Ahlak-ı Hasenenin Ehemmiyeti

advertisement
Mehmedkirkinci.com
Ahlak-ı Hasenenin Ehemmiyeti
Ahlak-ı hasenenin en önemli şubesi olan istikamet çok önemlidir ve güzel ahlakın
temelidir. Hulk yani ahlak, insanın ruhunda bulunan bir meleke ve hassadır. Ahlak-ı
hasene çok şümullü bir kelimedir.
Ahlakî melekeler güzel ve çirkin olarak iki kısma ayrılır. Büyük âlim merhum
Ömer Nasûhi Bilmen, “Büyük İslam İlmihali” adlı eserinde, güzel ahlakın doksan altı
şubesinin olduğunu ifade etmiştir. Malumdur ki, her insanın yaratılışında iyiye ve
kötüye, hayır ve şerre, hidayet ve dalalete kabiliyet mevcuttur. Şayet o ruh, dini
terbiye ve Allah korkusu, istikamet, iffet, takva, tevazu, hilim, edep, haya ve şecaat
gibi güzel ahlâkla ıslah edilmezse sefahet, işret, fısk ve fücur gibi bayağı hislerin ve
şehvanî arzuların tesiriyle hayvandan aşağı bir derekeye düşer. Dünyada rezil,
rüsvay olduğu gibi ahirette azab-ı İlahiye maruz kalır.
Güzel ahlak; ahlak-ı hasene, ahlak-ı hamide, mehasin-i ahlak ve mekârim-i ahlak
olarak ifade edilir. İhlas, ilim, irfan, istikamet, adalet, edep, hayâ, kerem, hilim, hüsnü zan, sabır, şükür, ahde vefa, şefkat ve merhamet gibi güzel vasıflar ve ali hasletler
ahlak-ı hasenenin şubelerinden olduğu gibi, gurur, kibir, cimrilik, yalan, gıybet, su-i
zan ve kumar gibi kötü davranışlar da ahlak- seyyiedendir.
İslam dini ve onun en güzel temsilcisi olan Peygamber Efendimiz güzel ahlaka pek
büyük bir ehemmiyet vermiştir. Zaten İslam; fazilet, ahlak ve hikmet dinidir. Bunun
içindir ki, Peygamber Efendimiz (sav.)
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”
buyurarak, onun ehemmiyetini ifade etmiştir.
Cenab-ı Hak, insanın terbiyesi için gerekli ahlâkî düstur ve kanunları Kur'an-ı
Kerîm’de tamamen beyan etmiş, ahlâk-ı haseneyi emretmiş, ahlâk-ı seyyieden de
şiddetle nehyetmiştir. Peygamber Efendimiz (sav.) de hadis-i şeriflerinde güzel
ahlakın bütün şubelerini geniş bir şekilde izah etmiştir.
Cenab-ı Hakk’ın hikmet ve rahmetiyle yoğurduğu mukaddes bir kanunu olan ahlak-ı
hasene, insanların yegâne kurtarıcısı, içtimai nizamın temeli, dünyevi ve uhrevi
saadetin vesilesi ve muaşeret-i medeniyetin de esasıdır. Güzel ahlaktan mahrum
olan fert ve cemiyetler büyük bir hasarete düçar olurlar. Güzel ahlak ilim ve
medeniyetten evvel gelir. İslâmiyet’in getirdiği güzel ahlak ile ahlaklanmadan
page 1 / 6
gerçek medeniyet tahakkuk etmez. Zulmü ve istibdadı ortadan kaldıran ve her türlü
meşru ve makul hürriyeti temin eden güzel ahlaktır.
İnsan güzel ahlâk ile terakki eder, kemal bulur ve her türlü maksuduna nail olur.
Ahlak-ı hasene bitmez ve tükenmez manevî bir hazine ve feyizdir. O feyizden
istifade edip, hayatına tatbik edenleri hem Cenab-ı Hak, hem de insanlar sever.
Peygamber Efendimiz (sav.) şöyle buyururlar;
“Allah’a Tealâ’ya kullarının en sevgilisi, ahlakça en güzel olanıdır.”
Kötü ahlâk sahibi olanlar ise, cemiyet içinde huzur ve saadetle yaşayamaz; bazen
de haysiyet ve şereflerini kaybederler ve herkesin nefretini kazanırlar. Toplumda,
böyle kimselere hiç kimse güvenmez.
Bir insanın ailesine ve topluma faydalı, güvenilir ve güzel ahlak sahibi olması için,
onun, çocukluğundan itibaren iyi bir aile terbiyesi alması gerekir. Anne babanın
evlatlarına karşı en mühim ve en birinci vazifesi, Cenab-ı Hakk’a karşı yapması
gereken vazifeleri, Allah’ın hukukunu, Allah korkusunu ve Allah sevgisini, kullara
karşı gözetilmesi gereken hukuku, helal ve haramı, imana ve ibadete ait hakikatleri
onun ruh ve kalbinin en derinliklerine nakşetmektir. Ana babanın bu vazifelerini
hakkıyla yerine getirmeleri için onların da güzel ahlâkı bütün şubeleriyle yaşamaları
ve bu noktada çocuklarına örnek olmaları icap eder.
Peygamber Efendimiz (sav.):
“Hiçbir ana baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha güzel bir miras
bırakamaz.”
“Mümin bir kimse güzel ahlakı sebebiyle gece kaim, gündüz saim
olan bir kimsenin derecesine kavuşur.”
“Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.”
gibi hadis-i şerifleriyle, güzel ahlakın ehemmiyetini ifade etmiştir.
Evet, bir insan çok iyi bir âlim ve büyük bir makam sahibi olabilir, ama güzel ahlak
sahibi olamayabilir. Çünkü güzel ahlak sahibi olmak çok zordur. Peygamber
Efendimiz (sav.)
“Allah’ım senden sıhhat, âfiyet ve güzel ahlak dilerim.”
page 2 / 6
diye dua etmiştir. Bu bakımdan, bizler de güzel ahlak sahibi olmamız için Cenab-ı
Hakk’a niyazda bulunmalıyız ve bunun için de gayret göstermeliyiz. Nitekim
Peygamber Efendimiz (sav.)
“Ahlakınızı güzelleştiriniz.”
buyurmuştur. Bundan da anlaşıldığı gibi, eğer kişi isterse ahlakını güzelleştirir ve
kötü huylarını ahlak- haseneye çevirebilir. Eğer bu mümkün olmasaydı, böyle bir
emir olmazdı. Bunun en güzel örneği sahabe-i kiram efendilerimizdir.
Peygamber Efendimiz’e (sav.) nübüvvet vazifesi tevdi edildiği zaman, şirkin, küfrün,
putperestliğin ve zulmün her türlüsünün yaşandığı, bütün batıl itikatların hakim
olduğu, insanların kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşileştiği, kalplerin
şefkat ve merhametten mahrum ve kaskatı kesildiği ve kabilelerin durmadan
birbirlerinin kanlarını döktüğü dehşetli bir asır yaşanıyordu. Zulüm, yağma,
gaddarlık, içki, fuhuş, kumar ve her türlü çirkeflik o zamanki insanların müşterek
eğlencesi ve yegâne vasıfları haline gelmişti. Adaletin yerini zulmün aldığı,
insanların köle olarak alınıp satıldığı, hiç kimsenin birbirine güvenmediği ve her
tarafa felaket bulutlarının çöktüğü bir devir yaşanıyordu.
İşte Peygamber Efendimiz (sav.) Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve inayeti, kendisinin azameti
gayreti, yere ve göğe sığmayan himmeti, duası, eşsiz şefkat ve merhametiyle çok
kısa bir zamanda ahlaken sukut etmiş olan o insanları öyle bir seviyeye getirdi ki,
kızını diri diri toprağa gömecek kadar gaddarlaşan insanlar bir karıncayı dahi
incitmeyecek bir hale geldiler. Kimsesizlerin ve mazlumların mallarını gasbedenler,
cömertliğin zirvesine çıktılar.
Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
“İşte bak: Şu cezire-i vasiada vahşi ve âdetlerine mutaassıb ve inadçı
muhtelif akvamı, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyanelerini def'aten
kal' ve ref' ederek, bütün ahlâk-ı hasene ile techiz edip bütün âleme muallim
ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak! Değil zâhirî bir tasallut, belki akılları,
ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor. Mahbûb-u kulûb, muallim-i
ukûl, mürebbi-i nüfûs, sultan-ı ervah oldu.”1
page 3 / 6
Peygamber Efendimiz (sav.) ahvali, akvali ve efaliyle bütün ahlâk-ı hesenenin eşsiz
bir timsali idi. Cenab-ı Hak:
“Hiç şüphesiz sen pek yüksek bir ahlâk üzeresin!”2
ayeti ile onun eşsiz ahlak sahibi olduğunu ifade buyurmuştur. Bediüzzaman
Hazretleri de şöyle buyurur:
"Kur'anın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve
fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur."3
Hz. Peygamber’in (sav.) gayesi bütün insanlığın refah ve saadeti idi. Daha kendisine
Peygamberlik vazifesi verilmeden önce Cebel-i Hira’da, ıssız mağaralarda inzivaya
çekilir, insanlığın kurtuluşu için neler yapabileceğini düşünürdü. Zira, Mekke’de
asayiş ve düzen altüst olmuş, yabancılar ve kimsesizler için can, mal ve namus
güvenliği kalmamıştı. Kimsesiz insanlar kavilerin zulümleri altında inlemekte idiler.
Yabancıların malları satın alınır, fakat bedeli ödenmezdi. Mekke’ye ziyarete
gelenlerin kadınlarına ve kızlarına zorla el konulurdu. Bu zulümleri ortadan
kaldırmak için, ilk defa Peygamber Efendimizin amcası Zübeyr harekete geçti.
Bunun üzerine Haşim, Muttalib, Zühre, Esed, Haris ve Teym oğullarının ileri
gelenleri, Mekke’nin zengin, itibarlı ve yaşlı adamlarından Abdullah bin Cüd’an’ın
evinde bir araya gelerek şöyle yemin ettiler:
“Allah’a yemin olsun ki, bundan sonra Mekke’de yerli olsun yabancı olsun
zulme uğramış, hakkı yenmiş hiç kimse bırakmayacağız. Zulme meydan
vermeyeceğiz. Denizlerin suyu kuruyuncaya, Hira ve Sebir dağları yerinden
sökülüp dağılıncaya kadar bu anlaşmamızda sebat edeceğiz.”
Rivayete göre, geçmişte Cürhüm ve Katura kabilesinden Fazl adında üç kişi bir
araya gelerek, Mekke’de zalim bırakmamağa ve mazlumların haklarını zalimlerden
almağa yemin etmişlerdi. Bu yeni teşebbüs de mahiyeti itibariyle ona
benzemesinden dolayı ona da, Fazıl adlı kişilerin yemini manasında Hılfü'l-Füdul adı
verildi.
Mekke’ye gelen yabancıları zalimlerin zulmünden korumak için kurulan Hılfü'l-Füdul
page 4 / 6
cemiyetinin sözleşme törenine, henüz yirmi yaşlarında olan Peygamber Efendimiz
de amcaları ile birlikte katılmış, Peygamberliği zamanında da Hılfü'l-Füdul
hakkında şu övgü dolu sözleri söylemiştir:
“Abdullah bin Cüd’an’ın evinde zülme karşı yapılan sözleşmede, ben
de bulundum. Bence o yemin bana kırmızı tüylü develerin sahibi
olmaktan daha sevimlidir. Ben böyle bir sözleşmeye, şimdi de
çağrılsam, tereddüt etmeden katılırım.”
Çünkü; zulüm yapmak ve zulme rıza göstermek insaniyetle asla bağdaşmaz. O
dönemde Hılfü'l-Füdul’un büyük faydası ve etkisi olmuş, yıllarca zalimlerin kalbine
korku salmıştır.
İstikamet, şecaat, sehavet, şefkat, merhamet, metanet, sabır, hilim ve vefa gibi
bütün ahlak-ı hasenenin timsali olan Hz. Peygamber’i (sav.) kendisine rehber edinen
ve Kur’an’ın ahlakı ile ahlaklananlar, akıl ve hikmete muvafık hareket ederler,
adalet, istikamet, edep, haya ve takva gibi ahlak-ı hasenenin gönüllere yerleşmesi
için de gayret ederler.
Yapılan ibadetleri, iyilikleri, hayır ve hasenatı muhafaza ettiren büyük bir hisar ve
kala ahlak-ı hasenedir. Zira ibadet ve iyilik yapmak ayrı, onu muhafaza edip ahirete
götürmek ayrıdır. Bir ayette mealen şöyle buyrulur:
“Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük
getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa
uğratılmazlar.”4
Ayette, “kim iyilik getirirse" denmesi çok manidardır.
Elhasıl, Allah’a giden yolların en kısası ve en selametlisi ahlak-ı hasenedir. Güzel
ahlak sahibi olanlar, Allah’a yaklaşır ve O’na dost olurlar. İnsanın bütün ömrünü
bereketli yapıp onu her türlü kamalata eriştiren ahlak-ı hasenedir. Ehl-i marifet için
güzel ahlak saltanat tacı gibidir. İnsanları, özellikle de akrabaları birbirleriyle
kaynaştıran ve kenetleyen en büyük rabıta güzel ahlaktır. Kalpler iman ile nurlandığı
gibi, güzel ahlak ile kemal bulur. Güzel ahlak sahibi olanlar ise bütün ömürlerini
istikamet dairesinde geçirirler.
Dipnotlar:
page 5 / 6
1
2
3
4
Nursî, B.S, Sözler.
Kalem Suresi, 68/4.
Nursî, B.S Lem’alar.
En’am Suresi, 6/160.
page 6 / 6
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download