Namaz tesbihatında salavatlar neden okunuyor

advertisement
Sorularlarisale.com
Namaz tesbihatında salavatlar neden okunuyor? Duanın
kabul olunması için mi? İslam alimleri ve Üstad ne diyor
bu konuda?
“Salavat”, genel manada Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’i (asv) anmak,
O’na selam göndermektir. Kelime olarak ise tebrik ve dua anlamına geliyor. Istılahta
ise, Peygamber Efendimize (asv) yapılan özel dua ve niyaz demektir.
"Muhakkakki Allah ve melekleri Peygambere salat ederler, ey iman
edenler siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam
verin." (Ahzab, 33/56)
Allah Teala bu ayeti kerimede, kendisinin ve meleklerin peygambere salat ettiğini,
bizim de ona tam bir teslimiyetle salat-ü selam etmemiz gerektiğini buyuruyor.
Ayrıca İslam alimleri bu ayete dayanarak Peygamber Efendimize (asv) salat ve
selam getirmenin emir kipinde gerekli olduğunu ve her Müslümana ömründe bir
defa da olsa salavat getirmenin farz olduğu fikrine varmışlardır.
Hz. Peygamber (asv)'in ismi her işitildiğinde veya anıldığında, salat getirilip
getirilemeyeceği hususunda bazı alimler; bir yerde, Hz. Peygamber (asv)'in adı ne
kadar anılırsa anılsın, bir defa salât edilmesi yeterlidir derken, alimlerin çoğunluğu
ise, Hz. Peygamber (asv)'in adı her anıldığında salât getirilmesi
gereklidir, demiştir. Nitekim hadis ilmiyle uğraşanlar, Hz. Peygamber (asv)'in
hadislerini rivayet ederken, sözleriyle, halleriyle en büyük saygıyı göstermişler;
öğretimi sırasında da Hz. Peygamber (asv)'in adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her
anıldıkça, "Sallallahü aleyhi ve sellem" diyerek saygılarını
göstermişlerdir. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI /164)
Cenab-ı Hak bu ayetle Peygamber Efendimizin (asv) değer ve şerefini bizlere ifade
ediyor ve kendi katında ne kadar yüce ve yüksek bir makama sahip olduğunu ve
Zatını da ifade ederek onu tafdil ediyor. Allah’ın Hazreti Peygambere salat getirmesi
yardım, rahmet ve ihsan manasınadır. Meleklerin ve insanların salat getirmesi ise
dua, selam ve niyaz anlamındadır.
Üstad Hazretleri salavata farklı olarak şu şekilde bir mana veriyor:
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu
İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen
lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.)
page 1 / 3
okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir."
"Ve keza, salâvat-ı şerîfeyi getiren adam, zât-ı Peygamberîyi
(a.s.m.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taallûk
ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salâvat getirmeye müşevviki
olsun."(1)
Makâm-ı mahmûd İlahi bir sofradır ve bütün ihsan ve ikramlar bu sofranın üzerine
iniyor. Öyle ise, nasıl Peygamber Efendimizin (asv) varlığı şu kainatın varlığına
sebep olmuş ise, aynı şekilde, şu kainat sofrasına akan bütün ihsan ve ikramlar da
onun Allah katındaki makamı hürmetinedir. Yani makam-ı mahmudun hürmetine
bütün izzet ve ikramlar geliyor demektir. İlahi sofra niteliğinde olan bu makam-ı
mahmuda icabet etmek ise, ancak salavat ile oluyor. Öyle ise salavata sadece bir
dua ve hatırlama nazarı ile bakmamak gerekir. Salavat Allah resulünün davetine bir
icabet, Allah’ın rahmetinin celbine bir nişanedir. Kainatı onun hürmetine yarattığı bir
zatı salavat ile memnun edip, Allah’ın rahmetine intikal etmek elbette her müminin
bir hedefi olmalıdır.
Hem makâm-ı mahmûd bir şefaat makamıdır. Kim bu makama salavat ile
müracaat etmez ise, şefaatten de mahrum kalır. Allah Resulü (asv) bu makama
salavat ile katkı yapılmasını, sırf kendi şahsi makamını yüceltmek ve yükseltmek için
değil, ümmetine daha ziyade şefaat etmek için ısrarla istiyor. Öyle ise biz de salavat
ile Allah Resulü'nün (asv) işini adeta kolaylaştırmak adına ona bolca salavat ve dua
etmeliyiz, ta ki, onun şefaatine hak kazanalım. Tabiri yerinde ise, nasıl verilen
vergiler vatandaşa yol, su ve hizmet olarak dönüyor, bizim getirdiğimiz salavatlar da
bize şefaat olarak dönecektir inşallah. Öyle ise salavata karşı kayıtsız durmak en
azından bu noktadan akıl karı değildir.
Allah Resulü'nün (asv) bu konu ile alakalı iki mübarek hadis-i şerifini hatırlatmış
olalım:
"Yanında benim adım anılıp da bana salât getirmeyen kişinin burnu
sürtünsün, hakarete uğrasın."
"Kim bana bir salât getirirse, Allah ona on salât (mağfiret) eder."
(Tâc, V / 145).
Namazlarda oturduğumuz zaman tahiyyâttan sonra okuduğumuz "Allahumma
Salli, Bârik..." duâları da, Hz. Peygamber (asv)'e salât getirmeyi ifâde eder.
page 2 / 3
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Hubâb.
page 3 / 3
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download