tc gazi üniversitesi sağlık bilimleri enstitüsü histoloji ve embriyoloji

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI
TOLUEN İNHALASYONUNA BAĞLI OLARAK SIÇANLARDA TESTİS VE
EPİDİDİMİSTE MEYDANA GELEN YAPISAL DEĞİŞİKLİKLERE VİTAMİN C’NİN
ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
GAMZE YAVAŞ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Suna ÖMEROĞLU
ANKARA
Ekim 2010
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı
çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma aşağıdaki jüri tarafından
Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.
Tez Savunma Tarihi : ../../2010
İmza
Ünvanı Adı ve Soyadı
…. Üniversitesi
Jüri Başkanı
İmza
Ünvanı Adı ve Soyadı
Soyadı
…. Üniversitesi
Üniversitesi
İmza
Ünvanı Adı ve
….
i
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay
ı
İçindekiler
ıı
Resimler, Grafikler ve Tablolar
ııı
Kısaltmalar ve Semboller
ıv
1. GİRİŞ
1
2. GENEL BİLGİLER
7
2.1 Testis ve Epididimis Embriyolojisi
7
2.2 Testis ve Epididimis Anatomisi
9
2.3 Testis Histolojisi
11
2.3.1 Seminifer Tübüller (Tubulus seminiferi contorti)
11
2.3.2 Sertoli Hücreleri (epitheliyocytus sustennans)
12
2.3.3 Spermatogenik Hücreler ve Spermatogenezis
14
2.3.4 Leydig Hücreleri
16
2.4 Epididimis Histolojisi
18
2.5 Testis Fizyolojisi
20
2.6 Toluen
21
2.7 C Vitamini
24
2.7.1 C Vitamininin İşlevleri
25
2.7.2 C Vitamininin Antioksidan Özelliği
27
2.7.3.C Vitamininin Eksikliği
28
2.7.4.C Vitaminin Fazla Alınması
28
2.7.5.C Vitaminin Kaynakları ve Vücuda Alımı
29
2.8 E Vitamini
30
2.8.1 E Vitaminin Görevleri
30
2.8.2.E Vitaminin Antioksidan Özelliği
32
2.8.3 E Vitaminin Eksikliği ve Fazlalığı
32
2.8.4 E Vitaminin Kaynakları ve Vücuda Alımı
34
ii
2.9 Kullanılan Antikorlar
35
2.9.1 Apoptozis
35
2.9.2 Kaspazlar ve Kaspaz-9
37
3. GEREÇ VE YÖNTEMLER
41
3.1 Deney Hayvanları ve Gruplandırma
41
3.2 Işık Mikroskobik Yöntem
44
3.3 İmmunohistokimyasal Yöntem
44
3.4 İstatistiksel Yöntem
46
4. BULGULAR
4.1 Işık Mikroskop Bulguları
48
48
4.1.1 Kontrol Grubu Bulguları
48
4.1.2 Toluen Grubu Bulguları
49
4.1.3 Toluen + C Vitamini Grubu Bulguları
49
4.1.4 Toluen + C Vitamini + E Vitamini Grubu Bulguları
50
4.2 İmmunohistokimyasal Bulgular
51
4.3 İstatistiksel Bulgular
52
5.TARTIŞMA
74
6. SONUÇ
87
7. ÖZET
88
8. SUMMARY
92
9. KAYNAKLAR
95
10.EKLER
120
11.TEŞEKKÜR
121
12.ÖZGEÇMİŞ
122
iii
RESİMLER, GRAFİKLER VE TABLOLAR
Resimler
Resim 1 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4).
Resim 2 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4).
Resim 3 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ4).
Resim 4 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40).
Resim 5 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ4).
Resim 6 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4).
Resim 7 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ10).
Resim-8 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ40).
Resim 9 : Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ10).
Resim 10 : Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40).
Resim-11: C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ10).
Resim-12 : C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E,
Χ4).
Resim-13 : C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E,
Χ40).
Resim-14 : C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis
dokusu (H.E, Χ10).
iv
Resim-15 : C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis
dokusu (H.E, Χ40).
Resim 16 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan testis
dokusu (İmmunoperoksidaz-hematoksilen, Χ40).
Resim 17 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan
epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz-hematoksilen, Χ40).
Resim 18 : Kaspaz-9 boyaması yapılan toluen gruba ait sıçan testis
dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
Resim 19 : Kaspaz-9 boyaması yapılan toluen gruba ait sıçan epididimis
dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
Resim 20 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + Toluen grubuna ait
sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
Resim 21 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + Toluen grubuna ait
sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
Resim 22 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + E vitamini + Toluen
grubuna ait sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
Resim 23 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + E vitamini + Toluen
grubuna ait sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen,
Χ40).
v
Fotoğraflar
Fotoğraf 1 : Toluen inhalasyonunun gerçekleştirildiği deney aşaması.
Fotoğraf 2 : Toluen inhalasyonunun gerçekleştirildiği deney aşaması.
Grafikler
Grafik 1 : Deney gruplarının seminifer tübül çapına göre değerlendirildiği
istatistiksel grafik.
Grafik 2: Deney gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığına göre
değerlendirildiği istatistiksel grafik.
Tablolar
Tablo 1: Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin tanımlayıcı
istatistikler.
Tablo 2: Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin yüzdelik
değerler.
Tablo 3 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin Shapiro-Wilk
testi istatistikleri.
Tablo 4 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin
tanımlayıcı istatistikler.
vi
Tablo 5 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin
yüzdelik değerler.
Tablo 6 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin
Shapiro-Wilk testi istatistikleri.
vii
SEMBOLLLER, KISALTMALAR
ABP
:Androjen Bağlayıcı Protein
AMH
:Antimüllerian hormon
Apaf-1 :Apoptotik proteaz aktifleştirici faktör-1
ATP
:Adenozin trifosfat
c AMP :Siklik adenozin monofosfat
CAT
:Katalaz
Cd
:Kadmiyum
cNOS
:Nitrik oksit sentaz
CoA
:Asetil koenzim A
CrO3
:Kromiyum
dATP
:Deoksiadenozin trifosfat
DHEA
:Dehidroepiandrosteron
DNA
:Deoksiribonükleik asit
ER
:Endoplazmik retikulum
FSH
:Folikül Uyarıcı hormon
GNRH
:Gonadotropin salgılatıcı hormon
GPX
:Glutatyon peroksidaz
GR
:Glutatyon redüktaz
GST
:Glutatyon-S-transferaz
HDL
:Yüksek yoğunluklu lipoprotein
HPA
:Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal
LDL
:Düşük yoğunluklu Lipoprotein
LH
:Lüteinleştirici hormon
LPP
:Lipit Peroksidasyon Potansiyeli
MIS
:Müllerian inhibe edici madde
NMDA
:N-metil-D-aspartik asit
NO
:Nitrik oksit
PD
:Peroksidaz
PKC
:Protein kinaz C
RNA
:Ribonükleik asit
viii
RNS
:Serbest nitrojen radikalleri
ROS
:Serbest oksijen radikalleri
SOD
:Süperoksit Dismutaz
StAR
:Steroidogenik akut regülatör protein
TDF
:Testis belirleyici faktör
TNF
:Tümör nekroz faktör
TNT
:Tri Nitro Toluen
VLDL
:çok düşük yoğunluklu lipoprotein
ix
1. GİRİŞ
Doğal halde bulunan, üretilen veya herhangi bir iĢlem
sırasında/atık olarak ortaya çıkan her türlü element, bileĢik veya
karıĢımlara ―Kimyasal madde‖ denir.17 Çok sayıda kimyasal maddeyi
günlük yaĢantımızda evsel ve endüstriyel amaçlarla kullanmaktayız.
Toluen ise yaygın olarak endüstride kullanılan berrak, renksiz, uçucu bir
aromatik bileĢimdir. Toluenin en belirgin özelliği bir organik çözücü
olmasıdır. Toluen, bu amaçla, sanayide; boyalarda ve boyaları inceltmede,
plastik
imalatında,
mürekkep
yapımında,
yapıĢtırıcılarda,
temizlik
malzemelerinde, benzinde, patlayıcı (TNT) yapımında, sigara üretiminde
kullanılmaktadır.13
Toluen, elektrofizyolojik ve nörodavranıĢsal etkileri olduğu
bilinen nörotoksik bir kimyasaldır.11,27,34 Toluen kısa dönemde baĢ ağrısı,
baĢ dönmesi, hafif boğaz ağrısı, göz kaĢıntısı, yorgunluk, deride yanma,
batma, duyusal iĢlev bozuklukları, titreme; uzun dönemde ise merkezi sinir
sistemi bozuklukları, kalp ve karaciğerde bozukluklar, kemik iliğinde doku
bozuklukları, kan sayımında değiĢikliklere neden olmaktadır.28,29 Ancak
toluenin kısa dönemli etkilerine bakıldığında öncelikli olarak etkisini
merkezi sinir sistemi üzerinde gösterdiği görülmektedir.30,31
Toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde olduğu gibi
inhalasyon ve deri yolu ile gerçekleĢmektedir. Toluenin yaygın Ģekilde
kullanılması ise insanların toluene daha uzun süre etkin kalmasına yol
açmıĢtır. Bu durum da beraberinde toluenin vücudumuzda zararlı etkilerini
ortaya çıkarmıĢtır. Yapılan çalıĢmalarda toluenin merkezi sinir sistemi,
1
solunum yolları,106 kardiyovasküler sistem,107 gastrointestinal sistem,
karaciğer ve pankreas,124 hematopoietik sistem,125,126 ürogenital sistem127
ve endokrin sistem128 üzerine etkileri çalıĢılmıĢtır.113
ÇalıĢmamızda ise toluenin üreme sistemine olan etkilerini
incelemeyi amaçladık. Yaptığımız araĢtırmalarda çevresel kimyasalların
kadın ve erkek üreme sistemi üzerinde oluĢturduğu olumsuz etkiler
bulunmaktadır.
fertilizasyon,
Bu
etkiler,
implantasyon
kadınlarda;
problemleri,
menstrual
ovulasyon
düzensizlikler,
bozuklukları,
postpartum hemoraji, toksemi, cinsel isteksizlik, erkeklerde; sperm
sayısında azalma, anormal yapıdaki sperm, sperm hareketliliğinde
azalma, spermlerin dölleme yeteneğinde azalma, testislerde hasar,
kromozomal hasar, cinsel isteksizlik, impotanstır.17 Kimyasal maddelerin
meydana getirdiği bu hasarlar, etkin kalınan maddenin cinsi yanında etkin
kalma süresi ve Ģekli bu faktörlerin erkek ya da diĢi üreme sistemine olan
etkilerini belirlemektedir. ÇalıĢmalarda, günlük yaĢantımızda kullanmakta
olduğumuz kimyasal maddelerden çok azının bu Ģekilde üreme sağlığına
olan etkileri çalıĢılmıĢtır. Bu nedenle çalıĢmamızda kimyasal bir bileĢik
olan toluen seçilmiĢtir.
C vitamini, suda çözünen bir vitamin olup, yapı olarak da altı
karbonlu bir laktondur. C vitamini bazı memelilerde karaciğerde glukozdan
sentezlenirken, kuĢ ve sürüngenlerde böbrekte sentezlenir. Ġnsanlar ise
askorbik asitin biyosentez yolağında terminal (bağlantı ucunda bulunan)
enzim olan, L-gulonolakton oksidaz enzimi eksik olduğundan, askorbik
asiti sentezleyemezler ve bu nedenle C vitaminini dıĢarıdan almak
zorundadırlar.47,152,153,154
2
C vitamininin en önemli birincil görevleri, hem antioksidan
hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği gibi
biyokimyasal özellikleridir. Ġkincil önemli görevleri ise bağırsakta emilmeyi,
serum yoğunluğunu, hücresel dağılımı, kullanım ve dıĢarı atılımını içeren
farmakokinetiğidir.
C vitamininin baĢlıca rolü doku bağlarını tutan ana protein
maddesi olan kollageni üretmek ve bağıĢıklık sistemi, sinir sistemi,
hormonlar ve besinlerin emilim iĢlevlerine (E vitamini ve demir gibi) destek
olmaktır.156 C vitaminin kollagen senteziyle kan damarının yapısının
korunmasını sağlamaktadır; vücuda alınan C vitamini enfeksiyonlara ve
bakteri toksinlerine karĢı koruma sağlar;159,160 enflamasyon halinde oluĢan
hücre savunma mekanizmalarını düzenler; potansiyel olarak mutajenik
olan azotlu bileĢiklerin oluĢumunu da engelleyebilir;54,157,168 steroid
hormonlarının
sentezinde
de
görev
alır;
suda
eriyen
güçlü
bir
antioksidandır. Yağda eriyen diğer bir güçlü antioksidan olan E
vitamininin,169 ayrıca A ve B vitaminlerinin de yapısının korunmasına ve
etki gösterebilmesine katkı sağlar.
Doğada çok yaygın Ģekilde bulunan C vitaminin en zengin
kaynaklarını taze meyve ve sebzeler oluĢturur. Meyveler arasında en çok
askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek ve frenk
üzümüdür.166,167 Beslenme rejiminde C vitamininin eksikliği skorbüt
hastalığına yol açar. Bu hastalık, halsizlik, kolayca kanayan diĢ etleri, ciltte
morluklara neden olan deri altında küçük kanamalar, saçların kıvrılması,
hiperkeratosis, eklem ağrısı, nefes darlığı ve letarji (uyuĢukluk) Ģeklinde
kendini gösterir.153,160 C vitaminin fazla miktarda alımı ise bulantı, ishal,
karın krampları ve böbrek taĢlarına neden olabilir.
3
C vitamini antioksidan özelliğini üreme sistemi üzerinde de
göstermektedir.
C
vitaminin,
insan
spermindeki
DNA‘lara
serbest
radikallerin zarar vermesini engellemektedir.
E vitamini (α-tokoferol) potansiyel bir antioksidandır ve
biyolojik membranlarda yağda çözünebilen bir vitamindir. Doğal olarak
mevcut olan 8 tane tokoferol vardır ve bunlardan en aktif olanı αtokoferoldür.80
α-tokoferol,
plazmadaki
E
vitamininin
%
80-90‘ını
oluĢturmaktadır.
E
vitamini
öncelikle
hücre
membranının
fosfolipid
tabakasında yerleĢmektedir. Yapılan çalıĢmalarda E vitamini, serbest
radikallerin
oluĢumunu
engellerken,
biyolojik
sistemlerde
lipid
peroksidasyonunu etkili bir Ģekilde en aza indirdiği belirtilmiĢtir.60,61 E
vitamini bu Ģekilde antioksidan özelligi ile hücre membranlarındaki
doymamıĢ yağ asitlerinin oksidasyondan korunmasında görevlidir.77
E Vitamini çok güçlü bir antioksidan olmasının yanı sıra
hücre yapısının bozulmasını engeller. Yaraların iyileĢmesini hızlandırır.
Kansere karĢı koruyucudur. Damar sertliğini ve tıkanmalarını engeller.
BağıĢıklık sistemini güçlendirir. Katarakt oluĢumunu engeller.193 Vücuda
alınan ağır metaller, zehirli bileĢikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı
toksinlere karĢı koruma sağlar. YaĢlanmaya bağlı hafıza kayıplarının
(Alzheimer) önlenmesinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıĢtır.192
Ġnsanlarda E vitamini eksikliği çok az görülmekle birlikte
eksikliğinde; hemoliz, immun sistemde zayıflama, kas ve sinir dokusunda
4
bozulmalar
meydana
gelmektedir.76,176
Kalıtsal
olarak
E
vitamini
yetersizliği olan hastalarda yürümede zorluk, konuĢamama, ilerleyen
beden hareketleri bozukluğu (ataxia) gibi Ģiddetli nörolojik semptomlar
rapor edilmiĢtir. Erken doğan bebeklerde ise E vitamini eksikliğine bağlı
olarak hemolitik anemi görülür.
E vitaminin yüksek seviyeleri testislerinde dahil olduğu
memeli dokularında bulunmuĢtur.62 C vitamini, ekstrasellüler boĢlukta
serbest radikalleri temizlerken; yağda çözünen vitamin olan E vitamini,
reaktif
metabolitlerin
üretildiği
hücre
içinde
serbest
radikalleri
temizlemektedir. Ayrıca, C vitamini, E vitaminine bağlı olan serbest
radikalleri ortadan kaldırabilir ve böylece E vitaminini yenilemek için görev
alabilir.63 Askorbik asitten oluĢan, askorbat radikali memeli plazmasındaki
en temel antioksidandır ve hücre membranından bile geçebilmektedir.70
Ayrıca askorbat, E vitaminin antioksidatif özelliklerini yenilemektedir.71 C
vitamini ve E vitamini arasındaki bu yakın iliĢkiden dolayı deneyimizdeki
4.Grup‘da C vitamini ve E vitamini birlikte kullanılarak toluenin meydana
getirdiği stresinin azaltılması amaçlanmıĢtır.
C vitamini ve E vitamini‘nin üreme sistemine olan etkisine
bakıldığında, her iki vitamin de hayvan dokularında testikular hasarlarla
ilgili oksidatif stresi iyileĢtirdiği bilinen antioksidanlardır.64,67 Testikular
mitokondriyon, mikrozomlar, peroksizom ve sitosol, normal metabolik
reaksiyonlar sırasında yüksek seviyelerde ROS üretirler. Kimyasal
maddeler, ksenobiyotikler, pestisidler, radyasyona etkin kalındığında
hücrelerin ROS üretimi hızlanır ve bu süreçte testikular hücreler, testisteki
farklı antioksidan enzimlerle savunmaya geçerler.23,68,69 Memeli testisleri
olgunlaĢmak için askorbik asit içerirler ve zararlı ROS‘a karĢı korumada
kullanırlar.
5
ÇalıĢmamızda kimyasal bir madde olan toluene soluma
yoluyla etkin bırakılmıĢ sıçanların testislerinde ve epididimislerinde
oluĢabilecek yapısal değiĢikliklere antioksidan özelliği olduğu bilinen C
vitamini ile C ve E vitaminlerinin birlikte koruyucu etkilerinin incelenmesi
amaçlanmıĢtır.
ÇalıĢmamızda üç temel sorunun yanıtının araĢtırılması
amaçlanmıĢtır:
1) 6000 ppm toluen solunması, erkek üreme sisteminin bir
parçası olan testis ve epididimiste ne tür değiĢiklikler
meydana getirecektir?
2) Meydana gelen değiĢikliklere C Vitamini‘nin etkisi nasıl
olacaktır?
3) Meydana gelen değiĢikliklere C Vitamini + E Vitamini‘nin
etkisi nasıl olacaktır?
6
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Testis ve Epididimis Embriyolojisi
Gonad geliĢiminin ilk evreleri, 5. haftada mezonefrozun
medialinde bir kalınlaĢma ile baĢlar. Gonadlar ( testisler ve overler) üç
kaynaktan geliĢir. Bunlar; 1) Posterior abdominal duvarın mezoteli, 2)
altındaki mezenĢim (embriyonik bağ dokusu) ve 3) primordial germ
hücreleridir.1
Bu
epitelin
ve
altındaki
mezenĢimin
çoğalması
ile
mezonefrozun medialinde bir kabarıklık oluĢur. Buna gonadal ya da
genital kabarıklık adı verilir. Ardından parmak Ģeklindeki epitelial
kordonlar- primer seks kordonları- altındaki mezenĢim içerisine doğru
büyürler. Bu Ģekilde farklanmamıĢ gonad, dıĢta korteks ve içte
medulla‘dan oluĢmaktadır. XY seks kromozomu taĢıyan embriyolarda
korteks gerilerken, medulla testise farklanacaktır.
Embriyonik geliĢimin 4. haftanın baĢında, vitellus kesesi
duvarının allantois‘e yakın kısmındaki endodermal hücreler arasında ilkel
seks hücreleri olan primordial germ hücreleri oluĢur.1 Embriyonun
katlanması sırasında, vitellus kesesinin dorsal kısmı embriyo içerisine
katılır ve bu sırada primordial germ hücreleri, arka bağırsağın dorsal
mezenteri aracılığıyla gonadal kabartılara göç ederler. Primordiyal germ
hücrelerinin göçü ve çoğalması, bir tirozin kinaz olan c-kit reseptörü‘nün
ona uyan hücre membran ligandı olan kök hücre faktörü ile etkileĢimine
bağlıdır.4 Altıncı haftada primordial germ hücreleri altındaki mezenĢim
içerisine girerler ve primer seks kordonlarına katılırlar.1
7
Embriyonik geliĢimin 7. haftasında gonadların görünümü her
iki cinste de benzerdir ve farklanmamıĢtır.1 Genetik cinsiyetin belirlenmesi,
X kromozomuna sahip oosit‘in X veya Y kromozomunu taĢıyan sperm ile
döllenmesine bağlıdır. Erkek fenotipin geliĢimi için Y kromozomu
gereklidir. Y kromozomunun kısa kolu üzerindeki SRY (sex-determining
region on Y) geni, testis belirleyici faktörü (TDF) kodlamaktadır.2 Testis
belirleyici faktör, testiküler farklılaĢmayı sağlamaktadır.1 Erkekte, korteks
gerileyecek ve medulla testisi oluĢturacaktır.4
Testis belirleyici faktör (TDF), primer seks kordonlarını
uyararak, onların farklanmamıĢ gonadın medulla derinliklerine doğru
uzamasına
neden
olur.1
Seks
kordonları,
seminifer
kordonlara
farklanacaktır. Kordonlar medullanın derinliklerinde dallanarak birbirleriyle
anastomoz yaparlar ve rete testisi oluĢtururlar. Kalın fibröz kapsül olan
tunika albuginea geliĢtikten sonra, seks kordonlarının yüzey epiteli ile olan
bağlantıları kaybolur. Seminifer kordonlar, tubuli seminiferi, tubuli rekti ve
rete testis‘e farklanırlar.
Gonadal sırtın mezenĢiminden köken alan interstisyel Leydig
hücreleri, testis kordonlarının arasında bulunur ve kordonların farklanmaya
baĢlamasından hemen sonra geliĢmeye baĢlar.2
GeliĢimin 8. haftasından itibaren Leydig hücreleri, testosteron
üretmeye baĢlar. Dördüncü aydan itibaren, testis kordonları atnalı Ģeklini
alır ve bu atnalının uçları rete testis ile devam eder. Bu durumda testis
kordonları, primitif germ hücreleri ve bezin yüzey epitelinden köken alan
Sertoli destek hücrelerinden meydana gelmiĢtir.2 Sertoli hücreleri (destek
hücreleri),
Antimüllerian
hormon
(AMH)
salgılarlar.
Bu
hormon,
8
paramezonefrik (Müllerian) kanalların geliĢimini baskılar. Spermatogonia
ise primordial germ hücrelerinden farklanırlar.1
Mezonefrik
kanallar,
mezonefrik
böbreklerde
idrarın
taĢınmasını sağlar ve erkek üreme sisteminin geliĢiminde çok önemli
rollere sahiptir. 8. haftada fötal testislerden salgılanan testosteronun
etkisiyle, her bir mezonefrik kanalın proksimal parçası, oldukça kıvrıntılı bir
hal alarak epididimise farklanır. Mezonefrik kanalın geri kalan bölümünden
duktus deferens ve ductus ejakulatorius geliĢir.1
2.2. Testis ve Epididimis Anatomisi
Testis, iki uyluk arasında skrotum içinde fibrovasküler sap
(funiculus spermaticus)
ile asılı durumda olan iki organdır. Funikulus
spermatikus (funiculus spermaticus), inguinal kanalı annulus ingunalis
superficialis‘ten geçerek terk eder.6 Bu yerleĢimleri vücut ısısından 2 oC -3
o
C düĢük bir ısıda olmalarını sağlar. Normal spermatogenezis için 34 oC -
35 oC gereklidir.4 Testisin her biri 4-5 cm uzunluğa, 2-3 cm ene ve 2-3 cm
kalınlığa, 10-15 g ağırlığa sahiptir.5
Sol testis genellikle sağdakine oranla daha aĢağıdadır. Her
iki genital kabartıdan (torus genitalis) köken alan skrotum ortada bir
birleĢme hattına sahiptir (raphe scroti).6 Bir testisin iki kenarı ( margo
anterior ve posterior), iki yüzü ( facies lateralis ve medialis) ve iki ucu
(extremitas superior ve inferior ) bulunur. Üst ucu ve arka kenarı dıĢında
kalan kısımları serbesttir.5
9
Testis dokusunu dıĢtan saran fibröz bağ dokudan bir zar olan
tunica albuginea bulunur. Arka kenarına epididimis tutunur. Mediastinum
testis ( Higmori cismi), yarım bölge Ģeklindedir. Üst uçtan alt uca değin
uzanır. Buradan çıkan bölmeler (septula testis) testisi piramit Ģeklinde
boĢluklara ayırır. Tabanı periferde tepesi mediastinum testis‘te olan
boĢluklarda tubuli seminiferi contorti‘ler bulunur. Mediastinum‘dan ayrıca
damarlar, sinirler girer ve çıkarlar.5
Testisler,
embriyonal
yaĢamda
karın
boĢluğunda
bel
omurlarının iki yanında geliĢmeye baĢlar, daha sonra aĢağıya doğru göç
ederek gebeliğin 7. ayında skrotuma inerler. Testisleri a.abdominalis‘ten
ayrılan a.testicularis‘ler besler. Bu arter ilk geliĢme yeri olan bel
bölgesinde, aorta abdominalis‘ten çıkar ve aĢağıya testise uzanır. Testis
venlerinde soldaki
(v. testicularis) sol v. renalis‘e, sağdaki v. cava
inferior‘a açılırlar.5
Epididimis (epididymis), her bir testisin arka kenarına
yarımay Ģeklinde yapıĢmıĢ iki küçük organdır. Üst kısmı daha kalındır;
aĢağıya doğru incelir. Epidimisin baĢ kısmı, testisin üst ucuna dayanır.
Gövde, testisin arka kenarına, kuyruk ise alt uç üzerindedir.5
Epididimis ortalama 5-6 m uzunlukta ve 400 µm çapında
yumak yapmıĢ bir borudur. Epididimisin baĢ kısmına, testisten çıkan 12-15
ductuli efferentes açılır.5
Epididimisin üç parçası vardır: BaĢ (caput epididymis), gövde
(corğus epididymis) ve kuyruk (cauda epididymis).5
10
2.3. Testis Histolojisi
Testisler, epididimis ve vas deferens‘in baĢlangıç kısmı
tunica vaginalis denilen mezotelyum döĢeli boĢluğu içine alan deriyle kaplı
bir cep olan skrotal kese içinde yer alırlar.4 Testis, rete testisin yer aldığı
yerde kalınlaĢarak mediastinumu oluĢturan, sıkı fibroelastik bağ dokudan
meydana gelen bir kapsül olan tunika albuginea (tunica albuginea) ile
çevrelenir.7 Tunika albuginea‘nın derin kısmı kan damarlarından zengindir
ve daha gevĢek yapıdadır. Bu kısma tunika vaskuloza (tunica vasculoza)
denir.8 Mediastinumdan testiküler kitleye doğru uzanan fibröz septalar
dokuyu 250-300 lopçuğa böler. Herbir lopçuk 1-4 seminifer tübül içerir.4
Seminifer tübüller arasında interstisyel doku bulunur 8. Ġnterstisyel bağ
dokusu bezin %20-%30 kadarını oluĢturur.7 Ġnterstisyel doku, ince kollojen
ve retiküler liflerinden, fibroblast, histiyosit ve mast hücrelerinden zengin
gevĢek bağ dokusudur. Ġçinde kan ve lenf damarları ve çevresinde tek tek
yada gruplar halinde yerleĢmiĢ özel interstisyel hücreler (Leydig hücreleri
–Endocrinocytus interstitialis) bulunur.8
2.3.1. Seminifer Tübüller (Tubulus seminiferi contorti)
Her bir seminifer tübül 30-70 cm uzunluğunda, 150-200
mikrometre geniĢliğinde çok kıvrıntılı bir kanaldır. Bu tübüller periferik
olarak ĢiĢkince uçlarda baĢlar, mediastinum‘a doğru birbirlerine yaklaĢarak
uzanırlar. Bir lopçuğun kanalcıkları birbirleriyle birleĢip mediastinuma
açılan kısa bir boĢaltım kanalı tubüli rekti‘yi (tubulus seminifer rectus)
yaparlar. Bunlar da rete testis (testis ağı) denilen kanallara açılırlar.8 Rete
testis,
seminifer
epitelyumun
ürünlerini
(testiküler
sperm,
salgısal
proteinler ve iyonlar) toplayan kanallar ağıdır.4 Mediastinum bağ
11
dokusunda bulunan rete testis, 10-20 kadar duktuli efferentes (ductulus
efferens) ile epididimis‘in baĢ kısmına bağlanmıĢtır.8
Seminifer tübüller, fibröz bağ dokusu kılıfı, belirgin bir bazal
membran ve çok katlı seminifer epitelden (germinal epitelyum- epithelium
spermatogenicum) oluĢur. Seminifer tübülleri saran fibröz bağ dokusu kılıfı
(tunika propriya- lamina limitans) birkaç fibroblast katmanında yapılıdır.
Bazal membrana yakın bulunan ve düz kas özelliği gösteren tabaka
(stratum myoideum) miyoid hücrelerden (myofibroblastus) oluĢur.8 Miyoid
hücreler hareketsiz spermleri rete testise ilerleten ritmik kasılma
aktivitelerinden sorumludur.4 Bunun dıĢı fibröz bağ dokusu ( stratum
fibrosum) yapısındadır. 8
Seminifer epitel, iki belirgin hücre populasyonu içerir. Bunlar
somatik
sertoli
hücreleri
spermatogenik hücrelerdir.
ve
çeĢitli
olgunlaĢma
aĢamasındaki
4
2.3.2. Sertoli Hücreleri (Epitheliocytus sustenans, Destek hücreleri)
Sertoli hücreleri bazal laminadan seminifer tübül lümenine
doğru uzanan prizmatik hücrelerdir.4 Apikal yüzleri lümene bakar. IĢık
mikroskopta soluk görülürler. Çekirdek iri, üçgen ya da yuvarlak Ģekillidir.8
Bazı örneklerde, sertoli hücre çekirdeği üç parçalı biçimdedir. Bu yapı, bir
çift DNA‘yı kuĢatmıĢ RNA içeren çekirdekçikten oluĢur ve karyozom olarak
adlandırılır.10 Çekirdek kromatinden yoksun olduğundan açık renklidir.
Çekirdekçik
iridir.8
membranlarının
Sertoli
düzensiz
hücrelerinin
sınırları
vardır
apikal
çünkü
ve
lateral
geliĢmekte
hücre
olan
12
spermatogenik hücrelere kriptalar sağlayarak ev sahipliği yapar.4 Bu
katlantılardan dolayı hücre sınırlarını ıĢık mikroskopta ayırt etmek
olanaksızdır.9 Sitoplazma düz ve granüllü endoplazmik retikulum,
mitokondriyon, lizozomlar, lipid damlacıkları, yaygın bir Golgi aygıtı ve
zengin bir hücre iskeleti (vimentin, aktin, mikrotübüller) içerir.4 Elektron
mikroskopta, Sertoli hücrelerinin sitoplazması granülsüz (düz) endoplazma
retikulumu ile doludur ancak granüllü endoplazma retikulumu miktarı
sınırlıdır. Ayrıca sitoplazmasında Charcot –Böttcher kristalloidleri olarak
bilinen inklüzyon cisimcikleri bulunmaktadır. Bu yapıların iĢlevleri ve
düzenlenimleri henüz bilinmemektedir.9 Bu ince fusiform kristalloidler, 1025
µm
uzunluğunda
ve
1µm
geniĢliğindedir.
Taramalı
elektron
mikroskobunda (SEM), paralel veya yakınlaĢan, düz, yoğun, 15 nm
kalınlığında filamentler olarak görülürler.10 Sertoli hücreleri, bazolateral
bölgelerinde komĢu Sertoli hücreleri ile okludens bağlantıları oluĢtururlar.
Bu bağlantılar, seminifer epitelyumu bazal ve adluminal kompartmana
ayırır ve geliĢmekte olan spermatositleri ve spermatidleri otoimmun
reaksiyonlardan koruyan kan-testis bariyerini belirler.4 Bu bariyer,
seminifer tübül lümenin içindeki yapıları dolaĢım sistemindeki antijenlerden
yalıtır.7
Sertoli hücrelerinin bir çok iĢlevi bulunmaktadır. Bunlar;
geliĢmekte olan spermatogenik hücreleri desteklemek, korumak ve
beslemek, spermiyogenez sonunda atılan rezidua (artık) cisimciklerin
fagositozu, olgun spermatidlerin aktin-aracılı kasılmalarla seminifer tübül
lümenine salınımının kolaylaĢtırılması,4 spermiyum taĢınması için gerekli
olan Androjen Bağlayıcı Protein (ABP) salgılanması, embriyonik dönemde
Müller
kanalının
gerilemesini
sağlayan
Anti-Müllerian
Hormon
salgılanması,8 inhibin ve aktivin alt ünitelerinin salgılanması,4 testiküler
transfferin sentezi ve salgılanmasıyla geliĢen spermatogonyumların demir
ihtiyacını sağlamaktadır.
13
Sertoli hücreleri, puberteye kadar seminifer epitelyumun
baskın hücre tipidir. Puberteden sonra, seminifer tübülleri döĢeyen
hücrelerin %10‘unu oluĢturur. Daha ileri yaĢlarda, spermatogenik hücre
populasyonu düĢtüğünde tekrar epitelin ana bileĢeni haline gelir.4
2.3.3. Spermatogenik Hücreler ve Spermatogenezis
Spermatogonyumlar bazal kompartmanda bazal lamina ile
direkt iliĢkide olan diploid hücrelerdir. Sertoli hücreleri arasındaki tıkayıcı
bağlantıların altında yer alırlar ve bu nedenle kan-testis bariyerinin dıĢında
yer alırlar. Spermatogonyumlar spermatogonyal kök hücreden köken
alırlar ve pubertede baĢlayan mitotik bölünmeleri geçirirler.4 Bu hücreler
yuvarlağımsı Ģekle sahip, yaklaĢık 12 µm çapındaki hücrelerdir.7
Çekirdekleri irili, ufaklı kromatin tanecikleri ve bir çekirdekçik içerir.8
Pubertede baĢlayan ve diploid spermatogonyumların haploid
spermatozoonları oluĢturduğu süreç spermatogenezis olarak adlandırılır.7
Spermatogonyumların Koyu A tipi, Açık A tipi ve B tipi vardır. Koyu A tipi
spermatogonyumlar mitozla bölünerek Koyu A tipi (spermatogonium A)
spermatogonyumları oluĢturur. Koyu A tipi spermatonyumlar da bir dizi
bölünmeler sonunda B tipi spermatogonyumları meydana getirir. B tipi
spermatogonyumların
(spermatogonium
B)
bölünmesiyle
primer
spermatositler (Spermatosit I, spermatocytus primarius) oluĢur. Primer
spermatositin 46 (44+XY) kromozomu olup spermatogonyumlara göre iki
kat DNA miktarına sahiptir. DNA‘sı 4n‘dir. Primer spermatositler seminifer
epitelin orta katlarında bir ya da iki sıra halinde bulunur. Bu hücreler
oluĢtuktan sonra birinci mayoz bölünmenin profaz safhasına girerler. Bu
süreç yaklaĢık 22 gündür. Birinci mayoz bölünmenin bitiminde primer
14
spermatositten, iki yavru hücre oluĢur. Bu hücrelere sekonder spermatosit
(spermatosit
II,
spermatocytus
secundarius)
denir.
Sekonder
spermatositler, primer spermatositlerden daha küçük hücrelerdir. 23
kromozom ve 2n DNA içerirler. Sekonder spermatositler çok hızlı bir
interfaz aĢaması ve belirgin bir DNA sentezi olmayan ikinci mayoz
bölünmeye giderler. Ġkinci mayoz bölünmenin sonunda 23 tek kromozom
ve n DNA taĢıyan ikiĢer tane yuvarlak yapıda spermatid oluĢur.
Spermatidler 7-8 mikron büyüklüğündedir.8 Spermatidler seminifer tübül
lümenine yakın adluminal kompartmanda yerleĢmiĢlerdir ve Sertoli hücre
kriptaları içine gömülürler.4 Ardından spermatidlerin, spermatozoonlara
dönüĢebilmek
için
geçirdiği
değiĢimleri
içeren
spermiyogenezis
(spermiogenesis) gerçekleĢir.
Spermiyogenezis‘de üç ana olay gerçekleĢir: Flagellum
geliĢmesi, akrozom geliĢmesi ve nükleer yoğunlaĢma. Flagellum, distal
sentriyolden geliĢir. Flagellum, keratin içeren dıĢ yoğun lifler ve fibröz kılıf
ile çevrili aksonem‘e (eĢmerkezli dizilimli 9+2 mikrotübül çiftleri) sahiptir.
Mitokondriyonlar kuyruğun proksimal bölümü çevresinde sarmalımsı bir
kılıf oluĢturur. Döllenme için gerekli olan hidrolitik enzimlerin depolanması
ve sürekli sentezinin gerçekleĢtiği akrozomal keseyi içerir. Akrozom
geliĢmesi dört evre içerir: Golgi evresi, kep/Ģapka evresi, akrozomal evre
ve olgunlaĢma evresi. Ġlk olarak Golgi evresinde, küçük PAS pozitif
proakrozomal granüller Golgi kompleksinde yoğunlaĢır.8 Bu granüller Golgi
kompleksinden akrozomal veziküle aktarılır. Sentriyol çifti akrozomal
vezikülün zıt kutbuna göç eder. Kep evresinde, akrozom kesesi yassılaĢır,
çekirdek zarına tutunmuĢ bir kep oluĢur. Bu yapı çekirdek çevresini
sarmaya devam eder. Sentriyol çifti akrozomal vezikülün zıt kutbuna
ulaĢmıĢtır. Akrozomal evrede, akrozom, çekirdeğin üst üçte birlik kısmını
örter ve sarmaya devam eder. Bu Ģekilde manĢet geliĢir.4 Akrozom,
hyaluronidaz, nöroaminidaz, asit fosfataz ve proteaz gibi hidrolitik
15
enzimleri içerir.8 Distal sentriyol, 9+2 eĢmerkezli dizilmiĢ mikrotübül
çiftlerinden oluĢan aksonemi oluĢturur. Mitokondriyonlar geliĢen aksonem
boyunca göç ederler. OlgunlaĢma evresinde, perinükleer halka ve ona
tutunmuĢ mikrotübüllerden oluĢan manĢet kaudale ilerler. Keratin içeren
dıĢ yoğun lifler geliĢir ve aksonem boyunca ilerler. Mitokondriyonlar,
sadece
orta
parçada
dıĢ
yoğun
liflerin
çevresinde
dizilir.
Spermiyogenezis‘de gerçekleĢen diğer bir olay ise nükleer yoğunlaĢmadır.
Bu süreçte, somatik histonlar (H1, H2A, H2B ve H4) arjinin- ve lizin-zengin
protaminlerle
yer
değiĢtirir.4
Spermatitin
olgunlaĢma
evresi
tamamlandığında Sertoli hücresinden ayrılır ve lümende serbestleĢir.
Toplam spermatogenezis süresi 61-64 gündür.8
Olgun spermiyum, yaklaĢık 60 mikron uzunluğunda: baĢ,
gövde ve kuyruk bölümlerinden oluĢur.8 BaĢ kısmı, akrozomla sarılmıĢ
çekirdekten oluĢur. Bağlantı parçası bir çift sentiyolün bulunduğu dar
parçadır. Kuyruğun orta parçası, dıĢtan içe, sarmal olarak dizilmiĢ
mitokondriyonların oluĢturduğu tabaka, dıĢ yoğun lifler (9 adet) ve 9+2
mikrotübüler aksonemden oluĢur. Esas parça, kuyruğun en uzun
parçasıdır. DıĢtan içe, bir fibröz kılıf ve yedi dıĢ yoğun lifle sarılı merkezi
aksonem içerir. Son parça ise sadece plazma membranı ile sarılmıĢ 9+2
mikrotübüler aksonemden oluĢur.4
2.3.4. Leydig Hücreleri
Leydig hücre toplulukları, kan damarları ve lenfatik kanal
veya sinüzoidler yakınında, intertübüler alanda yerleĢmiĢtir. Bu hücreler
15-20 mikrometre çapında çok köĢeli ya da yuvarlağımsı Ģekilli hücrelerdir.
Çekirdek hücre ortasına yerleĢiktir ve ökromatiktir. Bir, iki çekirdekçik
16
içerir.8 Birçok steroid üreten hücre gibi, Leydig hücreleri lipid damlacıkları,
karakteristik tübüler kristalı mitokondriyonlar, çekirdeğin hemen yanında
büyük bir Golgi kompleksi ve iyi geliĢmiĢ bir düz endoplazmik retikulum
içerir.4 Leydig hücre sitoplazmasında ayrıca büyük çomak Ģeklinde protein
yapısında Reinke kristalloidleri (crystalloideum) vardır.8 Bu kristalloidler
puberteden önce görülmez ve yaĢ ilerledikçe sayıları artar.7
Puberteden sonra, siklik adenozin monofosfat (cAMP)-aracılı
mekanizma tarafından lüteinleĢtirici hormon (LH) ile uyarılmasının
ardından,
Leydig
hücreleri,
testosteron
üretir.
Serumda
bulunan
testosteronun %95‘i Leydig hücreleri tarafından sentezlenir. Testosteron
baĢta adipoz doku olmak üzere, birçok dokuda östrojenlere aromatize
edilebilir. Testosteron, spermatogenezi, erkek libidosu ve erkek aksesuar
bezlerinin (prostat ve seminal vezikül) fonksiyonlarını sürdürür.4
Testosteron, öncülü olan kolesterolden üretilir. Kolesterol ya
doğrudan DER zarlarında sentezlenmekte ya da dolaĢımdaki düĢük
yoğunluklu
lipoprotein
moleküllerinden
türemektedir.7
DolaĢımdaki
kolesterol hücreye girer, asetil koenzim A (CoA) tarafından esterleĢtirilir ve
sitoplazmada lipid damlacıkları Ģeklinde depolanır. Kolesterol, yağ
damlacıklarından mitokondriyonlara steroidogenik akut regülatör protein
(StAR) aracılığıyla taĢınır ve pregnenolon üretilir. DER‘deki enzimler
pregnenolone‘u progestreon‘a ve onu da testosterona dönüĢtürür. Leydig
hücrelerinde üretilen diğer androjenler, dehidroepiandrosteron (DHEA) ve
androstenedion‘dur.4
Fetal Leydig hücreleri gebeliğin 8 ve 18. haftaları arasında
steroidogenik olarak aktiftir. Gebeliğin 18. haftasından itibaren, testiste
17
Leydig hücre populasyonu baskındır. LH ve prolaktin Leydig hücre
fonksiyonunu düzenler. Prolaktin, LH reseptörünün gen ekspresyonunu
düzenler. LH, testosteron üretiminden sorumludur.
2.4. Epididimis Histolojisi
Epididim, içinde spermlerin olgunlaĢtığı (dölleme yetenekleri
için gerekli olan ileriye doğru hareket etme özelliğini kazandıkları) oldukça
kıvrıntılı bir tübüldür.4
Epididim kanalı üç ana segmente bölünür: (1) baĢ ya da
kaput; (2) gövde ya da korpus; ve (3) kuyruk ya da kavda.4 Epididimin
kanal çevresini saran bağ dokusu ve kan damarları epididimis‘in gövde ve
kuyruğunu oluĢturur. Epididim lümeni, yuvarlak biçimli bazal ve yüksek
boylu prizmatik hücrelerden oluĢan yalancı çok katlı epitelle (epithelium
pseudostratificatum columnare) döĢelidir. Hücreler bazal membran üzerine
otururlar. Epitel katın altında düz kas katı (tunica fibromuscularis) ve
çevrede bağ dokusu (tunica adventitia) bulunur.8
Epitel iki ana hücre tipinden oluĢur: (1) Lümenden bazal
laminaya uzanan prizmatik esas hücrelerdir.4 Esas hücrelerin serbest
yüzlerinde
uzun
dallanmıĢ
bölgesinde
stereosilya
stereosilyalar
uzundur.
Kuyruk
vardır.8
Epididimin
bölgesinde
baĢ
stereosilyanın
yüksekliği azalır.4 Stereosilyumlar, hücrenin yüzey alanını büyütür ve
testisten spermatozoonlarla birlikte gelen fazla sıvının emilmesinde iĢlev
görür.7 Ayrıca iyi geliĢmiĢ Golgi aparatı, lizozomlar ve veziküller bulunur.4
Esas hücrelerde glikoproteinlerin salgılanması, endositoz ve pinositoz
18
yaygındır. Gliserofosfokolin denilen ve spermiyumların kapasitasyonunu
baskılayan bir madde salgılarlar;8 (2) Bazal lamina ile iliĢkili olan piramit
Ģekilli bazal hücrelerdir. Bazal hücreler, esas hücrerin farklılaĢmamıĢ
öncülleri olarak dikkate alınır.
Epitel katı, epididimin baĢ bölgesinde daha uzun, kuyruk
bölgesinde daha kısadır. BaĢtan kuyruğa doğru kalınlığı artan bir iç
dairesel düz kas tabakası ve gövdeden itibaren görünen bir dıĢ
uzunlamasına tabaka, epiteli ve bazal laminayı kuĢatır. Kas tabakası
epididim kanalı boyunca spermin taĢınmasını kolaylaĢtırmak için peristaltik
hareketler gösterir.4
Epididimisin üç ana iĢlevi bulunmaktadır:
1. Spermiyum olgunlaĢması : Epididimin baĢ bölgesinde toplanan
spermiyumlar
epididimin
dölleyebilme
gövdesinden
yeteneğine
kuyruğuna
sahiptir.
doğru
Döllenme
kazanılır.
yeteneği
Spermiyum
olgunlaĢması Ģu Ģekildedir; yoğunlaĢmıĢ kromatinin sabitlenmesi, plazma
membranının yüzey yükündeki değiĢiklikler, spermiyum tarafından yeni
yüzey proteinlerinin kazanılması.
2. Ejakülasyona kadar spermiyum depolanması.
3. Depolanma bölgesi olan epididim kuyruğuna doğru peristaltik
hareketlerle spermiyum taĢınması.4
19
2.5. Testis Fizyolojisi
Erkekte
esas
üreme
fonksiyonunu
sperm
hücresi
(spermatozoon) oluĢturmaktadır. Ayrıca testis erkekte cinsiyet hormonu
olan testosteronu yapar.3 Doğumdan önce fötusun testisi androjen salgılar.
Doğumdan sonra testisin Leydig hücreleri kaybolur ve böylece doğumdan
ergenlik çağına kadar testisler hormon yapmazlar. Üreme iĢlevi 10-11
yaĢlarında baĢlar, 15-17 yaĢlarında tam fonksiyon yapacak duruma ulaĢır.
Testisin Leydig hücreleri çoğalırlar, androjen hormonlar yetiĢkinlerdeki
düzeye gelirler. Testisin bu iĢlevi hipotalamohipofiziyal portal sistemin
kontrolü altındadır.4
Hipotalamustan salgılanan gonadotropin salgılatıcı hormon
(GnRH) hipofiz bezinin ön lobunu uyarmaktadır. Gonadotropin-tetikleyici
hormon, hipotalamusun arkuat ve preoptik alanlarında üretilen bir
dekapeptiddir. GnRH, bazofilik gonadotroplar tarafından FSH ve LH
salınımını kontrol eder. LH (luteinize edici hormon) erkeklerde, testiste yer
alan Leydig hücreleri tarafından üretilen testosteron hormonunun sentezini
kontrol eder. Testosteron, spermatogenezi, erkek libidosunu ve erkek
aksesuar bezlerinin (prostat ve seminal vezikül) fonksiyonlarını sürdürür.
FSH (folikül uyarıcı hormon) erkeklerde, Sertoli hücreleri üzerine etki
ederek,
androjenlerden
östrojenin
aromatizasyonunu
uyarır
ve
testosteronla bağlantılı olarak androjen bağlayıcı protein (ABP)‘in üretimini
sağlar. ABP, androjenleri bağlar ve ABP-androjen kompleksi geliĢen
spermatogenik hücrelerin çevresinde yüksek androjen seviyelerini sağlar.
FSH ve GnRH‘ın salgılanmaları, sertoli hücreleri tarafından üretilen inhibin
ile engellenirken, aktivin ile arttırılmaktadır. Ayrıca, GnRH ve LH‘ın
salgılanması, erkekte testosteron tarafından inhibe edilmektedir.4
20
2.6. Toluen
Toluen, Toluol, Fenil Metan, Metil Benzen veya Hippürik asit
olarak bilinen renksiz, kokulu, uçucu bir sıvıdır. Suda çözünmez. Bir çok
organik madde için çok iyi bir çözücüdür.
Toluen,
organik
çözücü
olarak
yaygınlıkla
endüstride
kullanılmaktadır. Benzenin aksine kanserojen olmaması, sanayide çözücü
olarak daha çok tercih edilmesine olanak sağlar. Ancak, toluenin tepkime
sonrası ortamdan uzaklaĢtırılması zordur. Kullanım alanları; çözücü olarak
boyalarda
ve
boyaları
inceltmede,
plastik
imalatında,
mürekkep
yapımında, yapıĢtırıcılarda, dezenfektanlarda, biyokimyada alyuvarları
parçalayarak hemoglobini ortaya çıkarmada, yakıtlarda oktan arttırıcı
olarak ve patlayıcı yapımında kullanılmaktadır. Toluen ayrıca evsel
ürünlerden (boyalar, boya tineri, yapıĢtırıcılar, temizlik malzemeleri) ve
sigara
dumanından
serbest
kaldığı
için
genel
bir
kapalı
ortam
kirleticisidir.13,33 Yapılan araĢtırmalarda toluenin en yüksek seviyeleri
matbaacılık, boyacılık, otomotiv ve ayakkabıcılık gibi çalıĢma ortamlarında
bulunmuĢtur.32
Günlük yaĢantıda toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde
olduğu gibi inhalasyon ve oral yol ile gerçekleĢmektedir. Toluen'i vücut
sıvılarına girmesinin en kolay yolu ise inhalasyondur. Ġnsanlar solunan
toluenin % 40-60 ‗ını absorbe ederler. Her insan günlük 0.2 mg toluen alır.
Alınan toluen‗in % 60‘ı havadan, % 40‘ı yiyeceklerdendir. Deri yoluyla
alımı ise % 1‘dir. Organizmada toluenin dağılımı doku ve organların yağ
içeriğinden etkilenir. En fazla adipoz dokuda olmak üzere, karaciğer,
akciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemi gibi iyi kanlanan organlarda
21
yoğunluğu daha fazladır. Metabolik dönüĢümü temelde karaciğerdedir.
Toluenin yarı ömrü, insanlarda subkutanöz adipoz dokudan 0.5- 2.7
günde, kandan 6-8 saat sonra atılır.14
Toluen, diğer merkezi sinir sistemi depresanlarında olduğu
gibi ligand-geçit iyon kanallarının iĢlevini etkilemektedir. Böylece, toluen,
mikromolar miktarlarda, geriye çevrilebilir, etkili non-kompetitif (yarıĢmasız)
N-metil-D-aspartik asit (NMDA) reseptörlerinin inhibitörüdür ve NMDAreseptör aracılı akımı engellediği belirtilmiĢtir.21,22 NMDA reseptörleri, glisin
ve d-serin gibi aminoasitlerle özelliğini değiĢtirir ve bu aminoasitler, iyon
kanallarının açılımında allosterik bir değiĢimle NMDA reseptörlerinin coagonisti olarak görev yaparlar. Yapılan çalıĢmalarda toluenin akut etkisini,
merkezi sinir sistemi üzerinde dopaminerjik nöron aktivasyonu ile
gösterdiği ve corpus striatum ve prefrontal korteks‘te dopamini serbest
bıraktığı rapor edilmiĢtir.15,35,36,37 Ayrıca toluen‘in Dopamin D2 ve D3
reseptörlerinin bulunduğu radyoimmunoassay bir çalıĢmada, seçici olarak
D2 reseptöründe değiĢimlere neden olduğu gösterilmiĢtir. Buna göre,
dopamin aracılı lokomotor davranıĢlarda, D3‘den çok D2 reseptörünün
iĢlevindeki değiĢimden kaynaklandığı düĢünülebilir.21
Toluenin, bir hidrokarbon olarak yüksek yoğunluklarda,
memeli merkezi sinir sisteminde serbest oksijen radikalleri (ROS) ve
serbest
nitrojen
radikallerinin
(RNS)
yükselmesine
neden
olduğu
gösterilmiĢtir. Sinaptozomlarda; ROS artıĢı, reseptörlerin, enzimlerin ve
iyon pompalarının hasarı ile sonuçlanmaktadır. ROS, nükleik asitlerinin
arasına da girebilir ve böylece mutasyonları meydana getirir veya lipid
peroksidasyonunu
sinaptazomlarında,
baĢlatabilir.
Ayrıca,
intrapartikular
Ca+2
toluen‘in
sıçan
düzeyini
beyin
arttırdığı
gözlenmiĢtir.19,18,39
22
Aromatik bir hidrokarbon olan toluen kötüye kullanım için çok
yüksek bir potansiyele sahiptir. Uçucu madde bağımlıların % 90 ‗ı toluen
(tiner) kullanmaktadır. Bu durumun en önemli sebebi ise tinerin temininin
kolay, ucuz ve kullanılmasının yasak olmamasıdır.16
Toluen, elektrofizyolojik ve nörodavranıĢsal etkileri olduğu
bilinen nörotoksik bir kimyasaldır.11,27,34 Toluen, alkol ve diğer uçucu
maddeler gibi merkezi sinir sistemi üzerinde önce uyarıcı sonra depresan
etki yapar. Toluenin etkileri: görme bozuklukları, öfori (yoğun Ģekilde
mutluluk ve iyi hissetme hali), halüsinasyonlar (varsanı), yanılgılar
(delüzyon, sanrı), bunama (bir çeĢit akıl hastalığı), duyusal iĢlev
bozukluğu, kriz ve titreme olarak sıralanabilir.15,40,16 Ayrıca, çalıĢmalar
gösterdi ki gebelik boyunca toluene etkin bırakılan kadınlarda, geliĢimsel
gecikmeler, mikrosefali ve kavrama bozuklukları gibi konjenital nörolojik
bozukluk taĢıyan bebek dünyaya getirme yatkınlığı vardır.42,43 Bu olası
nedenlerle, toluene etkin kalma önemli derecede embriyopatiye sebep
olabilir ki bu durum ―Fetal Çözücü Sendromu‖ olarak da bilinir.12,43
Toluenin bu tür etkilerinin yanı sıra kanserojenik etkisi bulunmamaktadır.
Toluenin kısa dönemli etkileri: 750 mg/ m3 , hafif boğaz ağrısı ve göz
kaĢıntısı, baĢ ağrısı, baĢ dönmesi ,yorgunluk; 1500 mg/m3, deride yanma,
batma, 8 saat ve daha uzun sürede zihinsel karıĢıklık; 1875-2250 mg/ m3,
iĢtahsızlık, yürüme bozukluğu, mide bulantısı, sinirlilik, kısa süreli hafıza
kaybı; 3000 mg/ m3, aĢırı mide bulantısı, kontrol kaybı, kas yorgunluğu,
uykusuzluk; 15000 mg/ m3, 1 saat veya daha uzun sürede ölüm olasılığı;
37500-112500 mg/ m3, uzun sürede ölüm olasılığına sebep olmaktadır.20
Toluenin uzun dönemli etkileri ise merkezi sinir sistemi bozuklukları, kalp
ve karaciğerde bozukluklar, kemik iliğinde doku bozuklukları, kan
sayımında değiĢikliklerdir. Toluene kısa ya da uzun sürede etkin kalınması
ile meydana gelen bu etkiler, belirli belirteçlerle vücutta tespit edilebilinir.
Vücuttaki toluen, üriner sistemdeki hippürik asit miktarına (toluenin birincil
23
metaboliti), ortho-cresol miktarına (toluenin küçük metaboliti) ve venöz
kandaki toluen miktarına bakılarak belirlenebilir. Ancak bu belirteçler,
toluenin akut ya da kronik alımına bağlıdır. Üriner sistemdeki hippürik asit
miktarı, uzun zaman boyunca toluene etkin kalmanın belirteci olarak
düĢünülmüĢtür.44 Üriner sistemdeki ortho-cresol miktarı ise özel bir yöntem
değildir.
Çünkü,
elde
edilen
değerler,
sigara
içmeden,
cinsiyet
farklılıklarından, alkol tüketimi ve fiziksel aktiviteden etkilenmektedir.
Venöz kandaki toluen ise en güvenilir ve en duyarlı yöntemdir.24,45,46
2.7. C Vitamini
C vitamini (Askorbik asit), üzerinde ilk bilimsel araĢtırmalar,
1907'de Holst ve Frolich ‗in birçok besin maddesinin, özellikle yeĢil sebze
ve
meyvelerin
skorbüt
hastalığını
önleyici
etkilerini
bulmalarıyla
baĢlamıĢtır.147,148 C. Funk 1912'de skorbüt hastalığının besinlerde bulunan
bir faktörün eksikliği sonucu oluĢtuğu düĢüncesini ortaya koymuĢ ve bu
maddeye ‗antiskorbutik vitamin‘ adını vermiĢtir. Ardından Drummond
1920'de antiskorbutik vitamin için ‗Vitamin C‘ adını kullanmıĢtır. Zilva ve
çalıĢma
arkadaĢları
(1918-1929)
limondan
antiskorbutik
faktörü
yoğunlaĢtırma üzerinde çalıĢmıĢlar ve hemen hemen saf askorbik asit
bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenerek izole edilmiĢtir. 149 Zilva
deneylerini sürdürürken Szent-Gyorki 1928 yılında portakal, lahana ve
hayvanların adrenal bezlerinden askorbik asidi ayırmıĢtır.150 Askorbik asit
ismi Szent-Gyorki'e izafeten verilmiĢtir.
Askorbik asit bir monosakkarit türevi olup suda çözünen bir
vitamindir. Yapıca glukoza ve diğer altı karbonlu monosakkaritlere benzer.
Renksiz, beyaz ve asit reaksiyondadır. C Vitamini'nin asiditesi 3.
24
karbonunda yer alan enol hidrojenine bağlıdır. Canlılarda C vitamini
oksitlenmiĢ ve indirgenmiĢ olarak iki Ģekliyle bulunmaktadır. Bu tepkime iki
yönlüdür ve her ikisi de C vitamini aktivitesi gösterir.
Askorbik asitin L-askorbik asit ve D-askorbik asit olmak üzere
iki Ģekli vardır. D-askorbik asit inaktiftir. L izomeri ise biyolojik olarak aktif
formudur.
C
vitamini
denildigi
zaman
aktif
olan
L-askorbik
asit
anlaĢılmaktadır. C vitamini sentezi, glukozdan türevlenen glukuronik asit
ya da galaktonik asit üzerinden yürür. Bu metabolik yol ile glukuronik
asitten C vitamini sentezi için 3 enzime gereksinim vardır.152,154,155
2.7.1. C Vitamini’nin İşlevleri
C vitamininin vücutta birçok görevi vardır. Dokuları bir arada
tutan bir protein çeĢidi olan kollagenin sentezinde görev yapar.156 Bu
görevini bağ dokusunda kollagen yapımı için hidroksiprolin sentezinde
koenzim olarak görev yaparak gerçekleĢtirir.151 C vitamini kollagen
yapımında görev alarak kapiller damar duvarının kuvvetli olmasında da
önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, C vitamini eksikliği kapiller damar
duvarlarının direncinin azalmasına yol açabilmektedir. C vitaminin
eksikliğininin ileri seviyelerinde kan damarları zayıflamakta ve küçük
travmalarla kanamalar görülebilmektedir. C vitamini; E vitamini,169 A
vitamini, B2 Vitamini, B5 Vitamini, Folik Asit, Demir, Kalsiyum gibi bazı
vitaminlerin ve minerallerin vücutta kullanılabilmelerini sağlamaktadır.
Ayrıca demirin emilimi için de C vitamini gerekmektedir.
25
C vitamininin en önemli görevlerinden birisi de vücudu
enfeksiyonlara
ve
bakteri
toksinlerine
korumasıdır. 159,160
karĢı
Enfeksiyonlar, vücuttaki C vitamini miktarını azaltır. Bu vitamin yeterli
miktarda alındığında enfeksiyonlar önlenmekte ve C vitamini alımı
arttırıldığında enfeksiyonlarda azalma görülmektedir. 158 Ayrıca C vitamini,
bazı toksik maddelerin etkisini azaltmaktadır. Örneğin, vücuda alınan
nitritlerin kanser yapıcı nitrozoma dönüĢümünü önlemektedir.157,159,168
Askorbik asidin hücre çalıĢmasında görev alan birçok madde ile iliĢkisi
olmasına karĢın bu iliĢkilerden birçoğunun gerçek mekanizması henüz
yeterince açıklanamamıĢtır. Bununla birlikte askorbik asidin vücut
çalıĢmasında çok yönlü ve önemli iĢlevleri olduğu kesin olarak
bilinmektedir.
C vitamini, canlılarda 11 enzim için elektron verici olarak rol
alır.48 Diğer bir deyiĢle enzimlerin kofaktörü olarak görev almaktadır.
Enzimlerden 3‘ü mantarlarda iken diğer 8 enzim insanlarda bulunmaktadır.
Bu
enzimlerden
yer
biyosentezinde
hidroksilasyonuna
norepinefrinin
aminasyonunda
almaktadır.
3‘ü
kollagen
alırken,51,163,165
katılırken
diğer
ayrıca,
biri
biyosentezinde,161,162
161,164
2‘si
hidroksilasyonunda,
3
enzim
katekolamin
biri
peptid
karnitin
kollagen
grubundan
hormonlarının
diğer enzim ise tirozin metabolizmasında görev
52,53
C vitamini ayrıca; cilt sağlığını korur, kanda kolesterolün
normal düzeylerde bulunmasını sağlar, vücutta yağ asit düzeylerini
düĢürür, nezle ve gripte ortaya çıkan belirtilerin önüne geçer, vücudun
savunma
sisteminin
iĢlev
görmesine
yardımcı
olur.159
Savunma
sisteminde; interferon oluĢumu, kompleman aktivitesinin sağlanması ve
antikor
yapımını
gerçekleĢtirir.
C
vitamini,
steroid
hormonlarının
26
sentezinde de görev almaktadır. C vitamininin epinefrin ile yara ve
iltihaplanmaya karĢı etkinlik gösteren steroidlerin sentezinde de rolü
olduğu bildirilmiĢtir.
2.7.2. C Vitamini’nin Antioksidan Özelliği
C vitamini , hidrofiliktir ve ekstrasellüler sıvıdaki en önemli
serbest
radikal
temizleyicisidir.
Serbest
radikali
nötralize
ederek
biyomembranları peroksidatif hasardan korur.59 C vitamini, bu görevini
biyosentetik veya antioksidan reaksiyonlarda elektron kaybederek kısa
yarı ömre sahip askorbil radikali ve dehidro askorbik aside (DHA) okside
olarak gerçekleĢtirir.25 Ġndirgeyici ve antioksidan bir ajan olarak askorbik
asit çeĢitli lipid hidroperoksitlerle direk olarak reaksiyona girerek, hücre
membran komponentlerini oksidatif hasardan korumaktadır.26
Askorbik asit, oksijen tutma özelliğine sahip olması nedeniyle
antioksidan olarak kullanılır. Yağların ve yağlı besinlerin uzun süre
saklanabilmesi, beyaz renkteki sebze ve meyvelerin kararmasının
önlenmesi için kullanılır. Ayrıca askorbik asit kuvvetli bir indirgeyici ajandır;
280 mV'lik düĢük bir redoks potansiyeline sahip olması, onun hemen tüm
diğer okside olan serbest radikallerle reaksiyona girme
yönünde
termodinamik potansiyelinin varolduğu anlamına gelir. Bu Ģekilde C
vitamini, serbest radikaller olarak bilinen zararlı maddeleri etkisiz hale
getirir.
27
2.7.3. C Vitamini’nin Eksikliği
C vitamini‘nin yetersizliği ile idrar ve kandaki C vitamini
miktarı azalmaktadır. Bu durumda askorbik asit eksikliğine bağlı klinik
belirtiler
görülmeye
yorgunluk,
isteksizliktir.
iĢtah
baĢlamaktadır.
azalması,
Yetersizlik
Klinik
yaraların
arttıkça,
belirtilerin
iyileĢmesindeki
büyümede
hafif
Ģekilleri
gecikme
duraklama,
ve
anemi,
enfeksiyonlara karĢı direncin azalması, burun kanamaları, ağız içi yaralar,
diĢ etlerinin ĢiĢmesi ve kanaması, diĢ kaybı, eklemlerde ĢiĢmeler, ateĢ,
kanamalar
ve
kemiklerde
kırılmalarla
belirlenen
skorbüt
hastalığı
görülmektedir. Çocuklarda büyümenin yavaĢlaması, enfeksiyonlara karĢı
vücut direncinin azalması, enfeksiyon hastalıkları, yaĢlılarda ciddi damar
problemleri, yüksek tansiyon, eklem iltihabı, ülser, damar sorunları, allerji
ve safra kesesi taĢları gibi bir çok sağlık sorununun C vitamini ile iliĢkili
olduğu düĢünülmektedir.159,160
2.7.4. C Vitamini’nin Fazla Alınması
C Vitamini, güvenle kullanılabilen bir maddedir. Fazla
miktarda C vitamini alımı (günde yaklaĢık 1000 mg‘ dan fazla) bulantı,
ishal, karın krampları ve böbrek taĢlarına neden olabilir. Böbrek
hastalarının, C Vitamini kullanmaması gereklidir.170,171,172,173
28
2.7.5. C Vitamini Kaynakları ve Vücuda Alımı
Doğada çok yaygın Ģekilde bulunan C vitaminin en zengin
kaynaklarını taze meyve ve sebzeler oluĢturur. Meyveler arasında en çok
askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek,
kuĢburnu ve frenk üzümüdür. Elma, armut ve erik ise diğerlerine göre
daha az miktarda askorbik asit içerir. Bu meyvelerden özellikle sitrus
meyveleri (limon, portakal, greyfurt), kivi ve domatesin dıĢ kısımları
(kabuk) askorbik asit bakımından zengindir. Sebzeler, karnabahar, lahana,
ıspanak, kuru soğan, biber, turp, tere, maydanoz ve yer elması askorbik
asit bakımından en zengin kaynaklardandır.166,167
Pauling 1970 yılında yayınladığı araĢtırmasında günlük C
vitamini alım miktarının 2-3 g olması gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak
günlük askorbik asit gereksinimi olarak çeĢitli kaynaklar tarafından
önerilen miktarlar arasında farklılıklar vardır. Bunun sebebi askorbik asit
ihtiyacının yaĢ ve cinsiyete bağlı olarak da değiĢmesidir. Dünya Sağlık
Örgütü ise günde yaklaĢık 20-30 mg alınması gerektiğini belirtmiĢtir.56
Besinlerdeki askorbik asit, vücuda alındıktan birkaç saat
sonra ince bağırsaktan emilerek kana geçer. Bağırsaklardan C vitamini‘nin
emilimi, enerji gerektiren sodyum bağımlı transport mekanizması ile
gerçekleĢir.55 100 mg ve daha az vitamin alındığında bu miktarın %80-90'ı
emilmektedir. Bu esnada kandaki düzeyi kısa süre için yükselir. Kan
dolaĢımı ile dokulara taĢınır ve fazlası böbreklerden idrarla dıĢarı atılır.
Gereğinden fazla alınan askorbik asidin bir bölümü de monosakkaritlerde
olduğu gibi karbondioksit ve suya okside olur. C vitamini‘nin düĢük plazma
29
değerleri ise diyabetli hastalarda, sigara içenlerde ve enfeksiyonlarda
tespit edilmiĢtir.57,58
2.8. E Vitamini
1922
yılında
Evans
ve
Bishop‘un
gebe
sıçanlarda
kullandıkları bu madde, 1924‘de Dr. Bennett Sure tarafından ―vitamin E‖
olarak isimlendirilmistir. 1925 yılında ise Evans bu bileĢiğe tokoferol
(tokos=doğurmak, phero=tasımak, bilesiğin alkol olması nedeniyle ol )
adını vermistir.184
E vitamini yağda eriyen bir vitamin olup hücre zarında bol
miktarda bulunmaktadır. Kimyasal olarak tokol yapıda bir madde olup
sekiz antioksidan ailesinden oluĢur. Bunlar: 4-tokoferol (alfa-, beta-, gama, delta-) ve 4-tokotrienol (alfa-, beta-, gama-, delta-) ‗dur.185 α-tokoferol,
insan vücunda, kanda ve dokularda bulunan E vitamini‘nin aktif formudur.
Ġnsan dokularında en az etkili formu ise gama-tokoferol‘dür.
2.8.1. E Vitamini’nin Görevleri
E vitamini; sinir sisteminin, kasların, hipofiz ve böbreküstü
bezleri gibi endokrin bezlerin ve üreme organlarının iĢlevleri için önemlidir.
BağıĢıklık sistemi ve lenfositlerde bulunan enzim ve moleküllerin
aktivitelerini
etkiler.
Trombosit
agregasyonunu
engellerken,
vazodilatasyonu arttırır. A vitamininin emilimine yardımcı olur, demir
30
metabolizması, oksidatif stres ve AIDS gibi viral hastalıklar süresince
immün sistem ve sinir dokularının iĢlevlerinin sürdürülebilmesi için
gereklidir. Kan dolaĢımını ve normal kan pıhtılaĢmasını güçlendirip yüksek
kan basıncını azaltmaktadır.
E vitamini, özellikle yoğun olarak bulunduğu hücre zarında
yağlara zarar veren zincir tepkimelerini durdurur. Vücutta, hücre zarı
bütünlüğünü
sağlamanın
yanı
sıra,
yağların
transferini
sağlayan
lipoproteinlerdeki yağları oksidasyondan korur.188,189
E vitamini, protein kinaz C-(PKC) enziminin etkinliğini inhibe
eder.186,187 Güçlü bir antikoagülan olan okside olmuĢ α-tokoferolü
oluĢturur. Ayrıca E vitamini bileĢikleri, prostaglandin gibi inflamasyon
bileĢiklerinin üretimini azaltır. Gama-tokopherol, plazma ve arteriel
dokulardaki süperoksit dismutaz (SOD) etkinliğini arttırdığından
α-
tokoferol‘den çok daha güçlüdür. SOD, temel antioksidan enzimdir. Hem
α-tokoferol, hem gama-tokoferol, nitrik oksit (NO) üretimini ve nitrik oksit
sentaz (cNOS) etkinliğini artırırken, gama-tokoferol, cNOS protein
ekspresyonunu arttırmaktadır.78
Laboratuvar çalıĢmaları göstermiĢtir ki, tokotrienoller, bazı
insan kanser hücrelerinin büyümesi ve/veya proliferasyonunu etkileyebilir.
Yu W ve arkadaĢlarının 1999 yılında yapmıĢ oldukları çalıĢmada, insan
meme
kanser
hücrelerinin
büyümesinde,
tokotrienoller
ve
delta-
tokoferollerin kanser hücrelerinin apoptozisini indüklediğini belirtmiĢlerdir.75
31
2.8.2. E Vitamini’nin Antioksidan Özelliği
Antioksidanlar,
engelleyerek
veya
reaktif
peroksidasyon
oksijen
zincir
türevlerini
tepkimelerini
toplayarak
lipid
peroksidasyonunu inhibe ederler.72,188,189 E vitamini, lipofilik özelliği
nedeniyle
membran
moleküllerine
bağlanarak
membran
yüzeyine
yerleĢmektedir.73 Tokoferoller ve tokotrienoller, peroksi radikallerinin yanı
sıra, singlet oksijen ve diğer reaktif türleri ve serbest radikalleri de yakalar.
E vitamini, en yüksek koruyucu etki gösterdiği hücre ve organel
membranlarında öncelikli olarak yerleĢmiĢ olmasına karĢın, E vitamini
miktarı (yoğunluğu), her 2000 fosfolipid molekülü için bir molekül E
vitamini olabilir ve bu durumda serbest radikallerle gerçekleĢen reaksiyon
sonrasında, E vitamininin hemen yenilenmesi gerekir.74
E vitamini‘nin temel antioksidan olmasının nedenleri;186,187
 Tokoferoller ve Tokotrienollar, zincir kırıcı antioksidanlardır: lipid
peroksidasyon zincirini kırarlar.
 E vitamini‘nin yapısı, hücre zarını korumada onu eĢsiz ve gerekli
yapar.
 Kötü kolesterol olan LDL‘nin oksidasyonunun temel inhibitörü E
vitaminidir.
2.8.3. E Vitamini’nin Eksikliği ve Fazlalığı
Hayvanlarda, E vitamini eksikliğinin, hücre zarının hasara
uğraması ve hücre içeriğinin hücre dıĢı sıvılara çıkması gibi iĢaretleri
32
bulunmaktadır. Hayvanlarda düĢük E vitamini diyeti uygulandığında,
kardiyak problemleri, miyopatiler, nöropatiler ve karaciğerde nekroz
gözlenmiĢtir.76,176
Ġnsanlarda E vitamini eksikliği son derece az olarak
görülmektedir. E vitamini eksikliğinde; baĢta anemi ve göz bozuklukları
olmak üzere, kolay yorulma, yaraların geç iyileĢmesi ve infertilite ortaya
çıkabilir. E vitamini eksikliği kalp hastalıkları ve kanser riskini de artırır.177
Ayrıca, insanlarda E vitamini eksikliği, spinoserebral ataksi ve miyopatiler
olarak tanımlanan nöromuskular anormalliklerle sonuçlanmaktadır.79,176
Periferik nöropati, genelde serbest radikallerin sinirleri hasarlaması ve
duyusal nöronların tamamıyla iĢlevini kaybetmesi ile gerçekleĢir.190 Buna
benzer olarak, E vitamini eksikliği, büyük ölçüde prematüre bebeklerde,
serbest radikallerin hasarının bir sonucu olarak anemiyi meydana getirir.191
Yapılan çalıĢmalarda, E vitamini‘nin, erkek sıçanlarda
spermatogenez
canlılığını
kayıplarını
devam
ettirdiği
engellerken,
diĢi
belirtilmiĢtir.184
sıçanlarda
Ayrıca
erkek
zigotların
infertilitesi,
selenyum eksikliğinden de kaynaklanabilir. Çünkü E vitamini ve selenyum
yakın iliĢki içindedir. Selenyum, glutatyon peroksidazı aktif tutarak
peroksidasyona karĢı savaĢta E vitamininin yükünü azaltır.81 Pankreasın
ekzokrin fonksiyonunu destekleyerek yağların ve onlarla birlikte E
vitamininin sindirimini ve absorbsiyonunu artırır. Selenyum bilinmeyen bir
mekanizma ile E vitamininin plazma lipoproteinleri içinde tutulmasını
destekler. Aynı Ģekilde kükürtlü aminoasitlerde antioksidan etkinlik
gösterirler ve E vitamini gereksinimini azaltırlar.
33
E vitaminin fazlası idrarla dıĢarı atıldığı için fazlalığı çok nadir
olarak görülür. Bununla birlikte aĢırı dozlarda alınması bulantı ve diare
yapabilir.182,183
2.8.4. E Vitamini Kaynakları ve Vücuda Alımı
E vitamini bakımından en zengin kaynak bitkisel yağlardır.
Ayrıca
tahıl
ve
tahıl
ürünleri,
süt
ve
süt
ürünleri,
sebzelerde
bulunmaktadır.178,179 Günlük E vitamini ihtiyacı: Bebeklerde 5-6 mg, 4-11
yaĢ arasındaki çocuklarda 7 mg ve 12 yaĢından büyüklerde ise 8-10
mg‘dır.180,181
E vitaminin bağırsaktan alımı, yeterli pankreatik iĢlevi, safra
salgısına bağlıdır. Absorbsiyon için Ģartlar, diyetle alınan lipid için Ģu
Ģekildedir; yeterli emülsiyon (emülsiyon haline getirme), enterositlerle
alımı, lenfatik sistem yoluyla dolaĢımda salgılama Ģeklindedir. Emülsiyon,
midede baĢlamaktadır ardından ince bağırsak, pankreas ve safra
salgısında devam etmektedir.174 Sonunda karıĢmıĢ yapılar, E vitamini
molekülleri olarak bir araya gelir ve enterositlerin fırça kenarlı membranına
pasif diffüzyonla taĢınır. Enterosit içinde, tokoferol, Ģilomikronlarla birleĢir,
intrasellüler boĢluğa salgılanır, buradan lenfatik sisteme ve sonunda kan
akımına karıĢır.
E vitamini, kanda plazma lipoproteinleri ve eritrositlerle
taĢınır.
ġilomikronlar,
tokoferolü
enterositten
karaciğere
taĢır.
ġilomikronların katabolizması sistemik dolaĢımda, hücresel lipoprotein
lipaz aktivitesiyle gerçekleĢir. Bu süreçte, tokoferol, yüksek yoğunluklu
34
lipoproteine (HDL) dönüĢebilir. HDL‘deki tokoferol, diğer lipoproteinlere,
örneğin LDL (düĢük yoğunluklu lipoprotein) ve VLDL (çok düĢük
yoğunluklu lipoprotein) dönüĢebilir.75,175
2.9. Kullanılan Antikorlar
2.9.1. Apoptozis
Her
hücre,
doğar,
çoğalır
(proliferasyon),
farklılaĢır
(diferansiasyon) ve ölür (apoptozis). Bütün bu olaylar doğal bir denge
halinde sürer. Normal geliĢimin ve hastalıklarla bağlantılı patolojik
durumların bir öğesi olarak ortaya çıkabilen proglamlanmıĢ hücre ölümleri
çok hücreli pek çok canlıda bulunmuĢtur. ProgramlanmıĢ hücre ölümleri
veya diğer adı ile apoptosis, belirli hücrelerin kendi ölümlerini, yani
intiharlarını,
aldıkları
sinyal
sonucu
aktive
etmeleridir.
Apoptosis
nematodlardan memelilere kadar pek çok organizmanın hücre ve doku
çeĢidinde tanımlanmıĢtır.129,130
Apoptozis, yunancada apo (= ayrı) ve ptozis (= düĢen)
kelimelerinin birleĢtirilmesi ile oluĢmuĢ sonbaharda yaprak dökümünü
olarak tanımlanan bir kelimedir. Apoptozis, hücrelerde normal geliĢim
sırasında meydana gelen ölüm olarak 1842 yılında Vogt tarafından
tanımlanmıĢtır. Apoptozis terimi ilk kez 1972 yılında Kerr ve arkadaĢları
tarafından
kullanılmıĢtır.
çekirdeklerinde
Kerr,
yoğunlaĢmıĢ
fizyolojik
kromatin
olarak
parçalarını
ölen
hücrelerin
gözlemlemiĢ
ve
organellerin iyi korunduğunu fark etmiĢtir.130,133,134
35
Apoptozis, hücrenin yaĢam çemberi boyunca yapım-yıkım
dengesinin sürdürülmesini sağlamak gibi önemli bir görevi gerçekleĢtirir.
Günümüzde apoptozis‘in fizyolojide ve patolojide önemli bir iĢleve sahip
olduğu ve istenmeyen hücrenin yol edildiği fizyolojik bir ölüm olduğu
belirtilmiĢtir.129,130,131,132 Apoptosis‘de intihar et komutu alan hücre bu olayı
gerçekleĢtirmek için bazı gen ürünleri (proteinler, enzimler) sentezler ve
gerekli fizyolojik düzenlemeler gerçekleĢirir. Genlerin bir kısmı apoptozisde
uyarıcı bir kısmı baskılayıcı olarak görev alır.129
Hücre içi uyaranlardan büyüme faktörleri, onkogenler ve
tümör hücrelerini baskılayan genler (supresor) apoptozu etkilemektedir. Bu
uyaranların bazıları, büyüme faktörlerinin geri çekilmesi, sitokinler, hücre
içi kalsiyum miktarındaki artıĢ, TNF, TGF-s, Fas(CD95)/FasL(Fas Ligand)
sisteminin aktive olması, DNA hasarı nedeniyle bir tümör supresor gen
olan
p53'un
aktive
glukokortikoidler
ve
olması,
reaktif
viral-bakteriyal
oksijen
radikalleri
enfeksiyonlar,
iskemi,
(mitokondri,
plazma
membranı, genom uzerinde oluĢturabileceği hasarlara bağlı olarak) olarak
sayılabilmektedir.195,196,197
Apoptozisde ana yapısal olay, nükleusun yoğunlaĢması ve
ardından parçalara ayrılmasıdır.135 Apoptozisin erken evresinde hücreler
birleĢme bölgelerinden ayrılır, özelleĢmiĢ yüzey organellerini kaybeder ve
belirgin Ģekilde büzülür, bir kaç dakikada hacimlerinin 1/3‘ünü kaybederler.
Hücresel büzüĢmenin nedeni Na, K, Cl taĢıyıcı sistemin durması nedeniyle
hücre içi ve dıĢı arasındaki sıvı hareketinin olmamasıdır. Daha sonra
plazma membranında tomurcuklanmalar oluĢur ve hücre, sitoplazma ile
çevrilmiĢ kromatin parçalarından oluĢan apoptotik cisimciklere parçalanır.
Apoptotik hücreler komĢu hücreler ile makrofajlar tarafından tanınır ve
fagosite edilir.136 Apoptotik hücrelerin tanınması, plazma membranındaki
36
değiĢikliklerle olur. Normalde hücre membranının iç tabakasında olan
fosfatidilserin,
aminofosfolipid
transferaz
enzimiyle
membranın
dıĢ
yaprağına göç eder. Fagositik hücrelerin vitronektin, lektin özelliğindeki
reseptörleri fosfotidilserin ile bağlanır ve fagositozu uyarır.137
2.9.2. Kaspazlar ve Kaspaz-9
Kaspazlar apoptotik hücre ölümü esnasında önemli rol
oynayan multigen ailesinden oluĢan sistein-proteaz grubu enzimlerdir.
Kelime olarak "Cysteine Aspartate Specific ProteASEs- CASPASE" olarak
türetilmiĢtir. Hücre ölümü sırasında meydana gelen pek çok hücresel ve
yapısal değiĢimler, bu enzimlerin rol oynadığı birtakım süreçler neticesinde
geliĢir.138,139
Kaspazlar inaktif üç parçalı proenzimler olarak sentez
edilirler. Aktivasyonları sırasında aspartat (P1) - X (P2) bağının ayrılması
ile proenzimden, küçük ve büyük subüniteleri içeren aktif enzim oluĢur.
Ayrılma noktasında aspartatın bulunması kaspazın oto-aktif ya da aktive
edilebilir olmasıyla uyumludur. Ayrılma iĢleminden sonra 2 büyük ve 2
küçük alt üniteden oluĢan tetramer yapısına sahip kaspaz yapısı izlenir.138
Kaspazlar; sitokin üretimine katkıda bulunanlar (kaspaz 1, 4,
5, 13), proteolizisin "baĢlatıcıları" (kaspaz 2, 8-10) ya da "uygulayıcıları"
(kaspaz 3, 6, 7) olarak sınıflandırılırlar.146,41,38 Ayrıca, kaspazlar, p4
pozisyonundaki aminoasitlere göre üç gruba ayrılır. Grup 1 kaspazlar
(kaspaz-1, 4, 5, 13) P4 pozisyonunda hidrofobik aminoasitleri tanırlar ve
sitokinlerin
maturasyonuna
aracılık
ederler.
Grup
2
kaspazların
37
yeğledikleri ayırma noktası hücre ölümü sırasındaki pek çok proteinlerde
gözlenir ve bununla iliĢkili olarak da grup 2 kaspazlar (kaspaz-2, 3, 7)
apoptosisin major efektörleri olarak bilinirler. Grup 3 kaspazlar (kaspaz-6,
8, 9, 10) ise P4 pozisyonunda alifatik aminoasitleri tanır ve grup 2
kaspazların aktivasyonunda görev alır.138
Kaspaz aracılı apoptozisin aktivasyonunda üç ayrı yolun
varlığı bilinmektedir;
1. Mitokondri/Sitokrom-C aracılı apoptozis
2. Hücre yüzey reseptörleri aracılığı ile tetiklenen apoptozis
3. Endoplazmik retikulum aracılı apoptozis
1.Mitokondri/Sitokrom-C aracılı Apoptozis:
Hücresel stres durumunda mitokondriden, sitokrom c ve
apoptotik
proteaz
aktive
edici
faktör
(Apaf-1)
salınarak
dATP
kofaktörlüğünde prokaspaz-9 molekülüne bağlanır. Bu yolla aktive olan
kaspaz-9, prokaspaz-3'ü aktive eden kaskadı baĢlatır ve devamında
sitoplazmada
yapısal
poteinlerin
sindirimi,
kromozomal
DNA'nın
degradasyonu ve hücrenin fagositozu sağlanır.138,140,141,142
Kaspaz-9 baĢlatıcı kaspazdır. Sitokrom c, sitoplazmada
monomerik APAF-1 ile birleĢerek bu proteinin konformasyonunda
değiĢikliğe neden olur ve bu yapı da inaktif durumdaki kaspaz-9 enzimine
bağlanarak ―apoptozom‖ adı verilen bütünün oluĢturur. Apoptozomda
kaspaz-9 proteolitik olarak aktif duruma gelir ve diğer kaspazları aktif
38
duruma getirir.145 Aktif kaspaz-9: Kaspaz-3 ve kaspaz-7‘nin nükleusa
girebilmeleri için nükleer porları harab eder veya geniĢletir.
Canlı organizmada, in vivo, aerobik koĢullarda, sürekli olarak
reaktif oksijen metabolitleri, özellikle de superoksit radikali meydana gelir.
BaĢta mitokondriyal elektron transportu olmak üzere, fagositik aktivasyon,
çeĢitli sentez ve degradasyon tepkimelerinde ROS oluĢmakta ve
prooksidan/antioksidan dengenin prooksidanlar lehine kayması sonucunda
geliĢen oksidatif stres, çeĢitli mekanizmalar ile biyomoleküllere hasar
vermektedir. ROS oluĢumundaki artma, antioksidan enzim düzeylerindeki
azalma sonucu hücrenin oksidatif strese karĢı savunma hattı kırılmakta ve
ölüme sürüklenmektedir.194 Hücrede meydana gelen stresle ROS
üretimindeki artma sonucunda apoptozise gidilir. Bu aĢamada ise
apoptozisdeki baĢlatıcı kaspazlardan olan kaspaz-9 tutulumunda artma
meydana gelmektedir.
2. Hücre yüzey reseptörleri aracılığı ile tetiklenen apoptozis
Fas-ligand (Fas-L) ve Tümör nekrozis faköor (TNF) gibi
moleküllerin, hücre yüzeyindeki Fas ve TNF reseptörlerine bağlanmasıyla
sitoplazmaya Kaspaz-8'i aktive eden sinyaller yayılır.
3. Endoplazmik retikulum aracılı apoptozis:
Endoplazmik retikulum (ER), hücre içi kalsiyum dengesi,
sentezi ve membran proteinlerinin katlanmasını içeren birçok süreçte kritik
39
öneme
sahiptir.
Hücre
içi
kalsiyum
seviyeleri
yükseldiğinde
ER
membranında lokalize olan prokaspaz-12 aktifleĢir ve sitoplazmaya
yönelir. Kaspaz-9 ile karĢılıklı olarak etkileĢerek kaspaz kaskadını aktive
eder.138,143,144
40
3. GEREÇ VE YÖNTEMLER
3.1. Deney Hayvanları ve Gruplandırma
Gazi
Üniversitesi
Deney
Hayvanları
Etik
Kurulunca
onaylanan çalıĢmamızda 10 haftalık, 24 adet Wistar albino cinsi erkek
sıçanlar kullanıldı;
Denekler
Gazi
Üniversitesi
Laboratuvar
Hayvanları
o
YetiĢtirme ve Deneysel AraĢtırma Merkezi‘nde ısı 25±2 C, % 50 nem
oranıyla 12 saat aydınlık ve 12 saat karanlık olacak Ģekilde bakıma alındı.
Denekler dört gruba ayrıldılar.
1.grup: Kontrol grubu (n=6)
2.grup: 6000 ppm/gün Toluen (MERCK, %99,9 saflık, C6H5CH3, 2,5 lt)
(n=6)83
3.grup: 6000 ppm/gün Toluen + 200 mg/kg/gün C Vitamini (BAYER,
Redoxon, 500 mg/5 ml, 5 ampul) (n=6)82
4.grup: 6000 ppm/gün Toluen+ 200 mg/kg/gün C Vitamini + 200
mg/kg/gün E Vitamini (Aksu Farma, Evigen, 300 mg/2ml, 5 ampul) (n=6)82
Toluen inhalasyonu, sıçanlara, 5 hafta boyunca
her gün,
günde 2 saat olmak üzere, 45 lt. hacminde kapalı bir kapta etkin bırakıldı.
6000 ppm (~7 ml) ‗lik toluen pamuğa damlatılarak 100 ml‘lik kaba
yerleĢtirildi. 100 ml‘lik kap, flaster yardımıyla 45 lt hacmindeki kabın iç yan
duvarına
yapıĢtırıldı.
Toluene
etkin
bırakılan
sıçanlar,
dıĢarıdan
41
gözlemlenebilmekte ve çeker ocak altında dıĢarıdaki hava ile izolasyon
sağlanabilmekteydi.
6000 ppm‘lik Toluen (~7 ml), 5 hafta boyunca her gün
soluma yoluyla sıçanlara uygulanırken; C ve E vitamini 5 hafta boyunca
her gün intraperitoneal enjeksiyonla uygulandı.82
Uygulamaların sonunda denekler intramusküler ketamin
(45mg/kg) ve ksilazin (5mg/kg) enjeksiyonu ile uyutularak ötenazi
gerçekleĢtirildi. Ötenazi sonrası deneklerin inguinal bölgeleri açılarak testis
ve epididimis dokuları alındı. Elde edilen doku örnekleri ıĢık mikroskobik
inceleme için %10‘luk nötral formalinde 72 saat bekletilerek tespit edildiler.
42
Fotoğraf 1-2 : Toluen inhalasyonunun gerçekleĢtirildiği deney düzeneği.
43
3.2. Işık Mikroskobik Yöntem
Kontrol ve deney gruplarına ait testis ve epididimis doku
örnekleri ıĢık mikroskobik inceleme için ilk olarak %10‘luk formalin‘de
tespit edildiler. Tespit iĢleminden sonra doku örnekleri gazlı bezlere veya
kasetlere konularak akar su altında 24 saat yıkandılar. Yıkanma
sonrasında dokulardan suyun uzaklaĢtırılması için dokular yükselen alkol
serilerinden (%70, %80, %90, %100) geçirildiler. Doku örnekleri parafine
gömülmeden
önce
dokuların
sertleĢmelerini
önlemek
için
ksilol
serilerinden geçirildiler ve ardından doku örnekleri erimiĢ parafine
gömüldü.84,85
Hazırlanan
parafin
bloklardan
elde
edilen
kesitler,
Hematoksilen- eozin ile boyanarak Leica DM 4000 B ıĢık mikroskopta
incelenerek resimlendirildiler.
3.3. İmmunohistokimyasal Yöntem
Hazırlanan parafin bloklardan polilizinli lamlara 4 µm
kalınlığında kesitler alınarak immünohistokimyasal boyamaları yapıldı.
ÇalıĢmada
kontrol
ve
deney
gruplarında
apoptozisi
belirlemek ereğiyle Neomarkers Caspase-9 tavĢan poliklonal antikoru
(Caspase 9 Ab-4, Cat: RB-1205-P) ile indirekt immunohistokimyasal
yöntemler kullanılarak boyama yapıldı.
Kesitler 37°C‘ deki etüvde bir gece tutulduktan sonra
deparafinizasyonu kolaylaĢtırmak ereğiyle etüv ısısı 57°C‘ ya çıkarılarak 1
44
saat daha bekletildi. Ardından kesitler 2X15 dakika ksilole etkin
bırakıldıktan sonra sırasıyla %100‘ lük, %96‘ lık ve %80‘ lik alkol
serilerinden 10‘ ar dakika geçirilerek sudan, 2 kez 5‘ er dakika distile
sudan geçirilerek alkolden kurtarıldı. Son olarak kesitler, 2x5 dakika distile
sudan geçirilerek alkolden kurtarıldı.
Kesitler doku içerisinde formaldehitin kapattığı reseptör
bölgelerinin açığa çıkarılmasını sağlamak amacıyla mikrodalga fırında 1M
sitrat tamponuna (Ph:6.0) (Cat:AP-9003-500, Lot:9003LT 13610, Lab
Vision,
Fremont,
USA)
etkin
bırakıldı.
Oda
ısısında
20
dakika
soğutulduktan sonra 15 dakika süreyle hidrojen peroksit (Cat:TA-125-HP,
Lot:125HP 14119, Lab Vision, Fremont,
USA) uygulandı ve endojen
peroksidaz aktivitesi bloke edildi. Camlar daha sonra 3 kez 3‘er dakika
PBS (Phocphate Buffer Saline) (Ph:7.4) ile yıkandıktan sonra özgün
olmayan
bağlanmaların
engellenmesi
ereğiyle
5
dakika
Blocking
solüsyonu (Cat: 85-9043, Lot: 724944A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012,
USA) uygulandı. Bu aĢamanın ardından kesitle yıkanmadan Caspase-9
(Cat: RB-1205-P, Lot: 1205 P 306) primer antikoruna etkin bırakılarak 60
dakika bekletildi. Kesitler daha sonra PBS ile 5 dakika yıkandı. Bunu
izleyerek biyotinli sekonder antikor (Cat: 85-9043, Lot: 724944A,
Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012, USA) uygulanarak primer antikora
bağlanması sağlandı. Yeniden PBS ile yıkandıktan sonra dokular enzimin
biyotine bağlanması ereğiyle 10 dakika stretavidin peroksidaz enzim
kompleksine (Cat: 85-9043, Lot: 724944A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA
93012, USA) etkin bırakıldı.
Kesitler, tekrar PBS ile 5 dakika yıkandıktan sonra DAB (3,3‘
Diaminobenzidine) (Cat:2020, Lot:720221A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA
93012, USA) kromojen damlatılarak 5 dakika bekletildi. Bu Ģekilde immun
45
reaksiyonun açığa çıkması sağlandı. Ardından, çeĢme suyunda yıkandı.
Kesitlere, Harris‘ in Hematoksileni ile zıt boyama yapıldı. Lamlar entellan
ile kapatıldı. Kesitler Leica DM 4000 (Germany) bilgisayar destekli
görüntüleme sisteminde Leica Q WĠn3 programında değerlendirilerek
fotoğraflandı.
3.4. İstatistiksel Yöntem
ÇalıĢmamızda istatistiksel olarak deney grupları arasında
seminifer tübül duvar kalınlığı ve seminifer tübül çapı düzeylerinin değiĢim
gösterip göstermediği değerlendirildi. Kruskal Wallis test istatistiği
sonucunun önemli bulunduğu durumlarda, anlamlı farka neden olan
grupları tespit etmek amacıyla parametrik olmayan çoklu karĢılaĢtırma
testlerinden Tukey‘ s HSD kullanıldı. p<0.05 için sonuçlar istatistiksel
olarak anlamlı kabul edildi.
Verilen analizi Windows için SPSS 16.0 paket programında
yapıldı. Seminifer tübül çapı ve seminifer tübül duvar kalınlığı dağılımının
normale uygun olup olmadığı Shaphiro Wilk testiyle araĢtırıldı. Tanımlayıcı
istatistikler ortanca persentil olarak gösterildi. AraĢtırma grupları arasında
ve izlem zamanları arasında seminifer tübül duvar kalınlığı yönünden
farkın önemliliği Shapiro-Wilk ile değerlendirildi. P<0.005 için sonuçlar
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Kruskal wallis test istatistiği sonucunun önemli bulunduğu
durumlarda farka neden olan durumları tespit etmek amacıyla yine Mann
46
Whitney U testi kullanıldı. P<0.005 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı
kabul edildi.
47
4. BULGULAR
4.1. Işık Mikroskop Bulguları
4.1.1. Kontrol Grubu Bulguları
Kontrol grubuna ait sıçan testis dokularının enine kesitinde,
spermatogenik hücreler ve Sertoli hücrelerini içeren seminifer tübüllerin
uniform büyüklük ve Ģekilleri ile normal yapıda oldukları görüldü. Seminifer
tübüller ve seminifer tübüller arasındaki interstisiyel bağ dokuda herhangi
bir patolojik değiĢiklik saptanmadı. Ġnterstisiyel alandaki Leydig hücreleri
ve kan damarları normal yapıda izlendi (Resim 1,2). Seminifer epiteli
oluĢturan
spermatogenik
hücreler
değiĢik
olgunlaĢma
aĢamaları
göstermekteydi. Bazal kompartımanda yerleĢik olan spermatogonialar,
oval ya da yuvarlak , kondanse kromatin yapısına sahip çekirdekleri ile
dikkat çekmekteydi. Buna karĢılık geliĢmekte olan primer spermatositler,
sekonder spermatositler, spermatidler ve spermatozoalar ise adluminal
kompartımanı oluĢturmaktaydı (Resim 1,2).
Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokularının enine
kesitinde, küçük büyültmede çok sayıda kıvrıntılı duktus yapısı ve tübüller
arası bağ dokusu dikkati çekti. Büyük büyültmede, duktusların duvarını
döĢeyen yalancı çok katlı prizmatik, stereosilyalı epitel görülmekteydi.
Epiteli oluĢturan bazal hücreler heterokromatik, yuvarlak çekirdekleri ile
görülürken,
esas
hücreler
soluk,
düzensiz,
oval
çekirdekleri
ile
izlenmekteydi. Stereosilyalar, uzun, dallanmıĢ, birbirleri ile bağlantılar
kuran apikal yüzey farklanmaları olarak görüldü. Duktusları oluĢturan
48
epitelin dıĢtan bazal membran ve tanımlanabilen bir kas dokusu ile
çevrelendiği saptandı. Duktusların lümeni spermatozoa içermekteydi.
4.1.2. Toluen Grubu Bulguları
Toluen uygulamasına etkin bırakılan sıçan testis dokusunun
enine kesitinde, kontrol grubu ile karĢılaĢtırıldığında seminifer tübüllerin
uniform Ģekil ve büyüklüklerini kaybettikleri, seminifer epiteli oluĢturan
spermatogenik hücre serisinde belirgin nekrozisin olduğu dikkati çekti.
Ġnterstisiyel dokuda ödem, Leydig hücrelerinde kayıp olduğu görüldü
(Resim
6,7,8).
Seminifer
tübülleri
döĢeyen
spermatogenik
hücre
serilerindeki belirgin kayıp büyük büyültmede ayrıntılı olarak seçilmekteydi.
Toluen
uygulamasına
etkin
bırakılan
sıçan
epididimis
dokusunun enine kesitinde, küçük büyültmede çok sayıda duktus yapısı
izlendi.
Büyük
büyültmede
duktus
epitelinin
apikal
yüzeyinde
stereosilyalarda kayıp izlenirken, duktus duvarını döĢeyen epitelin yer,yer
yalancı çok katlı epitelden, prizmatik epitele değiĢen yapıda olduğu
görüldü. Duktusların lümeni spermatozoa içermekteydi. Kontrol grubu ile
karĢılaĢtırıldığında, küçük büyültmede yer, yer ara bağ dokusunda
nekrozisin olduğu saptandı.
4.1.3. Toluen + C Vitamini Grubu Bulguları
Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini
uygulanan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, seminifer
49
tübüllerin toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba göre daha uniform
Ģekil ve büyüklükte oldukları görüldü. Seminifer tübüllerde nekrozisin,
interstisiyel alanda ödemin toluen uygulanan gruba göre azalmakla
beraber
devam
ettiği
dikkati
çekti.
Seminifer
epiteli
oluĢturan
spermatogenik hücre serisinin toluen uygulanan gruba göre daha iyi
korunduğu gözlendi.
Toluene etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba
ait sıçan epididimis dokularının enine kesitinde, küçük ve büyük
büyültmede ductuli efferenteslerin ductus epididimis ile bileĢke yaptığı
bölgede, normal yapıda ductus duvarının bir kısmının stereosilyalı, bir
kısmının stereosilyasız alçak prizmatik epitelden oluĢtuğu, lümeninde ise
spermatozoonların depolandığı dikkati çekti (Resim 12,13).
4.1.4. Toluen + C Vitamini + E Vitamini Grubu Bulguları
Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini +
E Vitamini uygulanan grupta, testis dokusunda toluen grubuna göre
azalmakla beraber spermatojenik hücre kaybının, interstisiyel alandaki
ödemin devam ettiği görüldü (Resim 14).
Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini +
E Vitamini uygulanan grubun epididimis dokusunda stereosilya kaybı
dikkati çekti.
50
Sonuç olarak; Soluma yolu ile Toluen uygulamasının
testiküler atrofi, spermatogenezisde azalmaya yol açtığı, C Vitamini
uygulaması ile bu hasarın azaldığı, ancak C Vitamini + E Vitamini
uygulanan
grupta
C
Vitamini
uygulamasında
gözlenen
durumun
gerçekleĢmediği saptandı. Bunun C Vitamini + E Vitamini kombine
uygulamasında Vitaminlerin birbirlerine ait etkileri baskılaması nedeniyle
olabileceği düĢünüldü.
4.2. İmmunohistokimyasal Bulgular
Kontrol grubunda, testis ve epididimis dokusunda apoptozis
ile uyumlu olarak görülen Kaspaz-9 immunoreaktivitesi dikkati çekti
(Resim 16-17).
Toluen
uygulamasına
etkin
bırakılan
grupta,
testis
dokusunda diğer gruplara göre seminifer tübül içinde özellikle primer
spermatositlerde belirgin olmak üzere, Kaspaz-9 ile immunoreaktivitede
artıĢ saptandı (Resim 18). Toluen uygulanan grupta epididimal epiteli
oluĢturan hücrelerde immunoreaktivitede artıĢ saptandı (Resim 19).
Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini
uygulanan grupta, testis ve epididimis dokusunda Kaspaz-9 boyaması ile
toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti (Resim 20-21).
Toluene etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini
uygulanan grupta testis dokusunda, primer spermatositlerde artmıĢ
51
Kaspaz-9
immunoreaktivitesi
saptandı
(Resim
22).
Toluene
etkin
bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta epididimis
dokusunda Kaspaz-9 ile immunoreaktivitede artıĢ saptandı (Resim 23).
Sonuç olarak, toluen uygulanan grupta testis ve epididimis
dokusunda Kaspaz-9 ile belirgin immunoreaktivite artıĢı saptandı.
4.3. İstatistiksel Bulgular
ÇalıĢmamızda deney grupları arasında seminifer tübül duvar
kalınlığı ve seminifer tübül çapı düzeylerinin değiĢim gösterip göstermediği
istatistiksel olarak değerlendirildi. Kruskal Wallis test istatistiği sonucunun
önemli bulunduğu durumlarda, anlamlı farka neden olan grupları tespit
etmek amacıyla parametrik olmayan çoklu karĢılaĢtırma testlerinden
Tukey‘ s HSD kullanıldı. p<0.05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı
kabul edildi.
ÇalıĢmamızda yer alan gruplar analiz aĢamasında sırasıyla:
Kontrol Grubu, Toluen uygulaması yapılan grup, Toluen + C Vitamini
uygulaması yapılan grup, Toluen + C Vitamini + E Vitamini uygulaması
yapılan deney grubu olarak isimlendirildi.
Kruskall-Wallis testi verilerine göre seminifer tübül çapı
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.001).
Kontrol grubunun seminifer tübül çapı, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C
Vitamini + E Vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve
52
anlamlıydı (p<0.001 ve p<0.001). Toluen grubunun seminifer tübül çapı,
Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre
istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (p<0.001 ve p<0.001). Diğer
olası tüm ikili grup karĢılaĢtırmalarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmedi (p>0,05) (Tablo 1,2,3 ; Grafik 1).
Kruskall-Wallis testi verilerine göre seminifer tübül duvar
kalınlığı gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı
(p<0.001). Kontrol grubunun seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi sırasıyla
Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini
gruplarına göre istatistiksel anlamlı olarak daha yüksekti ( p<0.001,
p<0.001 ve p<0.001). Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E
Vitamini gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi Toluen grubuna
göre istatistiksel anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.001). Toluen + C
Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarının seminifer tübül
duvar kalınlığı düzeyleri birbirleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
değildi (p<0.001) (Tablo 4,5,6 ; Grafik 2).
Deney gruplarına ait vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında,
Kontrol grubuna ait ortalama vücut ağırlık değeri, Toluen, Toluen + C
Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre daha yüksek
bulundu. Toluen grubuna ait vücut ağırlık değeri, Toluen + C Vitamini ve
Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre daha yüksek bulundu.
Toluen + C Vitamini + E Vitamini grubu ortalama vücut ağırlığı ise diğer
tüm gruplara göre düĢük çıkmıĢtır (Tablo 7).
53
St
St
Lh
Resim 1-2 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde,
uniform Ģekil ve büyüklükteki seminifer tübüller (St), seminifer tübül
epitelini oluĢturan spermatogenik hücreler ( ), interstisiyel alandaki Leydig
hücreleri (Lh) görülmekte (H.E, Χ4).
54
Resim-3 : Küçük büyültmede, kontrol grubuna ait sıçan epididimis
dokusunun enine kesitinde çok sayıda kıvrıntılı duktus yapısı ( ) dikkati
çekmekte (H.E, Χ4).
55
eh
bh
ss
bh
Resim 4-5 : Büyük büyültmede, kontrol grubuna ait sıçan epididimis
dokusunun enine kesitinde, bazalde heterokromatik, yuvarlak çekirdekleri
ile bazal hücreler (bh) ve soluk, düzensiz çekirdekli yapıları ile esas
hücrelerden (eh) oluĢan yalancı çok katlı prizmatik ductus epiteli ve
lümende çok sayıda spermatozoa görülmekte (
epitelinin
apikal
yüzeyinde
stereosilyaların
) (H.E, Χ40). Ductus
(ss)
uzun,
dallanmıĢ
görünümleri dikkati çekmekte (H.E, Χ4).
56
Resim 6-7 : Toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba ait sıçan testis
dokusunun enine kesitinde, farklı Ģekil ve büyüklükteki seminifer tübüller,
seminifer tübül epitelinde nekrozis ( ), interstisiyel alanda ödem ( ), doku
kaybı izlenmekte (H.E, Resim 6- Χ4, Resim 7- Χ10).
57
Resim-8 : Büyük büyültmede, toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba
ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde seminifer tübülleri döĢeyen
spermatogenik hücre serilerinde belirgin kayıp görülmekte (H.E, Χ40).
58
Resim 9-10 : Toluen uygulamasına etkin bırakılan sıçan epididimis
dokusunun enine kesitinde, küçük büyültmede yalancı çok katlı epitelden
prizmatik epitele dönüĢen stereosilyalı epitelyum. Ġnterstisiyel alanda
yer,yer doku kaybı dikkati çekmekte (H.E, Χ10). Büyük büyültmede
stereosilyalar ve lümendeki spermatozoalar görülmekte (H.E, Χ40).
59
Resim-11 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini
uygulanan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, seminifer
tübüllerdeki nekrozis ile interstisiyel alandaki ödemin toluen grubuna göre
azalmakta olduğu dikkati çekti (H.E, Χ10).
60
Resim-12 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini
uygulanan gruba ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde ductuli
efferentesler ile ductus epididimisin bileĢke yeri. Ġnterstisiyel alanda doku
kaybı dikkati çekmekte ( ) (H.E, Χ10).
61
Resim-13 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini
uygulanan gruba ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde
ductusların
epiteli
ve
stereosilyaları
ile
lümende
spermatozoalar
görülmekte (H.E, Χ40).
62
Resim-14 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E
Vitamini uygulanan sıçan testis dokusunun enine kesitinde, tunika
albuginea(
), spermatojenik hücre kaybı (
) ve azalmıĢ interstisiyel
ödem (H.E, Χ10).
63
Resim-15 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini + E
Vitamini uygulanan sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde prizmatik
epitel ve lümendeki spermazoalar görülmekte, apikal yüzeyde stereosilya
kaybı dikkati çekmekte (H.E, Χ40).
64
Resim 16-17 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan testis
spermatojenik hücrelerinde ve epididimis epitel hücrelerinde normal
immnunoreaktivite dikkati çekmekte. (Ġmmunoperoksidaz-hematoksilen,
Χ40).
65
Resim 18-19 : Kaspaz-9 boyaması yapılarak toluen uygulamasına etkin
bırakılan
gruba
ait
sıçan
testis
dokusunda
özellikle
primer
spermatositlerde ve epididimis dokusunda epiteli oluĢturan hücrelerde
immunoreaktivitede
artıĢ
dikkati
çekmekte
(Ġmmunoperoksidaz
hematoksilen, Χ40).
66
Resim 20-21 : Kaspaz-9 boyaması ile toluen uygulamasına etkin
bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan testis ve
epididimis dokusununda toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite
dikkati çekti (Ġmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
67
Resim 22-23 : Kaspaz-9 boyaması ile toluen uygulamasına etkin
bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan sıçan testis ve
epididimis dokusununda Kaspaz-9 immunoreaktivitesinde artıĢ saptandı
(Ġmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40).
68
Tablo 1-2 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine iliĢkin tanımlayıcı
istatistikler ve yüzdelik değerler.
Tanımlayıcılar
Ortalama
Ortanca
Standart
Sapma
Minimum
Maximum
Çeyrekler
arası uzaklık
Kontrol
324,0465
324,3050
45,78033
224,10
436,44
64,65
Toluen
323,2790
321,6400
45,85072
207,52
438,09
59,42
Toluen+C Vitamini
301,1134
299,6300
40,71968
213,09
419,63
55,06
Toluen+C Vitamini+E
309,8469
307,1000
44,16012
181,78
428,45
58,66
Gruplar
Seminifer
Tübül
Çapı
Vitamini
Yüzdelik Değerler
Tukey‘s Hinges Testi
Gruplar
Seminifer Tübül Çapı
25
50
75
Kontrol
291,0600
324,3050
355,2500
Toluen
292,6350
321,6400
351,5700
Toluen + C Vitamini
271,7100
299,6300
326,3350
Toluen + C Vitamini + E
279,9250
307,1000
337,9850
Vitamini
69
Tablo 3 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine iliĢkin Shapiro-Wilk
testi istatistikleri.
Shapiro-Wilk
Gruplar
Statistic
df
Sig.
Kontrol
0,992
216
0,272
Toluen
0,994
216
0,539
Toluen + C Vitamini
0,985
216
0,021
Toluen + C Vitamini + E
0,996
216
0,819
Seminifer Tübül Çapı
Tests of Normality
Vitamini
500
400
300
200
100
N=
216
216
216
Kontrol
Toluen
216
Vit C Vit C+Vit E+Toluen
+Toluen
Grup
Grafik 1 : Deney gruplarının seminifer tübül çapına göre değerlendirildiği
istatistiksel grafik.
70
Tablo 4-5 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine iliĢkin
tanımlayıcı istatistikler ve yüzdelik değerler.
Tanımlayıcılar
Ortalama
Ortanca
Standart
Sapma
Minimum
Maximum
Çeyrekler
arası uzaklık
Kontrol
78,0412
78,3800
13,29307
32,48
121,42
17,55
Toluen
69,6027
68,8300
12,96472
37,75
112,43
18,89
Toluen+C Vitamini
76,2762
76,0100
8,61917
52,79
114,34
11,43
Toluen+C Vitamini+E
75,6183
75,3600
7,26515
52,05
100,16
9,70
Gruplar
Seminifer
Tübül
Duvar
Kalınlığı
Vitamini
Yüzdelik Değerler
Tukey‘s Hinges Testi
Gruplar
Seminifer Tübül Duvar Kalınlığı
25
50
75
Kontrol
69,3100
78,3800
86,8300
Toluen
59,7750
68,8300
78,6350
Toluen+C Vitamini
70,2400
76,0100
81,6600
Toluen+C Vitamini + E
70,6550
75,3600
80,3500
Vitamini
71
Tablo 6 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine iliĢkin
Shapiro-Wilk testi istatistikleri.
Shapiro-Wilk
Gruplar
Statistic
df
Sig.
Kontrol
0,998
1296
0,256
Toluen
0,993
1296
0,000
Toluen+C Vitamini
0,993
1296
0,000
Toluen+C Vitamini+ E
0,997
1296
0,009
Seminifer Tübül Duvar Kalınlığı
Tests of Normality
Vitamini
140
120
100
80
60
40
20
N=
1296
1296
Kontrol
Toluen
1296
1296
Vit C Vit C+Vit E+Toluen
+Toluen
Grup
Grafik 2: Deney gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığına göre
değerlendirildiği istatistiksel grafik.
72
Vücut Ağırlıkları (gr)
Kontrol Grubu
442,50
Toluen Grubu
407,68
Toluen + C Vitamini Grubu
397,18
Toluen + C Vitamini + E Vitamini
363,13
Grubu
Tablo 7 : Deney gruplarına ait ortalama vücut ağırlıkları ölçümlerine iliĢkin
veriler.
73
5. TARTIŞMA
Toluen evsel ve endüstriyel amaçlarla günlük yaĢantıda
sıklıkla kullanılan kimyasal bir maddedir. Toluenin günlük yaĢantıda yoğun
olarak yer alması bu alandaki araĢtırmaların yapılmasına yol açmıĢtır.
Toluen baĢta Merkezi sinir sistemi olmak üzere, solunum sistemi, kalp ve
üreme sistemini etkilemektedir. Ġnsanlarda toluene akut seviyede etkin
kalma sonucunda merkezi sinir sistemi bozuklukları,87 kronik toluen
kullanımı ise periferik nöropati, renal tübüler asidozis, hepatik yetmezlik,
kardiyak ritm bozuklukları ve ölüme sebep olabilmektedir.88,89 Deney
hayvanlarıyla yapılan
dönüĢtürülemez
çalıĢmalarda ise, toluen inhalasyonu geriye
merkezi
sinir
sistemi
bozukluklarına,
karaciğer
büyümesine ve böbreklerde tübüler asidozise neden olmaktadır.90,91,92,93
Toluen, vücutta nörotoksik etkileri olan bir kimyasaldır.
Gotohda ve arkadaĢlarının 2006 yılında yaptığı çalıĢmada, sıçanlar 7 gün
boyunca günde 4 saat 1500 ppm toluene etkin bırakılmıĢ ve medulla
spinalis‘te meydana gelen nöral hasar ve nörotrofik değiĢiklikler incelenmiĢ
ve
bu
değiĢimleri
gözlemlemek
için
MAP2
ve
HSP70
immunohistokimyasal yolla uygulanmıĢtır. MAP-2, sitoiskeletin en önemli
protein bileĢenidir, çeĢitli nöral hasarlarla bozulur ve nöral değiĢiklikler için
duyarlı bir iĢaret olarak bilinir.100 Deney bulgularında, MAP-2, bazı
nöronlarda bozulma göstermiĢtir. Stres proteini olan HSP-70‘in ise, toluen
inhalasyon grubunda gri maddedeki sinir hücre gövdelerinde artıĢ
gösterdiği saptanmıĢtır. Bu verilere göre toluen inhalasyonunun medulla
spinalis‘te hasar meydana getirdiği belirtilmiĢtir.99 Ayrıca, Mattia ve
arkadaĢlarının
yaptığı
çalıĢmalarda,
yüksek
yoğunluklarda
toluen
solunması, ROS (serbest oksijen radikalleri) ve serbest radikallerin
yükselmesine neden olmaktadır.18,19,109 6 ay süresince 1500 ppm‘lik
74
toluene etkin bırakılan sıçanlarda, beynin alt bölgesinde (CA3 ve CA2) %
16 seviyesinde nöron kaybı belirtilmiĢtir.110 Gotohda ve arkadaĢlarının
2000 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, toluenin sıçan beynindeki
astrositler üzerine etkisi araĢtırılmıĢtır. Sıçanlar, 4-10 gün süresince,
günde 4 saat 1500 ppm toluene etkin bırakılmıĢtır ve GFAP kullanılarak
değiĢimler görüntülenmiĢtir. Toluen inhalasyonundan sonra GFAP ifadesi
hipokampus ve serebellumda belirgin Ģekilde artmıĢtır. Sonuç olarak,
toluen
solunmasının
beyinde
nörofizyolojik
etkilere
neden
olduğu
belirtilerek; toluenin, çeĢitli hasarlara karĢı erken cevap veren hücreler
olan astrositleri uyarmıĢ olduğu saptanmıĢtır.34
Toluenin immun sistemdeki etkilerini inceleyen çalıĢmalarda,
6000 ppm‘lik toluen uygulaması dalak ve timus ağırlığı ile lenfosit
sayılarında önemli derecede azalma meydana getirmektedir.83 Yapılan
diğer çalıĢmalarda ise 90 gün boyunca 2000 ppm‘ e maruz kalan erkek
farelerde de timus ağırlığı azalmıĢtır.93 Toluenin immun sistem üzerinde de
etkilerini araĢtıran çalıĢmalarda toluene etkin kalan ve 28 gün boyunca su
verilen
farelerde
T-lenfositlerde
IL-2
üretimini
baskıladığı
yapılan
çalıĢmalarda kanıtlanmıĢtır. Ancak bu farelerde açık zehirlenme belirtileri
gözlenmemiĢtir. Aranyi ve arkadaĢlarının yaptığı çalıĢmada 3 saat 2.5-500
ppm toluen inhalasyonuna etkin kalan farelerde enfeksiyon hassasiyetinin
arttırdığını
bulmuĢlardır.98
konsantrasyonlarda
ki
toluen
Bu
çalıĢmalar
etkinliğinin
sonucunda
immünolojik
yüksek
fonksiyonları
baskıladığı gösterilmiĢtir. Ayrıca Hsiech ve arkadaĢlarının 1991 yılında
yapmıĢ olduğu çalıĢmada, erkek farelerde toluenin hipotalamus-hipofizadrenal (HPA) ereği etkilediği gösterilmiĢ ve toluenle ilgili olarak adrenal
bezin ağırlığının arttığı; ancak histopatolojik bir değiĢim meydana
gelmediği belirtilmiĢtir.108
75
Genel
populasyon
ve
mesleki
olarak
toluene
etkin
bırakılmanın primer yolu, inhalasyondur. Bu nedenle toluenin solunum
sistemine etkilerinin araĢtırılması önemlidir. Havayla gelen kimyasallar ve
uçucu moleküller buruna girer ve nasal boĢluktaki kemoreseptörlerle
etkileĢirler. Olfaktör nöroreseptörler, direkt olarak toksik moleküllerle
temas içinde olmasına rağmen bozulmaları düzeltebilirler.102,103,104,105
Olfaktör iĢlevin histolojik değiĢimleri ve duyu üzerine hasar/iyileĢme‘nin
değerlendirilmesi, çalıĢmanın uzun süreli kronik etkileri için önemli bir
durumdur. Kirleticilere ve toksik maddelere etkin kalmanın, sağlığı kötü
yönde etkilediği bilinmektedir ancak olfaktör iĢlev üzerine etkileri üzerine
çok az çalıĢma yapılmıĢtır.101 Jacquot ve arkadaĢlarının 2005 yılında
yapmıĢ olduğu çalıĢmada, fareler duyusal ve hücresel seviyelerde 1 ay
boyunca 1000 ppm toluene etkin bırakıldıktan sonra olfaktör iĢlevin olası
değiĢimlerini değerlendirilmiĢtir. Hücrelerin yoğunluğu, olfaktör epitelin
kalınlığı gibi yapısal değiĢimler toluene etkin bırakılmadan sonra
incelenmiĢtir.
Hücrelerin
sayısı,
uygulamanın
ilk
2
haftasında
değiĢmemiĢtir. 3. ve 4. haftalar boyunca belirgin olarak azalmıĢtır.
Toluenin uzaklaĢtırılmasıyla meydana gelen iyileĢme periyodunun ilk
haftasında, hücre yoğunluğu önemli ölçüde artmıĢtır ve takip eden haftalar
boyunca sabit kalmıĢtır. Nöroepitelin kalınlığına bakıldığında, uygulamanın
ilk haftalarında azalma görülmüĢ, iyileĢme periyoduna girildiğinde ise kısa
sürede normal duruma geri dönmüĢtür. Sonuç olarak, iyileĢme sürecinin
sonunda, epitelin kalınlığı normale dönerken; buna karĢın, hücre
yoğunluğu, beklenen baĢlangıç seviyesine dönmemiĢtir.13
Toluenin erkek üreme sistemi üzerindeki olumsuz etkileri
birkaç
meslekle
ilgili
yapılan
çalıĢmalarda
ve
olgu
raporlarında
gösterilmiĢtir. Suzuki ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu çalıĢmada, kronik
olarak
toluene
etkin
kalma
sonucunda
testikular
atrofi
ve
spermatogenezde azalma gözlenmiĢtir.94 ÇalıĢma ortamında toluen içerikli
76
çözücüleri
soluyan
erkeklerin
eĢlerinde,
spontan
abortusda
artıĢ
görülürken,95 lastik fabrikalarında çalıĢanların anormal sperm sayılarında
artıĢ belirtilmiĢtir.96 Mesleki olarak toluene etkin kalan erkeklerde plazma
LH, FSH ve testosteron seviyelerinde azalma belirtilmiĢtir.97 Her ne kadar
bu tür vaka raporlarında ve olgu-kontrol çalıĢmalarında toluene etkin
kalma erkek üreme iĢlevinde etkilere neden olsada, deney hayvanlarıyla
yapılan çalıĢmalarda solunan toluenin potansiyel bir erkek üreme toksik
maddesi olduğu kesin olarak kanıtlanmamıĢtır. Son yapılan çalıĢmalarda
ise, 90 gün boyunca günde 6 saat 2000 ppm toluene etkin bırakılan erkek
sıçanların sperm sayılarında ve epididimal ağırlıklarında azalma belirtilmiĢ;
ancak infertilite gözlenmemiĢtir.93
Bizde çalıĢmamızda, seminifer tübül çapında azalma ve
spermatojenik hücre serilerinde kayıp nedeni ile Suzuki ve arkadaĢlarına
benzer olarak bu sonuçların testiküler atrofi ve spermatogenezisde azalma
ile sonlanabileceği düĢüncesine vardık.
Toluenin erkek üreme sistemine etkilerinin incelendiği diğer
bir çalıĢmada, Ishigami ve arkadaĢları, sıçanları 20 gün boyunca günde 4
saat
1500
ppm‘lik
toluen
inhalasyonuna
etkin
bırakmıĢlar
ve
spermatogenez üzerinde toluenin etkisini araĢtırmıĢlardır. Ġlk olarak toluen
grubu ve diğer gruplar arasındaki vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında
toluen grubunda önemli derecede azalma olduğu (p<0.05), testis ve
epididimis ağırlıklarının ise korunduğu bildirilmiĢtir.86
Bizim çalıĢmamızda da deney gruplarına ait ortalama vücut
ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında; Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C
77
vitamini + E vitamini gruplarına ait ortalama vücut ağırlık değerleri kontrol
grubuna göre daha düĢük bulunmuĢtur.
Ishigami ve
arkadaĢlarının
yapmıĢ olduğu
çalıĢmanın
histopatolojik incelemelerinde, kontrol ve toluen grupları arasında: Leydig
hücreleri ve Sertoli hücreleri, spermatid, spermatosit, spermatogonyum
gibi olgunlaĢmalarının çeĢitli aĢamalarındaki hücrelerde, bu hücrelerin
sayısı
ve
biçiminde
önemli
farklılıklar
bulunmamıĢtır.
ÇalıĢmanın
immunohistokimyasal incemelerinde ise, toluene etkin bırakılan grupta,
kontrol grubuna göre artmıĢ immunoreaktivite saptanmıĢtır.86
Bizde Caspase-9 ile yaptığımız apoptozis çalıĢmasında,
toluen uygulamasına etkin bırakılmıĢ grupta, spermatojenik hücre
serilerinde kontrol grubuna göre artmıĢ apoptozisin olduğunu gördük.
Yüksek konsantrasyonlarda toluene etkin kalmanın erkek
üreme sistemi üzerine etkilerini araĢtıran Ono ve arkadaĢları, sıçanları 5
haftalık toluene etkin bıraktıktan sonra her grupta epididimal sperm
sayıları, hareketleri ve kaliteleri değerlendirilmiĢtir. Ayrıca çalıĢmada
sıçanlardan alınan kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, dalak, hipofiz, adrenal
bezler, timus, testis ve epididimis alınarak ölçülmüĢ, kontrol ve toluen
grubu arasında ağırlıklar karĢılaĢtırılmıĢtır. Sıçanlar, 5 hafta boyunca
günde 2 saat 0, 4000 ve 6000 ppm toluene etkin bırakmıĢtır. 6000 ppm
toluene etkin bırakılan grupla kontrol grubu karĢılaĢtırıldığında sıçanlarda
epididimal sperm sayısında önemli bir azalma gözlenmiĢtir. Toluenin
spermatogeneze
etkisi
araĢtırıldığında
ise,
seminifer
tübüldeki
spermatogenik hücrelerin sayısında ve morfometrik analiz sonucunda
kontrol grubu ile 6000 ppm‘ lik grup arasında önemli bir fark
78
gözlenmemiĢtir. Toluenin direkt olarak testisteki spermatogenik hücreleri
etkilemediği, ancak epididimisteki spermatogenik hücreleri yapısal olarak
etkilediği gösterilmiĢtir.83
ÇalıĢmanın sonucunda organ ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında,
6000 ppm‘lik toluene etkin kalma sonucunda adrenal bezin ağırlığında
artma, dalak ve timusun ağırlığında ise azalma belirtilmiĢtir. 6000 ppm‘ lik
grupta, böbrek ağırlığında artma ve epididimal ağırlıkta azalma diğer
gruplara göre önemli derecede farklılık göstermiĢtir. Ġncelenen dokularda
toluenle iliĢkili olarak histopatolojik değiĢiklikler gözlenmemiĢtir.83
Ono
ve
arkadaĢlarının
yapmıĢ olduğu bu
çalıĢmada
spermiyumların hız analizlerine bakıldığında, 6000 ppm‘ lik grupta daha
belirgin; 4000 ppm‘ lik grupta ise zayıf Ģekilde olduğunu göstermiĢtir. En
önemli
azalma
yüzdesi
hareketli
spermlerde
gözlenmiĢtir.
Hız
parametreleri olan en düĢük değerlerini 6000 ppm‘ lik grupta göstermiĢtir.
AraĢtırmacılar, sperm penetrasyon tahlili de yapmıĢtır ve spermiyumların
döllenme yeteneklerine bakmak için zona free hamster yumurtaları
kullanılmıĢlardır. 6000 ppm‘ e etkin kalan sıçanlardan toplanan sperm ile
kontrol grubundan toplananlar karĢılaĢtırıldığında zona free yumurtalarda
penetrasyonun daha az olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca 6000 ppm‘ e etkin
bırakılan sıçanlardan yumurtayla inkübe edilen spermlerde sıklıkla
kuyruksuz sperm baĢları gözlenirken kontrol grubunda yumurta içinde
anormal sperm gözlenmemiĢtir. Ġn vitro penetrasyon testlerinde 6000 ppm
toluene
etkin
gözlenirken;
kalan
sıçanlarda
kuyruksuz
sperm
kuyruksuz
baĢları,
sperm
kontrol
baĢları
grubundan
sıklıkla
alınan
spermlerle inkübe edilen yumurtalarda gözlenmemiĢtir. Bu da toluenin
etkisinin sperm baĢ ve kuyruklarının stabilizasyonunu azalttığını gösterir.
Spermiyum baĢ ve kuyrukları çoğunlukla epididimisten geçerken stabilize
79
olduğu için ve parçalanma ve hareketliliğin burada gözlenmesi toluenin
sperm olgunlaĢmasını etkilediği yerin epididimis olduğunu gösterir.83
Bizim çalıĢmamız, histopatolojik bulgulara dayanmaktadır.
ÇalıĢmanın bundan sonraki aĢamasında sperm hareketliliğine dair hız
parametrelerinin değerlendirilmesi hedef alınmaktadır.
Epididimisteki sperm olgunlaĢması androjenlerin özellikle de
testosteronun etkisiyle meydana gelmektedir. Andresson ve arkadaĢlarının
1980 ve 1983 yıllarındaki yaptıkları çalıĢmalarda toluenin HPA eksenini
(Hipotalamohipofiziyal eksen) bozarak serum testosteron seviyesinin
düĢmesine sebep olduğu; bunun da epididimiste androjen seviyesini
düĢürdüğü bildirilmiĢtir. Bu çalıĢmalarda erkek sıçanlara 5 gün boyunca
günde 6 saat 1000 ppm toluen uygulandıktan sonra verilmesinden sonra
hipotalamik terminal sinir sisteminin ve dolayısıyla hipofizden salgılanan
hormonlarında etkilendiği gözlenmiĢtir. Svensson ve arkadaĢlarının 1992
yılında yaptıkları çalıĢmada, erkeklerde uzun süre toluen etkinliğinden
sonra LH, FSH ve testosteron seviyelerinin azaldığı gözlenmiĢtir. Bu
değiĢiklikler epididimal ve sperm fonksiyonlarında da değiĢiklik olmasını
uyarmaktadır. Bu bulgular göstermiĢtir ki, toluen histopatalojik bir değiĢiklik
meydana getirmesede penetrasyonu azaltabilmektedir.83
Toluen, benzen, ksilen gibi organik çözücülerin solunmasıyla
hücre de önemli hasarlar meydana gelmektedir. Çözücüler, hücre
hasarındaki toksik etkilerini ROS (reaktif oksijen radikalleri) oluĢumu ile
gösterirler. Biyolojik membranlarda lipid peroksidasyonlarına yol açan
ROS oluĢumu membran iĢlevlerinin bozulmasına: akıĢkanlık azalması,
membrana bağlı proteinlerin inaktivasyonu, hücre-içi Ca+2 düzeyi artıĢı ve
80
Ca+2/Mg+2 ATP-az aktivitesi artıĢları, neden olur.19,111 Reaktif oksijen
metabolitlerinin aĢırı miktarlarda üretimi, hücre harabiyeti oluĢturabilir.
Bunlardan hidrojen peroksit, hızla çevre hücrelere geçerek hem glikolitik
ve hem de oksidatif fosforilasyon yollarını etkilerken adenozin trifosfat
(ATP)
sentezinin
arkadaĢlarının
inhibisyonuna
yapmıĢ
olduğu
da
in
neden
vivo
olmaktadır.
ve
in
vitro
Mattia
ve
çalıĢmalarda,
intraperitoneal olarak uygulanan toluenin etkisiyle beyin, karaciğer, böbrek
ve
akciğer
dokularında
ROS
oluĢumunun
hızlandığı
ve
lipid
peroksidasyonlarının arttığı bildirilmiĢtir.19,109 Toluenin ayrıca pulmoner
alveoler
makrofajlarda
ve
akciğer
mikrozomlarında
lipid
peroksidasyonlarını baĢlattığı,112 karaciğerde ise ileri ROS oluĢumunun
hızlandırdığına ait deneysel çalıĢmalar bulunmaktadır.109
Erkek üreme sisteminde yer alan germ hücreleri pek çok
nedenlerden dolayı ROS‘lara karĢı somatik hücrelerden daha duyarlıdır.
Bunun birinci sebebi fagositik sertoli hücrelerinin serbest radikal
üreticiliğine yakınlığı;116 diğeri ise membranlarındaki çoklu doymamıĢ yağ
asitlerinin
varlığıdır.
Oksidatif
stresin
testis
üzerindeki
etkilerine
bakıldığında; testiste sperm oluĢumunu bozulabilir ve sperm sayısında
azalmaya sebep olabilir. Oksidatif stres erkek infertilitesinde sperm
formları, fonksiyonları ve sayısında kritik bir rol oynar.117 Testikular
hücreler, oksidatif zarardan kurtulmak ve redoks dengesinin sürekliliği için
enzimatik ve düĢük moleküler ağırlıklı antioksidanlarla donatılmıĢtır.23
SOD (süperoksit dizmutaz), CAT (katalaz), GPX (glutatyon peroksidaz),
glutatyon ve antioksidan vitaminler ROS‘ u temizleyebilir ya da
engelleyebilirler.
81
Diğer organlar da olduğu gibi testikular mitokondriyon,
mikrozomlar, peroksizomlar ve sitosol, normal metabolik reaksiyonları
sırasında yüksek miktarda ROS üretirler. Hücreler ksenobiyotikler,
pestisitler ve radyasyona maruz kaldığında hücrelerde ROS‘un üretimi
hızlanır. C vitamini membran içindeki ve ekstrasellüler sıvılardaki lipid
peroksidasyonunu önler. E vitamini ise potansiyel bir antioksidandır ve
biyolojik membranlarda, lipid çözülebilir vitamin olarak bulunmaktadır. E
vitamini gibi antioksidanlar serbest radikalleri inhibe etmektedir ve biyolojik
sistemlerde lipid peroksidasyonunu en aza indirgeyerek etki gösterir.
Yapılan çalıĢmalarda, E vitamini ile birlikte verilen C vitamininin serbest
oksijen radikallerini temizleyici etki gösterdiği belirtilmiĢtir.115 Memeli
testisleri, spermatogonyal hücrelerin normal farklılaĢması için C vitamini
içerirler ve ROS‘un zararına karĢı koruma sağlarlar. Ayrıca, C vitamini
testis farklılaĢması, bütünlüğü ve steriodogenik fonksiyonları için gerekli
olan
bir
antioksidandır.118,119,120
Bu
nedenle
çalıĢmamızda
toluen
solunumunun testis ve epididimiste oluĢturduğu oksidatif strese karĢı
önemli antioksidanlar olan E ve C vitaminlerinin etkileri araĢtırılmıĢtır.
Ancak C vitamini + E vitamini kombine uygulamasında histolojik sonuçlar,
olumlu olarak değerlendirilememiĢtir.
Sönmez ve arkadaĢlarının 2004 yılında yaptığı çalıĢmada,
sıçanlara
askorbik
asit
verilerek
ejakulat
özelliklerine
ve
lipid
peroksidasyonuna bakılmıĢtır. Sıçanlar 3 gruba ayrılarak, 0 (kontrol
grubu), 250 ve 500 mg/kg askorbik asit içme sularına katılmıĢtır.
Sıçanların vücut ağırlıklarına bakıldığında; askorbik asit ilavesinin,
sıçanların vücut ağırlıklarını ve testis, epididimis ağırlıklarını arttırmadığı
bulunmuĢtur.123
82
Bizim çalıĢmamızda da deney gruplarına ait ortalama vücut
ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında, Toluen + C vitamini ve Toluen + C vitamini +
E vitamini gruplarına ait ortalama vücut ağırlık değerleri, kontrol grubuna
göre daha düĢük bulunmuĢtur.
Sönmez ve arkadaĢlarının 2004 yılında yaptığı bu çalıĢmada,
askorbik asit verilen grup, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında lipid
peroksidasyon düzeylerinde azalma saptanmıĢtır. Her 3 grubunun sperm
hareketliliğinde önemli bir farklılık bulunmamıĢtır. Ancak, epididimal sperm
yoğunluğu, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında, askorbik asit verilen
grupta önemli bir artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Bu bulgulara göre, erkek
sıçanlarda, askorbik asit ilavesinin, fertiliteyi yükselterek üreme iĢlevini
geliĢtirdiği düĢünülmüĢtür.123
Acharya ve arkadaĢlarının 2003 yılında yaptığı çalıĢmada,
fareler kromiyuma etkin bırakılarak C ve E vitaminin spermatogenezis
üzerine koruyucu etkisi araĢtırılmıĢtır. Kromiyum bileĢikleri karsinojenler ve
mutajenler olarak bilinmektedir. Son yıllarda, reaktif oksijen radikallerinin
(ROS) üretilmesine neden olduğu da belirlenmiĢtir. ÇalıĢmada, 64 fare
seçilerek, 4 gruba ayrılmıĢtır. Ġlk gruba, distile su intraperitonel olarak
enjekte edilmiĢtir; 2.gruba CrO3 (10mg/kg) (Kromiyum) enjekte edilmiĢtir;
3.gruba CrO3 (10mg/kg) + E vitamini (100 mg/kg) enjekte edilirken;
4.gruba CrO3 (10mg/kg) + C vitamini (10 mg/kg) enjekte edilmiĢtir.
Kromiyum uygulanan gruplarda, anormal sperm populasyonunda bir
artıĢla birlikte önemli derecede sperm sayısında azalma, bu maddenin
testis üzerinde sitotoksik etkisi olarak gösterilmiĢtir. C vitamini ve E
vitamini, kromik asit enjekte edilmiĢ farelere uygulandığında, anormal
sperm populasyonunu kısmen engellediği, sperm sayısını arttırdığı ve lipid
peroksidasyonunu önemli düzeylerde azaldığı saptanmıĢtır. C vitamini,
83
anormal sperm için dejenerasyondan ve mutasyondan iyileĢen germ
hücrelerinde çok etkilidir. Her iki vitaminin olası antioksidatif rolü: anormal
spermin oranında önemli derecede azalma, sperm sayısında belirgin bir
yükselme ve lipid peroksidasyonuna önemli derecede azalma olarak
sağlamıĢtır.62
Uzunhisarli ve arkadaĢlarının 2006 yılında yapmıĢ olduğu
çalıĢmada, sıçanlar 24 saat (akut), 4 hafta (subakut) ve 7 hafta (subkronik)
süresince metil parathiona etkin bırakılmıĢ ve aynı süreçte C ve E vitamini
uygulanarak sperm sayısı, sperm motilitesi ve testikular patolojik
değiĢimlere vitaminlerin etkisi araĢtırılmıĢtır. Tüm uygulamalar gavajla
gerçekleĢtirilmiĢtir. Sıçanlar 3 gruba ayrılmıĢtır: Metil parathion grubu
(günde 0.28 mg/kg ) , C vitamini (günde 200 mg/kg) + E vitamini (günde
200 mg/kg) grubu, C vitamini (günde 200 mg/kg ) + E vitamini (günde 200
mg/kg)+ metil parathion (günde 0.28 mg/kg ) grubudur. ÇalıĢmada,
sıçanların vücut ve testis ağırlıkları, sperm sayıları, sperm hareketliliği,
sperm morfolojisi ve testisteki histopatolojik değiĢimler 24 saat, 4 hafta ve
7
sonunda
haftanın
kontrol
gruplarıyla
karĢılaĢtırmalı
olarak
incelenmiĢtir.121
4. ve 7. haftanın sonunda Metil paration grubu ve C vitamini+
E vitamini + metil parathion grubu, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında,
vücut ve testis ağırlıkları, önemli derecede azalırken; sperm sayılarında ve
sperm motilitesinde de önemli bir azalma, anormal sperm morfolojisinde
artıĢ saptanmıĢtır. C vitamini +E vitamini+ metil parathion grubuyla, metil
parathion grubu karĢılaĢtırıldğında sperm sayıları 4. ve 7. haftanın
sonunda artarken; sperm hareketliliği 7. haftanın sonunda artmıĢtır.4. ve 7.
haftanın
sonunda
anormal
sperm
morfolojisinde
değiĢiklik
gözlenmemiĢtir.121
84
24 saat sonunda metil parathion ve vitaminler + metil
parathion uygulanan grupların seminifer tübüller ve interstisyal dokularında
patolojik değiĢimler saptanmamıĢtır. Metil parathion uygulamasından 4 ve
7 hafta sonra, seminifer tübüller ve interstisyal dokuda nekrosis ve ödem
gözlenmiĢtir. C vitamini+ E vitamini+ metil parathion uygulamasından 4 ve
7 hafta sonra, seminifer tübüllerde dejeneratif değiĢimler saptanmamıĢtır,
ayrıca interstisiyal dokuda patolojik bulgular gözlenmemiĢtir. Yapılan bu
çalıĢmaya göre, metil parathion uygulanarak ortaya çıkan testikular
toksisiteye karĢı C vitamini ve E vitamininin koruyucu etkisinin olduğu
ancak tam bir koruma sağlamadığı saptanmıĢtır.121
Acharya ve arkadaĢlarının 2007 yılında yapmıĢ olduğu
çalıĢma, Cd (kadmiyum) (1 mg/kg)‘ un spermler üzerinde ne tür etkilerinin
olduğunu ve E vitamini (100 mg/kg) ve C vitaminin (10 mg/kg)
spermlerdeki etkilerini araĢtırmak üzere yapılmıĢtır. Kadmiyum ve
vitaminler intraperitoneal enjeksiyonla uygulanmıĢtır. ÇalıĢma için, 10
haftalık Swiss albino fareler; kadmiyum, kadmiyum + E vitamini, kadmiyum
+ C vitamini uygulanan gruplara ayrılmıĢtır. Cd‘ a etkin bırakılan farelerde
kontrol grubuna kıyasla testiste önemli bir LPP (lipid peroksidasyon
potansiyeli) artıĢı gözlenmiĢtir; vitamin ve Cd uygulanan gruplarda ise LPP
önemli derecede azalmıĢtır. Fakat bu azalma kontrol seviyesindeki kadar
olmamıĢtır.82
Kadmiyuma etkin bırakılmıĢ gruplarda testisteki askorbik asit
içeriğinin kontrol grubuna kıyasla önemli derecede azaldığı saptanmıĢtır.
Testikular SOD değeri CT ve PD; Cd‘ a etkin bırakılan farelerde azalmıĢ,
C vitamini ve E vitamini uygulanan gruplarda artıĢ göstermiĢtir. Cd‘ a etkin
kalmıĢ farelerde kontrol grubuna kıyasla sperm anormalliğinde de artıĢ
gözlenmiĢtir. Ancak aradaki bu fark vitamin desteğinden sonra minimuma
85
inmiĢtir. Benzer Ģekilde Cd verilen farelerde sperm sayısında da önemli bir
azalma gözlemiĢtir; vitamin uygulamalarından sonra sperm sayısındaki
azalma tersine çevrilmiĢtir.82
Krishnamoorthy ve arkadaĢlarının 2006 yılında yapmıĢ
olduğu çalıĢmada, PCB (Aroclor 1254) ile uyarılmıĢ spermiyotoksisitesi
üzerinde C vitamininin olası koruyucu rolü araĢtırılmıĢtır. Sıçanlar 4 gruba
ayrılmıĢtır: 1. grup kontrol grubu, 2.grup 30 gün süresince Aroclor 1254 (2
mg/kg) uygulanan grup, 3. grup 30 gün süresince ağız yoluyla α-tokoferol
(50 mg/kg) + Aroclor 1254 uygulanan grup, 4. grup 30 gün süresince ağız
yoluyla 100mg/kg askorbik asit + Aroclor 1254 uygulanan gruptur. Tüm
uygulamalar
intraperitoneal
olarak
gerçekleĢmiĢtir.
Sperm,
kauda
epididimal bölgeden toplanmıĢ, sayısı ve hareketliliği saptanmıĢtır.
ÇalıĢmanın sonunda, PCB uygulanan grupta α-tokoferol ve askorbik asit
düzeylerinde azalma saptanırken; α-tokoferol ve askorbik asitle birlikte
Aroclor 1254 uygulanan grupta, temel antioksidan enzimler olan
süperoksit dizmutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GP x),
glutatyon redüktaz (GR) ve glutatyon-S-transferaz (GST) erkinde artıĢ
saptanmıĢtır. Ayrıca, PCB uygulanan grupta azalmıĢ epididimal sperm
hareketliliği ve sayısı gözlenmiĢtir. Sonuç olarak, α-tokoferol ve askorbik
asitin, PCB tarafından uyarılmıĢ ROS üretimini baskılayarak, sperm
üzerinde koruyucu etkisi olduğu gösterilmiĢtir.122
86
6. SONUÇ
Sonuç olarak, toluen uygulamasının testis dokusunda
spermatojenik hücre serilerinde oluĢturduğu nekrozis, interstisiyel alandaki
ödem ve indirekt Leydig hücre kaybı ile oluĢturduğu hasar, C Vitamini ile
düzelme göstermiĢ, ancak C Vitamini + E Vitamini kombinasyonunun
uygulanması histolojik olarak olumlu değerlendirilmemiĢtir. C Vitamini + E
Vitamini
kombinasyonunda
vitaminlerin
birbirlerinin
etkilerini
inhibe
edebileceği düĢünülmüĢtür.
ÇalıĢmanın
bundan
sonraki
aĢamalarında
sperm
hareketliliğine ait hız parametreleride değerlendirilerek, iĢ yaĢamında
toluene etkin kalan bireylerde bu etkiyi ortadan kaldıracak önlemlere
gidilmesi yönünde çalıĢmaların yapılması hedeflenecektir.
87
7. ÖZET
Günlük
yaĢantımızda
kimyasal
maddeleri
evsel
ve
endüstriyel amaçlarla kullanmaktayız. Toluen ise yaygın olarak endüstride
kullanılan berrak, renksiz, uçucu bir organik çözücüdür. Toluen, bu
amaçla, sanayide; boyalarda ve boyaları inceltmede, plastik imalatında,
mürekkep yapımında, yapıĢtırıcılarda, temizlik malzemelerinde, benzinde,
patlayıcı (TNT) yapımında, sigara üretiminde kullanılmaktadır.
Toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde olduğu gibi
inhalasyon ile gerçekleĢmektedir. Toluenin yaygın Ģekilde kullanılması
insanların toluene daha uzun süre etkin kalmasına yol açmıĢtır. Bu durum
da beraberinde toluenin vücudumuzda zararlı etkilerini ortaya çıkarmıĢtır.
Toluen‘in solunmasıyla hücre de önemli hasarlar meydana
gelmektedir. Toluen, hücre hasarındaki toksik etkilerini ROS (reaktif
oksijen radikalleri) oluĢumu ile gösterir. Erkek üreme sisteminde yer alan
germ hücreleri ise ROS‘lara karĢı somatik hücrelerden daha duyarlıdır. C
vitamini
ve
E
vitamini
ise
oksidatif
stresi
iyileĢtirdiği
bilinen
antioksidanlardır.
Bu çalıĢmanın amacı kimyasal bir madde olan toluene
soluma yoluyla etkin bırakılmıĢ sıçanların testislerinde ve epididimislerinde
oluĢabilecek yapısal değiĢikliklere antioksidan özelliği olduğu bilinen C
vitamini ile C ve E vitaminlerinin birlikte koruyucu etkilerinin incelenmesi
amaçlanmıĢtır.
88
ÇalıĢmamızda 10 haftalık, 24 adet Wistar albino cinsi erkek
sıçanlar kullanıldı. Toluen, 6000 ppm düzeyinde 5 hafta boyunca her gün
soluma yoluyla sıçanlara uygulanırken; C vitamini (200 mg/kg) ve E
vitamini (200 mg/kg) 5 hafta boyunca her gün intraperitoneal enjeksiyonla
uygulandı. Uygulamaların sonunda denekler intramusküler ketamin
(45mg/kg) ve ksilazin (5mg/kg) enjeksiyonu ile uyutularak ötenazi
gerçekleĢtirildi. Ötenazi sonrası deneklerin inguinal bölgeleri açılarak testis
ve epididimis dokuları alındı. Organların değerlendirilmesi amacıyla
dokulara histokimyasal olarak HE ve immunohistokimyasal olarak kaspaz9 boyaması yapıldı.
Yapılan değerlendirmelerde, toluen uygulaması yapılan
grubun
testis
dokusunda,
seminifer
tübüllerin
uniform
Ģekil
ve
büyüklüklerini kaybettikleri, seminifer epiteli oluĢturan spermatogenik
hücre serisinde belirgin nekrozisin olduğu dikkati çekti. Ġnterstisiyel dokuda
ödem, Leydig hücrelerinde kayıp olduğu görüldü. Aynı grupta yapılan
Kaspaz-9 boyamasında primer spermatositlerde belirgin olmak üzere
tutulumda artıĢ saptandı.
Toluen uygulaması yapılan grubun epididimis dokusunda,
epitelin apikal yüzeyinde stereosilyalarda kayıp izlenirken, duktus duvarını
döĢeyen epitelin yer, yer yalancı çok katlı epitelden, prizmatik epitele
değiĢen yapıda olduğu görüldü. Ara bağ dokusunda nekrozis saptandı.
Epididimise ait Kaspaz-9 boyamasında epiteli oluĢturan hücrelerde
immunoreaktivitede artıĢ saptandı.
Toluen + C Vitamini uygulaması yapılan grubun testis
dokusunda, seminifer tübüllerde nekrozisin, interstisiyel alanda ödemin
89
azalmakla beraber devam ettiği dikkati çekti. Aynı grupta yapılan Kapsaz-9
boyamasında, toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti.
Bu gruba ait epididimis örneklerinde, Kaspaz-9 boyamasında azalmıĢ
immunoreaktivite dikkati çekti.
Toluen + C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta, testis
dokusunda toluen grubuna göre azalmakla beraber spermatojenik hücre
kaybının, interstisiyel alandaki ödemin devam ettiği görüldü. Aynı gruba ait
Kaspaz-9 boyamasında, tutulumda artıĢ belirgindi. Bu gruba ait epididimis
dokusunda
stereosilya
kaybı
dikkakti
çekerken,
Kaspaz-9
ile
immnuoreaktivitede artıĢ saptandı.
ÇalıĢmamızın
istatistiksel
sonuçları
değerlendirildiğinde,
kontrol grubunun seminifer tübül çapı, Toluen + C vitamini ve Toluen + C
vitamini + E vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve
anlamlıydı (p<0.001).
ÇalıĢmamızda
seminifer
tübül
duvar
kalınlığı
değerlendirildiğinde, kontrol grubunun seminifer tübül duvar kalınlığı
düzeyi sırasıyla Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C vitamini + E
vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (
p<0.001). Toluen + C vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini
gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi Toluen grubuna göre
istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (p<0.001).
ÇalıĢmamızda,
deney
gruplarına
ait
vücut
ağırlıkları
karĢılaĢtırıldığında, kontrol grubuna ait ortalama vücut ağırlık değeri,
90
Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarına
göre daha yüksek bulundu.
Sonuç olarak, toluen uygulamasının testis dokusunda
spermatojenik hücre serilerinde oluĢturduğu nekrozis, interstisiyel alandaki
ödem ve indirekt Leydig hücre kaybı ile oluĢturduğu hasar, C Vitamini ile
düzelme göstermiĢ, ancak C Vitamini + E Vitamini kombinasyonun
uygulaması histolojik olarak olumlu değerlendirilmemiĢtir.
91
8. SUMMARY
We use chemicals in our daily life for domestic and industrial
purposes. Toluene is widely used in industry that is the clear, colorless,
volatile organic solvent. Toluene, for this purpose, in industry; coatings
and paints, undiluted, plastics manufacturing, in making ink, adhesives,
cleaning materials, gasoline, explosives (TNT) production, used in
cigarette manufacture.
Toluene uptake, as well as a very volatile solvents occurs via
inhalation. Widespread use of toluene led people to remain active long
term. It also revealed that harmful effects of toluene in our body.
With toluene inhalation, significant damages occur in the cell.
Toluene creates toxic effect of ROS (reactive oxygen species) in the cell.
Male reproductive system compare with somatic cells, germ cells are more
sensitive to the ROS. Antioxidants vitamins like Vitamin C and Vitamin E
ameliorate oxidative stress.
The purpose of this study is to examine the effects of toluene
inhalation with antioxidants vitamins like Vitamin C and Vitamin C +
Vitamin E implements and protective effect of these vitamins in testes and
epididymis‘s structual changes.
In this experiment, we used 10-week-old, 24 male Wistar
albino rats. 6000 ppm toluene was applied to rats for 5 weeks every day
92
through breathing. Vitamin C (200 mg / kg) and Vitamin E (200 mg / kg)
were performed intraperitoneal injection every day for 5 weeks. In thirtieth
day, rats were euthanized by injection of intramuscular ketamin (45mg/kg)
ve ksilazin (5mg/kg). After euthanasia, testis and epididymis tissues were
collected from the inguinal regions of the abdomen. In order to evaluate
the tissues of organs, they were stained with HE for histochemical staining
and caspase -9 for immunohistochemical staining.
In assessments, at toluene inhalation group‘s testis tissues,
seminiferous tubules lost their uniform shape and size, spermatogenic cell
series had significantly necrosis. Interstitial edema and Leydig cells loss
were found. At the same group‘s Caspase-9 staining was increased
especially in primary spermatocytes. In this group‘s epididymis samples,
interstitial connective tissue had necrosis. In Caspase-9 staining in this
group‘s epididymis samples, decreased immunoreactivity was noticed.
In Toluene and Vitamin C application group‘s testicular
tissue, necrosis of seminiferous tubules and edeme of interstitial area
continued with decreased. In the same group‘s Caspase-9 staining,
immunoreactivity was found to be decreased compared to toluene group.
In this group‘s epididymis samples, decreased staining of Caspase-9
immunoreactivity was noticed.
In Toluene, Vitamin C and Vitamin E group‘s testicular tissue,
spermatogenic cells loss and edeme of interstitial area continued with
decreased compared to toluen group. In the same group‘s Caspase-9
staining, immunoreactivity increased. In the same group‘s epididymis
93
samples, stereosilya loss and increased Caspase-9 immnuoreactivity were
noticed.
The results of this study were evaluated statistically,
seminiferous tubule diameter in the control group according to Toluene +
Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group was
statistically higher and significant (P <0.001).
In our experiment, the thickness of seminiferous tubules‘
walls were evaluated. Control group‘s the thickness of seminiferous
tubules‘ walls compared with Toluene group, Toluene + Vitamin C group
and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group. Control group was
statistically significant higher (p <0.001). Toluene + Vitamin C group and
Toluene + Vitamin C + Vitamin E group‘s the thickness of seminiferous
tubules‘ walls were higher and statistically significant compared with
toluene group (p <0.001).
In our study, body weights of experimental groups compared
with the control group, control group was higher according to Toluene
group, Toluene + Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E
group.
In conclusion, toluene inhalation occured necrosis in
spermatojenik cell series, interstitial edema and indirect Leydig cell loss.
Vitamin C ameliorated damages. Vitamin C and Vitamin E combination
has not been evaluated histologically positive.
94
9. KAYNAKLAR
1. Moore KL, Persaud TVN. Ġnsan Embriyolojisi. Yıldırım M, Okar Ġ, Dalçık
H (Çev), 1. Basım. Ġstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2002.
2. Sadler TW. Medikal Embriyoloji. BaĢaklar A.C (Çev), 9. Basım. Ankara:
Palme Yayıncılı; 2005.
3. Noyan A. YaĢamda ve Hekimlikte Fizyoloji. 15. Basım. Ankara: 2005.
4. Kierszenbaum AL. Histoloji ve Hücre Biyolojisi. Demir R (Çev), Ankara:
Palme Yayıncılık; 2006.
5. Hatipoğlu MT, Hatipoğlu G. Yüksekokullar Anatomi Ders Kitabı. Ankara:
Selvi Yayınevi; 2006.
6. Leonhardt H, Kahle W, Platzer W. Anatomi Atlası Karın ve Ġç Organlar.
Kazancıgil A, Atay T (Çev), Cilt 2,
4. Basım. Ġstanbul: ArkadaĢ Tıp
Kitapları; 1986.
7. Netter FH, Ovalle WK, Nahirney PC. Temel Histoloji. Müftüoğlu S,
Kaymaz F, Atilla P (Çev). Ankara: GüneĢ Tıp Kitabevleri; 2009.
8. Erdoğan D, Hatipoğlu T, Görgün M, Ilgaz C. Özel Histoloji. 2.Basım.
Ankara: Hatiboğlu Yayınevi; 2007.
9. Gartner LP, Hiatt JL. Color Textbook Of Histology. Second Ed. WB
Saunders Company, Philadelphia; 2001.
10. Ross MH, Kaye GI, Pawlina W. Histology A Text and Atlas with Cell
and Molecular Biology. Fourth Ed. Baltimore: Philadelphia; 2003.
95
11. Baelum J. Human solvent exposure: factors influencing the
pharmacokinetics and acute toxicity. J Pharmacol Toxicol 1991; 1: 1-36.
12. Costa LG, Guizzetti M, Burry M, Oberdoerster J, et al. Developmental
neurotoxicity: do similar phenotypes indicate a common mode of action? A
comparison of fetal alcohol sydrome, toluene embryopathy an dmaternal
phenylketonuria. Toxicol Lett 2002; 127: 197-205.
13. Jacquot L, Pourie G, Buron G, Monnin J, Brand G, et al. Effects of
toluene inhalation exposure on olfactory functioning: Behavioral and
histological asessment 2006; 165: 57-65.
14. Koss G, Tesseraux . Hydrocarbons. Chapter 25.
15. Lo PS, Wu CY, Sue HZ, Chen HH, et al. Acute neurobehavioral effects
of toluene: Involvement of dopamine and NMDA receptors: Toxicol 2009;
265: 34-40.
16. Flanagan RJ, Ruprah M, Meredith TJ, Ramsey JD, et al. An
introduction to the clinical toxicology of volatile substances. Drug Saf
1990; 5(5): 359-83.
17. Kimyasal Maddelerle ÇalıĢmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri
Hakkında Yönetmelik. 26 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete, Sayı: 25328.
18. Mattia CJ, Ali SF, Bondy SC, et al. Toluene-induced oxidative stress
in several brain regions and other organs. Mol Chem Neuropathol 1993;
18(3): 313-328.
96
19. Mattia CJ, LeBel CP, Bondy SC, et al. Effect of toluene and its
metabolites on cerebral reactive oxygen species generation. Biochem
Pharmacol 1991; 42: 879-882.
20. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1985
21. Euler MV, Pham TM, Hillefors M, Bjelke B, Henriksson B, Euler GV, et
al. Inhalation of low concentrations of toluene induces persistent effects on
a learning retention task, beam-walk performance, and cerebrocortical
size in rat. Exp Neurology 2000; 163: 1-8.
22. Cruz SL, Mirshahi T, Thomas B, Balster RL, Woodward JJ, et al.
Effects of the abused solvent toluene on NMDA and non-NMDA
recombinant receptors expressed in oocytes from Xenopus laevis. J
Pharmacol Exp Ther 1998; 286: 334-340.
23. Bauche F, Fouchard M, Jgou B, et al. Antioxidant system in rat
testicular cells. FEBS Lett 1994; 349: 392–396.
24. Greenberg MM. The central nervous system and exposure to toluen: a
risk charactetization. Environ Res 1997; 72: 1-7.
25. Wilson JX. The physiological role of dehydroascorbic acid. FEBS Let
2002; 527(1-3): 5-9.
26. Frei B, Stocker R, Ames BN, et al. Antioxidant defences and lipid
peroxidation in human blood plasma. Proc Natl Acad Sci USA 1988; 85:
9748-52.
97
27. Lippoldt A, Andbjer B, Gerst H, Ganten D, Fuxe K, et al. Basic
fibroblast growth factor and tenascin C immunoreactivity after partial
unilateral hemitranssection of rat brain. Brain Res 1996; 730: 1-16.
28. Beningus VA. Health effects of toluene: a review. Neurotoxicology
1981; 2: 586-588.
29. Anderson CE, Loomis GA, et al. Recognition and prevention of
inhalant abuse. American Family Physician 2003; 68: 869-874.
30. Boey KW, Foo SC, Jeyaratnam J, et al. Effects of occupational
exposure of toluene: a neuropsychological study on workers in Singapur.
Ann Acad Med Singapore 1997; 26: 184-187.
31. Ogata M, Michitsuji H, Fujiki Y, et al. Estimating amounts of toluene
inhaled by workers with protective mask using biological indicators of
toluene. Toxicol Lett 1999; 108: 233-239.
32. Pierce CH, Dills RL, Morgan MS, Vicini P, Kalman DA, et al. Biological
monitoring of controlled toluene exposure. Int Arch Occup Environ Health
1998; 71: 433-444.
33. Agency for Toxic Substances and Disease Registry (ATSDR), 1989.
34. Gotohda T, Tokunaga I, Kubo SI, Morita K, Kitamura O, Eguchi A, et
al. Effect of toluene inhalation on astrocytes and neurotrophic factor in rat
brain. Forensic Science International 2000; 113: 233-238.
35. Gerasimov MR, Schiffer WK, Marstellar D, Ferrieri R, Alexoff D, Dewey
SL, et al. Toluene inhalation produces regionally specific changes in
extracellular dopamine. Drug Alcohol Depend 2002; 65: 243-251.
98
36. Riegel AC, Zapata A, Shippenberg TS, French ED, et al. The abused
inhalant toluene increases dopamine release in the nucleus accumbens by
directly
stimulating
ventral
tegmental
area
neurons.
Neuropsychopharmacology 2007; 32: 1558-1569.
37. Stengard K, Hoglund G, Ungerstedt U, et al. Extracellular dopamine
levels within the striatum increase during inhalation exposure to toluene: a
microdialysis study in awake, freely moving rats. Toxicol Lett 1994; 71:
245-255.
38.Tomatır AG. Apoptoz: Programlı Hücre Ölümü. Apoptosis: programmed
cell death. Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu, DENĠZLĠ.
39. Myhre Oddvar, Fonnum F, et al. The effect of aliphatic, naphthenic,
and aromatic hydrocarbons on production of reactive oxygen species and
reactive nitrogen species in rat brain synaptosome fraction: the
involvement of calcium, nitric oxide synthase, mitochondria, and
phospholipase A. Biochemical Pharmacology 2001; 62: 119-128.
40. Evans EB, Balster RL, et al. CNS depressant effects of volatile organic
solvents. Neurosci Biobehav Rev 1991; 15: 233-241.
41. Thompson EB. The many roles of c-Myc in apoptosis. Annual Review
of Physiology 1998; 60: 575-600.
42. Arnold GL, Kirby RS, Langendoerfer S, Wilkins-Haug L, et al. Toluene
embryopathy: clinical delineation an developmental follow-up. Pediatrics
1994; 93: 216-220.
99
43. Jones HE, Balster RL, et al. Inhalant abuse in pregnancy. Obstetrics
and Gynecology Clinics of North America 1998; 25: 153-167.
44. Lowry LK. Review of biological monitoring tests for toluene. In
‗‗Biological Monitoring of Exposure to Chemicals‘‘ (M. H. Ho and H. K.
Dillon, Eds.), pp. 1987; 99–109.
45. Kawai, T, Yasugi, T, Mizunuma K, Horiguchi, S, Ikeda M, et al.
Comparative evaluation of blood and urine analysis as a tool for biological
monitoring of n-hexane and toluene. Int Arch Occup Environ Health 1993;
65: 123–126.
46. Brugnone F, Gobbi M, Ayyad K, Giulari C, Cerpelloni M, Perbellini L, et
al. Blood toluene as a biological index of environmental toluene exposure
in the ‗‗normal‘‘ population and in occupationally exposed workers
immediately after exposure and 16 hours later. Int Arch Occup Environ
Health 1995; 66: 421–425.
47. Nishikimi M. Cloning and chromosomal mapping of the human nonfunctional gene for L-gulono-gamma-lactone oxidase, the enzyme for Lascorbic acid biosynthesis missing in man. Journal of Biological Chemistry
1994; 269: 13685–13 688.
48. Englard S, Seifter S, et al. The biochemical functions of ascorbic acid.
Annual Review of Nutrition 1986; 6: 365–406.
49. Stubbe JA. Identification of two alpha keto glutarate-dependent
dioxygenases in extracts of Rhodotorula glutinis catalyzing deoxyuridine
hydroxylation. Journal of Biological Chemistry 1985; 260: 9972–9975.
100
50. Prockop DJ, Kivirikko KI, et al. Collagens: molecular biology, diseases,
and potential for therapy. Annual Review of Biochemistry 1995; 64: 403–
434.
51. Rebouche CJ. Ascorbic acid and carnitine biosynthesis. American
Journal of Clinical Nutrition 1991; 54(Suppl.): 1147–1152.
52. Levine M. Ascorbic acid and in situ kinetics: a new approach to vitamin
requirements. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54(Suppl.):
1157–1162.
53. Eipper B. Peptidylglycine alpha amidating monooxygenase: a
multifunctional protein with catalytic, processing, and routing domains.
Protein Science 1993; 2: 489–497.
54. Correa P. Human gastric carcinogenesis: a multistep and multifactorial
process. First American Cancer Society Award Lecture on Cancer
Epidemiology and Prevention. Cancer Research 1992; 52: 6735–6740.
55. McCormick DB, Zhang Z, et al. Cellular assimilation of water-soluble
vitamins in the mammal: riboflavin, B6, biotin and C. Proceedings of the
Society of Experimental Biology and Medicine 1993; 202: 265–270.
56. Diet, nutrition and the prevention of chronic diseases. Report of a
WHO Study Group. Geneva, World Health Organization. 1990 (WHO
Technical Report Series, No. 797).
57. Jennings PE. Vitamin C metabolites and microangiography in diabetes
mellitis. Diabetes Research 1987; 6: 151–154.
101
58. Faruque O. Relationship between smoking and antioxidant status.
British Journal of Nutrition 1995; 73: 625–632.
59. Yavuz T, DelibaĢ N, Yıldırım B, AltuntaĢ L, Candır O, Cora A, Karahan
N, ĠbriĢim E, Kutsal A, ve ark. Vascular wall damage in rats induced by
methidation amd amelorating effect of vitamin E and C. Arch Toxicol 2004;
78: 655-659.
60. Kalender S, Kalender Y, Ogutcu A, Uzunhisarcikli M, Durak D, Acikgoz
F, ve ark. Endosulfan-induced cardiotoxicity and free radical metabolism in
rats: the protective effect of vitamin E. Toxicol 2004; 202: 227–235.
61. Kalender Y, Yel M, Kalender S, ve ark. Doxorubicin hepatotoxicity and
hepatic free radical metabolism in rats: the effects of vitamin E and
catechin. Toxicol 2005; 209: 39–45.
62. Acharya UR, Mishra M, Mishra I, Tripathy RR, et al. Potential role of
vitamins in chromium induced spermatogenesis in Swiss mice, Environ
Toxicol Pharmacol 2004; 15: 53–59.
63. Kumar JS, Banudevi S, Sharmila M, Murugesan P, Srinivasan N,
Balasubramanian K, Aruldhas MM, Arunakaran J, et al. Effects of vitamin
C and E on PCB (Aroclor 1254) induced oxidative stress, androgen
binding protein and lactate in rat Sertoli cells. Reprod Toxicol 2004; 19:
201–208.
64. El-Missiry MA. Enhanced testicular antioxidant system by ascorbic
acid in alloxn diabetic rats. Comp Biochem Phys 1999; 124: 233–7.
65. Marchlewicz M, Wiszniewska B, Baranowska-Bosiacka I, Safranow K,
Kolasa A, Glabiwski W, et al. Increased lipid peroxidation and ascorbic
102
acid utilization in testes and epididumis of rats chronically exposed to lead.
Biometals 2007; 20: 13–9.
66. Kujo S. Vitamin C: basic metabolism and its function as an index of
oxidative stress. Curr Med Chem 2004; 11: 1041–64.
67. Ghosh D, Das UB, Misro M, et al. Protective role of α-tochopherolsuccinate
(provitamin-E)
in
cyclophosphamide
induced
testicular
gametogenic steroidogenic disorders: a correlative approach to oxidative
stress. Free Radic Res 2002; 36: 1199–208.
68. Peltola V, Hutaniemi I, Ahotupa M, et al. Antioxidant enzyme activity in
the maturing rat testis. J Androl 1992; 13: 450–455.
69. Samanta L, Roy, A, Chainyn GBN, et al. Changes in rat testicular
antioxidant defence profile as a function of age and its impairment by
hexachlorocyclohexane during critical stages of maturation. Andrologia
1999; 31: 84–90.
70. Frei B, Stocker R, England L, Ames BN, et al. Ascorbate the most
effective antioxidant in human blood plasma. Adv Exp Med Biol 1990; 264:
155–163.
71. Buettner GR. The pecking order of free radicals and antioxidants: lipid
peroxidation, alpha-tocopherol, and ascorbate. Arch Biochem Biophys
1993; 300: 535–543.
72. Thomas MJ. The role of free radicals and antioxidants: How do we
know that they are working. Crit Rev Food Sci Nutr 1995; 35(182): 21-39.
103
73. Gomez-Fernandez JC, Villalain J, Aranda FJ, et al. Localization of atocopherol in membranes. Ann N Y Acad Sci 1989; 570: 109-120.
74. Kagan VE. Recycling and redox cycling of phenolic antioxidants. Ann
NY Acad Sci 1998; 854: 425-434
75. Yu W, Simmons-Menchaca M, Gapor A, et al. Induction of apoptosis in
human breast cancer cells by tocopherols and tocotrienols. Nutr Cancer
1999; 33: 26-32.
76. McLaren DS, Loveridge N, Duthie GG, Bolton Smith C, et al. Fat
Soluble Vitamins In: Human nutrition and dietetics, Garrow, J.S, James,
W.P.T,eds. p. 1993; 208-238.
77. Meglia EG, Jensen SK, Lauridsen C, Waller P, et al. α- Tocopherol
concentration and stereoisomer composition in plasma and milk from dairy
cows fed natural or synthetic vitamin E around calving. J Dairy Res 2006;
73: 227–234.
78. Li D, Saldeen T, Romeo F, Mehta JL, et al. Relative effects of alphaand
gamma-tocopherol
on
low-density
lipoprotein
oxidation
and
superoxide dismutase and nitric oxide synthase activity and protein
expression in rats. Cardiovasc Pharmacol Ther 1999; 219-226.
79. Larnaout A, Belal S, Zouari M, Fki M, Ben Hamida C, Goebel HH, Ben
Hamida M, Hentati F, et al. Friedreich‘s ataxia with isolated vitamin E
deficiency: a neuropathological study of a Tunisian patient. Acta
Neuropathol 1997; 93: 633–637.
80. Champe PC, Harvey RA: Biyokimya; Nobel Tıp Kitapevleri ltd. Ģti.
1997; 2: 340.
104
81. Tramer F, Rocco F, Micali F, Sandri G, Panfili E, et al. Antioxidant
systems in rat epididymal spermatozoa. Biol Reprod 1998; 59: 753–758.
82. Acharya UR, Mishra M, Patro J, Panda MK, et al. Effect of vitamins C
and E on spermatogenesis in mice exposed to cadmium. Reprod Toxicol
2008; 25: 84-88.
83. Ono A, Kawashima K, Sekita K, Hirose A, Ogawa Y, Saito M, Naito K,
Yasuhara K, Kaneko T, Furuya T, Inoue T, Kurokawa Y, et al. Toluene
inhalation induced epididymal sperm dysfunction in rats. Toxicol 1999;
139: 193-205.
84. Erdoğan D, Hatipoğlu MT, Görgün M, Ilgaz C. Genel Histoloji. 3.Baskı.
Ankara: Hatiboğlu Yayınevi; 2008.
85. Akay MT. Genel Histoloji Atlası. 13.Baskı. Ankara: Palme Yayıncılık ;
2004.
86.
Ishigami
A,
Tokunaga
Immunohistochemical
study
Itsuo,
of
rat
Kubo
S,
Gotohda
spermatogenesis
T,
after
et
al.
toluene
inhalation. Legal Medicine 2005; 7: 42-46.
87. Beningus VA. Neurobehavioral effects of toluene: a review. Toxicol
Teratol 1981; 25: 385-387.
88. Filley CM, Heaton RK, Rosenberg NL, et al. White matter dementia in
chronic toluene abuse. Neurology 1990; 40: 532-534.
89. Kamijima M, Nakazawa Y, Yamakawa M, Shibata E, Hisanaga N, Ono
Y, Toida M, Takeuchi Y, et al. Metabolic acidosis and renal tubular injury
due to pure toluene inhalation. Arch Environ Health 1994; 49: 410–413.
105
90. Ladefoged O, Strange P, Moller A, Lam HR, Ostergaard G, Larsen JJ,
Arlien Soborg P, et al. Irreversible effects in rats of toluene (inhalation)
exposure for six months. Pharmacol Toxicol 1991; 68: 384–390.
91. Ungvary G, Tatrai E, Szeberenyi S, Rodics K, Lorincz M, Barcza G, et
al. Effect of toluene exposure on the liver under different experimental
conditions. Exp Mol Pathol 1982; 36: 347–360.
92. Bruckner JV, Peterson RG, et al. Evaluation of toluene and acetone
inhalant abuse. II. Model development and toxicology. Toxicol Appl
Pharmacol 1981; 61: 302–312.
93. Ono A, Sekita K, Ogawa Y, Hirose A, Suzuki S, Saito M, Naito K,
Kaneko T, Furuya T, Kawashima K, Yasuhara K, Matsumoto K, Tanaka S,
Inoue
T,
Kurokawa
Y,
et
al.
Reproductive
and
developmental
toxicitystudies of toluene. II. Effects of inhalation exposure on fertility in
rats. J Environ Pathol Toxicol Oncol 1996; 15: 9–20.
94. Suzuki T, Kashimura S, Umetsu K, et al. Thinner abuse and aspermia.
Med Sci Law 1983; 23: 199–202.
95. Taskinen H, Anttila A, Lindbohm ML, Sallmen M, Hemminki K, et al.
Spontaneous abortions and congenital malformations among the wives of
men occupationally exposed to organic solvents. Scand. J Work Environ
Health 1989; 15: 345–352.
96. Rendon A, Rojas A, Fernandez SI, Pineda I, et al. Increases in
chromosome aberrations and in abnormal sperm morphology in rubber
factory workers. Mutat Res 1994; 323: 151–157.
106
97. Svensson BG, Nise G, Erfurth EM, Nilsson A, Skerfving S, et al.
Hormone status in occupational toluene exposure. Am J Ind Med 1992;
22, 99–107.
98. Aranyi C, O‘Shea WJ, Sherwood RL, Graham JA, Miller FJ, et al.
Effects of toluene inhalation on pulmonary host defenses of mice. Toxicol
Lett 1985; 25: 103–110.
99. Gotohda T, Tokunaga I, Kitamura O, Kubo S, et al. Toluene inhalation
induced neuronal damage in the spinal cord and changes of neurotrophic
factors in rat. Legal Medicine 2007; 9: 123-127.
100. Matus A. Stiff mikrotubules and neuronal morphology. Trends
Neurosci 1994; 17: 17-22.
101. Gobba F. Occupational exposure to chemicals and sensory organs:
a neglected research field. Neurotoxicology 2003; 24: 675–691.
102. Burd GD. Morphological study of the effects of intranasal zinc sulfate
irrigation on the mouse olfactory epithelium and olfactory bulb. Microsc
Res Tech 1993; 24: 195–213.
103. Ducray A, Bondier JR, Michel G, Bon K, Millot JL, Propper A, Kastner
A, et al. Recovery following peripheral destruction of olfactory neurons in
young and adult mice. Eur J Neurosci 2002; 15,1907–1917.
104. Giannetti N, Moyse E, Ducray A, Bondier JR, Jourdan F, Propper, A,
Kastner A, et al. Accumulation of Ym1/2 protein in the mouse olfactory
epithelium during regeneration and aging. Neuroscience 2004; 123: 907–
917.
107
105. Herzog C, Otto T, et al. Regeneration of olfactory receptor neurons
following chemical lesion: time course and enhancement with growth
factor administration. Brain Res 1999; 849: 155–161.
106. Matheson JM, Lange RW, Lemus R, Karol MH, Luster MI, et al.
Importance of inflammatory and immune components in a mouse model of
airway reactivity to toluene diisocyanate (TDI). Clin Exp Allergy 2001;
31(7): 1067-76.
107. Riecke K, Grimm D, Shakibaei M, Kossmehl P, Schulze-Tanzil G,
Paul M, Stahlmann R, et al. Low doses of 2, 3, 7, 8-tetrachlorodibenzo- pdioxin increase transforming growth factor beta and cause myocardial
fibrosis in marmosets (Callithrix jacchus). Arch Toxicol 2002; 76 (5-6):
360-6.
108. Hsiech GC, Sharma RP, Parker RD, et al. Hypothalamic-pituitaryadrenocortical axis activity and immune function after oral exposure to
benzene nd toluene. Immunopharmacology 1991; 21: 23-31.
109. Mattia CJ, Adams JD, Bondy SC, et al. Free radical induction in the
brain and liver by products of toluene catabolism. Biochem Pharmacol
1993; 46: 103–110.
110. Korbo L, Ladefoged O, Lam HR, Østergaard G, West MJ, Arlien
Søborg P, et al. Neuronal loss in hippocampus in rats exposed to toluene.
Neurotoxicology 1996; 17: 359–366.
111. LeBel CP, Schatz RA, et al. Altered synaptosomal phospholipid
metabolism after tolune. Possible relationship with membrane fluidity, Na+,
K+ -adenosine triphosphate and phospholipid methylation. J Pharmacol
Exp Ther 1990; 253: 1189-1197.
108
112. Stickney JA, Roberts AE, Silverman DM, Schatz RA, et al. The effect
of m-xylene on rat lung benzo [a] pyrene metabolism and microsomal
membrane lipids: Comparison with p-xylene. Toxicol 1989; 58: 155-165.
113. Çomunoğlu N, Ekici ID, Eren B, Türkmen N, Fedakar R, Çöloğlu S,
ve ark. Toluen bileĢiklerinin toksik etkilerinin 4 otopsi olgusu üzerinden
değerlendirilmesi. Adli Tıp Dergisi 2009; 23(1): 33-43.
114. Kontos CD, Wei EP, Williams JI: Cytochemical detection of
superoxide in cerebral inflammation and ischemia in vivo. Am J Physiol
263 (Heart Circ. Physiol. 32) 1992; H1234.
115. Mickle D, Ren-Ke L, Weisel RD, et al. Myocardial salvage with Trolox
and Ascorbic acid for an acute evolving infraction. Ann Thorae Sung 1989;
47: 533-537.
116. Beckman JK, Coniglio JG, et al. A comparative study of the lipid
composition of isolated rat Sertoli and germinal cells. Lipids 1979; 14: 2627.
117. Shen H, Ong C, et al. Detection of oxidative DNA damage in human
sperm and its association with sperm function and male infertility. Free
Radic Med Biol 2000; 28: 529–36.
118. Dawson EB, Harris WA, Powell LC, et al.
Relationship between
ascorbic acid and male fertility. World Rev Nutr Diet 1990; 62: 1–26.
119. Salem MH, Kamel KI, Yousef MI, Hassan GA, EL-Nouty FD, et al.
Protective role of ascorbic acid to enhance semen quality of rabbits
treated with sublethal doses of aflatoxin B1. Toxicol 2001; 162: 209–18.
109
120. Luck MR, Jeyaseelan I, Scholes RA, et al. Ascorbic acid and fertility.
Biol Reprod 1995; 52: 262–6.
121. Uzunhisarcikli M, Kalender Y, Dirican K, Kalender S, Ogutcu A,
Buyukkomurcu F, ve ark. Acute, subacute and subchronic administration
of methyl parathion-induced testicular damage in male rats and protective
role of vitamins C and E. Pesticide Biochemistry amd Physiology 2007; 87:
115-122.
122. Krishnamoorthy G, Venkataraman P, Arunkumar A, Vignesh RC,
Aruldhas MM, Arunakaran J, et al. Ameliorative effect of vitamins (αtocopherol and ascorbic acid) on PCB (Aroclor 1254) induced oxidative
stress in rat epididymal sperm. Reprod Toxicol 2007; 23: 239–245.
123. Sönmez M, Türk G, Yüce A, ve ark. The effect of ascorbic acid
supplementation on sperm quality, lipid peroxidation and testesterone
levels of male Wistar rats. Theriogenology 2005; 63: 2063-2072.
124. Rana SV, Kumar S, et al. Effect of xylene, toluene and methyl alcohol
on liver collagenesis in rats. Indian J Exp Biol 1993; 31(9): 782-4.
125. Guastadisegni C, Mantovani A, Ricciardi C, Stazi AV, Maffi D, Salvati
AM, et al. Hematotoxic effects in the rat of a toluene dinitro derivative after
short-term exposure. Ecotoxicol Environ Saf 1989; 17(1): 21-9.
126. Tanigawa T, Araki S, Nakata A, Yokoyama K, Sakai T, Sakurai S, et
al. Decreases of natural killer cells and T-lymphocyte subpopulations and
increases of B lymphocytes following a 5-day occupational exposure to
mixed organic solvents. Arch Environ Health 2001; 56(5): 443-8.
110
127. Mizutani T, Oohashi N, Naito H. et al. Myoglobinemia and renal
failure in toluene poisoning: a case report. Vet Hum Toxicol 1989; 31(5):
448-50.
128. Kamijo Y, Soma K, Hasegawa I, Ohwada T, et al. Fatal bilateral
adrenal hemorrhage following acute toluene poisoning: a case report. J
Toxicol Clin Toxicol 1998; 36(4): 365-8.
129. ÇalıĢkan M. Apoptosis: ProgramlanmıĢ Hücre Ölümleri. TÜBĠTAK
Turk J Zool. 2000; 24: 31-35.
130. AkĢit H, Bildik A. ve ark. Apoptozis. YYÜ VET FAK DERG. 2008;
19(1): 55,63
131. Bellamy COC, Malcomson RDG, Harrison DJ, Wyllie AH, et al. Cell
death in health and disease: the biology and regulation of apoptosis.
Seminar in Cancer Biol 1995; 6: 3-16.
132. Ellis RE, Yuan J, Horvitz HR, et al. Mechanisms and functions
of cell death. Annu Rev Cell Biol 1991; 7: 663-698.
133. Özvaran M K. Malign mezotelyomada gen tedavisi. Toraks Dergisi.
2004; 5(2): 110-115.
134. Yılmaz Ġ. EriĢkin ratlarda deneysel varikosel oluĢturulması sonrası
testislerde germ hücrelerinde apoptozis düzeylerinin yükselmesi ve
yükselmiĢ olan apoptozisin varikoselektomi sonrası gerileme düzeyi ve
süresinin TUNEL yöntemi ile değerlendirilmesi. Uzmanlık Tezi, Sağlık
Bakanlığı Taksim Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ġstanbul.
2005.
111
135. Galle P R. Apoptosis in liver disease. Journal of Hepatology 1997;
27: 405-412.
136. Dayan YB, Kaveri SV, Kazatchkine M D, Shoenfeld Y, et al. Is cancer
an autoimmune process dependent on anti-apoptotic autoantibodies?
Medical Hypotheses 2000; 55 (2): 103–108.
137. Öktem S, Özhan MH, Özol D. Apoptozisin önemi. Toraks Dergisi.
2001; 2(1): 91-95.
138. Yüksel B, Kılıç SH, TaĢdemir N, Batıoğlu S, ve ark. Apoptosis and
Caspase System. Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve AraĢtırma
Hastanesi – ANKARA. 2009.
139. Nicholson DW. Caspase structure, proteolytic substrates, and
function during apoptotic cell death. Cell Death Differ 1999; 6: 1028-1042.
140. Hu YM, Benedict MA, Ding LY, et al. Role of cytochrome c and
dATP/ATP hydrolysis in Apaf-I-mediatcd caspase-9 activation and
apoptosis. EMBO J 1999; 18: 3586- 3595.
141. Krajewski S, Krajewska M, Ellerby L M, Welsh K, Xie Z, Deveraux Q
L, Salvesen G S, Bredesen D E, Rosenthal R E, Fiskum G, Reed J C, et
al. Release of caspase-9 from mitochondria during neuronal apoptosis and
cerebral ischemia. Proc Natl Acad Sci USA 1999; 96: 5752-5757.
142. Li P, Nijhawan D, Budihardjo I, Srinivasula SM, Ahmad M, Alnemri
ES, et al. Cytochrome c and dATP-dependent formation of Apaf1/caspase-9 complex initiates an apoptotic protease cascade. Cell 1997;
91: 479 – 489.
112
143. Nakamura K, Bossy-Wetzel E, Burns K, Fadel MP, Lozyk M, et al.
Changes in endoplasmic reticulum luminal environment affect cell
sensitivity to apoptosis. J Cell Biol 2000; 150: 731-740.
144. Rao RV, Hermel E, Castro-Obregon S, del Rio G, Ellerby LM, et al.
Coupling endoplasmic reticulum stress to the cell death program:
mechanism of caspase activation. J Biol Chem 2001; 276: 869-874.
145. Ozansoy M, BaĢak AN. Parkinson hastalığında programlanmıĢ hücre
ölümü. Parkinson Hast. Hareket Boz Der 2006; 9(1): 54-61.
146. Büyükgebiz O, Caferler JS, et al. Apoptoz. Sendrom. 2001; 13: 1027.
147. Holst A, Fröhlich T, et al. Experimental studies relating to ship
beri-beri and scurvy. II. On the etiology of scurvy. Journal of Hygiene
1907; 7: 634—71.
148. Wilson LG. The clinical definition of scurvy and the discovery of
vitamin C. J Hist Med 1975; 30: 40—60.
149. Zilva SS. Hexuronic acid as the antiscorbutic factor. Nature 1932;
129: 690.
150. Szent-Györgyi A. 1928. Observations on the function of the
peroxidase systems… Biochemical Journal 1928; 22: 1387—1409.
151. Jacob RA. Vitamin C. In: Shils ME, Olson JA, Shike M, editors.
Modern nutrition in health and disease. 8 th. Philadelphia: Lea and
Febiger. 1994; 432-448.
113
152. Chatterjee IB. Evolution and biosynthesis of ascorbic acid. Science
1973; 182: 1271—2.
153. Sato P, Uderfriend S, et al. Studies on ascorbic acid related to the
genetic basis of scurvy. Vitamins and Hormones 1978; 36: 33—52.
154. Birney EC, Jenness R, Ayaz KM, et al. Inability of bats to synthesize
L-ascorbic acid. Nature 1976; 260: 626—8.
155. Mapson LW. Biogenesis of L-ascorbic acid in plants and animals. In
The Vitamins Vol 1. Sebrell WH and R. S. Harris, editors. New York and
London. 1967; 369-83.
156. Barnes MJ, Kodicek E, et al. Biological hydroxylations and ascorbic
acid with special regard to collagen metabolism. Vitamins and Hormones
1972; 30: 1—43.
157. Tannenbaum SR, Wishnok JS, Leaf CD, et al. Inhibition of
nitrosamine formation by ascorbic acid. Am J clin Nutr 1991; 53: 247-250.
158. Harris LJ. Vitamins in theory and practice. New York and Cambridge;
1937.
159. Hughes RE. Vitamin C: Some current problems. London; 1981b.
160. Carpenter KJ. The history of scurvy and vitamin C. Cambridge and
New York; 1986.
161. Englard S, Seifter S, et al. The biochemical functions of ascorbic
acid. Annual Review of Nutrition 1986; 6: 365-406.
114
162. Fleming PJ, Kent Um, et al. Cytochrome b561, ascorbic acid, and
transmembrane electron transfer. American Journal of Clinical Nutrition
1991; 54: 1173-8.
163. Rebouche CJ. Ascorbic acid and carnitine biosynthesis. American
Journal of Clinical Nutrition 1991; 54: 1147-52.
164. Eipper BA, Mains RE, et al. The role of ascorbate in the biosynthesis
of neuroendocrine peptides. American Journal of Clinical Nutrition 1991;
54: 1153-6.
165. Hughes RE. Recommended daily amounts and biochemical rolesthe vitamin C, carnitine, fatigue relationship. In Vitamin C (ascorbic acid)
Counsell JN, Hornig DH, editors. London.1981a.
166. Jones E, Hughes RE, et al. Foliar ascorbic acid in some
angiosperms. Phytochemistry 1983; 22: 2493-9.
167. Jones, E, Hughes RE, et al. A note on the ascorbic acid content of
some trees and woody shrubs. Phytochemistry 1984; 23: 2366-7.
168. Ministry of Agriculture, Fisheries, and Food (MAFF). Nitrate, nitrite
and N-nitroso compounds in food. London; 1987.
169. Carr AC, Frei B, et al. Toward a new recommended dietary allowance
for vitamin C based on antioxidant and health effects in humans. Am J Clin
Nutr 1999; 69(6): 1086-1107.
170. Traxer O, Huet B, Poindexter J, Pak CY, Pearle MS, et al. Effect of
ascorbic acid consumption on urinary stone risk factors. J Urol 2003;
170(2 Pt 1): 397-401.
115
171. Massey LK, Liebman M, Kynast-Gales SA, et al. Ascorbate increases
human oxaluria and kidney stone risk. J Nutr 2005; 135(7): 1673-1677.
172. Auer BL, Auer D, Rodgers AL, et al. The effect of ascorbic acid
ingestion on the biochemical and physicochemical risk factors associated
with calcium oxalate kidney stone formation. Clin Chem Lab Med 1998;
36(3): 143-147.
173. Wandzilak TR, D'Andre SD, Davis PA, Williams HE, et al. Effect of
high dose vitamin C on urinary oxalate levels. J Urol 1994; 151(4): 834837.
174. Gallo-Torres HE. Obligatory role of bile for the intestinal absorption
ofvitamin E. Lipids 1970; 5: 379–384.
175. Traber MG. RRR- and SRR-a-tocopherols are secreted without
discrimination
in
human
chylomicrons,
but
RRR-a-tocopherol
is
preferentially secreted in very low density lipoproteins. Journal of Lipid
Research 1990; 31: 675–685.
176. Sokol RJ. Vitamin E deficiency and neurologic disease. Annual
Review of Nutrition 1988; 8: 351–373.
177. Stephens NG. Randomised control trial of vitamin E in patients with
coronary disease: Cambridge Heart Antioxidant Study (CHAOS). Lancet
1996; 347: 781–786.
178. Bellizzi MC. Vitamin E and coronary heart disease: the European
paradox. European Journal of Clinical Nutrition 1994; 48: 822–831.
116
179. Slover HT. Tocopherols in foods and fats. Lipids 1971; 6: 291–296.
180. Department of Health. Dietary reference values for food energy and
nutrients for the United Kingdom. London, Her Majesty‘s Stationery Office,
(Report on Health and Social Subjects, No. 41); 1991.
181. Subcommittee on the Tenth Edition of the Recommended Dietary
Allowances, Food and Nutrition Board. Recommended dietary allowances,
10th. Washington, DC: National Academy Press; 1989.
182. Stampler MJ. Vitamin E consumption and risk of coronary heart
disease in women. New England Journal of Medicine 1993; 328: 1444–
1449.
183. Rimm EB. Vitamin E consumption and risk of coronary heart disease
in men. New England Journal of Medicine 1993; 328: 1450–1456.
184. Evans HM, Bishop KS. On the existence of a hitherto unrecognized
dietary factor essential for reproduction. Science 1922; 56: 650-661.
185. Food and Nutrition Board, Institute of Medicine. Dietary Reference
Intakes for Vitamin C, Vitamin E, Selenium, and Carotenoids. Washington,
DC:
National
Academies
Press;
2000.
Available
http://www.nap.edu/openbook/0309069351/html/index.html.
online
at:
Accessed
March 1, 2006.
186. Papas AM. The Vitamin E Factor. New York, NY: HarperCollins
Publishers, Inc ; 1999.
187. Papas AM, Editor. Antioxidant Status, Diet, Nutrition and Health.
Boca Raton: CRC Press; 1998.
117
188. Tappel AL. Vitamin E as the biological lipid antioxidant. Vitam Horm
1962; 20: 493–510.
189. Esterbauer H, Dieber-Rotheneder M, Striegl G,Waeg G, et al. Role of
vitamin E in preventing the oxidation of low density lipoprotein. Am J Clin
Nutr 1991; 53: 314-321.
190. Traber MG, Sokol RJ, Ringel SP, Neville HE, Thellman CA, Kayden
HJ, et al. Lack of tocopherol in peripheral nerves of vitamin E-deficient
patients with peripheral neuropathy. N Engl J Med 1987; 317: 262–265.
191. Kayden HJ, Silber R. The role of vitamin E deficiency in the abnormal
autohemolysis of acanthocytosis. Trans Assoc Am Phys 1965; 78: 334341.
192. Sano M, Ernesto C, Thomas RG, et al. A controlled trial of selegiline,
alpha-tocopherol, or both as treatment for Alzheimer‘s disease. N Engl
Med 1997; 336: 1216-1222.
193. Robertson J McD, Donner AP, Trevithick JR, et al. A possible role for
vitamins C and E in cataract prevention. Am J Clin Nutr 1991 Supplement;
35: 346-351.
194. Carmody RJ, McGowan AJ, Cotter TG, et al. Reactive Oxygen
Species as Mediators of Photoreceptor Apoptosis in Vitro. Experimental
Cell Research 1999; 248: 520- 530.
195. MacLaren AP, Chapman RS, Wyllie AH, Watson CJ, et al. p-53Dependent Apoptosis Ġnduced By Proteasome Inhibition in Mammary
Epithelial Cells. Cell Death Differ 2001; 8(3): 210- 218.
118
196. Haendeler J, Tischler V, Hoffmann J, Zeiher MA, Dimmeler S, et al.
Low Doses of Reactive Oxygen Species Protect Endothelial Cells From
Apoptosis by Increasing Thiredoxin- 1 Expression. FEBS Letters 2004;
577: 427- 433.
197. Thornberry NA, Rano AT, Petreson PE, Rasper MD, Timkey T,
Garcia-Calvo M, Houtzager MV, Nordstrom PA, Roy S, Vaillancourt PJ,
Chapman TK, Nicholsan WD, et al. A Combinatorial Approach Defines
Specificites of Members of The Caspase Family and Granzyme B. The
Journal Of Biological Chemistry 1997; 272(29): 17907- 17911.
119
120
11. TEŞEKKÜR
Yüksek lisans eğitimim sırasında bilgi ve deneyimleriyle bana
yol gösteren, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji
Anabilim Dalı BaĢkanımız Sayın Prof. Dr. Deniz ERDOĞAN baĢta olmak
üzere, tez konumun seçilmesi, planlanması ve yürütülmesinde bana daima
destek olan tez DanıĢmanım Sayın Prof. Dr. Suna ÖMEROĞLU‘na,
tezimin yürütülmesinde bana emekleri geçen değerli hocalarım Prof. Dr.
Celal ILGAZ‘a, Prof. Dr. Tahir HATĠPOĞLU‘na, Prof. Dr. Candan
ÖZOĞUL‘a, Doç. Dr. Gülnur TAKE‘ye ve Doç. Dr. Çiğdem ELMAS‘a;
Tezimin deney ve tez aĢamalarında destek veren ArĢ. Gör.
Güleser GÖKTAġ‘a, her zaman yanımda olan ve çok sevdiğim dönem
arkadaĢlarıma;
Beni
bu
günlere
getiren,
maddi
manevi
desteklerini
esirgemeyen aileme ve hayatımı daha da anlamlı hale getiren Ali
ATASOY‘a çok teĢekkür ediyorum.
Gamze YAVAŞ
Ekim 2010 - ANKARA
121
12. ÖZGEÇMİŞ
1985 yılında Ankara‘da doğdum. Ġlk ve orta öğrenimimi
Ankara ġahin Ġlköğretim Okulu‘nda, lise öğrenimimi Mustafa Kemal
Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesi‘nde yaptım. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi
Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü‘ne girdim. 2005 yılında yatay geçiĢle
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümüne girdim. 2008
yılında Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünü ikinci
olarak bitirdim. 2008‘de Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı‘nda yüksek lisans eğitimine
baĢladım.
122
Download