9. sınıf - video.eba.gov.tr

advertisement
ORTAÖĞRETİM
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ
DERS KİTABI
9. SINIF
YAZARLAR
Mustafa YILMAZ
Veli KARATAŞ
Ahmet Yasin OKUDAN
Dilek MENKÜÇ
Emine ÖĞÜLMÜŞ DOĞAN
Firdevs ARI
Tuğba Kevser UYSAL
Ayşe MACİT
Sabahattin NAYİR
Sümeyye KIRMAN
Elif KÖROĞLU
DEVLET KİTAPLARI
BİRİNCİ BASKI
……………………., 2017
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI. ................................................................... : 6377
DERS KİTAPLARI DİZİSİ .......................................................................................... :1717
17.06.Y.0002.4726
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir suretle alınıp yayınlanamaz
Editör
Dil Uzmanı
Görsel Tasarım
Rehberlik Uzmanı
Program Geliştirme Uzmanı
Ölçme Değerlendirme Uzmanı
: Mustafa YILMAZ
: Arzu DEMİR
: İzzettin Yılmaz BAŞKAR
: Esra DEMİR
: Hasan TOPAL
: Mehmet Akif KARAKUŞ
ISBN 978-975-11-3620-6
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 30.11.2016 gün ve 86 sayılı kararı
ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 26.05.2017
gün ve 7680046 sayılı yazısı ile birinci defa 78.440 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
ÖĞRENME ALANI: İNANÇ
ÜNİTE 1: İNSAN VE DİN
1.İnsanın Evrendeki Konumu................................................................................................. 12
2. İnsanın Doğası ve Din......................................................................................................... 14
3. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi.............................................................................. 16
4. İnanmanın Çeşitli Biçimleri................................................................................................. 17
4.1. Tek Tanrıcılık (Monoteizm)......................................................................................... 18
4.2. Çok Tanrıcılık (Politeizm)........................................................................................... 19
4.3. Tanrıtanımazlık (Ateizm)............................................................................................. 20
ÖĞRENME ALANI: İBADET
ÜNİTE 2: TEMİZLİK VE İBADET
1. İbadetin Anlamı ve Kapsamı............................................................................................... 26
2. Niçin İbadet Edilir?.............................................................................................................. 28
3. İbadet - Temizlik İlişkisi...................................................................................................... 30
3.1. Beden Temizliği........................................................................................................... 32
3.2. Gusül............................................................................................................................ 32
3.3. Abdest.......................................................................................................................... 33
3.4. Teyemmüm.................................................................................................................. 34
3.5. Mekân ve Çevre Temizliği........................................................................................... 35
ÖĞRENME ALANI: HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
ÜNİTE 3: HZ. MUHAMMED’İN HAYATI
1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam.................................................................................... 40
2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği......................................................... 43
3. Hz. Muhammed’e Vahyin Gelişi......................................................................................... 45
4. Hz. Muhammed’in Hicreti................................................................................................... 48
5. Hz. Muhammed’in Toplumsal Barışa Yönelik Etkinlikleri................................................. 51
6. Hz. Muhammed’in İslâm’ı Yayma Çabaları........................................................................ 52
7. Veda Hutbesi’nde Evrensel Mesajlar................................................................................... 55
8. Hz. Muhammed’in Vefatı.................................................................................................... 57
ÖĞRENME ALANI: VAHİY VE AKIL
ÜNİTE 4: KUR’AN VE ANA KONULARI
1. İslam Dininin Temel Kaynağı: Kur’an-ı Kerim................................................................... 66
2. Kur’an-ı Kerim’in Tarihi..................................................................................................... 67
3. Kur’an’la İlgili Bazı Kavramlar.......................................................................................... 69
3.1.Kur’an’ın İç Düzeni İle İlgili Kavramlar...................................................................... 69
3.2. Kur’an’ın Okunması İle ilgili Kavramlar.................................................................... 71
3.3. Kur’an’ın Anlaşılması ve Yorumlanmasıyla İlgili Kavramlar..................................... 73
4. Kur’an-ı Kerim’in Belli Başlı Konuları............................................................................... 75
4.1.İnanç............................................................................................................................. 76
4.2.İbadet............................................................................................................................ 77
4.3.Ahlak............................................................................................................................ 78
5. Kültürümüzde Kur’an’ı Kerim’in Yeri ve Önemi............................................................... 81
ÖĞRENME ALANI: AHLAK VE DEĞERLER
ÜNİTE 5: DEĞERLER
1. Değer Nedir ve Nasıl Oluşur?.............................................................................................. 88
2. Değerlerin Oluşumuna Dinin Etkisi.................................................................................... 89
2.1. Örf ve Adetlerin Dinle İlişkisi..................................................................................... 89
2.2. Ahlaki Değerlerin Dinle İlişkisi................................................................................... 91
3. Kişilik Gelişiminde Değerlerin Etkisi................................................................................. 92
4. Toplumu Birleştiren Temel Değerler................................................................................... 93
4.1. Vatan ve Ülke Birliği................................................................................................... 93
4.2. Bayrak ve İstiklâl Marşı.............................................................................................. 94
4.3. Hürriyet ve Bağımsızlık............................................................................................... 95
4.4. İnsan Hakkına Saygı.................................................................................................... 96
4.5. Millî Seciye Kavramı ve Atatürk................................................................................. 97
ÖĞRENME ALANI: DİN VE LAİKLİK
ÜNİTE 6: LAİKLİK VE DİN
1. Din Bireyi Esas Alır........................................................................................................... 102
2. Laikliği Doğuran Nedenler................................................................................................ 103
3. Laik Devlet........................................................................................................................ 104
4. Laiklik Din ve Vicdan Özgürlüğünün Güvencesidir......................................................... 105
5. Atatürk’ün Laiklik Anlayışı............................................................................................... 106
ÖĞRENME ALANI: DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
ÜNİTE 7: İSLAMİYET VE MEDENİYET
1. Türklerin Müslüman Oluşu................................................................................................ 110
2. Türklerde İslam Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler................................... 113
2.1. Ebû Hanife................................................................................................................. 113
2.2. Maturidî..................................................................................................................... 115
2.3. Şafiî............................................................................................................................ 116
2.4. Eş’arî.......................................................................................................................... 117
2.5. Ahmet Yesevî............................................................................................................. 118
2.6. Ahî Evran................................................................................................................... 119
2.7. Hacı Bektaş Velî........................................................................................................ 121
2.8. Mevlânâ..................................................................................................................... 122
2.9. Yunus Emre................................................................................................................ 123
2.10. Hacı Bayram Velî..................................................................................................... 124
3. Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları............................................................................ 125
SÖZLÜK............................................................................................................................... 131
KAYNAKÇA........................................................................................................................ 133
ORGANİZASYON ŞEMASI
Ünite ile ilgili araştırmaya, düşünmeye ve gözlem yapmaya yönlendirici hazırlık sorularının yer aldığı bölüm.
Konuyu daha iyi
anlamaya yönelik
şiir, hikâye, ayet ve
hadis meali, örnek
olay, vb. etkinlikleri
içeren bölüm.
Görsel resimler
hakkında bilgi veren baloncuklar.
Konu başlarında ön bilgileri harekete geçirmeyi
amaçlayan motivasyon ifadelerinin
yer aldığı bölüm.
ORGANİZASYON ŞEMASI
İslam’ın iman, ibadet ve ahlak boyutlarıyla ilgili yaşantımızı daha iyi bir
seviyeye ulaştırmak için sizce neler yapılabilir?
YORUMLAYALIM
Ön bilgileri harekete geçirmeyi
amaçlayan motivasyon ifadelerinin
yer aldığı bölüm.
“Allah’ın sana verdiği
şeylerden ahiret yurdunu
Konunun daha iyi anlaşılmasına
yönelik şiir, hikâye, ayet ve hadis meâli,
örnek olay, görsel vb. etkinlikleri içeren
bölüm.
ara. Dünyadan da nasibini
unutma...”
Kasas Suresi 77. Ayet
Yukarıdaki ayeti, dünya
ahiret dengesi açısından
yorumlayınız.
Görsel fotoğraflar hakkında bilgi
veren baloncuklar.
NOT EDELİM
İnsan doğası yüce bir
yaratıcıya inanma
eğilimindedir.
Konuyla ilgili ayet,
hadis, atasözü, anekdot gibi özlü bilgilerin
yer aldığı bölüm.
“Kim kasten benim üzeri-
me yalan uydurursa, cehennemdeki yerini hazırlasın.”
(Buhari, İlim, 38.)
“Allah, benden bir hadisi işi-
tip de onu güzelce ezberleyip
başkasına eksiksizce aktaran
kimsenin yüzünü ak etsin.”
(Tirmizi, İlim, 7.)
BİLGİ KUTUSU
Günah, dinin emir ve
yasaklarına aykırı olarak
yapılan söz, iş ve davranışlardır.
Ders kazanımlarından bir veya birkaçını dolaylı olarak gerçekleştirmeyi
amaçlayan bilgilerin yer aldığı bölüm.
ÖĞRENME ALANI: İNANÇ
1.
ÜNİTE
İNSAN VE DİN
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1- İnsana “eşref-i mahlukat” denmesinin sebeplerini
araştırınız.
2- Çevrenizden üç kişiye “İnsan neden bir dine inanır?”
sorusunu yöneltip aldığınız cevapları not ediniz.
3- Tarih boyunca tüm toplumların bir inanca sahip olmalarının sebepleri neler olabilir? Araştırınız.
4- Monoteizm, politeizm ve ateizm kavramlarının
anlamlarını araştırınız.
İNANÇ
1. İnsanın Evrendeki Konumu
“...Biz insanı en güzel biçimde yarattık...” (Tin suresi, 4. ayet.)
Ayette geçen “en güzel biçimde” ifadesi insanın hangi özelliklerini
nitelendirmektedir?
Evrendeki kusursuz düzen
örneği: Dünya ve Güneş.
Yüce Allah (c.c.)* evreni kusursuz bir düzen içinde yaratmıştır. Evrende yer
alan canlı ve cansız tüm varlıkların bu düzende bir görevi vardır. Güneş, Ay,
yıldızlar, gezegenler, bitkiler ve daha birçok varlık uyum içinde görevlerini yerine getirmektedir. Güneş ve Dünya arasındaki hassas mesafe ve Dünya’nın
kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile gece-gündüzün oluşması evrendeki uyuma güzel bir örnektir. Bu aynı zamanda yüce Allah’ın (c.c.) yarattığı varlıkların
eşsiz özelliklere sahip olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı Kerim’in birçok
ayetinde evrendeki düzene işaret edilmektedir. “Güneş ve Ay bir hesaba
göre hareket etmektedir.”1, “Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık...”2,
“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”3 ayetleri bunlardan bazılarıdır.
Evrendeki varlıklar içinde insan akıllı ve irade sahibi olmasından dolayı özel
bir konuma sahiptir. Bu yönü insanı düşünen, sorumluluk alan, öğrenen, iyiyi
kötüden ayırt eden, inanan bir varlık olarak diğer yaratılanlardan üstün kılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları
karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.”4 buyrularak insanın diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilmektedir.
1 Rahmân suresi, 5. ayet.
2 Enbiyâ suresi, 32. ayet.
3 Kamer suresi, 49. ayet.
4 İsrâ suresi, 70. ayet.
*Celle celâluhû: O’nun şanı ne yücedir.
12
1. ÜNİTE
YORUMLAYALIM
Kuş Gagası ve Hızlı Tren
Bir
balıkçıl
olan
yalıçapkını çok özel gagası
sayesinde hiç su sıçratma sesi çıkarmadan suya
dalabiliyor. Dünyanın en
hızlı giden yolcu treninin
rahatsız edici sesine bu
kuşun gagası sayesinde
bir çözüm bulunmuştur.
Trenin burun kısmına
bu kuşun gagasının şekli verilince gürültülü ses
ortadan kalkmış, trenin
hızı % 10 artmıştır.
Nilüfer Yaprağı ve
Kir Tutmayan Boya Malzemeleri
Balinaların Yüzgeçleri
ve Rüzgâr Türbinleri
Nilüfer çiçeğinin yapraklarının yüzeyinde
5-10 mikrometre (milimetrenin binde biri)
yüksekliğinde ve birbirinden 10-15 mikrometre
mesafede çok küçük, tümsek şeklinde tepecikler
vardır. Bu tümsekler balmumu kıvamında, su
sevmeyen bir maddeyle kaplıdır. Bu girintili
çıkıntılı yüzey şekli sayesinde su damlacıkları
ve kirler yaprağın yüzeyine tam temas etmez;
yaprağa gelen bir su damlacığı aşağı doğru
yuvarlanırken kirleri de söküp kolayca sürükler.
Bitkinin bu özelliğinden esinlenerek silikon
bazlı bir dış cephe boyası geliştirilmiştir. Bu
boya ile kirlerin büyük bölümü boyalı yüzeye
tutunamamakta, yağmur ile birlikte akıp
gitmektedir.
Balina
yüzgeçlerinin
ön
kenar
kısmındaki
tümsekler suyun direncini
azaltırken kaldırma gücünü
de artırarak balinaların
suda daha rahat yüzmesini
sağlar. Rüzgâr türbinlerinin
pervane kanatları bu şekilde
tasarlanınca türbin başına
kazanılan enerji miktarının
arttığı görülmüştür.
(Özlem Kılıç Ekici, “Biyobenzetim”, Bilim ve Teknik Dergisi, S 546.)
Allah’ın (c.c.) yarattığı varlıklardan ilham alınarak yapılan bu uygulamaları, insanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri açısından yorumlayınız.
İnsan aklı sayesinde elde ettiği düşünme, neden-sonuç ilişkisi kurma ve yaşadığı olaylardan çıkarım yapma gibi becerileriyle hayatın anlamını sorgulayabilir, yüce
yaratıcının varlığına ulaşabilir. Enbiyâ suresi 30. ayette “İnkâr edenler, gökler ile yer
bitişik bir hâlde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” buyrularak
insanın düşünerek Allah’ın (c.c.) varlığına ulaşabileceği belirtilmektedir.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Endülüslü büyük İslam düşünürü İbn Tufeyl, eseri Hayy b. Yakzan’da, insanların yaşamadığı bir adada büyüyen Hayy’ın ruh ve
düşünce gelişimini anlatır. Hayy, yaşadığı ve gözlemlediği olaylar
karşısında akıl yürüterek muhakkak yüce bir yaratıcının olması
gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
İnsan sahip olduğu özellikleri ile Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahyin muhatabıdır.
Yüce yaratıcının verdiği özgür iradeyle insan, inancını seçebilme hürriyetine sahiptir. Bu durum insanı sorumlu kılmaktadır. İnsanın sorumluluklarının başında
yüce yaratıcıya karşı görevleri gelmektedir. Bakara suresi 21. ayette “Ey insanlar!
13
İNANÇ
DEĞERLENDİRELİM
“Göklerde, yerde ne
varsa hepsini Allah’ın
sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut
gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?”
(Lokman suresi, 20. ayet.)
Yukarıdaki ayeti, insan
ve diğer varlıklar arasındaki ilişki açısından değerlendiriniz.
Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize kulluk ediniz.” buyrularak insanın
Allah’a (c.c.) kulluk etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Başka bir ayette de “Ben
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”5 buyrularak insanın yaratılış amacının Allah’a (c.c.) kulluk etmek olduğu belirtilmektedir. İnsanın Allah’a (c.c.) karşı olan sorumluluk duygusu onu çevresine karşı da sorumlu kılmaktadır. Ailesi, akrabaları, komşuları, iş yaşamı insanın sorumlu olduğu
alanlardan bazılarıdır.
Sahip olduğu akıl ve iradeyle diğer yaratılanlardan ayrılan insanın, birçok görev
ve sorumluluğu vardır. Bu yönü, insanı evrendeki diğer varlıklardan farklı bir konuma taşımaktadır. İnsanın bunun bilincinde olması, yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi ve evrendeki düzenin devamlılığı açısından önemlidir.
2. İnsanın Doğası ve Din
Sizce bir dine inanma duygusu doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı
kazanılır?
İnsan doğası yüce bir
yaratıcıya inanma
eğilimindedir.
İnsanın yaratılışı itibariyle hem maddi hem de manevi yönü vardır. Yeme,
içme, dinlenme, ısınma, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları insanın maddi yönünü oluştururken yüce bir varlığa inanma, bir dini benimseme gibi ruhsal
ihtiyaçları da manevi yönünü oluşturmaktadır.
İnsan doğuştan yüce Allah’ın (c.c.) varlığını kavrayabilecek özelliklere sahiptir. Bu durum insanın fıtratında vardır. Fıtrat; Allah’ın (c.c.), insanı kendi
varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneğiyle yaratmasıdır.6
5 Zâriyât suresi, 56. ayet.
6 Dinî Terimler Sözlüğü, Fıtrat, s.96.
14
1. ÜNİTE
İnsan fıtrat üzere yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak “Hakka
yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.
İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”7 ayeti buyrulmuştur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra
anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecûsî yapar...”8 buyurarak insanın
inanmaya meyilli olarak yaratıldığını ve çevresel etkilerle farklı inançlara yönelebildiğini vurgulamıştır. Bu bize dinin, insanın tabiatında var olduğunu göstermektedir.
İnsanın doğuştan getirdiği inanma duygusu tarihin her döneminde vardır.
20. yy.’ın ikinci yarısından itibaren yapılan araştırmalar, eski toplumlara yönelik yapılan arkeolojik incelemeler her dönemde insanların dinsel bir inanca
sahip olduğunu ortaya koymuştur.9 İnsanların dinleri değişse de inanma duygusunun varlığı değişmemiştir.
Geçmişten günümüze insanlar çeşitli tanrılar edinmişler, farklı inançlar
benimsemişlerdir. Yüce Allah (c.c.) insanları yanlış inançlardan korumak, tevhit inancına yönlendirmek için her millete bir peygamber göndermiştir. Bu
durum Kur’an-ı Kerim’de “... Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber)
bulunmuştur.”10 ayeti ile belirtilmektedir.
Kâbe
Yeryüzündeki ilk mabed
Mekke / Suudi Arabistan
Mescid-i Aksa
Kudüs/ Filistin
Parthenon Tapınağı
M.Ö. 5. yüzyıla ait bir Yunan
mabedi.
Atina / Yunanistan
İnsanları dine yönlendiren etkenlerin başında fıtrat, hakikati bulma isteği, zihinsel arayışlar, bireysel ve sosyal ihtiyaçlar gelir. İnsan doğası yüce bir
varlığa sığınmak ister. Bunun yanında insanın zihinsel arayışları da onu bir
yaratıcıya ve hayatını düzenleyecek kurallara yönlendirir. İnsanı inanmaya
yönlendiren daha birçok etken vardır.
Maddi ve manevi yönü olan insan, yaratılışı itibariyle inanan bir varlıktır.
Tarihten günümüze pek çok örnek bu inanma duygusunun varlığını göstermektedir. İnsanın bu yönünün farkında olması hayattaki birçok olayda ona
rehber olacak, yanlış arayışlara gitmesini önleyecektir.
7 Rûm suresi 30. ayet.
8 Buhârî, Cenâiz, 92.
9 Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 18.
10 Fâtır suresi, 24. ayet.
15
Mabetler
Harmandir Sahib
“Altın Tapınak” adıyla
tanınan ünlü Sih mabedi
Amritsar / Hindistan
İNANÇ
TAMAMLAYALIM
Fıtratında dine
yöneliş olduğu
için
İnsan inanan
bir varlıktır.
için
için
için
Yukarıda boş bırakılan kutulara “İnsan, inanan bir
varlıktır.” ifadesinin gerekçelerini yazarak kavram haritasını
tamamlayınız.
3. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi
Sizce doğumdan ölüme kadar insan hayatında dinin etkileri nelerdir?
YORUMLAYALIM
“... Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin...”
(Nisâ suresi, 36. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealini dinin ahlaki yaşama etkisi açısından
yorumlayınız.
Din, insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanın inanma ihtiyacını karşılayarak fıtratına uygun yaşamasını sağlayan din, getirdiği kurallarla da sosyal hayatı
düzenler. Din bu yönleriyle insanın hem iç dünyasını hem de dış dünyasını etkiler.
Din; evrenin var oluşu, canlıların doğumu, ölümü ve ölümden sonraki süreçleri
ile ilgili pek çok soruya cevap vermektedir. Bu durum insanın hayatın anlamını kavramasını sağlamakta, insanı dünya hayatıyla ilgili doğru bir amaca yönlendirmektedir. Bu açıdan dinin sosyal yaşamda bireylerin hedeflerini doğru seçmesinde ve
sosyal düzenin oluşmasında önemli bir rolü bulunmaktadır.
Dinî kaynaklı doğruluk, hoşgörü, yardımlaşma, temizlik gibi ahlâki ilkeler insanların manevi motivasyonla uyguladıkları kurallardır. Bu kurallar insanları iyi
ve faydalı olana yönlendirir, toplumsal değerlerin yerleşmesini sağlar. Toplumda
birlik-beraberlik ruhunun oluşması, adalet anlayışının var olması, yardımlaşmanın
sağlanması gibi pek çok ahlaki durum, dinin sosyal hayata yansıyan yönüdür. Bu
bakımdan toplumsal ahlak kurallarının oluşmasında din önemli bir yere sahiptir.
Dinî açıdan aile kurumu, toplumun hak ve adalet anlayışı ile varlığını sürdürmesinde oldukça önemlidir. Evlilik temelli aile yapısını meşru kabul eden
din, aile bireylerinin görev ve sorumluluk bilinciyle bir arada bulunmasını sağlayarak her bireyin hakkını koruma altına alır. Toplumun temelini teşkil eden
aile kurumu, dinin belirlediği kurallarla sağlam bir yapı oluşturur.
16
1. ÜNİTE
Din, toplumların kültürel öğelerindendir. Kültürü pek çok açıdan etkileyen
din, benimsendiği toplumun kimliğini oluşturan en önemli yapılardan biridir.
Bu yönüyle birlik ve beraberlik duygularını geliştirir, toplumsal dayanışmanın oluşmasını sağlar. Gelecek nesillere aktarılacak kültürel değerlerde din
önemli bir unsurdur.
Doğumdan ölüme kadar din, insan yaşamını hem bireysel hem de toplumsal açıdan etkilemektedir. Ziyaretleşme, komşuluk, yardımlaşma, iftar davetleri, mevlit törenleri, bayramlaşma, taziye ziyaretleri, kandiller gibi pek çok
uygulama dinin insan yaşamına etkilerindendir.
TARTIŞALIM
Kulağa ezan okuma
Cuma namazı
Aşure dağıtımı
Kurban eti paylaşımı
İftar sofrası
Mukabele
Bayramlaşma
Cenaze Namazı
Yukarıdaki fotoğrafları inceleyerek dinin hayatınızdaki yerini arkadaşlarınızla tartışınız.
4. İnanmanın Çeşitli Biçimleri
Yeryüzündeki farklı tanrı tasavvurlarından hangilerini biliyorsunuz?
İnanma, insanın doğasında var olan bir duygudur. İnanma duygusu ortak olmasına rağmen inanma biçimleri değişmektedir. İnsanlık tarihine bakıldığında
aslolanın vahiyle şekillenen tek tanrı inancı olduğu ama zamanla ve farklı sebeplerle insanların çeşitli inançlara yöneldikleri görülür. İnsanların doğup büyüdüğü çevre, içinde yaşadığı toplumun tarihî, sosyo-kültürel ortamı, ekonomik
şartları, psikolojik durumu gibi pek çok etken inanma biçimlerini etkilemiştir.
Tarih boyunca tek tanrıcılık (monoteizm), çok tanrıcılık (politeizm), tanrıtanımazlık (ateizm) ortaya çıkan başlıca inanma biçimleridir.
17
İNANÇ
4.1. Tek Tanrıcılık (Monoteizm)
Tek tanrılı dinlerden hangilerini biliyorsunuz?
Tanrının varlığını, birliğini, tek ve eşsiz olduğunu benimseyen inanma biçimine tek tanrıcılık (monoteizm) denir. Monoteist inanma biçimine sahip olan
dinlerde tanrı; ortağı, eşi ve benzeri olmayan, yalnız kendisine inanılan ve ibadet edilen yüce bir varlıktır. Başta ilahi kaynaklı dinler olmak üzere tek tanrı
inancına sahip farklı dinler de bulunmaktadır. Hz. Âdem’den (a.s.)* Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar tüm peygamberler insanları tek bir yaratıcıya iman
etmeye çağırmışlardır.
PAYLAŞALIM
İslam dininde tek tanrı anlayışı tevhit kavramıyla açıklanır. Tevhit, Allah’ı
(c.c.) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz olduğuna inanma,
şirk koşmadan ibadeti yalnızca Allah (c.c.) için yapma anlamlarına gelmektedir. Tevhit inancı, İslam dininin merkezinde yer alır. İslam’ın ilk şartı olan
Kelime-i Şehadet ile Müslümanlar hem Allah’tan (c.c.) başka bir yaratıcıya
inanmadıklarını hem de Hz. Muhammed’in (s.a.v.)** Allah’ın (c.c.) kulu ve elçisi olduğunu tasdik ederler. İhlas suresi 1-4. ayetlerde “De ki: O, Allah tektir.
Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”
buyrularak İslam dininin tevhit inancına sahip olduğu açıkça belirtilmiştir.
“Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır.
Diridir, kayyumdur.
O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de
bir uyku.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey
onundur.
İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte
bulunacak kimdir?
O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını)
bilir.
Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.
O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri
kaplayıp kuşatmıştır. (O; göklere, yere,
bütün evrene hükmetmektedir.)
Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona
güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”
Ayetü’l Kürsî / Bakara suresi, 255. ayet.
(Bakara suresi, 255. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealini inceleyerek İslam dinindeki tanrı anlayışı ile ilgili tespitlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
* Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun.
** Sallallâhu aleyhi ve sellem: Allah ona salât ve selam eylesin.
18
1. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek
ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden
uzaktır, yücedir.”
(Enbiya suresi, 22. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealini tevhit inancının gerekçeleri açısından değerlendiriniz.
Hat: Ömer Faruk Dere
4.2. Çok Tanrıcılık (Politeizm)
Sizce birden fazla tanrıya inanmanın sebepleri neler olabilir?
Çok tanrıcılık (Politeizm), birden fazla tanrının varlığını kabul eden dinlerin inanma biçimini ifade etmektedir. Çok tanrılı dinlerde, insan yaşamındaki
iyi ve kötü nitelikleri temsil eden çok sayıda tanrısal varlığın mevcudiyetine
inanılır. Tabiatüstü varlıkların yanı sıra çeşitli doğal varlıklar, gök cisimleri,
krallar ve yöneticiler gibi bazı insanlar da üstün varlık olarak kabul edilir.11
Her tanrının farklı görevleri vardır.
Babil ve Asurlularda, Eski Yunan’da, Eski Mısır’da, Afrika dinlerin­de ve Cahiliyye Dönemi Arap toplumunda çok tanrıcılık görülmüştür. Hinduizm ve Şintoizm de çok tanrılı dinlere örnek olarak verilebilir.
BİLGİ KUTUSU
Şirk: Allah’ın (c.c.)
zatında, sıfatlarında,
fiillerinde, yaratma ve
emretme konularında
başka bir varlığı O’na
denk görmektir.
Müşrik: Allah’a (c.c.)
ortak ve eş koşan kimsedir.
İslam dininde çok tanrıcılık, Allah’a (c.c.) ortak koşulduğu için şirk kabul
edilir. Şirk ise büyük günahlardandır. İslam tevhit dini olarak farklı tanrılar
edinilmesini yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Yoksa onların Allah’tan başka
bir ilahı mı var? Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.”12 buyrularak
Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığı vurgulanmaktadır.
YORUMLAYALIM
“Onlar, Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve
‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: ‘Siz Allah’a göklerde ve yerde
bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve
yücedir.’”
(Yunus suresi, 18. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealini İslam dininin politeizme bakışı açısından yorumlayınız.
11 Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 32.
12 Tur suresi, 43. ayet.
19
İNANÇ
4.3. Tanrıtanımazlık (Ateizm)
. Güneş etrafındaki bir yörüngede, gezegenler ve Güneş Sistemi cisimlerinin dolanabilmesi,
· Kuş türlerinin uçabilmesi,
· Arıların bal yapabilmesi,
· Bazı ağaçların meyve verebilmesi
sizce tesadüfen olabilir mi?
Ateizm, tanrının var olmadığı inancına dayanan felsefi akımdır. Ateizmde
tanrı inancına dair farklı yaklaşımlar vardır. “tanrı fikrine sahip olmamak”,
“tanrının varlığını bilinçli biçimde reddetmek”, “tanrıyı yaşama sokmamak”13
bu yaklaşımlardan bazılarıdır.
Ateizm, tanrı ve ruhsal varlıkları reddeden bir akımdır. Ateizmde aynı zamanda peygamber, melek, şeytan, ahiret, kutsal kitap gibi metafizik inançların ve dinlerin varlığı da kabul edilmez.
Yüce bir yaratıcı fikrini benimsemeyen ateist düşüncede, evrende var olan
her şeyin tesadüfen oluştuğuna inanılır. Bu akıma göre insandan cansız varlıklara kadar evrende yer alan her şey tesadüfen meydana gelmiştir.
Toplumlardaki manevi duygulara yabancılaşma, insanları yanlış inanç arayışlarına yönlendirmektedir. Satanizm bu yanlış inançlardan biridir. Şeytanı ve
şeytanla ilgili sembolleri yücelten ve şeytana tapmayı esas alan satanizm, insanları dinî, ahlaki, sosyal ve kültürel değerlerden uzaklaştırmaktadır. Kedi katletmek, dinlerdeki ibadetlerle dalga geçmek, kutsal nesneleri aşağılamak ve
kara büyü ayinleri yapmak satanizmin bilinen özelliklerindendir. İslam dini, bu
tür zararlı akımlardan uzak durulmasını ve şeytanın kötülüklerinden kaçınılmasını istemiştir. Konu ile ilgili bir ayette “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını
takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder.”14 buyrularak insanlar bu konu13 Aydın Topaloğlu, Tanrı Tanımazlığın Felsefi Boyutları Teizm ya da Ateizm, s. 15-19.
TARTIŞALIM
“Yukarıdaki papağan resminin bir çizeri var mıdır?” sorusunu
cevaplayınız. Bu cevaptan sonra “Papağanın bir yaratıcısı var
mıdır?” sorusunu arkadaşlarınızla tartışınız.
14 Nûr Suresi, 21. ayet.
20
1. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
da uyarılmıştır.
A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri nelerdir? Yazınız.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
2. İnsanın bir dine inanmasının nedenlerinden birini açıklayınız.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
3. Dinin insan hayatına etkisini örnekler vererek açıklayınız.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
4. İnanma biçimlerinden monoteizm ve politeizm arasındaki farkları açıklayınız.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. I- İnsanın yaratılmışlar içindeki yeri
II- İnsanın evrendeki konumu
III- İnsanın yapması gerekenler
IV- Allah’ın (c.c.) insana sunduğu imkânlar
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz
şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (İsra suresi, 70. ayet.)
Yukarıda verilen konulardan hangilerine ayette değinilmektedir?
A) I-III
B) II-IV
C) I-IV
D) I-II-IV
E) II-III-IV
2. Aşağıdakilerden hangisi insanın yüce bir yaratıcıya inanma ihtiyacının nedenlerinden değildir?
A) İnsanın fıtratı ve hakikati arama isteği
B) Evreni anlama arayışları
C) Maddi olanakları koruma eğilimi
D) Bireysel ve sosyal ihtiyaçlar
21
İNANÇ
E) Ölümden sonraki yaşamı anlama isteği
3. I- Düşünebilen bir varlıktır.
II- Yaşadığı olaylardan çıkarım yapar.
III- Hayatta kalma süresi sınırlıdır.
IV- İrade sahibidir.
V- İnanan bir varlıktır.
VI- Solunuma ihtiyaç duyar.
VII- Hücresel yapıya sahiptir.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran yönler yukarıda verilen insana ait özelliklerden hangileridir?
A) I-II-III-IV
B) I-II-IV-V
C) II-III-V-VI
D) III-IV-V-VII
E) I-V-VI-VII
4. I- Din ahlâk kurallarını uygulamada manevi motivasyon sağlar.
II- Dinî değerler toplumda birlik-beraberlik duygusunun gelişmesine katkı sağlar.
III- Din, insanlara sınırsız bir özgürlük tanır.
IV-Din, insanın görev ve sorumluluk alanlarını açıklar.
Yukarıda verilen bilgilerden hangileri dinin insan hayatındaki etkisine örnektir?
A) I-II
B) II-III
C) I-IV
D) I-II-III
E) I-II-IV
5. “De ki: ‘Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına kulluk
etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım.’...” (Al-i İmran
suresi, 64. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealine göre hangi inanma biçimi vurgulanmaktadır?
A) Tevhit
B) Panteizm
C) Politeizm
D) Ateizm
E) Deizm
22
1. ÜNİTE
BULALIM
C- Aşağıda verilen bulmacayı çözüp gizli cümleyi bulunuz.
SOLDAN SAĞA
2. Dünya hayatından sonraki ebedî hayatın adı.
4. Birden fazla tanrı edinen dinlerin inanma
biçimi.
5. Allah’a (c.c.) ortak, eş koşan kimse.
8. Allah’ın (c.c.), tüm varlıkları kendi varlığını
ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile
yaratması.
10. Şeytanı ve şeytanla ilgili sembolleri yücelten
ve şeytana tapmayı esas alan anlayış.
12. İslam’ın temel ilkesi olan tevhit inancını özlü
bir şekilde ele alan Kur’an-ı Kerim’in yüz on ikinci
suresi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1. Akıl sahiplerini kendi istek ve hür iradeleri
ile hayırlı olan şeylere sevk eden ilahi kanunlar
bütünü.
13. Tanrı ve ruhsal varlıkları reddeden akım.
3. Tanrının varlığını, birliğini, tek ve eşsiz
olduğunu benimseyen inanma biçimi.
6. Allah’a (c.c) inanmakla birlikte başka varlıkları
da tanrı kabul etme, Allah’a (c.c) ortak koşma.
7. Allah’ı (c.c) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde
birleme; O’nun tek ve eşsiz olduğuna inanma.
9. Baba, oğul ve kutsal ruhun birleşmesinden
meydana geldiğine inanılan Hristiyanlıktaki tanrı
anlayışı. (...............inancı)
11. Allah’a (c.c) yalvarma, yakarma.
23
İNANÇ
ÖZ DEĞERLENDİRME FORMU
DEĞERLENDİRİLECEK TUTUM VE
DAVRANIŞLAR
DERECELER
Evet
İnsanın evrendeki konumunu
açıklayabilirim.
İnsanın diğer varlıklardan ayrılan yönlerini
açıklayabilirim.
İnsan doğasının maddi ve ruhsal yönlerini
açıklayabilirim.
Tarih boyunca insanın inanma ihtiyacının
nedenlerini açıklayabilirim.
Dinin, insan doğasının gereksinimlerini
karşılayan öğelerden biri olduğunu
düşünüyorum.
Dinin insan hayatındaki yeri ve önemi ile
ilgili hayattan örnekler verebilirim.
Dinin kendi hayatımdaki yerini
sorgulayabilirim.
İnanmanın çeşitli biçimlerini tanıyorum
Vahye dayanmayan inanç türlerinin sosyal
hayattaki yansımalarını biliyorum.
24
Hayır
Kararsızım
ÖĞRENME ALANI: İBADET
2.
ÜNİTE
TEMİZLİK
VE
İBADET
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1. İnsan niçin ibadet etmeye ihtiyaç duyar? Açıklayınız.
2. İbadetlerle temizlik arasında nasıl bir ilişki olduğunu düşününüz.
3. Zâriyât suresi, 56; Müddesir suresi, 4-5; Mâide suresi, 5. ayetlerinin
meallerini defterinize yazınız.
4. Peygamberimizin (s.a.v.) temizlikle ilgili bir hadisini öğrenip defterinize yazınız.
5. Temizliğe dikkat etmeyen toplumlarda karşılaşılabilecek problemler
neler olabilir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
İBADET
1. İbadetin Anlamı ve Kapsamı
Bir insan Allah’a (c.c.) olan bağlılığını hangi davranışlarla gösterir?
İnsan, fıtratı gereği üstün bir güce inanmaya ve inancını bir takım
davranışlarla göstermeye çalışır. İnandığı varlığı anmak, zikretmek ve ilişkisini
canlı tutmak için ibadet eder.
Sözlükte ibadet; boyun eğmek, itaat etmek, saygı duymak, kulluk etmek,
tapınmak gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak ise ibadet; insanın inandığı
dinin emirlerini yerine getirmesi ve inandığı varlıkla manevi bir bağ kurmaya
çalışmasıdır. İslam’a göre ibadet ise kulun Allah’a (c.c.) karşı kulluk görevini
yerine getirmesi, O’nun emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınmasıdır.
Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ibadet kavramı üzerinde
durmuş, insanların yaradılış amacının ibadet etmek olduğunu “Ben cinleri ve
insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”1 ayeti ile ifade etmiştir.
Ayrıca İslam dinine göre ibadetin yalnızca Allah (c.c.) için yapılacağı da “Ancak
sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.”2, “Yalnız Allah’a ibadet
et ve şükredenlerden ol!”3 gibi ayetlerle belirtilmiştir.
İslam dininde ibadet denilince akla namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek gibi Allah’ın (c.c.) emirleri gelmektedir. Bunlar Kur’an’da
kesin olarak yapılması gereken ibadetler olarak belirtilmiştir. Fakat ibadetler
sadece bunlarla sınırlı değildir. Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapıDOLDURALIM
lan her güzel iş ve davranış da ibadet olarak kabul edilir. Örneğin Allah’ın (c.c.)
hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin anne babasına iyilik etmesi, otobüste oturmaya ihtiyacı olan bir kimseye
yer vermesi, öğrendiği ilmî ve güzel bilMN
gileri arkadaşlarıyla paylaşması, yaptığı
işi en güzel şekilde yapmaya çalışması,
MO
güleryüzlü olması, yaşadığı yeri temiz
tutması gibi davranışlar da ibadet değeri
MP
taşımaktadır. Yüce Allah (c.c.) bu güzel davMR
ranışları yapan kimseleri ödüllenMQ
direceğini ise “Allah iman edip
salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
Selamlaşmak
MS
size Allah’ın ayetlerini apaçık
MT
okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah’a inanır ve faydalı iş
İbadet değeri taşıyan
yaparsa Allah onu, içinden ırmaklar akan,
MU
iş ve davranışlar sizce
içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar.
Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık
nelerdir? Kavram harivermiştir.”4 ayetiyle belirtmiştir. İbadetlertasını doldurunuz.
den sevap kazanmak için iman etmek gerekir.5 Bu yüzden
önce Allah’a (c.c.) iman edilmeli, daha sonra da ibadet niyeti
ile güzel davranışlarda bulunulmalıdır.
1 Zâriyât suresi, 56. ayet.
2 Fâtiha suresi, 5. ayet.
3 Zümer suresi, 66. ayet.
4 Talâk suresi, 11. ayet.
5 bk. Mâide suresi, 5. ayet.
26
2. ÜNİTE
Ergenlik çağına gelmiş, akıllı ve Müslüman
olan herkesin yapması gereken bazı
ibadetler vardır. Bu ibadetler yapılışına
göre bedenle yapılan, malla yapılan ve hem
mal hem bedenle yapılan ibadetler olmak
üzere sınıflandırılır. Namaz kılmak, oruç
tutmak gibi ibadetler, bedenle yapılan farz
ibadetlerdendir. Bu ibadetleri yaparken
herhangi bir maddiyata ihtiyaç yoktur. Zekât
vermek, kurban kesmek gibi ibadettler mal
ile yapılan ibadetler arasındadır. Bu ibadetleri
yerine getirebilmek için maddi yönden iyi
durumda olmak gerekir. Hac ise hem beden
hem de mal ile yapılan bir ibadettir. Sağlığı
iyi olan bir Müslümanın maddi durumu da
iyi ise ömründe bir kez hacca gitmesi gerekir.
Ayrıca hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerini
tutmaz. Bu nedenle inanan bir insan namaz
kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlerin yanı sıra
yardım etmek, çalışmak, ilim öğrenmek vb.
davranışları yerine getirmekle de yükümlüdür.
BİLGİ KUTUSU
Farz: Allah’ın (c.c.) yapılmasını kesin olarak istediği iş ve davranışlardır. Farz-ı ayn ve farz-ı
kifâye olarak ikiye ayrılır. Farz-ı ayn; herkesin yapması gereken davranışlardır. Örneğin, beş
vakit namaz kılmak, oruç tutmak gibi. Farz-ı
kifâye ise bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden sorumluluğu kalkan davranışlardır. Örneğin cenaze namazı kılmak gibi.
Vacip: Farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen fiillerdir. Örneğin fıtır sadakası vermek,
vitir ve bayram namazı kılmak, kurban kesmek gibi.
Sünnet: Peygamberimizin (s.a.v.) farz ve vacip
ibadetlerin dışında yaptığı veya yapılmasını tavsiye ettiği davranışlardır. Örneğin nafile namazı
kılmak gibi.
DOLDURALIM
Beden ile
Yapılan
İbadetler
Mal ile
Yapılan
İbadetler
Hem Bedenle
Hem Mal ile
Yapılan
İbadetler
Namaz kılmak
İbadetleri yapılışına göre sınıflandırıp kavram haritasını doldurunuz.
Kur’an-ı Kerim’de ibadetler hakkında gerekli bilgiler verilmiş, ancak namaz,
oruç, zekât, hac gibi ibadetlerin yapılışını Peygamberimiz (s.a.v.) göstermiştir.
Yüce Allah (c.c.), ibadetleri insanların hem dünyada huzurlu bir şekilde
yaşamaları hem de ahirette kurtuluşa erenlerden olmaları için emretmiştir.
Nitekim Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’ de “Ey iman edenler! Rükû ve secde edin,
Rabb’inize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.”6 buyurarak namaz kılıp
ibadet etmeyi emretmiş; kurtuluş yolu için bunun gerekli olduğunu ifade etmiştir.
6 Hac suresi, 77. ayet.
27
NOT EDELİM
“Kainatta hiçbir şey
yoktur ki hamd ile Allah’ı
tesbih etmesin, O’nu
anmasın...”
(İsra suresi, 44. ayet.)
İBADET
NOT EDELİM
İman nedir?
“Allah’a (c.c.), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmandır.”
İslam nedir?
“Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na ibadet
etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi
ziyaret etmen ve Ramazan orucunu tutmandır.”
İhsan nedir?
“Allah’ı (c.c.) görüyormuşsun gibi O’na kulluk etmendir;
çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni
görmektedir.”
(Kısaltılmıştır.)
(Buhârî, İman, 37.)
2. Niçin İbadet Edilir?
Bir insana olan sevginizi ve saygınızı nasıl belli edersiniz?
İnsan, inandığı varlığın emrini yerine getirmek ve ona olan sevgisini,
saygısını, güvenini belli etmek için ibadet eder. İmanı, onu Allah’a (c.c.)
teslim olmaya; ibadetleri de kulluğunu ifade etmeye yönlendirir. Böylece
insan ibadetleri sayesinde inancını pekiştirir ve Allah’a (c.c.) olan sevgisini
artırır. İbadet, insanı kötülüklerden uzaklaştırır ve güzel davranışları yapmaya
istekli hâle getirir. Nitekim yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de “Sana kitaptan
vahyolunanı oku, namazını kıl; zira namaz çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar...”7
buyurarak namazın kötülüklere engel olacağını kullarına bildirmiştir.
Evren mükemmel bir şekilde yaratılmıştır ve yaratılan her şeyin bir amacı
vardır. İnsanın yaradılış amacı da kulluk etmektir. İnsanların kulluk etmesi
gerektiği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “O, göklerin, yerin ve ikisi
arasında bulunanların Rabbidir; öyleyse O’na kulluk et ve O’na kullukta
sabırlı ol...”8 Dolayısıyla Allah’a (c.c.) kulluk vazifesini yerine getirebilmek için
de ibadet etmek gerekir.
Yüce Allah (c.c.), insanlara faydalanmaları için sayısız nimet vermiştir. Zira
“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız
bitiremezsiniz.”9 ayeti de bu konuya vurgu yapmaktadır. Mümin de Rabbinin
sayısız nimetlerine karşılık kulluk ve şükran borcu olarak Allah’a (c.c.) ibadet
eder. Peygamberimiz (s.a.v.) de Allah’ın (c.c.) büyüklüğü ve sayısız lütufları
karşısında daha çok şükretme gereği duyarak kendisini ibadete vermiştir. Hz.
Aişe’nin (r.a.) çok fazla ibadet etmesinin sebebini sorması üzerine “Rabbime
şükreden bir kul olmayayım mı?”10 diye cevap vermiştir. Ayrıca Yüce Allah
(c.c.) “De ki: Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden
O’dur. Ne az şükrediyorsunuz.”11 buyurarak kullarına her fırsatta Allah’a (c.c.)
şükretmesi gerektiğini hatırlatmıştır.
7 Ankebût suresi, 45.ayet.
8 Meryem suresi, 65.ayet.
9 Nahl suresi, 18.ayet.
10 Buhârî, Teheccüd, 6.
11 Mülk suresi, 23. ayet.
28
2. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
•Yerçekimi olmasaydı,
•Dünya, Güneş’e daha
yakın olsaydı,
•Dünya’nın ekseni eğik
olmasaydı,
•Dünya’nın dönüş hızı
daha yavaş olsaydı,
•Atmosferin kalınlığı
daha ince olsaydı ne
gibi sorunlar oluşurdu?
Dünyadaki düzeni,
evrenin mükemmeliği
açısından
değerlendiriniz.
İbadetler aynı zamanda kul ile Allah (c.c.) arasında kurulan bir bağdır.
Her şeyi yoktan var eden yaratıcısına muhtaç olan insanın, aracısız olarak
durumunu ifade etmesini sağlar. Mümin ibadet esnasında nerede olursa
olsun, bulunduğu yerde Allah’ı (c.c.) bulur12, kendisine şah damarından daha
yakın olduğunu13 hisseder. Allah’ın (c.c.) kendisine yakın olduğunu bildiği
için kendisini yalnız hissetmez. İbadet, insanların ümitsizliğe ve karamsarlığa
düşmesini engeller. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c.), “Bilin
ki! Kalpler sadece Allah’ı anmak ile huzura kavuşur”14 buyurmuştur.
İbadet eden kimse, Allah’ın (c.c.) emirlerine uymanın ve sorumluluklarını
yerine getirmenin iç huzurunu yaşar . Bu durum da insanın hayatında mutlu ve
huzurlu olmasını sağlar. Ayrıca yüce Allah (c.c.), güzel işlerde bulunup gerçek
anlamda ibadetlerini yerine getiren bir kimse hakkında “… İman edip iyi işler
yapanlar cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri
her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.”15 buyurarak dünyada yaptıklarımızın
karşılığını ahirette en güzel şekilde alacağımızı bildirmiştir.
12 bk.Bakara suresi,115.ayet.
13 bk.Kâf suresi, 16.ayet.
14 Ra’d sursi, 28. ayet.
15 Şûrâ suresi, 22. ayet.
29
OYNAYALIM
Sınıf, mevcuduna göre
gruplara ayrılır ve her
gruptan bir yazıcı seçilir.
Grup sayısına göre
tahta bölünür ve
yazıcı öğrenciler kendi
bölümlerinin bulunduğu
yere geçer.
Öğretmen 3 dakikalık
süreyi başlattığı andan
itibaren yazıcı öğrenci
kendi grubundan
söylenen Allah’ın (c.c.)
insanlara verdiği
nimetlerle ilgili örnekleri
tahtaya yazmaya başlar.
Sürenin sonunda en çok
örneği veren grup oyunu
kazanır.
İBADET
YAZALIM
Allah’a (c.c.)
ibadet etme
nedenleriniz
nelerdir?
Kavram
haritasına
yazınız.
3. İbadet-Temizlik İlişkisi
YORUMLAYALIM
Türk-İslam mimarisinde birçok şadırvan ve çeşme örnekleri vardır.
Bu mimari yapılarının varlığını, İslamın temizliğe verdiği
önem açısından yorumlayınız.
“Benim kalbim temiz.” diyen bir kimse hangi özelliklere sahip olmalıdır?
İslam dininin temelinde temizlik vardır. Bazı ibadetlerin yerine getirilmesi
için de temiz olma şartı aranır. Yüce Allah (c.c.) da “Oku!”16 vahyinden sonra
ikinci vahyi temizlik üzerine indirmiş ve insanlara “Elbiseni temiz tut. Kötü
şeylerden sakın.”17 ayetiyle temiz olmayı emretmiştir.
Temizlik; insanın ruhunu kötü duygulardan ve bedenini, giysilerini, çevresini
ise maddi kirlerden arındırmasıdır. İnsanın kendi sağlığı ve mutluluğu için
gereklidir. Temizlik maddi ve manevi temizlik olarak ikiye ayrılır. Maddi temizlik
beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşur. Bu şartlar namaz ibadetinin de
temel şartlarıdır. Namaz ibadetini yerine getiren bir Müslümanın, vücudunun
belli başlı yerlerini yıkaması, elbisesinin ve namaz kılacağı yerin temiz olmasına
özen göstermesi gerekir. Ayrıca namazın şartlarına uyarak ve samimiyetle kılan
kimseler, kötü duygu ve düşüncelerden arınır ve manevi kirlerden kurtulur.
Aynı şekilde hac ibadeti için de tavaf ederken abdest alma zorunluluğu vardır.
Hac ibadetini yerine getirirken insan nefsini terbiye etmeye çalışır ve kalbini
manevi kirlerden arındırmak için dua eder.
Manevi temizlik, insanların huy ve ahlak temizliğidir. Kişinin insanlara karşı iyi
bir niyet taşıması; şirk, zulüm, kin, nefret ve hasetten uzak durması; kendisi için
istediklerini başkaları için de istemesi manevi temizlikle ilgilidir. Bu da insanların
bir arada huzurlu yaşamaları için önem arz etmektedir. Namaz ibadeti gibi oruç
ibadeti de insanı kötü davranışlardan, kötü duygu ve düşüncelerden alıkoyar.
Çünkü oruç tutmak sadece aç kalmak değildir; nefsin bütün kötülüklerden uzak
durmasıdır. Yine İslam’ın diğer bir şartı olan zekât, insanların mala karşı olan
hırsını yok eder. Yardımlaşma duygusunu artırır. Zekât veren kimse şükrünü
yerine getirir ve malını manen temizler. Allah’ın (c.c) emrettiği ibadetlerin hepsi
maddi ve manevi yönden insanın temiz olmasını sağlamaya yöneliktir. Temiz
16 Alak suresi, 1. ayet.
17 Müdessir suresi, 4-5. ayetler.
30
2. ÜNİTE
olan insanların da Allah (c.c.) tarafından sevileceği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade
edilmiştir: “Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.” 18 Ayrıca
Peygamberimiz (s.a.v.) “Temizlik imanın yarısıdır.”19 buyurarak maddi ve manevi
temizliğin dinimizdeki önemini belirtmiştir.
YAZALIM
MADDİ
TEMİZLİK
MANEVİ
Maddi ve manevi temizlikle ilgili aklınıza gelen temizlik türlerini
kavram haritasına yazınız.
Maddi ve manevi temizliğin bir bütün olarak ele alınması gerekir. Beden
maddi kirlerden temizlenirken kalp de her türlü kötü duygu ve düşüncelerden
arındırılmalıdır. Çünkü beden ve çevre kirliliğinin hastalıklara sebep olması
gibi kalp de kötü duygu ve düşüncelerden arındırılmadığı takdirde ruh
sağlığında bozulmalar meydana gelir. Bu yüzden de iki temizlik türüne de aynı
hassasiyet gösterilmelidir. Bu denge gözetildiği sürece Allah’ın (c.c.) rızası ve
hoşnutluğu da kazanılır.
BULALIM
A
H
L
Â
K
A
N
T
Ö
V
B
E
Ş
T
T
Ö
Ü
L
A
B
D
E
S
T
E
E
A
E
K
F
S
İ
İ
N
Y
M
R
H
D
R
D
Y
İ
K
U
K
A
L
P
İ
I
U
E
V
I
E
N
E
G
K
M
I
A
Z
S
Y
N
E
R
M
E
D
Ü
R
Ü
S
T
L
Ü
K
R
Ç
V
M
M
U
Y
A
L
A
N
İ
I
I
S
U
A
Ü
İ
A
Z
Ş
İ
R
K
K
D
D
İ
Ş
N
M
Kelimeler
Yandaki kelimeleri bulmacada bulup
üstünü çiziniz. Kalan
harfleri birleştirerek
şifreyi bulunuz.
Şifre:
18 Bakara suresi, 222. ayet.
19 Müslim, Tahâret, 1.
31
Temizlik
Beden
Teyemmüm
Şadırvan
Çevre
Gusül
Abdest
Diş
Ahlâk
Kin
Şirk
Dua
Kalp
Dürüstlük
Öfke
Tövbe
Yalan
Huy
Su
İBADET
3.1. Beden Temizliği
Beden temizliği ile sağlık arasında nasıl bir ilişki vardır?
Beden temizliği vücudu her türlü kirden arındırmaktır. Allah’ın (c.c.) emanet
olarak verdiği bedeni kirden ve mikroplardan korumak gerekir. El, ağız, diş,
yüz, ayak, saç temizliği sadece dinin bir emri olarak değil, sağlığımız için de
bir zorunluluktur. Çünkü hastalıkların birçoğu mikroplardan oluşmaktadır.
Mikroplar da temiz olmayan ortamlarda çoğalır. Bu yüzden beden ve çevre
temizliğine gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekir.
“Ümmetime
sıkıntı verecek olmasaydım, onlara
her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.”
(Ebû Dâvud, Müsned, II,
460, 5I7.)
Peygamberimiz (s.a.v.) temizlik konusunda birçok hususta tavsiyelerde
bulunmuş; “Temizlik imandandır.”20 sözüyle de inanan bir insanın temiz
olması gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle Peygamberimiz (s.a.v.) yataktan
kalkınca21, yemeklerden önce ve sonra22, tuvaletten çıktıktan sonra ellerin
yıkanmasını; sık sık banyo yapmasını, tırnaklarını kesmesini, ağız ve diş
temizliğine özen göstermesini23 Müslümanlardan istemiştir. Bunun yanı sıra iç
ve dış elbiselerimizin temiz olmasına da önem vermek gerektiğini belirtmiştir.
Beden, kıyafet ve çevre temizliğine özen gösteren bir kimse sevilir ve saygı
görür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “…Allah temizdir, temizliği sever.”24
buyurarak temiz olan kimselerin Allah (c.c.) tarafından sevileceğini ifade
etmiştir.
3.2. Gusül
Banyo yapmak ile gusül abdesti almak arasındaki fark nedir?
Gusül, bütün bedeni kuru yer bırakmadan tepeden tırnağa temiz su ile
yıkamaktır. Bu temizliğe boy abdesti de denir.
Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş her Müslümanın bazı
özel durumlarda boy abdesti alması, Allah (c.c) tarafından
emredilmiştir. Bu özel durumlar, cünüplük ile kadınlarda adet
ve lohusalığın son bulmasıdır. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de
“…Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…”25 ayetiyle bu gibi
durumlarda boy abdesti alınmasını emretmiştir. Böyle durumlarda boy
abdesti almayan bir Müslüman namaz kılamaz ve Kâbe’yi tavaf edemez.
Boy abdestin alınışı şu şekildedir: Besmele çektikten sonra “Niyet ettim
Allah rızası için boy abdesti almaya” şeklinde niyet edilir. Ağız ve burun güzelce
temizlenir. Bedende bulunan kirler giderilir. Daha sonra bütün beden, kuru
yer kalmayacak şekilde yıkanır.
20
21
22
23
24
25
Buhârî, İman, 45.
bk. Buhârî, Vudü, 26; Müslim, Taharet, 87,88.
bk. Tirmizî, Et’ime, 39, 45.
bk. Buhârî, Cuma, 8; Müslim, Taharet, 47.
Tirmizî, Edep, 41.
Mâide suresi, 6.ayet.
32
2. ÜNİTE
Özel durumların dışında alınan boy abdesti sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.)
cuma ve bayram günlerinde, hac veya umre için ihrama girerken ve vakfe
yaparken boy abdesti almayı tavsiye etmiştir.26 İnsan sağlığı ve temizliği için de
boy abdesti alınması güzel ve faydalı davranışlar arasında sayılır.
3.3. Abdest
“Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün yanındakilere, ‘Birinizin kapısının
önünden bir ırmak geçse ve o kimse de orada günde beş kere yıkansa
bedeninde hiç kir kalır mı?’ diye sorar. Onlar da ‘Kalmaz.’ diye cevap
verince Peygamberimiz (s.a.v.), ‘İşte beş vakit namaz da bunun gibidir.
Allah namaz sayesinde günahları siler ve temizler.’ buyurmuştur.”
(Buhârî, Mevâkit, 6.)
Sizce yukarıdaki hadiste maddi ve manevi temizlik ile ilgili ne
gibi mesajlar vardır?
BİLGİ KUTUSU
Abdestin geçerli
olması için vücudun
herhangi bir yerinde suyun ulaşmasına engel olacak
oje gibi bir madde
varsa temizlenmelidir. Ayrıca boy abdesti alırken küpe,
saat ve yüzük gibi
takıların takıldığı
yerlere suyun ulaştırılması gerekir.
Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve başı mesh etmek
suretiyle yapılan bir temizliktir. Kendisi bir ibadet olmasının yanı sıra diğer
bazı ibadetler için de ön şarttır. Örneğin namaz kılmak ve
Kâbe’yi tavaf etmek için abdest alma zorunluluğu
vardır. Abdestin gerekliliği ise Kur’an-ı Kerim’de
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız
zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı mesh edip topuklara kadar
ayaklarınızı yıkayın.”27 şeklinde ifade edilmiş
ve abdestin dört şartı bu ayette belirtilmiştir.
Ayrıca Allah Resulü (s.a.v.), kıyamette kendilerini tanıyıp tanıyamayacağını soran ashabına,
“Elbette tanıyacağım. Sizin o gün hiçbir ümmette bulunmayan bir simanız olacak. Benim yanıma
abdest izlerinden dolayı yüzleriniz ve ayaklarınız
nurlu olarak geleceksiniz.”28 şeklinde cevap vermiştir.
Sünnete uygun olarak abdestin alınışı şu şekildedir:
Besmele çekilerek “Niyet ettim Allah rızası için abdest
almaya” şeklinde niyet edilir. Eller üç kez yıkanır. Ağza üç kez su verilir, ağız
çalkalanır. Ardından üç kez burna su çekilerek iyice temizlenir. Daha sonra üç
kez yüz yıkanır. Ardından kollar dirseklerle beraber yıkanır. Sağ el ıslatılarak
başın dörtte biri mesh edilir. Serçe veya işaret parmaklarıyla kulakların içi,
baş parmaklarla da arka kısmı temizlenir. Geri kalan üç parmakla da ense
mesh edilir. En son ayaklar topluklarla birlikte yıkanır. Böylece abdestin alınışı
tamamlanır.
Uyumak, bayılmak, tuvalet ihtiyacını gidermek, ağız dolusu kusmak,
yellenmek, namaz kılarken sesli bir şekilde gülmek gibi durumlar abdesti bozar.
25 bk.Ebû Dâvût,tahâret,128; İbna Mâce,İkâmet,169.
27 Mâide suresi, 6. ayet.
28 Müslim, Taharet, 36.
33
YAZINIZ
Maide suresi, 6.
ayetine göre abdestin dört farzını
yukarıdaki baloncuklara yazınız.
İBADET
SIRALAYALIM
Karışık olarak verilen abdest fotoğraflarını alınış sırasına göre numaralandırarak sıralıyınız.
3.4. Teyemmüm
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz nefret
ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlim, 12.)
“ Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...”
Teyemmümün alınışı şu şekildedir: Niyet
edildikten sonra eller
temiz toprağa vurulur
ve silkelenir, yüz mesh
edilir. Ardından tekrar eller toprağa vurulur ve silkelenir, kollar
mesh edilir.
suresi, 185. ayet)
(Bakara
Yukarıdaki ayet ve hadisin ortak mesajı nedir?
Niyet ettikten sonra temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye elleri
vurup yüz ve kolları mesh etmeye teyemmüm denir. İslam’da temizliğin
su kullanılarak yapılması esastır. Suyun bulunmadığı veya hastalık, soğuk,
can güvenliği endişesi gibi çeşitli nedenlerden ötürü suyun kullanılamadığı
durumlarda da teyemmüm yapılır. İbadetlerimizi yerine getirebilmek için
dinimizin kolaylıklarından birisi olan teyemmüm alınışı, Kur’an-ı Kerim de şöyle
ifade edilmiştir: “…Ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin,
yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin.”29
29 Mâide suresi, 6. ayet.
34
2. ÜNİTE
Teyemmüm beden temizliğinden ziyade manevi
bir temizliktir. Zor durumda kalan bir Müslümana
karşı kolaylıktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de
suyun bulunmadığı veya kullanılması çeşitli sıkıntılara
sebebiyet verebileceği durumlarda teyemmüm
yapılmasını tavsiye etmiştir.
Teyemmüm alan bir kimse ancak bir vakit namazını
kılabilir. Her namaz için ayrı ayrı teyemmüm alması
gerekir. Su bulunur veya suyu kullanma imkânı olursa
teyemmüm bozulur. Ayrıca abdesti bozan her durum
teyemmüm abdestini de bozar.
Niyet etmek
Ellerimizi toprağa
sürerek yüzümüzü ve
kollarımızı mesh etmek
YORUMLAYALIM
3.5. Mekân ve Çevre Temizliği
Bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştığı bir çevrenin özellikleri sizce
neler olabilir?
İslam dinine göre bir Müslüman bedenine ve elbisesine temizlik
konusunda özen gösterdiği gibi çevre temizliği hususunda da aynı özeni
göstermesi gerekir. Herkes için yaşadığı yerin temiz olması kendi sağlığı ve
toplumun sağlığı için önemlidir Zira bir insan ne kadar temiz olursa olsun
yaşadığı çevre kirliyse mikropların yayılması ile hastalanabilir ve toplumda
bu hastalıklar yayılabilir. Bu yüzden evimizin, okullarımızın, sokaklarımızın,
parklarımızın, denizlerimizin temiz olması hem dinî açıdan hem de sağlığımız
açısından önemlidir. İnsan çevresinin temiz olmasına dikkat etmeli, Allah’ın
35
“Aslan yattığı yerden
belli olur.”,
“Akan su yosun tutmaz.”,
“Herkes kapısının
önünü temizlese bütün sokaklar tertemiz
olur.”
Yukarıdaki sözleri
çevre temizliği açısından yorumlayınız.
İBADET
YORUMLAYALIM
Bilinçsizce alışveriş
yapmanın çevreye
verdiği zararlar neler
olabilir? Yorumlayınız.
(c.c.) emanet olarak verdiği bu güzel evreni de en iyi şekilde korumalıdır.
Yüce Allah (c.c.), evreni insan için en güzel şekilde yaratmıştır. Kur’an-ı
Kerim’de bu konuyla ilgili “Yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer
direk kılmadık mı? Sizi çift çift yarattık. Uykunuzu dinlenme vakti kıldık.
Geceyi bir örtü yaptık. Üstünüze yedi kat sağlam bina (gök) diktik. Işık veren
bir kandil var ettik. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye
yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.”30 buyurarak
evrendeki bu nimetleri insanlar için yarattığını en güzel şekilde açıklamıştır.
Bu güzel nimetlerine karşılık olarak insanlardan ibadet etmelerini ve bu
düzeni korumalarını istemiştir. Zira Allah (c.c.), dengenin bozulmaması ile ilgili
“...Dengeyi bozup, ölçüyü kaçırmayın!” 31 buyurarak insanlara bu konuda
ikazda bulunmuştur.
Çevre temizliği toplumsal bir görevdir. Çünkü insanlar aynı çevreyi
paylaşmakta ve aynı havayı solumaktadır. Çevreye verilen herhangi bir
zarar, diğer insanların çevreyi temiz kullanmasına engeldir. Bu durum ise kul
hakkına sebep olmaktadır. Sağlıklı ve güzel bir ortamda yaşamak istiyorsak
bu gibi durumlara dikkat etmemiz gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu
konuda, “Hoşa gitmeyen iki şeyden sakının!” buyurmuştur. Sahabe bunların
neler olduğunu sorunca Peygamberimiz (s.a.v.), “İnsanların yollarını ve
gölgelendikleri yerleri kirletmektir.” cevabını vermiştir.32
Günümüzde çevre kirliliği ciddi bir sorun oluşturmaktadır.
Denizlerin kirletilmesi, ormanların yok edilmesi, sanayi
atıklarının ve çöplerin çevreye verdiği zararlar, teknolojinin
bilinçsizce kullanılması, hava kirliliği başlıca sorunlarımız
arasındadır. Bunlar gibi çevrenin düzenini bozan
problemlere gerekli önlemler alınmazsa evrendeki
denge bozulabilir ve geri dönüşü olmayan noktalara
gelinebilir.
Çevrenin korunması bizler için önemli olduğu
kadar bizden sonra gelecek olan nesiller için de
önemlidir. Sadece kendimizi değil, diğer insanların
hakkını da düşünmeliyiz. Sonraki nesiller ve
evrende yaşayan diğer canlılar için de çevreye
karşı duyarlı olmalıyız. Emanet olarak verilen bu
evreni en güzel şekilde korumalıyız. Çevreye zarar
veren kimseleri kırıcı olmadan uyarmalıyız. Ancak
bu şekilde davranırsak sağlıklı ve temiz bir çevrede
yaşayabilir, ruhen ve bedenen sağlıklı olabilir ve Allah’ın
(c.c.) emrini yerine getirebiliriz.
GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM
Gruplara ayrılarak çevre kirliliğine sebep olan atıkların
geri dönüşümüyle ilgili projeler hazırlayınız. Hazırladığınız
projelerin sunumlarını grubunuzla birlikte sınıfta yapınız.
30 Nebe suresi, 6-16. ayetler.
31 Rahmân suresi, 8. ayet.
32 Müslim, Tahâret, 68.
36
2. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İslam’da hangi davranışlar ibadet olarak kabul edilir? Örneklerle açıklayınız.
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………..……………
2. Allah’a (c.c.) niçin ibadet ederiz? Açıklayınız.
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………..…………
3. İslam dininin beden temizliğine verdiği önemi örneklerle açıklayınız.
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………..……
4. İbadetlerin maddi ve manevi temizliğe olan katkıları nelerdir? Yazınız.
………………………………………………………………………………………………………………..……………………………………………………
…………………………………………………………..……
5. Çevre ve mekân temizliğinin önemini dinî açıdan değerlendiriniz.
………………………………………………………………………………………………………………..……………………………………………………
………………………………………………………….……
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi hem maddi hem de manevi temizliği içeren dinî bir emir ya da tavsiyedir?
A) “Ey inananlar! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzâb suresi, 70. ayet.)
B) “Rabbini yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötü davranışları terk et.” (Müddesir suresi, 3-5. ayetler)
C) “Muhakkak ki Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder...” (Nahl suresi, 90. ayet)
D) “Cuma günü ezan okunduğunda Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.” (Cuma suresi, 9. ayet)
E) “Yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.” (Zümer suresi, 66. ayet)
2. İbadetlerini düzenli olarak yerine getiren kişi; doğayı, çevreyi, hayvanları ve tüm varlıkları Allah’ın (c.c.)eseri
olarak görür. O’nun yarattığı her şeye sevgiyle yaklaşır. Çevreyi temiz tutar, hayvanları korur. Doğaya zarar
vermez. Yaptığı tüm güzel şeyleri Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için yapar ve verdikleri güzelliklere şükreder.
Yukarıdaki paragrafa göre hangisi öncelikle söylenebilir?
A) İbadetler, insan davranışlarını olumlu yönde etkiler.
B) Allah’a (c.c.) ibadet eden kimse temizliğe özen gösterir.
C) Allah’ın (c.c.)yarattığı her şeye sevgiyle yaklaşmak ibadettir.
D) İbadetlerin kapsamı sınırsızdır.
E) Başkalarının sevgisini kazanmak için güzel işler yapılır.
3. 1-Burun 2-Eller 3- Niyet 4-Ayaklar 5-Baş 6-Kollar 7-Boyun 8-Ağız 9-Kulaklar 10-Yüz
Yukarıda vücudumuzun abdestte yıkanan ve mesh edilen yerleri verilmiştir. Abdest alınışının doğru
sıralaması aşağıdakilerden hangisidir?
A) 2-3-6-7-10-8-9-1-4-5
B) 3-8-10-9-5-1-2-7-6-4
C) 3-2-8-1-10-6-5-9-7-4
D) 3-2-8-1-5-9-4-7-6-10
E) 2-3-4-5-6-7-8-2-10-1
37
İBADET
4. Abdestte sünnet, gusülde farz olan davranış hangisidir?
A) Ağzı ve burnu suyla temizlemek
B) Niyet etmek
C) Yüzü yıkamak
D) Başı meshetmek
E) Ayakları yıkamak
5. İslam dininin ibadetlerde sağladığı kolaylıklarla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
A) Zamanında tutulamayan orucun daha sonra kaza edilmesi
B) Temiz ve uygun olan her yerde namaz kılınabilmesi
C) Suyun bulunmadığı zamanlarda teyemmüm yapılması
D) Yolculuk durumunda dört rekatlı farz namazların, iki rekat kılınması
E) Cuma namazın camide ve cemaatle kılınması
6. Teyemmüm ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Teyemmüm, suyun olmadığı durumlarda alınır.
B) Hem abdest hem de boy abdesti yerine geçici olarak yapılır.
C) Abdesti bozan durumlar teyemmümü de bozar.
D) Teyemmüm suyun bulunmasıyla bozulmaz.
E) Abdest alınarak yerine getirilen bütün ibadetler, teyemmümle de yerine getirilir.
7. Beden temizliği hem sağlığımız için hem de dinimiz için büyük bir önem arz etmektedir. Çevre ve beden
temizliğine dikkat edilmediği takdirde çeşitli sıkıntılar ve hastalıklar ortaya çıkar. Maddi temizliğin yanı sıra
insanın manevi temizliğine de önem vermek gerekir. Zira Allah (c.c.) temizliği bazı ibadetler için zorunlu
tuttuğu gibi insanların kötü duygu ve düşüncelerden de uzak durmasını istemiştir. Çünkü kin, nefret, iftira,
dedikodu ve yalan gibi davranışlar insanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Bu durum ise toplumun
birlikte huzurlu bir şekilde yaşamasına engel olur.
Yukarıdaki metne göre aşağıdaki ifadelerden hangisi çıkarılamaz?
A) Temizliğe dikkat etmemek hastalıklara ve sıkıntılara sebep olur.
B) Toplumun huzuru için manevi danışmanlık merkezleri kurulmalıdır.
C) İnsan temizliğine beden ve ruh sağlığı için dikkat etmesi gerekir.
D) Yalan söylemek insanın ruh sağlığını bozabilir.
E) Temizlik bazı ibadetler için zorunlu tutulmuştur.
8. İbadet, Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirmektir. İbadetler; ruhun gıdası, gönüllerin tesellisidir. İbadet;
kişiliklerin olgunlaşması, gönüllerin temizliği, imanın korunması için yapılır. İbadetin her türünde Allah’ın (c.c.)
rızasını kazanmak esastır. Bunlar başka bir amaçla değil; Allah’ın (c.c.) emri olduğu için gösterişten uzak bir
şekilde ve yaratılışın bir amacı olarak yerine getirilir. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“...Artık her kim, Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve Rabb’ine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”
(Kehf suresi,110. ayet)
Yukarıdaki metne göre aşağıda verilen ifadelerden hangisi çıkarılamaz?
A) İbadetler sadece Allah (c.c.) için yapılır.
B) İbadetlerde gösterişten uzak durulmalıdır.
C) İbadet etmek, yaradılış gayemizdir.
D) İbadetler, imanın korunması amacıyla yapılır.
E) İbadet etmekle ilgili birçok hadis vardır.
38
ÖĞRENME ALANI: HZ. MUHAMMED
3.
ÜNİTE
HZ. MUHAMMED’İN
HAYATI
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1. Arap Yarımadası’nı gösteren bir haritayı inceleyiniz.
2. “Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hayatı veya İslâmiyet’in Doğuşu’’
konulu bir film izlediniz mi? İzlediyseniz filmde dikkatinizi çeken
hususlar nelerdi?
3. Bir topluma peygamber gönderilmesi o toplumda ne gibi değişiklikler meydana getirir?
4. ”Hicret, suffe, ensar ve muhacir” kavramlarının anlamlarını
sözlükten araştırınız.
5. Müslümanların hicret etmesine sebep olan olaylar neler olabilir? Araştırınız.
6. Bir peygamber gönderildiği topluma son bir konuşma yapacak olsaydı nelerden bahsederdi? Düşünerek sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
HZ. MUHAMMED
1.Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam
Yaşadığınız ortamın ahlaki açıdan nasıl olmasını isterdiniz? Niçin?
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını, kişiliğini ve evrensel mesajını anlayabilmek için İslâm inancının ortaya çıktığı ortamın coğrafi, sosyo-kültürel ve ekonomik özelliklerinin bilinmesi önemlidir.
Arap Yarımadası ve
Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) doğup yaşadığı,
mücadelesini sürdürdüğü Hicaz bölgesi
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu ve yaşadığı yer olan Arap Yarımadası;
Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesiştiği önemli bir noktada bulunur. Doğu’da Basra
ve Umman körfezleri, güneyde Hint Okyanusu ve batıda Kızıldeniz’le çevrilidir.
Güney’de Bâbü-l Mendeb Boğazı ile Afrika’dan ayrılırken, Kuzey’de Süveyş Kanalı ile bu kıtaya birleşir.
İslâm Öncesi Dönem’de Arap Yarımadası’nda halk, bedevî ve hadarî olmak
üzere farklı yaşam alanlarına sahipti. Çöl ve vahalarda konar-göçer olarak yaşayan Araplara bedevî; köy, kasaba ve şehirlerde yerleşik olarak yaşayanlara da
hadarî denilirdi. Bedevîler geçimini genellikle hayvancılıkla, hadarîler ise tarım
ve ticaretle sağlardı.
Bu dönemde Araplar, kabileler hâlinde yaşardı. Aralarında kan ve soybağı
olan bireylerin oluşturduğu topluluğa kabile denilirdi. Kabileler arasında asabiyet adı verilen bir dayanışma bağı vardı. Asabiyet, bir kimsenin baba tarafından akrabalarını veya kabilesinin tamamını, haklı veya haksız her durumda
savunmasını sağlayan birlik ve dayanışma ruhuydu. Bu ruh, kabilenin bütün
fertlerini birbirine bağlayan asıl unsur olarak kabul edilirdi. Bu sebeple kabileler arasındaki anlaşmazlıklarda asabiyetten kaynaklanan kan davaları ve kabile savaşları meydana gelirdi.
40
3. ÜNİTE
Toplum hürler, köleler ve mevalîler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu. Hürler, toplumun en üst tabakasını meydana getiren zenginler, kumandanlar, şairler ve kahinlerden oluşuyordu. Köleler ise parayla alınıp satılan, sahibinden bir
başkasına miras kalabilen; tarım, ticaret ve diğer hizmet alanlarında çalıştırılan
kimselerdi. Mevalîler de özgürlüğüne kavuşmuş olmalarına rağmen hürler kadar geniş haklara sahip olmayan kimselerdi.
İslâmiyet Öncesi Arap Yarımadası’nda farklı dinî inançlar vardı. Bunlar arasında en yaygın olanı putperestlikti. Putperestler, yaratıcı ve üstün bir güç olarak
Allah’a (c.c.) inanıyorlardı. Fakat putları da Allah’a (c.c.) ulaştıracak aracı varlıklar
olarak görüyorlardı. İnsanlar isteklerini putlara iletiyor, onlar adına kurban kesiyorlardı. Putperestlerin bu durumu, Kur’an-ı Kerîm’de “…Biz bunlara (putlara)
sadece Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz…”1 ayetiyle ifade edilmiştir.
Hz.Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu dönemde putperestliğin merkezi
Kâbe’ydi. Kâbe, Allah’ın (c.c.) emriyle Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. İsmail (a.s.)
tarafından yapılmış ve tevhit inancının sembolü olarak kutsal kabul edilmişti. Zamanla insanlar tevhit inancından uzaklaşmış; kendi elleriyle yaptıkları,
kendilerine fayda veya zarar veremeyen putları Allah (c.c.) ile aralarında aracı
olarak görmeye başlamıştı. Kâbe’nin içi putlarla doldurulmuş ve Mekke putperestliğin merkezi hâline gelmişti.
Putperestliğin yanı sıra, Arap Yarımadası’nda inanç bakımından Hıristiyanlar, Yahudiler, Mecusîler, Sabiîler ve Hanifler vardı. Allah’ın (c.c.) birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkan
kimselere “hanif” denilirdi. Tevhit inancını benimseyen hanifler Hz. İbrahim’in
(a.s.) dinini yaşatmaya çalışır, toplum içinde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye gayret ederlerdi.
Mekke şehri, Arap Yarımadası içinde özel bir konuma sahipti. Dinî öneminin yanı sıra Kâbe ve çevresinde yılın belirli zamanlarında kurulan panayırlarla bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Panayırların kurulduğu
dönemde Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerinden Mekke’ye gelenler hem
Kâbe’yi ziyaret eder hem de birbirleriyle ticari ilişkiler kurarlardı.
1 Zümer suresi, 3.ayet.
41
Mekke’de yılın belli
zamanlarında panayırlar kurulurdu.
(Temsilî resim)
HZ. MUHAMMED
YORUMLAYALIM
İslâmiyet’in doğduğu yıllarda Arap Yarımadası’na komşu iki büyük devlet bulunmaktaydı. Bunlar Bizans ve Sasanî imparatorluklarıydı. Bölgedeki küçük devletler bu iki devlete bağımlıydı. Siyasî açıdan da Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarında durum birbirinden
farksızdı. Örneğin; İspanya ve Güney Fransa’da saltanat yüzünden siyasî krizler yaşanıyordu. Anglosaksonlar, İngiltere Adası’nı istila etmişlerdi. İtalya’da Romalılar, eski şöhret
ve itibarını kaybetmiş; imparatorluğun yönetildiği Roma şehri, yalnızca dinî bir merkez
hâline gelmişti. Hint, Tibet ve Çin’de savaşlar yaşanıyordu. İran, Bizans’la mücadele hâlindeydi. Afrika’da ise Romalılar ve Yunanlılar Mısır’ı sömürme yarışına girmişlerdi. İslâm
öncesi bütün kıtalar dinî, sosyal ve siyasi yönlerden karışıklık içindeydi.
(Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, s. 29-34.)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) risalet görevinin evrenselliğini dünyanın genel durumu
açısından yorumlayınız.
Mekke’de şiir ve güzel söz söyleme sanatı oldukça ileri durumdaydı. Mekke ve çevresinde kurulan panayırlarda şiir yarışmaları düzenlenir, beğenilenler ödüllendirilir ve dereceye giren şiirler Kâbe’nin duvarına asılırdı. Şairlerin
toplumdaki mevkileri ise yüksekti. Sözlü edebiyat geleneği gelişmiş olmasına
rağmen okuma yazma bilenlerin sayısı ise azdı.
İslâm öncesi Arap Yarımadası’nda içki, kumar, fal, büyü, faiz, hırsızlık gibi kötü
tutum ve davranışlar yaygındı. Köleler ve yoksullar eziliyor, adalete önem verilmiyordu. İnsan hakları hiçe sayılıyordu. Kadına toplum içinde söz hakkı tanınmıyor ve mirastan pay verilmiyordu. Kız çocuğu olan babalar, bunu utanılacak bir
durum olarak görüyor, hatta bir kısmı kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyordu. Müşriklerin bu durumu, Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: “Onlardan birine
bir kızı olduğu müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.”2
2 Nahl suresi, 58. Ayet.
42
3. ÜNİTE
İslâmiyet’ten önce putlara tapma, soyla övünme, içki, kumar, fuhuş, hukuksuzluk, kibir ve zayıfları ezme gibi olumsuzlukların yaşandığı sosyal ve kültürel ortama
‘’Cahiliye Dönemi’’ denir. Zulüm, haksızlık, bilgisizlik, putperestlik, adaletsizlik, insan haklarının çiğnenmesi, insanların soylarından dolayı ayıplanması veya üstün
görülmesi, kan davaları, kabile savaşları gibi davranışlar bu dönemin olumsuz özellikleridir. Bunların yanı sıra, Araplar arasında cömertlik, konukseverlik, cesaret, sözünde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları koruma gibi kabilecilik
ve asabiyetten kaynaklanan bazı olumlu davranışlara da rastlanırdı.
PAYLAŞALIM
Günümüzde “Cahiliye Dönemi” özelliklerine benzer hangi
durumları gözlemliyorsunuz? Arkadaşlarınızla paylaşınız.
DOLDURALIM
Aşağıda verilen kavram haritasını tamamlayınız.
Sosyal Durum
Dinî Durum
.............................................
.................................................
.............................................
.................................................
.............................................
.................................................
.............................................
.................................................
.............................................
.............................................
.................................................
.................................................
Cahiliye
Dönemi
E
ُ konomik Durum
Kültürel Durum
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
.................................................
2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği
Dünyayı değiştirmek isteyen birinin yaşadığı hayat nasıl olmalıdır?
Hz. Muhammed (s.a.v.) 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğdu. Babası Kureyş
kabilesinin Haşimoğulları kolundan Abdullah, annesi ise aynı kabilenin Zühreoğulları
kolundan Âmine’dir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumundan evvel babası Abdullah,
ticaret maksadıyla çıktığı bir Suriye yolculuğu dönüşünde Medine’de hastalanarak
vefat etmişti. Hz. Muhammed (s.a.v.) babasının vefatından birkaç ay sonra dünyaya
geldi. Annesi ona “öven ve övülen” anlamına gelen Ahmet ismini, dedesi Abdulmuttalib ise ‘’övülmüş’’ anlamına gelen “Muhammed” ismini verdi.
Mekke şehri sıcak ve kurak bir iklime sahipti. Bu şartlar yeni doğan çocukların sağlıklı büyümesine elverişli değildi. Bu yüzden Mekkeliler, çocuklarını
bir süreliğine Mekke’nin çevresindeki sütannelere verirdi. Bu sayede çocuklar
43
BİLGİ KUTUSU
Peygamberimiz
(s.a.v.) hicri olarak
Rebîülevvel ayının 12.
gecesi dünyaya gelmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) doğduğu
bu gece ülkemizde
“Mevlit Kandili” olarak kutlanmaktadır.
HZ. MUHAMMED
Mekke’ye göre hem daha serin bir ortamda büyür hem de Arap dilinin daha
yalın hâlini öğrenirdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Sa’d kabilesinden Halime adlı
Peygamberimiz
bir hanıma emanet edildi ve dört yaşına kadar sütannesi Halime’nin yanında
(s.a.v.), “Muhamkaldı. Bu dört yılın sonunda annesine teslim edildi. Hz. Muhammed (s.a.v.) altı
med’’ ismi dışında
“Ahmed, Mahmud ve yaşındayken annesiyle beraber babasının Medine’deki kabrini ziyaret etti. Ziyaretten dönerken Hz. Âmine, Medine yakınlarındaki Ebva köyünde rahatsızMustafa” isimleriyle
landı ve burada vefat etti. Hz. Muhammed (s.a.v.), annesinin yardımcısı Ümmü
de anılmaktadır.
Eymen’in refakâtiyle dedesi Abdulmuttalip’e teslim edildi ve sekiz yaşına kadar
dedesiyle yaşadı. Abdulmuttalip, hastalanınca tüm oğullarını yanına çağırdı ve
Hz. Muhammed’i (s.a.v.) oğlu Ebu Talib’e emanet etti.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Ebu Talib, Abdulmuttalib’in vefatı üzerine yeğeni Hz. Muhammed’i (s.a.v.)
yanına aldı. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocukluk ve gençlik yılları amcasının yanında geçti. Bu süreçte Hz. Muhammed (s.a.v.), amcasına ekonomik açıdan
destek olmuş, çobanlık yapmış ve ondan ticareti öğrenmişti. Ebu Talib, ticaretle uğraşıyor ve zaman zaman kervanlarla ticaret yolculuğuna çıkıyordu. Hz.
Muhammed (s.a.v.) de on iki yaşındayken amcasıyla ilk ticaret yolculuğunu
gerçekleştirdi.3 Gençlik çağına ulaştığında ise artık tek başına bir kervanı yönetecek duruma gelmişti.
Mekkeliler arasında doğruluk ve dürüstlüğüyle tanınan Hz. Muhammed
(s.a.v.) hakkı savunan, haklıyı koruyan ve insanların güvenini kazanan bir kişiliğe sahipti. Bu özellikleri sebebiyle insanlar tarafından “Güvenilir Muhammed
anlamına gelen “Muhammedü’l-Emin” ismiyle anılıyordu. Gençlik yıllarında,
Mekke’nin ileri gelenleri tarafından toplumda adaleti sağlamak ve haksızlığa
uğrayanları korumak üzere kurulan ve “Erdemliler Topluluğu” anlamına gelen
Hılfu’l-fudûl’a üye oldu.
Kureyş kabilesinin soylu ve itibarlı kadınlarından Hz. Hatice (r.a.)* ticaretle
uğraşırdı. Temizliği ve güzel ahlâkı sebebiyle halk arasında “Tâhire” unvanıyla
KONUŞALIM
Hz. Muhammed (s.a.v.), amcalarıyla birlikte bulunup Abdullah b. Cüd’an’ın (r.a.) evinde
yapıldığını bildirdiği Hılfu’l-fudûl hakkında “Ona İslâmiyet devrinde bile davet edilsem,
icabet ederim.” buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yukarıdaki hadisine göre Hılfu’l-fudûl’un işlevi hakkında neler
söyleyebilirsiniz? Konuşunuz.
(İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n nihâye, C 2, s.293. )
3 İbn Sa’d, et- Tabakâtü’l-kübrâ, C 1, s.153, Belazûrî, Ensâbü’l- eşrâf, C 1, s. 96.
* Okunuşu: Radiyallahu anha.
Anlamı: Allah (c.c.) ondan razı olsun.
44
3. ÜNİTE
anılırdı. Zaman zaman Mekkelilerden bazılarına ticarî sermaye sağlayarak ortaklık yapar ve bazı bölgelere ticaret kervanları gönderirdi. Hz. Hatice (r.a.), bu
ticaret kervanlarının başına güvenilir birini arıyordu. Çünkü güven ve doğruluk
ticarette aranan en önemli niteliklerdi. Varlıklı kimseler bu nitelikleri taşıyanlara kervanlarını ücret karşılığı emanet ederlerdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) de
toplum içinde dürüstlüğüyle tanındığından bu tür ticaret kervanlarına öncülük
ediyordu. Bundan dolayı Ebu Talib’in teklifiyle, Hz. Hatice’nin (r.a.) ticaret kervanlarının başına getirildi. Kervan, Suriye yolculuğunun sonunda büyük bir kâr
elde ederek Mekke’ye döndü.Bu ticaret vesilesiyle Hz. Muhammed’i (s.a.v.)
daha yakından tanıma fırsatı bulan Hz. Hatice (r.a.), onun dürüstlüğünden ve
güzel ahlâkından etkilendi. Hz.Hatice (r.a.) yardımcısı aracılığıyla Hz. Muhammed’e (s.a.v.) haber göndererek kendisiyle evlenme niyetini belirtti. Bir sure
sonra Hz. Hatice (r.a.) ile Hz. Muhammed (s.a.v) evlendi. Bu evlilik neticesinde
Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlarında çocukları dünyaya geldi.
Arap Yarımadası için
ticaret önemli bir geçim
kaynağıydı.
3. Hz. Muhammed’e Vahyin Gelişi
Peygamberler kendilerine ilk vahiy geldiğinde ne hissetmiş olabilirler?
Hz. Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda bulunduğu bir sırada vahiy meleği
Cebrail (a.s.) geldi ve ona “Oku!” diye seslendi. Hz. Peygamber (s.a.v.) korku ve
endişe içerisinde “Ben okuma bilmem.” dedi. Cebrail (a.s.) ikinci kez emrini tekrarladı. Hz. Muhammed (s.a.v.) meleği aynı şekilde yanıtladı. Cebrail (a.s.) üçüncü
kez aynı şekilde seslendiğinde ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘’Ne okuyayım?’’ diye
sordu. Bunun üzerine Cebrail (a.s.), Alak suresinin ilk beş ayetini ona vahyetti:
Nur Dağı
(Mekke)
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış bir yumurtadan
(embriyo) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabb’in, en büyük kerem sahibidir.”4
Hz. Muhammed (s.a.v.), ilk vahyin ardından korku, endişe ve heyecan içinde
evine gitti. Eşi Hz. Hatice’ye (r.a.) “Üzerimi örtünüz.” dedi. Sakinleştikten sonra
başından geçenleri ona anlattı. Ardından ”Kendimden endişe ettim.” dedi. Hz.
Hatice (r.a.) “Allah’a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü
sen akrabayı gözetirsin, muhtaç olanların bakımını üstlenirsin, aç ve açıkta olanı
koruyup kollarsın, misafire ikram edersin ve musibete maruz kalanlara yardım
edersin.”5 diyerek Hz. Peygamber’i (s.a.v.) teselli etti. Daha sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) Varaka b. Nevfel adındaki bilgin bir akrabasına götürdü. Varaka b.
Nevfel, onu dinledikten sonra Peygamber Efendimize (s.a.v.) kendisine gelenin
vahiy meleği Cebrail (a.s.) olduğunu ve Cebrail’in (a.s.) daha önceki peygamberlere de Allah’ın (c.c.) mesajını getirdiğini söyledi. 6
4 Alak suresi, 1-5. ayetler.
5 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1.
6 bk. Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1.
45
Hira Mağarası
(Mekke)
HZ. MUHAMMED
YORUMLAYALIM
610 yılı Ramazan ayının 27. geAşağıda yer alan Alak suresiyle cesinde Hz. Muhammed’e (s.a.v.)
ilgili sorular üzerinde tartışınız.
Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri olan
Alak suresinin ilk beş ayetinin
vahyedilmesiyle yirmi üç yıl sürecek peygamberlik görevi başlamış oldu.
ilk
n in
esi de
sur tin na
ak ş aye an a
Al
n
e
r?
b
ula nedi
rg
vu kir
fi
Ay
e etle
hu mri rde
su yle
sla is “Ok
t
r
ne eni u!”
ler len
di
r?
TARTIŞALIM
İlk vahyin gelişinden sonra
vahiy bir süreliğine kesintiye uğradı. Bu süreçte Peygamberimiz
(s.a.v.) Cebrail’le (a.s.) yeniden
karşılaşma umuduyla Hira Mağarası’na gidiyordu. Bir gün mağaradan döndüğü bir sırada Cebrail’le (a.s.) karşılaştı. Vahiy meleği
İlk inen ayetlere göre
Allah (c.c.) insana
Cebrail (a.s), Müddessir suresinin
bilmediği neleri
ilk beş ayetini ona vahyetti. Bu
öğretmiştir?
ayetlerde Yüce Allah (c.c.) “Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk
ve insanları uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz
tut. Kötü şeyleri terk et.” emriyle
Peygamberimizden (s.a.v.) insanlara dinin esaslarını anlatmasını
istemişti. Böylece ilk vahiy, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamber olarak seçildiğini ortaya koyuyor, ikinci vahiy ise ona peygamberliğinin gereği olan tebliğ
vazifesini emrediyordu. Böylece Peygamberimiz (s.a.v.) insanları İslâm dinine
çağırmaya başladı.
“Ey örtünüp bürünen Peygamber!
Kalk ve insanları
Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ilk inanan, eşi Hz. Hatice (r.a.) oldu. Daha sonra
uyar. Sadece Rabb’ini
kızları Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm (r.a.) de anneleriyle aynı zamanda
büyük tanı. Elbiseni
Müslüman oldu. Fatıma (r.a.) ise o sırada henüz çocuktu. Hz. Hatice (r.a.) ve
tertemiz tut. Kötü
kızlarından sonra, Hz. Peygamberin (s.a.v.) evinde bulunan Hz. Ali (r.a.) ile Hz.
şeyleri terk et.”
Peygamberin (s.a.v.) evlatlığı Zeyd b. Harise (r.a.) de iman ettiler. Aile bireyYukarıda yer alan
lerinden sonra, yakın çevresinden Hz. Peygamberin (s.a.v.) güvenilir ve sadık
Müddessir suresinin
dostu Hz. Ebu Bekir (r.a.) onun davetine olumlu cevap vererek Müslüman oldu.
ilk beş ayetinde Hz.
Hz. Muhammed (s.a.v.) İslâm dinini ilk üç yıl insanlara gizlice anlattı. Bu süre
Peygambere (s.a.v.)
neler emredilmiştir? içinde Müslümanların sayısı otuza ulaşmıştı. Üç yılın sonunda Allah (c.c.), Hz.
Muhammed’den (s.a.v.) İslâm dinini insanlara açıkça duyurmasını istedi. Bu
Yorumlayınız.
durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey Muhammed! Şimdi sen, sana
emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.”7
Yüce Allah (c.c.), Hz. Peygambere (s.a.v.) “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”8
buyurarak tebliğe yakın akrabalarından başlamasını emretti. Peygamberimizin
7 Hicr suresi, 94.ayet.
8 Şuarâ suresi, 214.ayet.
46
3. ÜNİTE
(s.a.v.) öncelikle yakın akrabalarının İslâm inancını benimsemesi, bu dinin diğer
kabileler ve topluluklar arasında yayılmasını da kolaylaştıracaktı. Bunun için Hz.
Muhammed (s.a.v.)evinde bir ziyafet düzenleyerek yakın akrabalarını bir araya
getirdi. Yemekten sonra akrabalarını tevhit inancına davet etti. Amcası Ebu Leheb tebliğine karşı çıkarak onu akrabalarını birbirine düşürmekle suçladı. Peygamberimiz (s.a.v.) çağrısını tam olarak gerçekleştiremeden topluluk dağıldı.
Peygamberimiz (s.a.v.) akrabalarına yaptığı davetin ardından tüm Mekke
halkını Allah’a (c.c.) inanmaya davet etmek istedi. Mekkelileri Kâbe yakınlarında bulunan Safa Tepesi’ne çağırdı ve onlara “Ey Kureyşliler! Size şu dağın
arkasında bir düşman birliği var desem bana inanır mısınız?’’ diye seslendi.
Onlar da “Evet, senin yalan söylediğini hiç görmedik.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) “Öyleyse (haberiniz olsun ki) ben, şiddetli
bir azap öncesinde sizin için (gönderilmiş) bir uyarıcıyım.”9 sözleriyle İslâm’a
davetini açıkça ortaya koydu.
İslâmiyet, zamanla Mekke’de yayılmaya başladı. Müşriklerin Müslüman
olanlara yönelik ilk tepkileri alay, aşağılama ve ithamlar şeklindeydi. Hatta Hz.
Peygamber’e (s.a.v.) “mecnun, şair, sihirbaz, kahin” diyorlardı. Bu ithamlara
rağmen inananların sayısında bir azalma olmadı. Müşrikler bu defa Müslümanlara eziyet, baskı ve işkence uygulamaya başladılar. Bu şekilde İslâm’ın
yayılmasını engelleyemeyeceklerini anladıklarında Peygamberimize (s.a.v.)
amcası Ebu Talib aracılığıyla bir anlaşma teklif ettiler. Anlaşmaya göre İslâm’ı
tebliğ etmekten vazgeçmesi karşılığında Hz. Muhammed’e (s.a.v.) istediği kadar para veya mal verilecek, Mekke’nin reisliği ve istediği kadınlarla evlenme
hakkı tanınacaktı. Fakat Peygamberimiz (s.a.v.) “Allah’a yemin ederim ki sağ
elime Güneş’i, sol elime de Ay’ı koysalar ben yine de yolumdan dönmem.”10
cevabını vererek onlara karşı davasındaki kararlılığını ifade etti.
Mekke
(Temsilî resim)
9 Buhârî, Tefsîr, (Leheb) 1.
10 İbnî Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, C 2, s. 101.
47
HZ. MUHAMMED
Habeşistan’a
göç
4. Hz. Muhammed’in Hicreti
Sizce insanlar niçin göç eder ve bu süreçte neler yaşarlar?
Müşriklerin Müslümanlara yönelik yoğun baskıları üzerine Mekke, güvenli bir yer olmaktan çıkmıştı. İnananlardan bir grup, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek inançlarını
özgürce yaşayacakları bir bölgeye göç etmek istediklerini
ifade etti. Peygamberimiz (s.a.v.) öncelikle savunmasız
Müslümanların hicret etmelerine izin verdi. Onlara Habeşistan’a gidebileceklerini ve Habeş Necaşisi Ashame’nin
kendilerini koruyabileceğini söyledi. Bu durumu “Allah,
çektiğiniz sıkıntılardan kurtulmanız için bir yol gösterinceye kadar Habeşistan’a göç etseniz iyi olur. Çünkü orada
yanındakilerden hiçbirine zulüm yapılmayan bir hükümdar
vardır. Allah sizin için bir çıkış ve kurtuluş yolu gösterinceye kadar orada kalın…’’11
BİLİYOR MUSUNUZ?
sözleriyle ifade etti. Bunun üzerine inananlardan iki grup, Cafer b. Ebu Talib
(r.a.) ve Hz. Osman’ın (r.a.) başkanlığında 615-616 yıllarında Habeşistan’a
gizlice göç etti. Bu zaman zarfında Peygamberimizin (s.a.v.) amcalarından
Boykot uygulamasına
Hz. Hamza (r.a.) ile Mekke’nin ileri gelenlerinden Hz. Ömer (r.a.) Müslüman
göre Müslümanlarla
oldu. Hz. Ömer’in (r.a.) Müslüman olmasıyla Mekke’de ilk defa açıktan ve
• Selamlaşmak,
topluca ibadet edilmeye başlandı.
• Komşuluk yapmak,
Mekkeli müşrikler, Habeşistan göçlerinin ardından Mekke’de kalan
• Akrabalık bağı kurmak, Müslümanları toplumdan tecrit edecek ve üç yıl sürecek bir boykot uygulamaya başladılar. Boykot maddeleri yazılarak Kâbe duvarına asıldı. Bu am• Alışveriş yapmak,
bargo dönemi, Müslümanlar için zorlu ve sıkıntılı geçti.
• Yeme-içme gibi temel
Habeşistan hicretinin ardından Müşriklerin, Mekke’de kalan Müslüihtiyaçları karşılamak vb.
manlara yönelik baskı ve zorlamaları artırmıştı. Peygamberimiz (s.a.v.) bu
pek çok şey yasaklanmış
ve bu üç yıllık boykot dö- sıkıntılı günlerde bile İslâm’ı tebliğ etmekten vazgeçmedi.
neminde Müslümanlar çok
Mekke’de yılın belli zamanlarında panayırlar düzenlenirdi. Peygamberibüyük sıkıntılara dayanmiz (s.a.v.) bu panayırlarda Arap Yarımadası’nın farklı yerlerinden gelenleri
mak zorunda kalmıştır.
İslâm’a davet ederdi. 620 yılında panayırların kurulduğu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine ‘den Mekke’ye gelen bir gruba İslâm’ı anlattı. Medineliler
bu çağrıyı olumlu karşılayarak Müslüman oldular. Bir yıl sonra Mekke’ye geleceklerine dair söz vererek Medine’ye döndüler ve kendi kabilelerine İslâm’ı anlatmaya başladılar.
HATIRLAYALIM
• Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamberliğinin onuncu yılında en büyük destekçilerinden
amcası Ebu Talib ile eşi Hz. Hatice’yi (r.a.) art arda kaybetti. Bu yıla Müslümanlar
arasında, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşadığı üzüntü ve zorluklar sebebiyle ‘’Hüzün Yılı’’
denildi.
• Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliğinin on ikinci yılında İsrâ ve Miraç mucizeleri
gerçekleşti.
11 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, C 9, s 17; Taberî, Târîh, C 2, s. 222.
48
3. ÜNİTE
621 ve 622 yıllarında Medineliler, bir öncekinden daha kalabalık bir grupla
Mekke yakınlarındaki Akabe denilen bölgede Peygamberimizle (s.a.v.) tekrar
bir araya geldiler. Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve inananları Medine’ye davet ettiler.
Bu husustaki samimiyetlerinin bir göstergesi olarak Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına, Medine’ye geldiklerinde canlarını ve mallarını kaybetme
pahasına onları koruyacaklarına dair söz verdiler. Peygamberimiz (s.a.v.) ile diğer Müslümanların Medine’ye göç etmesine zemin hazırlayan bu görüşmelere
“Akabe Biatleri’’ adı verildi. Bu görüşmeler neticesinde Mekke’den Medine’ye
gruplar hâlinde ve gizlice göç başladı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve sahabenin
İslâm’ı gereği gibi yaşamak, diğer insanlara Allah’ın (c.c.) emirlerini duyurmak
ve müşriklerin işkencelerinden kurtulmak amacıyla Mekke’den Medine’ye miladî 622 tarihinde yapmış oldukları bu göçe hicret adı verildi.
Mekke’den
Medine’ye göç
Müşrikler, Müslümanların Mekke’yi terk ediyor olduğunu görünce bir araya gelerek Hz. Peygamber’i (s.a.v.) öldürme kararı aldılar ve bunun
için kendi aralarında bir suikast planı yaptılar. Bu
plana göre her kabileden bir kişi Hz. Muhammed’e (s.a.v.) aynı anda saldıracak, böylece hiçbir kabile diğerini bu suçtan dolayı sorumlu tutamayacak ve kan davası güdemeyecekti.
622 yılının ortalarında Hz. Muhammed
(s.a.v.) gerekli önlemleri alarak yakın dostu
Hz. Ebubekir’le (r.a.) gizlice evinden ayrıldı ve
Mekke’nin güneyindeki Sevr Mağarası’na doğru
yola çıktı. Peygamberimiz (s.a.v.) Mekkelilerin
kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine vermesi için Hz. Ali’ye (r.a.) teslim etti. Hz. Ali (r.a.)
de Mekkeli müşrikleri oyalamak için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) evinde kaldı. Müşrikler eve
girip Peygamberimizi (s.a.v.) göremediklerinde
vakit kaybetmeden takibe başladılar. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) saklandığı Sevr Mağarası’nın önüne kadar geldiler
fakat Allah’ın (c.c.) koruması sayesinde onları
göremediler. Sevr Mağarası’ndaki bu zorlu, sıkıntılı ve gergin bekleyiş Allah (c.c.) tarafından
Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Eğer siz ona (Peygambere) yardım etmezseniz (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den)
çıkardıkları zaman ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada
bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.’’ diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin
kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr
edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç
sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’
49
Sevr Mağarası
(Mekke)
HZ. MUHAMMED
Hicret güzergâhı
Kûba Mescidi
Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) Sevr Mağarası’nda üç gün
kaldılar. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) azatlısı Âmir b. Füheyre koyunları bu bölgede
otlatarak mağaranın yakınına getiriyor, onlar da koyunları sağıp sütünden faydalanıyorlardı.12 Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kızı Esma mağaraya yiyecek getiriyor,
gündüzleri Mekke’de geçiren oğlu Abdullah da geceleri mağaraya gelerek şehirde olup bitenleri haber veriyordu.13 Abdullah sabaha yakın şehre giderken
Amir b. Füheyre de koyunları onun peşi sıra sürerek ayak izlerini ortadan kaldırıyordu.14
Mağarada geçirilen üçüncü günün sonunda Peygamberimiz
(s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) yanlarına bir rehber15 alarak yola
devam ettiler. Medine yakınlarındaki Kûba mevkiîne geldiklerinde burada yaklaşık on gün kadar kaldılar16 ve bu süre zarfında bir mescit inşa ettiler. Bir cuma günü Kûba’dan hareket
ederek Ranûna Vadisi’ne geldiler ve burada ilk cuma namazını
kılarak Medine’ye ulaştılar. Medineliler, Peygamberimizi (s.a.v.)
ve beraberindekileri büyük bir sevgi ve coşkuyla karşıladı.
BİLGİ KUTUSU
Eski adı “Yesrib’’
olan Medine şehri
hicretten sonra Medineliler tarafından
“Nurlanmış Şehir’’
anlamında “Medinetü’l-Münevvere’’
adını almıştır.
Hicretin ardından Müslümanlar için Medine’de dinî ve toplumsal hayat, eğitim-öğretim gibi konularda yeni bir dönem başladı. Böylece hicretin ardından;
• Müslümanlar, müşriklerin baskı ve zorlamalarından kurtuldu.
• Müslümanlar eğitim ve kültür açısından ilerleme kaydetmeye başladı.
• İslâm dininin yayılışı hız kazandı.
• Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğinin Mekke dönemi sona erdi ve
Medine dönemi başladı.
Sonuç olarak Müslümanlar Medine’de dinî, siyasi, sosyal vb. hususlarda
daha düzenli ve daha sistemli bir hayata kavuştular.
12 Taberî, Târîh, C 2, s. 46.
13 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 45.
14 Taberî, Târîh, C 2, s. 46.
15 Halebî, es- Sîretü’l-Halebiyye, C 2, s. 203.
16 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 45.
50
3. ÜNİTE
5. Hz. Muhammed’in Toplumsal Barışa Yönelik Etkinlikleri
Bir toplumda barış ve huzurun sağlanması nelere bağlıdır?
Hicretin ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar için yeni bir dönem başlamıştı. Peygamberimiz (s.a.v.) öncelikli olarak Medine’de toplumsal
bütünleşmeyi sağlamaya çalıştı. Bunun için Mekke’den gelen muhacirler ile
Medineli ensar arasında “muâhât”17 adı verilen kardeşlik ilan edildi. Buna göre
her muhacir, ensardan biriyle kardeş oldu. Böylece İslâmiyet öncesinde kan
davalarının, kabile kavgalarının yaygın olduğu Arap toplumunda eşi benzeri
görülmemiş bir İslâm kardeşliği tesis edildi.
NOT EDELİM
Mekke’den Medi
ne’ye göç eden
Müslümanlara “muhacir’’; muhacirlere
yardım eden Medineli
Müslümanlara “ensar’’
denir.
Medine’de yaşayan Evs ve Hazrec adlı Arap kabilelerinin yanı sıra Nadiro-
ğulları, Kaynukaoğulları ve Kurayzaoğulları adında üç Yahudi kabilesi vardı.
Bunlardan başka Medinelilerin antlaşmalı olduğu civar kabileler de vardı. Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki kardeşlik tesisine ilaveten Medine ve civarındaki bütün bu kabileleri kuşatan ve “Medine Sözleşmesi” adı
verilen bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma bütün tarafların haklarını eşit şekilde
koruyan bir özelliğe sahip olması bakımından Hz. Muhammed’in (s.a.v.) toplumsal barışa ve bütünleşmeye verdiği önemi gösteriyordu.
Medine Sözleşmesine göre;
• Müslümanlar, Yahudiler ve anlaşmalı kabileler eşit haklara sahip olacak.
• Bütün taraflar, inancını özgür bir şekilde yaşayacak.
• Medine’de barış ortamı kurulacak.
• Ortaya çıkacak sorunların çözümünde Hz. Muhammed (s.a.v.) hakem olacak.
• Medine’ye dışarıdan gelebilecek bir saldırıda sözleşmede adı geçen
herkes şehri birlikte savunacak.
• Taraflardan herhangi birine yapılan saldırıya hepsi birlikte karşı koyacak.
17 Ahmet Özel, “Muâhât”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C 30, s. 208.
51
PAYLAŞALIM
“Onlar ki inandılar,
hicret ettiler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele ettiler.
Onlar ki, yurtlarına
hicret edenleri barındırdılar ve yardım ettiler.
İşte onlar birbirlerinin
yardımcısı ve koruyucusudurlar…’’
(Enfâl suresi, 72. ayet.)
Yukarıdaki ayette
kimler, niçin övülmüştür? Düşüncelerinizi sınıfta paylaşınız.
HZ. MUHAMMED
Genel olarak yukarıdaki şartları taşıyan sözleşme, Medine’de barış ve huzur
ortamını sağlamış, din ve inanç özgürlüğünü de beraberinde getirmiştir. Bu anlaşma, Medine’ye yeni gelmiş olmalarına rağmen Müslümanların Medine’deki
varlığının tanınmasını da sağlamıştır.
BİLİYOR MUSUNUZ?
İslâm, “esenlik, güvenlik ve barış’’ anlamlarına gelen “selâm’’
kökünden türemiştir ve bir anlamı da “barış”tır.
(İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, C 23, s. 2080.)
Yüce Allah’ın (c.c.) isimlerinden biri de “barış ve esenliğin kaynağı
olan Yaratıcı” anlamına gelen “es-Selâm” dır.
(Haşr suresi, 23. ayet.)
6. Hz. Muhammed’in İslâm’ı Yayma Çabaları
Sizce bir inancın yayılması için nasıl bir yol izlenmesi gerekir?
Mescid-i Nebi’nin
İşlevleri
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kardeşlik tesisi ve Medine Sözleşmesi gibi toplumsal barış ve huzura yönelik uygulamalarının yanında bir önemli adımı da
mescit inşasıdır. “Peygamber Mescidi” anlamına gelen ve “Mescid-i Nebi’’
denilen bu mescitte Müslümanlar bir yandan toplanıp ibadetlerini yerine getiriyorlar diğer yandan toplumu ilgilendiren önemli konuları istişare ediyorlardı.Hz. Peygamber (s.a.v.) bu mescidin yapımında bizzat çalıştı.
Mescid-i Nebi’nin bitişiğine Peygamberimizin (s.a.v.) ve
ailesinin kalacağı bir yer yapıldı. Aynı zamanda hem
kimsesiz ve yoksul Müslümanların kalması hem
de eğitim öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için bir bölüm eklendi. Bu bölüme
“Suffe’’, burada kalarak ilim öğrenenlere
de “Ashab-ı Suffe’’ denildi. Peygamberimiz (s.a.v.) burada Müslümanlara İslâm’ı öğretiyor ve onların her konuda
yetişmelerini sağlıyordu. Suffe’de yetişen sahabilerden bazıları Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından başka topluluklara öğretmen olarak gönderildi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kadın-erkek
herkesin eğitim öğretimiyle ilgilenirdi.
Mescitte toplandıkları zamanlarda kendisine sorulan soruları cevaplar, insanlara
öğüt verir ve yol gösterirdi. İnsanları özellikle
okuma-yazma öğrenmeye teşvik ederdi. İşlevleri sebebiyle Mescid-i Nebî, toplumda çok özel bir
yere sahipti.
52
3. ÜNİTE
GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM
Camilerin ve mescitlerin toplum tarafından daha etkin kullanılabilmesi için
neler yapardınız? Bu konuda grubunuzla bir proje yapınız ve sınıfınızda
sununuz.
Mekkeli müşrikler, hicretten sonra Müslümanların Medine’de çoğalmalarından ve büyük bir güce ulaşmalarından endişe ediyordu. Müslümanların, ticaret
yolları üzerinde yer alan stratejik öneme sahip Medine’de hakimiyet kurmasını istemiyorlardı. Bu sebeple Müslümanlar ile Mekkeli
Müşrikler arasında 624 yılında Bedir, 625 yılında Uhud
ve 627 yılında Hendek (Ahzab) savaşları meydana geldi.
628 yılında gerçekleştirilen Hudeybiye Barış Antlaşması’yla Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasındaki savaş dönemi sona ermişti. Antlaşma, her iki taraf arasında on yıllık bir barış dönemini öngörüyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) oluşan barış ve huzur ortamından yararlanarak Arap Yarımadasına komşu ülke
hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları gönderdi. Bizans İmparatoru Herakliyus, İran Kisrası Hüsrev Perviz,Habeş Necaşisi Ashame, Mısır Mukavkısı Cüreyc davet
mektupları gönderilen hükümdarlar arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bunların yanında diğer komşu kabile ve toplulukların yöneticilerine de davet mektubu
gönderdi. Bizans İmparatoru Herakliyus, elçiyi saygıyla dinledi ve hediyeler vererek nezaketle geri çevirdi. İran Kisrası davete olumsuz karşılık verdi. Habeş Necaşisi Ashame, mektubu okuyarak elçiye saygı gösterdi ve Peygamberimize (s.a.v.)
yazdığı bir mektupla Müslüman olduğunu bildirdi. Mısır Mukavkısı Cüreyc, elçiye
iyi davrandı fakat Müslüman olmadı. Bu davetler neticesinde İslâm’ın evrenselliği Arap Yarımadası dışındaki insanlara duyurulmuş ve Peygamberimizin (s.a.v.)
tebliği onlara ulaştırılmış oldu.
53
Hudeybiye
Mevkiî
Mescid-i Nebi
(Medine)
HZ. MUHAMMED
Hudeybiye Anlaşması’yla sağlanan barış ortamı bazı kabilelerin Müslüman
olmasını kolaylaştırmıştı. Böylece Müslümanlar Arap Yarımadası’nda güçlü bir
konuma yükselmişti. İki yıl sonra Mekkelilerin anlaşma şartlarına aykırı davranmaları üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) 630 yılında büyük bir orduyla Medine’den hareket etti. Mekke’ye yaklaştıklarında Kureyşlilere bir elçi göndererek
kimseye zarar vermeyeceklerini bildirdi. Müşrikler, Müslümanlara karşı koymaya cesaret edemedi. Peygamberimiz (s.a.v.) beraberindekilere Mekke’ye
girdikten sonra evine veya Kâbe’ye sığınan hiç kimseye zarar verilmemesi hususunda uyarıda bulundu. Böylece Mekke, kan dökülmeden fethedildi. Kâbe
putlardan temizlendi. Müslümanlara yapılan zulüm ve haksızlıklara sebep olan
kimseler bağışlanarak Mekke’de genel bir af ilan edildi. Dileyen kimselerin barış ve huzur ortamını bozmamak koşuluyla Mekke’de kalmasına ve inandıkları
gibi yaşamasına müsaade edildi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu tutumu karşısında Mekkelilerin çoğu kısa zamanda İslâmiyet’i kabul etti. Mekke’nin fethinden
sonra çeşitli bölgelerden Mekke’ye gelen topluluklar da Müslüman oldular.
Kur’an’da bu durum “Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük
Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün zaman Rabb’ine hamd ederek
onu tesbih et ve ondan af dile. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir.’’18 ayetleriyle dile getirilmektedir.
GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliğinin Medine Dönemi gelişmelerini konu
alan bir gazete oluşturunuz.
18 Nasr suresi, 1-3.ayetler.
54
3. ÜNİTE
7. Veda Hutbesi’nde Evrensel Mesajlar
Tüm zamanlarda ve herkes için geçerli olabilecek bir konuşma yapacak olsaydınız neler söylerdiniz?
Mekke’nin fethinden sonra hac ibadeti farz kılınmıştı. 632 yılında Hz. Peygamber (s.a.v.), çok sayıda Müslümanla hac ibadetini yerine getirdi. Mekke
yakınlarında bulunan Arafat’ta yüz bini aşkın Müslüman’a hitaben veda niteliğinde bir konuşma yaptı. Peygamberimizin (s.a.v.) yaptığı bu son konuşmaya
“Veda Hutbesi”, buradaki ilk ve son haccına da “Veda Haccı” denildi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde bütün insanlığı ilgilendiren ilkelere değinmiştir. İnsanlara can ve mal güvenliği, karşılıklı hak ve sorumluluklara
riayet etme, Cahiliye Döneminin kötü âdet ve alışkanlıklarına geri dönmeme,
toplumda eşitlik ve adaleti sağlama, emaneti koruma gibi pek çok konuda öğüt
vermiştir. İnsanların tek bir atadan geldiklerini vurgulamış, kadın haklarının ve
toplumsal barışın korunması gibi durumlarda neler yapılması gerektiğini bildirmiştir. Can, mal, namus ve özgürlükler konusunda insanların dokunulmazlıklarına dikkat çekmiştir. Kan davası, kölelik, ırkçılık, zulüm ve haksızlık gibi insan
onuruyla bağdaşmayan ve toplumda huzursuzluk meydana getiren bütün tutum ve davranışları yasaklamıştır. Veda Hutbesi’nde Peygamber Efendimizin
(s.a.v.) vurguladığı hususlar ve ortaya koyduğu prensipler insanlığı hayra ulaştırması bakımından günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu yönüyle bu
ilkeler evrensel niteliktedir.
Veda Hutbesi, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) 23 yıllık peygamberliği süresince
tebliğ ettiği ilahi mesajının önemli noktalarını dile getirmesi bakımından İslâm
tarihinde önemli bir vesikadır.
Arafat’tan bir
görünüm
55
HZ. MUHAMMED
VEDA HUTBESİ’NDEN
(Hicri 9 Zilhicce 10/Miladi 8 Mart 632 Cuma)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Allah’a (c.c.) hamd ve senâdan sonra şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Bilmiyorum, belki de bugünden sonra burada sizinle bir daha buluşamayacağım.
Allah’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun! Benim bu sözlerimi
burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunandan daha
iyi anlar ve itaat eder.19
Ey insanlar! Biliniz ki Rabb’iniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş;
Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir.20 Biliniz
ki bu şehriniz Mekke, bugününüz arefe ve bu ayınız zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise
mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır. 21Cahiliye Devrindeki her türlü riba (faiz)
kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.22 Fakat ana paranız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de
haksızlığa uğramış olursunuz. 23Kaldırdığım ilk faiz, amcam Abbas b. Abdülmuttalib’in faizidir.
Cahiliye Devrinin kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, akrabalarımdan Rebîa b. Hâris b. Abdülmuttalib’in oğlu Âmir’in kan davasıdır.24
Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz
vererek helal edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin
üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları geleneklere uygun biçimde yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır.
Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.25
Ashabım! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden saltanat ve nüfuz kurma ümidini
ebediyen kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım şeyler dışında küçük gördüğünüz şeylerde şeytana
uyarsanız bu da onu sevindirir ve cesaret verir. Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Bir Müslüman’ın malı, rızası olmadan diğer bir Müslüman’a helal olmaz. Sakın
zulmetmeyin. Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babasının
suçundan sorumlu tutulamaz.26 Allah her varisin mirastan payını tayin etmiştir. Artık bir varisin
diğer mirasçıları mahrum edecek şekilde vasiyette bulunulması helal değildir. Ödünç alınan şeyler
sahibine geri verilmelidir. Yararlanılmak üzere alınan şeyler de sahiplerine iade edilmelidir. Borçlar ödenmelidir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin. Rabb’iniz olan Allah’tan
sakının, O’na kulluk edin. Benden sonra küfre ve sapkınlığa düşüp birbirinizin boynunu vurmayın.
Benden sonra hiçbir peygamber gelmeyecektir.
Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha
asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetidir. Daha
sonra Resulullah (s.a.v.), “Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. O zaman ne diyeceksiniz?”
deyince ashab, “Allah’ın risaletini tebliğ ettin, görevini yaptın, bize nasihatte bulundun diye
şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine Resulullah şehadet parmağını semaya doğru kaldırdı,
sonra da insanlara doğru çevirip indirerek, “Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab!”
dedi.
19
20
21
22
23
24
25
26
Buhârî, İlim, 9, 67.
İbn Hanbel, el- Müsned, C 5, s. 411.
Buhârî, İlim, 9.
Müslim, Hac, 147.
Ebû Dâvûd, Büyû’, 5.
Müslim, Hac, 147.
İbn Mâce, Nikâh, 3.
İbn Mâce, Menâsik, 76.
56
3. ÜNİTE
İLKELER ÇIKARALIM
Kan davaları tamamen
kaldırılmıştır.
..........................................
.................................................
.....................................................
...................................
..........................................
.................................................
.....................................................
...................................
Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
insanlığa yaptığı son
konuşmasından evrensel ilkeler
çıkarınız.
..........................................
.................................................
.....................................................
...................................
.....................
.....................................
................................................
............................................
.............................
..........................................
.................................................
.....................................................
...................................
8. Hz. Muhammed’in Vefatı
“Peygamber müminler için canlarından daha ileridir...”
(Ahzâb sûresi, 6. ayet.)
Yukarıdaki ayette yer alan sahabilerin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatı
karşısındaki duyguları sizce neler olabilir?
Hz. Muhammed (s.a.v.), Veda haccını tamamladıktan sonra Medine’ye döndü. Bir süre sonra hastalandı. Hastalığı artınca mescide sahabenin yardımıyla
gitti ve Hz. Ebubekir’den (r.a.) namazları kıldırmasını istedi.
Hz. Muhammed (s.a.v.) miladî 8 Haziran 632 tarihinde 63 yaşındayken Medine’de vefat etti. Peygamberimizin (s.a.v.) vefatı Müslümanlar arasında çok
büyük bir üzüntüye yol açtı. Hiç kimse onun(s.a.v.) vefatına inanmak istemedi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki o
ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür.’’ dedi. Sonra da
Kur’an-ı Kerîm’den şu ayeti okuyarak Müslümanları teselli etti. “Muhammed
ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi
O, ölür ya da öldürülürse siz geri mi döneceksiniz? Kim sözünden geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.’’27
27 Âl-i İmrân suresi, 144. ayet.
57
Yeşil Kubbe
(Mescid-i Nebî)
HZ. MUHAMMED
YORUMLAYALIM
Peygamberimizin (s.a.v.) cenazesi Hz. Ali (r.a.) tarafından yıkandı ve kefenlendi. Cenaze namazının kılınmasının ardından Medine’de Mescid-i Nebî’nin
yanındaki vefat ettiği odaya defnedildi. Bu oda günümüzde mescidin içinde yer
alan yeşil kubbenin altındadır.
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi
o, ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a
hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.’’
(Âl-i İmrân suresi, 144. ayet.)
“Her canlı ölümü tadacaktır…”
(Âl-i İmrân suresi, 185. ayet.)
“De ki; ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ilâhınızın ancak bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor...’’
(Kehf suresi, 110. ayet.)
“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zatı
bakî kalacak.’’
(Rahmân suresi, 26-27. ayetler.)
“(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.’’
(Zümer suresi, 30. ayet.)
Yukarıdaki ayetleri Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vefatıyla ilişkilendirerek yorumlayınız.
58
3. ÜNİTE
OKUMA METNİ
EŞ OLARAK HZ. HATİCE (R.A.)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) sevgili eşi Hz. Hatice (r.a.), Mekke’de doğdu. Kureyş kabilesinin Esedoğulları soyuna mensuptur. Babası Huveylid, Kureyş’in ileri gelenlerindendi. Hz. Hatice(r.a.),
Müslüman olmadan önce iffet ve şerefiyle tanınmış saygın bir dul hanımdı. Bu yüzden kendisine, iffetli ve namuslu anlamına gelen “Tahire” lakabı verilmişti. Bu özelliklerinden dolayı pek
çok kişi kendisiyle evlenmek istediyse de o, bu teklifleri geri çevirdi.
Ticaretle uğraşan Hz. Hatice (r.a.), Mekke’nin büyük tüccar aileleri arasında yer almış ve
Mekke’nin zenginlerinden biri olmuştu. O, ticarette doğruluk, dürüstlük ve güveni ilke edindiği
için ticarî ortaklık kurarken ortaklarının güvenilir ve dürüst olmasına çok önem verirdi.
Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’le (s.a.v.) evlendi. Böyle bir evlilik için Hz. Hatice’nin (r.a.) yeğeni aracılık etmişti. Hz. Hatice’nin (r.a.) yeğeni, bir defasında Hz. Muhammed (s.a.v.) ile birlikte
ticaret amacıyla aynı kafilede yer almıştı. Bu yolculuktan dönünce o, Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
güvenilir, zeki ve kabiliyetli biri olduğunu Hatice’ye (r.a.) anlatmıştı. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu
sıralarda 25 yaşlarındaydı. Başka tanıdıklarının da tavsiyesi üzerine Hz. Muhammed’e (s.a.v.)
ticaret kervanlarında kendisine yardımcı olmasını teklif etti. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu teklifi
kabul edip Hz. Hatice’nin (r.a.) kervanlarında çalışmaya başladı. Çok kısa zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.) başarısıyla ve dürüstlüğüyle Hz. Hatice’nin (r.a) güvenini kazanmıştı. Hz. Hatice
(r.a.), güzel ahlâkı ve davranışlarına hayran olduğu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) evlenme teklif etti.
Hz. Muhammed (s.a.v.) aldığı bu teklifi amcalarına götürdü. Amcası Ebu Talip, kardeşleri ile
birlikte Hz. Muhammed’i (s.a.v.) de yanlarına alarak Hz. Hatice’nin (r.a.) evine gittiler. Ona talip
oldular. Hz. Hatice’nin (r.a.) amcası Amr bin Esed bu evliliğe izin verdi.
Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) örnek kişiliğinden çok etkilenmişti. Bunun sonucunda Hz. Hatice (r.a.) onu hem sevmiş hem de önceden olduğu gibi servetinin idaresini ona
bırakmıştır. Şeref ve asalet bakımından bir zirve olan Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Hatice (r.a.)
gibi soylu bir kadınla evlenerek maddi bakımdan rahatlamıştı. Bütün Mekke halkı onlara gıpta
ve saygıyla bakıyordu. Onların evliliği gerçek saygının ve samimiyetin simgesi olmuştu.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hatice’den (r.a.) dört kızı, iki oğlu oldu. Kızları Zeynep, Rukiyye,
Ümmü Gülsüm ve Fatıma’dır. Hz. Peygamberin (s.a.v.) soyu Fatıma’dan devam etti. Erkek çocuklarının adları, Kasım ve Abdullah’tır. Oğlunun Kasım olması dolayısıyla da Hz. Muhammed’e
(s.a.v.) Ebu’l-Kasım künyesi verilmiştir. Her ikisi de küçük yaşta ölmüştür.
Hz. Hatice (r.a.), Hz Muhammed’e (s.a.v.) her açıdan destek vermişti. Hz. Muhammed (s.a.v.) ilk
vahiy tecrübesini onunla paylaşmış, o da vahyin gerçekliğine hemen inanmış ve bütün varlığı ile
59
HZ. MUHAMMED
onu desteklemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda bulunduğu bir sırada ilk vahyi alınca
büyük bir korku ve heyecana kapılarak evine dönmüştü. Yaşadığı tecrübeyi Hz. Hatice’ye (r.a.) anlatan Hz. Muhammed (s.a.v.), korktuğunu söylemişti. Hz. Hatice (r.a.) onu şu sözleriyle teselli etmişti:
“Hiç korkma! Allah seni asla kötülük içine atmaz. Allah sana mutlaka iyilikle muamele edecektir.
Çünkü sen yakınlarına yardım eden, ailene bakan, hayatını dürüstlükle kazanan, diğer insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlayan, yetimlere sığınacak bir yer temin eden, sözünde
doğru, emanete hıyanet etmeyen, hiçbir dayanağı olmayanların yardımcısı, muhtaçlara iyilik
için koşan ve herkes ile iyi geçinip nezaketle muamele eden bir kimsesin.”
Hz. Hatice (r.a.) daha sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dinî konularda bilgili olan amcasının
oğlu Varaka’ya götürmüş ve o da bilgi ve güven vermesi noktasında eşine yardımcı olmuştu.
Sonra da herkesten evvel kendisine inandığını ve peygamberlik çağrısına uyduğunu bildirdi. Hz.
Hatice (r.a.), kıtlık yıllarında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yoksulluk çeken amcası Ebu Talip’e destek için Hz. Ali’yi (r.a.) evine almasına razı olmuş ve onu evladı gibi görmüştür.
Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) acılı ve sıkıntılı günlerinde hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiş ve onu yalnız bırakmamıştır. İlk vahiyden sonra yaşanan kesinti dönemi (fetretu’l-vahiy) Hz. Muhammed (s.a.v.) için derin bir üzüntü dönemi oldu. Hz. Hatice (r.a.), bu
dönemde de peygamberlik görevine duyduğu tereddütsüz inancı dolayısıyla Hz. Muhammed’in
(s.a.v.) en büyük manevî destekçisi olmaya devam etmiştir.
Mekkeli müşrikler, Haşimoğullarını üç yıla yakın bir süre boykot ettiğinde Hz. Muhammed’le
(s.a.v.) beraber zorluklara göğüs germiş; imanı ve sevgisiyle bir eş olarak destek vermiş; sıkıntılarına üzüntülerine çare olmaya çalışmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.), onun bu maddi ve manevi
desteğini şöyle takdir etmektedir: “Bütün insanlar, beni red ve inkâr ederken o bana iman etti.
İnsanlar beni yalanlarken o beni tasdik etti ve insanlar bana malî ambargo uygulayıp iktisadî
bir sıkıntıya boğarken o malını mülkünü benim için seferber etti.”
Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sadece eşi değil; aynı zamanda yakın bir dostu,
bir dert ortağı olmuş, sıkıntılı anlarında onu teselli etmiştir.
Hz. Hatice (r.a.) 25 yıl kadar süren bir evlilikten sonra hicretten üç yıl kadar önce vefat etti.
Onun vefatı, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) son derece üzmüştü.Hz. Muhammed (s.a.v.) onun vefat
etmesinden sonra başka hanımlarla evlenmesine rağmen onu hiç unutmamış, her zaman sevgi
ile anmış ve hakkında güzel sözler söylemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.), bir defasında onu şu
sözlerle övmüştür: “Allah, bana ondan daha hayırlısını vermedi. O, hiç kimsenin kabul etmediği
bir zamanda bana iman etti, herkesin beni yalanladığı bir zamanda o beni tasdik etti, kimsenin
bana bir şey vermediği sırada o malını benim için kullandı ve çocuklarımın annesi oldu.”
Prof. Dr. Nahide Bozkurt
(Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Programından alınmıştır.)
60
3. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Cahiliye Döneminin genel özellikleri nelerdir? Açıklayınız.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
2. İlk inen ayetlerde vurgulanan temel hususlar nelerdir?
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
3. Hicretin sebepleri nelerdir?
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
4. Ensar ile muhacir arasında gerçekleştirilen muâhâtın önemi nedir? Açıklayınız.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
5. Medine Sözleşmesi’ni toplumsal barış ve huzur ortamının oluşması açısından kısaca değerlendiriniz.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
6. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İslâm’ı yaymak için yaptığı faaliyetlere örnekler veriniz.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
B- Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları yanıtlayınız.
1. Aşağıdaki gelişmelerden hangileri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Medine döneminde toplumsal huzuru ve
barışı sağlamaya yönelik girişimlerden biri değildir?
A) Medine Sözleşmesinin yapılması
B) Ensar ile muhacir arasında muâhât yapılması
C) Medine’de ve çevresinde inanç özgürlüğünün sağlanması
D) Mescid-i Nebî’nin inşa edilmesi
E) Medine’de nüfus sayımı yapılması
2. Putperestliğin yanı sıra, Arap Yarımadası’nda inanç bakımından Hıristiyanlar, Yahudiler, Mecusîler, Sabiîler
ve Haniflerde vardı. Allah’ın (c.c.) birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkan kimselere Hanif denilmekteydi. Tevhit inancına sahip olan Hanifler, Hz. İbrahim’in (a.s.) dinini
yaşatmaya çalışırlar ve toplum içinde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye gayret ederlerdi.
Yukarıdaki metne göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Arap Yarımadası’nda farklı dinî inanışlar mevcuttu.
B) İslâmiyet öncesi dönemde Kureyşlilerin yanlış âdet ve inanışları vardı.
C) Mekke’de Hz. İbrahim’den (a.s.) beri süregelen tevhit inancını benimseyenler vardı.
D) İslâmiyet öncesi dönemde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye çalışanlar vardı.
E) Putperestlerin temel geçim kaynağı ticaretti.
61
HZ. MUHAMMED
3. I. İbadet yeridir.
II. Eğitim ve öğretim yeridir.
III. Müşriklerin istişare yeridir.
IV. Konukları ağırlama yeridir.
V. Toplantı yeridir.
Yukarıdaki bilgilerden hangileri Mescid-i Nebî’nin işlevlerinden değildir?
A) I-II-V
B) I-III
C) Yalnız III
D) III-IV
E) Yalnız IV
4. Aşağıdakilerden hangisi Mekke’den Medine’ye yapılan hicretin sonuçları arasında sayılamaz?
A) Kâbe’nin, Müslümanların hayatında etkisi azaldı.
B) İslâm dininin Medine’deki kabileler arasında yayılışı hız kazandı.
C) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğin Mekke dönemi sona erdi, Medine dönemi başladı.
D) Müslümanlar, müşriklerin baskı ve zorlamalarından kurtuldu.
E) Müslümanlar eğitim ve kültür açısından ilerleme kaydetmeye başladı.
5. Ebû Hüreyre’den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: Ensar, Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’e (s.a.v.)”Ey
Allah’ın Rasûlü! Hurmalıklarımızı bizimle muhacir kardeşlerimiz arasında taksim et.’’ dediler. Hz. Peygamber
(s.a.v.) ‘’Hayır, olmaz.’’ buyurdu. Bunun üzerine ensar, muhacirlere ‘’Hurmalıkların bakım ve sulama işlerini siz
üstlenin; biz de sizi mahsule ortak yapalım.’’dediler. Resulullah’ın (s.a.v.) bunu onaylaması üzerine muhacir ve
ensar ‘’İşittik ve itaat ettik.’’ dediler. (Buhârî, Müzâraa, 5.)
Yukarıdaki metne göre Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tutumu hakkında aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz?
A) Hz. Peygamber (s.a.v.) karşılıksız olarak mal paylaşımını doğru bulmamıştır.
B) Hz. Peygamber (s.a.v.) ensar ile muhacir arasındaki emek- sermaye ortaklığını onaylamıştır.
C) Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’deki topluluklar arasında hakemlik yapmıştır.
D) Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’den gelenleri çalışmaya teşvik etmiştir.
E) Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslümanlar ile Yahudiler arasında hakemlik yapmıştır.
6. I.
II.
III.
IV.
V.
VI.
İlk vahiy
Birinci Habeşistan Hicreti
Hudeybiye Anlaşması
Medine Sözleşmesi
Veda Haccı
Akabe Biatleri
Yukarıda verilen olayların kronolojik olarak doğru sıralaması aşağıdaki seçeneklerden hangisidir?
A) I-II-VI-III-VI-V
B) I-II-III-IV-V-VI
C) III-I-II-V-VI-IV
D) I-II-VI-IV-III-V
E) II-I-III-IV-V-VI
62
3. ÜNİTE
7. Enes b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: “Resulullah Medine’ye girdiği gün (Medine’de var olan) her şey aydınlanmıştı. O, Medine’de vefat ettiği gün ise (Medine’de var olan) her şey karanlığa gömüldü...” (Tirmizî, Menâkıb,1
/ İbn Mâce, Cenâiz, 65)
Yukarıdaki metinde vurgulanmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hz. Peygamberin (s.a.v.) vefatı karşısında derin üzüntü duyulmuştur.
B) Hicretle birlikte Mekke önemini kaybetmiştir.
C) Hz. Peygamber (s.a.v.) de her insan gibi vefat etmiştir.
D) Hz. Peygamberin (s.a.v.) insanların hayatında önemli bir yeri olmuştur.
E) Medinelilerin dinî ve sosyal hayatı normal seyrinde devam etmiştir.
8. Mescid-i Nebi’nin yanında bulunan ve eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği mekân
Arap Yarımadası’nda İslâmiyet’ten önceki döneme verilen özel isim
Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlar
Yılın belirli zamanlarında Mekke ve çevresinde kurulan sosyal, ticarî ve kültürel faaliyetlere verilen ad
Aşağıdaki kavramlardan hangisinin tanımı yukarıda verilmemiştir?
A) Panayır
B) Haniflik
C) Muhacir
D) Cahiliye
E) Suffe
9. Aşağıdakilerden hangisi Cahiliye Döneminin genel özelliklerinden biri değildir?
A) İçki, kumar, fal, büyü, faiz, hırsızlık yaygındı.
B) Köleler ve yoksullar eziliyor, adalete önem verilmiyordu.
C) Kadınlar el üstünde tutuluyor ve sosyal hayatta ayrıcalıklar tanınıyordu.
D) Kan davaları ve kabile savaşları yaşanıyordu.
E) İnsanlar soylarından dolayı ayıplanıyor veya üstün görülüyordu.
10. 1. Yaratan Rabb’inin adıyla oku!
2. O, insanı aşılanmış bir yumurtadan (embriyo) yarattı.
3. Oku, senin Rabb’in kerem sahibidir.
4. O, kalemle (yazmayı) öğretendir.
5. İnsana bilmediğini öğretendir.
Yukarıda verilen Alak suresinin ilk beş ayetine göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) İnsanı, Allah (c.c.) yaratmıştır.
B) Allah (c.c.), insana yazmayı ve bilmediklerini öğretir.
C) Allah (c.c.), cömertçe sunduğu nimetlerle kerem sahibidir.
D) İnsan, varlıklara Allah (c.c.) adıyla bakmalıdır.
E) İnsanın mutlu olması kendi çabasına bağlıdır.
63
HZ. MUHAMMED
11. ‘’Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan
yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü
yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir. Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bugününüz arefe ve bu ayınız zilhicce
nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır.’’ (Buhârî, İlim, 9.)
Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Hutbesi’ndeki sözlerinden çıkarılabilecek yargılardan biri değildir?
A) İnsan hakları dokunulmazdır.
B) Mekke, önemli bir ticaret merkezidir.
C) Veda hutbesi evrensel değer taşır.
D) İnsan, yaşama ve mülk edinme hakkına sahiptir.
E) Takva, insanlar arasında üstünlük göstergesidir.
12. İslamiyet öncesi Mekke’de toplumsal hayattaki kötü gidişatı durdurmak ve haksızlıklarla mücadele etmek için bir araya gelenlerin oluşturduğu topluluğa ne ad verilir?
A) Daru’l – Erkam
B) Ashab – ı Suffa
C) Hılfu’l – Fudul
D) Daru’n – Nedve
E) Mescid-i Haram
13. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Veda Hutbesi’nden çıkarılabilecek ilkelerden biri
olamaz?
A) Emanetleri korumak
B) Canın ve malın dokunulmazlığı
C) Faizin her türlüsünden uzak durmak
D) Kan davalarını sürdürmek
E) Kadınlara değer vermek
14. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sadık dostu Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) hicret yolculuğunda sığındıkları, Allah’ın
(c.c.) mucizesiyle korundukları yer aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hira Mağarası
B) Sevr Mağarası
C) Nur Dağı
D) Safa Tepesi
E) Ranuna Vadisi
15. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yakınlarıyla ilgili aşağıda verilen eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?
A) Hz. Hatice - Eşi
B) Hz. Ali - Amcasının oğlu
C) Hz. Halime – Sütannesi
D) Ebu Talip – Amcası
E) Hz. Âmine - Dadısı
64
ÖĞRENME ALANI: VAHİY VE AKIL
4.
ÜNİTE
KUR’AN VE
ANA KONULARI
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1. Kur’an-ı Kerim mealinin indeksine bakarak hangi konuları
içerdiğini inceleyiniz. İnceleme sonuçlarını defterinize yazınız.
2. ‘’Ayet, sure, tecvit, mukabele, hatim, mushaf’’ kavramlarının
anlamlarını sözlükten araştırarak defterinize not ediniz.
3. Kur’an’dan iman, ibadet ve ahlakla ilgili birer ayet meali bularak defterinize yazınız.
4. Kültürümüzde Kur’an-ı Kerim’e verilen değerle ilgili örnekler
veriniz.
5. Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî ve Ahmet Yesevî’nin Kur’an hakkındaki sözlerini araştırınız.
VAHİY VE AKIL
1. İslam Dininin Temel Kaynağı: Kur’an-ı Kerim
Bir dini araştırırken o dinle ilgili bakılması gereken ilk kaynaklar
neler olabilir?
ARAŞTIRALIM
Kur’an-ı Kerim bazı
özelliklerinden dolayı
“Furkan, Zikir, Beyan,
Şifa ve Burhan” gibi özel
isimlerle de adlandırılır.
Kur’an-ı Kerim’in
yukarıdaki isimlerinin
anlamlarını araştırınız.
NOT KUTUSU
EDELİM
BİLGİ
Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başladığı geceye
‘’Kadir Gecesi’’ denir.
Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı oluşu
Kur’an-ı Kerim’ de şöyle
ifade edilir:
Yüce Allah (c.c.), Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar insanlığa yol gösterecek peygamberler göndermiştir. Emir, yasak ve öğütlerinin yer
aldığı vahiylerle peygamberlerini desteklemiştir. Vahiylerin bir kısmı tamamlanmasının ardından sahifeler ve kitaplar şeklinde yazıya geçirilmiştir. İncil,
Tevrat, Zebur ve Kur’an ilahi mesajın kitaplaşmış örneklerindendir.
Kur’an-ı Kerim, Allah (c.c.) tarafından, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilen vahiylerin bir araya getirildiği son ilahi kitaptır. İslam dininin en temel kaynağıdır. İnanç,
ibadet ve ahlak konularında insanlara yol göstericidir. Birey ve toplum hayatını
düzenleyen kurallar, insanın ve evrenin yaratılışına ilişkin bilgiler; peygamberlerin,
örnek şahsiyetlerin ve toplulukların kıssaları da Kur’an’da yer alan konulardandır.
İslam dininin ikinci temel kaynağı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) örnek hayatını
ifade eden sünnettir. Hz. Muhammed (s.a.v.), Allah’tan (c.c.) aldığı vahiyleri
hayatında uygulayarak Müslümanlara örnek olmuştur.
Kur’an, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirildiği şekliyle herhangi bir değişikliğe
uğramadan günümüze ulaşan tek ilahi kitaptır. Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in korunan bir kitap olduğunu ‘’Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik,
biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.’’1 ayetiyle ifade etmiştir.
Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Arapça olarak vahyedilmiştir. Yüce Allah
(c.c.), bütün topluluklara içlerinden birini peygamber olarak görevlendirmiş ve
indirilen ilahî mesajını anlamaları için de vahyi o toplumun diliyle göndermiştir.
Rahmân ve Rahîm olan
Allah’ın adıyla
1. Şüphesiz Biz onu
(Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.
2. Bilir misin nedir Kadir
Gecesi?
3. Kadir gecesi bin aydan
daha hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin
izniyle her türlü iş için
iner de iner.
5. O gece tan yerinin
ağarmasına kadar bir
esenliktir.
(Kadir suresi, 1-5. ayetler.)
1 Hicr suresi 9. ayet.
66
4. ÜNİTE
2. Kur’an-ı Kerim’in Tarihi
Kur’an’ın indiriliş süreci hakkında neler biliyorsunuz?
Kur’an-ı Kerim, miladi 610 yılının Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlandı. Yüce Allah (c.c.) bu durumu ‘’Biz Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde
indirdik.’’2 şeklinde belirtmektedir. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyedilen ilk
ayetler Alak suresinin ilk beş ayetidir. Yüce Allah (c.c.) bu ayetlerde‘’Yaratan
Rabb’inin adıyla oku! O, insanı aşılanmış bir yumurtadan (embriyo) yarattı.
Oku, senin Rabb’in kerem sahibidir. O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana
bilmediğini öğretendir.’’3 buyurmuştur. İlk inen ayetlerin ardından vahiy, Hz.
Peygamber’e (s.a.v.) olaylar ve ihtiyaçlar karşısında parça parça inmeye devam
etmiştir. Kur’an’ın ayet ayet veya sure sure indirilme sebeplerinden biri vahyin
Allah (c.c.) tarafından Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kalbine iyice yerleştirilmesidir.
Bu durum, Yüce Allah (c.c.) tarafından “İnkâr edenler, ‘Kur’an ona bir defada
topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk.”4
ayetiyle dile getirilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine gelen vahiyleri Allah’ın (c.c.) emrettiği
şekilde5 öncelikle en yakınlarından başlayarak insanlara tebliğ etmiş, aynı zamanda vahiy katiplerine yazdırmıştı. Böylece vahiyler iner inmez ezberlenmiş,
yazıya geçirilerek de muhafaza edilmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından
vahyi yazmakla görevlendirilen kimselere vahiy katipleri denildi. Vahiy katipleri, o günün şartlarında yazmaya elverişli malzemelere vahiyleri yazar ve Hz.
Peygamber’e (s.a.v.) kontrol ettirirdi.
Kur’an ayetlerinin indirilişi,Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatına kadar sürmüş ve 23 yılda tamamlanmıştır. Cebrail (a.s.) bu süre zarfında her yıl Ramazan
ayında Kur’an’ın o tarihe kadar indirilmiş ayetlerini Hz. Peygamber’e (s.a.v.)
okumuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de okunanları takip etmiş ve tekrarlamıştır.
Kur’an’ın indirilişi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatına kadar devam ettiği için Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) sağlığında kitap hâline getirilmemiştir.
2 Kadir suresi, 1. ayet.
3 Alak suresi 1-5. ayetler.
4 Furkân suresi 32. ayet.
5 Şuarâ suresi, 214. ayet.
67
TARTIŞALIM
Kur’an ayetlerinin
parça parça indirilmesinin sebepleri nelerdir?
VAHİY VE AKIL
Kur’an, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti süresince mevcut düzene göre bir
araya getirilerek kitap şeklini almamıştı. Bunun en temel sebebi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatta olması ve vahyin ne zaman sona ereceğinin bilinememesiydi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından bir süre önce Cebrail’le (a.s.) yapılan
son okumada ayetlerin sırası belirli hâle gelmiş ve bu şekilde sahabe tarafından
ezberlenmişti. Fakat Bir’î Maûne Faciası ve Yemâme Savaşı gibi olaylarda Kur’an’ı
iyi bilen sahabilerin şehit olması, Hz. Ömer’i (r.a.) telaşlandırarak harekete geçirmişti. Bu olaylar sebebiyle Hz. Ömer (r.a.), dönemin halifesi Hz. Ebu Bekir’e
(r.a.) Kur’an ayetlerinin bir araya getirilmesi teklifinde bulundu. Bir müddet konu
üzerinde istişare eden Hz. Ebu Bekir (r.a.), bu görevi sahabeden Zeyd bin Sabit’e
(r.a.) teklif etmiş ve ondan bu iş için bir heyet kurmasını istemişti. Zeyd bin Sabit
(r.a.) başkanlığında toplanan ve aralarında Hz. Ali’nin (r.a.) de bulunduğu heyet,
Kur’an ayetlerini iki kapak arasına toplayarak bir kitap haline getirmişti. Mushaf
adı verilen kitap hâlindeki Kur’an-ı Kerim, Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) teslim edilmişti.
Mushaf, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) vefatından sonra Hz. Ömer’e (r.a.), onun vefat etmesi üzerine de kızı Hz. Hafsa’ya (r.a.) intikal etmiştir.
11. yy. el yazması
Kuzey Afrika Kur’an’ı
(British Museum)
Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman’ın (r.a.) halifelikleri döneminde fetihlerle İslam
coğrafyası geniş sınırlara ulaştı. Fethedilen topraklarda yaşayan farklı milletler
İslamiyet’i kabul ederek Kur’an’la tanıştı.
Zeyd bin Sabit’in (r.a.) başkanlığında Kur’an-ı Kerim’i çoğaltma işiyle görevlendirilen heyet, ayetlerin yazımını tamamlayıp Kur’an’ı yedi nüsha hâlinde çoğalttı. Çoğaltılan nüshalar Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen, Bahreyn ve Medine’ye birer rehber okuyucuyla gönderildi.6
DOLDURALIM
Aşağıdaki kavram haritasını örnekteki gibi uygun şekilde doldurunuz.
Hz. Muhammed (s.a.v.)
.........................................
’e
yılında inişi tamamlandı.
yılında indirilmeye başlandı.
..............................
.........................................
vahyedildi.
tarafından
yazıya geçirildi.
döneminde
çoğaltıldı.
döneminde
kitap hâline getirildi.
tarafından ezberlendi.
.........................................
.........................................
6 Abdülhamit Birışık, İslam’a Giriş: Gençliğin İslam Bilgisi, DİB Yayınları, s. 113.
68
..............................
4. ÜNİTE
3. Kur’an’la İlgili Bazı Kavramlar
İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in kendine has bir düzeni
vardır. Kur’an-ı Kerim’le ilgili bazı kavram ve özellikleri bilmek onun anlaşılmasını kolaylaştırır. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in iç düzeni, okunması ve anlaşılması
konularıyla ilgili olan kavramlardır.
3.1. Kur’an’ın İç Düzeni ile İlgili Kavramlar
Kur’an’ı Kerim’i incelediniz mi? İncelediğinizde iç düzeniyle ilgili
en çok dikkatinizi çeken hususlar neler oldu?
Kur’an’ın iç düzeniyle
ilgili kavramlar
Kur’an-ı Kerim,içeriği ve düzeni açısından özel bir kitaptır. Kur’an’ın bu
düzenine ilişkin kavramları bilmek ondan istifade etmemizi kolaylaştırır. Ayet,
sure ve cüz Kur’an-ı Kerim’in iç düzenine ait kavramlardandır.
Ayet, kelime olarak “işaret, delil ve alamet” demektir. Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine işaret eden her şeyin ayet olduğu Kur’an-ı Kerim’de “Göklerin
ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün art arda gelişinde, akıl sahipleri
için ayetler vardır.”7 ifadesiyle bildirilmiştir. Dinî terim olarak ise ayet, sûrelerin
içinde yer alan, başından ve sonundan özel işaretlerle ayrılan bir veya birkaç
cümleden oluşan ilahi sözdür. Birkaç cümleden oluşan uzun ayetler olduğu gibi
harf veya kelimelerden oluşan kısa ayetler de vardır. Örneğin “Elif, Lâm, Mîm”,
harfleriyle “er-Rahmân” veya “Yâsîn” kelimeleri birer ayettir. En uzun ayet bir
sayfadan ibaret olan Bakara suresinin 282. ayetidir. Ayetler “durak” adı verilen
ve üzerinde ayet numarası yazılı olan işaretlerle birbirinden ayrılır. Bu işaretler
Kur’an’ı okumada ve ayetlerin yerini bulmada kişiye kolaylık sağlar. Sureler içerisinde ayetlerin sıralamasını Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bildirmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de bir ayet indiğinde, bu ayetin hangi surede, nereye
yazılması gerektiğini vahiy kâtiplerine göstermiştir.
7 Âl-i İmrân sûresi, 190.ayet.
69
Ayet
Cüz
Sure
VAHİY VE AKIL
Sure, kelime olarak “yüksek rütbe, şan ve şeref” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise sure, Kur’an’ın en az üç ayetten oluşan yüz on dört bölümünden
her birine verilen isimdir. Bu isimlendirme Kur’an’da ‘’Kulumuza indirdiğimiz
Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin;
eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın.8
ayetiyle dile getirilmektedir.
Sureler, isimlerini içerisindeki bir kelimeden, kavramdan veya anlatılan
olaydan alır. Örneğin Yûsuf suresi Hz. Yusuf’u (a.s) konu edindiği için bu şekilde isimlendirilmiştir. Fil suresi de ismini Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğumundan
evvel gerçekleşen Fil Olayı’ndan almıştır. Bazı surelerin birden fazla ismi vardır.
Örneğin, Mü’min suresine Gâfir, Tebbet suresine ise Leheb ve Mesed isimleri
verilmiştir. Ayrıca tefsir ve usül alimlerinin çoğuna göre Hz. Peygambere (s.a.v.)
hicretten önce indirilen ayetlerin bulunduğu surelere “Mekkî”, hicretten sonra
indirilenlere ise “Medenî” sureler ismi verilmiştir.9 Mekkî surelerde daha çok
Allah’ın (c.c) varlığı ve birliği gibi iman konuları ile ahlaki konulara değinilmiştir.
Medenî surelerde ise genellikle ibadetlere ve davranışlara ilişkin konular yer
almıştır.
Cüz, kelime olarak “parça, bölüm, kısım, bir bütünün parçalarından her
biri” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise cüz, Kur’an-ı Kerim’in ayet ve surelerden oluşan her yirmi sayfalık bölümüne verilen isimdir. Kur’an’da 30 cüz yer
alır. Cüzler, sayfanın sol tarafındaki sayfa kenarına konulan ve ‘’cüz gülü’’ adı
verilen işaretlerle gösterilir. Bu işaretlerin içine cüz numarası yazılır. Kur’an’ın
cüzlere ayrılması, onun okunması ve ezberlenmesini kolaylaştırır.
Cüz gülü
İNCELEYELİM
Sayfa
Numarası
Cüz
Numarası
Aşağıdaki şemayı inceleyiniz.
Sure
Adı
Mekkî
Sure
Surenin
Ayet Sayısı
Besmele
Ayet
Cüz
Numarası
Ayet Durağı
8 Bakara suresi, 23. ayet.
9 Yusuf Şevki Yavuz, Abdurrahman Çetin, “Âyet”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 4. , s. 243.
70
4. ÜNİTE
Mushaf, kelime olarak bir araya getirilip bağlanmış yazılı sayfalar anlamına gelir. Terim olarak ise mushaf, Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin yazılarak iki kapak arasında toplanmasından oluşan kitabın özel adıdır. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.)
halifeliği döneminde ilk mushafın yazılması bir yandan Kur’an’ın okunuşunu
kolaylaştırırken diğer taraftan Müslüman toplumların tamamında yanlış okuyuşların engellenmesi için aynı metnin esas alınmasını sağlamıştır.
PAYLAŞALIM
Mushaf
Cüz
Sure
Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili olarak yanda
verilen kavramları kapsayıcılık açısından
arkadaşlarınızla paylaşınız.
Ayet
3.2. Kur’an’ın Okunması ile İlgili Kavramlar
Edebî bir metni etkili okumak için
nelere dikkat edersiniz?
Ramazan ayında çevrenizde Kur’an okumayla ilgili farklı bir uygulama gözlemlediniz
mi?
Kur’an-ı Kerim’i baştan sona
kaç günde okursunuz?
Sizce 600 sayfalık bir kitabı baştan sona
ezberlemek mümkün müdür? Neden?
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri Allah’a (c.c.), insanlara, canlılara ve varlıklara karşı görev ve sorumluluklarımızı bildiren ilahi kanunlardır. Bu durum, Kur’an’da “Biz bu kitabı
sana, her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”10 ayetiyle ifade edilmiştir. Bu ayetler akıl ve
irade sahibi bir insanı, kendisi ve kâinat hakkında düşünmeye sevk ederek her şeyin
yaratıcısı olan Allah’a (c.c.) yönelmeye çağırır. İnsanın bu çağrıya uyma yollarından biri
de Kur’an-ı Kerim’i okuyarak Allah’ın (c.c.) emir, yasak, öğüt ve uyarılarını öğrenmektir.
Kur’an’ı okumak ve anlamak Allah (c.c.) ile iletişim kurmanın bir başka yoludur. Bu özelliği nedeniyle Kur’an, okunmasının da ibadet kabul edildiği bir kitaptır.
Kur’an inanç, ibadet, ilim ve ahlak gibi alanlardaki pek çok hakikâti içine almaktadır.
Kur’an okuyan bir Müslüman hayatının inanç ve düşünce sahasında olduğu gibi insanî
ve ahlakî ilişkilerinde de izleyeceği yolu öğrenmiş olur. Kur’an’ın yol göstericiliği bir ayette ‘’Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere,
kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” 11 şeklinde belirtilmektedir.
10 Nahl suresi, 89.ayet.
11 İsrâ suresi, 9. ayet.
71
YORUMLAYALIM
‘’Kur’an okunduğu zaman
onu dinleyin ve susun ki
size merhamet edilsin.’’
(A’râf suresi, 204. ayet.)
Yukarıdaki ayette verilmek istenen temel mesaj
ne olabilir? Yorumlayınız.
VAHİY VE AKIL
Kur’an’ın okunmasıyla
ilgili kavramlar
Tecvit
Hatim
Mukabele
Hafızlık
Kur’an-ı Kerim’in öğrenilmesi, ezberlenmesi ve manasının anlaşılması her
Müslüman için önemlidir. Kur’an’da yer alan hükümleri anlamak ve hayata tatbik etmek Kur’an’ı okumakla ve anlamakla mümkündür. Bu süreçte bilinmesi
gereken tecvit, mukabele, hatim ve hafızlık gibi bazı kavramlar vardır.
Tecvit, kelime olarak “bir işi güzel yapma, güzelleştirme, süsleme” gibi
anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise tecvit; Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış
yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilimdir. Tecvit kurallarında vahiy meleği Cebrail’in (a.s.) Hz. Peygamber’e (s.a.v.)
Kur’an-ı Kerim’i okuyuş şekli esas alınmış ve bu okuyuş şekli kıraat âlimleri
tarafından nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an okuyuşunu beğendiği sahabilerden biri olan Abdullah İbn
Mesud’un şu sözleri tecvite uymanın önemine dikkat çekmektedir: “Kur’an-ı
Kerim’i tecvit ile okuyunuz. Sesinizi güzelleştirerek onu süsleyiniz ve Arapça
kurallara uygun olarak okuyunuz.”12
Kur’an’ın tecvit kurallarına uygun bir şekilde okunması dinleyenler üzerinde
manevî duyguları canlandırır ve derin bir etki bırakır. Kur’an’ı tecvitli okumanın
yanı sıra tertil üzere okumak da gerekir. Tertil, Kur’an-ı Kerim’i düşünerek, anlayarak, ayetleri tane tane okumak demektir. Yüce Allah (c.c.) bu konuyla ilgili bir ayette ‘’Kur’an’ı tane tane oku.’’ 13 buyurarak Kur’an’ın tecvit ve tertil üzere okunmasını istemiştir. Aynı zamanda Kur’an’ın indiriliş sürecinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.)
de tertille okunduğu “… Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için (parça parça)
indirdik ve onu sana tane tane okuduk.” 14 ayetiyle ifade edilmiştir.
Mukabele, sözlükte “karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya
bulunma” demektir. Terim olarak ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Cebrail’in (a.s.) vahyin geldiği süre boyunca inen ayetleri her yılın ramazan ayında birbirlerine karşılıklı okumasıdır.15 Mukabele, günümüzde özellikle ramazan aylarında bir kişinin Kur’an okuyup cemaatten
diğerlerinin onu takip etmesi şeklinde yaşatılan bir gelenek hâlini
almıştır. Kur’an’ı Kerim’i okumayı bilmeyen veya yeteri kadar güzel
okuyamayan kimseler mukabele yoluyla okuyuşunu güzelleştirme ve
Kur’an’ı Kerim’i öğrenmeyi gerçekleştirebilirler.
Mukabele
Hatim, kelime olarak sona erdirme, bitirme anlamlarına gelir. Terim olarak
ise Kur’an-ı Kerim’i Fâtiha suresinden başlayıp Nâs suresine kadar tek başına
veya cemaatin huzurunda yüzünden veya ezberden okumak demektir. Kur’an’ı
ezberden ya da yüzünden, baştan sona okumaya veya dinlemeye hatim denilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)‘’Allah katında ameli en değerli olan kişi, Kur’an’ı
başından sonuna kadar okuyan, bitirince tekrar başlayandır.’’ 16 buyurarak
Kur’an hatmine dikkat çekmiştir.
Hafız, kelime olarak “ezberleyen, koruyan, saklayan, unutmayan kimse”
anlamına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ı başından sonuna kadar ezberleyip okuyabilen kimseye denir. Kur’an’ı bütünüyle ezberlemeye de hafızlık denir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ın korunması ve sonraki nesillere de eksiksiz
12 İbnü’l- Cezerî, En-Neşr fi Kıraati’l- Aşr, I, 210.
13 Müzzemmil suresi, 4. ayet.
14 Furkân suresi, 32. ayet.
15 bk. Buhârî, İsti’zân, 43.
16 Tirmizî, Kıraat, 4.
72
4. ÜNİTE
ulaştırılmasını sağlamak için ayetleri sahabeye yazdırmıştır. Bunun yanı sıra
ayetlerin ezberlenmesi konusunda da teşvik edici olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ı düzgün okumayı ve ayetlerin anlamlarını kavrayabilmeyi önemsemiştir. Ayrıca inananları Kur’an’dan sureler ezberlemeye teşvik etmiştir. Bu konuyla ilgili ‘’Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı
okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.’’17 buyurmuştur.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hafızlık eğitimini tamamlayan kursiyerlerin sayısı 121 bini aştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1976 yılından itibaren kayıtları tutulan hafızların toplam sayıları 2016 yılı itibarıyla 121 bin 270’e ulaştı.
(http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/turkiyede-hafiz-sayisi-121-bini-gecti/34847)
3.3. Kur’an’ın Anlaşılması Ve Yorumlanmasıyla İlgili Kavramlar
“İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için”
(Safahat, s. 196.)
Mehmet Âkif Ersoy yukarıdaki mısralarında Kur’an-ı
Kerim’in indiriliş amacı hakkında ne demek istemiştir?
Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden evrensel bir kitaptır. Dünya
üzerindeki her Müslüman, Kur’an’daki emir ve yasakları öğrenir, hayatını bu
esaslara uygun bir şekilde yaşamaya çalışır. Kur’an’ı okumak başlı başına bir
ibadettir fakat asıl amaç Kur’an’ı okumakla birlikte onu anlamak olmalıdır.
17 Buhârî, Tefsir, (Abese) 1.
73
VAHİY VE AKIL
Kur’an’ın anlaşılması
ve yorumlanmasıyla
ilgili kavramlar
Meal
Tefsir
DEĞERLENDİRELİM
“Sizin en hayırlınız
Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.’’
(Tirmîzî Fedâilu’l-Kur’ân, 21.)
Yukarıdaki hadiste
Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmekle ilgili ne anlatılmak istenmiştir?
Kur’an’ın bir hidayet rehberi olarak işlevini yerine getirebilmesi için öncelikle doğru anlaşılması gerekir. Vahyin ilk anından itibaren onu anlamak, öğrenmek ve yaşamak konusunda istekli ve gayretli olan Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra da onu doğru anlama konusunda gayret
etmişlerdir.
Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) içinde yaşadığı kavmin diliyle Arapça olarak vahyedilmiştir. Bütün dünya Müslümanlarının Arapça’yı iyi bilmesi veya öğrenmesi mümkün olmadığından bu durum, Kur’an-ı Kerim’in Arapça’dan farklı
dillere çevirilerinin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu çalışmalarla Arap olmayan
Müslümanların kendi dillerindeki çeviriler yardımıyla Kur’an’ı anlamaları ve
onun hükümlerini hayatlarına yansıtmaları sağlanmıştır. Kur’an’ın anlaşılması
ve yorumlanmasıyla ilgili meal, tefsir gibi kavramları ve bu konuda yapılan çalışmaları bilmek Kur’an’ı anlamayı kolaylaştıracaktır.
Meal, kelime olarak “kavram, mefhum” anlamlarına gelir. Terim olarak ise
Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak istenileni yakın anlamlarla başka bir dile çevirme demektir. “Meal”
kelimesi Kur’an-ı Kerim’in aynen tercümesine imkân olmadığı düşüncesinden
hareketle tercih edilmiştir.
Türkçe olarak birçok meal çalışması yapılmıştır. Her mealde, meali yazanın
kendisinden kattığı yorumsal özellikler vardır. Mealler, meali hazırlayan kişinin
dil, kültür, tarih ve diğer ilimlerin etkisi altında ortaya çıkardığı bir çeviridir. Bu
sebeple hiçbir meal Kur’an-ı Kerim’in kendisi değildir.
Tefsir, kelime olarak “kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir
şeyi açıklama” anlamlarına gelir. Terim olarak ise insanın bilgi birikimi ve Arap
diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya
çıkarması, yorumlaması demektir. Tefsir aynı zamanda Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya
yarayan ilim dalıdır.
Kur’an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde, Kur’an ilimlerinden yararlanarak yorumlayan, Allah’ın (c.c.) ayetlerindeki esas amacı ortaya çıkarmaya çalışan alimlere müfessir denilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Hz.
Peygamber (s.a.v.) olmuştur. O, Kur’an-ı Kerim ayetlerini kendi hayatında uygulayıp yaşayarak ve açıklayarak tefsir etmiştir. Daha sonra da Müslümanlar,
Kur’an’ı anlama ve yaşama sürecinde her çağda tefsir çalışmaları yapmışlardır.
Tefsir ilminin amacı ayetlerden genel ilkeler çıkararak yaşanan çağa ışık
tutacak yeni bakış açıları geliştirmektir. Kur’an-ı Kerim’in, çağlar üstü mesajını günümüz insanıyla yeniden ve doğru bir şekilde buluşturmak amacıyla her
çağda yeni tefsirlere ihtiyaç duyulmaktadır.
İNCELEYELİM
Meal ve Tefsir Örneği
Fâtiha suresinin meal ve tefsirini inceleyiniz.
74
4. ÜNİTE
İNCELEYELİM
Aşağıdaki şemayı inceleyiniz.
Lafız-Metin
Meal
(Kur’an’ın Asıl Hâli)
(Kur’an’ın Tükçesi/Çevirisi)
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
De ki: İnsanların kalplerine vesvese
sokan, (insan Allah’ı andığında) pusuya
çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden
insanların Rabbine, insanların Melikine
(mutlak sahip ve hakimine) insanların
İlâhına sığınırım!
Allah Teala insanları yaratıp maddi ve mânevi nimetleriyle hem bedenen hem de ruhen
beslediği, yetiştirdiği, eğittiği için kendi zâtını rab ismiyle anmıştır. Râgıb el-İsfahânî, “mâlik
ve hâkim” diye çevirdiğimiz 2. ayetteki melik kelimesini özetle şöyle açıklar: Melik, emir ve
yasaklarla insan topluluğunu yöneten kişidir. Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için
kullanılır; mesela “insanların meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez (Müfredâtü’l-Kur’ân,
“mlk” md.). Yönetilen bütün insanlar olunca kanunlarıyla, buyruk ve yasaklarıyla onların
yöneticisi, mâlik ve hâkimi de Allah’tan başkası değildir. “Mâbud” diye çevirdiğimiz ilâhtan
maksat da sadece kendisi ibadete lâyık olan Allah’tır (ilah hakkında bilgi için bk. Bakara
2/163). Allah Teâlâ bütün mahlukatın rabbi olduğu halde burada üç ayette de “insanlar”ın
tekrarlanarak vurgulanması, onların mahlûkatın en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir.
Ayrıca dünyada insanları yöneten hükümdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler
geçmişte görülmüştür, bugün de farklı boyut ve tezahürlerde görülebilmektedir...
Tefsir
(Kur’an’ın Türkçe Açıklaması/Yorumu)
4. Kur’an-ı Kerim’in Belli Başlı Konuları
İnanç, ibadet, ahlak, muamelat (aile ve toplum düzenine dair konular), peygamberlerin ve geçmiş milletlerin kıssaları, ahiret hayatı,
mükafat ve ceza gibi konular Kur’an’ın konuları arasında yer alır.
Kur’an Allah (c.c.), evren ve insan ilişkisi konusunda yol göstericidir. Kur’an’ın rehberliği bir ayette “…Bu kitabı da sana her şey için
bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için
bir müjde olarak indirdik.”18 şeklinde belirtilmektedir.
18 Nahl suresi, 89. ayet.
75
VAHİY VE AKIL
4.1. İnanç
İslam dininin iman esaslarından hangilerini biliyorsunuz?
DEĞERLENDİRELİM
Aşağıdaki şekli iman
esaslarının bütünlüğü
açısından değerlendiriniz.
Kur’an-ı Kerim’in en temel konusu, inançtır. İnanç, kelime olarak inanılan şey, itikat, iman ve birine duyulan güven gibi anlamlara
gelmektedir. Dinî terim olarak ise Yüce Allah’ın (c.c.) peygamberleri
aracılığıyla gönderdiği ilkeleri onaylamak ve bunların doğruluğunu
tereddüt etmeden kabul etmek demektir. İnanmak, insana bazı sorumluluklar yükler. Allah’a (c.c.) inanan bir kimse ibadet ve ahlak konusundaki görevlerini bilinçli bir şekilde yerine getirmeye gayret eder.
İslam inancının temeli tevhide dayanır. Tevhid, Allah’ın (c.c.) tek
olduğuna; eşi, benzeri ve ortağının olmadığına inanmaktır. İhlâs suresinde “De ki: O, Allah birdir. Allah samettir (Her şey ona muhtaçtır. O,
hiçbir şeye muhtaç değildir.). O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun
hiçbir dengi (benzeri) yoktur.” buyrularak tevhid inancı vurgulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, ‘’Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ve gök (bunların düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti…’’19
buyrularak Allah’ın (c.c.) bir ve tek ilâh olduğu belirtilmiştir.
Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de her topluluğa peygamberler
gönderdiğini bildirmiştir.20 Bunlardan bir kısmının adını Kur’an-ı Kerim’de zikretmiştir.21 Allah (c.c.), ‘’Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman
etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve
peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “O’nun peygamberlerinden
hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz…”22 buyurarak insanlara, iman esaslarını
genel olarak bildirmiştir. Peygamberlere iman etmek ilahî kitaplara iman etmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu durum Kur’an’da ‘’Onlar sana indirilene de,
senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.’’23ayetiyle ifade edilmiştir. Kur’an’da meleklerin ve ahiret hayatının varlığı da bildirilmiştir. Yüce Allah (c.c.) ‘’… Onlar (melekler) asla Allah’a isyan etmez ve
kendilerine verilen bütün emirleri yerine getirirler.‘’24 buyurarak meleklerin
varlığını ve emirlerini eksiksiz yerine getirdiklerini bildirmiştir. Ahiret hayatıyla
ilgili olarak bir ayette ‘’De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını
da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kâdirdir.’’25 buyrulmaktadır.
Yüce Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de iman esaslarını bildirmiştir. Bu esaslar
bir bütündür. İbadetler ile ahlak ilkeleri iman esaslarıyla ilişki halindedir.Başlıca
iman esasları ise Allah’a (c.c.), peygamberlere, meleklere, ilahî kitaplara, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) olduğuna ve ahiret hayatına inanmaktır. Bir
kişinin Müslüman olabilmesi için Kur’an’da yer alan inanç esaslarını içtenlikle,
kendi özgür iradesiyle kabul etmesi gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’e göre iman,
kişinin hür iradesi ve gönül rızasıyla gerçekleşirse değer kazanır.26
19 Enbiyâ suresi, 22. ayet.
20 bk. Fâtır suresi, 24. ayet; Nisâ suresi, 164. ayet; Mü’min suresi, 78. ayet.
21 bk. Mü’min suresi, 78. ayet.
22 Bakara suresi, 285-286. ayetler.
23 Bakara suresi, 4. ayet.
24 Tahrîm suresi, 6. ayet.
25 Ankebût suresi, 20. ayet.
26 bk. Bakara suresi, 256. ayet; Yûnus suresi, 99. ayet.
76
4. ÜNİTE
4.2. İbadet
Cemaatle namaz
(Fatih Camii / İstanbul)
‘’ İbadet ’’ denilince aklınıza neler geliyor?
İbadet kelime olarak “boyun eğme, itaat etme, saygı duyma” anlamlarına
gelir. Dinî terim olarak ise ibadet, Allah’ın (c.c.) insanlara emrettiği ve insanların Allah’a (c.c.) karşı yapmakla sorumlu olduğu tüm davranışlardır. Yüce Allah (c.c.), kulunun kendisine olan inancındaki samimiyetini davranışlarıyla göstermesini ister. Bu
samimiyetin en açık göstergesi Allah’a (c.c.) yönelerek O’na
(c.c.) ibadet etmektir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de inanç
esaslarının yanında ibadetlere de yer verilmiştir.
İbadetin amacı, insanın yaratılış gayesi olan kulluk
görevini yerine getirmektir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye
yarattım.”27 ayetiyle dile getirilmektedir. Bu görevin yerine
getirilmesi de ibadetlerin doğrudan doğruya Allah (c.c.) rızası için yapılmasını gerektirir. Kişi ibadet ederek, Allah’a (c.c.) olan sevgi, saygı
ve bağlılığını davranışlarıyla göstermiş olur.
Hac ibadeti
(Mekke)
Kur’an’da namaz, hac, zekât gibi başlıca ibadetler emredilir. Bir ayette “Namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki merhamet göresiniz.”28 buyrulur. Başka bir ayette de namaz
gibi ibadetlerin insanı kurtuluşa götüren bir yönü olduğu
şu şekilde vurgulanmıştır: ‘’Ey iman edenler! Rükû edin;
secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki
kurtuluşa eresiniz.’’29 Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de ‘’(Resûlüm!)
Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki
namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür…’’30 buyrularak
ibadetlerin bireysel yararlarından da bahsedilir.
Kur’an’da emredilen başlıca ibadetlerden biri de oruçtur. Oruç, Allah (c.c.)
tarafından daha önceki topluluklara da farz kılınmış bir ibadettir. Bu durum
bizlere “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.Umulur ki korunursunuz.”31 ayetiyle bildirilmektedir. Kur’an’da emredilen başlıca ibadetlerden bir diğeri de hac ibadetidir. Hac
27 Zâriyât suresi, 56. ayet.
28 Nûr suresi, 56. ayet.
29 Hac suresi, 77. ayet.
30 Ankebût suresi, 45. ayet.
31 Bakara suresi, 184. ayet.
77
Kur’an okumak
VAHİY VE AKIL
Merhamet etmek
Teselli etmek
için gerekli maddî güce ve sağlığa sahip olan kimselerin Kâbe’yi ziyaret etmesi
Allah’ın insanlardan yapmalarını istediği dinî bir sorumluluktur. Yüce Allah (c.c.)
bu durumu ‘’… Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir (kimseye muhtaç değildir).’’32 ayetiyle bildirmiştir.
İslam dininde Allah (c.c.) tarafından kesin olarak emredilmiş namaz, zekât,
oruç ve haccın yanısıra anne-babaya iyilik etmek, sadaka vermek, kurban kesmek, dua etmek, ilim öğrenmek gibi yararlı iş ve davranışlar da ibadet olarak kabul edilir. Helal kazanç sağlamak, nimetlere şükretmek, yardımlaşmak,
selamlaşmak, görgülü davranmak, kul hakkına özen göstermek gibi pek çok
davranış İslam dininde övülmüş ve teşvik edilmiştir. Yüce Allah (c.c.) “Allah’a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne ve babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, sorumluluğunuz altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen
ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”33 buyurarak razı olacağı olumlu davranışları bizlere bildirmektedir. Bütün güzel ve yararlı davranışlar ‘’sâlih
amel‘’ olarak adlandırılır. Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde Müslümanların
övülen özelliklerine bakıldığında iman etmesinin ardından salih amel işlemesine vurgu yapıldığını görmekteyiz. Örneğin Asr suresinde “Andolsun zamana
ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler
başka (Onlar ziyanda değillerdir).”34 buyrulmuştur.
Samimiyetle yerine getirilen ibadetler Allah (c.c.) ile kulu arasındaki bağı
kuvvetlendirir, kişinin Allah’a (c.c.) olan yakınlığını canlı tutarak onu kötülüklerden uzaklaştırır ve Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmasına vesile olur. Bunun
bilincinde olan kişi iman ile ibadetlerin ayrılmaz bir bütün olduğunu fark ederek hayatında bu bütünlüğe yer vermeye çalışmalıdır.
4.3. Ahlak
Yardımlaşmak
“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” (Müslim, İmân, 62.)
Yukarıdaki hadise göre Allah (c.c.) inancının insana yüklediği sorumluluklar neler olabilir?
Ahlak kelime olarak ‘’huy, mizaç, karakter, tabiat’’ anlamlarına gelmektedir.
İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırmaya yol açan manevi nitelikleri, huyları
ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe de ahlak
denir.35 Ahlak kavramı, iyi veya kötü bütün davranışları kapsamakla birlikte dilimizde daha çok iyi ve güzel davranışları nitelemek için kullanılır.
İslam dininin en temel amacı insanı güzel ahlak sahibi kılmaktır. Kur’an-ı
Kerim’in birçok ayetinde iman ve amel kelimesi birlikte kullanılır.36 Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, iman ve ibadet konularındaki sorumluluklarımızın yanında
ahlaki sorumluklarımızı da bizlere hatırlatır. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de
“Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin iş32 Âl-i İmrân suresi, 97.ayet.
33 Nisâ suresi, 36. ayet.
34 Asr suresi, 1-3.ayetler.
35 Dinî Terimler Sözlüğü, s. 12.
36 bk. Bakara suresi, 62. ayet; Mâide suresi, 69. ayet; Kehf suresi, 88. ayet;
78
4. ÜNİTE
leri, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp
tutasınız diye size öğüt verir.”37 buyurarak iyi ve güzel davranışları emretmiştir.
YORUMLAYALIM
Aşağıdaki şekli inanç, ibadet ve ahlak konularının
bütünlüğü açısından yorumlayınız.
Kur’an-ı Kerim’de güzel ve yararlı davranışlar
övülür ve emredilir. Doğruluk, cömertlik, adaletli
olmak, akrabalık haklarını gözetmek, anne-babaya iyilik etmek, yetimlerin haklarını korumak gibi
pek çok davranış Kur’an’da emredilen erdemli
davranışlardandır.38 Yüce Allah (c.c.), bir ayette
‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan,
adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha
çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan
sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.‘’39 buyurarak haksızlığı önlemeyi ve adaletli
davranmayı emretmiştir. Kibir, adaletsizlik, zan
ve gıybet gibi davranışlarda bulunmayı da yasaklamıştır. Bu hususta yüce Allah (c.c.), “Zandan
sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını
araştırmayın, birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın
size emrettiği gibi kardeş olun…”40 buyurarak
insanlararası ilişkileri bozan zan, kibir, kıskançlık
ve dedikodu gibi kötü davranışları yasakladığını
bildirmiştir.
PAYLAŞALIM
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eşi Hz. Aişe (r.a.)
-Ey müminlerin annesi! Allah Rasulü’nün ahlakı ne
idi? diye soran birine, şu cevabı vermiştir:
- Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Allah Rasulü’nün ahlakı Kur’an’dı. (Müslim, Müsafirin, 139.)
Yukarıdaki rivayete göre Peygamber Efendimizin
(s.a.v.) ahlakının Kur’an olması hangi anlama gelmektedir? Düşüncelerinizi paylaşınız.
37 Nahl suresi, 90. ayet.
38 bk. İsrâ suresi, 15. ayet; Bakara suresi, 265. ayet.
39 Mâide suresi, 8. ayet.
40 Hucurât suresi, 12. ayet.
79
VAHİY VE AKIL
Kur’an’da emredilen ve öğütlenen ahlaki ilkeler; toplumsal huzuru sağlamayı ve birlik, beraberlik, dayanışma gibi toplumu birbirine bağlayan değerleri
yaşatmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla Kur’an, her türlü iyiliğin teşvik edilmesi;
doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma ve cömertlik gibi değerlerin yüceltilmesi; emaneti koruma, verilen sözde durma, kazancı helal yollarla elde etme gibi ahlaki
davranışları öğütler. Bu ahlaki ilkelere uyan toplumlarda huzur, barış ve güven ortamı oluşur. Böyle bir toplumda da iyilik ve güzelliklerin yaygınlaşması kolaylaşır.
BULALIM
Aşağıdaki ayetlerde insanda güzel ahlakı sağlamak için yasaklanan ve emredilen davranışları bularak ilgili kutucuklara yazınız.
Emredilen
Davranış
Yasaklanan
Davranış
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk
yarışına girebilirsin.” (İsrâ suresi, 37. ayet.)
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”
(İsrâ suresi, 36. ayet.)
‘’Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel
söz söyle.’’ (İsrâ suresi, 23. ayet.)
‘’İyilik
fenalığı en
düşmanlık
görürsün.’’
ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi! Sen,
güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında
bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu
(Fussilet suresi, 34. ayet.)
‘’Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan
verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz,
işte bu sizin için daha hayırlıdır.Allah da bu sebeple sizin
günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.’’
(Bakara suresi, 271. ayet.)
SINIFLANDIRALIM
Aşağıda verilen ayetleri Kur’an-ı Kerim mealinden bularak inanç- ibadet- ahlak
konularına göre örnekteki gibi sınıflandırınız.
Sure / Ayet
•Mü’min suresi, 59. Ayet
•Beyyine suresi, 5. Ayet
•Ahzâb suresi, 70. Ayet
•Tâhâ suresi, 14. Ayet
•Kehf suresi, 110. Ayet
•Mâide suresi, 90. Ayet
•Nahl suresi, 90. Ayet
•En’âm suresi, 102. Ayet
İnanç
İbadet
80
Ahlak
4. ÜNİTE
5. Kültürümüzde Kur’an’ın Yeri Ve Önemi
Toplumumuzda Kur’an-ı Kerim’e verilen değerle ilgili gözlemleriniz nelerdir?
Ahmet Yesevî
(Temsilî resim)
Kur’an-ı Kerim, hayatımızın dinî, toplumsal ve kültürel alanlarında önemli
bir yere sahiptir. Kur’an aynı zamanda kültürümüzü zenginleştiren en önemli
kaynaklardan biri olmuştur. İslam alimleri ve mutasavvıflar Kur’an’ı esas alarak
şekillendirdikleri hayatlarıyla gelecek kuşakların Kur’an’a bakışını etkilemiş ve
onlara yol gösterici olmuşlardır. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektaş Velî, Yunus
Emre, Mevlânâ, Mehmet Âkif Ersoy, Muhammed Hamdi Yazır ve Hasan Basri
Çantay gibi şahsiyetler bunlar arasında yer alır.
Ahmet Yesevî, Türkistan bölgesinde yaşamakla birlikte yetiştirdiği talebelerle Anadolu ve çevresinde İslam’ın yayılmasında etkili olan tasavvuf önderlerinden biridir. Kur’an ve sünnette yer alan ilkelere uymak, Allah’a (c.c.) ulaşma
gayreti içinde olmak Ahmet Yesevî’nin yaşamı boyunca üzerinde durduğu hususlardır. Örneğin hikmet adlı şiirlerinden birinde ‘’Tanrı Tealâ sözüne, / Resulullah sünnetine / İnanmayan ümmetine / Ümmet demez Muhammed.’’41
sözleriyle Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine duyduğu bağlılığı
göstermektedir. Şiirlerinin yer aldığı ‘’Divan-ı Hikmet’’ adlı eserinde çoğunlukla Allah (c.c.), Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisine yer vermiştir. Ahmet
Yesevî, hikmetli sözlerinin Kur’an’ın temel ilkelerini açıklayan bir yönü olduğunu şu sözleriyle dile getirmektedir:
‘’Benim hikmetlerim ferman-ı Sübhan,
Okuyup anlasan manayı Kur’an.’’42
Hacı Bektaş Velî, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması konusuna oldukça önem
vererek bu alanda çalışmalar ortaya koymuştur. “Fatiha Suresinin Tefsiri” ve
“Besmele-î Şerif Tefsiri” adlı eserleri Hacı Bektaş Velî’nin Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik yaptığı çalışmalardandır. Hacı Bektaş Velî, Makâlât adlı eserinde
Kur’an’a inanmanın iman esaslarından biri olduğunu belirtmiş ve buna iman
edenlerin Kur’an’ı anlama ve yaşamaya çalışması gerektiğini ifade etmiştir. Bu
hususta ‘’Şimdi iyi biliniz ki Allah’ın birliğine inanmak, onun buyruğunu tutmak,
sakının dediğinden sakınmak imandandır. (Eğer bir kimse), Allah’ın buyruğunu
tutmazsa, sakının dediğinden sakınmazsa, o kimse için ‘Tanrı’ya inanmamaktadır.’ denilir.’’43
Kültürümüzde Kur’an sevgisinin açıkça görüldüğü isimlerden biri de Yunus Emre’dir. Onun şiirlerinde insanın yaratılış gayesi ile Allah (c.c.) kelâmı olan Kur’an’ı
tanıması birlikte ele alınır. Kur’an’ı tanımamanın ve onun hükümlerine göre yaşamamanın insanı hüsrana uğratacağını ise Yunus Emre şöyle ifade etmiştir:
“Her kim Kur’an bilmedi.
Sanki cihan gelmedi.
Derdine derman bulmadı.
İşlerine pişman ola.”44
41 Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet Seçmeler, s. 289.
42 Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet Seçmeler, s. 271.
43 Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 178.
44 Faruk Timurtaş, Yunus Emre Divanı, s.96.
81
Hacı Bektaş Velî
(Temsilî resim)
Yunus Emre
(Temsilî resim)
VAHİY VE AKIL
Mevlânâ da İslam’ın hoşgörü anlayışını temel alarak tasavvufî
fikirleri ve hayatıyla yaşadığı dönemin sınırlarını aşan bir etkiye sahiptir. Mevlânâ’nın eserlerinde Allah (c.c.) sevgisi ile Kur’an’a bağlılığı öne çıkmaktadır. Örneğin bir sözünde Kur’an’a olan bağlılığını
şöyle ifade etmektedir:
‘’Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum.
Ben, Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum.
Biri benden, bundan başkasını naklederse,
Ondan da uzağım, o sözden de…’’45
Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy da Kur’an-ı Kerim’e ve hükümlerine değer vermiştir. Eserlerine bakıldığında İslam’ın güzellikleri,
Kur’an’ın yol göstericiliği ve dinî değerlere bağlılık göze çarpmaktadır. Mehmet Âkif Ersoy, Safahat adlı eserinde Kur’an-ı Kerim’in gönderiliş amacını şu sözleriyle vurgulamıştır:
“İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için!”46
Mevlânâ
(Temsilî resim)
Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili’’ adlı tefsiri ile Hasan Basri Çantay’ın ‘’Kur’an-ı Hakim ve Meali Kerim’’ adlı tefsir ve meal çalışmaları da önemlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da meal çalışmaları
yapılarak Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına önemli katkılar sağlamıştır.
Kültürümüzde Kur’an’a büyük saygı gösterilmiştir. Kur’an düşüncesinden
ilham alanların birleştirici ve uzlaştırıcı kişilikleri, toplumsal barışa kendi dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de katkılar sağlamaktadır. Bu bakımdan
Hoca Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî, Mevlânâ gibi şahsiyetler
Türk toplumunun manevi mimarları olarak kabul edilir.
DEĞERLENDİRELİM
Aşağıdaki mutasavvıfların Kur’an hakkındaki
sözlerini değerlendiriniz.
Muhammed Hamdi
Yazır’ın Tefsiri
“Ne bahtlıdır ol kişi ki;
Okuduğu Kur’an ola.
Çalap ona rahmet kıla.
Gönlü dolu iman ola.’’
‘’Benim hikmetlerim,
Kur’an’ın manasıdır.’’
H.BASRİ ÇANTAY
Tefsirli
Kur’ân Meali
KUR’ÂN-I HAKİM VE MEÂLİ-İ KERİM
H. Basri Çantay’ın
Tefsirli Kur’an meali
“Âdemoğlunun eğer edepten nasibi yoksa âdem
değildir.
Âdemoğluyla hayvan arasındaki fark edeptir.
Gözünü aç da bak, cümle
Kelâmullah’a,
Kur’an’ın bütün ayetlerinin
manası edepten ibarettir.’’
“Kur’an’ın temeli ahlak, ahlakın özü bilgi,
bilginin özü ise akıldır.’’
45 İsmail Yakıt, Hz. Peygamberi Anlamak, s. 149.
46 Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, s. 196.
82
4. ÜNİTE
Kültürümüzün önemli unsurlarından dil, sanat ve edebiyatımızda Kur’an’ın
getirdiği değerlere çokça rastlanır. Dilimize Kur’an’dan pek çok kavram yerleşmiştir. Kur’an’da geçen Yasin, Yunus, Yusuf, Lokman, İbrahim, Meryem gibi
adların isim olarak çocuklara verilmesi kültürümüzde Kur’an’a verilen önemin
göstergelerindendir.
Kur’an’ın hayatımızda ayrı bir yeri vardır. Örf ve adetlerimizde de Kur’an’ın
etkisi görülür. Hastalara, yoksullara, yetimlere, yolda kalmışlara yardım etmek;
büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek; ana-babaya hürmet göstermek
Kur’an’ın öğütleri arasındadır. Doğum, cenaze, asker uğurlaması, nikâh, düğün
veya sünnet gibi merasimlerde genellikle Kur’an okunur. Evlerde Kur’an bulundurulması, evlenecek kimselerin çeyizine Kur’an konulması, cami, ev, iş yeri
gibi pek çok mekanın Kur’an ayetlerinin yazılı olduğu hat örnekleriyle süslenmesi kültürümüzde Kur’an’a verilen değerin göstergelerindendir.
Topkapı Sarayı giriş kapılarından
‘’Bâb-ı Humâyûn’’ üzerindeki kitabe
(İstanbul)
Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Camii
(İstanbul)
Kitabedeki ayetin meali
‘’O, yaratan, yoktan var
eden, şekil veren Allah’tır.
Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey
O’nu tesbih eder. O, mutlak
güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ‘’
(Haşr suresi, 24. ayet.)
Kitabedeki ayetlerin mealleri şöyledir. “Şüphesiz Allah’a
karşı gelmekten sakınanlar,
cennetler içinde ve pınarlar
başındadır. Onlara, “Girin
oraya esenlikle, güven içinde”
denilir.Biz onların kalplerindeki kini söküp attık.Artık
onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. Onlara orada hiçbir
yorgunluk dokunmaz, onlar
oradan çıkarılacak da değillerdir.’’
(Hicr suresi, 45-48. ayetler.)
83
VAHİY VE AKIL
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. Kur’an niçin İslam dininin en temel kaynağıdır? Açıklayınız.
............................................................................................................................................................................
............................................................................................................................................................................
2. Kur’an-ı Kerim’in tarihi hakkında kısaca bilgi veriniz.
............................................................................................................................................................................
............................................................................................................................................................................
3. Kur’an-ı Kerim’de yer alan başlıca konular nelerdir? Örneklendiriniz.
............................................................................................................................................................................
............................................................................................................................................................................
4. Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili kavramlar nelerdir? Tanımlayınız.
............................................................................................................................................................................
............................................................................................................................................................................
5. Kültürümüzde Kur’an’ın yeri ve önemini örneklerle açıklayınız.
............................................................................................................................................................................
............................................................................................................................................................................
B- Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eşi Hz. Aişe (r.a.), “Ey müminlerin annesi! Allah Rasulü’nün ahlakı ne idi?’’
diye soran bir sahabiye “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Allah Rasulü’nün ahlakı Kur’an’dı.‘’ cevabını vermiştir. (Müslim, Müsafirin, 139.)
Yukarıdaki hadise göre Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ahlakının Kur’an olarak nitelenmesi aşağıdaki seçeneklerin hangisinde açıklanmaktadır?
A) İnen ayetleri sahabeye açıklaması
B) Kur’an’ın emrettiklerini yapıp yasakladıklarından kaçınması
C) Sahabeyi Kur’an’ı ezberlemeye teşvik etmesi
D) Kur’an ayetlerinin indirildiği günden itibaren yazdırması
E) Cebrail’le (a.s.) her yıl mukabelede bulunması
2. I. Kur’an-ı Kerim çoğaltıldı.
II. Kur’an ayetleri biraraya getirildi.
ııı. Mushaf oluşturuldu.
IV. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri vahyedildi.
V. Kur’an nüshaları çeşitli merkezlere gönderildi.
Yukarıdaki cümlelerin Kur’an-ı Kerim’in tarihi sürecine göre doğru sıralaması aşağıdakilerden hangisidir?
A) IV- II- I- III- V
B) IV- II- V- III- I
C) IV- II- III- I - V
84
D) II- IV-III- I- V
E) III- IV- I- II- V
4. ÜNİTE
3. Kur’an’ı başından sonuna kadar ezberleyip okuyabilen kimse.
Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilim.
İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya
çıkarması ve yorumlaması.
Kur’an’ın en az üç ayetten oluşan yüz on dört bölümünden her birine verilen isim.
Yukarıda verilen tanımlarla aşağıdaki kavramlar eşleştirildiğinde hangi kavram dışta kalır?
A) Tefsir
B) Tecvit
C) Tertil
D) Hafız
E) Sure
4.
Yukarıdaki şekilde numaralarla gösterilen bölümlere, Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili kavramların kapsayıcılık
bakımından doğru sıralaması aşağıdakilerden hangisidir?
I
II
III
IV
A)
Mushaf
Sure
Cüz
Ayet
B)
Sure
Cüz
Ayet
Mushaf
C)
D)
Cüz
Cüz
Mushaf
Sure
Ayet
Ayet
Sure
Mushaf
E)
Sure
Mushaf
Ayet
Cüz
5. Aşağıda yer alan yazar-eser eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Hacı Bektaş Velî- Fatiha Suresinin Tefsiri
B) Muhammed Hamdi Yazır- Hak Dini Kur’an Dili
C) Hasan Basri Çantay- Kur’an-ı Hakim ve Meali Kerim
D) Yunus Emre- Makâlât
E) Ahmet Yesevî- Divan-ı Hikmet
“Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum,
Ben Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum.
Biri benden, bundan başkasını naklederse,
On’dan da uzağım, o sözden de…”
Mevlânâ
6. Yukarıdaki dörtlükte Mevlânâ hakkında anlatılmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mesnevî’sini Kur’an’la zenginleştirdiği
B) Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlılığı
C) İftira, zan ve yalandan kaçındığı
D) Kur’an ve sünnetin ayrılmaz bir bütün olduğu
E) Allah (c.c.) ve insan sevgisini önemsediği
85
VAHİY VE AKIL
7. Aşağıdaki kavramlardan hangileri Kur’an’ın okunmasıyla ilgilidir?
A) Meal- Tefsir
B) Tecvit- Tertil- Hafızlık- Mukabele
C) İnanç- İbadet- Ahlak
D) Ayet- Sure- Cüz- Mushaf
E) Mushaf- Vahiy- Tertil
8. “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve azgınlığı da
yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”
(Nahl suresi, 90. ayet.)
“(Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”
(Ankebut suresi, 45. ayet.)
“De ki: Allah birdir. Allah samettir (Her şey ona muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir.). O doğurmamış ve
doğmamıştır. Onun hiçbir dengi (benzeri) yoktur.”
(İhlas suresi, 1-5. ayetler.)
Yukarıdaki ayetler Kur’an-ı Kerim’in ana konuları açısından hangi seçenekte doğru sıralanmıştır?
A) İbadet- İnanç- Ahlak
B) Ahlak- Kıssalar- İnanç
C) Kıssalar- İnanç- Ahlak
D) Ahlak- İbadet- İnanç
E) İnanç- İbadet- Ahlak
9. I.
II.
III.
IV.
V.
VI.
Kur’an 610 yılında indirilmeye başlanmıştır.
Kur’an’ın son suresi, Nâs suresidir.
Kur’an’ın en uzun suresi, Mâide suresidir.
Kur’an, bir kitap olarak bir defada indirilmiştir.
Kur’an’ın en kısa suresi, Asr suresidir.
Kur’an otuz cüzden meydana gelir.
Kur’an-ı Kerim’le ilgili yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır?
A) III- V- VI
B) II- III- IV
C) IV- V- VI
D) II- IV- VI
E) III- IV- V
10. Aşağıdaki örneklerden hangisi Kur’an’ın kültürümüze olan etkilerinden biri olarak gösterilemez?
A) Hat ve tezhib gibi sanatların yaygınlaşması
B) Yasin, Yunus, Yusuf, Lokman, Meryem gibi adların isim olarak çocuklara verilmesi
C) Mevlit, düğün, sünnet gibi merasimlerde Kur’an okunması
D) Cami, çeşme, medrese gibi yapıların üzerine ayetlerle kitabeler yazılması
E) Yazılı edebiyatın gelişip yaygınlaşması
86
ÖĞRENME ALANI: AHLAK ve DEĞERLER
5.
ÜNİTE
DEĞERLER
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1. Erdem, seciye, değer, ahlak, örf, âdet kavramlarını
tanımlayınız.
2. Sahip olduğunuz değerlerde kimlerin veya neyin katkısı
olduğunu söyleyebilirsiniz? Maddeleyiniz.
3. Sünnet, düğün, ad koyma, cenaze vb. merasimlerinde
gözlemlediğiniz genel uygulamaları yazınız.
4. Bir insan topluluğunu “millet” yapan birleştirici unsurlar
neler olabilir?
5. Beş millet belirleyip, bu milletlerin en belirgin özelliklerini
yazınız.
DEĞERLER
1.Değer Nedir ve Nasıl Oluşur?
Ailenizde en fazla önem verilen prensipler nelerdir?
Değer, bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel unsurlarını kapsayan maddi ve manevi öğelerin bütününü ifade eder. Bu tanımdan
hareketle değerler, maddi ve manevi değerler olarak sınıflandırılabilir.
Maddi değerler, bir toplumun kültürel, tarihi ve bilimsel ürünlerini içerir. Bir
topluma ait binalar, giysiler, araç-gereçler bu tür değerlere örnektir. Manevi
değer ise, bir toplumda insanlar arasında benimsenmiş ve yaşatılmakta olan
duygu, düşünce ve davranışlara yüklenen anlam ve verilen kıymeti ifade eder.
Bir toplumun gelenek, örf, adet ve inançları; duygu, düşünce ve davranışları
manevi değerlere örnektir. Kültürümüzün bazı öğeleri hem maddi hem de manevi değerleri bünyesinde bulundurur. Örneğin Süleymaniye Camii bir mimari
eser olarak maddi, dini bir yapı olarak manevi değer taşımaktadır.
Maddi ve manevi değer sınıflamasının yanı sıra değerler, konusuna göre
ahlaki, dini, sanatsal değer olarak sınıflandırılabilir. Bir duygu, düşünce ve davranışın değeri ifade edilirken ahlaki, sanatsal ve dini açıdan farklı kavramlar
kullanılır. Değer ahlaki açıdan iyi ve kötü, sanatsal açıdan güzel ve çirkin, dini
açıdan helal ve haram kavramlarıyla tanımlanır.
DEĞER
Toplum İçinde
veya
DEĞERLER
Aile
İnsanlar Arasında
Bireyin
Yakın Çevre
benimsenmiş
Duyuş
Düşünüş
Toplum
ile
Etkileşimi
neticesinde
oluşur.
Eğitim
Davranışlar
İnanç
dır.
Bireyde değer oluşumu ilk olarak ailede başlar. Değer anlayışını etkileyen diğer unsurlar ise, kişinin yaşadığı sosyal çevre, toplum, karakter özellikleri ve aldığı
eğitimdir. Değerlerin oluşumunda en önemli unsur ise kişinin benimsediği dindir.
İnsan, dünyaya geldiğinde, hali hazırda bir toplum, bir kültür ve tarihi bir
dönem vardır. Her toplumun gelenek, görenek, dil, kültür, felsefe ve sanat anlayışı mevcuttur. Birey içerisinde doğduğu toplumun dini, ahlaki ve hukuki değerlerini fark eder ve kişiliğini oluştururken bunlardan istifade eder.
88
5. ÜNİTE
2.Değerlerin Oluşumuna Dinin Etkisi
İnancınızın, sahip olduğunuz değerlerinize katkısı nedir?
Toplum olarak yaşamak, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kuralları
gerektirir. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünden birçok toplum, medeniyet gelip
geçmiştir. Her toplumun insan ilişkilerini düzenlemek için yazılı veya yazısız bazı
kuralları vardır. Örf, adet, gelenek, hukuk ve din toplum düzenini sağlamada yararlanılan kurallardan bazılarıdır. Din, emir ve yasaklamalarla insanın bir birey
veya toplumla ilişkisini düzenler. Bunu yaparken de bireyin değer yargılarının şekillenmesine katkıda bulunur.
Kültür; dil, tarih, gelenek, ahlak ve edebiyat gibi öğeleri barındırır. Din de
bir toplumun kültürünün oluşmasına etki eden öğelerden biridir. Din bir toplumun kabullerini, alışkanlıklarını, ahlakını ve değerlerini belirlemede önemli
bir unsurdur. Bir dinin içerdiği emir, yasak ve ahlaki ilkeler toplumun değer
yargılarını belirler.
İnsanın yaratılışına ve ihtiyaçlarına göre
düzenlenen dinî ilkeler kişinin; akrabayı gözetmek, misafire ikramda bulunmak, söz ve
davranışlarında hakkı gözetmek ve ihtiyaç
sahiplerinin yardımına koşmak gibi değerlere hayatında yer verir. Din, kişinin düşünce
dünyasına ve pratik hayatına da değer katar.
Dünyaya geldiğinde iyiyi ve kötüyü yapma
yetisine sahip olan insan, çeşitli faktörlerin
etkisiyle bazı değerler edinir. Bu değerlerin
en temel kaynağı dindir. İnsanın sahip olduğu değerlerin çoğunda dinin etkisi görülür.
2.1. Örf ve Âdetlerin Dinle İlişkisi
Örf ve âdetlerimiz ile dinimizin etkisiyle ortaya çıkan merasimlerimiz
nelerdir?
Her toplumun, dil, edebiyat, sanat ve felsefe anlayışının oluşturduğu bir kültürü
vardır. Örf ve âdetler de bir toplumun kültürel öğelerindendir. Örf; bir toplumun
tarihi boyunca uygulana gelen ve nesilden nesile aktarım yoluyla öğrenilen değer,
alışkanlık ve davranışlardır. Âdet ise bir davranışı, uygulamayı bir önceki nesilden
görüldüğü gibi uygulama alışkanlığını ifade eder. Örf ve âdetler bir toplumun duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını belirleyen yazısız kural ve uygulamalarıdır.
Tarihi süreç içerisinde oluşan örf ve adetlerin ortaya çıkmasında pek çok
faktör mevcuttur. Din, bu faktörlerin en önemlilerindendir. Bu nedenle kültürümüzdeki birçok uygulama dinden etkilenmiştir. Ad koyma, sünnet, mevlit, cenaze, nişan ve evlilik merasimleri ile bayram, taziye ve hasta ziyaretleri
89
DEĞERLER
YORUMLAYALIM
Aşağıdaki uygulamaları örf ve adetlerin din
le ilişkisi açısından yorumlayınız.
• Sünnet Töreni
• Ad koyma Merasimi
• Cenaze Töreni
• Mevlit okutma
• Taziye
gibi uygulamalar kültürümüzün bir öğesi olmakla beraber kaynağını dinden
almaktadır. Ayrıca toplumumuz anne ve babaya saygılı olmak, selamlaşmak,
akrabayı ziyaret etmek ve vatanını korumak gibi değerlere hem örfünün hem
de dininin gereği olarak hayatında yer verir. “...Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katında mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selam verin...”1
ayeti selamlaşma geleneğimizin dini alt yapısı olduğunu göstermektedir.
Sünnet ve evlilik merasimleri dinimizin gereği olan uygulamalardır. Kültürümüzde bu merasimler eş, dost ve akrabanın davet edildiği, davet sahibinin gelenlere ikramda bulunduğu bir şölen havasında düzenlenir. Gereksiz harcama,
gösteriş ve israftan kaçınıldığı müddetçe, güzel paylaşımlar, birlik ve beraberliği destekleyen dinimiz için de güzel uygulamalardır.
Dinimiz ve kültürümüz için bir diğer güzel uygulama ise yeni doğan çocuğa
ad koyma merasimidir. Ülkemizde en çok kullanılan adlar arasında Hz. Peygamber (s.a.v.) ve soyunun isimleri yer almaktadır. Bunun yanı sıra sahabe isimleri
de kullanılmaktadır. Dinimiz anlamı güzel ve bir insana uygun olmak kaydıyla
millî ve kültürel değer taşıyan isimlerin de kullanılması hususunda insanları
serbest bırakmıştır. İsim koyma merasimi, çocuğun sağ kulağına ezan okuyup
sol kulağına kamet getirdikten sonra isminin söylenmesi şeklinde gerçekleştirilen bir merasimdir.
İslam dini, dinin esaslarına aykırı
olmamak şartıyla kültürümüzün bir
parçası olan örf ve âdetleri benimseyip, yaşatmak konusunda kişiyi serbest bırakır. Dinin özüne aykırı inanış
ve uygulamalar ise ya zaman içerisinde kaybolmuş ya da din veya dinin
özünü anlayamamış insanların uğraşı
olarak kalmıştır. Kan davası gütme,
evlendirilen kız için başlık parası isteme, türbeye adak adama, dileğinin
gerçekleşmesi için ağaç vb. nesneye
çaput bağlamak gibi inanış ya da uygulamalar hem aklın hem de dinin
reddettiği uygulamalardır.
Örf ve âdetler bir toplumu bir arada tutan öğelerden biridir. Din de bu
beraberliği sağlamlaştıran önemli bir
unsurdur.
1 Nûr sûresi, 61. ayet.
90
5. ÜNİTE
2.2. Ahlaki Değerlerin Dinle İlişkisi
Ahlak anlayışınıza inancınızın katkısı nedir?
Ahlak kelime anlamı tabiat ve huy gibi anlamlara gelir. Genel anlamıyla ahlak, insanların davranışlarını, eylemlerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Ahlakın hem insanı hem de insan BİLGİ KUTUSU
ilişkilerini düzenleyen bir yönü olduğundan, bireysel ahlakın yanı
sıra toplum ahlakından da bahsedebiliriz. Ayrıca kişinin uğraşı ve
mesleğiyle dâhil olduğu topluluklara ait ahlak ilkeleri vardır. Bu iş
ve uğraşa ilişkin ahlak ilkelerine, birey o işi yaparken tabi olur. Tıp
ahlakı ve basın ahlakı gibi ifadeler buna örnek olarak gösterilebilir.
Doğuştan iyi veya kötü insan yoktur. Konuşma dilinde kullandığımız “iyi insan” ve “kötü insan” ifadeleri kişinin yaratılıştan gelen yapısını değil, çoğunlukla seçtiği tercihini ifade eder. İnsan, iradesiyle
hem iyilik hem de kötülük yetisine sahiptir. İnsanı iyi veya kötü kılan
ise tercihleridir.
İnsan doğası gereği zihinsel, ruhsal ve bedensel açıdan sürekli bir gelişim ve değişim içerisindedir. Özellikle
zihinsel ve ruhsal gelişim, bireyin ahlak anlayışında belirleyici rol oynar. Yaşla beraber soyut düşünme biçimi
geliştiğinden bireyin olayları algılama, yorumlama ve fikir yürütme yetilerinde değişim yaşanır. Küçük yaşlarda
bir çocuğun ahlak anlayışı, dışa bağlı ve sınırlıdır. On iki
yaşından itibaren soyut düşünme başladığından kişinin
içselleştirdiği değer yargıları haline gelir.
Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker
(İyiliği emretmek, kötülükten men etmek)
MARUF
Dinlerin ve insan
topluluklarının iyi,
ve yanlış kabul ettiği
değerlerdir.
davranışlardır.
faydalı kabul ettiği
düşünce, tavır ve
SORUMLULUK
DUYGUSU
VARSA
İNSAN
YOKSA
Bencil
Adaletli
Kindar
Merhametli
Güzel ahlak sahibi insanın en önemli özelliklerinden biri taşıdığı sorumluluk duygusudur. İnsan ancak kişiye, varlığa ve tabiata karşı sorumlu olduğunu
hissettiği zaman, o varlığa karşı iyi davranışlar sergiler. İnsan, akıl ve irade sahibi bir varlık olduğundan eylemlerinden sorumludur. Ahiret inancı da insanın
sorumluluğunu hatırlatır. “Kim zerre miktarı hayır işlemişse onu görür. Kim
de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”2 ayetleri kişinin eylemlerindeki sorumluluğunu vurgular.
91
topluluklarının kötü
güzel, doğru ve
Ahlaken iyiye yönelme çabasına erdem denir. ErHırslı
dem, kişinin ruhsal ahlaki olgunluğunun bir ifadesidir.
Ahlak felsefesine göre erdem veya fazilet; iyi olma, alCimri
çakgönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi değerlerin genel
adıdır. Bu özellikleri kendinde barındıran kişiye de erolur.
demli insan denilmektedir. Erdemli insan söz, düşünce
ve eylemlerinde bir bütün olarak iyiye yönelir. İslam
dini de kişinin söz, düşünce ve davranışlarında bir otoriteden korktuğu veya
cezadan kaçındığı için değil, kendi iradesiyle iyiliği arzulayan bir insanın olmasını amaçlar.
2 Zilzal sûresi, 7-8. ayetler.
MÜNKER
Dinlerin ve insan
Fedakar
Cömert
DEĞERLER
YORUMLAYALIM
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez”
(Nisâ sûresi, 36. ayet.)
Yukarıdaki ayetten çıkarılabilecek ahlaki değerler neler olabilir? Yorumlayınız.
3.
Kişilik Gelişiminde Değerlerin Etkisi
Sizce mizaç ve karakter kavramları arasında nasıl bir ilişki vardır?
Kişilik bireyin inanç, tutum, değer, mizaç ve duygu gibi unsurlarını ve kişinin
fiziksel, ruhsal, duygusal ve devinimsel (harekete dayalı) özelliklerini içine alan
geniş bir kavramdır. Kişilik ile ilişkili en önemli kavramlar karakter ve mizaçtır.
Mizaç bireyin devinimsel ve özellikle duygusal yaşamının niteliklerini anlatan
bir kavramdır. Bu yönüyle mizaç, doğuştan kazanılmış bir özelliktir. Bir durum
karşısında hissettiğimiz duygu, duygunun ortaya çıkma süresi ve duygu durumumuzun sürekliliği mizacımız hakkında önemli ipuçları içerir. Aynı durum karşısında bir kişi ani ve uzun bir tepki verirken, bir diğeri yüzeysel bir tepkide bulunabilir veya tepkisiz kalabilir. Karakter ise insanın içinde bulunduğu toplumun ahlak
anlayışı ve değerler sistemine uygun bir davranış tarzını benimsemesine denir.3
Konuşma dilinde, yaşadığı toplumun değer yargılarını benimsemiş ve buna göre
yaşayan kişilere “karakterli”, bu normlara aykırı hareket edenlere “karaktersiz”
insan denilmektedir. Bundan hareketle karakter, bireyin sonradan kazandığı
özellikleri ifade etmektedir. Örneğin Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) farklı mizaçlara sahip olsalar da, yetiştikleri çevre ve
edindikleri ahlak bakımından benzer karakterlere sahiptir.
MİZAÇ
KARAKTER
Kişiliğin duygusal yönünü ifade eder.
Kişiliğin ahlaki yönünü ifade eder.
Doğuştan kazanılır.
Öğrenme yoluyla sonradan kazanılır.
Bireyin kalıtımsal gücünü ifade eder.
Bireyin zihinsel gücünü ifade eder.
3 Feriha Baymur, Genel Psikoloji, s. 252.
92
5. ÜNİTE
Kişiliğin parçası olan karakter, bireyin sosyal normlara uyumunu ifade ettiğinden, bir toplumda mevcut olan değerler kişilik gelişimini etkilemektedir. Bir
toplumun sahip olduğu değerlerin çeşitli kaynakları vardır. Hukuk, ahlak ve din
bunlardan bazılarıdır.
İslam dini bireye öğütlediği ahlaki ilkelerle, kişilik gelişiminde önemli bir yere
sahiptir. “ Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve taşkınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt
verir.”4 ayetiyle kişilik gelişimine olumlu yönde etki eden mesajları içerir.
4.Toplumu Birleştiren Temel Değerler
Bir otobüste aynı anda bir araya gelmiş insanlara toplum diyebilir
miyiz? Neden?
Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan temel çıkarlarını sağlamak
için işbirliği yapan insanların tümüne toplum denir. Her toplumun tarihi sürecine ve kültürel özelliklerine bağlı olarak oluşan kendine özgü değerleri mevcuttur. Bu değerler toplumu oluşturan fertleri birleştirir.
4.1. Vatan ve Ülkü Birliği
“Vatan” diye tanımladığınız bir toprağın, dünyadaki diğer kara parçalarından farkı nedir?
Aynı ülkü için bir araya gelmiş topluluğun yaşadığı kara parçasına vatan
denir. Vatan, bir milleti var eden maddi ve manevi unsurları içinde barındırdığından her birey için önemlidir.
4 Nahl sûresi, 90. ayet.
93
İnsanın kişiliği sevgiyle gelişir.
DEĞERLER
YORUMLAYALIM
BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl
süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin
destanını yazacağım.
...
Dalgalandığın yerde ne korku, ne
keder...
Gölgende bana da, bana da yer
ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın
ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Ortak bir amaç için bir arada çalışan insanlar, gayretleri neticesinde kendi
insanına ve dünyaya bilim, teknoloji, edebiyat ve kültür gibi sahalarda faydalı
olur. Dünya mirasından istifade ettiği gibi, yine bu mirasa katkı sağlar.
İnsan hafızasında mekânlar, hatıralarla anlamlı hale gelir. Yıllar sonra bile
doğduğumuz yer, oyun oynadığımız park veya okuduğumuz okulu görmek bizi
anılarımıza götürür. Bu nedenle bir kara parçasının insanda anlam kazanabilmesi için, yaşanmışlıkların, hatıraların manevi mirası haline gelmesi gerekmektedir. Vatan üzerinde yaşayan milletin yazdığı tarih, oluşturduğu medeniyet ve geride bıraktığı yapıtlarla mümkündür. Bu da vatanımızı dünyadaki diğer
kara parçalarından farklı kılan bir özelliktir.
Kişi vatanıyla zengin bir kültürel mirasa sahip olur. Ayrıca atalarının yaşam
tecrübelerinden hareketle oluşmuş manevi değerlerin de temsilcisi ve taşıyıcısı olur. Kişi atalarından kalan bu maddi ve manevi değerleri koruyup gözetmenin yanı sıra, yaşatmak ve geliştirmekle de sorumludur. Bu değerler aynı
zamanda kişinin de birer parçasıdır.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz
gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda
dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her
şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
4.2. Bayrak ve İstiklâl Marşı
Mithat Cemal Kuntay’ın “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” sözünden ne anlıyorsunuz?
Söyle, seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya
Arif Nihat Asya, Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Yukarıdaki şiirden kültürümüzde bayrağın yeri ve
önemine dair neler çıkarılabilir? Yorumlayınız.
Bayrak ve milli marş, bir milletin bağımsızlığının sembollerindendir. Bayrak,
bir milletin tarihini, kültürünü veya değerlerini barındıran renk ve şekillerden
meydana gelir. Marşlar ise bir milletin bağımsızlık mücadelesinin kısa bir öyküsü niteliğindedir. Bayrak ve marşlar bir milletin tarihine dair mesajlar içerir.
Türk Bayrağı ve İstiklal Marşı, bize bu vatanın kurtuluş mücadelesini ve tarihini özetler. Bu tarihin hangi değerlere bağlı kalınarak yazıldığını anlatır. Bu milli mücadelenin mimarları olan şehitlerimizi hatırlatır. Her
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının milli ve manevi değerlerini canlı tutar.
94
5. ÜNİTE
Bayrağımızla ilgili, ilk yasal düzenlemeler 1936 yılında yapılmıştır. 22
Eylül 1983 tarihli ve 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile son şeklini almıştır. Mehmet Âkif Ersoy’un kaleme aldığı İstiklal Marşımız ise 12 Mart
1921’de I. TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu tarihten sonra Mehmet
Âkif Ersoy’a, “Milli Şair” unvanı verilmiştir. Bu milletin milli mücadelesini, değerlerini ve inancını betimleyen İstiklal Marşı on kıta olarak yazılmış
olup, ilk iki kıtası Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir. Günümüzde kanunlar gereği, tüm kamu kuruluşlarında düzenlenen resmi törenlerde bayrağa karşı saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunması bir vatandaşlık görevidir.
4.3. Hürriyet ve Bağımsızlık
Sizce kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan birinin bağımsızlığından
bahsedilebilir mi? Neden?
Hürriyet; duygu, düşünce ve davranışlarda kısıtlanmama veya zorlanmama
halidir. Devletler için ise hürriyet, yasal düzenleme ve uygulamaların kendinden
kaynaklı olması, başka bir koşula bağlı olmamasıdır. Bağımsızlık ise kendi kendine yetebilme, bir konuda başka kişi veya nesneye muhtaç olmamayı ifade eder.
Devletler için bağımsızlık; sosyal, siyasi ekonomik ve kültürel açıdan başka bir
devlet veya kuruluşa bağlı olmadan, kendi kendisine yetebilmesini ifade eder.
Tarih boyunca bağımsızlığına düşkün bir millet olan Türkler; millî, manevi
ve kültürel değerlerini koruyup, sonraki nesillere aktarmışlardır. Bir milletin
değerlerini koruyabilmesi hür ve bağımsız olmasıyla mümkündür. Nitekim
başka milletlerin egemenliği altına girmiş toplumların dil, kültür ve inanç
konusundaki değişimleri, değerin korunmasında hür ve bağımsızlığın önemli
olduğunu göstermektedir.
Hürriyet ve bağımsızlık, bir toplumun huzur ve güven ortamına kavuşmasında önemli değerlerdir. Devletin bireye sunduğu eğitim, sağlık, bayındırlık ve ulaşım gibi hizmetlerin uygun bir şekilde yürütülmesi ve vatandaşların bu hizmetlerden yararlanabilmesi için hürriyet ve bağımsızlık
vazgeçilmez unsurlardandır. Bu uğurda ortaya çıkan ve bizim için önemli bir değer olan şehitlik ve gazilik, hem dini hem milli bir makamdır. Hürriyet ve bağımsızlık gayesi için fedakarlık göstererek gazi ve şehit olanlar
hem dinimiz hem devletimiz nezdinde yüce bir mertebeye erişmiş olurlar.
Bir millet, hürriyet ve bağımsızlığına sadece siyasal olarak veya anayasal
düzenlemelerle ulaşamaz. İhtiyaçları için ekonomik kalkınmasını sağlamış olması gerekir. Bunun için de ülkenin ekonomik kaynakları olan maden, tarım,
95
DEĞERLER
teknoloji, sanayi, enerji ve lojistik gibi alanlarının geliştirilmesi gerekir. Vatanını
seven her bireyin devletin birçok hizmetinden yararlandığı gibi, yeteneği ve
bilgisi olduğu bir alanda da topluma katkı sağlaması gerekir.
4.4. İnsan Haklarına Saygı
Haklarınızı kullanırken karşınızdakilerin tutumunun nasıl olmasını
istersiniz ve siz başkalarına karşı nasıl bir tutum içerisindesiniz?
İnsan hakları, hiçbir ayrım gözetmeksizin insan
olmanın gerektirdiği ve devletin güvence altına aldığı
hakları içerir. Yaşama ve sağlık hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hakkı gibi haklar bunlardan bazılarıdır. Bu haklar
kişinin doğuştan elde ettiği
haklar olarak kabul edilir ve
bu konuda hiçbir zümre, ırk
ve cinsiyete dönük bir ayrım
yapılamaz. İnsan haklarında, temelde insan haysiyeti,
onuru ve eşitliği gözetilir.
Tarih boyunca birçok
medeniyet ortaya çıkmıştır. Bu kültürel birikimlerin
mimarı ise insandır. Urgakina Kanunları, Medine Sözleşmesi ve Magna Carta gibi farklı çağ ve coğrafyalara ait hukuk metinleri de insanın hak arayışının bir göstergesidir. İnsan neslinin devamı ancak temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Ayrıca
insanın var olan maddeleri kullanması, dönüştürmesi ve farklı ürünler ortaya
koyması da yine insan haklarının kullanımıyla mümkündür.
İslam dininde korunması gereken beş temel değer bulunmaktadır. İnsanın
yaratılışına uygun bir şekilde hayatına devam etmesi için gereken bu değerler; can, mal, din, akıl ve nesildir. Can, tüm değerlerin önünde gelir. Can ve
canlılık yok ise diğerlerine de gerek yok demektir. Mal ise insanın hayatını
idame etmesi için gereklidir. Din, insanın yaratılışına en uygun bir şekilde
yaşamını şekillendirmesi içindir. Akıl ise, insanı diğer tüm varlıklardan ayıran
ve dine muhatap olmasına vesile olan özelliktir. Son olarak insan neslinin
devamı için muhafaza edilmesi gereken değer ise nesildir. Nesil canlılığın devamı için gereklidir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insanlara son seslenişi de yine insan olmanın gerektirdiği temel değerlerin korunmasınıı içermektedir. Bu konuşmasında Hz.
96
5. ÜNİTE
Peygamberimiz (s.a.v.), son kez insanlara kan davaları, faizle haksız kazanç elde
edilmemesi gibi konularda uyarılarda bulunmuş ve kadın hakları , can güvenliği gibi hususlarda da öğütler vermiştir.
4.5. Millî Seciye Kavramı ve Atatürk
Bir milletin karakteri hakkında nerelerden bilgi edinebiliriz?
Seciye, kelime anlamı itibariyle yaratılış, huy ve karakter
gibi anlamlara gelir. Tek tek insanların karakter özellikleri
olduğu gibi, bir toplumun tarihinden ve kültüründen hareketle oluşan karakter özellikleri vardır. Bir milletin millî
kimlik ve karakterine “Milli Seciye” denir. Bir millet hakkında akla gelen ilk düşünce, genelde o milleti tanımlayan,
karakterini ifade eden millî seciyesidir.
Türk milletinin tarihi sürecine, kültürüne, edebi birikimine, gelenek ve göreneklerine baktığımızda bağımsızlığına düşkün, kahramanlık duygusu taşıyan, millî ve manevi
değerlerine bağlı bir millet olduğu görülmektedir. Atalarımızdan kalan bu manevi mirasa sahip çıkmalıyız. Bunun gereği olarak da vatanımız, milletimiz ve insanlık için faydalı işlerde gayret göstermeliyiz.
Bir milletin tarihinde başarısız veya sıkıntılı dönemler yaşanabilir. Atatürk,
bu dönemlere atıfta bulunarak gençliğe hitabında; “…Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyerek millî mücadelenin atalarımızdan intikal eden milli seciyelerimizle
mümkün olduğunu ifade etmektedir. Millet olarak yaşanan sıkıntılara yine sahip olduğumuz maddi ve manevi değerlerle çözüm bulabiliriz.
Atatürk, birçok konuşmasında Türk milletinin dürüstlük, zekilik ve çalışkanlık gibi seciyelerine vurgu yapmış, nasihatlerinde Türk milletine yakışan hususlara değinmiştir.
97
DEĞERLER
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Örf ve adetlerin oluşumunda dinin etkisini açıklayınız.
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
2. Kişilik gelişiminde dini ve ahlaki değerlerin rolü nedir?
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
3. Değerlerimizle eylemlerimiz arasında nasıl bir ilişki vardır.?
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
4. Erdemli bir yaşam sürmek için neler yapılmalıdır?
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
5. Yaşadığımız toplumda birleştirici unsurlar nelerdir? Bunları korumak için neler yapabiliriz?
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. İnsan dünyaya geldiğinde ihtiyacı olan birçok bilgi ve beceriden yoksundur. Geçirdiği yaşantılar insanda
bir takım değerlerin oluşumunu sağlar. İlk deneyimlerini ailesinin yanında yaşar. Dünyaya geldiği zaman ve
mekân da sahip olduğu değerleri belirleyen etmenlerdendir. Fakat kişi hür farklı kararlar alabilir, kendisine
sunulandan farklı bir değer yargısı oluşturabilir.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz?
A) Değerlerimizin oluşumunda ailemiz önemli bir faktördür.
B) Kişinin doğum yeri ve tarihi değer anlayışını etkiler.
C) Kişi dünyaya geldiğinde kendisi için belirlenmiş değerlerle gelir.
D) İrade, değer anlayışını şekillendiren bir faktördür.
E) Değerlerimizi edindiğimiz ilk yer ailedir.
2. I. Ülkü
II. Irk
III. Bayrak
IV. Marş
Yukarıdakilerden hangisi/hangileri toplumu birleştiren temel değerlerdendir?
A) I ve III
B) II ve IV
C) I, II, IV
98
D) I, III, IV
E) I, II, III, IV
5. ÜNİTE
Bir insan topluluğunu millet yapan unsur, aynı amacı taşımalarıdır. Bir kara parçasını yurt yapan unsur ise,
aynı amaçla bir araya gelmiş insanları bünyesinde barındırmasıdır. Bir toprağı yurt edinmiş kişiler için önemli
olan bir diğer husus ise özgürlükleridir. Özgür olmak için de, bir milletin kendi kendisine yetebilmesi gerekir.
3. Yukarıdaki paragrafta değinilmeyen kavram aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bağımsızlık
B) Ülkü birliği
C) Bayrak
D) Vatan
E) Hürriyet
4. Mizaç bireyin devinimsel ve özellikle duygusal yaşamının niteliklerini anlatan, doğuştan kazanılmış bir
özelliktir. Karakter ise insanın içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışı ve değerler sistemine uygun sonradan kazandığı davranış tarzıdır.
Yukarıda verilen bilgilere göre aşağıdaki ifadelerden hangisi çıkarılamaz?
A) Kişilik gelişiminde mizaç ve karakterin bir etkisi yoktur.
B) Bir kişinin neşeli, sinirli, şakacı vb. özellikleri mizacıyla ilgilidir.
C) Toplumun ahlak anlayışı kişiyi etkiler.
D) Karakterin oluşumunda toplumun da rolü vardır.
E) Kişinin benimsediği değerler karakteriyle ilgilidir.
5. Aşağıdakilerden hangisi hem örf ve âdetlerimiz hem de dinimizden kaynaklı uygulamalarımızdan değildir?
A) Kız isteme
C) Ad koyma
B) Sünnet
D) Düğün
E) Kına gecesi
6. Hz. Muhammed bir hadis-i şerifinde şöyle demiştir: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmedip
haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun
bir ihtiyacını karşılar. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntısını giderir.
Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse Allah da onun kıyamet günündeki ayıp ve kusurunu örter.”
Yukarıdaki parçada aşağıdaki ahlaki kavramlardan hangisinin vurgulandığı söylenebilir?
A) İhlas
B) İtidal
C) Takva
D) Müsamaha
E) Tevazu
(2016- YGS)
7. İnsan, toplumsal bir varlıktır. İnsanın bu özelliği toplumları meydana getirmiştir. Tarih sahnesinden aynı amaç
için aynı toprak üzerinde yaşayan birçok toplum geçmiştir. Yine birçok topluluk başka toplumların hakimiyeti
altında yaşamamak için mücadele vermiş, bazıları bu mücadeleyi kazanmış, bazıları ise yenik düşmüştür.
Mücadelesini kazananlar, bunu çeşitli sembol ve ezgilerle ifade etmiştir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki kavramların hangisinden bahsedilmemiştir?
A) Seciye
B) Bağımsızlık
C) Vatan
D) Ülkü Birliği
99
E) Bayrak
DEĞERLER
8. Onun ateş kırmızısı,
Ne gelincik ne de gülden,
Türk oğlunun öz kanıdır,
Ona bu al rengi veren.
Hasan Âli Yücel
Yukarıdaki dörtlükte bayrakla ilgili hangi yargı kesin olarak çıkarılabilir?
A) Her milletin bir bayrağı vardır.
B) En güzel bayrak Türk bayrağıdır.
C) Bayrağımızın renklerinde çiçeklerden ilham alınmıştır.
D) Bayrağımızın kırmızı rengi şehit kanını ifade eder.
E) Bayraklar çeşitli renk ve şekillerden oluşmuştur.
9. Tek tek bireylerin olduğu gibi, toplumların da alışkanlık haline gelmiş davranış, tavır ve tutumları vardır.
Toplumlar öne çıkan bu özellikleriyle tanımlanır.
Yukarıdaki paragrafta bahsedilen konu aşağıdaki seçeneklerden hangisinde verilmiştir?
A) Milli Seciye
B) Bağımsızlık
C) Milli Egemenlik
D) Ülkü Birliği
E) Mizaç
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanla doldurunuz.
( Bayrak, Mizaç, Örf, Erdem, Değer, Marş, Karakter )
1. …………………………, iyiye yönelme çabasıdır.
2. Kişiliğin doğuştan gelen duygusal yönüne ………………………., sonradan kazanılan toplumsal yönüne
………………………. denir.
3. …………………….. ve ……………………………. milletlerin bağımsızlık sembolüdür.
4. Aile ve toplum ……………………… oluşumunda önemli faktörlerdendir.
5. ………………., bir toplumu düzenleyen yazısız kurallardır.
D. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanları “D”, yanlış olanları “Y” ile işaretleyiniz.
(
) Irk, toplumu birleştiren temel değerlerdendir.
(
) Değerler, toplumun ahlak anlayışından etkilenir.
(
) Millet, tesadüfen bir araya gelmiş insan topluluğunu ifade eder.
(
) Karakter, öğrenmelerle şekillenir.
(
) Bir ulusun ortak karakterine milli seciye denir.
100
ÖĞRENME ALANI: DİN ve LAİKLİK
6.
ÜNİTE
LAİKLİK ve DİN
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. İnsan, baskı altında yaptığı bir davranışı nedeni ile
sorumlu kabul edilebilir mi? Tartışınız.
2. Avrupa’da meydana gelen reform hareketleri hakkında bir araştırma yapınız. Araştırmanın sonuçlarını
sınıfta paylaşınız.
3. Laiklik kavramının anlamlarını sözlükten araştırarak
defterinize yazınız.
4. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24. maddesini bularak
defterinize yazınız.
DİN ve LAİKLİK
1. Din Bireyi Esas Alır
¨Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu
yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan
yüklendi... (Ahzab, 72)¨ ayetinde emanet kelimesi ile ne anlatılmak
isteniyor olabilir?
İnsan, düşünme ve bilme yeteneğine sahip akıllı bir canlıdır. Bununla beraber seçme ve bilinçli eylem yapma kabiliyetine de sahiptir. İnsanın biyolojik
varlığının bu özellikler ile zenginleştirilmesi, onu diğer canlı türlerinden ayırarak ahlaki ve entellektüel bir varlık hâline getirir.
İnsanın tarih boyunca ortaya koyduğu ürünlere baktığımızda, içgüdüsel
sınırların ötesine geçemeyen diğer canlılardan farklı olarak çeşitli kültür ve
medeniyetler ürettiği görülmektedir. Diğer canlılar, çevresiyle olan ilişkilerinde kendi türü için kodlanmış programın dışına çıkamazken insan, aklıyla
doğadaki işleyişin kendi yararına sunulduğunu fark eder. Yüce Allah Kur’an-ı
Kerim’de bu konuyu “Geceyi ve gündüzü, Güneşi ve Ayı, O sizin hizmetinize
verdi. Yıldızlar da Onun emriyle size hizmetkârdır. Akıl eden bir topluluk için
bunda ayetler vardır.”1 buyurarak dile getirir. Bunun yanında insan alet yapma yeteneğini kullanarak gücünün çok üstündeki işleri gerçekleştirir. Sosyal
hayatı kolaylaştıran çözümler üretir.
Kendi varlığının bilincinde olan insan, etrafını kuşatan varlık alanını fark ettikçe kendi varoluşunun anlamı, amacı ve değeri hakkında düşünmeye başlar.
Kâinatın içindeki konumunu araştırma ihtiyacı hisseder. Sonuçta insan bütün
bunları, genel olarak varlığa, özel olarak ise kendi varoluşuna anlam kazandırmak için yapar.
Kur’an-ı Kerim’de insanın akıl ve irade sahibi bir varlık olduğu vurgulanır. Kur’an, insanın bu özelliklerinden
hareketle onun yeryüzündeki varoluşunun anlamını
ele alır. Yüce Allah (c.c.) insanın yeryüzündeki
varlığını anlamlı kılan görevini “...Meleklere,
‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’”2
diyerek hatırlatmıştır. Ayrıca insanın sorumluluğuna da değinerek “Biz emaneti,
göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi.”3
buyurarak halifelik sıfatının bir de sorumluluğu
olduğundan bahsetmiştir.
İnsan yaratılışı itibariyle kötülük yapma
potansiyeline de sahiptir. Yüce yaratıcının
insana verdiği görev ise, insanın bu potansiyeline
rağmen yeryüzünde iyilik yapma çabası içinde olmasıdır. Yani o; iyi, yararlı, doğru ve güzelden yana tavır alarak etrafında
1 Nahl suresi, 12. ayet.
2 Bakara suresi, 30. ayet.
3 Ahzap suresi, 72. ayet.
102
6. ÜNİTE
barış ve huzuru temin etmekle görevlidir. Ancak insan bu görevin sorumluluğunu, aklı ve iradesi olan bir varlık olması durumunda alabilecektir. Aksi
takdirde yaratıcının kendisine verdiği mesuliyetin farkında olamayacaktır.
Dinin amacı, bireyin olgunlaşması, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasıdır. Bu nedenle din, akıl ve irade sahibi bireyi esas alır. Yüce yaratıcı, insandan
dünyadaki konumunun farkına varmasını, onun inançlı, bilgili, ahlaki olgunluğa sahip, iyiliklere yönelen, kötülüklerden kaçınan ve kendini geliştiren bir birey olmasını ister. Bu anlayışa sahip olan insan, yaşadığı çevreyi olumlu yönde değiştirecektir. Ancak sahip olduğu akıl ve iradeyi Allah’a karşı sorumluluk
bilinci içinde kullanmayıp ihmalkar bir tavır takınırsa kendi kötü akıbetini de
hazırlıyor demektir.
2. Laikliği Doğuran Nedenler
Laikliğin anlamları üzerinde arkadaşlarınızla düşünce alışverişinde bulununuz?
Laik kelimesi Yunanca laikos kelimesinden gelmektedir. Eski Yunanlar laikos
terimi ile halktan olan kişiyi ifade etmekteydiler. Bir sınıf olarak halk terimi, yönetilen insanları nitelemek için kullanılmaktaydı. Kilisenin yönetim erkini elinde bulundurduğu Ortaçağ toplumunda laikos terimi ile ruhban sınıfından olmayan, herhangi bir dinsel işlevi ve unvanı bulunmayan kişi kastedilmekteydi.
Her kavram kendi tarihsel pratiği, onu yönlendiren toplumsal olaylar ve kurumlar ile birlikte düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır. Bu çerçevede, laiklik terimini Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan kilise-toplum çatışmasının bir ürünü olarak görmek mümkündür. Batı uygarlığının kendine has fikrî ve siyasî gelişimi
çerçevesinde ortaya çıkan laiklik, en genel anlamda din otoritesi (kilise) ile devlet otoritesinin ayrılığını esas alan siyasî-hukukî bir ilke olarak ifade edilebilir.
Ortaçağda kilise, hem dinî hem siyasi otorite olarak din işlerinden felsefeye, bilimsel çalışmalardan gündelik hayatı düzenleyen kurallara kadar her
şeyi idaresi altında bulunduruyordu. Din adamları sınıfı, görüşleri Tanrı’nın
sözleri olarak görüldüğü ve mutlak doğru olarak kabul edildiği için toplumda
ayrıcalıklı bir sınıf hâline gelmişti. Bu ayrıcalıklı durum zamanla kilisenin ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda halka baskı uygulanmasına kadar gitmişti.
103
TARTIŞALIM
Dinin insana sorumluluklar vererek ona
bazı görevler yüklemesinde insanın hangi
özellikleri rol oynamıştır? Tartışınız.
DİN ve LAİKLİK
BİLGİ KUTUSU
Engizisyon
Mahkemesi: Hıristiyanlıktan
uzaklaşan veya dinî
esaslara aykırı davranan kimseleri cezalandırmak için kurulan
Katolik kilise mahkemeleridir.
Aforoz: Kilise hukukuna göre, yetkili dinî
şahsiyetler veya meclisler tarafından suçlu
görülen bir Hıristiyan’ın
dinden çıkarılmasıdır.
Ortaçağ boyunca Batı Avrupa’da kilise ve din adamlarının baskısı fikir hayatı üzerinde de etkisini göstermiştir. Kilise, eğitim kurumlarının tek hâkimiydi.
Kendi görüşleri dışında gelişen fikirlere karşı amansız bir savaş içindeydi. Engizisyon mahkemeleri aracılığı ile topluma yön veriyor, bilim ve keşiflere müdahale ediyor, din adına bilim insanlarını cezalandırıyordu. Kilisenin uygulamalarına karşı çıkanlar aforoz ediliyor ve toplumdan dışlanıyordu. Halk zamanla
kilisenin baskılarından iyice bunalmış, zulüm dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı.
Avrupa’da güçlü siyasi iktidarların ortaya çıkması, ticaretin gelişmesiyle
burjuva sınıfının güç kazanması, böylelikle kentlerin zenginleşmesi gibi nedenler, devleti yöneten krallar ile Roma Katolik Kilisesi’ni temsil eden Papalık
makamı arasında uzun süren bir iktidar mücadelesini başlatmıştı.
Martin Luther (ö.1546) ile başlayarak Fransız Devrimi’ne (1789) kadar uzanan Reform ve Rönesans hareketleri sonunda kilisenin özgür düşünce üzerindeki baskısı sona ermiş, kilisenin siyasi otoritesi güç kaybetmiştir. 1905’te
Fransız Parlamentosu’nun kabul ettiği bir kanunla kilise ile siyasi iktidar resmen birbirinden ayrılmıştır. Böylece laiklik, Avrupa’da katolik kilisesi’nin ekonomik, siyasi ve sosyal baskısına karşı gelişen ve sınıfsal bir nitelik taşıyan
mücadeleler sonunda yerleşmiştir.
Türk toplumunda laikliğin ortaya çıkışı, Katolik Batı Avrupa tecrübesinden
farklı bir gelişim çizgisi izlemiştir. İslam’da bir ruhban sınıfı veya Katolik Kilisesi gibi örgütlü bir dinî yapı bulunmadığı için laiklik bir sınıfsal hareket olarak
değil, modernleşmenin bir yansıması olarak görülmelidir.
ARAŞTIRALIM
1924 yılında ülkemizde devletin laikleşmesi bağlamında bir
dizi kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar hangileridir? Araştırınız.
Batılı devletler karşısında Osmanlı devletini güçlendirme gayretleri çerçevesinde, toplumsal alanda bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu bağlamda
modern okullar açılmış, Batı’dan ceza ve ticaret kanunları alınmış, yargılama
alanında dinî kurallardan bağımsız mahkemeler kurulmuştur. Bu durum toplumda dinî kurumlarla laik kurumların aynı anda bulunması sebebiyle Cumhuriyet Türkiye’sine kadar sürecek bir ikilik çıkarmıştır.
Anayasal zeminde laiklik ilkesi belli bir süreç dahilinde ülkemizin hukuk metinlerine girmiş ve mevzuatta yer bulmuştur. 1924 Anayasası’nda devletin dininin, İslam dini olduğu belirtilmiş olmasına rağmen 10 Nisan 1928’de yapılan
Anayasa değişikliği ile “Devletin dini İslam’dır.” ibaresi anayasadan çıkarılmıştır.
Takiben 5 Şubat 1937’de yapılan değişiklikle anayasanın 2. maddesi yeniden
düzenlenmiş ve laiklik prensibi devletin temel nitelikleri arasında zikredilmiştir.
3. Laik Devlet
Sizce laik bir devletin temel özellikleri neler olabilir?
Laiklik, din konusunda devletin tarafsızlığını ifade eder. Laiklik, belli bir dini
benimseyerek diğer din ve inançları dışlamadan, bireyin özgürlüklerini devlet
ve toplum karşısında güvence altına alır. Laiklik ilkesi ile toplumun kültürel
ve dinî çeşitliliği korunarak huzur ve barış temelli bir sosyal düzen hedeflenir.
104
6. ÜNİTE
Laik devlet, din ve inançlar karşısında tamamen tarafsızdır. Bireyin belli bir
dine inanma ve onun ibadetlerini yerine getirme hakkına müdahale
etmez. Yaptığı düzenlemeler ve aldığı önlemlerle bireyin din ve
inancını herhangi bir zorlama olmaksızın yaşamasını, kanaatlerini serbestçe ifade etmesini garanti altına alır.
Laik devlet, toplumun ihtiyaç duyduğu dini hizmeti
üretebilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapar. Akıl ve
bilimin esas alındığı bir yönetim anlayışı ile çeşitli dinlerin kurumlarına ve mensuplarına kanunun önünde eşit
davranılır.
Laiklik anlayışıyla toplumun her kesimine inanç ve davranış özgürlüğü temin edilerek dinin toplumda siyasi bir öge
olarak kullanılmasının önüne geçilmiştir. Atatürk bu konuda
“Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse
hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir.
Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılmaz.”4 demiştir.
Laik devlet, yönetim yapısı, düzenlemeleri ve normları ile toplumda dinî
inanç ve görevlerin rahatça yerine getirilmesine imkân sağlar. Vatandaşlarını
dinî inanç ve kanaatlerine göre sınıflamaz, onlara farklı muamele yapmaz. Vatandaşlar hiçbir baskı altında kalmadan görüş ve düşüncelerini serbestçe ifade
edebilirler. Böylece toplumda barış, huzur ve güven ortamı egemen olur.
4. Laiklik Din ve Vicdan Özgürlüğünün Güvencesidir
Sizce din ve vicdan hürriyetinin sınırları var mıdır?
İnsanların dini ve vicdani bir kanaate sahip olması insanın var oluşuna,
düşünme ve inanma yeteneğine dayanmaktadır. Bir özgürlük alanı olarak din
ve vicdan hürriyeti kişilerin istedikleri dini ve inancı serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahaleye maruz kalmadan uygulamaları, bu
konuda sahip oldukları öğrenme, öğretme, yayma vb. hakları kullanmaları
şeklinde ifade edilmektedir.
Batı kültür tarihinde din ve vicdan hürriyeti, laiklik ilkesinin ortaya çıkışının zorunlu bir sonucudur. Dogmatik yapısı sebebiyle Hıristiyan mezhepleri içinde bir uzlaşma sağlanamamış ve bu durum mezhepler arasında ciddi
çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Luther’in başlattığı reform
hareketi, Katolik kilisesinin devletten aldığı iktidar gücünü kaybetmesine,
diğer mezheplere karşı katı tutumunun zorunlu olarak yumuşamasına neden olmuştur.5 Böylelikle toplumda bulunan tüm inanç gurupları kendilerini
özgürce ifade etme fırsatı bulmuştur.
Yönetim biçiminin laiklik prensibi çerçevesinde şekillendiği toplumlarda,
demokratik hayat tarzının da sunduğu hürriyet ve eşitlik ilkeleri ile beraber
insanlar inançlarından dolayı herhangi bir korku ve endişeye kapılmaz, inanç,
kanaat ve ibadetler konusunda baskı görmezler.
4 Atatürkçülük, C 1, s.110-111.
5 Ömer Faruk Harman, “Din”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 320.
105
TARTIŞALIM
Laik devlette yaşamanın bireyler açısından ne gibi faydaları
vardır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
DİN ve LAİKLİK
Laik devlet, din ve vicdan özgürlüğünün güvencelerinden biridir. Atatürk din
ve vicdan özgürlüğünü, “Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak,
kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarını
yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii
haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”6 şeklinde tanımlamaktadır.
TARTIŞALIM
Din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmayan toplumlarda ne tür olumsuzluklar çıkabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Din hürriyetine ilişkin temel esaslar anayasamızda da yer almıştır. “Herkes,
vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse ibadete, dinî ayin ve
törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî
inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz...”7 maddesiyle vatandaşların hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır.
Küreselleşen dünyamızda toplumlar çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya
sahip olmaktadır. Bu durum toplumsal barışın sağlanmasının temel şartlarından olan din ve vicdan özgürlüğünün önemini daha da artırmaktadır. Aynı
toplumun farklı kanaatlere sahip üyelerinin, barış ve huzur içinde yaşayabilmeleri için birbirlerinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermeleri gerekir. Din
ve vicdan özgürlüğü laikliğin bir gereği olarak herkesin doğal hakkıdır.
5. Atatürk’ün Laiklik Anlayışı
“Laiklik, sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir.
Tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.”
M. Kemal Atatürk
(Atatürkçülük, C 1, S. 111.)
Atatürk’ün yukarıdaki sözünde verilmek istenen mesaj nedir?
Atatürk’ün laiklik anlayışının gelişiminde Osmanlı Devletinin son zamanlarında yaşadığı sıkıntılar ve kurulacak yeni devletin içinde bulunduğu koşullar
etkili olmuştur. Bir modernleşme projesi olarak benimsenen laiklik, Türkiye’de Avrupa’nın aksine kendine özgü bir gelişme seyri izlemiştir.
Atatürk’e göre laikliğin iki yönü bulunmaktadır. Bir yönü devletin hukuk
düzenini ilgilendirir ki bu bağlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı
yürütülmesi esastır. Atatürk’ün laiklik anlayışı dine kesinlikle karşı değildir.
Ona göre din bir vicdan işidir.8 O, laikliği devletin bireyi özgürleştirerek gerçek
dindarlığın yaşanmasına ve gelişmesine zemin hazırlayan bir ilke olarak görür.
Laikliğin, bireyin ferdi hayatına bakan bir yönü daha vardır. O da toplumun
bütün bireyleri için din ve vicdan (inanç) özgürlüğüdür. Bu kapsamda Atatürk,
“Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”9 diyerek toplumda yaşayan her inançtan insanın
din, ibadet ve vicdan özgürlüğünün de teminat altına alınması gerektiğini dile
getirmiştir.
6
7
8
9
Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, s. 85.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde: 24.
Atatürkçülük, C 1, s. 45.
Atatürkçülük, C 1, s. 111.
106
6. ÜNİTE
Atatürk’ün laiklik anlayışının önemli bir özelliği, dinin aslından uzaklaştırılıp kötüye kullanılmasına karşı olmasıdır. Atatürk devlet yönetiminde laikliğin
benimsenmesinin, bireyin hayatında din duygusu ile inanç ve ibadet alanının
zedelenmeyeceği kanaatindedir. Ayrıca kutsal değerlerin siyasete konu olarak
kullanılmaması gerektiğini savunur. Bundan dolayıdır ki o bir sözünde, “Laiklik
prensibinde ısrar ediyoruz. Çünkü, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en
mukaddesi olan din hürriyeti ancak laiklik prensibine bağlanmakla korunabilir.”10 demiştir.
Atatürk, toplumun dinî ihtiyaçlarının karşılanması ve doğru bir şekilde eğitilmesi için de bazı girişimlerde bulunmuştur. Büyük çoğunluğu Müslüman
olan Türk toplumunda din eğitimi yapacak kimselerin iyi bir şekilde eğitilmelerini ve bu kimselerin toplumun millî ve manevi değerlerine uygun dinî bilgiler vermelerini istemiştir. O, bir sözünde, “Nasıl her hususta yüksek meslek
ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise dinimizin gerçek felsefesini inceleyerek araştıracak, ilmî ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak, seçkin
ve gerçek din ilim adamlarını yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip
olmalıyız.”11 demiştir.
Atatürk, toplumun dini eğitimi için ilk girişimleri bizzat kendisi gerçekleştirmiş, ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuştur. Bunun yanında
Kur’an-ı Kerim’in geniş kitleler tarafından anlaşılması için Türkçe Kur’an tercümesi ve tefsirinin yapılmasını sağlamıştır.
10 Atatürkçülük, C 2, s. 330.
11 Atatürkçülük, C 1, s. 529.
107
Mustafa Kemal ve
arkadaşları, Meclis’in
açılışı sırasında dua
ediyor.
DEĞERLENDİRELİM
“Her birey dinini, din
duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.”
(M. Kemal Atatürk
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 11, s. 90.)
Yukarıdaki sözü okullardaki din eğitimi açısından değerlendiriniz.
DİN ve LAİKLİK
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız?
1. Avrupa’da laikliği doğuran nedenler nelerdir? Yazınız.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
2. Laik devletin birey ve toplum hayatına etkileri nelerdir? Belirtiniz.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
3. Din ve vicdan hürriyeti açısından laikliğin önemini belirtiniz.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
4. Atatürk’ün laiklik anlayışının ana hatları nelerdir? Açıklayınız.
...................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi Batı dünyasında laikliğin oluşumunu hazırlayan sebeplerden biri değildir?
A)
B)
C)
D)
E)
Katolik kilisesinin otoriter tutumu
Din adamlarının sosyal hayatın her alanına müdahale etmesi
Dinin, vicdani boyutlarının ön plana çıkartılması
Reform ve Rönesans hareketlerinin etkileri
Bilimsel düşüncenin gelişmesi ve yaygınlaşması
2. Aşağıdakilerden hangisi laik devlet için söylenemez?
A)
B)
C)
D)
E)
Kanunları yaparken dinî metinleri esas alır.
Dini bir vicdan meselesi olarak değerlendirir.
Yönetimde demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir sistemi benimser.
Vatandaşlarının hepsini kanun önünde eşit görür.
Bir dinin etkisi altında değildir.
3. Aşağıdakilerden hangisi laikliğin kabul edilmesinin bir sonucu değildir?
A)
B)
C)
D)
E)
Din ve vicdan hürriyetinin güvence altına alınması
Din alanında yazılan eserlerin azalması
Dinî değerlerin ve söylemlerin siyaset aracı olarak kullanılmaması
Din ve devlet işlerinin ayrı yürütülmesi
Devletin hukuki uygulamalarda tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması
C- Aşağıdaki yargılardan doğru olanları “D”, yanlış olanları “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Atatürk’e göre din bir vicdan işidir. Din ve vicdan özgürlüğü bireyin temel özgürlüklerindendir.
(…) Laik devlette azınlığın inancına özgürlük tanınmamıştır.
(…) Laik devlet, tüm din ve inanışlara eşit mesafede durur.
(…) Laiklik, Avrupa’da kilisenin sosyal hayattaki uygulamaları eleştirilerek ortaya çıkmıştır.
108
ÖĞRENME ALANI: DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
7.
ÜNİTE
İSLAMİYET VE
TÜRKLER
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM:
1- “Bir toplumun benimsediği inancın değişmesinde hangi
durumlar etkili olur?” sorusunu çevrenizden üç kişiye sorup
cevapları not ediniz.
2- Bir toplumu etkileyen örnek şahsiyetler hangi kişilik özelliklerine sahip olabilir? Düşüncelerinizi paylaşınız.
3- Fıkıh, kelam ve tasavvuf kavramlarının anlamlarını sözlükten bulunuz.
4- “Medeniyet” denildiği zaman aklınıza gelen kavramları
not ediniz.
5- Hat, tezhib, ebru ve minyatür örnekleri ya da fotoğrafları
bularak “ İslam Sanatları” temalı bir afiş hazırlayınız.
109
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
1.Türklerin Müslüman Oluşu
Gök Tanrı inancı hakkında neler biliyorsunuz?
Türkler, geniş bir coğrafyada yüzyıllarca göçebe hayatı sürmüş, bu özelliklerinden dolayı birçok farklı kültür ve inançtan etkilenmiştir. Eski Türk inancının yanı
sıra Türkler arasında İslamiyet’i tanımadan önce Budizm, Zerdüştlük (Mecusilik),
Maniheizm, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri de kabul edenler olmuştur.1
Göktürkler devrinde gökle ilgili olmasının yanında soyut manası ile tek bir
tanrı inancı ortaya çıkmıştır. Orhun Kitabeleri yer, gök ve bütün mahlukların yaratıcısı, insanların iyi veya kötü kaderlerini belirleyen bir tanrı fikrinin
oluştuğunu göstermektedir.2 Türkler arasında yaygın olan Gök Tanrı inancına
göre ibadetin merkezinde Tanrı ve O’nun rızasını kazanma düşüncesi vardır.
Türkler ahiret, mahşer günü, hesapların görülmesi, cennet ve cehennem
inancına sahiptir. Gök Tanrı inancına göre ruhların ölümsüzlüğü, iyi ve kötü
ruhların varlığı kabul edilir.3 Bu inanç bazı yönleriyle İslam’ın inanç sistemine
benzer yönlere sahiptir.
Orhun Kitabeleri/
Bilge Kağan Anıtı
1
2
3
4
Köklü bir dinî geleneğe sahip olan Türklerin, yerleşmiş ahlaki değerleri vardır. Yalan, zina, hırsızlık, adam öldürme, laf taşıma, kibirlenme gibi davranışlar
hoş karşılanmamaktadır.4 Bu davranışlar İslam’a göre de kötü davranışlardır.
İslam dininin öğütlediği doğruluk, dürüstlük, cömertlik, misafirperverlik gibi
ahlaki ilkeler Türkler tarafından da önemsenen iyi davranışlardır.
Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 11.
Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C 1, s. 103-104.
Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 82-83.
Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 83.
110
7. ÜNİTE
ARAŞTIRALIM
ESKİ TÜRK İNANCI
İSLAMİYET
• Gök Tanrı İnancı
(Tek Tanrı )
• Uçmak
• Tamuğ
• Yükünç
• Uluğ Gün
• Yek
• Yazuk
• Cihan Hakimiyeti
• Kam
• Allah İnancı
(Tevhit İnancı)
• Cennet
• Cehennem
• Secde, namaz
• Kıyamet
• Şeytan
• Günah
• Cihad
• Evliya
(Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C 1, s. 166-167.)
Yukarıdaki listelerde yer alan kelimeleri Eski Türk İnancı ve İslamiyet'in özellikleri açısından
araştırınız.
Türkler ve Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler, Hz. Ömer (r.a.) döneminde
gerçekleşen Nihavend Savaşı’nı (642) takiben İran’ın fethinin tamamlanmasıyla başlamıştır. Ancak bu tarihten önce Türkler ve Araplar Sasani İmparatorluğu aracılığı ile birbirleriyle tanışmışlardır.5
Emeviler Dönemi’nde (661-750) Emevi idarecilerinin ırkçı yaklaşımları,
Türklerin İslam’ı benimsemelerini yavaşlatmıştır. Abbasiler, Emevi yönetimine
son verdikten sonra onların ırkçı politikasını uygulamamış, Arap olmayanlara
da adil davranmıştır. Bu durum, Türklerle Araplar arasındaki ilişkiyi olumlu
etkilemiştir.
Abbasiler, iktidara geldiklerinde Batı Türkistan’da Çin güçleriyle karşılaşmıştır. Çin ve Müslüman kuvvetleri arasında 751 yılında Talas Savaşı meydana
gelmiştir. Türklerin desteğiyle Çinliler büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bu tarihten itibaren Türklerle Müslüman Araplar arasında barış ve dostluk temelli
ilişkiler başlamış, Türklerin İslam dinine girmeleri giderek hızlanmıştır.6
Orta Asya’da İslam’ın yayılmasında Türklerin önemli katkıları olmuştur.
Türk coğrafyasında yetişen âlimler, İslamiyet’in Anadolu’da yayılmasında
etkili olmuştur. Türklerin devlet olarak İslamiyet’i kabul etmesi 10. yüzyılda
gerçekleşmiştir. İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk Türk devletleri İtil
(Volga) Bulgarları, Karahanlılar ve Gaznelilerdir.
Türkler arasında İslam’ın yayılmasında ehl-i beytin önemli katkıları vardır.
On İki İmam’ın sekizincisi Ali er-Rıza, ehl-i beytten birçok kişi gibi Türkistan’a
göç etmiştir. Kur’an ve sünneti sade bir dille anlatan Ali er-Rızâ, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur.
5 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmî Dergi, s. 285.
6 Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 17-18.
111
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
HATIRLAYALIM
EHL-İ BEYT: Hz. Pey-
gamber’in (s.a.v.) ev halkı, yakın akrabaları ve
onun soyuna denir.
YORUMLAYALIM
1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun İslamlaşması süreci başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde ise İslam, doğudan batıya geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
İslam dünyası, Türklerin İslamiyet’i benimsemesiyle daha da güçlenmiştir.
Türkler, İslamiyet’i kabul edişinden günümüze kadar bilim, sanat, edebiyat
gibi birçok alanda önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Şeyh Edebali, Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Şeyh Hamid-i Velî gibi birçok şahsiyet İslamiyeti yaşamada
Türklere manevi olarak önderlik etmişler, Yusuf Has Hacip, Birunî, İbn Sînâ,
Mimar Sinan, Fuzulî gibi birçok isim de Türk-İslam medeniyetine önemli katkılar sağlamışlardır.
Aşağıda verilen bilgileri Türklerin İslamiyet’e verdiği değer açısından arkadaşlarınızla
yorumlayınız.
IV. Murat’ın babası Sultan Ahmet, tamir edilmesi gereken Kâbe’nin ayakta
kalması için altın kaplama sağlam bir kuşak yaptırmıştır.
II. Selim'in görevlendirdiği Mimar Sinan'ın planına göre Mescid-i Haram'ın avlusu büyütülmüş, binanın ahşap örtü sistemi ile revakları mermer ve taş malzemeyle yenilenmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman, Mekke şehrinde yaşanan içme suyu sorunu için su yollarını
genişletip temizletmiş, bu sayede şehre yeniden su akmaya başlamıştır.
(Sadık Eraslan, “Osmanlıların Haremeyn-i Şerifeyn Hizmetleri”, Diyanet İlmî Dergi, C 35, s. 213-221.)
Mescid-i Haram’da
Osmanlı tarafından
yapılan revaklar
112
7. ÜNİTE
HAZIRLAYALIM
Türklerin Müslüman olma sürecini anlatan bir zaman şeridi hazırlayınız.
Türkler ve Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler,
Hz. Ömer (r.a.)
döneminde başlamıştır.
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
........................................
642
.....................................
........................................
.......................................
.......................................
........................................
.......................................
.......................................
.....................................
........................................
.......................................
.......................................
.....................................
........................................
.......................................
.......................................
.....................................
........................................
.......................................
.......................................
.....................................
2. Türklerde İslam Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler
Bir topluma örnek olan kişilerin hangi özellikleri sizi etkilemektedir?
Türklerin İslamiyet’i kabulü küçük gruplarla başlamış, zamanla Türk devletlerinin İslam’ı kabul etmesiyle İslamiyet büyük kitlelere ulaşmıştır. Türkler
arasında İslam’ın yayılmasında Ebû Hanife, Maturidî, Hacı Bektaş Velî, Yunus
Emre gibi bazı şahsiyetler etkili olmuştur. Kur’an ve sünnet çizgisinden ayrılmayan bu kişiler bazen tasavvuf önderleri olarak Türkleri ahlaki yönden etkilemiş, bazen de ilmî çalışmaları ile dini sorulara çözüm üretmişlerdir.
Hacı
Bayram
Velî
Hacı
Bektaş
Velî
Yunus
Emre
Mevlânâ
Ahmet
Yesevî
Ahî
Evran
Türkler
arasında
İslam'ın
yayılmasında
etkili olan
şahsiyetler
Ebû
Hanife
Şafiî
Eş’arî
Maturidî
2.1 Ebû Hanife
“Bu, bizim görüşümüzdür. Kimseyi bu görüşü almaya zorlamayız.
Herkes bu görüşü mutlaka kabul etmelidir de demeyiz. Kimin yanında bizim görüşümüzden daha güzeli varsa onu ortaya koysun.”
(İbn Abdilberr, el-İntiqa, s.258; Ali Pekcan, “İmam A’zam Ebu Hanife’nin Kişisel ve Toplumsal Yaşamına Bir Bakış,” İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, s. 22.)
Ebû Hanife’nin bu sözü, onun kişiliği ile ilgili size nasıl bir fikir verir?
Ebû Hanife’nin asıl adı Numan B. Sabit’tir. 699 yılında Kûfe’de doğmuş, 767 yılında
Bağdat’ta vefat etmiştir. Ebû Hanife, “İmam-ı Âzam” (en büyük imam) lakabıyla tanınır.
Ebû Hanife ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. İlim öğrenmeye
başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Ebû Hanife’nin doğup büyüdü-
113
BİLGİ KUTUSU
Kelâm İlmi: İslam
dininin inanç esaslarını konu edinen ilim.
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
ğü Kûfe; farklı millet ve medeniyetlerle bağlantılı, yeni Müslüman olanlara
İslam’ın ve Arapçanın öğretildiği önemli bir şehirdir. Burası aynı zamanda bir
ilim merkezidir. Üstün bir zekâya sahip olan Ebû Hanife’yi çevresindeki âlimler ilme yönlendirmişlerdir.7
Ebû Hanife önce kelâm ilminde tanınmış, daha sonra fıkıh öğrenimi yapmıştır. Hocası Hammad b. Süleyman’dan fıkıh dersleri almıştır. O, meseleleri çözüme kavuştururken önce Kur’an-ı Kerim’e sonra da Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) sünnetine başvurmuştur.
Ebû Hanife’nin Türbesi/
Bağdat
Ebû Hanife pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Öğrencilerini ilmî olarak
yetiştirirken bir yandan da yoksul öğrencileri maddi olarak desteklemiştir.
Onun görüşlerinin sistemleşmesinde ve yayılmasında en çok pay sahibi
olan öğrencileri İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’dir. İmam-ı
Âzam’ın görüşleri, öğrencileri tarafından “Fıkhu’l Ekber” adlı kitapta toplanmıştır.
İslam’ı kabul etmesinden itibaren Türklerin büyük çoğunluğu
Ebû Hanife’nin görüşlerini benimsemiş, ona karşı büyük saygı ve
sevgi beslemişlerdir. Bu görüşler, Türklerin İslamı anlamasında ve
yorumlamasında da etkili olmuştur.
Ebû Hanefi’nin görüşleri etrafında oluşmuş olan Hanefi mezhebinin en çok
benimsendiği yerler Türkiye, Afganistan, Pakistan, Türkistan, Buhara, Semerkant’tır. Ayrıca Hanefilik; Balkan Türkleri, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Irak ve Suriye Müslümanları arasında da yaygındır.
7 Mustafa Uzunpostalcı, “Ebû Hanife”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 10, s. 131
114
7. ÜNİTE
2.2. Maturidî
İmam Maturidî ve onun görüşleri ile ilgili daha önce neler duydunuz?
Asıl adı Ebû Mansûr Muhammed b. Mansûr’dur. İmam Maturidî, Türkistan’daki Semerkant şehrine bağlı Maturid köyünde tahminen
850’li yıllarda doğmuş, 944 yılında Semerkant’ta vefat
etmiştir.
Maturidî, din, mezhep, felsefe, kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Mâverâünnehir bölgesinde
yaşamıştır. Bu bölge ve çevresi ilmî faaliyetler açısından
oldukça önemlidir. Maturidî’nin böyle bir çevrede yetişmiş
olması, fikrî ve ilmî düzeyde ilerlemesini olumlu yönde etkilemiş,
birçok âlimle tanışmasına imkân vermiştir.8
Kelâm, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan İmam Maturidî, döneminin ünlü âlimlerinden dersler almış, Ebû Hanife’nin kelâm anlayışını takip etmiştir. Bu konuyla ilgili en meşhur eseri
“Kitâbu’t-Tevhîd”dir.
Türklerin din anlayışı ve dini düşünce tarihi açısından Maturidî’nin
Kitâbu’t-Tevhîd ve Te’vîlâtü’l Kur’an adlı eserleri oldukça önemlidir. Maturidî bu eserlerinde kendinden öncekilerin tartışmadığı problemleri tartışmış,
daha önce kullanılmayan akli ve nakli temellendirmeler yapmış, Kelam’a bir
bilim hüviyeti kazandırmıştır.9
Maturidî’nin görüşleri çerçevesinde oluşan Maturidîlik; Türkiye, Balkanlar,
Orta Asya, Çin, Hindistan, Pakistan ve Eritre’de yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiştir.10 Maturidî’nin görüşleri, Türklerin
dinî anlayışını ve inanç sistemini büyük ölçüde etkilemiştir.
BİLGİ KUTUSU
Kitabü’t-Tevhid’in tek
yazma nüshası, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi Kütüphanesinde
bulunmaktadır.
(Ali DUMAN, “İmam Maturidî,
Hayatı, Eserleri ve İslam Düşüncesindeki Yeri”, Hikmet Yurdu
Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler
Araştırma Dergisi, s. 112.)
İmam Maturidî’nin
Türbesi/ Özbekistan
8 Recep Önal, “Mâtürîdî’nin Hayatı, Eserleri ve Kelam İlmi’ndeki Yeri”, Akademik İncelemeler Dergisi, C 8, s. 326.
9 Sönmez Kutlu, “Bilinmeyen Yönleriyle Türk Din Bilgini: İmâm Maturidî”, Dini Araştırmalar, C 5 s. 8.
10 Saim Kılavuz, İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, s. 475.
115
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
2.3. Şafiî
“Kanaatkâr bir gönüle sahip olduğun zaman dünyaya hükümran olana
eşit olursun.”
(Şafiî)
(M. Afif ez-Zûbî, Divânü’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 15.; Hasan Güleç, “İmam Şafiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz
Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 127.)
İmam Şafiî’nin yukarıdaki sözü onun kişiliği ile ilgili hangi ipuçlarını
vermektedir?
Asıl adı Muhammed b. İdris olan İmam Şafiî 767 yılında Gazze’de doğmuş,
820 yılında Mısır’da vefat etmiştir. Küçük yaşta babasını kaybeden Şafiî annesi
ile Mekke’ye gitmiştir. Mekke’de ilim öğrenmeye başlamış, yedi yaşındayken
Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir.11
Mekke’den Medine’ye giden Şafiî, orada İmam Mâlik’ten ders almaya başlamıştır. İmam Mâlik, Şafiî’nin yeteneğini keşfetmiş ve onunla bizzat ilgilenmiştir.
İmam Şafiî’nin Türbesi/
Kahire
İmam Şafiî Bağdat’tan sonra Mısır’a gitmiş, vefat edene kadar burada yaşamıştır. “el-Ümm” adlı eserinde Mısır’da kaldığı dönemdeki fıkıh düşüncesini ayrıntılı bir şekilde ele almıştır.12 “er-Risale” adlı
eseri İslam hukukunda ilk usûl kitabı olarak kabul edilmektedir.
İmam Şafiî’nin fikrî yapısının merkezinde
Kur’an ve sünnet yer almaktadır. O dinî konularda karar verirken önce Kur’an-ı Kerim’e, sonra
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine başvurmuştur. Eğer çözümü onlarda bulamazsa İslam bilginlerinin ortak görüşlerine başvurmuş, burada
da bulamazsa kıyas* metodunu kullanmıştır.
İmam Şafiî’nin görüşleri etrafında Şafiî
mezhebi oluşmuştur. Şafiî Mezhebi Mısır’da,
Anadolu’nun doğu kesiminde, Kafkasya,
Azerbaycan, Filistin, Seylan, Malaya ve Endonezya adalarında benimsenmiştir. Türkiye’de Şafiî mezhebinin çok sayıda mensubu
bulunmaktadır.
11 Hasan Güleç, “İmam Şâfiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 119-120.
12 Bilal Aybakan, “Şâfiî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 38, s. 230.
* Hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak özellik ve benzerliğe dayanarak Kur’an-ı Kerim
veya sünnette hükmü belirtilen bir meseleye göre belirleme.
116
7. ÜNİTE
BİLİYOR MUSUNUZ?
HZ. MUHAMMED
(S.A.V.)
SAHABİ
Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşamış, Müslüman
olarak Hz. Peygamber’i (s.a.v.) çok kısa bir süre olsa da
görmüş, onun sohbetinde bulunmuş ve yine Müslüman
olarak ölmüş kimseye "sahabi" denir.
TÂBİÎN
(Ebû Hanife tâbiîdendir.)
Sahabinin zamanına yetişen, onlarla görüşen,
sohbette bulunan ve Müslüman olarak ölen kişilere
"tâbiîn" denir.
TEBE-İ TÂBİÎN
Tâbiînle karşılaşıp onlarla sohbet eden ve Müslü-
(Şafiî tebe-i tâbiîndendir.)
man olarak ölen kişilere "tebe-i tâbiîn" denir.
2.4. Eş’arî
Eş’arî’lik hakkında neler biliyorsunuz?
Eş’arî 784 yılında Basra’da doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.
Mu’tezile âlimi Ebû Ali el-Cübbai’den uzun süre ders almıştır. Kırk yaşına kadar
benimsediği Mu’tezile ekolünden ilmî yönden görüş ayrılığı yaşayarak ayrılmıştır.
İmam Eş’arî; hadis, fıkıh, tefsir, usûl-i fıkıh, cedel gibi ilimlerle ilgilenmiş
ve bu alanlarda eserler vermiştir. Onun tanınmasını sağlayan alanlar kelâm
ve itikadî mezheplerdir.13 Eş’arî kelâm’da yenilikler ve değişiklikler yapmış,
kelâm ilmini felsefe ile rekabet edebilecek bir düzeye kavuşturmuştur. Aynı
zamanda kelâm ekolünün önemli kurucularından biri olarak görülmektedir.14
Üç yüze yakın eserinin olduğu tahmin edilen İmam Eş’arî’nin sadece beş
eseri günümüze kadar ulaşmıştır. Makalâtü’l-İslâmiyyîn adlı eseri Müslümanlar arasındaki itikadî konularda ortaya çıkan farklı görüş ve mezheplere dair
ilk kaynaklardandır.15
13 İrfan Abdülhamid, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 11, s. 445.
14 Saim Kılavuz, İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, s. 476.
15 İrfan Abdülhamid, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 11, s. 447.
117
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
İmam Eş’arî’nin Mu’tezile ekolüne karşı geliştirdiği fikirleri ile
Eş’arîlik ortaya çıkmıştır. Eş’arî’nin görüşleri Nizâmü’l-Mülk’ün vezirliği döneminde birçok şehirde kurulan medreseler ile yayılmıştır.16
Onun geniş bir coğrafyada benimsenen görüşleri Türkler arasında inanç esasları alanında genel olarak kabul görmüştür.
2.5. Ahmet Yesevî
Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen.
Hudâ* bizardır**, katı yürekli gönül incitenden.
Ahmet Yesevî
(Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, s. 65.)
Ahmet Yesevî’nin yukarıdaki dizeleri, onun kişiliği ile ilgili bize hangi bilgileri verir?
*Hudâ: Allah (c.c.)
**Bizar: Şikâyetçi
BİLGİ KUTUSU
Tasavvuf: Gönlü Allah’tan (c.c.) alıkoyan
her şeyden arındırma,
dünya ve içindekilerin
geçici olduğunu bilip
hayata bir yolcu gibi
bakabilme anlayışı.
Mutasavvıf: Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya
ve tanıtmaya çalışan,
tasavvuf yoluna giren
kimse.
Ahmed Yesevî, Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin doğusunda Sayram
kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 11.
yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Türk dünyasının
İslamiyet’i kabul etmesinde önemli bir yeri olan Ahmet Yesevî, Türk tasavvuf
geleneğinin öncüsüdür.
Ahmet Yesevî’nin babası Sayram’ın ileri gelenlerindendir. Anne ve babasının vefatından sonra Ahmet Yesevî Yesi (Türkistan) şehrine gitmiş, ilk sistemli
eğitimini orada almıştır. Daha sonra Buhara’da ilmî ilerlemesini ve tasavvuf
eğitimini tamamlamıştır.17
Türk dünyasında “Pir-i Türkistan” diye tanınan Ahmet Yesevî, hikmetlerinde ve şiirlerinde özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisini ve O’nun İslamî kişiliğini merkeze alarak Türk halkına İslam’ı anlatmış18, sade ve anlaşılır bir dil
kullanmıştır. Yazdığı şiirler Orta Asya Türkleri arasında yayılmıştır. “Hikmet”
adı verilen şiirleri “Divan-ı Hikmet” adlı eserde toplanmıştır.
Ahmet Yesevî’nin düşünceleriyle Yesevîlik adlı tasavvufî bir yorum oluşmuştur. Yesevîlik önce Taşkent ve Seyhun bölgesiyle Harezm ve Mâverâünnehir bölgesinde, daha sonra da Kafkasya, Anadolu ve Balkanlar’da yayılmıştır.
Yesevîlik’in etkisi bugün hâlâ Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde devam etmektedir.19
16 Neşet Çağatay; İbrahim Agah Çubukçu, İslâm Mezhepler Tarihi, s. 196.
17 Hüseyin Algül, İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği, s. 45.
18 Hüseyin Algül, İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği, s. 46.
19 H. Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, s. 245-246.
118
7. ÜNİTE
Ahmet Yesevî Türbesi/
Kazakistan
2.6. Ahî Evran
AhÎlik teşkilatı hakkında neler biliyorsunuz?
Ahî Evran 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy
kasabasında doğmuştur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddîn Mahmut’tur. Tarihî bir
şahsiyet olmasına rağmen menkıbelere efsanevî bir kişilikle konu olmuştur.
Bazı siyasi ve sosyal olaylar Ahî Evran’ın Hacı Bektaş Velî ve Mevlânâ ile çağdaş olduğunu göstermektedir.20
Ahî Evran ilk eğitimine Azerbaycan’da başlamış, gençliğinde Horasan ve
Mâverâünnehir’e giderek büyük üstatlardan ders almıştır. 1204 yılında İslam dünyasının en önemli ilim, sanat ve irfan merkezi Bağdat’a gelmesi, Ahî
Evran’ın çok yönlü ilim ve fikir insanı olmasında etkili olmuştur. Özellikle
tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tasavvuf gibi dinî ilimlerde kendini gösteren Ahî
Evran felsefe ve tıp alanında da eserler vermiştir.21
20 İlhan Şahin, “Ahî Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 529-530.
21 M. Fatih Köksal, Ahi Evran ve Ahilik, s. 7-8.
119
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
YORUMLAYALIM
Ahilikte önem verilen ahlaki ilkeler:
Konuk sevmek ve ağırlamak
Din ve mezhep gözetmeksizin bütün
insanlara karşı sevgi beslemek
Asya içlerinden Anadolu’ya gelen mutasavvıflardan biri olan Ahî Evran bir süre
Denizli, Konya ve Kayseri’de yaşamış, sonra birçok şehir ve kasabayı gezmiştir.22
Kayseri’de dericilik mesleği ile uğraşan Ahî Evran daha sonra Kırşehir’e yerleşmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır.
Ahî Evran, ahîlik teşkilatının kuruluşunda ve yayılışında önemli bir rol oynamıştır.
Onun öncülüğünde kurulan Ahîlik Teşkilatı
kısa zamanda Anadolu’da yaygınlaşmıştır. Ahîlik Teşkilatı, Anadolu Türklerini sanat ve ticarete yönlendirerek organize etmiş, sanat ve
esnaf birliklerinin kurulmasını sağlamıştır.23
Ahîlik sadece bir meslek birliği olmayıp aynı
zamanda insanlara bilgi hizmeti sunan, sosyal
ihtiyaçlarını karşılayan bir teşkilattır.
Hile etmemek
İftira ve dedikodudan sakınmak
Yalan söylememek
Nefsine hâkim olmak
İyi huylu olmak
İyi kalpli, iyiliksever ve cömert olmak
Zulme, zalime ve haksızlığa karşı koymak
(Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, s. 178.)
Ahî Evran, Anadolu insanına birlik, beraberlik, eğitim, meslek ahlâkı gibi konularda önemli
katkılar sağlamıştır. Anadolu’nun farklı yerlerinde yaşamış olan Ahi Evran, 1262 yılında Kırşehir’de vefat etmiştir.
Yukarıda verilen ahlak ilkelerini Ahî Evran'ın
Anadolu insanına etkisi açısından yorumlayınız.
22 İlhan Şahin, “Ahî Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 529.
23 Kemal Turan, Ahilik’ten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, s. 28-31.
120
Ahî Evran Camii ve
Türbesi/ Kırşehir
7. ÜNİTE
2.7. Hacı Bektaş Velî
Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda,
Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda,
Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda.
(Hacı Bektaş Velî)
(Osman Türer, Rahman İsminin Varlık ve İnsandaki Tecellîsi: Şefkat ve Merhamet, s. 53.)
Hacı Bektaş Velî'nin bu dizeleri, onun insanlara yaklaşımı ile ilgili size
hangi ipuçlarını veriyor?
Hacı Bektaş Velî, Horasan’ın Nişabur şehrinde 1209 yılında dünyaya gelmiş ve 1270 yılında Nevşehir’de vefat etmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin 13. yüzyılda Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya göç eden Yesevî ya da Haydarî dervişlerinden olduğu düşünülmektedir.24
Anadolu’da Kapadokya bölgesine yerleşen Hacı Bektaş Velî, İslam
dininin genel hükümlerini Türklerin anlayabileceği bir anlayışla
işlemiştir. O Kur’an-ı Kerim ve hadislerin ışığında Türk insanını birlik ve beraberlik ülküsü etrafında toplamaya,
eğitmeye ve lider olarak yetiştirmeye çalışmıştır.25 Hacı
Bektaş Velî hoşgörü, dostluk, kardeşlik gibi ilkeleri ön
planda tutarak insanlara İslam’ı anlatmıştır.
Anadolu’dan Balkanlar’a geniş bir coğrafyada tanınan Hacı
Bektaş Velî‘nin en çok bilinen eserleri; Makâlât, Besmele Tefsiri
ve Kitabu’l-Fevâîd’dir. En kapsamlı eseri olan Makâlât‘ta kişiyi Allah’a
(c.c.) ulaştıracak ‘’Dört Kapı Kırk Makam’’ anlayışını Kur’an ayetleriyle delillendirmiştir. Bu eserinde hem yaratana hem de yaratılanlara karşı insanın
görevlerini belirtmiştir. Ayrıca halkın anlayacağı sade bir dille ayet ve hadisleri
açıklamıştır. Düşünceleri dinin temel esaslarıyla uyum hâlinde olan Hacı Bektaş
Velî, samimiyeti ve hoşgörüsüyle Anadolu insanının övgüsünü kazanmıştır.
Hacı Bektaş Velî
Türbesi / Nevşehir
24 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektâş-ı Velî”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 455.
25 Abdurrahman Güzel, Hacı Bektaş Velî’nin Tarihî Kişiliği ve Türk Kültürü Üzerindeki Etkileri, s. 27.
121
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
2.8. Mevlânâ
"Ben yaşadığım sürece Kur'an'ın kölesiyim,
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yolunun toprağıyım.
Her kim bundan başkasını naklederse
Ona da o söze de üzülürüm."
(Mevlânâ)
(Mevlânâ, Mevlânâ'nın Rubaileri I-II, s. 216.)
Yukarıdaki dörtlük Mevlânâ'nın İslam anlayışı ile ilgili hangi
bilgileri vermektedir?
Mevlânâ 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiş, 1273
tarihinde Konya’da vefat etmiştir. Lakabı “Celâleddîn” olan Mevlânâ’nın
hayatının büyük bölümü Anadolu’da geçmiştir. Bundan dolayı isminin sonunda “Rûmî” (Anadolulu) ifadesi yer almakta, insanlar onu “Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî” olarak tanımaktadır.
Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled zamanın tanınmış bilginlerinden olup lakabı Sultan’ül-Ulemâ’dır (Bilginlerin Sultanı). Bahaeddin Veled, Mevlânâ 5-6 yaşlarındayken ailesiyle birlikte Belh’ten ayrılmış, önce
Şam’a, ardından Karaman’a gitmiştir. Karaman’da 7 yıl kaldıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’ın daveti ile Konya’ya yerleşmiştir.
Mevlânâ babasının vefatından sonra onun yerine derslere devam etmiştir.26
Arapça ve Farsçayı iyi bir şekilde öğrenen Mevlânâ; tefsir, fıkıh, hadis gibi
ilimlerde kendini yetiştirmiş bir âlim, aynı zamanda iyi bir sûfî ve şairdir.
Tasavvufî düşünce kaynağı Kur’an ve sünnet olan Mevlânâ, yaşadığı dönemde Anadolu’da yaşanan sıkıntılarda halkın birlik beraberliğini sağlamış,
onlara manevi önderlik yapmıştır. Mevlânâ insan sevgisini, hoşgörüyü, alçak
gönüllülüğü, şefkati, merhameti ön plana çıkararak tüm insanları kucaklamıştır.
Mevlânâ’nın insan sevgisi ve hoşgörüsü birçok kişiyi etkilemiş, onun düşünce
sistemi başta Anadolu olmak üzere geniş bir coğrafyada benimsenmiştir.
Başlıca eserleri Divan-ı Kebîr, Fîh-i Mâ-Fîh, Mecâlis-i Seb’a, Mektûbât olan
Mevlânâ’nın en tanınan eseri Mesnevi’dir. Öğretici bir eser olan Mesnevî,
içinde pek çok hikâyeyi barındırmaktadır.
Mevlânâ Türbesi/
Konya
26 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 517.
122
7. ÜNİTE
2.9. Yunus Emre
"Yaratılanı severim, Yaratan'dan ötürü."
(Yunus Emre)
Yunus Emre'nin bu sözü ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yunus Emre’nin kesin olarak nerede ve hangi tarihte doğduğu bilinmemektedir. 13. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği, 14. yüzyılın ilk yarısında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Bu bilgiden onun Selçuklular devletinin son zamanları ile Osman Gazi döneminde yaşadığı anlaşılmaktadır.27
Yunus Emre’nin, Orta Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde bir yerde doğmuş ve Tapduk Emre Dergâhı’nda yetişmiş olduğu düşünülmektedir.28
Anadolu’nun birçok yerinde Yunus Emre’ye ait olduğu düşünülen mezar ve
türbe bulunmaktadır.
Büyük bir tasavvuf şairi olan Yunus Emre, İslam tasavvufunun inceliklerini sade bir dille ele almıştır. Türk halkının bütün duygu, düşünce ve heyecanlarını iç zenginliğiyle yazan Yunus Emre, Anadolu’nun pek
çok yerinde halkı ve onların yaşamını yakından görmüş ve yansıtmıştır.29
Bu nedenle onun şiirleri Anadolu insanını etkilemiş, halk tarafından benimsenmiştir.
Yunus Emre düşüncesinin temelinde insanı, Allah’ın (c.c.) yarattığı bir varlık olarak sevmek vardır. Düşüncesi ve eylemleri Ahmet Yesevî’nin Anadolu’daki devamı niteliğindedir. Şiirlerinde ilahi aşkı en güzel şekilde ifade eden
Yunus Emre, sade anlatımıyla Anadolu’da İslam’ın yayılmasına büyük katkı
sağlamıştır.
27 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 545.
28 Mustafa Tatcı, “Yûnus Emre”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 43, s. 601.
29 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 545.
123
Yunus Emre’nin
temsilî resmi
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
2.10. Hacı Bayram Velî
Hacı Bayram Velî ile ilgili neler biliyorsunuz?
BİLGİ KUTUSU
Müderris: Medresede ders veren yüksek
rütbeli hoca.
Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Hacı Bayram Velî’nin 14. yüzyılın ilk yarısında
Ankara’da doğduğu düşünülmektedir. Asıl adı Nûmân b. Ahmed b. Mahmûd’dur.
Medresede tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf gibi ilim dallarında öğrenim gören
Hacı Bayram Velî, tasavvufa yönelmeden önce Ankara ve Bursa’da müderrislik yapmıştır. Ankara’da müderrislik yaptığı dönemde Şeyh Hamid-i Velî
(Somuncu Baba) tarafından Kayseri’ye davet edilmiştir. Somuncu Baba ile
tanıştıktan sonra ona manevi olarak bağlanmış ve o vefat edinceye kadar yanından ayrılmamıştır. Somuncu Baba’nın vefatından sonra Ankara’ya dönmüş
ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır.
Anadolu’da siyasi, dinî, ahlaki ve sosyal düzensizliğin artması, Hacı Bayram
Veli’nin müderrisliği bırakıp halkın arasına girmesinde ve tasavvufa yönelmesinde etkili olmuştur. Hacı Bayram Velî’nin görüşleri çerçevesinde oluşan
Bayramiyye ekolü, onun ilmî bir kariyere sahip olmasından dolayı Anadolu
insanını önemli ölçüde etkilemiştir.30 Bayramiyye ekolünün doğuda Darende’den batıda Gelibolu’ya, kuzeyde Çorum’dan, güneyde Karaman’a kadar
yayılması,31 Hacı Bayram Veli’nin Anadolu topraklarında geniş bir coğrafyada
etkili olduğunu göstermektedir.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Somuncu Baba, Hacı Bayram Veli’yi
Hacı Bayram Velî, Akşemsettin’i
yetiştirmiştir.
Akşemsettin de Fatih Sultan Mehmet’i
Hacı Bayram Velî Camii
ve Türbesi / Ankara
30 Hamdi Kızıler, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun Anadolu’ya Etkisi”, Ankara
Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 71-72.
31 Hamdi Kızıler, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun Anadolu’ya Etkisi”, Ankara
Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 72.
124
7. ÜNİTE
3. Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları
Türklerin İslam medeniyetine katkıları sizce hangi alanlarda olmuştur?
Türklerin İslam’ı kabul etmesinden sonra yapılan ilmî çalışmalar, mimari
yapılar, ortaya çıkan edebiyat ve sanat eserleri İslam medeniyetinin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır.
Türk-İslam devletleri, dinî ilimlerin gelişmesinde büyük gayret göstermiş,
birçok Türk âlim fıkıh, hadis, kelâm, tefsir gibi alanlarda İslam dünyasına
büyük katkılar sunmuştur. Ebû Hanife, Maturidî, Zemahşerî, Fahreddin erRâzî, Buhârî dinî ilimlerin gelişmesinde önemli katkısı olan Türk âlimlerden
bazılarıdır.
Türkler, bilimsel çalışmalarıyla da İslam medeniyetine katkılar sunmuşlardır. Dinî ilimlerin yanında fen bilimlerinin de okutulduğu medreseler, İslam
dünyasında ilk defa 11. yy.’da Selçuklu Sultanı Alparslan zamanında kurulan
Nizamiye Medreseleridir.32 Medreselerde yetişen âlimler birçok alanda kendini geliştirmiştir. Farabî, İbn Sînâ, Birunî, Harezmî, Uluğ Bey, Ali Kuşçu bilime
katkı sağlayan Müslüman Türk âlimlerden bazılarıdır.
BİLGİ KUTUSU
Zemahşerî:En tanınan eseri “Keşşâf
Tefsiri”dir.
Fahreddin er-Râzî:
“Mefâtîhu’l-gayb”
(Tefsir-i Kebir) adlı
eseri
birçok
tefsire
kaynaklık etmiştir.
Buhârî: “Sahih-i
Buhari” adlı hadis kitabı tarih boyunca
İslam âlimleri tarafından Kur’an-ı Kerim’den sonra en güvenilir kitap olarak
kabul edilmiştir.
BİLİYOR MUSUNUZ?
Farabî: Farabi Batılılar
tarafından "İlk Öğretmen"
kabul edilen Aristo’dan
sonra en büyük felsefeci
olarak kabul edilir. Bu nedenle Farabi'ye "İkinci
Öğretmen" denir.
Harezmî:“El-Cebr ve’l-Mukabele” adlı eseri sistemli bir
şekilde cebir konusunda
yazılan ilk eserdir.
İbn Sînâ: El-Kanun fi’tTıb adlı eseri Latinceye çevrilmiş ve on altıncı yüzyıla
kadar bazı Avrupa üniversitelerinde
okutulmuştur.
Birunî: Astronomi alanında yazdığı eserler, Batılı
bilim adamlarına kaynak olmuştur.
Uluğ Bey: Matematikçi, astronomi âlimi ve Timur Devletinin hükümdarlarındandır.
Ali Kuşçu: Ünlü bilginlerinden astronomi ve matematik
dersleri almış, Semerkant Rasathanesi’nin müdürlüğü
görevini üstlenmiştir.
Türkler edebiyat alanında da önemli eserler vermişlerdir. Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri, 11. yy.dan itibaren Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut,
Edip Ahmet Yüknekî, Ali Şir Nevaî gibi bilginlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Dinî-Tasavvufi Türk edebiyatında Mevlânâ, Yunus Emre, Süleyman Çelebi,
Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî, Pir Sultan Abdal eserleriyle önemli katkılar
sunmuştur. Divan edebiyatına katkılarıyla Nesimî, Fuzulî, Bakî, Nabî, Nedim,
Şeyh Galip öne çıkan isimlerdir.
32 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, s. 313.
125
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
BİLGİ KUTUSU
YORUMLAYINIZ
Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri:
Eser
Şahsiyet
Kutadgu Bilig
Yusuf Has
Hacip
Divanü
Lügati’t-Türk
Kaşgarlı
Mahmut
Atabetü’lHakayık
Edip Ahmet
Yüknekî
Muhakemetü’lLügateyn
Ali Şir
Nevaî
Kitab-ı Dede
Korkut
ARAŞTIRALIM
Alâeddin Camii/ Konya
Selimiye Camii / Edirne
Şehzadebaşı Camii / İstanbul
Karatay Medresesi / Konya
Gök Medrese / Sivas
Yukarıda verilen Türk İslam mimarisi örneklerinden cami ve medreselerin
hangi dönemlerde inşaa
edildiğini araştırınız.
Anonim
Yaratan, yetiştiren ve göçüren Rabbim
Allah’ın adıyla söze başladım.
Sanadır övgü dolu binlerce sena,
Kadir ve tek Rabbim; fânilik yok sana.
Yağız yer ile mavi göğü, güneşle ayı,
Yarattı gece ile gündüzü ve zamanı.
Diledi ve bütün bu varlıkları yarattı.
Bir kere “Ol!” dedi, dilediği oldu.
Ona muhtaç, bütün yaratılmışlar;
Kimseye yok ihtiyacı, eşi ve benzeri.
(Yusuf Has Hacip, Kutatgu Bilig, s. XXV.)
Kutatgu Bilig’de yer alan bu şiiri Türklerin İslam
medeniyetine katkıları açısından yorumlayınız.
Türklerin İslam mimarisine katkıları da oldukça önemli boyuttadır. Selçuklular, Osmanlılar ve diğer Müslüman Türk devletleri dinî, sivil ve askeri mimaride güzel eserler meydana getirmişlerdir. Dünyanın yedi harikasından biri
kabul edilen “Tac Mahal”in planlarını Osmanlı mimarı Muhammed İsa Efendi
yapmış ve uygulamıştır.33 Türkler, İslam mimarisine cami, medrese, daruşşifa, imarethane, türbe, çeşme ve daha pek çok yapı türünde önemli örnekler
vermişlerdir. Bu konuda en tanınan mimar Mimar Sinan’dır.
İslam sanatlarında Türklerin önemli bir yeri vardır. Tezhip, hat, çinicilik,
minyatür, ebru gibi alanlarda Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra büyük
gelişmeler yaşanmıştır.
Hüsnühat güzel yazı yazma sanatıdır. Bu sanatla uğraşanlara hattat denilmektedir. El yazması Kur’an-ı Kerim’lerde, camilerde, çeşmelerde, kapılarda,
kitabelerde Türk hattatların güzel hat örnekleri bulunmaktadır.
Hattat Hamit Aytaç’a
ait bir hat örneği
BİLGİ KUTUSU
Önemli Hattatlarımız
• Şeyh Hamdullah
• Hafız Osman
• Mustafa Rakım
• Hamit Aytaç
33 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, s. 314.
126
7. ÜNİTE
Tezhib, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere pek çok dinî eserin manevi değerini
ortaya çıkarmak için süslenmesidir. Bu sanat dalında el yazması kitaplar ve sayfalar altın, yaldız ve boya ile süslenir. Türk sanatçıların güzel tezhib çalışmaları mevcuttur. Ebru ve çinicilik gibi alanlarda da Türklere ait eşsiz eserler bulunmaktadır.
Müslümanlarda resim ve heykele karşı gösterilen hassasiyet minyatür sanatını
doğurmuştur. Minyatür sanatçısına “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş denilmektedir. Osmanlı dönemi nakkaşları Levni ve Nakkaş Osman önemli
Türk nakkaşlarındandır.
Tezhib Örneği
Minyatür Örneği
Ebru Örneği
Türklerin Türk-İslam medeniyetine katkı sağladığı alanlardan biri de musikidir. Türk düşünürü Farabî, müzik konusunda yetenekli seçkin bir icracıdır.
Matematikteki bilgisini müzik ile birleştiren Farabî’nin “Kitabu’l Mûsikî el Kebir” ve “Kitab el-Aganî” adlı kitapları bilinen müzik kitaplarıdır.34 III. Selim,
Dede Efendi, Itrî, Hacı Arif Bey büyük Türk bestekarlarımızdandır.
Türkler pek çok alanda İslam medeniyetinin gelişmesinde rol oynamıştır.
Tarihten günümüze İslam medeniyetine katkı sağlayan şahsiyetleri tanımak,
onların güzel çalışmalarını, gayretlerini hedeflerini bilmek onları örnek almada gelecek nesillere rehber olacaktır.
34 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 241.
127
Çini Örneği
BİLİYOR MUSUNUZ
"Kanun" adlı musikî
aleti, Farabî tarafından icat edilmiştir.
(Bursalı Mehmet Tahir,
Türklerin Ulum ve Fünuna
Hizmetleri, s. 60.)
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Gök Tanrı inancının temel özellikleri nelerdir? Açıklayınız.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
2. Türklerin Müslüman olma sürecini etkileyen olaylardan birini açıklayınız.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
3. İslam’ın Türkler arasında yayılmasını sağlayan şahsiyetlerin ortak özellikleri nelerdir? Açıklayınız.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
4. Ahmet Yesevî’nin Türklerin Müslüman olma sürecindeki etkileri nelerdir? Açıklayınız.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
5. İlk Türk-İslam edebiyatı örnekleri nelerdir? Örnek veriniz.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
6. İslam medeniyetine musikide katkı sağlayan Türklere örnek veriniz.
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi Türklerin Müslüman olma sürecini hızlandıran sebeplerden değildir?
A) Gök Tanrı inancının Tanrı anlayışı
B) Emevi yönetiminin Türklere karşı tutumu
C) Abbasi yönetiminin Türklere karşı tutumu
D) İslamiyet’te ahiret inancının olması
E) Talas Savaşı’na bağlı olarak gelişen olaylar
128
7. ÜNİTE
2. İlim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır.
Öğrencilerini ilmî olarak yetiştirirken bir yandan da yoksul öğrencileri maddi olarak desteklemiştir.
En önemli eseri Fıkhu’l Ekber’dir.
Yukarıda hakkında bilgi verilen şahsiyet aşağıdakilerden hangisidir?
A) Maturidî B) Hacı Bayram Velî C) Hacı Bektaş Velî D) Ebû Hanife E) Ahî Evran
3. Anadolu’da bir esnaf birliği onun öncülüğünde kurulmuştur.
“el- Ümm” ve “er-Risale” adlı eserlerin sahibidir.
“Hikmet” adı verilen şiirleri “Divan-ı Hikmet” adlı eserde toplanmıştır.
Mu’tezile mezhebinden ilmi yönden görüş ayrılığı yaşayarak ayrılmıştır.
Yukarıda hakkında bilgi verilmeyen şahsiyet aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ahî Evran B) Eş’arî C) Ahmet Yesevî D) Şafiî E) Yunus Emre
4. I- “Divanü Lügati’t-Türk” Kaşgarlı Mahmut’un eseridir.
II- Zemahşerî, tefsir alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
III-Tezhib, güzel yazı yazma sanatıdır.
IV- Dede Korkut Hikayeleri anonimdir.
Yukarıdaki bilgilerden hangileri doğrudur?
A) I-III
B) II-III
C) I-III-IV
D) I-II-IV
E) II-III-IV
5. Aşağıdaki eser-şahsiyet eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) İbn Sina - Keşşâf Tefsiri
B) Hacı Bektaş Velî - Makâlât
C) Ahmet Yesevî - Divan-ı Hikmet
D) Eş’arî - Makalâtü’l-İslâmiyyîn
E) Maturidî - Te’vîlât
129
DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
BULALIM
C- Aşağıdaki bulmacayı cevaplandırınız.
SOLDAN-SAĞA
3. Türk-İslam edebiyatının ilk örneklerinden “Kutadgu Bilig”in yazarı.
4. Kelâm’da yenilikler ve değişiklikler yaparak kelâm ilmini
felsefe ile rekabet edebilecek bir düzeye kavuşturan âlim.
5. Türk dünyasında “Piri-i Türkistan” olarak tanınan mutasavvıf.
8. Türklerin Müslüman olma sürecini hızlandıran
şavaş. (..........Savaşı)
9. “İmam-ı Âzam” olarak tanınan âlim.
10. “Mesnevi” adlı eserin sahibi, dünyada birçok
insanı etkileyen düşünür.
13. “Kitâbu’t-Tevhîd” adlı eseri ile Türk din anlayışı ve dinî düşünce tarihini etkileyen şahsiyet.
15. İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk
Türk devletlerinden biri.
YUKARIDAN-AŞAĞIYA
1. Ankara ve Bursa’da müderrislik yapmış, Şeyh Hamid-i Veliîye (Somuncu Baba) manevi olarak bağlanmış olan mutasavvıf. (..............
Velî)
2. Ahmet Yesevî’nin Anadolu’daki devamı olarak düşünülen, “Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü” sözünün sahibi.
6. Anadolu’da Kapadokya bölgesine yerleşen ve hoşgörü, dostluk,
kardeşlik ilkelerini ön planda tutarak Türkler arasında İslam’ın yayılmasında etkili olan şahsiyet. (.............Velî)
7. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ev halkı, yakın akrabaları ve onun soyundan gelen kişilere verilen ad.
11. Ahîlik teşkilatının öncüsü olan şahsiyet.
12. Göktürklerin dini, Türklere özgü tek tanrılı inanç.
14. İslam hukukunda ilk usûl kitabı olan “er-Risale” adlı eserin
sahibi.
16. Türk-İslam mimarisinin örneklerinden “Selimiye Camii”nin
mimarı.
130
SÖZLÜK
SÖZLÜK
A
adil: Adaletli, adalet sahibi, doğru, hak tanır, hukuka
saygılı, insaflı.
ahilik: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da
kurulan ve gelişen dinî ve toplumsal yönü olan bir esnaf
teşkilatı. Kurucusu Ahi Evran (ö. 1262, 1300 veya 1317)’dır.
Ahilik teşkilatının temel yapısını, yiğitlik ve cömertlik
başta olmak üzere tüm yüksek değerleri kendisinde
toplamayı amaç edinen ve bu değerlerden taviz vermeyen
zanaatkâr gençler oluşturur. Ahilik, temel ilkelerini İslam
tasavvufundaki fütüvvet ahlakından aldığı için ahiliğe
“Fütüvvet Teşkilatı” da denir.
âlem: 1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu
bütün evren; gökyüzünde görünen veya görünmeyen
gök cisimleri, yıldızlar, kâinat, dünya, cihan, yer yuvarlağı.
2. Halk, topluluk, insanlar. 3. Akıl ve duyu organlarıyla
bilinebilen veya varlığı düşünülebilen Allah’ın dışındaki
bütün varlıklar.
ambargo: 1. Bir malın serbest sürümünü engellemek için
konulan yasak, engelleyim. 2. Bir ülkenin dış dünyayla
ilişkilerini engelleme. 3. Bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini
engelleme.
arz etmek: 1. Sunmak. 2. Göstermek. 3. Saygı ile bildirmek.
ayin: 1. Tören, merasim, ibadet tarzı, usul. 2. Müslüman
olmayanların, özellikle de Yahudi ve Hristiyanların ibadet
biçimleri. 3. Çeşitli tekke ve tarikatların hareket ve musiki
unsurlarını taşıyan dinî merasimler. 4. Mevlevilerde
sema yaparken okunmak ve çalınmak üzere bestelenmiş
manzume.
B
biat: 1. Söz verme amacıyla el sıkma. 2. Birinin hâkimiyetini
kabul etme ve emirlerine bağlılığını bildirme. 3. Halifelik
makamına geçenin eli üzerine el koyarak veya el sıkışarak
kişinin ona bağlılığını göstermesi ve itaat edeceğine dair söz
vermesi. Hz. Peygamber, bir iş konusunda sahabelerden
söz almak istediğinde, onlarla el sıkışarak itaat ve bağlılık
sözü alırdı. Bu davranış biçimi, daha sonraki halifeler
tarafından da benimsenmiştir. 4. Eskiden İslam devletinde
idare edenle idare edilenler arasında yapılan seçim veya
bağlılık özelliği taşıyan sözleşme.
boykot: 1. Bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma. 2.
Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için
her türlü ilişkiyi kesme.
C-Ç
cedel: 1. Bir konu üzerinde tartışma, çekişme, münakaşa.
2. Tartıştığı kişiyi susturmak için üstün gelmeye çalışma.
3. Kendi mezheplerine ait görüşlerin doğruluğunu
birbirlerine kanıtlamak amacıyla fıkıh âlimleri arasında
meydana gelen tartışma yöntemlerini açıklayan bir ilim.
4. Bir tezin, bir düşüncenin doğruluk veya yanlışlığını
ya da çelişkilerini göstermek amacıyla yapılan tartışma
kurallarından bahseden ilim, tartışma sanatı.
çalap: Yaratıcı, Tanrı, Allah, Mevla, Hüda, Rab.
D
dâruşşifa: Sağlık yurdu, hastane.
derviş: 1. Dünyanın geçici nimetlerine tutku ile
bağlanmayan, kendini Allah’a veren kişi. 2. Tarihte bir
şeyhin gözetiminde bir tarikata girip tekkede hizmet
ederek ibadetlerle meşgul olan, kendini bireysel ve ahlaki
özellikleriyle geliştirmeye gayret eden ve böylelikle nefsini
arındırmaya ve gönlünü zenginleştirmeye çalışan kimse.
destan: Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan
halk şiiri.
E
ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla
yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı
boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
ecir: 1. Sevap. 2. Ücret.
edebî: Edebiyatla ilgili, edebiyata ilişkin.
edep: 1. İyi ahlak, güzel terbiye, eğitim. 2. Utanma, zarafet;
insanlara söz ve hareketlerinde güzel davranışta bulunma.
3. Bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almış iyi tutum ve
davranışlar veya bunları kazandıran bilgi.
ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri
bulunan yöntem veya akım, okul.
elçi: 1. Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden
kimse, sefir. 2. Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için
birinin yanına gönderilen kimse. 3. Peygamber.
empati: Duygudaşlık.
engizisyon:
Katolik
inançlarına
karşı
gelenleri
cezalandırmak üzere kurulan kilise yüksek mahkemesi.
erdem: Ahlakın övdüğü alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk
vb. niteliklerin genel adı, fazilet.
131
SÖZLÜK
ergenlik: Büluğa ermişlikle yetişkinlik arasındaki dönem,
ergenlik çağı.
evrensel: Evrenle ilgili, bütün insanlığı ilgilendiren.
F
fazilet: 1. Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer, kıymet. 2.
İffet, namus, güzel ahlak. 3. İnsanın doğuştan sahip olduğu
ve sonradan çalışma yoluyla geliştirip zenginleştirdiği
güzel nitelikler.
fedakâr: Özverili.
felsefe: 1. Hikmet, hikmet sevgisi. 2. İnsanın gücü
ölçüsünde ebedî ve külli varlıkların mahiyet ve sebeplerini
bilmesi. 3. İnsanın kendini tanıması. 4. Varlık, bilgi ve değer
alanlarıyla ilgili problemleri, akılcı, tenkitçi yöntemlerle
inceleyen ve temellendiren sistemli bilgi faaliyeti. 5.
Madde ve hayatı; bunların toplum, ruh, kâinat gibi
belirtilerini; sebep, prensip ve gaye bakımından inceleyen
zihnî çalışma ve bu çalışmaların zihnî ürünü; varlığın ve
bilginin kaynağının ilmî olarak araştırılması.
fetih: Açma, açılma. Bir yeri savaşla ele geçirme, zaptetme.
Müslümanların, zulmü ortadan kaldırmak, adaleti
yerleştirmek ve ilayıkelimetullah için ülke veya şehirleri
yönetimlerine almaları.
fıkıh: Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince ayrıntısına
kadar bilme. İbadet, cezalar ve muamelatla ilgili dinî
hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden
çıkarılan ayrıntılı delillerle bilme. İslam’ın ibadet ve hukuk
ilmi.
fıtrat: 1. Yokken var etme, yaratma. 2. İnsanın yaratılıştan
sahip olduğu fiziki özellikler. 3. İnsanın doğuştan sahip
olduğu ahlak, huy, karakter, tabiat. 4. Allah’ın, tüm varlıkları
kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği
ile yaratması, Haniflik, tevhit ve İslam inancı 5. Geçmiş
peygamberlerin ve dinlerin üzerinde ittifak ettikleri;
Müslümanların yerine getirmesi gereken dini esaslar. 6.
İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma
çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve
inanmayı da içeren, insanın doğuştan getirdiği yetenek;
Tanrı vergisi öz. İnsan, bütün yapıp etmelerinde, hayatını
anlamlandırmayı ve fıtratını tatmin etmeyi hedefler.
Fıtratına uygun hareket eden insan hem kendisiyle hem
de çevresiyle barışık yaşama imkânına kavuşur.
G
gazi: 1. Mücahit, gaza yapan, savaşa katılan. 2. İslam
dinini korumak veya yaymak amacıyla savaşa gidip büyük
yararlılıklar gösteren ve sağ olarak dönen kişi, mücahit. 3.
Savaşta başarı kazanan kumandanlara ve hükümdarlara
verilen şeref unvanı.
gıybet: 1. Dedikodu, çekiştirme, yerme, kötü sözlerle anma.
2. Kendimiz hakkında söylendiğinde hoşlanmayacağımız
bir şeyi başka bir Müslümanın arkasından söyleme, onu
küçültücü sözlerle anma. 3. Bir kimsenin aleyhindeki
incitici, küçültücü söz ve davranışlar.
göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde
çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik
olmayan kimse veya topluluk.
günah: Suç, kabahat, hata, zulüm, israf, isyan, fesat,
haram. Dinin emir ve yasaklarına aykırı olarak yapılan ve
işleyene dünyada yaptırım, ahirette ise azabı gerektiren
söz, iş ve davranışlar.
H
hamd: 1. İyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme,
övme, ululama, yüceltme. 2. Allah’a teşekkür, şükran.
3. Bütün övgü çeşitlerini içeren sevgi ve saygıyla Allah’a
yapılan şükür. 4. Yapılan iyiliğin kendisine yönelik olma
şartını aramadan, Allah’ın mutlak manada lütufkâr ve
iyiliksever olmasını dile getirme. 5. Nimetlerin, güzelliklerin
kaynağı ve sahibi olan Allah’ı, övgü ve yüceltme sözleriyle
anma, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma.
hakem: 1. Hüküm ve karar veren. 2. Tarafların aralarındaki
hukuki anlaşmazlıkları veya davaları sonuçlandırmak için
kendi istekleriyle başvurdukları hukuki kurum veya kimse.
halife: 1. Birinin yerine geçen, vekil; vekili olduğu kişi
adına görev yapan kimse. 2. Allah’ın emir ve yasaklarının
muhatabı olan üstün varlık, insan. 3. Hz. Peygamber’in
vefatından sonra onun yerine devlet başkanlığına geçen
yöneticilerin ortak adı. 4. Tarihte bütün Müslümanların
ortak iradesiyle işbaşına geçen ve yönetimde İslami
kurallara uyma konusunda titizlik gösteren, işlerini istişare
ile yürüten, toplumda adaletle hükmeden. 5. Şeyhin
yetkilendirmesiyle tarikata girenleri eğitme faaliyetinde
bulunan ve onun ölümünden sonra tarikat sorumluluğunu
üstlenen kimse.
hanif: 1. Doğruya ve hakka bağlanan, gerçeğe dönen. 2.
132
SÖZLÜK
Müslüman, muvahhit, Allah’ı birleyen, tevhit ehli. 3. Temiz,
gusül abdesti alan, cünüplükten yıkanan. 4. Hac ibadetini
yerine getiren, hacı. 5. Şirk ve sapıklığı hiçbir zaman iyi
görmeyen, şirke meyletmeyen. 6. Allah’ı birleyen, tevhit
ehli. 7. Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği tevhit inancını koruyan;
Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesinden
önce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan kimse.
haset: Kıskançlık, çekememezlik. Başkasının elinde
bulunan maddi ve manevi imkânların kendisine verilmesi
ve kıskanılan kişinin bu imkânları kaybetmesi için kalpte
bulunan temenni ve istek.
hat: 1. Güzel yazı yazma, sanatkârane yazılmış yazı, hat. 2.
Arap harflerinin yazımından doğarak İslam medeniyetinde
başlı başına bir konum kazanan güzel yazı sanatı.
hayâ: 1. Utanma, sıkılma duygusu, edep, ar. 2. Kişinin,
Allah’a olan içten sevgi ve saygısından dolayı kötü, çirkin,
ahlak dışı ve günah olan davranışlardan rahatsız olup
onlardan kaçınması. 3. Kınanma endişesiyle dinî kurallara
aykırı davranmaktan kaçınma.
hayır: 1. Servet, mal. 2. İbadet. 3. İlim, hikmet. 4. Dinin
ve aklın yapılmasını iyi ve güzel gördüğü, kişinin sadece
Allah’ın rızasını gözeterek yaptığı iş, amel.
haysiyet: 1. Şeref, onur, izzet, değer, saygınlık, itibar. 2. Öz
saygı.
hicri takvim: Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye
hicretini tarih başlangıcı olarak kabul eden ve ayın
yörüngesi üzerinde dönüşüne göre düzenlenen kamerî
takvim, ay takvimi.
hidayet: 1. Doğru yolu gösterme, doğru yolu bulma,
rehberlik yapma, irşat etme. 2. Allah’ın, insanlara kendi
yolunda gidebilecek akıl, düşünme, öğrenme, hatırlama
gibi yetenekler vermesi ve insanların da bunları kullanarak
doğru yolu bulması. 3. Allah’ın, kişiye dünya ve ahirette
huzurun kaynağı olan ve onu sürekli mutlu edecek yolu
göstermesi. 4. Günahlarla iç içe bir hayat yaşayan kimsenin
dindar hâle gelmesi; günahlarını terk ederek İslam dinine
uygun ahlak, ibadet ve davranışlar kazanması.
hüsran: 1. Zarar etme, mal eksilmesi. 2. İmanın yokluğuna
ve salih amellerin imanın üzerine bina edilmemesine
bağlı olarak dünya ve ahiret mutluluğunu kaybetme. 3.
İnsanın ömrünün boşa gitmesi ve kişinin bütün manevi
değerlerini kaybetmesi. 4. İmandan, hayırdan, Allah’ın
hoşnutluğundan, İslam nimetinden yoksun olma durumu.
hutbe: 1.Bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma,
nutuk, hitabet. 2. Cuma ve bayram namazları başta
olmak üzere bazı ibadet ve törenlerin yerine getirilmesi
esnasında topluluğa karşı yapılan konuşma.
İ
iffet: Namus. Haramdan uzak durma, kötü söz ve işlerden
kaçınma.
iftira: Bir kimseye asılsız olarak haksız bir şekilde suç,
günah yahut kusur sayılan bir söz, nitelik veya davranış
isnat ederek onun onur ve kişiliğiyle oynama. Bir kimseye
kasıtlı ve asılsız suç yükleme.
ihtisas: Bir sahada kuvvetli ve geniş bilgi sahibi olma,
uzmanlık.
ilahî aşk: Allah aşkı.
ilahî: Allah’a özgü, tanrısal. Allah’ı övmek, ona dua etmek
için yazılıp makamla okunan dinî şiir.
ilham: 1. Gönle doğan şey, kalbe gelen mana, akıl yürütme
ve düşünmeye dayanmaksızın elde edilen bilgi. 2. Allah’tan
peygamberlerin kalbine gelen ve vahiy şeklinde inen bilgi
ve düşünceler.
imarethane: Osmanlılar döneminde yoksullara, yolculara,
öğrencilere yardım etmek amacıyla kurulmuş hayır
kurumu. Aşevi
intikâl: Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş.
intizam: Düzenli, düzgün olma.
irfan: 1. Bilme, marifet, keşif, ilham, sezgi, anlayış, kavrayış.
2. Allah’a içtenlikle ibadet eden insanların ilahî hakikatleri
sezmesi, ilahî sırlara ve gerçeklere ulaşması ve bu yolla
elde edilen bilgi.
istikamet: Hak yolda olma, hak yola girme, doğruluk,
dürüstlük, adalet, denge, dürüstçe yaşama.
istiklal: Bağımsızlık.
itikat: Kişinin Allah (c.c.), insan ve evren hakkındaki
düşünce ve anlayışları. İnanmak, din adına tebliğ ettiği
konularda peygamberi doğrulamak anlamında bir terim.
K- L
kabile: Boy, yakın akrabaların oluşturduğu topluluk.
kâinat: Evren, dünya.
kam: Şaman. Şamanizmde din adamı.
kamet: Gerek tek olarak gerekse cemaatle namaz kılarken
farz namazların öncesinde “hayye ale’l-felah”tan sonra
‘namaz ibadeti başlamak üzeredir.’ anlamına gelen “kad
kameti’ssalah” cümlesinin ezana eklenip okunması.
133
SÖZLÜK
kamu: Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü. Bir
ülkedeki halkın bütünü.
kanaatkâr: Yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçları dışında
kalan bütün istek ve arzularından uzak durmak suretiyle
yeme, içme ve çeşitli konularda aşırıya kaçmayan,
elindekiyle yetinen.
kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy
ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu.
kelam: Söz, söyleyiş biçimi. İlahî söz, ilahî emir, Kur’an-ı
Kerim. Yüce Allah’ın (c.c.) “kendine özgü konuşması”
anlamındaki sıfatı.
keşif: Var olduğu bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması.
kıssa: 1. Hikâye, hikâye etme ve anlatma, haber verme.
2. Kur’an-ı Kerim’deki geçmiş peygamberler ve milletlerle
ilgili ibretli ve tarihi olay(lar).
kilise: Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer.
kitabe: Yazıt.
lafız: Söz, kelime.
lügat: Kelime, söz, sözcük, sözlük.
lütuf: 1. Bağış, iyilik etme, yardımda bulunma. 2. Nazik ve
merhametli davranma. 3. Kulu, Allah’ın af ve rahmetine
yaklaştıran, günahlara düşmekten uzaklaştıran her türlü
ilahî yardım. 4. İnsanın özgür bir biçimde Allah’a iman edip
onun emirlerine uymasını kolaylaştıran ilahî fiil, Allah’ın
yardımı.
M
mabet: İbadet edilen yer, tapınak, ibadethane.
mahşer: Kıyamet günü ikinci kez sûra üflendikten
sonra bütün insanların diriltilerek mezarlarından kalkıp
dünyada iken yaptıkları her şeyin hesabını vermek üzere
toplanacakları yer.
maruz kalmak: Bir olay veya bir durumla karşı karşıya
olmak.
mâverâünnehir: Orta Asya’da, Ceyhun ve Seyhun nehirleri
arasında kalan tarihi bölge.
mecusilik: 1. Ateşe tapanların bağlı bulundukları din. 2.
Temel inançları ateşe tapmak olan Zerdüştlük, Mithrailik,
Zürvailik, Manilik, Mazdekilik dini gibi çeşitli fırka ve
dinlerin ortak adı. Mecusilikte iki ilah vardır: Hayır ilahı
Ehrimen, şer ilahı Hürmüz. Evrende iyilik çoğaldığı zaman
iyilik ilahının, kötülük çoğaldığı zaman da kötülük ilahının
galip geldiğine inanılır.
medeniyet: Uygarlık.
medrese: İslam ülkelerinde, düzenli öğretim kuruluşu,
yüksek okul, fakülte.
mefkûre: Ülkü, ideal.
menkıbe: Peygamberlerin, sahabilerin, âlimlerin, evliyanın
örnek davranışlarını ve yaşayışlarını anlatan yazılı ve sözlü
haberler.
mesh: 1. Silme, sıvazlama, ıslak eli bir şey üzerine sürme.
2. Abdest alırken ıslak eli başın üzerine sürme. 3. Abdest
alırken ıslak eli ayağa giyilen mestin üzerine sürme.
Abdestte başı mesh etmek farzdır. Ayağa giyilen mest
üzerine mesh etmek ise dinin ibadetlerde tanıdığı bir
kolaylıktır.
metafizik: Duygularımızla idrak edemeyeceğimiz varlıkları
konu edinen fizik ötesi.
mezhep: 1. Gidilecek yer, gidilecek yol, takip edilen yöntem,
metot, ekol. 2. İslam kültüründe dinî ilimlerde uzman
olan bir müçtehidin, dinin ayrıntılarına ilişkin konularda,
kendine özgü kural ve metotla meydana getirdiği görüşler
toplamı, içtihatlar. 3. Bir dinin görüş ve anlayış farklılıkları
nedeniyle ortaya çıkan akımlardan her biri.
minyatür: Çoğunlukla yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge
ve hacim duygusu yansıtmayan küçük, renkli resim sanatı.
miras: Birine ölen yakınından kalan mal mülk, servet veya
para.
mucize: 1. İnsanın benzerini yapmaktan âciz kaldığı,
alışılagelmiş şeylere aykırı olan, olağanüstü işler. 2.
Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara
peygamberliklerini ispat etmek amacıyla gösterdikleri
olağanüstü olaylar.
muhatap: Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle
konuşulan kimse.
mukaddes (kutsal): Allah ve peygamberin önem verdiği,
dinî değeri olan şey.
musibet: İnsanın başına gelen felaket, sıkıntı veren şey.
mutasavvıf: 1. Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya ve
tanıtmaya çalışan, tasavvuf yoluna giren kimse. 2. İslam’ın
ahlaki değerlerini hayata katmayı ön plana çıkaran; kişileri
kötü davranış ve alışkanlıklardan uzaklaştırmaya çalışan
kimse. 3. Nefsin bütün mertebelerini geçmeye çalışarak
nihai hakikati elde etmeye ve Hakk’a ulaşmaya çalışan,
insani davranışlarda İslam’ın ahlaki prensiplerini huy ve
karakter haline dönüştürmeyi amaçlayan ve bunun için
tasavvuf yoluna giren kimse.
mübarek: Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, feyizli.
134
SÖZLÜK
müderris: Ders veren kişi.
müsamaha: Hoşgörü, bağışlama, kolaylık gösterme.
İslam’da, bir kimsenin hatasını yüzüne vurup mahcup
etmeksizin hoş görme, anlayış göstererek bağışlama veya
hatasını düzeltmesi için imkân hazırlama.
N
nafile: 1. Fazlalık, fazladan yapılan iş, tatavvu. 2. Farz ve
vacip dışında sevap kazanmak amacıyla yapılan ve Hz.
Peygamber’in de yapmış olduğu ibadetler ve davranışlar.
nasihat: Öğüt, akıl verme, yol gösterme, doğruya
yönlendirme, güzel tavsiyede bulunma.
nefs: 1. Kişi, zat, varlığın kendisi. 2. Can. 3. Gönül, iç
dünya. 4. Ruh. 5. Arzu, istek, tutku. 6. Kötü huy ve çirkin
davranışların kaynağı.
nikâh: Evlenmelerine dinî bir engel bulunmayan ve belirli
şartları taşıyan erkek ve kadının beraberce bir hayat
sürmek için şahitler önünde gerçekleştirdikleri evlilik
anlaşması.
nimet: İyilik, lütuf, ihsan. Allah (c.c.) tarafından insanlara
iman başta olmak üzere her çeşit iyiliğin verilmesi ve her
çeşit zararın uzaklaştırılması.
nur: Aydınlık, yakmayan ışık, parıltı. İlahî bir güç tarafından
gönderildiğine inanılan parlaklık.
nüsha: Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri.
P-R
panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşme
birimlerinde kurulan, sergi niteliği de taşıyan büyük pazar.
papalık: Papanın makamı veya görevi. Başında papanın
bulunduğu siyasi ve dinî kurum.
put: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna
inanılan canlı veya cansız nesne.
putperest: Allah’a yapılması gereken ibadeti, ona
gösterilmesi gereken saygı ve sevgiyi, Allah’ın dışında ilah
kabul edilen herhangi bir varlığa gösteren, puta tapan, şirk
ve küfür içinde olan kimse.
rab: Allah’ın isimlerinden biri, besleyen, büyüten, terbiye
eden.
refakât: Arkadaşlık etme, birlikte bulunma.
revak: Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma.
rızık: 1. Kendisinden faydalanılan her şey. 2. İnsan ve diğer
canlıların beslenip yaşayabilmeleri için yedikleri ve içtikleri
her şey. 3. Allah’ın tüm canlılara kendi katından verdiği
yenilen, içilen, giyilen ve maddi manevi yararlanılan
mallar, çocuklar, eşler, ilim ve iman gibi şeylerin hepsi.
riayet: Uyma, boyun eğme, gözetme, göz önünde
bulundurma.
risalet: 1. Peygamberlik, nebilik, elçilik, nübüvvet 2.
Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiyleri, emir ve yasakları alıp
insanlara dinin gerçeklerini duyurma; söz, tutum ve
davranışlarıyla açıklama makamı olan peygamberlik.
ruhban: 1. Evlenmeyen papazlar, Hristiyan din adamları,
keşişler, İslamiyet dışındaki dinlerin din adamları. 2.
Hristiyan mezheplerinin veya Hristiyanlığı kabul etmiş
ülkelerin kilise adamlarının hepsi.
S-Ş
sabiilik: Kur’an-ı Kerim’de Yahudilik ve Hristiyanlıkla birlikte
anılan bir din. Sabiiliğin ilahî bir din olduğunu söyleyenler
olmuşsa da zamanla felsefi ve siyasi etkilerle bozulma ve
sapmalara uğrayarak batıni bir özellik kazanmıştır. Sabiiler,
ilk Sabiiler ve sonraki Sabiiler olmak üzere ikiye ayrılır. İlk
Sabiilik; Hindistan, eski Mısır, Suriye ve Keldanilerin bağlı
oldukları bir ekoldür. Sonraki Sabiilik; İsrail, İran, Yunan ve
Roma gibi değişik kültürlerin etkisinde kalan Süryani ve
Keldanilerin bağlı olduğu dindir.
sahabe: Hz. Peygamber zamanında yaşamış, Müslüman
olarak Peygamberi çok kısa bir süre olsa da görmüş, onun
sohbetinde bulunmuş kimse.
semavi: Gökle ilgili, göğe ilişkin.
sembol: İşaret, simge.
soyut: Varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, somut
karşıtı, abstre.
sufî: 1. Yünden dokunmuş elbise giyen. 2. Dünyaya
olduğundan fazla değer vermeyen, derviş. 3. Her an
Allah’la olma bilinci taşıyan, sürekli Allah’ı zikreden ve
kendisini O’nun yoluna adayan kişi.
şahsiyet: Kişilik.
şehit: Allah yolunda veya onun korunmasını emrettiği
kutsal değerler olan, din, vatan, namus, mal ve can
güvenliği için mücadele ederken ölme, şehitlik.
şems: Güneş.
şer: 1. Kötü, fena, kötü iş, bela, musibet. 2. Günah. 3.
Bu dünyada hukuki yaptırımları ve kınamayı, ahirette de
cehennem azabını ve Allah’ın gazabını gerektiren kötü
sözler, inançlar, davranışlar.
şeref: Onur.
şirk: Denklik, ortaklık, ortak olma, eş koşma. Allah’a
135
SÖZLÜK
(c.c.) inanmakla birlikte başka varlıkları da tanrı kabul
etme. Zatında, sıfatlarında, fiillerinde, yaratma ve
emretme konularında Allah’a (c.c.) başka bir varlığı denk
görme. İbadetleri başkaları başkalarına gösteriş için
yapma, İbadetleri yerine getirmede Allah’ın (c.c.) rızasını
gözetmeme, riyâkarlık, küçük şirk.
T
taarruz: Saldırı.
tabiat: 1. Doğa. 2. Huy, karakter.
takva: 1. Bilinçli davranma; uyanıklık, dikkatli olma,
sakınma, korunma, korkma, endişelenme, kaygılanma.
2. Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzları,
vacipleri hakkıyla yerine getirme; Allah’ın hoşnutluğunu
kazanmak amacıyla nafileleri çokça yapma; sünnete
uyma. 3. Haramları, dinen şüpheli olan durumları ve dinin
kötü gördüğü şeyleri terk etme. 4. Müminin tüm tutum
ve davranışlarında Allah’a kulluk bilinciyle hareket ederek
Allah’ın koruması altına girmesi, ona duyduğu sevgi ve
saygıyı güçlendirmeye gayret etmesi, bu sevgi ve saygıyı
zedelemekten korkması. 5. Kulun zihnini ve kalbini,
kendisine Allah’ı unutturacak her şeyden uzak tutması,
koruması.
tasavvur: Göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir
kişilik kazandırma.
tasdik: Onaylama, doğrulama.
taziye: Ölen kimsenin yakınlarına başsağlığı dileme, teselli
etme, rahatlatma, baş sağlığı dileğinde bulunma, acılara
karşı sabırlı ve dirençli olmayı tavsiye etme.
tebliğ: 1. Ulaştırma, duyurma, açıklama. 2. Açıklanması
gereken dinî bir hükmü, örnekler vererek, nasihat ederek
sözlü veya yazılı bir biçimde eksiksiz olarak anlatma;
etkileyici bir dille insanlara duyurma. 3. Peygamberlerin
Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlara bildirmeleri.
tefsir: 1. Kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma
ve bir şeyi açıklama. 2. İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline
hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği
manaları ortaya çıkarması, yorumlaması. 3. Kur’an-ı
Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini
ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya
ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya
yarayan ilim dalı.
telkin: Bir duyguyu bir düşünceyi aşılama.
teşkilat: Kurum, örgüt.
tevazu: Alçak gönüllülük. İnsanın, kendisinin de yaratılmış
olduğunu bilerek insanlara karşı büyüklük taslamaması.
tezhip: Kitaplarda, sayfaların yaldız ve boya ile bezenip
süslenmesi.
uygarlık: medeniyet
ülkü: Amaç, ideal.
U-Ü
V-Z
vicdan: 1. İç duygusu, şuur, kalpteki gizli his. 2. Hayır
yapmaktan hoşlanan, kötülükten sakınan, iyiyi kötüden,
hayrı şerden ayırt etmeye yardımcı olan ahlaki duygu, gizli
his.
zerdüştlük: İranlı Zerdüşt (M.Ö. 551-479) tarafından
kurulan inanç sistemi. Zerdüştlük eski İran dinlerindendir.
Zerdüştler, inanmış oldukları tanrıya Ahuramazda adını
verdiklerinden dolayı Mazdeistler de denir. Daha sonraki
dönemlerde Mecusilik adıyla da anılmışlardır.
zina: Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki
cinsel ilişki. İslam dinine göre zina en büyük günahlardan
biridir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, zina yasaklandığı gibi
zinaya sebep olacak davranışlar da yasaklanmıştır.
ziyade: Çok, daha çok, daha fazla.
zulüm: Baskı, şiddet, eziyet, işkence, haksızlık etme,
haddi aşma. Güçlü bir insanın yasaya veya vicdana aykırı
olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kaygı, acımasızlık,
haksızlık, cefa.
136
KAYNAKÇA
KAYNAKÇA
ABDÜLHAMİD, İrfan, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 11, İstanbul, 1995.
Aclûnî, Keşfu’l Hafâ, Beyrut, 1972.
ADAM, Baki, “Yahudilik”,Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Ahmed b.Hanbel, Müsned, Beyrut, 1991.
Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
AKKUŞ, Süleyman, “Çevre Kirliliği Temizlik ve İman”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı 37, (Güz), 2008.
ALGÜL, Hüseyin, “İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyet’e Katkıları Sempozyumu, 31 Mayıs-1 Haziran, S. D. Ü. İlahiyat Fakültesi
Yayınları, Isparta, 2007.
ASYA, Arif Nihat, Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2015.
Atatürkçülük I, II, III, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
AYBAKAN, Bilal, “Şâfiî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Cilt 38, İstanbul, 2010.
AYDIN, Mahmut, “Hıristiyanlık”, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,
2007.
AYDIN, Ömer, Kur’an-ı Kerîm’de İman-Ahlâk İlişkisi, İşaret Yayınları, İstanbul, 2007.
BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Cilt 4, Bayraklı Yayınları, İstanbul,
2002.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el- Hüseyn, Delâilü’n-nübüvve, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988.
BİRIŞIK, Abdülhamit, İslam’a Giriş: Gençliğin İslam Bilgisi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,
2006.
Buhârî, Sahih-i Buhârî, (Çev.: Mehmet Sofuoğlu), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1987.
Bursalı Mehmet Tahir, Türklerin Ulum ve Fünuna Hizmetleri, (Hzl.: Said Öztürk), Kitabevi Yayınları,
İstanbul, 1996.
CERTEL, Hüseyin, “Dini Hayatta İbadetin Yeri ve Önemi”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, Mayıs- Ağustos 1991.
COŞAN, M. Esad, Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Velî, Seha Neşriyat, İstanbul, 1973.
ÇAĞATAY, Neşet, “Temizlik”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,
1962.
ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1974.
ÇAĞATAY, Neşet; ÇUBUKÇU, İbrahim Agah, İslâm Mezhepleri Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara, 1985.
DUMAN, Ali, “İmam Matürîdî, Hayatı, Eserleri ve İslam Düşüncesindeki Yeri”, Hikmet Yurdu DüşünceYorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Sayı 4, Temmuz-Aralık 2009.
Ebu Dâvud, Sünen, (Çev.: Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar), Şamil Yayınları, İstanbul, 1987.
ERASLAN, Sadık, “Osmanlıların Haremeyn-i Şerifeyn Hizmetleri”, Diyanet İlmi Dergi, Cilt 35, Sayı 1,
1999.
ERDEM, Mustafa, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Eylül-Aralık 1998.
ERKEN, Veysi, Kavram Geliştirme Haritaları, İlk Adım Yayınları, Ankara, 2006.
ERSOY, Mehmet Âkif, Safahat, Akvaryum Yayınları, Ankara, 2008.
137
KAYNAKÇA
GÜLEÇ, Hasan, “İmam Şâfiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Sayı 1, 1983.
GÜNDÜZ, Şinasi, Hıristiyanlık, İSAM Yayınları, İstanbul, 2006.
GÜNDÜZ, Şinasi, Kur’an’ı Anlamanın Anlamı, Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul, Haziran,
2010.
GÜNDÜZ, Şinasi, (Ed.), Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
GÜZEL, Abdurrahman, “Hacı Bektaş Velî’nin Tarihî Kişiliği ve Türk Kültürü Üzerindeki Etkileri”, III. Uluslararası Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, 30-31 Ekim, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi, Üsküp, 2009.
HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Peygamberi, Beyan Yayınları, İstanbul, Şubat, 2008.
HARMAN, Ömer Faruk, “Din”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 9, İstanbul, 1994.
HATİPOĞLU, İbrahim, İslam’a Giriş: Temel Esaslar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
HEYET, 7/24 İlm-i Hal, EDAM Yayınları, İstanbul, 2013.
HEYET, Hadislerle İslam, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Cilt 1-2, Ankara, 2014.
HEYET, İlm-i Hal, Edam Yayınları, İstanbul, Aralık, 2014.
HEYET, İlmihal, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 1, Ankara, 2007.
HEYET, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul,2007.
HEYET, İslam’a Giriş Gençliğin İslam Bilgisi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2007.
HEYET, İslam’a Giriş Temel Esaslar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2007.
HEYET, İslam’da İnanç Esasları, Çamlıca Yayınları, İstanbul, 2010.
HEYET, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk, (Thk.: Alî Şîrî), Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1998.
İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Dâru’l-Ciyl, Beyrut, 1411(Hicri).
İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, 1994.
İbn Sa’d, et- Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut 1985.
İbn Seyyidinnâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’s-Siyer, (Thk.: Muhammed el- İd el- Hatrâvî ve arkadaşı), I-II, Beyrut, 1992.
İbn-i Mâce, Sünen, Cilt 1,2, Beyrut, 1986.
İbnü’l Cezerî, En-Neşr fi’l-Kıraati’l-Aşr, İrşad Yayınevi, Beyrut, 2013.
İNAN, Ayşe Afet, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1971.
KARAGÖZ; İsmail; ALTUNTAŞ, Halil, Namaz İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011.
KILAVUZ, Saim, İslam Akâidi ve Kelam’a Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2006.
KILIÇ EKİCİ, Özlem, “Biyobenzetim”, Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı 546, Mayıs, 2013.
KILIÇ, Sadık, İslam’a Giriş: Evrensel Mesajlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2008.
KIZILER, Hamdi, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun
Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı
32, 2012.
KOMİSYON, Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Öğretim Programı (9-12), Devlet Kitapları Müdürlüğü, İstanbul, 2010.
KÖKSAL, M. Âsım, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Işık Yayınları, İzmir, Ağustos, 2011.
138
KAYNAKÇA
KÖKSAL, M. Fatih, Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir Valiliği Kültür Yayınları, Kırşehir, 2008 .
KUTLU, Sönmez, “Bilinmeyen Yönleriyle Türk Din Bilgini: İmâm Maturidî”, Dini Araştırmalar Dergisi,
Cilt 5, Sayı 15, Ocak-Nisan 2003.
KÜKEN, Gülnihal, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001.
Kur’an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005.
Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri I-II, (Çev.: M. Nuri Gençosman), Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı
Yayınları, İstanbul, 1988.
Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Nesâî, Sünen, (Çev.: Komisyon), Kalem Yayınları, İstanbul, 1981.
OCAK, Ahmet, Yaşar, “Hacı Bektâş-ı Velî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Cilt 14, İstanbul, 1996.
OKUTAN, Ahmet; KARAÇİZMELİ, Talat, Gençlerle Sohbetler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,
2010.
ÖNAL, Recep, “Mâtürîdî’nin Hayatı, Eserleri ve Kelam İlmi’ndeki Yeri”, Akademik İncelemeler Dergisi,
Cilt 8, Sayı 3, 2013.
ÖZDEMİR, Hikmet, “Horasan’dan Anadolu’ya Hacı Bektaş-ı Veli”, Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 20, Ağustos, 2010.
ÖZMEN, İsmail, Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi, Saypa Yayınları, 1995.
PEKCAN, Ali , “İmam A’zam Ebu Hanife’nin Kişisel ve Toplumsal Yaşamına Bir Bakış”, İslam Hukuku
Araştırmaları Dergisi, Sayı 19, Nisan, 2012.
Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,
1987.
SERİNSU, Ahmet Nedim (Ed.), Dinî Terimler Sözlüğü̈, MEB Yayınları, Ankara, 2009.
Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, Mısır, 1938.
ŞAHİN, İlhan, “Ahî Evran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Cilt 1, İstanbul, 1988.
Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul, 1992.
TATCI, Mustafa, “Yûnus Emre”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 43, İstanbul, 2013.
TİMURTAŞ, Faruk, Yûnus Emre Divanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994.
Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh, Beyrut, 1987.
TOPALOĞLU, Aydın, Tanrı Tanımazlığın Felsefi Boyutları Teizm ya da Ateizm, Furkan Kitaplığı, İstanbul, 2001.
TURAN, Kemal, Ahilik’ten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1996.
TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Cilt 1, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1978.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2006.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2002.
TÜRER, Osman, “Rahman İsminin Varlık ve İnsandaki Tecellîsi: Şefkat ve Merhamet”, Hz. Peygamber ve
Merhamet Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011.
UYSAL, Mevlüt, Kur’an-ı Kerim’de İbadet, Yenda Yayınları, İstanbul, Eylül, 2007.
UZUNPOSTALCI, Mustafa, “Ebû Hanîfe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet
139
KAYNAKÇA
Vakfı Yayınları, Cilt 10, İstanbul, 1994.
YAKIT, İsmail, Hz. Peygamberi Anlamak, Ötüken Yayınları, İstanbul 2002.
YAZICI, Nesimi, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara,
1992.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005.
YILDIZ Hakkı Dursun, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, Sayı: Hicret Özel Sayısı, 1981.
YILMAZ, H. Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul , 2004.
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, (Hzl.: Yaşar Çağbayır), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2012.
GÖRSEL KAYNAKÇA
Evrendeki kusursuz düzen örneği: Dünya ve Güneş.: http://www.nasa.gov/image-feature/of-other-worlds
(Erişim Tarihi: 27/06/2016.)
İnsan doğası Yüce bir yaratıcıya inanma eğilimindedir.: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden
alınmıştır.
Mabetler; Kabe: Ahmet Akın’ın arşivinden alınmıştır.
Mabetler; Mescid-i Aksa: http://www.zamanvadisi.com/mescid-i-aksa-wallpaper.html/mescid-i-aksa-nedir
(Erişim Tarihi: 27/06/2016.)
Mabetler; Parthenon Tapınağı: http://www.ancient.eu/uploads/images/3372.jpg?v=1431033347 (Erişim
Tarihi: 27/06/2016)
Mabetler; Harmandir Sahib: http://i1.trekearth.com/photos/63441/dscn3545.jpg (Erişim Tarihi:
27/06/2016.)
Kulağa ezan okuma: Bu kitap için çekilmiştir.
Bayramlaşma: http://www.dunyabizim.com/haber/21542/zinde-i-cvid-ona-derler-ki-kurbandir-sana.html
(Erişim Tarihi: 27/06/2016.)
Cuma Namazı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Mukabele: Bu kitap için çekilmiştir.
Cenaze Namazı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Abdest ve Teyemmüm Fotoğrafları: Bu kitap için çekilmiştir.
Namaz Fotoğrafları: Bu kitap için çekilmiştir.
Yeşil Kubbe (Kapak fotoğrafı) : http://www.yenisoz.com.tr/bu-gece-veladet-i-nebi-haber-8568 (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Arap Yarımadası Haritaları: http://www.mumsema.org/konu-disi-basliklar/284784-arap-yarimadasinigosteren-haritadan-mekke-sehri.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Mekke (Temsilî resmi): http://www.bilinmeyenler.org/kutsal-mekan-kabe-hakkinda-bilgiler.html (Erişim
Tarihi: 30/06/2016)
Mercekli harita: Bu kitap için tasarlanmıştır.
Kervan: http://images.fineartamerica.com/images-medium-large/camel-caravan-in-desert-sunset-kanoksakdetboon.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Nur Dağı: http://www.istanbulhaber.com.tr/d/news/116603.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hira Mağarası-1: http://kutsalmekanfotoskutsalmekanresimleri.blogspot.com.tr/2015/04/hra-dag-magarasnerede-hz-muhammede-ilk.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hira Mağarası-2: http://www.markatur.com.tr/umre/umrede-ziyaret-yerleri (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
140
KAYNAKÇA
Safa Tepesi: http://www.fotokritik.com/arama/safa%20tepesi (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Sevr Mağarası: http://www.safakaydin.com.tr/2015/02/hz-muhammedin-dusmanlarindan-saklandigi-magaranin-adi/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hicret güzergâhı haritası: http://www.islamveihsan.com/interaktif/hicret/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Kuba Mescidi: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Kardeşlik fotoğrafı: Bu kitap için çekilmiştir.
Güvercin fotoğrafı: http://www.gergitavangroup.com/baski/index.php/gergi-tavan-group-sizin-icin-secilenler/guvercin-gergi_tavan_group_ozel_secimler_28144792 (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Mescid-i Nebî (Temsilî ilk hali): http://www.koskmobilya.com/Mecid-i-Nebevi,PR-1280.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Süleymaniye Camii: http://www.istanbuldakicamiler.com/suleymaniye-camii (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hudeybiye Mevkiî: http://www.hzmuhammedinhayati.gen.tr/hudeybiye-antlasmasi.html (Erişim Tarihi:
30/06/2016)
Mescid-i Nebî Fotoğrafları: Diyanet İşleri Başkanlığının arşivinden alınmıştır.
Kâbe: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Siyer Gazetesi: Bu kitap için çekilmiştir.
Arafat Tepesi: http://img.haberler.com/haber/791/auto-haci-adaylari-arafat-heyecani-yasiyor-6546791_o.
jpg, (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Çöl: http://www.picswalls.com/pic/desert-wallpapers/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Bahar dalı çiçek fotoğrafı: Bu kitap için çekilmiştir.
Kur’an-ı Kerim-1: http://www.insandergisi.com/kuran.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Kur’an Okuyan İhtiyar: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Kur’an-ı Kerim-2: https://www.androidpit.com.tr/uygulamalar/com.wKURANULMECIDTURKCEMEALI (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Kur’an okuyan genç-1: Bu kitap için çekilmiştir.
Rahlede Kur’an: http://www.prophetpbuh.com/wpcontent/uploads/2014/02/Beautiful-Quran-Photo-Mushaf-Photos-Books-of-Quran-001.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
El yazması Kur’an: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kur’an (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Süleymaniye Camii’nde Kur’an: Bu kitap için çekilmiştir.
Cüz Gülü: Bu kitap için tasarlanmıştır.
Mukabele: Bu kitap için çekilmiştir.
Kur’an okuyan hafız: http://www.izmitmuftulugu.gov.tr/detay/haberler/turkiyede-hafiz-sayisi-121-bini-gecti/543/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Mehmet Âkif Ersoy: http://www.ogretmen.info/belirligunler&makif.asp (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Tefsir ve Meal Eseri: http://islamiyet.mobi/diyanet-kuran-yolu-tefsiri-epub/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Namaz ibadeti: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır.
Hac fotoğrafı: Diyanet İşleri Başkanlığ’nın arşivinden alınmıştır.
Kuran okuyan genç-2: Bu kitap için çekilmiştir.
Yardım fotoğrafı: http://biglike.com/wp-content/uploads/sites/98/2015/10/people-helping-ducklings.jpg
(Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Ağaç resmi: Bu kitap için tasarlanmıştır.
Açık Kur’an fotoğrafı: https://s-media-cache ak0.pinimg.com/736x/0a/ae/f1/0aaef1740c01a243cc5433e34
141
KAYNAKÇA
3a09fe0.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Ahmet Yesevî Temsili Resmi: https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/0a/ae/f1/0aaef1740c01a243cc54
33e343a09fe0.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hacı Bektaş Velî Temsili Resmi: http://www.yaraticihayat.com/2013/11/turk-buyukleri-haci-bektas-veli.
html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Yunus Emre Temsili Resmi: http://www.yaraticihayat.com/2013/11/turk-buyukleri-haci-bektas-veli.html
(Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Mevlânâ çizimi: İzzettin Yılmaz Başkar’ın arşivinden alınmıştır.
Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri: http://www.kervanyayin.com/HAK-DINI-KURAN-DILI-TEFSIRI-ElmaliliMuhammed-Hamdi-Yazir-Kuran-Tefsiri-samua-10-cilt-Merve,PR-3837.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Hasan Basri Çantay’ın Tefsirli Kur’an Meali Görseli: Bu kitap için orijinal halinden kopya edilerek tasarlanmıştır.
Kur’an kitabe örneği (Kılıç Ali Paşa Camii Kapısı): http://www.anadolujet.com/aj-tr/anadolujet-magazin/2011/kasim/makaleler/ahsabi-sabirla-mayalamak-kundekari.aspx (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Kur’an kitabe örneği (Topkapı Sarayı, Bab-ı Hümayun): http://www.dunyabulteni.net/mezar-taslari-vekitbeler/253201/topkapi-sarayi-saltanat-kapisi-kitabeleri (Erişim Tarihi: 30/06/2016)
Mustafa Kemal ve Arkadaşları Meclisin Açılışı Sırasında Dua ediyor: “Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Ankara, 2007.
Orhun Kitabeleri / Bilge Kağan Anıtı: http://www.turkedebiyati.org/gokturk-yazitlari-orhun-abideleri/
(Erişim Tarihi: 27/06/2016.)
Mescid-i Haram’da Osmanlı tarafından yapılan revaklar: http://www.dunyabulteni.net/haber/333219/
kbedeki-osmanli-revaklari-yeniden-kuruldu-foto (Erişim Tarihi: 27/06/2016.)
Ebû Hanife’nin Türbesi: http://islamdamezhepler.blogspot.com.tr/p/hanefi-mezhebi.html (Erişim Tarihi:
27/06/2016.)
İmam Şafiî’nin Türbesi: http://www.arastiralim.net/ilk/kahirede-mezar-evler.html (Erişim Tarihi:
27/06/2016.)
Ahmet Yesevî Türbesi: http://www.turkulkusu.com/hoca-ahmed-yesevi-turbesi/ (Erişim Tarihi:
27/06/2016.)
Mevlana Türbesi: Ahmet Akın’ın arşivinden alınmıştır.
Mevlana Tipografisi: İzzettin Yılmaz Başkar.
Tezhip Örneği: 16. Yüzyıl Zahriye Sahifesi, (Ayasofya- 3958).
Minyatür Örneği: Nusret Çolpan.
Ebru Örneği: İzzettin Yılmaz Başkar.
Çini Örneği: Topkapı Sarayından Çini Örneği.
İnternet Kaynakları:
www.tdk.gov.tr
www.isam.org.tr
www.hikem.net
www.diyanet.gov.tr
www.hadislerleislam.diyanet.gov.tr
www.kuranmeali.org.tr
www.kuranmeali.com.tr
http://turkishstudies.net/Makaleler/812878550_135YavuzerHasan-sos-2225-2237.pdf (Erişim Tarihi: 28/06/2016.)
142
Download