Anglikan kilisesine verdiği cevapta onların yüzüne

advertisement
Sorularlarisale.com
Üstad Hazretleri; Anglikan kilisesine verdiği cevapta
onların yüzüne tükürüyorken, daha sonraları onlarla
omuz omuza verip diyaloga hoşgörü ile bakıyor, bu bir
zıtlık değil mi, zamana göre Bediüzzaman değişir mi?
Muktezay-ı hale göre hareket etmek, hikmetli hareket etmek
demektir. Muhakemesiz insanlar, tek düze ve yeknesak hareket ederler. Mesela
savaş esnasında kılıçlar konuşurken, barışta ilim ve kelam konuşur. Her halde ve her
zamanda savaş metotlarını ve savaş dilini kullanmak hamakat olur.
İngilizler İstanbul’u işgal etmiş, Anglikan kilisesinin papazı müstehzi ve kibirli bir
şekilde İslam’ın meşihatına hakaret amaçlı bir soru yöneltiyor, bu tavra ancak bir
tükürük ile cevap verilir. İşte bu tavır bu halin gereğine uygun bir tavırdır. Ama bu
tavrı her zaman ve her şartta devam ettirmek gerekmiyor. Çünkü Hristiyan dünyası
İslam’a girmeye müheyya bir dünyadır; onlara sürekli şiddet ve hiddet göstermek,
İslam’ın onlara götürülmesinde ve hidayete gelmelerinde bir engel teşkil eder.
Dinler arası ittifak bazı ortak konularda, ortak paydalarda, ortak hareket etmek
demektir. Bunun da dinin özüne ve ruhuna aykırı bir durum olmaması halinde bir
sakıncası yoktur. Mesela, İslam ve Hristiyanlığın ortak düşmanı olan komünizme /
dinsizliğe karşı ortak mücadele etmesi ve dayanışma içinde olması, ne dinen, ne de
siyaseten mahsurlu değildir.
Diyalog ve ittifakın meşruluğuna dair Kur’an ve sünnette çok deliller vardır. Hatta
Hazreti Peygamberimiz (asm)'in bizzat uygulamaları mevcuttur.
O dönemde materyalist felsefe ve onun ideolojik yansıması olan komünizm,
insanlığının ekseriyetini tesiri altına alıp dinsizliğe sürüklemiştir. Bundan en fazla
zarar gören de Hristiyanlık ve İslam olmuştur. Üstad Hazretleri bu iki dinin ittifak
ederek, bu dinsizlik ile mücadele etmesi gerektiği tezini savunuyor.
Hazreti Peygamberimiz (asm)'in iki türlü ümmeti vardır. Biri ümmeti icabet, yani,
davetine kulak verip iman ederek icabet edenlerdir. Diğeri ise ümmeti davet,
yani davetine henüz imanla karşılık vermemiş bütün insanlıktır. Bunlar potansiyel
olarak hepsi Müslüman olmaya hazır insanlar demektir. Buna Ehl-i kitap, özellikle de
Hristiyanlar en yakın olanlardır.
Kur'an-ı Kerim'de şu ayet bu manaya işaret ediyor:
"Sen, iman edenlere, düşmanlık besleme bakımından onların en
şiddetlilerinin Yahudiler ile müşrikler olduğunu görürsün.
Müminlere sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların ise 'Biz
page 1 / 2
Nasârayız (Hristiyanız)' diyenler olduğunu görürsün. Bunun sebebi,
onlar arasında bilgin keşişlerin ve dünyayı terk etmiş rahiplerin
bulunması ve onların kibirlenmemeleridir.” (Maide, 5/82)
İnsanın fikir dünyasında değişmeyen temel meseleler olduğu gibi, sürekli gelişerek
değişen fikirleri de vardır. Değişmeyen şeyler dinin esasatı olan iman ve
ibadetlerdir. Değişen şeyler ise bu esasata hizmet ve hadim olan araç ve
vesilelerdir. Bu anlamda değişmek güzel ve tekamül etmek anlamına geliyor. Bu
yüzden fıkıhta şu kaide önemli bir esas olarak benimsenmiştir:
“Dinin teferruat denilen kısmında ezmanın tagayyürü ile ahkam
dahi tagayyür eder.”
Yani, zaman değiştikçe buna bağlı dinin feri hükümleri de değişir, demektir.
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download