Toplumda düzgün ahlak inşasına ihtiyaç var

advertisement
On5yirmi5.com
"Toplumda düzgün ahlak inşasına ihtiyaç var"
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Analibilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Mahmud Erol Kılıç ile din ve ahlak üzerine konuştuk.
Yayın Tarihi : 5 Ağustos 2013 Pazartesi (oluşturma : 10/30/2017)
Gizem Gül'ün röportajı
“Din güzel ahlaktır” hadisi şerifinden hareketle ahlak elbette ki İslam dini içerisinde çok önemli bir
yere sahip. Peygamber Efendimiz'in (sav) ahlakla ilgili olarak "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere
gönderildim." hadisi şerifi de hepimizin belleklerde her dem taze... Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile İslam dini ve ahlak ilişkisini konuştuk.
İslam'ın perdelenmiş olan yönlerinden bir tanesinin de İslam'ın ahlak yönü olduğunu ifade eden
Prof. Dr. Kılıç, bugün Türk toplumu olarak düzgün ahlak inşaasına ihtiyacımız olduğunu söyledi. Öncelikle ahlak deyince neyi anlamamız gerekir?
“Din güzel ahlaktır” sözünü söyleyen Peygamber Efendimiz’in işaret etmek istediği nokta şudur:
Ahlak ‘hulk’ kökünden gelir. ‘Hulk’ iyi bir tabiat, iyi bir seciye, düzgün bir karakter demektir. Demek ki
bu manada baktığımızda din, ‘oturmuş bir kimlik inşası’ sürecidir ve pedagojik bir mekteptir. Özellikle
modern zamanlarda İslam dini aşırı politize edildi. Biz İslam’ı çok fazla politik ıstılahlarla anlatır
olduk. Şüphesiz İslam dininin siyasi görüşleri vardır ama İslam eşittir siyaset diyemeyiz. İslam’ın
felsefesi, İslam’ın sanatı, İslam’ın ruhi yönleri son zamanlarda ikincil plana düştü, boğuldu ve ezildi.
Aşırı İslam hukuk terminolojisi, İslam’ın bir yönünü, ikincil ya da üçüncül yönünü öne çıkarırken asli
yönlerini setretmiş, perdelemiş oldu. İslam’ın perdelenmiş olan yönlerinden bir tanesi de İslam’ın
ahlak yönüdür. Ahlakı düzgün tutmak, ahlakı inşa etmek o kadar ihmal edildi ki adeta ahlaksız bir
Müslüman da olunabilir hale geldi. Bu ne demektir? Bir Müslüman belirli ritüellere riayet ediyor;
namazını kılıyor, orucunu tutuyor ama bir kul hakkına, komşu hakkına riayete gereken özeni
göstermiyor. İnsanlara bir ahlak eğitimi verilmiyor ki, oysa ahlak dinin esasıdır. İslam’ın gayesi ahlakı zemime denen kötü ahlakı terbiye ederek, iyi ahlaka döndürmektir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ AHLAK İNŞASINDA SON HALKA
Peygamber Efendimizin "Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." hadisi şerifini nasıl
anlamalıyız?
Peygamber Efendimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyor. Demek ki devam
etmekte olan bir insan inşası süreci var. Bütün peygamberler aslında güzel insanı inşa etmek için
geldiler. Onların hepsi bu binaya bir tuğla koydular. Peygamber Efendimiz “Ben onu tamamlamaya
geldim.” diyor. O açıdan ben “Peygamberler devrimcidir” gibi laflara katılmıyorum. Peygamberler
devrimci değildirler. Çünkü devrimciler devirirler, peygamberler bir şeyi devirmemişlerdir. Adem’den
bu yana var olan, peygamberden peygambere Fem-i Muhsin’den Fem-i Muhsin’e intikal eden o
süreçte belirli ıslahlar yapmışlardır. Bu anlamda peygamberler için ıslahçı denilebilir ama devrimci
çok politik bir kavramdır. Peygamberler bir geleneği sürdüren kimselerdir. O manada Peygamber
Efendimiz “Ahlak inşasında ben son halkayı, son taşı koyan kimseyim.” diyor. Bu ne demektir?
Peygamber Efendimizin numune-i timsal dediğimiz bütün dünya insanlığına örnek teşkil edecek bir
insan olduğudur. Onun şeriatına, onun yoluna tabi olan bir Müslümanın da o zaman en mükemmel
ahlaka sahip olması gerekir. Bir de “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.” diye bir söz vardır. Allah’ın
ahlakı ile ahlaklanmak ne demektir? Demek ki ahlakta da bizim kaynağımız gene Allah’ın ahlakıdır.
“Allah Allah’tır, biz kuluz; Allah nasıl ahlaklı olabilir ki?” gibi bir soru akıllara gelebilir. Burada Batı
literatüründeki ‘etik’ kavramı ile bizim ahlak kavramımız arasında bir problem vardır.
BATI’NIN ETİK KAVRAMI İLE BİZİM AHLAK KAVRAMIMIZ ARASINDA BİR PROBLEM VAR
Biz ahlakı çok etik değerlendiriyoruz. Bugün ilahiyat fakültelerindeki ahlak dersi vardır ama orada
hep etik anlatılır. Oysa etik ayrı şeydir, ahlak ayrı şeydir. Ahlak bir bakıma bir şeyin boyasına
bürünmek demektir. Zaten Ayeti Kerime’de de “Allah’ın boyası en güzel boyadır ve ona boyanınız.”
buyurulmaktadır. Şimdi “Allah’ın boyası ne demek? Bu bir duvar boyası gibi bir boya mı acaba?
Renkli bir şey mi acaba? Burada şu söylemek isteniyor ki insan aslında yaradılışı itibariyle kendisini
yaratanın kendisine yüklediği bazı emanetler anlamıyla ki ne demek onlar? Allah, “Ben size kendi
ruhumdan üfledim ve Ben size bütün isimlerimi yükledim.” diyor. Bu ayetlerde Allah, “Ben size
bütün isimleri yükledim” diyor. “Size bazı isimleri öğrettim, bazı isimleri vermedim.” demiyor. Bu çok
ama çok fazla üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta. Allah’ın sayısız isimleri var ve “Ben size 2
tanesini verdim, gerilerini veremedim, vermedim. Çünkü siz insansınız, kaldıramazsınız.” demedi.
Bir hadis-i şerifte de “İnsan Allah’ın sureti, Rahman’ın sureti üzere yaratılmıştır” denilmesinden
insanla Allah arasında, insanla yaratıcısı arasında çok yakın adeta ‘organik’ diyebileceğimiz bir
irtibatın olduğunu anlıyoruz. Burada bu manada Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmamız bizden isteniyor.
“ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANINIZ”
O zaman bizim Allah’ın ahlakını bilmemiz lazım, ne demektir o? Allah diyor ki “Ben adilim.” O zaman
adil ne demek? Bugün Ayeti Kerime’de Cenab-ı Allah diyor ki, “Bir kavmin size karşı adaletsizliği,
sizin onlara adaletsizlik yapmanıza sebebiyet vermemesi gerekir.” Allah’ın adaletinde böyle bir şey
vardır. Allah kendisine küfredene, kendisine terbiyesizlik yapana dahi mühlet verir, müsaade eder.
Allah’a küfreden bir insanın o anda ağzı çarpılmaz. Biz İslam ahlakı ile ahlaklanmışsak Orta Doğu’daki
bazı İslami gelişmelere baktığımızda geçmiş rejimlerin gerçekten Müslümanlara çok zulmettiklerini
görürüz. Onlar daha önce belki Müslümanlara zulmettiler ama şu an bir Müslüman olarak bir suçluyu
yakaladığın anda bunun cezasını sen veremezsin. Bunun bir mahkemesi vardır, kadısı vardır, oraya
teslim edersin. Ama şimdi neler oluyor? Karşı cepheden bir adamın kafasını kesiyor, ciğerini söküyor,
bağırsaklarını çıkarıyor. Peki İslam’da böyle cezalandırma yöntemi var mı? Belki çok kinlendin, çok
zulme uğradın ama hayır ne kadar olursa olsun ayeti eğer biliyorsan adaletli olmak zorundasın.
Ayette de diyor ki, “Takvaya en uygun olan adaletli olmaktır. Bir kavmin kötülükleri, adaletsizlikleri
size aynı adaletsizliği yapmanıza sebebiyet vermemesi gerekir” diyor. Alın size bir İslam ahlakı…
Demek ki ahlak esas. Bu noktada ahlak eğitiminin verilmesi çok önemli. AHLAK İBADETLERDEN ÖNCE GELİR
Ahlak’ın İslam dini içerisindeki yerinden bahsedecek olursak, neler söylersiniz?
Bizler modern zamanlardaki din anlayışımızı sadece belirli vazifeleri yapmak gibi ritüellerin şekline
ve onların yapılış emirlerine hasrettiğimiz için, bu eğitimi alan buna yoğunlaşan bir kimse ‘Her şey
oldu, bitti; her şey tamam; ben vazifemi yaptım’ rahatlığıyla hareket edebilmekte. Mesela bir kul
hakkına, bir komşu hakkına ya da insan haklarına o kadar çok fazla riayet edilmeyebilmekte.
Diyelim ki eğer ticari üretim yapıyorsak; sahte bal üretiyorsak bu gıda maddesinde ‘gerçekten
insan sağlığına zararlı şey var mı yok mu’ noktasında çok hassas, çok titiz olmayabiliyoruz. Nelerde
hassaslık ve titizlik yapıyoruz? İbadetimizin vaktinin kaçmamasında çok titiz olabiliyoruz belki ama
bu tür konularda titizlik yapmayabiliyoruz. Neden? Bu eğitim verilmediği için ve bu yöne dikkat
çekilmediği için; çünkü kişiler neye dikkat çekiliyorsa ona yoğunlaşıyorlar. Oysa ki İslam bir paket
programdır. Ritüeller, ibadetler bunun içerisinde en altta bulunan önemli bir rükûundur. Ama esas
olan ahlak inşasıdır. Ondan dolayı Peygamberimiz Efendimiz “İslam güzel ahlaktan ibarettir”
demiştir. “Oruçla, zekatla, hacla ben bunları yaptım demekle, işim bitti zannetme Ey Zahit. İnsan-ı
kâmil olmak için irfan lazımmış.” Onun için ahlaklı olmak bence her şeyden önce gelir. Hatta biraz
ileri gideceğim, ibadetlerden dahi önce gelir ahlak. Bunu delillendirecek bir örnek vereyim; Peygamber Efendimizin huzuruna bazen Badiye’den, çölden
bedeviler geldiler, dediler ki:
-“ Ya Muhammed, biz senin dinini işittik, bu dine girmek istiyoruz. Ama bu dini bize basitinden öyle
anlat ki biz o dine girelim. Öyle kafamız karışık şeylere basmaz.” -Peygamber Efendimiz: “La ilahe illallah Muhammeden resulullah de” dedi.
- Onlar da “Tamam derim” dediler.
-Bunun üzerine Peygamber Efendimiz de “Sonra anneni dövme” diye buyurdu. Peygamber Efendimize malum oldu ki, gelen bedevi kendi köyünde meğerse annesine eziyet eden
birisiymiş. Bu bir kötü ahlak örneğidir. Peygamber Efendimiz o bedeviye “Git namaz kıl” demedi,
“Anneni dövme” dedi ve başka bir şey demedi o bedeviye. Bedevi de şaşırdı, o yönünün bildiğini
bilmiyordu. Nasıl bildiniz anlamında Peygamberimizin yüzüne baktı ve dedi ki “Bunun üzerine ne bir
şey çıkarır ne bir şey ilave ederim ya Resulullah” dedi, yani pazarlık yaptı. “La ilahe illallah
Muhammeden Resulullah” diyeceğim. Allah’tan başka ilah olmadığa iman edeceğim, Muhammed’in
onun elçisi olduğuna iman edeceğim. Bundan sonra sana söz veriyorum bir daha anneme eziyet
etmeyeceğim ” dedi. Peygamber Efendimiz de dedi ki “Bundan ne bir şey çıkar, ne bir şey ilave et.
Bunları doğru yaparsan Cennet’e gidersin.” İBADETLER SİZİ KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYAR
Bakınız Peygamber Efendimiz ahlakını düzeltmeden bir insandan başka şeyler talep etmedi. Başka
bir rivayette, gene benzer şekilde gelen ama farklı bir bedeviye, ona da “Allah’tan başka ilah
olmadığına, Muhammed’in onun elçisi olduğuna şahadet et, sonra namaz kıl.” demiştir. Demek ki
gelen kişinin ahlakı çok kötü olmadığı için o kişi namaz kılabilecek hale gelmiştir, namaz kılmak ona
tavsiye edilmiştir. Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman “O namaz kılanlar ki fahşadan ve kötü ahlaktan o namazları onları
alıkoyar” ayetinde aynen bu şekilde geçer. “O ibadet ki, o namaz ki fahşadan onları alıkoyar.” Demek
ki ibadetin sizi fahşadan, kötülüklerden alıkoyması gerekir. Siz sizi kötülüklerden alıkoymayan bir
namaz kılıyorsanız, o namaz ‘namaz’ değildir. Öncelikle ahlak, ahlak inşası, ahlakın güzelleşmesi, ahlak-ı haseneya ulaştırılması, düzgün bir
karakter inşası ve o düzgün karakterdeki kimsenin ibadetlerini yapması için ikinci olarak
kendisinden namaz gibi oruç gibi bazı vazifelerin istenmesi söz konusu. Peygamber Efendimizin
Mekke’de dönemine baktığımızda daha çok insanların ahlakını inşa ile uğraştıklarını görüyoruz.
Peygamber Efendimiz ilk olarak Mekke’de hemen zekat verin, oruç tutun demedi. Hatta namaz bile
hemen talep edilmedi, çok sonra talep edildi. Ondan dolayıdır ki din her şeyden evvel ahlaktır. DİN İLE FITRATTA VAR OLAN AHLAK CİLALANIR
Peygamber Efendimiz, "Sizin en hayırlınız, ahlâken en üstün olanınızdır.” buyurmuştur. Ahlak kişiden
kişiye değişebilen bir olgu mudur? Bir kimsenin ahlaklı ya da ahlaksız olduğuna kanaat getirebilmek
için hangi kriterlere göre bir değerlendirme yapılır?
Ahlaki neye göre belirleyeceğiz, bu çok nemli. Bir fıtri ahlak vardır, beşeri olarak, insani olarak
Allah’ın yarattığı eşref-i mahlûksanız siz, ister Müslüman olun, ister kafir olun, ister putperest olun,
ne olursanız olun, en temel insani şeyler itibari ile temel insanlık ahlakına sahip olmanız gerekir.
Yoksa hayvanlık kategorisinde olmanız gerekir. Onları da tarif için Kuran-ı Kerim’de deniyor ki
“Öyle insanlar vardır ki hayvanlardan daha aşağıdırlar.” Hayvanlar bile ona gıpta ederler, biz bile bu
kadar hayvan değiliz derler. Hayvandan daha aşağıda mertebeye sahip insanlar olabiliyor. Çünkü
insan yaradılışı gereği en mükemmele çıkabilecek bir varlık, aynı zamanda en aşağılara da inebilecek
bir varlık. İkisi arası inişi çıkışı esnek, bundan dolayı ahlakta bir kıstas, bir kriter gerekir. Bu kıstas
öncelikle fıtrattır, temel yaradılış kanunlarıdır. Allah’ın insana insan olması hasabiyle vermiş olduğu
temel hasletlerdir. Bunlara ilaveten, bunları cilalamak, üstüne rötuşlar atmak için dinler,
peygamberlere vahyolunan, peygamberlere bildirilen dini esaslarla aslında o var olan fıtrattaki
ahlak cilalanır. HER DOĞAN İSLAM FITRATI ÜZERİNE DOĞAR
Peygamber Efendimiz “Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar.” diyor. İnsan sonra toplumsal yapı
gereği bozulur. Biz sadece ruhlar aleminde yaşıyor olsaydık, sistemde bir problem yoktu. Maddeye
bulaşmamız, bedenlenmemiz, ruhun bedene girmesiyle beraber maddenin yapısı gereği, fıtratımızı o
asli cevherimizi ve ahlakımızdaki güzelliği bozucu saldırılara maruz kaldık. O saldırılar bazen başarılı
olabiliyor. Ne gibi? Mesela, karpuzun çok güzel içi vardır ama karpuzun kalınca da bir kabuğu vardır.
O kabuk olduğu sürece karpuzun içi taze durur. Siz karpuzun kabuğunu soyup, sırf içini güneşe
bıraktığınız zaman karpuzun için bir iki saat içinde pörsür. Dolayısıyla bizim içimiz de saftır ve
korunması gerekir. Neden? Madde dünyasındayız, dış dünyaya açık haldeyiz. Açık halde olmasaydık,
belki kabuğa gerek yoktu.
DİN GÜZEL AHLAKI KORUMAK İÇİN VAR
Bundan dolayı burada bazı ameller, bazı ritüeller işte o ahlakı, bizdeki cevherimizde var olanı
korumak için. Onun için şeriat aslında takvadır; dinler aslında takvadır. Takva korunmak demektir.
Peki neyi korumak? Var olanı korumak. Çünkü öyle bir yere gidiyorsun ki koru. Bugün eğer seyahat
edeceksiniz, Afrika’nın bazı fakir ülkelerine gidecekseniz size katalogda “Şu şu aşıları yaptır da git”
denir. Neden? Çünkü orada o hastalıklar var ve bu aşıları kendini korumaya almak için yaptırman
gerekiyor. Ama tabi bir şey varsa korunur. Var olan da o asli fıtrattaki güzel ahlak. Güzel ahlakı
korumak için din vardır. O açıdan din bir bakıma yeryüzünde aşılama, korumaya alma yöntemidir.
Peygamberler ondan dolayı gelirler ve onlar ilave olarak bir şeyi getirmezler, peygamberler sende
var olanı nasıl koruyacağını göstermek için gelirler. Çünkü yaşadığımız planı, dünya planı iyi bilelim.
Ay altı planıdır, madde alemidir, maddesel tesirlere açık bir alandır. AHLAKA EN FAZLA YOĞUNLAŞAN ALAN İSLAM TASAVVUFUDUR
Adap, ahlak ve ahval… Tasavvufun 3 edebinden biri olan ahlak ve tasavvuf ilişkisi nasıldır?
Tasavvuf aslında İslam yorum ekollerinden bir tanesidir. Niçin böyle söyledim? Çünkü dinler
peygamberine indiği şeklinden sonra, o peygambere tabii olan ikincil derecedeki insanlara teslim ve
emanet edilir. Peygamber vahyi alır ama ondan sonra açıklama süreciyle beraber bir bakıma
dünyevileştirir; vahyi bir bakıma yeryüzüne, insana indirger ve size teslim eder. Peygamber
Efendimizin bize teslim ettiği İslam içerisinde metafiziğe, varlığa, epistemolojiye, ahlaka, ticarete,
aile, günlük hayata, ibadet şekillerine dair konular gibi o kadar çok konu var ki bunların her biri belirli
uzmanlar tarafından işlenmek suretiyle ortaya bilim dalları çıkar. Bilim dalları daha sonra ortaya
çıkar ki Peygamberimizin zamanında fıkıh ilmi, hadis ilmi diye bir şey yoktu, tasavvuf diye de bir şey
yoktu. Ama o ilimlere malzeme teşkil edecek olan olaylar vardı. Örneğin, ticaret nasıl yapılır? Faiz
nedir, faizden nasıl korunulur? Namaz nasıl kılınır? gibi sorular devreye girince ister istemez fıkıh
gibi bir bilim dalı ortaya çıkıyor. Aynı bunun gibi Peygamber Efendimizin de varlığa dair, insanın
kemaline dair söylediği şeyleri, zaman içerinde kendine arifler denilen, sufiler denilen büyük bilgeler
alıp, işlemek suretiyle bugün tasavvuf denilen ilim dalını tesis etmişlerdir. Aslında tasavvuf İslam’ın
ahlak felsefesini, ahlak ve maneviyat görüşünü işlemeyi kendine birincil vazife gören bir mekteptir.
Tasavvuf fıkıhla da ilgilidir ama birinci dereceden ilgi alanı değildir tasavvufun. Hadis ilmini de
kullanır ama birinci derecede hadis ilmi değildir tasavvufun gayesi. Tasavvufun gayesi İslam dininin
ruhunda esas olarak talep edilen şey ne ise ona yoğunlaşmaktır. Ondan dolayı tabi ki mesela
ticarette de, ibadette de, hatta hadis naklederken, hadis ilminde de ahlaklı olmak gerekir. Bundan
dolayı hadis ilminde ahlaklı olanı hadis nakledenlerle, ahlaksız olarak hadis nakleden ‘kazip’
yalancılar vardır. Hadis naklederken falanca kişiden hadis alınmaz çünkü silsiledeki bu kişi yalancıdır
denilir. BUGÜN TÜRK TOPLUMUNUN İHTİYACI OLAN ŞEY DÜZGÜN BİR AHLAK İNŞASIDIR
Ahlak tasavvufta da gereklidir. Bir kişi tasavvufta güzel ahlaktan bahsediyorsa her şeyden evvel
kendisinin onu kendinde açığa çıkaran bir ahlak numunesi olması gerekir. Kendisinde olmayan bir
şeyi bir insan konuşamaz. Ondan dolayı belki bütün bu branşların içinde ahlak özel alanına en fazla
eğilen, yoğunlaşan branşın İslam tasavvufu olduğunu görüyoruz. Tarihimizde de Selçuklu, Osmanlı
tarihinde gerek devlette gerekse sosyal hayatta, sivil toplumda kendilerine sufiler, şeyhler denilen
o kadar büyük, yüce ahlak örnekleri görmekteyiz ki bunlar toplumumuzu yıkayarak, temizleyerek
yüksek ahlaklı, yüksek seciyeli bir toplum inşa edilmesini sağlamıştır. Günümüzde ise maalesef bu
yukarıdan aşağı yıkayıcı bilgeler kalmadığı için ticaret, siyaset, din alanı gibi her alan maalesef çok
kavgacı, sahtekar, yalancı insanlarla doldu. Bunun önüne nasıl geçeceğiz bilmiyorum. Demek ki
dinde de sadece belirli siyasi görüşlere çok ağırlık vermek değildir esas olan. Düzgün insan inşa
etmektir. Onun için Türkiye’nin ihtiyacı olan şey düzgün bir ahlakın inşa edilmesidir. Ondan da şuan
için çok uzaklaşıyoruz. Bu da beni şahsen ürkütüyor.
BİZ MEVLANA’YI, YUNUS EMRE’Yİ BAŞIMIZ SIKIŞTIĞI ZAMAN KULLANIYORUZ
Yunus Emre, Mevlana ve Aşık Veysel’in yetiştiği bu topraklarda, tasavvuf gibi bir hazineye, hoşgörü
kültürüne sahip bir toplum olarak bugün neden bu kadar hırçın ve gergin bir hale geldik? Bu soruyu dikkatli bir şekilde incelersek cevabını da görürüz. Yunus Emre, Mevlana bizim
hayatımızda ne kadar var? Biz Yunus Emre’yi, Mevlana’yı sadece yeri geldiği zaman, başımız sıkıştığı
zaman kullanıyoruz. Her yıl 17 Aralık’ta yapılan Şeb-i Aruz törenlerinde siyasilerimizin hepsi
Mevlanacı kesiliyorlar. Ama bu böyle olmaz, samimi olmak lazım. Gerçek tasavvufi İslamın, gerçek
Mevlana İslamının yanında olduğunu her yönüyle ortaya koymak lazım. BUGÜN MÜSLÜMANLAR MEVLANA’YI, YUNUS EMRE’Yİ NE KADAR TANIYOR?
Mevlana’nın görüşlerinin ortaokulda, lisede; Yunus Emre’nin felsefesinin ilkokuldan itibaren
okutulması lazım. Bizim Türkiye’de “Ben Müslümanım, İslamcıyım” diyen birinde Mevlana’nın
felsefesi ne kadar var ki? Yunus Emre’yi ne kadar anlıyorlar ki. Bugün Türkiye İslamcıları Yunus’u
tanıyorlar mı acaba?
TÜRKİYE MÜSLÜMANI ECDADININ İSLAMINI TEMSİL ETMİYOR
Bugün Türkiye Diyanetinin camide imamlık yapan imamların Cuma hutbelerinde kaç tane imam var
ki size Mevlana’dan beyit okusun. Kaç tane imam var ki Yunus Emre okuyabilsin. Olmayınca, o
yüzden suçu başka yerde aramayınız. Biz geleneksel İslamımızdan çok uzaklaştık ve koptuk. Şuan
Türkiye Müslümanı ecdadının İslamını temsil etmiyor. Gencisiyle yaşlısıyla hali hazırdaki mevcut
İslam, bizim Osmanlı’nın değil ilk dönemi 1910’larındaki İslam bile değil. Farklı bir İslam çıktı şimdi
ortaya.
BUGÜNKÜ İSLAM ÇOK POLİTİK KAVRAMLARLA YÜKLÜ VE GELENEKLE İLGİSİ YOK
Çok politik bir kavramlarla yüklü ama gelenekle ilgisi yok. Gelenekte bugün Mesnevi dersleri
Ayasofya Kürsüsü’nde yapılırdı. Gelenekte Diyanet İşleri Başkanı Büyük Şeyh Efendi’ydi.
Şeyhülislam aynı zamanda bir tarikatın şeyhiydi. Tasavvuf ve meşihat birbirinin içine girmişti ama
şimdi öyle değil. Şimdi manipülasyon ve kullanma söz konusu. Başı sıkışan tasavvuf demeye
başlıyor. Tasavvuf öyle olmaz. Ben bile şahsen tasavvuf konuşmaktan sıkıldım.
TÜRKİYE MÜSLÜMANI TİTRE VE ÖZÜNE DÖN!
Tasavvuf bizim İslamımızın kökeniydi. Osmanlı’da, Selçuklu ’da kimse tasavvuf konuşmazdı ama
tasavvuf yaşanırdı. Şimdi tasavvuf yaşanmıyor, tasavvufa ne kadar hoşgörülü, laylaylom bir İslam
olarak bakılıyor. Ama bu gerçek tasavvufu yansıtmıyor. Türkiye Müslümanı titre ve özüne dön. Son
sözüm.
On5yirmi5
Bu dökümanı orjinal adreste göster
"Toplumda düzgün ahlak inşasına ihtiyaç var"
Download