperglisemiye
neden olabilen: Gliserin
46
Diabetes mellitus, insülin rezistansı, hiperlipidemi, obezite
gibi metabolik yan etkileri fazla olan antipsikotikler;
klozapin, klorpromazin ve olanzapindir.
115. Siklofosfamidin mesanedeki toksik etkilerinden
sorumlu metaboliti aşağıdakilerden hangisidir?
A) Akrolein
B) Florid
C) N-asetil benzokinonim
D) Triflorasetik asit
E) Süksinik semialdehit
• Sibutramin: Obezite tedavisinde kullanılan SSRI türevi
antidepresandır.
• Fenfluramin: Obezite tedavisinde kullanılan amfetamin
türevidir.
• Tolbutamid: Sülfonilüre grubu oral antidiyabetiktir.
Doğru cevap: (A) Akrolein
• Kolestipol: Safra asidlerini bağlayarak hipolipidemik etki
oluşturan ilaçtır.
Siklofosfamid
alkilleyici
antineoplastiklerdendir.
Kullanımı sırasında hemorajik sistit oluşumuna neden
olabilir.
114. Aşağıdaki antiepileptiklerden hangisinin terapötik
etkisi sodyum kanal blokajına bağlı değildir?
A) Lamotrijin
C) Fenitoin
Hemorajik sistit oluşumundan nefrotoksik metaboliti
akrolein sorumludur. Tedavide akroleini idrarda konjuge
ederek etki oluşturan MESNA (2-merkaptoetanesulfonat)
kullanılır.
B) Valproik asit
D) Lorazepam
E) Topiramat
Tablo (Soru 115): Toksik metabolit oluşturan
ilaçlar
Doğru cevap: (D) Lorazepam
Benzodiazepinler (lorazepam vb.) GABA-A reseptörlerini
aktive edip, hücre içine klor girişini arttırarak etki oluşturan
antiepileptik
etkili
hipnosedatiflerdir.
Nöronlarda
hiperpolarizasyon oluşturarak etki oluştururlar. Sodyum
kanal blokajına bağlı antiepileptik etki oluşturmazlar.
SODYUM KANAL BLOKAJI OLUŞTURAN
ANTİEPİLEPTİKLER
• Fenitoin
İlaç
Toksik metabolit
Yan Etki
Asetaminofen (=
Parasetamol)
N-asetil-pbenzokinonim
Hepatotoksite
Metoksifluran
Florid
Nefrotoksite
Siklofosfamid
Akrolein
Hemorajik
sistit
Halotan
Triflorasetik asit
Hepatotoksite
• Karbamazepin
• Lamotrigin
• Felbamat
116. Aşağıdaki ilaçlardan hangisinin etkisi pridostigmin ile
geri çevrilebilir?
• Topiramat
• Valproik asid
A) Suksametonyum
C) Dantrolen
• Lakozamid
İlgili resmi inceleyiniz.
B) Panküronyum
D) Diasetilmonoksim
E) Ekotiofat
Doğru cevap: (B) Panküronyum
Nondepolarizan kas gevşeticilerin nöromusküler blokaj
oluşturucu etkileri, periferik etkili antikolinesterazlar ile
(pridostigmin vb.) geri çevrilebilir. Panküronyum, bir
nondepolarizan nöromusküler blokerdir.
NONDEPOLARİZAN NÖROMUSKÜLER BLOKERLER:
• Tubokurarin
• Mivakuryum
• Pankuronyum
•
Atrakuryum
• Cisatrakuryum
• Doksakuryum
LOKASAMİD: Yavaş sodyum kanallarını inaktive ederek,
spike frekans adaptasyonunu arttırır.
• Vekuronyum
• Metokurin
HIZLI SODYUM KANALLARININ İNAKTİVE EDİLMESİNİN
SONUÇLARI: Aksiyon potansiyeli gelişimi engellenir, nöron
membranı stabilize olur, nörotransmitter salınımı azalır, fokal
ateşleme ve epilepsinin yayılması engellenir.
• Pipekuronyum
• Rokuronyum
DİĞER SEÇENEKLERI IRDELEYELIM:
Resim (Soru 114): Sodyum (Na+) kanal
inaktivasyonu yapan antiepileptikler
• Suksametonyum (Süksinilkolin): Depolarizan
nöromusküler blokerdir. Etkisi periferik etkili
antikolinesterazlar (neostigmin vb.) ile artar.
47
• Dantrolen: Ryanodin reseptör blokeridir. Malign
hipertermi tedavisinde kullanılır.
119. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi safra yoluyla elimine
edildiği için böbrek yetmezliği olan hastalarda
diğerlerinden daha güvenlidir?
• Diasetilmonoksim: Organofosfat zehirlenmesinde
kullanılan kolinesteraz enzim reaktivatörüdür.
A) Amoksisilin
B) Amikasin
C) Vankomisin
D) Moksifloksasin
E) Siprofloksasin
• Ekotiofat: İrriversibl etkili antikolinesterazdır. Glokomda
kullanılır.
117. Aşağıdakilerden hangisi karsinoid tümör ve
migren tedavisinde kullanılabilen antihistaminik ve
antiserotonerjik ilaçtır?
A) Ergotamin
C) Propranolol
Doğru cevap: (D) Moksifloksasin
Kinolon grubu antibiyotikler, penisilinler (amoksisilin
vb.), aminoglikozidler (amikasin vb.) ve glikopeptidler
(vankomisin) yüksek oranda renal yoldan atılan ilaçlardır.
İstisna olarak kinolon grubundan, moksifloksasin ve
pefloksasin yüksek oranda karaciğerde metabolize
olur. Böbrek yetmezliğinde, diğer kinolonların tersine,
pefloksasin ve moksifloksasin kullanılırken doz
ayarlamasına gerek yoktur ve daha güvenlidirler.
B) Siproheptadin
D) Sumatriptan
E) Ritanserin
Doğru cevap: (B) Siproheptadin
Seçeneklerden sadece siproheptadin hem migrende hem
de karsinoid tümör tedavisinde kullanılabilir.
KİNOLONLAR
(SİPROFLOKSASİN/NORFLOKSASİN/
MOKSİFLOKSASİN/PEFLOKSASİN )
SİPROHEPTADİN:
5-HT2A, muskarinik ve histamin 1 reseptörlerinin
blokeridir. Antihistaminik etkileri belirgindir. Serotonin
sendromu ve karsinoid tümör tedavisinde düz kas
etkilerini (intestinal hipermotilite) baskılamak için kullanılır.
Migren profilaksisi, soğuk ürtiker ve postgastrektomi dumping
sendromu tedavisinde de kullanımı mevcuttur. Sedasyon
oluşturur. Antiserotonerjik etkileri nedeniyle iştahı arttırır.
Bakteriyel topoizomeraz II enzimini (DNA giraz) ve
topoizomeraz 4 enzimlerini bloke ederek DNA sentezini
baskılarlar.
Üriner sistem infeksiyonları, S.pneumoniae infeksiyonu,
atipik pnömoniler, Mycobacterium tuberculosis infeksiyonları,
şarbon, gonokok infeksiyonu, klamidyal üretrit tedavilerinde
kullanılırlar.
DİĞER SEÇENEKLERI IRDELEYELIM:
• Ergotamin: Migren kriz tedavisinde kullanılabilen ergot
türevidir.
Bulantı kusma (en sık yan etki), ishal, kartilaj harabiyeti,
fotosensitivite, QT uzaması (gatifloksasin, gemifloksasin,
moksifloksasin) ve hipoglisemi/hiperglisemi (gatifloksasin)
oluşturabilirler. Antiasitler ile şelat oluşturabilirler.
• Propranolol: Migren profilaksisinde kullanılabilen
nonselektif beta blokerdir.
• Sumatriptan: Migren kriz tedavisinde kullanılan serotonin
5-HT1D agonistidir.
120. Aşağıdakilerden hangisi multipl skleroz tedavisinde
kullanılan anti-integrin monoklonal antikordur?
• Ritanserin: Raynaud sendromunda kullanılan
antiserotonerjik ilaçtır.
A) Siklofosfamid
B) Natalizumab
C) Glatiramer
D) Mitoksantron
E) İnterferon-alfa
118. Aşağıdakilerden hangisi ATP duyarlı potasyum kanal
açıcı antitusif ilaçtır?
A) Folkodin
C) Moguistein
B) Dekstrometorfan
D) Baklofen
E) Minoksidil
Doğru cevap: (B) Natalizumab
Kolay soru, çünkü seçeneklerdeki tek monoklonal antikor
(-mab) natalizumabdır.
Doğru cevap: (C) Moguistein
Minoksidil, potasyum kanal aktivatörüdür. Ancak
antitussif olarak değil, antihipertansif olarak kullanılır.
Moguistein ATP duyarlı potasyum kanal açarak etki
oluşturan antitusiftir.
MULTİPL SKLEROZ
İLAÇLAR:
KULLANILAN
• Kortikosteroid
• İnterferon-beta
ANTİTUSİFLERİN ETKİ MEKANİZMALARI:
• Siklofosfamid
• Opioid türevleri: Kodein, folkodin, dekstrometorfan
(Benical®)
• Natalizumab: Monoklonal antikordur
• Glatiramer: T-helper indüksiyonu yapar
• Lokal anestezik olan: Benzonatat
•
TEDAVİSİNDE
• Mitoksantron: DNA interkalasyonu yapar
ATP duyarlı potasyum kanal açıcı ilaç: Moguistein
• GABA-B agonisti olan: Baklofen
• Diğeri: Butamirat (Sinecod®)
48
Download