1372497051-2007 - Prof.Dr. Ali Uğur Ural

advertisement
Lenfoma, lenf dokusunun kanseri olarak tanımlanıyor. 'Kanser' kelimesi günümüzde
ürkütücülüğünü sürdürse de bu tedaviyi yöneten hematologlar tarafından tedavi edilebilir
bir hastalık olarak tanımlanıyor. Tedavi sonuçlarının yüz güldürücülüğü, tedavinin her
hastanın hastalık tipine özel planlanmasından kaynaklanıyor.
Vücudunuzda boyun, koltuk altı ve kasık yörenizde şişlikler ve morarmalar oluyorsa, gece
yükselip sabaha karşı düşen ateşiniz ve çamaşır değiştirtecek kadar yoğun terlemeniz varsa,
son 6 ay içinde vücut ağırlığınızın yüzde 10'unu kaybettiyseniz lenf kanseri riskiyle karşı
karşıya olabilirsiniz.
İKİ TİPİ VAR
Lenfoma için 'lenfatik sistemin kanseri' deniyor ve bu kavramı anlayabilmek için önce
lenfatik sistemi tanımak gerekiyor. Lenfatik sistem, kemik iliği içinde bulunan bazı beyaz
hücre grupları, karaciğer, dalak ve lenf bezlerinden oluşuyor. Bu sistemde bulunan organlar
akyuvarların varlığı nedeniyle vücudun en önemli savunma sistemini oluşturuyor. Lenfoma,
soruna neden olan hücre gruplarının birbirinden farklı olması nedeniyle; Hodgkin ve
Hodgkin dışı olarak iki tipe ayrılıyor.
YÜZ GÜLDÜREN KANSER TÜRÜ
Bu sorun, tıp dilinde lenfoma, halk arasında ise lenf kanseri olarak ifade ediliyor. Kanser
kelimesi kulağa çok korkutucu gelse de bu kanser türü tedavi sonuçları açısından
hematologların yüzünü en çok güldüren hastalıklardan biri olarak görülüyor. Bu sorunun
varlığında; hastalığın tedavisi, vücuttan atılabilmesi ve hastanın normal ömrünü sürdürmesi
mümkün hale geliyor. Lenfomanın nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte sonradan
kazanıldığı ve bulaşıcı olmadığı biliniyor. Bazı tip lenfomalarda hastalığın oluşumunu
kolaylaştıran risk faktörleri bulunuyor.
HTLV-1, HIV gibi bağışıklık sistemini etkileyen virüslerin de hastalıkta etkili olabildiği
düşünülüyor. Başka bir kanser tipi nedeniyle tedavi gören hastalarda, tedavinin bağışıklık
sistemini zayıflatması da lenfoma açısından bir risk faktörü olabiliyor.
EN ÖNEMLİ BELİRTİ ŞİŞLİK
Lenfomanın hastayı doktora sürükleyen en önemli belirtisi vücudun çeşitli yerlerinde çıkan
lenf bezi büyümeleri yani şişlikler oluyor. Yapılan araştırmalar, lenf bezi büyümelerinin en
sık boyun çevresinde olduğunu gösteriyor. Bunun dışında koltuk altı, kasıklar, kalp civarı,
karın ve göğüs boşluğunda da görülebiliyor. Ancak lenf bezi büyümelerinin hepsi lenfomaya
işaret etmiyor. Bazı kanser tiplerinin metastazları, yani lenf bezlerine yayılması da lenf bezi
büyümesi olarak görülüyor. Ek olarak, bahsedilen organların enfeksiyona karşı koymaları
nedeniyle bu bölgelerde boğaz ya da diş enfeksiyonuna bağlı büyümeler görülebiliyor.
Enfeksiyon ihtimali tetkiklerle ortadan kaldırıldığında akla lenfoma geliyor" diyen Prof. Dr.
Ural, bu lenf bezi büyüklüklerinin gelip geçici olmadıklarını ve tedavi edilmedikleri sürece
büyümeye devam ettiklerini söylüyor.
PORTAKAL BÜYÜKLÜĞÜNDE OLANLAR VAR
Lenf bezi büyüklükleri önce fındık, sonra sırasıyla ceviz, mandalina hatta bazı hastalarda
portakal büyüklüğüne ulaşabiliyor. Lenf bezinin konumu nedeniyle fark edilmediği
durumlarda; nefes darlığı ve karın ağrısı gibi belirtileri de olabiliyor. Bunların yanı sıra
geceleri yükselip sabaha karşı düşen ve hastanın çamaşır değiştirmesini gerektirecek kadar
terlemesine neden olan ateş yüksekliği ile hastanın son 6 ay içinde ki ağırlığının yüzde
10'undan fazlasını kaybetmesi de lenfomayı düşündürüyor. Hodgkin tipi lenfomada
büyümüş lenf nodlarının alkol alımıyla birlikte ağrıması da dikkat çekici bir belirti olarak
görülüyor. Yine lenf nodlarının büyümesi ve bunlardan salgılanan birtakım maddeler,
vücutta ilaçlara yanıt vermeyen yaygın bir kaşıntı oluşumuna neden olabiliyor.
DİŞ ETİNDE KANAMA VE MORARMALARA DİKKAT!
İleri dönem vakalarda ise eğer lenfatik sistem haricinde kemik iliği tutulumu varsa Hodgkin
veya Hodgkin dışı lenfomalarda hasta kemik iliği tutulumuyla ilgili; halsizlik, güçsüzlük,
çarpıntı ve çabuk yorulma gibi şikayetler yaşayabiliyor. Lenf bezlerinde herhangi bir belirti
olmaması durumunda, kansızlık da bazen tek başına lenfoma işareti olabiliyor. Trombosit
düşüklüğü, diş etinde kanama ve morarmalar, kadınlarda adetin uzun sürmesi şeklinde
bulgular da bu konuda uyarıcı oluyor.
HASTALAR YANLIŞ TEDAVİYLE ZAMAN KAYBEDİYOR
"Lenfatik sistem hematolojinin alanına girmektedir ve "Diğer klinisyenler lenf bezleri
büyüklüğü ile karşılaştıklarında önce enfeksiyon ile ilgili olup olmadığını inceleyip
enfeksiyon odağı bulunamadığında hastayı Hematoloji’ye yönlendirmektedirler. Ancak "
Bazen enfeksiyon odağı bulunamadığı halde, enfeksiyon olasılığı düşünülerek kimi zaman
15 gün, kimi zaman ise bir ay kadar antibiyotik kullanımı öneriliyor. Bunun sonucunda
hastanın doğru tedavi alabileceği süre boş yere harcanmış oluyor".
AĞRI OLMAMASI ŞÜPHEYİ ARTIRIR
Enfeksiyona bağlı büyüyen lenf bezleri, büyüklüğü ne olursa olsun çoğunlukla ağrılı oluyor.
Ağrısız olması ise lenfomayı düşündürüyor. Lenfomayı düşündüren bir diğer özelliğin ise
büyüme hızı olduğu belirtiliyor. Bir hafta içinde hızlı bir büyümegerçekleşmesi ve şişliğin
çapının 1.5- 2 cm'den çok olması akla lenfomayı getiriyor. Enfeksiyona ait lenf bezleri
muayenede kolaylıkla yerinden oynarken, lenfomaya bağlı olanlar sert ve alttaki dokulara
yapışık oluyor. Bunun dışında yine enfeksiyona bağlı lenf bezlerinde büyüme genellikle tek
odaklı iken lenfomaya bağlı büyümelerde kitlelerin birleşerek büyümesine rastlanıyor.
HASTALIĞIN EVRELERİ
"Lenfoma tanısının hematologlar tarafından konulmadığı belirtiliyor. Kesin tanı koyabilmek
için lenf bezinin patoloji örneği ve patolojik değerlendirmesi gerekiyor. Patoloğun lenf
bezinin tamamını görmesi gerektiği için cerrahi olarak çıkarılması öneriliyor. Hastalık,
vücutta lenf bezlerinin tutmuş olduğu bölgelere göre evrelendiriliyor. Tanı konulduktan
sonra vücudun başka bölgelerinde lenf bezleri olup olmadığını değerlendirmek için
görüntüleme sistemlerinden yararlanılıyor. Sıklıkla PET-CT taraması ile tutulumun
nerelerde olduğu belirleniyor. Sadece bir lenf bezi yöresinde tutulum varsa bu, Evre I olarak
tanımlanıyor. Buna karşın hem koltuk altında hem de boyun yöresinde lenf bezi büyümesi
Evre II, diyafram zarının her iki tarafında bulunması ise Evre III anlamına geliyor. Tek
başına karaciğer ya da tek başına kemik iliği tutulması olması hastalığın Evre IV olduğunu
gösteriyor. Ayrıca lenfatik sistem dışında bir organın yaygın tutulumu da Evre IV'e giriyor.
Lenf kanserlerine en çok 15 - 35 yaş arasında ve 55 yaş üstü kişilerde rastlanıyor. Cerrahi
tedavinin yerinin olmadığı hastalıkta ana tedavi yöntemlerinin kemoterapi ve radyoterapi
olduğu belirtiliyor. HIV ve Hepatit C riski artıran faktörler arasında bulunuyor.
" Hodgkin dışı lenfomalar yavaş, orta ve ağır seyirli olarak 3 gruba ayrılmaktadır. Küçük
hücreli lenfoma, kronik lenfositik ve lösemi gibi yavaş ilerleyen alt gruplarda tedavi
gerekmeyebiliyor.
Yapılan çalışmalar, yavaş ilerleyen lenfomada hiçbir şey yapılmadığında ortaya çıkan yaşam
süresi ile tedavi uygulandıktan sonraki yaşam süresi arasında fark olmadığını, bu hastaların
uygun sıklıkta takip edilmeleri gerektiğini gösteriyor. Diğer kanser tiplerinde önemli bir
tedavi seçeneği olan cerrahi girişimin, lenfomalarda lenf bezi örneklemesinde olduğu gibi
sadece tanı amaçlı olarak kullanılmaktadır. Kemoterapi adı verilen ilaç tedavisi lenfomaların
en seçkin tedavisini oluşturuyor.
Tedavi modalitelerinde çeşitli kemoterapi ilaçlarının bir arada, hastaya göre belirlenen
sıklıkta ve belirlenen sayıda uygulanması gerekiyor. Bunun yanında Hodgkin dışı
lenfomaların bazı türlerinde (mantle cell lenfoma vb) hastalık hızlı ilerlediği için
kemoterapiyi tamamladıktan sonra kök hücre nakline gitmek gerekiyor.
Özellikle yaygın veya büyük lenf bezlerinin olduğu lenfomalarda kemoterapinin
tamamlanmasından sonra ışın tedavisi de gerekebiliyor. Lenfoma tedavisi tamamlandıktan
sonra tedaviyi takip eden ilk bir yıl içinde üç ayda bir kan ve görüntüleme tetkikleri ile
hastalığın durumunun kontrolüne ihtiyaç duyuluyor. Kontroller ikinci yıl 6 ayda bir, üçüncü
yıldan itibaren ise yılda bir kez yapılıyor.
HASTALIK TEKRAR EDER Mİ?
Lenfomada hastalığın ilk bir yıl içinde nüks etmesi, hastanın daha önce uygulanan
kemoterapiden, tekrar uygulanması halinde bile yararlanamayacağı anlamına geliyor.
Hastalığın daha geç dönemde nüks etmesi halinde aynı tedaviler tekrarlanabiliyor. Nüks
eden vakalarda daha ileri bir tedavi seçeneği olan, " Otolog kök hücre" nakline
başvurulabiliyor. Nüks eden vakalarda hastalığın tekrar değişik kemoterapi ilaçları ile
kontrol altına alınması gerekiyor. Hastaların kök hücreleri, verilecek yüksek doz
kemoterapiden etkilenmemeleri amacıyla, özel bir cihazla toplanıyor ve dondurularak
saklanıyor. Ardından hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek kanser hücrelerin
öldürülmesi hedefleniyor. Son adımda saklanan kök hücreler tekrar hastaya verilerek
yeniden faaliyete geçmeleri sağlanıyor.
EVREYE GÖRE TEDAVİLER
Lenfomada cerrahi tedavinin yeri bulunmuyor. Lenfatik sistem birbiri ile çok yakından ilgili
olduğu için tek lenf bezi yöresinden çıkarılacak bir oluşumdan söz edilemiyor. Hastalığın
evresine göre belirli sayıda kemoterapi ve gerektiğinde radyoterapi kullanılıyor.
Uygulanacak kemoterapi sayısı hastalığın evresine ve tedaviye alınan cevaba göre
belirleniyor. Ara takiplerde hastalığın kontrol altına alındığı tespit edilirse tedaviye devam
ediliyor. Ancak beklenen yanıtın alınamaması halinde tedavi şekli değiştiriliyor.
KEMOTERAPİ
HODGKİN TİPİ LENFOMA
Bu tipte, birkaç kemoterapi ilacının bir araya gelmesi ile oluşturulan kombinasyon
kemoterapileri kullanılıyor. Evre I ve II'de bu kombinasyonları iki ya da dört kez vermek
yeterli olurken evre ilerledikçe bu sayı artabiliyor.
HODGKİN DIŞI LENFOMA
Tedavide Hodgkin tipinden tamamen farklı ilaç tedavileriyle hareket etmek gerekiyor,
çünkü bu hastalıkta farklı hücre popülasyonlarına yönelik tedavi düzenlemesine ihtiyaç
duyuluyor. Kemoterapi ajanlarının yanı sıra hastalığa neden olan hücre ve türünün üreyerek
fonksiyon görmesini engelleyen antikorlar da kemoterapi ile birlikte kullanılıyor. Antikorlar
hücrelere yapışarak onların görev yapmasını engelliyor.
RADYOTERAPİ
Radyoterapinin hangi hastalara uygulanacağına kitlenin boyutuna göre karar veriliyor. 10
cm'den büyük kitle olan vakalarda tek başına kemoterapi yetersiz kaldığı için sonrasında
mutlaka radyoterapi uygulanması gerekiyor. Her iki tip lenfoma da radyoterapiye hassas
oluyor. Ancak seçili vakalarda kitle boyutuna, bulunduğu yere ve uygulanan kemoterapiye
alınan cevaba göre ilave radyoterapi vermek gerekiyor.
HIV ENFEKSİYONU HASTALIK RİSKİNİ ARTIRIYOR
Hodgkin tipi lenfoma sıklıkla 15 - 35 yaş arasındaki kişiler ile 55 yaş ve üstündeki
yetişkinlerde görülüyor. Epstein-Barr virüsü veya HIV enfeksiyonunun bulunması hastalık
riskini artırıyor. Katılımsal ya da organ nakli sonrası kullanılan ilaçların bağışıklık sisteminin
zayıflatması da hastalığın ortaya çıkışında önemli risk faktörleri olarak sıralanıyor. Hodgkin
dışı lenfomada risk yaşla birlikte artıyor ve sıklıkla 60 yaş üzerinde görülüyor. Bu tipte de
zayıflamış bağışıklık sisteminin yanı sıra HIV, Epstein-Barr virüsü, Helicobacter pilori,
HTLV-1 enfeksiyonu ve Hepatit C virüsü gibi risk artırıcı unsurlar bulunuyor.
KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ
-Erken dönem etkiler
*Kan yapımında azalmaya paralel olarak hastanın akyuvarlarında, trombositte ve
hemoglobin değerlerinde azalma
* Saç dökülmesi
* Mide bağırsak sistemine ait yan etkiler (bulantı, kusma, ishal)
* Yorgunluk
* Öksürük
* Deride döküntü
* Enfeksiyona eğilimde artış
*Geç dönem etkiler*
* Üreme fonksiyonunda anormallikler (üreme çağında tedavi öncesi sperm ve ovül
dondurma öneriliyor)
* Beslenme bozukluğu
* Kulaklarda dolgunluk
* Bacaklarda şişlik
* Erken dönem kilo kaybı ya da artışı
* Yorgunluk
* Baş dönmesi
* Solunum zorluğu
* Öksürük
* Yutkunma güçlüğü
* Boğazda ağrı
* Kabızlık veya ishal
* Ateş yükselmeleri
Download