Öykü (Hikâye)

advertisement
SANAT DEĞERİ
OLAN YAZILAR II
1. SANAT DEĞERİ OLAN
YAZILAR
1.1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
1.2. FABL
1.3. FIKRA (KISA GÜLMECE
ÖYKÜ)
1.4. ROMAN
1.5. TİYATRO
1.6. SENARYO
2. BÖLÜM SONU
SORULARI
1. SANAT DEĞERİ OLAN YAZILAR
1.1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
İnsanlar, yazı yaygınlaşmadan önce, belki de akılda
kolay kalsın diye, fabl ve fıkra (gülmece) gibi kısa
öykülerle olaylı küçük anlatı geleneğini geliştirmişlerdir.
Sonra bunlarda yer, zaman ve kişiler betimlenerek
genişletilir. Olayda ayrıntıya gidilir. Böylece yavaş yavaş
öykü türü ortaya çıkar. Öykü, yaşanmış ya da
yaşanabilecek olayları anlatan ilgi çekici yazılardır.
Okuyucuya yaşamdan bir sanal kesit sunar. Çoğu hayal
ürünü olduğu hâlde, anlatılanlar gerçekmiş gibi
okuyucuyu etkiler. Okuyucu öyküleri severek okur, çünkü
anlatılanlarda kendinden ya da çevresinden bir şeyler
bulur.
Öykünün ögeleri kişiler, olay, yer ve zamandır.
• Kişiler: Öykünün konusu olan olay, bir kişinin
başından geçer. Bu kişiye öykünün kahramanı denir. Öyküde
kişi sayısı sınırlı olmakla birlikte her öyküde ikinci derecede
önemli kişiler de vardır. Kimi öykülerin kahramanı hayvan da
olabilir. Bunlarda ikinci dereceden kişiler içinde hem insan
hem de hayvan bulunabilir. Öykü yazarı, kahramanını ve diğer
kişileri hayatın içinden seçmeli, olayları ve sorunları gerçeğe
uygun ele almalıdır. Yazar, okuyucu ile bağını öykünün sonuna
kadar koparmamak zorundadır. Öykülerde kişiler bize
betimlemeyle tanıtılır. Bu tanıtım, bütün yönleriyle değil,
yalnızca kişilerin öyküye konu olan yönlerinin tanıtımıdır.
Derinlemesine duygu çözümlemelerine yer verilmez. Öyküyü
romandan ayıran en önemli özellik de budur.
• Olay ya da Durum: Olay ya da durum
öykünün konusudur. İnsan başına gelebilecek her
türlü olay, insanın karşılaşabileceği her durum
öykünün konusu olabilir. Öyküde konu genellikle
bir olaylıdır, bu nedenle de öykü yazmak kolay bir
beceri değildir. Olay, öykü kahramanının eyleme
dönüşmüş beğenme, istek, özlem, tutku, öfke,
korku... gibi duygularından doğar, yine onlarla
desteklenerek gelişir, sonuca ulaşır.
Öyküde olay planı üç bölümdür: serim,
düğüm, çözüm.
Serim: Öyküdeki olaya giriş paragrafı ya da
paragraflarıdır.
Düğüm: Öykünün gelişme paragraflarıdır.
Betimlemeler,
duygular,
duygu
çatışmaları,
çözümlemeler, ana olay, ona bağlı yan olaylar ile
karşılıklı konuşmaların bulunduğu paragraflar hep
bu bölümdedir. Olayların düğümlendiği yerlerde
düğüm paragrafları vardır. Okuyucunun merakı bu
paragraflarda doruğa ulaşmalıdır.
Çözüm: Öykünün büyüklüğüne göre birkaç
paragraflık bölümdür.
• Yer: Öyküde yer, zaman kadar öyküden ayrılmaz bir parçadır.
Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir. Yerin zaman içindeki
durumunun anlatılması betimlemeyi gerekli kılar. Okuyucunun sıkılmaması
için betimlemeyi uzun tutmamak gerekir.
• Zaman: Gerçekte de her olay; zaman denilen sonsuz bir akış
içine sonradan insanların yerleştirdiği, sistemli zaman dilimlerinde geçer.
Öyküde yazar olay zamanını da düşleyerek kurar. Öyküde zamanın
okuyucuya veriliş biçimi yazarın isteğine bağlıdır. Kimi zaman kronolojik
zaman denilen olay ya da durumun başladığı, geliştiği, sonuçlandığı
zamana bağlı kalır. Kimi zaman da okuyucu, daha ilk cümleden, kendini
olayın en çözülmez düğümlü bölümü içinde buluverir. Kimi zaman ise
yazar olayı sonuçtan başlatarak başa doğru bir sıra ile anlatır. Yazarın
zamanı düzensiz kullandığı, kimi yerinde geçmişe dönen, kimi yerinde
şimdiyi anlatan öyküler de vardır.
Öyküde, başta öyküleyici ve betimleyici anlatımlar olmak üzere,
açıklayıcı ve tartışmalı anlatım yollarının hemen hepsinden yararlanılır.
Anlatıcı olarak da öyküdeki kişiler kullanıldığı için, öyküler içinde
karşılıklı konuşmaların bulunduğu, kolay okunabilir yazılardır.
Öykü yazımında diğer yazı türleri de kullanılmaktadır. Söz gelimi
bir öykü günlük, anı, mektup gibi yazı türlerinden biriyle yazılabileceği
gibi, birkaçının karması biçiminde de yazılabilir.
Öykü türünün belirleyici özellikleri şunlardır:
•Olay planlı yazılardır.
•Anlatılan olaylar, bir mantık çerçevesine
oturtulmalıdır. Her anlatılan, daha önce anlatılanla
çelişmemelidir.
•Anlatım, yapmacıklıktan uzak olmalı, anlatımda
yalın bir dil kullanılmalıdır.
•Anlatımı kendine özgü olmalı, taklit edilmiş ya da
taklit edilebilir olmamalıdır.
Öykü (Hikâye) Örneği
"Ben tavan arasındayım sevgilim!" diye bağırdı delikten aşağı doğru.
"Eski kitaplar bugünlerde çok para ediyor. Bir bakmak istiyorum onlara." Son
sözlerimi duydu mu? "Orası çok karanlıktır; dur, sana bir fener vereyim." İyi.
Durgun bir gün. Bütün hayatım boyunca sürekli bir ilgi aradığımı söylerdi birisi
bana. Gülümsediğimi gösteren bir ayna olsaydı, biraz da ışık. "Bir yerini kırarsın
karanlıkta." Delikten yukarı doğru bir el feneri uzandı. Fenerli elin ucundaki ışık,
rastgele önemsiz bir köşeyi aydınlattı, bu eli okşadı. El kayboldu. Ne düşünüyor
acaba?
Gülümsedi:
Yine
mi
düşünüyor?
Yıllardır bu tozlu, örümcekli karanlığa çıkmamıştı. Işığı gören bazı böcekler
kaçıştılar. Korktu, fakat yararlı olacağını düşünmek kuvvetlendirdi onu. Belki de
hiçbir şey söylemeden başarmalıydım bu işi. Benden bir karşılık beklemiyor. Ona
yardım etmek mi bu? Bilmiyorum, bazen karıştırıyorum, özellikle, başımda
uğultular olduğu zamanlar. Onun gibi düşünmeyi bilmek isterdim. Bana belli
etmemeye çalışarak izliyor beni. Çekiniyor. Acele etmeliyim öyleyse. Feneri yakın
bir yer tuttu, annesiyle babasının resimleri. Aralarında eski bir ayakkabı torbası,
kırık birkaç lamba. Neden hiç sevmediler birbirlerini? Ölecekler diye öylesine
korkmuştum ki. Torbayı karıştırdı: Tuvaletle gittiğim ilk baloda giymiştim bunları.
Her geve biriyle dışarı çıkardım, dans etmek için Aman Allah’ım! Nasıl yapmışım
bunu? Ellerinin tozunu elbisenin üstüne sildi. Mor ayakkabılarına baktı:
Buruşmuşlar, küflenmişler. Sol ayağına giydi birini: Ölçülerin hiç değişmemiş.
Utandı, yine de çıkaramadı ayağından. Topallayarak bir iki adım attı. Sonra
resimlere yaklaştı, diz çöktü, yan yana getirdi onları.
(…)
Oğuz Atay, Unutulan
1.2. FABL
Bir tür küçük öyküdür. Olaya dayalı bir anlatımı
vardır. Hayattan alınan küçücük kesitler, hayvanlar ya da
bitkiler arasında geçmiş gibi anlatılır. Bugün daha çok
çocuk edebiyatında yer alan fablların, toplumu eğitici;
örneklendirme ile kötü davranışlardan caydırıcı özelliği
ile eskiden büyükleri eğitmede de anlatıldığı
sanılmaktadır. Fabllarda soyut konular, olay planıyla hem
somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir.
Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasında geçen
iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç
gözlü... vb. çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı
hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir.
Fablın da dört ögesi vardır: kişiler, olay, zaman, yer.
• Kişiler: Fablın konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın
başından geçer. Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi
canlandırır. Fablda ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur. Kişi
betimlemesi yoktur. Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan
yerine koyarız; arslan varsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız. Kısa olay
bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fabla konu olan yönüyle tanımlanır.
Derinlemesine duygu çözümlemelerine yer verilmez.
Fabllarda bir de anlatıcı kişi vardır. Bu kişinin de betimlemesi
yapılmaz, cinsiyeti verilmez. Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır. Böylece
dinleyen ile aynı görüşü paylaşır.
• Olay: Fablın konusu insan başına gelebilecek herhangi bir olaydır.
Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş beğenme, istek, özlem, öfke, korku... gibi
tutkuya dönüşmüş duygularından doğar. Fablın gövdesini bir olay oluşturur,
asıl önemli olan fablın anlatılış nedenidir. Buna "ders" denir. Fabl planı dört
bölümdür: serim, düğüm, çözüm, öğüt.
Serim: Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş
hayvanlar ve çevre tanıtımının yapıldığı bölümdür. Olay o çevrede
verilmek istenen derse göre gelişir. Kısa ve sık konuşmalar vardır.
Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenir.
Çözüm: Olay beklenmedik bir sonuçla biter. Fablın en kısa
bölümüdür.
Öğüt: Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir. Bu bölüm
kimi zaman başta, kimi zaman sondadır. Kimi zaman da sonuç
okuyucuya bırakılır.
• Yer: Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman,
göl kenarı, yol... gibi. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir.
• Zaman: Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde
geçer. Kronolojik zaman kullanılır.
Fabl Örneği
KRALIN SARAYI
Haşmetli arslan merak etmiş bir gün
Kimlerin kralıyım ben, diye.
Fermanlar yollamış dört bir yana,
“Milletim gelsin, demiş sarayıma,
Herkesi birden çağırıyorum,
Tam otuz gün açık oturum,
Ve kurultay kurulmadan önce
Bir şölen, milletimin gönlünce.
Herkes yesin içsin, eğlensin,
Kral nasıl olurmuş görsün.”
Fermanı okuyan şaşmış.
Yollar dolup taşmış.
Saraya gelince ne görsünler:
Bir mezbahaymış meğer
Saray dedikleri yer.
Girer girmez bir koku, bir koku…
En önde giren ayı, tıkamış burnunu.
Sen misin sarayın kokusunu beğenmeyen?
Bir pençede boylamış öbür dünyayı,
Burnunu tıkayan ayı.
Maymun hak vermiş krala,
Aklı sıra yaranacak budala:
“-Aman sultanım demiş pençenize sağlık.
Bu saray bu koku nasıl sevilmez?
Mis gibi kokuyor ortalık;
Güller sarımsak kalır bana sorarsanız,
Bu kokunun yanında!”
Arslan tüh demiş bu kadarına,
Bakmış hemen maymunun da icabına.
Bu arslan bir başka türlü arslan
Neron, Kaligula falan soyundan.
Tilki tam bunu düşünürken kral sormuş:
“-Sen söyle bakalım demiş
Nasıl kokuyor bu saray?”
Tilki özür dilemiş:
“-Üzerinize afiyet nezleyim” demiş.
Allem kallem değiştirip konuyu,
Güme getirmiş kokuyu,
Saraylılar kulağınıza küpe olsun:
Ne açık sözlü olun, ne de dalkavuk maymunca.
Zaman zaman da kaytarın tilki gibi
Bir şey sorulunca.
La Fontaine
1.3. FIKRA (KISA GÜLMECE ÖYKÜ)
Bir tür küçük öyküdür. Olaya dayalı bir anlatımı vardır. Hayattan
alınan gülünç olaylar ile soyut konular işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir.
İnsanlar arasındaki çatışmalar konu edilir. Bir bakıma fabldaki kahramanlar
fıkrada artık insandır. Yine kişiler, olay, zaman, yer olmak üzere dört öğesi
vardır.
• Kişiler: Kişi sayısı çok azdır. Kişi betimlemesi yoktur.
Kahramanlar fıkraya konu olan yönüyle tanımlanır. Derinlemesine duygu
çözümlemelerine yer verilmez. Fıkralarda anlatıcı kişi vardır. Bu kişinin
betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez.
• Olay: Fıkranın konusu insan başına gelebilecek herhangi bir
olaydır. Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş duygularından doğar. Çok kısa
verilir. Fıkra da olay planlı bir yazıdır. Serim, düğüm, çözüm olmak üzere üç
bölümü vardır.
• Yer: Ayrıntılı tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir.
Çevre olayla birlikte değişebilir.
• Zaman: Her olay gibi fıkrada da olay da bir zaman diliminde
geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Çoğu kez bir gün..., bir yaz günü...
ramazan ayı imiş... gibi girişlerle zaman verilir.
Fıkra Örneği
Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını sarmışlar.
Hepsi birer düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış. Hoca çocukların tümüne
olumlu cevap vermiş:
- Peki, olur...
Çocuklardan yalnız biri, elinde para olduğu hâlde, Hoca’ya şunları
söylemiş:
- Şu parayla bana bir düdük getirir misin?
Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar
hemen Hoca’nın etrafını sararak düdüklerini istemişler. Nasrettin Hoca, cebinden
bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış. Ötekileri bağırmaya
başlamışlar:
- Ya bizim düdükler nerede?
Hoca’nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:
- Parayı veren düdüğü çalar.
1.4. ROMAN
Yöntem olarak öyküden farklı değil diyebiliriz. Öyküye
göre çok yönlüdür. Romanlar da yaşanmış ya da yaşanabilecek
olaylar dizisini anlatan ilgi çekici yazılardır. Yapı olarak sanki
iç içe birçok öyküden kurulmuştur. Romanda, okuyucuya
yaşamdan sanal bir örnek sunulur. Roman türü eski destan ve
masalların, bir görüşe göre mesnevilerin zamanla gerçek dışı
ögelerinden sıyrılarak yaşanabilir biçime getirilmesiyle ortaya
çıkmıştır. Çoğu hayal ürünü olduğu hâlde, anlatılanlar
gerçekmiş gibi okuyucuyu etkiler. Okuyucu romanı severek
okur, çünkü anlatılanlarda kendinden ya da çevresinden bir
şeyler bulur. Romanın görüş açısı öyküye göre çok yönlüdür.
Uzun planlı yazılardır.
Romanın ögeleri de öykünün ögelerinin aynısıdır;
kişiler, olay ya da durum, yer, zaman.
• Kişiler: Romanın konusu olan olay, bir kişinin
ya da grubun başından geçer. Bu kişi ya da kişilere
romanın kahramanı denir. Romanda kişi sayısı öyküden
daha çoktur. Her romanda ikinci derecede, üçüncü
derecede önemli kişiler de vardır. Kimi romanların
kahramanı hayvan da olabilir. Bunlarda ikinci, üçüncü
derecedeki kişiler içinde hem insan hem de hayvan
bulunabilir. Romanlarda kişiler bize betimlemeyle
tanıtılır. Yalnız bu tanıtımda kişiler, bütün yönleriyle ele
alınır. Karakterler ve tipler çizilir. Romanı öyküden ayıran
en önemli özellik de budur. İlk romanlarda bir de anlatıcı
kişi vardı. Anlatıcı olayları, kahramanın hareketlerini,
duygu ve düşüncelerini anlatırdı. Böyle romanlarda
okuyucu, anlatıcıyı hep yazarla örtüştürmüştür. Bunun
için uzun yıllar yazarın ağzından anlatılan romanlar
okundu. Roman kahramanının anlatıcı olduğu romanlar
daha sonra yazıldı ve okuyucu böyle romanları gerçeğe
daha yakın buldu.
• Olay ya da Durum: Olay ya da
durum romanın konusudur. İnsan başına
gelebilecek
her
türlü
olay,
insanın
karşılaşabileceği her durum romanın konusu
olabilir. Romanda konu; roman kahramanının
ya da kahramanlarının eyleme dönüşmüş
beğenme, istek, özlem, tutku, öfke, korku... gibi
duygularından
doğar,
yine
onlarla
desteklenerek gelişir, sonuca ulaşır. Romanda
konu planı üç bölümdür: Serim, düğüm, çözüm.
Serim: Romanın giriş bölümüdür.
Kişiler, yer ve zaman bu bölümde tanıtılır.
Düğüm:
Betimlemelerin,
konuşmaların
bulunduğu
paragraflardır.
Olayların düğümlendiği yerlerdedir. Düğüm
paragrafları hep bu bölümdedir.
Çözüm:
Romanlarda
yazının
büyüklüğüne göre birkaç paragraflık bölümdür,
birkaç sayfa tuttuğu da olur.
• Yer: Romanda da yer önemlidir. Yer
olaylara bağlı kalarak değişebilir. Yerin zaman
içindeki durumunun anlatılması betimlemelerle
yapılır.
Okuyucunun
sıkılmaması
için
betimlemeleri uzun tutmamak gerekir.
• Zaman: Gerçek olaylar gibi
romandaki olaylar da zaman dilimleri içinde
geçer. Yine zamanın okuyucuya veriliş biçimi
yazarın isteğine bağlıdır. Kimi romanda
kronolojik zaman kullanılır. Kimi romanda
okuyucu, daha ilk cümleden kendini olayın en
çözülmez yerinde buluverir. Kimi zaman ise
yazar, olayı sonuçtan başlatır ya da zamanı
düzensiz kullanır.
Roman yazımında günlük, anı,
mektup
gibi
diğer
yazı
türlerinden
yararlanılabilir.
Roman
bunlardan
biriyle
yazılabileceği gibi, birkaçının karması ile de
yazılabilir.
Roman türünün belirleyici özellikleri
şunlardır:
• Olay planlı yazılardır.
• Yazar anlattığı olayları bir mantık çerçevesine
oturtabilmelidir. Çizdiği tip ya da karakterlerde
başarılı olmalıdır.
• Roman yazarı, kahramanını ve diğer kişileri
hayatın içinden seçmeli, olayları ve sorunları
gerçeğe uygun ele almalıdır. Onun için roman
yazmak ustalıktan öte sanatçının işidir.
Roman Örneği
(…)
- Bihter bir dehşet çığlığını tutamadı:
- Nihal!
Behlül koştu. Nihal orada, ayaklarının altında, gerilmiş sinirleriyle,
kilitlenmiş çenesiyle, uzanmış kollarıyla dimdik, bir ölü sarılığıyla yatıyordu. Behlül diz
çöktü, Nihal’in başını kaldırmak istedi. Bu baş, kıvrılmıyordu; Nihal’in dudakları
kısılmış, bütün saçlarının dibi bol bir terle ıslanmıştı. Behlül çıldırmışçasına:
- Öldürdük, biz öldürdük, diyor, sonra Bihter’e bakarak devam ediyordu:
- Anlıyor musunuz? Biz, ikimiz... Bir korku buhranı içinde bağırdı:
- Koşunuz, Nihal, Nihal bayıldı...
Şimdi hep koşuyorlardı. Herkesten önce Adnan Bey, anlamayarak merdivenlerden atılmıştı. Sonra Nihal’i orada Behlül’ün kolunda, merdivene uzanmış
görünce anladı. Bütün vücudu titriyordu, eğildi; Nihal’i kucağına aldı. Boğuk bir sesle
Nihal’in yüzüne eğilerek bu açılmayan gözlere rica edercesine:
- Nihal! Nihal! Bana baksana! Nihal! Diyordu. Şimdi herkes oradaydı. Peyker,
Bihter’den soruyordu:
- Ne oldu? Nasıl oldu? diyordu. Bihter merdivenin kenarına dayanmış, hareketsiz, bu
ortalıkta olup biten şeylerden habersiz, donuk gözlerle bakıyordu.
Adnan Bey, Nihal’i bir çocuk
hafifliğiyle kaldırdı, merdivenden çıkarıyordu.
Babasının kucağında, böyle çıkarken Nihal
geniş bir soluk aldı ve gözlerini açarak
babasına uzun bir bakışla baktı, sonra bu
bakışla anlatılmak istenen şeyler söylenerek
gözleri yeniden kapandı.
Sofadan geçerken Firdevs Hanım,
yerinden kımıldanamayarak telaşlı bir sesle
soruyordu:
- Ne oldu, rica ederim? Nihal mi düştü?
Behlül tarladan geliyordu. Nihat Bey
bir iş görmek isteyerek:
- Bir hekim bulmak gerekiyorsa?.. diyordu.
Nihal’in odasının kapısında Adnan Bey
arkasından gelenlere eliyle rica etti. Kimsenin
girmesine izin vermek istemedi. Kızına kendisi
bakacaktı.
(…)
Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu
1.5. TİYATRO
Tiyatronun iki anlamı vardır: Birincisi, dram, komedi, vodvil
gibi yazılı eserin oynandığı yer; ikincisi, bu eserleri sahnede oynama
sanatı. Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı olarak
da kullanılmaktadır. Tiyatro eserlerinde hem yazarın hem de
oyuncuların izleyenler üzerinde etkisi çoktur. Sanatlı yazı türleri içinde
yazımı en zor olanı, izleyiciye ulaşmak için en çok emek isteyeni
tiyatrodur. Öykü ya da roman yazarı gibi tiyatro yazarı da yaşanmış ya
da yaşanabilecek olayları anlatır, fakat oynanmak için yazar. Tiyatro
eserinin bir okuyucu kitlesi vardır, bir de izleyici kitlesi vardır. Güzel
sanatlar içinde en canlı olanıdır, çünkü edebiyat, konuşma, hareket,
müzik, dans, mimarlık, giyim ve makyaj gibi güzel sanatların birçoğu
tiyatroda buluşur. Yönetmenin topladığı bu güçlü ekip ilk günden, son
sahneye dek ortak ilkelerle çalışırlar.
Tiyatronun doğuş nedeninin yine dinî
amaçlı olduğu sanılmaktadır. En eski tapınma
eylemlerinin, zaman içerisinde değişerek ve
gelişerek, gerçek yaşama benzetilmesiyle
ortaya çıkmıştır. Bir başka teze göre;
konuşmanın çok ilkel, sınırlı olduğu
dönemlerde, insanların birbirleriyle anlaşmak
için olayları yinelemeye çalışarak aktarma
yöntemlerinden doğmuştur.
Konuyu işleyişi bakımından üç türlü
tiyatro eseri vardır: Birincisi kurallı bir anlatımı
olan, izleyicide acıma ve korku uyandıran
tragedi, ikincisi olayların gülünç yanlarını
ortaya koyan komedi, üçüncüsü yaşamı hem
acıklı hem de güldürücü olayları ile olduğu gibi
aktaran dramdır.
Tiyatro yazarı, okuyucuya yaşamdan
bir sanal kesit sunmakla kalmaz, olayları oyuna
dönüştürerek sanallığını sahnede de sürdürür.
Yapı olarak sanki iç içe birçok öyküden
kurulmuştur. Eser, hem görme hem duyma
duyularını etkileyerek iletisine anında tepki alır.
Uzun planlı yazılardır. Tiyatro eseri; yazar,
oyuncu, sahne, izleyici dörtgenine göre yazılır.
Bunun için tiyatro eserleri hem söz hem eylem
sanatıdır. Tiyatro eserinin okuyucu kitlesinden
çok izleyici kitlesi vardır.
Tiyatronun ögeleri; kişiler, olay ya da
durum, yer, zaman, oyuncular, izleyicilerdir.
• Kişiler: Tiyatro eserinde kişi sayısı
konuya göre değişir. Tiyatronun konusu olan
olay, bir kişinin ya da grubun başından geçer.
Kişiler olayla ilgilerine göre birinci derecede ve
ikinci derecede önemli kişiler diye ikiye ayrılır.
Tiyatro yazarı kişileri doğal ve toplumsal çevre
içinde verir, onları çevresinden soyutlamaz. Tip
ya da karakterler çizer. Yazar, kişilerin giyimkuşam
bilgilerini
eserinin
başında
betimlemeyle verir. Kimi tiyatro eserlerinde
olay hayvanların başından geçmiş gibi
gösterilir. Bu kez oyuncular hayvanların rolünü
oynamaya çalışırlar. Bu eserlerdeki ikinci
dereceden kişiler içinde yine hem insan hem de
hayvan bulunabilir. Tiyatro eserinde kimi
zaman bir de anlatıcı kişi bulunur. Bu kişi
anlatıcı rolüyle ara ara sahneye çıkarak
olayların gelişmesi üzerinde bilgiler verir.
• Olay ya da Durum: Tiyatro hem söz hem eylem sanatıdır.
Tiyatro eserini oluşturan diğer ögeler bu iki niteliğe göre biçimlenir.
İnsan başına gelebilecek her türlü olay, insanın karşılaşabileceği her
durum tiyatro eserinin konusu olabilir. Konu, kahramanının kendisiyle
ya da çevresiyle çatışmasından doğar. Oyun yine kahramanın eyleme
dönüşmüş beğenme, istek, özlem, tutku, öfke, korku... gibi
duygularından, destek alarak gelişir, sonuca ulaşır. Tiyatro eserinde olay
planı üç bölümdür: Serim, düğüm, çözüm. Bunlar genellikle iki perde
olarak sunulur.
Serim: Oyundaki olaya giriştir. Oyunun en önemli bölümüdür.
İzleyiciler bu bölümde olayın geçtiği yer ile kişiler hakkında bilgi sahibi
olurlar. Kişinin kendisiyle ve çevresiyle yaşadığı çatışma sergilenir.
İzleyici düğüm noktasına hazır duruma getirilir.
Düğüm: Oyunda duygu çatışmalarının yoğunlaştığı, dolaşık
olayların üst üste geldiği, çıkmazların sergilendiği bölümdür. İzleyicinin
merakı bu bölümde doruğa ulaşırken, olay kahramanları karar sürecini
yaşarlar.
Çözüm: Oyunun bitiş bölümüdür. Son bir olay ile oyun
bitirilir. Bu bölümde izleyicilerin kafasındaki bütün soru işaretleri
cevabını bulmalıdır. İzleyici üzerindeki son etki çok önemli olduğu için
çözüm bölümü ya bir sürprizle ya bir konuşmayla ya da etkili bir cümle
ile bitirilir.
• Yer: Tiyatro eserinde olayın geçtiği yer sahnede dekor ile canlandırılır.
Dekor, çevreyi sahnede canlandıran eşya ve nesnelerin bütünüdür. Konunun
gerektirdiği biçimde, sahnede oyuncunun dekor gereği kullandığı eşyalara aksesuar
denir.
• Zaman: Tiyatro eserinde zamanın veriliş biçimi yazarın isteğine
bağlıdır. Yazar; kronolojik zaman, düğümden başlatılan zaman, sonuçtan başlatılan
zaman, düzensiz zaman anlatımlarından birini seçer.
• Oyuncular: Tiyatro eserinin en önemli özelliği dramatik yapısının
olmasıdır. Olaylar sahnede canlandırılacak özellikte yazılır. Bu olayları sahnede
canlandırmaya rol yapma denir. Rol yapan erkek ise aktör, bayan ise aktris denir.
Günümüzde her ikisi için de oyuncu terimi daha çok kullanılmaktadır. Oyuncular
canlandırdıkları kişiliğe uymak için makyaj yaparlar. Rollerine uygun kostüm
giyerler.
• İzleyiciler: Tiyatroda izleyici çok önemlidir. İzleyicisi olmayacak
tiyatroyu yazmaya da oynamaya da gerek yoktur. Tiyatronun başarısı izleyicisiyle
ölçülür. İzleyici olmanın getirdiği sorumluluklar vardır, her izleyici bunları
bilmelidir. İzleyici olmak, bilet parasını vererek sahnenin karşısına oturmaktan öte
bir şeydir. Tiyatro izleyicisi, oyun başlamadan yerine oturmuş olmalıdır. Oyun
bitmeden ayrılmamalıdır. Oyun sırasında yanındaki ile konuşarak, kabuklu yemiş
yiyerek çevresini rahatsız etmemelidir. Alkışı gerekli yerlerde yapmalıdır. Çok sık
alkış sahnedeki oyuncuları rahatsız eder. Oyun bitince alkışlamak en iyisidir.
Önündekini, arkasındakini rahatsız edecek biçimde oturmamalıdır.
Tiyatro eserinde, anlatım baştan sona karşılıklı konuşmadır.
Betimleme daha çok yer, dekor, karakter tasvirlerinin yapıldığı perde
başlarında ya da parantez içlerinde yapılır. Karşılıklı konuşmalar
arasında parantez içinde kısaca betimleme yapılır. Açıklama ve tartışma
kişilerin konuşmalarının içine yerleştirilir. Tiyatro eserinin yazımında
diğer yazı türleri de kullanılmaktadır. Öykü ve romanlar tiyatro eseri
gibi yeniden yazılarak sahnelenebilir. Sözgelimi günlük, anı, mektup
gibi yazı türlerinden biriyle yazılabileceği gibi, birkaçının karması
biçiminde de yazılabilir.
Tiyatro eserini yazmak için söz ustalığının yanı sıra sahne
tekniğini de bilmek gerekir; çünkü söz ile hareketin uyumlu olması
önemlidir. Yazar yalnız toplumu ve olayları gözlemez, tiyatro dünyasını
da gözler. Eserini döneminin sahne olanaklarını göz önünde
bulundurarak yazar. Tiyatro eseri yazmanın -bir iki teknik bilgi dışındapek kuralı da yoktur, denilebilir. Artık yazarlar kendi kurallarının, kural
koyucusudurlar. Yalnız, tiyatro yazarı tiplemelerini gerçeğe uygun
yapmalıdır.
Tiyatro eserinin belirleyici özellikleri
şunlardır:
• Olay planlı yazılardır.
• Olay, konuşmaya dayalı olarak aktarılır.
• Yazar anlattığı olayları dekoru, kostümü,
aksesuarı
bir
mantık
çerçevesinde
birleştirebilmelidir.
Tiyatro Örneği
I . BÖLÜM
SUNUCU: İyi akşamlar değerli konuklar.
Hepiniz hoş geldiniz. Bu akşam bir kahraman
bakkalın süpermarketle olan mücadelesini
izleyeceğiz. Oyunumuz 1929’da Amerika’da
başlar. Amerika’yla ne ilgisi var demeyin;
süper marketler önce orada kurulmaya
başlandı. Sonra bu günlerde bir şehirde
yaşananlarla devam eder. Kim bilir belki de bu
şehir burasıdır? İyi seyirler efendim.
(Müzik çalarken Dalyork ve Kullen girerler.
Sunucu çıkmadan Dalyork seslenir.)
DALYORK: Hişşt!
SUNUCU: (Geri döner) Ne var ?
DALYORK: İyi sahneden çıkışlar! Bizi takdim etmeden nereye
böyle?
(Sunucu geri döner)
SUNUCU: Evet yıl 1929. Amerika’nın mobilya kralı Maykıl King
Kullen ve adamı Tom Dalyork, Kullen'in bürosunda. Saat bir şeyi
bir şey geçiyor.
DALYORK: Tenk yu
SUNUCU: Rica ederim vazifemiz. (Sahneden çıkar)
(…)
KULLEN: Dallyork! Bu haftanın geliri geçen haftadan da düşük.
DALYORK: Ay em verry özür. Çok müteessirim efendim.
KULLEN: Senin teessürünün bir şeye yararı yok Dallyork! Tüm
mobilya mağazalarımızda satışlar aşırı düşüyor, iflasa gidiyoruz.
Sen teessürden söz ediyorsun.
(…)
Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı
1.6. SENARYO
Sinema teknolojisinin geliştirdiği bir yazı türüdür. Senaryo, filmin kâğıt
üzerindeki ilk hâlidir. Sinemada ya da televizyonda gösterilmek üzere, çekim için
hazırlanan yazıdır. Senaryo yazımı sessiz film döneminde pek önem kazanmamıştır.
Sinemada hem yazarın hem oyuncuların hem de yönetmenin izleyenler üzerinde etkisi
vardır. Kompozisyonla ilgisi yazılı olarak hazırlanmasından, duygu ve hayâle yer
vermesindendir; edebiyat değeri pek taşımaz, çünkü o hâliyle halkın karşısına çıkmaz.
Güzel sanatların son örneğidir. Bir filmin hazırlanmasında ilk adımdır. Önce senaryo
yazılır, sonra stüdyo çalışmaları yapılır, sonra da laboratuvar işleri. Senaryo, uzun
planlı yazıdır, yapı olarak sanki iç içe birçok öyküden kurulmuştur. Senaryo yazarının
yaşamdan bir sanal kesit olarak sunduğu olaylar, oyuncu, stüdyo, yönetmen ve gerekli
teknik elemanlarla çok kalabalık bir ekip çalışması sonunda, senaryonun gerektirdiği
yer çevre koşulu yaratılarak beyaz perdeye ya da ekrana aktarır. Ortaya çıkan eser hem
söz hem göz, hem de eylem sanatıdır. Senaryolar izleyicisine iletiyi çok çabuk veren,
karşılığını da hemen alan eserlerdir.
Senaryonun Ögeleri: Kişiler, olay ya da durum, yer, zaman, oyuncular,
yönetmen, izleyicilerdir.
• Kişiler: Senaryonun konusu olan olay, bir kişinin ya da grubun
başından geçer. Kişiler olayla ilgilerine göre birinci derecede ve ikinci
derecede önemli kişiler diye ayrılır. Kimi senaryolarda olay hayvanların
başından geçmiş gibi gösterilir. Oyuncu olarak eğitilmiş hayvanlarla
çalışırlar. Senaryo yazarı kişileri doğal ve toplumsal çevre içinde verir,
onları çevresinden soyutlamaz. Tip ya da karakterler çizer.
• Olay ya da Durum: İnsan başına gelebilecek her türlü olay,
insanın karşılaşabileceği her durum konu olabilir. Konu, kahramanının
kendisiyle ya da çevresiyle çatışmasından doğar. Onun eyleme dönüşmüş
beğenme, istek, özlem, tutku, öfke, korku... gibi duygularından, destek
alarak gelişir, sonuca ulaşır. Senaryoda olay plânı yine üç bölümdür: Serim,
düğüm, çözüm.
• Yer: Senaryo, sinema, tiyatroya göre çevreyi çok özgür kullanır.
Dünyanın her yeri mekân olarak karşımıza çıkabilir.
• Zaman: Senaryoda zamanın verilişinde de sorun çıkmaz;
kronolojik zaman, düğümden başlatılan zaman, sonuçtan başlatılan zaman,
düzensiz zaman anlatımlarından biri seçilebilir.
• Oyuncular: Senaryolarda karşılıklı konuşma çok
önemlidir, senaryonun başarısını etkiler. Rol yapan erkek ise
aktör, bayan ise aktris denir. Günümüzde her ikisi için de
oyuncu terimi daha çok kullanılmaktadır. Oyuncular
canlandırdıkları kişiliğe uymak için makyaj yaparlar, rollerine
uygun kostüm giyer aksesuar kullanırlar.
• Yönetmen: Oyuncuları denetleyen, olaylar
arasındaki bağlantının kopmamasını sağlayan hep yönetmendir.
Bir senaryo ancak iyi bir yönetmenle sahne başarısına ulaşır.
• İzleyiciler: Günümüzde senaryonun, filmin başarısı
izleyici sayısıyla ölçülmektedir. Bu nedenle ayrı bir sektör
haline gelen sinema, televizyon dünyası daha çok izleyici
toplamak için her gün yenilik peşinde koşmaktadırlar. Hatta
film-izleyici ikilisi artık pazarlamacıların bile dikkatini
çekmiştir ve reklamcılar dizi film gibi reklam senaryoları
çekimi yapmaktadırlar. İzleyici sinemaya vaktinde gitmeli;
oturuşu ve davranışıyla çevresini rahatsız etmemelidir.
Senaryo Örneği
2. BÖLÜM SONU SORULARI
1. Aşağıdakilerden
hangisi
öyküdeki
düğüm
paragraflarının özelliklerinden
biri değildir?
a. Öykünün gelişme
paragraflarıdır.
b. Duygu çatışmaları vardır.
c. Yan olaylar vardır.
d. Ana olay bu bölümde değildir.
e. Duygu çözümlemeleri bu
paragraftadır.
2. Aşağıdakilerden hangisi fabl
türü ile ilgili bilgi değildir?
a. Olaya dayalı bir anlatımı
vardır.
b. Uzun öykülerdir.
c. Örneklendirme ile kötü
davranışlardan caydırıcı özelliği
vardır.
d. Soyut konular somutlaştırılarak
işlenir.
e. İnsan hayatından alınan
küçücük kesitler, insan dışı
canlılara uyarlanarak anlatılır.
3. Kişi betimlemesi
olmayan yazı türü
aşağıdakilerden
hangisidir?
4. Hem görme hem
duyma duyguları üzerine
kurulmuş yazı türü
hangisidir?
a. Öykü
b. Roman
c. Fıkra
d. Masal
e. Tiyatro
a. Roman
b. Tiyatro
c. Öykü
d. Anı
e. Günlük
5. Aşağıdaki düşüncelerden
hangisi doğrudur?
6. Aşağıdakilerden hangisi
"fabl" için söylenemez?
a. Roman yapı olarak öykülerin
birleşmesiyle kurulmuştur,
denilebilir.
b. Romanlar kısa planlı yazılardır.
c. Romanlar, destanların zamanla
gerçek dışı öğelerinden sıyrılarak
yaşanabilir biçime getirilmesiyle
ortaya çıkmış olamaz.
d. Romanın görüş açısı öyküye
göre az yönlüdür.
e. Romanlarda sürekli kronolojik
zaman kullanılır.
a. Didaktik (öğretici) özellik taşır.
b. İnsanlara ders verme amacıyla
yazılır.
c. Kahramanları bitkiler,
hayvanlar olmasına rağmen asıl
anlatılan insandır.
d. Betimlemeye dayalı bir
anlatımı vardır.
e. Dünya edebiyatında La
Fontaine bu türün en önemli
temsilcisidir.
7. (I) Masallarda anlatılan olaylar
herhangi bir atlas ya da haritada
bulabileceğimiz bir yerde geçmez. (II) Yer
gibi zaman ögesi de belirsizdir. (III)
Anlatım alabildiğine yoğundur. (IV)
Masallarda düşsellik nasıl belirleyici bir
özellikse dil ve anlatım da masalı diğer
anlatım türlerinden ayırır. (V) Ulusal ve
dinsel motifler de masallarda en geniş
biçimde kullanılır.
Bu parçadaki cümlelerin hangisinde
masala ilişkin bir bilgi yanlışı vardır?
a.V b. IV c. III d. II
e. I
8. Toplum yaşamında birtakım olaylarla
birbirine
bağlanmış
olan
çeşitli
insanların başlarından geçen maceraları
bütün ayrıntılarıyla anlatan edebî eserdir.
Olmuş ya da olabilir olayları yer, zaman
ve kişilere bağlı olarak anlatır. Olaylar
ana bir olay etrafında gelişir ve olay
örgüsü geniştir. Kahramanları çoktur.
Yukarıda bahsedilen yazılı anlatım
türü
aşağıdakilerden
hangisidir?
a. Öykü
b. Masal
c. Roman
d. Fabl
e. Biyografi
9. I. Olmuş ya da olabilecek olayları
anlatır.
II. Derin karakter tahlilleri yoktur.
III. Romana göre daha kısa bir türdür.
IV. Hikâyede kişi kadrosu geniştir.
V. Öykünün ögeleri olay, zaman ve yerdir.
Yukarıda öykü (hikâye) hakkında
verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
a. I
b. II
c. III
d. IV
e. V
10. Bu yazılarda amaç okuyucunun
bilgisini
değil,
yaşantısını
zenginleştirmektir. Bu tür eserlerde de
öğretici ögeler az da olsa vardır ancak
bunları sanatsal bir tat almak amacıyla
okumak gerekir. Bu tür yazılarda düş
gücü ve imgeleme önemli yer tutar. Bu tür
yazılar “sanat değeri olan yazılar”dır.
Yukarıda
verilen
bilgilere
göre
aşağıdakilerden hangisi sanat değeri
olan yazılar grubuna girmez?
a. Tiyatro
b. Masal
c. Makale
d. Hikaye
e. Roman
CEVAPLAR
1. D
2. B
3. C
4. B
5. A
6. D
7. A
8. C
9. D
10. C
KAYNAK
Canan İleri, Zeliha Güneş, Hülya Pilancı,
Zakine Öztürk Çelik, Sözlü ve Yazılı Anlatım,
Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir, 1998.
Download